kelam 5.hafta By: zahdem Date: 11 Mart 2010, 11:10:09
EHL-Ý SUNNET KELAMI`NIN DOÐUSU VE DONEMLERÝ
A) EHL-Ý SUNNET VE’l-CEMAAT KAVRAMI
[Ehl-i Sunnet ve’l-Cemaat kavramý, “Ehl, sunnet, cemaat” olmak uzere uc kelimeden olusmus bir tamlamadýr ve ‘Sunnet ve cemaat mensuplarý, taraftarlarý’ demektir.
Ehl/ehil, kelime olarak ‘insanýn es ve cocuklarýndan olusan aile, yakýn akrabalar; bir soy, din-inanc, meslek, ev ve beldeye mensup olan’ anlamlarýna gelir.
Sunnet, k “dinde farz ve vacip olmayan, takip edilmesine razý olunan yol” anlamýnda kullanýlmýs; Hz. Peygamber’in: “Size gereken, benden sonra benim sunnetime ve hulefa-i rasidi`nin sunnetine uymanýzdýr.”tavsiyesinden dolayý Sahabe’nin yolu da girmektedir.
Cema’a/cemaat Burada soz konusu olan cemaat sahabe cemaati dahil olmak uzere tabiin, tebei tabiinden olusan ilk uc neslin muctehit islam alimlerini kapsamaktadýr.
Ehl-i Sunnet tabiri kullanýlmaya baslanmadan once sunnete mensup olanlar anlamýnda ‘Sunni’ kelimesi kullanýlmýs; bu terimle ana govdeyi olusturan Muslumanlar, Hariciler, Sia ve Mu’tezile gibi bid’at gruplardan ayýrt edilmek istenmistir. Sunni terimi ilk olarak sahabe ve tabiin doneminde kullanýlmýstýr.Tabiinden Said b. Cubeyr ilk Sunni tabirini kullanandýr.
‘EHL-Ý SÜNNET terkibinin ilk defa hicri II. asrýn baslarýnda Hasan el-Basri tarafýndan kullanýlmýþtýr.
“EHL-Ý SÜNNET VE`L-CEMAAT” tamlamasýný ise bu sekliyle ilk defa Ýmam Es’ari ile Maturidi kelamcý Ebu’l-Leys es-Semerkandi kullanmýstýr.
Ehl-i Sunnet ve’l-Cemaat terkibi ve onu ifade eden diðer isimler hicri II. Yuzyýlýn baslarýndan itibaren Muslumanlarýn buyuk coðunluðunu olusturan zumreler icin yaygýn olarak kullanýlmaya baslamýstýr. Ancak zaman zaman Ehl-i Sunnet teriminin Ehl-i Sunnete dahil olanlardan sadece Selefiyye’yi ifade etmek icin de kullanýldýðý olmustur.
Ehl-i Sunnet ve’l-Cemaat’e kimlerin dahil olduðuna gelince, onu olusturan gruplar hakkýnda cesitli sýnýflandýrmalar bulunmaktadýr.
Hakim es-Semerkandi Ehl-i Sunnet’in cercevesini ‘Peygamberler, Sahabe, sahabeye uyan tabiin alimleri, muctehitler, zahitler ve abidler yolu’ olarak belirlemistir.
Ebu Yusr el-Pezdevi Ehl-i Sunnet’in basta Hz. Peygamber, Sahabe ve tabiinin yolu olduðunu soylemis; bu ucune yedi sýnýf Musluman topluluðunu da ekleyerek bunlarýn “Fýkýh ve kýraat alimleri, mutasavvýflar, ashabu’l-hadis,Ýmam Es’ari ve mensuplarý, Es’ari mezhebine mensup Safiiler ve Ebu Muhammed Kattan’a tabi olan Kullabiye” grubundan olustuðunu ifade etmistir.
Abdulkahir el-Baðdadi ise once Ehl-i sunneti, genel olarak ‘Ehl-i Hadis’ ve ‘Ehl-i Re’y’ olarak ikiye ayýrmýs; Ehl-i Hadis ile Ahmed b. Hanbel ile Ýmam Es’ari ve Es’ari kelamcýlarýný; Ehl-i Re’y ile de Hanefi-Maturidi kelamcýlarýný kastetmistir. Baðdadi, sonra Ehl-i Sunneti sekiz gruba ayýrarak bunlarýn “Ehl-i bid’atýn goruslerini reddeden kelam, fýkýh, tefsir, hadis, kýraat, Arap dili ve edebiyatý alimleri, seriata baðlý mutasavvýflar, Musluman mucahitler ve Ehl-i sunnet akidesinin yayýldýðý ulkelerin Musluman halký” olduðunu soylemistir.
Ehl-i Sunnet ve’l-Cemaat, kendi icinde kategorize edilmis ve Selefiyye’ye ‘Ehl-i Sunneti Hassa’; Es’ariyye ve Maturidiyye’ye de ‘Ehl-i Sunneti Amme’ ve sonra gelenler anlamýnda ‘Halefiyye’ denilmistir. Bu uc ekol, aslýnda ayrý bir mezhep olmaktan daha cok, deðisen sartlara, zaman ve mekana gore Ehl-i Sunnet’i temsil eden mektepler konumundadýr.
B) EHL-Ý SUNNET VE’L-CEMAAT ZÝHNÝYETÝNÝN OLUSUMU
Ehl-i sunnet diðer aykýrý grup ve fýrkalar gibi ana govdeden ayrýlan, bid’at-nevhuzur bir yapý deðil; aksine Peygamberimiz (sav) ve sahabeden beri var olan, Musluman halk tabanýnda kok salýp yerlesen Ýslami ruh, inanc ve tutumlarýn gelisen olaylarýn tetiklemesiyle derlenip toparlanýsý ve sistemlestirilmesi hareketidir.
Hz. Ali’nin doneminden itibaren Musluman ana govdeden sapmalar olmaya baslamýstýr. Hz. Aise, Talha, Zubeyir ve taraftarlarý Cemel savasý ile; Hz. Muaviye ve taraftarlarý Sýffin savasý ile; Hariciler Hakem olayý ile; Muslumanlarýn ummet birliðini temsil eden Hz. Ali yonetimine muhalefet etmisler; boylelikle Hz. Peygamber’in olusturduðu Sahabe cemaatinden siyasi anlamda ilk ayrýlan gruplar olmuslardýr. Boylece siyasi alanda Hz. Ali hilafetinde Ýslam ummetini temsil eden otoriteye tabi olanlar veya tarafsýz kalanlar, mesru ana cemaat olarak tezahur etmistir. Diðer tum siyasi ve itikadi gruplasmalar ise ayrýlýkcý, gayri mesru durumunda kalmýstýr.
Hz. Ali’den sonra Ýslam ummetinin siyasal birliðini Hz. Muaviye saðlamýs, siyasi birliði temin ettiðinden dolayý onun iktidarýn ilk yýllarýna (41/661) ‘Cemaat Yýlý’ denmistir. Muaviye doneminde ‘Cemaat’ adý verilen bu sosyal yapýyla da Hariciler ve siyasi olarak Hasimoðullarýný destekleyenlerin dýsýndaki tum Musluman halk kastediliyordu.
Siyasi-itikadi boyutlarýyla Ehl-i Sunnet kelam zihniyeti ve inancý, gelisen olaylara baðlý olarak Sahabe donemiyle birlikte tedricen olusmaya baslamýstýr.
Hz. Osman ve Hz. Ali donemlerindeki siyasi mucadeleler ve bunlarla birlikte ortaya cýkan itikadi-fikri sorunlar, Muslumanlarýn Ehl-i Sunnet adý altýnda sistemli bir birliktelik saðlamasýna zemin hazýrlamýstýr. Bu surecte ozellikle sahabenin onde gelen sahsiyetlerinden Abdullah b. Omer (o.73/692), Ebu Said el- Hudri (o.74/693), Sa’d b. Ebi Vakkas, Usame b. Zeyd, Ka’b b. Malik, Zeyd b. Sabit gibi zatlarýn gorus ve tutumlarý etkili olmustur. Hz. Ali (o. 40/661) ve Abdullah b. Omer (o.73/692) gibi alim sahabenin ortaya cýkan itikadi problemler hakkýnda aykýrý gorusler ileri surenlerle fikri tartýsmalarda bulunmalarý; bu cercevede naslara baðlý kalarak eserler telif etmeleri; bunlarý yaparken ifrat ve tefritten uzak dengeli bir tutum izlemeleri; ortaya cýkan itikadi meselelerde nasýl bir tutum takýnýlmasý noktasýnda Ehl-i sunnet zihniyet ve tutumunun olusumunda yol gosterici olmustur.
Hz. Ali, Ebu Hanife ve Abdulkahir el-Baðdadi gibi alimler tarafýndan Ehl-i sunnetin ilk kelamcýsý olarak kabul edilmistir.
Tabiin donemine gelince tabiin neslinden bazý onemli sahýslarýn siyasi tutum ve itikadi inanclarý da Ehl-i sunnet zihniyetinin tesekkulunde belirleyici olmustur. Bu noktada tabiin neslinden Hz. Ali’nin diðer esinden olan oðlu Muhammed b. Hanefiyye ,Ýbrahim en-Nehai, Emevi halifesi Omer b. Abdulaziz , Sa’bi, Hasan el-Basri , Zeyd b. Ali , Zuhri , Cafer Sadýk , Ebu Hanife gibi onde gelen sahsiyetlerin gorus ve tutumlarý onemlidir. Bu mutedil sahýslarýn ortak ozellikleri mevcut devlete ve Ýslami esaslara baðlýlýk, yeni ortaya cýkan itikadi problemlerde dini naslara samimi bir sadakat, asýrýlýklardan kacýnma, Musluman toplumunun birlikteliðinin devamý seklinde olmustur.
Ehl-i sunnet zihniyetinin sekillenmesinde tabiinden Hasan el-Basri’nin siyasi-itikadi tutumunun ayrý bir onemi vardýr. Bu hususta onun Muslumanlarýn birlik ve beraberliðini savunmasý, zulumlerine raðmen Emevileri mesru idareciler olarak kabul etmesi ve yonetime karsý isyaný tasvip etmemesi, Hulefa-i Rasidini sýrasýyla kabul etmesi gibi siyasi konulardaki tutumu ile Murtekib-i kebire ve kader gibi itikadi konulardaki gorusleri, oldukca etkili olmustur.
Ehli Sunnet zihniyet ve itikadýnýn tesekkulunde yine tabiin neslinden Ebu Hanife’nin siyasi-itikadi tutumunun oldukca ozel bir yeri vardýr. Zira Ebu Hanife, sahabe arasýnda cereyan eden cekismeler hakkýnda konuyu ALLAH’ýn ilmine havale ederek tarafsýz kalmasý ve Musluman cemaatten ayrýlmamanýn gerekliliðini savunmasý gibi konulardaki siyasi tutumuyla; ALLAH’ýn sýfatlarýný, kaderin varlýðýný, sefaati kabul etmesi, Kur’an’ý mana ve lafýz olarak ikiye ayýrarak Kur’an’ýn mana acýsýndan mahluk olmadýðýný, kullarýn fiillerinin ALLAH tarafýndan yaratýldýðýný, buyuk gunah isleyenin gunahkar mumin olduðunu, ALLAH Teala’nýn ahirette goruleceðini savunmasý gibi itikadi gorusleriyle de olusacak olan Ehl-i sunnet itikadi prensiplerine ýsýk tutmustur.
Tebei tabiinin doneminde de bu donemin onde gelen alimlerinden Ma’mer b. Rasid, Ýmam Evzai , Sufyan es-Sevri ,Ýmam Malik b. Enes, Sufyan b. Uyeyne ve Ýmam Safi gibi onde gelen alimler Mu’tezile gibi bid’at gruplarýn goruslerine karsý sunneti on plana cýkararak ALLAH’ýn sýfatlarý konusunda (mutesabihat) ta’til, tesbih ve tecsim goruslerinin reddetmisler, Kur’an ve sunnette bildirilen esaslara akýl ve rey’e basvurmaksýzýn olduðu gibi inanmýslardýr. Yukarýda adý gecen sahabe, tabiin ve tebei tabiinin onde gelen sahýslarýnýn kanaat ve tutumlarý siyasi-itikadi alanda hem Ehl-i Sunnet zihniyet ve tutumunun sekillenmesinde hem de kendilerinin Ehl-i Sunnetin ilk temsilcileri ve kelamcýlarý kabul edilerek Sunni akidenin ana cizgilerinin olusumunda rol oynamýstýr.
C) EHL-Ý SUNNET KELAMIN DOÐUSU VE GELÝÞÝMÝ
1-Ehl-i Sunnet Kelamýn Doðusu
Hicri I.asýrdan itibaren olusan Hariciler, Sia, Murcie, Cebriye, Kaderiye, gibi bid’at akým ve goruslere karsý Selef donemi alimlerinin gelistirdiði itikad esaslarýný sadece naslara (ayet ve hadislere) dayanarak tevilsiz-yorumsuz acýklama tarzý, yeterli olmamaya baslamasý uzerine dini akidelerin akýl ilkeleriyle desteklenmesi seklinde yeni bir metoda ihtiyac duyulmustur. Benzeri ihtiyaclar Mu’tezile kelamýnýn ortaya cýkýsýndan bir bucuk asýr sonra, “Ehl-i Hadis kelamcýlarý”1 denilen Ehl-i Sunnet alimlerinden bir grubun ortaya cýkmasýna yol acmýstýr.
Ehl-i Sünnet Kelamýn Öncüleri Ebu Ali es-Sakafi, Abdullah b. Kullab, Haris el-Muhasibi Ebu’l-Abbas el-Kalanisi’. Ancak onlardan cok daha once Sahabeden Hz. Ali ve Abdullah b.Omer, tabiin neslinden Omer b. Abdulaziz, Zeyd b. Ali, Hasan el-Basri ve Ebu Hanife Ehl-i sunnet kelamýnýn olusumuna katkýda bulunan ilk Ehl-i sunnet kelamcýlarý veya onculeri sayýlmýstýr.
Kelami anlamda Abdullah b. Kullab ve Ebu’l-Abbas el-Kalanisi ile baslayan bu yeni hareket hicri IV.asýr ortalarýnda Semerkand bolgesinde Ebu Mansur el-Maturidi ve Baðdat bolgesinde de Ebu’l-Hasan el-Es’ari ile sistemlesmistir.
2- Ehl-i Sunnet Kelamýn Donemleri
Ehl-i sunnet kelamýnýn Selefiyye, Maturidiyye ve Es’ariyye seklindeki uc grubunu onceki/mutekaddimin, sonraki/muteahhirin kelamcýlar donemi ve modern donem seklinde uc doneme ayýrmak mumkundur.
Mutekaddimin Dönemi:Sahabe ve tabiinin yolunu izleyen fakih ve muhaddislerin yolu olan Ehl-i Hadis de denilen Selefiyye’nin “Mutekaddimin Donemi”, Ahmed b. Hanbel ile baslar. Ahmed b. Hanbel’in Abbasiler doneminde Mu’tezile’ye ve Mihne olaylarýna karsý mucadele etmesi kendisini Ehl-i hadisin yani Selef ekolunun sembolu haline getirmistir. Her donemde deðisik mezheplere baðlý alimler Selefiyye metodunu kendi eðilimlerine gore temsil etmislerse de Ahmed b. Hanbel’den sonra bu ekolu daha ziyade fýkýhta Hanbeli mezhebine mensup alimler temsil etmislerdir.
Müteahhýrin Dönemi: Muteahhirin Selefiyye dusuncesi Takýyyuddin ibn Teymiyye ve onun oðrencisi Ýbn Kayyým el-Cevziyye ile baslar. Bu ikisinin calýsmalarý ve eserleriyle ehl-i hadis veya Selef dusuncesi sistematik bir mezhebe donuserek Selefilik (Selefiyye) halini kazanmýstýr. Bu iki alimin en onemli ozellikleri ele aldýklarý meselelerdeki gorus ve yorumlarla klasik kelam, tasavvuf ve felsefeye alternatif bir sistem ortaya koyma cabasýdýr. Mutekaddimin Selefiyye ulemasý, ilk donemden itibaren ele aldýklarý meseleleri naslara dayalý olarak savunmakla birlikte bunlarý aklen temellendirmede yeterli olamamýslar, katý lafýzcý bir yaklasým sergilemisler, daha ziyade reddiyeci bir tutum takýnmýslar ve birbirlerini tekrar etmekle kalmýslardýr. Muteahhirin Selefiyyesinin unlu simalarý Ýbn Teymiyye ve oðrencisi Ýbn Kayyim el-Cevziyye ise Kur’an ve sunnet cercevesinde dini akýlcýlýða yer veren bir zihniyet gelistirmislerdir. Bu iki alimden sonraki muteahhirin donemi Selefiyye’nin onde gelenleri Yemenli alim Ýbnu’l-Vezir ile Hintli alim Sah Veliyyullah ed-Dihlevi’dir. XIX. yuzyýl modern donem Selefiyye dusuncesini Mýsýrda Muhammed Abduh, Resit Rýza, Hasan el-Benna; Suriye’de Cemaleddin el-Kasými; Hint kýtasýnda Ebu’l-A’la el-Mevdudi gibi alimler temsil etmislerdir.
Maturidilik, kokleri Ebu Hanife’ye dek gitse de sistemli bir kelam okulu olarak Ebu Mansur el- Maturidi(238- 333/852-944) tarafýndan Semerkand bolgesinde kurulmustur. Maturidi, Ebu
Hanife’den itibaren olusan Sunni ilmi geleneðe baðlý alimler tarafýndan surdurulen dini zihniyet ve itikadi anlayýsý sistemlestirerek sunni bir kelam mektebi haline getirmis ve Turkler arasýnda yaymýstýr. Onun kelama dair cesitli eserleri varsa da gunumuze ulasan en onemli eseri Kitabu’t-tevhid ile Te’vilatu’l-Kur’an adlý unlu tefsiridir. Maturidi’den sonra ders arkadasý Hakim es-Semerkandi , Maturidi’nin iki onemli oðrencisi Ebu Bekir el-Ýyazi ile Ebu’l-Hasan er-Rustuðfeni , Ebu Seleme es-Semerkandi ve Ebu’l-Yusr el-Pezdevi gibi alimler yazdýklarý eserler ve yaptýklarý ilmi faaliyetlerle Maturidi mezhebinin bolgede yayýlmasýný saðlamýslardýr. Ýmam Maturidi’den baslayýp Pezdevi ile son bulan bu doneme Mutekaddimin Maturidiliði donemi denilmektedir.
Maturidiliðin Muteahhirin Donemi Ebu’l-Muin en-Nesefi (o. 508/1115) ile baslar. Ebu’l-Muin en-Nesefi, Maturidi kelamýnýn sistemlesmesi ve ekollesmesinde onemli bir donum noktasýdýr ve bu noktada Gazzali’nin Es’ariyye icindeki konumuna benzer bir mevkidedir. Nesefi ozellikle Tebsiretu’l-edille, Bahru’l-kelam ve et-Temhid li kavaidi’ttevhid adlý eserleriyle Maturidiyyenin goruslerini acýklayýp gelistirdiði gibi ayný zamanda bu ekolun onemli temsilcileri ve tarihcesi hakkýnda bilgiler sunmustur.
Maturidiliðin Muteahhirin donemi, Ebu Sekur el-Kessi; Muhammed b. Ýbrahim el-Hasiri;Omer en-Nesefi, Ali b. Osman el-Usi , Nureddin es-Sabuni gibi alimlerle devam etmistir.
VIII/XIV. asýrdan itibaren Maturidi kelamcýlýðý da gerileme surecine kapýlmýs serh ve hasiyecilik donemine girmistir. Bu donemin belirgin ozellikleri, Maturidi kelamcýlarýnýn Ýslam dunyasýnda aðýrlýk kazanan Es’ariliðin nufuzu altýnda kalmalarý, Es’ari kelamcýlarýna atýflar yaparak veya onlarýn eserlerinden bolca iktibaslarda bulunarak Es’arilerin gorusleri cercevesinde kelam yapmaya calýsmýs olmalarýdýr. Onlarýn bu tutumu Maturidiliðin ikinci plana dusmesine sebebiyet vermistir.
XIX. yuzyýlda baslayan modern donemde veya yeni ilm-i kelam doneminde Maturidi kelamcýlarý klasik kelam konularýný islemekle birlikte bunun yaný sýra daha ziyade materyalizm, ateizm, pozitivizm, Darvinizm gibi Batý kultur ve felsefesinin etkileriyle olusan yarý felsefi yarý dini hareketlerle mucadele etmislerdir. Maturidiliðin yeni ilm-i kelam doneminin onemli sahsiyetleri arasýnda M. Zahid el-Kevseri; Gelenbevizade Ahmed Tevfik; Harputlu Đshak Efendi; Abdullatif el-Harputi; Omer Nasuhi Bilmen; Ýsmail Hakký Ýzmirli; Mehmet Ali Ayni, Filibeli Ahmed Hilmi, Ýsmail Fenni Ertuðrul zikredilebilir.
Es’arilik, Ebu’l-Hasan el- Es’ari (260-324/873-936) tarafýndan, salah-aslah konusuyla ilgili “uc kardes/ihve-i selase” meselesinde Mu’tezili hocasý ve uvey babasý Ebu Ali el-Cubbai’den
ayrýlarak Ahmed b. Hanbel’e tabi olduðunu ilan etmesi ve onun goruslerini kelam metoduyla savunmaya baslamasýyla Basra’da kurulmustur.
Es’ari’nin, Ebu Hanife, Ahmed b. Hanbel, Ýmam Buhari ve Ebu Said ed-Darimi gibi selef donemi alimlerince temelleri atýlan Ehl-i sunnet akaidi safýnda yer almasý kelam tarihinde cok onemli bir donum noktasý olmustur. Es’ari, basta Mu’tezile’nin asýrý akýlcýlýðýna karsý cýkmanýn yaný sýra aykýrý goruslere sahip diðer bid’at gruplarý reddetmis; ozellikle onceleri Ahmed b. Hanbel’in teslimiyetci tutumunu benimsemis; fakat kýsa bir sure sonra itikadi esaslarý aklýn ilkeleriyle destekleyerek naslarý on plana cýkaran klasik ehl-i sunnet kelam metodunu tesis etmistir.
Es’ari’den sonra Es’arilik, Ýbn Furek , Ebu Bekr el-Bakýllani ve Ebu’l-Maali el-Cuveyni tarafýndan gelistirilmistir.Bakýllani’den sonra Abdulkahir el-Baðdadi (o. 429/1036) “ Usulu’d-din ” adlý eseri ve Cuveyni de “ es-Samil; el-Đrsad; Akidetu’n-Nizamiyye ” adlý eserleriyle Es’ari kelamýný daha da gelistirmislerdir. Gazzali’ye dek olan Es’ari kelamýnýn bu donemine Mutekaddimin Donemi denilmektedir.
Gazzali, Es’ari kelamýnda bir donum noktasý olmus ve onunla Es’ari kelamýnýn Muteahhirin Donemi baslamýstýr. Oncelikle Gazzali, Aristo mantýðýný doðru dusunme prensiplerini iceren bir alet ilmi olarak kabul edip Ýslam akaidine aykýrý olmadýðýný savunmus ve Mantýðý Ýslami ilimler icine dahil etmistir.
Kelam ile felsefeyi bir arada yurutme seklinde Gazalinin actýðý cýðýr kendisinde sonra daha da gelistirilmis; kelam ile felsefe konularýnýn kelam eserlerinde birlesmesi neticesinde Gazzali’den sonra memzuc/karma kelam eserleri meydana gelmeye baslamýstýr.
Sehristani (o. 548/1153) Nihayetu’l-ikdam fi ilmi’l-kelam adlý hacimli kelam eserinde felsefi bahislere yer vermis; ALLAH’ýn varlýðýný ispat ederken felsefi deliller kullanmýstýr. Onemli Es’ari mufessirlerinden olan Fahreddin er-Razi ise felsefe ile kelamý en bariz sekilde birlestirmis ve kelamla ilgili “el- Muhassal” adlý eserinde bu tarzý acýkca uygulamýstýr.Razi’den sonra Seyfeddin el-Amidi , ayný zamanda onemli bir mufessir olan Kadý Beydavi (o.685/1286) “Tavaliu’l-envar” adlý eseriyle Esari kelamýna katký saðlamýslardýr. Ozellikle Kadý Beydavi’den itibaren Es’ari kelam eserleri felsefe kitaplarýndan ayýrt edilemeyecek derecede felsefilesmiþtir.
Es’ari kelamý bundan sonraki donemlerde (hicri VIII. asýr ortalarý) daha ziyade cem, tahkik ve serh turunden eserlerle felsefe ile birlestirilmis kelam metodunu devam ettirmislerdir. Yaklasýk altý asýr kadar suren ve gunumuze dek gelen bu doneme Cem ve Tahkik Donemi denilmektedir. Bu donemin en belirgin ozelliði, onceki donemlerde ele alýnan konular ve telif edilen kelam eserleri uzerinde calýsmaktýr. Hatta bu donem kelam zihniyetinin, felsefeyi icine almýs ve kendi bunyesi icinde eritmis olduðu gerekcesiyle Ýslam felsefesini de durdurmus olduðu ileri surulmustur.
radyobeyan