Kefalete dair istilahlar By: ecenur Date: 10 Mart 2010, 17:41:25
ON SEKÝZÝNCÝ KÝTAP
KEFALETE AÝT OLUP BÝR MUKADDÝME ÝLE ÝKÝ: BÖLÜME AYRILMIÞTIR
(MUKADDÝME) KEFALETE DAÝR ISTILAHLAR :
1 - (Kefalet) : Lug^.tu iam ve ilâve manasýnadýr. Istýlahta: «Bir þeyi;* mutalebesî hakkýnda zimmeti zimm&te zam etmektir. Yani bir malýn veya bir nefsin mutalebesi - istenmesi hususunda kendi zatýný baþkasýnýn zatýna ilâve ederek o baþkasýnýn hakkýnda lâzým gelen mutalebe hakkýný kendisi de iltizam ve taahhüt etmektir.
Kefalete, zeamet, kabale, hemale, zaman da denir, Garamet de edasý, lâzým olan þey ve böyle bir þeyi eda mçnasýnadýr, kefalet yerinde de kullanýlýr.
2 - (Kefalet binnefs) : Bir kimsenin þahsýný mahkemeye veya muayyen sair bir yere ihzar ye teslimi iltizam etmektir. Buna «Kefalet büvech» de denir.
3 - (Kefalet bittaleb) : Borçluyu teftiþe ve onun þahsýna, bulunduðu yere delâlet etmeðe kefil olmaktýr ki, medyunu ihzar hususunda kefalet büvech ile müþterektir. Þu, kadar var ki, kefalet bilvech, yalnýz medyunlar hakkýnda câridir, kefalet bittaleb ise yalnýz mala, medyunlara muhtes deðildir. Kýsas, hudut gibi bedenî haklardan dolayý da caizdir.
4 - (Kefalet bitteslim) : Ayan kabilinden olan bir malýn yalnýz teslimine kefil olmaktýr ki o ayn baki oldukça kefil onu teslime mecbur oku1, teJef olduðu takdirde.ise kefil, mutalebeden kurtulur.
5 - (Kefalet bil´mal) : Hariçte mevcut veya zimmette sabit bir malýn edasýna kefil olmaktýr. Bu cihetle mala kefalet, «Kefalet bil´ayn» ile «Kefalet biddeyin» kýsýmlarýna ayrýlýr.
Deyin = borç, zimmette sabit bir vasýf ise de kabz edildikten sonra kendisinden istifade olunacak bir ayn olacaðý cihetle o da bu kibar ile mal sayýlmýþtýr.
6 - (Kefalet bidderek) : Satýlan þey bilistihkak müþterinin elinden zabt olunduðu takdirde müþterinin vermiþ olduðu semeni kendisine eda ve tes lime veya fatan kimsenin þahsým müþteriye- teslime kefil olmaktýr. Demekki kefalet bidderek, kefalet bil´mal ile kefalet binnefs kýsýmlarýna ayrýlmýþtýr.
Derek ve derk lâfýzlarý Ýse lûgatta bir kimsenin ardýndan yetiþmek, ona lâhik olmak manasýnadýr.
7 - (Kefaleti mutlaka) : Tecil, tacir ve taksit þartý zikredilmeksizin yapýlan kefalettir. Buna «Kefaleti mürsele» do denir, «Ben filânýn borcuna kefilim» denilmesi gibi.
8 - (Kefaleti mukayyede) : Bir þeyin muta lebes inde bir kayýt ile mukayyet olarak kefil olmaktýr. «Filân kimse borcunu vermeden vefat ettiði takdirde o borca ben zaminim» denilmesi gibi.
9 - (Kefaleti muallâka) : Meþru mülayim, yani: Kefalete elveriþli bir þarta talik edilmiþ olan, kefalettir. «Filân kimse baþka yere çýkýp giderse gu borcuna ben kefilim» denilmesi gibi.
10 - (Kefaleti muzafe) : Müstakbel bir zamandan itibaren muteber olmak üzere yapýlan kefalettir. «Ben filânýn borcuna gelecek ayýn baþýndan itibaren kefilim» denilmesi gibi.
11 - (Kefaleti münecceze) : Bir þarta muallâk veya bir zamana muzaf olmayan kefalettir. Bir borcun edasýna filhal kefil olmak gibi.
12 - (Kefaleti muaccele) : Bir þeye kefaletin akti zamanýndan itibaren kefil olmaktýr. Yahut bir þeye muaccelen eda olunmak üzere kefalette bulunmaktýr.
13 - (Kefaleti müeccele) : Tecil kaydile mukayyet olarak yapýlan kefalettir, «Filânýn borcunu filân vakitte ödemek üzere kefil olmak» gibi. Yahut muayyen bir müddetten sonra muteber olmak üzere yapýlan kefalettir. «Filânýn borcunu odaya veya nefsini teslime bir aya kadar kefilim» denilmesi gibi ki, kefalet, bu sözden itibaren bir ay geçtikten sonra baþlar. O bir ay içinde kefil, kefaletle mutalebe olunamaz. Çünkü bu müddetin zikredilmesi, bu mutalebeyi tehir içindir. Hattâ «Ben bir aya kadar kefilim, ondan sonra kefaletten beriyim.» denilse kefalet asla münakit olmaz. Zira bir aydan evvel, kefalet vücuda gelmiþ olmýyacaktýr, ondan sonra ise kefaletten beraet dermeyan edilmiþtir,
14 - (Kefaleti muvakkate) : Muayyen bir zaman için vukubulan kefalettir. «Filânýn borcunu edaya veya þahsým teslime bugünden þu güne kadar kefilim» diye yapýlan kefalet gibi ki, o günden sonra kefalet gibi ki, o günden sonra kefalet zail olmuþ olur.
15 - (Kefaleti müteselsile) : Bir haktan dolayý kefil olana diðer bir þahsýn, o þahsa da baþka bir þahsýn kefil olmasý suretiyle yapýlan:kefalettir. iþte Fýkýhta «Müteselsil kefalet» bu suretle vücuda gelir. Nitekim Malikî kitaplardan «Þerh-i ebü´berekât» da buna iþaret olunmuþtur. Yoksa ayni haktan dolayý asilin kefile kefaleti zaid olduðundan buna «Kefaleti müteselsile» denilemez.
16 - (Kefaleti müþtereke) : Bir hakkýn edasýna veya bir nefsin teslimine iki veya daha ziyade- kimselerin birlikte kefil olmalarýdýr.
17 - (Kefaleti meþrûte) : Bir þart ile mukayyet olmak üzere yapýlan kefalettir. O gart, mütearef olunca kefalet sahih, þart muteber olur. Müte-aref olmayýnca kefalet sahih olur, fakat* þart muteber olmaz.
Meselâ : Bir kiniþe daine hitaben «Ben senin filân þahýstaki alacaðýna kefilim, þu þart ile ki bu alacaðýný filân tacirin üzerine havale edeyim.» de yip dain ile tacir de kabul etse bu kefalet sahih, þart da muteber olur. Bunu dain veya tacir kabul etmeyince de o kimseye bir þey lâzým gelmez.
Fakat cBen alacaðýna kefilim, þu þart ile ki filân ve filân þahýslar d.a alacaðýn þu miktarýna kefil olsunlar.» dese kefalet sahih olur, bu þart muteber olmaz. Çünkü bu þartý icra, ilk kefil ile menfûlünlehin yedi iktidarýnda deðildir. Bu cihetle bu þart batýldýr, hükümsüzdür. Artýk onlar bu kefaletten imtina etseler de o kimse bu kefaleti iltizam etmiþ olur (Hindiyye).
18 - (Zaman) : Baþkasýnýn üzerindeki vacip bir hakký iltizam etmek, bir þeyin misilliyattan ise mislini ve kýyemiyattan ise kýymetini vermektir. O þeye de «Mazmun» denir. ,
Zaman, kefil olmak manasýnadýr. Kefile zâmin, zamîn denir ki, zaman ~ kefalet sahibi demektir.
Tazmin de bir kimseyi ilzamla borçlu etmek ve bir þeyi garameten ödemek manasýnadýr. Tazmini kabul etmeðe de «Tazammün» denilir. Tazam-mürt bir þeye, þâmil olmak, onu müþtemil bulunmak yerinde de kullanýlýr. îZýmýn» da bir þeyin içerisi, arasý demektir. Nitekim bu mesele, bu kaidenin zýmmmda mündemiþtir denilir.
19 - (Kefil) : Kendi zimmetini baþkasýnýn zimmetine zam eden yani: baþkasýnýn üzerine lâzým gelen veya gelmeyen bir mutalebeyi kendisi için iltizam eyleyen kimsedir. Baþkasýna ait olup ikrar edilen veya edilmeyen bir borcun edasýný iltizam eden kimse gibi.
Kefile : Zâmin, garim, zayîm, kabil sabîr dahi denir.
20 - (Mekfûlünleh) : Bir malýn edasýný veya bir þahsýn teslimini kefilinden talep ve dâvaya hakký olan kimsedir ki, kefaletin menfaati kendisine ait bulunur. Buna talip, mazmunünleh de denir. Dâin gibi.
21 - (Mekfûlun anh) : Borcunun edasý veya þahsýnýn teslimi hususunda kefalet yapýlmýþ olan kimsedir. Buna asîl de denir. Medyun gibi.
22 - (Mekfûlünbih) : Kefilin edasýný veya teslimini iltizam ettiði þeydir. Buna «Mazmun» da denir. Kefalet binnefsde mekfûlünanh ile mekfû-lünbih birdir. [2]
BÝRÝNCÝ BÖLÜM
KEFALETE MÜTEALLÝK UMUMÝ HÜKÜMLER ÝLE MESELELERÝ HAVÝDÝR
ÝÇÝNDEKÝLER : KEFALETÝN RÜKNÜ VE MAHÝYETÝ, KEFALETÝN HÝKMETÝ TEÞRllYESl, KEFALETLERÝN NEVÝLERÝ VE ÞARTLARI
KEFALETÝN RÜKNÜ VE MAHÝYETÝ :
23 - : Kefaletin rüknü «Kefil oldum, kabul ettim» gibi icap ve kabuldür. Bu Ýmam Âzam ile îmam Muhammed´e göredir, imam Ebû Yusuf´un ilk kavli de böyledir. Fakat îmam Ebû Yusuf´un ikinci kavline göre kefalet, yalnýz kefilin icabiyle, meselâ: Þu borca kefilim demosile münakit ve nafiz olur. Kabule veya mekfûlünlehin veya baþkasýnýn teklifine tevakkuf etmez. Fetva da bu veçhiledir. Mecellede bu kabul edilmiþtir.
Ýmam Yusuf dan bir rivayete göre de yalnýz kefilin icabile kefalet münakit olursa da nafiz olmaz. Mekfûlünlehin kabulüne mütevakif bulunur, kabul etmeden vefat ederse kefalet batýl olur.
îmanu Âzam ile Ýmam Muhammed´e göre kefalet, bir iltizamý matýz deðildir, bunda temlik mânasý da vardýr. Temlik ise beyide olduðu gibi icap ve kabul ile tamam olur. îmam Ebû Yusufa göre iso kefalet, asil hakkýndaki bir þeyin imi talebesin i iltizam etmektir. Bunda temlik mânasý yoktur. Bu cihetledir ki bunda mühlet ve þarta talik carîdir. Binaenaleyh bu yalnýz icab ile mün´akit olur. (Bedayi, Nohrifaik, Bahrirâik).
24 - Kefilin icabým, yani: kefaleti deruhte etmesini mekfûlünleh dikerse reddedebilir. Fakat reddetmedikçe kefalet devam eder, kefil kendisini kefaletten çýkaramaz.
Mselâ: Bir kimse, bir þahsýn gýyabýnda birinden alacaðýna kefil olsa da o.þahýs, bu kefalet haberini almadan vefat etse o kimse bu iltizam etmiþ olduðu kefaletle mutalebe ve muahaza olunur.
Bu mesele yukarýda yazýldýðý üzere imam Ebû Yusufa göredir. Mecellede de bu kabul edilmiþtir.
Fakat bir kefalet mekfûlünanhýn emri ve kefil ile mekfûlünlehin icap ve kabuliyle yapýlýrsa biîittifak mün´akit ve nafiz olup mahzurlardan h ili bulunur. (Hindiyye, Ankaravî).
25- : Kefilin icap iðin kullanacaðý lâfýzlar, örf ve âdette bir þeyin edasýný veya teslimini taahhüt ve iltizama delâlet eden sözlerdir.
Meselâ: Bir kimse, þu þahsýn þu borcuna veya nefsini teslime kefilim veya kefil oldum dese kefalet münakit olur. «Su borcu zaminim, þu borca zaimim, §u borcun verilmesini Ýltizam ettim, þu borç benim üzerim© olsun gibi sözler de kefalet sayýlýr.
26 - : Nüfse kefalet, mala kefaletin dun undadýr. Binaenaleyh bir kimse «filâna kefilim» deso bu ýtlak üzere olan söz, kefalet binnefse hami olunur. Meðer ki hunun mala kefalet olduðuna bir karine bulunsun, o halde mala kefalet olur. Bu cihetledir ki, kefalet bümal beyyinesi, kefalet binnofs bey-yinesine tercih olunur. (Reddimuhtar, Behçe).
27 - : örf ve âdette taahhüt ve iltizama delalet etmeyen sözlerle ne mala ve ne de nefse dair kefalet münakit olmaz. Meðer ki bir þarta muallâk bulunsun, o zaman münakit olur. Çünkü kefalet vadimuallâk ile de husule gelir.
Meselâ: «Filânda olan alacaðýný ben vereyim, ben ahvereyim, ben kabz edivereyim, sen onu benden al, sen onu bende bil» gibi sözlerle kefalet münakit olmaz. Bunlar birer vadimücerrettir.
Fakat «Filân kimse borcunu vermezse ben vereyim» söziyle kefalet tnün´akit olur. Çünkü bu, bir vadimuallâktýr. Vadler ise sureti taliki iktisap Ýle lâzým olur. Bu halde dain, alacaðýný medyundan ister de alamazsa bunu kefilden isteyebilir.
28 - : Kefaletler, mutlak olarak münakit olacaðý gibi tacil veya muayyen müddete kadar tecil kaydiie, yani: «Hemen veya filân vakitte eda ve teslim olunmak üzere» diye mukayyet olarak da münakit olur.
Kefaleti müeccele de ecel, rüzgârýn esmesi, yaðmurun yaðmasý gibi hu-lûlu filhâl ümid olunabilip cehaleti fahiþe ile meçhul bulunursa ecel batýl olur, kefalet mutak olarak münakit bulunur. Fakat ecel, hasat vakti, bað bo zumu gibi huiûlu filhâl asla ümid edilemeyip bir cehaleti yesire ile meçhul yesire ile meçhul olursa tecilin sýhhatine mani olmaz. (Hindiyye, Reddimuhtar).
29 - : «Filânýn borcunu edaya veya þahsýný bugünden veya bu saatten filân vakte kadar kefilim.» denilse bununla bir kefaleti muvakkate münec-tez olarak münakit olur. Böyle mebde ve münteha zikredilmeksizin «Filânýn borcuna veya þahsýna on gün kefilim» denilmesi de ekser ulemaya göre kefaleti muvakkate kabilindendir. Bazý zevata göre ise bununla kefaleti daime vücuda gelir.
30 - : Bir þey hakkýnda kefilin taaddüdü caiz olduðu gibi bir kefile baþkalarýnýn kefil olmalarý da sahihtir, bu kefillere de baþkalarý kefil olabilirler. Bir kefilin kefilinin hükmü de kefilin hükmü gibidir.
Kefaletin hükmü, ileride izah edileceði üzere mutalebeye istihkaktýr. Bu hükmün ise taaddüde ihtimâli vardýr. Artýk birinci kefilin bir þeyi iltizamý, ikinci kefilin o þeyi iltizamýna mani olmaz. Kefaletten maksad, bir hakký tevsiktir. Kefillerin taaddüdü ise bu tevsiki arttýrmýþ olur. Binaenaleyh ikinci, üçüncü vekillerin vekâleti de birinci vekâletin bekasiyle beraber sahih olur. ´Mecmaülenhür.) .
ikinci keiü, birinci kefilin mal hakkýndaki kefaletine kefil olabileceði gibi onun yalnýz nefsine de kefil olabilir.
Kezalik: Mekfûlünlehin taaddüdü de caizdir. Yani: bir kimse, ayni zamanda müteaddit þahýslara da kefil olabilir.
31 - : Bir kimse, kendisine bir cu´l, bir bedel, meselâ þu kadar kuruþ verilmek üzere bir þahsa kefil olsa bunun verilmesi bâtýl olur. Çünkü bu, bir rüþvettir. Rüþvet ise haramdýr. Mekfûlünleh ise bu kefalet ile hakkýndan ziyade bir þeye malik olmaz ki, onun mukabilinde bir þey versin.. Hattâ böyle bir bedelin verilmesi kefalette meþrut olursa kefaletde de batýl olur, zaman lâzým gelmez. Çünkü bu halde o kefalete o bedel olmakýszýn kefilin rizasý bulunmamýþ olur. (Mebsutu serehsi).
32 - : Kefaletin mahiyetine gelince bu, esasen zimmeti zimmete zam etmekten ibarettir. Fakat bu zam, ne itibariledir. Bu hususta fukahayý kiram iki zümreye ayrýlmýþtýr. Bir zümreye göre kefalet, yalnýz mutalebe hususunda bir zimmeti diðer bir zimmete zam demektir. Kefilin zimmetinde sabit olan yalnýz hakký mutalebedir, yoksa asil deyin deðildir. Asil deyin alâhalihi asilin zimmetinde bakidir. Kefil yalnýz asil gibi mutalep bulunur. Nasýl ki bir mebiin semeni beye vekilin zimmetine taallûk ötmediði halde o semen bu vekilden talep olunur. îþte burada da mutalebe hakký, asýl deyinden munfasýl bulunmuþtur. Bir borç, bir vakitte iki kimsenin zimmetinde sabit olamaz. Halbuki kefaletten sonra da borç, medyunun zimmetinde sabittir. Artýk kefilin zimmetinde de sabit olsa bir borcun taaddüt etmesi lâzým gelir ki bu, bilbedahe doðru deðildir. Hidaye vo fethülkadir sahipleri de buna kaildirler. Mecellede de kefaletin tarifinde (Bir.þeyin mutalebesi hakkýnda zimmeti zimmete zam etmektir) denilmekle bu cihet tercih edilmiþtir. Bu noktai nazar esah görülmektedir.
Diðer zümreye göre ise kefalet, deyin hususunda da zimmeti zimmete zam etmektir. Borç, asilin zimmetinde bulunduðu gibi kefaletle kefilin zimmetinde de sabit olur. Çünkü kefalet, zimmet için bir ikrazdýr. Bir deynin mutalebesini iltizam ise asýl deyni iltizamý iþ´ar eder. Bunun içindir ki mekfûlünleh bunu kefilden de isteyip alabilir. Ve bunu kefile baðýþlýyabüir ve bunun mukabilinde kefilden bir þey satýn alabilir. Ve bunu kefile baðýþh-yabilir ve bunun mukabilinde kefilden bir gey satýn alabilir. Kefil de asilin emrile kefil olmuþ olunca - bununla asilü müracaat edebilir. Bütün bunlar gösteriyor ki deyin, kefilin zimmetinde de sabit bulunmuþtur. Mamafih böyle bir hakkýn iki zimmette sübutu, talibin hakkýný tezyit etmiþ olmaz. Çünkü bu sübut, bir emri ütizamidîr, bedeüyet tarikiyle sabittir. Bir borç, asil ile kefilden birinden istifa edildimi diðerinden de istifa edilmiþ sayýlýr. Bir borcun edasile Ýki zimmet, bundan beri olmuþ olur. Yoksa kefilin iltizam etmesile borç, asilin zimmetinden sâkit olmaz. Þu kadar var ki mekfûîunieh muhayyer olur, alacaðý hususunda bu iki zimmet sahibinden hangisini muvafýk görürse ona müracaat edebilir, imam Malik ile Ýmam Þafiî de buna zahip olmuþlardýr, imam Ahmetten de bu cihet rivayet olunmuþtur. Bu ihtilâfýn þöyle bir semeresi vardýr. Bir kefil, zimmetinde borç olmadýðýna yemin etse birinci zümrenin içtihadýna nazaran hanis olmaz, ikinci zümrenin içtihadýna göre hanis olur. (Mepsutuserahsî, Hindiyye, Dürerülhükkâm).
MalÝkilere göre kefalet, asilin zimmetindeki bir hak ile baþkasýnýn zimmetinin de - Bir þeyin vücuduna tevekkuf etmeksizin veya tevekkuf ederek - meþgul olmasýdýr. Bu tarife göre kafalet þu üç kýsma ayrýlýr:
(1) : Zamaný maldýr. Bir kimsenin zimmetinde olan bir borca bir þahsýn kefil olmasý gibi ki, bu borç ile medyunun zimmeti meþgul olduðu gibi kefilin zimmeti do baþka bir þeye mütevakkýf olmaksýzýn meþgul olur.
(2) : Zamaný vocihtir. Bu, üzerinde borç bulunan þahsý indelhace izhar ve ityan etmeyi iltizamdýr. Bu zaman, maldan baþka bir þey hususunda sa hih olmaz ve kefil, borcu zamin bulunmuþ olmaz. Meðer ki borçluyu ihzar etmesin. Bu kýsýmda kefilin zimmetinin hak" ile meþgul olmasý, mekfûlünan-iu izhar etmesine mütevakkýf bulunmuþ olur.
(3) : Zamaný taleptir. Bu da borçluyu talep ve teftiþ etmediði iltizamdýr. Bu kýsýmda da kefilin zimmeti mal ile meþgul olmaz. Meðer ki mekfû-lünanhý getirmekte veya bulunduðu yeri bildiði halde ona delalette tefriti, onu araþtýrmadan kaçýndýðý sabit olsun.
Bir kimsenin borcuna izni olmaksýzýn da kefalet sahihtir. Su kadar var «, bu kefalet, bir rýfk ve merhamet, bir muavenet maksadiyel olmalýdýr. fr>ksa medyuna karþý §iddet göstermek, onu hapis veya teþhir etmek gibi >ýr maksada müstenit olursa bu kefalet reddolunur. Kefile kefil oîmak cazdýr, velevki bu kefalet teselsül etsin, birinci kefile îâzým gelen ona kefil ´lana da lâzým gelir. Maamafih bir mala kefil olanýn þahsýna da kefil ol-nak caizdir. (Þerh-i ehü´berekât. Düsukî).
Þafiîlere göre de kefalet, bir deyni veya bir nefsi veya bir ayni iltizam stmektir, yani: Onun edasýný veya teslimini zâmin olmaktýr. Böyle bir §eyi mültezim olana zâmin, zamîn zaim, kefil sabîr Öenilir. Fakat örf, bu kelimelerin istimalini tahsis etmiþtir. Söyle ki: Kendisinden bir malýn istenmesini ÜU-zam eden þahsa zamîn, zâmin denir. Bir borcu deruhte edene hamil denir. Bir nefsin teslimini iltizam; eden kefil ve azim, bir malýn ilasýný iltizam edene de zaîm denilir. Bunlardan herhangi birini iltizam eden kimseye de sabîr tesmiye edilir.
Mezhepte muhtar olan kavle göre «Zamamderek» de sahihtir. Buna «Zamanýahd» da denir. Çünkü garip´ve emsali kimseler hakkýnda buyle bir kefalete hacet masseder. Binaenaleyh bir kimse, satýlan bir mala veya onun makbuz olan semenine bir müstehik çýktýðý veya bunlar da kadîm bir ayýp veya noksan zuhur eylediði takdirde bunlarý tazmin ötmek üzere kefil olsa sahih olur. Kefaletin sýhhati için iltizamý müþir bir lâfzýn veya bunun yerine kaim bir iþaretin veya niyete mukarin bir yazýnýn istimali lâzýmdýr. «Borcunu zamin oldum, tahammül ettim, borcuna tekeffül ettim, ben borcuna kefilim, zaminim» gibi tabirler bu cümledendir. Yalnýz «Malýný öderim, filân þahsý ihzar ederim» gibi sözler ile kefalet vücuda gelmez. Bunlar birer vaadi mücerreddir. Meðer ki bunlar ile kefalet kastedildiðine birer karine bulunup bunlarý inþai kefalete sarf etsin. (Minhaç, Tuhfetülmuhtaç.)
Hanbelîlere göre de zaman, hamale, kabale, zeamet, sabare kefalet manasýnadýr. Kýyas mezhebine nazaran kendisinden zaman mânasý münfehûn olan her lâfz ile kefalet aktedilebilir. «Kocaya ver, mehrini ben Öderim, sat ben sana parasýný veririm, onu býrak isteme, ben onun üzerinde olaný sana veririm.» denilmesi gibi. Çünkü þer-i þerif bunu bir had ile tahdit etmemiþtir. Artýk örfe müracaat edilir.
Kefaletler, iltizam edilen þeyler itibarile þu döit kýsma ayrýlýr :
(1) : Sabit diyun hakkýndaki kefalettir. Bir kimse baþkasýnýn zimmetindeki bir borca kefil olunca bu borç ile kendi zimmeti de meþgul olur. yoksa borç, medyumun zimmetinden kefilin zimmetine intikal etmiþ olmaz. Dayin, bu alacaðýný her ikisinden de isteyebilir.
(2) : Bilfiil vacibüleda deðiþe de atiyen vacibüleda olan bir þeye kefalettir.
Magsup veya müstear olan veya sevmiþ, Ýra yoliyle makbuz bulunan bir mala kefalet gibi ki bunlarýn sahibine roddi ve telef ve itlafý takdirinde bedellerinin verürnsi icap der.
(3) : Müstakbelde vacip olacak diyuna kefalettir. Bir tecirin vakit vakit satýn aldýðý þeylerden zimmetine terettüp edecek borçlara kefil olmak gibi.
4) : Uzwinde bir hakk-ý malî bulunan kimseyi judelhace ihzare kefalettir. Bütün bu kefaletler sahihtir (Keþþafülkma,. Elmezahibülerbaa)..
Zahirîlere göre kefalet, zaman demektir ki, buna zeamet, kabale; hamal© de denir. Fakat bir kimse, kendisini ve mekfûlünlehin rizasîle berhayat veya müteveffa bir þahýs muaccel veya müeccel bir borcuna, meselâ satýn almýþ olduðu bir þeyin parasýna kefil oldu ve o borç, mekfûlünanh olan o þahýstan sakit olur, onun ne kendisine ve ne de terkesine müracaat edilemez. Bu borç, ondan kefüe intikal etmiþ olur. Velevki o þahýs, bu kefalet için emrde, tergýpte bulunmuþ olsun. Ancak mekfûlünanh, kof ile hitaben «Üzerimde bulunan þu hakký sana borcum olmak üzere sen benim tarafýmdan zâmin ol.» demiþ olursa kefil, ona rücu edebilir. Çünkü bu takdirde mekfûlünanh, ödenecek borcu kefilden istikraz etmiþ olur. Artýk bu, sahih bir karz olmuþtur.
Kefalette bey mahiyeti yoktur. Belki bu, yalnýz bir hakký nakilden ibarettir. Mekfûlünleh, kefaleti kabul edince mekfûlünanhdan talep hakký sakit olur. Çünkü muhaldir ki, muayyen bir hak, ayný zamanda hem zey-din, hem de amrm zimmetinde bulunsun. Eðer böyle olsa hak sahibi, bu hakkým onlarýn ikisinden de isteyip alabil1 esi lâzým gelir ki, bu helde hakkýný iki kat almýþ olur. Eðor mekfûlünlehin bu hakký böyle iki kiþiden talebe salâhiyeti olsa o hak, bunlardan biri üzerinde hâlâ müstekýr bulunmamýþ olur. Artýk bundan sonra da onlarýn ikisinde de hakký bulunmamak lâzým gelir.
Mekfûlünleh, kefaleti kabul etmeðe mecbur deðildir. Meðer ki kefil, o-nun metalibini derhâl ifa etsin. O halde ya bunu kabul eder veya hepsini terk eyler. Onun hakký kendisine verildikten sonra artýk baþka hakký olamaz.
Borcunu ödeyecek terekesi bulunmýyan bir ölünün borcuna kefalet caizdir. Bunu Ibni Ebî leylâ, îmaný Malik, imam Þafiî, imam Ebû Yusuf da caiz görmüþlerdir.
Ne maldan, ne de bir cezadan veya sair bir þeyden dolayý bir þahsýn nefsine kefil olmak = Zamaný vecihte bulunmak asla caiz deðildir. Çünkü bu, Kitabullahda bulunmýyan bir þarttýr. Mekfûlünanh gaip olduðu takdirde kefilia durumu ne olacaktýr?. Mekfülünanhm zimmetindeki borç, bu kefilden mi alýnacak, bu ise cevirdir, bir malý batýl yere alýp yemektir. Halbuki o, bunu iltizam etmemiþtir. Yoksa Mekfülünanhm aranmasý kefile teklif mi edilecek? Bu ise meþakkatli bir tekliftir´, ona takati fevkinde bir þeyi tahmildir. Binaenaleyh bu kefalette menfaat yoktur. Ebû Süleyman da buna kaildir, imam Þafiînin bir kavli de böyledir. (Elmuhallâ). [3]
Kefaletin Hikmet-I-Teþri Ýyesi :
33 - : Kefaletin meþruiyeti hakkýnda icma-ý amet vardýr. Bir hadisi þerifte : = Kefil zamindir buyurulmuþtur. Besluli Ekrem, sal-lallahü aleyhi vessellem efendimiz, bir kiþinin on dinar borcunu deruhte buyurmuþlardý. Bu cihetle kefalet, bir sünnet-i filiyye mahiyetinde bulunmuþtur. Mamafih kefalet, içtimaî bir zarurettir. Kefalet, iktisadî hayatýn inkiþafýna hadimdir. Bir çok ticaret muamelelerini tevsika lüzum vardýr. Herkese hemen itimad edilemez, kendisiyle veresiye alýþ veriþ yapýlamaz. Bu yüzden cemiyet ihtiyaç içinde ka!ýr, içtimai hayat inkiþaf edemez.
Bir çok kimseler, iktisadî sahada faaliyet göstermek kabiliyetini haiz olduklarý hâlde sermayelerinin azlýðý yüzünden büyük iþler görmeðe kadir olamazlar. Bir kýsým insanlar da büyük servet sahibi olduklarý halde bu serveti meþru surette bizzat tenmiyeye muktedir bulunmazlar. Halbuki bu servetten o faaliyet kabiliyetini haiz kimseler istifade edebildikleri takdirde iki tarafýn da müstefit olacaðý bedihidir.Bunun için de aralarýnda evvelâ itimat bulunmasý lâzýmdýr, iþte bu itimad, çok kere kefalet yoüyle temin edilebilir. Kefil olan zat, hem dayine hem de medyuna iyilik etmiþ olur, baþkalarýnýn korkusunu gidermiþ, emniyetini ton" ; etmiþ, cemiyet arasýnda teavün ve tenasur vazifesine riayetle bulunmuþ olur. Bu cihetledir ki, Kuraný Kerimde kefalet vazifesi, takdir ve imtinan makamýnda zikredilmiþtir. Bu bakýmdan da kefalet ahlâkî bir kýymet kesb etmektedir.
Þu kadar" var ki, kefil olacak zat, kefalete kadir, riayetkar ve onun gailesinden emin olmalýdýr. Kefil, bir þahsýn borcunu veya nefsinin ihzarýný iltizam -etmekle büyük bir külfeti iktiham etmek mecburiyetinde kalmýþ olur.. Bu, büyük bir fedakârlýktýr. Bu fedakârlýk ise ahlâk ve seciyeye sahipleri arasýnda daha ziyade, tebarüz eder. Mekfulün anh olan kimseler, bu fedakârlýðý takdir etmeli, kefillerini müþkül bir vaziyete düþürmemeye çalýþmalýdýrlar. Hareketlerinde meþruiyet, sözlerinde sadakat ve samimiyet görülmeyen kimselerin hakkýnda yapýlan kefaletler ise çok kere kefiller hakkýnda nedameti mucip olur. Bunun içindir ki, «Kefaletin evveli melâ-mettir, ortasý nedamettir, sonu garamettir denilmiþtir. Çünkü lâyýk olmýyan kimselere yapýlan kefalet, kefilin nâs arasýnda levm edilmesine sebep olur. Kefil de bilâhare yaptýðýna nedamet eder, sonra da bu iltizam .etmiþ olduðu hakký ödemek mecburiyetinde kalýr.
Velhâsýl; kefaletin hukukî, ahlâkî büyük ehemmiyeti vardýr. Bu hususta dürüþtâne, müteyakkýzâne hareket etmek icap eder,[4]
Kefaletin Nevileri Ve Þartlarý :
34 - Kefaletler, zaman ile, þart ile mukayyet olup olmamak itibariyle kefaleti mutlaka, kefaleti mukayyede, kefaleti muvakate, kefaleti muallâka, kefaleti muzafe, kefaleti münecceze, kefaleti meþrut© gibi nevilere ayrýlýr.
Mekfûlünbih itibariyle de kefalet bil´mal, kefalet binnefs, kefalet bidderek gib nevilere ayrýlmýþtýr. Kefillerin müteaddit olup olmamasý itibariyle de kefaleti münferide, kefaleti müþtereke, kefaleti müteselsile nevilerine ayrýlmýþtýr. Nitekim bunlarýn mahiyetlerini ýstýlahlar kýsmýnda yazmýþ bulunmaktayýz. Hükümleri de ileride görülecektir.
35 - : Kefaletin inikadýnda kefilin âkil balið olmasý þarttýr.
Binaenaleyh, mecnunlarýn, ma´tuhlarýn ve mezun, murahýk olsunlar olmasýnlar çocuklarýn, ma´tuhlarýn ve mezun, murahýü olsunlar olmasýnlar çocuklarýn bir borca veya nefse kefaletleri sahih olmaz, çünkü kefalet, bir nevi toberrudur. Bunlar ise tebrerua ehil deðildirler.
Hattâ bir çocuk hâli sebavetinde veya bir mecnun haîicinnetinde kefil olup bu kefaleti bulûðundan ve ifakatinden sonra ikrar etse bununla mua-haze olunamaz. Çünkü bâtýl bir kefaleti ikrar etmiþ olur. Meðer ki buluðundan veya ifakatinden sonra keffaleti tecdit etsin.
Bir de bir çocuðun levazýmý zaruriyesi için velisi, meselâ babasý tarafýndan igtira veya istikraz edilen þeylere velisinin emriyle kof il olmasý sahihtir. Çünkü bu borç zaten kefil olmasa da çocuðun malýndan Ödenecektir. Bu kefalet; bir teberru sayýlmaz; belki bu baptaki mutalebeyi tekitten ibarettir. Fakat bir çocuk, velisinin emriyle velisinin borcuna, nefsine kefil olamaz bu sahih deðidlir.
36 - : Kefaletin sýhhatýnda kefilin rýzasý þarttýr.
Binaenaleyh muteber bir ikraha mebni vukubulan bir kefalet muteber olmaz.
37 - : Mekfûlünbih, nefs olunca onun þahsen ve mekânen malûm olmasý þarttýr.
Binaenaleyh þahsý veya mekâný meçhul olan bir kimsenin nefsine kefalet, sahih deðildir. «.Senden borç alacaðý parayý kim vermezse ben onun nefsini teslime kefilim.» denilmesi gibi. Ve bir mefkutun nefsine kefalet gibi.
Fakat maldan ibaret olan bir mekfûlünbihin malûmiyeti þart deðildir. Binaenaleyh bir kimsenin bir þahsa olan borcuna miktarýný tayin etmeksizin kefalet sahihtir. Bu. halde kefil, o borcun miktarýný beyana mecbur olur. Medyunun ikrarýndan fazla deyin ikrar etse bu fazla ile de kendisi mutalep olur. Nûksan ikrar etse fazla olduðu beyyine ile sabit olunca o fazlayý da ödemesi lâzým gelir.
Kezalik : Kefil, «Filân þahsvn borcunun bir kýsmýna kefilim.» demiþ olsa kefalet sahih olur, o mekfûlünbih olan borcun miktarýný beyan etmesi lâzým gelir. (Reddimuhtar).
38 - : Kefaletin sýhhatýnda mekfûlünanhýn malûmiyeti þart olduðu gibi mekfûlünlehin malûmiyeti de þarttýr.
Binaenaleyh bir kimse, bir sahsa hitaben «Senin her kim bir malýný gasb ederse veya satýn alýp parasýný vermezse veya kimin zimmetinde alacaðýn zuhur ederse edasýna ben kefilim» dese- ve yahut «Senin borçlu olduðun herhangi bir kimse için ben kefilim» dese bununla kefalet, münakit olmuþ olmaz.
Hattâ bir kimse bir þahsýn bir borcuna kefil olmuþ iken o borcun o þahsa ait olmayýp baþkasýna aidiyeti zahir olsa bu kefalet, sahih olmamýþ olur.
Mekfûlünlehine meçhuliyeti, yalnýz þirketi müfavazanýn tazammün eylediði kefaletin sýhhatine mani olmaz. Þirketler mebhasýne müracaat!.
Bir de kefaleti müneccezede terhit ile kefalet, sahihtir. Þöyleki: Bir kimse, birine hitaben «Senin filân þahýstaki alacaðýna veya filândaki alacaðýna kefilim.» dese bunlardan yalnýz birine kefil olmuþ ve bu iki kiþiden bi-rini tâyin hususunda muhayyer bulunmuþ olur.
39 - : Bir ayne veya deyne kefalette mekfûlünbin olan o aynin veya deynin asil üzerine mazmun olmasý, yani: Mekfûlünanh üzerine aynen veya bedelen lâzýmül´ifa bulunmasý þarttýr.
Meselâ : Mebiin semenine, karenin muaccel veya müccel olan bedeline, mehre, bedeli muhaleya, maðsubun kýymetine ve sair sahih borçlara kefalet sahihtir. Çünkü bunlar asil hakkýnda mazmundur.
Deyni sahihten maksat, medyunun zimetinden ya eda ile ve yahut hakikatten veya hükmen ibra ile sakit olup baþka bir veçhile sakit olmýyan borçtur. Karz, mehr, mebiin semeni gibi.
Gayrý sahih deyinden maksad da edadan ve ibradan baþka bir veçhile de sakit olan borçtur. Zekât gibi ve zevç ile zevce arasýnda mukarrer nafaka gibi. Çünkü Zekât, mükelüfin vefatiyle veya malýnýn helâkiyle sakit o-lacaðý gibi zevciyet nafakasý da hâkim tarafýndan takdir edilmiþ olmayýnca telâk ile veya zevceynden birinin vefatiyle sakit olur. Binaenaleyh bunlara kefalet, sahih deðildir.
§u kadar var ki hâkim tarafýndan tahtýhükme alýnan mukadder nafakaya kefalet, istihsanen caizdir. Nitekim hâkimin takdir edip istida nesine izin vermiþ olduðu bir zevciyet ^aafakasý da müstedane olunca bir deyni sahih olacaðýndan buna da kefalet caizdir.
Kezalik : Maðsup bir male, fasiden ikraz edilen bir mala ve sair bi-nefsiha mazmun olan ayana da kefalet sahihtir. Mutalebe vukuunda kefil, bunu mevcut ise aynen, mevcut deðilse bedelen ifaya mecbur olur. Çünkü bunlar da asil üzerine mazmundurlar.
Meselâ : Bir kimse, bir gatýbýn badelgasb kesip´ istihlâk ettiði bir koyuna kefil olabilir. Bu hâlde o koyunun gasb zaman ve mekânýndaki-kýy-metini zâmin olmuþ olur. Mamafih bu mesele, imam Ebu Yusufa göredir, tmamý Azama göre bu müstehlek koyuna kefalet caiz deðildir. Çünkü koyun, müstehlek olduðundan bunun aynini eda, asil üzerine lâzým gelmez. Artýk böyle asil üzerine lâzým gelmeyen bir geye kefalet sahih olmaz.
KezaJik : Sevmiþîra tarikiyle makbuz olan bir mala semen tesmiye edilmiþ olunca kefalet sahih olur. Zira bu mal, asil üzerine mazmundur, bunu sahibine aynen veya bedel en vermeðe mecburdur.
Fakat sevmiþîra yoliyle makbuz olan mala semen tesmiye edilmemiþ olunca kefalet sahih olmaz. Çünkü bu, asil üzerine mazmun deðildir. Kendi kendine telef olsa müfteriye zaman lâzým gelmez.
Henüz kabz edilmemiþ olan bir mebiin aynine de kefalet sahih deðildir. Zira bu mebi, bâyiin elinde telef olsa. beyi´ münfesih olur, bayi üzerine mazmun olmaz. BâyÝ, semeni kabz etmiþ ise onu müþteriye reddeder.
40 - : Bir kefaletin sýhhati için mekfûlünbihin makdürütteslim ve kefilden istihsâli mümkün olmak da þarttýr.
Binaenaleyh kýsasa ve sair þahsî ukubetlere, mücazatlara kefalet sahih deðildir. Çünkü bu gibi cezalarda niyabet cari olmaz. Meselâ bir kimse baþkasýnýn yerine kýsasen katlolunamaz. Zira bunlarda niyabet cari olsa ceza tertibindeki inzicar maslahatý fevt olur, adalet gayesi temin edilmiþ olamaz.
Kezalik : ölmüþ kimsenin veya mevkut bulunan þahsýn nefsini teslime kefalet sahih olmaz. Çünkü bunlarý teslim, kefilin yedi iktidarýnda deðildir. Kezalik : baþkasýna ait muayyen bir kira hayvanýnýn bir yükü götürmesine kefalet sahih olmaz. Çünkü baþkasýnýn hayvanýný bu hususta istihdama kefilin salâhiyeti yoktur. Onu cebren teminden âcizdir.
Fakat insanlara ait bir haktan dolayý cezalanduýlacak bir þahsýn nefsini teslime kefalet sahih olduðu gibi bir carih veya katil üzerine lâzým geîen arþe, diyete, veya bedeli sulhe de kefalet, bir kefaleti maliyye olarak sahihtir (Bezzaziyye, MecmaüTenhür, Dürrimuhtar).
41 - Kefalet nefazýnda hürriyet þarttýr.
Binaenaleyh mehcur veya ticarete mezun olan kölenin kefil olmasý, nafiz deðildir, m evlâsýnýn iznine mütevakkýftýr. Þu kadar var ki, velisi izin vermezse kendisi bu kefaletiyle azad olduktan sonra muahaze olunur. (Bedayi).
42 - : Kefaletin inikadý ve nefazi için mekfûlünanhýn veya mekfûlünle-HÝn âkil, balið olmasý þart deðildir.
Binaenaleyh çocuðun veya mecnunun alacaðýna kefalet sahih ve nafiz olduðu gibi bunun nefsine veya borcuna kefalet de sahih ve nafizdir. Çünkü bu kefaletten dolayý bunlara bir zarar âriz olmaz. Kefil, bunlarýn emirleri olsun olmasýn borçlarýný Ödeyince kendilerine rücu edemez.
43 - : Kefal sü maliye dle mekfûlünanhýn yesarý §arat deðildir.
Binaenaleyh berhayat bulunan bir müflüsün. yani: borcuna mukabli malý ve rehni bulunmýyan bir yoksulun borcuna kefil olmak sahihtir.
Borcuna mukabil malý ve rehni bulunmýyan ölmüþ bir müftüsün burcuna kefalet hususunda ise ihtilâf vardýr, imamý Âzâma göre bu kefalet bâtýldýr. Çünkü böyle bir müflüsten dünya ahkâmý itibariyle borç sâkit olacaðýndan artýk ona kefalet caiz olmaz. Müftabih olan da budur. Ancak böyle bir müflüsün borcu teberruan tediye olunabilir.
Fakat irnameyne göre böyle bir müflüsün borcuna da kefalet sahihtir. Bir de bir miktar malý bulunan Ölmüþ bir müflüsün yalntz o malý nisbe-tinde borcuna kefalet bilittifak caizdir.
Kezalik: Bir müflüse borç vefatýndan sonra îâhik olsa buna da kefalet sahihtir.
Mesel: Müflüs bir kimse ammeye ait bir yolda mezuniyet almaksýzýn kazýtmýþ olduðu bir kuyuya vefatýndan sonra bir þahýs düþüp telef olsa bundan dolayý teveccüh eden diyete baþkasýnýn kefaleti sahih olur. Zira bu takdirde bu diyet borcu, sebebinin vaktine, yani: kuyunun kazýndýðý zamana istinaden sabit olur ki, o zaman da müflis berhayat olmakla zimmeti var idi, kendisine kefalet muteber bulunurdu. (Bahriraik, Ali Efendi fetavasý).
radyobeyan