Nisa suresi By: armi Date: 14 Mart 2010, 16:39:26
NÝSA SURESÝ
Kur´an-ý Kerim´in dördüncü suresi. Yüz yetmiþ altý ayet, üç bin yedi yüý kýrk beþ kelime ve on dört bin beþyüz otuz beþ harften ibarettir. Fasýlasý elif, lâm, mim ve nun harfleridir. Medenî surelerden olup, nüzûl sýrasý Mümtehine suresinden sonra gelmektedir. Bazý bölümlerinde kadýnlarla alakalý hükümlerden bahsedildiði için bu adý almýþtýr. Bakara suresinden sonra Kur´an´ýn en uzun suresidir. Hz. Âiþe´den rivayet edildiðine göre Resulullah (s.a.s) þöyle buyurmuþtur: Kur´an´ýn yedi uzun suresini kim öðrenip bellerse, o kiþi bilgin sayýlýr" (Ahmed b. Hanbel, VI, 73, 82; Hakim, II, 305) buyurmuþtur. Nisa suresi de bu sureler arasýndadýr.
Nisa suresi, Uhud savaþýnýn peþinden baþlayarak hicri sekizinci seneye kadar uzanan bir zaman zarfýnda bölüm bölüm nâzil olmuþtur. Sureyi oluþturan bölümlerin nüzûl tarihlerinin tesbit edilmesi zor olmakla birlikte, ele aldýðý konular ve bunlarýn dayandýðý sebepler gözönünde bulundurularak belirgin olmamakla birlikte nüzûl seyrini takibetmek mümkündür. Örneðin, þehitlerin miraslarýnýn varislerine daðýtýlmasý ve yetimlerin haklarýnýn korunmasý problemi, Uhud savaþýnda yetmiþ müslümanýn þehadetinin peþinden ortaya çýkmýþ olduðuna göre, bu konuda düzenlemelerde bulunan surenin baþýndan yirmi sekizinci ayetine kadar olan bölümün bu dönemde nazil olduðu söylenebilir.
Sure, Âl-i Ýmran ve Bakara surelerinde olduðu gibi teþekkül etmekte olan Ýslâm toplumunun karþýlaþtýðý problemlerin çözümünü içermektedir. Bilindiði gibi, Mekke dönemi daha çok, insanlarýn akidelerini þirkin, putperestliðin pisliklerinden temizlemek için yapýlan mücadeleye sahne olmuþtur. Medine´ye hicret ile Ýslam devlet haline gelmiþ ve bünyesinde topladýðý insanlarýn ahlakî, sosyal, ekonomik ve siyasi yönden gerekli olan eðitimlerinin verilmesi durumu ortaya çýkmýþtý. Bir taraftan, genç Ýslam devletini her taraftan kuþatan müþrik güçlerle savaþýrken ayný zamanda Ýslam savaþ hukuku prensipleri vazediliyor, diðer taraftan da ilahi hikmetin gereði olarak geliþen olaylar birer nüzûl sebebi kýlýnarak toplumu ilgilendiren bütün konularýn Rabbanî emirler çerçevesinde tanzim edilmesi olayýna þahit olunuyordu.
Bu suredeki hükümlerin bir kýsmý daha önce inen bir takým ayetlerle kýyaslandýðý zaman, teþriin tedrici olarak, yaþanan hayata uygulandýðý görülür. Bunun sebebi, yerleþmiþ olan deðerlerin tek hareketle sökülüp atýlmasýnýn zorluðudur. Ýslâm dýþý ahlakî, kültürel, sosyal, ekonomik ve politik deðerlerin atýlýp, yerine yenilerinin konmasý bir sürecin takip edilmesini gerekli kýlýyordu.
Nisa suresi bu sürecin önemli bir merhalesini oluþturmaktadýr. Cahilî putperest düzenin inananlar üzerindeki etkilerini yoketmek, onlara kendine has yepyeni bir kimlik kazandýrmak için toplumun temelini oluþturan esaslar üzerinde düzenlemelerde bulunmaktadýr. Bu yeni þekil, ilahî bir kaynaktan geldiði için tarih içindeki belirli bir zaman dilimini deðil kýyamete kadar insanlarýn bütün ihtiyaçlarýný karþýlayacak mükemmelliktedir. Zaten teþrideki tedricilikden gözetilen hedef, Ýslâmýn hükümlerinin peþisýra gönderilip, seçkin bir topluluk tarafýndan pratiðe dökülerek, sonraki nesillere bir örnek teþkil etmesidir.
Surenin, cahiliyetin pisliklerinden temizlemeyi hedef aldýðý toplumun içinde bulunduðu durumu incelediðimiz zaman, çaðlar boyu ayný kalan bir süreklilik içerisinde cahili ve müþrik toplumlarýn ayný haksýzlýklarý ve zulümleri iþledikleri görülür. Yani o zamanki Arap toplumu ve içinde bulunduðu durum, bugünün müþrik putperest cahilî toplumlarýnýn ve düzenlerinin içinde bulunduðu durumdan hiç te farklý deðildir.
Nisa suresinin deðiþtirmeyi hedef aldýðý toplum nasýl bir toplumdu? Bakýldýðýnda, güçsüz kimselerin haklarýnýn çiðnenmekte, özellikle yetim kýzlarýn haklarý, kendilerini ve mallarýný korumalarý gereken vasîleri tarafýndan gasbedilmekte ve kadýnlara hiçbir hak tanýnmadan zulmedilmekte olduðu görülür. Kadýnlar, mirastan mahrum býrakýlmaktaydý ve bir eþya gibi kocasý öldüðünde ona elkonulmakta ve evlere hapsedilerek haklarý çiðnenmekteydi.
Sureye, insanoðlunun yaradýlýþý hatýrlatýlarak durumunu deðerlendirmesi ve gönderilen emirlere uymasý için bir uyarý yapýlarak girilmektedir. Ayný þekilde bu ilk ayet sosyal hayatýn üzerine bina edildiði Ýslâm´ýn temel kaidelerinden birisini oluþturmaktadýr. Akrabalýk, toplumun sosyal ve ahlakî bütün deðerlerini içeren bir kurum olarak telakki edildiðinden ALLAH Teâlâ, ilk ayetle birlikte, akrabalýk baðlarýnýn koparýlmamasý hususunda kendisinden korkulmasý gerektiðini bildirmektedir:
"Ey insanlar, sizi bir tek nefisten yaratan, ondan da eþini yaratan ve bu ikisinden bir çok erkek ve kadýn türeten Rabbinizden korkun. Adýna bir birinizden dilekte bulunduðunuz ALLAH´tan korkun ve akrabalýk baðlarýný koparmaktan sakýnýn. Muhakkak ki ALLAH, sizin üzerinizde tam bir gözeticidir" (1).
Bu uyarýnýn hemen peþinden yetimlerin haklarýnýn korunmasý konusundaki emir ve hükümler yer almaktadýr: "Yetimlere mallarýný verin. Temizi murdara deðiþmeyin. Onlarýn mallarýný kendi mallarýnýza katarak yemeyin. Çünkü bu büyük bir günahtýr" (2).
Yetimlerle iliþkiler düzenlenirken evlilik ve nikâh konusu da gündeme getirilerek, yürürlükte olan çarpýklýklar yeniden bir düzenlemeye tabi tutulmaktadýr. ALLAH Teâlâ, eþit davranýlmak ve haksýzlýktan emin olunmak kaydýyla birden fazla evliliðe izin vermektedir. Ancak bu ayný anda dört kadýnla evlilik kurmakla sýnýrlandýrýlmýþtýr.
Kadýnlarýn mehir konusundaki haklan zikredilirken ayný zamanda yetimlerle alakalý hükümler ve uyulmasý icabeden prensipler ayrýntýlý bir þekilde ortaya konulmaktadýr. Bu arada, miras hukukunun esaslarý tesbit edilerek aile fertlerinden her bireyin tahakkuk eden hakkýnýn kendisine verilmesi tenbihlenmektedir:
"Bunlar, ALLAH´ýn sýnýrlarýdýr. Kim ALLAH´a ve Resulüne itaat ederse, ALLAH onu, altlarýndan ýrmaklar akan cennetlere sokar, orada ebedi kalýrlar. Ýþte büyük kurtuluþ budur. Kim de ALLAH´a ve O´nun Resulüne karþý gelir, O´nun sýnýrlarýný aþarsa, ALLAH onu ebedi kalacaðý ateþe sokar. Onun için alçaltýcý bir azap vardýr" (13-14).
Peþinden zina suçu zikredilerek verilmesi gereken cezalar bildirilmektedir (15-16). Ancak buradaki hükümler daha sonra nazil olan Nûr suresindeki ayetlerle deðiþtirilmiþtir.
Eþlerinden ayrýlmak isteyenler, mehir konusunda onlara haksýzlýk yapmamalarý için uyarýlarak, evlenilmesi haram olan kimseler zikredilmektedir (23).
ALLAH Teâlâ, evlilik, aile içi iliþkiler, evlenilmesi helâl ve haram olan kimseler ve bunlara ait hükümleri teferruatlý olarak bildirdikten sonra bu konudaki malumatýn ayrýntýlý bir þekilde verilmesinin hikmetini þöyle ifade etmektedir:
ALLAH size dininizin hükümlerini açýklamak, sizden önceki doðru kimselerin yoluna iletmek ve sizin günahlarýnýzý baðýþlamak istiyor. Çünkü ALLAH Âlimdir, hüküm ve hikmet sahibidir" (26).
Hemen peþinden iman edenler, mallarýný aralarýnda batýl yollarla yememeleri konusunda uyarýlarak karþýlýklý rýzaya dayanan ticaretle geçimlerini temin etmelerinin helâl olduðu bildirilmekte, sonra, tekrar ana-baba ve akrabalarla alakalý miras konusuna dönülmekte (33) ve erkeklerin eþlerine, bazý olumsuz hareketleri karþýsýnda nasýl davranmalarý gerektiði üzerinde durulmaktadýr.
Ýman eden kimselerin çevrelerine karþý bazý sorumluluklarý vardýr. ALLAH Teâlâ, kendisine ibadet edilmesini ve hiçbir þeyin kendisine ortak koþulmamasýný bildirdikten sonra, müminlerin beraberinde yaþadýklarý insanlara iyilikte bulunmalarýný emretmektedir: ALLAH´a ibadet edin. O´na hiçbir þeyi ortak koþmayýn. Anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, akraba olan komþulara, yanýnda bulunan arkadaþa, yolda kalanlara, sahip olduðunuz kölelere iyilik edin. Þüphesiz ALLAH, kibirlenen ve övünen kimseyi sevmez" (36).
Ýþte bu kibirlenen, diðer insanlara karþý büyüklük taslayan kimseler mallarýndan muhtaç olanlara hiçbir harcama yapmazlar ve diðer varlýklý kimselere de kendileri gibi olmalarýný tavsiye ederler. ALLAH Teâlâ, bu davranýþ þeklini kâfirlere ait bir özellik olarak nitelerken þöyle buyurmaktadýr:
"Bunlar cimrilik ederler ve insanlara da cimriliði emrederler. ALLAH´ýn kendilerine lutfundan verdiði nimeti gizlerler. Biz, kâfirlere alçaltýcý bir azap hazýrladýk" (37).
Daha sonra namazla alakalý bazý hükümler bildirilmektedir. Ancak, ayetin; "Ey iman edenler! Sarhoþken ne söylediðinizi bilinceye kadar namaza yaklaþmayýn..." (43) mealindeki kýsmý daha sonra nâzil olan; "Ey iman edenler! Ýçki, kumar, putlar ve fal oklarý sadece þeytanýn iþinden birer pisliktir. Bu pislikten kaçýnýn ki, kurtuluþa eresiniz" (el-Maide, 5/90) mealindeki ayet ile neshedilmiþ ve içki kesin olarak yasaklanmýþtýr.
Peþinden gelen ayetler, kitap ehlinin içinde bulunduðu sapýklýklarý ve inanan insanlarý imanlarýndan döndürmek için gösterdikleri gayretleri ortaya koymakta ve onlarýn ALLAH´a iftira edip, puta ve þeytana inandýklarý; inkarcýlarý müminlere tercih ettikleri, ALLAH´ýn kitabýndaki gerçekleri tahrif ettikleri ve bu kimselerin ALLAH tarafýndan lanetlendiði bildirilmektedir:
ALLAH´ýn lânet ettiði kimseler, iþte bunlardýr. ALLAH kime lânet ederse artýk sen ona bir yardýmcý bulamazsýn " (52).
ALLAH Teâlâ, iman edip salih amel iþleyenlerin mükafat olarak elde edecekleri cennet ve oradaki nimetleri zikrettikten hemen sonra, emir sahiplerinin, topluma ait görevlere atamalarda bulunurken ve inananlarýn idarecilerini seçerken nasýl davranmalarý gerektiðini ve hükmederken adil olmalarý icabettiðini bir emir þeklinde bildirmektedir:
"ALLAH size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasýnda hükmederken adaletle hükmetmenizi emrediyor. ALLAH size ne güzel nasihat ediyor. ALLAH Semi´dir, Basir´dir" (58).
Sure´de toplumun küçük birimlerinde meydana gelen evlilik, aite iþi iliþkiler ve akrabalar ile ilgili münasebetlere ait hükümler ve öðütler teferruatlý bir þekilde verildikten sonra, Ýslâm´ýn bütününü kapsayan; dinî, siyasî, kültürel sistemin temelini oluþturan prensipleri ortaya koyan; "Ey iman edenler! ALLAH´a itaat edin. Peygambere ve sizden olan idarecilere itaat edin. Eðer ALLAH´a ve ahiret gününe iman ediyorsanýz, aranýzda her hangi bir þeyde anlaþmazlýða düþtüðünüz zaman onun hükmünü ALLAH´a ve Peygamber´e havale edin. Bu, daha hayýrlýdýr. Ve netice bakýmýndan daha güzeldir? (59) mealindeki ayet gelmektedir.
Kur´an, tek gerçek otorite olan ALLAH Teâlâ´ya tam bir teslimiyetle itaat etmeyi dinin temel prensibi olarak ortaya koymaktadýr. Ýman etmiþ hiç bir kimseyi, baþka baðlar ve zorunluluklar ALLAH´a itaatten yüz çevirmeye zorlayamaz. O´na itaatin sözkonusu olduðu yerde mümin için, boyun eðmekten ve emredileni yerine getirmekten baþka bir seçenek yoktur. Baþka bir þeye olan baðlýlýk veya itaat olayý, ALLAH Teâlâ´ya itaat ile alakasý olmayan ve O´na isyaný içermeyen konularda kabul edilebilir. Ýman etmekle müminin kabullenmiþ olduðu, ALLAH Teâlâ´nýn tek Rab ve itaat edilmeye layýk tek Ýlah olmasý gerçeði, diðer bütün baðlýlýk ve ahidleri geçersiz kýlmaktadýr. Resulullah (s.a.s) bunu:
"Yaratýcýya isyanýn sözkonusu olduðu yerde yarattýklarýndan hiçbirine itaat edilmez" sözüyle net bir þekilde ortaya koymuþtur.
Ayette ikinci olarak zikredilen Peygambere itaat emri ALLAH Teâlâ´ya itaat etmenin tek yoludur. Çünkü, ALLAH Teâlâ´nýn emirlerini öðrenmenin tek kaynaðý Peygamberdir. Bunun içindir ki, ALLAH´a itaat etmek O´nun Resulüne itaat etmekle mümkün olmaktadýr. Peygambere isyan, ona baðlýlýktan yüzçevirme, onu göndermiþ olan ALLAH Teâlâ´ya isyan etmek demektir. Resulullah (s.a.s) þöyle buyurmaktadýr:"Kim bana itaat ederse ALLAH´a itaat etmiþ olur. Kim de bana isyan ederse ALLAH´a isyan etmiþ olur"
Surenin daha sonra gelen bir ayeti de ayný gerçeði vurgulamaktadýr: "Kim peygambere itaat ederse, Þüphesiz ALLAH´a itaat etmiþ olur. Kim de yüzçevirirse, Biz seni onlarýn üzerine koruyucu göndermedik" (80).
Ayette, üçüncü olarak ALLAH ve Resulünden sonra, müslümanlarýn aralarýndan seçip, iþlerini idare etmeleri için görevlendirdikleri, emir sahiplerine (ulul-emr) itaat emredilmektedir. Ulul-emr kavramýnýn kapsamý çok geniþ olup, toplumun en yüksek kademelerinden en alt kademelerine kadar, bütün idarecileri kapsamaktadýr. Bu yöneticiler, müslüman olduklarý, ALLAH´a ve Resulüne itaat ettikleri sürece onlarýn emrettikleri þeyleri yapmak, verdikleri görevleri yerine getirmek imânî bir yükümlülüktür. ALLAH´a ve Resulüne itaat etmeleri, onlara itaatýn ön þartýdýr. Bu þartlarý taþýdýklarý ve emrettikleri þeyler ALLAH´a isyaný içermediði müddetçe bu emir sahiplerine karþý çýkmak, onlara isyan etmek caiz deðildir. Resulullah (s.a.s) þöyle buyurmaktadýr:
"Emrettiði þey günah olmadýðý sürece, bir müslümanýn kendilerine yetki verilen idarecilerin emirlerine, hoþlansýn veya hoþlanmasýn itaat etmesi gerekir. Eðer, yönetici ona günah olan bir þeyi yapmasýný emrederse, o yöneticiyi dinlememeli ve emirlerine de itaat etmemelidir" (Buharî, Müslim).
Ayetin, ortaya koyduðu dördüncü prensip, müslümanlarýn; aralarýndaki ihtilaflarýn, yöneticiler ile ortaya çýkan problemlerin çözümü ve toplumsal hayatýn fert fert bütününü içine alan münasebetlerin tanzim edilmesinde ALLAH Teâlâ´nýn emirleri ve peygamberinin sünnetini esas alarak, koymuþ olduklarý hükümlere eksiksiz uyulmasý ve boyun eðilmesi olayýdýr. Bu imanî bir yükümlülüktür. Meselelerin çözümlenmesi için bu mercilere gidilmediði takdirde, ALLAH´a kulluk ve O´nun Resulüne itaatten yüz çevrilmiþ ve iman çerçevesinin dýþýna çýkýlmýþ olur. ALLAH Teâlâ bu gerçeði þöyle ifade etmektedir: "...Eðer ALLAH´a ve ahiret gününe iman ediyorsanýz, herhangi bir þeyde anlaþmazlýða düþtüðünüz zaman onun hükmünü ALLAH´a ve Peygambere havale edin... "
Ýnsanlar müminler olduklarýný iddia ettikleri halde, kendileriyle alakalý kararlar vermesi için kitap ve sünnetten baþka bir otoriteye baþvurduklarý ve verdiði hükme rýza gösterdikleri takdirde gerçekte birer inkârcý durumundadýrlar. ALLAH Teâlâ bu kimselerin durumlarýný; "Sana indirilen Kur´an´a ve senden önce indirilen kitaplara iman ettiklerini iddia edenleri görüyor musun? Onlar, hakem olarak taðuta baþvurmak istiyorlar. Halbuki kendilerine taðutu inkâr etmeleri emredilmiþti. Þeytan onlarý derin bir sapýklýða düþürmek istiyor" (60). Ayette taðut kelimesi, ALLAH´ýn hükümlerine göre karar vermeyen, ALLAH´ý tek hakim, Resulünü de nihaî otorite olarak tanýmayan hüküm sistemini tanýmlamaktadýr (bk. Taðut mad.).
Münafýklarýn, ALLAH´ýn ve Resulünün hükmüne uyma konusundaki nifaklarý dile getirildikten sonra, peygamberlik müessesesinin fonksiyonu; "Biz, bütün peygamberleri ALLAH´ýn izniyle kendilerine ancak itaat edilsin diye gönderdik..." ifadesiyle ortaya konmaktadýr. Arkasýndan ALLAH Teâlâ kasem ile, ihtilaflarýný Peygambere götürerek, onun verdiði karara mutmain bir kalp ile razý olup, boyun eðmedikçe hiç kimsenin iman etmiþ sayýlmayacaðý gerçeðini net bir þekilde gözler önüne sermektedir:
"Rabbine yemin olsun ki; aralarýndaki anlaþmazlýklarda seni hakem seçip sonra da verdiðin hükme içlerinde bir sýkýntý duymadan tamamýyla boyun eðmedikçe, iman etmiþ sayýlmazlar" (65). Bu ayet önceki ayetlerde bahsedilen hususlarý kesin bir sonuca baðlamaktadýr.
Surede, itaat konusu ete alýndýktan sonra, ALLAH´ýn dinini yüceltmek, O´nun nurunu söndürmek isteyen müþrik güçlerin saldýrýlarýný etkisiz kýlmak ve Ýslâm tebliðinin önündeki taðutî engelleri ortadan kaldýrmak için kaçýnýlmaz bir yükümlülük olan cihad konusu iþlenmektedir. ALLAH Teâlâ, iman eden kimselere seslenerek þöyle buyurmaktadýr:
Ey Ýman edenler! Tedbirinizi alýn. Bölük bölük veya toplu olarak savaþa gidin " (71).
Kalbinde nifak olan bir kimse inananlarýn baþýna bir musibet geldiði zaman onlarla birlikte gitmemiþ olmasýný kendisi için bir nimet sayar ve; "...ALLAH bana nimet ihsan etti de onlarla beraber olmadým " (72) der. Ancak, müminlerin lehine bir sonuç ortaya çýktýðý zaman da:"... Keþke onlarla beraber olsaydým da büyük bir baþarý elde etseydim" der" (73).
Dünya hayatýný önemsemeyip nefislerini cennet karþýlýðýnda ALLAH Teâlâ´ya satan kimselere ALLAH yolunda savaþmalarý bildirilmekte, peþinden de taðutî düzenlerin zulmü altýnda inleyen ve kurtarýlmalarý için ALLAH Teâlâ´ya kesintisiz duada bulunan mustaz´aflarýn bu feryadlarý karþýsýnda hareketsiz duran müslümanlara sitem edilmekte ve yükümlülükleri kendilerine þöyle hatýrlatýlmaktadýr:
"Size ne oluyor da, kadýn, erkek ve çocuklardan güçsüz olanlar (mustaz´aflar); Ey Rabbimiz, halký zalim olan memleketten bizi çýkar. Kendi tarafýndan bize bir koruyucu ver ve yine tarafýndan bize bir yardýmcý gönder" diye yalvarýrken ALLAH yolunda savaþmýyorsunuz? Ýman edenler ALLAH yolunda savaþýrlar. Kafirler ise, taðut´un yolunda savaþýrlar. O halde siz de þeytanýn dostlarýyla savaþýn. Þüphesiz ki, þeytanýn hilesi zayýftýr" (75-76).
ALLAH Teâlâ´nýn savaþý farz kýlmasýndan dolayý bazý kimseler müthiþ bir ölüm korkusuna kapýlýrlar ve düþmanlarýndan ALLAH´tan korkmanýn ötesinde bir korkuyla korkar ve insanlarý savaþtan vazgeçirmek için bütün gayretleriyle çalýþýrlar ve; "Rabbimiz! Bize savaþý niçin farz kýldýn? Bizi yakýn bir zamana kadar geri býrakmalý deðil miydin?... " (77) derler. ALLAH Teâlâ insanoðlu için takdir edilmiþ olan ölüm gerçeðini dile getirerek onlarýn endiþe ve korkularýnýn ne kadar anlamsýz bir duygu olduðunu; "Nerede olursanýz olun, ölüm sizi yakalar. Saðlam yapýlmýþ kalelerde bulunsanýz bile..." (78) ifadesiyle dile getirmektedir.
Münafýk ve zayýf inançlý kimselerin iki yüzlülüklerinin sebebi onlarýn Kur´an hakkýnda kalplerinde taþýdýklarý þüpheleridir. ALLAH Teâlâ bu tip insanlar için; bir delil olsun diye þöyle buyurmaktadýr:
"Kur´an´ý düþünmüyorlar mý? Eðer o ALLAH´tan baþkasý tarafýndan olsaydý onda birbirini tutmaz çok þeyler bulurlardý" (82).
Kiþiler sadece fâili olduklarý amellerden sorumlu deðillerdir. Baþkalarýnýn iþlemiþ olduklarý þeylere aracýlýk yapmak, o iþin sonucunda ortaya çýkan durumdan bir pay alýnmasýna sebep olur:
"Kim iyi bir iþe aracýlýk ederse, onun da o iþten payý olur. Kim de kötü bir iþe aracýlýk ederse onun da o iþten payý olur. ALLAH, herþeyin karþýlýðýný verir" (85).
Daha sonra hicretle alakalý bazý durumlar zikredilerek, münafýklarýn Ýslâm yurduna hicret etmek hususundaki ilgisizlikleri bildirilmekte ve onlara karþý takýnýlmasý gereken tavýr ve uygulanmasý icabeden hükümler tespit edilmektedir. ALLAH Teâlâ, þöyle buyurmaktadýr:
"Baþka bir takým münafýklar da vardýr ki, hem sizinle hem de kendi topluluklarýyla barýþ içinde olmak isterler. Fakat ne zaman fýrsat bulsalar
ihanete dalarlar. Eðer onlar sizden uzak durmazlar, sizinle barýþ içerisinde yaþamak istemezler, savaþtan el çekmezlerse, onlarý yakalayýn ve nerede bulursanýz öldürün. Ýþte öylelerine karþý ALLAH size açýk bir yetki vermiþtir" (91).
Peþinden gelen ayette, iman etmiþ bir kimsenin, diðer bir mümini kasten öldürmesinin iman etmiþ olduðu halde mümkün olmadýðý bildirilmektedir. Ancak hataen öldürürse kefaret olarak diyet ödemesi icap etmektedir. Öldürülen kimsenin, arasýnda bulunduðu topluluðun durumuna göre kefâret þekli deðiþmektedir.
Bir mümini kasten öldüren bir kimsenin arýnmasý için hiç bir yol yoktur. O kimse ALLAH´ýn gazabýna ve lânetine uðramýþ olduðu halde ebedî olarak kalacaðý cehennem ateþine atýlacaktýr.
"Bir mümini kasten öldürmenin cezasý ise içinde ebedî kalacaðý cehennemdir. ALLAH ona gazap etmiþ, ona lânet etmiþ ve onun için büyük bir azap hazýrlamýþtýr" (93).
Ýslâm´ý yaþamanýn mümkün olmadýðý bir ortamda bulunan müslümanlarýn ellerinde imkanlarý olduðu takdirde dinlerini serbestçe yaþayabilecekleri bir yere derhal hareket etmelerinin imanî bir zorunluluk olduðu bildirildikten sonra, böyle hareket etmeyen kimseler için; "... Ýþte onlarýn duraðý cehennemdir. Orasý ne kötü gidiþ yeridir" (97) buyurulmaktadýr.
ALLAH Teâlâ, elinde göç etmek için hiç bir imkân bulunmayan ancak, içinde bulunduðu durumun þuurunda olarak kývranan gerçek muztaz´aflarýn baðýþlanacaklarýný bildirmektedir.
"Yalnýz hiçbir çareye gücü yetmeyen ve göç için yol bulamayan gerçekten zayýf erkekleri, kadýnlarý ve çocuklarý ALLAH´ýn affetmesi umulur. Çünkü ALLAH çok affeden, çok baðýþlayandýr" (98-99).
Daha sonra yolculuk ve savaþ esnasýnda namazýn kýlýnmasý hakkýndaki hükümler ve eda þekli bildirilmektedir.
Kâfirler batýl olan amellerini gerçekleþtirmek ve taðutlarýna tabi olarak Ýslâm´ý yeryüzünden silmek için çeþitli zorluklara katlanarak mücadele vermektedirler. Müslümanlarýn iman etmiþ olduklarý gerçekleri hâkim kýlmak için kâfirlerin katlandýklarý zorluklardan daha fazlasýna cesaret ve sabýrla göðüs germeleri gerekir. ALLAH Teâlâ bunu; "O topluluðu takip etmekte gevþeklik göstermeyin. Eðer siz acý çekiyorsanýz, onlar da sizin gibi acý çekmektedirler. Üstelik siz ALLAH´tan onlarýn ummadýklarý þeyleri ummaktasýnýz..." (104), ifadesiyle açýklamaktadýr.
ALLAH Teâlâ, merhametinin geniþliðini insanlara bildirerek, kendisine þirk koþmanýn dýþýnda dilediði kimseleri baðýþlayacaðýný bildirmektedir:
"ALLAHýn baðýþlamadýðý tek günah þirktir. Bunun dýþýnda herþeyi dilediðine baðýþlar. ALLAH´a ortak koþan kiþi büyük bir sapýklýða düþmüþtür" (116).
ALLAH Teâlâ, þirk içerisinde olan kimselerin gerçekte þeytana tapýndýklarýný, þeytanýn da insanlarý sapýtmak için sürekli uðraþmakta olduðunu ve kendisine tabi olanlarý boþ vaadler ve boþ ümitler vererek aldattýðýný bildirmektedir.
"Müþrikler ALLAH´ý býrakýp bir takým kiþileri çaðýrýyorlar ve ALLAHýn lânetlediði inatçý þeytandan baþkasýna yalvarmýyorlar. (Onlarýn uyduðu þeytan) "kullarýndan belli bir payý kendime ayýracaðým ve onlarý sapýtacaðým. Onlarý boþ kuruntulara sokacaðým, onlara emredeceðim, onlar da benim emrimle hayvanlarýn kulaklarýný yaracaklar. Onlara emredeceðim, ALLAH´ýn yarattýðýný deðiþtirecekler". Kim ALLAH yerine þeytaný dost edinirse açýk bir ziyana uðramýþtýr" (117-119).
Ayetteki, "ALLAH´ýn yarattýðýný deðiþtirecekler" cümlesi, yaratýklar üzerinde müslümanlarýn menfaatý için yapýlan doðru ve yerinde deðiþiklikleri kastetmemektedir. Ayet, eþyanýn, hayvanlarýn ve insanlarýn fýtratlarý dýþýnda bir þekle sokulup, kullanýlmalarý olayýný tarif etmektedir. Bu anlamda deðerlendirildiðinde, erkek ve kadýnlardaki cinsî sapmalar, doðum kontrolü, insanlarýn ve hayvanlarýn kýsýrlaþtýrýlmasý, hücrelerin genetik yapýlarýnýn deðiþtirilerek hilkat garibesi yaratýklarýn türetilmesi gibi iþleri kapsadýðý anlaþýlýr. Çaðýmýzda gen mühendisliði denilen bilim dalý bu konu üzerinde yoðun uygulamalý çalýþmalar yapmaktadýr. ALLAH Teâlâ´nýn yarattýðý mahlukatý, þekil, hal ve fonksiyonlarý açýsýndan bir deðiþime tabi tutma iþleminin þeytan tarafýndan müþrik kimselere emr ve ilham edildiði ortaya konmaktadýr.
Sure tekrar, ilk konusuna dönerek, kadýnlar, yetim kýzlar, kimsesiz çocuklarýn durumlarý, evlilik, eþler arasýndaki iliþkiler ve kadýnlar arasýnda adaletli davranma konusunda iman eden kimseleri doðru yola iletmek için etkili tavsiye ve emirlerde bulunmaktadýr (130-134).
ALLAH Teâlâ, iman eden kimselere hitap ederek, O´nun koymuþ olduðu hükümler çerçevesinde adaletin gerçekleþtirilebilmesi için þahitlik konusunda, en yakýn akrabalarýn aleyhinde bile olsa, doðruyu söylemeleri gerektiðini bildirmektedir:
Ey inananlar! Adaleti tam yerine getirerek ALLAH için þahitlik edenler olun. Adalet ve deliller kendiniz, anne-babanýz veya yakýnlarýnýz aleyhinde bile olsa, sözkonusu kimse zengin de olsa fakirde olsa farketmez. Çünkü ALLAH ikisine de sizden daha yakýndýr. O halde keyfinize uyarak adaletten sapmayýn. Eðer (þahitlik yaparken dilinizi) eðip bükerseniz ve doðruyu gizlerseniz, muhakkak ki ALLAH yaptýklarýnýzdan haberdardýr" (135).
Ýman edenlere, durumlarýný gözden geçirip, hakkýyla ve gerektiði üzere, ALLAH´a, Resulüne, indirdiði Kitaba ve önceki kitaplara iman etmeleri emredilmekte ve þöyle buyurulmaktadýr:
"...Çünkü kim ALLAH´ý, meleklerini, kitaplarýný, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, o büyük bir sapýklýða düþmüþtür" (116).
Münafýklarýn müminlerle ve kâfirlerle olan ve duruma göre deðiþim gösteren iliþkileri dile getirilerek bu kimselerin nifaklarý, onlarýn ALLAH Teâlâ´ya hile yapmak kadar büyük bir sapýklýk içinde olduklarý ve onlarýn ibadet yaparken sadece insanlara gösteriþ yapmayý amaçladýklarý; Münafýklar, ALLAH´ý aldatmaya çalýþýrlar. Halbuki ALLAH onlarýn oyunlarýný baþlarýna geçirecektir. Onlar, namaza kalktýklarý vakit tembel tembel kalkarlar. Ýnsanlara gösteriþ yaparlar. ALLAH´ý pek az anarlar" (142) ifadesiyle açýklýða kavuþturulmaktadýr.
Ýman eden kimselerin kâfirlerle dostluk kurmalarý, onlarla birlikte hareket etmeleri iman gerçeðinin yasakladýðý bir durumdur. ALLAH Teâlâ, mümin kullarýný böyle bir yola sapmaktan kurtarmak için onlara þöyle hitab etmektedir:
Ey iman edenler! müminleri býrakýp ta kafirleri dost edinmeyin. Kendi aleyhinizde ALLAH´a apaçýk bir delil mi vermek istiyorsunuz" (144).
Surenin son kýsmý, Ehl-i Kitabýn Ýslam´a, onun Peygamberine ve geçmiþ peygamberlere karþý aldýklarý inkarcý ve nifak dolu tavýrlarýný konu edinmektedir. Resulullah (s.a.s)´in çaðrýsýna karþýlýk ondan kendilerine gökten bir kitap indirmesini isteyen kitap ehlinin bu isteklerindeki samimiyetsizlikleri ortaya konarak onlarýn Mûsâ (a.s)´dan daha büyüðünü istedikleri ve söz verdikleri halde görmüþ olduklarý bütün mucizevî delillere raðmen sapýklýkta direttikleri anlatýlmakta ve onlarýn bu tavýrlarý karþýlýðýnda kalplerinin mühürlenmiþ olduðu bildirilmektedir:
Ahitlerini bozduklarý ve ALLAH´ýn ayetlerini inkâr ettikleri, haksýz yere peygamberleri öldürdükleri ve; kalbimiz kapalýdýr" dedikleri için onlara lânet ettik. Doðrusu ALLAH, inkâr etmeleri sebebiyle onlarýn kalplerine mühür vurmuþtur. Onlardan pek azý iman eder" (155).
Daha sonra ALLAH Teâlâ, kullarýna karþý olan sýnýrsýz ve kuþatýcý merhametinin bir tezâhürü olarak, nasihat üslûbuyla þöyle buyurmaktadýr:
Ey insanlar! Þüphesiz ki Peygamber, Rabbiniz tarafýndan size gerçeði getirmiþtir, iman edin. Bu, sizin için daha hayýrlýdýr. Þayet inkâr ederseniz bilin ki göklerde ve yerde olan herþey ALLAH´a aittir. ALLAH, Âlim´dir, Hakim´dir" (170).
Kitap ehline din hususunda aþýn gitmemeleri konusunda bir uyarý yapýldýktan sonra, iman edip salih amel iþleyenlerin kavuþacaklarý mükâfatlar; yüzçevirip kibirlenenlerin karþýlaþacaklarý; "can yakýcý azap"tan bahsedilmekte ve peþinden de yine insanlara yönelik bir hitap ile Kur´an´ýn bir delil ve apaçýk bir nûr olduðu gerçeði; Ey insanlar!... Size, Rabbinizden bir delil geldi ve size apaçýk bir nûr indirdik" (174) ifadesiyle ortaya konulmaktadýr.
Sure, mirasýn bölüþümü konusunda teferruata inerek hükümler koyan ayetle son bulmaktadýr.
radyobeyan