Hakim By: ecenur Date: 07 Nisan 2010, 00:31:50
Hakim
I- Hakim
a. Kur´ân´dan Deliller:
b. Ýcmâ Delili
c. Aklî Delil
2- HÜSÜN VE KUBUH
( (ÝYÝLÝK - KÖTÜLÜK)
A-Hüsün Ve Kubuh´un Manalarý
B- Hüsün Ve Kubuh Hakkýnda Mezheblerin Görüþleri
1.FASIL
HÂKÝM
I- Hakim[1]
Hiç þüphesiz vücûp (vacip), hürmet (haram) gibi hükümlerin bir hâkimi (vâ-zý´ý: hüküm koyucusu) vardýr. Bu hükümleri vaz´ eden, Sâri´ Te´âlâ´dýr. Kur´ân-ý Kerîm´de bazý âyetler, Cenâb-ý Hakk´m hüküm koyucu olduðunu göstermektedir. Müslümanlar bu hususta icmâ halindedirler. Akýl dahi, Cenâb-ý Hakk´m kanun koyucu olduðunu kabul etmektedir.
a. Kur´ân´dan Deliller:
"Allah hâkimler hâkimi deðil midir?"[2] "Hüküm ancak Allah´ýndýr"[3] âyetleri, Allah´ýn hüküm koymaya yetkili tek merci olduðunu ifade etmektedir. Bu esasa göre Allah´tan baþka hüküm koyacak bir makam yoktur. Peygamberin bu husustaki vazifesi, Allah´ýn hükümlerini teblið etmek, onlarý açýklamaktýr. Müctehidlerin vazifeleri ise fýkýh usûlü ilminin koyduðu kaide ve esaslar çerçevesinde bu hükümleri tanýyýp ortaya koymaktýr.
b. Ýcmâ Delili:
Bütün Ýslâm âlimleri, ittifakla þu hususu kabul etmiþlerdir: Gerek nasslarda zikredilen ve gerekse müctehidlerin ictihâdlarýyla istinbât olunan hükümlerin kaynaðý, Sâri´ Teâlâ´dýr. Yani hüküm koyan Allah´týr.
c. Aklî Delil:[4]
Ýnsanlar ancak kaide ve kurallar altýnda düzenli, tertipli, huzurlu ve güvenli yaþayabilirler. Þu halde cemiyetin huzur ve güvenini temin edecek kaide ve kurallarýn ihdasýna ihtiyaç vardýr. Ýlimler, fenler ilerleyip medeniyet seviyesi yükseldikçe, insanlar, kendi güven ve huzurlarýný saðlayacak kaide ve kurallarýn varlýðýna daha çok ihtiyaç duyarlar. Ancak hangi kaynaktan çýkacak kaide ve kurallar insanlar üzerinde istenilen ölçüde etkili olabilir? Baþka bir ifade ile insanlar tarafýndan ihdas edilmiþ kurallar mý, yoksa Yüce bir varlýk (Allah) tarafýndan konulacak kurallar mý insanlar üzerinde daha etkili olabilir?
1. Ýnsanlarýn akýllarý farklý olduðundan, birinin koyacaðý hüküm ve kaideleri, diðerleri uygun bulmayabilirler. Bazý konularda birlik saðlansa da pek çok konuda birlik temin edilememesi tabiidir. Þu husus da unutulmamalýdýr ki, insan unsuru, her zaman aklýyla hareket edip karar veremez. Bazen, karar ve hareketlerine hisler de karýþmýþ olabilir. Þu halde akim koyacaðý hüküm ve kaideler, bütün insanlarý istenilen ölçüde bir nokta etrafýnda toplamak gücünde deðildir. Diðer taraftan, insanlarýn akýllarýyla koyacaklarý hüküm ve kaidelerin uygulanmasý, sadece maddi kuvvet ve müeyyideye dayanýr. Halbuki insanlar üzerinde en etkili kaideler, maddî müeyyidesi yanýnda manevî müeyyidesi bulunan kaide ve hükümlerdir.
2. Bütün insanlarý ayný hüküm ve kaidelerle mükellef ve sorumlu tutabilmek, onlarý ayný hüküm ve kaidelere saygý ve riâyet ettirebilmek için dinin varlýðýna ihtiyaç duyulmaktadýr. Dinin getirdiði hukuk kaidelerinin maddî müeyyidesi yanýnda manevî müeyyidesi de bulunduðu için, onlarýn tüm insanlar üzerinde daha etkili olmasý pek tabidir.
Netice itibariyle diyebiliriz ki, akýl dahi yüksek bir otorite "(Allah) tarafýndan konan ve manevî müeyyidesi de bulunan hüküm ve kaidelerin insanlar üzerinde istenilen Ölçüde etkili olabileceðini kabul eder.
Acaba Sâri´ Teâlâ bu hükümleri koymasaydý, insan aklý, bu hükümleri koyabilir miydi? Yani þeriat gelmeden önce akýl, fiillerdeki iyilik ve kötülükleri anlayýp bulabilir miydi? Bu, hüsün ve kubuh mes´elesidir. Bu konuda ihtilâf bulunmaktadýr.
2- HÜSÜN VE KUBUH[5]
( (ÝYÝLÝK - KÖTÜLÜK)
A-Hüsün Ve Kubuh´un Manalarý
Ýyi-kötü, hayýr-þer, hak-bâtýl gibi fazilet, rezalet, güzellik ve çirkinlikleri ifade eden ne kadar kelime varsa, bunlarýn hepsinin muhtevasý, hüsün ve kubuh ýstýlahlarýnýn içerisinde bulunmaktadýr. Þimdi hüsün ve kubuh tabirleri üzerinde bilgi verelim:
Geniþ manada hüsün ve kubuh; insan, insan fiilleri, eþya ve her þeye þâmil olmak üzere güzellik ve çirkinliði, dar manada ise; insanýn fiillerinde güzellik ve çirkinlik olan iyilik ve kötülüðü ifade eder. Burada daha ziyade insanlarýn fiil ve davranýþlarý bahis konusu edildiði için, hüsün ve kubuh dar manada ele alýnarak tetkike tabi tutulacaktýr.
Esas itibariyle hüsün (güzellik) ve kubuh (çirkinlik, kötülük) dört manada
kullanýlýr.
a. Bir kemâl sýfatý olan ve insanýn deðerini yükselten vasf ve özellikler hüsün böyle olmayanlar ise yani bir noksanlýk sýfatý olan ve insan deðerini alçaltan vasýf ve özellikler ise kubuhtur. Mesela; bilgi (ilim) güzel, bilgisizlik (cehl) ise kötüdür. Çünkü bilgi insaný yücelten bir vasýftýr. Cehalet ise bunun tam zýddýdýr,
b. Ýnsanýn maksat ve gayesine uygun olan þeyler güzel (hasen), aykýrý ve uygun olmayanlar ise kubuhdur. Mesela; adalet güzel, zulüm ise kötüdür.
c. Ýnsan tabiatýna uygun olan ve hoþuna giden þeyler hüsün, insanýn tabiatýna aykýrý olan ve hoþuna gitmeyenler ise kubuhtur. Mesela; tatlý güzel, acý ise kötüdür. Herkes tatlýyý sever, zehir gibi-acýdan hoþlanmaz.
Bu üç mana itibariyle hüsün ve kubuh aklîdir. Yani bunlarýn güzelliðini, çirkinliðini akýl anlayabilir. Baþka bir ifadeyle, Sâri´ tarafýndan bir bilgi gelmemiþ olsa bile, yine de Ýnsanlar akýllarýyla bu konularda hangi þeyin iyi ve hangi þeyin kötü olduðu hükmüne varabilirler.
d. Dünyada medhe (övmeye ve takdir etmeye), ahirette sevaba vesile olan þeyler, hüsün dünyada zemme (kýnamaya), ahirette ikâba (cezaya) sebebiyet veren þeyler ise kubuhtur. Bu mana itibariyle, Allah´a iman, adalet, ibâdetlerden her biri güzeldir. Küfür, düþmanlýk, günahlardan herbiri ise kötüdür. Burada "hüsün-kubuh" tabirlerinden kastedilen mana, iþte bu son dar manadýr. Bu manaya göre "hüsün ve kubuh" lafýzlarýnýn güzellik ve çirkinlik olarak deðil, "iyilik ve kötülük" þeklinde terceme edilmesi daha uygun olur. Ancak biz yer yer hüsün için iyilik güzellik, kubuh için kötülük, çirkinlik tabirlerini kullanacaðýz.
Ýþte bu manaca hüsün ve kubuh aklî midir, þer´î midir? Yani haddizatýnda ve gerçekten insanýn fiillerinde iyilik ve kötülük var mýdýr, yok mudur? Þeriat gelmeden akýl, kendi baþýna fiillerde iyilik ve kötülük denilen þeyleri anlayabilir, kavrayabilir mi? Yoksa iyilik -ve kötülük þeriatýn bildîrmesiyle mi öðrenilebilir? Ýþte bu konuda mezhepler ihtilâfta bulunmuþlardýr.
B- Hüsün Ve Kubuh Hakkýnda Mezheblerin Görüþleri
Hüsün ve kubuh mes´elesinde Mutezile, Eþ´ariyye ve Mâturîdiyye mezheplerinin görüþleri önem arzetmektedir. Bu mezheplerin bu konudaki görüþleri tetkik edilirken aþaðýda zikredilen sorularýn cevaplarý verilmiþ olacaktýr.
1. Hüsün ve kubuh aklî midir, þer´î midir?
2. Kendilerine din gelmeyen insanlarýn dünyevî-uhrevî mes´uliyetleri var
mýdýr?
3. Hükmü nassla açýklanmayan bir konuda akýl, hüküm kaynaðý (hâkim)
olabilir mi?
a. Hüsün ve kubuh´un aklîliði ve þer´îliði meselesi:
Bütün mezhepler ittifakla þu hususu kabul etmiþlerdir: Cenâb-ý Hakk´ýn yapýlmasýný istediði her þey hasen (iyi), yapýlmasýný yasakladýðý (nehyettiði) her þey de kabîh (kötü)dir.
Emredilen þey (me´mûrun bih), haddi zatýnda Ve gerçekten iyi ve güzel olduðu için mi emredilmiþtir, yoksa yapýlmasý emredildiði için mi iyi ve güzel olmuþtur? Nehyedilen þey (menhiyyün anh: yasaklanan) gerçekten kötü olduðu için mi nehyedilmiþtir, yoksa yasaklandýðý için mi kötü olmuþtur? Baþka bir ifadeyle hüsün ve kubuh aklî midir, þer´î midir? Bu konuda ihtilâf vardýr. Yukarýda bahis konusu edilen üç mezhebin bu konudaki görüþlerini ayrý ayrý verelim:
1. Mutezile mezhebinin görüþü: Mutezile mezhebine göre eþya bizatihi güzel ve çirkindir. Güzel, güzel olduðu için emredilmiþtir. Bizatihi çirkin de kötü olduðu için nehyolunmuþtur. Mutezile´ye göre Allah, emretmezden önce de insan akh eþyada güzelliði anlar ve Allah me´mûrun bih (emrolunan) güzel olduðu için onu emretmiþtir. Mutezile´nin bu görüþü "güzel, güzel olduðu için emrolun-du, kötü de çirkin olduðu için nehyolundu" cümlesiyle özetlenebilir. Þu halde Mutezile´ye göre hüsün ve kubuhun anlaþýlmasý akla dayanýr. Aklýn güzel dediði þey Allah katýnda da güzeldir. Ýnsanlarýn çirkin gördüðü þey Allah katýnda da kötüdür. Tek kelimeyle Mutezile´ye göre hüsün ve kubuh aklîdir, þer´î deðildir.
2. Eþ´arî mezhebinin görüþü: "Allah, eþyanýn güzellerini, fenalarýný takdir etti (yazdý). Sonra güzellerin güzelliklerini, fenalarýn da çirkinliklerini açýkladý..."[6] hadis~i kudsisi, hüsün ve kubuh meselesiyle ilgilidir.
Bu ve benzeri nasslan görüþlerine esas kabul eden Eþ´arî mezhebine göre eþyada güzelliði, çirkinliði Allah takdir edip güzellerin iþlenmesini, çirkinlerden kaçýlmasýný emretmiþtir. Bu mezhebe göre eþyadaki güzellik, çirkinlik zaü deðildir. Belki Þâri´in takdiriyle meydana gelen geçici bir vasýftýr. Allah, namazýn fenalýðýný takdir etseydi çirkin olurdu. Þerrin güzelliðini isteseydi, bu da güzel olurdu. Bu mezhebe göre Allah güzelin iþlenmesini emrettikten sonra insanlar güzeldeki güzellik vasfýný anlayabilirler. Bu mezhebin görüþü "Güzel, Allah emretti de öyle güzel oldu. Çirkin de Allah nehyetti de öyle çirkin oldu" cümleleriyle ifade olunabilir. Bu bakýmdan bir þeyin güzel veya çirkin olduðuna hükmeden Sâri´ Teâlâ´dýr. Akýl ise, Þari´in bu husustaki hitabýný, hükmünü anlamak için bir âlettir, bir vasýtadýr. Bu duruma göre bu mezhebe hüsün ve kubuh þer´îdir,
aklî deðildir.
3. Mâturidî mezhebinin görüþü: Cenâb-ý Hakk´ýn emrettiði her þey hasen-dir. Çünkü o, hiçbir zaman kötü bir þeyin yapýlmasýyla emirde bulunmaz. Cenâb-ý Hakk, Hakîm´dir. Hakîm olduðu için de bir þeyin yapýlmasýný emrettiðinde, ancak onun güzelliði sebebiyle emreder. Kötü bir þeyin yapýlmasýný emretmek, hikmetle baðdaþmaz. Ayný þekilde Cenâb-ý Hakk´ýn yapýlmasýný yasakladýðý bir þey de kötüdür. "Allah fahþayý emretmez..."[7] "Þüphesiz ki Allah, adaleti, iyiliði (ihsaný) akrabaya (muhtaç olduklarý þeyi) vermeyi emreder, taþkýn kötülüklerden, münkerden, zulüm ve kibirlenmeden nehyeder"[8] âyetleri Þâri´in adalet, ihsan gibi iyilikleri emretmesinden ve münker, fahþayý nehyetmesinden Önce güzellik ve çirkinlik vasýflarýnýn bu fiillerde mevcut olduðunu göstermektedir. Ancak bu, konuda hâkim olan akýl deðil, þeriattýr. Çünkü hasen olan bir þeyden dolayý Allah´ýn ahirette mükâfat vereceðine akýl hükmedemez.
Mâturidiyye mezhebinin bu konudaki görüþü "Allah, memurun anh ´ý güzel olduðu için emretti, menhiyyün anh´ý da kötü olduðu için nehyetti. Akýl hüsün ve kubuhu anlar, ancak hükümde bulunamaz" cümleleriyle özetlenebilir. Þu halde Mâturidî mezhebine göre, hüsün ve kubuh aklî, hüküm ise þer´îdir. Memurun bihin güzelliði akýl ile idrak olunur fakat, onun hakkýnda þeriat hükmü bulunur.
b. Ýnsanlarýn Ahirette Sorumlu Tutulmasý:
Cenâb-ý Hakk þer´î hükümleri peygamberleri vasýtasýyla kullarýna teblið etmiþ, onlara kitaplar göndermiþtir. Gönderilen kitaplarda, fiillerde iyilik ve kötülük mes´elesi açýklanmýþtýr. Allah´ýn emirlerine uyup, nehiylerinden içtinap edenlerin ahirette sevaplandýrýlacaðý, emirlere uymayanlarýn, nehiyleri iþleyenlerin cezalandýrýlacaðý ifade olunmuþtur. Bu konuda bütün mezheplerler ayný kanaati paylaþmaktadýrlar.
Ancak Ýslâm âlimleri þu konuda farklý düþüncelere sahip olmuþlardýr: Allah, hükümlerini peygamberi vasýtasýyla göndermiþ olduðu kitapta açýklamamýþ olsaydý akýl onlarý bulmaða muktedir olabilir miydi? Baþka bir ifadeyle, insan aklýyla hüsün ve kubuhu bulabilir miydi? Kendisine þeriat ve din gelmeyen bir insan aklýyla iyi ve kötüyü bulup ona uymak mecburiyetinde midir? Fiillerinden ötürü Ahirette sorumlu tutulacak mýdýr? Mezheplerin bu konudaki görüþlerini ayrý ayrý verelim:
1- Mutezile Mezhebinin Görüþü: Bu mezhebe göre bizatihi hüsün ve kubuh akýlla kavranabilir. Yani, insan, aklýyla Allah´ýn hükümlerini bulabilir. Bunlarýn bilinmesi zarurî bir þeydir. Ýnsanlar akýllanyla zulmün kötü olduðunu, adaletin iyi olduðunu, yalanýn çirkinliðini, doðruluðun güzelliðini bilebilirler. Mesela, Hak Teâla´ya iman haddizatýnda güzeldir. Bunun güzelliðini þerîat açýklamasa da akýl idrak edebilir. Namaz kýlmanýn, zekât vermenin güzelliði de böyledir. Cenab-ý Hakk´ýn hitabý bulunmasa bile insan bu gibi güzel amelleri takdir edebilir. Mutezile mezhebine göre peygamber gönderilmeyen devreler (fetret devri) ile dünyanýn meçhul bölgelerinde yaþayýp kendilerine dinin tebliði ulaþmayan insanlar bizatihi güzel olan þeyleri yapmakla, bizatihi kötü olan þeylerden uzaklaþmakla mükelleftirler. Onlarýn da yalan söylemeleri haramdýr, doðru sözlü olmalarý vaciptir. Onlar da Ahirette zulümlerinden ötürü ceza, adaletli davranýþlarýndan dolayý mükâfat göreceklerdir.
2. Eþ´ârî Mezhebinin Görüþü: Eþ´arîlerin, hüsün ve kubühun akýlla bilinemeyeceði görüþünde olduklarýný biraz Önce söylemiþtik. Onlara göre hüsün ve kubuh Allah´ýn bildirmesiyîe bilinebilir. Bu sebeple kendilerine Allah´ýn emir ve nehiyleri gelmeyen veya ulaþmayan insanlar iyi ve kötüyü bulmakla mükellef deðillerdir. Dolayýsýyle fetret devrinde yaþayan insanlar ile kendilerine þerîat ulaþmayan kimseler ahirette mes´ul tutulmazlar," Ýyi fiillerinden dolayý mükâfatlandýrýlmaz ve kötü fiillerinden dolayý da cezalandýrýlmazlar. Nitekim "Biz herhangi bir topluma peygamber göndermedikçe, onlarý azaplandýrmayýz"[9] âyeti bu konuda bir delildir.
3. Mâturîdî Mezhebinin Görüþü: Mâturidîlere göre insan fiillerinin neticesinde onlarýn iyi veya kötü olduklarýna dair bir takým iþaretlerin bulunduðunu görür. Bu iþaretlere istinaden aklýyla bizatihi kötüyü, bizatihi iyiyi bulabilir. Fakat bazý hususlar vardýr ki Allah onlarýn iyi veya kötü olduðunu açýklamadýkça insanlar mücerret akýllanyla o hususlar hakkýnda iyi veya kötüdür diye bir hükümde bulunamazlar.
Ancak akýl fiillerdeki iþaretlere bakarak onlar hakkýnda iyi veya kötüdür diye bir hükme varsa da, insan þeriat gelmedikçe mes´ul tutulamaz. Yani, insanlara þerîat gelecek, insan ona uyacak, iyi iþlerinden ötürü sevap kazanacak, kötü fiillerinden ötürü ahirette cezaya çarptýrýlacaktýr. Evet, akýl nass bulunmazsa tek baþýna bir hükümde bulunamaz. O mutlaka nasstan yardým görmelidir. Ancak bu hususta "Allah´a iman" istisna edilmelidir. Fetret devrinde yaþayan insanlar da akýllanyla Allah´a iman etmenin güzel olduðunu anlayabilirler. Bu sebeple
onlar, Allah´ýn varlýðýna inanmak mecburiyetindedirler. Ahirette bu konuda sorumlu tutulacaklardýr. Yani Allah´a inananlar sevaplandýnlacak. Ýnanmayanlar cezalandýrýlacaktýr. Mâturidîler, "Biz bir topluma peygamber göndermedikçe, onu azaplandýrmayýz..." âyetini, "bu âyette azaptan murat dünyevî bir azaptýr. Veya fetret zamanýnda namaz, oruç gibi þey ile teklif bulunmadýðý cihetle bunlardan dolayý azap gerekmediðini beyan etmektir" þeklinde tefsir ederler.
c. Akýl Hüküm Kaynaðý Olabilir mi?
Ýslâm dininin geliþinden sonra, Allah´ýn hükmünün, peygamberce teblið edilmiþ olan Kur´ân veya sünnet vasýtasýyla idrak olunabileceðinde âlimler arasýnda görüþ ayrýlýðý yoktur. Ancak hükmü nass ile açýklanmayan bir konuda aklýn hüküm kaynaðý olup olamayacaðý ihtilâf konusudur.
Eþ´ârî ve Mâturidî mezheplerine göre akýl hükümlerin kaynaðý olamaz. Hüküm koyma yetkisi sadece Allah´a aittir. Ýnsan nasslar ýþýðý altýnda istidlal yapýp o konuda Allah´ýn hükmünün ne olduðunu keþfedebilir. Mutezile mezhebine göre akýl bu konuda hüküm kaynaðý olabilir. Yani nasslarda hüküm bulunmayan mes´-elelerin hükmü akýl tarafýndan verilir. Akýl onu güzel bulursa ona uymak vacip olur, kötü bulursa o da haram olur. Ondan kaçýnmak gerekir. Çünkü Allah´ýn hükmünün esasý fiillerde güzellik ve çirkinliktir. Herhangi bir mes´elenin hükmü nasslarda açýklanmamýþ ise Sâri´, bize fiildeki güzellik ve çirkinliðe dayanarak akla müracaat edip onun vasýtasýyla hükmü anlamamýza izin vermiþ olacaktýr.
M. Seyyid Bey bu konuda pek yanlýþ olarak Mutezile hakkýnda meydana gelen bir kanaati tashih ederken þöyle demektedir:
"...îcâb ve tahrîm, yani vacip kýlmak, haram kýlmak manasýna "hüküm" ancak kanun koyucu Cenâb-ý Hakk´a mahsustur. Bu hususta Cenâb-ý Hakk´-dan baþka hâkim yoktur. Akýl bu manada hâkim deðildir. Bu konuda Mutezile de dahil olduðu halde Ýslâm Dini´ne intisap iddiasýnda bulunan hiçbir mezhebin
ihtilâfý yoktur.
"Vakýa Molla Hüsrev, îbn Kemâl gibi bazý müteahhirîn ulemâsý tarafýndan Mutezile´nin bu babda aklý hâkim kýldýðý beyan olunuyorsa da doðru deðildir. Bunlar Mutezile ´nin ne kitaplarýný görmüþler, ne de maksatlarýný anlamýþlar. Ýncelemeleri sathidir. Ýbn Hümâm, Müsellemü´s-Sübût müellifi gibi âlimlerin incelemelerine göre Mutezile ´nin bu meselede muhalefeti yoktur. Çünkü zikredilen manaya göre aklý hakim kýlmak demek, aklý vâzý-ý þeriat (kanun koyucu) yapmak, din ve þeriattan müstaðni kýlmak demek olur ki, Müsellemü´s-Sübût Þâri-hi´nin de dediði gibi müslümanlýk iddiasýnda bulunanlarýn lisanýna yakýþmaz.
"Ancak hüküm "Bu fiil güzeldir, þu fiil çirkindir" gibi kelâm-ý ihbârîdeki nisbet-i haberiyyeyi idrak ve iz´ân manasýna alýnýrsa bu takdirde akýl, Mutezileye göre hüsün ve kubuh ile hâkim olabilir. Lâkin bu surette hâkim lafzýnýn manasýný vacip kýlan, haram kýlan; baþka bir tabirle þer´î hükümleri va´zeden demek olmayýp belki hüsün ve kubuhu idrak eden demek olur. Beyan olduðu üzere bunda Mutezile yalnýz deðildir. Mâturidîlerin cumhuru, yani Hanefî fakîhleri dahi onlarla beraberdir."[10]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Bu konuda fazla bilgi için bk. Mir´ât, s. 561 ve dev; Fevâtih, I, 35.
[2] Tîn, 8.
[3] Enam,57
[4] Seyyîd Bey, II, 209-210.
[5] Bu konuda fazla bilgi için bk. Serahsî, I, 60 ve dev.: Mir´ât, s. 116 vd.: Teftezânî,Telvîh,s.297 vd Tecrîd, XII, 196-7: Ýbn Melek, s. 47 vd. SeyyîdBey, II, 209 vd.; Bilmen, I, 54; Telhis, s. 83 vd.
[6] Müslim, K. Ýmân, 59; Tecrîd, XII, 196-197.
[7] A´râf, 28.
[8] Nahl, 90.
[9] Ýsra,15
[10] Seyyîd Bey, II, 214-215.
radyobeyan