Mesken By: sumeyye Date: 16 Nisan 2010, 15:29:53
Mesken
BÝNA BÖLÜMÜ
ـ1ـ عن ابن عمر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُمَا قال: ]لَقَدْ رَأَيْتُنِى مَعَ رَسولِ اللّه # وَقَدْ بَنَيْتُ بَيْتاً بِيَدِى يُكِنُّنِى مِنَ المطَرِ وَيُظِلُّنِى مِنَ الشَّمْسِ مَا أعَانَنِِى عَلَيْهِ أَحَدٌ مِنْ خَلْقِ اللّهِ تعالى[. أخرجه البخارى .
1. (401)- Ýbnu Ömer (radýyallahu anh) anlatýyor: "Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´la beraber iken kendi elimle bir ev yapmýþtým. Bu ev beni yaðmura karþý korumaya, güneþe karþý da gölgelemeye yetiyordu. Bunun inþasýnda Cenâb-ý Hakk´ýn mahlukatýndan hiçbirinin yardýmýný da görmemiþtim."[1]
ـ2ـ وفي رواية: ]مَا وَضَعْتُ لَبِنَةً عَلى لَبِنَةٍ مُنْذُ قُبِضَ رسولُ اللّه #[ .
2. (402)- Bir baþka rivayette: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn vefatýndan beri tuðla üzerine tuðla da koymuþ deðilim" der.[2]
ـ3ـ وعن قيس بن أبى حَازمٍ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]أتَيْنَا خَبَّابَ بْن ا‘رتْ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ نَعُودُهُ، وَقَدِ اكْتَوَى سَبْعَ كَيَّاتٍ في بَطْنِهِ؛ فقالَ: إنَّ أصْحابَنَا الَّذِينَ سَلَفُوا وَمَضَوْا وَلَمْ تَنْقُصُهُمْ الدُّنْيَا، وإنَّا أصَبْنَا مَا َ نَجِدُ لَهُ مَوْضِعاً إَّ التُّرَابَ، وَلَوَْ أنَّ النَّبِىَّ #
نَهَانَا أنْ نَدْعُوَ بِالْمَوْتِ لَدَعَوْتُ بِهِ أتَيْنَاهُ مَرَّةً أخْرَى وَهُوَ يَبْنِى حَائِطاً لَهُ فقالَ: إنَّ الْمُسْلِمَ يُؤْجَرُ في كُلِّ شَئٍ يُنْفِقُهُ إَّ في شئٍ يَجْعَلَهُ في هَذا التُّرَابِ[. أخرجه الشيخان .
3. (403)- Kays Ýbnu Ebî Hâzým (radýyallahu anh) anlatýyor: "Habbab Ýbnu´l-Eret (radýyallahu anh)´e geçmiþ olsun ziyaretine geldik. Karnýna tam yedi yerden dað vurdurmuþtu. Bize:
"Bizden önce gelip geçen arkadaþlarýmýz varya, dünya onlarýn sevaplarýndan hiçbir þey noksanlaþtýrmadý. Biz ise onlardan sonra öyle dünyalýða erdik ki, koruyacak yer bulamayarak topraða (bina inþaatýna) yatýrdýk. Halbuki sýkýntýlý dönemde, (öyle anlar oldu ki) eðer Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yasaklamasaydý, ölmeyi temenni edecektik" dedi. Bir baþka geliþlerimizde, Habbab´ý kendine ait bir duvarý inþa ederken görmüþtük de þöyle buyurmuþtu:
"Müslüman harcadýðý her þey için sevaba erer, ancak þu inþaat iþi hâriç."[3]
Ynt: Mesken By: sumeyye Date: 16 Nisan 2010, 15:30:48
AÇIKLAMA:
Habbab Ýbnu Eret, ilk Müslümanlardandýr. Kendisi aslen Temimli´dir ve Mekke´ye bir nevi mülteci statüsüyle yerleþmiþtir. Yabancý ve dolayýsýyla hâmisiz oluþu sebebiyle en aðýr iþkencelere mâruz kalmýþtýr. Kýzgýn demir ve taþlarla yapýlan iþkenceler vücudunda ölünceye kadar devam eden yaralar açmýþtýr.
Rivâyette, Habbâb (radýyallahu anh) kendisi gibi ilk dönemin iþkence ve sýkýntýlarýna mâruz kaldýklarý halde, sonraki zafer ve bolluk devrine eriþmeden ölmüþ olanlarý anýyor: "Onlar, hizmetlerine mukabil, hiçbir dünyevî ücret alamadýlar, bütün ücretleri âhirete kaldý, biz ise zafer ve zaferin getirdiði bolluk devrini idrak ettik. Hizmetlerimizin mükâfaatýný dünyada almýþ gibiyiz" demek istiyor. Habbâb´ýn kasteddiklerinden biri: Mus´âb Ýbnu Umeyr (radýyallahu anh)´dir. Ýslâm´dan önce bolluk içinde olduðu halde, Müslüman olunca, ailesi onu evlatlýktan çýkarýp, her türlü maddî destekten mahrum býrakmýþtý. Büyük maddî sýkýntýlara raðmen Ýslâm için hizmet verirken Uhud´da þehid düþtüðü zaman, vücudunu örtecek kefen bile bulunamadý. Elbisesi ile baþ tarafý örtülünce ayak tarafý açýk kalmýþtý, ayaklarý kuru otlarla örtülerek mezara kondu.
Hadiste geçen bina yapmanýn keraheti meselesine gelince, âlimler bu konularda farklý görüþler ileri sürmüþlerdir. Ýhtiyaçtan fazla, gösteriþ için yapýldýðý takdirde mekruh olduðunda ittifak ederler. Aksine, zaruri ihtiyacý karþýlayan mesken inþaatýnýn mekruh olmayacaðýnda da ittifak ederler. Ancak bazýlarý bu durumda harcanan için ne sevap ne günah yoktur demiþse de, sevab olacaðýný ifade eden âlimlerimiz de vardýr. Aslolan ikinci görüþ olmalýdýr.[4]
ـ4ـ وعن أنس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قال رسولُ للّه # النَّفَقَةُ كُلُّهَا في سَبِيلِ اللّهِ إَّ الْبِنَاءَ فََ خَيْرَ فِيهِ[. أخرجه الترمذى .
4. (404)- Hz. Enes (radýyallahu anh) anlatýyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Nafaka için harcananýn hepsi Allah yolunda harcanmýþ gibidir, bina için harcanan müstesna, bunda hayýr yoktur."[5]
ـ5ـ وعنه رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قالَ: ]خَرَجَ رسولُ اللّه # يَوْماً وَنَحْنُ مَعَهُ فَرأى قبَّةً مُشْرِفَةً. فقالَ مَا هذِهِ؟ قِيلَ لِفُنٍ رَجُلٍ مِنَ ا‘نْصَارِ. فسكَتْ وَحَمَلَهَا في نَفْسِهِ حَتَّى جَاءَ صَاحِبُهَا فَسَلَّمَ عَلَيْهِ في النَّاسِ فَأعْرَضَ عَنْهُ فَصَنَعَ ذلكَ مِرَاراً حتى عَرَفَ الرَّجُلُ الْغَضَبَ فِيهِ وَا“عْراضَ عَنْهُ فَشَكَا ذلكَ إلى أصْحَابِهِ فقالَ وَاللّهِ إنِّى َنْكُر نَظَرَ رسول اللّه #، مَا أدْرِى مَا حَدَثَ فِيَّ؛ فقالوا: خَرَجَ فَرَأى قبَّتَكَ فقالَ: لِمَنْ هذهِ؟ فأخْبَرْنَاهُ فَرَجَعَ الرَّجُلُ إلى الْقُبَّةِ فَهَدَمَهَا حتَّى سَوَّاهَا بِا‘رْضِ. فَخَرجَ رسولُ اللّه # ذَاتَ يَوْمٍ فَلَمْ يَرَهَا فقالَ: مَا فَعَلَتِ القُبَّةُ؟ فَحَدَّثُوهُ بِمَا كَانَ مِنْ صَاحِبها. فقالَ رسولُ اللّه #: أمَا إنَّ كُلَّ بِنَاءٍ وَبَالٌ عَلَى صَاحِبِه إَّ مَاَ إَّ مَاَ. يُعْنِى: مَا بدّ منه[. أخرجه أبو داود .
5. (405)- Yine, Hz. Enes (radýyallahu anh) anlatýyor: "Bir gün Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yanýnda biz olduðumuz halde (gezintiye) çýktý. Derken, etrafýndaki binalara raðmen (daha yüksek olduðu için) sivrilen bir kubbe görmüþtü:
"Bu da ne?" diye sordu.
"Ensardan falancaya ait" dendi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sükut buyurdu, ancak binaya karþý içinden hoþnutsuz olmuþtu. Bir müddet sonra, sahibi geldi. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´e cemaatin içinde selam verdi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yüzünü çevirdi ve selamýný almadý. Tekrar tekrar selam verdi ise de ayný þekilde davranarak selamýný almadý. Adam anladý ki Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kendisine kýzgýndýr ve yüz çevirmektedir. Durumu arkadaþlarýna açarak:
"Allah´a kasem olsun, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn bakýþýný iyi bulmuyorum. Hakkýmda ne olup bitti, bilemiyorum da" dedi. Kendisine:
"Gezinirken kubbeni gördü. "Bu kimin?" dedi. Sana ait olduðunu haber verdik" dediler.
Adam hemen dönüp, kubbesini yýktý, öyle ki yerle bir etti. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir baþka gün yine gezintiye çýktý. Kubbeyi göremeyince:
"Kubbeye ne oldu?" diye sordu.
Kubbe sâhibiyle olup biten geliþmeler haber verildi. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
"Bilin ki, zaruri olmayan her bina, sahibine bir vebaldir" buyurdu.[6]
ـ6ـ وعن عبداللّهِ بن عمرو بن العاص رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]مَرَّ بِىَ رسولُ اللّه # وَأنَا أطَيِّنُ حَائِطاً لِى مِنْ خُصٍّ. فقالَ ما هذَا يَا عَبْدَاللّهِ؟ فقُلْتُ حَائِطاً أصْلِحُهُ. فقالَ: ا‘مْرُ أيْسَرُ مِنْ ذَلِكَ، وفي رواية: مَا أرَى ا‘مْرَ إَّ أعْجَلَ مِنْ ذلِكَ[. أخرجه أبو داود والترمذى وصححه »الحصچ القصب .
6. (406)- Abdullah Ýbnu Amr Ýbni´l-Âs (radýyallahu anh) anlatýyor: "Ben, ahþab evimi tamir için çamurlamakla meþguldüm. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana uðradý ve:
"Bu da ne Ey Abdullah?" buyurdu. Ben:
"Evin tamiriyle meþgulüm" dedim.
"Ölüm(ün gelmesi) ve bu ev(in yýkýlmasýn)dan daha çabuktur" buyurdu.
Bir rivayette: "Ben emr-i Hakk´ýn gelmesini bun(un yýkýlmasýn)dan daha çabuk görüyorum" buyurmuþtur.[7]
ـ7ـ وعن دكين بن سعيد المزنى رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]أتيْنَا رسولَ اللّه # سألْنَاهُ الطّعَامَ فقالَ: يَا عُمَرُ اذْهَبْ فأعْطِهِمْ؛ فارْتَقَى بِنَا إلى عُلِّيّةٍ فأخْرََجَ الْمِفْتاحَ مِنْ حُجْرَتِهِ فَفَتَحَ[. أخرجه أبو داود.
7. (407)- Dükeyn Ýbnu Sâid el-Müzenî (radýyallahu anh) anlatýyor; "Yiyecek istemek üzere Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a uðradýk. Hz. Ömer (radýyallahu anh)´e seslenerek:
"Ey Ömer git, istediklerini ver" emretti. Hz. Ömer bizi bir odaya çýkardý. Hücresinden anahtarý çýkardý ve kapýyý açtý."[8]
ـ8ـ وعن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قال رسولُ اللّهِ #: إذَا تَشَاجَرْتُمْ في الطَّريقِ فَاجْعَلُوهُ سَبْعَةَ أذْرُعٍ[. أخرجه الخمسة إ النسائى .
8. (408)- Ebu Hüreyre (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Yol hususunda ihtilaf ederseniz geniþliðini yedi zira´ yapýn."[9]
Ynt: Mesken By: sumeyye Date: 16 Nisan 2010, 15:31:42
AÇIKLAMA:
Bu rivayet Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn þehircilik meseleleriyle de meþgul olmasý bakýmýndan ehemmiyetlidir. Yeri geldikçe görüleceði üzere belediyeleri ilgilendiren çeþitli meselelerle ilgilenmiþtir.
Âlimler, yolla ilgili bir rivayeti açýklarken, hadisten maksadýn yolun geniþliðini bu rakamla tahdid etmek olmadýðýný belirtirler. Bu rakamýn daha çok herkesin gelip geçtiði ana yollarla ilgili olduðu, tâli ve hususî yollarýn, ihtiyacý görecek geniþlikte olabileceði gibi, ana yollarýn daha da geniþ olabileceði belirtilir.[10]
ÝSLÂM´DA MESKEN
Kitabýmýzýn meskenle ilgili bölümünde, gördüðümüz üzere, sekiz aded hadis yer almýþtýr. Halbuki Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´den meskenle ilgili yüzlerce hadis vârid olmuþtur.
Öte yandan mesken aslî ihtiyaçlarýmýzdan biridir ve hayatýmýzýn çoðu meskende geçmektedir. Mesken içtimâî, kültürel, terbiyevî çok yönü olan medenî bir müessesedir. Bilhassa günümüzde mesken, teknik ve mühendislik yönleri bir tarafa, sadece içtimâî yönüyle müstakil bir araþtýrma konusu olmuþtur. Mesken Sosyolojisi denen bu yeni dalý, her hayvanýn ayrý bir yuvasý olduðu gibi her inanç sisteminin, her kültür ünitesinin kendisine has bir meskeni olduðunu söylemektedir.[11]
Mesken Ve Kültür:
Terbliye meselesinde mühim bir husus, meskendir. Ýnsanoðlunun, yarý ömründen fazlasýný içerisinde geçirdiði mesken, tek zâviyeden deðil, pek çok zâviyelerden ehemmiyet taþýr. Kur´ân-ý Kerim´de geçmiþ ümmetlerin, gerek güç ve haþmetleri ve gerekse zulüm ve fesâdlarý ile meskenleri arasýnda bir ilgi kurulmakta, meskenlerinin ahvâli üzerine durulup ibret almaya teþvik edilmektedir.
Þu âyet Sebe´ kavminin ulaþtýðý haþmetin meskenlerinde okunduðunu söyler:
"Gerçekten (Yemen´de yaþamýþ olan) Sebe´ kavmi için meskenlerinde bir âyet vardý. Sað ve soldan iki taraflý bahçeler (...)" (Sebe´: 34/15).
Keza Semûd kaminin kudretini tasvîr zýmnýnda:
"Vâdilerde kayalarý oyarak" ev ve þehir kurduklarý belirtilir (Fecr: 89/8-9). Þu âyete de zulmün, neticede medeniyetleri yýkýp, evleri virâneye çevireceði bildirilir, virâneler üzerinde tefekkür ve araþtýrmaya sevkedilir: "Ýþte zulümleri yüzünden çökmüþ, ýpýssýz kalmýþ evleri (nin enkâzý). Þüphe yok ki bilecek bir kavm için bunda (ibret verici) bir niþâne vardýr," (Neml: 27/52).
Þu âyette de maddî medeniyette ulaþýlacak ileri bir seviye, meskenlerin alacaðý þa´þaa ile tasvir edilmekten baþka, bu þa´þaa karþýsýnda insanlarýn kültürel deðiþikliðe uðrayýp bozulacaklarýna da iþaret edilmektedir:
"Eðer bütün insanlar (küfre imrenecek), bir tek ümmet hâline gelmeyecek olsalardý o çok esirgeyen (Allah)´a küfreden kimselerin evlerinin tavanlarýný, üstünden çýkacaklarý merdivenleri, odalarýnýn kapýlarýný, üzerine yaslanacaklarý tahtlarý hep gümüþten yapardýk. Onlarýn bu eþyalarýný altýn yaldýzlý ve iþlemeli kýlardýk. Bunlarýn hepsi, ancak dünya hayatýnýn geçici menfaatleridir." (Zuhruf: 43/33-35).
Bu âyetlerde temas edilen beþer-mesken münâsebetleri, günümüzde müstakil bir ilim dalý olarak inceleme konusu hâlini almýþ durumdadýr. Mesken Sosyolojisi dediðimiz bu yeni disiplinin mensublarý, araþtýrmalar ilerledikçe, tecrübi ilimlere has, objektif, her tarafta geçerli kanunlara ulaþacaklarýný söylemektedirler.
Bugüne kadar yapýlan araþtýrma ve katedilen mesafelere dayanarak þimdiden kesin bir dille meskeni "belli bir medeniyette kültürün bir tezâhürü", "cemiyetin arz üzerine vurulmuþ bir mührü, bir damgasý" olarak tavsîf etmektedirler. Onlara göre, bu damgada, o cemiyetin mânevî durumu, iktisâdî durumu, mâruz kaldýðý "çeþitli problemleri ve müþkilleri" okunabilir.
Dilimizde kýsaca aslan yataðýndan belli olur diye ifâde edilen fikre, ilmî ve daha þümûllü bir hüviyet verilerek "Ferd... Cemiyet... Ve hattâ medeniyet yataðýndan bellidir" denecek kadar ileri gidilerek bir cemiyetin kültürü ile meskeni arasýnda tefrîki gayr-ý kaabil bir birlik ve berâberlikten ittifakla söz edilmiþtir. Neticede ferdin oturduðu meskenin kendi kültürüne uygun olmasý gerektiði, aksi takdirde ya meskende bâzý tadilatlar yaparak sâkinin onu kendisine uyduracaðý, yahut meskenin, içinde oturan kimsenin duygu, düþünce, telakkî ve davranýþlarýnda (yani kültüründe) bazý deðiþiklikler husûle getirerek kendine uyduracaðý ileri sürülmüþtür. Bu husûsun kesinliði, meselenin uzmanlarýna: "Meskenlerimizi biz yaptýðýmýzý zannederiz, aslýnda bizi yapan meskenlerimizdir" dedirtmiþtir. Ayný fikir, bazan da týpký cemiyetin, alt yapý (enfrastructure) denen ekonomik durumuna tabi olarak üst yapý (süperstructure) denen din, hukuk, siyâset vs.nin deðiþeceðini iddia edenlere paralel bir üslûbla: "Mesken ve lojmaný, devâm edecek bir deðiþikliðe tâbi tutmak, ancak ve ancak, âile ve cemiyeti deðiþtirmekle mümkündür" þeklinde ifâde edilmiþtir. Ciddi bir terbiye sonucu kültür, teknik ve iktisâdî hayatta husûle gelecek bir deðiþiklikle meskenin de kendiliðinden deðiþeceði böylece ifâde edilmiþtir.
Þüphesiz bu ifâdeler inkârý zor olan bir gerçeði dile getirmektedirler. Ýbtidâîlerin meskenleriyle yüksek bir teknik seviyeye ulaþan ileri bir milletin inþaatlarýný nazara alacak olsak söyleneni te´yîd eden müþâhedelere varýrýz.
Þu hâlde, sâdece soðuk-sýcak ve emniyetsizliklere karþý ferdin ilticâ yeri olmakla kalmayan, ayný zamanda kültür ve mânevî deðerlerin de bir melcei durumunda olan meskenin sünnetteki yeri nedir? Terbiye bir yönüyle cemiyetin kültürünü ferde aktarmak, diðer bir yönüyle de ferdin dünyâ ve âhiret saâdetini te´mînde ona yardýmcý olmak olduðuna göre, kendisini bir muallim ve bir mürebbi olarak takdim eden dünyâ ve âhiret saâdetinin yollarýný gösteren Hz. Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm), insanoðlunun hayatýnda bu kadar ehemmiyetli bir yer tutan meskene nasýl bir nazar atfetmiþ, getirdiði sistem için nasýl bir meskeni uygun bulmuþtur? Bunlarý bilmekte mevzûmuz için fayda ve belki de zarûret vardýr. Nitekim, geçmiþte ciddi þekilde kaleme alýnmýþ sistematik terbiye ve ahlâk kitaplarýmýzýn çoðunda meskenle ilgili bölümlere de rastlamaktayýz. Buralarda ittifakla meskenin aslî ihtiyâçlardan biri olduðu belirtilir. Meselâ Kýnalýzâde, evi: "Ýnsanlarýn bekâyý nesil için muhtaç olduklarý beþ esâsý (anne, baba, evlad, hâdim ve gýda) muhâfazaya mahsûs mahal ve me´vâ" olarak târîf ettikten sonra bunun, taþtan, yünden, deriden vs. olabileceðini söyler. Ahlâk-ý Hâmide de: "Ýndelhâce alýp kullanmak üzere havâic-i asliyesini hýfzetmek üzere yerler tedârikini" insaný hayvandan ayýran vasýflardan biri olarak kaydeder. Kârî, mesken inþaatýna baþlarken "Sýcak ve soðuktan korunmakla birlikte, içerisinde ibâdet yapmaya da (taabbüd) niyet etmeli" der. Bu kitablarýn bir kýsmýnda bâzan inþaatta kullanýlacak malzeme ve tâkip edilecek inþaat usûlüne kadar inen -yapýcý tekniðiyle ilgili- bâzý teferruâta da rastlandýðý hâlde, terbiye için asýl mühim olan plân meselesine, meskenin diðer te´sîslerle olan münâsebetlerine, hýfzu´s-sýhha þartlarýna vs. ayný aðýrlýkta ve yeterince rastlanamaz. Meselâ geniþ olmasý, yüksek olmamasý gerektiði söylenir ama tatmîn edici açýklamaya yer verilmez. Halbuki terbiyenin mahalli olarak mesken, bilhassa taþýdýðý plân ve beþerî ihtiyâçlara uygunluðu ile büyük ehemmiyet taþýr. Hele, meskeni tek baþýna ele almak son derece noksan bir davranýþ olur.
Öte yandan Kur´ân ve sünnette meskenin terbiyevî yönüyle alâkalý bir hayli teferruât yer aldýðý gibi, diðer te´sislerle olan ilgisine de dikkat çekilmektedir. Bilhassa sünnette meskene geniþ yer verildiðini görürüz. Mükerrer rivayetlerde Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), meskeni, kiþinin saâdeti için þart olan üç ana unsurdan biri olarak tavsîf eder: "Kiþinin saâdeti üç þeye baðlýdýr: "Sâliha kadýn, sâlih mesken, iyi binek." Burada teleffuz edilen "sâlih"lik vasfý oldukça mutlak bir ifâdedir. Az sonra belirteceðimiz gibi, bâzý hadislerde "sâlih" olmanýn þartlarý" arasýnda bilhassa geniþlik, komþularýnýn iyiliði, camiye yakýnlýk vs. bâzý vasýflar daha belirtilmiþse de her devrin deðiþen þart ve geliþen telakkîlerine göre ilâve edilecek baþka vasýflara, aranacak baþka hususiyetlere açýktýr.
Hülâsa, biz burada Hz.Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in meskenle ilgili olarak teblið ettiði tâlimâtý inceleyeceðiz. Temâs edilecek meseleler iki ana baþlýk altýnda toplanacaktýr.
1. Mikro Plânda Mesken: Bu kýsýmda meskeni tek baþýna ele alýp sünnette beyân edilen vasýflarýn ve kýsýmlarýný belirtip, Ýslâm´ýn ideal mesken plânýný ana hatlarýyla ortaya koymaya, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in mesken siyâsetini açýklamaya çalýþacaðýz.
2. Makro Plânda Mesken: Bu kýsýmda ise meskeni þehir bütününün bir parçasý olarak ele alýp, meskenin bir nevi hârice uzantýsý olan ve tamamlayýcý durumunda bulunan diðer içtimâî te´sîslerle olan münâsebeti üzerinde duracaðýz[12].[13]
Ynt: Mesken By: sumeyye Date: 16 Nisan 2010, 15:32:15
Mikro Plânda Mesken
Terbiye nokta-i nazarýndan mesken ele alýnýnca, birinci plânda karþýmýza çýkan, meskenin müstakil bir ünite olarak taþýmasý gereken vasýflarýdýr. Bir baþka deyiþle bir meskenin sâkinini mes´ûd edebilmesi için hâiz olmasý gereken vasýflar nelerdir? Geniþliði, odalarýnýn sayýsý, mefrûþât, dekor vs. nasýl olmalýdýr? Bu meselelerde Sünnet´in tavsiye ettiði ölçüler var mýdýr, varsa nelerdir? Þu hâlde biz burada, bu husûslarý belirtmeye çalýþacaðýz ve önce bunlardan en mühimmi olan geniþlikten söz edeceðiz.[14]
a- Geniþlik
Sünnetin beyânýnda meskenin geniþ olmasý kaçýnýlmaz, vazgeçilmez bir vasýftýr. "Sâlih Mesken" in evsâfýný belirten çeþitli hadislerde, geniþlik her seferinde birinci þart olarak tekrâr edilmiþtir. Bundan maksadýn (istifâde edilen) odalarýn (merâfýk) sayýca çokluðu olduðu ayrýca tasrih edilmiþtir.
Sünnette meskenin geniþliði üzerinde ýsrarla durulduðunu te´yîd eden rivayetler çoktur. Kurtuluþun nasýl olacaðýný soran Ukbetu´bnu Âmir´e Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm):
"Diline hâkim ol, evini geniþlet, hatâlarýna da aðla (tevbe et)" cevabýný verir. Sevbân´ýn rivayetinde bu mânâ: "Lisânýna hâkim olan, evini geniþleten ve hatasýna aðlayana ne mutlu" þeklinde ifâde edilmiþtir. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in: "Yâ Rabbî! Günâhýmý affet, evimi geniþlet, rýzkýmý mubârek kýl" diye dua ettiði de rivayetler arasýndadýr.
Bir kýsým rivayetlerde evin geniþliði, evin uðuru olarak ifâde edildiði gibi, darlýðý da uðursuzluðu olarak ifâde edilmiþ[15] ve darlýk kiþiyi þekâvete (bedbahtlýk) atan, üç âmilden biri olarak zikredilmiþtir:
"Âdemoðlunun þekâveti üç þeydendir: "Kötü haným, kötü mesken ve kötü binek (...)". Meskenin kötülüðünden Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in darlýðýný kastettiðini Hâkim´in bir tahricinde görmekteyiz:
"(...) Meskenin kötülüðü darlýðýdýr (yâni, istifade edilen) bölümlerinin azlýðý." Ýbnu Hacer´in Taberânî´ye atfen zikrettiði bir vecihte, bu darlýk, "bölümlerinin azlýðý" þeklinde deðil "sâhasýnýn darlýðý" þeklinde ifâde edilmiþtir.
Bâzý rivayetlerde, Hicreti müteâkip bir kýsým muhâcir kadýnlarýn, ev darlýðýndan þikâyet etmeleri üzerine, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in bu mesele ile ciddiyetle ilgilendiðini görürüz. Önce, Muhâcirler´i Ensar´ýn evlerine yerleþtirmiþ, (bilâhere de) Medine´de ev inþâ etmeleri için arsa taksîm etmiþtir. Kendilerine arsa verilenlerden bir çoðunun ismini zikreden ve arsalarýn yerleriyle ilgili rivayetleri de zikreden es-Semhûdî, mezkûr arsalarýn büyük ekseriyetinin Mescid-i Nebevî etrafýnda yer aldýðýný ilâve eder.
Kötü meskenin baþlýca vasfýnýn darlýk olduðu belirtilmiþ olmakla berâber, bâzý rivayetlerde "komþusunun kötülüðü", "ezân ve kaamet iþitilmeyecek derecede mescide uzaklýðý" da zikredilmiþtir. Gürânî, bunlara "havasýnýn kötü olmasýný" da ilâve eder.
Diðer bâzý rivayetler bize sünnetin oturulan meskenden hoþlanýlmasýný istediðini, hoþlanýlmayan meskenin -hoþlanýlacak þekle sokulmasýný, mümkün olmuyorsa- terkedilmesini emrettiðini göstermektedir. Hz. Enes (radýyallahu anh)´in rivayet ettiðine göre (yeni yerleþtiði evi uðursuz addederek) Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´e gelip: "Ya Resûlallâh! Biz bir evde idik, orada sayýca kalabalýk, malca zengindik, bir baþka eve geçtik, bu yeni yerde sayýmýz da azaldý, malýmýz da, (ne yapmamýzý söylersin?)" diyen bir kimseye -ki, bu Muvattâ´nýn rivayetinde kadýndýr-: "Orayý zemim olarak (kabûl edin ve) terkedin" der. Hattâbî, buraya terk emrini, orada bizâtihi uðursuzluk olduðu için deðil, ev ve mesken sebebiyle kendilerine uðursuzluk geldiðine dâir içlerinde doðan vehmi izâle etmek için verdiðini belirtir.
Ayný þekilde ikamet etmekte olduklarý yerin, þiddetli vebâ vakalarýna sahne olduðundan þikâyet eden bir (Yemenliye) de: "Oraya gitmekten vazgeç, zira hastalýðýn bulaþmasý kýrýma sebep olur" der. Kezâ evinin darlýðýndan þikâyet eden Hâlid Ýbnu Velîd´e de: "Binâyý göðe yükselt ve Allah´tan (fiilî olarak) geniþlik taleb et" der.
Bu rivayetlerden evin gerek kapladýðý mesâha ve gerekse oda sayýsý yönünden geniþ olmasý gerektiði anlaþýlmakla berâber ne mesâha ne de oda sayýsý yönüyle bir rakama rastlanmamaktadýr. Bunun sebebini, ailenin sâbit olmayan hacmi ile izâh edebiliriz. Zîra aileler nüfusça kalabalýk olabileceði gibi karý-kocadan müteþekkil iki kiþi de olabilir. Binâenaleyh ev için sünnetçe tesbît edilecek kesin bir rakam olamazdý.[16]
Ynt: Mesken By: sumeyye Date: 16 Nisan 2010, 15:32:47
b- Plân
Bir meskenin nasýl olmasý husûsunda bâzý umûmî bilgileri verdikten sonra nassî ifâdelere dayanarak, acaba bu evin bütün kýsýmlarýna þâmil kaba bir plân mümkün mü? diye bir sual akla gelebilir. Esâsen bu husûs bizzat Kur´ân-ý Kerîm´de iþlenmiþ olan bir mevzûdur. Orada bir Müslüman ailesinin oturmasý gereken asgarî ölçüleri havi normal bir evin plâný bize verilmektedir. Kur´ân´daki bu bilgilere sünnetten bâzý detaylar da ilâve edilince Ýslâm terbiyesine ve Ýslâm dünya görüþüne uygun ev plâný kolayca çýkmaktadýr.
Daha önce de belirtildiði gibi meskenin ebâdý herþeyden önce ailenin hacmine baðlýdýr. Kur´ân´ýn derpîþ ettiði aile, günümüz sosyolojisinde nükleer (çekirdek) aile denen, anne-baba, çocuklar (ve hizmetçi)´den müteþekkil sýnýrlarý oldukça mahdût bir aile tipidir. Diðer yakýn akrabalarýn herbirinin evleri ayrý, sofralarý ayrý olacaktýr. Biz bunu þu âyetten anlamaktayýz:
"Size göre de (gerek) kendi evlerinizden, gerek babalarýnýzýn evlerinden, gerek annelerinizin evlerinden, gerek bîraderlerinizin evlerinden, gerek kýzkardeþlerinizin evlerinden, gerek amcalarýnýzýn evlerinden, gerek halalarýnýzýn evlerinden, gerek dayýlarýnýzýn evlerinden, gerek teyzelerinizin evlerinden gerek (baþkasýna ait olup da) anahtarlarýna mâlik (ve hazinedârý) bulunduðunuz (evler)den, yâhut da sâdýk dostlar (ýn evlerinden) yemenizde de (bir hareç yoktur). Hep bir arada toplu olarak da, daðýnýk olarak da yemenizde dahi hareç yok (...)" (Nur: 24/61).
Âyetin sonunda berâber olmaya da cevaz vermekle birlikte esas olan ayrýlmaktýr.
Þu âyetten çocuk veya hizmetçi bulunan bir evde en az iki odanýn bulunmasý gerektiðini, günün (istirâhate tahsîs edilen) belli saatlerinde ayný odada kalmayýp ayrý ayrý odalara geçmek icâbettiðini anlýyoruz:
"Ey iman edenler, sað elinizin mâlik olduðu (köle ve cariyeler), bir de sizden olup da henüz bülûð çaðýna girmemiþ (küçük)ler, (þu) üç vakitte, sabah namazýndan önce, öðle sýcaðýndan elbisenizi çýkaracaðýnýz zaman, bir de yatsý namazýndan sonra (odanýza girecek olurlarsa) sizden izin istesin(ler). Bu üç (vakit) sizin için avret (ve halvet vakitleri)dir. Bunlardan sonra ise birbirinizi dolaþmanýzda ne sizin üzerinize, ne de onlarýn üzerine bir vebâl yoktur. Allah âyetleri size böyle açýklar (...). Sizden olan (hür) çocuklar büluð çaðýna ulaþtýðý zaman kendilerinden evvelkilerin izin istediði gibi izin istesinler (...)" (Nûr: 24/58-59).
Ýbnu Abbâs âyetin iniþ sebebini beyân zýmnýnda o vakitte evlerde perde olmadýðýný, erkek hanýmý üzerinde iken "hâdim veyâ çocuk veya evde bulunan yetime"nin âniden çýkageldiklerini, bunun üzerine âyetin perdeyi emrettiðini bildirir. Ýbnu Kesîr, âyetin muhkem ve gayrý mensûh olmasýna raðmen insanlarýn bununla amele pek riayet etmedikleri için Ýbnu Abbâs´ýn hayýflandýðýný kaydeder.
Þu hâlde bir Müslüman´ýn evi, birbirine kapý ile geçilen asgarî iki bölme olmalýdýr. Bölmeler ahþap kapý veyâ bez perde ile mutlaka ayrýlmalýdýr.
Diðer taraftan sünnet yedi yaþýndan itibâren çocuklarýn yataklarýnýn ayrýlmasýný emretmektedir. Bu ayýrma keyfiyeti, hadiste oldukça mübhemdir. Henüz bülûða ermeyenler için yataklarýnýn ayný oda içerisinde ayrýlmasý anlaþýlsa bile bülûða erdikten sonra odalarýn da ayrýlmasý, bilhassa erkek ve kýz çocuklarýnýn odalarýnýn ayrýlmasý, terbiye için daha muvâfýk gözükmektedir. Hadîsten bu mânayý çýkarmaya mâni bir sarâhat de gözükmüyor.
Þu hâlde bu durumda asgarî oda sayýsýnýn üç olmasý gerekmektedir:
1- Ebeveyn odasý,
2- Kýz çocuklarý için bir oda,
3- Erkek çocuklarý için bir oda.
Sünnet açýsýndan bir Müslüman, misâfiri de nazara almak zorundadýr. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): "Allah’a ve âhiret gününe inanan (...) misâfirine ikrâm etsin." "Her þeyin bir zekâtý vardýr, evin zekâtý da ziyâfettir", gibi çeþitli beyânlarýyla evlerde misâfir aðýrlamaya, onlara hizmet, yemek v.s. yollarla ikramda bulunmaya teþvîk etmiþtir. Hattâ "Bir gün ve bir gece evde kalmasý, misâfirin kesinlikle hakký" olarak beyân edildikten baþka misâfirliðin üç gün olduðu teyid edilir. Evi planlarken misâfir unsurunun behemahal nazar-ý itibâra alýnmasý gerektiðini te´yîd eden bir diðer hadis de yatak sayýsý ile ilgili olarak gelmiþtir: "Bir kimsenin evinde üç yatak bulunmalýdýr: Biri erkek için, biri haným için, biri de misâfir için, dördüncüsü ise þeytana aittir." Anlaþýlacaðý üzere buradan asýl maksat evde bulunmasý gereken yatak sayýsýný bildirmek deðildir. Nitekim çocuklarýn yataðýndan bahsedilmiyor. Hadîs, karý ile kocanýn ayrý ayrý yataðý (ve hattâ odalarý) olabilir mi gibi bir tereddüt ve suale "evet" diyor, bir de ihmâli mümkün olan misâfir yataðý (ve konmasý gereken odayý) hatýrlatýyor. "Dördüncüsü þeytana aittir" tâbiri ise, þârihlerin belirttiði gibi, "ihtiyaçtan fazla, gösteriþ ve övünmeklik için isrâf olarak alýnan ev eþyâsýna þâmilir." Nitekim Ýbnu Zübeyr, zevcesinin yanýnda üç yatak görünce: "Biri bana, biri de zevceme ait, üçüncüsü ise þeytana aittir, çýkarýn onu" der ve misâfir yataðýný sözkonusu bile etmez.
Tatbikatta, bir evi plânlarken ilk Müslümanlarýn bu husûsu nazara almýþ olacaðýný teyîd eden son bir delîlimiz Þir´atu´l-Ýslâm´da yer eden þu cümledir: "Binâ ile ilgili sünnetlerden biri de (...) evde ziyâfet için bir odanýn (misâfir odasý) inþâsýdýr; zira hadiste: "Her þey için bir zekât vardýr, evin zekâtý da (evde verilcek) ziyâfettir" buyrulmuþtur.
Bunlardan baþka, Kur´ân-ý Kerîm yaþlanan anne ve babalara da bakýlmasýný emreder ki, mesken inþâsýnda nazara alýnmasý gereken bir baþka durum olmaktadýr.
Þu hâlde asgarî iki oda olmasý gereken Müslüman evinin âzamî oda sayýsý için bir hudûd konmamýþ, ihtiyâca ve maddî imkâna göre Müslümanlarýn insiyâtifine býrakýlmýþ, ancak daha önce de belirttiðimiz gibi gerek kapladýðý sâha ve gerekse oda sayýsý itibârýyla geniþ olmasý, yani az sonra belirteceðimiz seyyaliyete imkân tanýmasý tavsiye edilmiþtir.
Burada ev plânýna dâhil edilmesi gereken diðer bir unsur evin avlusudur. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in þahsî evinin plânýndan bahsederken görüleceði üzere avlu evin ayrýlmaz bir parçasýdýr. Evin þartlarýndan bahseden bir çok rivayetlerde avlunun da behemahâl söz konusu edildiðini görürüz. Bu durum Müslümanlar´a: "Finâyý hâne´yi hânenin müþtemilâtýndan" telâkkî ettirmiþ, yakýn zamana kadar þehirlerde bile evlerin bahçeli olarak inþâ edilmesini netice vermiþtir. Ancak zamanýmýzýn þartlarý, bilhassa büyük þehirlerde, avlu veya bahçe mefhumunu unutturmak istikâmetinde geliþmektedir.[17]
Ynt: Mesken By: sumeyye Date: 16 Nisan 2010, 15:33:25
Hz. Peygamber´in Evinin Plâný
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in evi beher kenarý takrîben 100 zira´ olan kare bir avlu etrafýnda sýralanan dokuz adet hücreden müteþekkildi. Bunlardan iki adedi Mescid-i Nebevî´nin inþâsý sýrasýnda yapýlmýþ, diðerleri ihtiyaç hasýl oldukça bilâhare ilâve edilmiþtir. Bu, bir avlu etrafýnda dýþarý kapalý, hepsi avluya açýlan odalardan müteþekkil ev tipi, "Halen Mýsýr, Suriye, Mezopotamya ve Arabistan Yarýmadasý´nýn þehirlerinde ikâmetgâh olarak kullanýlmakta olan" ev tiplerine benzemektedir. Rivâyetler, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in hücrelerinin takrîben 10x10 zira´ ebâdýnda kare þeklinde, duvarlarýnýn da 7 veya 8 zira´ boyunda olduðunu haber verir. Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ)´nin hücresi ile ilgili tafsîlâta göre kapýsý dikenli ardýç (sâc) veyâ ur´ur (denen, Hindistan´da yetiþen, abanoz ve çýnara benzetilen bir aðaç)dandýr. Tek kanatlýdýr ve Þam cihetine bakmaktadýr. Bâzý rivayetler bu hücreye ikindi güneþinin vurduðunu da kaydederler.
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in meskeninin plân ve þümûlü husûsunda Kettânî oldukça mübâlaðalý bir tasvîr ve tahminde bulunur. Delîle dayanmadýðý için burada zikretmeyi uygun bulmadýk.
Müteahhir kitaplarda, inþâ edilecek bir binada odanýn yüksekliði için verilen: "Sünnette bu, mikdâru´lkifâye (yeterli miktar)dýr, bu da altý zirâdýr", ölçüsü buradan alýnmýþ olabilir. Odanýn geniþliði hususundaki "mikdâru´lkifâye" için "içinde oturanlarýn durumuna baðlý olarak deðiþir" denmektedir.[18]
c- Evin Seyyâliyeti
Anlaþýldýðý üzere, evin muhtaç olunan hacmi ve odalarýnýn sayýsý, her an deðiþmesi muhtemel olan ihtiyâca göre farklý olacaktýr. Halbuki inþaat bir defa yapýlýr ve sâbittir. Bu durumda âilenin ilerde muhtemelen alacaðý en büyük vüsati nazarý itibâra alarak mý plân yapmalý? Halbuki çocuklarýn büyüdükten sonra evlenip ayrýlmalarý, âilenin hacmini tekrar düþürecektir. Her hâl u kârda sünnette bu meseleyle de ilgili bâzý rivayetlere rastlamaktayýz ve bunlardan evin elastikî bir plâna sahib olmasý gerektiði sonucunu çýkarmaktayýz. Mezkûr rivayetlerden bâzýlarý Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in, evin içerisinde, bir köþede, büluða ermiþ kýzlarýn kalmasý için "hýdr" denen bir çadýr kurduðunu haber verir. Hattâ evlendireceði zaman çadýrýn önüne oturur ve: "Falanca, falancayý (kýzýn ve erkeðin ismini söyleyerek) istiyor", der eðer içerideki sükût ederse onu isteyenle evlendirirdi, istemediði takdirde vururdu ve Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) de istemediðini anlayarak ona vermezdi, denir.
Diðer bâzý rivayetlerden de Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in bir hasýrý olduðunu, gündüzleyin bunu (üzerine oturmak üzere) yaydýðýný, geceleyin de onunla (evin içerisine kendisi ile baþkalarý arasýnda perde olmak üzere) bölme yaptýðýný öðrenmekteyiz. Zeyd Ýbnu Sâbit (radýyallahu anh)´ten gelen rivayette, hasýrla bölme iþinin mescidde yapýldýðý tasrîh edilir. Ancak bu, evde de yapýlmýþ olduðunu nefyetmez. Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ)´den Müsned´de tahrîc edilen rivayette aynen þöyle denir: "Bizim bir hasýrýmýz vardý. Onu gündüzleri yayar, geceleri de (onunla) hücre yapardýk (...)."
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in hücrelerinde çadýr kurup, bölme yaptýðýna delâlet eden daha sarîh baþka rivayetler de mevcuttur. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in âzadlý cariyelerden Ruzeyne (radýyallahu anhâ)´nin rivayetine göre, "Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ)´nin hücresinde (ihtiyaç halinde) içerisine girilerek saklanýlan, hurma dallarýndan (sa´af) örülmüþ bir çadýr vardý." Ýçerisine toz, toprak ve örümcek aðýnýn bulunduðuna dâir gelen sarahat nazarý itibâra alýnacak olursa bunun pek sýk kullanýlmadýðý anlaþýlmaktadýr.
Hülâsa, muhtelif rivayetler nazara alýnýnca Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in hücrelerinde, mahremiyyet v.s. maksadlarla perde germek, küçük çapta çadýr kurmak gibi çeþitli tedbirlere tevessül ederek evi geniþletme imkânlarý aradýðý ve evin de bu çeþit teþebbüslere imkân verecek durumda olduðu anlaþýlmaktadýr.
Burada son olarak þu noktayý da belirtelim ki Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in evi zevcelerinden her birine birer oda isâbet edecek þekilde idi. Üstelik, daha önce baþka vesîlelerle de belirttiðimiz üzere, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in çocuklarý yanýnda kalmýyorlardý. Zâten Medîne´de iken, sâdece Mýsýrlý câriyesi, Mâriye (radýyallahu anhâ)´den çocuklarý olmuþtu. O da diðer zevceleri gibi mescidin yanýndaki hücrelerden birinde deðil, ayrý bir yerde kalýyordu. Nitekim daha önceki bahislerimizde Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in süt annesi (radýyallahu anhâ)´nde olan çocuðu için sýk sýk ziyârete gittiðini de zikretmiþtik.[19]
Ynt: Mesken By: sumeyye Date: 16 Nisan 2010, 15:36:51
Hz. Peygamber´in Evinin Plâný
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in evi beher kenarý takrîben 100 zira´ olan kare bir avlu etrafýnda sýralanan dokuz adet hücreden müteþekkildi. Bunlardan iki adedi Mescid-i Nebevî´nin inþâsý sýrasýnda yapýlmýþ, diðerleri ihtiyaç hasýl oldukça bilâhare ilâve edilmiþtir. Bu, bir avlu etrafýnda dýþarý kapalý, hepsi avluya açýlan odalardan müteþekkil ev tipi, "Halen Mýsýr, Suriye, Mezopotamya ve Arabistan Yarýmadasý´nýn þehirlerinde ikâmetgâh olarak kullanýlmakta olan" ev tiplerine benzemektedir. Rivâyetler, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in hücrelerinin takrîben 10x10 zira´ ebâdýnda kare þeklinde, duvarlarýnýn da 7 veya 8 zira´ boyunda olduðunu haber verir. Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ)´nin hücresi ile ilgili tafsîlâta göre kapýsý dikenli ardýç (sâc) veyâ ur´ur (denen, Hindistan´da yetiþen, abanoz ve çýnara benzetilen bir aðaç)dandýr. Tek kanatlýdýr ve Þam cihetine bakmaktadýr. Bâzý rivayetler bu hücreye ikindi güneþinin vurduðunu da kaydederler.
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in meskeninin plân ve þümûlü husûsunda Kettânî oldukça mübâlaðalý bir tasvîr ve tahminde bulunur. Delîle dayanmadýðý için burada zikretmeyi uygun bulmadýk.
Müteahhir kitaplarda, inþâ edilecek bir binada odanýn yüksekliði için verilen: "Sünnette bu, mikdâru´lkifâye (yeterli miktar)dýr, bu da altý zirâdýr", ölçüsü buradan alýnmýþ olabilir. Odanýn geniþliði hususundaki "mikdâru´lkifâye" için "içinde oturanlarýn durumuna baðlý olarak deðiþir" denmektedir.[18]
c- Evin Seyyâliyeti
Anlaþýldýðý üzere, evin muhtaç olunan hacmi ve odalarýnýn sayýsý, her an deðiþmesi muhtemel olan ihtiyâca göre farklý olacaktýr. Halbuki inþaat bir defa yapýlýr ve sâbittir. Bu durumda âilenin ilerde muhtemelen alacaðý en büyük vüsati nazarý itibâra alarak mý plân yapmalý? Halbuki çocuklarýn büyüdükten sonra evlenip ayrýlmalarý, âilenin hacmini tekrar düþürecektir. Her hâl u kârda sünnette bu meseleyle de ilgili bâzý rivayetlere rastlamaktayýz ve bunlardan evin elastikî bir plâna sahib olmasý gerektiði sonucunu çýkarmaktayýz. Mezkûr rivayetlerden bâzýlarý Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in, evin içerisinde, bir köþede, büluða ermiþ kýzlarýn kalmasý için "hýdr" denen bir çadýr kurduðunu haber verir. Hattâ evlendireceði zaman çadýrýn önüne oturur ve: "Falanca, falancayý (kýzýn ve erkeðin ismini söyleyerek) istiyor", der eðer içerideki sükût ederse onu isteyenle evlendirirdi, istemediði takdirde vururdu ve Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) de istemediðini anlayarak ona vermezdi, denir.
Diðer bâzý rivayetlerden de Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in bir hasýrý olduðunu, gündüzleyin bunu (üzerine oturmak üzere) yaydýðýný, geceleyin de onunla (evin içerisine kendisi ile baþkalarý arasýnda perde olmak üzere) bölme yaptýðýný öðrenmekteyiz. Zeyd Ýbnu Sâbit (radýyallahu anh)´ten gelen rivayette, hasýrla bölme iþinin mescidde yapýldýðý tasrîh edilir. Ancak bu, evde de yapýlmýþ olduðunu nefyetmez. Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ)´den Müsned´de tahrîc edilen rivayette aynen þöyle denir: "Bizim bir hasýrýmýz vardý. Onu gündüzleri yayar, geceleri de (onunla) hücre yapardýk (...)."
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in hücrelerinde çadýr kurup, bölme yaptýðýna delâlet eden daha sarîh baþka rivayetler de mevcuttur. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in âzadlý cariyelerden Ruzeyne (radýyallahu anhâ)´nin rivayetine göre, "Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ)´nin hücresinde (ihtiyaç halinde) içerisine girilerek saklanýlan, hurma dallarýndan (sa´af) örülmüþ bir çadýr vardý." Ýçerisine toz, toprak ve örümcek aðýnýn bulunduðuna dâir gelen sarahat nazarý itibâra alýnacak olursa bunun pek sýk kullanýlmadýðý anlaþýlmaktadýr.
Hülâsa, muhtelif rivayetler nazara alýnýnca Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in hücrelerinde, mahremiyyet v.s. maksadlarla perde germek, küçük çapta çadýr kurmak gibi çeþitli tedbirlere tevessül ederek evi geniþletme imkânlarý aradýðý ve evin de bu çeþit teþebbüslere imkân verecek durumda olduðu anlaþýlmaktadýr.
Burada son olarak þu noktayý da belirtelim ki Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in evi zevcelerinden her birine birer oda isâbet edecek þekilde idi. Üstelik, daha önce baþka vesîlelerle de belirttiðimiz üzere, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in çocuklarý yanýnda kalmýyorlardý. Zâten Medîne´de iken, sâdece Mýsýrlý câriyesi, Mâriye (radýyallahu anhâ)´den çocuklarý olmuþtu. O da diðer zevceleri gibi mescidin yanýndaki hücrelerden birinde deðil, ayrý bir yerde kalýyordu. Nitekim daha önceki bahislerimizde Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in süt annesi (radýyallahu anhâ)´nde olan çocuðu için sýk sýk ziyârete gittiðini de zikretmiþtik.[19]
Ynt: Mesken By: sumeyye Date: 16 Nisan 2010, 15:38:01
d- Sâbit Unsurlar
Evin mutfak, helâ, gusülhâne.. gibi sâbit unsurlarýna gelince, bunlardan bir kýsmýnýn eskiden beri bütün evlerde mevcut olmasýna raðmen bir kýsmýnýn Ýslâmî kültür ve terbiyenin bir icâbý olarak sonradan ilâve edildiði anlaþýlmaktadýr ki bu durum, mesken sosyolojisine "meskeni kültürün arz üzerine vurulmuþ bir damgasý kabûl edip, evdeki her bir inþâî unsurun, içerisinde yaþayanlarýn kültüründe mevcut zevk, inanç ve alýþkanlýklarýna tekâbül ettiði" fikrini savunanlarý te´yîd etmektedir. Komþularýndan biriyle müþterek olan fýrýn, bâzý kereler -maddî darlýk sebebiyle- iki ay boyunca ateþ yakýlmadýðý bildirilen mutfak, umûmiyetle evlerin üst kýsmýnda yer alýp, merdivenle çýkýldýðý anlaþýlan ve müstakil bir odadan müteþekkil meþrübe, içerisine eþyâ koymak için evin dâhilinde inþâ edilen ve kapýsýna perde çekilerek örtülen -ki sofa, raf, duvarda eþyâ koymaya mahsus oyuk, ýþýk ve hava için açýlan delik (kevve), evin bir kenarýnda altýna eþyâ koymak için inþâ edilen üzeri örtülü târiflere nazaran bugünkü dîvâný andýran sâbit hücre-, vs. mânâlarýna da gelen sehve, büyük odalarýn içerisinde inþâ edilen, küçük çaptaki dar mahdâ, câhiliye devrinde kocasý ölen kadýnlarýn mâtem alâmeti olarak bir yýl boyu girdikleri tavaný son derece basýk, dar, âdi hýfþ gibi câhiliye evlerinde de bulunan unsurlar istisnâ edilirse, helâ, gusûlhane, misâfir odasý, namazgâh gibi bâzý kýsýmlar Ýslâmî kültürün bir icâbý olarak Müslüman evlerin plânýnda hemen hemen umûmî bir þekilde yer almýþtýr. Ahlâk kitaplarýnda "binâ husûsundaki sünnetler" meyânýnda: "Büyük ve küçük, abdest bozmaya mahsûs bir yer (helâ), abdest ve gusül için bir yer (gusülhâne), ziyâfet için bir yer (misâfir odasý -ki ziyâfet odasý demek daha doðrudur-) zira hadiste vârid oldu ki: "Her þeyin bir zekâtý vardýr, evin zekâtý da ziyâfettir (...)" ifadesine hemen hemen ayný lâfýzlarla yer verilmesi, bu plânýn umûmîliðini ifâdeye kâfidir.
Ýslâmî inancýn getirdiði mühim unsurlarý görelim:[20]
Helâ:
Buhârî, Müslim ve diðer sünnet kitaplarýnda gelen rivayetlerden, Ýslâm´dan önceki Arap cemiyetinde, evlerde helâ bulunmadýðýný anlýyoruz, týpký yakýn zamana kadar Avrupa evlerinde ve hattâ saraylarda bulunmadýðý gibi. Ýhtiyâcý gelenler kazây-ý hâcet için þehir dýþýna çýkmaktadýr. Bidâyette Hz. peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) ve zevceleri de ayný geleneðe uymuþlardýr. Ancak kadýnlarýn gece karanlýðýndan bilistifâde akþamdan akþama Medîne´nin dýþýnda Menâsý´ denen "husûsî yerler"e kazâ´yý hâcet yaptýklarý, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in de bu maksatla þehir dýþýna çýkarak "kimsenin göremiyeceði kadar uzaklaþtýðý" ve hattâ Muðammis denen ve Mekke´ye üçte iki fersâh mesâfede, (Tâif yolu üzerine bulunan) bir yere kadar gittiði rivayetlerde tasrîh edilir. Bu hal, tesettür âyetinin geliþine kadar devâm etmiþ, ancak ondan sonradýr ki evlerde helâlar inþâ edilmiþtir. Semhûdî´nin kaydettiði bir rivayetten Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ)´nin hücresi ile kýzý Fatýma (radýyallahu anhâ)´nýn hücresi arasýndaki boþlukta yer aldýðýný anlamaktayýz.
Dinin bir vecibesi, evlerde hela ilavesiyle inþaat planlarýný deðiþtirmekle kalmamýþ, helanýn yönüne de te´sir etmiþtir. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´den "Kazâyý hâcet ve bevl sýrasýnda ön ve arkanýzý kýbleye çevirmeyin (...)" meâlindeki hadisler Müslüman evlerde helalarýn istikametine de yön vermiþtir. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bu kararý verdiði zaman kararýný Mekke ahâlisine de duyurmak için Sehl Ýbnu Hanif´i husûsi elçi olarak yollamýþtýr. Rivayetler, Mýsýr´a ve Þam´a gelen Müslümanlar´ýn orada yönü kýbleye müteveccih olarak eskiden inþa edilmiþ olan helalarda bile imkân nisbetinde bu emre riayet ettiklerini gösteriyor. Alimler bu yasaðýn kýr gibi etrafý açýk yerler için varid olduðu, kapalý yerler için olmadýðý arka tarafýn çevrilebileceði, ön tarafýn çevrilemeyeceði, yasaðýn Kudüs cihetine de (yâni her iki kýbleye de) râci olduðu hususlarýnda sünnette gelmiþ olan muhtelif rivayetlere dayanarak münakaþa etmiþlerdir. Bundan baþka helâlarda su bulundurmak, suya imkân verecek þekilde inþa etmek gibi hususiyetler, sünnetteki ilgili emirlerden menþelerini almýþlardýr.[21]
Banyo:
Helâdan sonra mühim bir unsur banyodur. Az önce söylediðimiz gibi Ýslâm´dan önce de varlýðý düþünülebilse de Ýslâmiyet´ten sonra evlerin vazgeçilmez bir unsuru olmalýdýr. Hem abdest almak, hem de gusletmek için ihtiyaç vardýr. Hastalýðý sýrasýnda Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in leðen içerisinde yýkandýðýna dâir rivayet olmakla berâber Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ)´nin Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´le birlikte guslettiðine ve kendisine Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in guslünden soran kardeþine, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn az su ile guslettiðini göstermek niyetiyle, perde gerisinde, bir sa´ su ile yýkandýðýna dair rivayetler Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ)´nin hücresinde gusle mahsus hususi bir mahallin varlýðýný ifade eder. Nitekim az ilerde, tasvirle ilgili olarak Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ)´dan rivayet edilen: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bir seferden dönmüþtü. (O´nun) yokluðu esnâsýnda üzerinde (kanatlý at) timsâller(i) bulunan bir durnûku eve (sehve üzerine) asmýþtým. Bana onu indirmemi emretti. Ýndirdim. Ben ve Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bir tek kaptan su alarak yýkanýyorduk" hadisinde Hz. Aiþe´nin perdeden söz ederken hiçbir sebep yokken gusle geçip, ondan söz etmeye baþlamasýný, Kirmanî rivayette üzerinde perde çekilen mezkûr sehve´nin gusülhâne (muðtesel) olabileceði ihtimâli üzerinde durmaktadýr. Sehve hakkýnda ilerde kaydedeceðimiz tasvirler de bu ihtimâli kuvvetlendirmektedir. Bu durumda Hz. Aiþe´nin hücresinde gusülhane olduðu hükmüne varýlabilir. Bunu takviye eden diðer bir husus az önce temas ettiðimiz Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in hasta iken içerisinde yýkandýðý leðenle ilgili: Rivâyette bunun Hz. Hafsa´ya ait olduðu tasrih edilmektedir. Hz. Aiþe´nin odasýnda bulunan Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) hasta olmasý sebebiyle gusülhânede yýkanmýyor, daha kullanýþlý olduðu için Hz. Hafsa´nýn leðeninde yýkanýyor.[22]
Ynt: Mesken By: sumeyye Date: 16 Nisan 2010, 15:38:42
e- Dar Ev Ve Çocuk
Hadiste dünyevi hayatýn þekâvet ve huzursuzluklarýnýn baþ âmillerinden biri olarak gösterilen fenâ mesken, içerisinde yaþayan her yaþtaki sâkinine zararlý olmakla berâber en büyük zararý çocuklara yapmaktadýr. Meskenin çocuðun terbiye ve sýhhatli bir geliþme göstermesindeki ehemmiyetini ibrâz sadedinde: "Lojmanda baþ yeri çocuk almalýdýr. Lojman çocuðun ihtiyaçlarý nazara alýnarak plânlanýp inþâ edilmelidir" denilmektedir. Günümüz araþtýrýcýlarý çocuk ölüm nisbetinin nâmüsâit evlerde müsâit evlere nazaran daha önde olduðunu tesbit etmiþtir. Sað kalanlar içerisinde de çocuk suçlarý iþleyerek mahkemelere, çeþitli ruhî ve bedenî marazlarla hastanelere düþenlerin nisbeti yüksektir.
Bunlardan baþka çocuk þahsiyetinin geliþmesinde de bu dar evlerin menfi rolü büyüktür. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in çocuklarla münâsebetini incelerken çocuða tam bir hürriyet tanýmanýn esâs olduðunu görmüþ, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in çocuklara aþýrý sevgi göstermekten baþka müdâhaleden de kaçýndýðýný belirtmiþ, hele dayaða hiç yer vermediðini misâllerle beyân etmiþtik. Halbuki dar meskende, her elinin ulaþtýðýný tedkîk edip karýþtýrarak merâkýný tatmin etme, her an hoplayýp zýplayarak eðlenme, gürültü yapma fýtratýnda olan çocuklarýn mütemâdî müdâhale, azar, tekdir, te´dip ve dayaða mâruz kalmalarý için en iyi ortam hazýrlanmýþ oluyor. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in evinin sâdeliði, Müslümanlar´a sâdeliði tavsiye edip dikkat çekiþi, "dünyâya çekici" tezyinâtý istihkâr ediþi de çocuk terbiyesi noktasýndan deðerlendirilebilir. Zira, günümüzde olduðu gibi, bu çeþit câzib biblolar, tablolar, rengârenk ve parlak masa ve sehpa örtüleri gibi hep çocuklarý kendine dâvet eden çeþitli süsleme unsurlarý çocuklara müdâhale imkânlarýný sayýlarý nisbetinde artýrmaktadýr. Hele bunlar ellerinin ulaþacaðý seviyede, -darlýk veya odalarýn düþüncesizce plânlanmalarý sebebiyle de- günlük cevelân sâhasýnýn içerisinde yer alýyorlarsa böyle bir ev, çocuklu bir âile için büyük küçük herkese, gerçekten büyük bir huzursuzluk kaynaðý olacaktýr. Bu açýdan eski evlerimizi takdir etmemek elden gelmiyor. Bugünkü, üzerlerindeki tezyin unsurlarýyla çocuklarý kendine çeken, her an kýrýlýp dökülmeye hazýr koltuk ve sehpâlara bedel, her bakýmdan emniyetli, çocuk ölçüleriyle de mütenâsib kanapeler minderler, çocuklarýn ulaþamayaaðý seviyede (raflarda duvarlarda) yer alan tezyin unsurlarý, onlarýn terbiyesinde, anne-babaya âdetâ yardýmcý durumundadýrlar. Geniþ ve iyi plânlanmýþ meskenler, bu yeni þartlarýn zararlarýný asgarî bir nisbete indirebilirse de dar evlerde -ki günümüzde iktisâdî ve içtimâî sebeplerle çoðunluðu teþkil etmektedirler- mümkün deðilir.
Darlýðýn çocuðun ruhî inkiþâf ve terbiyesiyle olan menfi ilgisini araþtýrýcýlardan dinleyelim: "Bir evde oda baþýna düþen ferd sayýsý 2´den 2,5´a yükselirse[23] çocuk çabuk sinirlenen, kýrýp dökmeyi huy edinen bir tip olur." Bu ifâde bir baþka ekibin: "Evin geniþliði, adam baþýna ortalama sekiz-on metrekareden daha az bir yer isâbet edecek þekilde dar olursa ebeveynle çocuklar arasýndaki münâsebetler son derece gergin olur, ebeveyn çocuklara baðýrýp çaðýrmaktan kendilerini alamazlar" hükmüne tevafuk etmektedir. Bu araþtýrmalardan bahsederken þunu belirtmek gerekir ki kalabalýk ve dar meskenlerde çocuk, davranýþ bozukluklarý göstermek tehlikesiyle baþbaþadýr. Sonunda genç çocuðun rûhî geliþmesi önlenmiþ olur ve böylece ortaya çýkan gecikme, þartlar deðiþmedikçe bir daha telâfi de edilemez. Çocukta meydana gelen "bir kýsým ruhî bozukluklarýn, çocuðun anne baba ile ayný odada yatýp kalkmasýndan" ileri geldiði artýk bilinen bir husustur.
Fenâ meskenlerin hâsýl ettiði problemler, þüphesiz sadece içinde oturanlara münhasýr kalmamakta, cemiyete de sirâyet ederek çok yönlü menfi neticeler, içtimâî huzursuzluklar doðurmaktadýr. Bu hususta da þu pasajý gözden geçirelim: [24]
Fenâ Meskenlerin Ýçtimâî ve Ýktisâdî Neticeleri ve Bunlarý Telâfî Etmek Ýçin Gösterilen Gayretler:
"Bu seriye giren hadiseler, beþerî ve ahlâkî planda tecâhülü imkânsýz, insaný isyâna sevkeden vahim bir durumu gözler önüne sermektedir. Fenâ mesken, bir yandan esas sebebini teþkil eden içtimâî eþitsizlikleri takviye edip artýrýrken diðer yandan da ferd ve âilelerin bozulmalarýnýn yegâne sebebi olmaktadýr.(...)"
"Fena meskenler, gruplar teþkil edecek þekilde bir arada bulunduklarý zaman, cemiyetin dýþýnda kalan fertlerin bir araya gelmesine imkân hazýrlayan yuvalar ortaya çýkmýþ olur. Böylece fertlerin tekrâr düzeltilmeleri iyice zorlaþýr. Diðer taraftan, iktisâdî imkânsýzlýklar sebebiyle baþka yerde yerleþmeyecek olan âileler de bozulmaya yüz tutacaklar. Bu durum, sâdece vahim ruhî netcelere müncer olmakla kalmýyor, ayný zamanda devlet için de çok pahalýya mal oluyor. Hattâ gecekondunun bir "lüks maddesi" olduðu söylenmiþtir. Ýçtimâî Muâvenet Dâiresi gecekondularda oturan muhtelif âilelere hastalýk ve hastaneye kaldýrýlmalarý için yapýlan masraflarý rakamlara vurmayý denedi. Devletin karþýladýðý yük, gerçekten aðýr (...) Bâzan o kadar aðýr ki, âile için mükemmel dayalý döþeli bir mesken inþâsý daha ucuza çýkýyor. Bu deðerlendirmede ne komþulara da bulaþtýrma tehlikesi, ne hastalýk sebebiyle kiþinin kaybedeceði iþ verimi, ne de âilenin çekeceði ýzdýrâb ve bozulmalar hesâba katýlmamýþtýr. Meselâ ABD´de Cleveland þehrinin gecekondu mahalleri aðýr bir yüktür. Orada þehir halkýnýn sâdece onda biri oturduðu hâlde, þehirdeki mevcut polis, itfâiye ve içtimâî muâvenet hizmetlerinin % 26´sý, bütün þehir sâkinleri için yapýlan masraflarýn da % 36´sý onlara gitmektedir. Bu nisbet bir çok Amerikan þehirlerinde mevcuttur."
Son araþtýrmalarla, mesken darlýðýnýn bilhassa çocuk için bir yýkým olduðunu anlayan batýlýlar, iktisâdî imkânlarýna paralel olarak, mesken telakkilerini deðiþtirerek ferd baþýna bir odayý esâs alma görüþüne ulaþmýþlardýr. Le Monde Gazetesi´nin bir haberinden Fransa´da 1976 yýlý içerisinde, sýrf günlük vaktinin mühim bir kýsmý mutfakta geçen anneyle bu esnâda, çocuklarýn münâsebetlerini en iyi bir tarzda tanzim etmek gâyesiyle, bundan böyle inþâ edilecek meskenlerde mutfaklarýn en az 12 m2 olmasý için kanûnî mecburiyet koyma cihetinde prensip kararýna varýldýðýný öðreniyoruz.
Çocuklarýn ihtiyacý nazar-ý itibâra alýnarak kanunlaþtýrýlan diðer bir husus, lojman dýþý geniþlikle ilgili. Ýslâmî meskenin plânýný incelerken "hanenin müþtemilâtýndan" olarak telakki edildiðini belirttiðimiz avlu unsurunun, modern "blok inþaatlarý" dediðimiz toplu meskenlerde ortadan kalkmasýnýn husûle getirdiði boþluk ve ýzdýraplarý telâfi etmeyi, -hiç olmazsa azaltmayý-, hedef edinen bu tedbire göre Fransa´da -þimdilik resmî- blok inþaatlarýnda lojman baþýna asgarî 0, 75-1,000 m2´lik bir boþ sâha býrakýlacaktýr.
Bu tedbirlere ehemmiyet veren Fransa´da doðum nisbetinin düþüklüðü sebebiyle çocuk sayýsýnýn son derece az olmasý bir yana, kýþ mevsiminin oldukça mûtedil ve nisbeten kýsa geçtiðini, her þehirde mahalle aralarýnda sýk sýk irili ufaklý parklar, çocuk bahçeleri vs. olduðunu, çocuklar için ayrýca ana okullarý, kreþler bulunduðunu, kaldýrýmlarýn oldukça geniþ olduðunu vs. nazara alýrsak, yurdumuzda bu tedbirleri daha da çoðaltmaya, çocuk sayýsý, kýþ süresi ve diðer bir kýsým imkânsýzlýklara muvâzî olarak deðiþik rakamlara yer vermeye mecbur olduðumuzu anlarýz. Ýstanbul´un bahçelerden mahrûm edilmiþ, parlaklardan yoksun, kaldýrýmlarý -bazân hiç yok denecek kadar- dar, nüfusça kalabalýk yerlerinde çocuklar ömürlerinin baharýný yaþamaktan çok uzaktalar. Bu tâlihsizlerin saðlýklý bir geliþim göstermeleri, tesâdüfe kalmýþ gibidir.
Bu fecî durumu bütün büyük þehirlere teþmîl etmek gerekir. Hele Erzurum gibi, iklim icâbý sekiz ay içeride kalmak zorunda olan çocuklarýn durumu yeni inþaatlarda behemahal nazara alýnmalýdýr.[25]
f- Mefruþat
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in evinde yer alan malzeme ile de ilgili bâzý rivayetler mevcuttur. Bunlar tezyin iþinde olduðu gibi tefriþ iþinde de sâdeliðin esas olduðunu göstermektedir. Hz. Ömer ilâ hâdisesiyle ilgili ziyâretinde Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in evini gözleriyle tetkik ettiðini belirttikten sonra bize çok kýymetli bir tasvir sunar. Anlattýklarýna göre bu ziyârette, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in baþýný dayadýðý, içerisi lifle doldurulmuþ bir yastýk, vücudunun ancak bir kýsmýna kifâyet eden hurma yapraðýndan örülmüþ bir hasýr (hasefe), tepesinin üzerinde asýlý duran iþlenmemiþ bir kaç (üç adet) deri ve bir miktar da, deri iþlemede kullanýlan aðaç yapraðýndan görür. Hasýrýn örgülerinin, Hz. Peygamber´in vücûdunun açýk yerlerinde izler yapmýþ olduðunu gören Hz. Ömer (radýyallahu anh) manzaradan müteessir olarak aðlamaya baþlar. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) niçin aðladýðýný sorunca:
"Nasýl aðlamayayým, þu hasýr vücudunda izler býrakmýþ, odada ise görülenlerden baþka bir þey yok. Þu Kisrâ ve Kayser nehirler, meyveler içerisinde (altýn tahtlar, ipek ve atlas yataklar üzerinde) olsunlar, sen ise Allah´ýn Resûlü (ol da böyle yokluk çek) sana da yatak yapsak olmaz mý?" der. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in (bir rivayetteki) cevâbý aynen þöyle:
"Benim dünyâ ile ne alâkam var, ben dünyâda kendimi bir aðacýn altýnda gölgelenip, sonra býrakýp giden yolcu gibi görüyorum."
Böylece Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) nezdinde sâdeliðin bir esâs olduðunu belirttikten sona bazý ana malzemeden bahsedebiliriz.[26]
Ynt: Mesken By: sumeyye Date: 16 Nisan 2010, 15:39:41
Sergi:
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in evinde sergi olarak umumiyetle, yukarýda da sözü geçtiði gibi, hurma yapraðýndan örülmüþ hasýr zikredilir. Daha önce de temâs edildiði üzere gündüzleri alta yayýlan bu hasýr, geceleri de evi bölmek için perde olarak kullanýlmaktadýr.
Halý Araplarca bilinmekle berâber Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in ve umumiyetle Müslümanlarýn kullanmadýðý anlaþýlýyor. Hattâ Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) kullanmadýðý için Ashâb´dan bunun kerâhetine zâhip olanlar da çýkmýþtýr. Ancak þu rivayet bunun kullanýlmayýþýnýn maddî darlýk sebebiyle olduðunu ve hattâ Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in halýya cevâz da verdiðini göstermektedir: Hz. Câbir anlatýyor: "Evlendiðim zaman Hz. Peygamber bana:
"Halýlar da te´mîn ettin mi?" dedi. Ben de:
"Halýyla da ne alâkamýz var?" dedim. Bunun üzerine:
"Fakat bil ki yakýn bir gelecekte halýlar da olacak" buyurdu.
Buradaki cevâzýn daha ziyâde yere serilen halýlara olduðu, sýrf tezyin kasdýyla duvara halý vs. asmanýn hoþ karþýlanmadýðý belirtilmektedir. Müslim´in tahricinde, kapýnýn üzerine halý asan Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ)´ye Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn "Allah taþ ve topraða elbise giymeyi emretmemiþtir" diyerek indirttiðini görmekteyiz. Buhârî´nin bir tahricinde, Ýbnu Ömer (radýyallahu anhüma) tarafýndan dâvet edilen Ebû Eyyûb (radýyallahu anh) da duvarýn bir örtü ile kaplanmýþ olduðunu görünce (duraklar). Ýbnu Ömer (radýyallahu anhüma) "Bu meselede kadýnlar bize galebe çaldý (söz dinletemedik)" der. Ebû Eyyûb (radýyallahu anh): "Baþkasýn(ýn evde böyle bir münkere yer vereceðin)den korksam da senden korkmazdým" der ve geri döner. Ýbnu Hacer, baþka rivayetlere dayanarak, bu dâvetin Ýbnu Ömer´in oðlu Sâlim´in düðünü vesilesiyle yapýldýðýný belirtir. Abdullah Ýbnu Yezîd de dâvet edildiði yerde tezyin için duvara örtü çekildiðini görünce girmez, oturup aðlar. Sebebi sorulunca: "Nasýl aðlamýyayým" der ve Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in "(...) Dünya size galebe çalacak (...) siz bir elbiseyle evden çýkýp, bir baþka elbiseyle geri döneceksiniz, evlerinizi de Kâbe´yi örter gibi örteceksiniz." (...) dediðini duymuþtum" der.
Hülâsa bu konuda muhtelif rivayetleri veren Ýbnu Hacer duvara halý vs. çekmenin hükmü hususunda "Ýhtilâf-ý kadim" var dedikten sonra cumhur-u Þâfiiyyenin, kerâhetine hükmettiðini belirtir. Hanefiler de bu çeþit tezyinâtta mübâlaðayý tavsiye etmezler.[27]
Karyola:
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in ev malzemelerinden biri de bir karyoladýr (serîr). Rivâyetler Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in torunu Hasan´ýn oynamakta olduðu bir köpek yavrusunun zaman zaman bunun altýna girdiðini ve hatta orada öldüðünü belirtirler. Yerine göre leðen, evrak gibi bâzý eþyalarýn konduðu, küçük hayvanlarýn girebildiði bu karyolanýn altý boþtur.
Süheylî bu karyola hakkýnda þu bilgiyi verir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn karyolasý lifle çatýlmýþ tahtalardan (mâmûl) dü. Benû Ümeyye zamanýnda satýldý. Bir adam bunu 4.000 dirheme satýn aldý.
Ebû Rifâ´a´ (radýyallahu anh)´nýn rivayetinden Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in ayaklarý demirden olan bir sandalyesi olduðunu, Hz. Ali (radýyallahu anh)´nin rivayetinde Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in kýzý Fâtýma´nýn el deðirmeni kullanmaktan ellerinin yara ve nasýr baðladýðýný öðreniyoruz.[28]
Yatak:
Evde zarûri olandan fazla yatak bulundurmayý yasaklamýþ bulunan Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in kendisinin tek yataðý olduðu, bunun da kýlýfýnýn deri, içerisinin ise hurma lifleriyle doldurulmuþ bulunduðu belirtilir. Yastýðý için de ayný tavsifde bulunulmuþtur. Bu hâliyle bir hayli sert olduðu söylenebilen bu yatak, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in hayat karþýsýndaki sâdelik ve zühdünü ifâde etmektedir. Çocuklarýn yataðý hususunda terbiye kitaplarýnda "sert olmasý" için yapýlan tavsiyeler bu tavsiflerden alýnmadý ise hükemâ ve etibbânýn sözlerinden alýnmýþ olabilir. Zira bu konuda Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´e nisbet edilen herhangi bir rivayete rastlamadýk.[29]
Ynt: Mesken By: sumeyye Date: 16 Nisan 2010, 15:40:51
Perde:
Bilhassa tesettür vâsýtasý olmasý hasebiyle Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in hücrelerinde yaygýn bir þekilde perde kullanýldýðý anlaþýlmaktadýr. Buhârî´de geçen "odasýnýn perdesini açtý" cümlesinde kullanýlan "es-Sicfu" isminin boydan boya ortadan bölünmüþ perdeye ýtlak edildiðine bakýlýrsa Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in penceresinde (daha kullanýþlý olan) iki kanatlý perde kullanmýþ olabileceðine hükmedilebilir.[30]
Leðen:
Bâzý rivayetler, "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in, evde hurma kütüðünden bir leðen bulundurduðunu, geceleyin bunu kullanýp karyolasýnýn altýna koyduðunu" haber verir. Bâzý âlimler "Evde bevli bekletmeyin, zira melâike, bekletilmiþ bevl olan eve girmez", "Evde leðen içerisinde bevl bekletilmesin (...)" gibi hadislere dayanarak bu iki hadisin teâruzundan bahsetmiþse de Suyutî´nin belirttiði üzere yasaktan maksad uzun süre bekletme olabilir. Kaldý ki Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in hastalýðý sýrasýnda (küçük abdest bozmak için) leðen istediðine ve yine hasta iken leðen içerisinde guslettiðine dâir rivayetler gelmiþtir. Þu hâlde eve seyyâliyet kazandýran bir unsur olarak leðen, diðer ev eþyâlarý arasýnda mühim bir yer iþgal etmiþ olmalýdýr.[31]
Kandil:
Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ)´den gelen, gece namazýyla ilgili bir rivayette geçen: "O sýrada evlerde lâmba (mesabih) yoktu" cümlesinden anlaþýldýðýna göre bidâyette lamba Medine´de kullanýlmamaktadýr. Zâten diðer bâzý rivayetler, bunun ilk defâ Hýristiyânlýktan mühtedî Temîmu´d-Dârî tarafýndan getirildiðini bildirmektedir. Her hâl u kârda kandil Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) zamanýnda evlere girmiþ olmalýdýr. Zîra Buhârî´nin el-Edebü´l-Müfred´de yaptýðý bir tahricten anlýyoruz ki yanýk býrakýlan kandilin fitilini bir fâre alýp tavana götürdüðünü, geceleyin uyanmýþ olan Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) görür ve muhtemel bir yangýnýn önüne geçer. Hâkim´in tahricinde, bu fitilin fâre tarafýndan geri getirilip, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in yanýna býrakýldýðý, dirhem büyüklüðünde bir yerin yanmasýna sebep olduðu sarâhatýna rastlarýz. Muhtemelen bu hadiseden sonra olacak ki yatarken kandillerin söndürülmesini Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) sýký sýkýya tavsiye etmiþtir.[32]
Ynt: Mesken By: sumeyye Date: 16 Nisan 2010, 15:41:24
g- Mahremiyet
Evde aranan diðer bir fonksiyon, içinde yaþayanlara mahremiyet imkânlarýný saðlamasýdýr. Sünnet bu husûsa da ehemmiyet vermiþtir. Sünnet açýsýndan ev, sâdece soðuða sýcaða karþý bir ilticâ yeri deðil, ayný zamanda insanda fitrî olan mahremiyeti saðlama yeridir. Bu sebeple eve "haram" denmiþ ve buraya sâhibinin izni olmadan girilmesi yasaklanmýþtýr.
Sünnetin beyânlarýna göre mahremiyeti ihlâl sâdece "girmek" fiiliyle tahakkuk etmez, "bakmak"la da vukûa gelir. Bu sebeple, "Hiç kimse izin almaksýzýn baþkasýnýn evinin içine bakmasýn, kim izinsiz bakarsa aynen girmiþ gibidir" denir ve bu fiil, "helâl olmayan fiiller" meyânýnda zikredilir.
"Ýzin istemek" (isti´zân) göz sebebiyle vaz edilmiþ olduðu gibi izin henüz tahakkuk etmeden gözün içeriye kaymamasýna dikkat etmek gerekecektir. Bu sebeple kapýyý çalarken, kapýya yüzünü dönerek deðil, yan dönerek durmak emredilmiþtir. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in de böyle hareket ettiði belirtilir. "Kim, bir baþkasýnýn evine ýttýlâ peydâ ederken gözü çýkarýlýr da diyet için mürâcaat etmeye kalkarsa bilsin ki hiçbir hak talep etmeye hakký yoktur" hükmü bu meselenin ciddiyet ve ehemmiyetini teyid eder. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) kendi evine pencereden izinsiz bakmýþ olan bir adama elinde taraðý göstererek: "Bilseydim ki içeri bakýyordun, þu taraðý gözüne sokardým" der. Ýbnu Abbâs (radýyallahu anh)´ýn bildirdiðine göre Hakem Ýbnu Ebî´l-Âsî (radýyallahu anh)´yi içeriye bakarken tesbit eden Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) "Ben sað olduðum müddetçe Medine´de oturmayacaksýn" diyerek Tâif´e sürer.
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in: "Bir kimse kapýsý açýk býrakýlmýþ (veya giriþ kýsmýnda perde olmayan) bir eve uðrar da (içeriye bakarsa kabahat onda deðil, ev sâhibindedir" sözü, mahremiyeti bozmama husûsunda sâdece yoldan geçenin veya eve uðrayan ziyâretçinin deðil herkesin, bütün ev sâhiplerinin dikkat etmesi gerektiðini ifâde etmektedir. Her âile dýþarýya karþý mahremiyetin te´mini için gerekli tedbiri almalý, bunu te´min vasýtasý olan perde, kapý vs.ye dikkat etmelidir. Aksi takdirde mahremiyetin ihlâli vak´asýndan "ev sâhibi kabahatlidir."
Bu hadis Müslümanlar´ý, evlerin plânlanmasýnda mahremiyyet unsurlarýnýn yerleþtirilmesine itinâya dâvet etmektedir. Kapýlar ve pencereler bu maksada en uygun þekilde yerleþtirilmelidir. Umûmiyetle giriþ kapýlarýnýn arkasýnda yer alan aralýk (antre) kýsmý bu maksatla ihdâs edilmiþ olabilir. Þu hâlde bâzý yeni plânlamalarda bunun ihmâli, bir eksiklik olarak deðerlenirilmelidir.[33]
Dâhilî Mahremiyet
Meskenin þâmil olmasý gereken muhtemel plânýný incelerken de belirttiðimiz üzere, plâna, sâdece âile dýþýndakilere karþý duyulan mahremiyet deðil, "zevce ve sað elin sâhip olduðu (yâni cariye) dýþýnda kalan" bütün âile efradýna karþý korunmasý emredilen mahremiyyet de te´sîr etmektedir. Hz. Câbir´den: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) "Kiþi çocuðundan -ne kadar yaþlý da olsa- annesinden, erkek kardeþlerinden, kýz kardeþlerinden ve babasýndan izin almalýdýr" dediði rivayet edildiðine göre, bunlarla berâber yaþandýðý takdirde, bu ferdlerden her birinin birbirlerine -en az Kur´ân´ýn belirttiði üç vakitte- isti´zânla gidip gelecekleri þekilde yerleþtirilmeleri gerekecektir. Yukarýdaki hadisi "Burada zikredilen fertlerin ayrý ayrý evlerde yaþamalarý hâline râcidir" diye yapýlabilecek muhtemel bir itirazý þu hadisle cevaplandýrabiliriz: "Atâ´ Ýbnu Yesâr (radýyallahu anh) anlatýyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´e bir adam gelerek sordu:
"Yâ Resûlallah annemin yanýna girerken izin isteyeyim mi?"
"Evet" cevâbýný verince adam tekrâr:
"Eðer ben evde onunla berabersem?" Hz. Peygamber:
"Ýzin iste" dedi. Adam itirazla:
"Ben ona hizmet etmekteyim" dedi. Bunun üzerine Resûlullah:
"(Öfkeyle): "Annenden izin iste, onu üryân olarak görmekten hoþlanýr mýsýn?" dedi. Adam:
"Hayýr" deyince:
"Öyle ise (her seferinde yanýna girerken) annenden izin iste" buyurdu."
Bilhassa bu son rivayette, hayâtýnýn büyük bir kýsmýný geçirdiði evinde fertlerin, gönlünce ve kýlýk kýyâfet bakýmýndan da oldukça serbest olabilmesi için behemahal müsâit, müstakil bir odaya muhtâç olduðu ifâde edilmektedir. Müslüman âile geçici darlýklar müstesnâ, devâmlý dar yerlerde kalmamalýdýr. Büluð sahasýný aþan -ve hattâ bülûða yaklaþan- âile ferdleri, anne baba dâhil, müstakil birer odaya sâhip olmalýdýr, sünnetin ulaþýlmasýný istediði ideal mesken tipi budur.
Burada bir kere daha tekrâr edelim ki günümüz sosyologlarý dar meskenin zararlarý üzerinde ýsrarla durmaktadýrlar. Bunlar çok yönlü olarak mahzurludurlar. Ezcümle, dar meskenlerde ve bunlarýn bir araya gelmesiyle teþkil edilen muhitlerde, zamanla, cemiyette hâkim bir kýsým deðer öçlülerinin kaybolduðu, bunlarýn yerine, cemiyete ters düþen yeni deðerlerin çýktýðý, binnetice telâkki ve davranýþlarýn da deðiþerek, yeni davranýþlarýn ortaya çýktýðý tesbit edilmiþtir. Bu sebeple gecekondu diye ifâde edilen dar ve nâmusâid yerlerde kalanlar sosyal yönden "anormaller" olarak kabûl edilmekte ve "cemiyetin kayýplarý" nazarýyla bakýlmaktadýr. Araþtýrmalar, uzun müddet böyle dar yerlerde kalanlarýn, müsâid meskenlere geçtikleri zaman, buralara intibâk edemedikleri, yeni ve normal hayat þartlarýna intibâk edebilmeleri için "bunlarýn, her seferinde, tâkip edilmeleri" ve "yeniden terbiyeden geçirilmeleri" gerektiðini ortaya çýkarmýþtýr. Bu meseleye ciddiyetle eðilen Hollanda, Belçika, Ýngiltere, ABD, Fransa gibi ileri memleketlerde "bu, sosyal yönden bozulmuþlar"a normal ev verilmezden önce, "yeniden terbiye edilerek" cemiyete kazandýrýlmak düþüncesiyle, husûsi sûrette inþâ edilmiþ mutavassýt lojmanlarda belli bir müddet (10-12 ay civârýnda) oturmaya icbâr edilmiþlerdir.
Batý Medeniyeti´nin Zevâli (Le Declin de l´Occident) adlý eseriyle ün yapan Spengler´in ifâdesinde, medeniyetlerin çöküþ sebebi olarak gösterilen "Medenînin kýsýrlýðý (la stérilité du civilisé)" bir baþka deyiþle doðum azalmasý, sosyologlarca geniþ ölçüde mesken þartlarýna baðlanmýþ olmasý da bize enterasan gelmektedir. Muhtelif araþtýrmalardan: "Çok dar ve gayr-i müsâid meskenlerde, davranýþlarda her çeþit kontrolun kaybolmaya yüz tutmasý sonucu doðumun, fizyolojik bir hâl alarak arttýðý, müsâid meskenlerde oturan âilelerde tabiî bir þekilde arttýðý, bu ikisi arasýnda kalan nâmüsâid evlerde ise azalmaya yüz tuttuðu" sonucunun çýkarýldýðý belirtilmiþtir.[34]
Ynt: Mesken By: sumeyye Date: 16 Nisan 2010, 15:42:04
h- Tezyin (Dekor)
Sünnette üzerinde titizlikle durulmuþ olan diðer bir husus, içerisinde ikamet edilen meskenin dekorudur. Ev içerisinde yer alan her bir eþya ve eþyada tezâhür eden telkin unsurlarý üzerinde Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) hassâsiyet göstermiþtir. Gerek kendi evinde gerekse Ashâb´ýn evlerinde Ýslâm kültürüne muhalif düþen ve baþka kültürleri temsil eden unsurlarýn ve þekillerin varlýðýna muttali olunca ya sözle, ya fiille, yâhut da ahvâliyle istikrâhýný bildirerek müdâhale etmiþtir.
Buhârî´nin Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ)´den yaptýðý bir tahricte, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in evde, üzerinde haç bulunan her eþyanýn haçýný mutlaka bozduðu bildirilmektedir.
Yasak sâdece haç þekillerini ihtivâ eden eþyâlara münhasýr kalmayýp Allah´ý, yaratma fiilinde taklid manasý taþýyan tasvirlere de þamil kýlýnmýþtýr. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bu mânâyý taþýyan tasvirlerin evde bulunma yasaðýný: "Tasvirin olduðu yere melek girmez", "En büyük azâba maruz kalacak kimseler musavvirlerdir", "Dünyada suret yapana kýyamet günü "haydi, yaptýðýna ruh üfle" denecek ve üfleyemeyecek" gibi þiddet ifade eden çeþitli tâbirlerle dile getirmiþtir.[35] Bu husûsla ilgili rivayetlerden birinde Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ) þöyle bir vak´a anlatýr: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bir seferden dönmüþtü. (Onun yokluðu esnâsýnda) üzerinde (kanatlý at) timsaller( i ) bulunan bir durnûku (eve) asmýþtým. Bana onu indirmemi emretti, indirdim (...)" Hadisin bir baþka vechinde "üzerinde timsaller bulunan bir kýramýmý, sehve (denen duvardaki hücrenin) üzerine örtmüþtüm. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) onu görünce çýkardý ve: "Kýyâmet günü azâbýn en þiddetlisine dûçar olacak kimseler Allah´ýn yarattýklarýný taklid edenlerdir" dedi. Ben de ondan bir veya iki yastýk yaptým. Bir baþka vechinde: "Ýki nümruka (minder) yaptým, bunlar evdeydi ve Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) üzerine oturuyordu" der.
Bu hadise müsteniden alimlerin, gölgesi olmayan tasvirlerin, üzerine oturmak, basmak gibi hakir durumlarda kullanýlan halý, döþek vs. eþyâ üzerinde bulunmasýna cevaz verdiði belirtilir. Nevevî bu görüþün Sahâbe ve Tâbiine mensub Cumhur-u ulemânýn görüþü olduðunu belirttikten sonra bu meyânda Sevrî, Mâlik, Ebû Hanîfe ve Þâfiî´nin ismini zikreder. Nesâî´nin bir tahricinde Hz. Peygamber´in yanýna girmek için gelmiþ olan Cibril girmez ve: "Nasýl gireyim, evinde tavsirler ihtivâ eden bir örtü var. Ya suretlerin baþýný kopar, ya örtüyü üzerine basýlan bir sergi yap. Biz melekler tasvirin bulunduðu bir eve girmeyiz" der.
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) Abdullâh Ýbnu Ömer (radýyallahu anh)´in rivayetinde ziyâret için gelmiþ olduðu, Sefine Ebû Abdirrahmân´ýn rivayetinde de berâber yemek için vâki dâvet üzerine gelmiþ olduðu kýzý Fâtýma (radýyallahu anhâ)´nýn evine, kapýya asýlmýþ olan nakýþlarla süslü perde sebebiyle girmeden geri döner.
Abdurrezzâk´ýn bir tahricinde de yemeðe dâvet edildiði eve geldiði vakit, çeþitli renklerle tezyin edilmiþ olduðunu görür, kapýda durup renkleri saydýktan sonra "Keþke tek renk olsaydý" diyerek girmeksizin geri döner. Aþaðýdaki misallerin de te´yid edeceði üzere, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), bu davranýþla evin tezyininde sadeliðin esas olmasýný irþâd buyurmuþtur.
Ýlim adamlarý bu rivayetlerden "Ýçerisinde muharremât bulunan eve girmek ve dâvete icâbet etmek için önce izâlesine çalýþýlýr, muktedir olunmazsa girilmez, icâbet edilmez" hükmünü vermiþlerdir. Ancak Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in son misalde "keþke tek renk olsaydý" dediði, birinci misâlde de geri dönüþ sebebini soran Hz. Ali´ye "Dünya benim neyime, nakýþ benim neyime?" cevabýný verdiði, kezâ yukarýda zikrettiðimiz tasvirli perde vs.yi kaldýrmasý için Hz. Aiþe´ye verdiði emirle ilgili hadisin bâzý vecihlerinde: "Zira bu bana dünyayý hatýrlatýyor", "Zira üzerindeki tasvirler namaz esnasýnda dikkatimi daðýtýyor", "Zira eve her giriþimde bunu görüyorum, dünyâyý hatýrlýyorum" vs. dediði tasrih edilmektedir ki bunlar Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in yeni teblið etmiþ olduðu bir dinin tam yerleþmesine engel teþkil edebilecek sebepler hususunda titizliðinin derecesini göstermektedir. O, istiyordu ki insanlar bütün himmetleriyle Kur´ân´a yönelsin, onun hakikatlarýný anlamaya, yaþamaya çalýþsýn. Hattâ bu sebeple kendisinden Kur´ân dýþýnda bir þey yazmayý da yasaklamýþ, bir nevi câhiliye prestiþlerinden biri olan kabir ziyaretlerini de menetmiþti. Diðer taraftan "Ýnsanlarýn kalbi Allah´ýn iki parmaðý arasýndadýr, istediði gibi oynatýr" cümlesinde ifâde ettiði beþer tabiatýndaki istikrarsýzlýk sebebiyle iman ve amellerine raðmen müþrikliðe ait hâtýralar sebebiyle eski sapýklýklarýnýn tekrâr þu veya bu þekilde tezâhüründen korkmakta idi. Bu sebeple, o hususlarda Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) titizliði ileri götürmüþ, açýk kapý býrakmak istememiþtir. Halkýn esprisini nazara alýþýný gösteren en mânidâr misallerden biri Hz. Aiþe´ye, cahiliye devrinde yanlýþ temele oturtulmuþ olan Kâbe´yi, yeniden aslî temeli üzere kurmaya teþebbüs etmeyiþinin sebebini izah sadedinde söylediði þu cümledir: "Kavmin Câhiliye devrine yakýndýr. Bu sebeple, (yapacaðým tâdilâtýn) kalplerinde nefret uyandýracaðýndan korkuyorum..."
Þu hâlde "Câhiliye devrine yakýn" olan insalýðýn hâlet-i rûhiyelerini nazarý itibara alan Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), o devre âit þirklere alâmet olan her þeye karþý amansýz bir mücâdele açmýþtýr. Bu, put olabilir, putlarýn tasviri olabilir, o devreye âit bir yemin tarzý, selâmlaþma þekli vs. olabilir, hepsi yasaklanmýþtýr.
Tasvirle ilgili yasaklarý, þârihlerin: "Kendisine ibâdet edilen zîruhlarýn hürmet ifade eden tarzda konmasý haramdýr, ayak altýna atýlmasý mübahtýr" diye formüle etmesi sünnette gelen yasaðýn terbiyevî yönünü ifâde eder. Bu yasaktan aðaç tasvirleri istisnâ edilmiþtir. Ancak Araplarýn o devirde takdis ettikleri aðaçlarý Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in yýktýrdýðýný, rivayetler haber verir.[36]
Ynt: Mesken By: sumeyye Date: 16 Nisan 2010, 15:43:09
Evlerin Kontrolü:Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in Medine´yi baþtan ayaða kontrol ettirecek "putlarý kýrdýrdýðý, yüksek kabirleri düzlettiði, tasvirleri de iptal ettirdiði"ne dair rivayetler bu husustaki titizliðinin ne dereceyi bulduðunu gösterir. Bu rivayetlerden bâzýlarýnda bu maksatla gönderilen "Ensâr´dan bir adamýn":
"Yâ Resûlallâh, ben kavmimin evlerine girmek istemiyorum" diye itirazý -ve bunun üzerine Hz. Ali´nin gönderilmesi- devletin, bu hususla ilgili olarak koyduðu yasaðýn uygulanmasýný tâkip için evleri kontrolden bile geçirdiðini göstermektedir.
Söylediklerimizi hülâsa etmek gerekirse, evin dekor ve tezyininde yer alan tezyin unsurlarý ayný zamanda bir telkin vâsýtasý kabul edilmektedir. Müslümanýn hayat görüþüne ters düþen unsurlarýn yer almamasý gerekmektedir. Son olarak þunu da kaydedelim: Dehlevî´ye göre duvar ve elbisenin resimlenmesi iki sebepten yasaktýr: 1- Fuzûlî isrâf ve iftihârý önlemek, 2- Putperestlik kapýsýný açmamak.[37]
ý- Mânevî Hava
Çocuðun terbiyesinden birinci derecede baba ve sonra anne mes´ul olmasý hasebiyle evin baþlýca fonksiyonlarýndan biri, çocuðun mânevî ve ruhî terbiyesinde de en önde yer almaktýr. Bu sebeple daha yapýlýþý sýrasýnda onun maddî mânevî kirlerden temiz olmasý istenmekte ve: "Binâlarýnýza haram taþ koymaktan sakýnýn. Zîra bu harap olmanýn esâsý (temel sebebi)dir" denmektedir. Bu meâlde olarak Vehb Ýbnu Münebbih´in "Tevratta Okudum" kaydýyla yaptýðý rivayette de: "Zayýflarýn gücü ile (zorla) yapýlan binanýn âkibeti harap olmaktýr, haram yolla kazanýlan malýn âkibeti de fakra düþmektir" denir ki bu çeþit nasihatlara ahlâk kitaplarýmýzýn ilgili bahislerinde rastlanýr.
Þüphesiz evi helâl kazançla inþa etmekle (veya helâl kazançtan kirasýný ödemekle) mesele bitmiþ olmuyor. Evin iyi bir terbiye yuvasý olabilmesi için her çeþit menhiyâttan sakýnýlmasý, farz ve vâcibâtýn yerine getirilmesi, bir baþka deyiþle Ýslâm´ýn fiilen yaþanmasý gerekmektedir. Bu sebeple yasak olan oyun âletleri, ipekten mâmul döþek (halý, yastýk, perde vs.) altýn ve gümüþten mâmul kap kacak vs.nin evde bulundurulmasý yasaklanmýþtýr.
Diðer mühim bir husus, evin sadece yatma, yeme, istirahat veya emniyet yeri olarak düþünülmemesi, veya fiilen öyle bir havanýn hakim kýlýnmamasýdýr. Bunu Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): "Evlerinizi kabirlere çevirmeyin" sözüyle ifade eder. Evleri kabir olmaktan kurtaracak þey, evlerde yapýlacak ibadet ve zikirlerdir. Kur´an okumak, namaz kýlmak, tefekkür ve nefsî murâkebede bulunmak gibi. Bu sebeple: "Evlerinizi kabirlere çevirmeyin, Kur´ân okuyun, Kur´ân okunan eve þeytan girmez". "Kiþi evinde Kur´ân okursa ev, ehline karþý geniþler ve melekler de orada hazýr olur, þeytanlar kaçar, hayýr artar. Kur´ân okunmayan eve gelince, o, sâhibine daralýr, melekler orayý terkeder, þeytanlar istilâ eder, hayýr da azalýr." "Nâfile namazlarýnýzý evlerinizde kýlýn, onlarý kabirlere çevirmeyin", "Kiþinin evindeki namazý nûrdur, öyle ise evlerinizi (namazla) nurlandýrýn." "Mescitte namazýnýzý edâ edince eviniz için de bir nasib ayýrýn, zira Allah bu namazdan dolayý eve (hususi) bir hayýr yapar", "Farzdan sonra en hayýrlý namazýnýz evlerinizde kýldýðýnýz namazdýr" vs. mânevî tevâtüre ulaþan pek çok târiklerle gelen rivayetle, kiþinin behemahal evinde namaz kýlmasýný emretmektedir.
Hattâ bâzý rivayetlerde bu teþviklerin bir neticesi olarak evlerde hususî namazgâhlar (mescidler) ittihâz edildiði anlaþýlmaktadýr. Buhârî´nin bir rivayetinden daha Mekke devresinde iken buna baþlandýðýný ve (belki de ilk defâ olarak) Hz. Ebû Bekir (radýyallahu anh)´in evinin avlusunda, bir köþede bir mescit ittihâz ettiðini görmekteyiz. Medine´de Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´e çeþitli mâzeretlerle mürâcaat edip evlerinde mescit ittihaz etmek için müsâade talep ettiklerine rastlýyoruz. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) arzu üzerine evlere gidip "mescit yapmak istedikleri yerde" namaz kýldýrmak suretiyle bu talepleri yerinde ve normal bulduðunu göstermiþtir. Ýbnu Mes´ud (radýyallahu anh)´dan gelen uzun bir rivayetin son kýsmý "mescid"in hususî bir hücre olabileceði ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Hadiste Ýbnu Mes´ud (radýyallahu anh) fitne ânýnda ne yapmasý gerektiðini sorar. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm):
"Dârýna (kabilesinin, akrabalarýnýn kaldýðý yer) gir" der. Ýbnu Mes´ud:
"Oraya da gelirse?" der.Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm):
"Beytine (âilesiyle kaldýðý ev) gir" der. Ýbnu Mes´ud tekrar sorar:
"Oraya da gelirse?" Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in cevabý þu olur:
"O vakit mescidine gir (...)". Kezâ bir baþka rivayette de Zeyneb bintu Cahþ (radýyallahu anhâ)´ýn Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´le evlenmezden önce evindeki "mescid"den bahsedilmektedir.
Hülâsa evlerde husûsî mescidler ittihâzý için vâki teþvikten sonra, daha Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) devrinde, bir kýsým Müslümanlar meskenlerinde buna yer vermiþler, âlimler de bunu tecviz etmiþtir.
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in evlerden menhiyyâtýn kaldýrýlmasý, Kur´ân okunmasý, namaz kýlýnmasý, hattâ mescidler ittihâz edilmesi gibi dinin evde yaþanmasýna müteallik ýsrarlý tavsiyeleri, bir bakýma, evde yeni yetiþmekte olan çocuklarýn terbiyeleri içindir. Zira, böylece onlar, büyüklerinden dini meseleleri kulaklarýyla iþitmiþ, gözleriyle görmüþ, halleriyle de yaþamýþ olacaklardýr.[38]
i- Mesken Siyâseti
Evle ilgili rivayetler bize, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) tarafýndan vaz edilen ve müteakip halifelerce titizlikle tâkip edilen bir "mesken siyâseti"nin varlýðýný göstermektedir. Bir baþka deyiþle meskenin kültürle olan sýký irtibatý sebebiyle bir kýsým kültürel deðerlerin hayâtiyeti için devletin mesken inþaatýný devamlý murâkebe altýnda tuttuðunu, kanun dýþý inþaat tipleri ortaya çýkýnca derhal müdahale ederek bunlarý ortadan kaldýrttýðýný görüyoruz. Müteâkiben vereceðimiz misallerden, ferdler ve ailelerin mesken inþasý meselesinde tamamen hür olmadýklarý, devletin müdahale hakkýnýn her an mevcut olduðu fikrinin vicdanlara iyice yerleþtirildiði sonucu çýkarýlabilir. Bizi bu hükme götüren bâzý misâlleri, müdahalenin yapýldýðý sâhalar çerçevesi içerisinde inceleyeceðiz. [39]
Ynt: Mesken By: sumeyye Date: 16 Nisan 2010, 15:44:05
1- Fuzulî Ýnþaat Yasaðý
Þunu belirtelim ki, meskende geniþlik tavsiye edilmiþ olmakla berâber, isrâfa yer verilmemesi, fuzulî inþaatlar yapýlmamasý için ýsrar edilmiþtir. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) "Nafakanýn hepsi Allah yolundadýr, bundan bina (yapmak için harcanan) hâriç, onda hayýr yoktur" der. Baþka rivayetlerde "Kiþinin ihtiyacý hâricinde yaptýðý her bina sýrtýna bir vebaldir", "(...) Oturmayacaðýnýz binâyý yapmayýn (...)", "Kim ihtiyacýndan fazla bina yaparsa kýyâmet günü onu boynuna yüklenmeye zorlanýr", "Allah bir kuluna kötülük murad edince malýný binaya infak ettirir" vs. yasaklayýcý ifadeler bulunur.
Mevzu ile ilgili bazý hadisleri vermek için, Buhari´nin ayýrdýðý baba "Binâ hakkýnda varid olanlar bâbý" diye mutlak bir baþlýk atmasýndan da anlaþýlacaðý üzere yukarda verdiðimiz hadislere istinâd eden bir kýsým Müslüman âlimler, bina yapmanýn kerâhetine kaani olmuþlar, "Ýnþaat için harcanacak parayý kerih addetmiþlerdir". Kerâhete meyledenlerden Ýbrâhim Nehâ´î mûtedil bir ifâde ile ihtiyaç için yapýlan binâlardan dolayý "sevab da günah da terettüp etmez" demiþtir.
Ancak buradaki kerahatin ihtiyaçtan fazla olarak, tefâhur ve gösteriþ için yapýlan inþaatlara râci olduðu "ikâmet, soðuk ve sýcaða karþý korunmak için yapýlanlara þâmil olmadýðý" da ayrýca belirtilmiþtir. Esâsen bizzat Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´den "Kim zulmetmeksizin ve ilâhî hududu tecavüz etmeksizin bir bina yapacak olursa, bundan Cenab-ý Hakk´ýn mahlûkatý istifâde ettiði müddetçe, ona komþuluk sevâbý hâsýl olur" buyurur.
Binaya para ve ekmek sarfetmenin kerâhetine kaail olanlarýn, kendilerine delil meyânýnda zikrettikleri Abdullah Ýbnu Amr hadisini de muhkem kabul edemeyiz. Zira bu rivayet evini çamurla tamir etmekte olan Abdullâh Ýbnu Amr (radýyallahu anh)´a Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in: "(...) Ölümün gelmesi bu evin yýkýlmasýndan daha süratlidir" diyerek, bu meþguliyetten kerâhat izhâr ettiðini göstermekte ise de Habbetü´bnu Hâlid ve Sevâ´ Ýbnu Halid (radýyallahu anh)´in rivayetlerinde bizzat Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in evini tamir iþiyle meþgul olduðunu görmekteyiz. Üstelik Hz. Ömer (radýyallahu anh)´in de minberden: "Ey nâs evlerinizi tâmir edin (...)" diye uyarýlarda bulunduðu da mervidir. Þu hâlde sâdece bazý hadislerin zâhirine bakarak: "Sünnet meskene yapýlacak yatýrýmý kerih addetmiþtir" diye hükmetmek, gerçeði aksettirmekten son derece uzak kalacaktýr.
Semerkandî, inþaatta beis görmeyenlerin Kur´ân´dan: "Allah sizi (...) yeryüzünde yerleþtirdi, ovalarýnda (kýþlýk) köþkler ediniyor, daðlarýnda (yazlýk) evler oyup duruyorsunuz" (A´râf: 7/74), "De ki, Allah´ýn kullarý için çýkardýðý zineti, temiz ve hoþ rýzýklarý kim haram etmiþ?" (A´râf: 7/32), gibi âyetleri; hadisten de: "Allah bir kuluna nimet verince o nimetin eserini kulu üzerinde görmekten hoþlanýr" mealindeki Hz. Peygamber´in sözlerini delil getirdiklerini zikrettikten sonra (kendini kastederek) fakih der ki:
"Efdal olaný, malý âhiret için harcayýp dünya için sarfetmemektir. Buna raðmen,
1- Malý haram yoldan kazanmamýþ olmak,
2- Bir Müslüman veya zýmmîye (Ýnþaat vesilesiyle) zulmetmemek,
3- (Ýnþaat sebebiyle) Allah´a karþý olan farzlardan birini terketmemek þartýyla inþaat haram deðildir" hükmüne varýr.
el-Hakîmu´t-Tirmizî de, Hz. Ömer (radýyallahu anh)´in bina hususundaki bir müdâhalesini kaydettikten sonra þunu söyler: "Eðer bina muhtaç olunan miktarsa bunu Allah´tan sevâb bekleyerek inþâ edebilir. Zira meskene olan ihtiyaç aynen yiyecek, giyecek ve bineðe olan ihtiyaç gibidir" der.
Bina hususunda hadislerde gelen bir kýsým istikrâhý, isrâfla izah etmek çok yerinde olacak. Müslümanlar´ýn bu konudaki kanaatlerini, bu meseleye bakýþlarýný Hârunu´r-Reþîd´e, yüksek bir saray yaptýrdýðý zaman, Muhammed Ýbnu´s-Semmâk´ýn cesâretle yüzüne haykýrdýðý þu sözlerde bulabiliriz: "Topraðý yükselttin, dini býraktýn. Eðer bu kendi paranla yapýldýysa, bil ki sen müsriflerdensin, Allah ise müsrifleri sevmez. Yok bu baþkasýnýn malýndan ise bil ki zâlimlerdensin. Allah ise zâlimleri sevmez" der.
Mesken mevzuunda israftan zecirle ilgili tâlimât Ahlâk-ý Alâiyye´de þu ifâdeye ulaþýr.: "... Ýrtifa´ý binâ ve nakþ ve zuhrufe´i sakf ve cidârda mübâlaðadan hazer ede. Ahbârda vârid olmuþtur ki bir kimseye menzilini altý zirâ´dan artýk kaldýrsa melâike-i âsiman ilâ eyne yâ mel´ûn derler.
Ýtidâlden bîrûn kadr u mâlâbüdden efzûn harc mezmumdur. Hususan ki bozup düzmeye mûtad ve bir sûretten usanýp hey´et-i cedid etmeðe mübtelâ olma maraz-ý sa´b ve huluk-ý zemimdir..."[40]