Ýslam Kavramlarý M-Z
Pages: 1
Mucize By: armi Date: 07 Mart 2010, 18:20:44

MUCÝZE





Kudret´in karþýtý olan "acz" kökünden if´al babýnda "i´caz" masdarýndan türetilen bir ism-i fail olarak "âciz býrakan, karþý konulamayan, benzeri yapýlamayan, hârika" anlamýnda bir terim. Kur´ân-ý Kerim´de, "mucize" anlamýnda çok defa, "âyet, âyât, beyyine, delil ve delâil" kelimeleri kullanýlmýþtýr. Âyet; belli olan bir alâmet, bir þeyi ispat eden delil veya iþaret demektir. O halde genel olarak mucize ya bir iþaret, delil ve ispat manâsýna; veya "ilâhî bir haber" yahut "teblið edilen kelâm" anlamýna gelir. Birinci manâ, mucizenin dinî bir terim olarak yapýlan tarifine daha uygundur. Ýkinci manâ içine, çok defa Kur´ân âyetleri, bazen de bizzat Kur´an-ý Kerim girmektedir. Bu kelimenin, hem ilâhî bir haber olan Allah´ýn kelâmý Kur´ân-ý Kerim, hem de, onu teblið eden Peygamber (s.a.s)´in risaletini ispat için kullanýlmasýnda önemli bir hikmet vardýr. O da; ilâhî bir kelâm ve hidâyet rehberi olan Kur´an-ý Kerim´in hak ve gerçek olduðuna bizzat kendisinin en kuvvetli bir delil olmasýdýr. Nitekim Peygamber Efendimizin her devirde geçerliliðini koruyan en büyük (aklî) mucizesi Kur´ân-ý Kerim´dir. Gerçekte mu´cize; tabiat kanunlarý ve âdetler üstü, fevkalâde, harika bir olaydýr. Hak Teâlâ onunla inkârcýlarý, bir benzerini getirmekten âciz býrakýr; peygamber olarak seçtiði zâtý tasdik eder, peygamberlik iddiasýnýn doðruluðunu ispat etmek için onda âdetler üstü hârika bir þey gösterir. Ýþte bu, onun peygamberliðini ispat eden bir delil yani bir mucizedir. Bir hârika olan mucizenin iki ana özelliði vardýr. Bunlardan biri; "meydan okumak" diðeri, inkârcýlarý "âciz býrakmak"týr. Ehl-i Sünnet âlimleri, mucizeyi, kerâmet gibi diðer harikalardan ayýran unsur ve þartlarý dikkate alarak çeþitli ifadelerle tarif etmiþlerdir. Bunlardan en uygun ve açýk olaný þöyledir; Mucize; Peygamberlik iddiasýnda bulunan ve inkârcýlara meydan okuyan zâtýn bu iddiasýnýn doðruluðunu tasdik etmek için, Hak Teâlâ´nýn, onun vasýtasýyla izhar ettiði ve onlarý bir benzerini ´mislini) yapmaktan âciz býrakan, tabiat kanunlarý ve âdetler üstü harikulâde bir hadisedir (et-Taftazânî, Þerhul-Akâid en-Nesefiyye; Kahire 1939, s. 459-460; Diðer tarif için bk. el-Cürcânî, Þerhu´l-Mevâkýf, III,177; el-Cezirî, Tavdîhu´l-Akâid, 140).

Bu tariften anlaþýlacaðý üzere mucize, Allah´ýn bir fiilidir. Onu Peygamberi elinde yaratan ve gösteren, bizzat Allah (c.c) týr. Peygamberlik iddiasýyla ortaya çýkan ve inkarcýlara karþý meydan okuyan bir zatýn elinde, onu inkâr eden herkesi aciz býrakan böyle bir harika izhar edilmesi, peygamberlik iddiasýný ispat ve tasdik manasý taþýr. Çünkü peygamberin böyle bir harika göstermesi, "kulum, peygamberlik iddiasýnda sadýktýr, kendiside, teblið ettiði sözler de, doðru ve gerçektir" demektir. Tarifteki, "peygamberlik iddiasýnda bulunmak" ve "meydan okumak" (tahaddi) þartlar, mucizeyi, Allah´ýn salih kullarý olan evliyâ´nýn gösterdikleri "kerâmet" adý verilen ve benzeri diðer fevkalâde hadiselerden ayýrýr. Çünkü Allah dostlarý olan evliyanýn, "peygamberlik iddiasý" ve "meydan okuma" vasfý yoktur. Onlarýn gösterdiði kerâmetler, tâbi olduklarý ve þerîatý üzere yaþadýklarý peygamberlerin bir tür mucizesi sayýlýr (Celâl ed-Devânî, Þerhu´l-Akâidi´l-Adudiyye, II, 277).

Mu´cize sahih ve kabule þayan olmasý için, bazý þartlarý gerektirir.

1- Mucize, Allahu Teâlâ´nýn fiili olmalýdýr. Çünkü Allah, fâil-i muhtar´dýr; yani dilediðini yaratýr. Ancak, kendi tarafýndan yaratýlan bir fiilin doðruluðunu tasdik eder. Meselâ, Hz. Musa´nýn elindeki asayý yýlana çevirmek, Ýsa (a. s)´nýn ölüyü diriltmesi gibi mucizelerdeki fiiller, Hak Teâlâ´nýn irade ettiði ve yarattýðý fiillerdir. Bunlarýn peygamberlere nisbeti mecazîdir.

2- Mucize, bilinen tabiat kanunlarý ve âdetler üstü bir harika olmalýdýr. Ancak o zaman o fiil Allah katýndan bir tasdik derecesine ulaþýr. Tabiat kanunlarýna ve kâinatýn normal nizamýna göre meydana gelen (güneþin doðmasý gibi) hadiselerde fevkalâdelik özelliði yoktur.

3- Ýtiraz edilmesi imkansýz olmalýdýr. Çünkü icâz´ýn fonksiyonu, karþý çýkan muarýzlarýn aczini ortaya koyarak onlarý susturmaktýr.

4- Mucize, Allah´ýn tasdikine bir delil olarak, peygamberlik iddiasýnda bulunan zatýn elinde meydana gelmelidir.

5- Gösterilen mucize peygamberin iddiasýna, yani yapacaðýný ilân ettiði þeye uygun olmalýdýr. Ýddiasýna uymayan baþka bir harika gösterse, mucize sayýlmaz.

6- Ýddiasýna uygun olarak gösterdiði mucize, kendisini tekzip ederek yalanlamamalýdýr.

7- Mucize, iddiadan önce veya çok sonra olmamalý, peygamberlerin sözünü (iddiasýný) müteakip hemen meydana gelmelidir (el-Cürcânî, Þerhu´l-Mevâkýf, III, 177-179).

Mucizenin son þartýna aykýrý olarak peygamberlik iddiasýndan önce meydana gelen harikulâde olaylar, mucize sayýlmasa da, evliya´nýn kerâmeti cinsinden bir harika sayýlýr. Peygamberler, peygamberlik gelmeden önce, evliya derecesinde Allah dostlarýdýr. Onlarda peygamberlik yaklaþtýðýnda görülen fevkalâde hadiseye "irhas" denir. Bunlar, gelecek olan peygamberliði tesis maksadýyla peygamber adaylarýnda görülen bazý harikalardýr.

Mu´cizenin Peygamberliðe Delaleti

Þartlarýna uygun olarak meydana gelen mucizenin peygamberlik iddiasýnda bulunan zatýn peygamberliðine delâleti, kat´î ve zarurîdir. Çünkü Hak Teâlâ´nýn yalancý bir zatýn elinde, böyle misli gösterilemeyen fevkalâde bir mucize izhar etmesi aklen imkânsýzdýr. Zira bu, yalancý bir kimseyi tasdik etmek olur. Yalancýyý tasdik etmek kötü bir fiil olduðundan, Hak Teâlâ hakkýnda muhaldir. Gerçek þudur ki; peygamberlik denince, iki ana esas akla gelir. Birincisi; Allahu Teâlâ´nýn büyük bir lütfu olan ilahî vahye mazhar olmak ve onu teblið ederek insanlarý dünya ve âhiret saadetine ulaþtýrmak; Ýkincisi ise, peygamberliði ispat eden ve onu tasdik eden "Mucize" göstermektir. Þayet peygamberler, kudreti herþeye yeten Hak Teâlâ tarafýndan teyid edilmeseler; yani onlara inkârcýlarý aciz býrakan mucizeler verilmese idi, Allah´ýn Rasûlü olduklarýna kimseyi inandýramazlardý. Mucize göstermek o zatýn peygamberliðini bilfiil tasdik etmek, "doðru söyledin, sen hak peygambersin" demektir. Buna, günümüzde þöyle bir örnek verilebilir: Nasýl ki bir devletin elçisi gittiði devlet baþkanýna, yalnýz elçilere mahsus olan "güven mektubu" sunarak, kendi devlet baþkanýnýn sefiri olduðunu ispat eder ve kendine inandýrýrsa; peygamberler de, kesin bir delil sayýlan "mucize" göstererek, Allah´ýn Rasûlü olduklarýna, kendi milletlerini inandýrmýþ olurlar.

Peygamberler, eðer mucize ile desteklenmemiþ olsalardý, sözlerini kabul etmek ve onlarý tasdik etmek gerekmezdi. Peygamberlik davasýnda sadýk (doðru ve samimî) olan ile, kâzip (yalancý) olan birbirinden ayýrdedilemezdi. Mucize gösterilince, iddia sahibinin doðru söylediði ve peygamber olduðu kesin olarak anlaþýlmýþ olur. Çünkü Hak Teâlâ, mucizenin hemen ardýndan; onu görenlerde, peygamberin sâdýk, sözünün doðru olduðuna dair bir bilgi yaratýr. Bu bilgi, þu benzer olaydaki gibi þöyle hâsýl olur: Bir zât, bir topluluða gelerek; "Ben, þu kralýn size gönderdiði elçiyim" dese, sonra orada bulunan krala dönerek, "Eðer beni kendine elçi tayin etmekte sadýk isen, âdetine muhalefet et; üç defa yerinden kalk ve âdetine aykýrý bir yere otur" dese, kral da bunu yapsa; toplulukta, o zâtýn doðru söylediði, kralýn elçisi olduðu hususunda zorunlu ve kesin bir bilgi hasýl olur" (Fazla bilgi için bk. Þerhu´l-Akâidil-Nesefiyye, 460, el-Cürcânî, Þerhu´l-Mevâkýf, III, 181, 182).

Burada önemli bir hususu belirtmek, konumuza daha açýklýk getirecektir. Bazý kiþilerin ilmini ve usûlünü öðrenerek yaptýklarý sihir, asla bir çeþit mucize sayýlmaz. Çünkü sihir, normal bir insanýn maddî gücü dýþýnda görünse de, insanýn ruhî, nefsî ve ilmî gücü ve takatý dýþýnda olaðanüstü bir hadise vasfýnda deðildir. Þayet öyle olsaydý, sihir de (mucize gibi vehbî) öðrenilemez ve bir sanat haline getirilemezdi. Mucize; insanlarýn her türlü güçleri dýþýnda kalan, çalýþarak elde edilemeyen ve ancak Hak Teâlânýn yüce iradesi ve verdiði ilâhî güçle yapýlan fevkalâde bir hadisedir. Sihir gibi kesbî (çalýþýlarak) deðil, vehbîdir. Ýlahîdir. Bu bakýmdan, kötü maksatlarla ve þerir kimseler tarafýnda öðrenilerek bir sanat ve geçim aracý haline getirilen sihirbaýlýk, dinen haram kýlýnýp yasaklanmýþ ve büyük günahlardan sayýlmýþtýr. Ayrýca çalýþýlarak elde edilen sihirbazlýkla yapýlan sihirlerde, peygamberlerin gösterdiði mucizelerde bulunan þartlar; yani meydan okuma (tahaddi), insanlarý âciz býrakma ve peygamberlik iddiasý yoktur. Bu gerçek Kur´ân-ý Kerim´de birkaç defa açýklanan "Hz. Musa´nýn mucize asasý ile Firavunun sihirbazlarý arasýnda geçen olaylarda çok açýk olarak görülmektedir.

Bu bakýmdan sihir mucizeye benzemez; mucizenin peygamberliðe kesin ve zorunlu delâletini iptal eden bir engel sayýlmaz (Ali Arslan Aydýn, Ýslâm´da Ýman ve Esaslarý, Ýstanbul 1990, 200, 201).

Mucizeye Inanmanýn Hükmü

Her müslümanýn, Allahu Teâlâ´nýn insanlara zaman zaman göndermiþ olduðu peygamberlerinin davalarýnda sadýk ve haklý olduklarýný ortaya koyan ve Allah tarafýndan desteklendiklerini ispat eden mucizeler verdiðine inanmasý farzdýr. Hiç bir peygamber yoktur ki, Hak Teâlâ ona bir mucize ihsan ederek onu tasdik etmiþ olmasýn. Bu husus, Kur´an´da adý geçen her peygamber hakkýnda indirilen müteaddid âyetlerle sâbit olmuþ ve onlara verilen mucizeler açýklanmýþtýr. O halde mucize gerçeðine iman; Kitap, Sünnet ve Ýcmâ-ý Ümmet ile sâbittir. Kur´an´la sâbit olan "Ýsrâ" ve "Ýnþikâk-ý Kamer" gibi hissî ve kevnî mucizeleri inkâr, küfrü gerektirir. Her Peygambere mucize verildiðine dair pek çok âyetler olduðu gibi Peygamber (s.a.s)´in þu sahih hadisi de zikredilebilir: "Hiç bir peygamber yoktur ki Ona insanlarýn imanýna sebep olan mucizeler verilmiþ olmasýn. Bana verilen mucize ise, ancak bana vahyolunan bir vahiydir. Onun için kýyamet gününde ümmeti en fazla olan peygamber ben olacaðýmý ümit ediyorum" (Buharî, Fezâilûl-Kur îýn, 1; Müslim, Ýman, 239).

Peygamberlerin mucize göstermelerinin aklen de mümkün olduðuna en açýk delil; mucizeyi yaratan Hak Teâlâ´nýn her þeyi yaratacak kudrette bir "Kâdir-i Mutlak" olmasýdýr. Çünkü; kâinatta, yerde ve gök yüzündeki canlý cansýz varlýklar âlemine dikkatle bakýlarak ondaki incelik, þaþmaz düzen ve muhkem nizam incelenip düþünülünce, bütün bunlarýn yaratýcýsý olan Hak Teâlâ´nýn, peygamberlerini tasdik etmek maksadýyla gerektiðinde, herbirinin elinde, ezelî ilmine ve küllî iradesine uygun olarak mucize adý verilen fevkalâde bir þey yaratmasýnýn aklen mümkün olduðu kolayca anlaþýlýr. Allah (c.c)´a, sonsuz kudret ve azametine inanan herkes; mucizeye, onun aklen mümkin ve fiilen sâbit olduðuna tereddütsüz iman eder. Ýnsanlýk tarihi bu gerçeðin canlý örnekleriyle doludur.

Mucizenin Çeþitleri

Akâid ve Kelâm ilmine ait muteber ana kaynaklarda mucizeler iki ana gruba ayrýlmýþ, sonra her gruba giren mucize(erin çeþitleri beyan edilmiþtir. Bunlardan birincisi, "hissî ve kevnî mucizeler"; diðeri ise, "aklî (manevî) mucizeler" dir.

Birinci gruba giren hissî ve kevnî mucizeler de, mahiyet ve keyfiyet bakýmýndan iki büyük grupta toplanýr. Birinci grup; Hak Teâlâ´nýn elçileri olarak seçtiði üstün vasýflý þahsiyetler olan peygamberlerin mümtaz zatlarý ve kâmil sýfatlarý ile ilgili fevkalâde haller, üstün meziyetler, yüce tecellî ve özelliklerdir. Ýkinci grupta ise; peygamberlerin zat ve sýfatlarý dýþýnda meydana gelen ve her peygambere verilen, o zamanki insanlarýn duyu organlarý ile müþahade ettikleri tabiat üstü olaylar hissî ve kevnî mucizeler grubuna girer. Bunlar her peygamberin peygamberliðini ispat etmek için Allah´ýn izniyle gösterdiði, o zamanki insanlarý âciz ve hayran býrakan ve o devirde en inandýrýcý görünen fevkalâde eþsiz hâdiselerdir. Bazý alimler, özellikle Peygamber (s.a.s) tarafýndan vahye ve Kur´an âyetlerine dayanarak haber verdiði, geçmiþe ve geleceðe ait hadiselere, "Mu´cizât-ý Haberiyye" adý vererek bunlarý ayný türde mucizeler olarak mütalaa etmiþlerdir. Baþta Hâtemül-Enbiya Hz. Muhammed (s.a.s) olmak üzere, Allah´ýn sevgili ve mümtaz kullarý, insanlýðýn hidâyet rehberleri ve gerçek eðitici ve öðreticileri olan ve bizzat Allah (c.c) tarafýndan terbiye edilen peygamberlerin mümtaz zat ve kâmil þahsiyetleri, onlar hakkýnda her müslümanýn inanmasý gereken kemal sýfatlar, onlarýn peygamberliðini ispat eden zâtî mucizelerdir.

Gerçek þudur ki; baþta Hz. Muhammed (s.a.s) olmak üzere, bütün peygamberlerin herkese güven ve emniyet veren güçlü ve dürüst þahsiyetleri, saðlam karakter, güzel ahlâk, cesâret ve istikametleri, parlak zekâ ve dirayetleri, elde ettikleri eþsiz baþarýlar, sahip olduklarý belaðât ve fesahatlarý gösterdikleri, hissî mucizelerden daha tesirli ve açýk olarak, herbirinin, Allah´ýn Rasûlü olduðuna kesinlikle delâlet etmektedir.

Hissî ve Kevnî Mucizeler

Peygamberlerden bahsedilince akla gelen ve Kur´ân-ý Kerim´de bazý peygamberlerin gösterdiði bildirilen mucizeler, genellikle bu çeþit hissî ve kevnî mucizelerdir. Her peygamber, Hak Teâlâ´nýn elçisi olduðunu ispat etmek için genellikle göze hitap eden hissî mucizeler göstermiþtir. Bu fevkalâde hadiseler, her peygamberin içinde yaþadýðý dönem gereði ve insanlarýn anlayýþýna göre emsalsiz sayýlan ve baþkalarýnýn benzerini yapmakta aciz kalarak hayret edecekleri türden mucizelerdir. Mahiyet ve keyfiyeti bakýmýndan hissî ve kevnî olan bu mucizelerin çoðu Kur´ân-ý Kerim´de açýklanmýþtýr. Hz. Ýbrahim, Hz. Musa ve Hz. Ýsâ ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s)´in gösterdiði ve Kur´ân-ý Kerimle sâbit olan bu tür mucizelerden bazýlarýný þöyle özetlemek mümkündür:

1- Hz. Ýbrahim (a.s)´ýn, Bâbil hükümdarý Nemrut tarafýndan-mancýlýkla-ateþe atýldýðý halde yanmayarak kurtulmasý.

2- Musa Peygamberin elindeki asanýn, Firavunun sihirbazlarýnýn yaptýklarýný yutan bir ejderha haline girmesi, sonra eski haline dönmesi. Ayný asayý Hz. Musa´nýn Kýzýldenize vurmasýyla, denizin yarýlmasý... Böylece Hz. Musa, yanýndaki Ýsrâil oðullarýyla karþý sahile geçerek kurtulmuþlar, deniz eski haline dönmüþ ve Firavn yanýndakilerle beraber boðulmuþtur.

3- Hz. Ýsa (a.s)´nýn, Allah´ýn izniyle ölüleri diriltmesi, hastalara dokunarak onlarý iyi etmesi gibi fevkalâde hadiseler, birer hissî mucizedir.

Rasulullah (s.a.s) Efendimizin pek çok hissî ve kevnî mucizeleri vardýr. Bunlardan Kur´ân-ý Kerim´de zikredilen ve tevâtür derecesine ulaþan sahih hadislerle sâbit olan ikisi þunlardýr:

1- Ýsrâ ve Mirac mucizesi: Kur´ân-ý Kerim, Ýsrâ sûresinde; "Kulunu (Muhammed´i), ona âyetlerini göstermek üzere, bir gece Mescid-i Haram´dan Mescid-i Aksâ´ya götüren Allah´ýn þâný ne yücedir..." (el-Ýsrâ, 17/1) buyurulmuþtur. Peygamberimiz (s.a.s) Efendimiz, ilâhî emir üzerine Cebrail (a.s)´ýn refakatinde bir gecenin belirli bir kýsmýnda, Mekke-i Mükerremedeki Mescid-i Haram´dan, Kudüs´te bulnan Mescid-i Aksa´ya süratle götürülmüþ; oradan da, yedi kat gökyüzüne yükseltilerek "sidre-i Müntehâ" ya ve diðer yüce makamlara çýkarýlmýþ; bir çok ilâhî lütuflara (Füyuýâtý Rabbâniyeye) mazhar olduktan sonra, tekrar Mekke-i Mükerreme´ye ulaþtýrýlmýþtýr, Buharî ve Müslim´in Sahihlerinde mevcut meþhur bir hadise göre; bu mucize, Hicret´ten bir buçuk yýl önce Receb ayýnýn yirmiyedinci gecesi vuku bulmuþtur. Ýsrâ´nýn, ruh ve ceset birlikte tahakkuk ettiðinde icmâ vardýr. Ýsrâ hadisesi, yukarda kaydedilen âyetle sâbit olduðundan, inkâr eden kâfir olur. Mirac hadisesinde de, icmâ-ý ümmet varsa da, keyfiyetin de, yani oluþ þeklinde ittifak olunmamýþtýr. Ancak âlimlerin büyük çoðunluðuna göre, Mi´rac ta, ruh ve ceset birlikte ve uyanýk olarak tahakkuk etmiþtir. Bu hadise, Rasulü Ekrem Efendimiz´in en büyük hissî mucizesi olarak kabul edilmiþtir (Ayrýca bk. Ýsrâ ve Mirac maddesi).

2- Ýnþikâk-ý Kâmer, Ay´ýn ikiye bölünmesi mu´cizesi: Peygamber (s.a.s) Efendimizin bu büyük hissî mucizesi de Kur´an´la sâbittir. Nitekim; Kamer sûresinde (54/1): "(Kýyâmet)saat(i) yaklaþtý, ay (ikiye) bölündü (yarýldý)" buyurulmuþtur. Bazý sahih hadislerde nakledildiðine göre; müþriklerden bir grup, bir mucize olarak, ayýn iki kýsma ayrýlmasýný, Rasul-i Ekrem (s.a.s)´den istediler. Hz. Peygamber (s.a.s) da, Allah´u Teâlâ´ya yönelerek niyazda bulundu. Ay, Allah´ýn kudret ve izniyle derhal ikiye ayrýldý; bir kýsmý Hýra daðý üzerinde, diðer kýsmý ise, aþaðýda ve tam karþýsýnda görüldü. Müþrikler, inat ve tekebbürlerine kapýlarak bu büyük mucizeyi inkâr ettiler ve "Bu, ancak bir sihirdir" dediler. Þayet bu mucize, diðer Mekkelilerce de görülmemiþ olsaydý, ona delâlet eden âyetle tekzip edilmiþ olur ve kimse Hz. Muhammed (s.a.s)´e iman etmez, hattâ inananlardan irtidat edenler bile olurdu. Halbuki böyle bir þey olmamýþtýr (bk. Ay mucizesi mad.)

Aklî Mucizeler Aklî mucize, akla ve vicdana hitab eden ve her devirde geçerli olan olaðanüstü eþsiz bir harikadýr. Bu tür mucizeye en canlý örnek, yalnýz Rasulullah (s.a.s) Efendimiz´e verilen ve onun en büyük mucizesi sayýlan Kur´ân-ý Kerim´dir. Çünkü o, her zaman ve mekanda onun peygamberliðini simgeleyen en etkili mucizedir. Daha önceki peygamberlere verilen hissî mucizelerin fonksiyonu Kur´anla sona ermiþ; onlarýn, hatýralarda anýlan tarihî fevkalâde bir olay olmaktan öte, artýk bir etkisi kalmamýþtýr. Böyle bir aklî mucizenin, peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s) Efendimize verilip, daha önceki peygamberlerin hiç birine bir benzerinin verilmemesinin hikmeti; onlarýn peygamberliklerinin bir sonraki peygamberin gönderiliþine kadar ki belirli zamana ve belirli bir millete mahsus olmasýdýr. Hz. Muhammed (s.a.s)´in peygamberliði ise, kýyamet gününe kadar bâki olduðu için, ona; bütün insanlarýn peygamberi olduðuna tanýklýk edecek Kur´ân-ý Kerim gibi, her devirde geçerli, aklî ve eþsiz bir mucize verildi. Kur´an´ýn pek çok olan icaz yönleri, genel olarak þu iki kýsýmda toplanarak özetlenebilir:

1- Bütün insanlarý hedef alan i´câzý: Kur´an´ýn o zamana kadar duyulmayan, adý saný bilinmeyen gaybî hakikatlerden haber vermesi ve bunlarýn aynen çýkmasý. Ayný þekilde, geçmiþ ümmetlerden ve onlarýn kýssalarýndan bahsetmiþ olmasý da, Kur´ân´ýn icazýna örnek sayýlýr. Ayrýca, bütün devirlerde, her yerde ve her millete uygulanabilen genel ve eþsiz bir hukuk sistemi ortaya koymasý da, ilmî bir mucizedir. Çünkü Hz. Muhammed (s.a.s) ümmî idi, okumasý yazmasý yoktu. Onun herhangi bir âlim ve mürþidden ders almadýðý, hukuk ve kanun okumadýðý tarihen sâbittir. O halde, böyle ümmî bir zâtýn, Kur´ân-ý Kerim gibi, Arap belâgat ve fesâhatýnýn zirvesinde olan ilahî hikmetlerle dolu eþsiz bir hukuk sistemini, kendi karihâsýndan meydana getirebilmesi mümkün müdür? Ýþte Kur´ân-ý Kerim´in bu yöndeki icazýný ve onun büyük bir mucize olduðunu aklý selim sahibi herkes rahatlýkla kavrayabilir.

2- Kur´ân-ý Kerim´in Araplara yönelik bulunan icazýna gelince; bu Kur´ân´ýn ilâhî lâfzýnýn, "nesir"in alýþýlmýþ uslub ve yöntemleriyle tam tamýna uyuþmayan; "þiir" in bilinen vezinleriyle de baðdaþmayan kendine mahsus üstün ve parlak nazmýdýr. Bunun yanýnda, Kur´an´ýn hayret verici, insaný teshir eden yüce bir belaðatý ve eþsiz bir fesahatý vardýr. O öyle yüce bir usluba sahiptir ki; ondan, avam olsun, kültürlü olsun veya ihtisas sahibi bir âlim olsun, herkes mutlaka faydalanýr ve manevî zevk alýr. Eþsiz bir uslup, geniþ ve engin bir manâ hazinesi olan Kur´ân-ý Kerim, asýrlardýr tekrar tekrar meydan okuduðu halde, Arap edebiyatý, belaðat ve fesahat üstadlarý bu güne kadar Kur´ân´ýn bir benzerini yapmaktan âciz kalmýþlardýr. Nitekim bu konuda Allah Teâlâ þöyle buyurur: "Eðer kulumuz (Muhammed)´e indirdiðimiz (Kur´ân)´dan þüphe ediyorsanýz, haydi siz de ona benzer bir sûre getirin. Allah´tan baþka bütün þâhitlerinizi (yardýmcýlarýnýzý) da çaðýrýn; eðer doðru iseniz (bunu yapýn) yok eðer yapamadýnýzsa, ki yapamayacaksýnýz, o halde yakýtý insanlar ve taþlar olan, inkârcýlar için hazýrlanmýþ ateþten sakýnýn" (el-Bakara, 2/23-24). Baþka bir âyette; "Deki: Andolsun eðer bütün insan(lar) ve cin(ler) þu Kur´an´ýn bir benzerini meydana getirmek için (biraraya gelip) toplansalar yine onun bir benzerini yapamazlar" (el-Ýsrâ, 17/88) diye meydan okumuyor ve "Yoksa Onu uydurdu mu diyorlar? Hayýr, onlar inanmýyorlar. Doðru iseler, haydi onun gibi bir söz meydana getirsinler" (et-Tur, 52/33-34) buyuruluyor.

Fakat bütün bu meydan okumalara raðmen onlar, hiç bir þey yapamadýlar ve Kur´ân´a cevap verme cesareti gösteremediler. Bu âyetler ve bütün Kur´an, asýrlardýr, deðiþik anlayýþ ve inançta bulunan belâðat üstadlarýna, þair ve edebiyatçýlara meydan okumaya devam ettiði halde, onunla kýyaslamaya yarayacak güzellikte herhangi bir çalýþma yapýlamamýþtýr. Ýþte bu, gözlem ve deneye dayalý ilmî delillerle ortaya konmuþ bulunan gerçek, Kur´an´ýn ilâhî icazýný ve en büyük mucize oluþunu ispat eden belgedir.

Mucize Dýþýndaki Diðer Harikalar Bunlar baþlýca beþ çeþit olup, þöylece özetlenebilir:

1- Ýrhas:
Peygamber olmaya namzet bir zatýn, peygamber olarak gönderileceðine delâlet eden olaðanüstü bir hadisedir. Böyle fevkalâde bir hadise, o zata peygamberlik gelmeden önce meydana gelir. Hz. Ýsa (a.s)´nýn daha beþikte iken konuþmasý, bazý aðaçlarýn ve taþlarýn Peygamber (s.a.s) Efendimize selâm vermesi, bulutun onu gölgelemesi gibi... Ýrhas da, mucize gibi yalnýz peygamberlere mahsus bir harikadýr.

2- Kerâmet
: Ýlâhî emirleri dikkatle yerine getiren, günahlardan titizlikle sakýnan ve Allahu Teâlâ´ya çokça ibadet ve taatla yaklaþan, zühd ve takva sahibi bazý büyük zevatta görülen hârikalardýr. Allah dostu veli ve evliya diye anýlan bu gibi zevâtýn, gerektiði zaman "kerâmet" göstermesi, Ehl-i Sünnete göre haktýr. Bir çok hikmet ve faydalar vermesi ve etrafýndakileri uyarmasý maksadýyla zühd ve takva sahibi bazý salih mü´minlere verilen bu ilahî lütuf ve ihsan, onlarýn tabi olduðu peygamberlerin bir mucizesi sayýlýr. Kerâmet, mucize derecesine: veli de, nebinin derecesine asla ulaþamaz. Bu sebeble, keramet peygamberlik davasýyla ve istenilen zamanda gösterilemez.

3- Meûnet (Yardým, destek): Salih müslümanlardan olduðu halde, halk arasýnda hali gizli kalmýþ, iç âlemi anlaþýlmayan bilinmeyen; meczup bilinen veya saf dil görünen kimselerden, bir iddiada bulunmadan meydana gelen bazý hârikalardýr. Bu hal, sahibinin bazý belâ veya musibetten kurtulmasýna ve geçiminin kolaylaþmasýna yardýmcý olur. Karþýlarýndaki insanlarýn aklýndan geçenleri, maksat ve niyetlerini keþfetmek, bir çeþit meûnet sayýlýr.

4- Ýstidrac:
Küfrü ve fýský açýk olan bazý kimseler elinde, arzularýna uygun olarak meydana gelen hârikalara "istidrac" adý verilir. Bu, Allah Teâlâ´nýn, inad, kibir, hased ve ihtiraslarý sebebiyle yola gelmeyen, münkirlere istediði fýrsatý vermesidir ki; kötülüðe ve günah iþlemeye devam ederek, daha çok azaba müstahak olmalarý hikmetine dayanýr. Bu gibi zâlim, fâsýk ve inkârcý kimselerin dünya ile ilgili isteklerine, kavuþmalarý, arzu ve dualarýn kabulu, "istidrac" sayýlýr.

5- Ýhanet: (Hakir ve zelil kýlmak): Küfrü ve fýský açýk olan bazý kiþiler elinde arzu ve isteklerine aykýrý olarak meydana gelen bir takým harika olaylardýr. Bu hale "hizlan" adý da verilir. Bu tip yalancý ve münkirler elinde meydana gelen menfi hârikalar, Hak Teâlâ´nýn onlarý yalanlamak ve rezil etmeyi dilemesi ile ortaya çýkar. Nitekim rivâyete göre; Peygamberlik, davasýnda bulunan "Müseylemetü´l Kezzâb" diye anýlan yalancý bir sapýk, mucize göstermek maksadýyla tek gözü kör bir adama gözü açýlsýn diye dua etmiþ; adamýn gören diðer gözü de kör olmuþ!

Sonuç olarak; hârika türlerinden, yalnýz kerâmet ve irhas, sahibinin büyüklüðüne ve yüksek derecesine delâlet eder. Sihir ise, dinen haram olup, yukarýda belirtilen sebeblerle, bu hârika çeþitlerinden hiç birine girmez ve dinen hiç bir deðer taþýmaz. Sihirbazlar dinen makbul kiþiler deðildir.

Mucizeler ile Harikalar Arasýndaki Fark

En önemli farklar þunlardýr:

1-
Mucize, ancak peygamberlik þerefine mazhar olan Allah´ýn sevgili kullan, mümtaz þahsiyetler tarafýndan ve davalarýna uygun olarak meydana gelir. Diðer hârikalarda bu þartlar bulunmaz.

2- Mucize, genellikle halkýn istemesi üzerine gösterilir ve ortaya çýkar. Bu esnada halka, "Bir benzerini de siz getirin" diye meydan okunur ve halk âciz kalarak bir benzerini yapamazlar. Veliler ve diðer harika sahipleri, böyle bir iddiada bulunamazlar.

3- Mu´cize gösteren peygamberler, her türlü ahlâkî fazilet ve üstün vasýflarla muttasýf birer ahlâk ve fazilet timsali olurlar. O kadar ki, bu halleri de, onlarýn peygamberliklerine delâlet eden birer hârika derecesinde görülür. Bu sebeble, vehbî olan peygamberlik sýfatlarýyla muttasýf olmayanlar, mucize gösteremezler (Fazla bilgi için bk. Þerhu´l-Mevâkýf III, 177-181, Þerhu´l-Makâsýd, II, 130-135, Ýslâm´da Ýman ve Esaslarý 204-220).




radyobeyan