Mecusilik By: armi Date: 03 Mart 2010, 17:11:33
MECUSÎLÝK
Mecusî, Mecus dinine mensup olan; Mecusîlik ise Mecus dinine ait inanç ve akidelere dayalý tutum ve davranýþlarýn bütünü; temel akideleri Ateþ (ýþýk)´e tapmak olan Zerdüþtîlik, Mithraîlik, Zurvaîlik, Manilik ve Mazdekîlik gibi çeþitli fýrka ve mezheplerin ortak adý. Mecusîler, Ateþ´e tapan, nur ile zülmeti iki hayýr ve þer kaynaðý olarak kabul eden müþrik bir topluluktur.
Mecus kelimesinin aslý, Pehlivice (eski Farsça)´dan gelmektedir. Lügatçýlar, mecus kelimesinin M-C-S kökünden türediðini ifade ederler. Mecus kelimesi, Pehlevicedeki Minc Kûþ kelimesinden elde edilmiþtir. Kelime olarak Minc Kûþ, arapça "saðîr el-Uzuneyn" (küçük kulaklý)´in Pehlevice karþýlýðýný teþkil etmektedir. Taberî, Hiþam b. Muhammed el-Kelbî´den rivayetle; Mecuslarca peygamber tanýnan Zerdüþt´ün, ehli kitap âlimleri tarafýndan Filistinli kabul edilip, Ýbranî peygamber Eremia´nýn ashabýndan birinin hizmetçisi olduðunu, efendisini aldatýnca lânetlenip cüzzama yakalandýðýný söyler: Minc Kûþ kelimesinin Arapçadaki "saðîr el-Uýuneyn" (mesûs) kelimesine karþýlýk oluþturmasýndan hareketle; muhtemeldir ki, Zerdüþt´ün yakalandýðý cüzzam(lepra) hastalýðýndan kulaklarýný kaybederek, küçük kulaklý anlamýna gelen "Minc kûþ" lakabýný almýþtýr. Zerdüþt bu hastalýktan sonra Azerbaycan´a gitmiþ ve oradan Mecus (Minc Kûþ) akidesini yaymaya çalýþmýþtýr. Minc Kûþ kelimesi doðu dil öbekleri arasýndaki geçiþi esnasýnda fonetik (lâfzî) deðiþiklikler geçirerek önce Arâmiceye, oradan da Arapça´ya "mecus" þeklinde intikal etmiþtir. Mecus kelimesi lügatçýlar tarafýndan "yahûd" gibi bir cins isim olarak kabul edilmiþtir. "Mecuslar"ýn tâbi olduklarý dine "el-Mecusiyya" denilir. Bu dine Mecusîlik denildiði gibi, Zerdüþt´e isnaden "Zerdüþtîlik"´.ve ilâh Ahura Mazda´ya isnaden de "Mazdekîlik" adý verilmiþtir.
Mecusîlik dinine ait bilgiler, bu dinin kutsal kitabý olan Avesta´da bulunmaktadýr. Avesta, Zerdüþt´ün ilâhileri olan Gatha´lar bölümü hariç, II. Þahpur zamanýnda tedvin edilmiþtir. Daha sonra Ýslâm´ýn üçüncü yüzyýlýnda yeniden kaleme alýnmýþtýr. Avesta, zamanla deðiþik yorumlara tabi tutularak karmaþýk ve anlaþýlmaz formlarda ortaya çýktýðý için, kimlerin Mecusî olduðu tarihçilerin dahi çözemediði bir muamma durumunu almýþtýr (A. Bausani, Ýslâm Düþünce Tarihi, Ýstanbul 1990, I, 77).
Mecusîlik, Ýran´a sonradan gelen arya(soylu)lara telkin edildiði için bir soylular dini olarak ortaya çýkmýþtýr. Bu anlamda Mecusîlik (Zertüþtîlik), aryalarýn kurduðu Hindnizm, Jainizm ve Sikh(sih) dini ile beraber arî(aryaî).. dinler kolunun bir üyesidir.
Mecusîlik dini henüz ortaya çýkmadan önce Ýran´da aryalarýn kendileri ile beraber buralara getirdikleri animizm-naturalizm karýþýmý dinler ve bu dinlere ait ilâhlar bulunmaktaydý. Meselâ Mithra (Mehr) güneþte ikamet ettiðine inanýlan bir Mecusî tanrýsý olup, geç dönemlerinde Mecusîliðin bir türevi olarak ortaya çýkmýþtýr.
Ýslâm ve ehli kitap kaymaklarýnda belirtildiði gibi, dini inançlar bakýmýndan oldukça çeþitlilik gösteren Zerdüþt öncesi Ýran´da, animizm -natüralizm karýþýmý inançlarýn yanýnda, ilâhî bir dinin varlýðý da tartýþmasýzdýr. Cassas Ebu Bekir er-Râzi Ahkâmu´l Kur´an´ýnda, Feridun´dan itibaren Ýran Viþtaseb dönemine kadar uzunca bir zaman tevhîd inancýna sahip olduðunu söylemektedir. Þehristâni, el-Milel´de; Ýranlýlarýn Mecus dininden önce, Hz. Ýbrahim (a.s)´in Hanif dininden olduklarýný zikretmektedir.
Taberî´ye göre, Ýsrailoðullarýndan bir peygamber, Keyâniyan hanedanýnýn dördüncü hükümdarý olan Viþtasebe tebliðci olarak gönderildi. Bu peygamber Viþtaseb´in sarayýnda daha önce Filistinde yaþamýþ olan Zerdüþt´le karþýlaþtý. Bu peygamber Viþtaseb ve halkýna tebliðini Ýbranice yapýyor, Zerdüþt´de bunu Pehleviceye çeviriyordu. Hükümdar Viþtaseb bu zamana kadar Sabii dinine mensuptu. Ancak, bu peygamber vefat edince Zerdüþt bunu fýrsat bilerek þeytanýn vesveselerini yeni bir din olarak teblið etmeye baþladý. Ebu Davud, Ýbn-i Abbas´tan rivayetle, Hz. Peygamber (s.a.s)´in Farslýlar´ýn nebisi ölünce, þeytan onlara Mecus akidelerini yazdýrdý" (Ebu Davud, Harac, 31) þeklinde gelen bir hadis-i þerifine göre, Zerdüþt´ün kurduðu dinden önce Ýran´da ilâhî bir dinin varlýðý kesinlik kazanmaktadýr.
Hurrakan´ýn oðlu Zerdüþt, M.Ö. VII. ile VI. yüzyýllar arasýnda yaþamýþtýr. Ýran sarayýndaki Ýbranî peygamber vefat edince Viþtaseb, Zerdüþt´ün tebliðine muhatab oldu ve onun geliþtirdiði yeni dini kabul ederek, yayýlmasý için yardým saðladý. Ayrýca tüm Ýran´da bir çok ateþgede (içinde ateþ yanan Mecusî tapýnaðý) inþa ettirdi. Viþtaseb´in oðlu Ýsfendiyar ise, zaman zaman baskýya varan yöntemleri) bu dini, Ýran´dan Anadolu içlerine kadar her yerde yaygýnlaþtýrdý.
Zerdüþt, ilâh Ahura Mazda tarafýndan kendisine vahyedildiðini (!) iddia ettiði Gathalarý, her biri on bin mýsradan ibaret eserini, on iki bin öküz derisine yazmýþtý. Gathalarda Avesta içinde yer alýr. Avesta da yorum (zend)u ile birlikte "Zend Avesta" diye isimlendirilmiþtir.
Rivayetlere göre Zerdüþt, bir sabah tanyeri aðarýrken kutsal nehir Daiti´nin küçük bir ýrmaðýna inmiþ, buradan bir miktar su içtikten sonra, elinde ýþýktan bir asa taþýyan feriþteh (melek) Vah Manah ile karþýlaþmýþtý. Manah onu Ahura Mazda´ya götürmüþ ve yeni dininin emirlerini oradan almýþtýr. Böyle bir ruhî tecrübe geçiren Zerdüþt, henüz Azerbaycan´da bulunmaktaydý ve dinini ilk kez burada teblið etmeye baþlamýþtý. Zerdüþt, tebliðinin ilk dönemlerinde önemli zorluklarla karþýlaþtý. Bunun üzerine Azerbaycan´dan ayrýlýp Belh´e geldi. Bu arada yol boyunca düþüncelerini gözden geçirdi, bazý düzeltmeler yaptý. Belh bu yeni dinin yayýlma merkezi oldu.
Zerdüþt, yeni dinin þu dört ilkesinin uygulanmasýyla, Ehrimen (zulmet)in ifsadýndan dünyanýn kurtulacaðýna inanýyordu: 1. Ahura Mazda´ya ibadet, 2. Feriþtehlere saygý; 3. Cin ve þeytanlara lânet; 4. En yakýn ile evlilik (Ö.R. Doðrul, Dünyadaki Dinler Tarihi, 140).
M.Ö. I. bin yýldan itibaren Ýran´da sosyal hayat tarým ve çiftçiliðe göre teþekkül etmeye baþladýðýndan eski dinlerin ilâh ve ayinleri (kurban kesmek gibi), Zerdüþt tarafýndan terk edilerek, sadece Ahura Mazda´nýn bakýþlarý önünde çiftçilik ve tarýmla uðraþmak gibi bir ibadet þekline dönüþtürüldü. Ahura Mazda, insanlardan ibadet olarak sadece iþ (çiftçilik) ve barýþ istiyordu. En büyük ibadet, kuru bir çöl parçasýný ekili bir toprak haline getirip, insanlarýn yararlanmasýna sunmaktýr. Bu anlamda Zerdüþtlük, tarým kültürüne dayalý sosyal bir ýslah dinidir.
Zerdüþt dininde maddi dünyanýn Cennetten daha deðerli olduðuna inanýlýr. Çünkü kötülüðün gücüne karþý verilecek savaþ ancak bu dünyada yapýlabilir. Bu anlamda Zerdüþtlük (mecusîlik) dünyevî bir dindir.
Gathalarda iþlenen ana konu, Ahura Mazda´dýr. Gathalarda tam ifadesini bulan Zerdüþt dini, senevî (dualist) ilâh inancýna sahip, birbirlerine karþý kýyasýya bir mücadeleye tutuþan ilâhlarýn ebedî olarak savaþtýðý bir dindir. Bu dinde âlem, hayýr ve þerrin üstünlük saðlamak için mücadele ettiði bir savaþ alanýdýr. Bu mücadele ve çatýþmanýn bir tarafýnda iyilerin iyisi "nur ilâhî" Ahura Mazda ve ona yardým eden feriþtehler; öte yanda yalan þeytaný, "zulmet ilâhý" Angra Mainyu ile yardýmcýlarý yer alýr. Ýnsan bu mücadelede tanrýlardan birisinin yanýnda yer alarak iyi ya da kötülüðünü ortaya koymak zorundadýr. Bu savaþ, sonunda, Ahura Mazda ve yandaþlarýnýn zaferleri ile sona erecektir. Hayatýn belirleyici aslý Hürmüz (Ahura Mazda) ile Ehrimenî (Angra Mainyiz) güçler arasýndaki mücadeledir.
Ateþ, ýþýk tanrýsý olan Ahura Mazdayý sembolize eder ve her tapýnakta (ateþgede) bir ateþ odasý bulunur. Bu tapýnaklardan alýnan kutsal ateþ, söndürülmemek üzere evlere götürülürdü. Ateþgededeki ateþi yakmakla görevli rahip, ateþi kirletmemek için eline eldiven giyer, aðzýnýn üstüne de bir peçe takardý.
Aydýnlýk ilâhý Ahura Mazda´ya inananlar cennete, Angra Mainyu´nun yanýný tutanlar da cehenneme gitmeye mahkumdur. Zerdüþt kendisinden üç bin yýl sonra Ehrimeni gücün sona ereceðine, Hürmüz´ün hukümranlýðýnýn her tarafý kuþatacaðýna inanmýþtý.
Mecusîlik (Zerdüþtîlik) sonraki dönemlerde haleflerinin elinde yorumlanarak tahriflere uðradý. Zerdüþt´ün savaþ açtýðý Mithra ve Anahita gibi animistik ilâhlar, yeniden Mecusîliðe sokuldu.
Zerdüþt dinine ilk aðýr darbeyi Hükümdar Darius döneminde, M.Ö. 331 yýlýnda Doðu seferini yapmakta olan Büyük Ýskender vurdu. Ýskender Avestalarý toplatýp Persepoliste yaktýrdý ve Mecusîliði yasakladý.
Zerdüþtlüðün, Výþtaseb´i takib eden birinci yüzyýl dýþýnda pekbir etkinliði olmamýþtý. M.Ö. 260 ile M.S. 224 yýllarý arasýnda Mecusîler karanlýk bir dönemden sonra, daha önce eþi görülmemiþ bir gücü ellerine geçirdiler. Sâsânîler, Mecusîlerin yardýmý ile Ýran´da iktidarý ellerine geçirince karþýlýðýnda Mecusîlere akidelerini yayma fýrsatý tanýdýlar. Ýran´da Mecusîliðin Sâsânilerce yeniden teyit edilmesi dini siyasî yapýlanmada, Sâsâni Mabetler iktidarýný ortaya çýkarmýþ oldu. Bu yeni dinî-siyasî yapýlanma, Ýran da soylu (aryaî) olmayan aþaðý tabakalara ve sýnýflara karþý sistemli bir zulmün yapýldýðý yeni bir dönemi baþlatmýþ oldu. Bu yeni zulüm dalgasý, gelecek yüzyýllarda geniþ halk kitlelerinin kendi istekleri ile Ýslâm´a girmelerini kolaylaþtýran tarihi þartlarý oluþturdu.
Milâdî III. yüzyýlda Mani, Mecusî dininin esaslarýndan yararlanarak yeni bir din (Manieheisme) kurdu. Mani´nin asýl amacý Zerdüþtlüðü ýslah etmek ve ondan evrensel bir din meydana getirmekti. Bunun için Mecusîlik, Budhizm ve Hristiyanlýk karýþýmý bir din kurmaya çalýþtý. Kendisinin, Hz. Ýsa´nýn müjdelediði "Faraklit" (Süryanice Munhamenna, arapça Muhammed) olduðunu iddia ederek peygamberliðini ilân etti. Mani, madde ve karanlýðý kötülüðün yaratýcýsý; ýþýk ve melekût âleminin ise iyiliðin yaratýcýsý olduðunu ileri sürerek, Mecusîlik dininin ilkelerinden yararlandý. Madde ve ýþýk ezelî ve ebedî bir mücadele içindedir. Kurmuþ olduðu kâinat nizamý ve gök düzenini Sâsânî sarayýnýn sýnýfsal hiyerarþisine kýyasla yorumlamýþtý. Maniþeizm I. Vehram (Behram) döneminde yasaklandý, Mani de ortodoks Zerdüþt din adamlarý tarafýndan idama mahkum edilerek öldürtüldü. Maniþeist kâtifler, Ýslâmî dönemde halifelerin saraylarýna kadar sokularak inançlarýný yaymaya çalýþmýþlardý. Mutezile ve Eþ´arî kelâmcýlar bunlara karþý þiddetle mücadele ettiler.
Mazdek, M.S. Beþinci yüzyýlýn sonlarýnda Hükümdar Kabad (Kral Kavad)´ýn himayesi altýnda, Zerdüþt dininin bazý kýsýmlarýnýn deðiþtirilmesi ve yeniden yorumlanmasý neticesinde bazý görüþler ileri sürdü. Mazdek, ortaçaðýn ilk dönemlerinin komünizmini kurarak kadýnýn orta malý olarak herkesin istifadesine sunulmasýný zorunlu hale getirdi. Hatta bunu bir müddet uygulamaya koyduðu da bilinmektedir. Fakat bir süre sonra Kabad, Mazdek ve adamlarýnýn birçoðunu öldürttü, Kabad´da oðlu Anuþirvan tarafýndan bir darbe ile devrildi. Anuþirvan Mazdekî inançlara karþý savaþ açtý. Ancak orta Asya´da, Anadolu´da ve Ýran´da gizli bir þekilde teþkilatlandýlar.
Mazdekî etkiler, Ýslâmî döneme sarkarak Bâbekiyye, Ýbâhiyye, Karmatiyye ve Muhammire gibi isimler altýnda Mecusîlik akidelerini yaymaya çalýþtýlar.
Hz. Peygamber (s.a.s)´in doðduðu gece meydana gelen büyük mucizelerden birisi de Mecusîliðin ebedi sanýlan ateþinin sönmesi ve Kisranýn sarayýnýn on dört sütununun devrilmesiydi. Bu mucize, Mecûsiliðin Sâsânîlerle gelen müþrik dinî-siyasî etkinliðinin artýk yok olacaðý anlamýný taþýyordu.
Ýslâmýn doðduðu ve yayýldýðý sýralarda, Mecusîlik, Ýran dýþýnda Umman, Bahreyn, Yemen ve Necran bölgelerinde yaygýndý. Asr-ý saadette mecusîlere ehl-i kitap uygulamasý yapýlmýþtýr. El-Balâzurî´nin beyanýna göre, Hz. Peygamber (s.a:s), Hicretin yedinci yýlýnýn sonuna doðru, Ala´ b. Abdullah el-Hadramiyi, Bahreyn halkýný Ýslâma davet için bölgeye gönderdi. Zerdüþtlerin bir kýsmý Ýslâma girdi. Ýslâmý kabul etmeyenler de Yahudi ve Hristiyanlarla birlikte "cizye" ödemeyi kabul ettiler.
El-Balâzûri´deki bir baþka rivayette de, Hz. Peygamber (s.a.s), Ebu Zeyd´e Umman Mecsîlerinden cizye almasýný emretmiþ olduðunu zikredilir. Allah (c.c), Kuran-ý Kerim´de, "Mecus"larý Yahûdi, Sabii ve Hristiyanlardan sonra, müþrik putperestlerden önce zikretmiþtir. el-Hac, 17. Bu ayet doðrultusunda ve Resulullah´ýn uygulamalarý ýþýðýnda, Ýslâm hukuku, Mecusîlere ehl-i zimmet statüsü tanýmýþtýr.
Hz. Ebu Bekr (r.a)´ýn hilâfeti sýrasýnda Bahreyn Mecusîleri cizye ödemeyi reddettikleri için üzerlerine asker gönderilmiþti. Hz. Ömer (r.a), Caz´ b. Ma´ûya´e, Bahreyn Mecusîleri için, "yakýn akraba evliliði yapan erkeklerin karý ve çocuklarýndan ayrýlmasý, yemeklerde Mecusî âdeti üzere dua yapýlmamasý ve Mecusî (mani) sihirbazlarýn katledilmesi emrini göndermiþ ve o da bu emri üç gün süreyle uygulamýþtýr. Bu uygulamanýn duyulmasý üzerine Abdurrahman b. Avf, Hz. Ömer (r.a)´e Hz. Peygamber (s.a.s)´in, "onlardan yalnýz cizye alýnacaðý, baþka bir mükellefiyetlerinin olmadýðý" hakkýndaki hadis-i þerifini (Ebu Davud, Harac, 31) nakledince, Hz. Ömer (r.a) bu hadis doðrultusunda uygulama yapmaya baþlamýþtýr. Ýslâm egemenliði altýnda, Mecusîlerin yaþadýðý her yerde cizye ödemeleri koþuluyla dini âdet ve ayinlerine müsamaha gösterilmiþ, ateþgedeler faaliyetlerine devam etmiþtir.
Fethi takip eden yýllar içinde Ýran´da yaþayan Mecusî halk, Ýslâm´ýn adil düzeni karþýsýnda kitleler halinde Ýslâm´a girdiler. Zira Mecusî inanç ve uygulamalarý, bütün türevleriyle aristokrat (sýnýflý) bir din, bir soyluluk inancý olarak yerli halk kitlelerini tahkir etmeye ve aþaðýlamaya devam etmekteydi. Hatta ilginç bir uygulama olarak da Ýslâm öncesi dönemlerde, Mecusîliðin fiillerinden olan en yakýn akraba ile evliliðin sadece soylular arasýnda yapýlabileceði, çünkü bu âdetin bir soyluluk alâmeti olduðu ilân edilerek aryai olmayanlara aþaðýlayýcý bir sýnýrlama olarak yakýn akraba evliliði yasaklanmýþtý. Ýslâm fethi, Mecusî dininden kaynaklanan sýnýf düzenini ortadan kaldýrarak, çarpýk aile iliþkilerini ebediyyen ilga etti.
Ýslâmî dönemde, Mecusî kalýntýlar Ýslâm´a karþý oluþturulan mukavemet gruplarýnýn psikolojik dayanaðý olmaya devam etti. Mecusî inançlarýyla bütünleþen Sâsânî saltanatý, Ýslâm´ýn hükümranlýðý karþýsýnda boyun eðdikten sonra, Ýranî (Farsî)lik haline dönüþtü. Ehl-i Beyt´i Sâsânîlerin varisleri kabul ederek, Hz. Ali (r.a)´nin taraftarlarý arasýna sýzýp Ehl-i Beyt´in hukukunu müdafaa perdesi altýnda Zerdüþt (Mecusî) inançlarý ile Ýslâm akidesini bozmaya çalýþtýlar. Þia´nýn gulat kesiminde zuhur eden beyaniyye, ilhad ve ibâhilik (her þeyi mubah gören mazdekî serbestlik) v.b. gibi fýrkalar, akidelerini Mecusî ve Mazdekî etkilerle beslemekteydiler.
Hicrî I. yüzyýlýn baþlarýnda Ýran asýllý Mecusîler, Ýran-Azerbaycan arasýnda kalan bölgede siyasî iktidarý ellerine geçirince, bölgenin sosyal-siyasî çehresinde hýzlý deformasyonlar meydana geldi. Bu bölgede Ýslâm´a karþý Mecusî akideleriyle beslenen bir savaþ ve mücadele dönemi baþlattýlar. Bu dönemle Gulât-ý Þiadan olan El-Babekiye el-Hürremiyye mezhebi, þu dört ilkeyi kabul ederek Mecusî Mazdekî bir misyonu yürüttüklerini ortaya koydular: 1. Siyasal iktidarý ele geçirmek; 2. Ric´at akidesini yaymak; 3. Mecusîliðin nur ve zulmet ilâhlarýna inanmak; 4. Kadýnýn orta malý olduðunu kabul etmek. Babek, Abbasî halifesi Mu´tasým zamanýnda ulûhiyyetini ilan ederek isyan etti.
Mecusî etkiler altýnda ortaya çýkan bir baþka gulât-ý Þîa ekolü de Batýnîliktir. Bu mezhep, Irak´ta ayrýca Karmatî ve Mazdekî adýný almýþtýr. Bu mezhebin ilk kurucusu, Ahfaý´lý Mecusî dönmesi Me´mun b. Deysan olup; Ýran ve Irak´ta Ýslâm kisvesi altýnda Mecusîliði yaymaya çalýþmýþtýr (Ýzmirli Ý. Hakký, Yeni Ýlmi Kelâm, Ankara 1981, 105).
Hicri XIII. yüzyýlda Mecusîliðin farklý bir yorumu ile ortaya çýkan Bâbilik ve Bahâilik, Ýran´daki Mecusîliðin bütün folklorik mirasýna sahiptir. Bâbî (Bahâî)ler eski Ýran hükümdarý Cemþid (ýþýklý ulu padiþah)´in tahta çýkýþý olan 21 Mart (Nev Ruz) gününü bayram kabul ederler. Günümüzde Türkiye´de yaþayan gulat-ý Þia (Alevi) topluluklar arasýnda bu âdet ateþ , üzerinden atlamak ve etrafýnda dans etmek þeklinde varlýðýný sürdürmekte olup Mecusîlik geleneklerindendir.
Mecusîliðin temel düalizmi olan "nur" ve "zulmet" ilkesi, Ýslâmî dönemin ikinci yüzyýlýndan itibaren çeþitli felsefî sistemler üzerinde belirleyici etki yapmaya baþladý. Bu anlamda bir etki ýþrâkî filozof Sühreverdi´nin kozmoloji teorisinde açýkça görülmektedir. Sühreverdî´nin kozmolojisinde kâinat, Mecusîlikte yaratýcý ilkeler olan ýþýk ile karanlýðýn derecelerinden oluþmuþtur. Iþýklar ýþýðý (Nurul-Envâr, Ýlâhî Zat), tüm varoluþun kaynaðýdýr. Iþrâkî felsefenin melekler hiyerarþisi de, Mazdek melekler ilmine dayanýr (S. Hüseyin Nasr, Üç Müslüman Bilge, Ýstanbul,1985, 82, 83). Sühreverdî´nin fizik (cisim) teorisinde de ateþ, bir ýþýk formu olarak yüce ýþýðýn (Nurul-A´zam) yeryüzündeki doðrudan vekili kabul edilir. Nitekim Zerdüþt de ateþi, Ahura Mazda´nýn yerdeki sembolü kabul ederek, ona tazimde bulunmuþtu.
Kaderiyyeciler, Allah(c.c)´ý hayýrlarýn; þeytaný da þerrin yaratýcýsý kabul etmekle, Allah (c.c)´ý Hürmüze, þeytaný da Ehrimen´e karþýlýk yaratýcý ilke kabul ettiklerinden, Ümmetin Mecusîleri olarak isimlendirilmiþlerdir (Aliyyü´l-Kâri, Þerhu´l-Fýkhýl Ekber, Ýstanbul 1979, 140).
XVIII. yüzyýlda Ýran´da meydana gelen karýþýklýklar sonucunda Mecusîlerine en yoðun olarak bulunduðu Kirman´daki Zerdüþtî semti tahrip edildi. 1887-1888 yýllarý arasýnda Kirman ve Yezd civarýnda toplam Zerdüþtîlerin sayýsýnýn 7000-8000 kiþi olduðu sanýlmaktadýr. Britanica Ansiklopedisinin 1911 yýlý baskýsýnda toplam Zerdüþtîlerinin sayýsý 9000 olarak verilmiþtir. Mecusîlerin Hind kolu olan Parsî´lerin,1941 yýlýnda Hindistan´daki toplam nüfuslarý 114890 olarak bilinmektedir. 1951 istatistiklerine göre bütün dünyadaki Zerdüþtilerin toplam sayýsý 135000 dir.
radyobeyan