Ýslam Kültürü A-Ý
Pages: 1
Ana-Baba By: neslinur Date: 07 Nisan 2010, 15:22:05
Ana-Baba

Âlim ve evliyâdan Amr bin Mürre (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretle­rinin talebesi Selîm bin Rüstem anlatýr: Amr bin Mürre talebele­rine ana-baba hakkýna çok riâyet etmelerini söyler ve Peygamber efen­dimizin bu hususta buyurduklarý þu hadîs-i þerîfi rivâyet ederlerdi. "Birisi Resûlullah efendimizin yanýna geldi ve; "Ey Allahü teâlânýn peygamberi! Ben beþ vakit namazý kýlýyorum, Ramazân-ý þerîf orucunu tutuyorum. Zekâtýmý veriyor ve haccýmý yapýyorum. Benim için baþka bir þey var mý?" diye sordu. Peygamber efendimiz de; "Kim ana ve baba hakkýna ri­âyet ede­rek bunlarý yerine getirirse, peygamberlerle ve sýddîklarla berâ­ber olur." buyurdu.

ANNEYE HÝZMET




Bâyezîd-i Bistâmî, çocuk iken kendisi,

Ýlim için mektebe, göndermiþti, annesi,



Hocasýný büyük bir dikkatle dinliyordu,

Öðrendiði þeyleri, hemen ezberliyordu.



Bir gün normal vaktinden, erken geldi evine,

Annesi merak edip, sorduðunda kendine,



Dedi ki: "Anneciðim, bugün birþey öðrendim,

Duâný almak için, erkenden eve geldim.



Hak teâlâ Kur´ânda, buyuruyor ki bana,

Ýtâat eyleyeyim, kendisine ve sana.



Duâ et de yapayým, Rabbime çok ibâdet,

Sana da lâyýkýyla, yapayým iyi hizmet."



O günden itibâren, sarýldý ibâdete,

Koyuldu annesine, gece gündüz hizmete.



Karlý ve dondurucu, soðuk bir kýþ gecesi,

Yataðýndan seslenip, su istedi annesi.



Fýrladý annesinin, emri için yerinden,

Lâkin testi boþ idi, çeþmeye koþtu hemen.



Testisini doldurup, döndüðünde evine,

Gördü ki vâlidesi, uykuya dalmýþ yine.

.

Onu uyandýrmaða, gönlü râzý gelmedi,

Buzla kaplý testiyle, baþucunda bekledi.



Biraz sonra annesi, uyandý "Su, su" diye,

Gördü ki oðlu bekler, elinde testi ile.



Dedi ki: "Ey evlâdým, niçin oturmuyorsun?

Baþucumda, ayakta, öylece bekliyorsun?"



Dedi ki: "Anneciðim, beklerim þu sebepten,

Hemen verebileyim suyu geciktirmeden."



Vâlidesi silerek, yaþaran gözlerini,

Oðluna duâ için, kaldýrdý ellerini:



"Yâ Rabbî, ben oðlumdan râzýyým sonsuz kere,

Sen de ondan râzý ol, kavuþtur nimetlere."



Bâyezîd-i Bistâmî, hürmetine ilâhî,

Anne duâsý almak, nasîb et bize dahî.



Tâbiînden, meþhur hadîs âlimi ve velî Ýbn-i Muhayrýz (rahmetullahi teâlâ aleyh) anne babaya çok hürmet edilmesini emir ve tavsiye buyurur, onlara hürmetsizlik edilmesini istemezdi. "Kim anne ve babasýnýn önün- de yürürse, haklarýna riayet etmemiþ olur. Ancak anne ve babasýnýn yolu üzerindeki ezâ ve cefâ veren bir þeyi almak için öne geçmesinde bir mahzur yoktur. Kim anne ve babasýný ismiyle veya lakabýyla çaðýrýrsa edebsizlik etmiþ olur. Ancak babacýðým, anneciðim diye söylemesi müs- tesnâdýr."

Tâbiînden, meþhûr hadîs hâfýzlarýndan ve velî Mekhûl eþ-Þâmî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: ?Ana babaya itâat, büyük gü­nâhlara keffârettir. Bir kimse âilesi içinde yaþlýlar bulunduðu müddetçe, Allahü teâlânýn rýzâsýný kazanma imkânýna sâhiptir.?

Niþâbur´da yetiþen velîlerin büyüklerinden Ebû Bekr el-Ferrâ (rah-metullahi teâlâ aleyh) hazretleri sohbetlerinde büyüklere hürmet et­menin ve ana-babanýn rýzâsýný almanýn ehemmiyeti üzerinde çok durdu. Ev- liyâdan olan Ammû-ý Hirevî rahmetullahi aleyh þöyle anlatýr: "Bir za­man bir cemâatle, hacca gitmek üzere yola çýktýk. Niþâbur´a vardýðý­mýzda, ben Ebû Bekr el-Ferrâ ile görüþmek istedim. Arkadaþlarým bana; "Onu ziyâret edersen, anne ve babanýn rýzâsýný alman için seni geri gönderir. Kendisini hacdan dönüþte ziyâret edersin." dediler. Fakat bende bu arzu çok fazla olduðu için, arkadaþlarýmýn tavsiyelerine aldýr­mayýp, Ebû Bekr el-Ferrâ´nýn rahmetullahi aleyh bulunduðu mescide git­tim. Selâm verdim. Selâmýma karþýlýk verip; "Nerelisin?" diye sordu. "Heratlýyým." dedim. "Nereye gidiyorsun?" dedi. "Hacca gidiyorum?" de­yince; "Baban var mý?" diye sordu. "Evet." dedim. Geri dön ve onun rý­zâsýný al." buyurdu. "Peki efendim, dediðiniz gibi yapacaðým." dedim. Oradan ayrýlýp yol ar- kadaþlarýmýn yanýna gittim. Bana geri dönmemem için ýsrâr ettiler. Ben; "Acaba eve dönmesem mi?" diye düþündüm. Ertesi gün tekrar huzûruna vardýðýmda bana; "Ahdini bozdun." dedi. O hâlime tövbe ettim. "Söyle- diðinize uygun hareket edeceðim." deyince, bana te­veccüh ettiler ve duâ buyurdular. Eðer kendisini görmeyip, duâ ve tevec­cühlerine kavuþma- saydým, tasavvuf yolunda ilerleyemezdim."

Yemen´in büyük velîlerinden Ebû Muhammed Talhâ bin Îsâ (rah- metullahi teâlâ aleyh) hazretlerine Abdullah Yâfiî´nin oðlu gelip, bir mesele için hakem yapmak istedi. Bunu kabûl etmedi. Niçin kabûl etme­diði sorulunca; "Bana kendi meselesi için hakemlik yapmamý teklif edince, babasý bana göründü ve; "O benim oðlumdur, fakat boynumda bir yüktür." dedi. Babasýnýn ondan râzý olmadýðýný bildiðim için, bu tekli­fini kabûl etmedim." buyurdu. Yine bir gün Mekke-i mükerremede, ayný zâtýn oðullarýndan biri kendisinden duâ istedi. O zaman yine babasý gö­ründü ve; "Efendim, bu oðlumu gözetmenizi istiyorum." dedi. Ebû Muhammed Talhâ da o gence dönüp; "Evlâdým, þunu bil ki, hoca talebe­sini gözetir ve korur." buyurdu. Daha sonra Ebû Muhammed Talhâ ya­nýndakilere; "Ben, Abdullah Yâfiî gibi evlâdýný bu derece gözetip kollayan baþka birini gör­medim." buyurdu.

Kendilerine ?Silsile-i aliyye? denilen büyük âlim ve velîlerin altýncýsý olan Ebü´l-Hasan-ý Harkânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) þöyle anlatýr: "Ýki kardeþ vardý. Her gece sýrayla annelerinin hizmetiyle uðraþýr, diðeri Allahü teâlâya ibâdet ederdi. Bir akþam, Allahü teâlâya ibâdet eden kar­deþ, yaptýðý ibâdet, duyduðu hazdan dolayý çok memnun oldu. Bu se­bepten ertesi gün kardeþine; "Bu gece de anneme sen hizmet et, ben ibâdet edeyim." dedi. Kardeþi kabûl etti. Ýbâdet ederken secdede uyuya kaldý ve o anda bir rüyâ gördü. Rüyâsýnda bir ses ona; "Kardeþini affet­tik, seni de onun hâtýrý için baðýþladýk." deyince, genç; "Ben, Allahü teâlâya ibâdet ediyorum. Kardeþim ise anneme hizmet ediyor. Fakat beni, onun yaptýðý amel yüzünden baðýþlýyorsunuz." dedi. Ses ona; "Evet, senin yaptýðýn ibâdetlere bizim hiç ihtiyâcýmýz yok. Fakat kardeþi­nin annene yaptýðý hizmetlere, annenin ihtiyâcý vardý." dedi."

Tâbiînin, zâhid, âbid ve müttekilerinden ve velî Sâbit bin Eslem el-Benânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) gecelerini ibâdetle geçirir ve çoluk ço­cuðuna; "Kalkýn, Allahü teâlâya ibâdet edin. Þunu hiç unutmayýn ki, gece kalkýp ibâdet yapmak, kýyâmetin þiddet ve dehþetinden daha hafiftir." derdi.

Büyük velîlerden Süfyân-ý Sevrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdu­lar ki: "Ana-babaya, helâl ve mubah olan iþlerde itâat edilir. Haram ve þüphelilerde deðil."

Kendilerine ?Silsile-i aliyye? denilen büyük âlim ve velîlerin on seki­zincisi olan Ubeydullah-ý Ahrâr (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri ile ilgili olarak, Reþehât kitabýnýn müellifi þöyle anlatmýþtýr: "Hâce Ubeydul- lah-ý Ahrâr´ýn huzûruna ilk geliþimde, Mevlânâ Sa´deddîn Kaþgârî haz- retlerinin oðlu Mevlânâ Hâce Külân ile berâberdim. Sene­lerce sohbet ve hizmetinde bulunmakla þereflendim. Bâzan sohbet sýra­sýnda bana; "Ni- çin Horasan´a dönmüyorsun? Dön! Annen ve baban be­nim rahatýmý bo- zuyor" buyururdu. Ben, baþkalarý arasýnda bu sözü iþi­tince çok uta- nýrdým. Nihâyet berâber geldiðim Hâce Külân, Horasan´a dönmek üzere izin istemiþti. Ona izin verip, bana da; "Sen de bununla birlikte süratle Horasan´a anne ve babanýn hizmetine dön! Benim raha­týmý bozuyorlar" buyurdu. Bunun üzerine onunla berâber Horasan´a dön­düm. Annemin ve babamýn yanýna ulaþýnca, hocam Ubeydullah-ý Ahrâr´ýn kendileri hakkýn- da buyurduðu sözü söyledim. Ýkisi birden að­laþmaya baþladýlar ve; "Biz her namazdan sonra, Ubeydullah-ý Ahrâr hazretlerine teveccüh edip, se- ni göndermesi için aðlayýp, duâ ediyorduk" dediler. Bir müddet annemin ve babamýn yanýnda kaldým. Sonra tekrar hocamýn yanýna dönmem için aðlayarak, yalvararak müsâade etmelerini isteyince izin verdiler. Ýkinci defâ hocamýn sohbetiyle þereflendim. Sonra bir daha, Horasan´a git bu- yurmadý.

Tâbiîn devrinde Medîne´de yetiþen büyük âlimlerden Atâ bin Yesâr (rahmetullahi teâlâ aleyh) anlattý: Yolculuk yapmakta olan bir kervân, bir yerde mola vermiþti. Fakat bu sýrada bir merkebin sesi onlarýn uyumala­rýna mâni oldu. Bunun üzerine bu sesin geldiði tarafa doðru gittiler. Sesin geldiði yere varýnca kýldan yapýlmýþ çadýr içerisinde, yaþlý bir kadýnla karþýlaþtýlar. O kadýna; "Bu merkep sesi nereden geliyor. Onun sesinden bir türlü uyuyamadýk?" dediklerinde, kadýn; "O merkep gibi ses çýkaran benim oðlumdur. Hayatta iken bana eþek diye hitâb ederdi. Allahü teâ- lâya onu eþek yapmasý için bedduâ ettim. Onun için böyle her gece sabaha kadar merkep gibi ses çýkarýr." dedi. Bunun üzerine kervan sâ­hipleri o kadýna; "Bizi onun kabrine götür, onun kabirdeki hâline bir ba­kalým." dediler. Kabre gidip, açýp baktýklarýnda, boynunun eþek boynu gibi olduðunu gördüler.

Kendilerine ?Silsile-i aliyye? denilen büyük âlim ve velîlerin beþincisi olan Sultân-ül-Ârifîn Bâyezîd-i Bistâmî (rahmetullahi teâlâ aleyh) küçük yaþta iken annesi, kendisini mektebe gönderdi. Bâyezîd hazretleri, bü­yük bir dikkatle derse devâm ediyordu. Bir gün Kur´ân-ý kerîm okumak için gittiði mektepte, okuduðu bir âyet-i kerîmenin (Lokman sûresi: 14) tesiri ile erkenden eve döndü. Annesi merak edip niçin erken döndüðünü suâl edince, þöyle cevap verdi: "Bir ayet-i kerîme gördüm. Allahü teâlâ o âyet-i kerîmede kendisine ve sana hizmet ve itâat etmemi emrediyor. Ya benim için Allahü teâlâya duâ et, sana hizmet ve itâat etmem kolay ol­sun, veyahut da beni serbest býrak, hep Allahü teâlâya ibâdet ile meþgûl olayým." dedi. Annesi; "Seni Allahü teâlâya emânet ettim. Kendini O´na ver." dedi. Bundan sonra Bâyezîd, kendini Allahü teâlâya verdi, emirleri­nin hiç birisini yapmakta gevþeklik göstermedi; ama annesinin hizmetini de ihmâl etmedi. Annesinin küçük bir arzusunu, büyük bir emir kabûl edip, her durumda yerine getirmeye çalýþýrdý. Çünkü Allahü teâlânýn emri de böyle idi. Elinde olmadan iki sefer annesinin arzusunu yerine getire­medi. Bu husûsu büyük piþmanlýk içinde þöyle anlatýr: "Hayâtýmda yalnýz iki defâ annemin arzusunu yerine getiremedim. Her defâsýnda mutlaka bana zararý dokundu. Birincide düþtüm burnum ezildi. Ýkincisinde ayaðým kaydý düþtüm, omuzumdaki su testisi kýrýldý.

Soðuk ve dondurucu bir kýþ gecesi idi. Annesi yattýðý yerden oðluna seslenip su istedi. Bâyezîd-i Bistâmî hemen fýrlayýp su testisini almaya gitti. Fakat testide su kalmamýþ olduðundan çeþmeye gidip, testiyi dol­durdu. Buzlarla kaplý testi ile annesinin baþýna geldiðinde, annesinin tek­rar dalmýþ olduðunu gördü. Uyandýrmaya kýyamadý. O halde bekledi. Ni­hâyet annesi uyandý ve "Su, su!" diye mýrýldandý. Bâyezîd elinde testi bekliyordu. Þiddetli soðuk tesiri ile eli donmuþ, parmaklarý testiye yapýþ­mýþ idi. Bu hâli gören annesi; "Yavrum, testiyi niçin yere koymuyorsun da elinde bekletiyorsun?" dedi. Bâyezîd-i Bistâmî; "Anneciðim uyandýðýnýz zaman, suyu hemen verebilmek için testi elimde bekliyorum." dedi. Bu­nun üzerine annesi; "Yâ Rabbî! Ben oðlumdan râzýyým. Sen de râzý ol!" diye cân u gönülden duâ etti. Belki de annesinin bu duâsý sebebiyle, Allahü teâlâ ona evliyâlýðýn çok yüksek mertebelerine kavuþmayý ihsân etti.

Sultân-ül-Ârifîn Bâyezîd-i Bistâmî buyuruyor ki: "Bu kadar zahmet ve meþakkatlere, sýkýntýlara katlanarak aradýðýmý, annemin rýzâsýný al­makta buldum. Çok basit gibi gelen anne rýzâsýný almanýn, bütün iþlerin evve­linde lâzým olduðunu anladým."

Büyük velîlerden Ebû Ali Dekkâk (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyur­dular ki: "Ebû Amr-ý Bikendî bir mahalleden geçiyordu. Mahalle halký, gencin birisini tutmuþlar, kendilerini rahatsýz ediyor diye mahalleden dý­þarý atmaya çalýþýyorlardý. Gencin annesi olduðu anlaþýlan bir kadýn ise aðlýyordu. Ebû Amr, kadýncaðýza acýdýðý için mahalle halkýna ricâda bu­lunup, kendi hatýrý için, bir defâya mahsus olmak üzere genci affetmele­rini tekrar rahatsýz etmesi hâlinde, hemen çýkarmalarýný istedi. Ebû Amr´- ýn hatýrý için, halk genci serbest býraktý. Bir zaman sonra, Ebû Amr yine o yerden geçerken, o kadýnýn yine aðladýðýný gördü. Sebebini so­runca, gencin vefât ettiðini öðrendi. "Peki, hâlinde düzelme olmuþ muydu?" diye sordu. Kadýn þöyle anlattý: "Vefâtý yaklaþtýðýnda beni ya­nýna çaðýrdý ve; "Öldüðüm zaman, ölüm haberimi kimseye duyurma. Onlarý rahatsýz et- miþtim. Cenâzeme gelmedikleri gibi, bana da lânet ederler. Ben yaptýk- larýma piþman oldum. Çok göz yaþý döktüm. Ýnþâallah Rabbim beni affe- der. Sen de benim için Allahü teâlâya duâ et. Beni kabre defnederken, senden baþka kimse bulunmasýn. Defin iþi bittikten sonra da, beni affet- mesi ve hesâbýmýn kolay geçmesi için Allahü teâlâya duâ et. Zîrâ, ana duâsý kabûl olunur." dedi ve biraz sonra vefât etti. Ben vasýyyetini aynen yerine getirdim. Kabrin baþýndan ayrýlacaðým sýrada, kabirden oðlumun sesini iþittim. "Anneciðim! Eve dönebilirsin. Rahat ol. Benim için üzülme. Artýk ben, kerem sâhibi olan Allahü teâlâya kavuþ­tum." diyordu."

Âlim ve evliyânýn büyüklerinden Hakîm-i Tirmizî (rahmetullahi teâlâ aleyh) ilim öðrenme arzusu ile yandýðý gençlik günlerinde bir gün, iki ar­kadaþýyla anlaþýp baþka yerlere gitmek, oralarda ilmini arttýrmak ve Alla- hü teâlânýn rýzâsýný kazanmak istedi. Bu karar ve anlaþmayý anne­sine açýkladý. Annesi buna çok üzüldü ve; "Yavrucuðum! Ben zayýf, kim­sesiz ve hastayým. Benim hizmetlerimi sen yapýyorsun. Beni yalnýz, çâ­resiz kime býrakýyorsun?" dedi. Bu sözler üzerine genç Muhammed bin Ali Tirmizî´nin gönlüne dert düþtü ve arkadaþlarýyla yaptýðý anlaþmayý bozup seferden vazgeçti. Ýki arkadaþý ise onu yalnýz býrakýp, ilim tahsîli için yola çýktýlar. Buna ziyâdesiyle üzülen Muhammed bin Ali, ne anne­sinden ayrý- labildi, ne de gönlünden ilim aþkýný silip atabildi. Yalnýz kaldýðý zama- nlarda, tenhâ yerlerde uzun uzun aðlardý. Yine bir gün mezarlýkta otur- muþ aðlýyor, hem de; "Ben burada câhil ve ilimden mahrûm kaldým, ar- kadaþlarým âlim gelecekler." diye düþünüyordu. Gözlerinden yaþlar bo- þandýðý bir sýrada âniden nûrânî yüzlü, tatlý sözlü bir ihtiyar çýkageldi ve; "Yavrum niye aðlýyorsun?" diye sorunca, baþýndan geçenleri anlattý. Bunun üzerine; "Kýsa zamanda o iki arkadaþýný ilimde geçmen için, her gün sana ders vermemi arzu eder misin?" diye sordu. "Evet arzu ede­rim." cevâbýný verdi. Bunun üzerine bu tatlý sözlü, nur yüzlü mübârek ih­tiyar, Muhammed bin Ali´ye her gün ders verdi. Üç yýl devamlý ders okudu. Üç yýl sonra, bu mübârek zâtýn Hýzýr aleyhisselâm olduðunu an­ladý. Sonradan kendisi; "Bu büyük devlet, annemin rýzâsý ve duâsý bere­ketiyle ihsân olundu." buyurmuþtur. Her Pazar gecesi Hýzýr aleyhisselâm ona gelir, mânevî hallerini birbirlerine anlatýrlardý.

Evliyânýn büyüklerinden ve kendilerine ?Silsile-i aliyye? denilen bü­yük âlim ve velîlerin yirmi ikincisi olan Muhammed Bâkî-billah (rahme- tullahi teâlâ aleyh) ilk günlerine temasla þöyle anlatmýþtýr: "O günlerde muhterem annem; kararsýzlýðýmýn, kudretsizliðimin ve zayýflý­ðýmýn çok- luðunu görünce, kýrýk ve mahzûn bir kalb ile ihtiyâç ve acz içinde aðla- yarak Allahü teâlâya yalvarýp, þöyle duâ etti: "Ey benim ve seni istemek- te her þeyden vaz geçmiþ ve gençliðin lezzet ve arzularýn­dan el çekmiþ olan oðlumun Rabbî! Ya onu maksadýna kavuþtur veya beni daha ya- þatma ki, oðlumun maksadýna kavuþmamasýna ve elemine dayana- mýyorum." Annem çok defâ gece yarýlarý sahralara çýkar, Allahü teâlâya böyle münâcât ve duâ ederdi. O duâ ve yalvarmalarý sebebiyle, Allahü teâlâ benim kalb gözümü açtý. Allahü teâlâ bizim tarafýmýzdan ona en iyi karþýlýklar versin."

ANA DUÂSI



Muhammed Bâkî-billâh, kerâmet hazînesi,

Velîler zincirinin, yirmi sekizincisi,



Ýmâm-ý Rabbânî?yi, yetiþtiren büyük zât,

Kýrk yaþýna gelince, eyledi Hakk?a vuslat.



Çocuk yaþta baþladý, din ilmini tahsîle,

Zâhirî ilimleri, öðrendi tamâmiyle.



Tasavvufa girmeye, pek çoktu muhabbeti,

Herkesi þaþýrtýrdý, bu yoldaki gayreti.



Feyz alacak bir velî, bir büyük arýyordu,

Her nerede iþitse, o yere varýyordu.



Öyle çok arardý ki, böyle kâmil bir zâtý,

Yetmezdi fazlasýna, bir insanýn tâkatý.



Hattâ Lâhor þehrinin, killi olup topraðý,

Çok çamurlu olurdu, yollarýyla sokaðý.



Bu çamurlu yollarda, bir miktar yol yürümek,

Çok meþakkatli olup, insaný yorardý pek.



Lâkin o, hiç aldýrýþ, etmezdi zerre bile,

Bir gönül sâhibini, arýyordu þevk ile.



Bir üstad bulmak için, çýrpýnýp duruyordu.

Annesi bu hâline, hiç dayanamýyordu.



Gece yarýlarýnda çýkarak sahralara,

Oðluna duâ için, yalvarýrdý Allaha:



.

?Yâ Rabbî, evlâdýmýn, murâdý neyse þâyet,

Ya kavuþtur oðlumu, ne ise, murâdýna,



Ya beni yaþatma ki, tâkatim yoktur buna.?

Böyle duâ ederdi, göz yaþlarý dökerek,



Dergâhta her hizmeti, o yapardý severek.

Hem her iþi, yaþlý hâline raðmen.



Tâze dahî birden fazla, hizmetçiler var iken,

O yapardý piþen ekmeði, verip talebelere,



Sevdiðin kullarýnýn, hürmetine ihsân et!

Kendisi kuru ekmek yer idi pek çok kere.



Zevk ile yapýyordu, bilumum hizmetleri,

Bir hasýr üzerinde, yatýyordu ekseri.



Oðlu bunu görerek, çok acýdý hâline,

Yemek yapma iþini, verdi baþka birine.



Ve lâkin vâlidesi, öðrendi bu haberi,

Çok üzülüp aðladý, fazlalaþtý kederi.



Dedi: ?Ne kabahatim, oldu ki, bilmiyorum,

Bu kýymetli hizmetten, mahrum ediliyorum.



Ömrümün sonlarýnda, þu mübârek dergâha,

Hem dahî fazîletli, oðlum Bâkî-billâh?a,



Hizmet etmekten gayri, yok idi bir sermâyem,

Bu idi bu dünyâda, yaþamaktan tek gâyem.



Âhirette kurtuluþ, ümîdim bu hizmeti,

Ne yazýk ki, kaçýrdým, elimden o da gitti.?



O, böyle söyleyerek, aðlardý kederinden,

Lâkin söyleyemezdi, oðluna, edebinden.



Onun bu üzüntülü, hâlini öðrendiler,

Gelip Bâkî-billâh?a, bunu haber verdiler:



.

?Efendim olsun þundan, mâlûmatý âlîniz,

Hizmetten oldum diye, çok aðlýyor anneniz.?



Buyurdu ki: ?Ben ona, merhamet ettiðimden,

Yemek hizmetlerini, almýþ idim kendinden,



Mâdemki üzülüyor, hizmetin gittiðine,

Eski hizmetlerini, verin yine kendine.?



Vâlidesi sevinip, þükreyledi Allah´a,

Ve teþekkür eyledi, oðlu Bâkî-billâh?a,



Ganîmet biliyordu, o yaþta bu hizmeti,

Kuvveti az olsa da, pek fazlaydý gayreti.



Ýlâhî, bu anneyle, oðlunun hürmetine,

Dâhil et bizleri de, Cennet ve cemâline.



Ömer bin Zer (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri tebe-i tâbiîn devri velîlerindendir. Bir defâsýnda Ýmâm-ý A´zam (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin annesi, bir meseleyi öðrenmek istedi ve oðluna; "Oðlum git bu meseleyi Ömer bin Zer´e sor?" dedi. Ýmâm-ý A´zam hazretleri sormak için Ömer bin Zer´e gitti. Ömer bin Zer; "Sen bu meseleyi benden daha iyi bilirsin." deyince, Ýmâm-ý Âzam; "Annemin emrine muhâlefet etmem." Dedi. Ömer bin Zer; "Bu meselenin cevâbý nedir?" diye sordu. Ýmâm-ý A´zam meselenin cevâbýný söyleyince, Ömer bin Zer de; "Öyleyse git, annene böyle söylediðimi bildir." dedi.







radyobeyan