Kütübü Sitte
Pages: 1
Korku By: sumeyye Date: 17 Nisan 2010, 14:25:20
Korku




Umumî Açýklama:


Havf da denen korku, insanda mevcut mühim hislerden biridir. Hayatýn muhafazasý için insan fýtratýna Yaratýcý tarafýndan konmuþtur. Ýnsan ve hayvanlarda müþtereken bulunur. Korku hissi olmayan insan yoktur, denebilir. Bu hissin insan üzerinde büyük etkisi vardýr. Birçok yönlenmeler bu his vasýtasýyla gerçekleþir. Bu hususu sathî olarak deðerlendiren bir kýsým pozitivist ve tekâmülcü espriler, insanlardaki din duygusunun temelinde korkunun olduðunu söyleyecek kadar ifrata kaçmýþlardýr. Onlara göre insan korktuðu þeylere, onlarýn zararýndan kurtulmak için tapýnmaya baþlamýþtýr. Gerçekten insan dünyevî ve fani þeylerden korkmayý ifrat dereceye götürecek olursa ortaya çýkan durum bir þirk-i hafî olur ve bir taabbüd, bir nevi din mahiyetini kazanabilir. Zâlimler, dikdatörler, tarih boyunca tedhiþ, terör gibi þiddetli korkutma vasýtalarýný müessir bir silah olarak kullanarak insanlarý istedikleri gibi yönlendirmeyi baþarabilmiþlerdir.

Ýslâm, insaný korku vasýtasýyla zâlimlere esir olmaktan kurtarabilmek için Allah´tan korkmayý esas almýþ, ruhlarda onu tesbit etmeye çalýþmýþtýr. Bu korkunun gerçek mânada girdiði kalplerde insanlardan korkma olmaz. Böylelerinde dünyevî korkular, hakikî deðil, mecâzîdir, bir nevi tedbirdir, daha öteye geçmez. Ýnsanlarýn korkusu ile inancýndan, dinî hayatýndan taviz vermemek bunun miyarýdýr. Ýnsanlarýn vicdan ve inanç dünyalarýnda istibdad kurmak isteyen ideolojik rejimlerin bütün güçleriyle Ýslâm´a ve Ýslâm dininin Allah korkusu prensibine saldýrmalarý bundandýr. Kendileri, çeþitli vasýtalarla korkuyu hâkim kýlmayý esas alýp bu maksadla putlarýnýn en korkunç büst ve resimlerini yaygýnlaþtýrýrken "Allah´tan korkulmaz, Allah sevilir", "Allah öcü deðildir" gibi, mugâlata ve demagojilerle Allah inancýna saldýrmayý, Allah´tan korkma prensibini istihza konusu yapmayý sistemle, ýsrarla yürütürler. Ýslâm dininde Allah´ý hem sevmek ve hem de O´ndan korkmak esastýr. Cenab-ý Hakk, cemâlî sýfatlarýyla sevilir, celâlî sýfatlarýyla korkulur. Hayatý ve hayatýn levâzýmýný vermekle bizde tezâhür eden rahmetleri, lütuflarý sebebiyle Allah´ý sever, kulluk vazifemizdeki eksikliklerimiz, isyanlarýmýz sebebiyle de O´ndan korkarýz. Allah´dan korkmamýz Kur´ân´ýn emrine uymak içindir. Zîra Kur´ân Allah´tan korkmayý emretmekte, zâlimler, âsiler için Allah´ýn azâbýný, cehennemi haber vermektedir.

Âyetlerde sevgiyi tahrik eden "cennet" kelimesi ile, korkuyu tahrik eden "cehennem" kelimesi çoðu kere yan yanadýr. Keza, rahmet ve cennetiyle müjdeleyen âyetlerle, azab ve cehennemiyle korkutan âyetler de Kur´ân´da yan yanadýr. Kýsacasý Allah korkusundan tecrid edilmiþ bir Ýslâm düþünülemez.. Halk korkusunun getireceði esâret ve istibdat zehirinin panzehiri olarak Ýslâm, Allah korkusunu teþri etmiþ, bunda ýsrar etmiþtir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) mükerrer hadislerinde "halk korkusu" ile hakký söylemekten kaçanlarý kýnar, tehdid eder. Mü´ min halktan deðil Hakk´tan korkmalýdýr.

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), zâlimleri frenleyip endiþeli ve hatta ölçülü, istikametli olmaya sevkedecek en müessir vasýtalardan biri olarak insanlardaki Hakk korkusunu gördüðü için gerçekleri dile getirmede halktan korkmamayý baþka korkularý Hakk korkusunun üzerine çýkarmamayý ýsrarla, tekrarla tavsiye etmiþtir. Ýþte birkaç irþâd:"

Cihadlarýn en efdali, deðerce en kýymetlisi zâlim sultana karþý hakký söylemektir."

"Aman dikkat edin; HALK KORKUSU, kiþiyi hakký söylemekten alýkoymasýn."

"- Sizden kimse nefsini hakir görmesin."

"- Ey Allah´ýn Resûlü, kiþi nefsini nasýl hakir görür?"

"- Allah için üzerine söz terettüp eden fena bir durum görür, fakat hiç aðzýný açmaz. Cenab-ý Hakk kýyamet günü kendisine sorar. "Þu falanca þey hakkýnda gerçeði söylemekten seni ne alýkoydu?" O kul cevap verir: "HALK KORKUSU!" Allah o zaman þöyle der: "Asýl benden korkman gerekirdi."

"Eðer ümmetimin, zâlime: "Sen zâlimsin!" demekten korktuðunu görürsen, bil ki onun varlýðý ile yokluðu birdir."

Þu halde, korku hissi, þuurla, irâde ile kontrol edilmesi, imandan gelen bazý düsturlar çerçevesinde mürâkebe altýna alýnmasý gereken bir damardýr. Eðer akýlla, iman ve irâde ile bu damar üzerinde hakimiyet ve kontrol kuramazsak, hayatýn muhafazasýnda gerekli bir kalkan ve tedbir iken, hayatýmýzý tahrip edip, saadetimizi zehirleyen, aðzýmýzýn tadýný mütemadiyen acýlaþtýran bir musibete dönüþebilir. Vehme müptela bir kýsým insanlarýn hastalýðý, büyük ihtimalle, kaynaðýný korku damarýndan almakta, bu da söylediðimiz gibi, bu fýtrî duygu üzerinde aklî ve iradî bir kontrol kuramamaktan ileri gelmektedir.

Korku üzerine, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´tan varid olan hadisler, bu meselede orta yolu bulmamýzda yardýmcý olacaktýr.[1]



ـ1ـ وعن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قالَ رسولَ اللّهِ # مَنْ خَافَ أدْلَجَ)ـ1(، وَمَنْ أدْلَجَ بَلَغَ المَنْزِلََ، أَ إنَّ سِلْعَةَ اللّهِ غَالِيَةٌ، أَ إنَّ سِلْعَةَ اللّهِ الجَنَّةُ[. أخرجه الترمذى .



1. (1678)- Hz. Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim korkarsa akþam karanlýðýnda yol alýr. Kim akþam karanlýðýnda yol alýrsa hedefine varýr. Haberiniz olsun Allah´ýn malý pahalýdýr, haberiniz olsun Allah´ýn malý cennettir." [Tirmizî, Kýyâmet 19, (2452).][2]



AÇIKLAMA:



1- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn burada mevzubahis ettiði korku, seher vaktinde düþmanýn baskýn korkusudur. Çünkü, umumiyetle baskýnlar sabah vakti olmakta idi.

2- Tîbî, bu hadiste Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn ahiret yolcusu için bir temsil getirdiðini belirterek der ki: "Zîra þeytan yolunu kesmiþ, nefsi ve boþ hayalleri de þeytanýn yardýmcýsý durumundadýr. Bu yolcu sefer esnâsýnda uyanýk davranýr ve iþlerinde halis niyetten ayrýlmazsa þeytan ve hilesinden emin olur. Kimin de yolunu, þeytan avaneleriyle keserek, âhiret yolundan yürümenin zor, âhireti elde etmenin çetin bir iþ olduðunu telkin ederse, o kimse azýcýk bir gayret bile gösteremez."

3- Allah´ýn malý diye tercüme ettiðimiz tâbirin aslý sil´atullah´týr, yani Allah´ýn ticârete arzettiði metâý demektir. Bununla cennet kastedildiði de Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) tarafýndan açýklanmýþtýr. Cennetin ticaret malý (sil´a) olarak tavsifi, âyet-i kerimeye uygundur. Zîra âyet-i kerimede: اِنَّ اللّهَ اشْتَرى مِنَ الْمُؤْمِنِينَ اَنْفُسَهُمْ وَاَمْوَالَهُمْ بِاَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَ "Allah mü´minlerden nefislerini ve mallarýný cennet mukabili satýn almaktadýr" (Tevbe 111) buyurulmuþtur.______________ )ـ1( أدلج: أى سار من أول الليل.

4- "Cennetin pahalý olmasý", kýymetinin yüce olmasý demektir. Bu onun dünyevî kazançla, kolay kolay elde edilemeyeceðini de ifade eder. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), kendisi dahil hiç kimsenin ameliyle cennete gidemiyeceðini, ancak Ýlâhî rahmetin imdâd edeceðini belirtir. Gerçek o ki, Allah cenneti râzý olduðu kullarýna lütuf olarak ihsan edecektir. Onun fiyatýný bir âyet-i kerime, ebediyete bakan sâlih ameller olarak tavsif eder: وَالْبَاقِيَات الصالحات خير عند ربك ثواباً وخير امً "Baki kalacak sâlih ameller, sevab olarak da, emel olarak da Rabbinin katýnda daha hayýrlýdýr" (Kehf 46).[3]



ـ2ـ وعن أنس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]دَخَلَ رَسُولُ اللّهِ # عَلى شابٍّ وَهُوَ في المَوْتِ، فقَالَ: كَيْفَ تَجِدُكَ؟ فقالَ: أرْجُو اللّهَ تَعالى يَارسُولَ اللّهِ وَأخَافُ ذُنُوبِى. فقَالَ #: مَا اجْتَمْعَا في قَلْبِ عَبْدٍ في مِثْلِ هذَا المَوْطِنِ إَّ أعْطَاهُ اللّهُ مَا يَرْجُو، وَآمَنَهُ مِمَّا يَخَافُ[. أخرجه الترمذى .



2. (1679)- Hz. Enes (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ölmek üzere olan bir gencin yanýna girmiþti. Hemen sordu:

"Kendini nasýl buluyorsun?"

"Ey Allah´ýn Resûlü, Allah´tan ümidim var, ancak günahlarýmdan korkuyorum" diye cevap verdi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) da þu açýklamayý yaptý: "Bu durumda olan bir kulun kalbinde (ümit ve korku) birleþti mi Allah o kulun ümid ettiði þeyi mutlak verir ve korktuðu þeyden de onu emin kýlar." [Tirmizî, Cenâiz 11, (983); Ýbnu Mâce, Zühd 31, (4261).][4]



AÇIKLAMA:



1- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Kendini nasýl buluyorsun?" sözü ile, "dünyadan âhirete intikal ederken kalbinde ne hissediyorsun, Allah´ýn rahmetinden ümit mi, yoksa Allah´ýn gadabýndan korku mu?" demek istemiþ, genç de böyle anlamýþtýr.

2- "Bu durumda olan" demek, "ölüm halinde sekerât halinde" demektir. Âlimler, düþmanla mübâreze, kýsas, idam anlarý gibi, ölümle burun buruna olunan bütün halleri bu hükme dâhil ederler. Kiþi o durumlarda Allah´ýn rahmetinden ümid ettiði ve günahlarý sebebiyle de gadabýndan korktuðu takdirde, hadisteki müjdeye mazhar olacaktýr.

3- Korktuðundan emin kýlmasý, kulun günahlarýný affetmesi demektir.

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu hadisleriyle, ölümün yakýn olduðu hallerde mü´minin takýnmasý gereken ruhî ve fikrî âdâbý talim buyurmaktadýr.[5]



ـ3ـ وعن عائشة رَضِىَ اللّهُ عَنْها قالت: ]مَا رَأيْتُ رسُولَ اللّهِ # مُسْتَجْمِعاً قَطَّ ضَاحِكاً حَتَّى أرَى مِنْهُ لَهَوانِهِ)ـ1(، إنّما كَانَ يَتَبَسَّمُ[. أخرجه الخمسة إّ النسائى.وزاد البخارى في رواية: ]وَكَانَ إذَا رَأى غَيْماً عُرِفَ في وَجْهِهِ فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللّهِ، النَّاسُ إذَا رَأوُا الغَيْمَ فَرِحُوا رَجَاءَ أنْ يَكُونَ مِنْهُ المَطَرَ، وَأرَاكَ إذَا رَأيْتَ غَيماً عُرفَ في َوجْهِكَ الكَرَاهَةُ؟ فقَالَ: يَا عَائشَةُ، مَا يُؤمِنُنِى أنْ يَكُونَ فِيهِ عَذَابٌ، قَدْ عُذِّبَ قَوْمٌ بالرِّيحِ، وَقَدْ رَأى قَوْمٌ العَذَابَ، فقَالُوا: هذَا عارِضٌ مُمْطِرُنَا[.)ـ2(



3. (1680)- Hz. Aiþe (radýyallâhu anhâ) diyor ki: "Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ý ciddi bir þekilde, küçük dili görünecek derecede güldüðünü görmedim. O, sadece tebessüm ederdi." [Buhârî, Tefsir, Ahkâf 2, Edeb 68; Müslim, Ýstiska 16, (899); Ebu Dâvud, Edeb 113, (5098, 5099); Trimizî, Tefsir, Ahkâf, (3254).]

Buhârî´in bir rivayetinde þu ziyade mevcuttur: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir bulut görecek olsa bu yüzünden bilinirdi. Ben (bir seferinde):

"Ey Allah´ýn Resûlü, halk bir bulut görecek olsa, yaðmur getirebilir ümidiyle sevinir, halbuki sen bir bulut gördüðünde üzüldüðünü yüzünden okuyorum, sebebi nedir?" diye sordum. Bana þu cevabý verdi:

"Ey Aiþe! Bunda bir azab bulunmadýðý hususunda bana kim te´minat verebilir? Nitekim geçmiþte bir kavm rüzgarla azaba uðratýlmýþtýr. O kavim azabý gördükleri vakit: "Bu gördüðümüz, bize yaðmur getirecek bir buluttur" demiþlerdi."[6]______________



)ـ2( اللّهوات ـ جمع لهاة بفتح الم ـ وهي: اللحمات في سقف أقصى الفم.)ـ3( العارض: السحاب الذي يعترض في أفق السماء.



AÇIKLAMA:



1- Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in, bir rüzgar esmesi veya bir bulut zuhur etmesi halinde bir korku ve endiþe izhar ettiði, duada bulunduðu hususunda muhtelif rivayetler mevcuttur. Yukarýda kaydedilen rivayetin Müslim´de gelen bir vechi daha teferruatlýdýr: Yine Hz. Aiþe anlatýyor: "Þiddetli bir rüzgar estiði zaman Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

اَللَّهُمَّ إنِّى اَسْألُكَ خَيْرَهَا وَخَيْرَ مَا فِيهَا وَخَيْرَ مَا اُرْسِلَتْ بِهِ وَأعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّهَا وَشَرِّ مَا فِىهَا وَشَرِّ مَا اُرْسِلتْ بِهِ

"Allahým senden bunun hayrýný ve bunda bulunan hayrý ve bununla gönderilen þeyin hayrýný diliyorum. Bunun þerrinden, bunda bulunanýn þerrinden, bununla gönderilen þeyin þerrinden sana sýðýnýyorum" derdi. Hava bulutlandýðý vakit rengi deðiþir, (duyduðu huzursuzluk sebebiyle yerinde duramaz) girerçýkar, gidergelirdi. Yaðmur yaðýnca da rahatlardý. Ben bunu onun yüzünden anlardým..."

2- Yaðmurla helâk edildiði belirtilen kavim Ad kavmidir. Bu, hadisin baþka vecihlerinde tasrih edilmiþtir. Ayrýca, o kavmin yaðmuru görünce sarfettikleri "Bu gördüðümüz, bize yaðmur getirecek bir buluttur" cümlesi, Kur´ân-ý Kerim´in Ad kavmi ile ilgili hikâyesinde aynen geçer (Ahkaf 24).

3- Þârihlerin dikkat çektiði bir inceliði belirtmekte fayda var: "Hadisin Buhârî´den kaydedilen ziyade kýsmýnda: قَدْ عُذِّبَ قَوْمٌ بِالرِّيحِ وَقَدْ رَأى قَوْمٌ الْعَذَابَ "Ýbaresinde kavm kelimesi iki sefer geçmektedir. Arapça kaideye göre birinci sefer nekre olan isim, ikinci sefer geçince ma´rife kýlýnýr, yani ikincide القوم olmasý gerekir. Halbuki ibarede her ikisi de قوم þeklindedir, yani nekredir. Öyle ise burada iki ayrý kavm söz konusu olmalýdýr. Diðer taraftan meseleye temas eden âyetlerde rüzgârla azaba uðratýlanlarýn o sözü söyleyenler olduðu ifâde edilmektedir.

Ortadaki iþkâle dikkat çeken Ýbnu Hacer, Kirmânî´nin yaptýðý bir açýklamayý pek tatminkâr bulmayarak kendisi þunu söyler: "Necm sûresinde Rabb Teâla: وَاَنَّهُ اَهْلَكَ عَاداً ا‘ُولى "Ýlk Âd milletini helâk eden O´dur" (Necm 50) buyurur. Bu âyette, bir baþka Âd kavmi daha olduðu ihsas edilmektedir. Ýkinci Âd kavmi üzerine bir kýssayý Ahmed Ýbnu Hanbel, hasen bir isnadla el-Hâris Ýbnu Hassân el-Bekrî´den tahric etmektedir... Tirmizî, Nesâî ve Ýbnu Mâce bu kýssanýn bâzý kýsýmlarýný tahric etmiþlerdir... Ahkâf sûresinde zikri geçen Âd kavmi, sonraki Âd´dýr. Bu durumda, âyet-i kerimede zikri geçen اَخَا عَادٍ "Âd´ýn kardeþi" (Ahkaf 21), Hud (aleyhisselam) deðil, bir baþka peygamberdir." [7]



ـ4ـ وعن أبى ذر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قال رسولُ اللّهِ #: إنِّى أرَى مَاَ تَرَوْنَ، وَأسْمَعُ مَاَ تَسْمَعُونَ، أطَّتِ السَّمَاءُ)ـ1(، وَحَقَّ لَهَا أنْ تَئِطَّ، مَا فِيهَا مَوْضِعُ أرْبَعِ أصَابِعَ إَّ وَفِيهِ مَلكٌ وَاضِعٌ جَبْهَتَهُ ِللّهِ تَعالى سَاجِداً، وَاللّهِ لَوْ تَعْلَمُونَ مَا أعْلَمُ لَضَحِكْتُمْ قَلِيً، وَلَبَكَيْتُمْ كَثِيراً، وَلَمَا تَلَذّذْتُمْ بِالنِّسَاءِ عَلى الفُرُشِ، وَلَخَرَجْتُمْ إلى الصُّعُدَاتِ تَجْأرُونَ إلى اللّهِ تَعالى، لَوَدِدْتُ أنِّى شَجَرَةٌ تُعْضَدُ[. أخرجه الترمذى.ومعنى »أطتِ السَّماءُ«، أى كثرة ما فيها من المئكة قد أثقلها حتى أطت: أى صوتت وهذا مثل، وإيذان بكثرة المئكة. وإن لم يكن ثمَّ أطيط )وَالجُؤَارُ(: الصياح: أى تستغيثون، وقوله »لَوَدِدْتُ أنِّى شَجَرَةٌ تُعْضَدُ« مَدرج في الحديث من قول أبى ذر .



4. (1681)- Ebu Zerr (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ben sizin görmediðinizi görür, iþitmediðinizi iþitirim. Nitekim sema uðuldadý, uðuldamak da ona hak oldu. Semada dört parmak sýðacak kadar boþ bir yer yoktur, her tarafta Allah´a secde için alnýný koymuþ bir melek vardýr. Allah´a yemin olsun, benim bildiðimi siz bilse idiniz az güler, çok aðlardýnýz, yataklarda kadýnlarla telezzüz etmezdiniz, yollara, çöllere dökülür, (belanýzý defetmesi için) Allah´a yalvar yakar olurdunuz." [Ebu Zerr (radýyallâhu anh) ilâve etti:] "Keþke sökülen bir aðaç olsaydým." [Tirmizî, Zühd 9, (2313); Ýbnu Mâce, Zühd 19, (4190).][8]



AÇIKLAMA:



1- Semâvâtýn uðuldayarak ses çýkarmasýný, þârih Tîbî meleklerin sikleti ile açýklar. Hadiste belirtildiði üzere, melekler miktarca çoktur, bu çokluðun hasýl ettiði aðýrlýk ve sýklet altýnda semâvât çatýrdayýp uðuldamaktadýr. Bu ifade, meleklerin çokluðunu bildirmek üzere getirilmiþ bir temsildir. Burada gerçek bir uðultu olmasa bile, O, Allah´ýn büyüklüðünü takrir için söylenen mecazî bir kelamdýr." Bu yoruma Aliyyu´l-Kârî katýlmak istemez. Der ki: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn sözünün hakikati varken hangi mucib sebeple mecaza kaçýyoruz? Halbuki, aklen ve naklen hadisin hakikati mümkündür ve mecaza yönelmeye gerek ______________)ـ1( أطيط صوت قتب الجمل إذا كان جديداً. yoktur. Zîra Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Sizin iþitmediðinizi iþitiyorum" diyerek (insanlarca iþitilmese bile semanýn uðultusu olduðunu) tasrih etmiþtir. Üstelik, semânýn uðultusu pekâla onun tesbih, tahmid ve takdis sýrasýndaki sesi olabilir, zîra âyet-i kerime: "Mevcut olan her þey O´nu hamdederek tesbih etmektedir" (Ýsra 44) buyurmakla semânýn tesbihini haber vermektedir."

2- Hadisin sonunda yer alan "aðaç olma" temennisinin, hadisin râvisi Ebu Zerr (radýyallâhu anh)´e ait olduðunu þârihler belirtir. Hadis, insana uhrevî hesabýn ciddiyet ve zorluðunu anlatýnca, Ebu Zerr (radýyallâhu anh) hazretleri, bu ihbarýn ciddiyetini anlamýþ olduðunu ifade sadedinde, kazanýlmasý zor, kaybedilmesi dehþetli bir sonuca atacak öyle bir imtihana mâruz kalmaktansa bir aðaç olmayý temenni etmiþtir. Hadislere, râviler tarafýndan yapýlan her çeþit ilâvelere idrac denir.[9]



ـ5ـ وَعَنْ أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قال رسولُ اللّهِ #: لَوْ يَعْلَمُ المُؤمِنُ مَا عِنْدَ اللّهِ مِنَ الْعُقُوبَةِ مَا طَمِعَ بِجَنَّتِهِ، وَلَوْ يَعْلَمُ الكَافِرُ مَا عِنْدَاللّهِ مِنَ الرَّحْمَةِ لمَا قَنَطَ مِنْ جَنَّتِهِ[. أخرجه رزين .



5. (1682)- Hz. Ebu Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Mü´min, Allah indindeki ukubeti bilseydi, cennetten ümidini keserdi. Eðer kâfir Allah´ýn rahmetini bilse idi, cennetten ümidini kesmezdi." [Rezîn ilavesidir. Hadis´i Müslim tahric etmiþtir: Tevbe 23, (2755); Keza, Tirmizî de tahric etmiþtir: Da´avât 108, (3536).][10]



AÇIKLAMA:



Allah karþýsýnda, mü´minin korumasý gereken edebi veciz þekilde ifade eden hadislerden biridir: Ne tam ümid ne de mutlak yeis, fakat eþit derecede hem korku hem ümid. Ulemâ mutlak ümidi de mutlak ye´si de büyük günahlar arasýnda addetmiþtir. Ne kadar çok hayýr amel iþlese de mü´min, Allah´ýn azabýndan korku içinde olacaktýr, kezâ ne kadar çok, ne kadar büyük günah iþlese de Allah´ýn rahmetinden ümidini kesmeyecektir.[11]



ـ6ـ وعن أبى بردة عامر بن أبى موسى رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قال لِى عَبْدُاللّهِ ابْنُ عُمَرَ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما: هَلْ تَدْرِى مَا قال أبى ‘بيكَ؟ قُلْتُ: َ. قال: إنَّ أبِى قال ‘بِيكَ ياَ أبا مُوسى: هَلْ يَسُرُّكَ أنَّ إسَْمَنَا مَعَ رسولِ اللّهِ # وَهِجْرَتَنَا مَعَهُ،

وَعَمَلَنَا كُلَّهُ مَعَهُ يُرَدُّ لَنَا، وَأنَّ كُلَّ عَمَلٍ عَمِلْنَاهُ بَعْدَهُ نَجَوْنَا مِنْهُ كَفَافاً رَأساً بِرَأسٍ؟ فقَالَ أبُوكَ ‘بى: َ واللّهِ، قَدْ جَاهَدْنَا بَعْدَهُ وَصَلَّيْنَا، وَصُمْنَا وَعَمِلْنَا خَيْراً كَثِيراً، وَأسْلَمَ عَلى أيْدِينَا بَشَرٌ كَثِيرٌ، وَإنَّا لَنَرْجُو أجْرَ ذلِكَ. قال أبى: لكِنِّى أنَا والَّذِى نَفْسُ عُمَرَ بِيَدِهِ لَوَدِدْتُ أنَّ ذلِكَ يُرَدُّ لَنَا، وَأنَّ كُلَّ شَئٍ عَمِلْنَاهُ بَعْدَهُ نَجَوْنَا مِنْهُ كَفافاً رَأساً بِرَأسٍ، فَقُلْتُ: إنَّ أبَاكَ وَاللّهِ خَيْرٌ مِنْ أبى[. أخرجه البخارى .



6. (1638)- Ebû Bürde Âmir Ýbnu Ebî Musa (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Bana, Abdullah Ýbnu Ömer (radýyallâhu anhüma):

"Biliyor musun babam babana ne demiþ?" diye sordu. Ben: "Bilmiyorum" dedim. Bunun üzerine:

"Babam, senin babana: "Ey Ebu Musâ! Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´la olan Ýslâmýmýz, onunla olan hicretimiz, onunla olan bütün amellerimiz bizim için sâbit ve devamlý olsa, ondan sonra iþlediðimiz amellerin de herbirinden baþa baþ kurtulsak bu seni memnun eder mi?" dedi. Baban, babama þu cevabý verdi:

"Vallahi hayýr! Biz ondan sonra cihad yaptýk, namaz kýldýk, oruç tuttuk, çok hayýrlar iþledik. Bizim elimizde çok insan Müslüman oldu. Biz bütün bunlarýn ecrini ümid ediyoruz." Babam tekrar dedi ki:

"Fakat ben, Ömer´in ruhu yed-i kudretinde olan Zat-ý Zülcelâl´e kasem olsun, bunlarýn bize sabit kalmasýný, O´ndan sonra yaptýklarýmýzdan da baþa baþ kurtulmayý isterim.

"Ben atýlýp: "Senin baban, vallahi benim babamdan daha hayýrlýymýþ" dedim." [Buhârî, Menâkýbu´l-Ensar 45.][12]



AÇIKLAMA:



1- Bu rivayet, Ashab arasýnda korku ve ümid meselesinin nasýl yer ettiðini göstermektedir. Hadiste, Hz. Ömer (radýyallâhu anh)´in, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´den sonraki hayýr amelleri ile birlikte þer amelleri iþlemiþ olmaktan da korktuðunu, hayýrlarý, þerleri karþýlayacak miktarda olsa sevineceðini ifade buyurduðunu görmekteyiz.

Ebu Bürde, böyle düþünen Hz. Ömer´i takdirle yâd ederek, babasý Ebu Mûsa´dan efdal olduðunu ikrâr eder. Aslýnda mutlak mânada Hz. Ömer´in efdaliyeti ulemâca kabul edilmiþ ise de, Ebu Bürde, burada mevzubahis edilen amellere güvenmeme meselesinde Hz. Ömer´in üstünlüðünü dile getirmektedir. Gerçi, mutlak efdaliyete sâhip olan bir kimseye, bir baþkasýnýn hususî bir meselede üstün olmasý mümkün ise de Hz. Ömer (radýyallâhu anh) burada, makam-ý havfta bulunmakla, makam-ý recâda yer alan Ebû Musa´ya tefevvuk etmiþtir. Zîra ulemâ havf makamýnýn recâ (ümid) makamýndan üstün olduðunu kabul etmiþtir. Çünkü, insanoðlu hayýr niyetiyle yaptýðý her þeyde kusur iþlemekten uzak olamaz. Ayrýca ümidin ucba ve atâlete götürme ihtimaline karþý havfýn tevbe ve istiðfara sevketme garantisi vardýr. [13]





--------------------------------------------------------------------------------

[1] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý:6/348-350.

[2] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý:6/350.

[3] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý:6/350-351.

[4] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý:6/351.

[5] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý:6/351-352.

[6] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý:6/352.

[7] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý:6/353.

[8] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý:6/354.

[9] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý:6/354-355.

[10] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý:6/355.

[11] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý:6/355.

[12] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý:6/356.

[13] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý:6/356-357.


radyobeyan