Tazminat By: armi Date: 31 Mart 2010, 12:15:10
TAZMÝNÂT
Arapça "da-me-ne" kökünden "tef´îl" babýnda bir mastar olan "tazmîn" kelimesinin çoðuludur. Sözlükte kefil olmak, borçlanmak, garanti vermek, tazmin yükümlülüðü altýna girmek ve korumak anlamlarýna gelir. Zararýn yükümlü tarafýndan karþýlanmasý anlamýnda "tazmîn" veya bunun yerine "damân" sözcüðü kullanýlýr. Damân terim olarak "tazminât" ve "keffâret" anlamlarýnda olmak üzere iki ayrý anlamda kullanýlýr. Ýlk anlamý Hanefîler tercih ederken, Þâfiî, Mâlikî ve Hanbelîler kefâlet anlamýný tercih etmiþlerdir.
Ýslâm hukukunda tazminat þöyle tarif edilmiþtir:
"Helâk olan þey mislî ise mislini, kýyemî ise kýymetini vermekten ibarettir" (bk. Mecelle, Madde, 416). el-Gazzâlî´nin (ö. 505/1111) tarifi þöyledir: "Bir þeyi geri vermek veya telef olmuþ ise mislini ya da deðerini bedel olarak vermektir" (el-Gazzâlî, el-Vecîz, Mýsýr, 1317/1899, l, 205). Kýsaca tazminat, tazmini gereken þey mislî ise mislini, kýyemî ise deðerini zarar görene vermektir.
Hanefîler dýþýndaki fakihlere göre damân ve kefâlet eþ anlamlý kelimeler olup þöyle tanýmlanýr: Damân bir kimsenin zimmetinin baþkasýna ait bir borçla meþgul olmasýdýr (ed-Düsûkî, Hâþiye, Dâru´l-Fýkr t.y., III, 330). Ancak bu hukukçulardan "damân" kelimesini "tazminat" anlamýnda kullananlar da olmuþtur. Bazý kaynaklarda "Damânü´l-Gâsýb (Gasbedilenin tazmin yükümlülüðü)", "Damânü´l-Müþterî (Alýcýnýn tazmin yükümlülüðü)", gibi bakýþlar bunu gösterir (Ýbn Receb, el-Kavâid, Ezher 1392/1972, 6).
Tazminâtýn Delilleri
Baþkasýna verilen zarar mala, cana veya bedene yönelik olur. Bu þekillerden birisi ile ortaya çýkan zararýn tazmin edilmesi gerektiði Kitap, sünnet, icmâ ve akýl delillerine dayanýr.
1- Kitap: Kur´an-ý Kerim´de zarara zararla karþýlýk verme veya zararý giderme genel prensip olarak þöyle belirlenmiþtir: "Kim size saldýrýrsa, siz de týpký size saldýrdýklarý gibi, ona saldýrýn" (el-Bakara, 2/194). "Eðer ceza vermek isterseniz, size yapýlanýn ayný ile karþýlýk verin" (en-Nahl, 16/126). "Kötülüðün karþýlýðý da ona denk bir kötülüktür" (eþ-Þuarâ, 42/40). Bu ayetlerden anlaþýldýðýna göre, baþkasýna verilen zarar mislî ise misli, kýyemî ise deðeri bakýmýndan ne eksik ne de fazla olmaksýzýn, denk bir biçimde karþýlanmalýdýr.
2- Sünnet: Ýslâm hukukunda zararý tazmin ettirmenin meþru olduðunu gösteren birçok hadis vardýr. Birkaçý þunlardýr: "Zarar vermek ve zarara zararla karþýlýk vermek yoktur" (Ýbn Mâce, Ahkâm, 17; Ahmed b. Hanbel, V, 327; Mâlik, Muvatta, Akdýye, 31). "Baþkasýna ait bir malý alan, onu sahibine geri verinceye kadar ondan sorumludur" (Ebû Dâvud, Büyû´, 90; Tirmizî, Büyû´, 39; Ýbn Mâce, Sadakât, 5). Buna göre, baþkasýna ait malý haksýz olarak elinde bulunduran kimse, mal mevcutsa, bunu aynen, telef olmuþsa, mislî ise mislî ile, kýyemî ise deðeri bakýmdan tazmin etmelidir.
Cana veya bedene verilen zararýn tazmini bir hadiste topluca þöyle belirlenir: "Bir caný öldürmenin diyeti yüz devedir. Burun, dil, dudaklar, husyeler, erkeklik organý ve sýrt omurgasýnýn diyeti yine tam diyettir. Me´mûme ve câize yaranýn tazminatý üçte bir diyettir. Muhakkýle yaranýn tazminatý 15 deve, el ve ayak parmaklarýnýn her bir parmaðýn tazminatý 10 deve, bir diþin tazminatý ise 5 devedir" (en-Nesâî, Kasâme, 46; Mâlik, Muvatta´, Akdýye, 1).
Hayvanýn vereceði zararýn da tazmin edilmesi gerektiði bir hadiste þöyle belirtilir: "Bahçe sahipleri bahçelerini gündüz korurlar. Hayvanlarýn gece verecekleri zararý ise sahipleri tazmin eder" (Ebû Dâvud, Büyû, 92; Muvatta´, Akdýye, 18; Ahmed b. Hanbel, V, 426).
3- Ýcmâ: Baþkasýnýn malýna, canýna veya bedenine haksýz olarak verilecek zararýn tazmin edileceði bütün Ýslâm âlimlerince üzerinde görüþ birliði bulunan bir husustur.
Tazminât Sebepleri
Tazminât ödemeyi gerekli kýlacak bir zarar meydana getiren fiil veya olaya "Tazminât sebebi" denir. Baþlýca tazminât sebepleri akit, telef etme, el koyma, tasarrufu engelleme (haylûlet) ve aldatma olmak üzere beþ tanedir.
1- Akit: Mecelle akdi þöyle tarif eder: "Taraflarýn bir hususu iltizam ve taahhüt etmeleridir ki icap ve kabulün irtibatýndan ibarettir" (Mecelle, Mad. 103). Akde Türkçe´de, "sözleþme" denilmektedir. Akdin tazminat sebebi olduðu ayet ve hadislerle sabittir. Kur´an-ý Kerîm´de: "Ey iman edenler, akitleri yerine getirin? (el-Mâide, 5/1). "Sözleþtiðiniz zaman Allah´a verdiðiniz sözü tutun. Allah´ý kefil göstererek saðlamlaþtýrdýðýnýz yeminlerinizi bozmayýn" (en-Nahl, 16/91). "Sözünüzü tutunuz. Çünkü verilen sözde sorumluluk vardýr" (el-Ýsrâ, 17/34) buyurulur. Diðer yandan Müslümanlar kendi koyduklarý þartlara da uygun hareket etmelidir. Hadiste þöyle buyrulur: "Müslümanlar kendi aralarýnda belirledikleri þartlara uyarlar. Ancak helali haram, haramý da helal kýlan þart bundan müstesnadýr" (Buhârî, Ýcâre, 14; Ebû Dâvud, Ýcâre, 12; Tirmizî, Ahkâm, 17).
2- Telef etme: Ýtlaf yok etme, bozma ve öldürme gibi anlamlara gelir. Bir fýkýh terimi olarak ise; bir malý veya eþyayý kullanýlmaz ve iþe yaramaz hale getirmektir. (el-Kâsânî, Bedûyiu´s-Sanâyî, VII, 164). Ýnsaný yaralama, öldürme ve organlarýna zarar verme de telef etme kapsamýna girer. "Size saldýrana karþý, týpký saldýran gibi siz de ona saldýrýn" (el-Bakara, 2/194) ayetine göre, baþkasýna ait bir malý telef eden kimse bu mal mislî ise mislî ile, kýyemî ise deðeri ile ödemek zorundadýr (el-Cassâs, Ahkâmü´l-Kur´an, thk. Muhammed es-Sâdýk Kamhâvî, Beyrut, 1405/1985, l, 326; el-Kurtûbî, el-Câmi´li Ahkâmi´l-Kur´an, Mýsýr 1935/1950. II, 357).
Baþkasýnýn malýný telef etmenin tazmin sorumlulugunu gerektirdigi þu hadiste belirlenir: "Zarar vermek, zarara zararla karþýlýk vermek yoktur" (Ýbn Mâce, Ahkâm, 17; Ahmed b. Hanbel, V, 327).
Eþyanýn telef edilmesinde, telef edenin kasýtlý veya hatalý olmasý arasýnda bir fark yoktur. Ýnsanýn telef edilmesinde ise kasýtla hata farklý sonuç doðurur. Þöyle ki, kasten bir insaný öldürene veya yaralayana kýsas uygulanýrken, hata ile bir insaný öldüren diyetle yükümlü olur (es-Serahsî, el-Mebsût, XI, 87; el-Kâsânî, Bedâyiu´s Sanayi: VII, 165; eþ-Þerâzî, el-Mühezzeb, I, 368).
3- El Koyma: Baþkasýna ait bir malý hukukî bir sebebe dayanmaksýzýn elde bulundurmaktýr. Bu eyleme "vaz´u´l-yed" veya "gasb" denir. Böyle bir malý elinde bulunduran onu sahibine vermekle, mal telef olmuþsa bedelini tazmin etmekle yükümlü bulunur. Delili þu hadistir: "Baþkasýna ait bir malý alan, sahibine ödeyinceye kadar ondan sorumludur" (Ebû Dâvud, Büyû 88; Tirmizî, Büyû 39; Ýbn Mâce, Sadakât, 5). Hanefîlere göre el konulan malýn menkul olmasý þarttýr. Gayri menkuller gasba elveriþli deðildir. Þâfiî, Mâlikî ve Hanbelîlere göre ise gayri menkulün gasbý da mümkündür (es-Serahsî, el-Mebsût, XI, 73; Ýbn Receb, el-Kavâid, thk. Tâhâ Abdurraûf Sa´d, Kahire, 1391/1971, 221)
Baþkasýnýn malýný elinde bulundurma tazminata konu olup olmamasý bakýmýndan ikiye ayrýlýr: "Yed-i emânet" ve "Yed-i damân".
Emanet eli (Yed-i emânet), bir malý sahibinin veya nass (ayet-hadis)in izni ile elde bulundurmaktýr. Bir emâneti elinde bulunduran ise onun telefinden yalnýz kasýt, kusur veya ihmali bulunduðu takdirde sorumlu olur. Kendiliðinden veya semavî bir âfet sonucu telef halinde tazmin yükümlülüðü bulunmaz (Ýbn Receb, a.g.e, 60).
Ýslâm hukukuna göre emânet hükmüne tabi bulunan mallar þunlardýr:
1- Emânet bakýmýndan eþya (vedîa*)
2- Kullanýlmak üzere verilen mal (âriyet*)
3- Rehin olarak býrakýlan mal.
4- Vekilin elinde, müvekkile ait mallar.
5- Þirket mallarý.
6- Kiracýnýn elinde bulunan menkul ve gayri menkuller.
7- Vasinin veya velinin elinde bulunan çocuða veya kýsýtlýya ait mallar.
8- Ýþçinin elinde bulunan iþverene ait mallar.
9- Devlet memurlarýnýn elinde bulunan, topluma ait menkul ve gayri menkuller.
10- Serbest meslek sahiplerinin elinde bulunan sipariþ verene veya müþteriye ait mallar (bk. es-Serahsî, a.g.e, XI, 114, 157, XV, 103; el-Kâsânî, Bedâyiu´s-Sanâyi´, VI, 208, 217, IV, 174, 210, V, 64; Ýbnü´l-Hümâm, Fethu´l-Kadîr, Beyrut 1315/1897, VI, 468; Ýbn Rüþd, Bidâyetü´l-Müctehid, Ýstanbul 1985, II, 193, 214, 254, 260; ez-Zeylaî, Tebyînü´l-Hakâik, Beyrut, 1315/1897, III, 320, IV, 256; eþ-Þîrâzî, el-Mühezzeb, Mýsýr, t.y., 4, 316, 337, 359, 408).
Tazminat eli (yed-i damân), bir malý malik olma veya yararlanma amacýyla izinsiz olarak elde bulundurmaktýr. Gasbedilen veya çalýnan mal bu niteliktedir. Böyle bir malýn telef olmasý halinde telefte kasýt, kusur veya ihmal bulunmasa da tazmin yükümlülüðü doðar (ez-Zühaylî, Nazariyyetü´d-Damân ve Ahkâmü´l-Mes´ûliyyeti´l-Medeniyye, Dýmaþk 1402/1982, 175; eþ-Þîrâzî, a.g.e, 1, 296).
Gasb veya hýrsýzlýk yoluyla elde bulundurulmadýðý halde þu mallar da telefte kasýt veya kusur olmasa da tazmine konu olur. Satýlan mal veya bunun bedeli (el-Kâsâný, a.g.e, V, 238), sulh bedeli (el-Kâsânî, a.g.e, V, 238), hisseli olup paylaþýlan mal (el-Kâsânî, VII, 24; Ýbnü´l-Hümâm, a.g.e, VIII, 350).
4. Tasarrufu engelleme: Ýslâm hukukunda mal ile sahibinin arasýna girerek, malikin maldan yararlanmasýna engel olmak da tazminat sebebidir. Bir kimsenin emânet olarak aldýðý malý inkâr etmesi veya gâsýbýn gasbettiði malý baþka bir beldeye gõndermesi tasarrufu engellemeye örnek verilebilir. Hanefîlere göre bu durumda tazminatýn gerekmesi için fiilin mala yönelik olmasý gerekir. Hanefîler mal ile sahibi arasýna girmeye "mânen telef etme" ifadesini kullanýrlar (es-Serahsî, a.g.e, XI, 74, 97; el-Kâsânî, a.g.e., VII, 165). Delil "Zarar vermek ve zarara zararla karþýlýk vermek yoktur" (Ýbn Mâce, Ahkâm, 17; Ahmed b. Hanbel, III, 348) hadisidir.
5- Aldatma: "ga-re-re" kökünden "gurûr" mastarý aldatmak ve gafil avlamak demektir. Bir terim olarak yanlýþ bilgi vererek veya aldatýcý fiil yaparak bir kimseyi zarar göreceði tasarrufta bulunmaya sevketmektir (et-Tehânevî, Keþsâfü Ýstilâhati´l-Fünûn, Ýstanbul 1984,11, 1091). Aldatmanýn tazmin sebebi oluþu "Zarar vermek ve zarara zararla karþýlýk vermek yoktur? (Ýbn Mâce, Ahkâm, 17; Ýbn Hanbel, III, 348) hadisi ile "Musarrât hadisi" (Buhârî, Büyû, 64; Müslim, Büyû, 11) hadisinden çýkarýlmýþtýr.
Aldatmanýn tazminata sebep olmasý için aldatýlanýn bunda bir kusurunun bulunmamasý þarttýr. Bu yüzden aldatýlan kimsenin, aldatýldýðýný bilmemesi ve bilecek durumda olmamasý gerekir (es-Serahsî, a.g.e, XI, 81 vd.; el-Kâsânî, a.g.e, V, 25; ez-Zeylaî, a.g.e, VI, 145).
Yukarýdaki beþ madde dýþýnda da bir malýn niteliklerini deðiþtirme (taðyir) ve bir malý kusurlu hale getirme (ta´yîb) gibi tazminat sebepleri bulunabilir. Ancak bu sebepleri akit, itlaf ve vaz´u´l-yed, hatta yalnýz akit ve itlaf kapsamý içinde toplamak mümkündür. Nitekim beþerî hukukta "haksýz fiil" ve "sözleþme hükümlerine aykýrý hareket etmek" olmak üzere iki tazminat sebebi kabul edilmiþtir. Baþka bir deyimle pek çok olan tazminat sebepleri bu iki madde kapsamýnda toplanmýþtýr (bk. Mustafa Reþit Karahasan, Sorumluluk ve Tazminat Hukuku, Ýstanbul 1989, I, 58).
Tazminat Çeþitleri
Ýslâm hukukunda mal, can veya bedene verilen zararlarýn tazmini, zararýn insana yönelik olmasý halinde diyet, erþ, hukûmetü´l-adl, hukûmetü´l-elem ve gurre gibi çeþitlere ayrýlýr. Eþyaya verilen zararlarýn tazmini ise "ta´viz" veya "damân" terimi ile ifade edilmektedir ki, bu iki terim genel olarak diðer tazminat çeþitlerini de kapsar.
nsana yönelik zararlarda diyet, ölümle sonuçlanan zararýn tazminidir (bk. "Diyet" mad.). Erþ ve hukûmetü´l-adl ise organlarýn telefi veya yaralanmasý halinde bas vurulan tazminat þeklidir (bk. "Erþ" mad.). Hükûmetü´l-elem ise; çekilen acý ve ýzdýraplarýn tazminatýdýr. Bu sonuncusu beþerî hukuklarda yer alan "mânevî tazminat" benzeridir. Ðurre de anne karnýndaki çocuða zarar verip, onun ölü olarak erken doðmasýna sebep olanýn, bu ceninin mirasçýlarýna ödemek zorunda olduðu bir tazminat türüdür (bk. "Ðurre" mad.).
Mala yönelik zararlarýn tazmini ise iki þekilde olabilir:
1- Misli ile tazmin: Zarar verilen mal, standart (misli) mallardan ise, bunun yerine misli verilir. Buðday, arpa, altýn, gümüþ, para, zeytinyað, inþaat demiri, çimento gibi ölçü, tartý veya standart olduðu için sayý ile alýnýp satýlan þeyler mislidir (el-Fetâvâ´l-Hindiyye, Mýsýr 1310/1892, IV, 12,13; Hamdi Döndüren, Ýslâm Hukukuna Göre Alým Satýmda Kâr Hadleri, Balýkesir 1984, s. 84, 85).
2- Deðeri ile tazmin: Misli olmayan, yani çarþý ve pazarda ayný nitelikte benzeri bulunmayan bir malýn telef edilmesi halinde deðeri üzerinden tazmin edilmesi gerekir. Bunlara "kýyemi mal" denir. Hayvanlar, bina, halý, kullanýlmýþ nakil araçlarý bu niteliktedir. Bir hayvan telef edilse, bunun para olarak deðerini veya deðerde ona denk olan bir hayvaný bedel olarak vermek "deðer ile tazmin" sayýlýr.
Emânet akitleri
Ýslâm hukukunda emanet hükümlerinin uygulandýðý akit çeþitleri þunlardýr:
1- Vedîa akdi: Bir kimsenin malýný korumak üzere baþkasýna vermesidir. Bu akit ya açýkça olur. "Bu malý sana veda olarak býrakýyorum" demek gibi. Veya delâlet yoluyla olur. Yangýn sýrasýnda kurtarýlan bazý mallarý acele ile komþulara býrakmak gibi. Vedia olarak býrakýlan eþyanýn emânetçi elinde emânet sayýldýðý ve tazmin edilmesi gerekmediði konusunda görüþ ayrýlýðý yoktur. Çünkü tazmin sorumluluðu ancak kasýt, kusur veya ihmal sonucu telef halinde söz konusu olur. Delili þu hadistir: "Emânetçinin, hiyânet etmedikçe tazmin sorumluluðu yoktur" (ed-Dârekutnî ve el-Beyhakî´den naklen, Vehbe ez-Zühayli, Nazariyyetü´d-Dýmân, Dýmaþk 1402/1982, 155). Mal sahibi istediði zaman, emânet malý ona geri vermek gerekir. Ayette: Þüphesiz, Allah emânetleri sahiplerine vermenizi emreder" (en-Nisâ´, 4/58) buyurulur.
Ancak þu durumlarda emânet malýn tazmin edilmesi gerekir. Malýn telef olmasýnda emânetçinin kasýt, kusur veya ihmalinin bulunmasý da þart deðildir.
a- Emânetçinin malý korumayý terketmesi,
b- Malý, âdetlere göre yanýna býrakamayacaðý kiþinin yanýnda býrakmasý,
c- Emânet malý kendi þahsi ihtiyaçlarý için kullanmasý,
d- Emânet malla riskli yolculuða çikmasý,
e- Mal sahibi isteyince, emânet malý inkâr etmesi,
f- Emânet malý, emânetçinin kendi malý ile veya baþka bir emânet malla, ayrýlmayacak biçimde karýþtýrmasý,
g- Malý koruma konusunda, emânet býrakanýn belirlediði þartlara aykýrý davranmasý (es-Serahsî, el-Mebsût, XI,110, 122 vd.; el-Kâsânî, Bedayiu´s-Sanâyi VI, 208 vd.; Ýbnü´l-Hümâm, Fethu´l-Kadîr, VII, 91 vd.; Ýbn Âbidîn, Reddü´l-Muhtâr, IV, 516 vd.)
2- Âriyet akdi: Bu, bir malýn menfaatini baþkasýna bedelsiz olarak temlik etmektir. Bir süre yararlanmak üzere bir malý baþkasýna vermek gibi. Âriyet olarak verilen mal, âriyet alanýn elinde onu kullanmasý sýrasýnda da, kullanmadýðý zamanda da emânet sayýlýr. Bu yüzden kasýt, kusur veya ihmali bulunmadýkça teleften sorumlu olmaz (es-Serahsî a.g.e, XI, 135; el-Kasânî, a.g.e, VI, 217; Ýbnü´l-Hümâm, a.g.e, VII, 103; ez-Zühaylî, Nazariyyetü´d-Dýmân, 156). Bu görüþ Hanefîlere aittir.
Malikilere göre âriyet alan kimse, mal, elbise ve zinet gibi saklanmasý mümkün olan cinsten ise, telefin kendi kusuru yüzünden olmadýðým isbat etmedikçe tazminatla yükümlü olur. Hayvan ve gayri menkullerin telefinden ise sorumlu bulunmaz (ez-Zühaylî, a.g.e, s. 157).
Hanbelîlere göre, âriyetin, âriyet alan tarafýndan mutlak olarak tazmini gerekir. Kasýt veya kusurun bulunup bulunmamasý sonucu etkilemez. Delil, Safvân b. Ümeyye ile ilgili hadistir. Hz. Peygamber Huneyn günü Safvân (r.a)´ten âriyet olarak zýrh istedi. Safvân, "Gasp olarak mý ya Muhammed" diye sorunca "Hayýr, tazmin edile?k bir âriyet olarak" cevabýný verdi (Ebû Dâvud, Büyû´, 88). Bu hadis, âriyetin niteliðini ve hükmünü belirlemektedir. Baþka bir hadiste de, "Baþkasýna ait bir malý alan el, onu geri verin?ye kadar bu maldan sorumludur" buyurulur (Ebû Dâvud, Büyû´, 90; Tirmizî Büyû´, 39; Ýbn Mâce, Sadakat, 5)
Sonuç olarak, Hanefîlere göre ariyet verilen mal emânet, Hanbelîlere göre tazmin edilmesi gereken bir maldýr.
3- Þirket akdi: Mal þirketlerinde, þirkete ait malýn ortaklarýn elinde vedîa gibi emânet sayýldýðý konusunda fakihler arasýnda görüþ birliði vardýr. Çünkü her ortak, diðer ortaðýn malýný, ticaret yapmasý amacýya ve sahibinin izniyle kabzetmiþtir. Bu, elinde bulundurma satýþ bedelini vermek için olmamýþtýr.
Buna göre mal, ortaðýn elinde helâk olduðu takdirde haddi aþma bulunmadýkça mislini veya kýymetini tazmin etmesi gerekmez. Çünkü her ortak korumada ve tasarrufta diðer ortaðýn naibi durumundadýr.
Kâr veya zararýn miktarý yahut þirket malýnýn bir bölümünün veya tamamýnýn zayi olmasý konusunda ortaðýn sözü yeminiyle birlikte kabul edilir. Ancak o, diðer bütün emânetlerde olduðu gibi kasýt veya kusur halinde tazminle yükümlü olur (es-Serahsî, a.g.e, Xl, 157; Ýbnü´l Hümâm, a.g.e, V, 27; Ýbn Abidîn, a.g.e, III, 379; ez-Zühaylî, a.g.e, 158, 159).
Emek-sermaye ortaklýðý olan "Mudârebe*" yönteminde de iþletmecinin vedî´daki gibi elinde olan muderabe sermayesi emânet sayýlýr. Çünkü bunu, sahibinin izni ile kabzetmiþtir.
Bu yüzden isletmeci kasýt, kusur veya ihmali olmadýkça meydana gelecek zarara katlanmaz. Onun zararý emeðinin boþa gitmesi þeklinde ortaya çýkar.
4. Vekâlet akdi: Vekâlet, sõzlükte korumak ve yetki vermek demektir. Bir terim olarak, bir kimsenin belirli caiz bir tasarrufu yapmak üzere kendi yerine baþkasýna temsil yetkisi vermesidir. Ýslam hukukçularý, vekilin elinde kabzettiði malýn veda vb. gibi emânet sayýldýðý konusunda görüþ birliði içindedir. Çünkü onun eli, vedîa alanýn eli gibi, vekâlet verenin nihâyet elidir. Bu yüzden diðer emânetlerde olduðu gibi tazmin yükümlülüðü doðar. Berî olunan yerlerde de beri olunur. Kýsaca vekil de kasýt, kusur veya ihmali bulunmadýkça teleften sorumlu olmaz (ez-Zeylai, Tebyînü´l-Hakaik, IV, 256; ez-Zühaylî, a.g.e., 160).
5. Vesâyet: Malýnýn yönetilmesini ölümden sonrasý için baþkasýna vermektir. Yahut malý veya çocuklarýnýn maslahatýný ölümünden sonrasý için baþkasýna vermesidir. Bir kimsenin ölümünden sonra vasiyetlerinin yerine getirilmesi veya küçük çocuklarýnýn haklarýnýn gözetilmesi yetkisini baþka birisine vermesi de "vesâyet" niteliðindedir.
6. Hibe akdi: Bir kimsenin hayatta iken nafile ibadet olarak bir malýný bedelsiz baðýþlamasýdýr. Bu akit ancak teslimle tamam olur. Hibe, Hanefîlere göre baðlayýcý olmayan bir teberru akdidir. Ýslâm hukukçularý hibe edilen þeyi kabzetmenin tazmini gerekmeyen bir emanet kabzý olduðu konusunda görüþ birliði içindedir. Çünkü hibe, âriyet veya vedîa verme gibi bir teberru akdidir.
Hibe edilen þeyin emanet sayýlmasý, hibeden dönme halinde etkisini gösterir. Çünkü Hanefîlere göre karþýlýklý rýza veya mahkeme kararý ile hibeden dönmek mümkün ve caizdir. Hz. Peygamber þöyle buyurmuþtur: "Hibe eden, karþýlýðý verilmediði sürece, hibesine baþkalarýndan daha fazla hak sahibidir" (Ýbn Mâce, Hibât, 6).
Þâfiî ve Hanbelîere göre ise, sadece babanýn çocuðuna verdiði þeyde hibeden rücû caiz olur. Delilleri þu hadistir: "Hiçbir kimse için önce atýyye verip, sonra rücû etmesi yoktur. Ancak babanýn oðluna verdiði þey müstesnadýr" (Buhârî, Hibe, 12).
Hibe edilen þey helâk olur veya istihlâk edilirse artýk rücû imkâný kalmaz. Hibenin kabzý, hibe edilenin yanýnda bir emânettir. Ancak hakimin hibe edileni geri verme kararýndan sonra, hibe edilen bu karara uymaz ve hibe mal helâk olursa tazmin sorumluluðu doðar. Çünkü emânetlerde, istedikten sonra vermemek tazmini gerektirir (el-Kâsânî, a.g.e., VI, 128; Ýbn Âbidin, a.g.e., IV, 542; ez-Zühaylî, a.g.e., 162).
radyobeyan