Ifta ve istiftaya dair By: ecenur Date: 05 Mart 2010, 13:41:33
(ÜÇÜNCÜ BÖLÜM)
ÝFTA VE ÝSTÝFTAYA DAÝRDÝR.
ÝÇÝNDEKLÝER : Fetvanýn mahiyyeti ve ehemmiyet-i þer´îyyesi. Müf t Merde aranýlan evsaf. Müftilerin baþlýca vazifeleri ve riâyet edecekleri usûl ve merasim. Kaza ile iftânýn bir zatda ce´mi olunub otunamiyacaðý. [31]
Fetvanýn Mahiyyeti Ve Ehemmiyeti Þeriyyesi :
128 - : Fetva - ýstýlah kýsmýnda da beyân olunduðu üzere - bir hâdise, bir muamele hakkýndaki hükm-i þer´îyi haber vermekden, o hükme dair veri len malûmatdan ibaretdir. Bu halde müfti, hükm-i þer´îyi beyan ve ihbar eden zatdýr, bunun bu ihbarýna «Iftâ» denir. Müstefti de böyle bir hükm hakkýnda fetva isteyen, malûmat almak talebinde bulunan kimsedir. Bunun bu talebine de «Istiftâ» denilir.
129 - : Fetvalar, pek büyük bir ehemmiyeti haizdir, insanlar, ferdî ve içtimâi hayatlarýnda binlerce yüzbinlerce hâdiseler ile karþýlaþýrlar. Bunlarýn bir çoðu dinî husûsata aid bulunur. Bu halde bunlarýn hakkýndaki ahkâm-ý þer´îyyeyi bilmek mühim bir vecibe teþkil eder. Her kimse ise bu ahkâma muttali olamaz. Bu hususda bizzarûre ehl-i ilme, fukaha-i Ýslama müracaata dînen mecbur kalýr. Binaenaleyh islâm âlemindedinî ilimler ile iþtigâl ederek bu gibi ahkâm-ý âliyyeye vâkýf zatlarýn yetiþmesine kat´î suretde ihtiyaç vardýr.
130 - : Iftâ vazifesi de pek mühimdir. Herhangi bir hâdise hakkýnda fevt-tâ vermek, öyle kolay bir þey deðildir. Bunun mânevi mükâfatý ne kadar ziyade ise uhrevî mes´uliyyeti de o kadar fazladýr. Sorulan bir mesele hakkýnda lâzýmgelen malûmatý haiz olmayan bir kimsenin hemen fetva vermeðe kýyam etmesi din bakýmýndan pek büyük bir cür´et sayýlmaktadýr.
Bir hadis-i þerîfde: buyuru! muþtur.
Yani : Bir kimseye cahilane bir suretde fetva verilse bunun günahý, bu fetvayý verene aid olur.
Binaenaleyh fetva hususunda çok itina göstermek lâzýmdýr.
131 - : Keþþafül´kýna´da mezkûr olduðu üzeýç eslâf-ý kiram, fetva vermekden tevekki ederlerdi. Abdürrahman îbnü Ebî Leylâ´dan þöyle mervîdýr. «Resûli Ekremin ashabýndan yüz yirmi zata yetiþdim ki, bunlardan hangi birine bir mesele sorulunca diðerine gönderir, her biri cevab vermekden çekinir, bu suretle o mesele yine evvelki zata gelirdi. imam Ahmet ve saire de sorulan meselelere heman cevab vermeðe atýlmayý muvafýk görmezlerdi. Bahusus herkesin iftâya cür´et etmesi asla doðru olamaz.
Deniliyor kf, veliyyüTemre lâyýk olan þudur ki: Müftilerin hâllerini tetkik ve te´emmül etsin, fetvaya salâhiyyetli olaný ibkâ, olmayaný meni´ ve tekrar fetvaya mübaþereden nehy ve kendisini ukubetle tehdid etsin.
VeliyyuTemr, kimin fetvaya salâhiyyeti olduðunu bilmek için zamanýnýn ulemasýndan sorar, bu bâbda mevsuk zatlarýn haberlerine itimad eder.
imam Mâük´den mervîdir ki, Þöyle demiþdir: «Yetmiþ zat, fetvaya ehl olduðuma þahadet etmedikçe ben fetva vermedim.» Bir rivayete göre de goyle demiþdir: «Ben kendimden daha âlim olan zata ehil olub olmadýðýmý sormadýkça fetva vermedim, kiþiye lâyik deðildir ki: Kendisinden daha bilgili olan bir zata sormadýkça nefsini bir þeye ehil görsün. [32]
Müftilerde Aranýlan Evsaf :
132 - : Müfti, usûliyyûne göre müctehid olmalýdýr. Bazý zevata göre müe-tehidden maksad, kendi kavlinin sýhhati için kitâbûllâhdan veya sünnetden veya kýyasdan kuvvetli bir hüccet ityânýna kadir olan bir düý âlimidir. (Ku-hüstânî.)
Maamafih, müftinin veya kadýnýn müctehid olmasý, bir þart-ý evleviyyet-dir. Yoksa bir þart-ý cevaz ve nefâz deðildir. Sahih olan da budur. Çünkü bunda kolaylýk ve.suhulet vardýr. Her zaman, her yerde kâfi mikdar müctehid bulunmaz. Eðer herhalde ictihad þart olsa nâsýn iþleri muattal kalmak lâzým gelir (Mecmaül´enhür.)
Müctehid olmayan bir âlime müfti denilmesi» müctehidin-i izamýn kavillerini bulub ihbar etmesi itibariyledir. Bunun içindir ki, vaktiyle resmen tâyin edilen müftiler, bir meselenin cevabýný yazdýklarý istifta varakasýnýn ilk satýrýnda «Bu mesele hakkýnda Eimme-i Hanefîyyenin kavli ne veçhiledir, beyan buyurula» ibaresini yazdýrýr, varakanýn nihayetinde de cevabým verirlerdi.
133 - : Müfti, ilm-i fýkhý haiz-i salâhiyyet olan zatlardan ahz etmiþ, fVkh-da meleke-i nefsiyye sahibi bulunmuþ olmalýdýr. Mücerred fýkýh kitablarýru mütalâa etmek kâfi deðildir. Böyle bir mütalâaya itimaden fetva vermek caiz görülmemektedir. Böyle bir kimse, bu ilmin cahili sayýlýr. Çünkü mütalâa edeceði kitablarýn derece-i kýymetini de takdir edemez. Hatalara maruz kalabilir (Bahrirâik.)
134 - : Müfti, kariha sahibi olub bununla nâsýn âdetlerine muttali olmalýdýr. Çünkü bir çok ahkâm, bu âdet üzerine ibtina eder (Bedrül´münteka.)
135 - : Müfti, salih bir zat olmalýdýr.
Binaenaleyh muhtar olan kavle göre fâsýk bir þahsýn müfti olmasý caiz ve onun fetvasý ma´mûlünbih olmaz. Çünkü fetva, umûr-ý dindendir. Fâsýkýn sözü ise diyanet hususlarýnda kabul edilmez (Fethül´kadir.)
136 - : Müfti, müteyakkýz, nâsýn hiylelerine, desiselerine vâkýf olmalýdýr. Bir bâtýlý terviç, bir hakký ibtâle çalýþan kimselerin kendilerine bir girizgâh bulmak için bazen istiftada bulunduklarý görülür. îþte bu kimselere karþý uyanýk bulunmalýdýr. Bazý müsteftileri de kabil ise hasýmlariyle beraber ce´mi ederek bunlarý isticvabdan sonra tezahür edecek vaziyyete göre fetva vermelidir. Müsteftîye karþý: «Hâdise böyle ise hak senindir, þöyle ise hak hasmýndýr.» diye cevab vermemelidir. Olabilir ki müsteftî, nefsi için faideli olan sureti ihtiyar eder de bunu yalancý þahid ile isbâta çalýþýr ÇReddimuhtar.)
137 - : Müftî olan zat, salimüz´zehn, hüsn-i tasarrufa malik, mürüvvete münafi hâllerden beri olmalýdýr. Saðýr da olmamalýdýr. Çünkü bazen istiftalar þifahen vuku bulur. Bunu güzelce iþitmeden fetva verilirse bir yanlýþlýk vücu-de gelir de bunun neticesinde bir tarafýn hakký zayi olur. Böyle bir fetvanýn mahkemece veya iki tarafça medar-ý hükm ittihaz edilmesi melhuzdur.
138 - : Müfti, kavliyle fetva vereceði müctehidin, fakikîn rivâyetdeki bilgisini, dirayetdeki derecesini, ve tabakat-ý fukaha arasýndaki tabakasýný bilmelidir. Tâ ki, muhtelif akval sahihlerinin aralarým temyiz hususunda kâfi mertebede bir basiret üzere bulunabilsin.
139 - : Müfti, fakÝhünnefs bulunmalýdýr, icabýnda ehli ilm ile müþavere yapmalýdýr. Ve müracaat edeceði kitablarda iltizam edilmiþ olan tercih usûlüne muttali´ olmalýdýr.
Meselâ : Hâniyye´de, yani, îmam Kadýhan´m fetva kitabýnda bir mesele hakkýndaki muhtelif akvalden hangisi ezhar ve eþher ise o takdimen yazýl-rnýþjdýr.
Kezalik : Mülteka l´ebhürde de mutemed olan kavi, Önce yazýlý buiunmuþ-dur. Fýkýh meslelerini delilleriyle zikr eden sair bir çok kitabîarda ise muhtelif akval zikr edilince imamý Âzam´ýn kavli en sonra zikr edilir ve her kavlin delili zikr edilmekle beraber îmatn-ý Azamýn kavline aid delil, en sonra yazý-lýb diðer zevatýn delillerine cevabý mutazammin bulunur. Bu ise îmam-ý Azamýn kavlini tercihdir. Meðer ki baþka bir kavlin tercih edildiði sarahaten beyan edilsin. Hihâye, Kenz, bunlarýn þerhleri, ve Kâfi, Bedâyî gibi kütüb-i fýk-hýyyede bu usûl iltizam edîlmiþdir.
Kezalik : iki kavi zikredilib de yalnýz biri tâlil edilse, bunun tercih edildi-ðî anlaþýlmýþ olur. Çünkü bir hükmün illetini beyan, ona ihtimam edildiðine delildir.
140 - : Müfti, bir mesele hakkýndaki muhtelif akvalden hangisinin müreccah olduðuna delâlet eden tâbirleri de güzelce nazara almalýdýr.
Meselâ : Bir mesele hakkýnda iki veya daha ziyade kavi zikr edilib de bunlardan biri tercihe delâlet eden bir tâbire mukarin bulunsa bu tercih edilir.
Bir meslenin müreccah, fetvaya elyak olduðuna delâlet eden sözler, þu gibi tâbirlerdir: Bununla fetva verilir. Fetva bunun üzerinedir. Bunu ahz ederiz. Itimad bunun üzerinedir. Elyevm amel bunun üzerinedir, ümmetin ameli bunun üzerinedir. Sahih olan budur. Esah olan budur. Ezhar olan budur. Zamanýmýzda muhtar olan budur.
141 - : Yukarýda yazýlan tâbirlerden bazýlarý, diðerlerinden daha kuvvetli, daha müekkeddir.
Meselâ : Bununla fetva verilir sözü, fetva bunun üzerinedir sözünden daha kuvvetlidir. Esah tâbiri de sahih tâbirinden daha müekkeddir.
Maamafih sahih ve esah tâbirleri hakkýnda tafsilât vardýr. Þöyle ki: Bunlar bir kitabda bir imam tarafýndan ifade edilirse esah tâbiri daha kuvvetli sayýlýr. Çünkü bu sahih tâbiri fâsid mukabilinde kullanýlmýþ olur. Meðer ki meselede üçüncü bir kavi de bulunsun.
Fakat iki imamdan biri esah, diðeri sahih derse sahih denilen kavi ile amel, esah denilen kavi ile amelden evlâdýr. Çünkü sahih tâbiri, fâsid mukabilidir, esah tâbiri ise sahihin mukabilidir. Bu halde esah deyen, sahih deyenin kavline iþtirak etmiþ olur. O kavlin sahih olduðunu esasen ikisi de kabul etmiþ bulunur. Böyle hakkýnda ittifak bulunan bir kavli ahz etmek ise evlâdýr.
Maamafih bir hükm hakkýnda «Bununla fetva verilir» veya «Fetva bunun üzerinedir» denilmiþ olsa bunun muhalifiyle fetva verilemez. Amma bir rivayet, mutemed bir kitabda «Esahdýr», «Evlâdýr» veya «Erfakdýr» tâbirlerinden biriyle mukayyed bulunursa bununla da bunun, muhalifiyle de fetva verilebilir.
Bir de bir mesele hakkýnda iki kitabdan birinde sahih denildiði haîde dizer bir kitabda bunun muhalifi hakkýnda sahih denilmiþ olsa o kitablarýn ma-hiyyetine göre bunlardan biri tercih olunur. Meselâ: Hâniyye´deki bîr kavi, Bezzâziyyedeki muhalif kavle tercih edilir. Çünki Kadýhan´m tashihi ekvadýr (ResmuTmüftî - Ibn-i Abidin.) [33]
Hanbeli Fukahas1nýn Kitablarýna Da Müftillerin E Vs Ar Ve Muamelatý Hakk1nd Þu Gibi Beyanat Muharrerdir :
(1) : imam Ahmed Ibn-i Hanbel (RahmetûllâhÝ aleyh) þöyle demiþdir: Bir kiþiye lâyik deðildir ki, kendisinde þu beþ haslet bulunmadýkça nefsini fetyâ vermeðe maruz býraksýn.
Birincisi : Kendisinde niyyet-i hâlise bulunmalýdýr, riyaset ve emsali bil þey kasd etmemelidir, böyle bir niyyeti bulunmazsa sözünde nur bulunmaz, çünkü ameller niyyetlere göredir.
Ýkincisi : Kendisinde hiîm, vekar, sekinet bulunmalýdýr. Ve illâ tasaddi et diði þer´î hükmleri beyana muktadir olamaz.
Üçüncüsü : Sorulan meselenin künhünü ve cevabýný kuvvetlice bilmelidir.
Dördüncüsü : Kâfi derecede maiþeti bulunmalýdýr, Çünkü aksi takdirde nâsa muhtaç olacaðýndan onlarýn buðzunu celb eder.
Beþincisi : Nâsýn ahvâline muttali olmalýdýr. Müfti için lâik olan þudur ki, nâsýn mekirlerini, hud´alanný görebilsin, müfti için lâyik deðildir ki, nâsa hüsn-i zan edib dursun. Belki hazer üzere bulunmalýdýr. Tasvir ve beyan etdý-ði meselelere infâz-ý nazar eylesin. Tâ ki kendisini kerih bir hâle düþürmesin. hadis-i þerifi de bunumüeyyiddir.
(2) : Lâzýmgelen evsafý haiz kölenin, kadýnýn, iþareti veya kitabeti anlaþýlan ahresin fetvalarý þahindir, haberleri sahih olduðu gibi.
(3) : Fâsýk bir kimsenin müctehid derecesinde malûmatlý olsa da baþkalarýna fetva vermesi sahih olmaz. Çünkü onun ifadesine emniyet edilemez. Fakat kendi nefsi hakkýnda fetva verebilir. Zira kendi nefsine nisbetle itham olunmaz.
Alâmül´muvakkîn´de ise þöyle deniliyor: «Ben derim ki, savab olan, fâsýk-dan istif tanýn cevazýdýr. Meðer ki fýþkýný ilân eder olsun, veya nâsý bid´atýna davet eder bulunsun.
Mestûrül´hâl olan kimsenin de fetvasý sahih gürülmemektedir. Fakat esah görülen bir kavle nazaran bunun fetvasý þahindir.
(4) : Müftinin fetva hususunda tesahül göstermesi haramdýr. Fetvada te-sahül ile maruf kimseyi taklid de haramdýr.
(5) : Müfti, kendi þeriki veya düþmaný veya usûl ve fürûundan biri veya zevcesi gibi lehlerine þahadeti kabul edilmeyen kimseler hakkýnda da fetva verebilir. Çünkü fetvadan maksad, hükm-i þer´îyi beyandýr, bu ise muhtelif olmaz, bunda ilzam yokdur. Hâkim ise bunun hilâfýnadýr.
(6) : Hükm edilmesi caiz olmayan bir halde fetva verilmesi de caiz olmaz. Belki haram olur. Fikri bozacak olan gazeb, melal, þiddetli sýcak veya soðuk hâlleri gibi. Maamafih böyle bir halde verilen fetva, hakka isabet etmiþ olursa sahih olur.
(7) : Avamdan olan bir kimse, fetva hususunda âlim, âdil olan veya tedrise, iftâya nasb edilib muazzam bulunan zatý taklid eder, ondan alacaðý ce-vab üzere amelde bulunur. Ulema nezdinde cehaletle tamlmýþ kimseyi taklid
etmez. Bir kimsenin adaleti me§bul olursa kendisini takiid caiz olmaz. Çünkü bu halde cevaz-ý taklidin þartý tahakkuk etmesr; olur.
(8) : Büfti, hediye kabul edebilir. Fakp& bir müsteftî, baþkasýnýn veremi-yeceði bir fetvayý kendi arzusuna görg almak için hediye verirse bunu kabul haramdýr.
Kezalik : Beytül´malden nafakasýný alan bir müfti, müsteniden fetvasý veya fetvasýný yazmasý için bir ücret alamaz (Keþþafarkýna, Münteherirâdât.) [34]
Muftilerin Baþlýca Vazifeler! Ve Riayet Edecekleri Usul Ve Merasim :
142 - : Müctehid olan bir müfti için muhtelefün´fiha olanbir hâdisede de-lâile bakmak, kendi indinde râcih olaný ahz etmek efdaldýr, muhtardýr.
Müctehid olmayan bir müfti ise tâbiolduðu mezheb eimmesince müreccah bulunan kavlile fetva verir. Bu fetva ise haddizatýnda o müreccah olan kavli hikâyeden ibaretdir. Bu kavlin rüchamna o mezheb ulemasý kail bulunduðundan bunlara itimaden bunu hikâye caiz bulunmuþlar. Velev ki bunlarýn istinad etmiþ olduklarý delillere muttali olmasýn. Ve zaten müftiden delil istemeye müsteftinin hakký yokdur.
Meselâ : Hanefiyyül´mezheb olan bir müfti, SÝyer-i Kebir´deki kavli ahz eder. Meðer ki müteehhir fukaha-i kiram, bunun hilafýný ihtiyar etmiþ olsunlar. O halde bununla amel icab eder. Nitekim baz: meselelerde îmam Züfer´in kavli ihtiyar edilmiþdir (Bahrirâik, Tatarhâniyye.)
143 - : Müfti, tâbi olduðu müctehidin bir hâdise hakkýnda iki kavli bulunduðunu görünce bakar: Bunlardan hangisi müehher ise onunla fetva vermesi teayyün eder. Hangisinin müehher olduðunu bilmezse, kendisi de içtihada muktedir bulunursa bu iki kaviden hangisine kalbi þahadet ederse onunla amel eder. Ve eðer kendisi bu tercih iktidarýný haiz deðilse bu babda en âlim, en mutteki olan müftinin fetvasýna tâbi olur.
Bir müctehidin bir mesele hakkýnda ve ayný zamanda iki mütenakýz kavli olamaz. Eðer bir müctehidden böyle iki kavi rivayet olunuyorsa mutlaka bunlarýn biri tarihen mukaddemdir, bilâhare bundan rücu etrniþdir.
144 - : Müfti, bir mesele hakkýnda kendi mezhebindeki dirayet sahibi olan vezatdan bir rivayete dest´res olamazsa, müteehhir fukaha arasýnda da ihti lâf mevcud olursa bullardan ekseriyyeti teþkil eden mutemed ulemânýn kavlini tercih eder. Ebû Hafs, Sbû Cafer, Ebül Leys, Tahtâvî bu cümledendir. Bun-Jardan da nassen bir cevab bulamazsa o mesele hakkýnda nazar-ý teemmül ile nabar eder, bunun uhdesinden çýkabileceði bir suretde tedebbür ve taharride bulunur. Manevî mes´uliyyetden korkarak hemen aklýna geldiði veçhile cevaba tesaddi etmez. «Lâedri = Bilmiyorum.» demekden çekinmez.
Böyle müctehid olmayan bir müfti, bir meselenin hükmünü nazirine kýya´ sen tâyine kalkýþamaz. Mücerred kavaid-i külliyyeye istinaden hükm edemez. Çünkü mezahib-i erbaa fukahasýnca mukarrerdir ki kavâidi fýkhýyye ekseriyedir; külliye deðildir. Bazý meseleler ayni kaide tahtýna dahil zannedilirse de bunlarýn arasýnda ince bir fark bulunabilir ki, buna herkes infâz-ý nazar edemez (Fevâid-i Zeyniyye.)
145 - : Müfti, mensub olduðu mezhebde bir hususa dair müteaddid akvâl mevcud olsa o mezheb ulemasýnýn bunlardan tercih etdiði kavi ile fetva verir, mercuh olan kavi ile amelde ve iftâde bulunmasý caiz olmaz.
146 - : Müfti, islâm ulemasý tarafýndan her veçhile itimad ve tercih edilen kitablara müracâat etmeli, muhtasar, gayr-ý münakkah sahibi meçhul, mehazlarý gayr-ý mezkûr olan kitablardaki mesâüe hemen itimad ediverme-melidir. Ve fetvasýnda istinad etdiði kavlin baþka mezheb fukahasýna aid olub olmadýðýný tefrik edebilmelidir.
147 - : Müfti, mezhebindeki zâhirürrivâye denilen akvâl var iken rivâyât-ý þazzeye göre fetva veremez. Meðer ki böyle bir rivayetin müftabîh olduðu fukaha-i kiram tarafýndan tasrih edilmiþ olsun. Hanefî´lerce zâhirürrivâyeye aid kitablar: El´camiüssaðýr, El´amiürkebîr, Essiyerül´kebîr, Essiyerüs´saðîr, Ezziyadât, El´mebsût denilen eserlerdir. Bunlara «Kütüb-i Usûl», bunlardaki mesaÝle de «Rivâyetül´usûl» denilir. Usûl-i Fýkh kýsmýna da müracaat!.
148 - : Hanefî mezhebindeki bir müfti, Eimme-i Hanefiyyenin ittifak et-dikleri bir hususda kendi re´yine tâbi olarak bunlardan ayrýlmaz, velev ki içtihada iktidarý bulunsun. Çünkü onlarýn re´yleri esahdýr. Bu eimme arasýnda ihtilâf olunca îmam-ý Âzamin kavlini ihtiyar eder. Bunun kavli bulunmazsa îmam Ebû Yusuf´un kavlince fetva verir. Bu da bulunmazsa îmam Muham-med´in kavlini ihtiyar eder, bundan sonra da imam Züfer´in veya imam Hasan Ibn-i Ziyad´ýn kavlini ahz eder.
Imam-ý Âzam bir tarafda, imâmeyn de bir tarafda bulunsa müfti, îmam-ý Âzamin kavlini ahz eder. Meðer ki müfti, müctehid olsun, o zaman bu iki ta-rafdan birini tercih edebilir. Nitekim imâmeynin kavli delilinin kuvvetine veya tegayyür-i zamana mebni sair fukaha tarafýndan tercih edilmiþ olduðu takdirde de müfti, bu tercihe göre fetva verir. Nitekim imam Züfer´in on yedi meselede kavli tercih edilmiþtir.
Maahaza Hanefî mezhebindeki bir müftinin akvâl-i fýkhýyyeden hangisini tercih edeceði hususunda bir kýsým kavaid-i umûmîyye vardýr. Bunlarýn hülâsasý aþaðýdaki veçhiledir :
149 - : ibâdetlere aid hususlarda Imam-ý Âzamin kavli, sair fukahanýn kavline tercih olunur. Meðer ki Imam-ý Âzam´dan muhalifin kavli veçhile diðer bir rivayet de mevcud olsun (Þerhül´mümye.)
150 - : Kazaya ve þahadete müteallik hususlarda imam Ebû Yusuf´un kavli ile fetva verilir. Çünkü onun bu hususda tecrübesi ziyadedir.
Meselâ : Müddeaaleyh, sükût edib cevab vermese îmam-ý Âzam ile imam Muhammed´e göre münkir sayýlýr, imam Ebû Yusuf´a göre ise cevab verinceye kadar haps olunur. Fetva da bu veçhiledir (Bahr.)
151- : Zevil´erhamýn vâris olmalarý hususunda imam Muhammed´in kav-liyle fetva verilir, onun kavline göre tereke bunlara taksim edilir. îmam-ý Azamdan rivayet edilen iki kavlin esneri de budur (Elkâfi.)
152 - : Bir meselede hem kýyas hem de istihsan bulunsa istihsan kýyasa tercih olunur. Râcih ile amel teayyün eder ve yahud râcih ile amel evleviy yetde bulunur. Bu kaideden yirmi iki mesele müstesna bulunmuþdur ki, onlarda kýyas ciheti râcihdir (Ukûd-ý Resmil´müfti.)
153 - : Zâhir-i rivâyetden hariç kalan kavi, mercûunanhdýr. Artýk bu, müetehidin kavli olmak üzere kalmýþ olamaz. Ancak bir mesele, zâhirürrivâ-yede mezkûr olmayýb baþka bir rivâyetde sâbit bulunsa buna gidilmesi teayyün etmiþ olur.
154 - : Bir mesele hakkýndaki dirayete, delile rivayet muvafýk bulununca bundan udûl edilmez. Binaenaleyh Imam-ý Azamdan bir mesele hakkýnda muhtelif rivayetler bulunsa bunlarýn hüccetçe, delilce en kuvvetlisi alýnýr.
155 - : Bir müslümanýn sözünü bir güzel mehmile hami mümkün oldukça veya küfründe velev zaif bir rivayetle ihtilâf bulunsa küfrüne fetva verilemez. Çünkü küfr, pek ugýr bir þeydir, bu hususda ihtiyat lâzýmdýr.
156 - : Mercûünanh olan kavi, yani: Bir müetehidin rücû etmiþ olduðu kavli onun mezhebi olmakdan çýkmýþ olur. Bu halde o müetehidin bilâhare iltizam etmiþ olduðu kavli arayýb onunla amel etmek icab eder. Çünkü birinci kavli, mensuh menzilesinde kalmýþ olur. Fakat bu iki kaviden hangisinin, mü-teehhir olduðu bilinmezse o müetehidin bu iki kavli de rivayet olunur, birinden rücûuna hükm edilemez.
157 - : Mutun-i fýkhýyyedeki akvâl, fetva kitablarýndaki ve þerhlerdeki akvâle tercih edilir. Meðer ki fetvâlardaki veya þerhlerdeki akvâl, fukaha tarafýndan tashih edilmiþ, yani: Onlarýn tercih edilmiþ olduðu tasrih olunmuþ olsun. O takdirde bunlar ile fetva verilir. Çünkü metinlerdeki akvâl, iltizamen tashih edilmiþdir. Böyle sarihen tashih edilenler ise iltizamen tashih edilenlerden mukaddemdir.
Hanefî´lerce muteber metinler, Bidâye, Nikâye, Vikaye, Muhtar, Kenz. Mültekâ, Muhtasar-ý Kudûrî gibi kitablardýr. Gurer, Tenvir gibi metinler ikinci derecededir. Çünkü bunlarda bir çok fetva mesaili de bulunmaktadýr.
158 - : Bir mesele hakkýnda iki sahih kavi bulunmakla beraber bunlardan biri, vakf için veya amme için daha nâfi´ veya halkýn örflerine daha muvafýk olsa bu tercih olunur. Nitekim þahidlerin zahir olan adaletlerüe Ýktifa edilebileceði hakkýndaki Imam-ý Azamýn kavlile fetva verümeyüp tezkiye edilmeleri hususunda imâmeynin kavliyle fetva verilmiþdir. Çünkü Imam-ý Azamýn asrý, birinci asr-ý hicrîye mukarin olmakla hayrül´âsâr idi, ikinci asýrda ise ahvâl-i nâs, tegayyür etmiþ Yalan söyleyenler çoðalmýþ olduðundan þahýd-lerin tezkiyelerine ihtiyaç hâsýl olmuþdur.
159 - : Bir kýsým hâdiseler hakkýnda Örf ve âdete göre hükm carîdir. Müf-ti olan zatýn bunlarý da nazara almasý icab eder.
Meselâ : Bir mal, bir beldede þu kadar liraya satýlsa, bu lira o beldede âdet veçhile ziyade tedavül eden liraya hami olunur. Binaenaleyh mücerred Örf ve âdete müstenid olduðu müctehidler tarafýndan tasrih edilmiþ olan bir çok ahkâm, o örf ve âdetin tebeddüliyle, zamanýn tegayyüriyle tebeddül eder.
Meselâ : Imam-ý Azamýn kavline göre ihrak, yalnýz saltanat sahibi olan bir kimse tarafýndan vücude gelebilir, imam Muhammed´e göre ise zemanede fesâd çoðaldýðýndan baþkalarý tarafýndan da cebir ve ikrah, vücude gelebilir. Binaenaleyh müteehhirler, bu bâbda imam Muhammed´in kavliyle fetva vermiþlerdir.
Velhâsýl : Örf ve âdete binaentensis edilmiþ olan bir kavi, Örf ve âdetin tebeddülü takdirinde hükmden, mamûlünbih olmakdan çýkar, müfti, yeni teessüs eden örf ve âdete göre fetva verir, bunun hilâfýna fetva veremez. Þu þart ile ki: Yeni teessüs eden örf ve âdet de esasat-ý þer´îyyeye muhalif olmasýn ve þu þart ile"ki: Müfti, sahih bir re´y ve nazar sahibi olsun, þer´î kaidelere vâkýf, zamanýn örfüne âþinâ, üzerine bina-i ahkâm edilecek örf ile edile meyecek Örflerin, âdetlerin aralarým temyize muktedir bulunsun.
160 - : Müfti, bir kýsým mesâil hakkýndaki rivayetlerin mefhum-ý muvafakatini de nazara alýr. Çünkü bu mefhum ile de amel olunur. Bunda ittifak vardýr.
Meselâ : «Anaya ve babaya of deme» emri, onlarý düðmenin memnuiyye-tine de delâlet eder. Bu delâleti bilmek için re´y ve içtihada ihtiyaç yokdur.
Mefhûm-ý muhalefetle amele gelince bunda ihtilâf vardýr. Bu, esasen Hanefî´lerce muteber deðildir. Bazý zevata göre ise §âri-i Mübinin kelâmýna aid mefhum-ý muhalefet muteber deðildir, insanlarýn sözlerindeki mefhûm-ý muhalefet muteberdir. Müteehhiriyn, buna kaildirler.
Meselâ : Bir kimse, müddeîsine hitaben: «Senin bende yüz liradan faz la alacaðýn yokdur.» dese bununla yüz lirayý ikrar etmiþ sayýlýr. Çünkü müd-deînin yüz Ura alacaðý olduðu bu sözün mefhum-ý muhalifidir.
Maamafih bir sözün mefhumu hüccet olabilirse de sariha muhalif olmamasý þartdýr. Zira sarih, mefhumdan mukaddemdir (Bahrirâik, Ukûd-ü mil´müfti Þerhi.)
Resmül´müfti ve mefhum-ý muvafakat ve muhalefet için Birinci Cilddeký Usûl-i Fýkýh mebhasine de müracaat!..
(Hanbeli fukahasýmn beyanýna göre de müftilerin ve müsteftilerin baþlýca vazifeleri þu veçhiledir :
(1) : Müfti, istiftalara ya þifahen veya tahriren cevab verir. Baþkasýnýn yazmýþ olduðu istifta varakasýný okur, bunun imlâsýnda fahiþ bir yanlýþlýk veya ifadesinde mânayý baþka tarafa sevk edecek bir hata görürse onu ýslah eder. Lâyikolan þudur ki: Sorulan mesele, vâzm bir hat ile orta halde, satýr lan da sýk olarak yazýlsýn, Tâ ki kimse bunda tezvire kalkýþmasýn. Müfti dü bundan sonra galatdan ve sehvden korkarak cevabý teammül etmelidir.
Fetvanýn evvelinde «Elhamdülillah» âhýrýnda da «Allâhü âlem» gibi bir þey yazmak müstehabdýr. «Ketebehû fülânül´hanbelî» gibi bir suretle imza atmak da selefin mesleðine iktidaen muvafýkdýr.
(2) : Müfti için lâyikdir ki, cevabýný istifta varakasýnýn son satýrýna bitiþik yazsýn, Sâilin kendi arzusuna muvafýk bir þey ilâve etmesinden korkarak aralarýnda açýklýk býrakmasýn.
(3) : Müfti, kendisinden talâk, itâk, eyman gibi hususlar?, aid tabirlere teallûk eden bir þey sorulunca bu tâbirlerden heman kendisinin bermûdâd anlýyýþýna göre fetva veremez. Belki bunlarý telâffuz edenleri ve bunlarýn ehlinin örflerini bilmelidir. Fetvayý ona göre vermelidir. Velev ki onlarýn bu bâb-daki örfleri, mûdâdlarý bu tâbirlerin hakâyýk-ý aslýyyesine, meâni-ý luðaviyyesine muhalif olsun. Çünkü örf, hakikat-i rnýihcûreyc takdim olunur.
(4) : Fetva için sorulan þey, müftinin kendi hâtt-ý destiyle olmamalýdýr. Bu, mekrûhdur. Ancak müfti, bunun imlâsýný, teh2ibini temin edebilir. Bir varakada müteaddid mesâilden istifta vâki olmuþ olunca da cevablarýný bu meselelerin tertibi üzere tertib ve tahrir etmek güzeldir. Tâ ki aralarýnda tenasüh husule gelsin.
(5) : Müfti, bir hâdise nasýl tasvir edilmiþ ise ona göre cevab yazar. Yoksa kendisinin bu hustýsdaki ýttýlaýna göre yazmaz, Bu1 kadar var ki, bu tasvirin hilâfýna göre cevab vermek isterse der ki: Eðer hâdise þöyle ise cevabý´ da þöyledir. Evlâ olan, suâl edene emr edib istifta varakasýný deðiþtirerek tam hâdiseye göre yazdýrmakdýr.
(6) : Müftilere mahsus adâbdandýr ki: Ilm-i kelâm mesailine dair mufas-salan fetva vermesinler. Belki suâl sahibini ve sair ammeyi bu gibi meselelere dalmakdan meni´ etmelidir. - Çünkü herkes, bunlarýn bakâikine infaz; nazar edemez, kendisinde yanlýþ bir fikir husule gelebilir, -
(7) : Müfti, istifta eder: kimseyi kendi verdiði fetva ile kendisine muhalif zevatýn fetvasýný kabul beyninde muhayyer býrakabilir. Zatne mustefti bunlardan dilediðini ihtiyar edebilir. Velev ki müfti muhayyer kýlmasýn.
(8) : Henüz vücude g´dîr-t´miþ bir hâdise hakkýnda müftinin cevab vermesi lâzým gelmez. Ýbn-i O>er Hazretleri demiþdir ki: Henüz tehaddüs etmemiþ bîr þeyden suâl etmeyiniz. Çünkü Ömer Radýyaîlâhü anlý bundan nehy etmiþdi. þu kadar var ki. böyle bir suâie icabet etmek müstehabdýr. Tâ ki müfti ilmini ketin etmiþ sayýlmasýn.
(9) : Müftü için sâilin kp.vnyaýnýy&caðý bir þeye dair cevab vermek lâzým gelmez. îbn-i Mes´ut Hazretlerinden mervîdir ki: Bir cemaate akýllarýnýn eriþemeyeceði þeyler söylenecek oiursa bu, onlardan bazýlarý hakkýnda Lir fitne olmuþ olur.
KezaUk : Müftinîn faide bahþ olmayacak bir þey hakkýnda cevab vermesi lâzým gelmez. Ibn-i Abbas Hazretleri demiþdir ki: Sahabe-i kiram kendilerine nâfi´ olan þeyleri sorar, faidesiz þeyleri sormazlardý,
(10) : Müfti, bir hususa dair vereceði fetvanýn gailesinden korkarsa veya beldede onun yerine fetvaca kâim olacak ehliyyetli baþka bir zat daha bulunursa fetva vermeyebilir. Fakat böyle olmazsa fetva vermemesi caiz olma?/ kendisi fetva için teayyün etmiþ olur.
(11) : Müfti, yerine göre sorulan þeyi meskûtünanh býrakarak sâil için daha nâfi´ olarý þey ile cevaba udûl edebilir. Nitekim ehilleden suâî edenler cevab verilmesi Kur´an-ý Mübinde için emr olunmuþdur.
(12) : Müftinin kendisinden suâl edüen hususda maaziyadeün cevab vermesi de caizdir. Nitekim: «Deniz suyunun temiz olub olmadýðý suâline karþý Nebiyyi Ziyan Efendimiz diye cevab vermiþdir. Yani: Denizin suyu temiz, öliý&ü helâldir, içinde ölen balýk gibi hayvanlarý yemek caizdir.
(13) : Müfti, müsteftiyi lüzumsuz suâlden meni, bunun yerine faictii söyleri surmasýný tevsiye ve ihtiraz edilmesi icub eden þeylerden onu nehy edebilir. Çünkü bu, zararý defi´ için bir rehberlik demekdir.
(14) : Sorulan þey hakkýndaki hükm, müstaðreb olursa müfti, bundan evvel bir mukaddime besi ederek bazý izahat verebilir. Tâ ki bu istiðrabý izale etsin.
(15) : Müfti, bazý kerre sübut-ý hükm hakkýnda, yani: Verdiði cevabýn hakikate tevafuku hususunda yemin edeb.lir. , Nitekim bir âyet-ý kerîmede: U´.k´mithr, diye senden nübüvvete veya kýyamet duir haber isteyeceklerdir. De ki: Evet.. Rabbim hakkýçun o
hakdýr, þüphe yok ki sâbitdir, doðrudur) diye yemin buyurulmuþdur. Yeminde ifrat- ise mezmumdur.
(16) : Müfti, müsteftinin lisanýna vâkýf bulunmazsa bir sika tercümanýn vücudu kifayet eder. Hâkimin huzurundaki tercüme ise þahadet gibidir, bir tercüman kifayet etmez.
(17) : Müfti için caiz deðildir ki, sâili hayrete düþürsün. Meselâ: Mirasa dair olan bir mesele hakkýnda «Bu, t´ern.-i ilâhiyyo üzere taksim olunur.» desin. Veya «Bu meselede iki kavi vardýr» deyib bununla iktifa etsin.Belki sâile karþý iþkâli izâle edecek veçhile beyanatda bulunur. Çünkü fetva, bir hükmü teb´yin demekdir.
(18) : Müftinin indinde sorulan bir mesele hakkýnda baþka bir imâmýn mezhebi, kendi müntesib olduðu imamýn mezhebinden daha kuvvetli bulunsa o baþka imamýn mezhebine göre fetva verir ve bunu müsteftiye de bildirir. Tâ ki taklidinde basiret üzere bulunsun.
(19) : Âdil olan bir müctehid vefat etdikden sonra da taklid olunur, onun kavliyle fetva verilebilir. Bu hususda icmâ vardýr. Hâkimin hükmü, þahidin þahadeti vefatlariyle bâtü olmayacaðý gibi müctehidin kavli de vefatýndan sonra bâtýl olmayýb muteber bulunur, imam Þafiî demiþdir ki: Mezhebler, sa-hiblerinin ölmesiyle ölmez.
Binaenaleyh müctehid olmayanlar, beyne!´müslimin ictihad ile tanýlmýþ ve ictihadlarý zabt edilerek herkesçe malûm bir hâle getirilmiþ olan müctehid-lerden birinin mezhebine tâbi olurlar.
Nevevî merhum, Mühezzeb Þerhinde demiþdir ki: Ammî için caiz deðildir ki, sahabe-i kiramdan ve sair ilk ulemadan birinin mezhebiyle temezhübde bulunsun. Her ne kadar bu zatlar, kendilerinden sonraki zevatdan daha âlim, daha âlî iseler de. Çünkü bu zatlar, tedvin-i ilm ile, ilmin usûl ve fürûunu zabt ileiþtiðâl etmemiþlerdir ve bunlardan hiç biri için muharrer ve mukarrer bir . mezhep yokdur.
(20) : Bir muayyen imamýn mezhebine müntesib olan oir müfti Ýçin caiz deðildir ki, hakkýnda iki kavi veya iki vech bulunan bir hâdise hakkýnda istif-da vâki olunca bunlardan herhangi biriyle dilerse amel etsin, bu hususda muhayyer bulunsun. Belki bu´bâbda müteehhir ulemanýn kavillerine bakar, kitab ve sünnete en karib olanýný ihtiyar eder.
(21) : Müfti için lâzýmdýr ki: Bir vak´a tekerrür edince nazar ve tetkiki de tekerrür etsin. Nitekim kýble hakkýnda ictihad eden kimse, her namaz için yeniden ictihad ederek kýble cihetini taharride bulunur.
(22) : Müfti, kendisine bir vâkýfýn dermeyan etmiþ olduðu bir þart sorulunca o þartýn þer-i þerîfce helâl, mamûlünbih olub´olmadýðýný bilmedikçe neman fetva vermez. Ve müfti, ulemâ tarafýndan hükmi be>an olunmamýþ bir hâdise karþýsýnda kalýnca bunu asi kavâid-i fýkhýyyeye reddeder.
(23) : Müfti için ve saire için caiz deðildir ki, muharrem ve mekruh olan hiylelere ve kendi menfaatini arayan kimseler için ruhsat tariklerine ittÝba´ etsin. Böyle bir ittiba´, onun fýþkýný müstelzim olur, onda nistifta edilmesi haram bulunur.
Fakat müfti, haddizatýnda caiz, þübheden ve mefsedetden hâli bir hiyleye, yani: Bir mahles-i þer´îye bir güzel maksadla ittiba´ etmek isterse bu caiz olur. Nitekim Resûl-i Ekrem, Sallâllâhü Aleyhi vesellem Efendimiz, Bilâl-ý Habeþî´yi ribâdan kurtarmak için «Hurmayý dirhem ile sat, sonra da o kabz edeceðin dirhem ile baþka hurma satýn ab diye irþad buyurmuþlardý.
(24) : Müfti için lâyikdir ki, yanýnda bulunub ilmine itimad etdiði kimseler ile müþavere etsin. Meðer ki bu halde müsteftinin sýrrým ifþa etmiþ olsun veya onu ezaya maruz býraksýn veya bunda hazýr bulunanlardan bazýlarý için bir mefsedet bulunsun. Artýk bunu Ýzâle için suâl ve cevabý ihfa eder. Bütün bun-lar müftilerin adâb ve merasimi cümlesindendir.
(25) : Müsteftilerin de müftilere karþý riâyet edecekleri bir takým âdâb vardýr. Ezcümle: Müstci´ü, müt´tiye ta´zim gösterir, çünkü ulema, verese-i eb-niyadir. Müftinin yüzüne karþý eliyle iymâda bulunmaz. «Senin imamýn mezhebi bu hususda nedir» diye sormaz. «Þu hususda senin mahfûzatýn nelerdir» diyemez. «Bana senden baþkasý þöyle fetva verdi.» diye söylenmez. «Eðer cevabýn muvafýk ise yaz.» diye emr etmez ve bu gibi edebe münafi´ tefevvü-hatda bulunmaz.
Müstefti, müftiden cevabý hakkýnda delil de istemez. Çünkü bunda müfti-yi itham vardýr. Ve müftiden fikren meþgul olduðu bir sýrada, meselâ: Onun hüzn ve kederi halinde veya bir yere kalkýb gideceði esnada istiftada bulunmaz.
(26) : Avamdan olanlar, müctehidin-i kiram arasýndan birini taklid ederler. Velev ki bu taklid etdikleri müctehid, diðer müctehidlere nazaran mefzûl, diðerleri efdâl bulunmuþ olsun. Çünkü sahabe-i kiramdan ve selet´den bazý zatlar, kendilerinden daha fâzýl zatlar mevcud olduðu halde fetva vermiþlerdir. Bu tekerrür ve iztihar etmiþdir, bunu bir kimse inkâr etmemiþdir. Artýk bunda icma husule gelmiþdir. Avamdan bir kimse ise müctehidlerden birini diðerini tercih edecek iktidara malik deðildir. O, bunlardan dilediðine tâbi olabilir.
(27) : Bir mukalüd, bir müftiden muayyen bir hâdise hakkýnda istiftada bulunub aldýðý cevab ile amel etse bu kendisine lâzým olmuþ olur. Artýk bundan dönüb baþkasýnýn fetvâsiyle amel edemez. Hattâ bu cevab ile amel etmeyib de bunu kabul ve iltizam etmiþ bulunsa sahih olan kavle göre yine kendisine lâzým olur.
(28) : Avamdan bir kimse, bir hâdise hakkýnda iki veya daha ziyade müf-tiye müracaat edib muhtelif cevablar alsa muhayyer olur. Bunlardan birinin
cevabiyle amel eder. Bîr kavle göre bu müftülerden hangisi ilmen, diyaneten efdâl ise onun kavlini ahz eder. Diðer ercah görülen bir kavle göre de taharride bulunur, bu cevablardan hangisi râcih ise onunla amelde bulunur.
(29) : Müstefti, yalnýz bir müfti bulsa onun fetvasýný kabul etmesi kendisine lâzýmgelir. Bu lüzum, bunu iltizam etmesine veya bunun sýhhati hususunda nefsinin sükûnetine tevakkuf etmez.
(30) : Bir kimse, müftinin yazýsýna göre amel edebilir. Her ne kadar fetvayý onun lisanýndan iþitmese de. Elverir ki, o yazýnýn o müftiye aidiyyetini bilsin. Resüii Ekrem. SalîâHâhü Taâlâ Aleyhi Vesellem Hazretleri, kendi valilerine, memurlarýna name-i risâletpenuhîlerini gönderir, onlar da bununla amel ederlerdi. Hacet de buna dâîdir (KeþþafüTkýnâ, ÞerhLU´münteha.) [35]
radyobeyan