Ýslam Kavramlarý M-Z
Pages: 1
Muttaki By: armi Date: 09 Mart 2010, 14:12:38

MUTTAKÝ





Allah korkusuyla kendini günahlardan uzak tutarak Allah´ýn azabýndân korunan ve böylelikle Allah´tan gereðince sakýnan, O´na saygýda kusur etmeyen kimse.

"Muttakî", "vekâ" fiilinin ifti´al babýndaki: "ittika" kelimesinin ism-i fâilidir. "Ýttika" ve "takva" kelimelerinin kökü, "veka" fiilinin masdarý olan "vikâye"dir. Yine ayný fiilin "vakyen", "vakýyeten", "tevkýyeten" ve "vikaen" þeklinde "vikaye" ile ayný mânâya gelen masdarlarý vardýr. Bu masdarlarýn hepsi "bir þeyi muhafaza etmek, eziyetten korumak, himâye etmek, zarar verecek þeyden onu sakýnmak, çekinmek" manâsýndadýrlar (Raðýb el-Isfahanî, el-Müfredât fi Garîbi´l-Kur´ân, Ýstanbul, sh. 833).

Bu masdarlar ayný zamanda "bir þeyi baþka bir þeyle, bir tehlikeye karþý korumaya almak" mânâsýný da taþýrlar (Ýbn Fâris, Mu´cemu Mekayýsý´l-Luða, VI, 131). Ýbn Side,."Ýttikanýn esas mânâsý iki þey arasýna engel koymaktýr". "Ýttikahu bi´t-türsi -Ondan kalkan ile ittika etti denir. Bunun mânâsý, o bahsedilen þey ile kendi arasýna kalkaný engel yaptý þeklinde anlaþýlýr" der (Ýbn Sîde, el-Muhassas, V, 93).

"Ýttika", vikâyeyi kâbul etmek, diðer bir ifâde ile vikâyeye girmek, yani elem ve zarar verecek þeylerden sakýnýp kendini iyice koruma altýna almak mânâsýnadýr. Buna göre, ittika ve onun ismi olan takva, lügat itibariyle, kuvvetli bir himayeye girmek, korunmak, kendini muhafaza altýna almak demek olur (Elmalýlý Hamdi Yazýr, Hak Dini Kur´ân Dili, I,168).

Ayný mânâyla ilgili olarak, "takî" ve "muttaki" isimleri de takva fiilini iþleyen, onunla muttasýf olan kimse demektir (Ýbn Manzûr, Lisânü´l-Arab, XV, 401, Ebu´l-Bekâ, Külliyât, 219, el-Matbaatü´l-Âmire, 1287 (M. 1870).

Cahiliyye devrinde takvâ kelimesinin özü, "hayvan olsun, insan olsun canlý varlýðýn, dýþarýdan gelecek yýkýcý bir kuvvete karþý kendini savunma davranýþý (Tashihiko Izutsu, Kur´ân´da Allah ve Ýnsan, s. 20) mânâsýnda idi. Kur´ân´ýn inmesiyle beraber bu kelimenin anlamý geniþleyerek kullanýldý. Bununla birlikte Kur´ân´da lügat manâsýyla kullanýldýðý da olur:

"Kim nefsinin cimriliðinden korunursa iþte onlar felâha erenlerdir" (el-Haþr, 22/9; et-Teðâbun, 64/16).

"Allah´ýn dilediðinden baþkasý Kur´ân´ýn öðüdünü alamaz. O Allah, (azabýndan) korunulmaya ve maðfiret etmeye ehil (layýk) olandýr" (el-Müddessir, 74/56);

"Allah bu (âhiret) gününün þerrinden onlarý korumuþtur" (el-Ýnsan, 76/11);

"Mü´minler, mü´minleri býrakýp ta kâfirleri dost edinmesinler. Kim bunu yaparsa ona Allah´dan hiçbir (yardým) yoktur. Ancak o kafirlerden (gelebilecek bir tehlikeden dolayý) sakýnmak için (zâhiren dostluk göstermeniz) müstesnâ" (Âlu Ýmrân, 3/28);

"Hiç bir kimsenin hiç bir kimse adýna birþey ödeyemeyeceði bir günden korunun" (el-Bakara, 2/48, 123).

Yukarýdaki âyetlerden bazýlarýnda "takvâ" kelimesi hem sözlük anlamýyla hem de terim anlamýyla kullanýlmýþtýr. Ýslâmî ýstýlahta "ittikâ" ve onun ismi olan "takvâ" Ýnsanýn kendisini, Allah´ýn vikayesine (muhafazasýna) koyarak, ahirette zarar ve eleme sebep olacak þeylerden titizlikle korumasý, yani günahlardan geri durup hayýr olan iþlere sarýlmasý, diye tarif edilmiþtir (Elmalýlý Hamdi Yazýr, Hak Dini Kur´ân Dilî, I, sh. 168-169).

"O inkar edenler kalblerine kýzgýnlýk ve gayreti, o câhiliyye kýzgýnlýk ve gayretini yerleþtirdiði sýrada Allah da Rasûlünü ve mü´minlerin üzerine huzur ve güvenini indirdi ve onlarý takvâ kelimesine baðladý" (el-Feth, 48/26).

"O ülkeler halký iman edip ittikâ etselerdi, elbette üzerine gökten ve yerden bolluklar açardýk" (el-A´râf, 7/96).

"Ey iman edenler, Allah´tan, O´na yaraþýr biçimde ittikâ edin " (Âlu Ýmrân, 3/102).

Takvâ genel olarak üç mertebe de sýnýflandýrýlmýþtýr. Birincisi ebedî olarak Cehenneme girme tehlikesinden korunmak için þirkten ittikâ edip, imana sarýlmaktýr (Elmalýlý, I, 169-170). Bu anlamda yukarýdaki verdiðimiz el-Feth Sûresinin 26. âyeti örnek gösterilebilir. A´raf sûresindeki âyetin örneklik teþkil ettiði ikinci mertebe ise, büyük günâhlarý iþlemekten ve küçük günahlarda ýsrar etmekten kendini alýkoyarak bunlarýn cezasýný Cehennem azabý ile çekme tehlikesine karþý farz ibâdetleri yerine getirip korunmaktýr. Üçüncü mertebe ise, kalbi, meþgul eden her þeyden temizlenip bütün varlýðý ile Allah´a yönelip baðlanmaktýr (Lütfullah Cebeci, Kur´ân´a Göre Takvâ, Ýstanbul 1985, sh. 48-49, 50). Buna da Kur´ân-ý Kerim´den örnek, yine yukarýda geçen Alu Ýmrân Suresinin 102. ayetidir-. Ayrýca bu üçüncü mertebe, þu hadislerden de çýkarýlmaktadýr:

"Kiþi, mahzurlu þevleri yapma tehlikesine düþmeyeyim diye mahzuru olmayan þeyleri de terk etmedikçe (gerçek) muttakiler derecesine ulaþamaz" (Tirmizi, Kýyâmet, 19,4,634; Ýbn Mâce, Zühd, 24 (2/1409).

"Kul, vicdaný rahatsýz eden Þeyi terk etmedikçe "."takvâ"nýn hakikatine eremez" (Buhârî, Ýman. (1/6)).

Risâlet tarihi boyunca tüm Rasûllerin insanlarý ilk davet ettikleri husus, Allah´tan ittikâ etmek olmuþtur.

"Kardeþleri Lût onlara: (Allah´tan) ittikâ etmez misiniz? dedi. " (eþ-Þuarâ, 26/106).

"Kardeþleri Hûd, onlara: (Allah´tan) ittitâ etmez misiniz? dedi. " (eþ-Þuarâ, 26/124)

"Kardeþleri Salih, onlara: (Allah´tan) ittikâ etmez misiniz? dedi" (eþ-Þuara, 26/142).

"Þuayb onlara. "Allah´tan ittikâ etmez misiniz? dedi" (eþ-Þuara, 26/177).

"Takvâ" ve "ittikâ" kavramlarý için ayrýca bk. "takvâ" maddesi. Muttaki, muttakilerin vasýflarý ve muttakilerin akýbetine gelince.

Kur´ân-ý Kerim´de "Sýdký (doðru olan Kur´ân-ý) getiren ve onu doðrulayan, iþte onlar muttakilerdir. " (ez-Zümer, 39/33) âyetinde muttaki hülasa olarak "sýdký getiren ve onu doðrulayan" olarak tanýmlanýrken "Yüzlerinizi doðu ve batý tarafýna çevirmeniz bir (iyilik) deðildir. Asýl;birr (iyilik, takvâ, taat), Allah´a, âhiret gününe, meleklere, Kitâba ve nebilere iman eden; mala olan sevgisine raðmen akrabalara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmýþlara, dilencilere ve boyunduruk altýnda bulunan (köle ve esir)´lara mal veren; namazý kýlan; zekâtý veren; ahidleþince ahdini yerine getiren; sýkýntý, hastalýk ve savaþ zamanlarýnda sabredenlerin (yaptýklarýdýr) Ýþte sadýk olanlar onlardýr ve muttakiler de onlardýr" (el-Bakara, 2/177) âyetinde muttakilerin vasýflarý uzun bir þekilde belirtilerek tanýmlanmaktadýr. Muttakilerin vasýflarý ifade edilirken bu âyeti eksen olarak ele almak gerekir.

Kur´ân-ý Kerim´de birçok yerde sýdk ile takvâ birbiriyle çok sýký iliþkili olarak kullanýlmýþtýr. Öyle ki sýdký tasdik etmek baþlýbaþýna muttakinin tanýmý olmuþtur. "Kim verir ve ittikâ ederse ve o en güzeli tasdik eder(doðrular)´sa; biz onu en kolay olana müyesser kýlacaðýz. " (el-Leyl 92/5-7).

"Ey iman edenler Allah´tan ittikâ edin ve sadýklarla beraber olun" (et-Tevbe, 9/119) âyetlerinde bu sýký iliþki çok bariz bir þekilde görülmektedir. Âlû Ýmrân sûresinde de muttakilerin vasýflarý arasýnda "onlar sadýklardýr" (âyet,15) vasfý yer alýr. Kur´ân-ý Kerim´de birçok yerde yer alan muttakilerin vasýflarýna gelince: Yukarýda geçen Bakara, 177´deki toplayýcý sýfatlarý þöyle sýralamak mümkündür:

1- Ýman:
"Fakat asýl birr (iyilik) Allah´a, âhiret gününe,meleklere, kitaplara, peygamberlere iman edenlerinkidir. "

Muttakinin ilk ve temel vasfý imandýr. Çünkü iman, takvanýn esasý, takvâ ise imanýn binasýdýr. Temelsiz bina kurulamayacaðý gibi, sadece temele de bina denilemez. Aksi taktirde eksik olmaktan kurtulamaz

Allah´a iman; insanlýk hayatýnda çeþitli kuvvetlere, muhtelif eþyaya, muhtelif deðerlere ubudiyetten kurtulup hürriyete ulaþtýðý, bir tek ma´budun huzurunda, tek saf halinde, diðer kimselerle eþit düzeye yüceldiði ve nihâyet, her deðerin ve her eþyanýn üstüne yükseldiði bir dönüm noktasýdýr. Allah´a iman ayný zamanda buhranlardan nizama, bataklýktan selâmete ve ayrýlýktan yön birliðine geçiþ noktasýdýr. Ýnsanlýk bir tek Allah´a iman edip baðlanmadýkça ne doðru yolu bulabilir, ne de ciddiyet ve eþitlik ölçüsü içinde varlýk aleminin birleþtiði gibi el ele verip münasebet ve hedeflerini bir noktada toplayabilir. Âhiret gününe iman ise ceza ve mükâfat konusunda Allah´ýn adâletini kayýtsýz þartsýz kabul etmektir. Âhiret gününe iman yeryüzündeki hayatýn baþýboþ ve hiç bir ölçüye baðlý olmadýðý fikrini reddedip herþeyin ölçü içerisinde cereyan ettiðini kabullenmektir. Ceza ve mükâfatlarýn yeryüzünde tam olarak yerini bulmadýðýný gören insanoðlu, âhirete imaný sayesinde, iyiliðin er geç mükâfatýnýn verileceðine inanýr ve huzurla yaþar. Meleklere imana gelince bu insan idrakiyle hayvan idrakinin, insanýn varlýklar hakkýndaki düþüncesiyle hayvan düþüncesi arasýndaki farklarýn ayrýlýþ noktasý olan gayp âleminden bir cüz´e imandan ibârettir. Ýnsan, duygusallýðýnýn ötesindeki varlýklara da iman eder. Fakat, hissin elinde baðlý olan hayvan, bu mertebeye ulaþamaz. Kitaplara ve peygamberlere iman ki; bununla bütün peygamberler ve bütün risâletlere iman kastedilmektedir. Bu iman beþeriyetin birliðine, yaratanýn birliðine,dinlerin birliðine ve Allah nizamýnýn birliðine iman etmekten ibarettir. Geçmiþ peygamberlerin ve risâletlerin miraslarýna varis olan mü´minin bu þuuru ayrý bir deðer taþýmaktadýr.

Muttakilerin iman özelliði diðer âyetlerde de birçok defa yer almakta, hatta bazen iman edenler ile muttakiler birbirleri yerlerine kullanýlmaktadýr. "Ýþte bu kitap, kendisinde hiç þüphe yoktur; muttakiler için hidâyet (yol gösterici) ´dir. Onlar (muttakiler) ki gayba iman ederler " (el- Bakara, 2/1-2)

"Sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler âhirete de yakînen iman beslerler" (el-Bakara, 2/4).

2- Ýnfak: "Muttaki malýný seve seve yakýnlarýna, yetimlere, miskinlere, yolculara, dilenenlere ve kölelere (veya esirlere) infak eden kimsedir.

Buhârî ve Müslim´de Rasûlullah (s.a.s.)´in þöyle buyurduðu rivâyet edilmektedir: En faziletli sadaka senin saðlýklý ve eli sýký zengin olmayý ümid edip fakirlikten korktuðun zamanda verdiðin sadakadýr. Bu hadisi þerifi yüce Allah´ýn: "Malýný seve seve yakýnlarýna veren..." buyruðu münasebetiyle hatýrlýyoruz. Ona olan sevginiz dolayýsýyla nefsinizin ona karþý bir duygu beslediðini gördüðünüz bir lokmayý, bir yemeði, bir malý veya baþka bir þeyi nefsinizi zorlayarak infak edebiliyor iseniz, sizler bu âyette sözü geçen makama ehil kimselersiniz demektir. Nefsi, çok þey vermek istemeyen kimse, az þey vermeye kendisini zorlamalýdýr.

Tirmizi ve Ýbn Mace, Rasûlullah (s.a.s.)´ýn þöyle buyurduðunu rivâyet eder: "Þüphe yok ki malda zekâtýn dýþýnda bir hak vardýr. " Ondan sonra:

"Yüzlerinizi doðu ve batý tarafýna çevirmeniz "birr" deðildir..." buyruðunu okudu.

"Yakýnlarýna, yetimlere, miskinlere, yolculara, dilenenlere ve köleleri, esirleri kurtarmak için seve seve ve övünerek malý vermenin kýymet ölçüsü nedir?

"Ve onlar (muttakiler) kendilerine verdiðimiz rýzýktan infak ederler"(el-Bakara, 2/4).

"Onlar (muttakiler) bollukta ve darlýkta infak ederler" (Alu Ýmran, 3/134).

"Kim (fakirlere) verirse ve ittika ederse ve en güzeli (Ýslâm´ý) doðrularsa, Biz de onu en kolaya müyesser kýlarýz" (el-Leyl, 92/5-7).

"Ve Allah rýzasý için malýný verip temizlenen etkâ (en muttaki kimse) ondan (cehennem´den) uzak tutulacaktýr"(el-Leyl, 92-117,118).

"Mallarýnýz ve evlatlarýnýz sizin ipin bir fitnedir. Büyük mükâfat ise Allah katýndadýr. O halde gücünüz yettiðince ve Allah´tan ittika edin, dinleyin, itaat edin ve kendiniz için mal infak edin. Kim nefsinin (koyu) cimriliðinden korunursa iþte onlar kurtuluþa erenlerdir" (et-Teðâbun, 64/I5-16).

3- Namaz. "Ve (asýl birr, iyi takva) namazý kýlanýnkidir."

Muttakilerin en belirgin özelliklerinden biri de namaz kýlmalarýdýr. Kur´ân-ý Kerîm´de müteaddit defalar muttakilerin, mü´minlerin bu özellikleri vurgulanýr: "Bu (Kur´ân) kendisinde hiç þüphe olmayan ve muttakiler için hidayet rehberi kitabtýr. Onlar gaybe iman eden ve namazý kýlanlardýr" (el-Bakara, 2/2-3).

"Sen yüzünü muvahhid olarak dine çevir. Hepiniz O´na dönün, O´ndan ittika edin; namazý kýlýn, müþriklerden olmayýn?" (er-Rum, 30/30-31).

"Âlemlerin Rabbine teslim olayým (diye) ve namaz kýlýn ve o (Allah´a)na ittika edin diye emrolunduk" (el-En´âm, 6/71,72)

4- Zekât Verme:

"Ve (asýl birr, iyilik) zekâtý vereninkidir. "

Zekât, Allahü Teâlâ´nýn zenginin servetinden fakire hak olarak tanýdýðý ve Ýslâm´ýn sosyal vergisi olarak ödenmesi gereken bir farizedir. Mal ve mümkün asýl sahibi Allahü Teâlâ olduðundan kullarýna servet ihsan ederken bu servetten fakirlere zekât ismi altýnda bir hak ayýrmalarýný da þart koþmuþtur. Daha önceki konularda zekatla sadaka mutlak olarak zikredildiði halde buradaki ayet-i kerime de önce Allah yolunda verilecek sadaka, sonra da zekât beyan edilmektedir. Bu konuda açýkça anlaþýlýyor ki sadaka zekâtýn yerini tutmadýðý gibi, zekât da sadakanýn yerini tutamamaktadýr. Zekât farz kýlýnan bir vergi, sadaka ise gönülden kopan bir yardýmdýr. "Birr" denen hayýr ancak kiþinin icrasýyla gerçekleþir. Her ikisi de Ýslâm´ýn emirlerindendir. Kur´ân-ý Kerim, sadakadan hemen sonra zikrettiði zekâtý farz olarak bildirmiþtir. Zekât farizasýný yerine getirmekle sadaka vermekten kurtulmuþ olamayacaðýmýz gibi; sadaka vermekle de zekâtý yerine getirmiþ olamayýz."

5- Ahde Vefa:

"Ve(asýl birr, iyilik) ahidleþtiklerinde de ahidlerinde duranlarýnkidir."

"...Ýslâm´ýn prensip edindiði ahde vefa imanýn, ihsanýn ve insanlýðýn alâmeti olarak Kur´an-ý Kerim´in bir çok yerinde zikredilir. Fertler, milletler ve devletler arasýnda itimad ve güvenin saðlanabilmesi için ahde vefa þarttýr. Bu ise, Allah´la kullar arasýndaki "ahd"e vefa etmekle baþlar. Bu özelliðe sahip olunmadýðý takdirde hayatý kararsýzlýk ve endiþe kaplar; kimse kimsenin vaadine güvenmez ve insanoðluna itimad edilemez. Ýslâm´ýn takip ettiði ahde vefa prensibi sayesinde insanlýk en yüksek zirveye ulaþmýþtýr. Bu zirveye ancak Ýslam nizamý ve hidayeti sayesinde ulaþýlýr."

"Allah´ýn üzerinizdeki nimetlerini ve "dinledik itaat ettik" dediðiniz zamanki andýnýzý hatýrlayýn. Allah´tan ittika edin. Þüphe yok ki, Allah göðüslerin sakladýðýný (sýrlarý) bilendir" (el Maide, 5/7).

"Hayýr! Kim ahdini yerine getirir ve ittika ederse þüphesiz Allah da muttakileri sever" (Âlu-Ýmran, 3/176).

"Müþriklerin Allah ve Rasulü katýnda nasýl bir ahdi olabilir? Ancak Mescid-i Haram yanýnda kendileriyle anlaþtýklarýnýz hariç. Onlar size dürüst davrandýkça siz de onlara dürüst davanýn. Þüphesiz Allah, muttakileri sever" (et-Tevbe; 9/7).

"Ancak andlaþma yaptýðýnýz müþriklerden (andlaþma þartlarýndan) hiç bir þeyi size eksik býrakmayan ve size karþý hiç kimseye arka çýkmayanlarýn andlaþmalarýný, kendilerine tanýdýðýnýz süreye kadar tamamlayýn. Þüphesiz Allah muttakileri sever" (et-Tevbe, 9/4).

6- Sabr:

"Ve (asýl iyilik-birr-)zorda, darda ve savaþ zamanýnda sabredenlerinkidir"

Takva, hakka ulaþtýran bir yoldur. Takva yolu çeþitli zorluk ve meþakkatlerle doludur. Bu meþakkatler ve engelleri sabrederek aþmak takvadýr.

"Ýbn Kesir, Ömer b. el-Hattab (r.a.)´ýn bir günü Übeyy b. Kab´a takvayý sorduðunu ve Übeyy´in ona þöyle dediðini anlatýr:

- Hiç dikenli bir yolda yürüdün mü?

Hz. Ömer:

- Evet yürüdüm. Übeyy:

- Peki ne yaptýn?

Hz. Ömer:

- Elbisemi topladým ve dikenlerin bana zarar vermemesine alabildiðine gayret ettim.

Übeyy:

- Ýþte takva budur."

"Dikenli yolda yürümek" olarak tabir edilen takva, sabýrla iç içedir. Hattâ bazen takva yerine sabýr kullanýldýðý olur. Kur´an-ý Kerim´de þöyle buyrulur: "De ki: Ey iman eden kullarým, Rabbýnýzdan ittika edin. Bu dünya hayatýnda güzel davrananlara güzellik var. Allah´ýn arzý geniþtir. Ancak sabredenlere mükafatlar hesapsýz ödenecektir" (ez-Zümer, 39/10).

"Sabret. Sabrýn da Allah´ýn (inayeti) iledir. Onlar (kâfirlere) karþý tasalanma; onlarýn kurmakta olduklarý tuzaklardan dolayý sýkýntýya da düþme. Çünkü Allah ittika edenler ve muhsinlerle beraberdir" (en-Nahl, 16/127-128).

"Bu facialar ve þiddetler karþýsýnda insanýn paniðe kapýlmamasý; hayatýn sýkýntýlý ve çetin günlerinde kendine hâkim olabilmesi için ruhlarýn terbiye edilip hazýr hale getirilmesi ile mümkündür. Allahü Teâlâ´nýn her zorluktan sonra bir kolaylýk lutfedeceðini bilip sabýr, sebat ve tahammül göstermek gerekir. Þüphesiz ki bu, Allah´dan ümidi kesmemenin, O´na baðlanýp O´na güvenerek yeryüzünü islâh edip adaleti hâkim kýlmakla vazifeli olan bir ümmetin bütün güçlükler karþýsýnda sabýr ve metanetle yoluna devam etmesi lâzýmdýr. Fakirlik ve sefalete karþý kuvvetsizlik ve hastalýða karþý sabýr... Kifayetsizlik ve azlýða karþý sabýr... Cihad ve muhasaraya karþý sabýr... Her hale ve her duruma karþý sabýr... Yüklenilen büyük vazifeyi huzur, emniyet ve itidalle hedefine ulaþtýrabilmek için bu sabýrlar þarttýr.

"Bunlar sana vahyettiðimiz gayb haberlerindendir. Ne sen ne de kavmin daha önce bunlarý bilmiyordunuz. O halde sabret, þüphesiz akýbet (iyi sonuç) muttakilerindir" (Hud, 11/49).

"Kim (Allah´tan) ittika ederse ve sabrederse Allah muhsinlere (iyi davrananlarýn) ecrini (mükafatýný) zayi etmez. "

"Eðer sabredip ittika ederseniz, onlarýn (düþmanlarýn) hileleri size zarar vermez" (Âlu Ýmrân, 3/120).

"Yemin olsun ki mallarýnýz ve nefislerinizle imtihan olunacaksýnýz ve sizden önce kitap verilenlerden ve müþriklerden üzücü çok þey iþiteceksiniz. Eðer sabreder ve ittika ederseniz iþte bu büyük iþlerdendir" (Âlu Ýmran, 3/187).

"Evet, siz sabreder ve ittika ederseniz ve bu (düþmanlar) da ansýzýn üstünüze gelecek olurlarsa Rabbýnýz size beþbin melekle imdad edecektir" (el-Enfal, 8/125).

"Ey iman edenler sabredin, (düþmanlarýnýzla) sabýr yarýþý edin, nöbet bekleþin (cihada hazýr bulunun) ve Allah´tan ittikâ edin ki, felâha eriþesiniz"(Alu Ýmran, 3/200).

Muttakilerin Bakara sûresi 177. ayetinde sayýlan vasýflarý "Ýþte bu (vasýflara sahip olanlar) sadýklar ve iþte bunlar muttaki olanlardýr" (el-Bakara, 2/170) sonucuyla baðlanmaktadýr.

Muttakilerin özellikleri ayette þöyle ifade edilir: "Rabbýnýzdan bir maðfirete ve geniþliði göklerle yer arasý kadar olan, muttakiler için hazýrlanmýþ bulunan cennete koþun. Onlar (muttakiler) bollukta ve darlýkta infak ederler, öfkelerini yutarlar insanlarý affederler. Allah da ihsan edenleri sever. Ve onlar bir kötülük yaptýklarý zaman yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah´ý hatýrlayarak (anarak) hemen günahlarýnýn baðýþlanmasýný dilerler. Günahlarý da Allah´tan baþka kim baðýþlayabilir? Ve onlar yaptýklarýnda bile bile ýsrar etmezler. Ýþte onlarýn mükafatý Rablarýndan maðfiret ve altýndan ýrmaklar akan, içinde sürekli kalacaklarý cennetlerdir. Çalýþanlarýn ecri ne güzeldir" (Alu Ýmran, 3/133-136).

7- Öfkelerini Yutmak:

"Geniþliði gökler ve yer kadar olan Cennetin kendileri için hazýrlandýðý muttakiler, bollukta ve darlýkta infak ederler ve öfkelerini yutarlar" (Alu Ýmran, 3/134).

Öfke kýzgýnlýktan dolayý kalbin alevlenmesi halidir. Onun yenilmesi ise kiþinin kendisini sabra yöneltip tutmasý ve öfkenin herhangi bir etkisini ortaya çýkarmamasýdýr.

"Öfkeyi yutmak insanýn zarar gördüðü insanlara karþý kalbinde duyduðu yakýcý intikam hissini, intikama gücü yettiði halde tutup kalbinden taþmasýný ve çýkmasýný engellemek, intikam almayýp sabýr ile onu hazmetmektir" (Elmalýlý, M.Hamdi Yazýr, Hak Dini Kur´an Dili, II, 1177).

Rasulullah bir hususta þöyle buyuruyor: "Ýntikamýný almaya kadir olduðu halde öfkesine hâkim olan kimseyi Cenab-ý Allah Kýyamet günü bütün mahlukatýn huzurunda çaðýrýr ve dilediði huriyi almakta onu serbest býrakýr" (Tirmizi, Birr, 74).

Yine baþka bir hadiste Rasulullah:

"Ýntikam almaya gücü yettiði halde öfkesini tutan kimsenin kalbini Allahu Teâlâ hazretleri emniyet hissi ve iman ile doldurur" (Ebu Davud Edeb, 3).

8- Ýnsanlarý Baðýþlamak:


"(O muttakiler) insanlarý baðýþlayanlardýr" (Âlu Ýmran, 3/134). Öfkelerini yenmekle insanlarý baðýþlamak birbirini izleyen özelliklerdir. Öfkeyi yenmenin pratik olarak görünüþü insanlarý affetmektir.

Yani affetmek, öfkeyi yutmanýn pratik bir tezahürüdür.

Ýnsanlarý, affetmek Allah´ýn kanununu çiðneme hususunda deðil insanýn kendi þahsýna karþý yapýlmýþ bir hatayý affetmektir. Yoksa Allah´ýn dini hususunda müsamaha olmaz.

Rasulullah (s.a.s.)´ýn hayatýnda bunu bariz bir þekilde görmekteyiz. Mesela had gerektiren bir hýrsýzlýk hususunda "Kýzým Fatýma dahi olsa elini keserim" deyince Rasulullah (s.a.s) kendi þahsýyla ilgili bir husus olan zehirleme teþebbüsünde bulunan bir kadýný affetmiþtir. Bunun örnekleri Peygamber (s.a.s)´in hayatýnda sýkça rastlanýr. ´

9- Günahlardan Derhal Maðfiret Dileme:

"(O muttakiler) çirkin bir günah iþledikleri yahut nefislerine zulmettikleri vakit Allah´ý anarak hemen günahlarý için maðfiret dileyenlerdir. Günahlarý Allah´tan baþka kim baðýþlayabilir?" Muttakilerin en önemli vasýflarýndan biri de Allah´tan istiðfar dilemektir. Bu vasýf kiþinin Allah´ý unutmadýðýný, devamlý Allah´ýn murakebesi altýnda bulunduðunu hissettiðini, bu dinin sahibi Allah (c.c.)´dan gerçekten ittika ettiðini gösterir. Eðer bir kiþi günahlarýnýn baðýþlanmasýný kendini yaratan Allah´dan istemiyor ve O´na niyazda bulunmuyorsa O´nun müttakiliði nerede kalýyor?

Cenabý Allah bir baþka ayet-i kerimede muttakilerin vasfýný þöyle belirtiyor: "Takvaya erenler, þeytan tarafýndan bir arýzaya uðratýlýnca (Allah´ý) hatýrlar, anarlar ve hemen gerçeði görürler" (el-Araf, 7/201).

"Ýslam bununla ruhsatçýlýða davet etmiyor. Alçak bir hayata da teþvik etmiyor. Realistlerin çaðýrdýðý gibi iðrenç bataklýða da çaðýrmýyor. Sadece insan nefsinden rica duymak istiyor. Allah´tân maðfiret dilemek... Allah´tan baþka kimden maðfiret dilenilebilir ki? Ayet-i kerime insana zaaflarýný hatýrlatýyor. Ahlâksýzlýðý deðil, istiðfarý teþvik ediyor. Ahlaksýzlýða dalýp da ýsrar edenler ortadadýrlar. Kapýlarý yüzlerine kapanmýþ, dýþarýda kalmýþlardýr.

"Ey Rabbýmýz, biz iman ettik, bizim günahlarýmýzý yarlýða ve bizi o (cehennem) ateþinin azabýndan koru "diyenler, sabredenler, sadýklar (Allah´a) boyun eðenler, infak edenler ve seherlerde Allah´tan maðfiret isteyenlerdir" (Âlu Ýmran, 3/16-17).

10- Hatada ýsrarlý olmamak:

"(Muttakiler) bir de iþledikleri (günah) üzerinde bile bile ýsrar etmeyenlerdir" (Âlu Ýmran, 3/135).

11- Kur´an-ý Kerim ve Rasule tâbi olmak:


"Ýþte bu Kur´an indirdiðimiz feyz kaynaðý bir kitabdýr. Artýk buna tabi olun ve ittika edin umulur ki, merhamet olunursunuz" (el-En´am, 6/100).

"Ey peygamber. Allah´tan ittika et ve kâfirlerle münafýklara itaat etme. Þüphesiz ki Allah hakkýyla bilendir yegâne hüküm ve hikmet sahibidir. Rabbýndan sana ne vahyolunuyorsa ona uy"(el-Ahzab, 33/102).

"Allah´dan ittika edin de aralarýnýzý düzeltip Allah´a ve Peygamberine itaat edin" (el-Enfâl, 8/1).

"Kim Allah´a ve Rasulü´ne itaat eder, Allah´tan korkarsa ve O´ndan ittika ederse iþte onlar kurtuluþa erenlerin ta kendileridir" (en-Nur, 24/52).

"Peygamber size ne getirdiyse onu alýn, size ne yasak ettiyse ondan sakýnýn ve Allah´tan ittika edin" (el-Haþr, 59/7).

12- Dostluklarýnda samimi ve devamlý olmak:

"Dostlar o (Kýyamet) günü birbirine düþmandýr. Muttakiler müstesna" (ez-Zuhruf, 43/67).

13- Adil olmak:

"Ey iman edenler, Allah için adâleti ayakta tutan, adâlete þahidlik eden (kimse)ler olun. Bir kavme olan kininiz sizi adâletli olmaktan alýkoymasýn. Adil olun ki, bu takvaya en yakýn olandýr. Ve Allah´tan ittika edin. "

14- Nasihat ve Teblið Etmek:

"Ayetlerimiz hususunda (olur olmaz) sözlere dalanlarý gördüðün zaman, onlar baþka bir mevzuya dalýncaya kadar onlardan yüz çevir. Eðer þeytan sana unutturursa hatýrlar hatýrlamaz o zalimler topluluðun yanlarýnda oturup kalma. Onlarýn hesaplarý ittika edenlere düþmez. Fakat (muttakilerin) üzerlerine düþen bir hatýrlatma (nasihat, teblið)dir. Olur ki, o (zalimler bu nasihat vesilesiyle) ittiba ederler: "

15- Salih Amel Ýstemek, Geceleri Ýbadet Etmek:

"Þüphesiz ki, muttakiler Rablerinin kendilerine vermiþ olduklarýný almýþ olarak cennetlerde pýnarlardadýrlar. Çünkü onlar bundan evvel muhsinler idiler. Onlar gecenin (ancak) az bir kýsmýnda uyurlardý. Seher vakitlerinde de istiðfar ederlerdi. Ve onlarýn mallarýnda dilenci ve yoksulun (ayrýlmýþ) bir hakký vardý" (ez-Zariyât, 51/19).

"Eðer gece namazý da bulsa, Abdullah ne iyi adam" (Buhari, Teheccüd, 2).

"Ýman edip de güzel amel iþleyenler ittika ettikleri ve tekrar iman edip salih amel iþledikleri ve tekrar ittika ettikleri ve tekrar iman ettikleri ve ittika ettikleri ve mühsin olduklarý takdirde (haram kýlýnmadan evvelki) taddýklarýnda (yediklerinde)- üzerlerine bir suç (günah) yoktur. Allah muhsinleri sever" (el-Maide, 5/93).

O muttakiler ki, Rabblerinden korkarlar ve onlar Kýyametten de titreyicidirler (el-Enbiya, 24/34).

16- Cihad Etmek:

"Allah´a ve ahiret gününe iman edenler mallarýyla ve canlarýyla cihad etmek (ten kaçýnma) hususunda senden izin istemezler. Allah muttakileri bilendir (et-Tevbe, 9/44).

"Ey iman edenler, küfre sapanlardan size en yakýn olanlarla savaþýn. Siz de bir güç ve caydýrýcýlýk görsünler. Ve bilin ki gerçekten Allah muttakilerle beraberdir (et-Tevbe, 9/123).

Þimdiye kadar uzun uzadýya saydýðýmýz bu vasýflara sahip olan muttakiler elbette mükâfatsýz býrakýlmayacaklardýr.

"Allah´a ve Rasullerine iman edin. Eðer iman eder ve ittika ederseniz size çok büyük mükâfat vardýr"(Alu Ýmran, 3/179).

"Muttakiler için de Rabbleri katýnda nimet bahçeleri vardý. " (el-Kalem, 68-34).

"Rabbinizden bir maðfirete ve geniþliði göklerle yer arasý kadar olan muttakiler için hazýrlanmýþ bulunan Cennete koþun"(Alu Ýmran, 3/133).

"Yoksa biz, iman edip salih amel iþleyenleri yeryüzünde fesad çýkaranlar gibi mi tutacaðýz? Veya muttakilerle facirleri bir mi tutacaðýz?" (es-Sad, 38/28).

"Ýþte ahiret yurdu onu yeryüzünde böbürlenme ve fesad çýkarmak istemeyenlere veririz. Akýbet (iyi sonuç) muttakilerindir" (el-Kasas, 28/83).

"Bu bir zikir (hatýrlatma)dýr. Muttakiler için güzel bir gelecek vardýr: Kapýlarý kendilerine açýlmýþ olan cennetler... Orada (koltuklara) yaslanarak birçok meyve ve içecek isterler. Yanlarýnda da bakýþlarýný yalnýz (eþlerine) diken yaþýt dilberler vardýr"(es-Sad, 38/49-52).

"Muttakiler emin bir makamdadýrlar. Bahçelerde ve çeþme baþlarýnda ince ipekten ve parlak atlastan giysiler giyerek karþýlýklý otururlar. Ayrýca onlarý irigözlü hurilerle evlendirmiþizdir. Orada güven içinde her meyveyi yerler. Orada ilk ölümden baþka ölüm tadmazlar ve Allah onlarý Cehennem azabýndan korumuþtur. Rabbinizden de bir lütuf olarak. Ýþte o büyük kurtuluþ budur "(ed-Duhan, 44-51 57).

"Yarýn ahirette insanlar Muttakiler ve Muttaki olmayan mücrim zâlim, þaki kafirler olarak ikiye ayrýldýklarýnda muttaki olamayan kâfirler kendileri için hazýrlanan (el-Furkan, 25/11) Cehenneme bölük bölük (ez-Zümer, 39/71); (Meryem, 19/26) sevkolunduklarý ve o Cehenneme âtýlýp yakýcý ateþinde (el-Leyl, 92/14,15) diz üstü býrakýldýklarý zaman (Meryem, 19/72) muttakiler o Cehennemden uzaklaþtýrýlýp (el-Leyl, 92/17) Rahman Allah´ýn huzuruna getirilerek (Meryem, 19/25) oradan Cennete bölük bölük sevkolunurlarken (ez-Zümer, 39/173) insan bu kýsýmlardan hangisinde olmak ister!"


radyobeyan