Mezhepler Tarihi 8.Hafta By: neslinur Date: 27 Nisan 2010, 23:58:56
MEZHEPLER TARÝHÝ 8.HAFTA
MÜRCÝE MEZHEBÝ
Mürcie, Ýslamiyet’in ilk asrýnda ortaya çýkan Müslümanlarýn birlik ve beraberliðini hedefleyen ve bu doðrultuda uzlaþmacý fikirleri ile tanýnan siyasi ve itikadi bir mezheptir. Hz. Osman’ýn þehit edilmesi ile baþlayan siyasi hadiseler Müslümanlarý derinden sarstý ve yeni arayýþlara sevk etti. Emevî-Hâþimî çekiþmesine taraftar olmak istemeyen ve Haricî zihniyetini tehlikeli bulan bazý Müslümanlar dönemin siyasi tartýþmalarýndan uzak kalmaya çalýþtý. Onlarýn bu siyasi tavrý, kýsa bir müddet sonra itikadi bir hüviyet kazanarak Mürcie ekolü þeklinde teþekkül etti.
Ýsimlendirme Problemi
Mürcie kelimesinin "ertelemek, geriye býrakmak veya geciktirmek" anlamlarýna gelen “ircâ” veya "beklenti içinde olmak ve ümit etmek" manasýndaki “recâ” kökünden geldiði þeklinde iki temel görüþ bulunmaktadýr.
Mürcie kelimesini bir terim olarak ilk defa kullanan Haricî Nafi b. Ezrak’týr. O, bu kavram ile büyük günah iþleyen kimselerin durumunu Allah’ýn hükmüne býrakanlar anlamýnda ilk dönem Mürcie’sini (el-Mürcietü’l-ûlâ) kastetmiþtir. Daha sonraki Hariciler ise, büyük günah iþleyenlerin ahrette cezalandýrýp cezalandýrýlmayacaðý konusunda bir hüküm vermedikleri için Mürcie’yi Þüpheciler anlamýnda “Þükkâk” diye isimlendirmiþtir.
Þia, hilafet sýralamasýnda Hz. Ali’yi dördüncü sýraya býrakanlarýn hepsini, “geriye býrakanlar” anlamýnda Mürcie diye tanýmlamýþtýr. Hadis taraftarlarý ise, amel-iman iliþkisini dikkate alarak “Amelleri imandan sonraya býrakanlar” veya “Ýmaný amelsiz söz olarak tanýmlayanlar” anlamýnda Mürcie terimini kullanmýþtýr. Ancak bu tanýmlamalarýn hemen hepsinde imanla ilgili fikirleri sebebiyle Mürcie fýrkasýný karalamak gibi bir amacýnýn olduðu dikkat çekmektedir.
Mürcie, siyasi ve itikadi bir fýrka olarak “Hz. Osman ve Hz. Ali baþta olmak üzere büyük günah iþleyenlerin durumlarýný Allah'a býrakarak, onlarýn cennetlik veya cehennemlik olduklarý konusunda fikir beyan etmeyen topluluklara verilen ortak bir isimdir.” Þeklinde tanýmlanabilir. Böyle bir taným, önce siyasî bir tavrýn tezahürü, daha sonra bu tavrýn itikadî alana taþýnarak temellendirilmek istenmesiyle uyum içindedir.
Mürcie ekolü mensuplarý kendilerini, “Cennet karþýlýðýnda canlarýný ve mallarýný Allah’a satanlar” anlamýnda Þârî; ümmetin birlik ve bütünlüðünü savunanlar anlamýnda da Ehlü’l-Cemaa ve’l-Mürciûn diye isimlendirmiþlerdir. Muhaliflerce verilen isimlerden bir, “Ali ve Muaviye tarafýnda yer almayanlar anlamýnda Tarafsýzlar (Mutezile)”, diðeri de “siyasi çekiþmelerden uzak durup köþesine çekilenler anlamýnda Huleysiyye” isimleridir.
Mürcie'nin Doðuþu ve Teþekkül Süreci
Mürcie ekolünün ortaya çýkýþýnda etkili olan sebeplerin baþýnda Haricî zihniyet, kabilevî çekiþmeler, Emevîlerin siyasî ve ekonomik politikalarý, kentleþme ya da yerleþik hayata geçiþ gibi siyasî, ekonomik ve toplumsal problemlerin etkili olduðu kabul edilmektedir.
Cahiliye dönemi Arap toplumunda kabilecilik/asabiyet anlayýþý sosyal ve siyasi hayatýn en belirleyici unsuruydu.Haþimoðullarý Hz. Peygamber'in kendi aralarýndan çýktýðý için, hem Ümeyyeoðullarýna, hem de diðerlerine karþý daha nüfuzlu olmalarýna raðmen hem Hz. Ebû Bekir, hem de Hz. Osman’ýn halife seçimleri sýrasýnda hilafeti elde edememiþlerdi. Öte taraftan Hz. Peygamber zamanýnda siyasî nüfuzunu kaybeden Ümeyyeoðullarý, Hz. Osman'ýn hilafete gelmesiyle tekrar nüfuz sahibi olmuþ ve önemli mevkilere gelmiþlerdi. Hz. Osman'ýn öldürülmesiyle baþlayan olaylar, Cemel ve Sýffýn'de Müslümanlarýn birbiriyle savaþmalarýna kadar varmýþtý. Meþru halife Hz. Ali, merkezi yönetime isyan eden Þam Valisini yola getirmek üzere ordusuyla harekete geçmiþ, ancak geliþen olaylar sebebiyle kendisiyle birlikte Muaviye'ye karþý savaþan bir grup ondan ayrýlmýþtý. Bunlar, baþlangýçta savaþýn durdurulmasýný, Kur’an’ýn hakem tayin edilmesini istemiþ ve Hz. Ali’yi buna zorlamýþlardý. Ancak, tahkimden bekledikleri sonucu alamayýnca, tahkimi kabul eden herkesi tekfir etmiþlerdi. Bunun üzerine Hz. Ali, “Hariciler” diye isimlendirilen bu grubun üzerine gitmiþ, onlarýn önemli bir kýsmýný ortadan kaldýrmýþ, ancak sonunda bir suikasta uðrayarak öldürülmüþtü. Büyük günah iþleyenlerin kafir olduðunu kabul eden Hariciler, kendileri gibi düþünmeyen bütün Müslümanlarý tekfir etmiþ, baskýnlar yapmak suretiyle kanlarýnýn akýtýlmasýný helal görmüþ ve bulunduklarý bölgelerde terör estirmiþlerdi.
Hz. Osman döneminden itibaren meydana gelen fitne hadiselerinden uzak duran ve yine Müslümanlar arasýnda meydana gelen savaþlarda taraf olmayan, bunu da sýrf Ýslâm ümmetinin birliði için yapan Hz. Ali ve Osman taraftarlarýnýn dýþýnda tarafsýzlar diye tanýmlanan üçüncü bir grup oluþmuþtu. Böyle bir tavrýn ilk defa, Hz. Osman'ýn öldürülmesinden sonra Medine'ye dönen ve “Þüpheciler” (Þükkâk) olarak tanýmlanan gaziler tarafýndan ortaya konulduðu görülür. Çünkü bunlar, Hz. Osman'ýn ölümü üzerine Medine'ye döndüklerinde, birlik ve beraberlik içerisinde býraktýklarý insanlarýn birbirini öldürmekte ve birbirleriyle çekiþmekte olduklarýný görünce, onlardan hangisinin haklý olduðundan þüpheye düþmüþ ve tarafsýz kalmayý tercih etmiþlerdir. Bunlarýn kanaatine göre ayrýlýða düþen gruplarýn hepsi güvenilen ve doðruluðu kabul edilen kimselerdir. Bu gruplara karþý nefret duymak, kendilerine lanet etmek mümkün deðildir. En doðru hareket onlarýn durumlarýný Allah’a havale etmektir. Mürcie’nin ilk tezahürü olarak isimlendirebileceðimiz bu tavýr, aslýnda Hz. Osman'ýn öldürülmesinden sonra Medine'ye dönen gazilerle sýnýrlý deðildi. Özellikle Hz. Ali-Muaviye çekiþmesi sürecinde benzer bir tavrýn savaþlara katýlmayan Abdullah b. Ömer, Sa'd b. Ebî Vakkâs, Muhammed b. Mesleme, Üsame b. Zeyd gibi sahabiler tarafýndan da sergilendiði bilinmektedir. Bunlar, baþlangýçta Hz. Ali’ye biat etmekten kaçýnmýþ, ancak daha sonra biat ettikleri halde ehli kýbleye kýlýç çekmeyi reddetmiþtir. Bu þahýslar, Müslümanlarýn birbirine kýlýç çekmesini kabul etmeyip, Ýslâm ümmetinin birliðini bozacak fitneden uzak durmayý din ve fazilet görmüþler, her asýrda iktidarý ele geçiren imamý tanýmýþlar ve Ehl-i Kýble'den isyan edenle savaþý haram kýlmýþlardýr.
Tarafsýzlar diye isimlendirilen bu grubunun liderliðini Mekke ve Medine’de tartýþmasýz büyük bir nüfuza sahip olan Abdullah b. Ömer (ö.73/692) yapmakta idi. Kaynaklarda ilk Mürciî fikirler olarak ele alýnan pek çok görüþün ilk defa onun tarafýndan ortaya konulduðu görülmektedir. O, Müslümanlara karþý savaþmanýn doðru olmadýðýný ileri sürerek fitne döneminde Medine'ye ve Mekke'ye vali olarak kim geldiyse, onun arkasýnda namaz kýlmýþ ve ona zekâtýný vermiþtir. Hatta o, Haccac'ýn ve Haricî Necde b. Amir'in ve Ýbn Zübeyr'in arkasýnda namaz kýldýðý için tenkit edilmiþtir. Bu siyasi tavýr, Hz. Ali'nin öldürülmesinden sonra Hasan'ýn hilafeti Muaviye'ye devretmesiyle birlikte –siyasi anlamda hareket alanýnýn daralmasý sebebiyle- daha da güçlenmiþti.
Aslýnda Mürcie'nin siyasî ve dinî hareket olarak teþekkül tarihini, belli bir þahýsla baþlatmak yerine ilk mürciî fikirlerin toplum tarafýndan bir siyasî tavýr olarak benimsendiði dönemden itibaren baþlatmak daha doðrudur. Çünkü kaynaklarda, ilk “irca” fikrini ortaya attýðýndan bahsedilen Medine'li Hasan b. Muhammed, Kûfe'li Hammad b. Ebû Süleyman ve Zer b. Abdullah, Basralý Hassan b. Haris el-Müzeni ve Ebû Salt es- Semmân gibi birden fazla kiþi bulunmaktadýr.
Mürcie’nin doðuþu ve tam bir ekol olarak tarih sahnesinde yerini almasý, 72’de (691) telif edilen Sâlim b. Zekvan’ýn Sire'si ve birkaç yýl sonra kaleme alýnan Hasan b. Muhammed'in Kitâbü’l-îrcâ'sý ýþýðýnda deðerlendirildiðinde ekolün 60-75/679-694 tarihleri arasýnda teþekkül ettiði ortaya çýkmaktadýr.
Sonuç olarak Mürcie, Ýslâm toplumunu tehdit eden baþta Haricî zihniyetine, ikinci olarak Emevî-Haþimî çekiþmesine, Emevîlerin Haricîlere ve kendilerine biat etmeyen kimselere karþý oldukça acýmasýz davranýþlarýna ve mevaliyi ikinci sýnýf vatandaþ olarak görmelerine, özellikle de Müslümanlarýn birbirini öldürmelerine tepki olarak doðmuþ, 60/679 ile 75/694 tarihleri arasýnda teþekkül etmiþ uzlaþmacý, birlik ve barýþ taraftarý siyasî bir fýrka olduðu anlaþýlmaktadýr.
Mürcie'nin Tarihçesi
Mürcie ekolü, ana fikirlerinin teþekkülünden kýsa süre sonra toplumun Arap ve Arap olmayan her kesiminden büyük destek almýþ, önemli alimlerin katkýsýyla çeþitli bölgelere yayýlmaya baþlamýþtýr. Nitekim meþhur Mürciî alim Hasan b. Muhammed b. Hanefiyye’nin Kitâbü’l-Ýrcâ adlý bir eser yazmasý ve bunu Basra, Mekke, Küfe ve diðer büyük þehirlere göndermesi ile birlikte “irca” fikrinin yayýlmasýnda önemli bir rol oynamýþtýr.
a) Emevîler Dönemi
Bu dönemde Mürcii fikirlere gönül verenler, iç çekiþmelerden olabildiðince uzak kalmýþ, ilim ve ibadetle meþgul olmuþ; daha çok Horasan ve Maveraünnehir'de yürütülen fetih hareketlerine katýlmak suretiyle kâfirlerle cihadý tercih etmiþ ya da kadýlýk ve imamlýk gibi resmî görevler üstlenerek haksýzlýklara mani olmaya çalýþmýþtýr. Mürcie mensuplarýnýn siyasi çekiþmelerden uzak durmaya çalýþmalarý, onlarýn tamamen bir köþeye çekildikleri anlamýna da gelmemelidir. Mürcie içerisinde, haksýz tarafla mücadeleyi þart koþan kanada mensup olanlar Emevî yöneticilerinin açýk haksýzlýklarýný eleþtirmeden geri kalmamýþlardýr.Emevîler tarafýndan gerçekleþtirilen ve Ýslam’ýn ruhuna aykýrý olan uygulamalar sebebiyle Mürcie grubu, Emevîlere karþý gerçekleþtirilen isyanlarýn hemen hepsine fert veya grup olarak katýlmýþtýr. Bu isyanlar arasýnda tarihî sýrayla, 81/700 yýlýnda Abdurrahman b. Muhammed b. el-Eþ'as, 101/719'de Yezid b. Mühelleb, 122/739'de Zeyd b. Ali ve 127/744 yýlma kadar yaklaþýk on üç yýl süren Haris b. Süreyc isyanlarý dikkat çekmektedir.
Mürcie'nin zafer yýllarý Ömer b. Abdilaziz dönemine rastlar. O, Medine valisiyken Mürcie mensuplarýna yakýn bir ilgi göstermiþ ve önde gelen bazý Mürcii þahsiyetleri de açýktan korumuþtur. Halife olduðu dönemde Mürcie mensuplarýna yakýnlýðý devam etmiþ ve onlarý desteklemiþtir.Ancak onun ölümünden sonra Mürcie'yle Emevîler arasýndaki iliþkilerin kötüleþtiðini görüyoruz.
Haris b. Süreyc, Horasan bölgesinde Emevîler'e karþý on iki veya on üç yýl süren ve onlarýn yýkýlýþýný hazýrlayan bir isyan baþlattý. Bu isyan Emevî valilerinin zorba yönetimlerine ve kötü ekonomik politikalarýna karþý sürdürülmekteydi. 128/746 yýlýnda pek çok yakýný ve taraftarýyla beraber öldürülmesine raðmen onun bu isyaný, bölgede Abbasî davetinin güçlenmesini ve Emevîlerin yýkýlmasýný dolaylý olarak etkiledi. Haris, Horasan ve Maveraünnehir'de sadece Mürciî fikirlerin yayýlmasýnda deðil, Ýslâm'ýn yayýlmasýnda ve insanlarýn topluca Ýslâm'a girmesinde de önemli bir rol oynadý. Onun, Türklerle birlikte kaldýðý yýllarda, Ýslâm'ý yayma faaliyetlerine devam ettiði anlaþýlmaktadýr.
b) Abbasiler Dönemi
Mürcie Emevî zulmüne son vereceði umuduyla Ebû Müslim’in faaliyetlerini ve ilk dönem Abbasî davetini desteklemiþti. Ancak Ebû Müslim’in de ayný acýmasýz uygulamalara devam ettiðini görünce ona karþý çýkmýþlardýr. Bununla birlikte genel anlamda Mürcie Abbasilerle daha iyi iliþkiler kurabilmiþtir. Nitekim Abbasiler, siyasi bir tercihte bulunarak Horasan'daki Haricî ve Þiî tehlikesine karþý Mürcie’yi desteklemiþ, zamanla bu ekol mensuplarý bölgede güç kazanmýþtýr. Bu sebeple bölgedeki kadýlýk ve imamlýk makamlarý, genelde, Mürciilerin eline geçmiþtir. Bununla birlikte Mürcie’nin baþarýsý daimi olmamýþ, zamanla güç kaybetmeye baþlamýþlardýr. Bunun sebepleri arasýnda Abbasiler döneminde resmî kadýlýk görevlerine atanmalarý dolayýsýyla, her ne kadar Abbasilerin her politikasýný kabul etmedilerse de, özellikle akîde konusundan çok fýkýhla meþgul olmalarý etkili olmuþtur.
Mürcie'nin tarihinde iki önemli fikri kýrýlma yaþanmýþtýr. Birincisi Emevîler döneminde kader problemi, ikincisi ise Abbasiler döneminde Kur'an’ýn yaratýlmýþlýðý problemidir. Kader konusunda ortaya koyduklarý görüþler sebebiyle bu mezhebin mensuplarý “Kaderci/Özgürlükçü” ve “Cebirci” olarak ikiye ayrýlmýþlardýr.Kur'anýn yaratýlmýþlýðý (halku’l-Kur’an) tartýþmalarý sürecinde ise ortak bir tavýr belirleyemeyerek kimisi Mu'tezile'nin yanýnda yer alýrken, kimisi de onlarýn bu dayatmasýna karþý çýkmýþtýr.
Abbasilerin ilk yýllarýnda Horasan'da Belh; Tahiriler döneminde Nisabur, Rey ve Herat; Samaniler döneminde ise, Mâverâünnehir'de Semerkand, Buhara ve Fergana þehri, Mürcie'nin faaliyet gösterdiði merkezler hâline geldi. Öyle ki Belh þehrinden Küfe'ye ilim öðrenmeye gelenlerin, özellikle Ebû Hanîfe'yi ve daha sonralarý onun öðrencilerini tercih etmeleri sebebiyle, buraya
Mürrie'nin kalesi anlamýnda “Mürciabâd” adý verildi.Abbasiler döneminde, bu bölgelerde Mürcie'nin tartýþýlmaz manevî lideri Ebû Hanîfe'dir.
Bölgede temelde Mürcii akideye baðlý Rey'de Neccârilik, Nisabur'da ve Sicistan'da Kerrâmilik, Semerkant'ta daha sonralarý Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat olarak tanýmlanan Maturidilik olmak üzere üç ayrý fikir ekolü ortaya çýktý. Maturidiliðin teþekkülüyle birlikte, Mürcie tanýmlamasý terk edildi.Muhammed b. Kerram ve taraftarlarý, Hüseyin b. Muhammed b. en-Neccar ve taraftarlarý Mürcie'nin aþýrý uçlarýný temsil ederken, Ebû Mansûr el-Mâtürîdî ve öðrencisi Hakîm es-Semerkandî gibileri bu akýmýn mutedil ve ana bünyesini temsil etmekle kalmamýþ ayný zamanda bu ekolün sistematik bir kelamýný da oluþturmakla Mürcie ile Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat arasýnda bir köprü görevi görmüþtür. Maveraünnehir’de Ebu Hanife’nin devamcýsý olan Mâtürîdî, Ebû Hanîfe’nin mensup olduðu Mürcii anlayýþý tezkiye etmiþ, onunla diðer Mürciiler arasýna mesafe koymaya çalýþmýþtýr.
Mürcie'nin Görüþleri
Ortaya çýkýþ sürecinin tabii bir neticesi olarak Mürcie, Haricilerin iman ve küfürle ilgili görüþlerini reddederek kendilerine özgü ve orijinal bir yaklaþým ortaya koymuþ ve böylece onlara muhalefet eden ilk fýrka olmuþtur. Ýman nazariyesiyle Haricîlere ve Hadis taraftarlarýna karþý ortak bir tavýr geliþtiren Mürcie, diðer konularda kendi aralarýnda ayrýlýða düþmüþtür. Örneðin siyasi tutum noktasýnda Mürcie mensuplarý arasýnda ortak bir tavýr bulunmamakta idi. Onlardan bir kýsmý Emevîlere yönelik isyan hareketlerine destek verirken diðer bir kýsmý tarafsýz kalmayý tercih etmiþtir. Bu hususta rivayet edilen hadislerden hareketle siyasi olaylara karýþmayanlar arasýnda haksýz tarafla mücadelenin þart olduðunu ileri süren, devlet baþkanýna itaati telkin eden ve bütün bunlardan uzak kalýp uzlet hayatýný tercih eden þeklinde üç eðilimin varlýðý tespit edilmiþtir.
Mürcie’nin imametle alakalý görüþleri dikkat çekmektedir. Mürcie’nin çoðunluðu tarafýndan benimsenen görüþe göre halifenin Kureyþ’ten olma þartý yoktur.Mürcie’yi, Ýslam düþüncesinde teorik ve pratik açýdan meþruiyetini halktan alan bir yönetim biçimini savunan ilk mezhep diye görmek mümkündür.
Ýtikadî Görüþleri
Mürcie’nin itikadi görüþleri, onlarýn iman-amel nazariyeleriyle yakýndan iliþkilidir. Mürcie mensuplarýnýn imanýn tarifiyle ilgili görüþlerini üçe ayýrmak mümkündür.
Birincisine göre iman kalpte gerçekleþen marifet veya tasdiktir. Buna göre iman yalnýzca Allah’ý, peygamberlerini ve onlardan gelen þeyleri bilmektir. Küfür ise Allah’ý bilmemektir.
Ýkinci görüþte iman, Allah’ý ve ondan gelen her þeyi toptan kalp ile tasdik, dil ile ikrar etmektir. Bu görüþ, Ebu Hanife ve taraftarlarýnca benimsenmiþtir.
Üçüncü görüþe göre ise iman, sadece dil ile ikrardan ibarettir.
a-Ýman-Amel Ýliþkisi
Mürcie mensuplarý iman ile ameli birbirinden ayýrmýþ; amellerin iman olmadýðýný ve onun özüne dahil edilemeyeceðini benimsemiþlerdir.Bir hükmün farz olduðuna inanmayan kafir, farz olduðuna inandýðý halde yerine getirmeyen günahkar mümin olur. Bu itibarla insanlar, amelleri terk etmekle mümin ismini kaybetmez, ama tasdiki kaybetmekle iman ismini kaybederler.
Ýmanýn, amellerle artmayacaðý, amelleri terk etmek veya günah iþlemekle de azalmayacaðý fikri Mürcie tarafýndan ýsrarla savunulmuþtur. Ebû Hanîfe'ye göre, imanýn eksilmesi, küfrün artmasý, küfrün artmasý ise imanýn eksilmesi halinde mümkün olabilir.
Mürcie ile özdeþleþmiþ diðer bir husus da imanda istisna meselesidir. Bir mümin, imanýndan asla þüpheye düþmemeli, hatta “Ben inþallah müminim” bile dememeli; bunun yerine “Ben gerçekten müminim” diyerek imanýný teyit etmelidir. Çünkü inanýlmasý gereken hususlara inanan herkes gerçekten mümindir.
Mürcie’nin teþekkülünde etkili olan diðer bir husus da, bütün müminleri iman konusunda eþit kabul etmeleridir. Onlara göre bütün müminler iman konusunda birbiriyle ayný olup, birinin diðerine üstünlüðü yoktur. Böyle bir anlayýþla ýrkî farklýlýklara fýrsat verilmediði gibi, günahkar müminle Salih amel iþleyen bir mümin arasýnda da imanýn bütünlüðü hususunda bir farklýlýk olmadýðýna vurgu yapýlmýþtýr.
Mürcie, iman ve Ýslam'ýn ayný manaya geldiði ve her Müslüman için mümin, her mümin için de Müslüman tabirinin kullanýlabileceðini ileri sürmüþtür. Bu prensip, Mürcie tarafýndan, “Ýman ve Ýslam tek bir isimdir. Ýmanýn derece itibariyle Ýslam’a bir üstünlüðü yoktur.” þeklinde formülleþtirilmiþtir. Mürcie, bu fikri benimsemekle amelleri hem imanýn hem de Ýslam’ýn dýþýnda býrakmýþtýr.
b-Büyük Günah Meselesi
Mürcie, ameli imanýn bir parçasý saymadýðýndan büyük günah iþleyenleri de tekfir etmemiþ, böylesi kimselerin dünyadaki durumu ile ahiretteki durumunu birbirinden ayrý ele almýþtýr. Onlar, büyük günah iþleyenleri imanlý olmalarý sebebiyle mümin kabul ederler, ancak büyük günah iþledikleri için ayný zamanda günahkar (fasýk)týrlar. Fasýklarýn/günahkarlarýn durumlarý Allah'a kalmýþtýr; dilerse affeder, dilerse cezalandýrýr. Fýský imanýn zýddý kabul etmediklerinden ve amelleri imanýn bir parçasý olarak görmediklerinden, büyük günah iþleyeni fýský ve fücuru ile birlikte kamil bir mümin saymaktadýrlar. Onlar böyle bir ifadeyle, büyük günah iþleyenin ne bu dünyada, ne ahirette hiçbir ceza görmeyeceðini kastetmiþlerdir.
Mürcie, va’d ve vaîd konusunda genelde, Allah'ýn va'dinin deðiþmeyeceðini, ama vaîdinin deðiþebileceðini kabul eder.Allah'ýn istediði þekilde tasarruf hakký vardýr. Bu nedenle vaîdden dönmek noksanlýk sayýlmaz, çünkü vaîdden dönme fazilet sahibi ve baðýþlayan birinin vasfýdýr.
Görüldüðü üzere Mürcie’nin fikirleri genelde iman, büyük günah ve va'd-vaîdle ilgili problemler üzerinde yoðunlaþmaktadýr. Ebû Hanîfe'ye nispet edilen eserler ve diðer Mürcii kaynaklardan hareketle onlarýn temel anlayýþlarýný þu üç maddede sistemleþtirmek mümkündür.
a) Bilinmeyen konularda hükmü Allah'a ertelemek: Cemel ve Sýffin savaþlarýnda ölen ve öldürülenlerin durumunu, baþta Hz. Osman ve Ali olmak üzere, bu ilk ayrýlýklarda yer alanlarýn Cennetlik veya Cehennemlik olduklarý hakkýnda verilecek karar Allah'a býrakýlmalýdýr.
b) Kýble Ehli'nden büyük günah iþleyen hiç kimse tekfir edilemez. Günahkâr ve zâlim yöneticiler, kâfir deðil günahkâr/ahlaksýz mümindirler. Müslüman olduðunu söyleyen herkes iman üzerinedir.
c) Din birlik ve beraberliktir: Bir kimse iman ettikten sonra Ýslam toplumunun bir üyesidir. Bu bakýmdan bütün müminler eþit olup birinin diðerine üstünlüðü yoktur. Ayrýca müminler birbirinin kardeþidir ve her birisi Allah'ýn dostudur. Hangi mezhebe veya görüþe sahip olursa olsun, o kimse dýþlanamaz, tekfir edilemez ve öldürülemez. Herhangi bir Müslüman sadece nefsini savunma ve zulme engel olma durumunda kýlýca baþvurabilir. Ancak bir Müslümaný Müslüman olduðu için öldüren küfre girer.
Mürciî Fýrkalarý
Bölgesel olarak: Horasan, Kufe, Irak veya Þam Mürcie'si þeklinde;
Fýrka liderlerine göre :Sevbâniyye, Kerrâmiyye, Gaylâniyye, Þimriyye, Tumeniyye, Neccâriyye þeklinde;
Uzmanlýk alanlarýna göre :Fukahâ Mürcie'si ve Ehl-i Kelâm Mürciesi veya Ehl-i Sünnet karþýsýndaki konumuna göre, Sünnet Mürcie'si, Bid’at Mürcie'si þeklinde,
Kader problemine bakýþlarýna göre: Kaderci, Cebirci veya Halis Mürcie olarak;
Fikirlerine göre Kat'iyye, Þakkiyye, Vâcibiyye, Sâlibiyye þeklinde alimler tasnifler yapmaktadýrlar.
Ana fýrkalar ve alt kollarýyla birlikte tarihi kaynaklarda yer bulan Mürcie gruplarýnýn hiç biri bugün varlýðýný devam ettirememektedir. Günümüzde doðrudan “Mürcie” ekolüne mensubiyeti ile tanýnan her hangi bir ülke ya da topluluk bilinmemektedir.
Mürcie'nin Ýslam Düþüncesine Katkýlarý
Mürcie, iman, küfür, büyük günah ve amel-iman iliþkisi konusunda Haricîler ve Hadis Taraftarlarýna; imamet konusunda Þîa'ya; va'd ve vaîd'le büyük günah meselesinde Mutezile'ye karþý çýkarak fikir özgürlüðü, adalet ve hoþgörü esasýna dayalý bir iman nazariyesi geliþtirmiþtir. Bu nazariyede, bütün Müslümanlarýn iman bakýmýndan eþitliðini ve hiç bir müslümanýn, Allah'a iman ettiðini açýkça belirttiði müddetçe, Ýslâm'ýn dýþýnda kabul edilemeyeceði ve ona gayr-ý Müslim muamelesi yapýlarak haraç ve cizye alýnamayacaðý tezi savunulmuþtur. Akýlcýlýðý benimseyen ve sistematize eden ve tarihe Rey taraftarlarý olarak geçen Mürcie'nin itikadî ve fýkhî konularda ileri sürdükleri görüþleri sebebiyle yeni fethedilen bölgelerde , Horasan ve Mâverâünnehir'de yaþamakta olan çeþitli milletlerin, özellikle Türklerin topluca Müslüman olmasýný kolaylaþtýrmýþtýr.
Haricilik, bedevî zihniyetin, Mürcie Medenî zihniyetin temsilcisidir. Nitekim onlar, yönetici ve halifenin halkýn rýzasý ve seçimiyle iþbaþýna gelmesini savunmakla meþruiyetin kaynaðýný halka devretmek istemiþlerdir.
Türkiye Müslümanlarý olarak Mürcie’nin bizleri ilgilendiren diðer bir yönü de bu zihniyetin, Maturidiliðin doðuþuna ve fikri sisteminin geliþmesine zemin hazýrlamýþ olmasýdýr. Ýmam Matüridi ve sonrasýnda gelen Matüridi kelamcýlar, Mürcie’nin pek çok görüþünü geliþtirip sistematik bir hale getirerek yaþamasýný saðlamýþlardýr.
radyobeyan