Kader By: sumeyye Date: 10 Nisan 2010, 15:24:00
Kader
KADER BÖLÜMÜ
UMUMÝ AÇIKLAMA
KADER VE KAZA
Kader ve Kaza Ne Demektir?
KADERE ÝMAN
KADERLE AMEL
KADERLE AMEL
KADERE RIZA
ÇOCUKLARIN HÜKMÜ
KADERÝYE´NÝN ZEMMÝ
KADER BÖLÜMÜ
(Bu bölümde beþ fasýl vardýr)
BÝRÝNCÝ FASIL
KADERE ÝMAN
ÝKÝNCÝ FASIL
KADERLE AMEL
ÜÇÜNCÜ FASIL
KADERE RIZA
DÖRDÜNCÜ FASIL
ÇOCUKLARIN HÜKMÜ
BEÞÝNCÝ FASIL
KADERÝYE FIRKASININ ZEMMÝ
UMUMÝ AÇIKLAMA
Kader Ýslam itikadýnýn altý esasýndan biridir. Hayýr ve þer her þeyin Allah´ýn takdiri ve bilgisi tahtýnda cereyan ettiðini, tesadüfün olmadýðýný ifade eder. Ragýb, lügat açýsýndan bu kelimenin kudret ve ilimle olan makdura delalet ettiðini söyler.
Kaza kelimesine gelince, bu da kadere yakýn bir mânada kullanýlmýþtýr. Alimler deðiþik ifadelerle ikisi arasýndaki farký belirtmeye çalýþýrlar.
* Kirmani´ye göre kaderden murad, Allah´ýn hükmüdür.
* Ulema çoðunluk itibariyle, "Kaza: Allah´ýn ezelde verdiði küllî icmalî hükmüdür. Kader ise, bu külliyatýn tafsilatý ve cüziyyatýdýr" demiþtir.
* Ebu´l-Muzaffer Ýbnu´s-Sem´ani der ki: "Bu meselenin bilinmesi sýrf kýyas ve akýlla olmaz, Kitap ve sünnetle olur. Dolayýsýyla tevkifîdir. Öyleyse kim tevkiften (yani Kitap ve sünnetin açýklamasýndan) dýþarý çýkar, þahsî yoruma kaçarsa dalalete düþer ve þaþkýnlýklar deryasýnda boðulur. Aklýný ve kalbini tatmin edecek doyurucu bir neticeye ulaþamaz. Çünkü kader, Allah´ýn sýrlarýndan biridir. O´nun ilmini alîm ve habir olan Zat-ý Zülcelal kendine mahsus kýlmýþ kaderin önüne perdeler koymuþtur. Sadece Allah tarafýndan bilinen hikmetler sebebiyle, kader bilgisi insanlarýn akýl ve irfanlarýndan uzak tutulmuþtur. Kaderi bu sebeple, ne mürsel bir peygamber ne de mukarreb bir melek bilemez. Bazý alimler: "Kaderin sýrrý onlara da cennete girdikleri zaman açýlýr, cennete girmezden önce onlara da açýlmaz" demiþtir."
Ýbnu Hacer´den kaydettiðimiz bu açýklamalarýn her zaman için canlýlýðýný muhafaza eden bir meselede bazý sorularýmýzý çözmede yetersiz olacaðý açýktýr. Bu sebeple, bu mesele üzerine, günümüz insanýný aydýnlatma maksadýyla kaleme alýnmýþ Kader Nedir? adlý bir kitaptan, kaza ve kaderin ne olduðunu açýklayan bir pasajý okuyucularýmýza aynen aktarýyoruz. Eserin tamamý, bu meseleyi etraflýca tahlil etmede ve bütün meselelerde ikna edici açýklamalar sunmaktadýr. Eser, halk için hazýrlanmýþ olmasý sebebiyle, eski alimler tarafýndan yapýlan açýklamalarýn zorluðu bunda yoktur. Her mesele misallerle zenginleþtirilmiþ ve kolaylaþtýrýlmýþtýr[1].[2]
Ynt: Kader By: sumeyye Date: 10 Nisan 2010, 15:26:10
BÝRÝNCÝ FASIL
KADERE ÝMAN
ـ4829 ـ1ـ عن جابر رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: َ يُؤْمِنُ عَبْدٌ حَتّى يُؤمِنَ بِالْقَدَرِ خَيْرِهِ وَشَرِّهِ، وَحَتّى يَعْلَمَ أنَّ مَا أصَابَهُ لَمْ يَكُنْ لِيُخْطِئَهُ، وَمَا أخْطَأهُ لَمْ يَكُمْ لِيُصِيبَهُ[. أخرجه الترمذي .
1. (4829)- Hz. Cabir (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Kul, hayrýyla, þerriyle kadere inanmadýkça, kendine (hayýr ve þerden) isabet edecek þeyi atlatmayacaðýný, (hayýr ve þerden) kaçacak olan þeyi de yakalamayacaðýný bilmedikçe iman etmiþ olmaz." [Tirmizî, Kader 10, 2145).][5]
ـ4830 ـ2ـ وعن عُبَادَةِ بْنِ الصَّامِتْ رَضِيَ اللّهُ عَنْه أنه قال بنه عند الموت: ]يَا بُنَىَّ إنَّكَ لَنْ تَجِدَ طَعْمَ حَقِيقَةِ ا“يمَانِ حَتّى تَعْلَمَ أنَّ مَا أصَابَكَ لَمْ يَكُنْ لِيُخْطِئَكَ، وَمَا أخْطَأكَ لَمْ يكُنْ لِيُصِيبَكَ، فإنِّى سَمِعْتُ رَسُولَ اللّهِ # يَقُولُ: إنَّ أوَّلَ مَا خَلَقَ اللّهُ الْقَلَمَ. فقَالَ لَهُ: اكْتُبْ. قَالَ: يَا رَبِّ وَمَا أكْتُبْ؟ قَالَ: اكْتُبْ مَقَادِيرَ كُلِّ شَىْءٍ حَتّى يَوْمِ الْقِيَامَةِ. يَا بُنَىَّ سَمِعْتُ رَسُولَ اللّهِ # يَقُولُ: مَنْ مَاتَ عَلى غَيْرِ هذا فَلَيْسَ مِنِّى[. أخرجه أبو داود: وهذا لفظه والترمذى .
2. (4830)- Ubade Ýbnu´s-Samit (radýyallahu anh) oðluna ölümü sýrasýnda demiþtir ki: "Oðulcuðum, baþýna gelecek olan þeyin asla atlatýlamayacaðýný, kaçýrdýklarýný da yakalayamayacaðýný bilmedikçe sen, imanýn hakikatýnýn tadýný asla bulamazsýn. Zîra ben, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn þöyle söylediðini iþittim:
"Allah´ýn ilk yarattýðý þey kalemdir. Kalemi yarattý ve: "Kýyamete kadar olacak þeylerin miktarlarýný yaz!" dedi.
"Oðulcuðum, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´dan þunu da iþittim:
"Kim bu inanç dýþýnda olarak ölürse benden deðildir." [Ebu Davud, Sünnet 17, (4700); Tirmizî, Kader 17, (2156).][6]
AÇIKLAMA:
Bu iki hadis, kadere imanýn farz olduðunu, hayýr olsun, þer olsun her þeyin kaderle, yani Allah´ýn takdiriyle olduðunu; bunlarýn önceden yazýlmýþ olduðunu, bunun hiçbir suretle deðiþmeyeceðini kabul etmedikçe kiþinin mü´min sayýlmayacaðýný ifade etmektedir.
Bu, vukua gelen her þeyin Cenab-ý Hakk tarafýndan önceden bilindiðini ve bu bilginin yazýlmýþ olduðunu ifade eder. Nitekim bir ayet-i kerimede Rabbimiz þöyle buyurmaktadýr: "De ki: Allah´ýn bizim için yazdýðýndan baþkasý baþýmýza gelmez. Bizim dostumuz ve gözeticimiz O´dur. Öyleyse mü´minler yalnýz Allah´a tevekkül etsinler" (Tevbe 51).
Sadedinde olduðumuz hadis, ayet-i kerimeyi daha açýk hale getirmekte ve dolayýsýyla rýza ve tevekküle teþvik etmektedir. Kaza ve kader bahsi, eskiden beri bazý münakaþalara menþe´ olmuþ, bu hususlarda müstakil te´lifler, tahliller yapýlmýþtýr. Hattabî, kaza ve kaderle ilgili olarak þu kýsa açýklamayý yapar: "Ýnsanlardan birçoðu zanneder ki, kaza ve kaderin Allah´tan olmasýnýn mânasý, Allah´ýn takdir ve kaza buyurduðuna kulu icbar ve zorlamasýdýr. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn: "Hz. Adem ve Musa münakaþa ettiler..." hadisinin de(36) buna delil olduðu vehmine düþtüler. Ama gerçek öyle deðil. Bunun mânasý: "Kulun yapacaðý, kesbedeceði þeyleri Allah´ýn önceden bildiðini, onlarýn Ýlahî takdirle meydana geldiðini, hayýr ve þer, her þeyin onun yaratmasýyla olduðunu ihbardýr." Kader, Kadir´in fiili ile mukadder (miktarý belirlenmiþ) olarak ortaya çýkan þeyin ismidir; týpký hedm, neþr, kabz gibi, bunlar da hadim, naþir ve kabýzýn fiilinden hasýl olan þeye isimdirler. Arapça´da takdirle kader ayný mânayý ifade eder.
Kaza da, bu meselede halk (yaratmak) mânasýna gelir. Nitekim ayet-i kerimede "Yedi kat semavatý iki günde yarattý" (Fussilet 12) buyrulmuþtur. Durum böyle olunca mahlukat hakkýndaki Ýlahî ilmin gerisinde insanlarýn kasýd ve irade ile yaptýklarý irade ve ihtiyarý kullanarak iþledikleri iþler, iktisablar ve eþya ile olan mübaþeret ve münasebetler var ki, bunlar insanlar üzerinde kalmaktadýr."
Hattâbî´nin açýklamasýna göre, insanlarýn iradî fiillerini, iradelerinden ayrý mütalaa etmemek gerekir; týpký temel ile, bunun üzerine inþa edilen bina gibi. Temelsiz bina olmayacaðý gibi beþerî irade olmadan da beþerî fiil olmaz. Bunlarý ayýrmak isteyen, binayý yýkmayý dilemiþ olur. Hz. Adem, Hz. Musa aleyhimasselam münakaþasýnda, Hz. Adem´in kullandýðý delilin mânasý þudur: "Allah Teala Hazretleri, Hz. Adem´in cennette aðaçtan alýp yiyeceðini ilmiyle bilmiþtir. Allah´ýn Adem hakkýndaki bu ilmi inkar edilip, ibtal edilmesi mümkün deðildir. Bu husus, þu ayette beyan edilmiþtir: "Hani Rabbin, meleklere: "Ben yeryüzünde bir halife yaratacaðým" dediðinde..." (Bakara 30) burada Cenab-ý Hak, Adem´in varlýðýndan önce, onu arz için yaratacaðýný, onu cennette býrakmayacaðýný, oradan arza nakledeceðini haber vermektedir. Hz. Adem´in cennette aðaçtan alýp yemesi, Adem´in içindeki diðer mahlukata bir halife ve vali olmak üzere asýl yaratýlýþ hedefi olan arza gönderilmesine bir sebep kýlýnmýþtýr. Münakaþada Hz. Adem bu mânayý hüccet olarak kullanmýþ ve Hz. Musa´nýn levmedici delilini kendinden reddetmiþtir. Bunun içindir ki þöyle demiþtir: "Sen, benim yaratýlmamdan önce Allah tarafýndan takdir edilen birþey sebebiyle mi beni kýnýyorsun?"[7]
Ynt: Kader By: sumeyye Date: 10 Nisan 2010, 15:26:59
ÝKÝNCÝ FASIL
KADERLE AMEL
ـ4831 ـ1ـ عن ابن عمرو بن العاص رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]خَرَجَ عَلَيْنَا رَسُولُ اللّهِ # وَفي يَدِهِ كِتَابَانِ. فَقَالَ: أتَدْرُونَ مَا هذَانِ الْكِتَابَانِ؟ فَقُلْنَا: َ يَا رَسُولَ اللّهِ إَّ أنْ تُخْبِرَنَا. فقَالَ لِلَّذِى في يَدِهِ الْيُمْنَى: هذَا كِتَابٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ، فيهِ أسْمَاءُ أهْلِ الْجَنَّةِ وَأسْمَاءُ آبَائِهِمْ وَقَبَائِلِهِمْ: ثُمَّ أجْمَلَ عَلى آخِرِهِمْ، فََ يُزَادُ فيهِمْ وََ يُنْقَصُ مِنْهُمْ أبَداً. وَقَالَ لِلَّذِى في شِمَالِهِ: هذَا كِتَابٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ، فيهِ أسْمَاءُ أهْلِ النَّارِ وَأسْمَاءُ آبَائِهِمْ وَقَبَائِلِهِمْ ثُمَّ أجْمَلَ عَلِى آخِرِهِمْ فََ يُزَادُ فيهِمْ وََ يُنْقَصُ مِنْهُمْ أبَداً. فقَالَ أصْحَابُهُ: فَفِيمَ الْعَمَلُ يَا رَسُولَ اللّهِ، إنْ كَانَ ا‘مْرُ قَدْ فُرِغَ مِنْهُ؟ فقَالَ: سَدِّدُوا وَقَارِبُوا، فإنَّ صَاحِبَ الْجَنَّةِ يُخْتَمُ لَهُ بِعَمَلِ أهْلِ الْجَنَّةِ، وَإنْ عَمِلَ أىَّ عَمَلٍ؛ وَإنَّ صَاحِبَ النَّارِ يُخْتَمُ لَهُ بِعَمَلِ أهْلِ النَّارِ، وإنْ عَمِلَ أىَّ عَمَلِ؛ ثُمَّ قَالَ رَسُولُ اللّهِ # بِيَدِيْهِ: فَنَبَذَهُمَا. ثُمَّ قَالَ: فَرَغَ رَبُّكُمْ مِنَ الْعِبَادِ، فَرِيقٌ في الْجَنَّةِ وَفَرِيقٌ في السَّعِيرِ[. أخرجه الترمذي.»السَّدَادُ« الصواب في القول والعمل.و»المُقَارَبَةُ« القصد فيهما .
1. (4831)- Ýbnu Amr Ýbni´l-As (radýyallahu anhümâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), elinde iki kitap olduðu halde yanýmýza geldi ve:
"Bu iki kitap nedir biliyor musunuz?" buyurdular. Cevaben:
"Hayýr, ey Allah´ýn Resulü! bilmiyoruz. Ancak bildirmenizi istiyoruz!" dedik. Bunun üzerine sað elindekini göstererek:
"Bu Rabbülalemin´den (gelmiþ) bir kitaptýr. Ýçerisinde cennet ehlinin isimleri mevcuttur. Hatta onlarýn babalarýnýn ve kabilelerinin isimleri de mevcuttur ve sonunda da icmal yapmýþtýr. Bunlara asla ne ilave yapýlýr, ne de onlardan eksiltmeye yer verilir. Hiç deðiþmeden ebedî olarak sabit kalýr" buyurdular. Sonra sol elindekini göstererek:
"Bu da Rabbülalemin´den bir kitaptýr. Bunun içinde de ateþ ehlinin isimleri, onlarýn atalarýnýn isimleri ve kabilelerinin isimleri vardýr. En sonda da icmallerini yapmýþtýr. Bunlara asla ne ziyade yapýlýr, ne de eksiltmeye yer verilir!" buyurdular. Ashabý sordu:
"Öyleyse ey Allah´ýn Resulü, niye amel ediliyor? Madem ki her þey önceden olmuþ bitmiþ, yazýlmýþ ve artýk yazma iþinden farið olunmuþ (bir daha yapma gayreti de niye)?"
Resulullah þu cevabý verdi:
"Siz amelinizle doðruyu ve istikameti arayýn! Ýtidali koruyun. Zîra, cennetlik olan kimsenin ameli, cennet ehlinin ameliyle sonlanýr; (daha önce) ne çeþit amel yapmýþ olursa olsun. Keza cehennemlik olanýn ameli de cehennem ehlinin ameliyle sonlanýr, hangi çeþit amel ile amel etmiþ olursa olsun!"
Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), sonra elindeki kitaplarý atýp, elleriyle iþret ederek dedi ki:
"Rabbiniz kullardan artýk farið oldu, bir kýsmý cennetlik, bir kýsmý da cehennemliktir." [Tirmizî, Kader 8, (2142).][8]
Ynt: Kader By: sumeyye Date: 10 Nisan 2010, 15:27:53
AÇIKLAMA:
1- Hadis, Cenab-ý Hakk´ýn ezelden herþeyi bilmesi sebebiyle, insanlarýn ne yapacaðýný önceden bilip iyi amel iþleyerek cennete gidecekleri bir deftere, kötü amel iþleyerek cehenneme gidecekleri de ikinci bir deftere yazdýðýný, ilm-i Ýlahînin sabit olmasý sebebiyle bu yazýlarýn hiç deðiþmeyeceðini belirtiyor.
Ashab bu açýklama üzerine: "Madem ki herþey önceden yazýlmýþ, bunun deðiþmesi de mümkün olmayacaðýna göre, sanki kendimize kader tayin ediyormuþ gibi gayrete düþmemizin, amel iþlememizin ne gereði var?" mânasýnda, tabii olarak herkesin içine gelen soruyu soruyorlar. Resulullah bu soruya: "Siz, sizce meçhul olan kaderdeki yazýnýzla amel etmeye kalkmayýn. Siz sizden isteneni yapmaya gayret edin. Allah sizi sizden istenene uyup uymadýðýnýza göre hesaba çekecek. Öyleyse siz ifrat ve tefrite gitmeden emredilen doðruyu iþlemeye çalýþýn, cennetlik ve cehennemlikler, en sonunda kaderlerindeki amele muvaffak edileceklerdir. Hüküm, en son amellerine göre olacaktýr. Bilmediðiniz kaderi düþünmeden, size öðretilen bu esasa uygun olarak çalýþýn, sonunuzun iyi amelle kapanmasý için gayret sarfedin!" mânasýnda olmak üzere "Siz amelinizle doðruyu ve istikameti arayýn, i´tidali koruyun. Zîra cennetlik olanýn ameli cennet ehlinin ameliyle sonlanýr.." buyurur.
2- Bazý alimler eldeki iki kitabý "iki maddi kitap" olarak anlarken diðer bazýlarý bunun mecaz olduðuna hükmetmiþtir. Ancak, mecaza hamletmeyi gerektiren bir suubet mevcut deðildir.[9]
ـ4832 ـ2ـ وعن علي رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كُنَّا في جَنَازَةٍ بِبَقِيعِ الْغَرْقَدِ، فأتَانَا رَسُولُ اللّهِ #، فَقَعَدَ وَقَعَدْنَا حَوْلَهُ وَبِيَدِهِ مِخْصَرَةٌ، فَجَعَلَ يَنْكُتُ بِهَا ا‘رْضَ. ثُمَّ قَالَ: مَا مِنْكُمْ مِنْ أحَدٍ إَّ وَقَدْ كُتِبَ مَقْعَدُهُ مِنَ النَّارِ وَمَقْعَدُهُ مِنَ الْجَنَّةِ. فَقَالُوا: يَا رَسُولَ اللّهِ، أفََ نَتَّكِلُ على كِتَابِنَا؟ فقَالَ: اعْمَلُوا فَكُلٌّ مُيَسَّرٌ لِمَا خُلِقَ لَهُ. أمَّا مَنْ كَانَ مِنْ أهْلِ السَّعَادَةِ فَسَيَصِيرُ الى عَمَلِ السَّعَادَةِ، وَأمَّا مَنْ كَانَ مِنْ أهْلِ الشَّقَاءِ فَسَيَصِيرُ الى عَمَلِ الشَّقَاءِ. ثُمَّ قَرَأ: فَأمَّا مَنْ أعْطَى وَاتَّقَى وَصَدَّقَ بِالْحُسْنى فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْيُسْرَى اŒية[. أخرجه الخمسة إ النسائي.»المخصرَةُ« كالسّوط ونحوه مما يمسكه ا“نسان بيده من عصا ونحوها.»النَّكَتُ« ضرب الشئ بالعصا واليد ليؤثر فيه .
2. (4832)- Hz. Ali (radýyallahu anh) anlatýyor: "Biz bir cenaze vesilesiyle Bakiu´l-Garkad´da idik. Derken yanýmýza Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) çýkageldi ve oturdu. Biz de etrafýnda (halka yapýp) oturduk. Elinde bir çubuk vardý. Çubuðuyla yere birþeyler çizmeye baþladý. Sonra:
"Sizden kimse yok ki, þu anda cennet veya cehennemdeki yeri yazýlmamýþ olsun!" buyurdular. Cemaat:
"Ey Allah´ýn Resulü, dedi. Öyleyse hakkýmýzda yazýlmasýna itimad edip ona dayanmayalým mý?
""Çalýþýn, buyurdular. Herkes kendisi için yaratýlmýþ olana erecektir. Cennetlik olanlar, saadet(e götüren) amelde (muvaffak) olacaktýr. Þekavet ehli olanlar da þekavet(e götüren) amelde (muvaffak) olacaktýr!"
Sonra þu ayeti tilavet buyurdular. (Mealen): "Kim baðýþta bulunur, günahtan kaçýnýr ve dinin en güzelini tasdik ederse, biz de ona hayýr ve kolaylýk yolunu kolaylaþtýrýrýz" (Leyl 5-7), [Buharî, Tefsir, Leyl, Cenaiz 83, Edeb 120, Kader 4, Tevhid 54; Müslim, Kader 6, (2647); Ebu Davud, Sünnet 17, (4694); Tirmizî, Kader 3, (2137) Tefsir, Leyl, ( 3341).][10]
ـ4833 ـ3ـ وعن جابرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]جَاءَ سُرَاقَةُ بْنُ مَالِكِ بْنِ جُعْشَمٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه فقَالَ: يَارَسُولَ اللّهِ بَيِّن لَنَا دِينَنَا كأنَّا خُلِقْنَا اŒنَ. فِيمَ الْعَمَلُ اŒنَ؟ أفيمَا جَفَّتْ بِهِ ا‘قَْمُ وَجَرَتْ بِهِ الْمَقَادِيرُ، أمْ فِيمَا يُسْتَقْبَلُ؟ قَالَ: َ. بَلْ فيمَا جَفّتْ بِهِ ا‘قَْمُ وَجَرَتْ بِهِ الْمَقَادِيرُ. قَالَ: فَفِيمَ الْعَمَلُ؟ قَالَ: اعْمَلُوا فَكُلٌّ مُيَسَّرٌ لِمَا خُلِقَ لَهُ، وَكُلٌّ عَامِلٌ بِعَمَلِهِ[. أخرجه مسلم .
3. (4833)- Hz. Cabir (radýyallahu anh) anlatýyor: "Sürâka Ýbnu Malik Ýbnu Cu´þem (radýyallahu anh) gelerek sordu:
"Ey Allah´ýn Resulü! Bize dinimizi açýkla. Sanki yeni yaratýlmýþ gibiyiz. Þimdi amel ne husustadýr: Kalemlerin kuruduðu, miktarlarýn kesinleþtiði þeylerde mi, yoksa istikbale ait þeylerde mi çalýþacaðýz?"
"Hayýr (istikbale ait þeylerde deðil). Bilakis kalemlerin kuruduðu, miktarlarýn cereyan ettiði (kesinleþtiði hususta!" buyurdular. Sürâka tekrar:
"Öyleyse niye amel edelim (boþa zahmet çekelim)?" diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm:
"Çalýþýn! Herkes yaratýldýðý þeye erecektir! Herkes, (yazýldýðý) ameliyle amil olacaktýr!" buyurdular." [Müslim, Kader 78, (2648).] [11]
Ynt: Kader By: sumeyye Date: 10 Nisan 2010, 15:28:24
AÇIKLAMA:
1- Kaydedilen iki hadis, birbirini tamamlar. Ýbnu Hacer´e göre, bunlar ayný hususta farklý kimselerin sorularýdýr. Tîbî, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn soruya hakimane bir üslupla cevap verdiðini belirttikten sonra, bu cevapta muhataplarýn, ameli terketmekten men edildiðini, kula vacip olan ibadetlerin yapýlmasýnýn emredildiðini, gayba müteallik durumlarla tasarruftan zecredildiðini; netice olarak da ne ibadetin ve ne de ibadeti terketmenin cennete veya cehenneme girmeye yegane sebep olmayacaðýnýn, bilakis bunlarýn sadece birer alâmet olacaklarýnýn ifade edildiðini söyler.
2- Hadisten alimler baþka hükümler de çýkarmýþlardýr:
* Mezarýn yanýnda oturmak caizdir.
* Mezarýn yanýnda ilim konuþulabilir, mev´ize yapýlabilir.
* Ehl-i Sünnete göre, þekavet ve saadet, Cenab-ý Hakk´ýn ezeldeki takdiri ile cereyan eder.
* Cebriye´nin "vukuat cebirle, kerhen olur" iddiasý yanlýþtýr. Çünkü, müyesser olmada (erme´de) cebir yoktur. Kiþinin teysir yoluyla bir þeyi yapmasýnda ikrah yoktur.
* Bu hadisten hareketle, dünyada þaki ve saidin bilinebileceðine hükmedilmiþtir. Týpký bir kimsenin doðru sözlülükle veya aksiyle iþtihârý gibi. Çünkü amel, bu hadisin zahirine göre, cezaya emaredir. Ancak, bazý rivayetler, takdirin gereði, bu zahirî amelin, bazan aksine inkýlab edeceðini ifade etmektedir. Ancak esas olan þudur: Amel alâmet ve emaredir, zahire göre hükmedilir, batýnî durum Allah´a býrakýlýr.
Hattabî der ki: "Aleyhissalâtu vesselâm vukua gelen hâdiselerin önceden yazýldýðný haber verince kadere yapýþýp ameli terketmek isteyenler bu takdiri kendilerine hüccet yapmak istediler. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm, burada biri diðerini iptal etmeyen iki þeyin varlýðýný onlara bildirdi:
1) Batýn: Bu Rububiyyetin hükmünde ille-i mucibedir (gerekli kýlan sebep)
2) Zahir: Kulluk hakkýnda alâmet-i lazimedir (gerekli alâmet). Ýþte bu, neticeleri bilmede bir emaredir. Ancak kesin durumu ifade etmez. Bu sebeple Aleyhissalâtu vesselâm herkesin yaratýldýðý þeye müyesser olacaðýný (ereceðini), peþin yaptýðý (acil) amelinin ileride kavuþacaðý þeye delil olduðunu beyan etmiþtir. Bunun benzeri rýzýktýr. Kesbi emretmiþ olduðu halde rýzkýn Allah tarafýndan verildiði, garantilendiði ifade edilmiþtir. Ecel bir baþka örnektir: "Tedaviye izin verildiði halde ecelin deðiþmeyeceði belirtilmiþtir."
Not: Bazý alimler, Kaderiye mezhebinin kalbe atacaðý þüpheden kurtulmak için þöyle muhakeme etmek gerektiðini belirtirler: "Allah bize amel etmeyi emretti ve bize, bu emre imtisal etmek vacip oldu. Allah´ýn takdirleri bize gaib kýlýnmasý sebebiyle onlarý delil yapmak da mümkün deðil. Meþietinde geçmiþ þeye, amel bir alâmet kýlýnmýþtýr. Öyleyse, kim ondan yüz çevirirse dalalete düþer ve sapýtýr. Çünkü kader, Allah´ýn esrarýndan bir sýrdýr. Kendinden baþka kimse ona muttali olamaz."[12]
ـ4834 ـ4ـ وعن ابْنِ مسعودٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]حَدَّثَنَا رَسُولُ اللّهِ # وَهُوَ الصَّادِقُ الْمَصْدُوقُ. إنَّ خَلْقَ أحَدِكُمْ يُجْمَعُ في بَطْن أُمِّهِ أرْبَعِينَ يَوْماً ثُمَّ يَكُونُ عَلَقَةً مِثْلَ ذلِكَ. ثُمَّ يَكُونُ مُضْغَةً مِثْلَ ذلِكَ، ثُمَّ يَبْعَثُ اللّهُ مَلَكاً بأرْبَعِ كَلِمَاتٍ: يَكْتُبُ رِزْقَهُ، وَأجَلَهُ، وَعَمَلَهُ، وَشَقِيٌّ أمْ سَعِيدٌ؛ ثُمَّ يُنْفَخُ فيهِ الرُّوحُ، فوَالَّذِي َ إلهَ غَيْرُهُ إنَّ أحَدَكُمْ لَيَعْمَلُ بِعَمَلِ أهْلِ الْجَنَّةِ حَتّى مَا يَكُونَ بَيْنَهُ وَبَيْنَهَا إَّ ذِرَاعٌ فَيَسْبِقُ عَلَيْهِ الْكِتَابُ فَيَعْمَلُ بِعَمَلِ أهْلِ النَّارِ فَيَدْخُلُهَا، وَإنَّ أحَدَكُمْ لَيَعْمَلُ بِعَمَلِ أهْلِ النَّارِ حَتّى مَا يَكُونَ بَيْنَهُ وَبَيْنَهَا إَّ ذِرَاعٌ فَيَسْبِقُ عَلَيْهِ الْكِتَابُ فَيَعْمَلُ بِعَمَلِ أهلِ الْجَنَّةِ فَيَدْخُلُهَا[. أخرجه الخمسة إَّ النّسائى.وزاد رزين: فقال: ]إذَا وقَعَتِ النّطْفَةُ طَارَتْ في الرَّحِمِ أرْبَعِينَ يَوْماً. ثُمَّ تَكُونَ عَلَقَةً أرْبَعِينَ يَوْماً. ثُمَّ تَكُونَ مُضْغَةً أرْبَعِينَ يَوْماً فإذَا بَلَغَتْ أنْ تُخْلَقَ نَفْساً بَعَثَ اللّهُ مَلكاً يُصَوِّرُهَا! فَيَأتِى الْمَلَكُ بِتُرَابٍ بَيْنَ أُصْبُعَيْهِ فَيَخْلِطُهُ في الْمُضْغَةِ، ثُمَّ يَعْجِنُهُ، ثُمَّ يُصَوِّرُهَا كَمَا يُؤْمَرُ. فَيَقُولُ: أذَكَرٌ أمْ أُنْثى، أشْقِىٌّ أمْ سَعِيدٌ، وَمَا عُمْرُهُ، وَمَا رِزْقُهُ، وَمَا أثَرُهُ، وَمَا مَصَائِبُهُ؟ فَيَقُولُ اللّهُ،
فَيَكْتُب الْمَلَكُ. فإذَا مَاتَ الْجَسَدُ دُفِنَ حَيْثُ أُخِذَ ذلِكَ التُّرَابُ«.النُطْفَةُ« الماءُ القليل والكثير، والمراد به ههُنَا المنىّ.و»العَلَقَةُ« الدم الجامد.و»المُضْغَةُ« القطعة اليسيرة من اللحم بقدر ما يمضع .
4. (4834)- Ýbnu Mes´ud (radýyallahu anh) anlatýyor: "Sadýk ve Masduk olan Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Sizden birinin yaratýlýþý, annesinin karnýnda kýrk günde cem olur. Sonra bu kadar müddette "alaka" olur. Sonra bu kadar müddette "mudga" olur. Sonra Allah bir meleði dört kelimeyle gönderir: (Bu melek) rýzkýný, ecelini, amelini, þaki veya said olacaðýný yazar, sonra ona ruh üflenir. Kendinden baþka ilah olmayan Zat´a yemin olsun, sizden biri, (hayatý boyunca) cennet ehlinin ameliyle amel eder. Öyle ki, kendisiyle cennet arasýnda bir ziralýk mesafe kaldýðý zaman ona yazýsý galebe çalar ve cehennem ehlinin ameliyle amel ederek cehenneme girer. Ayný þekilde sizden biri (hayatý boyunca) cehennem ehlinin amelini iþler. Kendisiyle cehennem arasýnda bir ziralýk mesafe kalýnca yazýsý ona galebe çalar ve cennet ehlinin amelini iþleyerek cennete girer." [Buharî, Kader 1, Bed´ü´l-Halk 6, Enbiya 1, Tevhid 28; Müslim, Kader 1, (2643); Ebu Davud, Sünnet 17, (4708); Tirmizî, Kader 4, (2138).]
Rezin þu ziyadede bulundu: "Resulullah þunu da buyurdular: "Nutfe düþtü mü, kýrk gün rahimde uçar. Sonra kýrk günde alaka olur. Sonra kýrk günde mudga olur. Bir nefis olarak yaratýlma safhasýna gelince, Allah onu tasvir edecek (þekillendirecek) bir melek gönderir. Melek iki parmaðýnýn arasýnda toprak olduðu halde gelir. Onu mudgaya karýþtýrýr. Sonra onu yoðurur, sonra da emredildiði üzere onu tasvir eder." [13]
Ynt: Kader By: sumeyye Date: 10 Nisan 2010, 15:29:10
ÝKÝNCÝ FASIL
KADERLE AMEL
(13. Ciltten Devam)
ـ4835 ـ5ـ وعن عامر بْنِ واثلة قال: ]سَمِعْتُ عَبْدَاللّهِ بْنِ مَسْعُودٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ يَقُولُ: الشَّقِىُّ في بَطْنِ أُمِّهِ، وَالسَّعِيدُ مَنْ وُعِظَ بِغَيْرِهِ. فَأتَى رَجًُ مِنْ أصْحَابِ النَّبِىِّ # يُقَالُ لَهُ حُذَيْفَةُ: فَحَدَّثَهُ بِقَوْلِ ابْنِ مَسْعُودٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ. فقَالَ: كَيْفَ شَقِىَ رَجُلٌ بِغَيْرِ عَمَلٍ؟ قَالَ: أتَعْجَبُ مِنْ ذلِكَ؟ فإنِّى سَمِعْتُ رَسُولَ اللّهِ # يَقُولُ: إذَا مَرَّ بِالنُّطْفَةِ ثِنْتَانِ وَأرْبَعُونَ لَيْلَةً بَعَثَ اللّهُ إلَيْهَا مَلَكاً فَصَوَّرَهَا وَخَلَقَ سَمْعَهَا وَبَصَرَهَا وجِلْدَهَا وَلَحْمَهَا وَعِظَامَهَا. ثُمَّ قَالَ: يَا رَبِّ أذَكَرٌ أمْ أُنْثى؟ فَيَقْضِى رَبُّكَ مَا شَاءَ، وَيَكْتُبُ الْمَلَكُ. ثُمَّ يَقُولُ: يَا رَبِّ أجَلُهُ فَيَقْضِي رَبُّكَ مَا شَاءَ، وَيَكْتُبُ الْمَلَكُ ثُمَّ يَقُولُ: يَا رَبِّ رِزْقُهُ فَيَقْضِي رَبُّكَ مَا شاءَ، وَيَكْتُبُ الْمَلَكُ. ثُمَّ يَخْرُجُ الْمَلَكُ بِالصَّحِيفَةِ في يَدِهِ فََ يَزِيدُ عَلى ذلِكَ شَيْئاً وََ يَنْقُصُ[. أخرجه مسلم .
5. (4835)- Amr Ýbnu Vasýla anlatýyor: "Abdullah Ýbnu Mes´ud (radýyallahu anh)´u dinledim. Demiþti ki: "Þakî, annesinin karnýnda iken þakî olandýr. Said de baþkasýndan ibret alandýr." (Bunu iþittikten sonra) Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn ashabýndan Huzeyfe denen zata uðradý ve Ýbnu Mes´ud´un söylediðini anlattý ve sordu:
"Kiþi amelsiz nasýl þakî olur?" Huzeyfe (radýyallahu anh):
"Buna hayret mi ediyorsun? Ben Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn þöyle söylediðini iþittim:
"Nutfenin (rahme düþmesinden sonra) kýrk iki gece geçti mi, Allah ona bir melek gönderir (ve onun vasýtasýyla) nutfeyi þekillendirir; iþitmesini, görmesini, derisini, etini, kemiðini yaratýr. Sonra melek sorar:
"Ey Rabim! Bu erkek mi, diþi mi?" Rabbin dilediðini hükmeder, melek de yazar. Sonra sorar:
"Ey Rabbim! Eceli nedir?" Rabbin dilediðini hükmeder, melek de yazar. Tekrar sorar:
"Ey Rabbim! Rýzký nedir?" Rabbin dilediðini hükmeder, melek de yazar. Sonra melek elinde sahife olduðu halde çýkar. Artýk buna ne bir þey ilave eder ne de eksiltir." [Müslim, Kader 3, (2645).][14]
AÇIKLAMA:
1- Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn bir vasýf olarak Ýbnu Mes´ud´un zikrettiði es-Sadýku´l-Masdûk: Doðru sözlü ve sözünde tasdike mazhar olan mânasýna gelir. Tîbî, sâdýký: "Hak sözü haber veren" diye açar. Masduk´u da: "Sözünde tasdik gören" veya "Allah´ýn vaadini tasdik ettiði kimse" diye açýklar.
2- Yaratýlýþýn anne rahminde cemolmasý, farklý þekillerde yorumlanmýþtýr. Ýbnu´l-Esir, en-Nihaye´de buradaki "cemolma"yý nutfenin rahimde kalmasý olarak anlamanýn caiz olduðunu söyler ve: "Yani, nutfe, kýrk gün kalýr, orada tasvir´e (þekillemeye) hazýrlanmak üzere tahammur eder (mayalanýr), bundan sonra yaratýlýr"der. Ýbnu Mes´ud rivayetinde Rezin´den yapýlan ilavede, sanki hadis metni gibi kaydedilen "meninin rahimde kýrk gün uçmasý" ifadesini -bazý ilavelerle- kaydeden Ýbnu´l-Esir, bunun Ýbnu Mes´ud´a izafe edilen bir yorum olduðunu belirtir. Yani, Ýbnu Mes´ud hadisi þöyle yorumlamýþ olmalý:
"Nutfe, rahme düþtü mü, Allah ondan bir insan yaratmak isteyince, nutfe kadýnýn bedeninde, herbir týrnaðýn, saçýn altýna varýncaya kadar kýrk gün uçar. Sonra kýrk gece durur. Sonra rahme kan olarak iner. Ýþte bu, onun cemolmasýdýr."
Ýbnu Hacer "iþte bu onun cemolmasýdýr" ibaresinin Ýbnu Mes´ud´a ait olmayýp, hadisi ondan rivayet edenlerden A´meþ gibi birine ait olabileceðini tahmini olarak söyler ve Ýbnu´l-Esir´in bunu Ýbnu Mes´ud´un kelamýnýn tetimmesi zannederek dercetmiþ olabileceðini þahsî zanný olarak kaydeder ve te´yid edici bazý notlar düþer; Ýbnu Mes´ud´dan gelen birkýsým rivayetlerde bu ziyadenin yer almadýðýný belirtir.
Tîbî, hadisi anlamada sahabiden gelen bu yorumu esas almak gerektiðini, "çünkü onlarýn, iþittiklerini tefsirde daha bilgili, hadisleri tefsir etmeye daha çok hak sahibi olduklarýný, kendilerinden rivayet edilenin de kabule evla olduðunu" belirtir. Ýbnu Hacer, bu yoruma itiraz etmez. Ancak bir baþka merfu rivayetin bu tefsire muhalefet ettiðini söyleyerek, aynen katýlmamak gerektiðini ima eder. Malik Ýbnu Huveyris´ten gelen bu rivayette ezcümle: "Allah, bir kul yaratmak isteyince, erkek kadýnla cima yaptý mý, erkeðin suyu, kadýnýn herbir damarýnda ve uzvunda uçar. Yedinci gün olunca Allah onu cemeder..." denmektedir.
Þu halde bu hadise göre cemolma hâdisesi yedinci günde baþlamýþ olmaktadýr.[15]
3- Rahime meleðin inme müddeti ile alâkalý rakamlar da farklý gelmiþtir:* Bazan kýrk gün denir, mutlak býrakýlýr.
* Bazan kýrk iki.
* Bazan kýrk üç.
* Bazan kýrk beþ,
* Bazan kýrk küsur gibi farklý müddetler zikredilmiþtir. Kadý Ýyaz bu farklýlýklarý iki suretle cemeder:
1) Bu hadisler, kesin olarak kýrkýn ilk yarýsýnýn sonlarý ve ikinci yarýnýn baþý demeye müsait deðil, kýrk deyip mutlak býrakmaya daha muvafýk. Ancak kýrkýn ikinci yarýsýnýn baþlarýnýn kastedilmiþ olmasý muhtemeldir.
2) Ziyade rakamlardaki farklýlýklar, bu müddet ceninden cenine deðiþebilir ihtimaliyle de izah edilmiþtir. Ýbnu Hacer der ki: "Hadislerin mahreçleri (sahabî raviler) farklý olsaydý bu ikinci telif güzeldi. Ne var ki mahreçler müttehid. Hepsi Huzeyfe´nin Ýbnu Esid´e raci: Bu onun, kýrk´a zaid olan küsuratý tam zabtedemediðine delalet eder."
4- Hadislerde meleðin bazan batna, bazan rahme inmesi mevzubahistir. Þarihler, bunda ihtilaf olmadýðýný, batnla da rahmin kastedildiðini, zîra rahmin batnýn içinde bulunduðunu belirtirler. Çocuðun yaratýlýþý ile ilgili bir ayette onun üç karanlýk içinde olduðu zikredilmiþtir: "Annelerinizin karnýnda sizi üç karanlýk içinde bir yaratýlýþtan diðerine çevirerek yaratýyor..." (Zümer 6). Buradaki üç karanlýktan maksad, çocuðun iç içe bulunduðu üç ayrý muhittir. Bunlar içten dýþa þöyledir:
1) Çocuðun içinde bulunduðu meþîme (içi su dolu torba.)
2) Meþîmenin içinde yer aldýðý rahim.
3) Rahmin içinde yer aldýðý karýn. Bunlar iç içe üç ayrý karanlýk teþkil etmektedir.
5- Ceninin teþekkülünde nutfeden sonra alaka safhasý gelmekte ve hadis bu safhanýn da kýrk gün devam ettiðini belirtmektedir. Zayýf olduðu belirtilen bir rivayette nutfe herhangi bir deðiþikliðe uðramadan kýrk gün rahimde kalmaktadýr. Ancak, þarihler sübûtu farzedilmesi halinde alaka denen safhanýn tam olarak henüz teþekkül etmemiþ olmasýna hamledilmesi gerekeceðini belirterek, ifadeyi ihtiyatla karþýlarlar. Yani: "Alaka vasfýný kýrk günü tamamlamadan almaz demektir" derler. Öyleyse meni rahme düþer düþmez istihaleye baþlar. Kýrk gün sonunda alaka olur. Alakayý þarihler dem yani "kan"la açýklarlar. Yani meni kana dönüþünce alaka vaziyetini almýþ olmalý. Halbuki Kur´ânî bir tabir olan alaka kelimesinin maddesi, onu daha geniþ bir muhtevada anlamamýza imkan verecek mahiyettedir. Alaka, lügat açýsýndan asmak, asýlmak, takýlmak gibi manalar ifade eden bir asýldan gelir. Dilimizde muallak kelimesi havada asýlý olan þeyi ifade eder. Tâlik etmek; asmak, ilgi kurmak gibi manada kullanýlýr. Þu halde, mûtad olarak "kan pýhtýsý", "bir damla kan" þeklinde anlaþýlmýþ ve dilimize öyle aktarýlmýþ olan bu Kur´ânî tabiri anne rahmine inen meninin, anne yumurtasýyla birleþtikten sonra geçirdiði istihale ile ilk insan rüþeymi olarak rahmin cidarýna asýlýp kalmasý þeklinde anlamamýz da mümkündür. Nitekim Ýbnu Hacer bu safhaya alaka denmiþ olmasýný iki sebeple açýklayarak: "Alaka, sert camid kandýr. Böyle tesmiyesi, içinde ihtiva ettiði rutubet ve bir de geçtiði yere takýlýp kalmasý sebebiyledir" der.
Þu halde alaka, týpký topraða atýlan bir tohumun uygun þartlarda çimlenip, kök atarak topraða tutunmasý gibi, yumurtayla birleþen meninin rahmin cidarýnda izn-i Ýlahî ile kök atýp asýlma halinin adýdýr. Bir baþka ifadeyle, insan tekevvününde bu yerleþme, kök atma vetiresini Rabbimiz alaka (asýlma) safhasý olarak ifade buyurmuþtur. Þu halde tabirin, sadece alýþýlagelen "kan pýhtýsý" þeklindeki tercümesindeki mana eksikliðini bilmek gerekmektedir. Ancak bu ilk insan rüþeymi, þeklen hiçbir hareketi olmayan bir kan damlasýný andýrmaktadýr. Nitekim Ýbnu Abbas´ýn taze kan manasýna دَم عَبِيط dediði belirtilir. Ýbni Kesir, bu alakanýn kýrmýzý renkli ve uzunca (müstatil) olduðunu söyler.
Vefat tarihi miladî 1448 olan Ýbnu Hacer, Buharî Þerhinde tabiplerin bir husustaki ittifakýný, Tabip Ali Ýbnu´l-Mühezzib el-Hamevi´den naklen kaydeder. "Ceninin ana rahmindeki yaratýlýþý, kýrk gün içerisinde kadýna nazaran öncelikle erkeklerde -mizaçlarýnýn harareti ve kuvvetleri sebebiyle- uzuvlarý taayyün edip belirecek bir safhaya ulaþmakta, sonra tekrar azalarýn kendisinden tekevvün etmiþ bulunduðu meni kývamýna dönüp, þekil ve tasviri en alýcý bir hale gelmekte, bundan sonra kýrk günlük alaka safhasýna geçmektedir. Alaka ise camid bir kan parçasýdýr. وَالْعَلَقَةُ قِطْعَةُ دَمٍ جَامِدَةٌ
Bu ifade, alakanýn sadece "kan pýhtýsý" olarak anlaþýlmasýnda geçmiþ devir tabiplerinin de katkýsý olduðunu gösterir. Tabiplerin, birkýsým temel görüþlerinin, týbbî bir an´ane halinde eski Yunan´a dayandýðýný kitabýmýzýn Týbla ilgili bölümünde göstermiþtik.
Alakanýn "camid (cansýz) bir kan parçasý" þeklindeki etýbba tarifini herhangi bir tenkide tabi tutmadan kaydeden þarihimiz, açýklamasýnýn bidayetlerinde, tabiplerden bir baþka nakil daha kaydeder ve fakat hadisin zahirine aykýrý bulduðu için, arkadan tenkidini hemen kaydeder. Kendisini dinleyelim: "Teþrih (anatomi) ehlinden çoðunun zu´muna göre "erkeðin menisinin çocuk üzerinde, (anne yumurtasýný dölleme) akdi dýþýnda hiçbir tesiri yoktur. Çocuk hayýz kanýndan tekevvün etmektedir." Halbuki sadedinde olduðumuz hadisler, bu iddianýn batýl olduðunu ortaya kor."[16]
Demek istediðimiz þudur: Kur´anî alaka tabirinin kan pýhtýsý olarak tefsir edilip tabire dökülmesinde kadim Yunan týbbýnýn bu meseledeki anlayýþýnýn payý vardýr. O zamanýn þartlarýnda, din alimleri, ihtisaslarýnýn dýþýnda kalan böyle meselelerde gerekli açýklamalarý -günümüzde olduðu gibi- ihtisas ehlinden nakletmeyi esas almýþlardýr. Bu nevi bir sahaya giren yorumlarý red ve tenkid iþinde de araþtýrma ve dirayetten ziyade, rivayet esas alýnýyordu. Ýmdi, þarihler rivayetlerde alakanýn açýklanmasýna temas eden bir sarahata rastlamayýnca, etýbbanýn bununla ilgili açýklamasýný sevap ve hatasýyla nesilden nesile aynen tekrar etmeyi an´aneleþtirmiþlerdir. Þu halde bu çeþit meselelerde, zamanla ortaya çýkabilecek dikkat çekici bir aksaklýk, Kur´an´dan veya hadisten bilinmemelidir.
Yeri gelmiþken bir kere daha tekrar edelim: Eþya ilmine dayalý Kur´ an ve hadis metinlerinin açýklamalarýnda, her devrin eþya hakkýndaki bilgisinin rengini görmemiz mümkündür. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn "Rabbim eþyanýn hakikatlarýný gerçeðiyle bana göster" niyazýnýn iþareti de ifade eder ki, eþya hakkýndaki beþer ilmi çoðu kere izafidir, devirden devire deðiþir, gitgide kemale erer, tamamlanýr. Bu durum, bize eþyaya temas eden dinî metinlerin geçmiþte yapýlmýþ yorumlarýný ihtiyatla karþýlamak gereðini ifade ettiði gibi, o çeþit metinleri bugün yeni baþtan açýklarken günümüzün ilmini iyi bilmemiz gereðine de dikkat çeker ve bilhassa iyice kesinleþmemiþ, henüz nazariye kokan kevnî bilgileri, dinî kaynaklarýmýzý yorumlarken kullanmada son derece dikkatli olunmasý gerektiðini de ders verir.
Bu kýsa istidrattan sonra, Ýbnu Hacer´in Etibba´dan kaydettiði açýklamanýn devamýný kaydediyoruz: "Dediler ki: "Ceninin hareketi, yaratýldýðý bu müddet içerisinde zayýftýr. Sonra ayný müddet içerisinde mudga olur. Mudga küçük bir et parçasýdýr. Üçüncü kýrk olan bu mudga safhasýnda cenin hareket eder." Tabib Ali Ýbnu´l-Mühezzib devamla der ki: "Ulema, ruh üflenme hadisesinin dördüncü aydan sonra olduðunda ittifak ederler." eþ-Þeyh Þemsüddin Ýbnu´l-Kayyim zikreder ki: "Rahmin iç kýsmý sünger gibi serttir. Ona meniyi kabul etme hassasý verilmiþtir; týpký susamýþ topraðýn suyu talebi gibi. O tabiatý icabý meniye müþtak ve onun talibidir. Bu sebeple meniyi tutar ve üzerine sarýnýr, kaydýrýp atmaz. Bilakis, havanýn onu ifsad edip bozmamasý için onu kucaklar vaziyetini alýr. Allah da rahim meleðine, kýrk günde döllemesi ve olgunlaþtýrmasý iznini verir. Ýþte bu ilk kýrk günde yaratýlýþý cem olur." Dediler ki: "Rahm, meniyi sarýp, onu dýþarý atmadý mý, meni kendi etrafýnda döner ve altýncý günün sonuna doðru þiddet peyda eder. Bu esnada onda üç nokta belirir: Bunlar kalp, dimað ve ciðerin yerleridir. Sonra bu üç nokta arasýnda üç gün içerisinde beþ çizgi meydana gelir. Sonra (bidayetten) on beþinci günün sonuna kadar ona demeviyet nüfuz eder ve üç uzuv belirgin hale gelir, sonra on iki gün (içinde) nihayetine kadar omurilik rutubeti uzanýr. Sonra dokuz günde, baþ iki omuzdan, kollar kaburgalardan, karýn yanlardan ayrýlýr. Sona bu ayrýlmalar, dört günde hissen görülecek þekilde tamamlanýr ve böylece kýrk gün tamam olur. Bu hal, Aleyhissalâtu vesselâm´ýn: "Kýrk günde yaratýlýþý cemolur" hadisinin manasýdýr." Bu açýklamada hadiste mücmel olan hususlar tafsil edilmiþtir. Bu açýklamada: "Bu kadar müdette de alaka olur" kavline aykýrýlýk yoktur. Zira, alaka, her ne kadar kan parçasý ise de, bu ikinci kýrkta meni suretinden çýkar ve tedrici olarak birkýsým hatlar gizlice belirmeye baþlar. Sonra kýrk günde sertleþir ve bu yaratýþ, yavaþ yavaþ artarak bir et parçasý halini alýr. (Bundaki deðiþmeler) hissen görülecek hale gelir, artýk kapalýlýk kalmaz. Üçüncü kýrký tamamlanýp dördüncü kýrka girilince, bu sahih hadiste geldiði üzere ruh üflenir. Bu durum vahiyden baþka bir yolla bilinemez. Hatta bazý büyük tabipler ve felsefede hazýk olanlar: "Bu, tevehhüm ve pek uzak bir zanla bilinebilir" demiþlerdir.
Alimler, ceninde beliren bu üç noktadan hangisinin ilk olduðunda ihtilaf etmiþtir: Çoðunluk: "Kalp noktasý" demiþtir. Bazýlarý: "Ýlk yaratýlan göbektir. Çünkü onun gýda almaya ihtiyacý, kuvvelerinin âletlerine olan ihtiyaçtan daha fazladýr. Cenin gýdasýný göbekten alýr, cenin üzerindeki perdeler, göbekte, sanki birbirine baðlý gibidir; ortalarýnda göbek yer alýr. Cenin oradan nefes alýr, oradan gýda temin eder, oradan büyür" demiþtir. Kalbin ilk ortaya çýkan uzuv olduðunu iddia edenler, "Çünkü derler, kalp esastýr, garizî hareketin menbaýdýr." Dimaðý söyleyenler de: "Çünkü, demiþlerdir, bütün hislerin toplandýðý merkez orasýdýr, oradan intiþar ederler." "Ciðer" diyenler, büyümenin ve bedene kývam veren gýdalamanýn ciðerden olduðunu söylerler. Bu sonuncu görüþü tercih edenlere göre, bu tabii nizamýn da muktezasý olmalýdýr. Çünkü ilk matlub olan þey büyümedir. Bu esnada ceninin ne hisse ne de iradî harekete ihtiyacý vardýr. Zîra bu esnada o bir nebat durumundadýr, onun his ve irade kuvvesi, cenine nefsin taallukundan (yani ruhun üflemesinden) sonra gelir. Öyleyse önce ciðer, sonra kalp, sonra da dimað teþekkül eder."
6- Meleðin cenine inmesi meselesine gelince; bazý rivayetlerde meleðin hangi melek olduðu belli deðil ise de, Rebîa Ýbnu Külsûm´un rivayetinde rahme müekkel melek diye tasrih edilmiþtir. A´meþten gelen bir rivayete göre: "Nutfe rahimde istikrar bulduktan sonra melek onu avucuna alarak:
"Ey Rabbim! Kýz mý oðlan mý?" diye sorar..." Hadiste ziyade yer alýr: "Meleðe: "Ümmü´l-Kitab´a git, zîra sen onda bu nutfenin (hayat) kýssasýný bulacaksýn" denilir. O da gider ve aradýklarýný bulur." Buradaki Ümmü´l-Kitap´tan maksad Levh-i Mahfuz da denilen Cenab-ý Hakk´ýn kader defteri olmalýdýr.
Meleðin yazdýðý hususlar muhtelif hadislerde bazý farklýlýklar arzeder. Hepsini nazar-ý dikkate alacak olursak:
* Cinsiyeti: Erkek mi kýz mý?
* Akibeti: Þakî mi, said mi?
* Rýzký: Az mý, çok mu; helal mi, haram mý?
* Eceli: Uzun mu, kýsa mý; tam mý, eksik mi?
* Ameli: Salih mi, fasit mi; eseri, musibeti?
* Yaratýlýþý: Düþük mü, tam mý olacak?
* Sayýsý: Tek mi ikiz mi?
* Huyu: Ýyi ahlaklý mý, kötü ahlaklý mý?
* Mekaný: Yataðý (nerede)?
* Saðlýðý: Sakat mý, saðlýklý mý?
Meleklerin kiþiyle ilgili bu bilgileri yazma keyfiyeti, mutad, bilinen yazma tarzýnda tasvir edilmiþtir. Zîra, Müslim´in bir rivayetinde "Sonra sahife dürülür (kýyamete kadar) bir daha açýlmaz" buyrulmuþtur.
Ebu Bekr Ýbnu´l-Arabî´nin hadisten çýkardýðý bir inceliði burada kaydetmede fayda var. Der ki: "Bunlarý meleðin yazmasýndaki hikmet, bunlarýn neshe mahv ve isbata kabil olmasýdýr. Eðer bunlarý Allah yazmýþ olsaydý deðiþmezdi."
Terbiye ile, beþerî ve iradî müdahale ile insan üzerinde iyiye ve kötüye tesir hasýl etme meselesi muvâcehesinde Ýbnu´l-Arabî´nin bu yorumu ufuk açýcýdýr.
7- Ruh üfleme meselesinde alimler, üflemeyi "lügat olarak nefesin üfleyenin karnýndan çýkýp üflenene girmesi" olarak tarif ettikten sonra bunun meleðe nisbetini: "Onun, bunu Allah´ýn emriyle yapmasýdýr" diyerek; Allah´a nisbetini de: "Allah´ýn ol demesiyle o þeyin olmasý" diyerek açýklarlar. Bazý alimler
bu iki mânayý þöyle birleþtirmiþlerdir: "Kitabet iþi iki sefer olmuþtur: Birincisi semada, ikincisi anne karnýnda. Bunlarýn birinin sahifeye, diðerinin çocuðun alnýna olmasý muhtemeldir."
8- Hadiste zira´ tabiriyle ölüme yakýnlýk ifade edilmiþtir. Böylece tevbenin kabul edilmeyeceði ana kadar, kiþinin hali deðiþebilir denmektedir. Öyleyse, son andaki durum gaybî olduðu için daha önceki ameliyle kesin hükme varmak caiz deðildir.
Hadiste hep iyi amel iþleyenle, hep kötü amel iþleyen mevzubahis edilmiþ, ikisini birlikte yapan zikredilmemiþtir. Çünkü hadisten gaye, mükelleflerin ahvalini beyan deðil, en son amele göre hükmedileceðini beyandýr.[17]
9- HADÝSTEN ÇIKAN BAZI FEVAÝD:
* Ýyi veya kötü, bütün ameller, sadece emarelerdir. Kesin hüküm için yeterli deðildir.
* Sonuçtaki durum, kaza ve kaderin belirlediði þeye göredir.
* Doðru bir þey söylenirken, dinleyeni ikna için te´kiden yemin caizdir.
* Mebde ve meadýn, insaný ilgilendiren saadet ve þekavet halinin bilinmesine iþaret vardýr.
* Said bilinen, bazan þakî olur; þakî bilinen de bazan said olur. Buradaki said ve þakî olma durumu zahirî amellere göredir. Allah´ýn ilmindeki þakîlik ve saidlik deðiþmez.
* Ýtibar, sonuçlaradýr.
* Ýbnu Ebî Cemre der ki: "Bu hadis, iyi amel iþleyen insanlarýn ucbunu kýrmaktadýr. Çünkü nasýl bir sonla ömürlerini kapayacaklarýný bilemezler."
* Hadis: "Erkek olsun, kadýn olsun mü´min olanlara, hayýr amel iþleyenlere (dünyada) temiz bir hayat yaþatýrýz. (Ahirette ise) onlara amellerinin daha iyi karþýlýðýný vereceðiz" (Nahl 97) mealindeki âmm mâna taþýyan ayetleri, "iyi amel üzere ölenler" kaydý ile tahsis etmiþ olmaktadýr.
* Hadis, ömrü boyu saadet ameli iþleyip de son anda hayatýný þekavet ameliyle hitama erdiren kimsenin Allah nezdinde, ömrü boyunca þaki olduðunu ifade eder. Aksi de, aksi.
10- Bu meselede Hanefîlerle Eþ´ariler îhtilaf etmiþtir. Eþ´arîler bu ve benzeri hadisle ameli esas almýþtýr. Hanefiler ise, "Allah dilediðini yok eder, dilediðini sabit býrakýr" (Ra´d 39) þeklindeki ayetleri esas almýþtýr. Gerçek þu ki, aradaki niza lafzidir. Allah´ýn ilminde geçmiþ olan ne deðiþir ne tebdile uðrar. Deðiþme ve tebdilin caiz olduðu husus, kiþinin insanlarca görülen amellerindedir. Bunun hafaza meleklerinin ilmiyle ilgili olmasý da akla uzak deðildir. Böylece onlarýn ilimlerinde de mahv ve isbat vaki olabilir; týpký ömürde uzama kýsalma gibi. Ama Allah´ýn ilminde olana gelince; bunda mahv ve isbat olmaz.
* Alimler, ba´su ba´de´lmevtin sýdkýna bu hadiste delil bulurlar. Þöyle ki: Bir damla adi sudan )مِنْ مَاءٍ مَهينٍ(
insaný safha safha yaratýp kemale erdiren Zat-ý Zülcelal, ölüp toprak olduktan sonra yeniden diriltip ruh üflemeye ziyadesiyle muktedirdir.
* Hadis, amellerin biri geçmiþte biri gelecekte iki suretle takdir edildiðini ifade eder: Geçmiþteki Allah´ýn ilmindekidir, gelecekteki anne karnýnda cenin halindekidir, bu , nesh kabul eder. Sadedinde olduðumuz hadis bu takdiri mevzubahis eder. Allah nezdindeki takdir, 4851 numaralý hadiste geleceði üzere, arz ve semavatýn yaratýlýþýndan elli bin yýl önce gerçekleþtirilmiþtir. Bu, "ilm-i Ýlahîye muvafýk olarak levh-i mahfuza yazýlma hâdisesi" diye açýklanmýþtýr .
* Bazý alimler, hadisle istidlal ederek dört aydan sonra düþen çocuklara namaz kýlýnacaðýna hükmetmiþtir. Çünkü ona ruh üflenmiþtir. Þafiî´nin kavl-i kadimi budur. Ahmed Ýbnu Hanbel ve Ýshak´tan meþhur olan görüþ de budur. Ancak Ahmed Ýbnu Hanbel, "dört ay on gün" der. Ona göre, ruh, dört aydan sonraki bu on gün içinde üflenir. Böyle olunca namaz kýlýnýr. Þafiîlere göre racih görüþ, düþükte ruh olmalýdýr, düþüðün aðlamasý, kýmýldamasý, nefes alýpvermesi ruha delildir. Bu alâmetler gürülür, sonra ortadan kalkarsa düþüðe namaz kýlýnýr. Þafii´nin kavl-i cedidi de böyledir. Bu hükmün aslý þu hadise dayanýr: "Çocuk doðunca aðlar (sonra ölürse) varis olur ve namazý kýlýnýr."
Bu hadisin sýhhati hususunda muhaddisler münakaþa etmiþ iseler de, fukaha amelde esas tutmuþ ve: "Çocuk yüz yirmi günlük oldu mu yýkanýr, kefenlenir ve namaz kýlýnmadan defnedilir. Bu müddetten önce düþmüþse yýkama ve kefenleme meþru deðildir" demiþtir.
* Hadisten hareketle, ceninin tahlik denen uzuvlarýnýn belirgin duruma gelme halinin üçüncü kýrktan sonra olacaðýna hükmedilmiþtir: "Çocuðun hilkatinin (yani insan þeklini almasýnýn) hamileliðin 81´inci gününden önce olmayacaðý" söylenmiþtir. Bu müddet, üçüncü kýrkýn baþýdýr. Ancak bazý durumlarda bu halin, üçüncü kýrkýn sonlarýnda tebeyyün ettiði olmuþtur.
* Hadiste, saadet ve þekavetin, bazan ömürsüz ve amelsiz vaki olabileceði de görülmüþtür.
* Hadiste kanaatkârlýða kuvvetle teþvik edilirken, hýrstan da þiddetle zecredilmektedir. Zîra rýzkýn takdiri önceden yapýlmýþ ise, bunun talebi için yýrtýnmak gereksizdir. Meþru dairede meþru þekilde talep edilmelidir. Rýzýk talebi için ibadetin terki, aile efradýnýn terbiye ve sohbetinin ihmali meþru deðildir. Dinimiz kesbi yani rýzk için çalýþmayý meþru kýlmýþtýr. Çünkü o, dünya hayatýnda cari olan hikmetin gerektirdiði sebeplerden biridir.
* Ameller cennet veya cehenneme girmede sebeptir. Bu hükme, "Sizden hiçbirini ameli cennete sokmayacaktýr" hadisi muhalif deðildir. Çünkü, ulemanýn açýkladýðý üzere, amel cennete girmeye sebep ise de, orada elde edilecek mertebeler amellere göredir.
* Hadis, hiç kimsenin dünyada iken uhrevî halini bilemeyeceðini; mesela þakînin ind-i Ýlahî´de þakî olarak yazýldýðýnýn bilinemeyeceðini de ifade etmektedir. Ancak emarelerle zann-ý galib ifade edilebilir. Hakkýnda hayýr ve salah hususunda halkta þüyû bulan þöhret de bu zann-ý galibi takviye eder. Resulullah´ýn "Sizler Allah´ýn yeryüzündeki þahitlerisiniz" hadisleri, hayýr üzere tanýnan ve o hali bozmadan ölen kimsenin akibetinin iyi olacaðýna zann-ý galib hasýl eden bir emare kabul edilmiþtir.
* Kötü neticeye uðramamak için Allah´a istiaze etmeye teþvik de mevcuttur. Selef ve halef büyükleri hadisin bu dersiyle hakkýyla amel etmiþler, kötü bir sonuçla hayatlarýný kapamamak için Allah´a hep istiaze etmiþlerdir. Abdu´l-Hak merhum, Kitabu´l-Akibe´de þu rahatlatýcý açýklamayý yapar: "Kötü son (sui´lhatime) batýný istikamet, zahiri salah üzere olana vaki olmaz. Bu içi fesad veya hilelerle dolu olan kimselere vaki olur. Büyük günahlarda ýsrar edip, bunlarda cüretkârlýk gösterenlerde de çokça vaki olur. Böylelerine ölüm aniden gelir. Bu sadve anýnda þeytan ona musallat olur ve kötü sonuca sebebiyet verir. Allah bu durumdan ehl-i imaný muhafaza buyursun. Amin."
Alimler, bunun da belirtilen evsaftaki herkese deðil, çoðunluða geleceðini belirtirler.
* Hadis, Allah´ýn kudretini meþiet-i Ýlahî dýþýnda hiçbir sebebin mecbur edemiyeceðini de ifade etmektedir. Çünkü, Cenab-ý Hak çocuk için cimayý bir illet kýlmamýþtýr. Çünkü cima olduðu halde çocuk olmayabilmektedir. Öyleyse Allah dilerse cimayý çocuðun olmasýna bir sebep ve illet kýlmaktadýr.
* Kesif þeyler, latif hilafýna, tekamül için uzun müddete muhtaçtýr. Bu sebeple ceninin insan þeklini almasýna kadar geçen tavýrlar uzundur. Halbuki ruh üflemesi kýsa zamanda olmaktadýr. Bunu hariçte de görmekteyiz. Cenab-ý Hak arzý yaratýnca önce semaya yönelip, onu tanzim etmiþ; arzý, kesafeti sebebiyle semaya yapýþýk býrakmýþ, sonra ikisi birbirinden ayrýlmýþtýr. Adem´i su ve topraktan yaratýp þekilleyince, bir müddet býrakmýþ, bilahare ruh üflemiþtir.
* Hadis, Allah´ýn külliyatý bildiði gibi cüz´iyatý da bildiðine delildir. Zira, Allah´ýn, dünyaya gelecek kimsenin her meselesine mufassalan ilgi gösterdiðini ifade etmektedir.
* Allah var olan herþeyin yaratýcýsý ve mukaddiri mânasýnda müriddir (olmasýný isteyeni); burada mürid, "herþeyi seviyor, herþeyden razý" manasýna deðildir.
* Hayýr ve þerlerin tamamý, Allah´ýn takdiriyle ve icadiyle meydana gelmektedir. Kaderîler ve Cebrîler bu hükme muhalefet ederler. Kaderiye: "Kulun fiili kendindendir, yaratýcýsý kendisidir" demiþtir. Bunlarýn birkýsmý hayýr ve þer arasýnda fark görüp: "Hayrý Allah yaratýr" demiþ ve þerrin yaratýlmasýný Allah´tan nefyetmiþtir. Bu söz meþhur olmakla beraber, Mutezilî alimlerden hangisinin söylediði de belli deðildir. Bu iddia esas itibariyle Mecusîlerin telakisidir. Cebriye´ye mensup olanlar: "Herþey Allah´ýn fiilidir. Mahlukun cereyan eden þeylerde hiçbir tesiri yoktur" demiþlerdir. Ehl-i Sünnet, orta bir yol tutmuþ; birkýsmý: "Fiilin aslýný Allah yaratýr. Kulun ortaya konanda (makdur) müessir olmayan bir kudreti vardýr" derken, bir kýsmý: "Kulun, fiilde kesb denen bir tesiri vardýr" demiþ uzun uzadýya deliller serdetmiþlerdir. Burada teferruata girmeyeceðiz.
* Hadis akdârýn yani Ýlahî takdirlerin galib ve deðiþmez olduðunu, akibetin gaib bulunduðunu, hiç kimsenin zevahirle aldanmamasý gerektiðini ifade etmektedir. Bundandýr ki, dinimiz, diyanette sebat ve hüsn-i hatime için dua etmeyi teþri etmiþtir. Hatta Ashab, Resulullah´ýn kaderle ilgili tebligatýndan sonra: "Bu yazýlmýþ olan kaderimize dayanýp güvensek (bir de amel meþakkatine girmesek?)" mealinde soru tevcih etmiþ, Resulullah da: "Çalýþýn! Herkes kendisi için yazýlana müyesser olacaktýr" buyurmuþtur.
Muhtelif rivayetleri deðerlendiren þarihler, çoðunluk itibariyle iyi amel yapanlarýn cennete kötü amel iþleyenlerin de cehenneme gideceðini, son anda durumlarýnýn tersine dönmeyeceðini, ancak az da olsa, son anda deðiþme hallerinin olacaðýný; Resulullah´ýn kötü akýbetle korkutup her an dikkate, tevbeye, duaya sevketmek için bu azýnlýktaki durumu da hatýrlattýðýný belirtmiþlerdir.
Ýbnu Hacer´in rivayetine göre, "Ömer Ýbnu Abdilaziz: "Hayatý boyu iyi amel iþleyen kimsenin, kötü akibetle cehenneme gidebileceði"ni beyan eden hadisi iþitince, istiðrab etmiþ ve "Ömrü boyu itaat eden bir kulun sonunda cennete girmemesi nasýl sahih olur?" demiþtir. Ýbnu Mulakkin, Ömer Ýbnu Abdilaziz´in böyle bir söz sarfetmesini ihtiyatla karþýlamýþ, rivayetin sýhhatinden þüpheye düþmüþtür.[18]
ـ4836 ـ6ـ وعن ابْنِ مسعودٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قَامَ فِينَا رَسُولُ اللّهِ # مَقَاماً. فقَالَ: َ يَعْدِي شَىْءٌ شَيْئاً. فقَالَ أعْرَابِىٌّ: يَا رَسُولَ اللّهِ، مَا بَالُ اِبِلِ يَأتِيهَا الْبَعِيرُ ا‘جْرَبُ الْحَشَفَةُ بِذَنْبِهِ فَيُجْرِبُهَا كُلَّهَا. فقَال #: فَمَنْ أجْرَبَ ا‘وَّلَ؟ َ عَدْوى وََ صَفَرَ. إنَّ اللّهَ خَلَقَ كُلَّ نَفْسٍ وَكَتَبَ حَيَاتَهَا وَمَوْتَهَا وَرِزْقَهَا وَمصَائِبَهَا[. أخرجه الترمذي .
6. (4836)- Ýbnu Mes´ud (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (bir gün) aramýzda doðrulup:
"(Hastalýk nev´inden) hiçbir þey hiçbir þeye sirayet etmez!" buyurmuþlardý ki bir bedevi:
"Ey Allah´ýn Resulü! Nasýl olur? Bir deve sürüsüne, kuyruðu ile haþefesini uyuzlamýþ bir deve gelince hepsini uyuzlu yapar!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:
"Pekâla, birincisini kim uyuzladý? Ne sirayet, ne safer (inancýnýzda hakikat) vardýr. Þurasý muhakkak ki, Allah her nefsi yaratmýþ, onun hayatýný, ölümünü, rýzkýný ve uðrayacaðý musibetlerini yazmýþtýr." [Tirmizî, Kader 9, (2144).][19]
Ynt: Kader By: sumeyye Date: 10 Nisan 2010, 15:29:45
AÇIKLAMA:
1- Resulullah, bu hadislerinde hastalýklarýn bir canlýdan diðer bir canlýya sirayet etme (bulaþma) hadisesini reddetmektedir. Halbuki sirayeti te´yid ve bu maksatla karantina denen tedbiri emrettiði de vakidir. Aradaki tearuzu alimler þöyle giderir: "Cahiliye Araplarý, hastalýðýn kendi kendine sirayet ettiði inancýnda idiler. Resulullah, hadiste görüldüðü üzere, bu inancý reddederek hastalýðý indirenin, canlýlarý hasta edenin Cenab-ý Hak olduðunu, onun izni ve iradesiyle hastalýðýn geldiðini ve baþkasýna bulaþtýðýný teblið etmiþtir."
2- Haþefe, hitanýn (yani sünnet edilen mahallin) dýþ kýsmýdýr. Bazý lügatcilere göre, cinsiyet uzvunun baþ kýsmýdýr. Þu halde, hadiste cinsiyet uzvu uyuzlu deve mevzubahistir. Hadisin Teysir´deki veçhine göre, deve kuyruðu vasýtasýyla haþefesini uyuzlamakta, sonra bu diðer develere sirayet etmektedir. Hadisin Tirmizî´deki veçhi biraz farklýdýr. Kuyruðu ile manasýna gelen بِذَنَت yerine "aðýla soktuðumuzda" manasýna gelen نُدْبِنُهُ kelimesi yer alýr. Manada dikkat çeken bir deðiþme mevzubahis deðildir.
3- Resulullah cahiliye inancýný yýkmak ve sirayetin Allah´ýn bilgisi tahtýnda cereyan ettiði hususunda, muhatabýný ikna için: "Birincisini kim uyuzladý?" sorusunu sorar. Doðru ya, sirayet hadisesinin baþlamasý için bir bidayete ihtiyaç var. Her þeyi yaratan Allah deðil mi?
4- Hadiste inkar edilen bir husus da saferdir. Safer nedir? Bunun farklý yorumlarý var:
* Buharî "Karýnda bir hastalýk" diye açýklar.
* Ebu Ubeyde Ma´mer Ýbnu´l-Müsenna, Garibu´l-Hadis´inde: "Karýnda bulunan bir yýlan olup hayvan ve insanlara musallat olur. Araplar bunun uyuzdan daha bulaþýcý olduðuna inanýr" demiþtir. Bu durumda hadis, bu sirayet hâdisesini de reddetmiþ olmaktadýr.
* Bazý rivayetlere göre safer karýnda bulunan bir kurtcuktur. Kaburgayý veya ciðeri ýsýrýp insanýn ölümüne sebep olmaktadýr.
* Bazýlarýnca safer, yýlandýr. Nefyedilen de "Yýlan ýsýrýnca ölüme sebep olduðu"na dair inançtýr. Böylece, Þarî, ölüm hâdisesinin ecelle vukua geldiðini tesbit etmekte, aksi inancý reddetmiþ olmaktadýr.
* Bazýlarýnca saferden maksad Safer ayýdýr. Çünkü Araplar Safer ayýný haram bilir, Muharrem ayýný helal addederlerdi. Ýslam onlarýn bu inancýný reddetmiþtir. Resulullah bu maksadla "Safer ayý yoktur (yani haram deðildir)" demiþtir.[20]
ـ4837 ـ7ـ وعن أنسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إذَا أرَادَ اللّهُ تَعالى بِعَبْدٍ خَيْراً اسْتَعْمَلَهُ. قِيلَ: كَيْفَ يَسْتَعْمِلُهُ؟ قَالَ: يُوَفِّقُهُ لِعَمَلٍ صَالِحٍ قَبْلَ الْمَوْتِ[. أخرجه الترمذي.
7. (4837)- Hz. Enes (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (bir gün):
"Allah Teâla hazretleri bir kulun hayrýný diledi mi onu isti´mal eder!" buyurmuþtu. Kendisine: "Onu nasýl istimal eder?" diye soruldu.
"Ölümden önce salih amel iþlemede muvaffak kýlar!" buyurdu." [Tirmizî, Kader 8, (2134).][21]
AÇIKLAMA:
1- Bir baþka rivayette hadis þöyle devam eder: "....Sonra kiþiyi bu hayýr amel üzerine kabzeder."
2- Kiþi niyeti, iyi bir davranýþý gibi rýzayý Bariyi celbedecek bir fiille, hakkýnda Allah´ýn hayýr murad etmesine istihkak kazandý mý "kiþiyle kalbi arasýna giren" (Enfal 24) Hak Teala onu hayra yönlendirmekte, hayýr ameller yapmaya muvaffak etmekte, o bu hal üzere iken ruhunu kabzetmektedir. Ýyaz merhumun "Sizden hiçbirini ameli cennete sokmayacaktýr. Cennete Allah´ýn rahmetiyle gireceksiniz" hadisini açýklarken kaydettiði þu mülahazalar, sadedinde olduðumuz hadisi aydýnlatýr: "Allah´ýn taate hidayeti, (imkan, saðlýk, þuur vs. vererek) amelde bulunmasýna yardýmý Allah´ýn rahmetindendir. Hayýr iþleyen kimse, bunlara kendi ameliyle müstehak olmaz. Bunlar hep Allah´ýn fazlý ve rahmetiyledir."
Ýbnu´l-Cevzî der ki: "Bundan dört cevap ortaya çýkar:
1) Amel için tevfik (yardým), Allah´ýn rahmetindendir. Eðer Allah´ýn sebkat eden rahmeti olmazsa, kurtuluþa sebep olan iman ve taat hasýl olmaz:
2) Kölenin hasýl ettiði menfaatler efendisine aittir. Öyleyse, onun ameline efendisi hak sahibi olur, kendisi deðil. Öyleyse efendi ona, ameline ücret olarak her ne verirse, bu onun fazlýndandýr.
3) Bazý hadislerde, cennete giriþin kendisi Allah´ýn rahmetiyledir, derecelerin elde edilmesi amellerledir.
4) Taatle ilgili ameller kýsa bir zaman (mesela 50-100 yýllýk dünya hayatýný) iþgal eder. Halbuki sevap (ebedî olarak) tükenmeyecektir. Öyleyse mahdud bir amel için verilen tükenmez ücret amelin karþýlýðý deðil, fazl-ý Ýlâhîdir."[22]
ـ4838 ـ8ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إنَّ الرَّجُلَ لَيَعْمَلُ الزَّمَنَ الطَّوِيلَ بِعَمَلِ أهْلِ الْجَنَّةِ، ثُمَّ يُخْتَمُ لَهُ عَمَلُهُ
بِعَمَلِ أهْلِ النَّارِ، وَإنَّ الرَّجُلَ لَيَعْملُ الزَّمَنَ الطَّوِيلَ بِعَمَلِ أهْلِ النَّارِ، حَتّى يُخْتَمَ لَهُ عَمَلُهُ بِعَملِ أهْلِ الْجَنَّةِ[. أخرجه مسلم .
8. (4838)- Hz. Ebu Hüreyre (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Kiþi vardýr, uzun müddet cennet ehlinin amelini iþler, sonra da ameli cehennem ehlinin ameliyle hitam bulur. Yine kiþi vardýr, uzun müddet cehennem ehlinin ameliyle amel eder de sonunda cennet ehlinin ameliyle hitam bulur." [Müslim, Kader 11, (2651).][23]
AÇIKLAMA: 4834. hadiste geçti.
ـ4839 ـ9ـ وعن ابْنِ عَمْرو بْنِ الْعَاصِ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إنَّ اللّهَ خَلَقَ خَلْقَهُ في ظُلْمَةٍ، ثُمَّ ألْقَى عَلَيْهِمْ مِنْ نُورِهِ. فَمَنْ أصَابَهُ مِنْ ذلِكَ النُّورِ اهْتَدَى، وَمَنْ أخْطَأهُ ضَلَّ. فلِذلِكَ أقُولُ: جَفَّ الْقَلَمُ عَلى عِلْمِ اللّهِ تَعالى[. أخرجه الترمذي .
9. (4839)- Ýbnu Amr Ýbni´l-As (radýyallahu anhümâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Allah (cin ve ins dahil) mahlukatýný bir karanlýk içinde yarattý. Sonra üzerlerine kendi nurundan serpti. Bu nur, kimlere isabet ettiyse hidayeti buldular, kimlere de isabet etmediyse sapýttýlar. Bu sebeple diyorum ki: "Kalem, Allah Teala´nýn ilmi hususunda kurumuþtur." [Tirmizî, Ýmam 18, (2644).][24]
Ynt: Kader By: sumeyye Date: 10 Nisan 2010, 15:30:09
AÇIKLAMA:
1- Hadiste geçen ve karanlýkta yaratýldýðý belirtilen mahlukatla sakaleyn de denen cinler ve insanlar kastedilmiþtir. Çünkü meleklerin nurdan yaratýldýðý tasrih edilmiþtir.
2- Cin ve insin zulmette yaratýlmasý demek, onlarýn kötülükleri emreden ve alçaltýcý þehvetler, saptýrýcý hevalarla mecbul olan nefsin karanlýðýnda bulunmasý demektir.
3- Ýlahî nurdan isabet eden kimse, cennetin yolunu bulmakta, kim de bu Ýlahî nurdan nasip alamazsa hak yoldan dýþarý çýkmaktadýr.
4- Hadisin sonunda "Allah´ýn ezelde bilip hükmettiði þey, artýk deðiþmez, deðiþtirilmez" mânasýnda olmak üzere: "Allah´ýn ilmi hususunda kalem kurumuþtur" buyrulmuþtur. Resulullah´ýn bu son cümlesi þöyle de yorumlanmýþtýr: "Ýman, tâat, küfür ve masiyetle ilgili olarak ezelde cereyan eden yazma iþinin deðiþmezliði sebebiyle ben "Kalem kurudu" diyorum."[25]
ÜÇÜNCÜ FASIL
KADERE RIZA
ـ4840 ـ1ـ عن سعد بنِ أبِى وقّاصٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مِنْ سَعَادَةِ ابْنِ آدَمَ رِضَاهُ بِمَا قَضى اللّهُ تَعالى، وَمِنْ شَقَاوَةِ ابْنِ آدَمَ تَرْكُهُ اسْتِخَارَةَ اللّهِ تَعالى، وَمِنْ شَقَاوَةِ ابْنِ آدَمَ سَخَطُهُ بِمَا قضى اللّهُ تَعالى[. أخرجه الترمذي .
1.(4840)- Sa´d Ýbnu Ebi Vakkas (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Ademoðlunun saadet (sebepleri)nden biri de Allah Teala´nýn hükmettiðine rýza göstermesidir. Þekavet (sebepleri)nden biri de Allah Teala´ya istihareyi terketmesidir. Keza þekavet (sebepleri)nden bir diðeri de Allah´ýn hükmettiðine razý olmamasýdýr." [Tirmizî, Kader 15, (2152).][26]
AÇIKLAMA:
1- Hadisin Tirmizi´deki aslýnda "...Allah´ýn "kendisi için" hükmettiðine rýza göstermesidir" þeklinde "kendisi için" ziyadesi vardýr. Böyle olunca mâna: "Ademoðlunun Allah´a istiharede bulunup, sonra da istiharede, hakkýnda hükmedilene razý olmasý ademoðlunun saadetindendir" þeklinde daha muvafýk düþer.
Ýstihare, hayýr talep etmek demektir. Ancak burada, yapýlacak bir iþ için, hayýrlý olup olmadýðý hususunda Cenab-ý Hak´tan bir iþaret talep etmektir. Daha önce açýkladýðýmýz üzere bunun belli bir adabý vardýr. Resulullah istiharede bulunmaya ehemmiyet verip buna teþvik etmiþtir:
2- Hadiste Allah´ýn kazasýna rýza, saadet alâmeti olarak deðerlendirilmiþtir. Tîbî bunu iki sebebe baðlar.
* "Biri: Kazaya rýza kiþiyi ibadet için boþ býrakýr. Zîra kiþi, kazaya razý olmazsa, gam içinde kalýr ve kalbi cereyan eden hadiselerle devamlý meþgul olur: "Bu niye oldu, o niye olmadý" der durur.
* Diðeri: Kazaya razý olan kimse, kazaya razý olmayan kimseye Allah´tan gelecek gazaptan kurtulur. Kulun rýzasýzlýðý, Allah´ýn kendine takdirinden baþka bir þeyi zikrederek: "Þöyle olsaydý, bu daha iyi, daha uygun olacaktý" der. Halbuki o iþin iyi veya kötü olduðu kendisine tebeyyün etmiþ deðildir." Tîbî açýklamasýna þöyle devam eder: "Eðer dersen ki: "(Ademoðlunun saadetinin Allah´ýn kazasýna rýzada olduðunu söyledikten sonra buna mukabil olarak da): "Ademoðlunun þekaveti Allah´tan istihareyi terketmesidir" demiþtir. Bu iksinin arasýnda mütekabillik nerededir?" Cevaben deriz ki: Ýstiharede dahi tevekkül ve tevfiz var. Kiþi istihareye uydu mu iþini tamamiyle Allah´a tefviz etmiþ olmaktadýr. (Þu halde bunun terki, kazaya rýzanýn terki demektir.)"[27]
ـ4841 ـ2ـ عن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قَال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: الْمُؤْمِنُ الْقَوِيُّ خَيْرٌ وَأحَبُّ إلى اللّهِ مِنَ الْمُؤْمِنِ الضَّعِيفِ، وَفي كُلٍّ خَيْرٌ. احْرِصْ على مَا يَنْفَعُكَ، وَاسْتَعِنْ بِاللّهِ وََ تَعْجِزْ، وَإنْ أصَابَكَ شَىْءٌ فََ تَقُلْ: لَوْ أنِّي فَعَلْتُ لَكَانَ كَذَا وَكَذَا، وَلَكِنْ قُلْ: قَدَّرَ اللّهُ، وَمَا شَاءَ فَعَلَ. فإنَّ لَوْ تَفْتَحُ عَمَلَ الشَّيْطَانِ[. أخرجه مسلم .
2. (4841)- Hz. Ebu Hüreyre (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Kuvvetli mü´min, Allah nazarýnda zayýf mü´minden daha sevgili ve daha hayýrlýdýr. Aslýnda her ikisinde de bir hayýr vardýr. Sana faydalý olan þeye karþý gayret göster. Allah´tan yardým dile, acz izhar etme. Bir musibet baþýna gelirse: "Eðer þöyle yapsaydým bu baþýma gelmezdi!" deme. "Allah takdir etmiþtir. Onun dilediði olur!" de! Zira "eðer" kelimesi þeytan iþine kapý açar." [Müslim, Kader 34, (2664).][28]
Ynt: Kader By: sumeyye Date: 10 Nisan 2010, 15:30:47
AÇIKLAMA:
1- Nevevî, "Kuvvetli mü´min" tabirindeki kuvvetten muradýn "nefsin azimet ve niyeti ve ahiret hususundaki düþüncesi" olduðunu söyler ve devam eder: "Bu vasýfta olan bir kimse cihadda cesaretle düþmana karþý ileri atýlýr ve onu karþýlamada ve peþine düþmede daha hýzlý davranýr, emr-i bi´lmaruf ve nehy-i ani´lmünkere daha kararlýdýr ve bütün bu amellerinde daha sabýrlý ve metanetlidir. Namaz, oruç ve diðer ibadet ve zikirlere daha raðbetli ve onlara devamda daha þevkli ve musýr olur."
2- "Her ikisinde de hayýr vardýr" sözüyle, zayýf olanda da kuvvetli olanda da hayýr bulunduðu te´yid edilmiþ oluyor. Zîra ikisi de imanda müþterektirler, her ne kadar ibadette biri zayýf olsa da.
3- "Faydalý olana gayret göster"den maksad, ibadete karþý hýrslý ol demektir. Faydalý denince Allah nazarýnda faydalý olan kastedilmiþtir. Allah´tan talep edilecek yardým da bununla ilgili olmalýdýr. Ne ibatette ne de ibadet için yardým talep etme hususlarýnda tembellik göstermemeli, acz izhar edilmemelidir" (Nevevî).
4- Kadý Ýyaz´ýn nakline göre, ulema: "Eðer þöyle yapsaydým bu baþýma gelmezdi" demekten nehyin, buna kesinlikle inanýp: "Onu yapsaydým bu baþýma gelmeyecekti" diye cezmen söyleyen kimse hakkýnda olduðunu söylemiþtir. Ýlaveten: "Onu yapsaydým bu deðil, Allah´ýn dileyeceði bir baþka þey baþýma gelirdi" diyene, yasak olmayacaðýný belirtirler. Böyle bir yasaktan maksat, "eðer.." þeklindeki ifadede kaderi tenkid manasý bulunduðu içindir.
Kadý Ýyaz der ki: "Buna göre, hadisteki nehiy zahiri üzeredir ve umumi bir nehiydir. Üstelik bu nehiy tenzihîdir. Buna, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn "Zîra "eðer" kelimesi þeytan iþine kapý açar" sözü delalet eder. Bunun manasý "þeytan, kadere çatmayý kalbe atar ve vesvese verir" demektir."
Nevevî der ki: "Mazi sigasý ile eðer (=lev) kelimesinin kullanýlýþý hadiste sýkça gelmiþtir. Zahir olan þu ki, bunu kullanmaktan nehiy boþ þeylerle ilgili olarak kullanmalarýdýr. Bu da tahrimî deðil, tenzihî bir nehiydir. Ama kiþi ibadet hususundaki taksiratýndan üzüntülerini ifade zýmnýnda söylemiþse bunda bir beis yoktur. Hadiste gelen "eðer"li benzer ifadelerin çoðu bu manaya hamledilmiþtir."[29]
Ynt: Kader By: sumeyye Date: 10 Nisan 2010, 15:31:16
DÖRDÜNCÜ FASIL
ÇOCUKLARIN HÜKMÜ
ـ4842 ـ1ـ عن عائشةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْهَا قالتْ: ]تُوُفِّىَ صَبِيٌّ. فَقُلْتُ: طُوبى لَهُ، عُصْفُورٌ مِنْ عَصَافِيرِ الْجَنَّةِ. فقَالَ رَسُولُ اللّهِ #: أوََ تَدْرِينَ أنَّ اللّهَ خَلَقَ الْجَنَّةَ وَخَلَقَ النَّارَ، فَخَلَقَ لهذِهِ أهًْ، ولهذِهِ أهًْ[. أخرجه مسلم وأبو داود والنسائي .
1. (4842)- Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ) anlatýyor: "Bir çocuk ölmüþtü. Ben:
"Ne mutlu ona! Cennet kuþlarýndan bir kuþ oldu!" dedim. Aleyhissalâtu vesselâm:
"Sen Allah´ýn cenneti de cehennemi de yarattýðýný, beriki için de öteki için de ahali yarattýðýný bilmiyor musun?" buyurdular." [Müslim, Kader 30, (2662); Nesaî, Cenaiz 58, (4, 57); Ebu Davud, Sünnet 18, (4713).][30]
AÇIKLAMA:
Bu hadis, büluða ermeden vefat eden Müslüman çocuklarýn ahiretteki durumu hakkýnda bir hüküm getirmektedir: Cennetlik mi, cehennemlik mi olcaklarý Allah´ýn meþietine baðlýdýr. Bir sonraki hadiste müþrik çocuklarýnýn durumu hakkýndaki münakaþayý geniþçe kaydedeceðiz. Burada þunu belirtelim ki, Müslüman çocuklarýyla ilgili hüküm de münakaþa edilmiþtir. Çünkü sadedinde olduðumuz hadis, "cennetliktir!" hükmüne ihtiyat getirmektedir. Bu sahih hadisi esas alanlar, bu meselede ihtiyatý tercih etmiþ olurlar. Ancak mevzuya temas eden tek hadis bu deðildir. Alimlerin büyük çoðunlukla hükme esas ittihaz ettikleri bir Ebu Hüreyre hadisine göre, mü´min çocuklarý cennetliktir.
"Kimin büluða ermezden önce üç çocuðu vefat ederse bunlar o kimseye ateþe karþý bir perde olurlar. Yahut o kimse cennete girer." Kurtubî, bazýlarýnýn "Müslüman çocuklarýn cennete gidecekleri hususunda ulemânýn ihtilafý yoktur, icma ederler" dediðini kaydeder. Ancak Nevevî, bu meselede, kaydetmiþ olduðumuz Ebu Hüreyre rivayetine itibar edenlerin icmaýndan bahsedilebileceðini belirtir.
Sadedinde olduðumuz Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ) hadisini esas alanlar bu hususta tevakkufu tercih etmiþlerdir. Nevevî, bunlara þu cevabý verir: "Resulullah´ýn Hz. Aiþe´yi o hükümden men etmesi belki bu meselede delilsiz kesin hükme gitmiþ olmasýndandýr veya, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Müslüman çocuklarýn cennetlik olduklarýný bilmezden önce bu müdahaleyi yapmýþtýr." Maziri: "Ýhtilaf peygamber çocuklarýnýn dýþýnda kalanlar hakkýndadýr" demiþtir. Müsned-i Ahmed´de gelen bir rivayette
"Müslümanlarýn çocuklarý cennetliktir, müþrikler ve çocuklarý cehennemliktir." Sonra þu ayeti okudu. (Mealen): "Ýman edip de zürriyetleri de kendilerine tabi olanlar (var ya), biz onlarýn nesillerini de kendilerine kattýk" (Tur 2).[31]
ـ4843 ـ2ـ وَعن ابْنِ عَبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]سُئِلَ رَسُولُ اللّهِ # عَنْ أوَدِ الْمُشْرِكِينَ. فقَالَ: اللّهُ إذْ خَلَقَهُمْ أعْلَمُ بِمَا كَانُوا عَامِلِينَ[. أخرجه الخمسة إ الترمذي .
2. (4843)- Ýbnu Abbas (radýyallahu anhümâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´dan müþriklerin çocuklarý hakkýnda sorulmuþtu.
"Allah onlarý yarattýðý zaman ne yapacaklarýný iyi biliyordu!" buyurdular." [Buhârî, Kader 3, Cenaiz 93; Müslim, Kader 28, (2660); Ebu Davud, Sünnet 18, (4711); Nesâî, Cenaiz 60, (4, 59).][32]
Ynt: Kader By: sumeyye Date: 10 Nisan 2010, 15:31:38
AÇIKLAMA:
Kaydedilen iki hadisten birincisi, Müslüman çocuklarýn cennete gideceði hususunda tevakkuf etmeyi, kesin hükme gitmeyi ders verirken, ikinci hadis de müþrik çocuklar hakkýnda ayný þekilde kesin hükümden kaçýnmaya irþad etmektedir.
Çocuklarýn, yani büluða ermeden ölenlerin durumlarý hakkýnda ihtilaf edilmiþtir. Mesele üzerine birçok rivayetler var. Alimler rivayetlerdeki farklýlýklar yüzünden farklý görüþler ileri sürmüþlerdir.
1) Hammad Ýbnu Seleme, Hammad Ýbnu Zeyd, Ýbnu´l-Mübarek, Ýshak Ýbnu Rahuye hazeratý, çocuklar hakkýnda: "Allah´ýn meþietindedir. Dilerse cennete koyacak, dilerse cehenneme" diye hükmederler ve bu mevzuda gelen nasslardan bu hükmü çýkarýrlar. Bilhassa müþrik çocuklarý hakkýnda Þafiî hazretlerinin de böyle hükmettiðini, Beyhakî, el-Ý´tikad´ýnda kaydetmiþtir. Ýbnu Abdilberr: "Ýmam-ý Malik´ten bu hususta sarih bir hüküm intikal etmedi ise de, onun nokta-i nazarýndan çýkarýlacak hüküm de böyledir. Ancak ashabý, Müslüman çocuklarýn cennete, kâfir çocuklarýnýn meþiet-i Ýlahiye´de olduðunu sarih olarak beyan etmiþtir" der.
Bu görüþ sahiplerinin delili: "Allah onlarýn ne yapacaðýný daha iyi biliyor" hadisidir.
2) Ýkinci görüþe göre, "Çocuklar babalarýna tabidir, Müslümanlarýn çocuklarý cennette, kâfirlerin çocuklarý cehennemde olacaktýr." Bu görüþ, Haricîlerden Ezarika´nýn görüþüdür. Bunlarýn delili þu ayettir: "Nuh: "Ey Rabbim! dedi. Yeryüzünde kafirlerden tek bir kiþi býrakma!" (Nuh 26). Ancak bu ayetin Nuh kavmiyle ilgili olduðu söylenerek karþý çýkýlmýþ. Hz. Nuh´un bu bedduayý, Cenab-ý Hakk´ýn ona: "Kavminden, (hal-i hazýr) inananlar dýþýnda kimse sana iman etmeyecektir" (Hud 36) diye vaki olan vahyinden sonra yaptýðý belirtilmiþtir. "Onlar babalarýndandýr veya onlardandýr" þeklindeki hadis, harbîlerle ilgili ahkâm zýmnýnda varid olmuþtur. Bu görüþe karþý çýkanlar, müþrik çocuklarýn cehennemde olacaðýný tasrih eden ve Hz. Aiþe´den gelen bir rivayetin zayýf olduðunu belirtirler.
3) Üçüncü görüþe göre, çocuklar cennetle cehennem arasýnda orta bir yerde, bir berzahtadýrlar. Çünkü, onlarýn cennete girmesini saðlayacak amelleri mevcut olmadýðý gibi, cehenneme girmelerine sebep olacak da günahlarý yoktur.
4) Cennet ehlinin hizmetçileri olacaklar. Bazý kaynaklarda gelen zayýf bir hadise göre Aleyhissalâtu vesselâm: "Müþriklerin çocuklarý cennet ehlinin hizmetçileridir" buyurmuþtur.
5) Beþinci görüþe göre, toprak olurlar. Bu görüþ Sümame Ýbnu Eþres´ten mervidir.
6) Bu görüþe göre ateþtedirler. Ýyaz, bunu Ahmed Ýbnu Hanbel´e nisbet etmiþ ise de, Ýbnu Teymiyye, Ýyaz´ýn burada hata ettiðini, bu görüþün Ahmed Ýbnu Hanbel´e ait olmayýp, ashabýndan birine ait olduðunu söyler.
7) Yedincisine göre çocuklar ahirette imtihan olunacaklar: Kendilerine ateþ yükseltilecek, kim içine girerse, o soðuk ve selametli olacak, imtina eden ise azaba duçar olacak. Bazý sahih rivayetler, mecnunlar ve fetret devrinde ölenler hakkýnda imtihan olduðunu belirtmiþtir. Beyhakî, el-Ý´tikad´ýnda bu görüþün sahih görüþ olduðunu söylemiþ ise de, "Ahiret teklif yeri deðildir. Orada ne amel ne imtihan hiçbir þey yoktur" denilerek tenkid edilmiþtir. Ancak bu tenkidcilere de: "Bu hal, cennet ve cehennemde istikrar peyda ettikten sonrasý için camidir, amma Arasat´ta, buna bir mani yoktur. Nitekim ayette "Her hakikatýn bütün çýplaklýðýyla ortaya çýktýðý gün onlar secdeye çaðrýlýrlar. Fakat güçleri yetmez" (Kalem 42) buyrulmuþtur" diyerek cevap verilmiþ ve bir Sahiheyn hadisi gösterilmiþtir: (Kýyamet günü) insanlara secde etmeleri emredilir. Münafýðýn sýrtý o zaman yekpare bir tabakaya döner ve secdeye güç yetiremez."
8) Çocuklar cennetliktir. Nevevî der ki: "Muhakkak ulemânýn seçtiði sahih mezhep budur. Bunlar þu ayeti delil kýlmýþlardýr: "Biz bir peygamber göndermedikçe azap edici deðiliz." (Ýsra 15).
9) Tevakkuf: Hiçbir hükümde bulunmamak.
Buhârî, müþrik çocuklarýnýn durumu üzerine söylenenler hakkýnda açtýðý babda üç hadis kaydeder: Birincisinde tevakkuf ifade edilmiþtir; ikincisinde cennette olacaklarý görüþünü müreccah kýlan bir hadis kaydedilir; üçüncü hadiste ise cennetlik olacaklarýný tasrih eden bir hüküm mevcuttur.[33] Þarihler bunda hem üç ayrý görüþe delil ve hem de Buhari´nin tercihini görürler: Ona göre esas olan kafir çocuklarýnýn cennetlik olduðudur.[34]
ـ4844 ـ3ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: تَحَاجَّ آدَمُ وَمُوسى عَلَيْهِمَا السََّمُ. فقَالَ لَهُ مُوسى: أنْتَ الَّذِى أخْرََجْتَ النَّاسَ مِنَ الْجَنَّةِ بِذَنْبِكَ وَأشْقَيْتَهُمْ. فَقَالَ آدَمُ لِمُوسى: أنْتَ الَّذِى اصْطَفَاكَ اللّهُ بِرِسَاَتِهِ وَبِكََمِهِ، أتَلُومُنِي على أمْرٍ كَتَبهُ اللّهُ
عَليَّ قَبْلَ أنْ يَخْلُقَنِي؟ قَالَ رَسُولُ اللّهِ # فَحَجَّ آدَمُ مُوسى[. أخرجه الستة إ النسائي.»المحاجة« المجادلة والْمُخاصمةُ .
3. (4844)- Hz. Ebu Hüreyre (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Hz. Adem ve Musa aleyhimasselam münakaþa ettiler. Musa, Adem´e:
"Ýþlediðin günahla insanlarý cennetten çýkaran ve onlarý þekavete (bedbahtlýða) atan sensin deðil mi!" dedi. Adem de Musa´ya:
"Sen, Allah´ýn risalet vermek suretiyle seçtiði ve hususi kelamýna mazhar kýldýðý kimse ol da, daha yaratýlmamdan [kýrk yýl] önce Allah´ýn bana yazdýðý bir iþten dolayý beni ayýplamaya kalk (bu olacak þey deðil)!" diye cevap verdi." Resulullah devamla dedi ki:
"Hz. Adem Musa´yý ilzam etti!" [Buhârî, Kader 11, Enbiya 31, Tefsir, Taha 1, 3, Tevhid 37; Müslim, Kader 13, (2652); Muvatta, Kader 1, (2, 898); Ebu Davud, Sünnet 17, (4701); Tirmizî, Kader 2, (2135).][35]
Ynt: Kader By: sumeyye Date: 10 Nisan 2010, 15:33:24
AÇIKLAMA:
1- Bu rivayette mevzubahis olan münakaþa hâdisesinin zamaný ve yeri hususunda farklý mütalaalar ileri sürülmüþtür:
* Bazý alimler: "Ýstikbale matuftur. Yani ahirette cereyan edecektir. Vukua geleceði kesin olduðu için mazi sigasýyla vürud etmiþtir" demiþtir.
* Bazý alimler, dünyada ve Hz. Musa devrinde cereyan ettiðini, Cenab-ý Hak, Hz. Musa´nýn Adem aleyhisselam´ý görme talebi üzerine, onu dirilterek karþýlaþtýrmýþ olabileceðini söylemiþtir.
* Bazý alimler, bu iki peygamberin berzah aleminde karþýlaþmýþ olabileceklerini söylemiþtir. Bu durumda Hz. Musa´nýn vefatýndan sonra ruhlarý semada karþýlaþmýþ olmalýdýr.
* Ýbnu´l-Cevzî, bunun bir darb-ý mesel olabileceði ihtimali üzerinde de durmuþtur. Bu durumda mâna þudur: "Eðer onlar karþýlaþsalardý, aralarýnda böyle bir tartýþma geçecekti. Bu temsilde Hz. Musa´nýn zikredilmiþ olmasý, aðýr tekliflerle gönderilen ilk peygamber olmasý sebebiyledir."
Haberin izhar ettiði müþkilatý gözönüne alan Ýbnu´l-Cevzî der ki: "Bu haber, sahih bir hadisle sabit olmasý sebebiyle, mahiyetine muttali olunamasa bile, inanýlmasý gereken hususlardandýr. Mânasýnýn hakikatýný kavrayamamýþ olsak bile kabul etmemiz gereken meselelerin ilki bu deðildir. Kabirdeki azab ve nimetle ilgili haber bunlardan bir diðeridir. Herhangi bir meselenin izahýný yapmakta müþkilat çekecek olsak geriye teslim olmak kalýr." Ýbnu Abdilberr der ki: "Buna göre bu çeþit meselelerde teslim esastýr. Tahkik etmek için üzerinde durulmaz. Zîra bu çeþit meselelerde bize pek az bir ilim verilmiþtir."
2- Sadedinde olduðumuz rivayette, Hz. Adem´in kaderinin yaratýlmazdan önce yazýldýðý mevzubahistir. Bir baþka rivayette 40 yýl önce sarahati vardýr. Ýbnu´t-Tîn: "Kýrk yýldan murad, her ayet-i kerimede geçen "Ben yeryüzünde bir halife yaratacaðým" (Bakara 30) ifadesi ile Hz. Adem´e ruhun üflenmesi arasýnda geçen müddettir." Bazýlarý: "Bu müddetin baþlangýcý levhalara yazýlma zamanýdýr. Sonu da Hz. Adem´in yaratýlma zamanýdýr" demiþtir. Ýbnu´l-Cevzî der ki: "Allah´ýn kadim olan ilmi, ma´lumatýn tamamýný mahlukatýn hiçbiri yaratýlmazdan önce kuþatmýþ idi. Ancak bunlarý farklý zamanlarda yazdý. Nitekim Sahih-i Müslim´de gelmiþtir ki: "Allah miktarlarý, arz ve semavatý yaratmazdan elli bin yýl önce takdir etmiþtir." Öyleyse, bilhassa Hz. Adem´in kýssasýnýn, yaratýlýþýndan kýrk yýl önce yazýlmýþ olmasý caizdir. Bu miktar, ona ruh üflenmezden önce toprak olarak bekleme müddeti de olabilir, bu da caizdir. Nitekim yine Sahih-i Müslim´de geldiðine göre, Hz. Adem´in toprak halinde þekillenmesi ile ona ruhun üflenmesine kadar kýrk yýl müddet geçmiþtir. Bu hal, bir küll olarak miktarlarýn semavat ve arzýn yaratýlýþýndan elli bin yýl önce yazýlmýþ olmasýna muhalefet etmez."
Mâzirî de þunu söyler: "Zahir o ki: Bundan murad Allah bunu, Hz. Adem´in yaratýlýþýndan kýrk yýl önce yazmýþ olmasýdýr. Fakat bundan þunun kastedilmiþ olmasý muhtemeldir; "Allah bunu meleklere izhar etti veya bu tarihi izafe ettiði bir fiilde bulundu. Aksi takdirde Allah´ýn meþieti ve takdiri kadimdir." En doðrusu da þudur: Hz. Adem´in "Allah bunu, beni yaratmazdan önce bana takdir buyurdu" þeklindeki sözü ile "Tevrat´ta bunu yazdý" demeyi kastetmiþ olmasýdýr. Çünkü bir baþka rivayette þöyle gelmiþtir: "Hz. Adem, Musa´ya sordu: "O yaptýðýn iþin üzerime yazýlmasý iþinin, Tevrat´ta yaratýlmamdan kaç yýl önce vuku bulduðunu gördün?" Hz. Musa: "Kýrk yýl!" diye cevap verdi."
Nevevî der ki: "Onun takdirinden murad Levh-i Mahfuz´a veya Tevrat´a veya Elvah´a yazýlmasýdýr. Kaderin kendisinin kastedilmesi caiz deðildir. Çünkü o, ezelîdir. Hak Teala hazretleri, vukua gelecek hadiseleri ezelden beri murad etmiþtir."[36]
3- HADÝSTEN ÇIKARILAN BAZI HÜKÜMLER:
* Kadý Ýyaz der ki: "Hadiste, Ehl-i Sünnet´in "Hz. Adem´in çýkarýldýðý cennet, müttakilere vaadedilmiþ olan ve ahirette girecekleri ebediyet cennetidir" iddiasýna hüccet var. Mu´tezile ve baþka bazýlarý ise, o cennetin baþka bir cennet olduðunu iddia ederler. Onlardan bazýlarý daha da ileri gidip, o cennetin yeryüzünde olduðunu ifade etmiþtir.
* Hadis, hakkýn ortaya çýkmasý için yapýlacak münazarada delil ve hüccetler getirmenin, bunlarýn açýklýk kazanmasý için tevbih ve ta´rizde bulunmanýn meþru olduðunu; levmin, bilen ve anlayan kimseye kendisinde bu hallerin bulunmadýðý kimselere nisbetle daha aðýr geldiðini göstermektedir.
* Kiþi kendinden büyükle, evlad babasýyla münazara edebilmektedir. Ancak bunun meþru olmasý için, münazarada hakkýn ortaya çýkmasý veya ilmin artmasý veya meselenin inceliklerine vukufiyet kazanýlmasý gayesi güdülmelidir.
* Ehl-i Sünet için kaderin varlýðý ve kullarýn fiillerinin yaratýlmasý gibi hususlara hüccet mevcuttur.
* Kiþinin normalde hoþ karþýlanmayacak bazý davranýþlarý, öfke ve üzüntü gibi bazý hallerinde hoþ karþýlanabilir. Bilhassa, öfkeli ve hiddetli bir tabiata sahip olanlar daha çok müsamaha ile karþýlanýr.
Nitekim hadiste münazara esnasýnda inkarcýlýk hali galebe çalmýþ olan Hz. Musa´ya, Hz. Adem aleyhisselam, babasý olmasýna raðmen, sadece ismiyle hitap etmiþ, ona bu halin dýþýnda yer vermeyeceði þeylerle hitap etmiþ, bununla birlikte Hz. Musa´nýn faziletini ikrar etmiþ, sonra münazarasýna devam edip, onun þüphesini bertaraf edecek kendi hüccetlerini beyan etmiþtir.[37]
ـ4845 ـ4ـ وعن عُمر بْنِ الْخَطَّابِ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قَالَ رَسُول اللّهِ #: قَالَ مُوسى: يَا رَبِّ أرِنَا آدَمَ الَّذِى أخْرَجَنَا وَنَفْسَهُ مِنَ الْجَنَّةِ، فأرَاهُ اللّهُ أبَاهُ آدَمَ عَلَيْهِ السََّمُ فقَالَ: أنْتَ أبُونَا آدَمُ؟ فقَالَ: نَعَمْ. فقَالَ: أنْتَ الَّذِى نَفَخَ اللّهُ فِيكَ مِنْ رُوحِهِ، وَعَلَّمَكَ ا‘سْمَاءَ كُلَّهَا، وَأمَرَ الْمََئِكَةَ فَسَجَدُوا لَكَ؟ قَالَ: نَعَمْ. قَالَ: فَمَا حَمَلَكَ عَلى أنْ أخْرَجْتَنَا
وَنَفْسََكَ مِنَ الْجَنَّةِ؟ فقَالَ آدَمُ: وَمَنْ أنْتَ؟ قَالَ: أنَا مُوسى. قَالَ: أنْتَ الَّذِى اصْطَفَاكَ اللّهُ بِرِسَاَتِهِ، أنْتَ نَبِىُّ بَنِى إسْرَائِيلَ الَّذِى كَلَّمَكَ اللّهُ مِنْ وَرَاءِ الْحِجَابِ، وَلَمْ يَجْعَلْ بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ رَسُوً مِنْ خَلْقِهِ؟ قَالَ: نَعَمْ. قَالَ: فَمَا وَجَدْتَ أنَّ ذلِكَ كَانَ في كِتَابِ اللّهِ قَبْلَ أنْ أُخْلَقَ؟ قَالَ: بَلى. قَالَ: فِيمَ تَلُومُنِى؟ في شَىْءٍ سَبَقَ مِنَ اللّهِ الْقَضَاءُ قَبْلِي. قَالَ # عِنْدَ ذلِكَ: فَحَجَّ آدَمُ مُوسى، فَحَجَّ آدَمُ مُوسى، فَحَجَّ آدَمُ مُوسى عَلَيْهِمَا السََّمُ[. أخرجه أبو داود .
4. (4845)- Ömer Ýbnu´l-Hattab (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Musa aleyhisselam: "Ey Rabbim! bizi ve kendisini cennetten çýkaran Adem´i bize bir göster!" diye niyazda bulundu. Hak Teala ve Tekaddes hazretleri de babasý Adem aleyhisselam´ý ona gösterdi. Bunun üzerine Hz. Musa:
"Sen babamýz Adem misin?" dedi. Adem: "Evet!" deyince:
"Yani sen, Allah´ýn kendi ruhundan üflediði kimsesin. Sana bütün isimleri öðretti, meleklere emretti ve onlar da sana secde ettiler öyle deðil mi?" diye sordu. Adem yine: "Evet!" dedi. Hz. Musa sormaya devam etti:
"Öyleyse sen niye bizi ve kendini cennetten çýkardýn?"
Bu soru üzerine Hz. Adem:
"Sen kimsin?" dedi. O: "Ben Musa´yým!" deyince:
"Yani sen, Allah´ýn risalet vererek mümtaz kýldýðý kimsesin. Sen Benî Ýsrail´in peygamberi, perde gerisinde Allah´ýn konuþtuðu kimsesin. Allah seninle kendi arasýna mahlukatýndan bir elçi de koymadý deðil mi?" dedi. Hz. Musa "Evet!" deyine; Hz. Adem:
"Öyleyse sen, (bu söylediðin þeyin) ben yaratýlmazdan önce Allah´ýn (kader) kitabýnda yazýlmýþ olduðunu görmedin mi?" dedi. Hz. Musa "Evet!" deyince:
"Öyleyse Allah´ýn kazasý (hükmü) benden önce cereyan etmiþ bir þey hakkýnda beni niye levmediyorsun?" dedi."
Aleyhissalâtu vesselâm, devamla:
"Hz. Adem, Musa´yý ilzam etti. Hz. Adem Musa´yý ilzam etti. Hz. Adem, Musa aleyhimesselam´ý ilzam etti" buyurdular." [Ebu Davud, Sünnet, 17, (4702).][38]
AÇIKLAMA, önceki hadislerde geçti. [39]
Ynt: Kader By: sumeyye Date: 10 Nisan 2010, 15:33:53
BEÞÝNCÝ FASIL
KADERÝYE´NÝN ZEMMÝ
ـ4846 ـ1ـ عن حُذيفة رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: لِكُلِّ أُمَّةٍ مَجُوسٌ، وَمَجُوسُ هذِهِ ا‘ُمَّةِ الَّذِينَ يَقُولُونَ أنْ َ قَدَرَ فَمَنْ مَاتَ مِنْهُمْ فََ تَشْهَدُوا جَنَازَتَهُ، وَمَنْ مَرِضَ مِنْهُمْ فََ تَعُودُوهُ؟ وَهُمْ شِيعَةُ الدَّجَّالِ، وَحَقٌّ عَلى اللّهِ أنْ يُلْحِقَهُمْ بِالدَّجَّالِ[. أخرجه أبو داود .
1. (4846)- Huzeyfe (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Her ümmetin Mecusileri vardýr. Bu ümmetin Mecusileri "kader yoktur!" diyenlerdir. Bunlardan kim ölürse cenazelerinde hazýr bulunmayýn. Onlardan kim hastalanýrsa ona ziyarette bulunmayýn. Onlar Deccal bölüðüdür. Onlarý Deccal´e ilhak etmek Allah üzerine bir haktýr." [Ebu Davud, Sünnet 17, (4692).][40]
AÇIKLAMA:
1- Bagavî, Þerhu´s-Sünne´sinde kader meselesini þöyle özetler: "Kadere iman farzdýr. Bu, kullarýn hayýr ve þer bütün fiillerini Allah´ýn yarattýðýna, bunlarý yaratmazdan önce Levh-i Mahfuz´da yazdýðýna, her þeyin O´nun kazasý ve kaderiyle, irade ve meþietiyle olduðuna; ancak iman ve taate razý olduðuna ve bunlara sevap vaadettiðine, küfre ve masiyete razý olmadýðýna ve bunlar için ikab vaadettiðine inanmaktýr. Kader, Allah´ýn sýrlarýndan bir sýrdýr. Buna ne mukarreb bir melek, ne de mürsel bir peygamber muttali olmamýþtýr. Bu meseleye akýl yoluyla gidip araþtýrma yapmak caiz deðildir. Gerekli olan, bütün mahlukatý Allah´ýn yaratýp onlarý iki gruba ayýrdýðýna inanmaktýr; bu gruplardan birini cennet için yaratmýþtýr ki, bu, fazlýndandýr, bir grubu da cehennem için yaratmýþtýr, bu da onun adaletindendir."
2- Kaderiye fýrkasý Mecusilere benzetilmiþtir. Hattabi´ye göre bunun sebebi, onlarýn iki asýl meselesindeki sözlerinin Mecusilerin sözlerine benzemesidir. Çünkü onlar hayrý nurun fiilinden, þerri de zulmetin (karanlýðýn) fiilinden bilirler.
Kaderiyeciler de hayrý Allah´a, þerri de O´nun gayrýna izafe ederler. Halbuki hayrý da þerri de yaratan Allah´týr. O´nun meþieti olmadan ne hayýr ne de þer meydana gelir. Allah hikmetiyle þerri þer olarak yaratmýþtýr, týpký hayrý da hayýr olarak yarattýðý gibi, zira her ikisi de halk ve icad cihetiyle Allah´a; fiil ve kesb cihetiyle de failine muzaftýr.
Hadis, ittisal yönüyle munkatý´ bulunmuþ, zayýf olduðuna dikkat çekilmiþtir, mevzu diyen de olmuþtur.[41]
ـ4847 ـ2ـ ولَهُ في رواية عن ابْنِ عُمَرَ مَرْفُوعاً: ]الْقَدَرِيَّةُ مَجُوسُ هذِهِ ا‘ُمَّةِ، إنْ مَرِضُوا فََ تَعُودُوهُمْ، وَإنْ مَاتُوا فََ تَشْهَدُوهُمْ[ .
2. (4847)- Ebu Davud´un Ýbnu Ömer´den gelen merfu bir rivayetinde þöyle buyrulmuþtur:
"Kaderiye fýrkasý, bu ümmetin Mecusileridir. Eðer hastalanýrlarsa ziyaret etmeyin, ölürlerse cenazelerine katýlmayýn." [Ebu Davud, Sünnet 17, (4691).][42]
ـ4848 ـ3ـ وَلَهُ أيْضاً في روايةٍ عَنْهُ مَرْفُوعاً: ]َ تُجَالِسُوا أهْلَ الْقَدَرِ، وََ تُفَاتِحُوهُمْ بِالْكََمِ[ .
3. (4848)- Yine Ebu Davud´da Ýbnu Ömer (radýyallahu anhümâ)´den gelen merfu bir rivayette:
"Kader ehli ile düþüp kalkmayýn, onlara dava açmayýn" buyurulmuþtur. [Ebu Davud, Sünnet 17, (4720).][43]
AÇIKLAMA:
1- Teysir, bu hadisin Ýbnu Ömer rivayeti olduðunu söylüyor. Ancak, Ebu Davud´da hadis Hz. Ömer´den rivayet edilmektedir.
2- "Onlara dava açmayýn" demek, "Ýhtilaflarýnýzýn çözümü için onlarýn hakimlerine baþvurmayýn" demektir. Bazý alimler de: "Ýtikadla ilgili meselelerde onlarla münakaþa ve münazara baþlatmayýn. Ta ki içinize yersiz þekler girmesin. Çünkü onlar haksýz mücadelede münazara ve güç sahibi kimselerdir (size yersiz þek atabilirler)" diye anlamýþlardýr. Ancak "Rabbimiz, kavmimizle bizim aramýzda hak ile sen hüküm ver. Hakký açýða çýkaranlarýn en hayýrlýsý sensin" (A´raf 89) ayetini esas alan alimler, önceki te´vilin daha münasip olduðunu söylerler. Mamafih, o ibareyi "Onlara ilk selamý siz vermeyin" þeklinde anlayanlar da olmuþtur.[44]
ـ4849 ـ4ـ وعن ابْنِ عَبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُما: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: صِنْفَانِ مِنْ أمَّتِي لَيْسَ لَهُمْ في ا“سَْمِ نَصِيبٌ: الْمُرْجِئَةُ، وَالْقَدَرِيَّةُ[. أخرجه الترمذي.»القَدريةُ« الذين يقولون: الخير من اللّه، والشر من ا“نسان، وأن اللّه يريد أفعال العصاة.و»الْمُرجِئَةُ« الذين يقولون يضر مع ا“يمان معصية، وهم أضداد القدرية، فإن من مذهبهم تخليد صاحب الكبيرة في النار إذا لم يتب منها وإن كان مؤمنا. وكهما مخالف ‘هل السنة والجماعة .
4. (4849)- Ýbnu Abbas (radýyallahu anhümâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Ümmetimde iki sýnýf vardýr ki, onlarýn Ýslam´dan nasipleri yoktur: Mürcie ve Kaderiye." [Tirmizî, Kader 13, (2150).][45]
Ynt: Kader By: sumeyye Date: 10 Nisan 2010, 15:34:22
AÇIKLAMA:
Mürcie, fýrak-ý dalleden biridir. Temel görüþlerini "Ýman olunca günahýn bir zararý yoktur; týpký küfür oldukça, taatin faydasý olmadýðý gibi" diyerek ifade etmiþlerdir. Gerçi küfür olduktan sonra amelin, taatin faydasý yoktur, bu doðru. Ancak buna kýyasla "Ýman olunca günah zarar etmez" þeklinde çýkarýlan hüküm batýldýr. Böyle bir iddiayý benimsemek her çeþit haramýn helal sayýlmasý demek olan ibahe´ye kapý açar. Bu düþüncedeki bir insan, "Ben mü´minim günah zarar vermez" diyerek her aklýna gelen haramý iþleyebilir. Bu düþünce Kaderiye düþüncesinin tam zýddýnda yer alýr. Onlar: "Büyük günah iþleyen kimse bu günahtan tevbe etmeden ölürse ebediyen cehennemde kalýr" derken, bunlar "büyük de olsa günahýn insana, -imaný olduðu takdirde- zarar vermeyeceðini" iddia etmiþlerdir.
Görüldüðü üzere batýl mezhepler ifrat ve tefrit arasýnda bocalamaktadýr. Ehl-i Sünnet ve´l-Cemaat, orta yolu tercih eder.
2- Bu fýrkaya Mürcie denmiþ olmasýnýn sebebi hususunda ihtilaf edilmiþtir:
* Bazýlarýna göre: Bu fýrka, Hz. Osman (radýyallahu anh)´ýn þehadeti üzerine Müslümanlar arasýnda çýkan gruplaþmalardan doðmuþtur. Þöyle ki: Medine´de Müslümanlar:
1- Hz. Osman´ý mazlum bilip onun intikamýnýn alýnmasýný isteyenler.
2- Hz. Ali´yi hilafete layýk görenler, olmak üzere baþlýca iki gruba ayrýlmýþlardýr.
Bunlar dýþýnda üçüncü bir grup, her iki tarafla da münasebetlerini devam ettiriyordu. Bu gruba mensup olanlar aradaki ihtilafta bir taraf tutmuyorlar, hükmü Allah´a býrakýyorlardý. Geriye býrakma manasýna gelen irca´dan, bunlara Mürcie denmiþtir.
* Bir baþka tahmine göre, Hz. Ali´nin hilafette birinci sýradan dördüncü sýraya düþmesine onlar sebep olduðu için, onlara Mürcie denmiþtir. Bu manada Mürcie, Þia´nýn zýddýdýr.
* Bir baþka açýklamaya göre, bunlar büyük günah iþleyenler hakkýndaki hükmü kýyamete býraktýklarý için bunlara Mürcie denmiþtir. Yani onlara göre günah iþleyen cennetlik mi cehennemlik mi bu dünyada bilinemez, hükümlerini ahirete býrakmak gerekir.
* Bir baþka izaha göre, Mürcie, ümit vermek mânasýna gelen ircadan gelmektedir. Yani onlar, "iman sahibine büyük günah zarar vermez" diyerek böylelerine ahirette cennete gitme hususunda ümit verdikleri için kendilerine Mürcie denmiþtir.
* Son bir tahmine göre, bunlar ameli imandan te´hir ettikleri, yani imana çok ehemmiyet verip, ameli imandan ayýrarak onun deðerini ve ehemmiyetini çok gerilerde býraktýklarý için bunlara te´hir eden manasýnda Mürcie denmiþtir.
Bütün bu Mürciî iddialar Kur´an ve sünneti esas alan Ehl-i Sünnet ve´l-Cemaat´in görüþüne aykýrýdýr.[46]
ـ4850 ـ5ـ وعن نافعٍ قال: ]جَاءَ رَجُلٌ الى ابْنِ عُمَرَ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُما فقالَ: إنَّ فَُناً يَقْرَأُ عَليْكَ السََّمَ، لِرَجُلٍ مِنْ أهْلِ الشَّامِ. فقَالَ ابْنُ عُمَرَ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُما: إنَّهُ بَلَغَنِى أنَّهُ قَدْ أحْدَثَ التَّكْذِيبَ بِالْقَدَرِ، فإنْ كَانَ قَدْ أحْدَثَ فََ تَقْرَأْ مِنّي عَلَيْهِ السََّمَ، فإنِّي سَمِعْتُ رَسُولَ
اللّهِ # يَقُولُ: يَكُونُ في هذِهِ ا‘ُمَّةِ خَسْفٌ أوْ مَسْخٌ، وذلِكَ في الْمُكَذّبينَ بِالْقَدَرِ[. أخرجه أبو داود والترمذي .
5. (4850)- Nafi rahimehullah anlatýyor: "Bir adam Ýbnu Ömer (radýyallahu anhümâ)´e gelerek:
"Falan kimse sana selam ediyor!" diyerek, Þamlý birisinden selam getirdi. Ýbnu Ömer (radýyallahu anhümâ):
"Bana ulaþtýðýna göre, o kimse kaderi inkar ediyormuþ. Eðer o böyle bir bid´a fikre saplandý ise, sakýn ona benden selam söyleme! Zîra ben, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ý iþittim:
"Bu ümmette hasf (yere batýrma), mesh (suret deðiþmesi) [ve kazf= (taþ yaðmasý)] olacak. Bu musibetler kaderi inkar edenlere gelecek." [Ebu Davud, Sünnet 7, (4613); Tirmizî,Kader 7, (2153, 2154).][47]
Ynt: Kader By: sumeyye Date: 10 Nisan 2010, 15:34:52
AÇIKLAMA:
1- Ebu Davud´un bir rivayetinde, Ýbnu Ömer´e selam gönderen Þamlý zatýn, Ýbnu Ömer´le mektuplaþan tanýþ birisi olduðu belirtilir. Ýbnu Ömer ona þöyle yazmýþtýr: "Kulaðýma geldiðine göre sen kader hakkýnda (rastgele) konuþuyormuþsun. Bundan böyle sakýn benimle mektuplaþmaya yeltenme. Zîra ben Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn: "Ümmetim içinden kaderi inkar eden kimseler çýkacak!" dediðini iþittim."
Hadiste musibetler sayýlýrken bazý rivayetlerde "veya" mânasýna gelen "ev" denmiþtir. Alimler umumiyetle, bunu "ve" mânasýna anlamýþlardýr.
2- Bid´ayý çeþitli vesilelerle açýkladýk. Tekrar etmek gerekirse: Dinde olmadýðý halde sonradan ihdas edilip, dine sokulan þeydir. Kamus´ta: "Din tamamlanmýþ olduktan sonra onda ihdas edilen þeydir" dendikten sonra þu açýklama yapýlýr: "Bid´at küfürden küçük, fýskdan büyüktür. Ýlim ve amel gerektiren bir delile muhalefet eden bir bid´at "küfür"dür. Zahiren amel gerektiren bir delile muhalefet eden bid´a ise küfür deðil, fakat dalalettir."
Cürcânî, et-Ta´rifat´da: "Sünnete muhalif olan fiildir. Buna bid´at denmesi, bunu söyleyen kimse, dinde örneði olmayan bir þeyi ibda (ihdas) etmesindendir" der.
3- Taþ yaðmasý diye tercüme ettiðimiz kazftan murad, Lut kavminin maruz kaldýðý çeþitten bir beladýr. [48]
ـ4851 ـ6ـ وعن ابْنِ عَمْرِو بْنِ العَاصِ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: كَتَبَ اللّهُ مَقَادِيرَ الْخََئِقِ قَبْلَ أنْ يَخْلُقَ السَّموَاتِ وَا‘رْضَ بِخَمْسِينَ ألْفَ سَنَةٍ وَعَرْشُهُ عَلى الْمَاءِ[. أخرجه مسلم والترمذي .
6. (4851)- Ýbnu Amr Ýbni´l-As (radýyallahu anhümâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Allah mahlukatýn miktarlarýný, semavat ve arzý yaratmazdan elli bin sene evvel, arþý da su üzerinde iken yazdý." [Müslim, Kader 16, (2653); Tirmizî, Kader 18, (2157).][49]
ـ4852 ـ7ـ وعن أبُو عزة قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إذَا قَضَى اللّهُ تَعالى لِعَبْدٍ أنْ يَمُوتَ بِأرْضٍ جَعَلَ لَهُ إلَيْهَا أوْ قَالَ بِهَا حَاجَةً[. أخرجه الترمذي .
7. (4852)- Ebu Azze anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah bir kulunun bir memlekette ölmesini takdir etti mi, onu oraya -veya orada bulunan bir þeye dedi- muhtaç kýlar." [Tirmizî, Kader 11, (2148).][50]
AÇIKLAMA:
Hadis, kiþinin nerede öleceðinin bilinemeyeceðini takrir etmektedir. Kaderinde nerede ölmek varsa, Allah onu o memlekete muhtaç kýlmakta veya oraya bir ihtiyaç hasýl etmekte; bu hacetini görmek üzere oraya giden kimse, eceline orada kavuþmakta ve vefat etmektedir. Bu hususu ifade eden ayette Rab Teala "Hiç kimse nerede öleceðini bilmez" (Lokman 34) buyurmaktadýr.[51]
ـ4853 ـ8ـ وعن مالِكٍ: ]أنَّهُ بَلَغَهُ أنَّهُ قِيلَ “يَاسٍ: مَا رَأيُكَ في الْقَدَرِ؟. فقَالَ: رَأْىُ ابْنَتِي. يُرِيدُ َ يَعْلَمُ سِرّهُ إَّ اللّهُ. وَكَانَ يُضْرَبُ بِهِ الْمَثَلُ في الْفَهْمِ، وَسَألَهُ رَجُلٌ عَنِ الْقَدرِ فقَالَ: ألَسْتَ تُؤْمِنُ بِهِ؟ قَالَ: بلَى. قَالَ: فَحَسْبُكَ، حَدّثَنِي عَلِيُّ بْنُ حُسَيْنٍ عَنْ أبِيهِ رَضِيَ اللّهُ
عَنْهُما أنَّ رَسُولَ اللّهِ # قَالَ مِنْ حُسْنِ إسَْمِ الْمَرْءِ تَركُهُ مَا َ يَعْنِيهِ، وَبَلَغَهُ أيْضاً أنَّهُ قِيلَ لِلُقْمَانَ: مَا بَلَغَ بِكَ مَا تَرى؟ قَالَ أدَاءُ ا‘مَانَةِ، وَصِدْقُ الْحَدِيثِ، وَتَركى مَا َ يَعْنِينِي[. أخرجه رزين .
8. (4853)- Ýmam Malik´e ulaþtýðýna göre, Ýyas Ýbnu Muaviye´ye,
"Kader hakkýnda fikrin nedir?" diye sorulmuþ da o þu cevabý vermiþtir:
"(Benim fikrim) kýzýmýn fikridir!" Bu sözle, onun sýrrýný ancak Allah´ýn bildiðini söylemek istemiþtir. Ýyas, anlayýþta darb-ý mesel olmuþtu. (Bir gün) bir adam ona kader hakkýnda sordu:
"Kadere inanmýyor musun?" dedi. Adam:
"Elbette inanýyorum!" deyince:
"Bu kadarý sana yeter! (Fazlasý senin için mâlâyanidir). Zîra Ali Ýbnu Hüseyin, babasý (Hz. Ali Ýbnu Ebi Talib) (radýyallahu anhümâ)´dan bana nakletti ki, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) þöyle buyurmuþlardýr:
"Kiþinin mâlâyani þeyleri terketmesi, onun Müslümanlýðýnýn güzelliðindendir!"
Yine ona ulaþtýðýna göre Lokman´a: "Sende gördüðümüz (bu fazilet)in sebebi nedir?" diye sorulunca þu cevabý vermiþtir:
"Emaneti eda, doðru söz ve beni ilgilendirmeyen þeyleri terketmem!" Rezin tahric etmiþtir. (Rivayette geçen "Kiþinin mâlâyaniyi terketmesi Ýslam´ýnýn güzelliðindendir" þeklindeki Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn bu sözü þu kaynaklarda geçer: [Muvatta, Hüsnü Hulk 3, (2, 903); Tirmizî, Zühd 11, (2318, 2319); Ýbnu Mace, Fiten 12, (2976); Rivayetin sonundaki "Yine ona ulaþtýðýna göre Lokman´a..." kýsmý da, Muvatta´da gelmiþtir (Kelam 17, 2, 990).][52]