Hukuku Ýslamiye
Pages: 1
Davalara dair olub bir mukaddime By: ecenur Date: 06 Mart 2010, 02:02:27
YÝRMÝ SEKÝZÝNCÝ KÝTAB

DAVALARA DAÝR OLUB BÝR MUKADDÝME ÝLE ÝKÝ BÖLÜMDEN
MÜTEÞEKKÝLDÝR.

(MUKADDÝME)


Davalara Aid Bazi Istýlahlar :




1 - (Deâvl) : Dâvanýn cem´idir. Dâva; luðatde duâ, taleb, niyaz, temen­ni, nida, raðbet manasýnadýr.,Bir kimsenin münazaa halinde bir þeyi kendi nefsine izafe etmesi, meselâ: «Bu mal benimdir» demesi de bir dâvadýr.

Istýlahda dâva; bir kimsenin bir hakký hâkimin huzurunda baþkasýndan taleb etmesi demekdir.

Dâva, þöyle de tarif edilmiþdir: Baþkasýnýn elinde veya zimmetinde olan bir þeye istihkaký bir insanýn kendi nefsine izafe etmesi, meselâ: «Sunun elin­deki þu mal benimdir.» demesidir.

2 - (Ýddia) : Luðatde tedafü, birbirini defi´ etmek manasýnadýr. Istýlah­da: Bir kimsenin bir þey için þöyledir, meselâ: O þey benimdir, diye zum ve dâvada bulunmasýdýr ki, bu zum, hak olacaðý gibi bâtýl da olabilir.

3 - (Müddeî) : Bir þeyi dâva eden, bir hakkýn kendisine aid olduðunu hâ­kimin huzurunda taleb eyleyen kimsedir ki, dilerse bu talebini terkedebüir.

Müddeî, örfi nâsda iddia etdiði þey hakkýnda hücceti olmayan kimseye de itlâk olunur. Çünkü böyle bir kimseye beyyine ikâme etmedikçe hâkim, müd­deî adýný verir, ikâme etdikden sonra ise «muhik» adýný alýr.

4 - (Müddeaaleyh) : Kendisinden hâkimin huzurunda bir hak taleb edi­len þahsdýr ki, bu talebi terke muktedir olmayýb husûmete mecbur bulunur. Bu durumdaki kimselere iki olursa «Müddeaaleyhima» daha ziyade olursa «Müddeauluyhimý*´ denilir. Müddeî ilo müddeialeyhe «Mütedâiyûn» da denir.

5 - (Müddea) : Müddeînin dâva etdiði þeydir. Meselâ: Bir kimse, bir þahsdan yüz Ura alacaðý olduðunu dâva etse bu yüz lira «Müddea» bulunmuþ olur. Buna «Müddeabih» de denir.

6 - (Davet) : Bir kimseyi taama veya baþka.bir þeye çaðýrmak manasý­nadýr. Ziyafet, and ve öeyman mânasýnda da müstameldir. Dive ise neseb id­diasýnda bulunmakdýr.

7 - (Dâî) : Davet edici, bir kimseyi bir þeye sevk ve teþvik eyleyici kim­se demekdir.

8 - (Muhakeme) : Müddeînin müddeaaleyhi hâkimin huzuruna davet edib onunla muhasamada, murafaada bulunmasýdýr.

9 - (Muhasama - Husûmet) : Niza, mücadele, çekiþmek, dâvada bulun­mak manasýnadýr. Birbiriyle husûmetde, dâvada bulunmaya da «ihtiþam, mü­nazaa» denilir. Hasým tâbiri de husûmet mânasýna geldiði gibi hasým mânasý­na da gelir. Hasîmin cem´i: «Husemâ»dýr.

10 - (Murafaa) : Dâva edilen þeyi hâil ve fasl etmek için müddea aleyhi hâkimin huzuruna celb etmek manasýnadýr.

11 - (Müdafaa) : Hasmýn iddiasýna karþý koymak manasýnadýr. Bir bor­cu leyte leâlle ile = Bugün yarýn diyerek avk ve tehirde bulunmak mânasýn­da da müstameldir,

12 - (Def-Ý dâva) : Müddeaaleyh tarafýndan müddeînin dâvasýný bertaraf edecek bir dâva dermeyan edilmesidir. Esasen defi´ tâbiri, bir þeyi zor ile Öte­ye savmak, bertaraf etmek manasýnadýr.

13 - (Fasl-ý husûmet) : Dâvayý tetkik ile bir hükme rabt etmek demek­dir.

14 - (Tenakuz) : Lugâtde tedafü manasýnadýr. Istýiahda: Bir hakký dâva eden þahsdan kendi iddiasýna münat´i, onun butlanýný mucib bir sözün veya fi´ilin veya sükûtun zuhurudur.

Meselâ : Bir kimse «Bu mal benimdir.» dediði haide sonra «Bu mal fülâ-nýndýr.» dese veya bir malý satýn aldýðý halde dönüb «Bu mal zaten benimdir» diye mülkiyyet iddiasýnda^ bulunsa, veya bir malýn satýldýðýný gördüðü halde sükût edib de bâdehû «Bu mal benimdir» diye müþteriden dâva eylese tenakuz­da bulunmuþ olur.

15 - (Duâ) : Söz, okumak, Allah Taâlâya niyaz ve ibtihâlde bulunmak, dergâh-ý ulûhiyyetden hayýr ve rahmet ricasýnda bulunmak demekdir.

16 - (Mürur-ý zaman) : Bir hâdise üzerinden bir müddetin geçmiþ olma­sýdýr ki, bazen o hâdise hakkýnda dâvanýn dinlenmesine bir mania teþkil eder.

17 - (Hiyaze) : Bir þeyi ahz ve ihraz etmek, yani: Sahibsiz veya herkes için alýnmasý mubah olan bir malý alýb kendi mülküne ilhak eylemekdir. [33]

(BÝRÝNCÝ BÖLÜM)

DÂVALARA DAÝR UMUMÝ HÜKÝMLER HAKKINDADIR.



ÝÇÝNDEKÝLER : Dâvanýn rüknü ve sýhhatinin þarttan. Dâvalarýn -hiikm leri ve nevileri. Dâvalarýn hikmet-Ý teþrÝÝyyesi. Dâvalarda hasým olub olamý-yanlar. Dâvalarýn defi´ edilebilmesi, dâvâlardaki tenakuzlar. [34]

Davanin Rüknü Ve Sýhhatinin Þartlarý :



18 - : Dâvanýn rüknü, dâvanýn mahiyyeti demekdir ki, bir hakký taleb et-mekden, meselâ:/Bir kimsenin bir malý münazaa halinde nefsine izafe ederek «Bu benimdir.» diye bir þahsdan istemesidir.

Dâvanýn sýhhatinin þartlarý ise bervechi âtidir :

19 - : Müddeî ile müddeaaleyhiri âkil olmalarý þartdýr.

Binaenaleyh mecnunun vegayrý mümeyyiz çocuðun dâvalarý sahih deðil­dir, bunlara cevab verilmesi lâzým ve bu hususda ikâme edilecek beyyine mes-mu olmaz.

Þu kadar var ki, onlarýn yerine velileri veya vasileri bilvelâye ve bilvesâ ye müddeî ve müddeaaleyh olabilirler.

Fakat müddeî veya müddeaaleyhin balið olmasý sýhhat-i dâvada þart de­ðildir. Ticarete veya murafaaya mezun olan mümeyyiz bir çocuk da müddeî ve müddeaaleyh olabilirler. Müftabih olan kavle göre bunlarýn yeminleri ve ye minden nükûlleri de sahthdir. Mehcur, gayrý mezun olan bir mümeyyiz çocuk ise ne müddeî ve ne de müddeaaleyh olamaz (Hindiyye, Dürer.)

20 - : Müddeaaleyhin malûm olmasý þartdýr.

Binaenaleyh bir kimse, bir belde veya karye ehalisinden tâyin etmeksizin birinde veya bir kaçýnda þu kadar meblâð alacaðý olduðunu dâva etse sahih olmaz.

Kezâlik : Bir kimse, «Þu cemaatden birisi benim fülân malýmý itlaf etdi» diye iddiada bulunsa muteber olmaz, müddeaaleyhi tâyin etmesi icab eder, aksi takdirde hükme imkân bulunmamýþ olur.

Fakat müddeî için müddeaaleyhin adýný bilmek þart deðildir (Dürrimuh-tar, Mirat-ý Mecelle.) .

21 - : Müddeaaleyhin dâva, þahadet ve hükm zamanýnda asaleten veya niyabeten hazýr bulunmasý þartdýr. Çünkü dâva ve beyyine ancak hasmý hâzýr aleyhinde mesmu olur. Müddeaaleyh, mahkemeye gelmekden ve vekil göndermekden imtina ederse hakkýnda usul-i þeriyye dairesinde muamele olunur (Hindiyye.) Kaza mebhasine müracaat!.

22 - : Müddeaabihin-cinsen, kadren malûm olmasý þartdýr.

Binaenaleyh meçhul bir þey hakkýndaki dâva, sahih olmaz. Çünkü bunun­la hükme imkân yokdur. Ancak bundan beþ mesele müstesnadýr. Þöyle ki: Bir kimsenin yanýnda Iâalettâyin bir þeyin rehin veya magsub olarak bulunduðu iddia edilse veya bu veçhile þahadet olunsa mesmu olub bunun neden ibaret olduðu hakkýnda söz, müddeaaleyhin olur.

Kezalik :.Bir kimse, bir þahsdan mikdarý meçhul bir vasiyyet veya ikrar veya ibra dâvasýnda bulunsa sahih olur.

Meselâ : «Müteveffa, malýnýn bir sehmini bana vasiyyet etmiþdi, o sehmin ne mikdar olduðunu beyaa etmedi, siz beyan ederek bana veriniz.» diye dâva etse vârislerin o sehmi beyan etmeleri lâzýmgelir (Dürrimuhtar, Reddimuh-tar.)

23 - : Müddeabihin malûmiyyeti, ya el ile iþaret etmekle veya vasf ve ta­rif ile husule gelir. Söyle ki: iddia edilen menkûl bir ayin, mahkeme meclisin­de hazýr ise ona el ile iþaret kâfidir. Hazýr deðilse vasfýný, kýymetini beyan et­mek yetiþir, bununla malûm olarak hakkýnda dâva dinlenilir.

Akar hakkýnda ise hudud-ý erbaasýný veya selâsesini beyan kifayet eder.

Müddeabih, deyin ise bunun da cinsini, nev´ini, vasfýný, mikdarýný beyan lâzýmdýr, aksi takdirde dâva dinlenilmez. Nitekim aþaðýda izah edilecekdir.

Baþ ile iþaret edildikde bakýlýr: Eðer bu iþaret ile aynen müddeabih kasd edildiði, bu iþaretin ona aid bulunduðu malûm olursa kifayet eder, ve illâ ki fâyet etmez (Hâniyye, Hindiyye, Dürer.)

24 - : Müddeabihin muhtemelüssübût olmasý þartdýr.

Binaenaleyh, aklen veya þer´an veya âdeten vücudu muhal olan bir þeyi iddia ve buna þahadet sahih olmaz.

Meselâ : Bir kimse, kendisinden yaþlý" bir þans hakkýnda «Bu benim oð-lumdur.» diye iddiada bulunsa dâvasý sahih olmaz. Çünkü bu, aklen muhaldir.

Kezalik : Nesebi baþkasýndan maruf bir þahs hakkýnda «Bu benim oðlum-dur.» diye dâva etse þer´an muhal olduðundan dâvasý yine sahih olmaz.

Kezalik : Fakr ve ihtiyaç ile maruf bir kimse, defaten ikraz etmiþ veya kendisinden gasb olunmuþ olmak üzere bir þahsdan emvâl-i âzime dâva etse zahir olan, bunun mesmu olmamasýdýr. Zira bu, âdete nazaran müstehildir.

25 - : Müddeînin dâvasýný lisaniyle dermeyan etmesi þartdýr. Þu kadar var ki, müddeî, söz söylemekden âciz bulunursa dâvasýný bir varakaya yaza­rak hakkým o veçhile taleb edebilir. Eðer hâkimin lisanýndan baþka bir lisan­la konuþmakda ise bir tercüman tedarik edilir (Kadýhan.)

26 - : Dâvanýn sübûtu takdirinde müddeaaleyhin bir þey ile mahkûm ol­masý þartdýr ve illâ dâva abes -olmuþ olur.

Meselâ : Bir kimse, bir zata malýný iare etdikden sonra bir þahs çýkýb da «Ben o kimsenin akribasýndaným, bu malý bana iare etsin.» dese bu dâvasý sahih olmaz.

Kezalik : Bir kimse, bir hususa dair birini tevkil etmekle diðer bir þahýs gelib de «Ben o kimsenin komþusuyum, onun vekâletine ben daha münasibim.» diye dâva etse sahih olmaz. Çünkü herkes, kendi malýný iare edebilir, ve ken­dini umuruna dilediðini tevkilde bulunabilir. Bu iare ve tevkil dâvasý sabit olduðu takdirde müddeaaleyh hakkýnda hiç bir hükm terettüb etmez (Dürri­muhtar, Mecelle.)

27 - : Dâvada tenakuz bulunmamasý þartdýr. Binaenaleyh tenakuz bulu­nursa dâva sahih olmaz.

Meselâ : Bir kimse, «Bu mal þü zatýndýr.» diye ikrar, bâdehû «Bu mal be­nimdir, bunu bu ikrar zamanýndan evvel ondan satýn aldým.» diye dâva etse bu dâvasý mesmu olmaz. Ancak neseb ve hürriyet dâvalarýnda tenakuz dâva­nýn sýhhatine mani olmaz (BahrirâÝk.)

(Malikî´lere göre de müddeabihin malûm, muhakkak olmasý þartdýr. Bina­enaleyh sebebi zikredilmeksizin meçhul bir þey dâva edilse mesmu olmaz. Fa­kat Mazerî´nin beyanýna göre müddeî: «Benim müddeaaleyhde fülân muame­lenin bakýyyesi olarak bir þey alacaðým vardýr, bunu muhakkak biliyorum, an­cak mikdarýný unutdum.» derse dâvasý dinlenir. Bu halde müddeaaleyhin bu­na ya ikrar veya inkâr suretiyle cevab vermesi lâzýmgelir (Þerh-i Muham­medi harþî.) [35]

Dâvalarýn Hükümleri, Nevileri :



28 - : Dâvalara aid hükmler, müddealeyhüv ve bir kýsým müddeabihlerin mahkemeye ihraz edilmesinden, müddealeyh üzerine cevaba istihkakdan, ve inkârý taktirinde kendisine yemin tevcih edilmesinden, müddeînin de beyyüýe ikâme edebilmesinden ibarettir. Þöyle ki :

Müddeaaleyh ya müddeabihi «evet» diye itiraf eder veya «yok» diye red eder. ikrar ederse müddeabih sabit olur, inkâr ederse hâkim, müddeîden «Bey-yinen var mý?» diye sorar, beyyinesi olmadýðýný söylerse istihlâfa hakký oldu­ðunu kendisine haber verir. Müddeaaleyh, kendisine tevcih edilen yemini ya pmca dâvadan kurtulur.

Müddeaaleyh : Yok, evet demeksizin sükût ederse hâkim onu münkir sa­yar. O halde müddeî beyyine ikâme ederse bununla hükm olunur (Muhit-i Se-râhsî.)

Müddeaaleyh : «Düþüneyim, iddia doðru mu, deðil mi bilmiyorum.» diye bir þey söylese bu, cevab sayýlmaz, cevab, vermeðe icbar edilir (Hindiyye.)

29 - : Dâvalarýn nevilerine gelince bu da üçdür. Biri, dâvayý sahihedir ki, þeraitini tamamen cami bulunur. Buna yukarýda beyan olunan hükmler taal­lûk eder, hasým ihzar edilir, ondan cevab istenir, yemin veya beyyine cihetine gidilir. Diðeri dâvayý fasidedir ki, bu aslen sahih ise de haricî vasýflarý itiba­riyle sahih olmayan dâvadýr.Müddeabihin mechuliyyeti gibi. Böyle bir dâva üzerine yukarýdaki hükümler taallûk etmez.

Üçüncüsü de dâvayý bâtýladýr ki asla sahih olmayan dâvadýr. Böyle bir dâva sabit olsa da müddeaaleyh üzerine bir þey lâzýmgelmez. «Fülâmn Ýki ha­nesi vardýr, birini bana satsýn veya kiraya versin.» diye yapýlacak dâva gibi.

Müddeaaleyhe aid bir hakkýn istimalini ondan dâva da bu kabildendir. Meselâ: Bir kimse, «Fülân þahsýn bende bir hakký var ise dâva etsin ve Ýllâ benim beraetim sahidler ile tevsik edilsin.» dese buna iltifat olunmaz. Çünkü bir þahs, kendisine aid olan bir hakký isterse dâva eder, isterse etmez, buna cebr olunamaz (Hindiyye, Reddimuhtar tekmilesi.)

(Malikî´lere göre de müddeî, þeraiti dairesinde iddiasýný s.erd edince hâ­kim, müddeaaleyhe müddeînin dâvasýna ikrar veya inkâr suretiyle cevab ver­mesini emir eder. Bu emir, müddeînin talebine tevakkuf etmez. Müddeaaleyhe yemin tevcihi ise tevakkuf eder. Bu hususda þu gibi meseleler vardýr:

(1) : Muddeaaleyh, müddeabihi ikrar edince müddeî, bu ikrar üzerine iþ-hadda bulunur, tâ ki muddeaaleyh bu ikrarýný bilâhare inkâr etmesin. Þâyed müddeî iþhaddan zühul ederse hâkim, kendisine iþhad etmesini tenbih eder. Çünkü buna tenbih etmek, hâkimlerin þanýndandýr. Bunda husûmetleri taklil, nizaý katý´ vardýr.

(2) : Muddeaaleyh, müddeabihi inkâr edince hâkim, müddeîden beyyinesi olub olmadýðýný sorar, eðer «Evet.. BeyyÝnem vardýr.» derse ihzar etmesini emr eder. Beyyinesi olmadýðýný söylerse beyyine ikâme hakkýný iskât etmiþ olur. Bu halde müddeaaleyhin yemin etmesini talebde bulunursa müddeaaley­he yemin tevcih olunur, artýk bundan sonra müddeînin beyyinesi kabul edil­mez. Meðer ki beyyinesi mevcud olduðu halde bunu unutmuþ olduðunu mazeret makamýnda dermeyan etsin. Bu takdirde müddeînin bu nisyan iddiasý hakkýn­da yemin etmesi lâzýmgelir.

ÞahÝdlerin mevcudiyyetine evvelce muttali olmadýðýný veya þahidlerin öl­müþ olduklarým zannetdiðini söylediði takdirde de hükm böyledir.

(3) : Hâkim, kendisine yemin, teveccüh eden tarafa hasmýn izni olmaksý­zýn yemin tevcih etmiþ olsa bunun faidesi yokdur. Hasým bunu ikinci defa ola­rak iade edebilir.

(4) : Hâkim, aleyhine beyyine ile hüküm teveccüh eden tarafa: «Bu aley­hindeki beyyineyi cerh ve defi1 edecek bir sebeb var mýdýr?» diye sorar. Bu suretle onun özürünü, þikâyetini izâle etmiþ olur. Kabule þayan bir tean ve

cerhde bulunamadýðý takdirde beyyineyi tenfiz eder. Kabule þayan bir cerh ve tean sebebi dermeyan ederse bu iddiasýný isbâtýna intizar eder, onun muk-tezasýna göre amel edilir.

(5) : Yukarýdaki mesele hükmünden beþ kýsým sahidler müstesnadýr. Bun­lardan biri: Müddeaaleyhin ikrarý hâkimin meclisinde iþitmiþ olan þahidlerdir. Ýkinci: Yapýlacak yemine þahadet için hâkimin meclisine ihzar edilen þahid­lerdir. Üçüncüsü: Þahidlerin hallerini hâkime sirran haber verib müzekkii sir denilen þahidlerdir, Dördüncüsü: Adaletçe akranlarýna faik olan þahidlerdir. Meðer ki bu sahidler ile meþhûdünleh arasýnda karabet veya bu sahidler ile meþhûdünaleyh beyninde adavet bulunsun. Beþincisi: Mahkûmünaleyh tarafýn­dan haklarýnda hai´v olunan þahidlerdir. Bu beþ kýsým sahidler hakkýnda «Bir þikâyetin var mý» diye tnahkûmünaleyhe suâl tevcih edilmez. Çünkü bu þahid­lerin bir kýsmý hâkim tarafýndan ihzaredüdiði cihetle bunlarýn adaletleri hâ­kimce müsellem olub bunlar hâkim makamýna kâimdirler. Diðer bir kýsmý da zâhirül´adaleidir. Bir kýsmý hakkýnda da litne havtu vardýr. Maamafih hâkim, bu gibi þahidler hakkýnda da teftiþi bil.külliyye ihmâl etmez, kendisini meþhû­dünaleyh menzilesine tenzil ederek þahidlerin hallerini araþdýrmakda bulu­nur.

(6) : Muddeaaleyh hâkimin huzurunda ikrar veya inkâr suretiyle cevab vermekden imtina etse hapis olunur, yine ýsrar ederse darb ile tedib olunur, sonra müddeîye yemin tevcih edilmeksizin hükm edilir. Müddeaaleyhin´bu ce-vabdan imtinaý, hakký ikrar sayýlýr.

(7) : Mahkûmünaleyh gerek müddeî ve gerek muddeaaleyh olsun, «Benim hüccetim vardýr.» derse hâkim, bu hüccetin ihzar edilmesi için içtihadýna gö­re bir müddet intizar eder, sonra hükmde bulunur. «Hüccetim yokdur.» derse hâkim, bilâ mühlet aleyhine hükm eder. Þâyed «Benim beyyinem var ise de uzak bir yerdedir, meselâ Irakda´dýr.» derse hâkim, bunun aleyhine hükm eder. Þu kadar var ki bu mahkûmünaleyh de hüccetini ibraz etmek hakkým muhafaza eder, bu hücceti bilâhare o hâkimin veya baþka bir hâkimin huzu­runda getirib ikâme edebilir.

(8) : Muddeaaleyh, ikâme edilen þahidlerin fâsýk olduðunu bilmediðine dair müddeîye yemin tevcih edebilir. Müddeî yemin ederse emr-i muhakeme hali üzere baki kalýr, yeminden nükûl ederse yemin müddeaaîeyhe red edilir, yemin ederse hak sâkit olur.

Müddeî yemin edince: «Kendisinden baþka Tanrý bulunmayan Allah Taâ-lâya yemin ederim ki ben bu þahidlerimin fýþkýný bilmiyorum.» diye yemin eder.

(9) : Müddeînin lehirie ikâme etdiði sahidler hakkýnda müddeaaleyh, bey­yine ikâme ederek bu þahidleri cerhde bulunduklarý takdirde müddeî, þahidle-rinin ne sebeble cerh edildiðini suâl ederse hâkim, bu sebebi sormaya mecbur olur. Çünkü mücerrih ile müddeî arasýnda adavet veya mücrih ile meþhûdüna-leyh arasýnda karabet bulunabilir.

Fakat böyle bir beyyine olmayýb rnücerred hâkim, bildiði bir sebebden do­layý þahidlerin þahadetini red ederse bunun sebebini bildirmek = Bu babda cevab vermek hâkime lâzýmgelmez.

(10) : Mahkûmünaleyh, dermeyan etdiði hücceti intizar müddetinde ityan edemezse hâkim, bunun aczine hükm ederek bunu sicilline yazar. Ancak dem, hapis, itâk, neseb, talâk dâvalarý müstesnadýr. Mahkûmünaleyh bu hususda hüccetini her ne zaman ityan ve ikâme ederse muktezasýna göre hükm olunur. Meselâ: Kýsasa hükm edilmiþ isebu hükm refi´ edilir (Muhtasar-ý Ebizziya ve þerhleri.)

(Þafiî´lere göre de bu hususda þu gibi meseleler vardýr:

(1) : Bir sahih dâva neticesinde müddeabihi ikrar etdiði takdirde mülzem olacak kimse, inkârda bulunub beyyine mevcud olmasa kendisine yemin tev­cih olunur. Çünkü yemin, münkire aiddir.

Fakat bir hâkim, hükmünde zulm etmemiþ olduðuna veya bir §ahid þaha­detinde yalancý bulunmadýðýna dair tahlif olunamaz. Zira mansýblan bundan yüksekdir.

(2) : Müddeaaleyh inkârda bulunub teklif edilen yeminden de nükûl eylese hâkim, müddeîyi tahlif eder. Yemin ederse müddeabih ile hükm eder, mücer-red müddeaaleyhin nükûliyle hükm edilemez.

Müddeîye verilen yemine: «Yemin-i merdûde:» denir. Fakat müddeî, nefsi için deðil de, baþkasý için bilvekâle veya bilvelâye dâvada bulunmuþ olursa kendisine yemin tevcih edilmez, meðer ki iddia etdiði þey kendi teþebbüsiyle vücude gelmiþ olsun. Bir kavle göre herhalde yemin tevcih edilir.

(3) : Müddeaaleyh, bir dehþetden dolayý olmaksýzýn sükût edib yeminde bulunmasa hâkim nükûlüne hükm eder. Hâkimin müddeiye «Yemin et.» deme­si, müddeaaleyhin nükûlüne hükm menziiesindedir.

(4) : Yemini merdûde, bir kavle göre müddeî tarafýndan ikâme edilmiþ bir beyyine gibidir. Ezher olan kavle göre bu yemin, müddeaaleyhin ikrarý gi­bidir.

Binaenaleyh, müddeaaleyh, bu yeminden sonra «Müddeabihi edâ etdiðine veya ondan ibra edildiðine dair beyyine veya baþka bir hüccet ikâme edecek olsa mesmu olmaz. Çünkü ikrariyle bunu tekzib etmiþ sayýlýr. Mutemed olan, bu kavidir. Diðer bir kavle göre ise mesmu olur. Zira bu, bir ikrar-ý takdiridir, tahkiki deðildir.

(5) : Kendisine yemin-i merdûde teveccüh eden müddeî, yemin etmez ve bu hususda bir özür de dermeyan eylemez, bir mühlet talebinde de bulunmaz­sa müddeaaleyhe yemin verdirmek hakký sâkit olur, artýk beyyine ikâme et­medikçe hasmýndan müddebihi mutalebede bulunamaz.

(6) : Müddeî, yemin hususunda taâllülde bulunsa veya hisaba veya erbab-ý hukuka müracaat edeceðini söylese kendisine üç gün mühlet verilir. Bir kavle göre ebediyyen imhâl edilebilir. Çünkü kendi hakkým taleb etmemek kendisi­ne aiddir.

(7) : Müddeaaleyh, istihlâfý zamanýnda mühlet istese müddeînin müsaade­si olmadýkça imhâl edilemez. Çünkü müddeaaleyh, ikrara veya yemine mec­burdur. Müddeî ise böyle deðildir, o hakkým talebde muhtardýr. Bir kavle göre müddeaaleyhe de üç gün mühlet verilir.

Müddeaaleyh, meselâ: Hisabýna bakmak veya fukahadan sormak gibi bir sebebe mebni ilk cevap vermekde istirnhâlde bulunursa hâkim, ona ahýr-ý mec­lise kadar mühlet verebilir.

(8) : Müddeaaleyh, müddeînin dâvasýna cevab vermeyib de sükût etmekde ýsrar eylese, münkir, yeminden nakil addolunur. Bu halde hâkim, ya müdde­aaleyhin nükûliyle hükm eder veya müddeîye yemin verdirir (Tuhfetül´muh-taç» Hâþiye-i Þirvânî, Hâþiye-i Ibni Kasým.) [36]

Davalarýn Hikmet-Ý Teþriîyyesi :




30 - : Muhik dâvalarýn meþrûiyyeti, kitab ile, sünnet ile, icma-ý ümmet ile sâbitdir. Bu meþrûiyyetin hikmeti ise beþeriyyetin nizam ve intizamýný mu­hafazadýr, nâsýn hukukini ziyadan vikayedir, yer yüzünde haksýz hareketle­rin, yolsuz nizâlarýn, behimî savletlerin izâlesini temindir.

Þüphe yok ki insanlar, muhtelif etvarda yaradümýþdýr, muhtelif ihtisasat ve temayülâtýn zebunudurlar. Bu cihetle aralarýnda vakit vakit husûmetler yüz gösterir. Bu husumetleri izâle ise elzemdir. Çünkü bunlarýn devam etmesi, fe­sadý, nizam-ý âlemin inhilâlini intaç eder. Hak Taâlâ Hazretleri ise fesadý sev­mez, nizam-ý kâinatýn bozulmasýna, çözülmesine sebebiyyet verilmesine razý olmaz. Husûmetleri izâlenin baþlýca yolu ise dâvadýr, ihtilâfa, muhasamaya sebebiyyet veren hâdisenin bir mahkeme marifetiyle usulen hal ve fasl edil­mesidir. ;

Cemiyyet arasýnda vakit vakit yüz gösteren dâvalar, baþlýca üç halden hâlî deðildir. Þöyle ki; Bir kýsýmdâvâlar vardýr ki, bunlarda davacýlar da, aleyhlerine dâva açýlanlar da mazurdur, manevî mesuliyyetden berî bulunut-lar. Meselâ: Bir kimse, bir müteveffada hakikaten alacaðý olan þu kadar meb­lâðý onun vârislerinden ister, vârisler ise bu alacaða hakikaten muttali olma­dýklarý cihetle bunun usulen isbât edilmesini isterler veya vârisler arasýnda çocuklar da bulunduðundan böyle bir isbâta lüzum görülür, iþte bu halde açý­lan bir dâvadan dolayý iki taraf da mazur bulunur.

Diðer bir kýsým dâvalar da vardýr ki, bunlarda davacýlar mazur olduklarý halde aleyhlerine, dâva ikâme edilenler mazur olmazlar. Meselâ: Bir kimsenin bir þahsda fülân cihetden þu kadar alacaðý olduðu halde o þahs bunu bile bile inkâr etmekle mahkemeye müracaata lüzum görülür. Bu halde o müddeaaleyh olan þahs, vicdan söz ve hareketde bulunmuþ, bir hakký ibtâle çalýþmýþ, bir hak sahibini mahkemeye müracaata mecbur etmiþ olacaðýndan manen pek bü­yük bir mes´uliyyete kendisini hedef kýlmýþ olur. Böyle bir þahsýn mahkemeye gitmekden kaçýnmasý, mahkûmiyyet korkusiyle bin türlü hiyleye baþ. vurmasý da hakkýnda ayrýca mes´uliyyeti ,uhrevî cezayý müstelzim olacakdýr. Nitekim bir âyet-i celîlede: buyurulmuþdur ki bu, sahih bir suretde açýlýb emri ilâhî veçhile hal ve fasl edilecek bir dâva için mahkemeye gitmekden kaçýnan kimseler hakkýnda bü­yük bir va´id ve tehdidi mutazammindir. Binaenaleyh böyle bir dâvaya icabet etmek bir vecibedir.

Baþka bir takým dâvalar da vardýr ki, bunlarda müddeaaleyh makamýnda bulunurlar, mazur, maðdur olduklarý halde davacýlar mazur bulunmazlar, bi­lâkis zâlim, gaddar, hukuka mütecaviz bir durumda bulunurlar. Meselâ: Bîr kimse kalkar, baþkasýna aid, tasarrufu onun rýzasýna baðlý bir mala bile bile haksýz yere el koyar, bu malýn kendisine aidiyyetini veya bu maldan istifadeye salâhiyyetli bulunduðunu gayrý meþru bir halde iddiaya kalkýþýr, bîçâre mal sahibini mahkemelere sürükler, mahkemeleri haksýz yere iþgalden sýkýlmaz, îþte böyle haksýz bir cür´etkârýn manen ne kadar mes´ul bir vaziyetde bulu­nacaðý da þüphsizdir. Hele böyle haksýz bir þahs, iddiasýný usûlüne uydurarak Ýsbâta nail, bu suretle baþkasýnýn hakkýna musallat olursa onun ne kadar aðýr bir mes´uliyyet altýnda kalacaðý düþünülmelidir.

Bir hadis-i þerifde þöyle buyurulmuþdur : Yani : «Ben de sizin gibi insaným, siz muhakeme için bana müracaat edersiniz, olabilir ki ba­zýnýz, Ýddiasýný isbât hususunda bazýnýzdan daha fatin, daha kudretli bulunur da ben onun lehine iþitdiðime göre hükm ederim, imdi - bilmiþ olmalýsýnýz ki - ben her kime ki kardeþinin hakkýndan bir þey ile hükm eder isem, mu­hakkak oüun için ateþden bir parça kesib ayýrmýþ olurum.»

Demek oluyor ki, hâkim, zâhir-i hâle bakar, icab eden meþru usûle riâyet eder, ikâme edilen beyyineye veya yemine göre hükm eder. O, bu cihetle ma­zurdur. Fakat bu beyyineyi veya yemini hüâf-ý hakikat olarak ileri sürenler, irtikâb edenler mes´uliyyetden asla berî olamazlar. Artýk kendilerini karþýla­yacak olan bir azab ateþine hazýrlansýnlar!.

Velhâsýl içtimaî hayatda muhtelif, mütenevvi dâvalar tekevvün eder. Bun­lara meþru suretde bakmak hâkimlerin vazifeleridir, cemiyyetin selâmeti, in­tizamý bunu iktiza etmekdedir.

Yani : «Eðer nâsa istedikleri þeyler mücerred dâvalarýna binaen verile­cek olsa bir takým kimseler halkýn kanlarýný, mallarýný iddia eder dururlar. Fakat - böyle mücerred dâva kâfi deðildir - hüccet ikâmesi davacýya aid-dir, iddia edilen þeyi inkâr edene de yemin tevcih olunur.»

Binaenaleyh hâkimler bu cihete riâyet ederler ve mümkün olduðu kadar yeminlerin, beyyinelerin hakka mukarenetini temine çalýþýrlar, bundan ötesi cemiyyet efradýnýn dinî, ahlâkî terbiyesiyle mütenasib bulunur. Teysirül-vusul ilâ camiül´usûl (Tebyinül´hakâik.) [37]

Dâvalarda Hasým Olub Olmayanlar :




31 - : ikrarý sahih olan kimsenin inkârý da sahih olacaðýndan böyle bir kimse dâvada ve üzerine beyyine ikâme hususunda hasým olabilir.

Meselâ : Esnaf dan biri gelib bir zatdan: «Senin resûlin fülân benden senin namýna þü malý satýn aldý, semenini ver.» diye dâva etse o zat, hasým olmuþ olur, Çünkü o zatýn bu babda ikrarý þahindir. Artýk bu risâleti ikrar etse satm alýnan malýn, semenini teslime mecbur olur. Ýnkâr etdiði suretde de müddeîye hasým olub kendisine karþý müddeînin dâvasý ve beyyinesi dinlenir.

Kezalik ; Bir kimse, bir þahsdan: «Medyunum fülûn bana vermek üzere sana þu kadar kuruþ vermiþ idi.» diye dâva ve inkâra mukarin beyyine ikâme etse bu meblâðý o þahsdan alabilir. Çünkü o þahsýn bu hususda ikrarý mute­berdir (Ankaravî, Netice, Mecelle.)

32 - : îkrarý sahih olmayanýn inkârý da sahih olmýyacaðýndan böyle bir kimse esasen hasým olamaz.

Meselâ : Bir kimse, bir þahsa hitaben: «Senin þýraya vekilin olan fülân zat, þu malý benden senin için satýn aldý, semenini ver.» diye dâva etse o þahs kendisine hasým olamaz. Çünkü bu þahs bu vekâleti ikrar etse de mebiin se­menini müddeîye teslime mecbur olmaz. Zira beyide hukuk-ý akd, âkide aid-dir, bu semen ancak âkid olanvekilden istenilebilir. Binaenaleyh bu þahs, bu tevkili inkâr etdiði takdirde de bu müddeîye hasým olmayacaðýndan kendisine karþý müddeînin dâvasý dinlenemez. Beyi mebhasine de müracaat!. {Ankara­vî, Mecelle.)

33 - : Ýkinci meseledeki umumî kaideden veli, vasi, ve mütevelli olanlar müstesnadýr. Þöyle ki: Bir kimse yetime veya vakfa aid bir malý: «Mülküm-dür.» diye dâva etse velinin, vasinin veya mütevellinin bunu ikrar etmesi na­fiz olmayacaðýndan üzerine bir hükm terettüb etmez ve kendisine yemin tev-

cin edilemez. Fakat bunlarýn inkârlarý sahih olduðundan onun üzerine müd­deînin dâvasý ve beyyinesi dinlenir. Demek ki bunlar, dâvada ve ikâme-i bey-yinede hasým oluyorlarsa da ikrar ve yemin hususunda hasým olmuyorlar.

Maahaza veliden, vasiden ve mütevelliden yetime veya vakfa aid sâdir olan bir akd üzerine dâva tahaddüs etse bu hususda bunlarýn ikrarlarý da mu­teber olur. Meselâ: Bir veli, çocuðun malým þer´î müsevvigata binaen satýb da buna dair müþteri tarafýndan bir dâva açýlsa velinin bu satýþýna dair ikra­rý muteber olur. Binaenaleyh bu hususda hasým olacaðýndan inkârý takdirinde kendisine yemin tevcih ve bu iddia için beyyine de ikâme edilebilir (Ankaravî, Dürrimuhtar.)

34 - : Bir ayin hakkýndaki dâvada hasým, ancak o ayine vaziül´yed olan kimsedir. Meselâ: Bir kimse, bir zatýn atýný veya bir akarýný gasb ederek baþ­ka bir þahsa satýb teslim etmiþ bulunsa o zat, bu atý veya akarý istirdad etmek isteyince bunu ancak zilyed olan müþteriden dâva eder, gâsýbdan dâva ede­mez. Fakat bunlarýn kýymetini tazmin etdirmek isterse gâsýbdan dâva eder. Velev ki magsub mal, müþterinin elinde bulunsun. Fakat magsub, müþterinin elinde telef olmuþ olursa sahibi bunun bedelini dilerse gâsýb olan bayiden ve dilerse müþteriden dâva edebilir (Bezzâziyye, Mecelle Bahrirâik.)

35 - : Bir kimse, satýlmýþ olan bir mala müstahik çýkýb da onu dâva et-dikde bakýlýr: Eðer bu malý müþteri kabz etmiþ ise dâva ve þahadet vaktinde hasým yalnýz müþteridir, satanýn huzuru þart deðildir. Fakat müþteri o malý henüz bayiden kabz etmemiþ ise dâva ve þahadet vaktinde hem müþterinin malik olmak sýfatiyle, hem de bâyün zilyed olmasý hasebiyle hazýr bulunmasý lâzýmdýr. Meðer ki beyi, fâsid veya bâtýl olarak akd edilmiþ ve mebi henüz kabz edilmemiþ bulunsun. O takdirde hasým yalnýz bâyidir, müþterinin huzuru þart deðildir.

Bir mah þüf´a sebebiyle ahz etmek de bu istihkakýn naziridir. Satýlan ma­lýn vakfiyyeti iddia edildiði takdirde de hükm böyledir (Camiül´fusûleyn. Ali Efendi Fetavâsý.)

36 - : Vedî, vârislere hasým olur, müþteriye musûlehe, magsubünminhe hasým olamaz. Þöyle ki: Bir kimse, bir þahsýn elinde bulunan bir hane için; «Ben bu haneyi sahibi fülân zatdan þu kadar kuruþa satýn aldým, bunu bana teslim et.» diye iddia etdikde o þahs: «Bu haneyi bana sahibi bizzat iydâ ve teslim etdi.» dese bu müddeînin husûmeti mün´defi olur, sahibinin bu iydâýný isbâta hacet kalmaz. Çünkü bu hanenin fülân zata aidiyyetüýde her ikisi de müttefik bulunmuþdur. Vedî, bu satýþ muamelesini tasdik etsin etmesin, hü­küm böyledir. Çünkü vedîin bu ikrar ve tasdikiyle gaib üzerine hükm oluna­maz:

Fakat o þahs, «Bu haneyi bana fülân zatýn vekili Ýydâ eldi.» dese beyyine­si bulunmadýkça kendisinden husûmet mün´defi olmaz. Çünkü bu vekâleti müþ­teri münkirdir. Þâyed müddeî: «Evet... Bu haneyi fülân zat sana iydâ etmiþ-di, fakat sonradan bana satdý ve senden kabz ve teslime beni tevkil etdi.sde-yib bu beyi ve tevkili isbât eylerse bu haneyi vediden alýr. Amma müddeaa-. leyh, müddeînin bu iddiasýný ikrar ederse hâkim, vediayý müddeîye vermesi için bu müddeaaleyhe emr etmez (Bahrirâik, Dürrimuhtar, Mecelle.)

37 - : Bir kimse, bir þahsýn elinde bulunan bir mal için «Bu benim idi, fülân adam benden gasb etdi.» diye iddia, o þahs da «Bu malý fülân kimse ba­na iydâ ve teslim etdi.» diye müdafaada bulunsa o magsubünminh olan kimse­nin husûmeti mün´defi olur.

Kezalik : Bir kimse, bir þahsýn elindeki bir mal için «Bunu fülân mütevef­fa bana vasiyyet etdi.» diye dâva, o þahs da: «Bu mah bu müteveffa hayatýn­da bana iydâ etdi.» diye iddia eylese, o musâleh olan kimsenin husûmeti ber­taraf olur. Müteveffanýn vârisi veya vasisi hazýr bulunmadýkça bu dâva isti-ma olunmaz (Bahrirâik.)

38 - : Vedî, mûdein dâinine hasým olmaz.

Binaenaleyh bir dâin, mûdîde olan alacaðýný vedîin muvacehesinde isbât edib ondaki vediadan bu alacaðým istifa edemez. Böyle bir deyin dâvasý, ve-dîe karþý sahih deðildir. Fakat bir kimse, bir gaibin üzerine vâcib olan nafa­kasýný bu gaibin emanet akçesinden almak üzere onun vedîinden dâva ve hâ­kimin emriyle ahz ve sarf edebilir (Mecelle, Ankaravî.)

39 - : Dâine borçlunun borçlusu hasým olmaz.

Binaenaleyh bir kimse, berhayat veya müteveffa bulunan bir þahsdaki alacaðým o þahsýn medyunu muvacehesinde isbât ederek ondan istifa edemez.

Fakat bir kimsenin bir müteveffaya aid terekede alacaðý sabit olub bir þahs da zimmetinde o müteveffaya þu kadar borçlu bulunduðunu ikrar etse hâkim, bundan o müteveffanýn borcunu o kimseye vermesi için bu þahsa emr edebilir (Bezzâziyye.)

40 - : Bayie müþterinin müþterisi hasým olnýaz.

Binaenaleyh bir kimse, satdýðý malýn semenini müþteriden almadan müþ­teri bu malý o kimsenin izni olmazsýzm kabz ile baþka bir þahsa satýb teslim etse o kimse, bu þahsdan bu malýn semenini veya semenini istifa edinceye ka­dar hapis etmek üzere o malý taleb edemez. îkinci müþteri, bayi tasdik etme­se bile birinci müþteri hazýr olmadýkça aralarýnda husûmet carî olmaz.

Fakat bir müþteri diðer bir müþteriye hasým olabilir. Meselâ; Bir kimse, bir þahsa saldýðý malý daha semenini almadan baþkasýna satýb teslim etse bu þans, o malý bu ikinci müþteriden «Benimdir.» diye dâva edebilir (Hindiyye,´ Mecelle.)

41 - : Terekeden bir ayin dâvasýnda zilyed olmayan vâris, hasým olamaz. Meselâ : Bir müteveffanýn terekesinden olub kablel´kýsma vârislerinden

birinin elinde bulunan bir elmas yüzüðü bir kimse: «Benim mahmdýr, müte­veffaya vedia olarak verrniþdim.» diye diðer vârisden dâva etse dinlenmez, bunu ancak o züyed olan vârisden dâva edebilir. Bu takdirde bu dâvasýný o vârisin inkârýna mukarin beyyine ile isbât ederse bütün vârisler aleyhine hükm olunur. Fakat bunu yalnýz o zilyed olan vâris ikrar ederse ikrarý ancak kendi hissesi mikdannca nafiz olur, sair vârislere sirayet etmez. Binaenaleyh onun o yüzükdeki hissesi, müddeînin olmak üzere hükm olunur (Mecelle îmâ-diyye.)

42 - : Gâsýb, bazen bayie hasým olur.

Meselâ: Bir kimse, bir malýný baþkasýna satib da henüz teslim etmeden elinden gesb olunsa bakýlýr : Eðer semeni müþteriden almýþ veya semen mü­eccel bulunmuþ ise hasým müþteridir, ve illâ bâyidir (Hindiyye.)

43 - : Vedî, vârislere hasým olur.

Meselâ : Bir müteveffanýn vârisi, bir þahsýn elindeki bir mal hakkýnda: «Bu benîm müverrisimindir, sana vedia olarak vermiþdi, bana iade et.» diye dâva edebilir. Müddeaaleyh: «Bu bende vediadýr.» demekle bu dâvayý defi1 edemez (Bahrirâik.)

44 - : Bir müteveffanýn lehine ve aleyhine olan ayne veya deyne müteal­lik dâvalarda vârislerinden yalnýz biri hasým olabilir. Meselâ: Bir müteveffa­nýn bir þahsda olan alacaðýný vârislerinden yalnýz biri dâva edebilir. Bu sabit olunca vârislerin hepsi için hükm olunur. Þu kadar var ki, dâva eden vâris, yalnýz kendi hissesini kabz eder, vekâleti haiz olmadýkça sair vârislerin hisse­lerini kabz edemez. Fakat bir de. yalnýz´kendi hissesini dâva etmiþ ve bunun­la hükm olunmuþ olursa þâir vârislerin haklarý sabit olmaz.

Kezalik : Bir kimse, bir müteveffanýn terekesinden bir deyin dâva edecek olsa bunu vârislerinden yalnýz biri muvacehesinde dâva edebilir. O vârisin elinde terekeden mal bulunsun bulunmasýn müsavidir. Çünkü müteveffanýn bir malý zuhur ederse müddeî bundan müstefid olur. Eðer bu dâva sahih ol­masa þahidleri fevt veya tegayyüb edebileceðinden hakký zayi olabilir,

Müddeî, bu dâvasýný isbât edince bütün vârisler hakkýnda sabit olmuþ olur. Artýk bu alacaðý sair varisler huzurunda tekrar isbâta muhtaç olmaz. Þu kadar var ki, þâir vârisler, müddeînin bu dâvasýný defe salâhiyyetli bulunur­lar (CamiüTfusûleyn.)

45 - : Terekeye aid olub vârisler beyninde taksim edilmiþ olan bir ayin hakkýnda her vâris, kendi hissesinde hasým olur, hazýr olan vâris, gaib olan hasým namýna hasým olmaz.

46 - : Bir müteveffanýn aleyhine olan ve nesebe müteallik bulunan bir dâvada o müteveffanýn gâsýbý, mûdei, medyunu, dâyîni, sülüs mikdarýyle mû-salehi veya vârisleri tarafýndan alacaklarýný kabza tâyin edilen vekili hasým olamaz. Fakat müteveffanýn bütün terekesi hakkýnda mûsaleh olan, hasým olabilir.

Meselâ : Bir kimse, bir müteveffanýn bir malýný gasb etmiþ olan bir þahsa karþý dâva açarak o maldan alacaðýný isteyemez. Kezalik: Vârisler tarafýndan müteveffanýn alacaðýný kabza tevkil edilmiþ zata karþý o müteveffanýn dâyinleri dâva açarak onun makbuzatýndan alacaklarýný alamazlar (Hamevî, Ali Efendi Fetavâsý.)

47 - : Bir müstecir, diðer müstecire veya rnürtehine hasým olamaz. Þöy­le ki: Bir kimse, bir þahsýn elindeki bir akar için: «Ben bunu senden evvel sa­hibinden isticar etdiðim halde o bunu sonra sana Ýcar ve teslim veya terhin etmiþ.» diye dâva, o þahs da ondan isticar veya irtihan eylediðini ifade etse kendisinden o kimsenin husûmeti mündefi´ olur.

48 - : Ýkraza vekil olan, müstakrize hasým olamaz.

Meselâ : Bir kimse, «Ben fulanýn þu kadar parasýný tarafýndan vekâleten sana ikraz etmiþdim, onu isterim.* diye dâva etse bu dâvasý mesmu olmaz (Ankaravî.)

49 - : Bir dâyin, diðer dâyine hasým olamaz.

Meselâ : Bir kimse, bir þahsdaki þu kadar alacaðýný ondan aldýkdan sonra diðer bir zat zuhur edib. «O þahsda benim de þu kadar alacaðým vardýr, ondan aldýðýn meblâðdan bir kýsmýný benim borcuma mahsuben bana ver.» diye o kimseden dâva edemez.

50 - : Bir müteveffanýn terekesinden bir deyin dâvasý, vârislerinden yal­nýz birinin huzurunda ikâme edilmekle o vâris, bu deyni ikrar veya kendisine tevcih edilen yeminden nükûl etse bu deyinden kendisinin hissesine düþen mik-dar ile mahkûm olur, yalnýz onu vermesi hâkimin hükmiyle lâzmýgelir. Bu ikrarý þâir vârislere sirayet etmez. Muhtar olan kavi, budur. Mecelle´de de bu kabul edilmiþdirt Þa´bînin, Hasen-i Basrî´nin, îmam Mâlik ile îbni Ebî Leylâ-mn, ve Süfyan-ý Sevrî´nin kavilleri böyledir. Fakat zâhirürrivâyeye göre bu halde dâyin, deynin tamamýný mukirrin terekedeki hissesinden ahz edebilir.

51 - : îrsden baþka bir sebeble bir kaç kimse arasmda müþterek olan bir ayni dâvada bunlardan biri diðerinin hissesinde müddeîye hasým olamaz. Me­selâ: Bir kaç kimsenin müþtereken satýn aldýklarý bir haneyi bir þahs çýkýb bunlardan yalnýz birinin huzurunda «Mülkümdür.» diye dâva ve isbât ile hükm istihsâl etse bu hükm, yalnýz bu hazýr olan þerikin hissesine inhisar eder, sa­irlerine sirayet etmez. Çünkü bir kimse, vekâleti, niyabeti veya velayeti bu­lunmadýkça baþkasý namýna hasým olamaz (Eþbah, Hamevî.)

52 - : Irsden baþka bir sebeble müþterek olan bir mal hakkýnda þerikler­den biri, müddeî vaziyetinde bulunsa diðer þerikleri namýna da hasým olmuþ. olabilir mi?. Bu meselede ihtilâf vardýr. Þöyle ki: imamý Azama göre hasým olamaz, imâmeyne göre ise olur.

Meselâ : Ýki kimse aralarýnda münasafeten müþterek olan bir malý bir þahsa satsalar bunun semenini bu iki þerikden biri o þahsdan dâva ve isbât etse imamý Azama göre yalnýz kendi hissesiyle hükm olunur, diðer þerikin bu­nu ayrýca dâva ve isbât etmesi lâzýmgelir, isbât edemezse þerikinin makbuzu­na ortak olur. imâmeyne göre ise tamamiyle hükm olunur, diðer þerikin dâ­vasýna, isbâtýna hacet kalmaz (Hâniyye.)

53 - : Nesebi dâva ve isbâtda müteveffanýn vârisi, vasisi, medyunu, müs-tevdei, dâyini ve mûsalehi hasým olabilir. Bunlar müddeabîhi gerek ikrar et­sinler ve gerek etmesinler.

Vesayeti dâvada da müteveffanýn vârisi, medyunu veya mûsalehi hasým olabilir.

Meselâ : Bir kimse, bir müteveffanýn vârisine karþý: «Ben müteveffanýn þu hususa dair vasisiyim» diye dâva edebilir (Hâniyye, Ali Efendi Fetavâsý.)

54 - : Bir müteveffadan bir mal dâva edildiði halde onun terekesi namý­na asla mal mevcud olmadýðý gibi müddeî de müddeasým isbât edemese vâris­lerine yemin tevcih edilebilir mi?. Bazý fukahaya göre tevcih edilemez, bazý fukahaya göre ise adem-i ilme yemin tevcih edilir (Tekmile, Hâniyye.)

55 - : Bir müteveffanýn terekesi deyne müstaðrak bulunduðu takdirde ay­rýca zuhur eden bir müddeîye karþý vârislerinin ikrarlarý, gurema hakkýnda muteber olmadýðý gibi inkârlarý halinde de bazý fukahaya göre kendilerine ye­min tevcih edilmez (Ankaravî, Netice.)

56 - : Tarik-i âm veya bazý karyelere aid mer´a, baltalýk gibi menafii Umuma aid olan yerlerin dâvasýnda âmmeden yalnýz birisi müddeî olabilir. Bu halde bunun dâvasý dinlenerek müddeaaleyh üzerine hükm olunabilir.

Tarik-i âmmede ihdas edilib müslümanlara muzir bulunan bir þeyi müslü-manlardan her biri meni´ ve refedebilir, bunda icma vardýr. Fakat âmmeye muzir bulunmayan bir þeyi, imamý Azama göre müslürnanlardan her biri yine meni´ ve refedebüirse de imam Muhammed´e göre onun meni hususunda yal­nýz hakk-ý husumeti bulunur, hakk-ý ref´i bulunmaz. îmam Ebû Yusuf´a göre Ýse onun ne hakk-ý men´i ve ne de hakký ref´i bulunmaz (Mecelle, Kefevî.)

57 - : BeytüTmâlin emvalini ce´mi ve hýfza memur olan zat, hâkim tara­fýndan husûmeti re´i olunmadýkça bir kimseye karþý, meselâ: Bir müteveffa­nýn terekesine dair olan bir alacak dâvasýnda müddeî veya müddeaaleyh sýfatýyle hasým olamaz. Fakat hâkim tarafýndan husûmeti re´i olunursa vasi ol­mak sýfatiyle hasým olur.

Kezalik : Beytül´mâle aid hususlarda müddeî ve müddeaaleyh olmak üzere veliyyüremr tarafýndan memur ve tevkil edilen beytül´mâl emini, beytül´mâle aid meselelerde hem müddeî, hem de müddaaleyh olabilir (Tekmile-i Reddimuhtar.)

Kezalik : Beytül´mül emini isbât-ý veraset hususunda hasým olabilir: Bina­enaleyh zahirde vârisi bulunmayan bir müteveffanýn terekesine beytül´mâl emini vaz´ý yed etmekle bir kimse zuhur ederek müteveffanýn vârisi olduðunu bu eminin muvacehesinde dâva ve isbât etse verasetine hükm olunur (Ecvi-be-i Kânia.)

(Þafiî´lere göre bir kimse, bir þahsdan bir akar veya bir menkûl dâva et­mekle o þahs; «Bu mal benim deðildir» veya «Bu ayin bilmediðim bir kiþinin­dir.» veya «Benim çocuk veya mecnun olan oðlumundur.» veya «Bu mal fuka­raya veya fülân mescide mevkumdur, ben bunun nazýrýyým.» dese esah olan kavle göre bununla o þahsdan husûmet münsarif olmaz ve o ayin de onun elin­den nez´ edilmez. Belki müddeî olan o kimse, müddeaaleyh makamýnda bulu­nan o þahsa: «O ayni teslim etmesi kendisine lâzýmgelmediðine dair yemin verdirir.» Bu halde o þahs, ikrar ederse febiha, yeminden nükûl eylerse müd­deîye yemin red olunur, yemin edince o ayne istihkaký sabit olur. Nitekim bey-yine ikâme etdiði suretde de hükm böyledir.

Müddeaaleyh, elindeki aynin beldede hazýr, muayyen, muhasanýasý ve tah­lifi kabil bir þahsa aid olduðunu ikrar etse o þahsa suâl olunur, bu aynin ken­disine aidiyyetini tasdik ederse husûmet onunla carî olur, tekzib ederse o mal, mukirrin elinde býrakýlýr, ondan husûmet münsarif olmaz. Bir kavle göre bu halde o mâl müddeîye teslim olunur. Çünkü ona ondan baþka talib yokdur. Di­ðer bir kavle göre de maliki zuhur edinceye kadar onu hâkim hýfz eder.

Þâyed müddealeyh, o malýn bir gaibe aiddiyetini ikrar ederse esah olan kavle göre kendisinden husûmet münsarif olur, gaibin kudümüne kadar dâva iþi tevkif olunur. Fakat müddeînin beyyinesi ve gâib üzerine hükmün þartlarý mevcud olursa bu malýn müddeîye aidiyyetine hükm olunur. Bu, gâib aleyhine kaza olduðundan müddeîye istizhâren yemin edilir. Bir kavle göre ise bu, hazýr aleyhine kaza olduðundan bu yemine lüzum yokdur (Tuhfetül´muhtac.) [38]

Davalarýn Defi´ Edilebilmesi :




58 - : Dâvalarda defi´ muteberdir. Çöyle ki: Müddeaaleyh canibinden müddeînin dâvasýný red edecek bir baþka dâva dermeyan ve isftât edilse müd­deînin dâvasý bertaraf olur.

Meselâ : Bir kimse, bir þahsdan þu kadar kuruþ karz cihetinden alacak hakký olduðunu dâva etdikde o þans: «Ben onu sana ödedim.» veya «Sen beni ondan ibra etdin.» veya «Biz ondan sulh olduk.» dese bir defi´ dermeyan etmiþ olur.

Kezalik ; «Ýstediðin meblâð, karz deðildir, belki sana satmýþ olduðum fu-lân malýn semenidir.» veya «Fülân zat kendisinde olan o kadar kuruþ alacaðý­mý sana havale etmiþdi, sen o havale bedeli olarak onu bana verdin.» dese defide bulunmuþ olur.

59 - : Þu meseleler de def-i dâva kabüindendir. Þöyle ki: Bir kimse bir þahsa hitaben: «Sen fülân zatýn zimmetinde olan þu kadar kuruþ alacaðýma kefil olmuþdun, onu bana ver.» diye dâva etmekle o þans: «Bu meblâðý o zat sana tediye etmiþdir.» diye iddiada bulunsa bir defi´ irâd etmiþ olur.

Kezalik : Bir kimse, bir þahsýn elindeki bir mal hakkýnda: «Bu mal benim­dir.» diye dâva etmekle o þahs: «Bu malý fülân adam kendisinin olmak üzere benden dâva etdik dese bu malýn o adama aidiyyetine þahadet etmiþdin.» diye iddia eylese bu kimsenin mülkiyyet dâvasýna karþý bir defi´de bulunmuþ olur. Kezalik : Bir kimse, bir müteveffanýn terekesinden þu kadar kuruþ alacaðý olduðunu vârisinin inkârýna mukarrin dâva ve isbât etdikden sonra «O hakký müteveffanýn hal-i hayatýnda tediye etmiþ olduðunu» vârisi iddia eylese bir defi´ dermeyan etmiþ olur.

Kezalik : Bir kimse, bir þahsýn kendisinden haksýz yere þu kadar kuruþ aldýðýný ve onun yanýnda bu meblâðýn helak olduðunu iddia etmekle o þahs: Bu meblâðý bihakkýn aldýðým iddia eylese bu defi muteber olur. Binaenaleyh bu defi beyyine ile isbât edince müddeinin tazmin iddiasýna mahal kalmaz (Mecelle, Camiül´füsûleyn Ali Efendi Fetavâsý.)

60 - : Def-i dâva sahih olduðu gibi bu defi dâvayý defi´ de sahih olur. Meselâ : Bir kimse, bir þahsýn elindeki bir mal için: «Bu mal benimdir,

bana babamdan miras kaldý.» diye dâva, o þahs da: «Ben bu malý babandan satm aldým.» diye defi´ etmekle o kimse: «Her ne kadar babam bu malý sana sattý ise de sonra siz bey´î ikâle etdiniz.» dese def-i defi´de bulunmuþ olur (Hindiyye.)

61 - : Def-i dâvada bulunan müddeaaleyh, müddeî, müddeî de müddeaa­leyh vaziyetinde bulunmuþ olur. Bu halde müddeaaleyh, defini isbât etdikde müddeînin dâvasý bertaraf olur, isbât edemediði takdirde hâkim, müddeaaley-hin talebiyle müddeîye yemin tevcih eder, müddeî bu yeminden nükûl ederse müddeaaleyhin def-i yine sabit olur. Fakat müddeî, müddeaaleyhin iddiasýnýn doðru olmadýðýna yemin ederse dâvasý avdet eder, usulen hâili icab eder (Red-dül´muhtar.)

62 - : Bir kimse, bir þahsdan þu kadar meblâð alacak dâva etdikde þahs: «Ben seni bu meblâð ile fülân zatýn üzerine havale etmiþ, ikiniz de bu havaleyi kabul eylemiþ idiniz.» diye iddia, ve bu iddiasýný muhalünaleyh olan o zat da meclisde hazýr olduðu halde isbât eylese müddeîyi defi1 ile mutale-besinden kurtulur.

Kezalik : Bir kimse, bir þahsdan «Sana þu kadar kuruþ borç vermiþdim, onu bana ver.» diye dâva etmekle o þahs: «Evet vermiþdin, fakat onu fülân zata ver diye sen emr etmekle onu o zata verdim.» diye iddia ve biyyine ikâ­me etse sahih bir def ide bulunmuþ olur (Bezzâziyye, îmâdiyye,)

63 - : Def-i dâva, kablel´hükm olduðu gibi bâdel´hükm de olabilir. r Meselâ : Bir müteveffanýn vârisi, bir kimseden «O müteveffanýn senin zimmetinde þu kadar kuruþ hakký vardýr.» diye dâva ve inkâra mukarrin bey yine ikâme etmekle bâdel´hükm o meblâðý ahz etse de bâdehû o kimse, bu meblâðý fülân þahs eliyle müteveffaya hal-i hayatýnda irsal ve teslim etmiþ olduðunu dâva ve isbât eylese o meblâðý istirdad edebilir ki, bu, bâdel´hükm bir defidir (Ali Efendi Fetavâsý.)

´(Þafiî´lere göre aleyhine beyyine ikâme edilen taraf, bu beyyineyi defi´ edecek bir þey ityan edeceðini söyleyerek istimhâlde bulunursa kendisine üç güa mühlet verilmesi icab eder. Fakat kendisinden kefil alýnýr, kendisi avam­dan veya hâkimin mezhebine muhalif kimselerden bulunursa bu ityan edile­cek þeyin neden ibaret olduðunu hâkimin istifsâl etmesi lâzýmgelir. Avamdan olmayan bir müddeaaleyh ise tefsirde bulunmasa da imhâl edilebilir Tuhfe-tül´muhtac.) [39]

Dâvâlardaki Tenakuzlar :



64 - : Tenakuz, münakýzýn kendi nefsi için mülkiyyet dâvasýna mânidir. Çünkü tenakuz, müddeinin kizbini gösterir.

Binaenaleyh bir kimse, bir mali istiþrada veya istiyhabda veya istidada veya isticarda bulunduðu halde o mala malik olduðunu dâva etse bu dâvasý mesmu olmaz.

Meselâ : Bir kimse, bir þahsýn elindeki bir kitabý satýn almak isteyib de bâdehû o kitab, bu satm almak istemesinden mukaddem kendisinin mülkü ol­duðunu dâva etse tenakuza mebni bu dâvasý dinlenilmez.

Kezalik : Bir kimse: «Benim fülân þahsda hiç bir hakkým yokdur.» veya «Ona karþý hiç bir dâvam yokdur.» dedikden sonra ondan hemen bir þey dâva etse mesmu olmaz. Meðer ki bâdeh» hadis bir emrden dolayý dâvada bulunsun (CamiüTfüsûleyn.)

65 - : Bir kimse, bir þahsdan: «Fülân zata vermek üzere sana vermiþ ol­duðum þu kadar kuruþu o zata vermedin, elinde kaldý, getir bana iade et.» demekle o þahs, kendisine böyle bir meblâð verildiðini inkâr edib o kimsenin bu iddiasýný beyyine ile isbâtýndan sonra: «Evet... O zata vermek üzere bana o meblâðý vermiþdin, ben de o meblâðý o zata verdim.» diye müdafaada bulun­sa bu defi, tenakuza mebni mesmu olmaz.

Kezalik : Bir kimse, bir þahsýn elinde bulunan bir hane için: «Bu benim mülkümdür.» diye dâva etmekle o þans: «Evet bu hane senin idi, fakat sen onu fülân tarihde bana sattýn.» diye iddia ve bu kimsenin bu satýþ muamele­sini külliyen inkârýna kargý o þans, bu iddiasýný isbât etdikden sonra o kimse: «Evet.. O haneyi o tarihde sana þatmýþdým, fakat bu satýþ vefaen idi, veya söy­le müfsid bir þart ile yapýlmiþdý.» diye dâva etse mesmu olmaz (Gurer., Me--celle, Camiürfüsûleyn.)

66 - : Bir kimse, bir malýn bir þahsa aidiyyetini ikrar etdikden sonra o malýn kendisine veya müvekkiline veya vasisi veya velisi bulunduðu çocuða aidiyyetini dâva etse dâvasý sahih olmaz. Çünkü tenakuz, mütenakýzýn hem nefsine, hem de baþkasýna aid dâvasýnýn sýhhatine mânidir. Meðer ki mukar-rünleh bu ikrarý red etsin veya aradan zaman geçerek mülkiyyetin intikâli için bir sebeb dermeyan edilsin (Hindiyye.)

67 - : Bir kimse, bir þahsý ibra-i âm ile ibra etdikden sonra kendisi için ondan bir mal dâva etse sahih olmaz- Fakat onu bütün dâvalardan ibra etdik­den sonra baþkasý namýna vekâleten veya vesâyeten bir mal dâva eylese bu mesmu olur (Eþbah, Hindiyye.)

68 - : Bir kimse, bir malýn baþkasýna aidiyyetini bilvekâle veya bilvelâye veya bilvesâye veya bittevliye dâva etdikden sonra o malýn kendisine veya baþka bir þahsa aidiyyetini dâva etse sahih olmaz. Çünkü bir kimse, kendi ma­lým husûmet zamanýnda baþkasýna izafe etmez. Þu kadar var ki, bilâhare «Bu mal fülânýn idi, fakat onu sonra ondan satýn aldým, veya müvekkilim fülân þahs satýn aldý.» diye dâva ve beyyine ikâme ederse o zaman dâvasý sahih olur.

Kezalik : Bir kimse, bir malý evvelâ kendisinin olmak üzere dâva, bâdehû baþkasý namýna bilvekâle dâva etse sahih olur. Zira dâva vekilleri, bazen mü­vekkillerine aid þeyleri - hakký rnutalebeleri olmak sebebiyle - kendi nefsle» rine muzâf kýlarak dâvada bulunurlar (Mecelle, Ankaravî, Hâniyye.)

69 - : Bir muayyen hak iki kimseden ayrý ayrý istifa olunamýyacaðý gibi böyle bir hak bir cihedden dolayý iki kimseden iddia da olunamaz.

Meselâ : Bir kimse, alacaklýsýna vermek üzere Zeyd´e þu kadar kuruþ ver­miþ olduðunu iddia ve inkârýna mukarin Zeyd´e yemin tevcih etdikden sonra Zeyd hakkýnda bir zanna binaen dâvada bulunmuþ olduðunu zu´um ederek bu meblâðý Halid´e vermiþ olduðunu Halid´den dâvaya kalkýþsa artýk bu dâvasý kabul olunmaz (Bezzâziyye.)

70 - : Bir þahsýn dâvasýnda tenakuz bulunacaðý gibi bir þahs hükmünde bulunan vekil ile müvekkil veya vâris ile müverris gibi iki þahüin sözlerinde de tenakuz tahakkuk edebilir.

Binaenaleyh bir husûmet hakkýnda müvekkilin veya müverrisin dermeyan etmiþ olduðu dâvasýna münafi vekili veya vasisi bir dâvada bulunsa sahih ol­maz (Bahrirâik.)

71 - : Tenakuz, def-i dâvaya da mâni olur.

Meselâ : Bir kimse, bir þahsdan «Fülânýn bana olan þu kadar meblâð bor­cuna kefil olmuþdun, o meblâðý bana ver.» diye dâva ve bu kefaleti o þahsýn inkârýna mebni isbât etmekle o þahs: «Sen beni bu kefâletden ibra etmigdin.» diye müdafaada bulunsa bu def-i dâvasý mesmu olmaz (Behcetül´fetava.)

72 - : Bir kimsenin aralarýnda tenakuz husule gelen iki dâvasýndan ikin­cisi merdud ise de bu, evvelki dâvasýný takibine mâni olmaz. Çünkü ikinci dâ­vanýn yalan olduðu anlaþýldýðýndan dinlenemez, fakat bununla evvelki dâva­nýn da yalan olduðu zahir olmaz.

Meselâ : Bir kimse, «Ben fülân müteveffanýn amcasý oðluyum.» diye dâva etdikden sonra: «Ben o müteveffanýn kardeþiyim.» diye dâva etse bu ikinci dâvasý kabul olunmaz, fakat yine o müteveffanýn amcasý oðlu olduðunu dâva etse kabul olunur (Dürerül´hükkâm.)

73 - : Tenakuz, hasmýn tasdikiyle mürtefi´ olur.

Meselâ : Bir kimse, bir þahsdan evvelâ cihet-i karzdan olmak üzere bir mikdar meblâð dâva edib de bâdehû bu meblâðýn kefalet cihetinden olduðunu iddia, o gaha da bunu tasdik eylese tenakuz aradan kalkmýþ olur (Bezzâziyye, Mecelle)

74 - : Tenakuz, hâkimin tekzibiyle de mürtefi´ olur.

Meselâ : Bir kimse, bir þahsýn elindeki bir mal hakkýnda «Bu mal benim­dir.» diye dâva, o þahs da «Bu mal fülân zatýn idi, ben bunu ondan satýn aldým.» diye bu dâvayý inkâr etmekle o kimse, beyyine ikâme ederek bu malý hükmen zabt etse, o þahs bu malýn semeniyle bunu kendisine satmýþ olan zata rücu edebilir. Her ne kadar bu malýn fülân zata aidiyyetini evvelâ ikrar etmesiyle sonra ki rücuu arasýnda tenakuz var ise de bu ikrarý hâkimin hükmiyle tekzib edildiðinden tenakuz mürtefi´ olmuþdur.

Kezalik : Bir kimse, bir þahsa karþý, medyunu tarafýndan þu kadar meb­lâða kefil olduðunu iddia ve o þahsýn inkârýna mebni bu kefaleti hâkimin hu­zurunda beyyine ile isbât ve mekfûlünbih olan meblâðý ondan ahz etse o þahs da medyuna karþý onun emriyle kefaletini biliddia isbâta kalkýþsa kabul olu­nur ve o meblâð ile medyuna rücu edebilir. Çünkü kefil olmadýðýna dair sözü hâkimin hükmiyle seran tekzib edilmiþdir (Bezzâziyye.)

Kezalik : Bir kimse, «Müverrisimin sende fülân cihetden þu kadar meblâð vardýr.» diye bir þahsdan dâva, o þahs da bu meblâðý müteveffanýn vasisine verdiðini bu kimse ile o vasinin Ýnkârlarýna rnukarin idi, isbât ve hüküm istihsâl eylese bu kimse o meblâðý vasiden Ýsteyebilir (Hamevî.)

75 - : Tenakuz, mahalli hefada mafüvdür, dâvanýn sýhhatine mâni olmaz. Meselâ : Bir kimse, bir haneyi isticar etdikden sonra: «Ben çocuk iken

babam bu haneyi benim Ýçin satýn almýþ, isticar ederken bundan haberim yok Ýdi.» diye mucirden dâvada ve bu babda bir kýt´a sened ibraz etse dâvasý mes-mu olur. Çünkü bunda müddeinin mazereti zahirdir.

Kezalik : Bir kimse, bir haneyi isticar etdikden sonra «O hanenin kendisi­ne vaktiyle babasýndan irsen intikâl etmiþ olduðuna vâkýf olsa bunu mucirden dâvasý mesmu olur (Tatarhâniyye, Camiül´füsûleyn.)

Kezalik : Bir müteveffanýn vârisleri, zevcesine hisseyi irsiyye verdikden sonra müteveffanýn bu kadým kablelvefat hal-i sýhhatinde bâinen boþarnýþ ol­duðunu iddia ve isbât etseler vermiþ olduklarý hisse-i irsiyyeyi´ondan istirdad edebilirler (Netice.)

Kezalik : Bir kadýn, kocasiyle bir bedel üzerine muhalea oldukdan sonra kocasýnýn kendisini daha evvel üç talâk ile boþamýþ olduðuna beyyine ikâme etse kabul olunur.

Kezalik : Bir vasi, terekeden bir malý bilvesâye satdýkdan sonra bunu gabni fahiþ ile satmýþ olduðunu iddia etse mesmu olur. Çünkü o malýn fiatý kendisince meçhul bulunmuþ olabilir (Dürerürhükkâm.)

76 - : Bir müteveffanýn terekesini taksime birriza mübaþeret, maksumun, müþterek, yani: Terekeden olduðunu ikrardýr. Binaenaleyh bu taksimden son­ra «Þu taksim edilen mal benimdir.» diye dâva bir tenakuzdur.

Meselâ : Ýki kardeþ, babalarýnýn terekesini aralarýnda takdim etdikden sonra birisi, «Þu böldüðümüz eþyadan fülân þey benimdir, ben onu babamdan satýn almýþdým, veya babam onu bana hibe ve teslim etmiþdi.» diye iddia etse mesmu olmaz. Fakat «Ben çocuk iken babam onu bana vermiþ, taksim vak­tinde bilmiyordum.»derse mazur sayýlarak dâvasý dinlenir (Bezzâziyye.)

Kezalik : Terekeyi taksime mübaþeret, müteveffadan alacak dâvasýna mâni olmaz.

Meselâ : Vârisler terekeyi aralarýnda taksim etdikden sonra içlerinden birisi: Müteveffada þu kadar meblâð atacaðým vardýr.» diye dâva edebilir. Bu halde diðer vârisler bu alacaðý kabul edib hisselerine göre verirlerse yapdýk-larý kýsmet bozulmaz, aksi takdirde bozulur, içlerinden birisi kendi hissesini satmýþ olsa bu satýþ muamelesi de bozulur (Dürrimuhtar, Reddimuhtar.)

77 - : Mütenakýz görülen iki sözün tevfiki mümkün olub da müddeî veya müddeaaleyh dahi tevfik ederse tenakuz mürtefi olur.

Meselâ ; Bir kimse, bir hanede müstecir veya müsteir olduðunu ikrar et­miþ iken «Bu hane benimdir.» diye dâva etse mesmu olmaz. Fakai «müstecir veya müsteir idim, sonra sahibinden satýn aldým.» diye sözlerinin beynini telif ederse dâvasý dinlenir.

Kezalik : Bir kimse, kendisinden dâva edilen þu kadar borç para hakkýn­da: «Ben Öyle bir meblâð almadým.» diye inkâr ve dâyinin isbâtý üzerine: «Ben o meblaðý tediye etdim, veya dâyin beni ondan ibra etmiþdir» diye dâva eyle­se mesmu olmaz. Fakat böyle bir alacak iddiasýna karþý: «Benim müddeîye hiç borcum yokdur.» deyib de müddeinin beyyine ikamesi üzerine: «Evet o kadar borcum var idi, fakat ben onu tediye etdim, veya dâyin beni ondan ibra etdi.» diye dâva etse mesmu olur-

Mücerred imkân-ý tevfik ile tenakuz mürtefi olmaz. Esah olan kavi, budur (Mecelle, Reddimuhtar tekmilesi.)

78 - : Bir kimse, kendisine verildiði iddia edilen vediayý inkâr ile «Bana böyle bir þey iydâ edilmemiþdir.» dedikden sonra müddeî iydâý isbât etmekle o kimse, «Ben onu mûdiine red ve teslim etmiþ bulunuyorum.» diye iddia ey-îese mesmu olmaz. Vediayý mevcud ise aynen red eder, müstehlek ise kýymeti­ni zâmin olur. Burada tenakuz, def-i dâvaya mâni olmuþdur.

Fakat böyle bir dâvaya karþý: «Müddeinin bende Öyle bir vediasý yokdur.» diye inkâr ve müddeinin beyyine ikâme etmesinden sonra: «Evet.. Müddeinin bende öyle bir vediasý var idi, amma ben onu ona red ve teslim etmiþdim.» diye iddia ederse bu iddiasý mesmu olur (Hülâsa, Bezzâziyye.)

79 - : Bir kimse, bir akdin, meselâ: Bir beyi ve þirânýn kat-î ve sahih bir suretde kendisinden sâdir olduðunu ikrar ederek bu ikrarý muanven ve mer-sûm senede rabt olundukdan sonra dönüb de bu akdin vefaen veya fâsiden ya­pýlmýþ olduðunu iddia etse dâvasý dinlenilmez.

Kezaiik : Bir kimse, bir þahs ile bir hususa dair sulh olub bunun sahih bir suretde akd edildiðini hâkimin huzurunda ikrar ederek bu ikrarý bir senede rabt olundukdan sonra þöyle bir þart ile yapýlmýþ olduðunu iddia etse dâvasý mesmu olmaz. Çünkü dâvasýna münakýz bir ikrarý sebk etmiþdir. Bîr þeyin kendisine münakýz ve münafî olan bir þey ile beraber bulunmasý ise müstehil-dir (Bedâyî, Ankaravî.)

80 - : Bîr kimse, bir malý, kendi mülkü olmak üzere bir þahsýn huzurunda birisine satdýðý veya vakf etdiði veya baþkasýna hibe ve teslim eylediði halde o þahs, sükût edib de bilâhare «O mal benimdir.» diye dâvaya kalkýþsa bakýlýr: Eðer o þahs, o kimsenin akribasýndan ise veya aralarýnda zevciyyet mevcud ise bu dâvasý dinlenmez, onun bu sükûtu, o kimsenin mülkiyyet iddiasýný tas­dik sayýhr. Fakat o §ahs, yabancý ise mücerred bu sükûtu dâvasýna mani ol­maz, belki müþterinin mebide malikâne tasarrufatda bulunmasýný, meselâ: Bina yapmasýný veya aðaç dikmesini veya yýkmasýný gördüðü halde sükût ederse bâdehû: «Bu benimdir, veya benim bunda hissem vardýr-» diye vuku bulacak dâvasý mesmu olmaz. Akriba arasýnda fâsid tamalar ve telbis þübhesi daha ziyade olduðundan onlarýn mücer´"ed sükûtlarý kâfidir. Ecnebilerin birbiri mallarý hakkýnda tamalarý ise binnîsbe nadir olduðundan bunlarda tez­vir cihetini tercih edecek bir müreccih lâ*ýmdýr ki- ° da müþterinin bir müd­det tasarruf-i müllâk ile tasarruf etmesidir- Tasarruf-ý müllâk ise bir mülkde yalnýz mal sahibinin yapmasý caiz ve salih olan tasarrufdýr (Dürrimuhtar, Hiz&netUl´mÜfttn.)

81 - : Beyyinelerin tearuzu, dâvanýn istimaýna mâni olur.

Meselâ : Bir kimse: «Ben fülân meyyitin amcasý oðluyum.» diye irs dâva­sýna kýyam ve bu meyyitin nesebini ceddi´»e kadar beyan ederek beyyine ikâ­me etdiði gibi bu iddiayý münkir olan müddeaaleyh de: «O meyyitin ceddi fü-lândýr, müddeinin iddia etdiði sahs deðildir.» diye beyyine ikâme eylese baký­lýr: Eðer hâkim, müddeinin beyyinesiyle hükm etmiþ ise artýk bu nafiz olur, müddeaaleyhm define iltifat plunmaz. Fa^at henüz hükm etmemiþ ise artýk hâkim, müddeinin de, müddeaaleyhin de beyyinesiyle hükm edemez. Çünkü aralarýnda tearuz bulunmuþ, biri evvelce hâkimin hükmiyle tekavvi etmemiþ-dir (Muhit, Hindiyye.)

82 - : Mütenakýzm tenakuzu, müþariKine sirayet etmez.

Meselâ : Bir kimse, bir malý iþtira etdikden sonra: «Bu benim müteveffa babamýn malýdýr.» diye dâva etse mesmu almaz. Fakat onun kardeþi: «Bu ma­lýn müteveffa babasýndan kendisiyle müd^eiye mevrûs olduðunu» iddiada bu­lunsa bu malýn yarýsý hakkýnda dâvasý misimi olur (Hindiyye.)

83 - : Tenakuz, übüvvet, ve bünüv hakkýndaki neseb dâvasýna mâni olmaz.

Meselâ : Bir kimse: «Oðlumdur.a. diye bir þahsdan nafaka dâva etdiði hal­de o þahs bunun oðlu olduðunu inkâr etse de bâdehû onun oðlu olduðunu iddia ve isbât eylese terekesine vâris olur.

Kezaîik : Bir kimse, bir vakfýn evlâdýndan olmadýðýný ikrar etse de bilâ­hare onun evlâdýndan olduðunu dâva ve isbât ederek evlâdýna meþrut; olan vakfýndan hisse alabilir. Çünkü neseb, hefa olduðundan buna evvelce muttali olmamýþ olmasý melhuzdur (Hin´üyye. CamiüTicareteyn, Ali Efendi Fetavâsý.) [40]


radyobeyan