Evliya By: neslinur Date: 29 Mart 2010, 03:17:55
Evliya
Beyt:
Evliyâyla, onlarý candan severek otur,
Onlarla oturan kul, kalkýnca sultan olur.
Abdülfettâh-ý Baðdâdî Akrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri:
KIRK YIL HÝZMET ETTÝ
Hâlid-i Baðdâdî´nin, þânýný o zamanlar,
Duymuþtu dünyâdaki, bilcümle müslümanlar.
Yayýlýnca þöhreti, her yerine dünyânýn,
Baðdad´a geliyordu, insanlar akýn akýn.
Hem Ýstanbul´dan dahi, birçok âþýk olanlar,
Ona kavuþmak için, Baðdad´a yollandýlar.
Bu gelen insanlarýn, þu idi tek gâyesi:
"Hâlid-i Baðdâdî´nin, olmaktý talebesi."
Zîrâ Resûlullah´tan, fýþkýran bütün "nûrlar",
Ondan yayýlýyordu, herkese o zamanlar.
Ýstanbul´dan Baðdad´a, taþýnan insanlara,
Baktýðýnda, Mevlânâ, kýyamadý onlara.
Emir verip hemence, Abdülfettâh Akrî´ye,
Gönderdi Ýstanbul´a, "feyzini saçsýn" diye.
Abdülfettâh Efendi, Ýstanbul´a gelince,
Nuh kuyusu denilen, yere geldi hemence.
Bu mübârek velî zât, buraya vardýðýnda,
Cümle Hak âþýklarý, buldu onu ânýnda.
Etraftan akýn akýn, geliyordu insanlar,
Zîrâ ondan akardý, ilâhî feyiz, nûrlar.
Devlet ricâlinden de, vezir, paþa, kumandan,
Gelirdi akýn akýn, bu dergâha o zaman.
On binlerce müslüman, gelerek bu dergâha,
Baðlardý kalplerini, hepsi Resûlullah´a.
Abdülfettâh Efendi, kýrk yýldan daha fazla,
Bu dergâhta böylece, hizmet etti ihlâsla.
Mevlânâ Hâlid ise, o gelince Baðdad´dan,
Otuz dokuz yýl önce, ayrýlmýþtý dünyâdan.
Onun ayrýlýðýna, hiç dayanamýyordu,
Hocasýna kavuþmak, aþkýyla yanýyordu.
Bin sekiz yüz altmýþ dört, yýlý Muharreminde,
Cümle talebesiyle, helâlleþti evinde.
Ayýn on dokuzunda, hem de bir Cumâ günü,
Kur´ân´ý dinler iken, teslim etti rûhunu.
Âlim ve evliyâlar, sözbirliði hâlinde,
Þunu bildirdiler ki: "Ýstanbul dahilinde,
Binlerce evliyâdan, eshâbýn hâricinde,
Üçü, en büyüðüdür, bu velîler içinde.
Bu üçünden biri de, Abdülfettâh Akrî´dir,
Kabri, âþýklarýnýn, istifâde yeridir.
Ýkisi de þunlardýr, bu üç büyük velînin,
Murâd-ý Münzâvî´yle, Tokâdî Mehmed Emîn.
Yâ Rabbî, bu üç büyük, velînin hürmetine,
Þifâ ver hasta olan, Muhammed ümmetine.
Bekr bin Abdullah Müzenî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri buyurdular ki:
EVLÝYÂYI ÇOK SEVÝN
Tâbiîn-i kirâmdan olan bu mübârek zât,
Tesirli sözleriyle, ederdi çok nasîhat.
Haram ve þüpheliden, sakýnýrdý pek fazla,
Emr-i mâruf yapardý, insanlara ihlâsla.
Derdi ki: "Ey insanlar, yapsanýz da çok günah,
Hemen tövbe edin ki, affeder çünkü Allah."
Hak teâlâ Kur´ân´da, buyurur ki "Ey insan,
Semâyý doldursa da, yaptýðýn günah isyân,
Tövbe edip, îmânla, gelirsen bana þâyet,
Yaparým ben de sana, yer dolusu maðfiret."
Yine buyuruyor ki Müzenî hazretleri:
"Sevmeye gayret edin, Hak dostu velîleri.
Ýyi amellerimin, arasýnda ben bu gün,
O zâtlara sevgimi, görüyorum en üstün."
Yine o buyurdu ki: "Mütevâzi olunuz,
Halk içinde daha çok kýymetli olursunuz."
Arafat´ta vakfeye, durmuþtu bu zât yine,
Þöyle düþünüyordu o an kendi kendine;
"Þu hüccâcýn içinde, olmasaydým eðer ben,
Hak teâlâ onlarý, baðýþlardý tamâmen."
Buyurdu: "Bir kimseyi, görürseniz ki eðer,
Ýnsanlarýn aybýný, herkese verir haber.
Yâni gýybet ediyor, yapýyorsa nemmâmlýk,
Cehennem ateþine, hazýrlansýn o artýk."
Zamânýn hükümdârý, çok severdi bu zâtý,
Bir gün teklif etti ki, ülkeye olsun kâdý.
Lâkin o, kâdýlýðý, kabûl eylemeyince,
Hükümdâr, "olsun" diye, ýsrâr etti bir nice.
O zaman hükümdâra, arz etti ki o artýk,
"Yemin ediyorum ki, ben yapamam kâdýlýk.
Bu sözüm doðru ise, durumu eyledim arz,
Yalansa, yalancýdan, zâten kâdý olamaz."
Buyurdu: "Ey insanlar, din, öðüt, nasîhattýr,
Ve emri mâruf yapmak, çok kýymetli tâattýr."
Bir Cumâ namazýnda, çok fazlaydý cemâat,
O dahî ediyordu, halka vâz-ü nasîhat.
Buyurdu: Þimdi bana, sorsalar ki: "Ey Bekir,
Þu insanlar içinde, iyileri kimlerdir?"
Derim: "Emri mâruf ve nehyi anil münkeri,
En iyi yapanlardýr, en çok kýymetlileri."
Yâni Ýslâmiyeti, öðrenip kendi önce,
Baþkalarýna dahî, öðretendir güzelce.
Çünkü bütün yapýlan, nâfile ibâdetler,
Bunlarýn sevaplarý, toplansa hepsi eðer
Allah için gazânýn, sevâbýnýn yanýnda,
Bir damla gibi bile, deðildir esâsýnda.
Yine Allah yolunda, gazâda çarpýþmanýn,
Allah için harb edip, hattâ þehîd olmanýn,
Ecri de, emri mâruf, sevâbýna nisbetle,
Bir deryânýn yanýnda, deðildir damla bile.
Bütün peygamberlerin, yaptýðý tek iþ vardý,
Dîni, Ýslâmiyeti, halka anlatýrlardý.
Bu yolda eziyyetler, görselerdi de hattâ,
Yine gevþemezlerdi, onlar bu nasîhatta.
Endülüs?te ve Mýsýr?da yetiþmiþ olan büyük velîlerden, Mâlikî mezhebi fýkýh âlimi Ebü?l-Abbâs-ý Mürsî (rahmetullahi teâlâ aleyh) evliyânýn halleri ve üstünlükleri husûsunda buyurdular ki: "Allahü teâlânýn velî kulu, O´nun katýnda, ana kucaðýndaki arslan yavrusu gibidir. Acabâ o yavruya kötülük etmeyi kasdedene, anasý imkân ve fýrsat verir mi? Allahü teâlâ dostlarýný muhâfaza eder."
"Velîler, peygamberlerin makamlarýný görebilirler, ancak varamazlar."
"Evliyânýn büyüklüðüne îtirâz ettikleri için helâk olanlar, velîlik yoluna girerek kurtulanlardan daha çoktur."
"Evliyâlýk yolunda bulunan bir kimse, ortaya çýkmak, meþhûr olmak, herkes tarafýndan tanýnmak isterse, þöhretin kölesi olur. Gizli kalmayý, bilinmemeyi isteyen, gizliliðin kölesi olur. Kim de Allahü teâlâya kul olmak arzusunda ise ve baþka bir niyeti yoksa, yâni evliyâlýk yolunda bulunmak dâvâsýnda samîmî ise, o kimse için, meþhûr olmak ile gizli kalmak aynýdýr."
"Zâhirî ilimlerde âlim bir kimse, sýdk ile evliyânýn sohbetinde bulunursa, o kimsenin ilmi artar."
"Allahü teâlânýn evliyâsýndan, sizi hatýrlamasýný, hatýrýnda tutmasýný taleb etmeyiniz. Bilâkis, siz devamlý olarak o velîyi hatýrýnýzda tutmaya gayret ediniz. Çünkü, sizin yanýnýzda o ne ise (siz onu ne kadar çok hatýrlar iseniz), onun yanýnda siz de öylesiniz (o da sizi o kadar hatýrlar)."
"Allahü teâlânýn bir velî kulu, kendisine eziyet, sýkýntý veren bir kimseye darýlsa, o kimse o anda helâk olur. Fakat velînin, Allahü teâlâyý tanýmasý, mahluklara merhameti pek fazla olduðundan, kendisine eziyet ve sýkýntý da verse, bir kimsenin helâk olmasýný istemediði için, insan ve cin- lerden kendisine eziyet verenlerin sýkýntýlarýna tahammül eder. Kendisine sýkýntý verenlerden hiçbir kimseye de hiçbir zararý dokunmaz."
Ebü´l-Abbâs-ý Mürsî hazretleri, evliyâlýk yolunda bulunan bir kimsenin, Allahü teâlâya duâ ederek; "Beni her ne sûretle imtihân edip denemek istersen öyle yap!" dediðini, bunun üzerine kendisine idrâr tutukluðu illeti verdiðini, buna dayanamayýp, yakýnlarýna; "Yalancý amcanýzýn (benim), bu dertten kurtulmasý için Allahü teâlâya duâ edin!" dediðini, yâni sabredemediði için kendisini yalancý saydýðýný bildirerek; "Bu zât, ilk baþ- ta Allahü teâlâya; "Yâ Rabbî! Beni affeyle!" diye yalvarsaydý, daha hayýrlý olurdu." buyurdu.
Hindistan´ýn meþhûr velîlerinden Hacý Dost Muhammed Kandehârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin, Molla Mîr Vâiz Sâhib Ahmedzâ- de´ye yazdýðý bir mektupta þöyle buyurdular: "Ey kardeþim biliniz ki gerçek evliyâ ile evliyâlýk iddiâsýnda bulunan sahte kimseler arasýndaki fark þöyle isbat olunur. Gerçek evliyânýn birinci alâmeti Ehl-i sünnet vel cemâat îtikâdýnda olmasý ve bunda derinleþmesidir. Ehl-i kýble olan sapýk fýrkalarýn, þianýn, vehhâbîliðin, râfizîliðin ve diðerlerinin sapýklýklarýndan uzak olmasýdýr. Þaz olan yâni meþhur olmayan rivâyetlerle amel etme- mesidir.
Ýkinci alâmeti ise, dört hak mezhebin yâni Hanefî, Þâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheblerinden birinin fýkýh kitaplarýna uygun amel etmesidir. Öyle ki farz, vâcip, sünnet, müstehab ve mendublardan hiçbirini kaçýrmamasý bu hususta hatâsý ve noksaný bulunmamasý lâzýmdýr. Çünkü zâhirin bunlarla düzeltilmesi, zînetlenmesi bâtýnýn da düzeltilip zînetlen- mesine vesîle olur.
Üçüncü alâmet olarak da tasavvuf ehli olanýn tövbe, zühd, tevekkül, kanâat, uzlet (yâni dîni, ahlâký bozan kimselerden ve þeylerden sakýnmak), zikir teveccüh, sabýr, murâkabe ve rýzâyý elde etmesidir.
Yine evliyânýn sohbetinde öyle bir tesir olur ki, dünyâ sevgisi ve dünyâya düþkün olanlarýn sevgisi onun sohbetinde bulunanlarýn kalbinden çýkar. Kalbinde bunlara karþý soðukluk hâsýl olur. Sohbetinde bulunanlar gafletten kurtulurlar.
Gerçek velî kendini hiçbir kimseden üstün görmez ve aslâ medhet- mez. Ahlâk-ý hamîdiye ve beðenilen vasýflara sâhib olur. Tevâzu, ilim, ta- hammül, sabýr, mürüvvet, fütüvvet, cömertlik, güleryüzlülük, güzel ahlâk, doðruluk, acz ve niyâz, incitmemek, haramlardan, mekruhlardan ve þüp- heli þeylerden sakýnmak onun vasfýdýr. Bütün hayýr iþleri yapar. Resû- lullah aleyhisselâmýn ahlâký ile ahlâklanýr. Ýþte böyle bir zâtýn sohbeti bü- yük nîmettir.
Eðer bir kimse þeyh, mürþîd olduðunu söyler fakat sünnet-i seniy- yeye uygun amel etmezse, þer´i þerîfin zînetiyle zînetlenemez. Gýybet- ten, yalandan, yalan yere yemin etmekten, ahlâk-ý zemîmeden sakýn- mazsa, böyle kimseden sakýn, bin defâ sakýn! Onun sohbetinden uzak dur. Hattâ onun bulunduðu þehirde durma! Olur ki bir gün ona bir meyl edersin de kalinde büyük zarar hâsýl olur. Ona aslâ uyulmaz, o, þeytanýn tuzaðýna düþmüþ gizli bir hayduttur. Böyle bir kimseden âdet dýþý harika, haller ve keþifler de görsen onunla görüþmekten aslandan kaçar gibi ka- çýnýz!"
Âlim ve evliyânýn büyüklerinden Hakîm-i Tirmizî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine; Allahü teâlânýn sevgili kullarýndan soruldukta; "Evliyâyý küçük görmek, Allahü teâlâyý tanýmanýn azlýðýndan ileri gelir. Her makâmýn kendisine has bir ehli vardýr. Kim bir makâma çýkmak arzu ettiði halde, o makâmýn ehline yâni o makamdakilere hürmet etmezse, o makamdan hâsýl olacak bereketten mahrum olur. Ayrýca ulaþtýðý makam, yavaþ yavaþ o kimseyi helâke sürükler." Çünkü yolda yürürken düþen bir kimsenin düþmesi ile, bir binânýn beþinci katýndan düþmek arasýnda çok fark vardýr.
Hindistan´da yetiþen evliyânýn büyüklerinden Hüsâmeddîn Mültânî hazretlerinin hocasý Hâce Nizâmüddîn-i Evliyâ (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri, bu yüksek talebesine bir nasîhatinde buyurdular ki: "Evliyâlýk yolunda bulunanlarýn meþgûliyeti þu altý þeydir: 1) Nefsin arzularýný kýrýp, kötülüklerini yok etmek. 2) Devamlý abdestli bulunmak. Tamâmen uyku bastýrmadýkça uyumamak ve uyanýnca derhâl abdest almak. 3) Çok oruç tutmak. 4) Söylediði bütün sözler doðru olmak. Hak teâlânýn zikri olmayan sözü söylemeyip sükût etmek. 5) Kendisini, mânevî olarak terbiye edip yetiþtiren hocasýný düþünmek, ona baðlýlýðý devamlý artmasý ve devamlý olarak Allahü teâlâyý zikretmek. Yaptýðý bütün iþlerinde O´nun rýzâsýný düþünmek. 6) Hak teâlâyý düþünmekten baþka her hâtýrayý, kalbe gelen düþünceyi söküp atmak."
Allahü teâlâ, Âdem aleyhisselâmdan beri insanlarý ebedî saâdete kavuþturmak için peygamberler göndermiþtir. Peygamberler, insanlarý kurtuluþa dâvet etmiþ, doðru olan yolu bütün sýkýntý ve eziyetlere raðmen býkmadan, yýlmadan anlatmýþlardýr. Ayný zamanda peygamberlere tam tâbi olan, Allahü teâlânýn sevgisi ile dolu, mânevî sýrlar sâhibi velî zâtlar da her devirde bulunmuþ ve insanlarýn din ve dünyâ saâdetine ulaþmalarý için çalýþmýþlardýr. (E. Ans. c.1, s. 2)
Ýnsanlara doðru yolu göstermeleri, hal ve hareketleri ile örnek olmalarý evliyânýn belli baþlý vasýflarýdýr. Ayrýca, Allahü teâlânýn rýzâsý için insanlarýn dertleri ile dertlenmeleri ve fedâkârlýklarý onlarýn þânýndandýr. Onlar, peygamberlerden sonra seçilenler sýnýfýndandýr. Bir rehber elinde yetiþerek silsile yoluyla Peygamber efendimize kadar gitmeleri; nerede ve hangi memlekette yetiþirlerse yetiþsinler, onlarý tek bir kaynaða baðlamýþtýr. Bunlar zamanla çeþitli kollara ayrýlmýþlar, Kâdirî, Nakþî, Bayra- mî, Gülþenî, Yesevî, Mevlevî vs. gibi isimlerle anýlmýþ veya bu yollardan birinde akýp gelmiþlerdir. (E. Ans. c.1, s. 2)
Sultanlar, pâdiþâhlar doðruyu onlarla bulmaya çalýþmýþlar, mânevî sultanýn onlar olduðunu görmüþler, onlarýn nasîhatleri ile devlete, millete ve insanlýða faydalý olmaya çalýþmýþlardýr. Târih boyunca insanlýða huzurlu devirler yaþatmýþ olan Emevîler, Abbâsîler, Selçuklular, Gazneliler, Bâbürlüler, Osmanlýlar ve daha birçok Ýslâm devletlerinin sultanlarý hep bu büyüklerin rehberliðinde hizmete devâm etmiþler, yeri gelince atlarýnýn arkalarýndan gitmiþler, bâzan onlarla berâber savaþlara katýlmýþlardýr. Onlar, duâ ordularýnýn kumandanlarý ve dertlerin mânevî tabibleridir.
Bu îtibârla Ýslâm dünyâsýnda eskiden beri baþta sevgili Peygamberimiz ve Eshâbý olmak üzere bütün velîlerin kabirleri ziyâret edilmiþ, rûhâniyetlerinden istifâde edilmiþ, herkes onlarý vesîle ederek, Allahü teâlâya yalvarmýþ, duâlarýnýn kabûlü için niyâzda bulunmuþtur. (E. Ans. c.1, s. 3)
Evliyâ-yý kirâm, Allahü teâlânýn ve Peygamberinin (aleyhisselâm) emir ve yasaklarýný öðreterek, insanlarýn dünyâ ve âhiret saâdetine kavuþmalarý için uðraþmýþlardýr. (E. Ans. c.1, s. 3)
Velî; Allahü teâlânýn rýzâsýný kazanmýþ, sevdiðini Allahü teâlâ için seven ve her iþi O´nun rýzâsý için yapan, her an Allahü teâlâ ile bulunan, gafletten uzak kimse demektir. Evliyâ ise bu kelimenin çokluk þeklidir. Yâni evliyâ "velîler" demektir. (E. Ans. c.1, s. 3)
Allahü teâlânýn emirlerine uyup, O´nun sevgisini ve zikrini gönlünden hiç çýkarmayan, gafletten uzak, Allah adamý kimselere, velîlere ehlullah adý da verilmektedir. (E. Ans. c.1, s. 7)
Bütün sözleri, iþleri ve ahlâký, Ýslâm dîninin bildirdiði gibi olan, Allahü teâlânýn ve Resûlünün çok sevdiði kimselere velî ve bunun çoðulu olarak evliyâ denir. Kur´ân-ý kerîmde meâlen; "Biliniz ki, Allahü teâlânýn evliyâsý için azâb korkusu yoktur. Nîmetlere kavuþmamak üzüntüsü de yoktur." (Yûnus sûresi: 62) buyrulmuþtur. Büyük muhaddis Ebû Nuaym el-Ýsfehâ- nî´nin Hilyet-ül-Evliyâ kitabýnda zikredilen bir hadîs-i þerîfte; "Evliyâ görü- lünce, Allahü teâlâ hatýrlanýr." buyrulmuþtur. Sahîh-i Buhârî´de geçen bir hadîs-i kudsîde ise; "Evliyâmdan birine düþmanlýk eden, benimle harb etmiþ olur..." buyrulmaktadýr. (E. Ans. c.1, s. 7)
Yahyâ bin Muâz; "Evliyânýn sohbetine kavuþan, þeytanýn elinden kurtulur, her an Allahü teâlâ ile berâber olur." demiþ, Ýmâm-ý Rabbânî de; "Mahþerde, önce Peygamberlerin (aleyhimüsselâm), sonra evliyâ-yý kirâmýn (kuddise sirruhum), Allahü teâlânýn izni ile günâhý çok müminlere þefâat edeceklerini ifâde etmiþtir. Yine Ýmâm-ý Rabbânî, Allahü teâlânýn evliyâsýnýn, büyük günâh iþlemekten mahfûz (korunmuþ) olduklarýný da belirtmiþtir. (E. Ans. c.1, s. 7)
Evliyâ-yý kirâmýn, insanlarý irþâdla vazîfeli olanlarý bulunduðu gibi, baþka vazîfelerle görevli olanlarý da vardýr. Meselâ Allahü teâlâya yakýn sevgili (evliyâ) kullardan bir kýsmýný teþkil eden ebdâl, insanlara yardýmda ve hizmette bulunan, halkýn açýkça bilmediði ve dünyânýn nizâmý (düzeni) ile vazîfeli olup bunlardan biri vefât edince, yerine baþka bir velî bedel kýlýndýðýndan yâni görevlendirildiðinden ve çok olduklarýndan, bedelin çoðulu ebdâl veya büdelâ kelimesi ile tanýnmýþlardýr. Ýrþâd ehli yâni insanlara doðru yolu gösteren velîlerden olmayýp, gözlerden saklý olan bu kimselerin sayýsýnýn yedi, kýrk veya yetmiþ olduðunu Seyyid Þerîf Cürcânî ifâde etmiþtir. Hilyet-ül-Evliyâ´da zikredilen bir hadîs-i þerîfte bunlar hakkýnda þöyle buyrulmaktadýr: "Ümmetim arasýnda her zaman kýrk kiþi bulunur. Bunlarýn kalpleri, Ýbrâhim´in (aleyhisselâm) kalbi gibidir. Allahü teâlâ, onlar sebebi ile kullarýndan belâlarý giderir. Bunlara ebdâl denir. Onlar bu dereceye namaz ve oruç ile yetiþmediler." Abdullah ibni Mes´ûd; "Yâ Resûlallah! Ne ile bu dereceye ulaþtýlar?" diye sorunca; "Cömertlikle ve müslümanlara nasîhat etmekle yetiþtiler." buyurdu. (E. Ans. c.1, s. 8)
Bir de evtâd denilen, evliyâ-yý kirâmdan (Allahü teâlânýn sevdiði kýymetli kullarýndan) ve ricâl-ül-gaybdan (açýkça bilinmeyen velîlerden) mübârek dört zât vardýr ki, büyük âlim ve velî Mollâ Câmî´nin ifâde ettiðine göre bunlar, dünyânýn dört tarafýnda bulunurlar. Her biri bulunduðu yerde dünyevî bakýmdan huzûr ve râhatlýðý saðlamakla vazîfelidir. Evtâddan dünyânýn doðu tarafýnda bulunan zâtýn ismi Abdülhayy, batýdakinin ismi Abdülalîm, kuzeydeki zâtýn ismi Abdülmürîd, güneydekinin ismi ise Ab- dülkâdir´dir (r.aleyhim). (E. Ans. c.1, s. 8)
Büyük velî ve Mâlikî mezhebi fýkýh âlimi Ebû Midyen Maðribî (rah- metullahi teâlâ aleyh) evliyânýn vasýflarýný ve hallerini soran birisine bu- yurdular ki:
"Hâlis olarak evliyâlýk yolunda bulunmanýn alâmeti, fakr hâli, yâni varlýðýný Allah yolunda harcamaktýr."
"Velî olduðu söylenen kimse, dînin emir ve yasaklarýna aykýrý hareket ederse, ondan sakýnmak lâzýmdýr."
"Bütün evliyânýn kerâmetleri, efendimiz Muhammed aleyhisselâmýn mûcizelerinin neticeleridir. Bizim bu yolumuz da, O´nun sallallahü aleyhi ve sellem yoludur. Biz bu yolumuzu, senetle, icâzetle, Ebû Ya´zî´den aldýk. O da ayný þekilde, Cüneyd-i Baðdâdî´den, o, Sýrrî-yi Sekatî´den, o, Habîb-i Acemî´den, o, Hasan-ý Basrî´den, o, hazret-i Ali´den aldý. O da Resûlullah´tan sallallahü aleyhi ve sellem, O da Cebrâil´den (aleyhisse- lâm) ve o da, âlemlerin rabbi olan Allahü teâlâdan aldý."
Baðdât´ýn büyük velîlerinden Ebû Saîd-i Harrâz (rahmetullahi teâlâ aleyh) evliyâlýk hallerinden bahsettiði bir sohbetinde buyurdular ki: "Ce- nâb-ý Hak kullarýndan birinin baþýna vilâyet tâcýný giydireceði zaman, önce ona zikir kapýsýný açar. Kalbine zikretme tadýný verir. O kul bu tadý tattýktan sonra, zâtýna yakýnlýk kapýsýný açar. Ünsiyet, yakýnlýk ve ülfet (berâberlik) çadýrýna oturur. Bundan sonra tevhîd kürsüsüne çýkarýr. Ýþte asýl olacaklar bundan sonra görülmeye baþlar.
Hak teâlâ, hakîkî varlýðý ona kapayan perdeleri bir bir açar. O, azamet ve celâl sýfatlarýyla tecelli eder. Bu azamet ve celâl sýfatýnýn tecellîsinden bir kývýlcýmýna gözü iliþir iliþmez, o kul benliðini kaybeder. O anda fena hâline erer. Bize göre yokluk olan tam varlýk âlemine kavuþur. Artýk o kulun hiç bir varlýðý yoktur. Kendisini koruyacak güce de sâhip deðildir. Allahü teâlâ, onu nefis tarafýndan gelebilecek saldýrýlardan korur.
Evliyânýn büyüklerinden Abdullah bin Muhammed Mürteiþ (rahme- tullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Allahü teâlânýn, senin rýzkýna kefil ol- duðuna îtimâd et ve sana emrettiði ibâdetleri yapmaya çalýþ! Böyle ya- parsan, evliyâdan olursun."
Büyük velîlerden Seyyid Ahmed Rýfâî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine, evliyâya hürmetin nasýl olacaðý sorulduðunda buyurdular ki: "Allahü tealânýn evliyâ kullarýnýn üstünlüðünü kabûl etmeli ve onlara çok hürmet göstermelidir. Çünkü onlara, kýyâmet gününde korku ve hüzün yoktur. Velî olan kimse, cenâb-ý Hakk´a pek fazla muhabbet besler, îmânlarý kemâl mertebesindedir ve takvâ üzeredirler. Allahü teâlâ, evliyâsýna zorluk göstermez. Bâzý semâvî kitaplarda; "Benim velî kullarýmdan birine eziyet eden, bana harb ilân etmiþ olur." buyrulmaktadýr. Cenâ- b-ý Hak, velî kullarýný korur, onlara eziyet edenlerden intikam alýr. Onlarý sevenleri ise muhafaza eder, korur. Evliyâ ile berâber olmalý, onlarý sev- melidir. Onlar hakkýnda hiçbir zaman kötü söz sarfetmemeli, sû-i zan etmeyip, hüsn-i zan içinde bulunmalýdýr.
Türkistan´da yetiþen büyük velîlerden Ahmed Yesevî (rahmetullahi teâlâ aleyh) sohbetlerinde talebelerine buyururdu ki: "Ahkâm-ý Ýslâmiy- yeyi, Ýslâmî hükümleri tam bilmiyen, tatbik etmeyen bir kimse, evliyâlýk yolunda bulunmaða kalkarsa, bunun îmânýný þeytan çalar. Emir ve yasaklara uymakta gevþek olanlar, sonra da evliyâlýk yolunda bulunduðunu, ilerlediðini, hattâ kendisinde bâzý hâllerin meydana çýktýðýný zanneden kimseler bu noktada çok yanýlýrlar. Bu hallerinin rahmânî olduðunu zannederler. Halbuki bunlar, abdestte, namazda, alýþ-veriþte bir takým noksanlarýnýn bulunduðunu ve yiyip içtiklerinin haram olduðunu bilmezler. Kendisinde var zannettiði o hâller, þeytanýn oyunudur. Þeytan onu idâresine almýþ, istediði gibi hareket ettirmekte, o ise velî olduðunu zannetmektedir. Bunlar ne kadar zavallý ve bedbahttýrlar."
Ýskenderiye´de yetiþen büyük velîlerden Dâvûd-i Ýskenderî (rahme- tullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Evliyâ, bütün gizliliðine ve tanýnma- masýna raðmen bir lamba gibidir. Etrâfýný aydýnlatýr. Ýnsanlar, kendilerine gelen birçok faydalý þeyin onun sebebi ve hürmetine geldiðini anlaya- mazlar. Bunun böyle olduðunu, çoðu zaman velînin kendisi bile bilmez.
Endülüs, Mýsýr ve Filistin taraflarýnda yaþamýþ büyük velîlerden Ebû Abdullah el-Kureþî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdu ki: Ömrü uzadýðýnda iyi amelinin artmasý, ihtiyâcý çoðaldýðýnda cömertliðinin artmasý, ilmi arttýkça tevâzûunun artmasý, evliyânýn alâmetlerindendir.
Evliyânýn meþhurlarýndan Ebû Abdullah Seczî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Evliyânýn alâmeti üçtür: Birincisi, derecesi yükseldikçe, tevâzusu, alçak gönüllülüðü artar. Ýkincisi, elinde imkân bulunduðu halde dünyâya deðer vermez, düþkün olmaz. Üçüncüsü, intikam almaya gücü yettiði halde merhametli ve insaflý davranarak intikam almaz."
Büyük velîlerden Ebû Ali Sekafî (rahmetullahi teâlâ aleyh) evliyâya uymak konusunda soranlara; "Bir kiþi çeþitli ilimleri kendinde toplasa bile, bir Allah adamý tarafýndan terbiye edilmedikçe evliyâlýk derecelerine yükselemez. Ameldeki kusurlarýný ve nefsinin benliklerini birer birer gösterecek bir velîden edep ve terbiye görmeyen kimselere uymak câiz ve uygun olmaz." buyurdular.
Büyük velîlerden Ebû Osman Hîrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Evliyânýn sohbetine kavuþan kimse, Allahü teâlâya kavuþturan yolu bulur."
Meþhûr velîlerden Ebü´l-Abbâs Dîneverî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Evliyâlýk derecelerine, ancak doðrulukla ulaþýlýr. Her hâlükârda doðruluktan baþkasý bâtýldýr, boþtur." Sonra þu þiiri söyledi:
Yerinde doðruluk ne güzeldir.
Her yerde de doðruluk güzeldir.
Evliyânýn büyüklerinden ve Þafiî mezhebi fýkýh âlimi Ýbn-i Kavvâm (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin talebelerinden Ali bin Saîd Zûrey- zir þöyle anlatýr: Hocam?ýn yanýnda idim. Denildi ki: "Evliyâ, seni huzûru- na getiren, ondan ayrý olduðun zaman koruyan, ahlâký ile senin ahlâkýný, edebi ile senin edebini güzelleþtirendir."
Büyük velîlerden Ma´rûf-ý Kerhî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Evliyânýn üç alâmeti vardýr: Düþüncesi Hak ola, iþleyeceði iþi Hak ile iþleye, meþgûliyeti dâima Hak ile ola."
Evliyânýn büyüklerinden Muhammed bin Ebû Verd (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine evliyâ kimdir? denilince; ?Allahü teâlânýn dostlarýna dost, düþmanlarýna düþman olan kimsedir.? buyurdular.
Horasan?da yetiþen evliyânýn meþhûrlarýndan Muhammed bin Hâ- mid Tirmizî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: ?Evliyâ olan zâtlar, evliyâlýklarýný dâima gizlerler, söylemezler. Fakat onlarýn hâlleri ve dav- ranýþlarý, evliyâ olduklarýný gösterir. Evliyâlýk iddiasýnda bulunan kimseler, dilleriyle bunu söylerler. Fakat hâl ve hareketleri, onlarýn yalancý olduklarýný ortaya çýkarýr.?
Büyük velîlerden Pîr Ýlyâs (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine "Evliyânýn alâmetleri nedir?" diye sordular. O; "Velilerde üç alâmet vardýr: Birincisi, bir söz söylemek îcâb etse, nasîhat veren olur. Ýkincisi, mâ- lâyânî, boþ þeylerle uðraþmaz ve fitne çýkaran olmaz. Üçüncüsü, Kur´- ân-ý kerîm okuduðunda dinleyenlerin kalpleri yumuþar." buyurdular.
Anadolu´da yetiþen ve Anadolu´yu aydýnlatan evliyânýn meþhurlarýndan Sâfî Âmidî Bolevî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine ait dergâhýn hizmetini gören talebelerinden Ýbrâhim Hilmi Bey, hocasý için yazdýðý menâkýbnâmede þöyle anlatmýþtýr: "Mustafa Sâfî Efendi zâhir ilimlerinde derin âlim olduðu gibi, bâtýn ilminde, tasavvuf ilminde de çok yüksek derecelere ulaþmýþtý. Zamânýn en meþhur ve seçilmiþ evliyâsýndan idi. Vefât edeceði sýrada þöyle buyurmuþtur: "Bende aðzý kapalý bir sandýk vardýr. Senelerce irþâd postunda oturdum, bu sandýðýn içindeki þeyleri kimse benden sormadý. Kapaðýný açýp da göstereyim. Bunlarý anlatacak kâbiliyetli bir kimse de bulamadým ki ona açayým. Sandýk benimle gidiyor." buyurarak kendisinde Allahü teâlânýn ihsân ettiði yüksek mârifetler olduðuna iþâret etmiþtir. Evliyânýn üç alâmeti vardýr: Evliyâ her iþinde dâimâ Allahü teâlâ iledir. Yâni her ne iþle meþgûl olursa olsun, Allahü teâlâyý unutmaz. Her hususta Allahü teâlâya sýðýnýr, maksadý dâimâ Allah içindir. Evliyâ, Ehl-i sünnet îtikâdýnda olup, Ýslâmiyete tam uyar.
Konya´nýn büyük velîlerinden Selâhaddîn Zerkûb (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Þunu iyi bilmek lâzýmdýr ki, Allahü teâlânýn evliyâ kullarý, insanlara ve diðer mahlûkâta karþý büyük bir rahmet-i ilâhîdir. Çünkü onlarýn mübârek vücûdlarýnýn varlýðý sebebiyle, bütün mahlûkât, huzur ve büyük bir rahatlýk içindedir. Gelen feyz ve bereketler, yiyecek ve içecekler, rýzýklar, hep o velîler sebebiyledir."
Büyük âlim ve velî Seyyid Þerîf Cürcânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Evliyânýn sûretleri, öldükten sonra da talebesine gözüküp feyz verirler. Fakat, bunlarý görebilmek ve rûhlarýndan feyz alabilmek kolay deðildir. Ehl-i sünnet îtikâdýnda olmak, Ýslâmiyet?e uymak ve onlarý sevmek, saygýlý olmak lâzýmdýr."
"Aklý olan, iyi düþünen bir kimse için, astronomi ilmi, Allahü teâlânýn varlýðýný anlamaða çok yardým eder."
Osmanlý âlim ve velîlerinden Sýbgatullah Arvâsî (rahmetullahi teâlâ aleyh) evliyânýn hallerini anlatmak ve dinlemek husûsunda buyurdular ki: "Evliyânýn menkýbelerini dinlemek, muhabbeti artýrýr, Eshâb-ý kirâmýn menkýbeleri îmâný kuvvetlendirir, günahlarý mahveder."
Tâbiînin büyüklerinden, âlim ve velî Þumeyt bin Aclân (rahmetullahi teâlâ aleyh) Allahü teâlâya gönül veren Allah´ýn velî kullarýný, dostlarýný þöyle târif etti: "Evliyâullah, Allahü teâlânýn rýzâsýný, beðenmesini, nefs- lerinin arzu ve isteklerine tercih ederler. Eðer nefslerinin arzu ve istekleri onlarý çok zorlarsa, onlar nefslerini, Rablerinin rýzâsý için, isteklerinden vaz geçmeye mecbur ederler. Böylece seâdete erer ve Cehennem´den de necât (kurtuluþ) bulurlar."
Kendilerine ?Silsile-i aliyye? denilen büyük âlim ve velîlerin otuz birincisi olan Seyyid Tâhâ-i Hakkârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) evliyânýn vefâtýndan sonra istifâde hakkýnda buyurdular ki: "Kýlýç kýnýndan çýkmadýkça, (rûh, bedenden çýkmadýkça) kesmez."
Büyük velîlerden Yahyâ bin Muâz-ý Râzî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: ?Evliyâ, insanlarý þeytanýn elinden kurtaran zâttýr.?
Asrýndaki Mevleviyye yolu büyüklerinden Yûsuf Sinâneddîn Sîne- çâk (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri hakkýnda anlatýlanlarý ve tasav- vuftaki yüksek derecesini, zamânýn pâdiþâhý Kânûnî Sultan Süleymân Han, iþitmiþti. Sîneçâk Yûsuf Baba´yla sohbet etmek ve ondan istifâde etmek üzere saraya dâvet etti. Fakat Sîneçâk Yûsuf Baba, sultanlardan, devlet adamlarýndan ve dünyâ adamlarýndan uzak durmayý kendine prensip edindiði için dâveti kabûl etmedi. Ýkinci ve üçüncü dâvetleri de kabul etmeyince, Kânûnî Sultan Süleymân; "O gelmezse biz gideriz" deyip saltanat kayýðýna bindi ve Sütlüce Ýskelesine yanaþtý. Sîneçâk Yûsuf Baba´ya, Sultan sizi ziyârete geliyor" diye haber verdiklerinde; "Söyleyin gelmesin!" buyurdu. Etrafýnda bulunan talebeleri Þeyh´in sözlerine þaþýp; "Ne olur kabûl ediniz." dercesine bakýþlarýyla yalvardýlar. Fakat Þeyh Sîneçâk Yûsuf Baba yine kabul etmedi. Sultan, dergâhýn kapýsýna kadar geldi. Talebeleri belki de Þeyh Efendi son anda biraz yumuþar diye düþündüler. Sîneçâk Yûsuf Baba oturduðu yerden kalktý, tatlý tatlý gülümsedikten sonra hiç bir þey olmamýþ gibi; "Pekâlâ o gelirse biz gideriz." buyurdu. Derviþ hücrelerinden birisine girdi, cübbesinin geniþ tarafýný baþýna doðru çekip yere uzanýverdi. Pâdiþâh ve berâberindekiler dergâha girdiler. Sîneçâk Yûsuf Baba´yý yere uzanmýþ, cübbesini de yüzüne örtmüþ olarak görünce þaþtýlar. Yüzünü açýp baktýklarýnda vefât etmiþ olduðunu gördüler. Kânûnî Sultan Süleymân Han, bu olanlar üzerine Sîneçâk Yûsuf Baba´nýn dergâhýndan mahzûn ve üzüntülü olarak ayrýldý.
Mýsýr´da yetiþen büyük velîlerden Zünnûn-i Mýsrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri ile ilgili olarak, Ebû Câfer þöyle anlatýr: ?Bir gün Zünnûn-i Mýsrî hazretlerinin yanýndaydým. Eþyâlarýn evliyâya itâatinden bahsediyordu. ?Meselâ þu sandalyeye odanýn dört köþesini dön desem, döner ve eski yerine gelir.? buyurdu. Sonra sandalyeye odanýn dört köþesini dön dedi. Sandalye odanýn dört köþesini döndü ve eski yerine geldi. Orada bulunan bir genç aðlamaya baþladý ve; ?Allah!? diyerek can verdi. Bana dönerek; ?Ey Ebû Câfer, eðer bize itâat eden her þeyi size gösterseydik, siz de bu genç gibi olurdunuz.? buyurdular.
Evliyânýn büyüklerinden Adiyy bin Müsâfir (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: Allahü teâlânýn evliyâsý, yemek, içmek ve uyku ile, baþkasýnýn hakkýnda konuþmakla, birisine vurmakla bu makâma kavuþmadý. Ancak mücahede ve riyâzet çekmekle kavuþtu.
radyobeyan