Ýslam Kültürü A-Ý
Pages: 1
Bidat By: neslinur Date: 03 Nisan 2010, 13:43:46
Bidat

Evliyânýn meþhurlarýndan Abdullah bin Menâzil (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Allahü teâlâ çeþitli ibâdetleri bildirdi. Sabrý, sýdký, namazý, orucu ve seher vakitleri istiðfâr, tövbe etmeði buyurdu. Ýstiðfârý en sonra söyledi. Böylece kula, bütün ibâdetlerini, iyiliklerini kusûrlu görüp, hepsine af ve maðfiret dilemesi lâzým oldu."

"Farzlardan birini edâ etmeyen, sünneti yapmama belâsýna yakalanabilir. Sünneti terk edenin ise bid´ate, hurafeye düþmesi muhakkaktýr."

Tebe-i tâbiînin büyüklerinden Abdullah bin Mübârek (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin her iþi ilmine uygundu. Peygamberimizin (sal- lallahü aleyhi ve sellem) ilmine tam vâristi. Sünnete uyar, bid´atten ve bid´at ehlinden nefret ederdi. Böyle kimselerle oturmadýðý gibi, oturanlarý da men ederdi. Zararýný anlatýr ve münâfýklýk alâmetlerinden olduðunu söylerdi.

Horasan âlimlerinden Abdullah bin Ömer Serahbî þöyle buyurdu: "Bir keresinde bid´at ehliyle oturup yemek yedim. Abdullah bin Mübârek bun- dan haberdâr olunca, bana; "Seninle otuz gün konuþmayacaðým." dedi ve öyle yaptý.

Tâbiîn devri velîlerinden Abdullah bin Zeyd (rahmetullahi teâlâ aleyh) bid´at yâni dinde sonradan ortaya çýkarýlan ve dindenmiþ gibi olan hurâfelere ve bid´at sâhiblerine çok kýzar ve þöyle derdi:

"Bid´at ehli ile oturmayýnýz. Onlarla sohbet etmeyiniz. Zîrâ sizi dalâlete düþürebilirler veya bilmediðiniz kötülüklere bulaþtýrabilirler. Bir kimse bir bid´at ortaya çýkarýrsa onunla harb ederim."

Anadolu evliyâsýndan Abdurrahmân Efendi (rahmetullahi teâlâ a- leyh) hazretleri,bir sabah odasýndan dýþarý çýktý. Çok üzüntülü idi. Talebeleri, üzüntüsünün sebebini sordular. O da; "Erdebîl´deki Safiyyüddîn Erdebîlî´nin talebeleri, bu zamâna kadar temiz îtikâdlý, Peygamber efen- dimizin ve Eshâbýnýn yolunda, bid´atlerden sakýnýp, Allahü teâlânýn emir ve yasaklarýna riâyet eden, kötülüklere meydan vermeyen kimselerdi. Ama þimdi, doðru yoldan ayrýldýlar. Ýnançlarýna bid´at pislikleri karýþtýrdý- lar. Þeytan, onlarý büyüklerin yolundan saptýrdý." buyurdu. Çok geçme- den, Erdebîl tarafýndan bir haber geldi. Safiyyüddîn Erdebîlî´nin torunla- rýndan Cüneyd oðlu Haydar´ýn, Ehl-i sünnet îtikâdýndan, Selef-i sâlihînin yolundan ayrýlarak sapýttýðý haberi verildi. Haydar, Eshâb-ý kirâm efen- dilerimizin bâzýlarýna dil uzatmýþ, pâdiþâhlýk dâvâsýna kalkýþmýþtý.

Evliyânýn büyüklerinden Adiyy bin Müsâfir (rahmetullahi teâlâ a- leyh) buyurdular ki: En küçük bid´atten bile kaçýnmayandan, zararý dokunmasýn diye siz ondan kaçýn.

Büyük velî ve âlimlerden Ahmed bin Muhammed Hânî el-Esrem (rahmetullahi teâlâ aleyh) sohbetlerinde büyüklerden bahseder, insanlarýn istifade etmesi için nakiller yapardý. Þöyle nakletmiþtir:

Abdullah ibni Mes´ûd buyurdu: Resûlullah efendimizin sünnet-i se- niyyesine tâbi olunuz. Resûlullah efendimizin zamânýnda ve onun dört halîfesi zamanlarýnda bulunmayýp, dinde sonradan meydana çýkarýlan ve ibâdet olarak yapýlan, her türlü söz, iþ ve usûl olan bid´atleri yapmayýnýz. Her bid´at, dalâlet ve sapýklýktýr.

Ýbn-i Ömer: "Ýnsanlar güzel görse bile, her bid´at dalâlettir."

Yine þöyle nakletmiþtir: Ýbn-i Abbâs: "Dosdoðru ol. Bid´attan ve bid´- atçý olmaktan çok sakýn."

Tâbiîn devrinin tanýnmýþ hadîs ve tefsîr âlimlerinden Atâ bin Meyse- re el-Horasânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) þeytanýn hîlelerine aldanma- mak, bu hususda çok dikkatli olmak gerektiðini þöyle anlatmýþtýr:

"Kim bir fenâlýk yapar veya nefsine zulmeder de Allah´tan maðfiret dilerse, Allah´ý çok baðýþlayýcý, çok merhametli bulur." meâlindeki Nisâ sûresinin yüz onuncu âyet-i kerîmesi nâzil olunca, þeytan korkunç bir sesle feryâd etti. Sesi öyle yüksek çýktý ki, yeryüzündeki bütün askerleri iþitip, yanýna geldiler ve; "Nedir bu hâlin? Bu þiddetli feryâdýn sebebi nedir?" diye sordular. O da; "Benim hîlelerim ile bu ümmete iþlettiðim günahlarýn af ve maðfireti hakkýnda Muhammed´e bir âyet nâzil oldu." dedi. Askerleri bunun hangi âyet olduðunu sorunca, Nisâ sûresi yüz onuncu âyetini onlara okudu. Sonra þöyle dedi:

"Bu âyette Allahü teâlâ istiðfâr edenlere af ve maðfiretini vâd etti. Allahü teâlânýn vâdinde dönmek yoktur. Þimdi düþünün. Acabâ buna bir hîle yolu bulabilir misiniz?" Onlar; "Hayýr, biz böyle bir hîle yolu bilmiyoruz." dediler. Bunun üzerine þeytan onlara; "Hele siz gidip biraz düþünün. Belki bir hîle yolu bulabilirsiniz. Bu arada ben de düþüneyim." dedi. Þeytanýn askerleri oradan ayrýldýktan bir süre sonra, þeytan yine bir nâra attý. Bütün askerleri tekrar toplanýp geldi. Þeytan onlara; "Bir yol bulabildiniz mi?" diye sorunca, onlar; "Hayýr!" cevâbýný verdiler. Þeytan; "Ben bir hîle yolu buldum." dedi. Avânesi bunun ne olduðunu sorunca þöyle dedi:

"O büyük Peygamber âhirete intikâl ettikten sonra, ümmetine güzel amel sûretinde çeþitli bid´atler iþletelim. Bunlarý ne Peygamberler, ne halîfeleri ne de eshâbý yapmýþ olsun. Böyle amelleri onlara güzel göstermek sûretiyle, onlar o bid´atleri sünnet sanýp ýsrârla üzerine düþüp yaparlar. O yaptýklarý amelden de tövbe ve istigfâr etmezler. Bu iþledikleri bid´atlerle onlarýn Cehennem´e girmelerini saðlar, murâdýnýza erersiniz." dedi. Allahü teâlâ cümlemizi þeytanýn þerrinden muhâfaza eylesin. Âmin!.

Osmanlý âlim ve velîlerinden Babazâde (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri; kâfir, bid´at sâhibi ve fâsýklara yaklaþmanýn, müslümanlarýn nûrunu azaltacaðýný söylerdi.

Bu hususta talebelerine bir sohbetinde de þöyle buyurmuþtur: "Ýyi biliniz ki Peygamber efendimiz ve arkadaþlarýnýn zamânýnda olmayan bir þeyi sonra ibâdet olarak yapan bid´at sâhibi ile oturmak, konuþmak, kâfirlerle arkadaþlýk etmekten kat kat daha fenâdýr. Bid´at sâhiplerinin en kötüsü Peygamber efendimizin eshâbýna düþmanlýk edenlerdir. Bunlara deðer vermemeli, aþaðý görmelidir. Bunlara kýymet veren Ýslâmiyet´i aþaðýlamýþ ona deðer vermemiþ sayýlýr. Çok dikkatli olunuz."

Kerâmet sâhibi evliyâ zâtlardan ve Hanbelî mezhebinin meþhûr fýkýh âlimlerinden Hasan bin Ali Berbehârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bid´at- lerden sakýnýr ve sakýndýrýrdý. Ehl-i sünnet îtikâdýnýn yayýlmasý için çok hizmet ederdi. Bid´at ve bid´at ehline (Peygamber efendimizin ve O´nun dört halîfesi zamanlarýnda bulunmayýp da, dinde sonradan meydana çý- karýlan, uydurulan sözlere, yazýlara, usûl ve iþlere, ibâdet olarak ina- nanlara, bunlarý yapan ve yaptýranlara) karþý sert tutumu sebebiyle, birara Baðdat´tan Basra´ya sürülmüþ, sonra tekrar Baðdât´a dönmüþtür.

Hasan bin Ali Berbehârî hazretleri; Buyurdu ki: "Ortaya çýkarýlan her bid´at, önce az bir þeyle baþlatýlýr. Sanki hakka, doðruya benzer, buna dalan aldanýr. Artýk ondan kurtulamaz, iþ büyür. Böylece bozuk bir yola girmiþ olur. Bu iþ dinden çýkmasýna kadar uzanabilir. Zamânýn insanlarýnýn söylediklerine iyi bak. Acele etme. Âlimlerden iþitmediðin ve onlarýn nakletmediði bir iþe dalma."

"Bid´at ehli olanlar, baþlarýný ve vücûdlarýný toprakta gizleyip, kuyruklarýný açýkta tutan ve yaklaþaný sokan akrebler gibidirler. Ýnsanlar arasýnda gizlenmiþtirler, yanlarýna yaklaþaný bid´ate düþürürler, bid´at yayarlar."

Evliyânýn büyüklerinden Bündâr bin Hüseyin Þirâzî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyuruyor ki: "Bid´at ehlinin sohbetlerinde bulunmak, Allahü teâlâdan uzaklaþmaya sebeb olur."

Büyük velîlerden Ebû Hafs Haddâd en-Niþâbûrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine; "Bid´at nedir?" dediler. Þu karþýlýðý verdi: "Ýlâhî hükümleri çiðnemek, sünneti küçümsemek, þahsî istek ve düþüncelere tâbi olarak Kur´ân-ý kerîm ve sünnete uymayý terketmektir."

Tâbiînin meþhurlarýndan ve büyük velî, fýkýh âlimi Ebû Ýdrîs Havlânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Bir mescidde söndürmekten âciz olduðum bir ateþ görmem, orada deðiþtiremiyeceðim bir bid´atý, din- de olmayýp da sonradan ortaya çýkarýlan hurâfeleri görmemden daha iyidir."

Ýslâm âlimlerinin büyüklerinden ve evliyâdan Ebû Ýshâk el-Fezârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bid´atlere, Peygamber efendimiz ve eshâbý zamanýnda olmayýp da sonradan dîne ibâdet olarak sokulan þeylere þiddetle karþý çýktý. Bulunduðu þehrin sýnýrlarý içine bid´at sâhibi biri girse, onun derhal dýþarý çýkartýlmasý için çalýþýrdý.

Ehl-i sünnetin îtikâddaki iki imâmýndan biri ve büyük velîlerden E- bü´l-Hasan-ý Eþ´arî (rahmetullahi teâlâ aleyh) sevdiklerinden bir topluluða yazdýðý mektupta þöyle buyurdu: Ey Bâb-ül-Ebvâb halkýndan olan âlimler ve büyükler! Allahü teâlâ sizleri yüce kudreti ile muhâfaza buyur- sun. Sizlere yardým eylesin. Medînet-üs-Selâm´da (Baðdât´ta) mektubu- nuzu aldým. Allahü teâlânýn nîmetleri içerisinde olduðunuzu, hâ­linizin düzgünlüðünü yazýyorsunuz. Bu sebeple, kederim ve üzüntülerim daðýl- dý. Allahü teâlâya çok þükrettim. Size olan ihsânýný tamamlamasýný, size ve bize olan nîmetlerini artýrmasý için Allahü teâlâya yalvardým. Duâlarý kabûl eden O´dur. Büyük lütuflarda bulunmak O´na lâyýktýr. Allahü teâlâ yardýmcýnýz olsun. Geçen sene bir takým suâller sormuþtunuz. Mektubu- nuzda bundan da bahsediyorsunuz. Verdiðim cevaplarý beðendiðinizi, faydalý olduðunu, doðruluðunu kabûl ettiðinizi, þüphelerinizin gittiðini, sizi kendilerine inandýrmak isteyenlerden yüz çevirdiðinizi yazýyorsunuz. Bunlarý okuyunca, dinde saptýranlarýn, Resûlüne uymaktan alýkoyanlarýn þüphelerinden bizi ve sizi muhâfaza buyurduðu için Allahü teâlâya ham- dettim.

Yine siz mektubunuzda, benden Selef-i sâlihînin asýl kabûl edip, dayandýklarý bâzý hususlarý yazmamý istiyorsunuz. Sonra gelenler de bu asýllara (bilgilere) uymak sûretiyle, bid´at sâhiplerinin düþtüðü, Kur´ân-ý kerîm ve Sünnet-i seniyyeye muhâlefet durumuna düþmekten kurtulmuþlardýr. Bu bilgilere þiddetle ihtiyâcýnýz olduðunu bildirdiðiniz için, size olan hürmetim ve üzerimdeki hakkýnýzdan dolayý, suâllerinize ve isteklerinize cevap vermekte acele ettim.

Size bâzý temel bilgileri, delilleri ile berâber bildirdim. Bu deliller, sizin Selef-i sâlihîne tâbi olmakta haklý olduðunuzu, Ehl-i bid´atýn ise, Selef-i sâlihîne muhâlefet edip, daha önce üzerinde bulunduklarý haktan sap- makla hatâ ettiklerini, bununla þer´î delillerden, Resûlullah´ýn (sallallahü aleyhi ve sellem) bildirdiði þeylerden ayrýldýklarýný gösterecektir. Yine bu delilleri reddeden, peygamberlerin aleyhimüsselâm getirdiklerini inkâr eden felsefecilerin yollarýna uyduðunu da gösterecektir. Size ve söyle- diklerimi düþünen diðer kimselere söylenmesi gerekenleri söyledim. Alla- hü teâlâdan yardým diliyerek ve O´na güvenerek, sizin isteklerinizi yerine getirmekle, sevâba kavuþacaðýmý ümid ediyorum. Allahü teâlâ bana kâ- fîdir ve O ne güzel vekildir.

Allahü teâlâ sizi doðru yola hidâyet eylesin. Biliniz ki, Selef-i sâlihînin ve onlarýn yolunda giden halefin (sonra gelen âlimlerin) yolu þudur:

Allahü teâlâ, Muhammed aleyhisselâmý bütün dünyâya peygamber olarak gönderdiði zaman, insanlar, birbirine zýt bir takým fýrkalara ayrýlmýþlardý. Onlardan bir kýsmý Allahü teâlânýn gönderdiði Tevrat ve Ýncîl´i deðiþtirip, kendi uydurduklarý þeyler ile insanlarý Allahü teâlâya dâvet e- diyorlardý. Bir kýsmý felsefeci idi. Bunlarýn, akýl ile elde ettikleri bir takým bilgilerde, yanlýþ netîcelere varmalarý sebebiyle, bir çok bâtýl ve yanlýþ yollar ortaya çýkmýþtý. Bir kýsmý, brehmen idi. Bunlar, Allahü teâlânýn peygamberlerini inkâr ediyorlardý. Bir kýsmý, dehrî idi. Bunlar da, kâinâtýn sonsuz devâm edeceðini, yok olmýyacaðýný iddiâ ediyorlardý. Bir kýsmý, mecûsî idi. Bunlar ise, hiç tecrübe etmedikleri, bilmedikleri þeyleri iddiâ ediyorlardý. Bir kýsmý putperest idi. Bunlar, putlara tapýyorlardý. Peygamber efendimiz ise, insanlarýn, kâinât ve içindekilerin sonradan yaratýlmýþ birer mahlûk olduðuna, onlarýn hepsinin yaratýcýsý, sâhibi ve mâliki olan Allahü teâlânýn varlýðý ve birliði inancýna dâvet etti. Onlarýn, üzerinde bulunduklarý yolun yanlýþlýðýný ve böyle bâtýl yollarý terk etmelerini istedi. Resûlullah efendimiz onlarýn yollarýnýn bozukluðunu, kendisinin ise, Al- lahü teâlâdan bildirdiði husûslarda doðru olduðunu, apaçýk âyetler ve mûcizelerle isbât etti. Sonra Allahü teâlâya nasýl kulluk edileceðini açýkladý. Allahü teâlâ Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmý bunlarý insanlara bildirmesi ve izâh etmesi için gönderdi. Resûlullah efendimiz in­sanlara, kendilerinde dil, sûret ve daha baþka yönlerden farklýlýklar bulunduðunu, böyle deðiþikliklerin onlarýn sonradan yaratýldýðýný göstermesini bildirdiði gibi, gerek kendilerinde, gerekse onlarýn dýþýndaki varlýklarda, Allahü teâlânýn varlýðýna, irâdesine ve tedbirine delâlet eden þeyler ile, Allahü teâlâyý tanýma yolunu da bildirdi. Þöyle ki; Allahü teâlâ Kur´ân-ý kerîmde meâlen; "Arzda da gerçekten tasdîk edenler için birçok ibretler vardýr. Nefslerinizde de (hücrelerden vücûd yapýnýza kadar) bir çok alâmetler vardýr (ki, hep Allahü teâlânýn kudretine, ilmine, azamet ve irâdesine delâlet ederler). Hâlâ görmeyecek misiniz." buyurdu. (Zâriyât sûresi: 20-21)

Evliyânýn büyüklerinden Fudayl bin Ýyâd (rahmetullahi teâlâ aleyh) bid´atten ve bid´at sâhiplerinden nefret eder, insanlarý bunun zararlarýndan sakýndýrýrdý. Bu hususta; "Bid´at sâhibi ile oturan onunla görüþen kimseden sakýnýnýz. Bid´at sâhibini seven kimsenin amellerini Allahü te- âlâ kabûl etmez, kalbinden Ýslâmýn nûrunu çýkarýr. Müslüman, müslü- manýn yüzüne bakýnca, kalbi parlar. Müslümanýn bid´at sâhiplerinin yüzü- ne bakmasý ise, kalbini karartýr. Yolda bid´at sâhibine rastlarsan, yolunu deðiþtir. Bid´at sâhibine iltifat edip yükseltme. Bid´at sâhibine yardým eden, Ýslâmýn yýkýlmasýna yardým etmiþ olur." buyurdu.

Tâbiînin ve bu devirdeki evliyânýn en büyüklerinden Hasan-ý Basrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Bid´at sâhibi ile oturup kalkmayýnýz. Çünkü o, kalbi hasta eder."

Tefsîr, hadîs, târih ve Hanbelî mezhebi fýkýh âlimi, büyük velî Ýbn-i Cevzî (rahmetullahi teâlâ aleyh) zamanýnda Baðdât´ta Ehl-i sünnet ile bid´at fýrkalarý arasýnda mücâdele çýktý. Hangi tarafýn haklý olduðu hakkýndaki konuþma uzadý. Ýki taraf da Ýbn-i Cevzî hazretleri´nin cevâbýna râzý olup, hükmünü, geçmiþi kapatacak bir belge olarak kabûl edeceklerdi. Ýçlerinden birisi Ýbn-i Cevzî´ye; "Âlemlere rahmet olarak gönderilen Resûlullah efendimizden sonra, insanlarýn, yâni ümmetin en üstünü kimdir?" diye sordu. Ýbn-i Cevzî hiç düþünmeden; "Kýzý, O´nun nikâhý altýnda bulunandýr." dedi. Ýki taraf da bu söze râzý oldular. Çünkü hazret-i Ebû Bekr´in kýzý, Peygamber efendimizin nikâhý altýnda ve Resûlullah efendimizin kýzý da hazret-i Ali´nin nikâhý altýnda idi. Bu cevâbý her iki taraf da kendilerine çektiler.

Hindistan´ýn büyük velîlerinden Muhammed Sâdýk (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: Sünnetlerin nûrunu, bid´atlerin zulmetleri ile örttüler. Resûlullah´ýn milletinin parlaklýðýný yeni yeni bilgilerin kirleriyle söndürürler. Daha da çok þaþýlýr ki, birçoklarý, bu yenilikleri, bu reformlarý, güzel görüyorlar. Bid´atlere "hasene" adýný takýyorlar. Bu bid´atlerle, dîni yükseltiyoruz, Ýslâmiyetin noksanlarýný tamamlýyoruz diyorlar. Herkesin bu bid´atleri yapmasýný körüklüyorlar. Allahü teâlâ, bunlarý doðru yola getirsin! Bilmiyorlar ki, din, bu bid´atlerden önce kâmil olmuþtu. Allahü te- âlânýn nîmeti tamam olmuþtu. Allahü teâlâ bu dinden râzý olmuþtu. Allahü teâlâ, Mâide sûresinin üçüncü âyetinde meâlen; "Bugün, dîninizi sizin için ikmâl eyledim. Üzerinize olan nîmetimi tamamladým ve size din olarak Ýslâmiyeti vermekle râzý oldum" buyurdu. Dînin olgunlaþmasýný, bu bid´atlerden, bu reformlardan beklemek, bu âyet-i kerîmeye inanma- mak olur.

Hindistan´da yetiþen büyük velîlerden Muhibbullah-ý Mankpûrî haz- retlerine, hocasý Ýmâm-ý Rabbânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazret lerinin gönderdiði bir mektupta þöyle buyurdular: "Allahü teâlâya hamd olsun! O´nun peygamberlerine salât ve size duâlar ederim. Kýymetli kardeþim Seyyid Mîr Muhibbullah! Buradaki fakîrlerin hâlleri, gidiþleri çok iyidir. Bunun için Allahü teâlâya sonsuz hamd etmek lâzýmdýr. Sizin de selâmetiniz için ve hâlinizin deðiþmemesi için ve doðru yolda ilerlemeniz için Allahü teâlâya duâ ederim. Bu günlerde, ne hâlde bulunduðunuzu bildirmediniz. Mesâfenin uzaklýðý, haberleþmeyi güçleþtiriyor. Nasîhat ver- mek; dînimizin birinci vazîfesidir ve peygamberlerin en üstününe uymak- týr. (O´na ve hepsine üstün duâlar ve selâmlar olsun!) O´na uymak için O´nun sünnetlerini, yâni bütün emir ve yasaklarýný yerine getirmek ve O´nun beðenmediði bid´atlerden sakýnmak lâzýmdýr. O bid´atler, gecenin karanlýðýný yok eden tan yerinin aðarmasý gibi parlak görünseler de, hepsinden kaçmak lâzýmdýr. Çünkü hiçbir bid´atte nûr yoktur, ýþýk yoktur. Hiçbir hastaya þifâ yoktur. Hiçbir hastaya ilâc olamazlar. Çünkü, her bid´ât, ya bir sünneti yok eder, yâhut sünnetle ilgisi olmaz. Fakat, sün- netle ilgisi olmayan bid´atler, sünnetten aþýrý, artýk olduklarý için, sünneti yok etmiþ olmaktadýrlar. Çünkü, bir emri emr olunandan ziyâde yapmak, bu emri deðiþtirmek olur. Bundan anlaþýlýyor ki, nasýl olursa olsun, her bid´at, sünneti yok etmektedir. Sünnete ters düþmektedir. Hiçbir bid´atte iyilik ve güzellik yoktur. Keþke bilseydim. Kâmil olan bu dinde ve Allahü teâlânýn râzý olduðu Ýslâmiyette, nîmetler tamam olduktan sonra, ortaya çýkan bid´atlerden bâzýlarýna, nasýl olmuþ da güzel demiþler? Bunlar niçin bilmemiþler ki, bir þey yükseldikten, tamam olduktan, beðenildikten sonra, buna yapýlacak eklemeler güzel olamaz. Hak olan, doðru olan bir þeyde yapýlacak her deðiþiklik, dalâlet ve sapýklýk olur. Kâmil olan, ta- mam olan bu dinde, sonradan meydana çýkarýlan bir þeye güzel deme- nin, dînin kemâle ermediðini göstereceðini ve nîmetin tamam olmadýðýný bildireceðini anlamýþ olsalardý, hiçbir bid´ate güzel diyemezlerdi. Bunu niçin bil­memiþler? Yâ Rabbî! Unuttuðumuz ve yanýldýðýmýz þeyler için bizleri hesâba çekme! Size ve yanýnýzda olanlara selâm ederim." (2´nci cild, 19´uncu mektup)

Evliyânýn büyüklerinden Safiyyüddîn Erdebilî (rahmetullahi teâlâ aleyh) insanlara doðru yolu anlatarak yoluna devâm etti. Gittiði yerlerde insanlarýn bir kýsmýný dalâlet ve cehâlet bataklýðýna düþmüþ, nefislerinin arzu ve isteklerine dalmýþ, bir kýsmýnýn bâzý büyüklerin talebeleri olduklarýný söyledikleri halde onlarýn gösterdikleri doðru yoldan ayrýldýklarýný, dalâlet bataklýðýnda þaþýrýp kaldýklarýný, þaþkýn þaþkýn dolaþtýklarýný, erkek ve kadýnlarýn tasavvuf yolunda olduklarýný iddiâ ettikleri halde karýþýk oturup, aradan mahremiyet ve hürmet perdesini kaldýrdýklarýný, dalâlet ve bid´ati derviþlik ve sünnet zannettiklerini, erkek ve kadýnlarýn birbirlerine söyledikleri kasîdeleri dinleyerek raksa geldiklerini, birbirlerine secde ettiklerini, zâhir ve bâtýnlarýnýn bozuk olduðunu gördü. Bu durum karþýsýnda onlarý bâzan tatlý sözlerle, yerine göre sertlik göstererek güzel söz ve davranýþlarý ile terbiye etmeye baþladý. Onlara doðru yolu gösterdi. Çok kimse onun vâsýtasýyla bozuk hallerinden vazgeçip tövbe etti.

Osmanlý âlim ve velîlerinden Sýbgatullah Arvâsî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri; "Bu zamanda diðer yollardan istifâde edilememesi, kâmil velîlerin kalmamasýndan mý, yoksa bid´atler sebebiyle midir?" suâ- line, þu cevâbý verdiler: "Bid´atler karýþmasý sebebiyledir. Zîrâ bu za- manda bid´atler çoðaldý. Bu bid´atlere karþý koyabilecek bir yol, ancak fayda verir."

Sýbgatullah Arvâsî hazretleri; Bid´atlerden ve kötülüklerden sakýnmak husûsunda buyurdular ki: "Bid´atlerin hepsi karanlýktýr. Onlarda güzellik yoktur. Bizim yolumuzun üstünlüðü, bid´at karýþmamýþ olmasýdýr. Orta- dan kalkan her yol, bid´at yüzünden kalkmýþtýr. Farzlarla yetinip, bid´at- lerden kaçýnan kimse, bir bid´at iþleyip, birçok tâatler yapýp hâl ve mevâ- cide kavuþandan üstündür."

"Bu son zamanlarda sünnet, bid´atler arasýnda, gece karanlýðýnda ýþýk saçan inci gibidir. Zaman, dînin garîb olduðu zamandýr. Bunun için bu zamanda talebeye az bir gayretle, orta zamanlardaki çetin mücâhe- delerle elde edilenden daha çok sevâb verilir."

Büyük ve meþhûr velîlerden Sýrrî-yi Sekatî (rahmetullahi teâlâ aleyh)

buyurdular ki: "Sünnete uygun yapýlan az bir ibâdetin sevâbý, bid´at iþlenerek yapýlan çok amelden kat kat daha fazladýr."

Mekke-i mükerremenin büyük âlim ve velîlerinden Vüheyb bin Verd (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: Bir gece yataðýmda yatýyor- dum. Yanýma bir kimse gelip; Allahü teâlânýn kitabý ile amel eden kim- seye sâhib olun. dedi. Ben; Allahü teâlâ sana rahmet etsin. Dediðiniz zât kimdir? dedim. Bana týrnaðýný gösterdi. Týrnaðýnda, Ayn-Mim ve Rý harfleri vardý. Kýsa zaman sonra, Ömer bin Abdülazîz halîfe oldu ve Al- lahü teâlânýn kitâbý ile amel etti. Herkes de kendisine bîat edip, itâat etti- ler


radyobeyan