Hadler Cezalar By: neslinur Date: 02 Mart 2010, 23:18:57
Reddü´l Muhtar / Hadler (Cezalar)
ZÝNA HADDÝNÝ GEREKTÝREN VE HADÝS-Ý ÞERÝFE BÝNAEN ÞÜBHENÝN KIYAMI VAKTÝNDE HADDÝ GEREKTÝRMEYEN CÝNSÝ YAKINLIÐIN HÜKÜMLERÝ BÂBI
ZÝNA ÜZERÝNE ÞEHADET VE O ÞEHADETTEN DÖNMEYE DÂÝR MESELELER BEYANINDA BÂB.
HADD-I ÞÜRB : ÝÇKÝ HADDÝ BÂBI
KAZF HADDÝ BÂBI
TAZÎR BÂBI
HADLER BAHSÝ
METÝN
Had lûgatta; menetmek manasýnadýr. Þer´i ýstýlahta ise haddi gerektiren fena hareketlerden insanlarý zecr ve menetmek için Allah-ü Teâlâ´nýn hakký olmak üzere yerine getirilmesi vâcib olan ve takdir edilmiþ bir ukubet (ceza) dýr. Binaenaleyh vâcib olan Allah haklarýndan olunca cani, hâkimin huzuruna çýkýp, cinayeti sabit olduktan sonra kendisine þefâatta bulunmak caiz olmaz. Biz Hanefilere göre; haddin icrasý günâhtan temizleyici deðildir. Bilâkis günâhtan temizleyici olan tevbedir. Tevbenin dünyada haddi düþürmeyeceðine fukaha icma ve ittifak etmiþlerdir. Tâzir had deðildir. Çünkü tâzirde muayyen bir ölçü yoktur. Kýsas da had deðildir. Çünkü kýsas da velinin hakkýdýr.
ÝZAH
«Hadler ilh...» Musannýf yeminleri ve ibadet ile ukubet (ceza) arasýnda deveran eden yeminin kef taretin i bitirince bundan sonra sadece ukubet olanlarý zikretti. Eðer ibadetlerin arasýný ayýrma korkusu olmasaydý hududun oruçtan sonra zikredilmesi daha lâyýk olurdu. Çünkü oruç kendisinde ukubet ciheti galib olan fýtýr keffâreti (Ramazan-ý Þerifte özrü bulunmaksýzýn muayyen þartlar dahilinde orucunu bozan bir mükellefin bir köle âzâd etmesi yahut iki ay arka arkaya oruç tutmasý yahut sabahlý akþamlý altmýþ fakire yemek yedirmesi) ne þâmildir. Nehir. Fetih.
Hadler altý nevidir :
1 - Zina haddi.
2 - Þarapa mahsus had.
3 - Diðer sarhoþ edici maddelerden sarhoþluk haddi. Þarap haddi ile diðer sarhoþ edici maddelerin hadlerinin adeti birdir.
4 - Kazf (iftira) haddi.
5 - Hýrsýzlýk haddi.
6 - Yol kesme haddi. Ýbn-i Kemal,
«Menetmek manasýnadýr ilh..» Binaenaleyh kapýcý ile gardiyana «haddâd» denilir, Kapýcý baþkasýnýn içer) girmesini, gardiyan ise içerden dýþarý çýkýlmasýný men eder. Bir þeyin mahiyetini tarif ve tayin eden þeye de had denilir. Çünkü tarif girme ve çýkmayý men eder. Hâne gibi gayri menkullerin nihayetlerine yani sýnýrlarýna da «hudûd» denilir. Çünkü bunlar baþkalarýnýn mülklerinin kendilerine girmelerini ve kendilerinin baþkalarýnýn arazilerine karýþmalarýný men eder. Tamamý Fetih´tedir.
«Bir ukubet (ceza)tir ilh...» Yani: Dövme ile yahut uzvu kesme ile yahut Öldürme ile yahut recm (taþlayarak öldürme) ile yapýlan bir cezadýr. Bu cezalara ukubet adý verilmiþtir. Çünkü azâb cürmü takip edeceðinden bu münasebetle azaba ukubet adý verilmiþtir. Kuhistânî.
«Takdir edilmiþ ilh...» Yani: Kitap ile yahut sünnet ile yahut icmâ ile açýklanmýþ veya ölçüsü belirlenmiþtir. Bundan dolayý Nehir´de «recm-de takdir ölümle, diðerlerinde dayak vurma ve uzvu kesmekledir» denilmiþtir.
«Allah-ü Teâlâ´nýn hakký olmak üzere ilh...» Çünkü hadler, nesebi, mallarý, akýllarý, haysiyet ve namusu koruma gibi maslahat ve menfaati bütün beþeriyete ait olduðu için meþru kýlýnmýþtýr. Bu kelime hadlerin asýl hükümlerini beyandýr ki insanlarýn zarar görecekleri þeylerden men olunup Ýslâm beldelerinin fesad ve fitneden korunmasýdýr.
Fethü´l-Kadir´de zikredilmiþtir ki: Gerçek olan bazý meþayýhýn dedikleridir. Þöyle ki: Hadler, zararlarý bütün beþeriyete dokunan birtakým fena hareketlerden insanlarý alýkoyar. Bunlar suçlular hakkýnda birer ceza olduðu gibi bunlarý görenler hakkýnda da birer ibret ve uyanma vesilesi teþkil eder ve ammenin menfaatlerim tazammun bulunur.
«Kendisine þefaatte bulunmak caiz olmaz ilh...» Yani bir kimse had icab eden fena bir fiil irtikab ederek hakim huzuruna çýkýp cinayeti sabit olduktan sonra onun hakkýnda þefâatta bulunmak caiz deðildir.
Fetih´te zikredilmiþtir ki; þefâat vâcib olan birþeyin yapýlmamasýný istemektir. Bundan dolayý Üsâme b. Zeyd Beni Mahzum kabilesinden hýrsýzlýk eden bir kadýn hakkýnda þefâatta bulunmak istediðinde Resûl-i Ekrem (S.A.V.) kendisine «Allah´ýn hadlerinden bir had hakkýnda þefaat mý ediyorsun?» buyurarak bunu red etmiþlerdir.
«Hâkimin huzuruna çýkýp ilh...» Bir cani hâkimin huzuruna çýkmadan ve cinayeti sabit olmadan hâkimin huzurunda þefâatta bulunmak caizdir, Bir cani hâkimin huzuruna varýp sucu sabit olmadan, hâkimin huzuruna çýktýðýnda onu salývermesi için hâkime þefaatte bulunmak caizdir. Çünkü haddin vâcib olmasý hâkimin huzuruna çýkmadan sabit olmaz, Buna göre; haddin vâcib olmasý, sadece fena bir fiil iþlenmesiyle sabit olmaz. Ancak fena bir fiil iþlendiði hâkimin huzurunda sabit olunca had vâcib olur. Fetih´de de böyledir. Bundan dava hâkime varýp onun huzurunda sabit olmadan önce þefâatta bulunmanýn caiz olduðu anlaþýlmaktadýr. Bu Hamevî´den naklen Tahavi´de zikredilmiþtir.
Bilâkis günâhtan temizleyici olan tevbedir ilh...» Yani bir caniye had vurulduðunda cani irtikab ettiði fenalýktan tevbe etmezse, haddin icrasý günâhýný temizlemez. Âlimlerden çoklarý «haddin tatbik edilmesi mücrimin günâhýný temizleyicidir» demiþlerdir. Nehir´de bu hususta izahat vardýr.
«Tevbenin dünyada haddi düþürmeyeceðine fukaha icma ve ittifak etmiþlerdir ilh...» Yani bir cani hâkimin huzuruna çýkýp üzerine had vâcib olduktan sonra tevbenin dünyada haddi düþürmeyeceðine ittifak etmiþlerdir. Ama hâkimin huzuruna çýkmadan had tevbe ile düþer. Hatta yol kesicilerin gerek bir nefis veya uzuv veya mal üzerine cinayet iþlesinler gerekiþlemesinler hâkimin huzuruna çýkmadan önce hadleri tevbe ile düþer. Nitekim babýnda gelecektir. Eðer yol kesiciler adam öldürmüþlerse kul hakký olan kýsas üzerlerinde baki kalýr. Eðer mal almýþlarsa, ödemeleri lâzým gelir. Velhasýl); kul hakkýnýn kalmasý haddin düþmesine münafî deðildir.
Zahiriyye´den naklen Bahýr´da zikredilmiþtir ki; bir kimse bir fenalýk iþleyip sonra tevbe ederek Hak yoluna dönse, o kimsenin kendisine had vurulmasý için fenalýðýný kaadýya bildirmesi lâzým gelmez. Çünkü kötülüðü örtmek menduptur.
Cevahir´den naklen Bîri´nin Eþbah Þerhi´nde zikredilmiþtir ki; Cevahir sahibine «bir kimse þarap içse, zina etse sonra tevbe edip kendisine dünyada had vurulmasa, âhirette kendisine had vurulur mu?» diye sorulmuþ, o da «hadler Allah´ýn hakkýdýr. Ancak hadlere boyun eðme olan insanlarýn hakký da taalluk eder. Buna göre; o kimse nasuh tevbesi ile tevbe ettiðinde âhirette had vurulmayacaðýný umarým. Çünkü had, küfür ile mürtedlikten daha günâh deðildir. Zira küfür ile mürtedlik Ýslâm ve tevbe ile zail olur» diye cevap vermiþtir.
«Tâzir had deðildir ilh...» Çünkü tâzirde muayyen bir ölçü yoktur. Bazýlarýnýn «tâzirin en azý üç. en çoðu otuzdokuz kamçýdýr» diye beyânlarý «tâzirde ölçü yoktur» ifadesine münafî deðildir. Zira üç kamçý ile otuzdokuz kamçý arasýnda muayyen bir ölçü yoktur. Bozan tâzir dövmeksizin de olur. Bahýr.
METÝN
Haddi icab eden zina, islâm memleketinde mükellef, nâtýk (konuþan) bir þahsýn o anda veya geçmiþ zamanda þehvet sahibi bulunan ve mülkünden veya mülkü þübhesinden uzak bulunan bir kadýnýn ön tarafýna tenasül uzvunun sünnet mahallini kendi ihtiyacýyla ithal etmesidir. Musannif zinanýn tarifinde «islâm memleketinde» diye kayýtladý. Çünkü dar-ý harpte zina haddi tatbik edilmez. «Mükellef» diye kayýtladý, çünkü sabiye, matuh (bunamýþ)a ve mecnuna zina haddi´ vurulmaz. «Nâtýk» diye kayýtladý, çünkü þüphe bulunduðu için mutlak surette dilsize had vurulmaz. Âmâya gelince zinayý ikrar ederse, kendisine had vurulur, fakat þahidlerin þehadetiyle had vurulmaz.
«O anda veya geçmiþ zamanda þehvet sahibi bulunan» diye kayýtladý, çünkü þehvet sahibi olmayan küçük kýz çocuðuna zina edildiðinde had lâzým gelmez. «Mülkü þübhesinden» ifadesini sarih fiilde olan þüphe deðil mahalde olan þüpheden uzak olacak diye açýkladý. «Ön tarafýndan» diye kayýtladý, çünkü zina dübürden yapýldýðýnda had lâzým gelmez.
«Kendi ihtiyarýyla» diye kayýtladý, çünkü erkek ile kadýnýn her ikisi de mükreh olarak yaptýklarý cinsi yakýnlýk haklarýnda haddi icap etmeyeceði gibi mükellef olduklarý halde biri mükreh diðeri mekruh olmasa, mükreh olan hakkýnda da had lâzým gelmez.
Haddi icap eden zina þöyle de tarif edilebilir: Erkeðin cinsi yakýnlýða imkân vermesidir. Þöyleki: Erkek arkasý üstüne yatýp kadýn onun tenasül uzvunun üzerine otursa, kadýna imkân verdiði için her ikisine de had vurulur veya kadýnýn cinsi yakýnlýk için erkeðe imkân vermesidir. Çünkü kadýnýn fiiline vatý denilmeyip bilâkis temkin denilir. Burada zinanýn tarifi tamam olmuþtur.
Muhit´te «zinanýn haram olduðunun bilinmesi» ifadesi de ziyade edilmiþtir. Yani bir kimse zinanýn haram olduðunu bilmezse, þüphe olduðu için kendisine had vurulmaz.
Fethü´l-Kadir sahibi; zinanýn bütün dinlerde haram olduðu sabit olduðu için Muhit sahibinin zinanýn tarifinde «zinanýn haram olduðunun bilinmesi de þarttýr» kelâmýný reddetmiþtir.
ÝZAH
«Zina ilh...» Kur´an-ý Kerim´de vârid olduðu vecih üzere Hicaz ehli lügatinde kasr ile olup «yâ» ile yazýlýr, Necid ehli lügatýnda med ile olup «elif» ile yazýlýr.
Musannýf had icap eden günâhlara önce zinayý izah ile baþladý. Çünkü zina haddinin meþru olmasýnýn hikmet ve maslahatý aþikârdýr. Allah-ü Teâlâ bu ceza ile beþeriyetin temizliðini, insan þerefini ve insan neslini korumayý temin edecek en kuvvetli bir adalet müeyyidesi vücuda getirmiþtir. Zina, nice aileleri mahveder, nice namuslu kimseleri ebediyen bir mahcubiyet altýnda býrakýr, nice þahsiyetlerin neseblerini þüpheli gösterir. Bu itibarla bir zina hadisesi her hangi bir düþmanlýk neticesi olarak meydana gelen bir öldürme hadisesinden daha meþ´um ve utanç veren bir cinayettir. Nehir. Fetih.
«Haddi icap eden ilh...» Sarih «zina» yi bu ifade ile kayýtladý. Çünkü zina lügat ile þeriatta bir mânâya olup pir erkeðin mülkünden ve mülkü þüphesinden uzak olan bîr kadýnýn ön tarafýna cinsî yakýnlýkta bulunmasý demektir. Zira þeriatta «zina» ismi yalnýz haddi gerektirene mahsus olmayýp haddi gerektirmeyene de þâmildir. Zinanýn bir kýsmý haddi gerektirir. Hatta bîr kimse, oðlunun cariyesine, cinsi yakýnlýkta bulunsa, zina haddi vurulmaz. Her ne kadar bu kimseye had vurulmazsa da yaptýðý iþ zinadýr. Tamamý Fetih´dedir.
«Mükellef ilh...» Yani zina eden kimsenin akýllý, erginlik caðýnda bulunmasý lâzýmdýr. Musannif zina edenin «müslüman olmasý lâzýmdýr» demedi Çünkü cezasýnýn tatbik edilmesinde zina edenin müslüman olmasý þart deðildir.
«Mutlak surette dilsize had vurulmaz ilh...» Yani zinanýn sübutu gerek dilsizin kendi iþareti ile ikrar yoluyla olsun gerekse þahitlerin þehadeti ile olsun had vurulmaz. Nitekim Bahýr´da da böyle zikredilmiþtir.
«Þahitlerin þehâdetiyle had vurulmaz ilh...» Ýbn-i Vehban bunu dilsize tahsis edip «Hâniyye´nin iki nüshasýnda þöyle gördüm: Dilsiz bir mektuba yazarak veya iþaret ederek zina ettiðini ikrar etse, kendisine had vurulmaz. Þahitler «zina etti» diye dilsizin üzerine þehadette bulunsalar, þahitlikleri kabul edilmez. Ama zinayý ikrar ettiðinde ikrar hükmündegören kimse gibidir. Þahitler «zina etti» diye âmânýn üzerine þehadette bulunsalar, âmâya had vurulur» demiþtir. Yani zina hakkýndaki þahitlerin þehadeti dilsiz hakkýnda kabul edilmez. Fakat âmânýn zinayý ikrarý ve üzerine «zina etti» diye yapýlan þahitlik sahihtir. Tatarhâniyye. Muzmarat. Þerhü´l-Kenz. Þerhü´l-Vehbaniyye.
«O anda veya geçmiþ zamanda ilh...» Yani kendisine zina edilen kadýn çok yaþlý ve çirkin olsa bile zina edene yine had vurulur. Çünkü o anda bu kadýn þehvet sahibi olmasa bile geçmiþ zamanda þehvet sahibiydi.
«Çünkü zina dübürden yapýldýðýnda had vurulmaz ilh...» Dübürden zina edildiðinde had vurulmamasý Ýmam-ý Azam (Rh.A.)´ýn kavlidir. Ýmameyn (Rh.A.)´in kavline göre; dübürden zina edildiðinde de had vurulur. Bu da zinaya dahildir. Nitekim ilerideki bâbda gelecektir.
«Küçük kýz çocuðuna ilh...» Yani küçük kýz çocuðuna yahut hayvana ölü bir kadýna zina edildiðinde had îcab etmez.
«Mülkünden veya mülkü þüphesinden uzak ilh...» Yani mükellef bir kimsenin zina ettiði kadýnýn mülkünden, nikâh mülkünden ve mülk ile nikâh mülkü þüphelerinden uzak bulunmasý lâzýmdýr. Mülk þüphesine misâl; bir kimsenin oðlunun yahut mükâtebinin yahut ticaret içirt izin vermiþ ve borçlu olan kölesinin cariyesine yahut islâm memleketine getirildikten sonra bir gazinin ganimet cariyesine cinsi yakýnlýkta bulunmasýdýr.
Nikâh mülkü þüphesine misal; bir kimsenin þahitsiz evlendiði zevcesine yahut efendisinden izinsiz evlenen zevcesi olan cariyeye yahut efendisinden izinsiz evlenen kölenin kendi zevcesine cinsî yakýnlýkta bulunmasýdýr. Bu Miftah´dan naklen Hamevî´de zikredilmiþtir. T.
«Mahalde olan þüpheden ilh...» Yani mülk þüphesi mahalde dan þüphedir. Mahallin helâl olduðuna dair þer´î bir hüküm þüphesi sabit olduðu cihetle buna «þüphe-i hükmîyye» de denilir. Meselâ: Bir kimse oðlunun cariyesine cinsi yakýnlýkta bulunsa bir haramý irtikap etmiþ olur. Bununla beraber hakkýnda had icap etmez. Çünkü evlâdýn malý üzerinde babasýnýn büyük bir alâkasý vardýr. T.
«Fiilde olan þüphe deðil ilh...» Fiilde olan þüpheye «iþtibah þüphesi» denilir. Bu, bazý haklarýn ve hükümlerin cereyanýndan meydana gelen þüphe demektir ki bazan akid þüphesiyle bîrarada bulunur. Meselâ: Bir kimse üç talâkla boþadýðý zevcesine iddeti içinde helâl zannýyla cinsi yakýnlýkta bulunsa kendisine had lâzým gelmez. Çünkü aralarýnda evvelce yapýlmýþ bir akid vardýr ki bundan akid þüphesi meydana gelmiþ olur. Sonra iddet içinde kadýnýn nafakasý, boþayan zevcine aittir. Bunlarýn birbiri lehine þahitlikleri kabul edilmez. Aralarýnda daha bazý haklar vardýr. Bu cihet ise bir iþtibah þüphesi vücuda getirmiþ bulunur. Þüphe, sabit olmadýðý halde sabite benzeyen þeydir. Fiil þüphesinde helâl zannýyla olursa, had icap etmez yoksa eder. Tevehhümünden nâþî sarih fiil þübhesini mahalþüphesinden istisna etti. Mahalde olan þüphe mutlak surette had icap etmez. Mülk þüphesini sarih ona tahsis etti.
«Veya kadýnýn cinsi yakýnlýk için erkeðe imkân vermesidir ilh...» Kadýna da zina haddinin vurulmasý vâcib olunca Allah-ü Teâlâ : En - Nur Süresi; âyet : 2
«Zina eden kadýnla zina eden erkekten her birine yüzer deðnek vurun.» kavl-i keriminde kadýna da zâniye ismini verince malum oldu ki kadýna «zâniye» denilmesi mecaz olmayýp hakikattir. Kadýna vâtýe: Cinsi yakýnlýkta bulunucu denilmemesinden, zânîye denilmesinin mecaz olmasý lâzým gelmez. Bundan dolayý haddi icap eden zinaya kadýnýn fiilinin de dahil olmasý için zinanýn tarifinde «kadýnýn cinsi yakýnlýða imkân vermesidir» ifadesi ziyade edilmiþtir. Eðer kadýnýn cinsi yakýnlýða imkân vermesi hakikaten zina olmasaydý zinanýn tarifinde zikredilmezdi. Bu ise her ne kadar kadýn vâtýe deðil ise de hakikaten zâniye olduðunun alâmetidir. Nitekim erkeðe her ne kadar kendisinde hakîkaten vatý´ bulunmasa bile cinsi yakýnlýða imkân vermesiyle zânî ismi verilmesi hakikattir. Bu izah ile Bahýr´da «Kadýna zâniye denilmesi mecazdýr» diye zikredilen ifade itibardan düþmüþtür.
«Muhit´te «zinanýn haram olduðunun bilinmesi» ifadesi de ziyade edilmiþtir ilh...» Muhit´in ibaresi þöyledir: Zina haddinin vurulmasýnýn þartlarýndan biri de zinanýn haram olduðunun bilinmesidir. Hatta bir kimse zinanýn haram olduðunu bilmeyip zina etse. þüphe bulunduðu için kendisine had vurulmasý vâcîb olmaz. Bunun aslý Said b. Müseyyeb´in «Yemen´de bir kimse zina etmiþ, bu hadise Hz. Ömer (R. A.) ´e bildirildiðinde Hz. Ömer (R.A.): «Eðer o kimse Allah-ü Teâlâ´nýn zinayý haram kýldýðýný biliyorsa, ona yüz dayak vurun, eðer zinanýn haram olduðunu bilmiyorsa, ona öðretin, bir daha irtikab ederse, ona yüz dayak vurun» diye mektup yazdý» diye rivayetidir. Çünkü þeriatta hüküm ancak bildikten sonra sabit olur. Ýslâm memleketinde yayýlma ve duyulma bilme yerine geçer. Fakat teblið olmadýðý için en az þüphe îras eder. Bununla malum oldu ki Ýslâm memleketinde olmak haddin vâcib olmasýnda bilme yerine geçmez. Fakat diðer bütün hükümlerde islâm memleketinde bulunmak bilme yerine geçer.
«Fethü´l-Kadir sahibi; zinanýn bütün dinlerde haram olduðu sabit olduðu için Muhit sahibinin zinanýn tarifinde «zinânýn haram olduðunun bilinmesi de þarttýr» kelâmýný reddetmiþtir ilh...» Binaenaleyh bir harbî (kafir) Ýslâm memleketine girip müslüman olduktan sonra zina etse, her ne kadar bunu islâm memleketine girdiði gün irtikap etse bile ve «ben zinanýn helâl olduðunu zannettim» dese sözüne bakýlmayarak kendisine had vurulduðu halde nasýl «asýl müslüman olan bir kimse «zinanýn haram olduðunu bilmiyordum» diye dâva eniðinde haddin þartý (bilmemesi) bulunmadýðý için kendisine had vurulmaz» denilebilir. Bunu Bahýr, Nehir, Minah sahibi de ikrar etmiþtir. Fakat bu hususa Tahavi sahibiHz. Ömer (R.A.)´den rivayet edilenle ve her millette zinanýn haram olmasýnýn sabit olmasý insanlardan bir kýsmýnýn bunu bilmemesine münafi deðildir, nasýl münafi olabilir. Bu bâbda þüpheler kabul edilir. Harbî meselesine gelince galiba ona had vurulmasý zinanýn haram olduðunun bilinmesini þart kýlmayan kimsenin kavline göredir» diye karþý çýkmýþtýr.
Ben derim ki: Bir dað baþýnda tek baþýna yaþýyan yahut kendi gibi zinanýn haram olduðunu bilmeyen yahut zinanýn mubah olduðuna inanan bir kavmin arasýnda yaþayan ve zinanýn haram olduðunu bilmediðini iddia eden kimse hakkýnda «zinanýn haram olduðunun bilinmesi had vurulmasýnýn þartlarýndandýr», böyle bir kimse islâm memleketine girip hemen zina etse, hiç þübhe yok ki kendisine had vurulmaz. Çünkü þer´î hükümlerle teklif, hükümleri bildikten sonradýr. Muhit´de zikredilen ile zinanýn haram olduðunun þart olmasýnda fukahanýn îcmaý vardýr diye nakledilen, böyle bilmeyen kimse üzerine hamlolunur. Fakat islâm memleketinde müslümanlar arasýnda yetiþen yahut zinanýn haram olduÛuna inanan ehil harp memleketinde yetiþip sonra müslüman memleketine getto zinâ eden kimseye had vurulur. «Zinanýn haram olduðunu bilmiyordum» . diye özür beyân etmesi kabul edilmez. Yukarda gecen harbî meselesi de bunun üzerine hamledilir ve böylece müþkül zail olur.
METÝN
Zina, bir mecliste zina lafzýyla dört erkeðin þehadetleriyle sabit olur. Fakat vatý veya cima lafzýyla sabit olmaz. Þahitler bir mecliste olmayarak birer birer þahitlik yapsalar, kendilerine kazf (iftira) haddi vurulur.
Dürer´de «zina mânâsýný ifade eden lâfýz zina yerine geçer» diye zikredilmiþtir.
Zinaya þehadet eden dört erkekden biri her ne kadar zina eden kadýnýn kocasý olsa bile kadýna kazfetmiþ ve kendisinin baþka zevcesinden olan çocuðuyla kadýnýn zina ettiðine þehadet etmiþ deðilse, þahitliði kabul edilir. Çünkü kazfi suretinde zevç kendi nefsinden lianý defetmesi ve baþka karýsýndan olan oðluyla yeni zevcesinin zina ettiðine þehadeti yeni zevcesine cinsi yakýnlýkta bulunmadan önce ise mehrinin yarýsýný, cinsi yakýnlýkta bulunduktan sonra ise iddet nafakasýný düþürme töhmetleri vardýr. Zahiriyye.
ÝZAH
«Sabit olur ilh...» Yani zina, kaadýnýn huzurunda toplu olduklarý halde dört þahidin zina lafzýyla þehadet etmeleriyle sabit olur. Ama zinanýn kendi nefsinde sübutu kadýnla erkeðin bu çirkin fiili irtikap etmeleriyledir. Çünkü bu, hissi bîr fiildir. Nehir.
«Dört erkeðin ilh...» Çünkü hadlerde kadýnlarýn þehadeti kabul edilmez.
«Þahitler bir mecliste olmayarak birer birer þahitlik yapsalar kendilerine kazf haddi vurulur ilh...» Eðer birer birer gelip þahitlerin hazýr olduðu yerde oturup kaadýnýn huzuruna birer birer kalkýp þahitlik yapsalar, þehadetleri kabul edilir. Mescidin dýþýnda olurlarsa hepsinekazf haddi vurulur. Mescidle tabir edildi, çünkü mescid kaadýnýn oturduðu yerdir. Yani þahitlerin toplanmalarý kaadýnýn oturduðu yerde muteberdir, mescidin dýþýnda deðildir. Hatta mescidin dýþýnda toplanýp kaadýnýn huzuruna birer birer girip þahitlik yapsalar ayrý ayrý þahitlik yapmýþ sayýlacaklarý için kendilerine kazf haddi vurulur.
«Zina lafzýyla ilh...» iki erkek bir þahsýn zina ettiðine, diðer iki erkekte ayni þahsýn zinayý ikrar ettiðine þahitlik yapsalar, o þahsa da þahitlere de had vurulmaz. Ancak dört þahitten üçü bir þahsýn zina ettiðine dördüncüsü zinayý ikrar ettiðine þahitlik etseler, üç þahide kazf haddi vurulur. Çünkü dördüncü þahidin zinayý ikrar ettiðine þehadeti muteber olmayacaðý için üç þahidin sözleri kazf olarak kalmýþ olur. Zahiriyye. Bahýr.
«Fakat vatý veya cima lafzýyla sabit olmaz Ýlh...» Çünkü haram olan cinsi yakýnlýða delâlet eden zina lâfzýdýr, Vatý ve cima lâfzý deðildir. Hatta þahidler «filan þahýs filan kadýný haram vatý ile vat etti» diye þehadette bulunurlarsa, zina sabit olur. Bundan anlaþýlan hangi lisanla olursa olsun zinayý açýk olarak ifade eden lâfýz kifayet eder. Nitekim Þürünbulâli bunu kazf haddinde açýklamýþtýr. Kazfin de açýk zina lafzýyla yapýlmasý þarttýr. Nitekim burada öyledir.
«Dürer´de ilh...» Dürer´in ibaresi þöyledir: Zina hakkýndaki þehadet, zina lafzýyla veya baþka bir lisanda zina mânâsýný ifade eden diðer bir lâfýzla yapýlýr.
«Mehrinin yansýný ilh...» Yani zevç bu þehadetiyle mehrin yarýsýný düþürür. Çünkü zevcesi kocasýnýn baþka karýsýndan olun oðlunun kendisine cinsi yakýnlýkta bulunmak istediðinde ona imkân verdiði için ayrýlýk kendi tarafýndan gelmiþtir. Ama zevç yeni zevcesine cinsi yakýnlýkta bulunduktan sonra bu yeni zevcesi zevcinin eski karýsýndan olan oðlu kendisine cinsi yakýnlýkta bulunmak istediðinde cinsi yakýnlýk için oðlana imkan verse bile mehrinden bir þey düþmez. Ancak iddet nafakasý düþer. Çünkü kötülük kadýn tarafýndan gelmiþtir. Zahiriyye.
Muhit´ten naklen Bahýr´da da Zahiriyye´deki gibi zikredilmiþtir. Yalnýz þu ziyade vardýr: Yani bir kadýnýn zina ettiðine dört erkek þahitlik yapýp bunlardan biri kadýnýn kocasý olup kadýnýn zina ettiði þahýs kocasýnýn eski zevcesinden olan oðlu olursa töhmet bulunduðu için zevcin þahitliði kabul edilmez. Zevcin þahitliði kabul edilmeyince diðerlerinin sözü kazf olarak kalýr ve kendilerine kazf haddi vurulur, zevce vurulmaz.
METÝN
Kaadý, þahitlere zinanýn mahiyetini (erkeðin tenasül uzvunun, kadýnýn tenasül uzvuna dahil olmasýndan) sorar. Zinanýn nasýl olduðunu sorar. Çünkü zina o kimseye zorla yaptýrýlmýþ olabilir.
Zinanýn nerede olduðunu sorar. Çünkü zina dar-ý harpte olabilir. Ne vakit zina ettiðini sorar. Çünkü çocukken yapmýþ olabilir.
Hangi kadýnla zina ettiðin sorar. Çünkü oðlunun cariyesiyle zina etmiþ olabilir. Maddin düþmesine çare aramak için kaadý þahitlere inceden inceye sorar. Þahitler kaadýnýn sorduðu sorular,) açýklarlar ve o þahsýn tenasül uzvunu zina ederken o kadýnýn tenasül uzvunda sürmedanýn içindeki mil gibi gördüklerini açýklarlar ve þahidlerin hallerini kaadý bilmiyorsa onlarýn gizlice ve açýktan adaletli olup, olmadýklarý sorularak tezkiyeleri yapýlýnca kaadý mücrim hakkýnda vâcib olarak had ile hükmeder. Zinâ eden kimse açýktan zina etmezse, zina hakkýnda olan þehadetin terki evlâdýr. Açýktan zina ederse, zina hakkýnda olan þehadetin yapýlmasý evlâdýr. Nehir.
Dört erkeðin þehadetîyle zina sabit olduðu gibi, zina edenin dört mecliste dört defa zina lâfzýný ayýk iken kendisini zina ettiði kadýn yalanlamaksýzýn tenasül uzvu kesik olmakla, kadýnýn tenasül uzvu birleþik olmakla yalan olduðu meydana çýkmaksýzýn, dilsiz olan kadýnla veya kadýn dilsiz olan erkekle zinasýný ikrar etmeksizin kendisinin ikrarýyla da zina sabit olur.
Dilsiz üzerine ikrarýn sahih olmamasý kendisinden haddi düþürecek birþeyin meydana gelmesi caiz olduðu içindir.
Bir kimse zinayý veya hýrsýzlýðý sarhoþluk halinde ikrar etse, kendisine had vurulmaz. Fakat sarhoþ iken hýrsýzlýk veya zina edip þahit ile üzerine sabit olursa, had lâzým olur. Çünkü sarhoþluðu halinde þahitlerin gördükleri zina ve hýrsýzlýðý yapmasýnýn yalana ihtimali yoktur. Ama ikrarýn yalana ihtimali vardýr. Nehir.
Bu ikrar eden kimse, her ne zaman zinayý kaadýmn huzurunda ikrar ederse kaadý onu birinci, ikinci ve üçüncü defa reddeder o kimse de kaadýnýn göremiyeceði yere kadar gider. Buna raðmen o kimse dördüncü defa olarak kaadýnýn huzuruna gelerek ikrarýný tekrar edince, yukarda geçtiði üzere kaadý: «zina nedir? Nasýldýr? Kim ile zina ettin? Nerede zina ettin?» diye kendisinden sorar. Çünkü oðlunun cariyesiyle zina ettiðini beyân etmiþ olabilir. Nehir.
Zinayý ikrar eden kimsenin bu fena fiili haddi icap edecek tarzda irtikab etmiþ olduðu anlaþýlýnca kaadýnýn «belki aranýzda bir nikâh vardý» veya «bu hadise bir þübheye binaen vuku bulmuþ olmasýn» gibi zina suçundan dönmesi için kendisine telkinde bulunmasý menduptur. Kaadýnýn bütün irþadýna raðmen o kimse ýsrar ederse artýk hakkýnda had cezasýyla hükmeder ve o kimseye had tatbik edilir.
Binaenaleyh zinanýn sübutu þehadet veya ikrardan biriyle olunca, bu hususta kaadýnýn malumatýyla veya ikrarý üzere þahit getirmekle sabit olmaz. Zinaya þehadetle hükmolunduktan sonra bir defa ikrar etse, imam Ebû Yusuf´a göre; had vurulmaz. Esah olan kavil de budur. Eðer dört kere ikrar ederse, þehadet icmaen batýl olur Sirac.
ÝZAH
«Kaadý. þahitlere zinanýn mahiyetini sorar ilh...» Yani kaadýnýn þahitlere zinanýn mahiyetini, nasýl, nerede, ne vakit ve kimle olduðunu sormasý vâcibdir. Çünkü þahitlerin bunlarý açýklamasý haddin vurulmasý için þarttýr.
Fetih sahibi «kaadýnýn þahitlere bunlarý sormasý vâcibdir» diye açýkladýktan sonra «kaadý, þahitlere sorduðunda þahitler «filanca kadýn ile filan erkek zina ettiler» sözleri üzerine bir þey ziyade etmeseler, zina edenlere de þahitlere de had vurulmaz» demiþtir.
Fetih´de zikredilmiþtir ki; kaadýnýn zinanýn mahiyetini sormasýnýn faydasý: Þahit, kadýn ile erkeðin tenasül uzuvlarýnýn birbirine dokunmasýný veya her haram olan vatý had icap eden zina zanneder de zina diye þahitlik yapabilir.
«Çünkü zina o kimseye zorla yaptýrýlmýþ olabilir ilh...» Zira bir kimseye zorla zina yaptýrýlýrsa, kendisine zina haddi vurulmaz
«Çocukken yapmýþ olabilir ilh...» Keza akýl balið olduktan sonra da yapmýþ olabilir. Fakat uzun zaman önce yapmýþ olursa, kendisine had vurulmaz. Nitekim Fetih´de de böyledir. Uzun zamanýn tarifi gelecektir.
«Onlarýn gizlice ve açýktan adaletli olup olmadýklarý sorularak ilh...»
Gizlice tezkiye þöyle yapýlýr: Kaadý þahitlerden her biri diðerinden ayýrt edilecek þekilde isimlerini, mahallelerinin isimlerini bir kaðýda yazýp tanýyanlara gönderir. Tanýyanlar da þahitlerin isimlerinin altýna «bu adaletlidir, þahitliði kabul edilir» diye yazarlar.
Açýktan tezkiye ise þöyle yapýlýr: Kaadý tezkiye eden ile þahidi bir-araya getirip tezkiye edene gizlice «tezkiye ettiðin þahýs bu mudur?» diye sorar. Þahidlerin tezkiyeleri müddeti içinde zina ile müttehem olan þahýs tazýr yoluyla hapsedilir. Borçlarda ise þahidlerin adaleti zahir olmadan önce borçlu hapsedilmez.
«Hallerini kaadý bilmiyorsa ilh...» Eðer kaadý þahidlerin adaletli olduklarýný bilirse, onlarýn hallerini sormasý lâzým gelmez. Çünkü kaadýnýn bilmesi, tezkiye ile hasýl olacak bilgiden daha kuvvetlidir. Kaadý, kendi bilgisine dayanarak had vurmasýyla þeriatýn heder olacaðýndan kork-masaydý kendi bilgisiyle had vururdu. Nitekim Fetih´de de böyle zikredilmiþtir.
«Zina eden kimse açýktan zina etmezse ilh...» Fetih sahibi, günâhý örtmenin mendup olduðuna delâlet eden hadis-i þerifi zikrettikten sonra «günâhý setretme mendup olunca zina hakkýndaki þehadet, evlânýn hilâfýna olduðu için kerâhet-i tenzihiyyedir. Bu zina hakkýndaki þehadetin terkedilmesinin evla olmasý, hürmeti yýkýp -Allah´a sýðýnýrýz- helâl gibi açýktan zina etmeyen kimseye nisbetledir. Eðer zina eden kimse hürmeti yýkýp -Allah´a sýðýnýrýz- açýktan helâl gibi zina ederse, bu kimse hakkýnda þehadet etmek vâcib olur. Çünkü Þâri´in matlubu yeryüzünü günâhlardan ve fuhuþtan korumak olup bu da açýktan zina eden kimse hakkýnda had icra etmekle temin edilir. Fakat korkarak gizilce zina eden kimse böyle deðildir» demiþtir. Bir mesele kaldý ki; zina eden kadýn ve erkekten birisi açýktan hürmeti yýkarak, diðeri ise gizilce ve korkarak zina etse, fesadý önlemek için bunlar hakkýnda þehadetin yapýlmasý evlâdýr.
«Kendisinin ikrarýyla da zina sabit olur ilh...» Musannif dört erkek þahidin þehadetiyle sabit olan zinayý önce zikretti, çünkü dört erkek þahidin þehadetiyle zinanýn sabit olmasý Kur´an-ý Kerim´de zikredilmiþtir. Kur´an-ý Kerimle sabit olan daha kuvvetlidir. Hatta þehadetle sabit olan bir zinadan dolayý celd veya recm suretiyle had vurulan þahýs kaçýp da derhal yakalansa, bu had cezasý ikmal edilir. Þehadet müteaddi (geçerli) hüccetdir, ikrar ise kaasýr hüccettir.
«Kendisini zina ettiði kadýn yalanlamaksýzýn ilh...» Meselâ: Bir kimse «ben filan kadýnla zina enim» deyip kadýn da «o benimle evlendi» veya «ben onu asla tanýmýyorum» diyerek onu yalanlasa, o kimseye had vurulmaz.
Bir kadýn da «filan erkekle zina ettim» deyip erkek de onu yalansasa kadýna da had vurulmaz. Bu Ýmam-ý Azam (Rh.A.)´a göredir. Ýmameyn (Rh. Aleyhima) buna muhaliftir. Bahýr.
«Kadýnýn tenasül uzvu birleþik olmakla ilh...» Yani bir kimse «ben filan kadýnla zina ettim» diye ikrar edip kendisine had vurulmadan önce «zina ettim» dediði kadýnýn tenasül uzvunun birleþik olduðunu kadýnlar haber verseler bu kimseye had vurulmaz. Çünkü kadýnlarýn kendisine zina yapýldýðý iddia edilen kadýnýn tenasül uzvunun birleþik olduðunu haber vermeleri þahitlerin þehadetinde bile þüpheyi gerektirir. Bahir.
«Dilsiz üzerine ikrarýn sahih olmamasý, kendisinden haddi düþürecek bir þeyin meydana gelmesi caiz olduðu içindir ilh...» Yani dilsiz olan kadýn veya dilsiz olan erkeðin dilsiz olmadýklarý takdirde haddi düþürecek bir þey söylemeleri ihtimali vardýr. Buna göre; «bir kimse gaib olan bir kadýnla zina ettiðini ikrar etse, kadýn geldiðinde haddi düþürecek bir þey söylemesi ihtimali olmakla beraber kadýn gelmeden önce bu kimseye had vurulur» meselesi müþkül olur. Aralarýnda ki farkýn açýklanmasý gerekir.
Ben derim ki; Cevhere´de zikredilenden bunun cevabý anlaþýlýr, Þöyle ki: Kýyas; bir kimse gaib olan bir kadýnla zina ettiðini ikrar ettiðinde kendisine haddýn vurulmamasýdýr. Çünkü kadýn gelince zinayý inkâr edip kazf haddi dava etmesi veya nikâhlý olduðunu dava edip mehir talep etmesi caizdir. Kadýn gelmeden o kimseye haddin vurulmasýnda kadýnýn hakkýný iptal vardýr. Ýstihsana göre; Maiz hakkýndaki hadis-i þeriften dolayý o kimseye kadýn gelmeden önce had vurulur. Çünkü Malz´e kadýn gaib iken had Vurulmuþtur. Velhâsýlý kýyasa göre; iki mesele arasýnda fark yoktur. Fakat ikinci meselede hadis-i þerif bulunduðu için kýyasa muhalif olarak had vurulur.
Ben derim ki: iki mesele arasýndaki fark þöyle de izah edilebilir. Dilsizliðin kendisi; gerçektenhadde mani olan bir þüphedir. Fakat gaib olma, gerçekten hadde mani þüphe deðildir. Bundan dolayý bir kimse «tanýmadýðým bir kadýnla zina ettim» diye ikrarda bulunsa, kendisine had vurulur.
«Dört mecliste ilh...» Her ayda bir defa ikrar etse bile yine ikrarý kabul edilir. Ama bir mecliste dört defa ikrarda bulunsa bir ikrar yerine geçer. Nehir. Bu dört meclis ikrar eden kimseye göredir. Bazýlarý «kaadýnýn meclisleridir» demiþlerdir. Ama esah olan birinci kavildir. Ýmam Muhammed (Rh.A.) meclisin ayrý olmasýný «zinayý ikrar eden kimsenin meclisten kaadýnýn gözünden kayboluncaya kadar gitmesiyle» açýklamýþtýr.
Hidaye´de «ikrarýn ayrý ayrý dört mecliste yapýlmasý lâzýmdýr. Bu da zina ettiðini itirafta bulunan kimsenin birinci, ikinci, üçüncü itiraflarýný kaadý hakimane bir surette reddeder, her seferinde kaadýnýn görmeyeceði yere kadar gidip gelir. Çünkü meclislerin deðiþmesi ancak kaadýnýn o kimsenin ikrarýný reddetmesiyle olur. Buna raðmen o kimse dördüncü defa kaadnýn meclisine gelerek itirafýný tekrar edince yukarýda geçtiði üzere kaadý ona sorulmasý lâzým olan þeyleri sorar» diye zikredilmiþtir.
«Zinaya þehadetle hükmolunduktan sonra bir defa ikrar etse ilh...» Yani zina ettiði þehadetle sabit olan bir kimse, hüküm verilmeden önce bir, iki veya üç kerre ikrarda bulunsa, artýk had vurulmaz. Çünkü þehadet inkâr halinde kabul edilmez. Ýkrar vuku bulunca þehadet zail olmuþ. Bu ikrar ise had vurulmasý için kâfi bulunmamýþtýr. Hüküm verildikten sonra bu vecihle ikrarda bulunduðu takdirde de Ýmam Ebû Yusuf (Rh. A.)´a göre; had düþer. Esah olan da budur. Fakat imam Muhammed (Rh. A.)´e göre; düþmez, Fakat hükümden evvel veya sonra dört defa ikrarda bulunduðu takdirde þehadet ittifakla bâtýl olup bu ikrarlarýn gereðince muamele yapýlýr. Þehadetin gereðiyle muamele olunmaz.
METÝN
Kaadýnýn huzurunda dört defa zina ettiðini ikrar eden kimse hakkýnda had vurulmasýna hüküm olunduðu halde kendisine had vurulmadan önce veya had vurulurken ikrarýndan dönse, her ne kadar bu dönmesi kaçma gibi fiili ile olsa bile, serbest býrakýlýp had vurulmaz. Fakat þehadet böyle deðildir. Zina ikrarýný inkâr etmek dönmektir. Nitekim mürtedliði inkâr etmek tevbedir. Mürted babýnda gelecektir.
Keza; ihsan (akýllý, bulûð, hürriyet. Ýslâm, sahih nikâhla evlenmek, zevcesinin de bu vasýflar ile muttasýf olmasý, bu vasýflarýn toplanmasýndan sonra aralarýnda cinsi yakýnlýðýn bulunmuþ olmasý) ile ikrardan dönme de yine sahih olur. Çünkü ihsan, recmin þartý olduðu için Allah-ü Teâlâ´nýn hakkýdýr. Binaenaleyh kendisini yalanlayan bulunmadýðý için ihsan ile ikrarýndan dönmesi sahihtir. Bahýr.
Keza; içki haddi, hýrsýzlýk haddi gibi halis Allah hakký olan hadlerde -her ne kadar hýrsýzlýktamal ödense bile- ikrardan dönmek sahihtir.
Zinayý ikrar eden kimseye kaadýnýn «galiba sen onu öpmüþsün» yahut «sen ona yapýþmýþsýn» yahut «þüphe ile cinsi yakýnlýkta bulunmuþsun» diye zina suçundan dönmesi için telkinde bulunmasý Mâiz (R.A.) hakkýnda vârid olan hadis-i þerife binaen menduptur. Zina eden kimse zina ettiði kadýnýn þahidsiz kendi zevcesi olduðunu iddia etse, her ne kadar kadýn baþkasýnýn zevcesi olsa bile had kendisinden düþer. Zina eden kimse, zina ettiði kadýnla evlense veya onu satýn alsa, zinâ vaktinde þüphe olmadýðý için esah olan kavle göre; had düþmez.
Muhsan (akýllý, balið, hür, müslüman, iffetli bir erkek, kendisinde ayný vasýflar bulunan bir kadýnla sahih nikâhla evlenip cinsi yakýnlýkta bulunmuþ) olan kimse hakkýnda zina suçu sabit olunca bir meydanda ölünceye kadar recm (ufak taþlar atýlmak suretiyle) yapýlýr. Ýnsanlar recm için namaz saflarý gibi saf olurlar. Bir taife recmedip taþlarý katlini kasdederek attýðýnda onlar uzaklaþýr, diðer kimseler recm ederler. Üzerine recm ile hükmolunan bir kimseyi baþka bir þahýs öldürse veya gözünü çýkarsa, onun kaný ve gözü heder (öldürene bir þey lâzým deðil) dir. Fakat kaadýdan önce yaptýðý için tazir edilir. Nehir. Eðer recm ile hükmedilmeden önce öldürürse amden öldürdüðü takdirde kýsas, hataen öldürdüðü takdirde diyet lâzým gelir. Çünkü þahitlerin þehadetiyle hüküm verilmezden önce þehadetin hükmü yoktur. Recmin yapýlmasýnda ufak taþlarla olsa bile önce þahitlerin baþlamasý þarttýr. Ancak hastalýk gibi bir özürden dolayý þahitler recmden aciz olurlarsa, onlarýn huzurunda recme önce kaadý baþlar. Eðer þahitlerin hepsi veya bazýsý recmden imtina ederler yahut ölürler yahut gaib olurlar yahut þahadetten sonra elleri kesilirse, recme önce þahitlerin baþlama þartý fevt olduðu için recm düþer, Þahitlerin recmden imtina etmeleri suretinde esah olan kavle göre; imtinalarý sarahaten þahitlikten dönme olmadýðý için kendilerine kazf haddi vurulmaz. Nitekim fýsk yahut âmâ yahut dilsiz yahut kazf gibi bazý þeylerle þahitlerin bir kýsmý þehadete ehliyetten çýktýklarýnda recm hükümden olduðu halde had derhal yapýlmayýp þahitlerin bir kýsmý þehadete ehliyetten çýksalar, yine recm düþer. Bu surette haddin düþmesi zina eden muhsan olduðuna göredir. Ama ondan baþkasýnda þahitlerin ölmeleri veya gaib olmalarý suretinde had vurulur. Nitekim Hâkim-i Þehid´in Kâfi adlý kitabýnda da böylece zikredilmiþtir.
Recme önce þahitler, sonra hâkim daha sonra halk baþlar. Hâkimin recmi vâcib deðildir, vâcib olmak söyle dursun orada olmasý bile lâzým deðildir. Bunu Ýbn-i Kemal nakletmiþtir.
Musannifin Ýbn-i Kemal´dan naklettiði þeyi Nehir sahibi reddetmiþtir. Nehir sahibi «recm yapýlýrken halkýn hazýr bulunmalarý þart olmadýðý gibi taþlamalarý da þart deðildir. Binaenaleyh halk recimden imtina ederse, had düþmez» diye ifade etmiþtir.
ÝZAH
«Fakat þehadet böyle deðildir ilh...» Yani zina ettiði þehadetle sabit olan kimse recm edilirken kaosa, peþi býrakýlmayýp ölünceye kadar taþlanýr. Havi´den naklen Bahýr´da zikredilmiþtir. Fakat ileride gelecektir ki; haddin bir kýsmý vurulduktan sonra kaçýp tekadüm-i zaman (bir ay) dan sonra yakalansa, haddin bakiyesi düþer.
«Zina ikrarýný inkâr etmek dönmektir ilh...» Yani bir kimse dört defa ayrý ayrý dört mecliste zina ettiðini ikrar edip hakkýnda kaadý recmine hüküm verdikten sonra bu ikrarýný inkâr ederek «vallahi ben böyle bir þey ikrar etmedim» diyecek olsa kendisinden had düþer. Çünkü bu inkâr ikrardan dönmek demektir.
«Keza; ihsan ile ikrardan dönme de sahih olur ilh...» Yan] hakkýnda recm suretiyle had tatbik edilecek kimsenin ihsaný (evli olduðu) kendi ikrarýyla sabit olup sonra bu ikrarýndan dönse, sahih olur. Eðer ihsaný þehadetle sabit olursa, had vurulur. Nitekim içki haddinden önce gelecektir.
«Kendisini yalanlayan bulunmadýðý için ilh...» ihsanýný kendisi ikrar edip sonra bu ikrarýndan dönse, bu hususta kendisini yalanlayan bulunmadýðý için ikrarýnda þüphe tahakkuk eder ve kendisine had vurulmaz. Fakat kul hakký olan kýsasý ve kazf haddini ikrardan dönmesi böyle deðildir. Zira bunlarda kendisini yalanlayacak þahýs vardýr. Bahýr.
«Ýçki haddi, hýrsýzlýk haddi gibi...» Yani bir kimse içki içtiðini veya hýrsýzlýk yaptýðýný ikrar edip kendisine had vurulmasý lâzým gelip sonra ikrarýndan dönse, içki haddi veya hýrsýzlýk haddi kendisinden düþer. Nitekim bâblarýnda gelecektir.
«Her ne kadar hýrsýzlýkta mal ödense bile ilh,..» Yani bir. kimse hýrsýzlýk yaptýðýný ikrar edip sonra ikrarýndan dönse, kendisinden hýrsýzlýk haddi düþer. Fakat ikrar ettiði malý öder. Çünkü mal hukuku olduðundan hýrsýzlýðýný ikrar ettikten sonra düþmez.
«Mâiz (R.A.) hakkýnda vârid olan hadis-i þerife binaen ilh...» Mâiz b. Mâlik el-Eslemî (R.A.) bir kadýnla zina edip sonra Resûlüllah (SAV.)´ in huzurunda ikrar ettiðinde, Resûl-i Ekrem (S.A.V.)´Ýn ona «sizden zina ümit edilmez. Galiba öptünüz yahut yapýþtýnýz yahut baktýnýz» diye ikrardan dönmesi için telkin buyurduklarý rivayet edilmiþtir.
Asýl´da zikredilmiþtir ki; zinayý ikrar eden kimseye kaadý «belki aranýzda bir nikâh vardý» veya «bu hadise bir þüpheye binaen yapýlmýþ olmasýn» diye telkinde bulunmalýdýr. Telkinden maksat; ne olursa olsun ikrar eden kimsenin haddi defedecek bir þey söylemesidir. Bahýr, Fetih.
«Zina eden kimse, zina ettiði kadýnýn sahidsiz kendi zevcesi olduðunu iddia etse ilh...»
Bahýr´da zikredilmiþtir ki; zina eden kimse, zina ettiði kadýnýn sahidsiz kendi zevcesi olduðunu iddia etse «þahit getir» diye teklif edilmez. Nitekim bir þeyi çalan kimse o þeyinkendi mülkü olduðunu iddia etse, mücerred davasýyla eli kesilmez.
«Esah olan kavle göre; had düþmez ilh...» Yani bir kimsenin zina ettiði þahitlerle veya kendi ikrarýyla sabit olduktan sonra bir ay geçmemeden zina ettiði kadýnla evlense veya onu satýn alsa esah olan kavle göre; had düþmez.
«Muhsan ilh...» Muhsan «sâd» harfinin üstünüyle «evlendi» mânâsýna olan «ahþana» fiilinden ism-i fail olup ism-i meful sýygasý üzere kullanýlan kelimelerdendir. «Sözü uzattý» mânâsýna olan «eshebe» fiilinden «müsheb» ve «muhtaç oldu» mânâsýna olan «elfece» fiilinden «mülfece» gibi. Bu, hulâsa olarak Fetih´den alýnmýþtýr.
«Bir meydanda ilh...» Yani recm, halkýn birbirine vurmamasý için geniþ bir meydanda yapýlýr.
«ölünceye kadar ilh...» Musannif «ölünceye kadar» ifadesiyle taþ atanlardan herbirlnin recmedilen kimseyi öldürmeyi kasdederek taþ atmasýnda bir beis olmadýðýna iþaret etmiþtir. Çünkü o kimsenin öldürülmesi vâcibdir. Ancak taþ atan, recmedilen kimsenin akrabasý olursa, evlâ olan öldürmeyi kasdetmesfdir. Zira bunda, bir nevi akrabalýðý kesme vardýr. Kuhistâni. Tamamý gelecektir.
«Hederdir ilh...» Yani üzerine recm ile hükmolunan bir kimseyi, bir þahýs öldürse veya gözünü çýkarsa, eðer amden öldürmüþse kýsas edilmez, hataen öldürmüþse diyet lâzým gelmez.
«Recme önce þahitlerin baþlamasý þarttýr.» Çünkü bazý kimseler, þehadeti eda etmeye cesaretleri olduðu halde öldürmeye sýra gelince bunu büyük görerek rücû ederler. Binaenaleyh bu recm hadisesinde þahitlerin recmden imtina etmeleri ve bu suretle bir insanýn ölümden kurtulmasý melhuzdur. Muhit, Kuhistâni.
«Þehadetten sonra elleri kesilirse ilh...» Sarih, þahitlerin ellerinin kesilmesini «þehadetten sonra olursa» diye kayýtladý. Çünkü elleri þehadetten önce kesilirse, onlarýn huzurunda recme önce kaadý baþlar. Zira onlarýn elleri þehadetten önce kesilmiþ olunca recme önce baþlama hakký onlarýn deðildir. Elleri þehadetten sonra kesilirse, recme önce baþlama onlarýn hakkýdýr. Recme önce þahitlerin baþlamalarýnýn þart olmasý, recme kudretleri olduðuna göredir. Þahitlerin elleri onlarý fâsýk yapacak bir cinayet istemeksizin kesildiði takdirde recme önce kaadý baslar. Eðer þahitlerin elleri kendilerini fâsýk yapacak bir cinayetten dolayý kesilmiþ olursa, þehadete ehliyetten çýkarlar ve zina ile müttehem olan kimseden had düþer.
«Nitekim Hâkim-i Þehid´in Kâfi adlý kitabýnda da böylece zikredilmiþtir ilh...» Hâkim-i Þehid «zina eden kimse muhsan olmadýðýnda þahitler ölürler veya gaib olurlarsa had vurulur» diye Kâfi adlý kitabýnda zikretmiþtir. Bununla bazýlarýnýn «hâkim ölüp veya gaib olursa had vurulur» kavillerinin doðru olmadýðý ortaya çýkar. Nasýl doðru olabilir, bilindiði gibi haddinþahitlerin þehadetinin akabinde icra edilmesi hükümdendir. Bundan dolayý Kâfî´de «hâkim recmle hükmedip sonra recm yapmadan önce azledilip yerine baþka bir hâkim tayin edilse, ikinci hâkim birinci hâkimin hükmüyle recmi tatbik edemez» diye zikredilmiþtir.
«Bunu ibn-i Kemal nakletmiþtir ilh...» Bu mesele nakle muhtaç olduðu halde bunu Ýbn-i Kemal hiç bir kimseden nakletmemiþtir. Çünkü bu mesele metinlerin zahirine muhaliftir.
«ifade etmiþtir ilh...» Nehir sahibi «Diraye´de «kaadýnýn hadlerin yapýlmasý için müslümanlardan bir taifenin hazýr bulunmalarýný emretmesi müstehaptýr. Bu cemaatin kaç kiþi olacaðýnda ihtilaf edilmiþtir.
ibn-i Abbas (R.Anhüma)´dan «bir kiþi» olmasý rivayet/edilmiþtir. Ata (Rh.A.) «iki kiþi», Zührî «üç kiþi», Hasan-ý Basrî (Rh.A.) «on kiþi» olmasýný söylemiþtir. Bu, recm yapýlýrken halkýn hazýr olmalarýnýn þart olmadýðýný açýklar. Buna göre halkýn taþ atmalarý da þart deðildir. Hatta halk recmden imtina etseler had düþmez» yazýlýdýr» diye zikretmiþtir.
Ben derim ki: Bu söz götürür. Çünkü bu ihtilaf Allah-ü Teâlâ´nýn: En - Nur Sûresi; âyet: 2
«Mü´minlerden bir zümre de bunlarýn azabýna (bu cezalarýna) þahid olsun.» kavl-i keriminde ki taifenin tef si rindedir. Ayet-i kerime de vâki olan «celd» dir, «recm» deðildir. Recm olduðu teslim, edilse bile kaadýnýn yanýnda recm yapacak kimseler bulunduðu takdirde baþkalarýna da hazýr olmalarý için emretmesi lâzýmdýr. Çünkü had teþhir edilerek yapýlýr. Halkdan murad þahitlerle kaadýdan baþka bizzat recmi yapan kimselerdir. Onlarýn hazýr olmasý lâzýmdýr. Eðer recim yapacak halk hazýr olmazsa, recm yapýlmamýþ olacaðý için hepsi günahkâr olur.
Ynt: Hadler Cezalar By: neslinur Date: 02 Mart 2010, 23:21:24
METÝN
Recm hadisesi ikrar ile sabit olmuþ ise recme önce hüküm veren kaadý baþlan Bunun muktezasý kaadý recmden imtina ederse, her ne kadar kaadý halka «recm ediniz» diye emretse bile recme önce kaadýnýn baþlamasý þartý bulunmadýðý için halkýn onu recm etmeleri helâl olmaz. Fetih. Fakat yakýnda gelecektir ki adaletli bir kaadý «ben bu kimseye recmle hükmettim» dese, halk her ne kadar þahitleri ve ikrarý görmese bile o kimseyi recm etmeleri caizdir. Zirahm-i mahrem olan akrabanýn recm etmesi mekrûhdur. Eðer recm ederse mirastan mahrum olmaz.
Recmolunan kimse öldükten sonra yýkanýp, kefenlenir ve üzerine namaz kýlýnýr. Resûl-i Ekrem (S.A.V.)´in, zinasýný ikrar ile recmolunan Gâmidli kadýnýn üzerine namaz kýldýklarý sahih olup rivayet edilmiþtir.
Þehadetle veya ikrar ile zina suçu sabit olan kimse evlenmemiþ ve hür olursa kendisine yüz deðnek vurulur. Köle olursa, âyet-i kerimenin delaletiyle yansý vurulur. Kaadý Beyzâvî ve diðer Kibar-ý Müfessirîn âyet-i kerimedeki «muhsanât» ý hür olan kadýnlarla tefsir etmiþlerdir.
Zeyleî «Kur´ân-ý Kerîm´de erkeklerin kadýnlar üzerine taðlib kaidesinin aksine olarak buradakadýnlar erkekler üzerine taðlib olunmuþtur» demiþtir. Efendi kendi kölesine kaadýdan izinsiz had vuramaz. Faraza efendi kölesine had vursa kifayet eder mi? Zahir olan kifayet etmemesidir. Çünkü fukaha «haddin rüknü kaadýnýn yapmasýdýr» demiþlerdir.
Celd; vücudu yaralayýcý olmayýp budaksýz acýtacak bir surette orta halde bir deðnekle yapýlýr.
ÝZAH
«Recm hadisesi ikrar ile sabit olmuþ ise recme önce, hüküm veren kaadý baþlar ilh...» Çünkü Hz. Ali (R.A.) «ey insanlar, zina biri gizli diðeri aþikâr olmak üzere iki kýsýmdýr. Gizli zina þahitlerin þehadetiyle sabit olur. Böyle þahitlerin þehadetiyle zina ettiði sabit olan kimseye recm cezasý verildiðinde recme önce þahitler sonra kaadý daha sonra halk baþlar. Aþikâr zina ise gebelik veya ikrar ile sabit olur. Böyle gebelik veya ikrar ile zina ettiði sabit olan kiþiye recm cezasý verildiðinde recme önce kaadý sonra halk baþlar» demiþtir. Tamamý Fetih´dedir.
«Bunun muktezasý ilh...» Fetih´te zikredilmiþtir ki: Recm hadisesi ikrar ile sabit olmuþ ise recme önce, hüküm veren kaadý baþlar. Bu ifadenin mânâsý: Kaadý recmden çekinirse, her ne kadar halka recm etmelerini emretse bile recmin þartý olan kaadýnýn baþlamadýðýný halk bildiði için recmetmeleri helâl olmaz. Ýkrar suretinde recme önce kaadýnýn baþlamasý halka hüküm ve hadlerin þartlarýnda müsamaha yapmadýðýný göstermek içindir. Kaadý recme önce baþlamaktan çekindiði takdirde dönme alâmeti zahir olup þüphe belirdiði için had düþer.
Þahitlerin þehadetiyle zina ettiði sabit olan kimseye recmedilirken recme önce þahitler baþlar, ikinci olarak recme hüküm veren kaadý baþlar. Eðer kaadý þahitlerden sonra recmden çekinirse, yine had düþer.
«Yakýnda gelecektir ki ilh...» Yani kaza bahsinde gelecektir. Fakat orada kaadý recme baþlamaktan çekinirse ifadesi yoktur. Bilâkis hâkimin yanýnda had þahitlerin þehadetiyle veya ikrar ile sabit olduðunda halka recmi emretse - her ne kadar halk hüküm meclisinde bulunup þahitlerin þehadetini ikrar, edenin ikrarýný görmeseler bile- recm yapmalarý caizdir. Bazýlarý «zaman bozuk olduðu için halkýn recmetmeleri caiz deðildir» ´demiþlerdir.
Gurerü´l-Ezkâr´da «bu hususta tafsilat vardýr. Þöyle ki: Kaadý adaletli ve âlim olursa araþtýrmaksýzýn emrettiðini yapmak vâcib olur. Eðer adaletli olup cahil olursa, vermiþ olduðu hükmün keyfiyetinden sorulur. Eðer haber verdiði þeriata muvafýk ise kavli kabul edilir. Eðer zâlim olursa âlim olsun, cahil olsun kavli kabul edilmez» diye zikredilmiþtir.
«Zirahm-i mahrem olan akrabanýn recm etmesi mekrûhdur ilh...»
Muhit´ten, Zeylai´den ve diðer fýkýh kitablarýndan naklen Bahýr´da zikredilmiþtir ki: Zirahm-i mahrem eðer recmederse öldürmeyi kasdetmez. Çünkü kendisinden baþkalarýnýn recmetmeleriyle had yapýlmaktadýr. Bundan anlaþýlan Zirahm-i mahrem öldürmeyikasdetmediðinde mekruh olmaz., Ancak Zirahm-i mahremin recminin mekruh olmasý þahit olmadýðý takdirdedir. Dört kimse babalarýnýn zinasýna þahitlik yapsalar recme önce bunlarýn baþlamasý vâcib olur. Keza: Kardeþler ve Zirahm-i mahrem de böyledir. Yalnýz öldürmeyi kasdetmemeleri müstehaptýr. Amca oðluna gelince bunun öldürmeyi kasdetmesinde bir beis yoktur. Çünkü bunun mahrem olmasý tam olmadýðý için akraba olmayana benzemiþ olur. Kuhistânî. Cevhere.
«Eðer recm ederse mirastan mahrum olmaz ilh...» Bir kimse babasýnýn zinasýna veya kýsasýna þahitlik yapsa, mirastan mahrum olmaz. Kâfi. Cevhere.
«Âyet-i kerimenin delaletiyle ilh...» Bu, Allah-ü Teâlâ´nýn:
Cariyeler evlendikten sonra bir fuhuþ irtikâb ettilermi o vakit üzerlerine hür kadýnlar üzerinde ki cezanýn yarýsý (verilir).» (En - Nisa Sûresi; âyet: 25) kavl-i kerimidir. Bu âyet-i kerime cariyeler hakkýnda nazil olmuþtur. Âyet-i kerimenin ibaresi cariyeler hakkýndadýr. Âyet-i kerimenin delaletiyle hükümde erkek köleler de dahildirler. Çünkü cariyelerle erkek köleler kölelikte müsavidirler. Delâlette meskût (zikredilmeyen) ün mantûk (zikredilen)a müsavi kifayet edip evlâ olmasý þart deðildir.
«Taðlib kaidesinin aksine olarak ilh...» Yani taðlib kaidesinde esas olan erkeklerin kadýnlar üzerine taðlib olunmasýdýr. Fetih´de ifade edildiði üzere burada kadýnlarýn erkekler üzerine taðlib edilmesinin vechi, kadýnlardaki zinaya davet edici haslet daha kuvvetli olduðu içindir. Bundan dolayý âyet-i kerimede zina eden kadýnlar zina eden erkeklerden önce zikredilmiþtir.
«Haddin rüknü ilh...» Haddin rüknü celd veya recmdir.
TEMBÝH: Hâkim-i Þehid Kâfi adlý kitabýnda «köle, zina veya baþka bir had icab eden suç iþlediðini ikrar ettiðinde efendisi gaib olsa bile kendisine had vurulur. Keza: Hýrsýzlýðý ikrar etse, eli kesilir, amden adam öldürdüðünü ikrar etse, kýsas edilir. Azâd olduktan sonra «ben köle iken zina etmiþtim» diye ikrar etse, kendisine kölelere vurulan had vurulur» diye zikretmiþtir.
«Budaksýz ilh...» Celd yapýlacak deðneðin budaksýz olmasý lâzýmdýr. Fetih´de zikredilmiþtir ki: Enes (R.A.)´e celd yapmak için deðnek getirmesi emredildiðinde bir aðaç dalý keser, onu yumuþayýncaya kadar iki ateþ arasýnda inceltir, sonra onunla celd yapýlýrdý. Celd yapýlacak deðneðin bir tarafý kurumuþ olursa yaralayacaðý veya çok acýtacaðý için onunla celd yapýlmaz. Deðnek budaklý olursa onunla hiç yapýlmaz. Kendisine celd vurulan kimse zayýf olup helâkýndan korkuluna, tahammül edeceði þekilde celd yapýlýr,
METÝN
Celd edilecek þahýs erkek ise avret mahallini örtmek için yalnýz Ýzârý: Baþtan ayaða kadar bedenini örten entari, don, gömlek gibi elbisesi üzerinde býrakýlýr, diðer elbisesi çýkarýlýr. Celdeler bedeninin çeþitli yerlerine arka arkaya vurulur. Yalnýz baþýna, yüzüne, tenasül uzvuna vurulmaz. Bazýlarý «göðsüne, karnýna da vurulmaz» demiþlerdir. Yüz celdenin arka arkaya ellisi bir günde, ellisi de ikinci günde vurulsa, esah olan kavle göre, kifayet eder.
Hz. Ali (R.A.) «hadler ve tazirlerde yere yatýrýlmaksýzýn erkek ayakta olduðu halde, kadýn oturduðu halde celdeler vurulur» demiþtir. Zamanýmýzda yapýldýðý gibi had vurulacak kimse yere yatýrýlýp basma ve ayaðýna birer adam oturtturularak yapýlan hadler caiz deðildir. Nehir.
Keza; celd yapýlýrken deðneði celd vuran kimse baþýndan kaldýrmaz veya vurduktan sonra deðneði uzuv üzerinde sürümez. Hakkýnda celd yapýlacak þahýs kadýn ise Hz. Ali (R.A.)´den rivayet edildiði üzere kendisine oturduðu halde bu ceza tatbik edilir. Üzerinde kürk ve pamuklu gibi kalýn elbisesinden baþkasý çýkarýlmaz.
Recm yapýlýrken kadýnýn göðsüne kadar bir çukur kazýlýr. Elbisesi ile kapalý bulunduðu için çukurun kazýlmamasý da caizdir. Erkek için çukur kazýlmasý caiz deðildir. Bunu, Þumunni zikretmiþtir. Kendisine had tatbik edilen kimse bir yere baðlanýp tutulmaz. Recm edilen kimse kaçtýðý takdirde, eðer recmi kendinin ikrarýyla ise arkasýna düþülmez. Eðer recmi þahadetle ise ölünceye kadar peþi takib edilir. Nitekim yukarýda geçmiþtir.
Evli hakkýnda celd ile recmin arasý cemedilmez. Evlenmemiþ kimse hakkýnda da celd ile nefyin arasý cemedilmez. Nihaye sahibi «nefy»; hapisle tefsir etmiþtir. Hapsetmek; baþka memlekete nefyetmekten fitneyi daha çok önleyeceði için bu tefsir güzel görülmüþtür. Çünkü suçlu baþka memlekete sürgün edildiðinde yine suç iþleyebilir. Veliyyü´l-emrin siyaset ve tazir için celd ile nefyin arasýný cem etmesi caizdir. Bu veliy-yü´l-emrin re´yine býrakýlmýþtýr. Keza: Her cinayette vellyyü´l-emr lüzum görürse, siyaseten aralarýný cem edebilir. Nehir.
ÝZAH
«Celdeler bedeninin çeþitli yerlerine arka arkaya vurulur ilh...» Çünkü celdelerin bedenin yalnýz bir uzvuna vurulmasý bu azanýn bozulmasýna veya baþýna, yüzüne, tenasül uzvuna vurulmasý sahibinin hakikaten helâkýna yahut zahiri veya batini bazý duygularýnýn bozulmasýyla manen helâkýna sebeb olabilir,
«Bazýlarý göðsüne, karnýna da vurulmaz ilh...» Bu, bazý meþayýhýn kavlidir ki imam Ebû Yusuf´tan rivayet edilmiþtir. Ama bu söz götürür. Göðüs vücudun tahammüllü yerlerindendir. Orta bir kamçý ile bir kaç defa karna vurulmasý ölüme sebep olmazsa, göðse vurulduðunda ölüme nasýl sebeb olabilir. Evet, zamanýmýzda zâlimlerin evlerinde istendiði gibi celd asa ile yapýldýðý takdirde layýk olan karna vurulmamasýdýr. Fetih.
«Ellisi bir günde, ellisi de ikinci günde vurulsa, esah olan kavle göre; kifayet eder ilh...» Çünkü peþi. peþine vurulan elli kamçýyla acý ve aðrý hasýl olur. Bundan dolayý Cevhere´de«her gün bir kamçý veya iki kamçý vurulsa, bununla aðrý ve acý hasýl olmayacaðý için caiz olmaz» diye zikredilmiþtir.
«Yere yatýrýlmaksýzýn ilh...» Yani had vurulacak kimse yere yatýrýlmaz. Çünkü had, bütün insanlarý suç iþlemekten men etmek için teþhir edilerek yapýlýr. Erkeðe ayakta bulunduðu halde haddin vurulmasý halký suçtan men etme bakýmýndan daha tesirlidir. Kadýnýn örtülü bulunmasý lâzým olduðu için kendisine oturduðu halde had vurulur. Eðer erkek durmayýp imtina ederse bir direðe baðlanmasýnda veya tutulmasýnda bir beis yoktur. Fetih.
«Erkek için çukur kazýlmasý caiz deðildir ilh...» Galiba Musannýf bu ifadeyi Hidaye ve diðer fýkýh kitablarýnýn «recmedilecek kimsenin baðlanmasý ve tutulmasý meþru deðildir» ibaresinden almýþtýr. Kadýn için çukur kazýlmasý kadýný örtücü olduðundandýr.
Ben derim ki: Had kendi ikrarýyla sabit olduðunda kaçýp ikrarýndan dönme mümkün olsun diye baðlanmasý veya tutulmasý meþru deðildir. Fakat had þehadetle sabit olup recmedilirken durmayýp imtina ederse, baðlanmasý veya tutulmasýnda bir beis yoktur.
«Evli hakkýnda celd ile recmin arasý cem edilmez! ilh...» Çünkü Peygamberimiz (S.A.V.) celd ile recmin arasýný cemetmemiþtir. Zira recmle birlikte celdin bir faydasý yoktur.
«Evlenmemiþ kimse hakkýnda da celd ile nefyin arasý cemedilmez ilh...» Peygamberimiz (SAV.)´in: «Bekârla bekâr (zina ederse) yüz dayakla bir sene sürgün (var!)» hadis-i þerifi mensuh olduðu gibi bu hadis-i þerifin diðer yarýsý olan : «Evli ile evli (zina ederse) yüz dayak ve recm (var!)» da mensuhtur. Tahkikinin tamamý Fetih´dedir.
«Hapsetmek, baþka memlekete nefyetmekten fitneyi daha çok önleyeceði için ilh...» Fukaha «nefyde kabilesinden ve haya edeceði kimselerden ayrýlacaðý için zina kapýsýný açma vardýr» demiþlerdir.
Hz. Ali (K.V.) «zina edenleri sürgün etmek fitne olarak kâfidir» demiþtir.
Abdürrezzak «Hz. Ömer (R.A.) þarap içtiði için Rabia b. Ümeyye b. Halefi Hayber´e sürgün gönderdi. O da Doðu Roma (Ýstanbul) Ýmparatoru Herakl´e iltica etti ve sonra hýristiyan oldu. Bunun üzerine Hz. Ömer (R.A.) «bundan sonra hiç bir müslümaný sürgüne göndermeyeceðim» dedi» diye rivayet etmiþtir. Nitekim Fetih´de de böyledir.
«Çünkü suçlu sürgün edildiðinde yine suç iþleyebilir ilh...» Yani had vurulmasýndan maksat fenalýk ve fesattan menetmek içindir. Sürgünde ise bilindiði gibi fesat kapýsýný açma olduðu için þer´an hadden maksud olaný iptal vardýr.
«Veliyyü´l-emrin siyaset ve tazir için celd ile nefyin arasýný cemetmesi caizdir ilh...» Fetih´te zikredilmiþtir ki; veliyyü´l-emr zann-ý galibine göre; sürgünde bir fayda görürse, tazir için bunu yapmasý caizdir. Peygamberimiz (S.A.V.) ve Ashab-ý Kiram tarafýndan vaki olan sürgünün yorumu budur. Nitekim Hz. Ömer (R.A.) Nasr b. Haccac´ý yakýþýklýðý sebebiylekadýnlar fitneye düþtüðü için Medine-i Münevvere´den Basra´ya sürgün etmiþtir. Gerçi güzellik sürgünü gerektirmez. Fakat siyaseten lüzum görülürse sürgün caizdir. Bundan dolayý mesayýhtan -Allah onlar sebebiyle bizden razý olsun ve onlarla beraber bizi hasretsin - pek çoklarý müridinin nefsinin kuvvetli ve azgýn olduðunu gördüðünde nefsi kýrýlsýn ve yumuþasýn diye sürgüne göndermiþlerdir.
T E N B Ý H: Fetih´in kelâmý iþaret etmektedir ki: Veliyyü´l-emr´in siyaseten sürgüne göndermesi zinayý irtikab edenlere mahsus deðildir. Sarih bunu Nehir adlý kitaba nisbet etmiþtir.
Kuhistânî´de zikredilmiþtir ki: Veliyyü´l-emr´in siyaseten sürgüne göndermesi yalnýz zinayý irtikab edenlere mahsus olmayýp hatta her hangi, bir cinayeti irtikab eden kimseyi de sürgüne göndermesi caizdir. Bu husus veliyyü´l-emr´in re´yine býrakýlmýþtýr.
Kâfi isimli kitabda «veliyyü´l-emr bir bid´atçýnýn bid´atýnýn yayýlmasýndan korkarsa, her ne kadar küfrüne hükmolunmasa bile siyaseten onu öldürebilir» diye zikredilmiþtir. Nitekim Temhîd adlý eserde de böylece zikredilmiþtir.
Siyaset: «Saee´l-vâlî erraiyyete: Vali idaresi altýnda bulunan halka emretti ve nehyetti» mânâsýna olan «sase» fiilinden masalardýr. Nitekim Kamus ve diðer lügat kitablarýnda böyle zikredilmiþtir.
Siyaset, halký dünya ve âhirette kurtulacaklarý yola irþad etmekle onlarýn salâh ve menfaatine çalýþmaktýr.
Siyaset, siyaset-i âmme ve siyaset-i hâssa olmak üzere iki kýsýmdýr. Siyaset-i âmme bütün bir cemiyetin salah ve intizamý için gerekli olan bir kýsým hükümlerdir. Siyaset-i hâssa bazý cürüm iþleyenler hakkýnda, velev katil suretiyle olsun, vuku bulacak zecir ve te´dibdir. Nitekim fukaha «livâta (erkeðe zina) eden. hýrsýzlýk eden ve hileyle baþkasýný boðarak öldüren kimselerin bu fena fiilleri tekerrür ederse, bid´atçýnýn öldürüldüðü gibi siyaseten bunlarýn öldürülmeleri de helâl olur» demiþlerdir. Bundan dolayý bazýlarý «siyaset fesadýn kökünü kazýmak için þer´i hükmü olan bir cinayetin cezasýný aðýrlaþtýrmaktýr» diye tarif etmiþlerdir. Tarifdeki «þer´î hükmü olan» ifadesinin mânâsý cinayetin cezasýný aðýr vermek mânâsýna olan siyaset üzerine her ne kadar hususi olarak delil bulunmasa bile bu siyaset þer´i kaideler altýnda dahil demektir. Çünkü imân esaslarýndan sonra þeriatýn etrafýnda dönüp dolaþtýðý nokta âlemin beka ve devamý için fitne ve fesad maddelerini kökünden kesmektir. Bundan dolayý Bahýr´da «fukahanýn kelamýndan anlaþýlan; siyaset, velly-yü´l-emr´ln faydalý gördüðü bir hükmü -her ne kadar o hüküm hakkýnda cüzi bir delil bulunmasa bile- yapmasýdýr» diye zikredilmiþtir.
Hamevî´den naklen Hâþiye-i Miskîn´de zikredilmiþtir ki, siyaset aðýr bir þeriat olup iki nevidir:
Siyaset-i zâlime: Halkýn haklarýna zýt olan bir siyasettir ki þeriat bunu haram kýlmýþtýr,
Siyaset-i âdile: Halkýn haklarýný zalimlerin elinden kurtaran, zulüm ve fenalýklarý defeden, fitne ve fesad ehlini men eden siyasettir ki þeriattan sayýlýr. Bu siyaset bahsinin tafsili Kaadý Alaaddin´in Mutnü´l-Hükkam isimli te´lifinde açýklanmýþtýr.
Ben derim ki: Siyaset ta´zir müteradif (eþanlamlý) dýr. ilerde geleceði üzere ta´zir men ve red mânâsýna olan «özr» den alýnmýþ olup hadden az olarak tatbik edilecek tedip ve cezadan ibarettir. Tazir dövme suretiyle yapýlabileceði gibi baþka suretlerle de yapýlabilir. Tazir mutlaka bir cürmün karþýlýðýnda olmasý lâzým gelmez. Bundan dolayý on yaþýndaki bir çocuk namaz kýlmadýðýnda tazir için dövülür. Siyaset de tazir gibi bir cürmün karþýlýðýnda olmasý lâzým deðildir. Nitekim Hz. Ömer (R.A.) Nasr b. Haccac´ý güzellði sebebiyle kadýnlar fitneye düþtükleri için Medine´den Basra´ya sürgün gönderirken Nasr b. Hacac Hz. Ömer (R.A.)´e t Ey mü´minlerin em iri benim günâhým nedir?» diye sormuþ, bunun üzerine Hz. Ömer (R.A.) «senin günâhýn yoktur, Medine-i Münevvere´yi temizlemediðim cihetten günâh ancak benimdir» diye cevap vermiþtir. Kadýnlarýn fitneye düþmesinde Nasr b. Haccac´ýn hiç bir günâhý olmadýðý halde Hz. Ömer (R.A.) mekanlarýn en þereflisi olan Medlne-i Münevvere´de onun sebebiyle olan fitne ve fesadý kesmek için siyaseten onu sürgün etmiþtir. Bunda izalesi vâcib olan münkeri men etme vardýr. Fukaha tazlr ve-liyyü´l-emrin reyine býrakýlmýþtýr. Bundan anlaþýlýr ki tazir babý siyasi hükümlerin kefaletini üzerine almýþtýr. Bununla malum oldu ki siyaset iþini veliyyü´l-emr yaptýðý gibi hükümleri yerine getirmede onun naibi olan kaadý da yapar.
Muînü´l-Hükkâm´dan naklen Dürrü´l-Müntekâ´da zikredilmiþtir ki: Kaadýlarýn pek çok iþleri yapmasý, hatta suçluyu uzun zaman hapiste býrakmalarý, þer ehlini hükümleri altýna almak için onlara talâka daha baþka þeylere yemin ettirmekle kaba ve þiddetli davranmalarý, þübhelendikleri zaman þahitlere yemin ettirmeleri caizdir. Tatarhaniyye´de de böylece zikredilmiþtir. Vali veya kaadýnýn suçlunun halini nazar-ý itibara alarak yemin ettirmesi veya hýrsýzlýkla müttehem olan kimseyi dövmesi ve hapsetmesi caizdir, Tazir babýnda gelecektir ki; bir suç ile müttehem olan kimseyi kaadýnýn tazir etmesi caizdir.
Zeylaî cihad bahsinden önce zikretmiþtir ki; bir kimsenin hýrsýz olduðuna zann-ý galib hasýl olup o kimsenin yanýnda çalýnan mal da bulunursa, kaadý siyaseten ona ceza verebilir.
Fukaha «kaadýnýn yanýna yalýn kýlýç bir kimse girip, kaadý bu kimsenin adam öldürdüðüne zann-ý galible kanaat getirse, zann-ý galible bu kimsenin öldürülmesi caizdin» demiþlerdir, Bunun tamamý hýrsýzlýk bahsindedir.
METÝN
Hakkýnda recm haddi yapýlacak þahýs hasta olsa bile recmolunur. Yapýlacak had celdesuretiyle olacak ise iyi oluncaya kadar celd olunmaz. Ancak iyi olmasýndan tamamen ümit kesilirse, o takdirde kendisine pek hafif bir tarzda celde cezasý tatbik edilir. Bahýr. Hakkýnda zina haddi yapýlacak kadýn hamile olursa, haddin iki nevi de doðurduktan sonra yapýlýr. Gerek recm gerekse celd doðurmadan önce tatbik edilmez. Zinasý þehadetle sabit olmuþ olursa, doðum yapýncaya kadar hapsolunur.
Eðer hamile kadýn hakkýnda yapýlacak had, recm suretiyle olacaksa doðumu müteakip derhal yapýlýr. Ancak çocuða bakacak baþka birisi bulunmazsa, bu takdirde çocuk kendi kendini idare edinceye kadar recm tehir edilir. Hakkýnda zina haddi icra edilecek kadýn hamile olduðunu iddia ederse kaadý, onu kadýnlara gösterir. «Hamiledir» derlerse iki sene onu hapseder, sonra recmeder. Ýhtiyar.
Eðer çocuk doðurduktan sonra yapýlacak had celd olursa, lohusalýk halinden sonra yapýlýr. Çünkü lohusalýk hali hastalýktan sayýlýr.
Recmin tatbik edilebilmesi için bulunmasý þer´an lâzým olan bazý vasýflarýn bir þahýsta toplanmasýna «ihsan» denilir. Ýhsanýn þartlarý yedidir:
1 - Hür olmak.
2 - Akýllý olmak.
3 - Erginlik çaðýnda bulunmak.
4 - Müslüman olmak.
5 - Sahih nikâhla evlenmiþ olmak.
6 - Zevcesinde de bu vasýflarýn bulunmasý.
7 - Bu vasýflar toplandýktan sonra aralarýnda cinsi yakýnlýðýn bulunmuþ olmasý.
Karýyla kocadan birinin ihsaný, diðerinin ihsanýna þarttýr ki ihsanýn þartlarýnýn ikisinde birden bulunmasý lâzýmdýr. Binaenaleyh bir kimse bir cariye ile yahut hür bir kadýn, köle ile evlense, ihsan tahakkuk etmez. Ancak cariyenin yahut kölenin âzâdlýlarýndan sonra cinsi yakýnlýk vaki olursa, ihsan hasýl olur. Azâddan önceki cinsi yakýnlýkla ihsan hasýl olmaz. Karý ile kocadan birinin ihsaný diðerinin ihsanýna þart olduðundan bir zimmî bir müslüman kadýnla zina ettikten sonra islâm þerefiyle müþerref olsa recmolunmaz. Fakat celd olunur. Ýbn-i Kemal´in zikrettiði baþka bir þart bakî kalmýþdýr ki karýyla koca mürted olup ihsanlarýnýn bâtýl olmamasýdýr. -Allah´a sýðýnýrýz- karýyla koca mürted olup sonra müslüman olsalar ihsan ancak Ýslâmiyete girdikten sonra cinsi yakýnlýkta bulunmakla avdet eder. Eðer ihsan delilik veya bunamakla bâtýl olursa iyi olmakla avdet eder. Bazýlarý «iyi olduktan sonra cinsi yakýnlýkta bulunmakla avdet eder» demiþlerdir.
Bilmiþ ol ki ihsanýn devam etmesi için nikâhýn devam etmesi lâzým deðildir. Buna göre; bir kimse ömründe bir defa evlenip sonra zevcesini boþar veya zevcesi ölürde kendisi dul kalýpzina ederse recm olunur. Bazý þairler ihsanýn þartlarýný nazýmla zikir ve beyân etmiþlerdir: Ýhsanýn þartlarý altýdýr, sen onlarý fukahanýn açýkladýklarý nasdan anlayarak al ve zabtet: Erginlik çaðýnda bulunmak, akýllý olmak, hür olmak, dördüncüsü bu geçen üç sýfatla muttasýf olan karýyla kocadan her birinin müslüman olmasý, sahih nikâhla evlenmiþ olmak, bu vasýflar karýyla kocada bulunduktan sonra aralarýnda cinsi yakýnlýðýn bulunmasýdýr. Bu þartlardan biri bulunmazsa recm olunmazlar,
ÝZAH
«iyi olmasýndan tamamen ümit kesilirse ilh...» Yani celd yapýlacak þahýs verem veya bünyesi pek zayýf olup iyi olmasý ümit edilmezse, biz Hanefilere göre; kendisine pek hafif bir tarzda celde cezasý tatbik edilir, imam Þafiî (Rh.A.)´ye göre; yüz dallý bir hurma salkýmý ile vurulur. Fakat yemin bahsinde geçtiði üzere bu yüz daldan her birinin bedenine dokunmasý lâzýmdýr.
«Gerek recm gerekse celd doðurmadan önce tatbik edilmez ilh...» Çünkü hamile kadýna had icra edilmesi çocuðun telefine sebebiyet verir. Çocuk ise cinayetten beri, diðer insanlar gibi muhterem, taarruzdan masum bulunmaktadýr. Fetih.
«Ancak çocuða bakacak baþka birisi bulunmazsa ilh...» Gâmidli bir kadýn Resûl-i Ekrem (S.A.V.)´in huzuruna gelip hamile olduðu halde zinasýný ikrar edip kendisine haddin icrasýný istediðinde Resûl-i Ekrem (S.A.V.): «Þimdi git doðurduktan sonra gel» buyurmuþlar. Bir zaman sonra çocuðunu doðurmuþ, yine zina suçunu ikrar etmiþ, bunun üzerine Resûl-i Ekrem (S.A.V.) «git de bu çocuðu sütten kesilinceye kadar emzir» diye emrettiðinde kadýn onu memeden ayýrdýktan sonra çocuðu elinde bir parça ekmek olduðu halde getirmiþ ve: «Ýþte ya Nebiyallâh! Onu memeden ayýrdým, yemek yemeðe de baþladý» demiþ. Bunun üzerine Peygamber (SAV.) çocuðu müslümanlardan birine vermiþ. Sonra emir buyurarak kadýn için göðsüne kadar bir çukur kazýlmýþ. Cemaate de emir vermiþ ve kadýný recmetmiþler. Halid b. Velid (R.A.) bir taþla gelerek basma atmýþ da kan Halid´in yüzüne sýçramýþ. Halid´de ona söðmüþ. Peygamber (S.A.V.) kadýna söðdüðünü iþiterek: «Yavaþ ol ya Halid, nefsim yed-i kudretinde olan Allah´a yemin ederim! Bu kadýn öyle bir tövbe etti ki, onu bir baççý yapsaydý mutlaka maðfiret olunurdu» buyurmuþlar. Sonra kadýnýn ihzarýný emrederek cenazesini kýlmýþ ve kadýn defnedilmiþ.
Baþka bir hadis-i þerifde: «Gâmidli kadýn doðurdu» dediklerinde, efendimiz: «O halde onu recmedip de çocuðunu küçük olduðu halde emzirecek kimsesiz býrakamayýz» buyurdu. Bunun üzerine Ensâr´dan bir zât ayaða kalkarak: «Çocuðun bakýmý bana aid olsun ya Nebiyallâh» dedi, O da kadýný recmettirdi.
Fetih´de zikredilmiþtir ki: Bu hadis-i þerif, hamile olan kadýn doðum yapýnca çocuðuna bakacak bulunursa, recm yapýlacaðýna delâlet eder. Bu hadis-i þerifler Sâhih-i Müslim´demevcuttur.
«Akýllý olmak ve erginlik caðýnda bulunmak ilh...» Yani zina haddinin icra edilebilmesi için zina eden kimsenin akýllý ve erginlik caðýnda bulunmasý þarttýr. Çünkü sabi ile mecnunun fiilleri asla zina olmadýðý için kendilerine had vurulmaz. Akýllý olmak ve erginlik caðýnda bulunmak ihsanýn þartlarýndandýr. Nikâhlý akýllý ve erginlik caðýnda bulunan zevcesine cinsi yakýnlýkta bulunduktan sonra zina eden bir erkek recmolunur. Erkeðin muhsan olmasý için zevcesinin akýllý ve erginlik çaðýnda bulunmasý þarttýr. Hatta zina eden erkeðin zevcesi akýllý ve erginlik çaðýnda bulunmazsa, kendisine celd vurulur, muhsan olmadýðý için recm olunmaz.
«Müslüman olmak ilh...» Yani recm yapýlabilmesi için recmedilecek kimsenin müslüman olmasý þarttýr. Çünkü Peygamberimiz (SAV.) bir hadis-i þeriflerinde:
«Her kim Allah´a sirk koþarsa artýk muhsan deðildir» buyurmuþlardýr. Resûl-i Ekrem (S.A.V.)´in yahudileri recm etmesi, recm âyeti inmeden önce ancak Tevrat´ýn hükmüyle olmuþtur. Sonra bu neshedilmiþtir.
«Sahih nikâhla evlenmiþ olmak ilh...» Bu ifadeyle þahitsiz nikâh gibi fasid olan nikâhlar ihsanýn tarifinden çýkar. Böyle fasid nikâhla evlenen kimse muhsan olmaz, imam Ebû Yusuf (Rh.A.)´a göre; velisiz evlenen kimse de muhsan sayýlmaz.
«Aralarýnda cinsi yakýnlýðýn bulunmuþ olmasý ilh...» Yani sahih nikâhla evlenmiþ olan karýyla kocanýn muhsan ve muhsana sayýlabilmeleri için cinsi yakýnlýkta bulunurlarken nikâhýn sahih olmasý þarttýr. Hatta bir kimse, zevcesinin talâkýný evlenmesine talik edip daha sonra evlense, nikâhý sahih olur. Nikâhý müteakip cinsi yakýnlýkta bulunsa, daha önce talâk vaki olduðu için muhsan sayýlmaz.
Ben derim ki: Buna þöyle misal verilmelidir: Bir kimse icazete mevkuf olan nikâhta cinsi yakýnlýkta bulunup sonra kadýn veya erginlik çaðýnda bulunmayan kýzýn velisi nikâh akdine icazet verse, o kimse bu cinsi yakýnlýkla muhsan sayýlmaz. Çünkü her ne kadar nikâh akdi sahih ise de cinsi yakýnlýðýn vaki olduðu vakitte nikâh akdi sahih olmayýp daha sonra sahih olmuþtur.
Ben derim ki: Bozan karýyla kocadan biri muhsan olup diðeri olmaz. Meselâ: Bir erkek zevcesiyle beraber bir yerde baþbaþa kalýp sonra erkek zevcesine cinsi yakýnlýkta bulunduðunu ikrar etse, yahut zevcesinin müslüman olduðunu ikrar edip zevcesi inkâr etse, daha sonra böyle bir erkek zina etse, ikrarýyla muhsan sayýlacaðý için recmolunur. Nitekim içki haddinden önce gelecektir.
«Binaenaleyh bir kimse, bir cariye ile ilh...» Keza: Hür, mükellef ve müslüman olan bir kimse kâfir yahut deli yahut erginlik çaðýnda bulunmayan nikâhlýsýna cinsi yakýnlýkta bulunsa) karýyla kocadan her biri muhsan sayýlmaz. Ancak kâfir olan zevcesi müslüman, deli olan zevcesi iyi, küçük olan zevcesi erginlik caðýna girdikten sonra tekrar cinsi yakýnlýk-ta bulunursa, her biri muhsan sayýlýr.
Keza: Zevce hür, mükellef, müslüman olduðu halde zevci çocuk yahut deli yahut kâfir olup zevcesine cinsi yakýnlýkta bulunsa yine.karýyla kocadan her biri muhsan sayýlmaz. Böyle bir kadýn zina etse, muhsana olmadýðý için recmedilmez. Kadýn müslüman olup kocasýnýn kâfir olmasý þöyle olabilir : Her ikisi de kâfir olup sonra kadýn müslüman olur. Kaadý, kocasýna Ýslâmiyeti arzedip o da Ýslâmiyetten imtina etmeden önce karýsýna cinsi yakýnlýkta bulunur. Çünkü zevci Ýslâmiyetten imtina edip kaadý aralarýný ayýrmadýkça bunlar karý kocadýr.
TENBÝH: Recm cezasýnýn icra edilmesi için zina eden erkek ile kadýndan her birinin muhsan olmasý þart deðildir. Bunlardan hangisi muhsan ise onun hakkýnda recm, diðeri hakkýnda da celd cezasý tatbik edilir. Meselâ: Zikredilen ihsan þartlarý kendisinde toplanmýþ bulunan bir erkek, bir kadýnla zina ettiðinde erkeðe recm cezasý tatbik edilir. Kadýna bakýlýr, kadýn da muhsan ise ona da recm cezasý tatbik edilir. Muhsan deðilse, celd cezasý verilir.
« - Allah´a sýðýnýrýz- karýyla koca mürted olup sonra müslüman olsalar ilh...» Fetih´te zikredilmiþtir ki: Karýyla koca beraber mürted olup yine beraber müslüman olsalar, nikâh akdinin yenilenmesi lâzým deðildir. Geriye karýyla kocadan birinin mürted olma meselesi kalýr.
Nehir´de «Ýmam Muhammed (R.A.)´den «evli olan bir kadýn mürted olarak dar-ý harbe kaçtýktan sonra esir edilse kocasýnýn ihsaný bâtýl olmaz» diye rivayet edilmiþtir» diye zikredilmiþtir, ihsanýn bekasý için nikâhýn bekasý þart deðildir. Bundan anlaþýlan mürted olarak dar-ý harbe kaçýp müslüman olarak dönen zevcenin ihsaný bâtýl olur. Bundan dolayý karýyla koca mürted olduktan sonra beraber müslüman olsalar müslüman olduktan sonra ihsan þartlan tahakkuk ettikten sonra cinsi yakýnlýkta bulunsalar, ihsanlarý avdet eder. Bundan anlaþýlýr ki; mürtedlik sahih nikâhla yapýlmýþ olan cinsi yakýnlýðýn itibarýný iptal eder. Karýyla kocanýn aralarýnda bulunan cinsi yakýnlýk bâtýl olunca gerek karýyla kocadan her ikisi gerekse biri mürted olsun ihsan bâtýl olur. Fakat evli olan erkek mürted olup sonra müslüman olsa muhsan olabilmesi için karýsýnýn nikâhýný yenileyip tekrar ona cinsi yakýnlýkta bulunmasý lâzýmdýr. Çünkü mürtedlik önceki ihsanýný iptal etmiþtir.
Ynt: Hadler Cezalar By: neslinur Date: 02 Mart 2010, 23:24:37
ZÝNA HADDÝNÝ GEREKTÝREN VE HADÝS-Ý ÞERÝFE BÝNAEN ÞÜBHENÝN KIYAMI VAKTÝNDE HADDÝ GEREKTÝRMEYEN CÝNSÝ YAKINLIÐIN HÜKÜMLERÝ BÂBI
METÝN
Peygamberimiz (SAV.) bir hadis-i þeriflerinde: «Hadleri, gücünüz yettiði kadar düþürmeye çalýþýnýz.» buyurmuþlardýr. Þüphe; gerçekte sabit olmadýðý halde sabite benzeyen þeydir. Þüphe, üç nevidir. Birinci nevi mahalde olan hüküm þüphesi, ikinci nevi´ fiilde olan þübhelenme þüphesi, üçüncü nevi akidde olan þüphedir. Gerçek olan akidde olan þüphenin iki evvelki neviye dahil olmasýdýr. Ýnþaallâh biz onu yakýnda inceleriz.
Buna göre zina eden bir kimse, zinasýnýn þüphe ile olduðunu iddia edip þahit getirse, þahitleri kabul edilir ve had düþer. Keza mücerred þüphe davasýyla da had düþer. Fakat ikrah (zorla yaptýrýldýðýna dair olan) dâvasýnda þahit getirmesi lâzýmdýr. Çünkü ikrah dâvasý baþkasýnýn fiilini dâva olduðu için þahitle sûbutu lâzým olur.
Mahalde yani mülkde þüphe ile had lâzým olmaz. Bu mahalde olan þüpheye «hüküm þüphesi» de denir. Yani mahallin helâl olduðuna dair þer´î bir hüküm þüphesi sabit olmuþtur. Bu takdirde, cinsi yakýnlýkta bulunan kimse, her ne kadar haram olduðunu zannederse de bu mahalde olan þüpheden dolayý kendisine zina haddi vurulmaz. Meselâ: Bir kimse oðlunun, ne kadar aþaðý inerse insin oðlunun oðlunun cariyesine cinsi yakýnlýkta bulunsa, oðlu hayatta olsa bile kendisine zina haddi vurulmaz. Fetih. Çünkü Peygamberimiz (SAV.)´in :
«Sen de, malýn da babana aidsiniz.» hadis-i þerifi bu hususta bir delil teþkil etmektedir. Bu delile bakarak çocuðun malý babasýna ait olmuþ olur. Bu cihetle bir mülk þüphesi bulunmuþtur. Bu þüphe ise haddin düþmesi için kâfidir.
Bir kimse kinaye lâfýzlarýyla boþa m iþ olduðu zevcesinin iddetinde ona cinsi yakýnlýkta bulunsa ve kinaye her ne kadar mal karþýlýðýnda olmayan hulû olup üç talâka niyet etse bile Kendisine zina haddi vurulmaz, Çünkü Hz. Ömer (RA.) «kinaye lâfýzlarýyla vâki olan talâk ric´i talâktýr» demiþtir,
Satmýþ yahut mehir olarak vermiþ, henüz satýn alana veya zevcesine teslim etmemiþ olduðu cariyeye yahut fasid satýþla teslim ettiði cariyeye yahut ortaklardan biri´ ortak olan cariyeye yahut mükâtebinin cariyesine yahut kendisine ticaret için izin verilmiþ fakat malýný ve þahsýný borç kaplamýþ kölesinin cariyesine yahut müslüman memleketine getirildikten sonra veya getirilmeden önce ganimet olan cariyeye yahut istibra (âdet görerek temizlenme) dan önce cariyesine yahut satýn alan için muhayyerlik olan cariyeye yahut süt kýzkardeþi olan cariyesine cinsi yakýnlýkta bulunan kimseye zina haddi vurulmaz. Mürted olmakla veya zevcinin baþka karýsýndan olan oðlunun cinsi yakýnlýðýna itaat etmekle veya zevcin zevcesinin anasý veya zevcesinin baþka kocadan- olan üvey kýzýna cinsi yakýnlýktabulunmakla veya kendisine haram olan zevcesine cinsi yakýnlýkta bulunan kimseye de zina haddi vurulmaz. Çünkü imamlardan zevcenin mürted olmasýyla, üvey oðlunun fena hareketine itaat etmesiyle, zevcin «kayýnvalidesine veya üvey kýzýna cinsi yakýnlýkta bulunmasýyla zevcesinin haram olmayacaðýný söyleyen vardýr. Mahalde þüphe olan yerler yalnýz bu sayýlanlardan ibaret deðildir. Nitekim tetebbu erbabýna gizli deðildir ki; mahalde olan þüpheyi altý yere hasreden kimselerin iddialarý memnudur.
ÝZAH
«Bir hadis-i þeriflerinde ilh...» Yani þüphe bulunduðunda had sabit olmaz. Bu hadis-i þerif hakkýnda Zahirîlerden bazýlarý «merfu olarak sabit deðildir» diye taanda bulunmuþlardýr. Bunlara «vâcib sabit olduktan sonra þüphe ile düþmesi aklýn muktezasma muhalif olduðundan hadis-i þerif için merfu hükmü vardýr» diye cevap verilir. Bütün Ýslâm memleketlerindeki fukahanýn þüphe ile haddin düþeceðine dair lamalarýnda da kifayet vardýr. Bundan dolayý bazýlarý «hadis-i þerif muttefekun aleyh´dir. Bu hadis-i þerifi ümmet-i Muhammed kabul etmiþlerdir» demiþlerdir.
«Mahalde ilh...» Yani: Kendisine çiriþi yakýnlýkta bulunulan kadýnda olan þüphedir. Ýlerde gelecek olan mülk lâfzý da memlûk (mülk olunan) manasýnadýr.
«Þahit getirse ilh...» Yani zina ettiði kadýnýn oðlunun cariyesi veya annesi ile babasýndan birisinin cariyesi olduðuna þahit getirse, kendisine zina haddi vurulmaz.
«Fakat ikrah dâvasýnda þahit getirmesi lâzýmdýr ilh...» Ben derim ki: ikrah, zina fiilini zina olmaktan çýkarmaz, ikrah her ne kadar zina günâhýný düþürmese bile haddi düþüren bir özürdür. Nitekim ikrah ile öldürmeden dolayý kýsas düþer. Fakat öldürme günâhý düþmez. Buna göre bir kimse ikrah ile zina yaptýðýný dâva etse mücerred dâva etmesiyle sözü kabul edilmez. Fakat diðer üç þüpheden bir þüphe bulunduðunu dâva etse, þahitsiz sözü kabul edilir. Çünkü bu kimse haddi icap eden sebebi inkâr etmektedir. Meselâ: Bir kadýna cinsi yakýnlýkta bulunan bir kimsenin, o kadýnýn zevcesi olduðunu yahut oðlunun cariyesi olduðunu dâva etmesi bu cinsi yakýnlýðýn mülkten veya mülk þüphesinden hâli olduðunu inkâr etmesidir. Bundan dolayý þahitsiz sözü kabul edilir. Bundan anlaþýlan zinayý ikrahla yaptýðýný iddia ettiðinde ikrahla yaptýðýna dair kendisinden þahit istenmesi, zinasý þehadetle sabit olmasýna mahsustur.
«Mahalde yani mülkte þüphe ile had lazým olmaz Ýlh...» Yukarýda geçtiði üzere mahal ile murad kendisine cinsi yakýnlýkta bulunulan kadýndýr. Mülk þüphesi: Mahalde sabit olan þüphedir ki helâl olduðunu men eden delil bulunduðu halde bundan kat-ý nazar edilerek mücerred hürmete münafi görülen bir delilin mevcudiyetinden neþet eder. Nehir. Kuhistânî.
Hâsýlý mahallin helâl olduðunu isbat eden bir delil bulunduðu halde buna muarýz helâlolduðunu men eden baþka bir delil de bulunduðu için mahallin helâl olmasýnda þüphe vaki olmuþtur.
Zeylaî «mahalde bulunan þüphe sebebiyle her ne kadar cinsi yakýnlýkta bulunan kimse haram olduðunu bilerek bu iþi iþlese bile kendisine had vurulmaz. Çünkü þüphe kendisine cinsi yakýnlýkta bulunulan kadýnda olunca bir bakýma kadýnda mülk sabit olur da bununla beraber zina ismi baki kalmamýþ olur. Binaenaleyh mahalde olan þüphede mutlak surette had lâzým gelmez» demiþtir.
«Bu mahalde olan þüpheye «hüküm þüphesi» de denir ilh...» Yani mahallin helâl olduðuna dair þer´! bir hüküm sabit olduðu cihetle buna «Þüphe-i hükmiyye» de denilir.
«Kinaye her ne kadar mal karþýlýðýnda olmayan hulû olup ilh...» Sarih, hulû´nun mal karþýlýðýnda olmamasýyla kayýtladý. Çünkü hulû mal karþýlýðýnda olursa, mahalde olan þüphe nevinden olmayýp bilâkis fiilde olan þüphelenme þüphesi kýsmýndan olur. Bu takdirde had ancak helâl zannedildiðinde düþer. Zira mal karþýlýðýnda yapýlan hulû´un ric´i talâk olduðunu hiç bir kimse söylememiþtir. Ancak Eshab-ý Kiram (R.A.) hulû ile olan ayrýlýðýn fesh mi yoksa bain talâk mý olduðunda ihtilâf etmiþlerdir. Gerek fesh gerekse bain talâk olsun her iki halde de hürmet sabittir. Bununla, mal karþýlýðýnda boþanmýþ kadýný þüphe-i hükmiyye nevinden sayan kimsenin hata ettiði anlaþýlmýþtýr. Fethü´l-Kadir´de tahkik edilenin hülasasý budur.
Hidâye´de «icmâ ile hürmet sabit olduðu için mal karþýlýðýnda boþanmýþ kadýn üç talâkla boþanmýþ kadýn gibidir» diye zikredilen buna þehadet etmektedir. Bedâyi´den naklen Bahýr´da da böyle zikredilmiþtir.
Çamiu´n-Nesefî´de «hulû ile boþamýþ olduðu zevcesine iddet içinde cinsi yakýnlýkta bulunan kimse her ne kadar cinsi yakýnlýðýn haram olduðunu bilse bile, Eshab-ý Kiram (R.A.) hulû ile vâki olan talâkýn bain olup olmamasýnda ihtilâf ettikleri için kendisine had lâzým gelmez» diye zikredilen mal karþýlýðýnda olmayan hulû üzerine hamlolunur. Nitekim Mücteba´da «hulû ile boþanmýþ kadýn icmâ ile kocasýna haram olduðu için lâyýk olan üç talâkla boþanmýþ kadýn gibi olmasýdýr» diye zikredilen ise - Camiu´n-Nesefî ile Mücteba´nýn kelâmlarýnýn arasýný bulmak için - mal karþýlýðýnda olan hulû üzerine hamledilmiþtir.
«Üç talâka niyet etse bile ilh...» Yani bir kimse kinaye ile boþamýþ olduðu karýsýna iddet içinde cinsi yakýnlýkta bulunup her ne kadar «haram olduðunu bilerek bu iþi yaptým» deste bile ihtilâf olduðu için kendisine zina haddi vurulmaz. Çünkü, biz Hanefilere göre; kendisi ile amel edilmese bile muhalifin delili mevcuttur. Fetih.
«Henüz satýn alana veya zevcesine teslim etmemiþ olduðu cariyeye ilh...» Yani bir kimse cariyesini satýp satýn alana teslim etmeden ona cinsi yakýnlýkta bulunsa veya cariyesini zevcesine mehir olarak verip teslim etmeden ona cinsi yakýnlýkta bulunsa kendisine zinahaddi vurulmaz. Çünkü bu cariyeler satan kimsenin veya zevcin garantisi altýnda bulunduklarý için teslim etmeden önce helak olsalar, kendi mülkleri olarak helak olmuþ olurlar. Bu cihetle sanki mülkünde bulunan cariyeye cinsi yakýnlýkta bulunmuþ gibi olduðu için þüphe vâki olmuþtur. Zeylai.
«Ortaklardan biri ortak olan cariyeye ilh...» Çünkü o cariyenin bir kýsmýna mâlik olduðu sabit olduðundan bunda þüphenin bulunduðu acýktýr. Bu, cariyeyi ortaklardan biri âzâd etmediði takdirdedir. Eðer ortaklardan biri cariyeyi âzâd ederse, bu husustaki tafsilat Haniyye´de zikredilmiþtir. Zeylaî.
«Mükâtebinin cariyesine yahut ticaret için izin verilmiþ ilh...» Çünkü kölesinin kazancýnda efendinin hakký olduðu için efendi mükâtebinin veya ticaret için izin vermiþ olduðu borçlu bulunan kölesinin cariyesine cinsi yakýnlýkta bulunsa, þüphe bulunduðu için kendisine zina haddi vurulmaz. Eðer ticaret için izin vermiþ olduðu kölesi borçlu olmazsa, kazancý efendisinindir.
«Ganimet olan cariyeye ilh...» Yani ganimet cariyeleri Ýslâm memleketine getirilip taksim edilmezden önce ganimet alacaklardan birisi ganimet cariyelerinden birine cinsi yakýnlýkta bulunsa, kendisine zina haddi vurulmaz. Nitekim Bedayi´den naklen Bahýr´da böyle zikredilmiþtir. Gâye´den naklen hýrsýzlýk bahsinde zikredilmiþtir ki; bir kimse ganimetten mal çalsa her ne kadar ganimette hakký bulunmasa bile ganimet malý aslen mubah olmakla þüphe bulunduðu için eli kesilmez. Lâyýk olan burada da mutlak yani ganimet cariyelerine cinsi yakýnlýkta bulunan gerek ganimet alacaklardan olsun gerek olmasýn kendisine zina haddinin vurulmasýdýr.
Ben derim ki; Aslen mubah olan, Ýslâm memleketinde av ve ot gibi kýymetsiz ve mubah olarak bulunan þeydir. Binaenaleyh böyle kýymetsiz mubah þeyler bir kimsenin mülkü olup hatta muhraz olan yerden çalýnsa bile çalanýn eli kesilmez. Ganimet cariyesi böyle deðildir. Eðer böyle olsa ganimet cariyeleri Ýslâm memleketine getirilip taksim edildikten sonra calýnsa bile çalanýn elinin kesilmemesi ve ona zina edene had vurulmamasý lâzým gelirdi.
«Ýstibradan önce cariyesine ilh...» Bu mesele Fetih´in ziyade ettiði meselelerdendir.
Fetih´de zikredilmiþtir ki; bir kimsenin yeni satýn aldýðý cariyede mülkü her bakýmdan tamdýr. Ancak nesebin karýþma korkusu bulunduðu için istibradan önce ona cinsi yakýnlýkta bulunmaktan men olunmuþtur. Söz, mülkte olan þüphe için haddin düþtüðü haram olan cinsi yakýnlýktadýr. Burada ise mülk hakikaten mevcuttur. Binaenaleyh bir kimsenin yeni satýn aldýðý cariyesine istibra (gebe olmadýðýna kanaat getirmek için bir âdet görünceye kadar ona yaklaþmaktan çekinme) den önce yaklaþmasý, hayz, nifas, oruçlu veya ihramlý iken zevcesine cinsi yakýnlýkta bulunmasý gibidir. Mülk mevcud olmakla hayz ve nifashalinde eza, oruçlu veya ihramlý iken ibadeti ifsad bulunduðu için, bu hallerde cinsi yakýnlýktan men edilmiþtir.
«Satýn alan için muhayyerlik olan cariyeye ilh...» Yani satýn alan için muhayyerlik bulunan cariyeye satan kimse cinsi yakýnlýkta bulunsa, kendisine zina haddi vurulmaz.
Sarih «muhhayerlik satýn alan için olursa» diye zikretti. Çünkü muhayyerlik satan için olup satan sattýðý cariyesine cinsi yakýnlýkta bulunursa, mülkü baki olduðu için kendisine evleviyetle zina haddi vurulmaz. Muhayyerlik satýn alan için olduðundan satýlan cariye satanýn mülkünden tamamýyla çýkmýþ olmaz. Bahir.
Tatarhâniyye´de zikredilmiþtir ki; bir kimse kendisi muhayyer olmak üzere cariyesini satýp da satýn alan ona cinsi yakýnlýkta bulunsa veya muhayyerlik satýn alan için olmak üzere cariyesini satýp da ona cinsi yakýnlýkta bulunsa, cinsi yakýnlýðýn haram olduðunu bilsinler veya bitmesinler kendilerine zina haddi vurulmaz.
«Süt kýzkardeþi olan cariyesine ilh...» Ben derim ki! mecusi olan cariyesine nikâhý altýnda bulunan karýsýnýn kýzkardeþi olan cariyesine cinsi yakýnlýkta bulunan kimseye de zina haddi vurulmaz. Çünkü mecusi olan cariyesiyle karýsýnýn kýzkardeþi olan cariyesinin haram olmalarý ebedi olmamakla beraber ayný zamanda onlara mâlikdir.
«Zevcesinin haram olmayacaðýný söyleyen vardýr ilh...» Yani mürtedlik ve mürtedilikten sonra zikredilenlerle zevcenin zevcine haram olmayacaðýný söyleyen âlimler vardýr. Mürtedliðe gelince nikâh bahsinde geçtiði üzere Belh âlimleri «zevcenin mürted olmasýyla firkat vâki olmaz» diye fetva vermiþlerdir, imam Þafiî´ye göre; bir kadýn üvey oðluyla zina ettiðinde kocasýndan boþ olmadýðý gibi bir erkek de kayýnvalidesiyle veya üvey kýzýyla zina ettiðinde karýsý boþ olmaz,
METÝN
Mahalde olan þüphede had lâzým olmadýðý gibi fiilde olan þüphede de cinsi yakýnlýkta bulunan kimse bu cinsi yakýnlýðýn helâl olduðunu zannederse, had lâzým olmaz. Bu fiilde olan þüpheye «þüphe-i iþtibah: Helâl olmasýnda þüphelenen Kimse hakkýnda olan þüphe» de denilir. Bu fena fiili irtikab eden kimseden haddin düþmesinde muteber olan, gerçekte her ne kadar bu kimse bu fena fiilin helâl olduðunu zannetmese bile «helâl olduðunu zannetim» diye dâva etmesine göredir. Bu fena fiili irtikab eden erkekle kadýndan her ikisi birden bu fena fiilin haram olduðunu bildiklerini ikrar etmedikçe yalnýz birisi «helâl olduðunu zannettim» diye dâva etse, ikisine de zina haddi vurulmaz. Fiilde olan þüpheye misal; bir kimsenin her ne kadar yukarý çýkarsa çýksýn ana veya babasýnýn cariyesine yahut bir anda üç talâkla boþamýþ olduðu zevcesine iddet içinde yahut zevcesinin cariyesine yahut efendisinin cariyesine cinsi yakýnlýkta bulunmasýdýr. Hudud bahsinin rivayetinde rehinolarak aldýðý cariyeye cinsi yakýnlýkta bulunsa muhtar olan kavle göre kendisine zina haddi vurulmaz. Zeylai.
Hidaye´de zikredilmiþtir ki; rehin vermek için bir cariyeyi iâre alan kimse rehin olarak alan kimse gibidir.
Kira ile tutulan, gasbolunan cariyenin hükmü ilerde gelecektir. Lâyýk olan bir kimseye vakfolunan cariye, rehin olarak verilen cariye gibidir ki. helâl olduðunu zannederek cinsi yakýnlýkta bulunursa, zina haddi vurulmaz. Bir kimse mal karþýlýðýnda boþamýþ yahut esah olan kavil üzere hulû olunan karýsýna iddet içinde yahut âzâd etmiþ olduðu ümm-i veledine iddet içinde cinsî yakýnlýkta bulunsa, kendisine zina haddi vurulmaz.
Mahalde olan þüphede cinsî yakýnlýkta bulunan kimse «çocuðun nesebi bendendir» diye dâva ederse, neseb kendisinden sabit olur. Fiilde olan þüphede neseb kendisinde sabit olmaz. Çünkü bu tam zinadýr. Ancak fiilde olan þüphe üç talâkla boþadýðý zevcesi iki seneden az müddette doðurursa, çocuðun talâktan önce olmasýna hamledilerek neseb cinsi yakýnlýkta bulunan kimseden sabit olur. Eðer iki seneden ziyada müddette doðurursa, neseb ancak cinsi yakýnlýkta bulunan kimsenin «çocuk bendendir» diye davasýyla sabit olur. Nitekim bu bahsin tafsili nesebin sübutu babýnda geçmiþtir.
Keza: Hulû olunan yahut mal Karþýlýðýnda boþanan ve iddet beklerken kendisine cinsi yakýnlýkta bulunulan kadýnýn çocuðunun nesebi evleviyetle sabit olur. Ancak bunlarda talâkýn üçten az olmasý lâzýmdýr. Bir kimsenin gerçekte zevcesi deðilken kadýnlarýn «bu kadýn senin zevcendir» demeleriyle kendisin zifaf olunan kadýna onlarýn haberlerine itimat ederek cinsi yakýnlýkta bulunmasýndan hasýl olan çocuðun nesebi, cinsi yakýnlýkta bulunan kimsenin «bu çocuðun nesebi bendendir» diye davasýyla sabit olur. Bahýr.
ÝZAH
«Fiilde olan þüphede de ilh...» Yani cinsi yakýnlýkta olan þüphedir.Þöyle ki þüphe cinsi yakýnlýðýn haram olmasýndadýr, yoksa kendisine cinsi yakýnlýkta bulunulan kadýn da deðildir. Çünkü fiilde olan þüphede kadýnýn haram olmasý kesindir.
«Helâl olmasýnda þüphelenen kimse hakkýnda olan þüphe ilh...» Yani bir kimse cinsi yakýnlýðýn helâl olduðunu zannederse o iþte þüphe etmiþ olur. Bundan dolayý Fetih´te «þüphe, bir þeyin helâl veya haram olduðunda þüphe eden kimse hakkýnda tahakkuk eder. Çünkü helâl olduðunu ifade eden delil olmayýnca delil olmayan þey delil zannedilmiþtir. Meselâ: Bir kimsenin zevcesinin cariyesinin kendisine hizmet etmesi helâl olduðu için ona cinsi yakýnlýkta bulunmanýn da helâl olduðunu zannetmesidir. Helâl zannedilmesi mutlaka lâzýmdýr, helâl zannedilmezse, asla þüphe bulunmaz» diye zikredilmiþtir.
«Bu cinsi yakýnlýðýn helâl olduðunu zannederse ilh...» Yani helâl olduðunu zannetmekþüphenin kendisidir. Çünkü bundan baþka kendisiyle þüphe sabit olacak delil yoktur. Helâl olduðunu zannetmezse, asla þüphe bulunmaz. Fakat mahalde olan þüphe böyle deðildir. Çünkü oradaki þüphe mahallin helâl olmasýnýn delilinden ileri gelmektedir. Buna göre; mahalde olan þüphede helâl zannetmeye hacet yoktur. Bundan dolayý mahalli (kendisine cinsi yakýnlýkta bulunulan kadýn) in helâl olduðunu zannetsin zannetmesin kendisine zina haddi vurulmaz.
«"Helâl olduðunu zannettim" diye dâva etmesine göredir ilh...» Yani zannýn kendisine göre deðildir. Çünkü her ne kadar cinsi yakýnlýðýn helâl olduðunu zannetse bile dâva etmediði takdirde kendisine zina haddi vurulur. Her ne kadar cinsi yakýnlýðýn helâl olduðunu zannetmese bite «helâl olduðunu zannettim» diye dâva ederse, kendisine zina haddi vurulmaz. Fakat gizli deðildir ki; zan kalbe ait bir iþ olup kaadý bunu ancak sahibinin dâva etmesiyle bilir. Kaadý, cinsi yakýnlýkta bulunan kimsenin helâl zannettiðini bilirse, ona zina haddi vurmaz. Bu da o kimsenin «helâl zannettim» diye dâva etmesi ve haber vermesi ile olur. Ýbn-i Kemal.
«Yalnýz birisi «helâl olduðunu zannettim» diye dâvâ etse ikisine de zina haddi vurulmaz ilh...» Çünkü þüphe fena fiilde birisi tarafýndan bulununca zarureten diðerine de sirayet eder. Bunun için her ikisine de zina haddi vurulmaz. Bahýr.
«Bir kimsenin her ne kadar yukarý çýkarsa çýksýn ana babasýnýn cariyesine ilh...» Çünkü bir kimsenin, kendisiyle anasý - babasýnýn yahut zevcesinin yahut efendisinin arasýnda mallarýndan menfaatlanma ve cariyelerine hizmet ettirme yaygýn olunca, cariyelerine cinsi yakýnlýðýn da helâl olduðunu zannetmesi mümkündür.
Bir kimse, üç talâkla boþadýðý zevcesi iddet beklerken nafaka vermesi vâcib ve kýzkardeþiyle evlenmesi haram olduðundan dolayý ona cinsi yakýnlýðýn helâl olduðunu zannedebilir.
Musannif «bir kimse helâl zannederek anasýnýn veya babasýnýn cariyesine cinsi yakýnlýkta bulunsa, kendisine zina haddi vurulmaz» diye kayýtlamýþtýr. Çünkü Hâniyye´de zikredilmiþtir ki; bir kimse, babasýnýn veya dedesinin zevcesine cinsi yakýnlýkta bulunup her ne kadar «helâl zannettim» diye dâva etse bile kendisine zina haddi vurulur.
«Bir anda ilh...» Yani bir kimse, bir,söz ile zevcesini üç talâkla boþayýp sonra iddet içinde ona cinsi yakýnlýkta bulunsa «helâl zannettim» diye dâva etmedikçe kendisine had vurulur. Keza; ayrý ayrý zamanlarda üç talâkla boþadýðý zevcesine iddet içinde cinsi yakýnlýkta bulunsa, hüküm yine böyledir. Zira üç talâkla zevcesini boþayan kimsenin zevcesinin boþ olmasýnda ihtilâf yoktur. Çünkü üçüncü talâktan sonra kadýnýn kocasýna helâl olmayacaðýný Kur´an-ý Kerim natýkdýr. Buna flöre; üç talâkla boþanan kadýnýn kocasýna helâl olmadýðýnda þüphe yoktur.
Birden yapýlan üç talâkýn Hz. Ömer (R.A.) zamanýnda üçünün de vukuuna hüküm edilip icmâ hasýl olduðu için üç talâkýn vukuunu inkâr eden kimsenin sözüne itibar edilmez. Fakat Hidaye´nin nikâh bahsinde «bir kimse bir veya üç talâk-ý bainle boþamýþ olduðu zevcesine Ýddet içinde cinsi yakýnlýkta bulunsa imam Muhammed´in talâk bahsinin iþaretine göre; kendisine, zina haddi vurulmaz. Hudud bahsinin iþaretine göre; kendisine zina haddi vurulmasý vâcib olur. Çünkü helâl olma hakkýndaki mülk zail olup zina tahakkuk etmiþtir» diye zikredilen mesele müþküldür.
Bahýr´da talâk bahsinin iþaretini bir lâfýzda yapýlan üç talâk üzerine hamletmekle ve hudud bahsinin ibaresini ayrý ayrý zamanlarda yapýlan üç talâk üzerine hamletmekle aralarý bulunmuþtur. Çünkü birden yapýlan üç talâkýn üçünün birden vâki olmasýna Zâhiriyye karþý çýkmýþtýr. Yani mahalde þüphe nevinden olur da delil þüphesi bulunduðu için haram olduðuna inansa bile kendisine zina haddi vurulmaz.
Fakat Bahir sahibine, Halebî muhaþþisi «Fetih ve diðer fýkýh kitablarýnda birden yapýlan üç talâkla boþanan kadýna iddet içinde cinsi yakýnlýkta bulunmanýn fiilde olan þüphe nevinden olduðu, icmâ münakit olduktan sonra ihtilafa itibar olmadýðý ve iþaretten ibareye muaraza edemiyeceði açýk ve kesin olarak beyan edilmiþtir» diye itiraz etmiþtir.
Ben derim ki: Baþka bir vecihle aralarý bulunabilir. Talâk bahsinin iþareti kinayý lafzýyla yapýlan baln talâka, hudud bahsinin ibaresi sarih lâfýzla yapýlan bain talâka hamledilerek ikisinin arasýný bulmak mümkündür, iþin hakikatini Allah-ü Teâlâ bilir.
«Hudud bahsinin rivayetinde ilh...» Yani bir kimse kendisine rehin olarak verilen cariyeye. cinsi yakýnlýkta bulunsa, zina haddi vurulmaz. Ýmam Muhammed (Rh.A.) hudud bahsinde bu meselenin «fiilde olan þüphe» meselelerinden olduðunu rehin bahsinde ise mahalde olan þüphe meselelerinden olduðunu zikretmiþtir.
Bahýr´da «velhasýlý bir kimse kendisine rehin olarak verilen cariyeye helâl olduðunu zannederek cinsi yakýnlýkta bulunursa, iki rivayetin ittifakýyla kendisine zina haddi vurulmaz. Eðer haram olduðunu bilerek cinsi yakýnlýkta bulunursa ihtilaf vardýr. Esah olan kavle göre; kendisine zina haddinin vurulmasý vâcib olur» diye zikredilmiþtir.
Îzâh´da «helâl olduðunu zannetse bile kendisine haddin vurulmuþ; vâcib olur» diye zikredilmesi bütün rivayetlere muhaliftir.
Dürrü´l-Müntekâ´da zikredilmiþtir ki: Kendi babýnda zikredilen bir hüküm baþka bâbta zikredilen ayný hükümden evlâdýr. Çünkü bir hükmün baþka bâbta zikredilmesi sanki istýtrâd (asýl mevzudan olmayýp münasebetle beyan olunan hüküm) dýr. Pederim bana böylece ifade etmiþtir.
«Rehin vermek için bir cariyeyi iare alan kimse rehin olarak alan kimse gibidir ilh...» Meselâ: Bir kimse þu kadar dirhem karþýlýðýnda rehin olarak verse, sonra rehin olarak verilen þey rehin alanýn yanýnda helak olsa rehin alan alacaðýný almýþ olur ve iare alan kimsenin iare veren kimseye borcu kadar ödemesi vâcib olur. Çünkü iare alan vermiþ olduðu rehinle borcunu ödemiþtir. Nitekim yerinde takrir edilmiþtir. Buna göre; iare alan iare verene borcu kadar borçlanýnca îare aldýðý þeye mâlik olur da rehin alan gibi ofmuþ olur.
«Hulû olunan karýsýna ilh...» Yani mal karþýlýðýnda hulû olunan karýsýna iddet içinde cinsi yakýnlýkta bulunma fiilde olan þüphe nevinden olur. Eðer mal karþýlýðýnda olmayan hulû olup iddet içinde zevcesine cinsi yakýnlýkta bulunursa, bu cinsi yakýnlýk mahalde olan þüphe nevinden olur. Nehir.
«Mahalde olan þüphede cinsi yakýnlýkta bulunan kimse «çocuðun nesebi bendendir» diye dâva ederse, neseb kendisinden sabit olur ilh...» Bu nesebin sabit olma meselesi dededen baþkasý hakkýndadýr. Meselâ: Dede, oðlu hayatta iken oðlunun oðlunun cariyesine cinsi yakýnlýkta bulunsa dede babanýn saðlýðýnda torununun cariyesine mâlik olamayacaðý için «çocuðun nesebi bendendir» diye dâva etmesiyle neseb kendisinden sabit olmaz. Evet, oðlunun oðlu kendisini tasdik ederse, çocuk âzâd olur. Çünkü çocuðun kendisinin amcasý olduðunu iddia etmiþtir. Nihaye´de «nesebi sabit olur» diye zikredilmesi yanlýþtýr. Nitekim Fetih´te bu mesele tam manâsýyla incelenmiþtir.
«Çünkü bu tam zinadýr ilh...» Çünkü fiilde olan þüphede mülk þüphesi yoktur. Belki helâl zannettiði için haddin düþmesi Allah-ü Teâlâ´nýn bir fazlý ve keremidir ki cinsi yakýnlýkta bulunan erkeðe raci olup kadýna racî deðildir. Çünkü kendisine cinsi yakýnlýkta bulunulan kadýnýn helâl olmadýðýnda þüphe yoktur. Binaenaleyh bu cinsi yakýnlýkla neseb sabit olmaz. Bundan dolayý bu cinsi yakýnlýkla kadýnýn iddet beklemesi lâzým ´deðildir. Çünkü zinadan dolayý iddet yoktur. Fetih.
«Nitekim bu bahsin tafsili nesebin sübut babýnda geçmiþtir ilh...» Yani üç talâkla boþanmýþ bir kadýn iki sene sonra doðurduðunda zevci çocuðun nesebinin kendisinden olduðunu dâva ederse, nesebi sabit olur, dâva etmezse sâbit olmaz. H.
Ben derim ki; Bundan anlaþýlan her ne kadar cinsi yakýnlýðýn iddette olmasý lâzým gelse bile çocuk gerek iki seneden az müddette, gerekse iki seneden ziyadede doðsun zevç çocuðun nesebinin kendisinden olduðunu iddia ederse, nesebi sabit olur. Çünkü akid þüphesi mevcuttur. Eðer zevç dâva etmezse, çocuk iki seneden az müddette doðduðunda cinsi yakýnlýðýn talâktan önce yapýlmýþ olduðuna hamledilerek neseb sabit olur. Fetih.
«Cinsi yakýnlýkta bulunmasýndan ilh...» Bu fiilde olan þüphedir. Zeylaî, bunu kabul etmiþtir. Bahir sahibi de önce bunu kabul etmiþtir. Bazýlarý «bu, mahalde olan þüphe nevindendir» demiþlerdir.
Fetih´de «önce racih olan bunun mahalde olan þüphe nevinden olmasýdýr. Çünkü kadýnlarým «bu senin zevcendir» sözleri cinsi yakýnlýðý mubah kýlan þer´i bir delildir. Zira muamelelerde bir kiþinin sözü bite kabul edilir. Bundan dolayý bir cariye bir kimseye gelerek «efendim beni sana hediye olarak gönderdi» dese, o kimsenin ona cinsi yakýnlýkta bulunmasý helâl olur» diye zikredilip sonra «hak olan bunun fiilde olan þüphe nevinden olmasýdýr» denilmiþtir.
METÝN
Mahalde olan þüphede mutlak surette, fiilde olan þüphede helâl zannedildiðinde had olmadýðý gibi Ýmam-ý Azam (R.A.)´a göre, nikâh akdinde olan þüphede de had yoktur. Meselâ: Bir kimse nikâhý ebedi haram olan bir kadýnla evlenip ona cinsi yakýnlýkta bulunsa, Ýmam-ý Azam´a göre; kendisine zina haddi vurulmaz. Ýmameyn (Rh.A.)´e göre; haram olduðunu bilirse, had vurulur. Hulâsa sahibi «fetva bu kavil üzeredir» demiþtir. Fakat bütün þerhlerde tercih olunan Ýmam-ý Azam (Rh.A)´ýn kavildir. Fetva bu kavil üzere evlâ olur. Allâme Kâasým, Tashihinde bunu açýklamýþtýr. Fakat Muzmarat´dan naklen Kuhistânî´de «fetva Ýmameyn (Rh.A.)´in kavli üzeredir» diye yazýlýdýr.
Fethü´l-Kadir´de «bu akidde olan þüphe, mahalde olan þüphe kabilindendir. Yukarda geçtiði gibi bunda da neseb sabit olur» diye yazýtýdýr. Þahitsiz olarak akdedilen bir nikâhla cinsi yakýnlýkta bulunma da akidde olan þüphe kabilinden olduðu için had vurulmaz.
Mücteba´da zikredilmiþtir ki; bir kimse mahremini yahut baþkasýnýn nikâhlýsýný yahut iddet bekleyen bir kadýný nikâh edip helâl zannýyla ona cinsi yakýnlýkta bulunsa, kendisine zina haddi vurulmaz. Fakat ta´zir olunur. Eðer haram olduðunu zannederek cinsi yakýnlýkta bulunursa, Ýmam-ý Azam (Rh.A)´a göre; yine zina haddi vurulmaz. Ýmameyn (Rh.A.) ise buna muhaliftir. Bundan anlaþýldý ki. þüphenin üçe taksimi Ýmam-ý Azam (Rh.A)´ýn kavlidir.
ÝZAH
«Nikâh akdinde olan þüphede de had yoktur ilh...» Yani bunda akid sureten bulunur. Fakat hakikatte bulunmaz. Çünkü yukarýda geçtiði üzere þüphe; sabit olmadýðý halde sabite benzeyen þeydir. Kendisinde akid hakikaten bulunan þey, nikâh akdinde olan þüphenin tarifinden çýktý. Bundan dolayý Tatarhaniyye´de zikredilmiþtir ki; bir kimse nikâh veya satýn alma mülkü ile mâlik olduðu fakat kendisine baþka bir sebeble haram olan bir kadýna cinsi yakýnlýkta bulunsa, kendisine zina haddi vurulmaz. Meselâ: Hayýzlý, nifaslý, ihramlý, farz orucunu tutan, þüphe ile cinsi yakýnlýkta bulunulmuþ kadýna veya zihar yahut ilâ yaptýðý kadýna iddet içinde cinsi yakýnlýkta bulunsa, zina haddi vurulmaz. Keza; süt yahut musahare yahut mecusi yahut mürted yahut nikâhý altýnda kýzkardeþi olmasý sebebiyle kendisine haram olan cariyesine cinsi yakýnlýkta bulunsa, her ne kadar haram olduðunu bilse bile kendisine had vurulmaz.
«Bir kimse, nikâhý ebedi haram olan ilh...» Musannif mahrem lâfzýný mutlak olarak zikrettiði için neseb, süt ve musahare cihetinden mahremlere þâmil olmuþtur. Buna göre, bir kimse neseb yahut süt yahut evlilik yoluyla nikâhý kendisine ebedi haram olan bir kadýnla evlenip ona cinsi yakýnlýkta bulunsa, imam-ý Azam (Rh.A.)´a göre; zina haddi vurulmaz. Ýmameyn (Rh.A.)´e göre; haram olduðunu bilirse zina haddi icra edilir.
Bir kimse baþkasýnýn nikâhlýsýný yahut iddet bekleyen bir kadýný yahut üç talâkla boþamýþ olduðu zevcesini yahut nikâhýnda bulunan hür zevcesi üzerine bir cariyeyi yahut bir mecusi kadýný yahut efendisinden, izinsiz cariyeyi nikâh edip cinsi yakýnlýkta bulunsa yahut bir köle efendisinden izinsiz evlenip cinsi yakýnlýkta bulunsa yahut bir kimse bir akidde beþ kadýnla yahut iki kýzkardeþle evlenip onlara cinsi yakýnlýkta bulunsa, ittifakla zina haddi vurulmaz. Zina haddinin vurulmayacaðý Ýmam-ý Azam (Rh.A.)´a göre; açýktýr. Ýmameyn (Rh.A.)´e göre; þüphe ebedi haram olanlarda bulunmaz. Bahir.
Ýbn-i Münzir gibi nakillerine ve tahrirlerine itimad edilen fukaha «Ýmameyn (Rh.A.)´e göre; bir kimse nikâhýnda dört kadýn bulunup beþinci yahut mecusi yahut iddet bekleyen bir kadýný nikâh edip cinsi yakýnlýkta bulunsa, zina haddi vurulmaz. Ama nikâhý ebedi haram olan bir kadýný nikâh edip cinsi yakýnlýkta bulunursa, zina haddi vurulur» demiþlerdir. Fethü´l-Kadir.
Bir kimse nikâhý helâl olmayan bir kadýný nikâh edip cinsi yakýnlýkta bulunsa, haram olduðunu bilse bile Ýmam-ý Azam (Rh.A.)´a göre; had vurulmaz. Fakat þiddetli ta´zir edilir. Ýmameyn (Rh.A.)´e göre; nikâh ettiði kadýn, nikâhý ebedi haram olan kadýnlardan olup haram olduðunu bilirse, kendisine zina haddi vurulur. Kâfi.
«Ýmameyn (Rh.A.)´e göre; ilh...» Mahremini nikâh edip cinsi yakýnlýkta bulunan kimseye Ýmam-ý Azam (Rh.A.)´a göre; had vurulmamasý, Ýmameyn (Rh.A.)´e göre; had vurulmasýnýn sebebi; mahremin nikâha mahal olup olmamasýndadýr. Ýmam-ý Azam (Rh.A.)´a göre; akid yapana bakýlmaksýzýn kadýn bizzat akde mahaldir. Çünkü kadýn akidden maksud olan doðurmayý kabul ettiði için þüphe vaki olmuþtur. Ýmameyn (Rh.A.)´e göre ise; kadýn bu akid yapanýn akdine mahal olmadýðý için þüphe yoktur. Bu meselenin tamamý Fetih ile Nehir´dedir.
«Haram olduðunu bilirse ilh...» Eðer helâl olduðunu zannederse, ittifakla had vurulmaz. Fakat ta´zir edilir. Nitekim Zahiriyye ve diðer fýkýh kitablarýnda da böyle zikredilmiþtir. Burada zikredilen meselelerden malum oldu ki; bir kimse zan yoluyla Allah-ü Teâlâ´nýn haram kýldýðý Þeyi helâl saysa kâfir olmaz, ancak haramý helâl itikad ederse, kâfir olur.
«Kuhistâni´de ilh...» Yani Muzmarat´tan naklen Kuhistânî´de zikredilmiþtir ki; bir kimse mahremi ite evlenip cinsi yakýnlýkta bulunsa, Ýmameyn (Rh.A.)´e göre; zina haddi vurulur. Fetva da bunun üzerinedir. Bu, bütün þerhlerde zikredilen üzerine mukaddemdir.
Hulâsa´dan naklen Fetih´de de «fetva imameyn (Rh.A.)´in kavil üzerinedir» diye zikredilipþöyle tevcih edilmiþtir: Þüphe bir bakýma helâl olmayý iktiza eder. Halbuki bunun hiç bir bakýmdan helâl olmasý sabit deðildir. Eðer bir bakýma helâl olmasý sabit olsaydý, iddet ve neseb vâcib olurdu. Sonra bazý meþayýhýn iddet ve nesebin vâcib olduðunu kabul etmeleriyle bu da defedilmiþtir. Bir bakýma helâl olmadýðý için iddet ve nesebin vâcib olmadýðý teslim edilse bile þüphe, bir bakýma helâl olmayý iktiza etmez. Çünkü þüphe sabit olmadýðý halde sabite benzeyen þeydir. Bir bakýma þüphe bulunan bir þeyin sabit olmasý lâzým deðildir, Görmezmisin ki; Ýmam-ý Azam (Rh.A.) en þiddetli ta´ziri ilzam etmiþtir. Fakat haddi isbat etmemiþtir. Bundan malum oldu ki; bu, tam bir zinadýr. Lâkin kendisinde þüphe vardýr. Bundan dolayý neseb sabit olmaz. Hasýlý mahrem kadýnlarýn hiç bir bakýma helâl olmamasý tam zina olduðu içindir. Bu yüzden neseb ve iddet sabit olmaz. Bundan haddi defeden þüpheninde olmamasý lâzým gelmez. Gizli deðildir ki; bunda Ýmam-ý Azam´ýn kavlini tercih vardýr.
«Bundan anlaþýldý ki; þüphenin üçe taksimi ilh...» Eðer sarih þüphenin hüküm bakýmýndan taksimini murad etmiþse, bu, üç imamýmýza göre de; iki kýsýmdýr. Çünkü akid þüphesinin hükmü imam-ý Azam (Rh.A.)´a göre; mahal þüphesinin hükmüdür. Ýmameyn (Rh.A.)´e göre; fiil þüphesinin hükmüdür. Eðer sarih þüphenin mânâ bakýmýndan taksimini murad etmiþse, yine bu da ikidir. Zira akid þüphesinden bazýsý üç talâktan iddet bekleyen kadýna iddet içinde cinsi yakýnlýkta bulunma gibi fiil þüphesindendir. Nitekim bunu Nehir sahibi nesebin sabit olmasý babýnda tasrih etmiþtir. Akid þüphesinden bazýsý metnin meselesi gibi mahal þüphesindendir.
METÝN
Bir kimse kardeþi, amcasý gibi vilâdetin maadasý karabetle mahremlerinin cariyesine cinsi yakýnlýkta bulunsa, had vurulur. Çünkü aralarýnda mallarý teklifsiz olarak yaygýn olmadýðý tein «ben helâl zannettim» demesine itibar edilmez.
Bir kimse ister âmâ olsun yataðýnda bulduðu bir kadýna zevcesi zannederek cinsi yakýnlýkta bulunsa, hakkýnda had lâzým gelir. Çünkü sormakla bilmesi mümkündür. Ancak o kimse kadýný cinsi yakýnlýða davet ettiðinde «ben senin zevcenim» veya zevcesinin ismiyle «ben filâneyim» diyerek icabet edip o da kendisine cinsi yakýnlýkta bulunursa, kadýnýn bu þekilde haber vermesi þer´i bir delil sayýlacaðý için Kendisine zina haddi vurulmaz. Ancak kadýn fiiliyle veya ismini söylemeksizin yalnýz «evet» lafzýyla icabet ederse, kendisine zina haddi vurulur.
Müstemen (pasaportlu) bir harbî (kâfir) zimmîye (islâm devleti tebaasýndan olan hýristiyan veya yahudilerden) olan bir kadýna zina etse yahut bir zimmî müstemen olan harbîyye bir kadýna zina etse zimmîyye kadýn ile zimmî olan erkeðe zina haddi vurulur, fakat harbî olanerkekle harbîyye olan kadýna had vurulmaz. Imam-ý Azam´a göre; bu hususta asýl ve kaide; kazf haddinden baþka Allah hadlerinden hiç birisinin müste´men üzerine ikame ve icra olunmamasýdýr.
Bir kimse hayvana cinsi yakýnlýkta bulunsa, kendisine had vurulmaz, fakat tazir edilir. Hayvan kesilip sonra yakýlýr. Diri veya ölü olarak hayvandan menfaatlanmak mekrûhdur. Mücteba.
Nehir´de zikredilmiþtir ki; mendup olarak hayvan sahibi cinsi yakýnlýkta bulunan kimseye hayvaný kýymetiyle vermekle emrolunur, sonra hayvan kesilip, yakýlýr. Çünkü fukaha «hayvan kýymetiyle ödenir» demiþlerdir.
Bir kimse zevcesi olacak kadýný görmeden evlenip, kadýnlar «bu senin zevcendir» diye baþka bir kadýný zifafa sokup o da ona cinsi yakýnlýkta bulunsa kendisine had vurulmaz, fakat üzerine kadýnýn mehri lâzým olur. Böyle bir meselede Hz. Ömer (R.A.) mehr-i misille vs iddetle hükmetmiþtir. Kendisine ancak kadýnlarýn muttali olup, onlarýn sözleriyle amel olunan þeylerde bir kimsenin haber vermesi kifayet eder.
ÝZAH
«Vilâdetin maadasý ilh...» Yani usul (babasý ne kadar yukarý çýkarsa çýksýn dedesi) veya fürû (oðullarý ne kadar aþaðý inerse insin torunlarý) cihetinden akraba olmayan akrabalardýr. Çünkü bir kimse fürû cihetinden akrabasýnýn cariyesine cinsi yakýnlýkta bulunsa, hakkýnda had lâzým gelmez. Fakat yukarda geçtiði üzere usul cihetinden akrabasýnýn cariyesine helâl zannederek cinsi yakýnlýkta bulunduðu takdirde kendisine had lâzým gelmez.
«Kendi yataðýnda bulduðu ilh...» Yani bir kimse karanlýk bir gecede yataðýnda bulduðu bir kadýna cinsi yakýnlýkta bulunsa, hakkýnda had lâzým gelir. Gündüzleyin yataðýnda bulduðu bir kadýna cinsi yakýnlýkta bulunan bir kimseye had evleviyetle lâzým olur. Haniyye.
«Ancak o kimse kadýný cinsi yakýnlýða davet ettiðinde ilh...» Yani âmâ olan davet ettiðindedir. yoksa gören kimse davet ettiðinde deðil. Nitekim Haniyye´de böyle zikredilmiþtir. Zeylaî ile Fetih´in ibaresinin zahiri de böyledir.
Zahiriyye´de zikredilmiþtir ki; bir .kimse karanlýk bir gecede odasýnda bulmuþ olduðu bir kadýna cinsi yakýnlýkta bulunup «zevcem zannetim» diye iddia etse, hakkýnda had lâzým gelmez. Gündüzleyin odasýnda bulduðu bir kadýna cinsi yakýnlýkta bulunup «zevcem zannetim» diye iddia etse, kendisine had vurulur.
Hâvî´de zikredilmiþtir ki; Ýmam Züfer, Ýmam-ý Azam´dan «bir kimse, yatak odasýnda veya odasýnda bulmuþ olduðu bir kadýna cinsi yakýnlýkta bulunup «zevcem zannetim» diye iddia etse, gündüzleyin olursa had vurulur, geceleyin olursa had vurulmaz» diye rivayet etmiþtir.
Yakub ise, Ýmam-ý Azam´dan «geceleyin olsa da gündüzleyin olsa da had lâzým gelir» diyerivayet etmiþtir.
Ebu´l-Leys «Ýmam Züfer´in rivayeti alýnýr» demiþtir.
Ben derim ki: Bunun muktezasý geceleyin olsun, gündüzleyin olsun âmâ üzerine had lâzým gelmez.
«Harbî olan erkekle ilh...» Yani müstemen bir harbî, zimmîye olan bir kadýna zina ettiðinde Ýmam Ebû Yusuf´a göre hem kadýna hem de erkeðe zina haddi vurulur.
Ýmam Muhammed «hiç birine had vurulmaz, ancak zimmî bir erkek müste´men olan bir kadýna zina ettiðinde Ýmam Azam´ýn kavli gibi yalnýz zimmî olan erkeðe had vurulur» demiþtir.
Velhasýl; zina eden erkekle kadýndan her ikisi de ya müslüman yahut zimmî yahut müstemen yahut erkek müslüman, kadýn zimmîye veya müstemene yahut aksi yani kadýn müslüman, erkek müstemen veya zimmî yahut erkek zimmî, kadýn müstemene yahut aksi yani kadýn zimmîye erkek müstemen olursa, Ýmam-ý Azam (Rh.A)´a göre, bu suretlerde müste´menler hariç diðerlerine had vurulur. Bahýr.
«Hayvan kesilip sonra yakýlýr ilh...» Hayvanýn yakýlýp kesilmesi, hadisenin kapanmasý bu hayvan yüzünden o kimsenin ayýplanmamasý içindir. Yoksa bu hayvanýn mutlaka kesilmesi vâcib deðildir. Nitekim Hidaye ve diðer fýkýh kitablarýnda böyle zikredilmiþtir. Kesilip yakýlmasý hayvan, eti yenilmeyen hayvanlardan olduðuna göredir. Eðer bu hayvan eti helâl olan hayvanlardan ise, kesildiði zaman etini yemek Ýmam-ý Azam (Rh.A.)´a göre; caizdir, imameyn (Rh.A.)´e göre; bu et mutlaka yakýlmalýdýr. Bu hayvan baþkasýna ait ise kendisinden kýymeti ile satýn alýnýp kesilmesi mendupdur. Zeylaî. Nehir. Hayvan sahibi hayvanýný satmak üzere cebrolunmaz. Bahýr.
TENBÝH: Bir kadýn kendisini bir maymuna kullandýrsa, bu kadýnýn hükmü hayvana cinsi yakýnlýkta bulunan erkeðin hükmü gibidir. Yani kadýna zina haddi vurulmaz, fakat tazir edilir. Dedikodunun kesilip hadisenin kapanmasý için maymun kesilir.
«Üzerine kadýnýn mehri lâzým olur ilh...» Yani mehir kadýnýn olur; nitekim Hz. Ali (R. A.) mehri kadýn için hükmetmiþtir, muhtar olan da budur. Çünkü cinsi yakýnlýk kadýn üzerine cinayet gibidir. Mehir beytülmalýn olmaz. Nitekim Hz. Ömer (R.A.) mehri beytülmâl için hükmetmiþtir. Sanki Hz. Ömer (R.A.) mehri þeriatýn hakký olarak haddin karþýlýðý kýlmýþtýr. Tamamý Zeylaî´dedir.
«Böyle bir meselede Hz. Ömer (R.A.) mehr-i misille ve iddetle hükmetmiþtir ilh...» Dürer´de de böyle zikredilmiþtir. Fakat hükmeden Hz. Ömer (R A) deðil, Hz. Ali (K.V.)´dir.
Azmiyye´de «bu meseleyi Hz. Ömer (R.A.)´e nisbet etmek açýk bir sehivdir» denilmiþtir.
METÝN
Dübürden cinsi yakýnlýkta bulunan kimseye Ýmam-ý Azam (R.A.)´a göre; zina haddi vurulmaz, fakat tazir edilir, imameyn´e göre; zina haddi vurulur. Eðer bir kimse kölesine yahut cariyesine yahut zevcesine dübürden cinsi yakýnlýkta bulunursa, ittifakla had vurulmaz, fakat tazir olunur. Bunlardan baþkasýna dübüründen cinsi yakýnlýkta bulunursa, Ýmameyn (Rh.A)´e göre; zina haddi vurulur.
Dürer´de «ateþte yakmak, üzerine duvar yýkmak, yüksek bir yerden taþla beraber yüzüstü býrakmak gibi helak edici þeylerle cezalandýrýlýr» diye zikredilmiþtir.
Hâvî´de zikredilmiþtir ki; tazirde esah olan celddir.
Fetih´de tazir olunup ölünceye kadar veya tevbe edinceye kadar hapsolunur» denilmiþtir.
Bir kimse livâta (dübürden cinsi yakýnlýkta bulunma)yi âdet edinirse, veliyyü´l-emir onu siyaseten öldürür.
Þarih der ki: Bahýr´dan naklen Nehir´de zikredilmiþtir ki; «livâtayý âdet edineni, veliyyü´l-emir siyaseten öldürür» diye kayýtlamakda kaadýnýn siyasetle hükmedemiyeceðini ifade etmek vardýr. Halbuki Muînü´l-Hükkâm´da «kaadýnýn bazý yerde siyaset icrasý vardýr» diye tasrih edilmiþtir.
FER´Ý MESELE: Cevhere´de zikredilmiþtir ki; istimna bi´l yed (oturbir çekme) haramdýr. Bunu yapan kimse tazir olunur. Bir kimse zevcesine yahut cariyesine kendisinin tenasül uzvuyla oynamasýna izin verip hatta onun tahrikiyle boþansa, mekruh olur. Fakat had ve tazir lâzým gelmez. Sahih kavle göre cennette livâta olmayacaktýr. Çünkü Allah-ü Teâlâ onun çirkin olduðunu beyan edip ve ona habîs ismini vermiþtir. Cennet ise habis olan þeylerden münezzehtir. Fetih.
Eþbah´da zikredilmiþtir ki; livâtanýn haram olmasý aklîdir. Binaenaleyh bu cennette bulunmaz. Bazýlarý «livâtanýn haram olmasý semidir, cennette bulunur» demiþlerdir. Bazýlarý «Allah-ü Teâlâ belden yukarýsý erkek, belden aþaðýsý kadýn gibi bir nevi mahlûk yaratýr» demiþlerdir. Fakat esah olan birinci kavildir.
Bahýr´da zikredilmiþtir ki; livâtanýn haram olmasý, zinanýn haram olmasýndan daha þiddetlidir, çünkü livâta hem aklen, hem þer´an hem de tab´an haramdýr. Zina ise tab´an haram deðildir. Çünkü zinanýn haram olmasý evlenme ve satýn alma ile zail olur. Livâtanýn haram olmasý ise ebedidir.
Ýmam-ý Azam´a göre livâtada, haddin olmamasý hafif olduðu tein deðildir, bilâkis pek büyük günâh olduðu içindir. Çünkü bir kavle göre «had» günâhlarý temizleyicidir.
Müctebâ´da zikredilmiþtir ki; livâtayý helâl gören kimse cumhûr-i ulemâya göre; kâfir olur.
ÝZAH
«Ýmameyn (R.A.)´e göre ilh...» Yani dübürden cinsi yakýnlýkta bulunan kimseye Ýmameyn(Rh.A.)´e göre; zina haddi vurulur. Bu kimse, muhsan deðil ise celd vurulur. Muhsan ise recmedilir. Nehir.
«Dürer´de «ateþte yakmak» ilh...» Yani «imam-ý Azam´a göre; dübürden cinsi yakýnlýkta bulunan kimse bu cezalardan biriyle ta´zir edilir» diye Dürer´de zikredilmiþtir. Nehir sahibi, Dürer sahibine «bu habîs fiili âdet edinen kimsenin cezasý yalnýz bunlardan ibaret deðildir» diye itiraz etmiþtir. Çünkü Ziyâdat´da zikredilmiþtir ki; habîs fiili âdet edinen kimse hakkýnda verilecek ceza veliyyü´l-emr´in re´yine býrakýlmýþ olup dilerse, onu öldürür dilerse döver, dilerse hapseder.
Eþbah´ta zikredilmiþtir ki; Ýmam-ý Azam (Rh.A.)´a göre; dübürden cinsi yakýnlýkta bulunan kimseye zina haddi vurulmaz. Ancak bu habîs fiili, tekrar yaparsa, müftâbih olan kavle göre; öldürülür.
«Havî´de zikredilmiþtir ki; ilh...» Hâvî´l-Kudsî´nin ibaresi þöyledir: Dübürden cinsi yakýnlýkta bulunan kimseye tatbik edilecek tazir hususunda; fukaha´dan bazýlarý «celd vurulur», bazýlarý «yüksek bir yerden atýlýr», bazýlarý «kokmuþ bir yere hapsedilir» demiþlerdir. Daha baþka cezalar verileceðini söyleyenler de vardýr. Yalnýz hadým edilmez ve tenasül uzvu kesilmez. Ta´zirde esah olan, celd yapýlmasýdýr.
«Ýstimna bi´l-yed ilh...» Yani keyfi olarak þehvetini getirmek için el ile menisini getirmek haramdýr. Ama þehveti kendisine galebe çalýp zevcesi veya cariyesi bulunmazsa, þehvetini teskin için bunu yaptýðýnda günahkâr olmayacaðý ümid edilir.
Ebu´l-Leys «böyle bir kimse zina edeceðinden korkarsa, el ile menisini getirerek þehvetini teskin etmesi vâcib olur» demiþtir.
«Cennette livâta olmayacaktýr ilh...» Süyutî, Ýbn-i Akîl-i Hanbelî´den nakletmiþtir: Mutezile olan Ebû Ali bin Velid ile Gazneli Ebû Yusuf arasýnda livâta hususunda þöyle bir konuþma geçmiþtir. Ebû Ali bin Velid:
«- Cennet´te fesadlýk olmadýðý için livâtanýn lezzetten kýlýnmasýna bir mâni yoktur. Livâtanýn dünyada men edilmesinin sebebi; neslin kesilmesi ve eza mahalli olduðu içindir. Cennette ise bunlar yoktur. Nitekim bundan dolayý þarap cennette mubah kýlýnmýþtýr. Çünkü orada sarhoþluk, arbede ve aklýn zail olmasý yoktur. Bunun için þarabla lezzet almaktan men olunmamýþtýr» demiþ. Gazneli Ebû Yusuf cevaben:
«- Erkeklere meyletmek âhettir. Bu, haddi zatýnda çok çirkin bir fiildir. Çünkü dübür cinsi yakýnlýk için yaratýlmamýþtýr. Bundan dolayý, livâta hiç bir þeriatta mubah kýlýnmamýþtýr. Þarap ise böyle deðildir. Dübür, pislik yeridir. Cennet ise bütün âhetlerden uzaktýr» demiþtir: Ebû bin Velid ona :
«- Âhet, ezayý bulaþtýrmaktýr. Bu takdirde yalnýz lezzet alma bâki kalmýþtýr» diye cevapvermiþtir. ´
«Livâtanýn haram olmasý aklidir ilh...» Yani livâtanýn haram olduðuna dair her ne kadar þeriat vârid olmasa bile zulüm ve küfür gibi çirkin olduðu akýl ile bilinir. Çünkü bizim mezhebimize göre hiçbir þey akýl ile haram olmaz, yani bir þeyin haram olduðuna akýl hüküm veremez. Bir þeyin haram olduðuna hüküm vermek ancak Allah´a mahsustur. Fakat akýl emredilen þeylerin bazýsýnýn güzel olduðunu, yasak edilen þeylerin bazýsýnýn çirkin olduðunu idrak eder de þeriat buna uygun olarak hükmedip güzel olaný emr, çirkin olaný nehyeder.
Mutezileye göre, bir þeyin vâcib veya haram olduðuna dair her ne kadar þeriat vârid olmasa bile aklen güzel olan vâcib olur, aklen çirkin olan haram olur. Onlara göre birþeyin güzel veya çirkin olduðunu isbat eden akýldýr.
Biz Mâtürtdi´lere göre, bir þeyin güzel veya çirkin olduðunu isbat eden þeriattýr, akýl ise þeriattan önce güzellik ve çirkinliði idrak etmek için bir âlettir.
Eþarilere göre, þeriattan önce aklýn payý yoktur, belki akýl þeriata tabidir. Binaenaleyh þeriatýn emrettiði þeyin akýl ile güzel olduðu nehyettiði þeyinde akýl ile çirkin olduðu bilinir. Bu meselenin bahsinin tamamý Usûl kitablarýnda ve bizim Þerhi Menar üzerine olan haþiyemizdedir.
«Livâtanm haram olmasý semidir ilh...» Yani semi delil vârid olmadan önce livâtanýn çirkin olduðunu akýl tek baþýna anlayamaz.
«Fakat esah olan birinci kavildir ilh...» Yani cennette livâtanýn bulunmamasýdýr.
«Livâtayý helâl gören kimse cumhûr-i ulemaya göre kâfir olur ilh...» Sarih hayýz bahsinde «hayalý kadýna cinsi yakýnlýkta bulunmayý ve dübürden, cinsi yakýnlýkta bulunmayý helâl gören kimsenin kâfir olmasýnda ihtilâf olduðunu beyân etmiþ sonra Siraciyye´den naklen Tatarhaniyye´de zikredilenle ihtilâfýn arasýný bulmuþtur. Þöyle ki; fukahanýn kâfir olmaz kavilleri kölesine yahut cariyesine yahut zevcesine livâtayý helâl gören kimse hakkýndadýr fakat bunlara livâtada bulunmak haramdýr.
Þürünbülâlî´de «fasýklarýn bunu helâl zannedip cüret ve þerçte etmemeleri için bu mesele öðrenilir, fakat öðretilmez» diye zikredilmiþtir. Fukahanýn kâfir olur kavilleri kölesi, cariyesi ve zevcesinden baþkasýna livâtayý helâl gören kimse hakkýndadýr.
TETÝMME: Livâta için baþka hükümler de vardýr: Livâta ile mehir vâcib olmaz, fasid nikâhta iddet lâzým olmaz, hülle sabit olmaz, ricat sabit olmaz, ekseri ulemaya göre musahere hürmeti sabit olmaz. Bir rivayete göre ramazanda keffâret sabit olmaz, bununla kazfedene had vurulmaz, imameyne göre vurulur, bununla Han okunmaz, Ýmameyne göre; okunur. Bahir. Bu Müctebâ´dan alýnmýþtýr. Sirac´dan naklen Þürünbülâlî´de livâta üzerine adil iki kimsenin þehadeti kafi olup dört kiþinin þehadeti þart deðildir. Ýmameyne göre; þarttýr.
METÝN
Bir kimse dar-ý harp yahut Ýslâm hükümdarýna karþý azgýnlarýn bulunduðu yerde zina etse, kendisine had vurulmaz. Ancak had vurmaya velayeti olan bir kumandanýn askerinde zina ederse kendisine had vurulur. Hidaye.
Çocuk ve deli gibi mükellef olmayan kimsenin mükellef olan kadýnla zinasýnda erkeðe de, kadýna da had vurulmaz. Aksi ki; yani mükellef olan bir kimsenin çocuk veya deli gibi mükellef olmayan kadýna zinasýnda yalnýz erkeðe had vurulur. Bir kimse zina etmek için kiraladýðý bir kadýna cinsi yakýnlýkta bulunsa, Ýmam-ý. Azam (Rh.A.)´a göre; her ikisine de zina haddi vurulmaz. Fakat en aðýr þekilde tazir olunurlar. Hak olan; hizmet için kiralanan kadýnla zinada had vâcib olduðu gibi, bunda da vâcib olmasýdýr. Bu, Ýmameyn (Rh. Aleyhima)´in kavilleridir. Fetih.
Bir erkekle kadýna zorla zina yaptýrýlsa, her ikisine de had vurulmaz. Zina eden erkekle kadýndan birisi zina ettiklerini ikrar edip diðeri zinayý inkâr etse, þüphe bulunduðu için her ikisine de had vurulmaz. Keza: Erkek cinsi yakýnlýkta bulunduðu kadýný «ben satýn gidim» dese kadýn her ne kadar hür de olsa zina haddi düþer. Müctebâ.
Baþkasýnýn cariyesini zinayla öldüren kimseye zinasý için had, öldürdüðü için cariyenin kýymeti vâcib olur. Zinâsýyla cariyenin gözünü kör etse kendisine cariyenin kýymetini ödemek lâzým olur ve kör ettiði göze mâlik olmakla þüphe îrâs ettiði için kendisinden had düþer. Hidaye. Eðer zinâsýyla cariyenin terciyle dübürü arasýnda olan perdeyi yýrtýp iki deliðini birleþtirse bunun tafsili musannýf þerhindedir.
Bir kimse bir cariyeyi önce gasbedip sonra ona zina etse, daha sonra onun kýymetini ödese, ittifakla kendisine zina haddi vurulmaz. Fakat cariyeye önce zina edip sonra onu gasbetse, daha sonra onun kýymetini ödese, kendisine had vurulur. Nitekim bir kimse bir hür kadýnla zina edip sonra bununla evlense, ittifakla kendisine had vurulur. Fetih.
Kendinin üstünde âmiri bulunmayan halife kýsas ve mal ile muahaza olunur. Çünkü bunlar kul hakký olduklarý için.hak sahibi, ya halifenin ona bizzat imkân vermesiyle veya müslümanlarýn kuvvetiyle hakkýný alýr. Bununla malum oldu ki kýsas ve malý almak için hüküm þart deðildir. Hüküm ancak suçlunun imkân vermesi için þarttýr. Fetih.
Halifeye had vurulmaz. Allah hakký galib olduðu için kazf haddi de vurulmaz. Çünkü hadleri yerine getirmek halifeye býrakýlmýþtýr ve kendinin üstünde hiç bir kimsenin velayeti yoktur. Fakat bir beldenin emirine halifenin emriyle had vurulur.
ÝZAH
«Ancak had vurmaya velayeti olan bir kumandanýn ordusunda zina ederse/kendisine had vurulur ilh...» Eðer had vurmaya velayeti olan kumandanýn ordusundan ayrýlýp dar-ý harbegirip orada zina ettikten sonra orduya dönerse, yahut bir bölük kumandanýyla, yahut ordu kumandanýyla beraber yahut tacir yahut esir olarak dar-ý harbe girip orada zina ederse kendisine had vurulmaz, eðer had vurmaya velayeti olan bir kumandanýn ordusunda zina ederse, kendisine had vurulur. Fakat had vurmaya velayeti olmayan bir kumandanýn Ordusu veya bölüðünde zina eden kimseye had vurulmaz. Çünkü bu kumandanlara harbin tedbiri verilmiþtir, had vurma velayeti verilmemiþtir, Ýslâm hükümdarýnýn velayeti orada geçerli deðildir. Fetih.
«Erkeðe de, kadýna da had vurulmaz ilh...» Çünkü zinada erkeðin fiili asýldýr. Kadýnýn fiili ise erkeðe tâbidir. Asýla had vurulmayýnca, tabiye de vurulmaz. Bu mükellef olmayan çocuk veya deli üzerine ukr (mehir) da lâzým olmaz. Ukr lâzým olmuþ olsa, çocuðun veya delinin velisi verdikleri mehri kadýndan geri alýrlar. Çünkü bu çirkin fiili çocuk veya deliye kadýn yaptýrmýþtýr. Fakat bir erkek çocuk bir kýz çocuðuna zina etse yahut erkek çocuk zorla mükellef olan bir kadýna zina etse. erkek çocuk üzerine ukr lâzým olur. Nehir, Fetih.
«Bir erkekle, kadýna zorla zina yaptýrýlsa, her ikisine de had vurulmaz ilh...» Ýmam-ý Azam (Rh.A.) önce «erkeðin tenasül uzvunun intiþarý razý olmasýnýn alâmeti olduðu için erkeðe had vurulur» diyordu. Sonra bu kavlinden dönüp «erkeðe de had vurulmaz» demiþtir. Fakat kadýna ittifakla had vurulmaz. Zorla zina yaptýran ister sultan, ister baþkasý olsun erkekle kadýna haddin vurulmamasýnda müsavidir. Bu, Ýmameyn (Rh.A.)´in kavlidir. Fetva da bunun üzerinedir.
Razý olan bir kadýna, bir erkek zorla zina ettirilse, erkek üzerine had vâcib olmaz. Fakat kadýn üzerine had vâcib olur.
«Zina eden erkekle kadýndan birisi zina ettiklerini ikrar edip diðeri zinayý inkâr etse ilh...» Zina eden kadýn ile erkekten birisi ayrý ayrý dört meclisde dört defa zina ettiklerini ikrar edip diðeri ise gerek nikâhlý olduklarýný iddia etsin, gerek iddia etmesin zinayý inkâr ederse, ikisine de had- vurulmaz. Çünkü inkâr edene haddin vurulmamasý» zinanýn olmadýðýný isbat eden delil bulunduðu içindir. Binaenaleyh bu delil ikrar eden hakkýnda da þüphe îrâs etmiþtir. Zira zina ancak iki kiþinin yaptýðý bir fiildir. Bu takdirde, zina fiilinde þüphe bulununca iki tarafa do sirayet eder. Çünkü zinayý ikrar eden mutlak surette zinayý ikrar etmeyip bilâkis þeriatýn haddi kendisinden defettiði kimse hakkýnda «zina etti» diye ikrarda bulunmuþtur. Hatta bir kimse mutlak olarak «ben zina ettim» diye ayrý ayrý dört mecliste ikrar etse, kendisine zina haddi vurulur. Bu hulasa olarak Fetih´den alýnmýþtýr.
Ben derim ki: Bu izahtan anlaþýlan, diðerinin sükût etmesi inkâr yerine geçmez.
TEMBÝH: Haddin düþtüðü yerde her ne kadar zinayý kadýn ikrar edip erkek nikâhlý olduklarýný dâva etse bile kadýn için mehir vâcib olur. Çünkü had düþünce þer´an kadýn tekzib edilmiþolur. Eðer kadýn zinayý inkâr edip nikâhlý olduklarýný da iddia etmeyip erkek üzerinde kazf dâvasýnda bulunsa, erkeðe kazf haddi vurulur. Fakat zina haddi vurulmaz. Tamamý Fetih´dedir.
«Erkek cinsi yakýnlýkta bulunduðu kadýný «ben satýn aldým» dese kadýn her ne kadar hür de olsa zina haddi düþer ilh...» Çünkü mülk dâva edilen yerde zina ikrar edilmiþ olmaz.
Hâkim-i Þehid´in Kâfî´sinde zikredilmiþtir ki: Bir kimse bir cariyeyle zina edip sonra o cariyeyi fasid olarak satýn aldýðýný yahut satýþta satanýn muhayyer olduðunu yahut kendisine cariyenin sadaka veya hibe olarak verildiðini dâva edip cariyenin sahibi de onu tekzib etse, bu kimsenin þahidi de bulunmasa kendisine had vurulmaz.
Tahavi þerhinden naklen Tatarhâniyye´de zikredilmiþtir ki: Dört erkek bir kimsenin zina ettiðine þehadet edip zinayý isbat etseler sonra o kimse «ben o kadýný zevcem zannettim» diye þüphe dâvasýnda bulunsa kendisinden had düþmez. Fakat o kimse «o kadýn benim zevcemdir» yahut «o kadýn benim cariyemdir» dese, kendisine zina haddi, þahitlere de kazf haddi vurulmaz.
Bahýr´da zikredilmiþtir ki: O kimse «o kadýn benim zevcemdir» diye dâva etse her ne kadar o kadýn baþkasýnýn zevcesi olsa bile o kimseye had vurulmaz. «Þüphe bulunduðu için þahit getir» diye teklif de olunmaz. Nitekim hýrsýz çalmýþ olduðu þeyi kendisinin mülkü olduðunu dâva etse, mücerred davasýyla hýrsýzlýk haddi kendisinden düþer. Bu mesele önceki bâbta metin olarak geçmiþtir.
Ben derim ki: «Ben o kadýný zevcem zannettim» ifadesiyle «o kadýn benim zevcemdir» ifadesi arasýndaki fark birinci ifadesiyle kadýnýn yabancý olduðunu ikrar etmesidir. Buna göre yabancý bir kadýnla zina ettiðini ikrar etmiþ olur. Fakat ikinci ifadesiyle kesin olarak o kadýnýn zevcesi olduðunu söylemiþ ve fiilinin zina olmadýðýný iddia etmiþtir. Bu suretlerde neseb sabit olmaz.
«Zinasý için had, öldürdüðü için cariyenin kýymeti vâcib olur ilh...» Çünkü bunlar ayrý ayrý iki tane cinayettir. Bu Ýmam-ý Azam´la Ýmam Muhammed (Rh. Aleyhima)´e göredir, imam Ebû Yusuf (Rh.A)´a göre; cariyenin kýymeti lâzým olup had lâzým olmaz. Çünkü zina ölüme muttasýl olduðu için zina olarak baki kalmamýþtýr.
«Eðer zinâsýyla cariyenin terciyle dübürü arasýnda olan perdeyi yýrtýp iki deliðini birleþtirse, bunun tafsili musannif þerhindedir ilh...» Yani bir kimse büyük bir cariyeye rýzasýyla zina edip bu zinâsýyla cariyenin ferciyle dübürü arasýnda olan perdeyi yýrtýp iki deliðini birleþtirse ve bu çirkin fiilinin bir þüphe neticesinde olduðunu da dâva etmese her ikisine de had vurulur. Bu çirkin fiile cariye razý olduðu için o kimse üzerine ukr da lâzým gelmez. Had vâcib olduðu için mehir de lâzým gelmez. Eðer bu çirkin fiilin bir þüphe eseri olarak vâki olduðunu dâvaetse had lâzým gelmez. O kimse üzerine ukr vâcib olur. Eðer cariyeye zorla zina edip þüphe eseri olarak bu çirkin fiilin vâki olduðunu iddia etmezse, erkeðe had lâzým olur mehir lâzým olmaz. Cariye bevlini tutabilirse diyetin üçte biri lâzým gelir, bevlini tutamazsa tamamen menfaat cinsi fevt olduðu için diyetinin hepsini öder.. Eðer bu çirkin fiilin bir þüphe eseri olarak vâki olduðunu iddia ederse, zahir rivayete göre; kendisine had vurulmaz. Cariye bevlini tutarsa, diyetin üçte biriyle, mehir vâcib olur. Bevlini tutamazsa, diyetin hepsi vâcib olur, mehir lâzým olmaz. Ýmam Muhammed (Rh.A.) buna muhaliftir.
Eðer o kimse küçük bir cariyeye zina edip bu zinâsýyla ferciyle dübürü arasýnda olan perdeyi yýrtýp iki deliðini birleþtirse, küçük cariye misline zina edilen kabilden olduðu takdirde büyük cariye gibidir. Ancak rýzasýyla erþ (sakatlanan bir uzuv için yaralayandan alýnan þer´i bir diyet) in düþmesi hakkýnda büyük cariye gibi deðildir. Eðer küçük cariye misline zina edilen kabilden olmazsa, o kimseye had lâzým olmaz. Cariye bevlini tutarsa, o kimseye diyetin üçte biriyle tam mehir lâzým olur. Eðer bevlini tutamazsa, diyetin hepsi lâzým olur, mehir lâzým olmaz. Çünkü parçanýn ödenmesi bütünün ödenmesinde dahildir. Nitekim bir kimse bir þahsýn parmaðýný kesse, sonra parmaðý iyi olmadan elini kesse parmaðýn diyeti elde dahil olduðu için elin diyeti lâzým olur.
«Ýttifakla kendisine zina haddi vurulmaz ilh...» Çünkü cariyenin kýymetini ödemekle ona mâlik olduðu için menfaat mülkünde þüphe îrâs etmiþtir.
Cevhere´de zikredilmiþtir ki; bir kimse bir cariyeyi gasbedip ona zina edip zinâsýyla cariyeyi öldürse yahut hür olan dul bir kadýný gasbedip ona zina etse ve zinâsýyla hür kadýný öldürse, Ýmam-ý Azam´a göre o kimseye iki surette de zina haddiyle cariyenin kýymeti veya hür olan kadýnýn diyeti lâzým olur. Hür olan kadýna gelince bunda iþkâl yoktur. Çünkü hür olan kadýna diyeti verilmekle mâlik olunmaz. Cariyeye gelince kýymetini ödemekle mâlik olunur. Ancak kýymetini ödemek öldükten sonra vâcib olur. Ölüye mâlik olmak sahih deðildir.
«Bir kimse bir hür kadýnla zina edip sonra bununla evlense ittifakla kendisine had vurulur ilh...» Çünkü zina ettiði vakit þüphe mevcut deðildir, «ittifakla kendisine had vurulur» ifadesi bu mesele hakkýnda Kadýhan´dan naklen Fetih´de zikredilmiþtir.
Muhit´den naklen Bahýr´da zikredilmiþtir ki; bir kimse bir kadýnla zina edip sonra onunla evlense yahut onu satýn alsa zahir rivayete göre kendisinden had düþmez, çünkü zina ettiði vakit þüphe mevcut deðildir.
Bir kimse, bir cariyeye önce zina edip sonra gasbetse, daha sonra onun kýymetini ödese yahut hür bir kadýnla zina edip sonra onunla evlense, bu iki mesele hakkýnda Zahiriyye´den naklen bu babýn evvelinde ihtilâf olduðu zikredilmiþtir ki; bu iki mesele de Ýmam Azam´a göre; had lâzým gelmez. Ýmam Ebû Yusuf´a göre; had vurulur. Aksi de rivayet edilmiþtir, yaniÝmam-ý Azam´a göre; bu iki meselede had vurulur. Ýmam Ebû Yusuf´a göre; had vurulmaz.
Hasan b. Ziyad Ýmam-ý Azam (Rh.A.)´dan «satýn alýnmada had lâzým deðildir, evlenmede had lâzýmdýr. Çünkü satýn alýnmakla cariyenin bizzat kendisine mâlik olunur. Fakat evlenmekle kadýnýn kendisine mâlik olunmaz» diye rivayet etmiþtir.
«Bununla malum oldu ki kýsas ve malý almak için hüküm þart deðildir ilh...» Hatta öldürülen bir kimsenin velisi kýsas için hüküm verilmezden önce katili öldürse diyetini ödemez. Keza: Bir kimse hüküm verilmeden önce gasbeden þahýstan malýný alsa, bir þey lâzým gelmez. Fakat bir kimse zina eden bir þahsý recmiyle hükmedilmeden önce öldürse, yukarda geçtiði gibi diyetini öder. Çünkü hüküm vermek recmin þartýndandýr.
Ynt: Hadler Cezalar By: neslinur Date: 02 Mart 2010, 23:30:39
ZÝNA ÜZERÝNE ÞEHADET VE O ÞEHADETTEN DÖNMEYE DÂÝR MESELELER BEYANINDA BÂB
METÝN
Þahitlerin hasta olmalarý, mesafenin uzak olmasý, yolun korkulu olmasý gibi bir özür olmaksýzýn bir takým kimseler uzun zaman önce haddi gerektiren bir suçun iþlendiðine dair þahitlik yapsalar müttehem olduklarý için þahitlikleri kabul edilmez, ancak kazf haddinde kul hakký olduðu için þahitlikleri kabul edilir. Hýrsýzlýkta her ne kadar uzun zaman geçerse de hýrsýza çalmýþ olduðu mal ödettirilir. Çünkü çalmýþ olduðu mal kul hakký olduðu için tekaadüm-i zamanla düþmez. Bir kimse uzun zaman önce haddi gerektiren bir suçu iþlediðini ikrar etse, töhmet bulunmadýðý için kendisine had vurulur. Ancak içkide tekaadüm-i bulunmadýðý için kendisine had vurulur. Ancak içkide tekaadüm-i zamanla had vurulmaz. Nitekim yakýnda gelecektir ki içkinin tekaadüm-i zaman (bir hadisenin vukuundan itibaren bazý hallerde dâvanýn bakýlmasýna þehadetin dinlenmesine mâni teþkil eden müddet)´ý içki içenin aðzýnýn kokusunun gitmesiyle, içkiden baþka hadlerdeki tekaadüm-i zaman ise bîr ayýn geçmesiyle takdir edilmiþtir. Esah olan budur.
Dört kimse tekaadüm-i zamanda yapýlmýþ olan bir zinaya þehadet etseler bazý âlimlere göre; þahitlere kazf haddi vurulur. Bazý âlimlere göre; kazf Kaddi vurulmaz. Hâniyye´de de böyle zikredilmiþtir.
Bir kimsenin gaib olan bir kadýnla zina ettiðine dört kimse þehadet etseler o kimseye had vurulur. Ama gaib olan bir þahsýn malýný çaldýðýna þehadet etseler, o kimseye hýrsýzlýk haddi tatbik edilmez. Çünkü hýrsýzlýkta dâva þart olup, zina da þart deðildir.
Bir kimse bilmediði bir kadýnla zina ettiðini ikrar etse, kendisine had vurulur. Eðer þahitler bir kimsenin bilmedikleri bir kadýnla zînâ ettiðine þehadet etseler, o kimseye had vurulmaz. Çünkü o kadýn o kimsenin zevcesi veya cariyesi olabilir. Nitekim kadýna rýzasýyla veya zorla zina yapýlmasýnda yahut zina edildiði yerde þahitler ihtilâf etseler had vurulmaz. Zina edildiði yerde ihtilâf suretinde her ne kadar her bir zina üzerine dört þahit þehadet etse bile yine had vurulmaz. Çünkü her bir ferikin yalanlarý açýktýr. Yani vakit bir olup mekanlarý uzak olursa, had vurulmaz. Eðer vakit bir olup mekanlarý yakýn olursa, aralarýný bulmak mümkün olacaðý için þehadetleri kabul edilir. Þahitler küçük bir odanýn iki köþesinde ihtilâf etseler bir köþesinde baþlayýp hareketle diðer köþesine gitmeleri mümkün olacaðý için istihsanen her ikisine de had vurulur. Þahidler bir kadýnýn zinasýna þehadet etseler halbuki kadýn bakire yahut tenasül uzvunda kemik yahut tenasül uzvu bitiþik olsa yahut þahitler fasýk olsalar yahut dört þahidin þehadetlerine þahitlik etseler, her ne kadar bu þahitlerin þehadetinden sonra asýl þahitler þehadet etseler bile hiç bir kimseye had vurulmaz.
Keza: Tenasül uzvu kesilmiþ olan kimsenin zinasýna þehadet etseler yine hiç bir kimseyehad vurulmaz.
ÝZAH
«Zina üzerine þehadet ve o þehadetten dönme ilh...» Yukarda geçtiði üzere zina cinayeti ya ikrar ile veya þehadetle sabit olur. ikrar ile nasýl sabit olacaðý yukarda geçmiþtir. Zina hakkýnda þehadete gelince bunun þartlarý çok aðýr olduðu için sübutu enderdir. Hatta Peygamberimiz (S.A.V.)´in Asr-ý Saadetlerinde ve Peygamberimiz (S.A.V.)´den sonra Ashab-ý Kiram devrinde zina cinayeti þehadetle sabit olmamýþtýr. Ancak ikrar ile sabit olmuþtur.
«Müttehem olduktan için...» Çünkü hadlerde þahitlik yapan kimse þehadeti yapmakla setr arasýnda muhayyerdir, önce þehadeti tehir etmesi setri ihtiyar ettiði için ise sonra þehadet etmesi hasedlik ve düþmanlýk gibi fena bir ahlâktan dolayý yaptýðý için müttehem olur. Eðer önce þehadeti tehir etmesi setri ihtiyar ettiði için deðil ise þehadeti tehir etmesiyle fasýk ve günahkâr olur. Fakat zinayý ikrar etmesi böyle deðildir. Çünkü insan kendi nefsine düþman olmaz. Hidaye.
«Ancak kazf haddinde kul hakký olduðu için þahitlikleri kabul edilir ilh...» Yani her ne kadar kazf haddinde Allah hakký galip ise de tekaa-düm-i zaman þehadetin kabul edilmesine mâni olmaz.
Hidaye´de zikredilmiþtir ki; zina haddi, içki haddi, hýrsýzlýk haddi, hâlis Allah-ü Teâlâ´nýn hakkýdýr Hatta bu hadlerden ikrar edildikten sonra dönülmesi sahihtir. Buna göre bu hadler hakkýnda uzun zaman sonra yapýlan þahitlikler geçersizdir. Kendisine kazf (iftira) edilen kimseden ân defetmek bulunduðu için kazf haddinde kul hakký vardýr. Bundan dolayý kazfden ikrar edildikten sonra dönülmesi sahih olmaz. Kul haklarýnda yapýlan þahitliklere tekaadüm-i zaman mâni deðildir. Kazf haddinde dâva þart olduðu için þahitlerin þehadetlerini tehir etmeleri dâvanýn bulunmamasý üzerine hamlolunur. Bu yüzden þehadetlerini tehir etmeleriyle fiþka nisbet edilmezler. Fakat hýrsýzlýk hakkýndaki þehadet böyle deðildir. Hýrsýzlýk haddi hâlis Allah hakký olmakla had için dâva þart deðildir. Dâva ancak çalýnan malýn alýnmasý için þarttýr. Hasýlý hýrsýzlýkta had ve mal olmak üzere iki fiil vardýr. Dâva çalýnan malýn alýnmasý için þarttýr, haddin lâzým olmasý için þart deðildir. Bundan dolayý tekaadüm-i zamandan sonra dâva ile çalýnan mal sabit olur. Çünkü tekaadüm-ý zamanla çalýnan mal bâtýl olmayýp çalan kimseye ödettirilir, had böyle deðildir. Yani tekaadüm-i zamanla hýrsýzlýk haddi düþer.
«Çünkü çalmýþ olduðu mal kul hakký olduðu için tekaadüm-i zamanla düþmez ilh...» Çünkü þehadetin tehiri dâvanýn tehiri için olmakla þahitler fiþka nisbet edilmezler. Eðer þahitler dâvanýn tehiri için» þehadetlerini tehir etmemiþlerse lâyýk olan mal hakkýndaki þehadetlerinin de kabul edilmemesidir. Fetih. Nehir.
«Ancak içkide tekaadüm-i zamanla had vurulmaz ilh...» Çünkü tekaadüm-i zaman Ýmam-ý Azam´la Ýmam Ebû Yusuf (Rh. Aleyhima)´a göre; ikrarý iptal eder. Ýmam Muhammed (Rh.A.)´e göre; iptal etmez. Bahýr. Gâyetü´l-Beyân.
«Esah olan budur ilh...» Bilmiþ ol ki tekaadüm-i zaman Ýmam-ý Azam´a göre; her asýrda kaadýnýn reyine býrakýlmýþtýr. Fakat esah olan Ýmam Muhammed (Rh.A)´den rivayet edilendir ki tekaadûm-i zaman bir ay müddetle takdir edilmiþtir. Bu Ýmam-ý Azam´la Ýmam Ebû Yusuf (Rh.Aleyhima)´dan rivayet edilmiþtir. Ýmam Muhammed (Rh.A.) þarap içmedeki tekaadüm-i zamaný da bir ay ile takdir etmiþtir. Ýmam-ý Azam´la Ýmam Ebû Yusuf (Rh.Aleyhima)´a göre; þarap içen kimsenin aðzýnýn kokusunun gitmesiyle takdir edilmiþtir. Bundan anlaþýlýr ki esah olan kavle göre, içkiden baþka hadlerdeki tekaadüm-i zaman bir ay müddetle, içki haddinde ise aðýzdaki kokunun gitmesiyle takdir edilmiþtir.
«Bazý âlimlere göre kazf haddi vurulmaz ilh...» Ben derim ki: Mezhebin muhtar olan kavli budur. Çünkü Hâkim-i Þehid´in Kâfî´sinde zikredilmiþtir ki: Dört kimse bir þahsýn uzun zaman önce zina yaptýðýna þehadet etseler, o þahsa onlarýn þehadetleriyle zina haddi vurulmaz. Þahitlere de kazf haddi vurulmaz.
«Bir kimsenin gaib olan bir kadýnla ilh...» Yani bir kimsenin gaib olan bir kadýnla zina ettiðine dört kimse þehadet edip gaib olan kadýný þahitler tanýrlarsa, o kimseye had vurulur. Eðer gaib olan kadýný þahitler tanýmazlarsa, o kimseye had vurulmaz.
«Çünkü hýrsýzlýkta dâva þart olup ilh...» Yani dâva þehadetle amel edilmek için þarttýr. Zira hýrsýzlýða þehadet, çalýnan malýn kendisinden çalýnan kimsenin mülkü olduðuna þehadet etmek olduðu için dâvâsýz þehadet kabul edilmez. Fakat dâva, kaadýnýn yanýnda zinanýn sübutu için þart deðildir.
Bir kimse bilmediði bir kadýnla zina ettiðini ikrar etse, kendisine had vurulur. Çünkü kendisinde þüphe ´bulunan kadýn o kimseye gizil olmaz. O kimse kendi nefsi üzerine yalan olan bir þeyi ikrar etmeyeceði gibi þüpheli olan bir þeyi de kendi nefsi üzerine ikrar etmez. «Bilmediðim bir kadýnla zina ettim» diye ikrar edince kadýnýn haram olduðunda þüphe etmemiþ olur. «Bilmediðim bir kadýn» ifadesiyle ismini ve nesebini bilmediði bir kadýn murad edilir.
«Nitekim kadýna rýzasýyla veya zorla zina yapýlmasýnda yahut zina edildiði yerde ihtilâf etseler ilh...» Yani iki þahid bir kimsenin bir kadýna zorla zina yaptýðýna, diðer iki þahid de kadýnýn rýzasýyla zina yaptýðýna þehadet etseler Ýmam-ý Azam (Rh.A.)´a göre; her ikisine de had vurulmaz. Ýmameyn (Rh.Aleyhima)´e göre; erkeðe had vurulur. Çünkü þahitlerin hepsi erkeðin zina ettiðinde ittifak etmiþlerdir. Ancak þahitlerden ikisi cinayetin ziyadeliðine þehadet etmiþlerdir ki o da zorla yapmasýdýr. Ýmam-ý Azam (R.A.)´ýn delili bu iki çeþit zina olupher birinde þahitlerin hisabý olan dört þahit bulunmamýþtýr. Çünkü kadýnýn rýzasýyla olan zinasýndan baþkadýr. Bu itibarla erkeðe de had vurulmaz; Bir de kadýnýn razý olmasý bu çirkin fiilde ikisinin ortak olmasýný gerektirir. Kadýna zorla zina edilmesi ise bu çirkin fiili yalnýz erkeðin iþlediðini gerektirir. Bu itibarla iki ayrý zina olmuþ olup her birinde zina þahitlerinin nisabý olan dört þahit bulunmamýþ olur. Þahitlerin þehadet lafzýyla o kimseyi zinaya nisbet etmeleri sözlerini kazf olmaktan çýkarýr. Tamamý Zeyleî´dedir.
«Yani vakit bir olup mekanlarý uzak olursa had vurulmaz ilh. .» Meselâ: Ýki kimse bir kadýnla bir erkek «Kûfe´de zina etti» diye diðer iki kimse de ayný kadýnla erkek ayný zamanda «Basra´da zina etti» diye þahitlik yapsalar kadýnla erkeðe had vurulmaz. Hatta her iki grupta bulunan sahicilerin adedi dörder olsa bile yine kadýnla erkeðe had vurulmaz. Çünkü bir vakitte birbirine uzak olan iki mekanda bir zina fiilinin vukuu mümkün deðildir. Bu itibarla sekiz þahitten dördünün yalan olduðu kesindir.
«Hiç bir kimseye had vurulmaz ilh...» Yani metinde zikredilen üç meselede þahitlere de zina ile müttehem olan erkek ile kadýna da had vurulmaz. Birinci meselede yani þahitler bir kadýnýn zinasýna þehadet etseler, halbuki kadýn bakire yahut tenasül uzvunda kemik veya tenasül uzvu bitiþik olsa zina bunlarýn baki olmasýyla tahakkuk etmiyeceði için kadýn ile erkeðe had vurulmaz. Çünkü ortaya yalan çýkmýþtýr. Þahitlere de had vurulmaz. Zira bir veya daha ziyade kadýnýn sözüyle bunlarýn sabit olmasý haddin düþürülmesinde delildir. Fakat haddin vâcib olmasýnda delil deðildir.
Ýkinci meselede: Yani þahitler fasýk olsalar yine kadýn ile erkeðe had vurulmaz. Çünkü zinanýn sübutu için þahitlerin adaletli olmasý þarttýr. Þahitlere de had vurulmaz. Onlarýn fasýk olduklarý gerek baþtan bilinsin gerek sonra zahir olsun müsavidir. Çünkü fasýk, fýsk töhmetinden dolayý þehadeti eda etmesinde bir nevi kusur olsa bile þehadeti eda etmeye ve yüklenmeye hildir. Bundan dolayý fasýkýn þehadeti ile hükmedilse, Hanefilerce hüküm geçerlidir. Binaenaleyh fasýklarýn þehadetiyle zina þüphesi sabit olur da kendilerinden had düþer. Bundan dolayý kazfeden kimse kendisine kazifde bulunduðu þahsýn zina ettiðine dair dört fasýk þahit getirse, kendisine kazf haddi vurulmaz.
Üçüncü meselede yani; dört þahidin þehadetine baþka dört kimse kaadýnýn huzuruna gidip þehadette bulunsalar kadýn ile erkeðe ve þahitlerden hiç birine had vurulmaz. Çünkü hadlerde þehadet üzerine þehadet etmek caiz deðildir. Þahitlik üzerine þahitlikde yalan olma þüphesi vardýr. Þehadet üzerine þehadet eden þahitlere had vurulmaz. Çünkü kazf i hikaye eden kimse kazfedici deðildir. Her ne kadar bu þahitlerin þehadetinden sonra asýl þahitler þehadet etseler bile asýl þahitlere de had vurulmaz. Çünkü bunlarýn þehadeti üzerine þehadet edenlerin þahitlikleri reddedilmekle bir bakýma bunlarýn þehadeti reddedilmiþtir. Bu, hülasa olarak Bahýr´dan alýnmýþtýr.
METÝN
Þahitler zinaya þehadet etseler fakat âmâ yahut çocuk yahut köle yahut mecnun yahut kâfir yahut kendilerine kazf haddi vurulmuþ yahut biri köle yahut birine kazf haddi vurulmuþ yahut üç kiþi olsalar yahut had vurulduktan sonra þahitlerden birisinin bu zikredilenlerden biri olduðu ortaya çýksa, eðer makzûf (kendisine zina isnad edilen kimse) taleb ederse, þahitlere kazf haddi vurulur. Bu suretlerde, zina isnad ettikleri kimseye had vurulsa, meselâ celd olunmakla yaralansa, hatta bu yaradan ölse bile, diyeti hederdir. Ýmameyn (Rh.Aleyhima) buna muhaliftir. Recm olunursa, ittifakla diyeti beytülmaldan ödenir.
Dört þahitten biri, recm olunduktan sonra, þehadetten dönse, dönmesiyle þehadeti kazfe çevrilmiþ olduðundan yalnýz kendisine kazf haddi vurulur ve diyetin dörtte birini de öder. Recmden önce dönerse, dördüne de kazf haddi vurulur. Zina isnad ettikleri kimse, recmolunmaz. Çünkü hadler babýnda recmin yapýlmasý hükmün tamamýndan olduðu için recm yapýlmadan önce dönülmekle sanki recmle hüküm olunmadan önce dönülmüþ gibi olur.
Zinaya þehadet eden þahitlerin adedi beþ olup recmden sonra þehadetten dönen beþinci þahidin üzerine gerek had ve gerekse diyet ödeme gibi bir þey lâzým olmaz. Eðer beþinci ile beraber biri daha dönse, ikisine de kazf haddi vurulur ve diyetin dörtte birini öderler. Eðer üçüncü de dönerse, diyetin dörtte birini de bu öder. Eðer beþi birden dönerse her biri diyetin beþte birini öder. Hâvi.
Þahitlerin þehadete ehil olmayan köle veya kâfir olduklarý meydana çýkýp, bunlarýn hür, müslüman ve adaletli olduklarýný tezkiye eden kimse «ben kasden yalan söyledim» diyerek tezkiyesinden dönse, recmolunan kimsenin diyetini öder. Böyle olmazsa, diyet ittifakla beytülmaldan lâzým gelir. Þahitlere kazf haddi vurulmaz. Çünkü kendisine zina isnad edilen kimsenin ölmesiyle kazf haddi vereseye miras olarak kalmaz. Bahýr. Nitekim bir kimse recmiyle emrolunan þahsý öldürüp þahitlerin þehadete ehil olmadýklarý meydana çýksa, istihsanen öldüren kimse o þahsýn diyetini öder. Diyeti ödemesi zahiren recm hükmünün sahih olma þüphesi mevcut olduðu içindir. Eðer kaadý emretmeden önce veya emredip þahitler tezkiye olunmadan önce öldürürse, kýsas olunur. Nitekim kýsasen öldürülmesine hükmolunan kimseyi bir þahýs öldürse, þahitler gerek köle olarak meydana çýksýn gerekse çýkmasýn o þahýs kýsas edilir. Çünkü kaatili kýsas ettirmek öldürülen kimsenin ve´isinin hakkýdýr. Zeyleî´nin riddet bahsinde böyle zikredilmiþtir.
ÝZAH
«Þahitlere kazf haddi vurulur ilh...» Yani aleyhine þahitlik yaptýktan kimseye zina haddivurulmaz. Çünkü aralarýnda þehadete ehil olmayan bulunduðu için yahut zina þahitlerinin nisabý olan dördü doldurmadýklarý için zina sabit olmamýþtýr.
«Ýmameyn (Rh.Aleyhima) buna muhaliftir ilh...» Yani Ýmameyn (Rh. Aleyhima)´e göre; yaranýn diyeti beytülmaldan verilir. Çünkü celladýn fiili kaadýya intikal eder. Kaadý müslümanlar namýna çalýþtýðý için diyet onlarýn mallarýndan vâcib olur. Ýmam-ý Azam (Rh.A.)´ýn delili celladýn yaralama fiili kaadýya intikal etmez. Çünkü kaadý cellada yaralamasýný emretmemiþtir. Buna göre; diyeti celladýn ödemesi icab eder. Fakat insanlar diyeti ödemekten korkarak hadleri yerine getirmekten çekinmesinler diye sahih olan kavle göre; diyet cellad üzerine de vâcib olmaz. Þahitler þehadetlerinden döndüklerinde de Ýmam-ý Azam (Rh.A.)´a göre; yaranýn diyetini ödemezler. Ýmameyn (Rh.Aleyhima)´e göre; öderler. Bunun tamamý Hidaye´yle Nehir´dedir.
Hidaye´nin bazý þerhlerinden naklen Azmiyye´de zikredilmiþtir ki: Erþ (yaranýn diyetin)´in bilinmesi: Had vurulan kimse bu yaranýn eserinden salim bir köle olarak kýymeti takdir edilir. Sonra bu yara eseri kendisinde bulunduðu halde kýymeti takdir edilir. Yara eseriyle kýymetinden ne kadar noksan olursa, o kadar miktar yaranýn diyeti olmuþ olur. Meselâ: Yaranýn eserinden salim olduðunda kýymeti bin dirhem yaranýn eseriyle dokuz yüz dirhem olsa yaranýn diyeti yüz dirhem olmuþ olur. Bu yüz dirhem þahitlerden alýnýr.
Yalnýz kendisine kazf haddi vurulur, diðerlerinin þehadetleri baki olduðu için onlara kazf haddi vurulmaz.
Ve diyetin dörtte birini de öder. Çünkü onun þehadetiyle diyetin dörtte biri telef olmuþtur. Þahitlerin hepsi dönse diyetin hepsini öderler.
Recmden önce dönerse, dördüne de kazf haddi vurulur. Gerek kaadý recmle hükmetmeden önce olsun, gerekse sonra olsun kazf haddi vurulmasý hususunda müsavidir. Kaadý recmle hükmetmeden önce þahitlerin hepsine kazf haddinin vurulmasý üç imamýmýzýn kavlidir. Çünkü þahitler kazf etmiþlerdir. Kaadý recmle hükmettikten sonra þahitlerin hepsine kazf haddinin vurulmasý Ýmam-ý Azam´la Ýmam Ebû Yusuf (Rh. Aleyhima)´un kavlidir. Ýmam Muhammed (Rh.A.)´e göre; yalnýz þehadetten dönene kazf haddi vurulur. Çünkü þehadet kaadýmn hükmüyle kuvvetlenmiþ olup ancak dönenin hakkýndaki þehadet bozulmuþ olur. Ýmam-ý Azam´la imam Ebû Yusuf (Rh. Aleyhima)´un delili recmetmek de hükmün tamamýndandýr. Bundan dolayý aleyhine þahitlik yaptýklarý kimseden zina haddi düþer.
Eðer beþinci ile beraber biri daha dönse, ikisine de kazf haddi vurulur ve diyetin dörtte birini öderler. Kazf haddinin vurulmasý bunlar hakkýnda recmle hüküm bozulmuþ olduðu içindir. Diyetin dörtte birini ödemeye gelince bunda dönenlerin adedi deðil geri kalanlarýn adedi muteberdir. Buna göre geriye üç kiþi kalmakla diyetin dörtte üçü kalmýþ olur. Binaenaleyhþehadetten dönen bu iki kimseye diyetin dörtte biri lâzým olur.
Eðer bir kimse «beþinci þahid döndüðünde kendisine birþey lâzým olmadý da dördüncü þahidin dönmesiyle kendisine had ile diyet ikisi birden lâzým olmasýna sebeb nedir?» diye sorarsa, buna «kendisinden þehadeti sebebiyle had ile ödemeyi gerektiren kazf ve telef etme bulunmuþtur. Ancak tek baþýna þehadetten dönmesinde kendisine bir þeyin vâcib olmadýðý kendileriyle hakkýn sabit olduðu dört þahit baki kaldýðý içindir. Dördüncü þahidin de þehadetten dönmesiyle o mâni zail olmakla vücub meydana çýkmýþ olur» diye cevap verilir. Zeyleî.
«Tezkiye eden kimse ilh...» Musannif «tezkiye eden kimse» yi müfred olarak zikretmiþtir. Çünkü tezkiyede adet þart deðildir. Yani þahitleri tezkiye eden kimse tezkiyesinden dönerse, Ýmam-ý Azam (Rh.A.)´a göre; recmedilen kimsenin diyeti bunun malýndan alýnýr, beytülmaldan alýnmaz. Çünkü þahitlerin þehadeti tezkiye sebebiyle hüccet olur. Buna göre þehadet illetin illeti mânâsýnda olur da hüküm kendisine izafe edilir. Ýmameyn (Rh.Aleyhima) buna muhaliftir.
«Bunlarýn hür, müslüman ve adaletli olduklarýný ilh.» Yani tezkiye eden kimse þahitlerin hür, müslüman ve adaletli olduklarýný haber verip sonra «ben kasden yalan söyledim» diyerek tezkiyesinden dönse, recm olunan þahsýn diyetini öder. Eðer tezkiye eden «þahitler hürdür, müslümandýr, âdildir» diye haber verirse, bu ifadesi tezkiye olur. Eðer tezkiye eden þahitler «âdildir» diye haber verse, sonra onlarýn köle olduðu meydana çýksa tezkiye eden ittifakla recmedilen kimsenin diyetini ödemez. Çünkü bu ifade tezkiye deðildir. Bu kadarla iktifa ettiði için kaadý hata etmiþtir. Bahýr.
«Böyle olmazsa ilh...» Yani tezkiye eden kimse «þahitler hürdür ve müslümandýr» diyerek tezkiyesi üzere sabit olup veya «ben hata ettim» derse diyet ittifakla beytülmaldan lâzým olur.
«Kazf haddi vereseye miras olarak kalmaz ilh...» Zira þahitler diri olan kimseye kazfetmiþlerdir, o da ölmüþtür. O kimse ölünce kazf haddi miras olarak vereseye intikal etmez. Buna «dört þahitten bin, recm olunduktan sonra þehadetten dönse, dönmesiyle þehadeti kazfe çevrilir» diye itiraz edilemez. Çünkü bu meselede þehadet muteber olduktan sonra bozulmuþtur ve bozulduðu anda kazf olmuþtur, yoksa kazf miras olarak vereseye intikal etmiþ deðildir.
Nitekim bir kimse recmiyle emrolunan þahsý öldürüp þahitlerin þehadete ehil olmadýklarý meydana çýksa, istihsanen öldüren kimse o þahsýn diyetini öder. Eðer þahitler böyle çýkmazsa, öldüren kimse üzerine bir þey lâzým gelmez. Ancak kaadýnýn önüne geçtiði için ta´zir edilir. Eðer þahitlerin þehadete ehil olmadýklarý meydana çýkarsa, öldüren kimse diyeti kendi malýndan öder. Çünkü o kimse o þahsý kasden öldürmüþtür. Âkýlesi Ýse kasdenöldürmede diyeti ödemez. Kaatil diyeti taksitle üç senede öder. Çünkü diyet bizzat öldürme sebebiyle vâcib olduðu için diðer diyetler gibi müeccel olarak vâcib olur. Diyetin öldüren üzerine vâcib olmasý istihsanendir. Kýyas ise kýsasýn vâcib olmasýdýr. Çünkü o kimse emredilmediði halde öldürülmesi lâzým olmayan þahsý amden öldürmüþtür. Çünkü kaadý recrnedilmesini emretmiþtir, öldürülmesini emretmemiþtir. Buna göre öldüren kimsenin fiili kaadýya intikal etmiþ olmaz.
Diyeti ödemesi zahiren recm hükmünün sahih olma þüphesi mevcut olduðu içindir. Yani bu kimse o þahsý öldürdüðü vakit recmle hükmedilmesi zahiren sahih olduðu için öldürülmesinin mubah olma þüphesini îrâs etmiþtir.
«Kýsas olunur ilh...» Yani amden öldürdüðünde kýsas olunur, hataen öldürürse, diyetinin üç senede ödenmesi âkýlesi üzerine vâcib olur. Bahýr.
METÝN
Kaadý bir kimsenin recmiyle hükmedip þahitleri tezkiye etmeden onun öldürülmesini bir þahsa emredip o þahýs da onu recmetse, sonra þahitlerin köle olduðu anlaþýlsa, recmedilen kimsenin diyeti beytülmal-dûn lâzým gelir. Çünkü o þahýs o kimseyi kaadýnýn emriyle öldürdüðü için onun öldürme fiili kaadýya intikal etmiþ olur. Zinaya þehadet eden þahitler «biz kasden baktýk» deseler þahadetleri kabul edilir. Çünkü þehadeti tahammül (yüklenmek) için bakmak mubahtýr. Ancak «telezzüz için baktýk» derlerse, fasýk olduklarýndan þahadetleri kabul edilmez. Bir kimse recm Korkusundan ihsaný inkâr edip üzerine bir erkekle iki kadýn «muhsandýr» diye þehadet etseler yahut zinadan Önce zevcesinin ondan çocuðu olsa recm olunur.
Zevc, zevcesiyle halvet (cinsi yakýnlýða mâni bir þey bulunmadýðý halde tenha bir yer) de bulunup sonra onu boþayýp ve «ona cinsi yakýnlýkta bulundum» deyip zevcesi cinsi yakýnlýðý inkâr etse, «ikrar hüccet-i kaasýradýr» diye takrir edildiði için zevç ikrarý sebebiyle muhsan olur, zevcesi ise muhsana olmaz. Bu meselede birinin muhsan olup diðerinin olmadýðý gibi boþandýktan sonra kendisine zina yapýlan kadýn «ben hýristiyandým» deyip zevç «müslümandý» dese muhsan recm olunur, muhsan olmayan celd olunur. Sarihin bu açýklamasýyla «metin nüshalarýnýn bazýsýnda zina edenlerden biri muhsan olursa, herbirine kendi hadleri vurulur» diye zikredilen ifadesinden müstaðni olunur.
Bir kimse bir kadýnla velisinin izni olmaksýzýn.evlenip ona cinsi yakýnlýkta bulunsa. Ýmam Ebû Yusuf (R.A.)´a göre; hilaf þüphesi bulunduðu için muhsan olmaz. Çünkü imam Þafiî (R.A.)´ye göre; bu nikâh bâtýldýr.
ÝZAH
Recmedilen kimsenin diyeti beytülmaldan lâzým gelir. Bahir sahibi «diyet derhal mý alýnýr, yoksa müeccel olarak mý alýnýr? görmedim» demiþtir.
Onun öldürme fiili kaadýya intikal etmiþ olur. Çünkü recmeden kimse kaadýnýn emrettiðini yapmýþtýr. Kaadýnýn ´emrinin sahih olmadýðý meydana çýkýnca o þahsýn öldürme fiili kaadýya intikal etmiþ olur. Çünkü kaadý müslümanlar namýna çalýþtýðý için diyet ve ödemeler onlarýn mallarýndan vâcib olur. Eðer o þahýs o kimseyi recmle deðil baþka bir þekille öldürse, hüküm böyle deðildir. Çünkü o þahýs kaadýnýn emrettiðini yapmadýðýndan öldürme fiili kaadýya intikal etmiþ olmaz.
«Çünkü þehadeti tahammül (yüklenme) için bakmak mubahtýr ilh...» Þahitlerin bakmasý mubah olduðu gibi ebenin, kadýnlarý ve erkekleri sünnet edenin, doktorun baþkasýnýn avret mahalline bakmalarý mubahtýr.
Hulâsa´da «hacet zamanýnda þýrýnga yapmak, cinsi yakýnlýktan acizlikte veya bir ayýpla reddedilmede bekârete bakmak avret mahalline bakmanýn mubah olduðu yerlerdendir» diye ziyade edilmiþtir. Fetih.
Ben derim ki: Zina eden zina ettiði kadýnýn bekâretini iddia ederse, kadýnýn bekâretine bakmak mubahtýr.
«Bir kimse recm korkusundan ihsaný inkâr edip ilh...» Yani sahih nikâhla evlenip cinsi yakýnlýkta bulunduðunu inkâr etse.
«Üzerine bir erkekle iki kadýn «muhsandýr» diye þehadet etseler ilh...»
Musannif bu ifadesiyle biz Hanefilere göre; ihsanda kadýnlarýn þehadetinin makbul olduðuna iþaret etmiþtir. Buna, Ýmam Züfer ve diðer üç mezhep imamý muhaliftir. Ýhsanýn þehadeti þahitlerin «bu kimse bir kadýnla evlenip ona cinsi yakýnlýkta bulunmuþtur» demeleridir. «Zevcesine cinsi yakýnlýkta bulunmuþtur» demeleri Ýmam-ý Azam ile Ýmam Ebû Yusuf (Rh. A.)´a göre; kifayet eder. Ýmam Muhammed (Rh.A.)´e göre; kifayet etmez. Bunun tamamý Zeyleî ve Fetih´dedir.
«Zevcesinin ondan çocuðu olsa ilh...» Yani zevcenin doðurduðu çocuðun nesebinin zevcinden sabit olmasýyla hükmetmek, zevcin zevcesine cinsi yakýnlýkta bulunduðuna hükmetmektir. Zeyleî.
«Müstaðni olunur ilh...» Yani zina edenlerden biri muhsan olup, diðeri muhsar olmadýðýnda muhsan olan recm olunur. Muhsan olmayan celd olunur.
Bir kimse «recmedilmenin þartý ikisininde muhsan olmasýdýr. Halbuki burada birisi.muhsan deðildir» diye sorarsa, buna «recmedilmenin þartý zevç ile zevceden her ikisinin muhsan olmasýdýr. Yoksa zina edenlerden her ikisinin de muhsan olmasý þart deðildir. Hatta muhsan olan bir erkek bir kadýnla zina ettiðinde erkek recmolunur. Sonra kadýna bakýlýr. Eðer kadýnda erkek gibi muhsan ise o da recmolunur, muhsana deðil ise celd olunur. Muhsanolan erkeðin recmedilmesi için zina ettiði kadýnýn da muhsana olmasý þart deðildir.
Velhasýl; zina eden kadýn ile erkekten ikisi de muhsan olurlarsa, recmolunurlar. Ýkisi de muhsan olmazlarsa, celd olunurlar. Biri muhsan olup diðeri muhsan olmazsa, muhsan olan recmolunur, diðeri celdolunur» diye cevap verilir.
Ynt: Hadler Cezalar By: neslinur Date: 02 Mart 2010, 23:34:26
HADD-I ÞÜRB : ÝÇKÝ HADDÝ BÂBI
METÝN
Ýslâm memleketinde hakikaten veya hükmen haram olduðunu bilerek mecbur kalmaksýzýn kendi rýzasý ve iradesiyle isterse bir damla olsun þarap içen yahut þaraptan baþka herhangi bir içkiden sarhoþ olan müslüman, mükellef, nâtýk olan kimse, þarabýn yahut diðer içkilerin kokusu aðzýnda mevcut iken yakalanýrsa, ayýklýktan sonra kendisine içki haddi vurulur.
Müslüman bir kimse -Allah´a sýðýnýrýz- mürted olup sarhoþ olsa, sonra tekrar müslüman olsa kendisine içki haddi vurulmaz. Çünkü kâfirler üzerine had yoktur. Fakat Münyetü´l-Müftî´de zikredilmiþtir ki; içmesi haram olan bir þeyden sarhoþ olan zimmîye esah olan kavle göre; içki haddi vurulur. Zira her millete sarhoþluk haramdýr.
Musannýf «içki içen mükellef nâtýk olmasý lâzýmdýr» dedi. Çünkü dilsize þüphe için had vurulmaz. Musannif «isterse bir damla olsun þarap içen» diye kayýtladý. Çünkü þarap içene had vurulmasý için þaraptan sarhoþ olmasý þart deðildir. Þarabýn bir damlasý bile haddi gerektirir.
«içki içenin Ýslâm memleketinde bulunmasý, içkinin hakikaten veya hükmen haram olduðunu bilmesi lâzýmdýr» diye kayýtladý. Çünkü fukaha «bir harbî (kâfir) Ýslâm memleketine gelip hemen Ýslâm þerefiyle müþerref olup haram olduðunu bilmeyerek þarap içse, kendisine had vurulmaz. Fakat zina böyle deðildir. Çünkü zina her millette haramdýr» de-´ mislerdir.
Sarih «buna «her millette sarhoþluk da haramdýr» diye itiraz edilebilir» demiþtir.
Musannýf «ayýklýktan sonra kendisine içki haddi vurulur» diye kayýtlamýþtýr. Çünkü ayýlmadan önce had vurulsa zahir olan, haddin yeniden bir daha vurulmasýdýr. Aynî.
«Þarabýn yahut diðer içkilerin kokusu aðzýnda mevcut iken yakalanýrsa» diye kayýtlamýþtýr. Kokuyu yalnýz þarabýn kokusuna tahsis eden kimse kusur edip noksan ifade etmiþtir. Ancak sarhoþun yakalandýðý mesafe uzak olmakla aðzýnýn kokusu gitse, bu takdirde þahitlerin «bu þahýs içkiyi kendi rýzasý ve iradesiyle içtiðine þehadet edip aðzýnda þarap kokusu mevcut iken biz bunu yakaladýk» demeleri lâzýmdýr. Fetih.
ÝZAH
«Ýçki haddi ilh...» Musannif içki haddini zina haddinden sonra zikretmiþtir. Çünkü zina içki içmekten daha çirkin ve cezasý daha aðýrdýr. Ýçki haddini kazf haddinden önce zikretmiþtir. Çünkü içki içenin suçu kesin olarak bilinmektedir. Fakat doðru olma ihtimafi bulunduðu için kazf edenin suçu kesin deðildir. Hýrsýzlýk haddini daha sonra zikretmiþtir. Çünkü hýrsýzlýk haddi, insanlara tâbi olan mallarý korumak için meþru kýlýnmýþtýr. Bahýr.
«Müslüman bir kimse - Allah´a sýðýnýrýz - mürted olup sarhoþ olsa ilh...» Ben derim ki; Dürrü´l-Münteka´da «mürted olan bir kimse, gerek mürted olmadan gerek mürtedliði halinde içki içip sarhoþ olsa, sonra müslüman olsa kendisine had vurulmaz» diye zikredilmiþtir. Hâkim´in Kâfî´sinde de böyle zikredilmiþtir.
Sarih, Siraçiyye´den naklen kazf haddinde zikretmiþtir ki; bir zimmî þarabýn haram olduðuna inanarak içse, müslüman hükmünde olur. Yani kendisine içki haddi vurulur.
«Çünkü kâfirler üzerine had yoktur ilh...» Yani müslüman olan bir kimse mürted olup mürted iken içki içip sarhoþ olsa, had vurulmaya ehil deðildir. Zira kâfirlere had vurulmaz. Ýçtiði vakit had gerekmeyince, tekrar müslüman olduktan sonra da had vurulmaz. Fakat bir kimse zina etse yahut hýrsýzlýk yapsa sonra -Allah´a sýðýnýrýz- mürted olsa, tekrar müslüman olduðunda kendisine had vurulur. Çünkü had daha önce vâcib olmuþtur. Nitekim Zahiriyye´den naklen Bahir sahibi böyle ifade etmiþtir.
«Zimmîye esah olan kavle göre; içki haddi vurulur ilh...» Hasan (Rh.A.) bununla fetva vermiþtir. Meþayýhtan bazýlarý bunu güzel görmüþlerdir. Mezhebin muhtar olan kavline göre; bir zimmî þarap içip sarhoþ olsa, kendisine had vurulmaz. Nitekim Fetâvây-ý Kaariü´l-Hidâye´de de böyle zikredilmiþtir. Manzûme-i Mücîbe´de birinci kavil kabul edilmiþtir. Nitekim Sarih, Dürrü´l-Münteka´da birinci kavli zikretmiþtir.
Ben derim ki: Hâkim, Kâfî adlý kitabýnýn içkiler bahsinde «içki içip sarhoþ olan zimmîye had vurulmaz» diye zikretmiþtir.
«Her millette sarhoþluk haramdýr ilh...» Bu, Kaariü´l- Hidâye´de zikredilmiþtir.
Ben derim ki: Bu söz götürür. Çünkü þarap müslümanlýðýn ilk devresinde haram kýlýnmamýþdý. Ashab-ý Kiram þarabý içip sarhoþ olurlardý.
Tirmizi´den naklen Fetih´te zikredilmiþtir ki: Hz. Ali (R.A.)´den: «Bir gün Abdurrahman b. Avf (R.A.) ziyafet verip bize yedirdi ve þarap içirdi, sarhoþ olduk. Namaz vakti gelince ben imam oldum ve Kâfirûn Sûresini yanlýþ okudum. Bunun üzerine þu mealdeki âyet nazil oldu:
«Ey mü´minler! Siz sarhoþken ne söyleyeceðinizi bilinceye kadar namaza yaklaþmayýn.» (En-Nisâ Sûresi; âyet: 43)» diye rivayet edilmiþtir. Eðer içki müslümanlýðýn ilk devresinde haram olsaydý Âshab-ý Kiram-ý fiþka nisbet etmek lâzým gelirdi. Sonra ben Tuhfe-i Ýbni Hacer´de «müslümanlar Ýslâmiyetin ilk devresinde içerlerdi» diye zikredilmiþ olduðunu gördüm.
Bazýlarý «Ýslâmiyetin ilk devrelerinde içkinin mubah olmasý istishâb (geçmiþte sabit olan bir þeyin -deðiþtiði bilinmemekle- þimdide sabit ve baki olduðuna kail olmak) içindir» demiþlerdir. Esah olan kavle göre; Ýslâmiyetin ilk devresinde içki vahiy ile mübahdý. Bazýlarý da «Ýslâmiyetin ilk devresinde aklý gidermeyecek kadar içmek mübahdý. Çünkü her dinde sarhoþluk haramdýr» demiþlerdir.
«Çünkü dilsize þüphe için had vurulmaz ilh...» Gerek dilsizin içki içtiðine þahitler þehadet etsin, gerekse kendisinin bilinen iþaretiyle sabit olsun kendisine had vurulmaz. Çünkükonuþmuþ olsa zorla veya boðazýna duran lokmayý geçirmek için içmiþ olduðunu haber verebilir.
Bahýr´da zikredilmiþtir ki: «Þarap içti» diye üzerine þahitlik yapýlan kimse «ben þarabý süt zannettim» yahut «þarab olduðunu bilmedim» diye iddia etse, kabul edilmez. «Nebîz (kuru üzüm veya kuru hurmayý küpe veya fýçýya doldurup üzerine su koymak suretiyle yapýlan þurup) zannettim» dese, kabul edilir. Çünkü nebîz, kaynayýp kabararak kuvvetlendiðinde tatta ve kokuda þaraba benzer.
«Mecbur kalmaksýzýn ilh...» Eðer bir kimse kendisini helak edecek susuzluðunu gidermek için içki içip sarhoþ olsa had vurulmaz, çünkü susuzluðunu giderecek kadar içmesi mubahdýr. Fukaha «susuzluðunu giderecek miktardan ziyade içip sarhoþ olmasa yine had vurulmaz» demiþlerdir. Kuhistânî. Kafi.
«Kendi rýzasý ve iradesiyle isterse bir damla olsun þarap içen ilh...»
Þarap (hamr): Piþirilmeksizin kendi kendine kaynayýp kabaran, kuvvetlenip sarhoþ edici bir hale gelen ve köpüðünü atan yaþ üzüm suyudur, eðer köpüðünü atmazsa, Ýmam-ý Azam´a göre; hamr (þarap) sayýlmaz. Ýmameyn´e göre; sayýlýr. Ebû Hafs-ý Kebir, Ýmameyn (Rh.A.)´in kavlini almýþtýr. Þarap suyla karýþtýrýlsa, bakýlýr; þarap galip olursa, had vurulur, su galip olursa, had vurulmaz. Ancak sarhoþ ettiði takdirde had vurulur.
Kuhistânî´nin içkiler bahsinde zikredilmiþtir ki; bir kimse, «þarap kaynatýlmakla þarap olarak baki kalmadý» dese, onu içene had vurulmaz. Ancak sarhoþ ettiði takdirde had vurulur. Buna göre; raký içen kimseye sarhoþ olmadýkça had vurulmamalýdýr. Bir kimse «kaynatmakla þarap, þarap olarak kaldý» dese sarhoþ etmese bile içen kimseye had vurulur. Ýmam Serahsî buna zâhib olmuþtur. Fetva da bunun üzerinedir. Nitekim Tetimme-i Fetâvâ´da böylece zikredilmiþtir.
Ben derim ki: Bundan malum oldu ki mutemed ve müftabih olan, rakýnýn kaynatmakla ve buharlaþtýrmakla þarap olmaktan çýkmamasýdýr. Bu itibarla, sarhoþ olmasa bile ondan bir damla içene had vurulur. Ondan içip sarhoþ olana haddin vâcib olmasýnda hiç þüphe yoktur. Münyetü´l-Musalli´de rakýnýn necaset olduðu sarahaten zikredilmiþtir. Þaraptan damýtmak suretiyle elde edilen rakýnýn necaset olmasýnda þüphe yoktur. Çünkü raký, þarap ýsý yoluyla gaz durumuna getirildikten sonra soðutularak arýnmýþ þarap cüzleri olduðu için þarabýn tâ kendisidir Bundan dolayý rakýnýn, azý. þarabýn çoðundan daha fazla sarhoþ eder.
«Çünkü þarap içene had vurulmasý için þaraptan sarhoþ olmasý þart deðildir ilh...» Yani musannifin «sarhoþ olmak þart olmaksýzýn bir damla þarab içene had vurulur» ifadesi þarap ile diðer içkiler arasýndaki farký beyân etmek içindir. Yoksa bir damla þarap içmekle had vurulmaz. Çünkü had vurulmasý için aðýzda þarap kokusunun mevcut olmasý þarttýr. Birdamla þarap içenin aðzýnda ödeten þarap kokusu bulunmaz. Ama koku bulunmadan haddin vurulmasý mümkündür. Nitekim imam Muhammed (Rh.A.)´Ýn kavline göre; bir kimse içki içtiðini ikrar etse, aðzýnda kokusu bulunmasý þart olmaksýzýn kendisine had vurulur. Fakat þehadetle sabit olan sarhoþlukta aðzýnda kokunun bulunmasý þarttýr. Benim için zahir olan budur. Bu meseleye temas edeni görmedim.
«Þaraptan baþka herhangi bir Ýçkiden sarhoþ olan ilh...» Yani bir kimse þaraptan baþka herhangi bir içki içtiðinde sarhoþ olmadýkça Ýmam-ý Azam ile Ýmam Ebû Yusuf´a göre; o kimseye had vurulmaz, imam Muhammed´e göre; çoðu sarhoþluk veren içkinin azý da haramdýr ve necasettir. Fukaha «biz Ýmam Muhammed´in kavliyle amel ederiz» demiþlerdir.
Bezzaziye´nin talâk bahsinde zikredilmiþtir ki; bir´ kimse kuru hurma, kuru üzüm, bal ve hububat nevinden yapýlan içkilerden sarhoþ olsa muhtar olan kavle göre; zamanýmýzda kendisine had vurulur.
Fetih´te «imam Muhammed (Rh.A.)´in «çoðu sarhoþluk veren içkinin azý da haramdýr» kavli incelenip azýnýn haram olmasýndan þarapta olduðu gibi sarhoþ olmaksýzýn azýyla had vurulmasý lâzým gelmez» denilmiþtir. Diðer üç mezheb imamýna göre; çoðu sarhoþluk veren içkinin azý da haddi gerektirir, onlarýn azýyla da had vurulacaðýna Müslim-i Þerifde:
«Her sarhoþluk veren þey hamr (þarap) ´dýr.» Hadis-i þerifiyle Sahih-i Buharî´de Hz. Ömer (R.A.)´in : «Hamr (þarap) aklý örten ve gideren þeydir.» Kavliyle ve daha baþka getirdikleri delilleri azýyla haddin vurulacaðýna delâlet etmez. Çünkü onlarýn bu zikrettikleri delilleri «Zeydün esedün : Zeyd arþtandýr» gibi teþbih-i belið üzerine hamledilmiþtir. Bununla bunlarýn haram olmasý sabit olur. Fakat haram olmasýndan sarhoþ olmaksýzýn haddin sabit olmasý lâzým gelmez. Teþbih asla muhalif olduðundan ona gitmek için lügat ve þeriat cihetinden üzerine delil bulunmasý lâzýmdýr. Onlarýn azýyla haddin sabit olmasý üzerine kýyastan baþka delilleri yoktur, kýyas ile had sabit olmaz. Evet, bunlardan sarhoþlukla haddin sabit olmasýdýr.
«Çünkü fukaha ilh...» Hâkim-i Þehid´in Kâfi isimli kitabýnýn içkiler bahsinde bu mesele izah edilmiþtir. Þöyle ki: Bir harbî (kâfir) müslüman olup Ýslâm memleketine gelse, sonra haram olduðunu öðrenmeden þarap içse, hakkýnda içki haddi icra edilmez. Eðer zina etse yahut hýrsýzlýk yapsa kendisine had vurulur. «Bilmiyordum» sözüyle mazur sayýlmaz. Ýslâm memleketinde doðan bir kimse akýl balið olduðunda þarap içse, kendisine had vurulur. «Haram olduðunu bilmiyordum» dese, sözüne itibar edilmez.
«Buna «her millette sarhoþluk da haramdýr» diye itiraz edilebilir ilh...» Fakat buna «her millette haram plan sarhoþluktur, yoksa bizzat içkinin kendisi deðildir» diye cevap verilir.
T E T Ý M M E: Bir kimse Hill (ihrama girilen yerin dýþýnda kalan yer) de içip sonra Harem-iÞerife (ihrama girilen yerden itibaren Kabe´ye kadar olan yer) e girse had vurulur. Fakat Hill´de içip Harem-i Þerife iltica etse had vurulmaz. Çünkü ona ta´zim etmiþtir. Ama haremde içtiðinde kendisine had vurulur. Çünkü Harem-i Þerifi hafife almýþtýr. Bu Ýmâdiyye´den naklen Kuhistânî´de zikredilmiþtir. Yakýnda gelecektir ki bir kimse dar-ý harpte içse kendisine had vurulmaz. Bundan malum oldu ki içki içen on kimseye had vurulmaz :
1 - Mezhebin muhtar kavline göre; zimmîye,
2 - Mürted olmadan önce içip tekrar müslüman olana,
3 - Çocuða,
4 - Deliye,
5 - Dilsize,
6 - Zorla kendisine içki içirilene,
7 - Susuzluktan ölmek üzere olup ölmeyecek kadar su yerine içen kimseye,
8 - Hill´de içip Harem-i Þerife iltica edene,
9 - Hakikaten ve hükmen içkinin haram olduðunu bilmeyerek içen kimseye,
10 - Dar-ý harpte içen kimseye. Bununla haddin þartlarý malum olmuþtur,
«Çünkü ayýlmadan önce had vurulsa, zahir olan, haddin yeniden bir daha vurulmasýdýr ilh...» Çünkü Fetih´de zikredilmiþtir ki; hadler beþeriyeti kötülüklerden menetmek için meþru kýlýnmýþtýr. Bu itibarla sarhoþa, ayýldýktan sonra had vurulur. Bu, dört mezhep imamlarýnýn ittifakýdýr. Zira aklýn baþta olmamasý veya sevinç ve neþe hali vurulan haddin acýsýný azaltýr. Sonra Fetih´de, bir sarhoþun dizi üstüne bir ateþ parçasý koyup, sönünceye kadar ona bakmadýðý fakat ayýlýnca acýsýný duyduðu zikredilmiþtir. Böyle olunca sarhoþa sarhoþluðu halinde vurulan hadden maksad hasýl olmamýþ olur. Bir özür için haddi tehir etmek caizdir. Bu takdirde kaadý hata edip ayýlmadan önce had vursa, ayýldýktan sonra vurulmasý vâcib olan haddin düþmesi lâzým gelmez. Fakat hýrsýzýn hataen sol eli kesilse, tekrar sað eli kesilmez, iki had arasýndaki fark açýktýr. Çünkü her ne kadar sað eli kesmek vâcib ise de sol eli kesmekle maksad hasýl olmuþtur. Eðer sað eli de kesilirse, hýrsýz ölüme sürüklenmiþ olur. Bundan dolayý sol eli veya sol elinin baþparmaðý kesilmiþ olsa. sað eli kesilmez.
«Þarabýn yahut diðer içkilerin kokusu aðzýnda iken yakalanýrsa ilh...»
Fetih´de zikredilmiþtir ki; bir kimsenin þarap içtiðine yahut þaraptan baþka herhangi bir içkiden sarhoþ olduðuna þahitlik yapýldýðýnda kaadý hüküm verirken içenin aðzýnda içki kokusunun bulunmasý þarttýr.
«Ancak sarhoþun yakalandýðý mesafe uzak olmakla aðzýnýn kokusu gitse ilh...» Musannýf bununla içki içen kimse ilaçla aðzýnýn kokusunu giderdiðinde kendisinden haddin düþmeyeceðini ifade etmiþtir. Nitekim bu, Muhit´ten naklen Miskin Hâþiyesi´ndezikredilmiþtir.
METÝN
Bir þahsýn aðzýnda þarap kokusu bulunmasýyla yahut onu kusmasýyla þarap içtiði sabit olmaz. Ancak iki erkek þahit tarafýndan þarap içtiðine veya þaraptan baþka diðer içkilerden birin! içerek sarhoþ olduðuna dair mahkemede yapýlan þehadetle sabit olur. Þahitler þarap içildiðine veya sarhoþluða þehadet edince kaadý kendilerinden þarabýn ne olduðunu, nasýl, ne vakit, nerede içildiðini sorar. Çünkü içilen þeyin zorla içilip içilmediði hadisede tekaadüm-i zaman bulunup bulunmadýðýný hadisenin dar-ý harpte irtikâp edilip edilmediði bu suretle meydana çýkar. Þahitler kendilerinden sorulan þeyleri hakkýyla beyân ettiklerinde kaadý her hangi bir hadde onlarýn zahir olan adaletleriyle iktifa ederek hükmetmeyip, onlarý tezkiyeye havale eder. Aleyhine þehadet olunan þahsý da bu tezkiye sýrasýnda hapseder. Þahitler içkinin zamanýnda ihtilâf etseler yahut biri þaraptan diðeri yaþ hurma þurubundan sarhoþ olduðuna þehadet etse, içene had vurulmaz. Zahiriyye.
Bir kimsenin içki içtiði ya iki erkeðin þehadetiyle veya ayýk olduðu halde kendisinin bir defa ikrarýyla sabit olur.
Ýçki haddi sabit olunca had vurulacak kimsenin baþýndan ayaðýna kadar örten elbisesinden baþka elbiseleri üzerinden çýkartýlýr. Kadýnlarýn kürk gibi kalýnca elbiselerinden baþkasý üzerlerinden çýkartýlmaz. Bundan sonra zina haddinde olduðu gibi bedeninin çeþitli yerlerine hür ise seksen deðnek, köle ise kýrk deðnek vurulur. Ancak yüzüne, baþýna, tenasül azalarý gibi nazik yerlerine vurulmaz. Nitekim yukarda geçmiþtir.
Bir kimse, sarhoþ iken þarap içtiðini ikrar etse veya mesafe uzak olmadýðý halde þarabýn kokusu gittikten sonra bir kimsenin sora p içtiðine dair þahitler, þehadet etse yahut kendisi þarap kokusu gittikten sonra ikrar etse yahut ikrarýndan dönse içki haddi hâlis Allah hakký olduðu için o kimseye had vurulmaz. Bu itibarla içki hakkýnda yapýlan ikrardan dönülebilir. Ýçki haddînin sübutu Ashab-ý Kiram´ýn icmalarýyladýr. Ýcmada ancak Hz. Ömer (R.A.) ile Ýbn-i Mesud (R.A.)´un reyleriyledir. Bu zâtlar ise içki haddinin sübutu için içki kokusunun bulunmasýný þart kýlmýþlardýr.
Sarhoþ, Ýmam-ý Azam (Rh.A.)´a göre; erkekle kadýný ve yer ile göðü fark ve ayýrdedemeyen kimsedir. Ýmameyn (Rh.Aleyhima)´e göre; sarhoþ, sözünün çoðu saçma - sapan olan kimsedir. Sözünün çoðu saçma -sapan olmayýp yarýsý doðru olsa o kimse sarhoþ sayýlmaz. Bahir. Ýmam-ý Azam (Rh.A.)´ýn delili zayýf olmakla fetva için Ýmameyn (Rh.Aleyhima)´ýn kavli ihtiyar edilir. Fetih.
Bir sarhoþ -Allah´a sýðýnýrýz- mürtedliði gerektiren bir söz söylemekle mürted olsa, mürted olmasý sahih olmaz. Bu itibarla zevcesi kendisine haram olmaz. Haramdan sarhoþ olanþahsýn hükmü ayýk olan kimsenin hükmü gibidir. Ancak yedi mesele müstesnadýr. Ýþte bu mesele o yedi meseleden birisidir. Nitekim Musannif bunu Eþbah´a ve diðer muteber kitablara nisbet ederek izah etmiþtir.
Cevhere´nin içkiler bahsinde «bene (uyuþturucu ve keyif verici ban denilen bir ot ve bunun tohumu), haþîþ (esrar denilen «hind keneviri» yapraðý) ve afyonu yemek haramdýr. Fakat bunlarýn haram olmasý þarabýn haram olmasýndan derece itibariyle aþaðýdýr. Hatta bir kimse bunlarý yiyip sarhoþ olsa, kendisine had vurulmaz, fakat tazir edilir» diye yazýlýdýr.
Nehir´de «Ýnaye´de «bene, haþîþ olduðu için mübahdýr. Ama bundan sarhoþ olmak haramdýr» diye tahkik edilmiþtir» diye zikredilmiþtir. Kendisine had vurulan kimse haddin bir kýsmý vurulduktan sonra kaçýp tekaadüm-i zamandan sonra yakalansa «hudûd babýnda haddin vurulmasý hükümdendir» ifadesinin gereðince kendisine haddin kalan kýsmý vurulmaz. Kaçtýktan sonra tekrar içki içse veya zina etse, ikinci için yeni baþtan had vurulur. Çünkü birinci ceza, ikinci cezaya dahil olmuþtur. Nitekim ilerde gelecektir.
FER´Î MESELE: Sarhoþ veya ayýk bir kimse bir ata binip at azgýnlýk ederek bir insaný tepeleyip öldürse bakýlýr. Eðer atý zaptetmeye muktedir iken öldürmüþse o insanýn diyetini öder. Atý zaptetmeye muktedir deðil iken öldürmüþse onun diyetini ödemez. Musannif bunu Ýmadiyye´den nakletmiþtir.
ÝZAH
«Bir þahsýn aðzýnda þarap kokusu bulunmasýyla ilh...» Yani bir kimsenin aðzýnda mücerred þarap kokusu bulunmasýyla þarap içtiði sabit olmaz. Çünkü bu koku baþka bir þeyden olabilir. Nitekim bir þairin beytinde:
«Bana sen mutlaka þarap içmiþsin dediler, ben onlara hayýr þarap içmedim, bilâkis ayva yedim dedim» diye zikredilmiþtir.
«Yahut onu tasmasýyla ilh...» Yani bir kimse þarap kussa þarap içtiði sabit olmaz. Çünkü o kimseye zorla içirilmiþ veya susuzluktan ölmek üzere olup ölmeyecek kadar su yerine içmiþ olabilir. Bu itibarla þek ile had vâcib olmaz. Bir kimse sarhoþ olarak bulunsa içtiðini kendisi ikrar etmese içtiðine dair þahitte bulunmasa zikredilenlerden biriyle veya mubah olan bir þeyden sarhoþ olma ihtimali olduðu için kendisine had vurulmaz. Fakat mücerred koku veya sarhoþlukta ta´zir edilir. Bahýr. Kuhistânî.
«Ancak iki erkek þahit tarafýndan ilh...» Musannýf bu ifadesiyle bir erkekle iki kadýnýn þahadetinden ihtiraz etmiþtir. Çünkü hadler þüphe bulunduðu için kadýnlarýn þehadetiyle sabit olmaz. Bahýr.
«Kaadý ilh...» Kýnye´den naklen Bahýr´da zikredilmiþtir ki: Köy kaadisi yahut fýkýh âlimi yahut mescid imamlarýnýn içki haddini vurma hakký yoktur. Ancak veliyyü´l-emr tarafýndan tayinedilirse baþka.
«Þarabýn ne olduðunu ilh...» Çünkü þahitler diðer içkilerin de þarap olduðuna inanabilirler.
«Zorla içilip içilmediði ilh...» içkilerden birini içmiþ olduðuna dair aleyhinde þehadet yapýlan þahýs, bu içki kendisine zorla içirilmiþ olduðunu iddia etse hadden kurtulamaz. Meðer ki bu iddiasýný þahit ile isbat etsin. Tamamý Bahýr´dadýr.
«Hadisede tekaadüm-i zaman bulunup bulunmadýðý ilh...» imam Muhammed (Rh.A.)´e göre; tekaadüm-i zaman diðer hadlerde olduðu gibi þarap içmede de bir ay olarak takdir edilmiþtir, imam-ý Azam´la Ýmam Ebû Yusuf (Rh.Aleyhima)´a göre; haddin sabit olmasý için sarhoþ yakalandýðýnda aðzýnda içki kokusunun tutunmasý þarttýr. Bu iki zâta göre; tekaadüm-i zaman içki kokusunun gitmesiyle takdir edilmiþtir. Mûtemed olan da budur.
Velhasýl, tekaadüm-i zaman ittifakla þehadetin kabul edilmesini meneder. Keza; tekaadüm-i zaman Ýmam-ý Azam´la imam Ebû Yusuf (Rh. A.)´a göre; ikrarýn kabul edilmesini de meneder. Ýmam Muhâmmed (Rh. A.)´e göre; menetmez. Gayetü´l-Beyan´da Ýmam Muhâmmed (Rh.A.)´in kavli tercih edilmiþtir.
Fetih´de «sahih olan Ýmam Muhâmmed (Rh´A)´in kavlidir» denilmiþdir.
Bahýr´da «mezhebin muhtar olan kavli, Ýmam-ý Azam´la imam Ebû Yusuf (Rh.A.)´un kavlidir. Ancak mânâ cihetinden Ýmam Muhammed´in kavli daha racihdir» diye zikredilmiþtir.
«Diðeri yaþ hurma þurubundan sarhoþ olduðuna þehadet etse itti...»
Ben derim ki; bu ifadeden anlaþýlan Ýmam Azam´la imam Ebû Yusuf´un kavline göre; mubah olan þurublardan sarhoþ kimseye had vurulmamasýdýr.
«Bir kimsenin içki içtiði ya iki erkeðin þehadetiyle veya ayýk olduðu halde kendisinin bir defa ikrarýyla sabit olur ilh...» Bahýr´da zikredilmiþtir ki; içki içmenin ancak ya þehadetle veya ikrarla sabit olmasýnda - bir kimsenin evinde þarap bulunsa veya þarabýn etrafýnda toplanmýþ bir güruh bulunup onlarýn içtiklerini hiç bir kimse görmese, onlarýn had vurulmayýp ancak ta´zir olunacaklarýna- delil vardýr. Evinde içki bulunan kimse fâsýk olur. Keza; bir kimsenin yanýnda taþýdýðý su kabýnda þarap bulunsa, kendisine had vurulmaz. Nitekim yukarýda geçtiði üzere bir kimse sarhoþ olarak bulunup içki içtiðine dair þahit bulunmasa ve kendisi ikrar etmese, had vurulmaz. Fakat tazir edilir.
«Kendisinin bir defa ikrarýyla ilh...» Bu ifade, Ýmam Ebû Yusuf (Rh.A.)´un «iki defa ikrar etmesi lâzýmdýr» kavlini reddetmek içindir. Bahýr. Musannýf içki içtiðini ikrar eden kimseye kaadýnýn þarabýn ne olduðunu nasýl, ne vakit, nerede içtiðini sorup sormayacaðýna temas etmemiþtir. Lâyýk olan þehadette olduðu gibi sormasýdýr.
«Bir kimse sarhoþ iken þarap içtiðini ikrar etse ilh...» Yani bir kimse zina yahut içki yahut hýrsýzlýk haddi gibi hâlis Allah hakký olan hadlerden birini sarhoþ iken ikrar etse, kendisinehad tatbik edilmez. Ancak «çaldým» diye iddia ettiði malý öder. Fakat kazf haddinde Allah hakký galip olmakla beraber kul hakký bulunduðu için kendisine kazf haddi vurulur. Kul hakký olan hadlerde kendisine ceza verilmesi hususunda sarhoþ olan þahýs, ayýk kimse hükmündedir. Çünkü o, kendisini isteyerek felakete sürüklemiþtir.
Bir kimse sarhoþ iken bir þahsa kazf (iftira) ettiðini ikrar etse, ayýlýncaya kadar hapsedilir. Sonra kazf için had vurulur. Vurulan haddin acýsý geçinceye kadar tekrar hapsedilir. Daha sonra sarhoþluk için had vurulur.
«Sarhoþ, Ýmam-ý Azam (Rh.A.)´a göre; erkekle kadýný ve yer ile göðü fark ve ayýrdedemeyen kimsedir ilh...» Bu, þaraptan baþka diðer içkilerin içilmesinde haddin vâcib olmasý için þart olan sarhoþluðun hakikatini beyandýr. Sarhoþluk farklý olunca Ýmam-ý Azam (Rh.A.) haddi düþürmek için sarhoþluðun en son derecesini þart koþmuþtur. Bu da sarhoþ olan kimsenin erkekle kadýný ye yer ile göðü birbirinden ayýrdedemeyecek derecede sarhoþ olmasýdýr. Bu derece sarhoþ olmayan kimse ayýk olma þüphesinden hâli olmaz. Ýmam-ý Azam (Rh.A.) mubah olan meþrubatýn sarhoþluk veren miktarýnýn haram olmasý hakkýnda Ýmameyn (Rh.Aleyhima)´e muvafakat edip, bu meþrubattan sarhoþlukta sözlerinin saçma - sapan olmasýna itibar etmiþtir.
Fetih´te zikredilmiþtir ki; lâyýk olan, kendisiyle hadlerin ikrar edilmesi sahih olmayan sarhoþlukta Ýmam-ý Azam (Rh.A.)´in kavli, Ýmameyn (Rh.Aleyhima)´in kavli gibi olmasýdýr. Çünkü Ýmameyn (Rh.Aleyhima)´e göre olan sarhoþluk, hadleri daha fazla düþürücüdür.
Keza: Mürtedliðin sahih olmayacaðý sarhoþlukta da Ýmameyn (Rh. Aleyhima)´e göre olan sarhoþluðun muteber olmasýdýr. Eðer sarhoþluðun en son derecesi itibar edilse, Ýmameyn (Rh.Aleyhima)´e göre sarhoþ sayýlan kimsenin mürted olmasý sahih olurdu. Halbuki bir müslümaný küfre nisbet etmemede ihtiyatla hareket etmek vâcibtir. Ýmam-ý Azam (Rh.A.) sarhoþluk haddini düþürme hususunda ihtiyatla amel ettiði için sarhoþluðun en son derecesini itibar etmiþtir. Fakat burada sarhoþluðun en son derecesini itibar etmek ihtiyatla amel etmeðe muhaliftir. Bu Fetih´te zikredilenin hulâsasýdýr.
Ben derim ki: Lâyýk olan sarhoþluðun en son derecesinden daha aþaðý derecede sarhoþ olan kimsenin nikâhýnýn fesh olmasýna nisbetle mürted olmasýnýn sahih olmasýdýr. Çünkü bunda kul hakký bulunduðu için ihtiyatla amel etmek vardýr.
«Bir sarhoþ - Allah´a sýðýnýrýz - mürtedliði gerektiren bir söz söylemekle mürteci olsa mürteci olmasý sahih olmaz ilh...» Yani mürted ahkâmý üzerine icra edilmez.
Fetih´te zikredilmiþtir ki: Küfür itikat bâtýndandýr yahut itikadý hafife alma bâbýndandýr. Sarhoþ için itikad da yoktur, itikadý hafife alma da yoktur. Çünkü bunlar idrâkin eseridirler. Bu, dünya hükmü hakkýndadýr. Fakat sarhoþ ile Allah arasýndaki hükme gelince eðer sarhoþo sözün gerçekte olan mânâsýný kasdederek söylemiþse kâfir olur. Eðer o sözün gerçekte olan mânâsýný kasdetmeyerek söylemiþse kâfir olmaz.
«Bu itibarla zevcesi kendisine haram olmaz ilh...» Yani sarhoþluðu halinde mürted olmasýyla zevcesi kendisine haram olmaz. Fakat sarhoþ iken zevcesini boþasa zevcesi boþ olur. Nitekim ilerde gelecektir.
«Ýþte bu mesele o yedi meseleden birisidir ilh...» Yani haram.olan þeyden sarhoþ olan kimsenin hükmü ayýk olan þahsýn hükmü gibidir. Ancak yedi meselede sarhoþ olan kimsenin hükmü ayýk olan þahsýn hükmü gibi deðildir:
1 - Sarhoþ olan kimsenin mürted olmasý sahih olmaz.
2 - Hâlis Allah hakký olan hadleri ikrar etmesi sahih olmaz.
3 - Kendi aleyhine þahit tutmasý sahih olmaz.
4 - Küçük erkek çocuðunu mehr-i misilden ziyade mehir ile veya küçük kýz çocuðunu mehr-i misilden daha az mehir ile evlendirmesi sahih olmaz.
5 - Bir kimse kendi zevcesini boþamasý için baþka bir þahsý vekil tayin etse o þahýs da o kimsenin zevcesini sarhoþ olduðu halde boþasa bu boþamasý sahih olmaz.
6 - Bir kimse kendi malýný satmasý için bir þahsý vekil tayin edip o da sarhoþ iken bu kimsenin malýný satsa sahih olmaz.
7 - Bir kimse bir þahsýn malýný ayýk iken gasbedip sarhoþ iken gasbettiði malý sahibine verse, sahih olmaz.
Eþbah´ta «bu yedi yerde sarhoþ ayýk olan kimse gibi deðildir» diye zikredilmiþtir.
Fakat Ýmadiyye´den naklen Eþbah´ýn haþiyesi Hameyî´de zikredilmiþtir ki: Bir kimse ayýk iken bir þahsýn malýný çalýp sarhoþ iken bu malý sahibine verse, ödemekten kurtulmuþ olur. Ayýk iken baþkasýnýn zevcesini boþamak için vekil tayin «dilen kimse sarhoþ iken onun zevcesini boþasa, sahih olan kavle göre; boþ olur. Hâniyye. Bahýr.
Talâk bahsinin evvelinde Tahrir´den naklen yazdýk ki: Sarhoþ olan kimsenin sarhoþluðu haram olan yoldan olursa, mükellef olmasýný iptal etmeyip bütün hükümler kendisine lâzým gelir. Yani talâký, azadý, alýþveriþi, dengiyle küçük çocuklarýný evlendirmesi, ödünç vermesi, ödünç almasý gibi bütün muameleleri sahih olur. Çünkü aklý mevcuttur, ancak irtikab ettiði günâh sebebiyle hitabý anlamamaktadýr. Günâh hakkýnda ve hükmün vâcib olmasý hakkýnda aklý bakidir. Müslümanlýðý sahihdir, kasdý olmadýðý için mürted olmasý sahih deðildir.
Sarih talâk bahsinde «zorla kendisine içki içirilip veya susuzluktan ölmek üzere olup su yerine içen kimse sarhoþ olup sarhoþken zevcesini boþasa zevcesinin boþ olup olmamasýnda ihtilâf vardýr. Râcih olan kavil; zevcesinin boþ olmamasýdýr)» diye beyân etmiþtir.
«Hatta bir kimse bunlarý yiyip sarhoþ olsa kendisine had vurulmaz, fakat tazir edilir ilh...» Yani tazir hadden azdýr.
Metn-i Pezdevî´den naklen Kuhistânî´de zikredilmiþtir ki; bir kimse benc (uyuþturucu ve keyif verici ban denilen bir ot ve bunun tohumun)dan sarhoþ olsa zamanýmýzda müftâbih olan kavle göre; kendisine hadvurulur.
Minah ile Cevahir´de zikredilmiþtir kî; bir kimse bencden sarhoþ olup sarhoþ iken zevcesini boþasa, zecr için zevcesi boþ olur. Fetva da bunun üzerinedir.
Kaadýhan´da «sahih olan kavle göre; zevcesi boþ olmaz» diye zikredilmiþtir.
Talâk bahsinin evvelinde geçtiði üzere Allâme Kasým «bir kimse bene veya afyondan sarhoþ olup sarhoþken zevcesini boþasa, zecr için zevcesi boþ olur, Fetva da bunun üzerinedir» demiþtir.
Talâk bahsinin evvelinde Nehir´den naklen zikredilmiþtir ki; Bedayý´de ve diðer itimad edilen fýkýh kitablarýnda «zevcesi boþ olmaz» diye açýklanmýþtýr. Çünkü o kimsenin aklý günâh olan bir þeyle gitmemiþtir. Hak olan burada tafsilata gitmektir. Þöyle ki; eðer o kimse bene veya afyonu tedavi için yiyip sarhoþ olmuþ ve sarhoþ iken zevcesini boþamýþ ise zevcesi boþ olmaz. Eðer o kimse zevk ve eðlence için yiyip sarhoþ olmuþ ve sarhoþ iken zevcesini boþamýþ ise zevcesinin boþ olmasýnda tereddüt yoktur.
Ben derim ki: Bedayý´de «zevcesi boþ olmaz» diye zikredilen tedavi için yiyen kimseye göredir, Allâme Kasým´ýn «zevcesi boþ olur» diye zikrettiði zevk ve eðlence için yiyen kimseye göredir. Yine talâk bahsinin evvelinde Fetih´ten naklen zikredilmiþtir ki; Hanefi mezhebinin meþayýhý ile Þafiî mezhebinin meþayýhý bir kimse haþîþ (esrar denilen «hind keneviri yapraðý») yiyip sarhoþ olsa ve sarhoþken zevcesini boþasa zevcesinin boþ olmasýnda ittifak etmiþlerdir.
«Benc, haþîþ olduðu için mübahdýr ilh...» Denildi ki; bu, Ýmam-ý Azam´la Ýmam Ebû Yusuf (Rh.Aleyhima)´a göredir. Ýmam Muhammed (Rh.A.)´e göre; çoðu sarhoþluk veren þeyin azý da haramdýr. Fetva Ýmam Muhammed (Rh.A.)´in kavliyledir. Nitekim gelecektir.
Ben derim ki: «Çoðu sarhoþluk veren þeyin azý da haramdýr» ifadesiyle sývý olan maddeler murad edilmiþtir. Bazýlarý bu ifadeyi sývý maddeyle tâbir etmiþlerdir. Eðer bu ifadeyle sývý olan maddeler murad edilmemiþ olsa zâferan, amber gibi çoðu sarhoþluk veren katý maddelerin azýnýn da haram olmasý lâzým gelirdi. Halbuki bunlarýn haram olduðunu söyleyen hiç bir zât görmedim. Hatta «çoðu sarhoþluk veren þeyin azýyla da had vurulmasý lâzýmdýr» diyen Þâfiîler bile bunu sývý maddelere tahsis etmiþlerdir. Eðer bene veya zâferanýn azý Ýmam Muhammed (Rh.A.)´e göre haram olsaydý, necaset olmasý lâzým gelirdi. Çünkü Ýmam Muhammed (Rh.A.) «çoðu sarhoþluk veren þeyin azý da haramdýr ve necisdir» demiþtir. Halbuki bene gibi þeylerin necaset olduðunu hiç bir kimse söylememiþtir.
Hâkim-i Þehid´in Kâfî isimli kitabýnýn içkiler bahsinde «bene ile tedavi olmakta bir beis yoktur. Bununla aklýn giderilmesi istenirse lâyýk olan bunun yapýlmamasýdýr» diye zikredilmiþtir. Bundan malum oldu ki; içkiler ile sývý olan maddeler murad edilmiþtir. Bene, afyon ve haþîþ gibi katý maddelerin sarhoþluk verecek miktarýný yemek mutlaka haramdýr. Az bir miktarýna gelince bunu da zevk ve eðlence maksadýyla kullanmak caiz deðildir. Bunlarýn tedavi maksadýyla az bir miktarda kullanýlmasýndan meydana gelen sarhoþluk ise affolduðundan taziri gerektirmez. Bu sarhoþluk halindeki tasarrufata da itibar olunmaz.
«Had vurulan kimse haddin bir kýsmý vurulduktan sonra kaçýp ilh...» Hidaye´de zikredilmiþtir ki; tekaadüm-i zaman baþlangýçta þehadetin kabul edilmesine mâni olduðu gibi hükümden sonra haddin vurulmasýna da mâni olur. Hatta had vurulan kimse, haddin bir kýsmý vurulduktan sonra kaçýp, tekaadüm-i zamandan sonra yakalansa, haddin geri kalan kýsmý kendisine vurulmaz. Çünkü hadler babýnda, haddin vurulmasý hükmün tamamýndandýr.
Ben derim ki: Bu zina ile hýrsýzlýk haddinde acýktýr. Çünkü bunlarda tekaadüm-i zaman yukarda geçtiði üzere bir ay olarak takdir edilmiþtir. Ýçki haddinde tekaadüm-i zaman imam-ý Azam´la Ýmam Ebû Yusuf (Rh.A )´a göre; aðýzdan içki kokusunun gitmesiyle. Ýmam Muhammed (Rh.A.)´e göre; diðer hadlerde olduðu gibi bir ayla takdir edilmiþtir. Mûtemed olan Ýmam-ý Azam´la Ýmam Ebû Yusuf (Rh.A.)´un kavlidir. Ýmam-ý Azam´la imam Ebû Yusuf (Rh.A.)´a göre; mesafe uzak olmadýðý halde bir kimse hâkimin yanýnda içki içtiðini ikrar ederken veya iki erkek o kimsenin içki içtiðine dair þahitlik ederken o kimsenin aðzýnda içki kokusunun bulunmasý þarttýr. Fakat had vurulurken ayýk olmasý þarttýr,
«Kaçtýktan sonra tekrar içki içse veya zina etse ilh...» Yani birinci had tamamlanmadan önce yahut birinci had hiç vurulmadan önce tekrar içki içse veya zina etse birinci had ikinci hadde dahil olduðu için bir had vurulur. Fakat birinci defa içki haddi vurulduktan sonra tekrar içerse ikinci defa içki haddi vurulur. Zinâ haddi vurulduktan sonra tekrar zina ederse, ikinci defa zina haddi vurulur.
«Eðer atý zaptetmeye muktedir deðil iken öldürmüþse, onun diyetini ödemez ilh...» Çünkü atýn fiili binen kimseye nisbet edilmez.
Ynt: Hadler Cezalar By: neslinur Date: 02 Mart 2010, 23:39:55
KAZF HADDÝ BÂBI
METÝN
Kazf, Içgatta; atmak manasýnadýr.
Þeriatta ise; bir kimseye ayýplama ve sövme maksadýyla zina isnad etmektir. Kazf, ittifakla büyük günâhlardandýr. Fetih.
Nehir´de «küçük kýz çocuðu, köle ve namuslu olmayan hürre kadýnlar gibi muhsan olmayan kimselere yapýlan kazfler küçük günâhlardandýr» diye zikredilmiþtir. Kazf haddi adet ve sabit olma bakýmýndan içki haddi gibidir.
Kazf, ya iki erkeðin þehadetiyle veya kazf eden kimsenin bir kere ikrarýyla sabit olur. Kazf iki erkeðin þehadetiyle sabit olduðunda hâkim onlardan kazfin mahiyetini ve keyfiyetini yani nasýl bir lâfýzla kazf edildiðini sorar. Ancak þahitler kazfedenin zina lafzýyla kazfettiðine þehadet ederlerse, kazfin mahiyetinden ve keyfiyetinden sormaz. Hâkim þahitleri tezkiyeye havale eder. Bu tezkiye esnasýnda kazfte bulunan kimseyi hapseder. Nitekim hâkim üç güne kadar gelmeleri mümkün olan þahitler için kazfeden kimseyi hapseder. Eðer þahitlerin gelmeleri üç güne kadar mümkün olmazsa hâkim onu hapsetmez. Ýkinci meclise gelmesi için kendisinden kefil de almaz. Ýmam Ebû Yusuf (Rh.A.)´a göre; alýr. Nehir.
ÝZAH
«Þeriatta ise; bir kimseye ayýplama ve sövme maksadýyla zina isnad etmektir ilh...» Evlâ olan Ýnaye´nin beyânýdýr: Kazf muhsan olan bir kimseyi sarahaten veya delâleten zînâya nisbet etmektir. Çünkü kazf haddi ancak muhsan olan kimseye kazfedildiðinde vâcib olur.
Ben derim ki: Ýhsan (kendisine zina isnad edilen kimsenin akýllý, erginlik çaðýnda, hür, müslüman ve namuslu olmasý) kazfedene haddin vurulmasý için þarttýr. Zinaya yapýlan þehadetin kazfin tarifinden çýkmasý için kazfin ayýplama ve sövme yoluyla olmasý þarttýr.
«Nehir´de ilh...» Yani küçük kýz çocuðu, köle ve namuslu olmayan hürre kadýnlar gibi muhsan olmayan kimselere yapýlan kazfin verdiði eza büyük, hür, mesture olan hanýma verdiði ezadan azdýr.
Cem´uI-Cevâmî þerhinde «halvet (kimsenin iþitmediði yer) de kazf Ýmam Þafiî (Rh.A.)´ye göre; küçük günâhdýr» diye zikredilmiþtir. Biz Hanefilerin kaidesi de bu sözden uzak deðildir. Çünkü kazfteki illet kendisine zina isnad edilen kimseye ayýp yapýþmasýdýr. Kimsenin iþitmediði yerde yapýlan kazfte bu yoktur. Fukaha ihsaný haddin vâcib olmasý için þart kýlmýþlardýr, yoksa kazf büyük günâh olduðundan dolayý þart kýlmamýþlardýr.
Vasile (R.A.)´den Resûl-i Ekrem (SAV.)´in:
«Her kim bir zimmîye kazfte bulunursa kýyamet gününde kendisine ateþten kamçýlarla had vurulur» buyurduðu rivayet olunmuþtur. Taberânî. Ümmü´l-Mü´minîn (Mü´minlerin anasý) Aiþe (R.A.)´ye gerek gizli, gerekse aþikâr kazfetmek küfürdür. Keza: Hz. Meryem hakkýnda dayapýlan kazf küfürdür.
«Kazf haddi adet ve sabit olma bakýmýndan içki haddi gibidir ilh...» Yani kazf eden kimse hür olursa, kendisine seksen deynek, köle olursa kýrk deynek vurulur. Bahýr.
«Kazf, ya iki erkeðin þehadetiyle ilh...» Yani kazf, ancak ya iki erkeðin þehadetiyle veya kazf eden kimsenin bir kere ikrarýyla sabit olur. Bunda kadýnlarýn þehadeti yahut þehadet üzerine þehadet yahut bir kaadýnýn diðer kaadýya mektubu kabul edilmez, kazf üzerine yemin de ettirilmez. Hadlerden hiç birinde yemin yoktur. Ancak mal için hýrsýzlýk hususunda yemin ettirilir. Eðer hýrsýz yemin etmekten çekinirse, dâva edilen malý öder, fakat eli kesilmez, Þahitler kazfin zamanýnda ihtilâf etseler, Ýmam-ý Azam (Rh.A.)´a göre; þehadetleri bâtýl olmaz, imameyn (Rh. Aleyhima)´e göre; þahitler ihtilâf ettiðinde kazfeden kimseye had vurulmaz. Þahitlerden biri bir þahsýn kazfte bulunduðuna diðeri kazfi ikrar ettiðine þahitlik yapsa, istihsana göre; ittifakla o þahsa had vurulmaz. Keza: Þahitler o þahsýn kazfte bulunduðu sözde ihtilâf etseler yahut þahitlerden biri «o þahýs «ey zina eden kadýnýn» oðlu» dedi diye diðeri « «sen babanýn oðlu deðilsin» dedi» diye þahitlik yapsa, o þahsa had vurulmaz. Bu Hâkim-i Þehid´in Kâfî´sinde hulâsa olarak alýnmýþtýr.
«Hâkim onlardan kazfin mahiyetini ve keyfiyetini yani nasýl bir lâfýzla kazfedildiðini sorar ilh...» Çünkü bir kimse, bir þahsa zorla kazfettirilse, o kimseye had vurulmaz. Bir kimse, kendisine kazfedilmiþ olduðuna dair iki þahit getirse, þahitler «falanca þahýs bu kimseye kazfetmiþtir» deyip bu ifade üzerine bir þey ziyade etmeseler, þehadetleri kabul edilmez. Çünkü kazf, zinadan baþka bir lâfýzla da olabilir. Þahitler «o þahýs bu kimseye «ey zina eden» dedi» diye þehadet ederlerse, þahitlikleri kabul edilir ve kazf eden kimseye had vurulur. Bundan anlaþýlan; þahitler «falan kimse filan þahsa kazfetti» diye þehadette bulunduklarýnda hâkimin þahitler kazfin mahiyetinden ve keyfiyetinden sual etmesidir. Eðer þahitler «falan kimse, filan þahsa «ey zina eden» dedi» diye þahitlik yaparlarsa, hâkim onlara kazfin mahiyetinden ve keyfiyetinden sormaz.
Hamevî´den naklen Miskin Haþiyesi´nde «hâkimin þahitlere kazfin yapýldýðý yeri de sormasý lâzýmdýr. Çünkü kazf, dar-ý harpte ve Ýslâm hükümdarýna isyan edenlerin istilâ ettikleri yerde yapýlmýþ olabilir. Kazfin zamanýný da sorar. Zira o kimse, kazfi çocuk Ýken yapmýþ olabilir. Fakat zamanýný sormasý, tekaadüm-i zaman ihtimalinden dolayý deðildir. Çünkü kazf haddi, tekaadüm-i zamanla bâtýl olmaz. Halbuki diðer hadler tekaadüm-i zamanla düþer» diye zikredilmiþtir.
«Nitekim hâkim üç güne kadar gelmeleri mümkün olan þahitler için kazfeden kimseyi hapseder ilh...» Kendisine kazfedilmiþ olduðunu dâva eden kimse bu husustaki dâvasýný isbat için adaletli bir þahit getirip ikinci þahidin þehir içinde bulunduðunu iddia etse, hâkimkazfeden kimseyi iki veya üç gün hapseder. Eðer þahitlerin þehir içinde bulunduðunu iddia ederse, hâkim o gün mahkeme daðýlýncaya kadar kazf zanlýsýný hapseder.
METÝN
Muhsan veya muhsanaya yani müslüman, hür, erginlik çaðýnda, akýllý ve zina fiilinden afif (namuslu) olan erkek veya kadýna; kazfeden þahýs gerek hür, gerek köle, gerek zimmî ve gerekse kadýn olsun kazf haddi vurulur. Kendisine kazf edilen kimsenin hürriyeti sabit olmazsa, kazfeden kimse ta´zir olunur. Recmin ihsanýnda þart olan sahih nikâhla evlenme ve zevcesine cinsi yakýnlýkta bulunma vasýflarý kazfin ihsanýnda þart deðildir.
Kendisine kazf edilen kimse kazfedenin oðlu yahut oðlunun oðlu yahut dilsiz yahut tenasül uzvu kesilmiþ yahut hadým edilmiþ yahut fasid nikâh veya fasid mülk ile cinsi yakýnlýkta bulunmamýþ yahut kadýnýn tenasül uzvu bitiþik veya tenasül uzvunda kemik olmamasý ve ayný zamanda kazf haddi vurulurken ihsanýn bulunmasý þarttýr. Hatta kendisine kazf edilen kimse kazfedene had vurulmadan önce -ALLAH´a sýðýnýrýz- mürted olsa, her ne kadar sonra tekrar müslüman olsa bile kazfeden kimseden kazf haddi düþer. Fetih.
ÝZAH
«Kazfeden þahýs gerek hür ilh...» Yani muhsan olan erkeðe veya muhsana olan kadýna kazfeden hür olsa bile kendisine kazf haddi vurulur. Fukahadan kazfeden kimsenin þartlarýna temas eden bir kimse görmedim. Kazfeden kimsenin de akýllý, erginlik çaðýnda, nâtýk (konuþan) olmasý ve kazfi kendi iradesiyle Ýslâm . memleketinde yapmasý þapttýr. Buna göre; kazfeden çocuða had lâzým gelmezse de tazir edilir. Kazfeden deliye de had vurulmaz. Haram olan þeyden sarhoþ olan kimse kul haklarýnda ayýk olan þahýs gibi mükellef olduðu için kazfettiðinde kendisine had vurulur.
Bir kimse bir þahsa kazf yapmasý için icbar edilip o da tehdit karþýsýnda o þahsa kazfte bulunsa kendisine had vurulmaz. Kazfeden dilsize de had vurulmaz. Çünkü onun zinâ lâfzýný acýk olarak söylemesi mümkün deðildir. Dar-ý harpte veya Ýslâm hükümdarýna karþý isyan edip isyancýlarýn idaresi ve hakimiyeti altýnda bulunan beldede kazfeden kimseye de had vurulmaz. Kazf eden, kimsen in Ýslâm memleketinde büyümekle kazfin hakikaten veya hükmen haram olduðunu bilmesinin de kazfin þartlarýndan olmasý ihtimali vardýr.
Fakat Hâkim-i Þehid´in «Kâfî» isimli kitabýnda zikredilmiþtir ki; bir harbî (kâfir) eman (pasaport) la Ýslâm memleketine gelip bir müslümana kazfde bulunsa Ýmam Azam´ýn evvelki kavline göre; kendisine had vurulmaz, son kavline göre ki bu Ýmameyn´in de kavlîdir, had vurulur. Bundan anlaþýlan harbî islâm memleketine gelir gelmez bir müslümana kazfte bulunsa, had vurulur. Galiba bunun sebebi zinanýn her millette haram olmasýdýr. Binaenaleyh zina ile kazfte bulunmak da haramdýr. Bu itibarla harbî «ben zinayla kazfetmenin haram olduðunu bilmiyordum» diye iddia etse, tasdik edilmez. Bana zahir plan budur. Buna temas eden hiç bir kimseyi görmedim.
«Gerek zimmî ilh...» Sarih zimmî yerine «gerek kâfir olsun» deseydi, emanla Ýslâm memleketine giren harbî, de tarife girmiþ olurdu. Nitekim harbî hakkýndaki Ýmam-ý Azam´ýn kavilleri biraz önce geçmiþtir.
«Hür ilh...» Yani kendisine kazfedilen kimsenin hürriyeti ya kazfeden kimsenin ikrarýyla ya da kazfeden onun hürriyetini inkâr ettiðinde þahitte sabit olur. Kazfeden kimse kendisinin hür olduðunu inkâr ederek «ben köleyim, bana kölelerin haddi lâzýmdýr» dese sözü kabul edilir, Bu, Hâniyye´den naklen Bahýr´da zikredilmiþtir.
«Kendisine kazf edilen kimsenin hürriyeti sabit olmazsa ilh...» Yani kendisine kazfedilen kimse kâfir veya köle olup müslüman ve hür olmazsa, kazfeden kimseye had vurulmaz. Fakat tazir edilir. Muhsan olmayan kimseye zina ile kazfeden þahsa da had vurulmayýp tazir edilir.
«Erginlik çaðýnda, akýllý ilh...» Yani kendisine kazfedilen kimsenin akýllý ve erginlik caðýnda bulunmasý þarttýr. Çünkü çocukla, deliye kazfeden kimseye had vurulmaz. Zira çocukla deliden haram olan zina fiili tasavvur edilemez. Haram olan bir fiilin haram olmasý için iþleyenin mükellef olmasý þarttýr.
Zahiriyye´de zikredilmiþtir ki; bir kimse mürâhik (erginlik caðýna yaklaþan çocuð)a kazfte bulunsa, çocuk yaþ ile veya ihtilam ile´ buluð caðýna erdiðini iddia etse onun sözüyle kazfedene had vurulmaz. Bahýr.
«Zina fiilinden afif (namuslu) olan ilh...» Sarih, Han bahsinde «kendisine kazfedilen kimsenin zina töhmetinden de uzak olmasý lâzýmdýr» diye ziyade etmiþtir. Bir kimse babasý malum olmayan bir þahsa kazfde bulunsa, kendisine kazf haddi vurulmaz. Çünkü bunda töhmet vardýr. Bu kaydýn burada zikredilmesi lâzýmdýr. Fakat bunu zikredeni görmedim.
Bilmiþ ol ki, mülkten ve mülk þüphesinden hali olan zina þeriatta haddi icap edip etmemek itibariyle iki kýsma ayrýlýr. Hatta bir kimse oðlunun cariyesine cinsi yakýnlýkta bulunsa, hakkýnda zina haddi icra edilmez. Bu kimseye zina ile kazfeden kimseye kazif haddi vurulmaz. Binaenaleyh babaya;her ne kadar zina haddi vurulmasa bile oðlunun cariyesine cinsi yakýnlýkta bulunmasý zinadýr, nitekim bunu hadler bahsinin evvelinde Fetih´den naklen beyân ettik. Ama bir kimse istibrâ (satýn alýnan bir cariyenin gebe olmadýðýna kanaat getirmek için bir âdet görünceye kadar ona yaklaþmaktan çekinme)den önce cariyesine cinsi yakýnlýkta bulunsa, bu cinsi yakýnlýðý zina deðildir. Çünkü bu cinsi yakýnlýk hayýzlýyken zevcesine cinsi yakýnlýkta bulunma gibi, hakiki mülkünde vaki olmuþtur, zira bu cinsi yakýnlýk arýzi bir sebebten dolayý haram kýlýnmýþtýr.
Zina ise bizzat haram olan cinsi yakýnlýktýr. Nitekim ileride gelecektir. Bundan dolayý Miskin «zina fiilinden afif olan, ifadesi mülkde haram olan cinsi yakýnlýktan ihtirazdýr, çünkü bir kimsenin mülkünde haram olan cinsi yakýnlýkta bulunmasý kendisini muhsan olmaktan çýkarmaz» demiþtir.
«Kazf haddi vurulurken ihsanýn bulunmasý þarttýr ilh...» Kendisine kazfedilen kimsenin haddi talep etmesi ve kazfeden kimseye had vurulmadan önce ölmemesi þarttýr. Çünkü hadler miras olarak vereseye intikâl etmez.
«Fasid mülk ile ilh...» Hâkim-i Þehid´in Kâfi´sinde zikredilmiþtir ki; bir kimse fasid olarak satýn aldýðý cariyeye cinsi yakýnlýkta bulunup sonra bir þahýs bu kimseye kazfde bulunsa, kazfedene had vurulur. Çünkü fasid olarak satýn alma, mülkü gerektirir. Mezhebin muhtar olan kavli budur. Fakat fasid nikâhla mülk sabit olmaz. Bundan dolayý fasid nikâhla evlenip cinsi yakýnlýkta bulunan kimsenin ihsaný düþer ve kendisine kazfedene had vurulmaz.
Ben derim ki; Fasid mülk ile satýn alýnan cariyeye hak sahibi çýkarak fasid olduðu ortaya çýkan mülk murad edilmiþtir.
Hâniyye´de «bir kimse, bir cariye satýn alýp cinsi yakýnlýkta bulunduktan sonra cariyeye hâk sahibi çýksa, daha sonra bir þahýs bu kimseye kazfte bulunsa, had vurulmaz» diye zikredilmiþtir.
«Hatta kendisine kazfedilen kimse kazfedene had vurulmadan önce -ALLAH´a sýðýnýrýz- mürted olsa, her ne kadar sonra tekrar müslüman olsa bile kazfeden kimseden kazf haddi düþer ilh...» Keza; kendisine kazfedilen kimse kazfeden kimseye had vurulmadan önce zina etse yahut haram olan cinsi yakýnlýkta bulunsa yahut bunasa veya dilsiz olup bu hali devam etse, kazfedene had vurulmaz. Hâkim-i Þehid´in Kâfî´sinde de böyle zikredilmiþtir.
T E N B Ý H : Siraciyye´den naklen Nehir´de zikredilmiþtir ki; bir kimse, erginlik çaðýna müþkül hünsa olarak giren bir þahsa kazfte bulunsa, o kimseye had vurulmaz.
Ben derim ki; Nehir sahibi müþkül hünsa evlenip cinsi yakýnlýkta bulunduktan sonra bir kimsenin bu müþkül hünsaya kazfte bulunmasýný murad etmiþtir. Çünkü müþkül hünsanýn nikâhý müþküllüðü ortadan kalkmadan sahih olmadýðý için müþkül hünsa mülkü olmayan kadýna cinsi yakýnlýkta bulunmuþtur.
METÝN
Kazfedilen kimseye haddin vurulabilmesi için kazfin sarih (açýk) zina lâfzýyla yapýlmasý þarttýr. Zahiriyye´den beyân edildiði üzere «sen filandan veya benden daha ziyade zina edicisin» ifadesi de sarih zina lâfýzlarýndandýr.
Musannif merhumun Menar Þerhinden naklettiði gibi «nîk» lâfzýda sarih zina lâfzý gibidir. Buna göre bir kimse bir þahsa «ey nâîk» dese «ey zâni» demiþ olur. Hemze ile «ya zâni´»dese had vurulmaz. Tekmile Þerhi.
Kazfeden kimsenin kazifde bulunduðu þahsa gazap halinde hemze ile «sen daðda zina´ ettin» demesiyle had lâzým gelir. Çünkü hemze ile «zina» kelimesi zina manâsýyla çýkma mânâsý arasýnda her ne kadar müþterek ise de gazap hali «zina» mânâsýný tayin eder. Gazap halinde «sen babandan deðilsin» dese had vurulur, eðer «sen babandan deðilsin» sözünün üzerine «sen annenden de deðilsin» sözünü ziyade etse yahut «sen ebeveyninden olmadýn» dese, had lâzým gelmez.
Gazap halinde anasý muhsana olan kimseye, nesebinin kendisine muttasýl olduðu maruf ve meþhur olan babasýný mürad ederek «sen falanýn oðlu deðilsin» dese, had lâzým gelir. Çünkü «sen babandan deðilsin» ve «sen falanýn oðlu deðilsin» suretlerinde o kimsenin annesi hakkýnda kazfdir. Muteber olan kendisine kazfedilenin ihsanýdýr, haddi talep edenin ihsaný deðildir. Þumunni.
Bir kimse bir þahsa «sen daðda zina ettin» yahut «sen babandan deðilsin» yahut «sen falanýn oðlu deðilsin» dese bakýlýr, eðer bu ifadeleri gazap halinde söylemiþ ise kazfetmiþ olur, eðer bu ifadeleri rýza halinde söylemiþ ise birinci ifade de zina, daða çýkmak mânâsýna, diðer iki ifadede de güzel ahlâkda babasýna benzemediðine hamlolunur. Yani «sen babanýn oðlu deðilsin» demekle «güzel ahlâkta baban gibi deðilsin» demiþ olur. Kazfedene had vurulabilmesi îçin kendisine kazfedilen muhsan kimsenin haddi talep etmesi þarttýr. Çünkü kazfedene had vurdurmak kendisine kazfedilenin hakkýdýr. Çünkü kazfedene had vurdurmak kendisine kazfedilenin hakkýdýr. Kendisine kazfedilen kimse, kazf halinde kazfeden þahsýn meclisinde bulunmayýp hatta kazfi hiç biri iþitmese bile yine kazfedene had vurulur. Keza: Bir kimse, kendisine kazfetmesi için bir þahsa emredip o da kazfde bulunsa, yine kazfeden þahsa had vurulur.
ÝZAH
«Kazfedilen kimseye haddin vurulabilmesi için kazfin sarih (açýk) zina lafzýyla yapýlmasý þarttýr ilh...» Yani hangi lisanla olursa olsun kazfin sarih (açýk) zina lafzýyla yapýlmasý þarttýr. Þürünbulâliyye.
Bir kimse, bir kadýna «filan þahýs sana haram olarak cinsi yakýnlýkta bulunmuþtur» yahut «sana haram olarak cima etmiþtir» dese, had vurulmaz. Bahir. Keza; bir kimse, bir þahsa «sen falanca kadýna fenalýkta bulundun» veya o þahsa tariz ederek «ben zâni deðilim» dese, yine had lâzým gelmez.
Yine Bahýr´da zikredilmiþtir ki; bir kimse bir þahsa hitaben «senin zâni olduðun bana haber verildi» yahut «filan þahýs senin zâni olduðuna dair þehadeti üzerine beni þahit tuttu» dese yahut bir kimse, bir þahýsa «filana giderek sen zânisin de» deyip, o da gidip «sen zânisin»dese, bu suretlerde had lâzým gelmez. Kâfî´de de böyle zikredilmiþtir.
«Zahiriyye´de beyân edildiði üzere «sen filandan veya benden daha ziyade zina edicisin» ifadesi de sarih zina lâfýzlarýndandýr ilh...» Mebsut´tan naklen Fetih´te zikredilen buna muhaliftir. Þöyle ki; bir kimse bir þahsa hitaben «sen filan adamdan daha ziyade zina edicisin» yahut «sen insanlarýn en zânisisin» dese kendisine had vurulmaz. Cevhere´de had vurulmamasýnýn sebebi þöyle açýklanmýþtýr. Bu ifadenin mânâsý «sen zinaya insanlarýn en kudretlisisin» demektir.
Yine Hâniyye´den naklen Fetih´te zikredilmiþtir ki: Bir kimse bir þahsa hitaben «sen insanlarýn en zânisisin» yahut «sen filandan daha ziyade zânisin» dese hakkýnda had icra olunur. «Sen benden daha zânisin» dese, hakkýnda had icra olunmaz.
Ben derim ki: Zahiriyye´de zikredilenin vechi açýktýr. Çünkü bu ifadede muhatabý açýk olarak zinaya nisbet etmek yardýr. Mebsut´tan naklen Fetih´te zikredilen ifadede tevil ihtimaline bakýlmýþtýr. Hâniyye´den naklen yine Fetih´te zikredilen «sen insanlarýn en zânisisin» yahut «sen filandan daha ziyade zânisin» ifadeleriyle «sen benden daha zânisin» ifadeleri aralarýnda fark bulmak müþküldür. Þöyle fark bulunabilir: «Sen filandan daha ziyade zânisin» ifadesinde filaný zinaya nisbet etmek muhatabý da onunla beraber kazf (zina) de ortak etmek vardýr. Fakat «sen benden daha zânisin» ifadesinde bu ifadeyi söyleyen kimse kendi nefsini zinaya nisbet etmektedir. Bu ise kazf deðildir. Binaenaleyh muhataba da kazf etmiþ olmaz. Çünkü muhatabý kazf olmayan þeyde kendisine ortak kýlmýþtýr.
«Hemze ile «ya zâni» dese had vurulmaz ilh...» Muhit´in ve Bahýr´ýn beyânlarýna göre; had vurulur. Çünkü istinsah (kopye) eden «had vurulur» ifadesi yerine sehven «had vurulmaz» ifadesini istinsah etmiþtir.
Asýl´da zikredilmiþtir ki; bir kimse bir þahsa hemze ile «ya zâni» deyip «bununla bir þey üzerine çýkmasýný kasdettim» dese tasdik edilmeyip kendisine had vurulur. Çünkü lâfzýn ihtimali olmayan þeyi niyet etmiþtir. Zira hemze ile zina kelimesinin çýkmak mânâsýna olmasý ancak çýkmaya mahal olana yakýn olarak zikredildiði vakitte olur. Zanii´l-cebel: daða çýkan denilmesi gibi. Hemze ile olan zina kelimesi çýkmaya mahal olana yakýn olarak kullanýlmazsa zina mânâsý murad olunur.
«Sen daðda zina ettin» demesiyle had lâzým gelir ilh...» Ýmam Muhammed (Rh.A.)´e göre; lâzým gelmez. Çünkü Ýmam Muhammed (Rh.A.)´e göre; hemze ile zina kelimesi çýkma mânâsýnda hakikattir.
«Sen annenden de deðilsin» sözünü ziyade etse yahut «sen ebeveyninden olmadýn» dese had lâzým gelmez ilh...» Çünkü bu ifadeler açýk bir yalan olacaðý cihetle kazf ifadelerinden deðildir. Keza: Bir kimse bir þahsa «sen annenden deðilsin» dese yine kendisine hadvurulmaz. Çünkü neseb anneden sabit olmaz. Bahýr.
«Maruf ve meþhur olan babasýný murad ederek «sen falanýn oðlu deðilsin» dese had lâzým gelir ilh...» Keza: «Sen filanýn çocuðu deðilsin» yahut «sen babandan deðilsin» yahut «baban seni doðurmadý» dese yine had lâzým gelir. Fakat «sen filanýn doðurduðundan deðilsin» dese had lâzým gelmez. Çünkü bu ifade kazf deðildir. Bu Zahiriyye´den naklen Bahýr´da zikredilmiþtir.
«Çünkü «sen babandan deðilsin» ve «sen falanýn oðlu deðilsin» suretlerinde o kimsenin annesi hakkýnda kazfdir ilh...» Zira çocuðun nesebinin babasýndan olmadýðým söylemek, babasýnýn zina edici olduðunu gerektirir ki annesi babasý ile zina edip çocuk zinadan olmuþ olur. Nehir. Fetih´de de böyledir.
Ben derim ki: Bu söz götürür, çünkü bu ifadeler o kimsenin yalnýz annesi hakkýnda kazf yapýlmýþ olmayý gerektirir. Nitekim önceden böyle açýklanmýþtýr, babasýnýn zina etmesi lâzým gelmez. Zira çocuk babasýnýn yataðýnda doðmuþtur. Kazfeden çocuðun nesebinin babasýndan olmadýðýný söylemekle annesinin baþka bir adamla zina etmiþ olduðunu söylemiþ olur.
«Kazfedene had vurulabilmeði için kendisin» kazfedilen muhsan kimsenin haddi talep etmesi þarttýr ilh...»
Tatarhâniyye´de zikredilmiþtir ki; kendisine kazfedilen kimsenin her ne kadar husumet hakkýna mâlik, kazýf haddinin istifasýný talep etmeye salahiyetli ise de, bu bâbda husumeti terkedip haddi talep etmemesi evlâdýr. Kendisine kazfedilen kimse kazfeden þahsý affetmeyerek hakkýnda dâva açtýðý takdirde kaadý bu dâvadan, vazgeçmesini kendisine kazfedilen kimseye tavsiye etmelidir.
«Çünkü kazfedene had vurdurmak, kendisine kazfedilenin hakkýdýr ilh...» Zira kendisine zina isnad eden þahsa had vurdurarak kendisine yapýþtýrýlmýþ olan ayýbý ortadan kaldýrmak hakký vardýr.
«Bir kimse, kendisine kazf etmesi için bir þahsa emredip o da kazfte bulunsa, yine kazfeden þahsa had vurulur ilh...» Çünkü kazf haddinde ALLAH hakký galiptir. Bundan dolayý afüv ile düþmez. Bir kimsenin kendisine kazfetmesi için baþkasýna emretmesi þer´an muteber olmadýðý için haddi düþürmez. Fakat bir kimse, kendisini öldürmesi için bir sahsa emredip o þahýs da o kimseyi öldürse, kýsas düþer. Çünkü bu kendi hakký olduðundan o þahsý affetmesi sahihtir.
METÝN
Kazf haddinin vurulmasý: Had vurulacak kimsenin doðru olma ihtimalinden dolayý haddin hafif bir tarzda icra edilmesi için üzerindeki kürk ve pamuklu gibi kalýn elbisesinden baþkasýçýkarýlmaz. Zina haddi ile içki haddi icra edilirken üzerinden kendisini baþýndan ayaðýna kadar veya avret mahallini örten elbisesinden baþka elbisesi çýkarýlýr.
Bir kimse, bir þahsa dedesini kasdederek «sen falanýn oðlu deðilsin» dese, doðru olduðu için kendisine had vurulmaz. Dedesine yahut dayýsýna yahut amcasýna yahut terbiye edene -her ne kadar terbiye eden anasýnýn zevcinden baþkasý olursa da- nisbet edip «sen bunun oðlusun» dese, yine kendisine had vurulmaz. Çünkü bunlar mecazen babadýrlar. Zeylaî. «Ey gök suyunun oðlu» diye bir kimseye nida edilmekle de had lâzým gelmez. Bu söz götürür. Ýbn-i Kemal.
Bir kimse, Arab olan bir þahsa «ey nebatî» diye nida etse, bu sözüyle kendisine had lâzým gelmez.
Nehir´de zikredilmiþtir ki; bir kimse, baþka bir þahsý kabilesinden baþka bir kabilece nisbet etse veya kabilesinden nefyetse, tazir olunur.
Yine Nehir´de zikredilmiþtir ki; «ey zina yavrusu» yahut «ey zina yumurtasý» yahut «ey zina kuzusu» denilmesi kazftir. Fakat «ey zina koçu» yahut «ey haramzade» dese, kendisine had vurulmaz. Kýnye.
Yine Kýnye´de zikredilmiþtir ki; bir kimse, oðlunun nesebini inkâr edip «benden deðilsin» dese, kendisine had lâzým gelmez. Fakat tazir olunur.
Bir kimse, kendi zevcesine «eþek» yahut «öküz» yahut «deve» yahut «at ile zina ettin» dese, had lâzým gelmez. Çünkü bunlar ile olan fena fiil þer´an zina deðildir. Fakat «sen inek» yahut «koyun» yahut «diþi deve» yahut «diþi eþek» yahut «elbise» yahut «dirhemle zina ettin» dese, kendisine had lâzým gelir. Çünkü bunlarýn cinsi yakýnlýkta bulunmaya tenasül uzuvlarý olmadýðý için sanki «sen zina ettin ve bunlarý bedel olarak aldýn» demiþ olur. Bu sözler bir erkek için söylense, erkeðin zina karþýlýðýnda bir þey almasý örf ve âdet olmadýðý için had lâzým gelmez.
ÝZAH
«Üzerindeki kürk ve pamuklu gibi kalýn elbisesinden baþkasý çýkarýlmaz ilh...» Kürk ve pamuklu gibi kalýn elbise çýkarýlýr. Çünkü bu kalýn elbiseler bedene acýnýn ulaþmasýna mâni olurlar. Bundan anlaþýlan had vurulacak kimsenin üzerinde pamuklu olmayan astarlý elbise bulunsa çýkarýlmamasýdýr. Eðer bu astarlý elbiseyi gömlek üzerine giymiþ olursa çýkarýlýr. Çünkü bu elbise gömlekle birlikte pamuklu veya pamukluya yakýn bir elbise olmuþ olur. Fetih´te de böyledir.
«Bir kimse, bir þahsa dedesini kasdederek «sen falanýn oðlu deðilsin» dese, doðru olduðu için kendisine had vurulmaz ilh...» Çünkü bu ifadenin hakiki mânâsý çocuðun dedesinin menisinden yaratýlmýþ olduðunu nefyetmektir.
Ben derim ki: Bir kimsenin bir þahsa hitaben «sen babanýn oðlu deðilsin» demesi kazftir. Çünkü bu ifade gazap halinde söylendiðinde ahlâkta babasýna benzemediðini murad etme ihtimali yoktur. Bu ifadenin gazap halinde söylenmesi ifadenin hakikat mânâsýnýn murad edilmesine karinedir. Fakat bir kimse bir þahsa hitaben «sen dedenin oðlu deðilsin» dese bu ifadenin hakikat mânâsý kazf deðildir. Bilâkis onun oðlunun oðlu olup onun oðlu olmadýðý için doðrudur.
«Dedesine ilh...» Bir kimse bir þahsý dedesine nisbet edip «sen bunun oðlusun» dese kendisine had vurulmaz.
«Çünkü bunlar mecazen babadýrlar ilh...» Dede, büyükbabadýr. Dayý hakkýnda Peygamberimiz (S.A.V.):
«Dayý babasý olmayan (ölmüþ olan) in babasý (yerinde) dir.» buyurmuþlardýr. Amca hakkýnda ALLAH-ü Teâlâ:
El-Bakâra Sûresi; âyet: 133
«Senin Tanrýna ve babalarýn Ýbrahim´in, Ýsmail´in, Ýshak´ýn bir tek Tanrý olan Allanma ibadet edeceðiz.» buyurmuþlardýr. Hz. Ýsmail (A.S.), Yakub (A.S.)´ýn amcasý idi. Bu âyet-i kerîmede amcaya baba denilmiþtir. Terbiye edene baba denilmesi Hz. Nuh (A.S.)´dan hikaye olarak ALLAH-ü Teâlâ´nýn:
Hud Sûresi; âyet: 45
«Nuh Rabbine dua edip dedi ki: Ey Rabbim, benim oðlum da þüphesiz benim ailemdendir.» kavl-i kerimidir.
Bazý müfessirler «âyet-i kerimedeki oðuldan murad Nuh (A.S.)´ýn zevcesinin oðludur» demiþlerdir. Fetih.
«Ey gök suyunun oðlu» diye bir kimseye nida edilmekle de had lâzým gelmez ilh...» Çünkü bu ifadeyle cömertlikte ve semahatta teþbih murad olunur. Âmir b. Harise cömert olduðu için kendisine gök suyu lakabý verilmiþtir. Çünkü bu zât kýtlýk zamanýnda malýný göðün yaðmuru akýttýðý gibi akýtýrdý. Tamamý Fetih´tedir.
«Bu söz götürür ilh...» Yani «ey gök suyunun oðlu» ifadesi gazap halinde söylendiðinde bununla teþbih kasdedilemez. Bunu Ýbn-i Kemal söylemiþtir. Bu ifadenin nesebi nefyetmek için kullanýlmasý malum olmayýnca gazap halinde bu ifadeyle tehekküm (görünüþte ciddi, hakikatte alaydan ibaret olan eðlenme) murad edilmiþtir.
Ben derim ki: Böyle ifadelerin tehekkümde kullanýlmasý lügatta caizdir, örfte yaygýndýr. Nitekim münakaþa halinde «ey faziletle kimsenin oðlu», «ey kâmil insan», «ey terbiyeli kimse» denilir. Bu ifadelerle hakikat mânâsý kasdedilmez.
TENBÝH: Fetih´te zikredilmiþtir ki; bir kimse bir þahsa gazap halinde «ey gök suyunun oðlu»derken orada gök suyu isminde bir adam bulunsa o kimseye had vurulur. Fakat orada böyle gök suyu isminde bir adam bulunmazsa, had vurulmaz. Bahýr. Nehir.
Ben derim ki: «Ey gök suyunun oðlu» denilen þahýs cömertlikle meþhur olmadýðý takdirde bu hükümler câridir. Eðer bu ifade kendisine söylenilen þahýs cömertlikle meþhur olursa, söyleyene had lâzým gelmez.Bu ifade kendisine söylenilen þahsýn diri veya ölü olmasý arasýnda fark yoktur. Bu isim için bir hususiyet yoktur. Güzel veya çirkin sýfatla meþhur olan her isim bu isim gibidir. «Ey gök suyunun oðlu» güzel sýfatla meþhur olan isim için ve «ey Nebati» çirkin olan sýfatla meþhur olan isim için misaldir. Bana zahir olan budur.
«Bir kimse, Arab olan bir sahsa «ey Nebatî» diye nida etse, bu sözüyle kendisine had lâzým gelmez ilh...» Nebat; M.Ö. yedinci asýrda Filistin civarýnda yaþayan Sâmî ýrkýna baðlý bir millet olup kötü ahlâklarýyla meþhurdur.
TENBÝH: Bahýr´da zikredilmiþtir ki; fukahanýn kelâmlarýndan anlaþýlan bu ifadeler gerek gazap halinde gerekse rýza halinde söylensin, söyleyene had lâzým gelmez.
«Nehir´de zikredilmiþtir ki; ilh...» Nehir´in ibaresi þöyledir: Bir kimse bir sahsa «ey nebatî» dese, ta´zir edilir. Çünkü gazab halinde bir þahsý kötü ahlâka nisbet etmek sövme sayýlýr. Mebsut´un «bir þahýs Hâþimi olan bir zâta «sen Hâþimi deðilsin» dese, tazir edilir» ifadesi bunu teyid eder.
«Kazftir ilh...» Çünkü bu ifadeler doðumdan haber verdiði için «ey zinanýn çocuðu» mânâsýna gelirler.
«"Ey zina koçu" ilh...» Zira bu lâfýz kazf mânâsýný ifade etmediði gibi kavmin büyüðüne ve önderine de söylenir. Nitekim Kâmus´ta böyle zikredilmiþtir.
«"Ey haramzade" ilh...» Çünkü bu ifade haram cinsi yakýnlýktan doðan kimse mânâsýný ifade eder. Buna göre hayýz halindeki cinsi yakýnlýða da þâmil olur.
«Kendisine had lâzým gelmez ilh...» Yani bir kimse, oðlunun nesebini inkâr edip «benden deðilsin» dese, had lâzým gelmediði gibi kendi çocuðuna «ey zinanýn çocuðu» dese, yine had lâzým gelmez.
«Çünkü bunlar ile olan fena fiil þer´an zina deðildir ilh...» Þer´an zina þer´i bir nikâh akdi olmaksýzýn kadýn ile erkeðin kendi istekleriyle irtikâp ettikleri haram bir cinsi yakýnlýktýr. Fetih.
«Erkeðin zina karþýlýðýnda bir þey almasý örf ve âdet olmadýðý için had lâzým gelmez ilh...» Fetih ile Nehir´de sebebi böyle açýklanmýþtýr. Ama bu, söz götürür. Çünkü erkeðin mal alma ihtimali olduðu gibi mal verme ihtimali de vardýr. Erkeðin zina karþýlýðýnda mal vermesi âdettir. Erkek livâta karþýlýðýnda mal alýr. Fakat bizim sözümüz zina hakkýndadýr. Livâta ise zina deðildir. Bahýr´da zikredilen bizim dediðimizi teyid eder. Þöyle ki: Bir kimse bir erkeðe «sen deve» yahut «diþi deve» yahut «bunlara benzer bir hayvanla zina ettin» dese, hakkýndahad icra edilmez. Çünkü bu kimse, erkeðin hayvanlara cinsi yakýnlýkta bulunduðunu ifade etmiþtir. Eðer «sen bir cariye»; yahut «ev» yahut «elbise ile zina ettin» dese, hakkýnda had icra edilir. Hâniyye ile Zahiriyye´de de böyle zikredilmiþtir.
METÝN
Ölmüþ olan bir kimseye kazfedildiði takdirde kazf haddini ancak ölüye yapýlan kazf sebebiyle kendi nesebine ar (utanma) lâhik olan - ne kadar yukarý çýkarsa çýksýn usûl (babasý, babasýnýn babasý) yahut - ne kadar aþaðý inerse insin - fürû (oðlu, oðlunun oðlu ve kýzý) yahut kýzýnýn oðlu taleb eder. Velev ki bu kazfi taleb eden öldürme, kölelik, küfür gibi bir maniden veya daha yakýn vâris bulunmasýndan dolayý kazfedilenin mirasýndan mahrum veya mahcûb bulunsun. Hatta kendisine kazfedilmiþ olan ölüye daha yakýn vâris bulunsa yahut yakýn olan vâris kazfedeni affetse yahut kazfi tasdik etse bile uzak olan usûl veya fürû için cüziyyet sebebiyle kendilerine ar lâhik olduðundan dolayý haddi taleb etme haklarý vardýr. Musannifin meseleyi ölüye yapýlan kazfle kayýtlamasý gaib olan kimse hakkýndaki kazf haddini usûl ve fürû´unun taleb edemeyeceðini bildirmek içindir. Çünkü gaib olan kimse geldiðinde kazfeden þahsý tasdik edebilir.
Bir kimse bir þahsa «ey iki zina edenin oðlu» deyip halbuki o þahsýn ana ve babasý ölmüþ olsa tedahül (bir kaç kazften dolayý yalnýz bir had vurulacaðý) için kazfedene bir had lâzým olur. Ana - babanýn ölmesi tedahülün kaydý deðildir, bilâkis faydasý kazf haddini taleb etmenin oðullarýna alt olduðunu beyân içindir.
Mebsut´un sonunda zikredilmiþtir ki; bunamýþ bir kadýn bir erkeðe «ey iki zina edenin oðlu» diye kazfetmiþ, o kimse kadýný zamanýn kaadýsý Ýbn-i Ebî Leylâ (Rh.A.)´ya getirmiþ ve Ýbn-i Ebî Leylâ bu kadýn ikrar ve itiraf ettiði için kendisine mescidde iki had vurmuþ. Bu haber imam-ý Azam (Rh.A.)´a ulaþtýðýnda; «þaþýlacak þey! Kaadý yedi yerde hata etmiþ:
1 - Bunamýþýn ikrarýna þer´an itibar yokken hükmü onun üzerine bina edip kadýna had vurmuþ.
2 - Bir had vurulacak yerde iki had vurmuþ,
3 - Mescidde had vurmak yasakken mescidin içinde had vurmuþ,
4 - Kadýna oturduðu halde had vurmak icabederken ayakta vurmuþ.
5 - Ýki haddin arasý, en az bir gün veya daha ziyade zamanla ayrýlmasý lâzým iken arka arkaya vurmuþ.
6 - Kadýnýn velisi bulunmaksýzýn kadýna had vurmuþ.
7 - Dürer´de «kendisine kazfedilen kimsenin ana-babasý hayatta mýdýr yoksa ölü müdür? sormak lâzým iken sormamýþ, hayana iseler dâva etmek ana-babanýn, ölmüþlerse oðullarýnýn hakký olacaktý» diye zikredilmiþtir» demiþtir.
´Bir kimsenin üzerinde kazf etmek, içki içmek, hýrsýzlýk yapmak ve muhsan olmadýðý halde zina etmek suretiyle çeþitli hadler toplansa kendisine her biri için ayrý ayrý had vurulur. Fakat ayný cinsten olan cinayetler için, bir had kifayet eder. Üzerinde çeþitli hadler bulunan kimsenin ölmesinden korkulduðu için hadler arka arkaya vurulmayýp biri vurulduktan sonra onun acýsý ve tesiri geçinceye kadar o kimse hapsedilir. Daha sonra diðerleri de ayný þekilde vurulur. Kazf haddi kul hakký olduðu için önce o vurulur, sonra kaadý muhayyer olup dilerse zina haddini vurur, dilerse hýrsýzlýk haddi olan elini keser. Çünkü bunlarýn ikisi de Kur´-ân-ý Kerim´le sabit olduðu için kuvvette beraberdir. Ýçki haddi ise Sahabe´nin içtihadýyla sabit olduðu için tehir olunur. Yukarda geçen hadler üzerinde bulunan kimse, göz çýkartma gibi kýsasý gerektiren bir cinayet daha iþlese önce onunla baþlanýr, sonra kazf haddi daha sonra muhsan ise recm olunur, diðer hadler laðvolur. Bahýr.
Hâvi´l-Kudsî´de zikredilmiþtir ki; üzerinde çeþitli hadler toplanmýþ olan kimse bir þahsý da öldürse, önce kul hakký olduðu için kazf haddi vurulur, sonra öldürülür, geri kalan diðer hadler terkolunur, eli kesilmediði için çalmýþ olduðu mal terikesinden alýnýr. Nehir.
Fürû (ne kadar aþaðý inerse insin oðlu, kýzý, oðlunun oðlu, kýzýnýn kýzý), hür, müslüman ve muhsana olan anasýna kazfte bulunan usûl (ne kadar yukarý çýkarsa çýksýn babasýný, babasýnýn babasýný ve babasýnýn anasý) ünü ve köle, hür müslüman ve muhsana olan anasýna kazfeden efendisini kazf haddiyle dâva edemez. Bu hür, müslüman ve muhsana olan kazfedilmiþ kadýnýn baþkasýndan oðlu, babasý ve benzerleri gibi kendilerine ar lâhik olacak kimsesi bulunursa, bunlar had talebine mâlik olurlar.
Nehir´de zikredilmiþtir ki; kazfedenden had düþtüðünde kendisine ta´zir lâzým gelir. Hatta oðluna söven baba tazir olunur.
ÝZAH
«Usûl yahut fürû ilh...» «Usûl» dedeye þâmildir. Hâniyye´de «bir kimse bir þahsa hitaben «senin deden zânidir» dese, kendisine had vurulmaz» diye zikredilen ifade buna muhalif deðildir. Çünkü Zahiriyye´de «hangi dedesi kasdedildiði bilinmediði için had vurulmaz» diye zikredilmiþtir.
Fetih´de zikredilmiþtir ki; o þahsýn dedeleri arasýnda kâfir olan bulunduðu için, o kimse o þahsýn müslüman olan dedesini tayin etmedikçe kazfetmiþ olmaz, fakat «sen zâninin oðlunun oðlusun» dese kendisine had vurulur, çünkü bu ifade en yakýn dedesine kazfdir. «Usûl» anneye de þâmildir. Anne oðluna yapýlan kazfi taleb etme hakkýna sahibdir. Usûlden ölünün anasýnýn babasý ve anasýnýn anasý müstesnadýr. Yani bunlar ölüye yapýlan kazfin haddini dâva edemezler, ölmüþ olan bir kimseye kazfedildiðinde ölünün kardeþleri, amcalarý, dayýlarý, halalarý kazf haddini dâva ve taleb edemezler.
«Mahcûb bulunsun ilh...» Yani ölmüþ bir kimseye kazfedildiðinde ölünün babasý olduðu halde dedesi veya oðlu olduðu halde oðlunun oðlu bulunsa, her ne kadar bunlar miras olamasalar bile kazf haddini dâva edebilirler.
«Kölelik, küfür gibi bir mâniden ilh...» Yani kölelik veya küfür gibi bir mâniden dolayý mirastan mahrum olan kimsenin de kazf haddini taleb etme hakký vardýr. Çünkü kazf haddini taleb edenin muhsan olmasý þart deðildir. Nitekim yukarýda geçmiþtir.
«Kýzýnýn oðlu taleb eder ilh...» Yani ölünün kýzlarýnýn evlâdýna gelince bu hususta ihtilâf vardýr. Ýmam-ý Azam île Ýmam Ebû Yusuf´a göre; bunlarýnda kazf haddini dâva etme selâhiyetleri vardýr. Fakat Ýmam Muhammed´e göre; bunlarýn kazf haddini dâva etmeye selâhiyetleri yoktur. Mezhebin muhtar olan kavli, Ýmam-ý Azam´la Ýmam Ebû Yusuf´un kavlidir. Çünkü çocuðun nesebi ana ve baba taraflarýnýn ikisinden de sabit olur. Bunlar da analarý vasýtasýyla ölüye baðlý olduklarý cihetle yapýlan kazften bunlara da âr lâhik olur. Bahýr.
Bön derim ki: Usuldan ölünün anasýnýn, babasý ile anasýnýn anasýný istisna etmek müþkül olur. Nitekim yukarýda «ölmüþ olan bir kimseye kazfedildiðinde, anasýnýn babasý ile anasýnýn anasý kazf haddini dâva edemez» diye geçmiþtir. Burada ise kýzlarýnýn çocuklarýnýn, ölmüþ olan anasýnýn babasýna veya anasýnýn anasýna yapýlan kazfin haddini dâva etme haklarý isbat edilmiþtir.
«Usuldan ölünün anasýnýn babasý ile anasýnýn anasý Ýmam Muhammed (Rh.A.)´in kavline göre; istisna edilmiþtir» diye müþkülü çözmek mümkün olur. Neseble murad cüziyyettir. Çünkü cüziyyet, kazf haddini taleb etme hakkýnýn sabit olmasýnýn esasýdýr. Yoksa neseb, yalnýz baba tarafýndan sabit olur. Bunda þerife olan kadýnýn oðlunun þerif olacaðýna delil yoktur. Bundan dolayý Sarih «vasiyetler bahsinin akrabalar için vasiyyet babýnda yalnýz ana tarafýndan olan þeriflik muteber deðildir» demiþtir. Nitekim Fetâvâ-yý Ýbn-i Nüceym´in sonunda da böyle zikredilmiþtir. Remlî Hayrüddin de bununla fetva vermiþtir.
«Cüziyyet sebebiyle ilh...» Ya ölü aslýnýn cüzü olur ya da fürû ölünün cüzü olur. T.
«Ana-babanýn ölmesi tedahülün kaydý deðildir ilh..» Yani ana-baba hayatta olsalar bile, yine bir had vurulur.
«Bilâkis faydasý kazf haddini taleb etmenin oðullarýna ah olduðunu beyân içindir ilh...» Yani annesi babasý ölü olduðu takdirde kazf haddini taleb etme hakký oðullarýna aittir. Eðer ana-babasý hayatta olurlarsa, kazf haddini taleb etme hakký onlara ait olur. Bu Minah´dan naklen Tahtâvî´de zikredilmiþtir.
«O kimse kadýný zamanýn kaadýsý Ýbn-i Ebî Leylâ (Rh.A.)´ya getirmiþ ilh...» Tatarhâniyye ve diðer fýkýh kitablarýnda; Kaadý Ýbn-i Ebî Leylâ´nýn hatalarýndan biri de; kendisine kazfedilen kimsenin dâva etmesi lâzým iken dâva etmeden kazfedene had vurmuþ olmasýdýr. Fakat buerkeðin kadýný, kaadýnýn huzuruna götürmemesini iktiza eder.
«Bunamýþýn ikrarýna ilh...» Yani bunamýþ ukubet (cezay)e ehil deðildir. Hatta þahit ile bunamýþýn kazfetmiþ olduðu sabit olsa bile had ile hükmetmek hatadýr. Bunamýþýn ikrarý ile hüküm ise baþka bir hatadýr.
«Bir had vurulacak yerde iki had vurmuþ ilh...» Hatta bir kimse bir cemaate kazfte bulunsa kendisine ancak bir had vurulur. Mebsut.
«Kadýnýn velisi bulunmaksýzýn kadýna had vurmuþ ilh...» Kadýna had Vurulurken velisinin bulunmasý lâzýmdýr. Çünkü had esnasýnda kadýnýn hareket etmesinden dolayý açýlan vücudunu örter. Veliyle murad zevci veya mahremi gibi kadýna bakmasý helâl olan kimsedir.
«Göz çýkartma gibi ilh...» Yani üzerinde çeþitli hadler bulunan kimse, bir adamýn gözünü çýkarsa. Nehir. Bununla «yalnýz gözünün görmesinin giderilmesi» murad edilmiþ, gözünün çýkarýlmasý murad edilmemiþtir. Çünkü çýkarýlan bir göz karþýlýðýnda caninin de gözü çýkarýlmaz. Zira bu surette mümaseleti temin etmek kabil deðildir. Yani üzerinde çeþitli hadler bulunan kimse, baþkasýnýn gözünün görmesini gidermesi gibi kýsasý gerektiren bir cinayet daha iþlese hâlis kul hakký olduðu için önce onunla baþlanýr, sonra kendisinde hem ALLAH hakký hem kul hakký bulunan kazf haddi vurulur.
«Muhsan ise recmolunur ilh...» Eðer muhsan deðil ise diðer hadlerin sýralanmasý hususunda kaadý muhayyerdir. Çünkü onlardan her biri vurulacaktýr. Nitekim geçmiþtir.
«Diðer hadler laðvolur ilh...» Yani üzerinde çeþitli hadler bulunan kimse muhsan olup recmedildiðinde hadde mahal olacak kimse ortadan kalktýðý için hâlis ALLAH hakký olan içki ve hýrsýzlýk haddi düþer.
«Geri kalan diðer hadler terkolunur ilh...» Yani hýrsýzlýk haddiyle içki haddi terkolunur.
Nehir´de zikredilmiþtir ki; bir kimse hakkýnda kýsas edilme cezasýyla hâlis ALLAH hakký olan hadler toplanacak olsa kýsas cezasý - kul hakký olduðundan- tatbik edilir, diðer hadlerin tatbiki mümkün olmayacaðý için düþer.
Eþbah sahibi demiþtir ki; bir þahýs üzerinde kýsasen kati, mürtedlik ve zina cezasý toplansa hangisinin önce tatbik edileceðini bu zamana kadar görmedim. Ama kýsas cezasý kul hakký olduðundan önce o tatbik edilmelidir. Recm cezasý ile mürtedlik cezasý toplansa önce recmedilmelidir. Günkü bununla ikisinden maksud olan hasýl olur. Fakat önce mürtedlik cezasý tatbik edilirse recm cezasý tatbik edilmemiþ olur.
«Usûlünü ilh...» Yani baba, oðlunun yahut-ne kadar yukarý çýkarsa çýksýn- dede yahut -ne kadar yukarý çýkarsa çýksýn- baba tarafýndan nine torununun hür, müslüman ve rriuhsana olan anasýna kazfte bulunsa oðul veya torunlar bunlarý kazf haddi talebiyle dâva edemez.
«Hür, müslüman ve muhsana olan anasýna Ýtti...» Yani baba kendi oðlunun ölmüþ olan hür, müslüman ve muhsana olan anasýna kazfte bulunduðunda oðlu babasýný kazf haddini talep etmek maksadýyla dâvaya veremez. Eðer anasý hayatta olursa, kazf haddini talep etme kendisine ait olur. Nitekim geçmiþtir,
«Kazfedenden had düþtüðünde kendisine tazir lâzým gelir ilh...» Bu Kýnye´den naklen Bahýr´da zikredilmiþtir. Bir kimse bir þahsa «ey haramzade» dese had lâzým gelmez. Fakat baba çocuðuna «ey haramzade» dese tazir olunur. Baba evlâdýna sövdüðünde tazir vâcib olursa, evlâdýna kazfte bulunduðunda evleviyetle tazir vâcib olur.
METÝN
Kazf haddi miras olarak vereseye intikal etmez, imam Þâfiî (Rh. A.)´ye göre; intikal eder. Kazf ikrar edildikten sonra ondan dönülemez. Kendisine kazfedilenin, kazfedenle bir bedel karþýlýðýnda sulh olmasý ve onu af etmesi sahih olmaz. Evet. kendisine kazfedilen affederse, kazfedene had vurulmaz. Bu haddin vurulmamasý affýn sahih olduðundan deðil kendisine kazfedilenin haddi talep etmediðindendir. Hatta kendisine kazfedilen kazfedeni affettikten sonra affýndan dönüp haddin vurulmasýný talep etse, had vurulur. Þumunni. Bundan dolayý had ancak kendisine kazfedilen kimsenin bizzat huzurunda vurulur.
Bir kimse bir þahsa «ey zina eden» deyip o da «ben deðilim, bilâkis sensin» dese kazfte ALLAH hakký galip olduðu için ikisine de had vurulur. Fakat bir kimse bir þahsa meselâ: «Ey habîs» deyip o da «bilâkis sensin» dese birbirlerine mükâfat ve mukabele etmiþ olduktan için ta´zir olunmazlar. Ama ilerde gelecektir ki, kaadýnýn huzurunda iki kimse birbirine sövse veya birbirini dövse meclis-i þer-i þerifin hürmetini yýktýklarý ipin ve dövme farklý olup aralarýnda müsavat bulunmadýðý için kaadý ikisini de ta´zir eder.
Bir kimse «ey zina eden» ifadesini kendi zevcesine deyip o da «bilâkis sensin» dese eðer zevç þehadete ehil olan cinsten olursa zevcesine had vurulur, Han lâzým gelmez. Bu hususta kaide iki had bir yerde toplanýp birinin takdiminde diðerinin düþürülmesi lâzým gelse haddin zevcden düþürülmesine çare için önce kadýna had vurulmasý vâcib olur. Lian, had mânâsýndadýr. Bundan dolayý fukaha haddin vurulmasýna çare için «bir kimse zevcesine «ey zina edenin kýzý zina eden» dese lian yapýlmasýn diye zevcesinin anasý için zevce had vurulur. Çünkü zevç kendisine had vurulmakla Hana ehli olmaktan çýkar» demiþlerdir.
Bir kimse zevcesine «ey zina eden» deyip o da cevabýnda «seninle zina ettim» veya «seninle beraber zina ettim» dese þek mahalli olduðu için had ve lian lâzým gelmez. Bu mesele hitabla yani zevcenin «ben sertinle zina ettim» ifadesiyle tasvir edilmiþtir. Çünkü zevç «sen benden daha ziyade zina edicisin» diye cevap verse yalnýz zevce had vurulur. Hâniyye.
Bir kimse zevcesi olmayan bir kadýna «ey zina eden» deyip o da «seninle zina ettim» dese, yalnýz kadýna had vurulur, erkeðe had vurulmaz. Çünkü kadýn erkeðe zinayla kazfedip kendinin zina ettiðini tasdik etmiþtir.
Bir kimse bir çocuk için «bendendir» diye ikrar edip sonra «benden deðildir» diye nefyetse, lian okunur. Eðer iþ aksine olup yani önce «çocuk benden deðildir» diye nefyedip sonra Handan önce «çocuk bendendir» diye ikrar etse, kazf olduðu için had lâzým olur. Ýki surene de ikrar ettiði için çocuðun nesebi kendisinden sabit olur. Eðer «bu çocuk benim deðildir, senin de deðildir» dese, bu ifadesi heder (boþ) dir. Çünkü doðumu inkâr etmiþtir.
Bir kimse bir kadýna müennes alâmeti olan «hâ»´yý terhîm (kýsaltma) için hazfedip «ey zâni» dese ittifakla had vurulur. Çünkü kelâmda asýl olan müzekker sýygasýdýr. Bir erkeðe müennes sýygasýyla «ey zâniye» dese had vurulmaz, imam Muhammed (Rh.A.) «had vurulur. Çünkü «allâme» kelimesinde olduðu gibi «tâ» mübalaða için dahil olur» demiþtir.
Kazfedilen beldede, babasý bilinmeyen bir çocuðu bulunan yahut çocuðu sebebiyle lian okunmuþ kadýna kazfedene had vurulmaz. Çünkü bu çocuk zina alâmetidir. Her ne suretle olursa olsun mülkünde olmayan oðlunun cariyesi gibi yahut bir bakýma mülkünde olan ortak cariye gibi yahut mülkünde olup ebedî haram olan süt kýzkardeþi gibi bir kadýna cinsi yakýnlýkta bulunan kimseye yahut küfrü halinde zina eden kadýna yahut kitabet bedeline yetecek kadar para býrakýp ölen mükâtebe kazfeden þahsa, had vurulmaz. Çünkü oðlunun cariyesine yahut ortak cariyeye yahut esah olan kavle göre; mülkünde olan süt kýzkardeþine cinsi yakýnlýkta bulunan kimsenin namusu kalmamýþtýr. Küfür halinde zina eden kadýnýn ihsaný düþmüþtür. Kitabet bedeline yetecek kadar para býrakýp ölen mükâtebin ise hür olup olmadýðýnda Eshab-ý Kiram´ýn ihtilâflarý þüphe îrâs etmiþtir.
Hayýzlý iken zevcesine yahut mecusî olan cariyesine yahut mükâtebe olan cariyesine cinsi yakýnlýkta bulunan yahut kâfir iken mahremini (nikâhý kendisine ebedî haram olan) nikâh edip sonra müslüman olan kimseye kazfeden þahsa had vurulur. Çünkü o kimse bu kadýnlarýn bazýsýna nikâh cihetinden bazýsýna da satýn alma cihetinden mâliktir. Mahremini nikâh edip sonra müslüman olan kimseye kazfeden þahsa Ýmameyn (Rh.A.)´e göre; had vurulmaz.
Müstemin (pasaportlu) olan bir kâfir bir müslümana kazfetse, kendisine had vurulur. Çünkü o kul haklarýný yerine getirmeyi kabul etmiþtir. Fakat zina haddi ile hýrsýzlýk haddi, þarap içme haddi gibi hâlis ALLAH hakký olduðu için kazf haddinin hilâfýnadýrlar.
Ama zimmî olan kimseye þarap içme haddinden baþka bütün hadler vurulur. Gayetü´l-Beyan. Fakat Sarih «biz yukarýda Münye´den naklen zimmînin þarap içmesi ile had vurulacaðý gibi sahih olan kavle göre; sarhoþluk ile de had vurulacaðýný beyân ettik» demiþtir.
Siraciyye´de zikredilmiþtir ki; zimmîler þarabýn haram olduðuna itikat ederlerse, müslümanlar gibi olurlar. Yine Siraciyye´de zikredilmiþtir ki; bir zimmî hýrsýzlýk veya zina edip sonra Ýslâm þerefiyle müþerref olup hýrsýzlýðý veya zinasý kendisinin ikrarýyla veya müslümanlarýn þehadetiyle sabit olursa, kendisine had vurulur. Eðer zimmîlerin þehadetleriyle sabit olursa, zimmîlerin þehadetleri müslüman üzerine kabul edilmediði için had vurulmaz.
ÝZAH
«Kazf haddi miras olarak vereseye intikal etmez ilh...» Yani kazfedene had vurulmadan önce kendisine kazfedilen ölse veya haddin bir kýsmý vurulduðunda ölse, had bâtýl olur. Artýk usûl ve fürû´undan hiç bir kimse bu haddi vurduramaz. Çünkü kazf haddi kendisine kazfedilenin bir mülkü, bir þahsý hakký deðildir ki, varislerine intikal etsin. Fakat ölmüþ bir kimseye kazfedildiðinde dâva ve isbat etme ölünün usûl ve fürû´una ait olur. Bu dâva ve isbat asaletendir. Yoksa miras yoluyla deðildir. Tamamý Bahýr´dadýr.
«Ýmam Þafii (Rh.A.)´ye göre; intikal eder ilh...» Ýhtilâfýn esasý: Biz Hanefilerce kazf haddinde ALLAH hakký galiptir, imam Þafiî´ye göre; kul hakký galiptir. Bu itibarla Ýmam Þafiî´ye göre; kazf haddi miras olarak vereseye intikal eder. Kazf ikrar edildikten sonra dönülmesi, affedilmesi, bedel karþýlýðýnda sulh olunmasý sahih olur. Bunlarýn sahih olmasý, kul hakký ciheti nazar-ý itibara alýndýðýna göredir. Biz Hanefilere göre; ALLAH hakký nazar-ý itibara alýndýðý Ýçin bunlarýn hiç birisi sahih deðildir. Fetih.
«Kazf edenle bir bedel karþýlýðýnda sulh olmasý ilh...» Yani kazf eden kazf haddinden vazgeçmesi için kendisine kazf edilene bir þey verip sulh olsa, bu sulh sahih olmaz. Hatta kendisine kazfedilen sulh bedelini geri verip kazf haddini taleb etmeye devam edebilir.
Seriyüddin, Zeylaî Haþiyesi´nde «bu sulh olma, kazf haddi için kaadýya dâva edildikten sonra olursa, had düþmez. Eðer önce olursa, düþer» demiþtir. Fusûli´l-Ýmâdî´de de böyledir.
Ben derim ki: Affetme de bu tafsilât üzeredir. Buna, fukahanýn «affetmekle, kazf haddini taleb etme bâtýl olmaz» kavilleri münâfi deðildir, Çünkü fukahanýn bu kavilleri murafaa (duruþma) dan sonra yapýlan affa hamledilmiþtir. Ebussuud.
Ben derim ki: Menkul olan buna muhaliftir. Hâniyye´de «had sabit olduktan sonra af ve beri kýlmakla had düþmez. Keza; dâva kaadýya götürülmeden önce affedilse bile yine had düþmez.» diye zikredilmiþtir.
«Affetmesi sahih olmaz ilh...» Yani had sabit olduktan sonra kazfedilenin, kazfedeni affetmesiyle had düþmez. Ancak kendisine kazfedilen «o þahýs bana kazfetmedi» veya «þahitlerim yalan söyledi» derse, bu ifadesinden kazfin haddi gerektirmediði anlaþýlmýþ olur. Yoksa had sabit olup sonra düþmüþ olmaz. Nitekim kendisine kazfedilen, kazfedeni tasdik eniðinde yine had düþer. Fetih.
«Evet, kendisine kazfedilen, kazfedeni affederse, kazfedene had vurulmaz ilh...» Bu ifade de «Fetih sahibinin «af sahih olmayýp had vurulur» kavline temessük ederek kendisine kazfedilen kazfedeni affetse bile af sahih olmadýðý için kaadý kazfedene had vurur» diyen bazý âlimler) red vardýr. Bahir sahibi «bazý âlimlerin «kendisine kazfedilen kazfedeni affetse bile af sahih olmadýðý için kaadý kazfedene had vurur» kavilleri büyük bir galattýr» demiþtir.
Mebsut´ta zikredilmiþtir ki; kendisine kazfediien kazfedeni affedip kazf haddini taleb etmediðinde kaadýnýn haddi vurma hakký yoktur. Ancak kendisine kazfedilen affýndan dönüp kazf haddini taleb ettiði takdirde kaadý kazfedene had vurur. Çünkü affetmesi hükümsüz olduðu için sanki þimdiye kadar husumet etmemiþ olur. Fetih´te zikredilen kendisine kazfedilen affettikten sonra affýndan dönüp haddin vurulmasýný talep etmesi üzerine hamlolunur.
«Bundan dolayý had ancak kendisine kazfedilen kimsenin bizzat huzurunda vurulur ilh...» Hâkim-i Þehid´in Kâfî´slnde zikredilmiþtir ki; haddin bir kýsmý vurulduktan sonra kendisine kazfedilen kaybolsa, affetme ihtimali olduðu için haddin geri kalan kýsmý vurulmaz. Açýk olarak affettiðinde had evleviyetle vurulmaz.
«ikisine de had vurulur ilh...» Yani önce söyleyene de cevap verene de. Çünkü bunlardan her biri arkadaþýna kazfte bulunmuþtur, önce söyleyenin arkadaþýna kazfte bulunduðu açýktýr, cevap verenin de arkadaþýna kazfte bulunduðu açýktýr. Çünkü «ben deðilim, bilâkis sensin» ifadesinin mânâsý «ben deðilim, bilâkis sen zânisin» demektir, Bunlara had» din vurulmasý ancak talep ettikleri takdirdedir. Bahýr.
«Kaine ALLAH hakký galip olduðu için ilh...» Eðer birinin sözü diðerinin sözüne kýsas olsa ALLAH hakkýnýn düþmesi lâzým gelir ki bu ise caiz deðildir. Bahýr.
Ben derim ki: Galiba kazf haddi sabit olduktan sonra olsa bile haddin vurulmasýný talep etmenin þart olmasý kazfte kul hakký bulunduðuna göredir.
«Meselâ ilh...» Yani haddi gerektirmeyen herhangi bir ifadeden.
«Meclis-i þer-i þerifin hürmetini yýktýklarý için ilh...»
TENBÝH: Kaadýnýn huzurunda iki kimse birbirine sövse kaadýnýn onlarý affetme hakký var mý? Nehir sahibi «ben bunu görmedim» demiþtir. Zahir olan affedemez. Fakat hasýmlardan biri kaadýya «sen benim hasmýmdan rüþvet alýp benim aleyhime hükmettin» dese, fukaha «kaadýnýn onu affetme hakký vardýr» demiþlerdir. Bu meseleyle birinci mesele arasýndaki fark açýktýr.
Ben derim ki: Bu, söz götürür. Zira kaadýnýn huzurunda birbirine söven kimseler biri diðerinden hakkýný almýþtýr. Fakat onlar kaadýnýn meclisinin hürmetini yýktýklarý için mücerred kaadýnýn hakký kalmýþtýr. Bu hasýmlardan birinin kaadýya «rüþvet aldýn» demesi gibi olur. Buna göre; kaadý huzurunda birbirine söven kimseleri affedebilir.
Valvalcýyya´da «iki kimse kaadýnýn huzurunda birbirine sövse, kaadý onlara «susun» dediði halde susmasalar baþkalarýnýn da böyle fena fiili irtikab etmeye cesaret etmemeleri için kaadýnýn onlarý hapsedip ta´zir etmedi güzeldir. Eðer kaadý onlarý affederse, bu da güzeldir. Çünkü her iþte affetmek menduptur» diye zikredilen buna delâlet eder.
«Lian lâzým gelmez ilh...» Çünkü zevceye kazften dolayý had vurulduðu için Hana ehil olarak kalmaz. Çünkü Han þehadettir. kazf sebebiyle kendisine had vurulanýn þehadeti makbul deðildir.
«Lian yapýlmasýn diye zevcesinin anasý için zevce had vurulur ilh...»
Zevce had vurulabilmesi için önce zevcesinin anasýnýn kazf haddini dâva etmesi lâzýmdýr. Zevce had vurulunca Han düþer. Çünkü kazf için kendisine had vurulanýn þehadeti kabul edilmez. Eðer önce zevcesi kazf haddi dâvasýnda bulunup kaadý aralarýnda Han yapsa, sonra zevcesinin anasý kazf haddi dâvasýnda bulunsa erkeðe kazf için had vurulur. Bahýr´da da böylece zikredilmiþtir.
«Þek mahalli olduðu için ilh...» Yani zevç zevcesine «ey zina edem deyip o da «seninle zina ettim» dese þek bulunduðu için had vurulmaz Çünkü zevce bu ifadeyle «nikâhtan önce seninle zina ettim» mânâsýn murad etse zina ettiðinde zevcini tasdik ettiði için Han lâzým olmayý] zevcine kazfte bulunduðu için had lâzým gelir. Eðer bu ifadeyle «nikâh tan sonra seninle cinsi yakýnlýkta bulundum» mânâsýný murad edip mü , þakele (þekilde bir olduðu) için bu cinsi yakýnlýða zina demiþse, had lâzým olmayýp lian vâcib olur. Çünkü kazf zevç tarafýndan yapýlmýþ, zevce tarafýndan yapýlmamýþtýr.
«Seninle zina ettim» ifadesiyle bu iki mânâdan birini tayin etmek mümkün olmadýðý için lian ile hadden hangisinin vâcib olduðunda þüphe vâki olmuþtur. Binaenaleyh þüpheyle had ve Handan birisi vâcib olmaz. Ancak zevcesinin «evlenmeden önce seninle zina ettim» veya zevcesi olmayan bir kadýn «seninle zina ettim» demek suretiyle þüphe zail olursa, yalnýz kadýna had vurulur. Nehir.
«Yalnýz zevce had vurulur ilh...» Çünkü «sen benden daha ziyade zina edicisin» ifadesi kazf deðildir. Yukarda geçtiði üzere bu ifadenin mânâsý «sen zinaya daha kudretlisin» demektir. Evet. Zahiriyye´den naklen yukarýda geçtiði üzere bu ifade kazf olup yalnýz kadýna had vurulur. Yalnýz kadýna had vurulmasý þöyle de izah edilebilir: Zevcenin zevcine «sen benden daha ziyade zina edicisin» diye cevabý kazf sayýldýðý takdirde zevcini «ey zina eden» sözünde tasdik etmiþ olur.
«Lian okunur ilh...» Çünkü çocuðun kendinden olduðunu ikrar etmesiyle çocuðun nesebi kendisinden sabit olur. Sonra «çocuk benden deðildir» diye çocuðun nesebininefyetmesiyle zevcesine kazfte bulunmuþ olduðundan lian okurlar. Nehir.
«Heder (boþ) dir ilh...» Yani «bu çocuk benim deðildir, senin de deðildir» dese bu sözünden dolayý kendisine ne had ve ne lian lâzým gelir.
«Çünkü doðumu inkâr etmiþtir ilh...» Bununla kazf etmiþ olmaz. Bundan dolayý bir kimse bir þahsa annesini babasýný kasdederek «sen filan adamýn ve filan kadýnýn oðlu deðilsin» dese kendisine bir þey lâzým gelmez.
«Kelâmda asýl olan ilh...» Bir erkeðe «ey zâniye» denilmesi Ýmam-ý Azam ile imam Ebû Yusuf´a göre; kazf sayýlmaz, bu bir erkek hakkýnda mutasavver olmayan bir þey ile kazf demektir, bu cihetle bu söz, laðvdýr. Nitekim tenasül uzvu kesilmiþ olan kimseye kazfedene had vurulmaz.
Bir kimse bir erkeðe hitaben «sen zinaya mahalsin» dese had vurulmaz. Müennes harfi olan «hâ»´nýn mübalaða için olmasý mecazdýr. Ýmam Muhammed (Rh.A.)´e göre; bir erkeðe «ey zâniye» denilmesi kazf sayýlýr. Müennes harfi olan «ha» mübalaða için ilave edilmiþ olabilir. Al-lâme tabirinde olduðu gibi yahut bu harf zaiddir. Bur harf hazfedilince «ey zâni» denilmiþ olur.
«Çocuðu sebebiyle lian okunmuþ kadýna kazfedene had vurulmaz ilh...» Yani çocuk gerek hayatta gerek ölü olsun müsavidir. Çocuðu sebebiyle lian okunmuþ kadýna kazfedene haddin vurulmamasý, kaadý çocuðun nesebini babasýndan kesip anasýna ilhak edip lian baki kaldýðý takdirdedir. Çocuðundan baþka sebeble lian yapýlmýþ veya çocuk sebebiyle lian yapýlmýþ fakat çocuðun nesebini kaadý babasýndan kesmemiþ yahut zevci kendisini yalanlayarak lian düþmüþ olan kadýna kazfedene had vurulur. Bahýr.
«Çocuk alna alâmetidir ilh...» Bu çocuk sebebiyle anasýnýn iffeti kalmamýþtýr.
«Mülkünde olmayan ilh...» Bunda kaide: Liaynihi haram (kendisinden dolayý haram) olan cinsi yakýnlýðý irtikap eden kimseye kazfeden þahsa had vurulmaz. Çünkü zina liaynihi haram olan cinsi yakýnlýktýr. Ligayrihi haram (baþka bir þey dolayýsý ile haram) olan cins) yakýnlýðý irtikap eden kimseye kazfeden sahsa had vurulur. Çünkü bu zina deðildir. Her bakýmdan veya bir bakýmdan mülkü olmayan bir kadýna cinsi yakýnlýk liaynihi haramdýr. Tereddütsüz ebedî haram olmasý icmâ veya meþhur hadis ile sabit olan bir kadýna mülkünde iken cinsi yakýnlýkta bulunmak Ýmam-ý Azam (Rh.A.)´a göre; yine liaynihi haramdýr. Fakat öpme, sýkma ile sabit olan müþâhere hürmeti böyle deðildir. Çünkü bunda ihtilâf vardýr. Hakkýnda nass (delil) da yoktur, bilâkis ihtiyattýr. Cinsi yakýnlýkla sabit olan müþâhare hürmeti ise ALLAH-ü Teâlâ´nýn :
Nisa Sûresi; âyet : 22
«Babalarýnýzla evlenmiþ olan kadýnlarla evlenmeyin.» kavl-i kerimiyle sabittir. Nass (delil) ilesabit olan bir þey hakkýndaki ihtilâfa itibar yoktur. Bir þeyin hürmeti muvakkat olursa, ligayrihi haram olur. Tamamý Hidaye ve þerhlerindedir.
«Oðlunun cariyesi gibi ilh...» Fetih´te buna kendisine zorla cinsi yakýnlýkta bulunulan kadýn misal olarak getirilmiþtir. Kadýna zorla cinsi yakýnlýkta bulunulmasý ihsanýný düþürür. Buna göre böyle bir kadýna kazfeden þahsa had vurulmaz. Kendisine zorla cinsi yakýnlýkta bulunulan kadýn günahkâr olmasa bile irtikap edilen fena fiil zina olmaktan çýkmaz. Keza; kendisine zorla zina yaptýrýlan erkeðin ihsaný düþtüðü gibi kadýnýn ihsaný da düþer.
«Mülkünde olup ebedî haram olan ilh...» Haram olmanýn mülke isnadý, müsebbebin sebebe isnadý kabilindendir. Çünkü haram olan faydalanmaktýr. Mülk ise faydalanmanýn sebebidir. Musannif «ebedî haram» kavliyle muvakkatan haram olandan ihtiraz etmiþtir. Muvakkatan haram olanýn misalleri yakýnda gelecektir.
«Esah olan kavle göre ilh...» Bu ifade, imam Kerhî´nln kavlinden ihtirazdýr. Üç mezhep imamýnýn kavli de böyledir, imam Kerhî´ye göre; mülkünde olup ebedî haram olan süt kýzkardeþlne cinsi yakýnlýkta bulunan kimseye kazfeden þahsa had vurulur, mülkündeki süt kýr kardeþine çiriþi yakýnlýkta bulunmak mülkünde bulunan mecusî cariyesine cinsi yakýnlýkta bulunmak gibidir. Esah olan kavlin vechi mecusî cariyenin haram olmasý kalkabilir. Çünkü bunun haram olmasý muvakkattir, ama süt kýzkardeþin helâl olmaya mahal olmasý asla kabil olmadýðý için buna yapýlan cinsi yakýnlýk nasýl ligayrihi haram sayýlabilir. Fetih.
«Namusu kalmamýþtýr ilh...» Yani namus zail olunca ihsan da zail olur. Nass (âyet-i kerime) namuslu ve hür kadýnlara kazfeden kimseye haddi vâcib kýlmýþtýr. Namuslu ve hür erkekler de namuslu ve hür kadýnlarýn mânâsýnda olup onlara da kazfedlldlðinde kazfedene had vâcib olur. Namuslu ve hür olmayan kimseye kazfte bulunan þahýs hakkýnda haddi gerektiren delil yoktur, ama bir insan bir günâh iþleyip tövbe ettikten sonra ona kazfte bulunmak haram olduðu için ta´zir olunur. Fetih.
«Küfrü halinde zina eden kadýna ilh...» Kadýn kaydý þart deðildir. Hatta dar-ý islâmda veya dar-ý harpte kadýn olsun erkek olsun küfür halinde zina edip sonra müslüman olsa, bunlara kazfedene had vurulmaz.
Bir kimse bir þahsa «sen zina enin» deyip sonra o þahsýn küfür halinde zina ettiðini ispat etse yahut «sen kâfir iken zina ettin» dese bu ifade âzâd edilmiþ bir þahsa «sen köleyken zina ettin» demiþ gibi olup kendisine had vurulmaz. Fetih. Bahýr.
«Kazfeden þahsa had vurulur ilh...» Çünkü bu kadýnlarýn haram olmasý muvakkattir. Hayýzlý kadýnýn, kendisine zihar yapýlmýþ kadýnýn, farz orucu tutan kadýnýn, mecusî cariyenin, evli cariyenin, fasid olarak satýn alýnan cariyenin - çünkü fasid olarak satýn alma mülkü gerektirir- haram olmasý muvakkatttr. Bunlara cinsi yakýnlýkta bulunan kimseye kazfeden þahsa hadvurulur. Fakat fasid olarak nikâh edilen kaimin haram olmasý muvakkat deðildir. Çünkü fasid nikâhla mülk sabit îlmaz. Bundan dolayý fasid nikâhla evlenip cinsi yakýnlýkta bulunan kimsenin ihsaný düþer ve kendisine kazfeden kimseye had vurulmaz. Fetih.
METÝN
Kazfeden kimse bir þahsa yapmýþ olduðu kazfini ikrar edip kendisine kazfettiði þahsýn isterse küfür halinde olsun zina ettiðine dair dört þahit getirse yahut kendisine kazfedilen þahýs -yukarýda geçtiði gibi - dört mecliste zina ettiðini ikrar etse kendisine zina haddi vurulur. Kendisine kazfedilen þahsýn ihsaný düþtüðü için kazfeden kimseye had vurulmaz. Bu meseleyi beyanda Molla Hüsrev, metnin «ev ekarra bizzina: Kendisine kazfedilen þahýs zina ettiðini ikrar etse» ifadesi yerine «ev ikrarihi bizzina» ifadesini zikretmiþtir. Buna göre mânâsý; «kazfeden kimse kendisine kazfte bulunduðu þahsýn zinayý ikrar ettiðine þahit getirse, had vurulur» demek olur.
Halbuki Bahýr´da yazýlmýþtýr ki; ikrar üzere þahit getirmek asla muteber olmaz ve kendisine itimad edilmez. Çünkü kendisine kazfedilen þahýs zina ettiðini inkâr ederse, getirilen þahit hükümsüz olur. Eðer ikrar ederse, ikrarýyla beraber þahit Kabul edilmez: Ancak Eþbah´ýn beyânýna göre; yedi yerde ikrarla beraber þahit kabul edilir. Halbuki bu mesele o yedi yerden deðildir. Bundan dolayý musannif ibareyi deðiþtirmiþtir.
Yani: izah edilen surette haddi gerektiren zinaya þehadet tehir olunup tekaadüm-i zamandan sonra olmazsa kendisine kazfedilen þahsa zina haddi vurulur. Kazfeden kimse yaptýðý zina isnadýný o anda isbat için delilden aciz olup þahitlerinin þehir içinde bulunduklarýný iddia edip onlarý getirebilmesi hususunda kendisine mühlet verilmesini isterse, o gün mahkeme daðýlmadan þahitlerini getirmesi için müsaade edilir, fakat þahitlerini aramasý için kendisinden kefil alýnmaz, bilâkis hapsolunup kendisine «þahitlerini getirecek adam gönder» denilir. Kazfeden, kazf iddiasýný þahitlerle isbattan aciz olursa, kendisine kazf haddi vurulur. Kazfeden kimse kendisine kazfettiði þahsýn dediði gibi olduðuna dair dört fâsýk þahit getirirse, kazfeden kimseden, kendisine kazfedilen þahýstan ve þahitlerden had düþer.
Cinsleri bir olan cinayetler için bir had kifayet eder. Fakat yukarda beyân olunduðu üzere zina, içki ve kazf hadleri gibi cinsleri ayrý olursa, bir had kifayet etmeyip her biri için had vurulur. Musannifin bu meseleyi mutlak surette zikretmesi, kendisine kazfedilenlerin bir kaç kiþi veya bir kiþi olmasýna, kazf in bir günde veya bir kaç günde, bir cümle veya ayrý ayrý cümlelerle yapýlmasýna, hadlerin hepsinin veya bir kýsmýnýn dâva ve talep edilmesine þâmil olduðu gibi þunlara da þâmildir: Bir kimseye kazf için had vurulup bir kamçý vurulmasý baki kaldýktan sonra o mecliste diðer bir þahsa kazfte bulunsa, kalan bir kamçý vurularak birinci had tamamlanýr da tedahülden dolayý ikinci kazf için bir þey lâzým olmaz.
Bir köle bir þahsa kazfte bulunsa, âzâd edildikten sonra baþka bir þahsa daha kazfte bulunsa, kendisine köle haddi vurulur. Eðer kendisine kazfolunan ikinci þahýs had esnasýnda veya had tamam olduktan sonra had talebinde bulunursa, kýrk ikisi için vurulmuþ olduðundan had seksene tamamlanýr. Fetih.
Zeylaî´nin hýrsýzlýk bahsinde zikredilmiþtir ki; bir kimse, bir þahsa kazfte bulunup kendisine had vurulduktan sonra tekrar o þahsa kazfte bulunsa, ikinci için had vurulmaz. Çünkü maksud olan, kazfeden kimsenin yalanýný ortaya koyup kendisine kazfedilen þahýstan ân gidermek; birinci hadle hâsýl olmuþtur. Bundan anlaþýlan: Bir kimse bir þahsa «ey zina eden» deyip kendisine had vurulduktan sonra yine o þahsa «ey zina eden kadýnýn oðlu» dese ve o þahsýn anasý da ölmüþ bulunup o þahýs had talebinde bulunsa, o kimseye ikinci defa had vurulur. Nitekim kemal erbabýna gizli deðildir.
Musannifin izah edilen meseleyi had ile takyid etmesi, taziri gerektiren lâfýzlarýn teaddüdüyle müteaddit olmasýný ifade eder. Çünkü tazir kul hakkýdýr.
FER´Î MESELE: Bir kaadý bir kimseyi zina ederken veya içki içerken görse, istihsanen o kimseye had vurmaz, imam Muhammed bunlarý kazf haddine ve kýsasa kýyas ederek «kaadý ona had vurur» demiþtir. Fakat imam Muhammed´e «kaadý hâdis-i þerifle hadleri defetmeye memur olduðu halde bu hadleri tatbik ederse, kendisine töhmet lâhik olun» diye cevap verilmiþtir.
Ynt: Hadler Cezalar By: neslinur Date: 02 Mart 2010, 23:45:34
ÝZAH
«Kendisine kazfedilen þahsýn ihsaný düþtüðü için kazfeden kimseye had vurulmaz ilh...» Bu ifadenin burada zikredilmesi yerinde deðildir. Çünkü ´söz kendisine kazfedilene had vurulmasý hakkýndadýr. Yoksa kazfedene had vurulmasý hakkýnda deðildir.
Yukarýda Fetih´ten naklen beyân edilmiþtir ki; zina kâfirden de tahakkuk eder, fakat onun hakkýnda recm deðil celd haddi icra edilir. Müslüman olmasýyla da had düþmez. Bunu, Sarih de ihsan þartlarýný zikrederken açýklamýþtýr. Bu ifade tamamen mevzu harici deðildir. Nasýl mevzu harici olabilir ki; bâb kendisine kazfedilene had vurulmasý hakkýnda deðil kazfedene had vurulmasý hakkýndadýr. Ayný zamanda kendisine kazfedilene had vurulduðunda kazfedenden had düþer.
«Yedi yerde ikrarla beraber þahit kabul edilir ilh...» Yedi yer þunlardýr :
1 - Vârislerden biri ölü üzerinde borç bulunduðunu ikrar etse borçla hükmedildiðinde diðer vârislerin hakkýna tecavüz olacaðý için ikrarýyla beraber þahit getirmesi de lâzýmdýr.
2 - Bir vasinin vesayetini bir müddeâ aleyh (aleyhinde dâva açýlan) ikrar ederken vasîye vesayetine dair þahit getirmesi lâzýmdýr.
3 - Müddeâ aleyh vekâleti ikrar ederken vekil zararý defetmek için vekâletini isbat eder.
4 - Ýstihkaakta aleyhine hak dâva edilen kimsenin ikrarýyla beraber satýcýsýna dönmek mümkün olsun diye istihkaaka þahit getirilmesi lâzýmdýr.
5 - Bir çocuðun babasýndan çocuktan dolayý bir þey dâva edilip babasý da dâva olunan þeyi ikrar etse, onun ikrarýyla dâva edilen þey sabit olmaz, þahit getirilmesi lâzýmdýr.
6 - Bir vâris musa - leh (kendisine vasiyet olunan kimse) için olan þeyi ikrarýyla beraber þahit getirmesi lâzýmdýr.
7 - Bir kimse bir hayvaný bir þahsa kiraya verip sonra yine o hayvaný baþka bir þahsa da kiraya verse, birinci kiralayan þahýs kiracýnýn aleyhine þahit getirse, her ne kadar ikinci kiralayan þahýs hazýr olup ikrar etse de yine getirilen þahitler kabul edilir.
«Kazfeden kimse yaptýðý zina isnadýný o anda isbat için delilden aciz olup ilh...» Eðer tezkiye olunmamýþ iki þahit getirse veya bir þahit getirip ikinci þahidin þehir içinde bulunduðunu Ýddia etse, þahidlerin tezkiye edilmesi veya diðer þahidin getirilmesi için kaadý kazfedeni üç gün hapseder. Nitekim bunu babýn evvelinde beyân ettik.
«Kendisinden kefil alýnmaz ilh...» Çünkü kaadýya göre; kazf haddinin vâcib olmasýnýn sebebi açýktýr. Bu itibarla kaadý kendisine kazfedilenden bir an önce ân defetmek için kazf haddini tehir etmez. O günün mahkemesi daðýlýncaya kadar tehir etmesinde bir beis yoktur. Ýmameyn (Rh.A.)´e göre; kazfedilenden kefil alýnýr. Bundan dolayý had ve kýsas dâvasýnda suçlu hapsedilir. Fakat had ve kýsasýn bizzat kendileri için suçludan kefil alýnmaz.
Ebû Bekir-i Râzî «imam-ý Azam (Rh.A.) «kazfedenden kefil alýnmaz» ifadesiyle «kaadý kazfedeni kefil vermesi için cebretmez» mânâsýný murad etmiþtir» demiþtir. Ama kazfeden kendiliðinden kefil verirse, bir beis yoktur. Çünkü kazfedenin nefsini teslim etmesi kendisi üzerine haktýr. Nefse kefil olan kimseden de ancak bu kadarý istenir. Fetih.
«Had düþer ilh...» Çünkü fasýðýn kendisinde bir nevi kusur bulunsa bile þehadeti eda ve tahammüle ehildir. Bundan dolayý biz Hanefilerce fâsýðýn þehadetiyle verilen hüküm geçerlidir. Binaenaleyh fâsýklarýn þehadetiyle zina þüphesi sabit olup kendilerinden ve kazfedenden had düþer. Keza: Zinanýn sübutunda þahitlerin adaleti þart olduðu için kendisine kazfedilen þahýsdan da had düþer. Eðer þahitler âmâ yahut köle yahut kazf için had vurulmuþ yahut üç þahit olurlarsa kendilerine kazf için had vurulur. Kendileri þehadete ehil veya nisab miktarý (dört þahit) olmadýklarý için aleyhine þahitlik yaptýklarý þahsa zina haddi vurulmaz. Nitekim zina üzerine þehadet babýnda geçmiþtir.
Ben derim ki: Bundan anlaþýlan kazfeden kimseye de had vurulmasýdýr. Çünkü þahitler kazf yoluyla deðil þehadet etmek üzere konuþtuklarý için kendilerine had vurulduðu takdirde kazf eden kimseye had evleviyetle vurulur. Ben bunu açýk olarak görmedim.
«Cinsleri bir olan cinayetler için bir had kifayet eder ilh...» Musannif «bir kimse bir kaç þahsakazfte bulunsa, yalnýz bir had vurulur» diye ifade etmiþtir. Bir kimse, bir þahsa kazfedip bundan dolayý had vurulduktan sonra tekrar baþka bir þahsa kazfte bulunacak olsa. hakkýnda ittifakla tekrar kazf haddi lâzým gelir. Fakat birinci þahsa tekrar kazfte bulunacak olsa, kazf haddi vurulmaz. Fetih. Bahýr.
«Bir sözle ilh...» Meselâ: Bir kimse, bir cemaate bir cümleyle «siz zânisiniz» dese, kendisine yalnýz bir had vurulur. Nehir.
«Bir kamçý vurulmasý baki kaldýktan sonra ilh...» Bu ifade «birinci had tamam olduktan sonra tekrar baþka bir þahsa kazfte bulunursa, kendisine tekrar had vurulur» kavlinden ihtirazdýr.
«Tedahülden dolayý ilh...» Kazf haddinde tedahül cereyan eder. Yani bir kaç tane kazften dolayý yalnýz bir had vurulur. Bunda kaide: Birinci hadden bir kamçý kalsa bile bu esnada kendisine had vurulan kimse baþka bir þahsa kazfte bulunacak olsa birinci had tamamlanýr, ikinci kazf için kendisine had vurulmaz. Cevhere.
Ben derim ki: Ýkinci kazf için ayrýca had vurulmamasý kendisine kazfedilen þahýslar hazýr bulunduklarý takdirdedir. Bahir ile Nehir´de böyle zikredilmiþtir. Çünkü Muhit ile Tebyin´de zikredilmiþtir ki; zina veya içki için haddin bir kýsmý vurulduktan sonra kaçan kimse tekrar zina etse veya içki içse yeni baþtan had vurulur. Eðer kazf haddinin bir kýsmý vurulduktan sonra kaçan kimse baþka bir þahsa kazfte bulunacak olsa, kendilerine kazfedilen bu iki þahýs beraber hazýr olurlarsa veya birinci þahýs hazýr olursa, birinci haddin geri kalan kýsmý tamamlanýr, ikinci kazf için bir þey lâzým gelmez. Eðer kendisine kazfedilen ikinci þahýs yalnýz hazýr olursa, yeni baþtan ikinci kazf haddi vurulur ve birinci þahýs dâva etmediði için birinci hadden kalan kýsým düþer. Çünkü bu þahsýn haddin kalan kýsmýnýn vurulmasýný dâva etmemesi ilk baþtan affetmek gibidir. Nitekim kazf haddi ilk baþtan ancak kendisine kazfedilen þahsýn istemesiyle vurulur. Haddin kalan kýsmý da ayný þeklide kendisine kazfedilen þahsýn istemesiyle ikmal olunur. Bana zahir olan budur.
Velhasýl; kendisine kazfedilen birinci þahýs yalnýz olarak veya ikinci þahýsla beraber haddin vurulmasýný taleb ederse, birinci haddin kalan kýsmýnýn vurulmasýyla iktifa edilir. Eðer ikinci þahýs yalnýz olarak kazf haddinin vurulmasýný taleb ederse, zina ve içki haddi gibi yeni baþtan had vurulur.
Bu izahla malum oldu ki; birinci haddin kalan kýsmýnýn tamamlanmasý ancak birinci þahsýn hazýr almasýyladýr. Tedahül, bazan ikinci haddin birinci haddin kalan kýsmýna dahil olmasýyla, bazan da birinci haddin kalan kýsmýnýn ikinci hadde dahil olmasýyla olur. Bu da ikinci kazf için yeni baþtan had vurulduðundadýr.
«Çünkü maksud olan ilh...» Bahýr´da zikredilmiþtir ki; bunda olan kemal erbabýna gizli deðildir. Zira birinci hadle kazfeden þahsýn gelecekte vereceði haberde yalan olduðu ortayaçýkmayýp kendisine had vurulmazdan önce geçmiþ zamandaki vermiþ olduðu haberde yalancý olduðu ortaya çýkmýþtýr. Bundan dolayý Fetih´te «bir kimse, bir þahsa kazfedip bundan dolayý kendisine had vurulduktan sonra tekrar ayný zinayla kazfte bulunsa þöyle ki: «Ben o þahsa nisbet etmiþ olduðum zina dâvasýnda duruyorum» dese Zeylaî´de zikredildiði gibi kendisine ikinci defa had vurulmaz. Ama o þahsa baþka bir zinayla kazfte bulunsa kendisine ikinci defa had vurulur» diye zikredilmiþtir.
Fakat Zahiriyye´de zikredilmiþtir ki; bir kimse bir þahsa kazfedip bundan dolayý kendisine had vurulduktan sonra ayný þahsa kazfte bulunacak olsa kendisine ikinci defa had vurulmaz. Bunda asýl olan «Ebû Bekrete, Muðire´nin zina ettiðine þahitlikte bulunmuþ. Hz. Ömer (R.A.) zina þahitlerinin adedi noksan olduðu için Ebû Bekrete´ye kazf haddi vurmuþ, bundan sonra Ebû Bekrete toplantý yerlerinde «Muðire´nin zâni olduðuna þehadet ederim» diyormuþ. Hz. Ömer (R.A.) Ebû Bekrete´ye ikinci defa had vurmak istediðinde Hz. Ali (R.A.). Hz. Ömer (R.A.)´i men etmiþ. Hz. Ömer (R.A.) Hz. Ali (R.A.)´nin kavline dönmüþ ve mesele icmâ olmuþtur.» diye rivayet edilendir. Bundan malum oldu ki; mezhebin muhtar kavline göre; Zeylaî´nin zikrettiði gibi; bîr kimse bir, þahsa kazfte bulunup bundan dolayý kendisine had vurulduktan sonra kazfeden kimse gerek ayný sözünde israr ederek kazfte bulunsun, gerekse ayný þahsa baþka zina ile kazfte bulunsun ikinci defa had vurulmaz. Zahiriyye´nin ibaresi burada son bulmuþtur.
Bahýr ile Nehir´de de «o kimseye tekrar had vurulmaz» diye zikredilmiþtir. Fakat Fetih´de zikredilen buna muhaliftir. Bana öyle geliyor ki; doðru olan Fetih´de zikredilmiþ olandýr. Çünkü o kimse, baþka bir þahsa kazfte bulunduðunda kendisine tekrar had vurulduðu gibi ayný þahsa birinci zina Ýsnadýnda baþka bir zina isnadýnda bulunursa, yine kendisine tekrar had vurulur. Zira o kimsenin ikinci yapmýþ olduðu kazfte yalan olduðu ortaya çýkmamýþtýr, Ama kazfeden kimse, had vurulduktan sonra yine ayný kazf sözünde israr etse veya mutlak surette kazfte bulunsa bu, birinci kazf üzerine hamledileceði için kendisine tekrar had vurulmaz. Çünkü kazften dolayý kendisine had vurulan kimse, kazfettiði sözünde doðru olduðunu belirtmek için sözünü tekrarlayabilir. Nitekim Ebû Bekrete, «Muðire´nin zâni olduðuna þehadet ederim» ifadesiyle baþka bîr zina murad etmemiþtir. Bununla malum oldu ki; Zahiriyye´de zikredilen, Fetih´de zikredilene muhalif deðildir.
«Diye cevap verilmiþtir ilh...» Yani bir kaadý bir kimseyi zina ederken veya içki içerken görse, istihsanen o kimseye had vurmaz.
Ýmam Muhammed «bu hadleri kazf haddine ve kýsasa kýyas ederek, kaadý ona had vurur» demiþtir. Zina ve içki haddi ile kazf ve kýsas arasýndaki fark istihsanen þöyle açýklanýr: Bu zina veya içki Maddinin muayyen bir dâva ve talep edeni yoktur. Bu itibarla ibtidaen buhaddi istifa ve icra etmek kaadýya aittir. Þahit hakkýnda Peygamberimiz (S.A.V.)´in :
«Kim ki bir ayýbý görüp onu setrederse diri diri gömülen kýzý diriltmiþ gibi olur.» hâdis-i þerifinin gereðince kaadý setr ile hadleri defetmeye memurdur. Binaenaleyh kaadý memur olduðu þeyi býrakýp haddin istifa ve icrasýný murad ederse, had vurmuþ olduðu kimseye buðz ve düþmanlýk ettiði töhmeti kendisine lâhik olur. Bu yüzden bu hadleri icra etmesi kaadýya caiz olmaz. Fakat kazf haddiyle kýsas böyle olmayýp kazf haddinde kendisine kazfedilen þahýs kýsasta ise öldürülenin velisi dâva ve talep etmektedir. Hatta denilmiþtir ki; hakkýnda kötü söz söylenilen zât için kötü söz söyleyen kimseyi tazir etmek kýsas gibi olduðundan bunda kaadý için bir töhmet yoktur. Binaenaleyh kaadý için kendisiyle ALLAH arasýnda olan þeyi istifa ve icra etmesi caizdir. Çünkü hüküm kýsasýn istifa ve-icrasý için þart olmayýp suçlunun imkan vermesi için þarttýr. Nitekim zina üzerine þehadet babýndan önce geçmiþtir. Bu mahallin takriri hususunda bana zahir olan budur.
TAZÎR BÂBI
METÝN
Tazîr lügatta; mutlak surette te´dip manasýnadýr. Kaamûs´un «hadden az olan dövmeye ýtlak olunur» demesi yanlýþtýr. Nehir.
Þeriatta ta´zîr; miktar bakýmýndan hadden az olan te´dipdir. Eðer dövmekle olursa, en çoðu otuzdokuz, en azý üç kamçýdýr.
Molla Hüsrev, «Dürer» isimli kitabýnda tazîri dört mertebeye ayýrmýþtýr. Musannifin Molla Hüsrev´in tazîr hakkýnda beyân ettikleri kavilleri tazîri hâkimin reyine býrakmadýklarýna göredir. Halbuki izah edilen dört mertebe mutlak surette onlarýn dedikleri gibi deðildir. Çünkü eþra-fü´l - eþraftan olan bir zât, bir kimseyi dövüp yaralasa, onun tazîrinde mücerred ilâm kifayet etmez. Sarih «ben bu zâtýn tazîrinin darb ile olmasý doðrudur zannederim» demiþtir.
ÝZAH
«Tazîr ilh...» Musannýf, hakkýnda muayyen bir ukubet, muayyen bir ceza mevcud olan hadleri bitirince hakkýnda muayyen bir þer´i had mevcud olmayan cürümlerden dolayý tertib ve tatbik edilecek te´dip ve cezayý anlatmaya baþlamýþtýr. Zayýf olduðu için hadlerden sonra zikretmiþ, ta´zîrden bir kýsmý halis kul hakký olduðu için hadlere katmýþtýr. Çünkü tazîr de ukubet (ceza) den ibarettir. Tamamý Nehir´dedir,
«Tazir lügatta; mutlak surette tedip manasýnadýr ilh...» Yani tazir, hadden az veya çok olmak üzere dövme veya baþka suretlerle yapýlan tediptir. Tazîr, tefhîm (büyük sayma) ve tazîm (ululama) mânâlarýna da gelir. Buna göre; «tazir» tabiri zýt olan isimlerdendir.
«Kaamus´un «hadden az olan dövmeye, ýtlak olunur» demesi yanlýþtýr ilh...» Çünkü bu þer´i bir vaz´ýdýr, lugavî deðildir. Zira þer´i vaz´ýlar ancak þeriat tarafýndan bilinir. Þeriatýn aslýný bilmeyen lügat erbabýna onun beyâný nasýl nisbet edilir. Sýhah sahibi «tazîri dövme ile tefsir et tikten sonra hadden az dövmeye tazîr ismi verilir» demekle bu dövmenin þer´i hadden az olmak kaydýnýn ziyadesiyle bu ha ki kat-i þeriyyenin hakikat-i lugaviyyeden menkul olduðuna iþaret etmiþtir. Binaenaleyh tazîr, salât (namaz), zekât lâfýzlarý gibi hakikat-i lugaviyyeden menkuldür Çünkü bunlarda lugavî mânâsý mevcut olmakla beraber daha ziyade mânâ da vardýr. Bu mühim bir inceliktir ki; bunu Sýhah sahibi anlam» fakat Kaamus sahibi bundan gafil olmuþtur. Bunun benzeri Kaamus sahibi için çok vâki olmuþtur. Bu zeki kimselerin anlayacaðý bir galattýr Kaamus sahibi namýna buna þöyle cevap verilebilir: Kaamus sahibi kendi eserinde yalnýz lugavî olan lâfýzlarý zikretmeyip bilâkis faydalan çoðaltmak için bazý þer´i ve ýstýlahî menkûlatý ve Farsça lâfýzlarý da zikretmiþtir. Fakat bu cevab söz götürür. Çünkü Kaamus isimli kitabýn mevzûu lugavî mânâlarý beyân etmektir. Lugavî mânâdan baþkasý zikredildiðinde kitaba bakanýn þüpheye düþmemesi için bununüzerine tenbih edilmesi lâzýmdýr. Bu Ýbn-i Hacer-i Mekkî´den naklen Nehir´de zikredil mistir.
«Miktar bakýmýndan hadden az olan tedipdir ilh...» Had ile tazîr arasýndaki fark; hadlerin miktarý muayyendir, tazîre gelince bunun takdiri ve tatbiki müslüman hükümdarýn ve onun naiblerinin reylerine býrakýl mistir. Had þüphe ile düþer, tazîr ise þüphe ile beraber vâcib olur. Had çocuk üzerine vâcib olmaz, tazîr ise mümeyyiz (iyiyi kötüden ayýran) çocuk hakkýnda da meþrudur. Müteahhýrîn ulemadan bazýlarý þu farklarý da ziyade etmiþlerdir. Tazîr cezasý müslüman hükümdarý ile onun naibleri tarafýndan tatbik edilebileceði gibi zevç zevcesi hakkýnda, mevla kölesi hakkýnda ve her müslüman, bil-fiil yapýldýðýný gördüðü bir fenalýk tan dolayý usulü dairesinde tazîrde bulunabilir. Had ise yalnýz müslüman hükümdarý ile onun naibleri tarafýndan icra edilir. Kul hakkýyla ilgili tazîr hakkýndaki ikrardan dönme sahih deðildir, halis hadlerde ise ikrarda dönme þahindir. Hadde þahitler tezkiyeye havale edildikleri takdirde aleyhine þahitlik yapýlan kimse hapsedilir. Tazîrde ise þahitler tezkiye ye havale edildiklerinde mûttehem olan kimse hapsedilemez. Çünkü hap zaten tazîrdendir. Hadde þefaat caiz deðildir, müslüman hükümdarý v onun naibleri þefaatten dolayý had vurmayý terkedemez, tazîrde ise þefaat kabul edilebilir. Had tekaadüm-i zaman ile düþer, tazîr ise tekaadüm-i zaman ile düþmez.
«Eðer dövmekle olursa en çoðu otuzdokuz, en azý üç kamçýdýr ilh... Çünkü Peygamberimiz (SAV.):
«Her kim had olmayan (tazîri); had derecesine ulaþtýrýrca, o kimse (þeriat´ýn koyduðu ölçüyü) aþanlardandýr.» buyurmuþlardýr. Kölenin haddi kýrk kamçýdýr, tazîr ondan bir kamçý eksik vurulur. Bu Ýmam-ý Azam (Rh.A.)´a göredir. Ýmam Ebû Yusuf (Rh.A.) hürler hakkýndaki en az haddi ölçü olarak kabul etmiþtir. Çünkü insanda asýl olan hürriyettir. Buna göre; Ýmam Ebû Yusuf (Rh.A.)´tan bir rivayette tazîr hürlerin en az haddinden bir kamçý eksik, ondan zahir rivayete göre; beþ kamçý eksik vurulur. Nitekim bu, Hz. Ali (RA)´den rivayet edilmiþtir. Rey (akýl) ile idrak edilemeyen hususlarda Ashab-ý Kiram´ý taklit etmek vâcib olur. Fakat Hz. Ali (R.A.)´den menkul olan bu rivayet gariptir. Tamamý Fetîh´tedir.
Hâvi´l-Kudsî´de zikredilmiþtir ki; tazîr Ýmam Ebû Yusuf (Rh.A)´a göre; köle hakkýnda üçten otuzdokuz, hür hakkýnda üçten yetmiþbeþ kamçýya kadardýr. Ýmam Ebû Yusuf (Rh.A.)´un kavlini alýrýz. Bundan malûm oldu ki esah olan imam Ebû Yusuf´un kavlidir. Bahýr.
Ben derim ki: «Ýmam Ebû Yusuf´un kavlini alýrýz» ifadesinde imam Ebû Yusuf´un ikinci rivayetini birinci rivayet üzerine tercih vardýr. Çünkü ikinci rivayeti zahir rivayetdir. Bundan Ýmam Ebû Yusuf (Rh.A.)´un kavlinin Ýmam-ý Azam´la imam Muhammed (Rh. Aleyhima)´in kavli üzerine tercih edilmesi lâzým gelmez. Çünkü fýkýh metinleri Ýmam-ý Azam (Rh.A.)´-la imam Muhammed (Rh.A.)´in kavli üzere olup Allâme Kaasým da imamlardan bunlarýn kavlinintashihini nakletmiþtir. Bundan dolayý sarih Bahýr´da zikredilene itimad etmemiþtir.
Ýmam Ebû Yusuf (Rh.A.)´tan «her kötülüðün cezasý kendi cinsinin cezasýna yakýn kýlýnýr. Buna göre; öpme, sýkmanýn tazîri zina haddine, muhsan olmayan veya muhsan olan kimseye zina lâfzýndan baþka bir lâfýz ile kazfin tazîri kazf haddine yakýn kýlýnýr Çünkü her nevi kötülüðün cezasý kendi nevinin cezasýna göre tatbik edilir» diye rivayet edilmiþtir.
Yine Ýmam Ebû Yusuf (Rh.A.)´tan «cürümler büyüklük ve küçüklüðüne göre itibar edilir. Yani pek hafif cürümler ile aðýr cürümlerin cezalarý müsavi deðildir» diye rivayet edilmiþtir. Zeylaî.
Tazîrin en azý üç kamçýdýr. Kudurî zikretmiþtir. Zira üç kamçýdan az ile zecrin vâki olmayacaðý görüþündedir. Halbuki vaziyet böyle deðildir. Namus, fazilet, mürüvvet ve diyanet sahibi olan kimselerin cezalarý ile birtakým beyinsiz mürüvvetten ve izzet-i nefisten mahrum kimselerin cezalarý müsavi deðildir. Cezalar þahýslara göre deðiþir. Zecr, üç kamçýdan az ile hasýl olduðunda üç kamçý ile takdir etmenin bir mânâsý yoktur. Bunun için tazîr cezalarý kaadýlarýn reyine býrakýlmýþtýr. Kaadý uygun gördüðü tazîr cezasýný verir. Âlimlerimiz bu kavil üzerinedir. Zeylaî. Hidaye´de de böyledir.
Fetih´de zikredilmiþtir ki; eðer kaadý suçlunun bir kamçý ile halini düzelteceðini bilirse, bir kamçý ile iktifa eder. Hulâsa´da böyle açýklanmýþtýr. Bir kamçý vurulduðunda üçe ikmal olunur. Çünkü tazîrin dövme ile vâcib olduðu yerde en az miktar üç kamçýdýr. Üç kamçýdan daha az miktarý yoktur. Bundan anlaþýlan; kaadý suçlunun yirmi kamçýyla halini düzelteceðine kanaat getirirse; vâcib olanýn en az miktarý yirmi kamçý olur ve bundan eksik vurmasý caiz olmaz. Fakat kaadý suçlunun otuz-dokuz kamçýdan az ile halini düzeltmeyeceðini bilirse, tazîr miktarýnýn en çoðu vacibin en az miktarý olur, otuz dokuz kamçý tazîrin en çok miktarý olarak kalýr. Kaadý suçlunun otuzdokuz kamçýdan daha ziyade ile halini düzelteceðini bilse bile. otuzdokuzdan ziyade kamçý vurmaz, fakat ziyade yerine hapseder.
«Molla Hüsrev «Dürer» isimli kitabýnda taziri dört mertebeye ayýrmýþtýr ilh...»
1 - Âlimler ile Hz. Ali (A.R.)´nin neslinden olan Eþrafü´l-Eþraf hakkýndaki tazîrdir ki i´lâm suretinde yapýlýr. Þöyle ki: Kaadýnýn Eþrafü´l-Eþraf´tan olan zâta «senin þöyle yaptýðýn bana kadar ulaþtý» diye ihtarda bulunmasýdýr. Böyle bir ihtar bunlar hakkýnda kafidir.
2 - Muhtar, vali, servet sahibi ve tüccar gibi Eþraf hakkýndaki tazîrdir ki kaadýnýn suçluyu mahkemeye celb ve davet ederek kendisine «sen þöyle yapýyormuþsun» diye ihtarda bulunmasýdýr.
3 - Orta halli insanlar hakkýndaki ta´zîrdir ki kaadýnýn suçluyu hem mahkemeye celb ve ihtar etmesi hem de hapsetmesidir.
4 - Ayak takýmý hakkýndaki tazîrdir ki hem mahkemeye celb ve ihtar suretiyle, hem hapis vehem de dövme suretiyle yapýlýr. Eþ-Þafi´den naklen Fetîh´te de böyle zikredilmiþtir.
METÝN
Tazîr dayak suretiyle yapýlacak olursa vuruþlar suçlunun bedenine daðýnýk olarak vurulmaz. Bazýlarý «daðýnýk olarak vurulur» demiþlerdir, iki kavlin arasýný bulmak mümkündür. Eðer tazîr en son mertebesine bâlið olup meselâ: Otuzdokuz kamçý vurulacak olursa, suçlunun bedenine daðýnýk olarak vurulur Aksi takdirde vurulmaz. Vehbâniyye Þerhi.
Tazîr; dövme, hapis, boynuna sille vurma, kulak bükme, sert konuþma, kaadýnýn tazîri hak eden kimseye asýk suratla bakmasý, kazf haddini gerektirmeyen þetm ve akla uygun olmayan sözlerle olur.
Ýmam Serahsî´den naklen Müctebâ´da zikredilmiþtir ki; sille vurmak suretiyle ta´zîr mubah ve münasip deðildir. Çünkü bir þahsýn kafasýna veya boynuna el ile vurmak istihfaf ve tahkirin en son derecesidir. Bu itibarla ehl-i kýbleyi bu gibi rezaletten korumak lâzýmdýr. Mezhebin muhtar olan kavline göre; mal almak suretiyle tazîr yapýlmaz. Bahýr.
Bezzaziye´den naklen yine Bahýr´da zikredilmiþtir ki; bazýlarýna göre para almak suretiyle tazîrin yapýlmasý caizdir. Fakat bu cevazýn mânâsý; suçlu fena fiilinden vazgeçmesi için alýnan parayý hâkim muhafaza eder. halini düzeltirse parayý kendisine iade öder, halini düzeltmesinden ümidini keserse alýnan parayý münasip gördüðü yere sarfeder demektir.
Müctebâ´da «mal almak suretiyle tazîr Ýslâmýn evvelinde vardý, sonra neshedildi» diye zikredilmiþtir. (Tazîrin tarifinden de anlaþýldýðý gibi) hakkýnda þer´an muayyen bir ceza ve belirti bir ölçü yoktur. Tazîr cezalarý kaadýnýn re´yine býrakýlmýþtýr. Âlimlerimiz bu kavil üzerinedir. Zeylaî. Çünkü tazîrden asýl maksat insanlarý fena fiillerden men etmektir. Bu hususta ise insanlarýn fiilleri çeþitli ve farklýdýr, Bahýr,
ÝZAH
«Suçlunun bedenine daðýnýk olarak vurulmaz ilh...» Bilâkis bir yerine meselâ: Yalnýz arkasýna vurulur. Eðer suçlunun bedenine daðýnýk vurulmak suretiyle de tahfif yapýlýrsa ta´zîrden maksud olan suçluyu kötülükten men etme hasýl olmaz.
«Aksi takdirde vurulmaz ilh...» Yani tazir otuz dokuz kamçý olmayýp üç kamçý vurulmasý gibi az olursa bir azaya vurulur. Fetih´te böyle zikredilmiþtir. Bundan anlaþýlýr ki tazîrin miktarý otuzdokuz veya buna yakýn olup bir azaya vurulduðu takdirde azanýn telef olmasýndan korkutursa suçlunun bedenine daðýnýk olarak vurulur. Hadlerde olduðu gibi yüzüne, baþýna, tenasül uzvu gibi nazik yerlerine vurulmaz. Zeylaî.
«Akla uygun olmayan sözlerle olur ilh...» Yani tazîr yalnýz bu nevilerden ibaret olmayýp ilerde geleceði üzere memleketinden uzaklaþtýrmakla da olur.
Ben derim ki: Tazîr yalancý þahid için tesvid ve teþhir ile de yapýlýr. Yalancý þahidin yüzükarartýlarak veya kendisini bir merkebe tersine bindirilerek þehir içinde dolaþtýrmak suretiyle yapýlýr.
«Mezhebin muhtar olan kavline göre; mal almak suretiyle tazîr yapýlmaz ilh...» Fetih´te zikredilmiþtir ki; Ýmam Ebû Yusuf (Rh.A.)´a göre; sultanýn mal almak suretiyle tazîr yapmasý caizdir, Ýmam-ý Azam´la imam Muhammed (Rh.Aleyhima) ve diðer müctehidlere göre; mal almak suretiyle tazîr yapýlmasý caiz deðildir. Miraç isimli kitabda da böylece zikredilmiþtir. Bundan anlaþýlan Ýmam Ebû Yusuf´tan gelen rivayet zayýftýr.
Þürünbûlalî´de «Ýmam Ebû Yusuf (Rh.A.)´un kavliyle fetva verilmez. Çünkü bunda halkýn mallarýný almak üzere zalimleri musallat edip onlarýn mallarýný yedirmek vardýr» diye zikredilmiþtir.
«Alýnan parayý hâkim muhafaza eder ilh...» Yoksa bazý zalimlerin tevehhüm ettikleri gibi kendi nefisleri veya beytül´mal için almaz. Çünkü þeriatta müslümanlardan hiç bir kimse için þer´i bir sebeb olmaksýzýn bir þahsýn malýný almasý yoktur. Velhasýl mezhebin muhtar olan kavline göre; mal almak suretiyle tazîr yapýlmaz. Müctebâ.
«Hakkýnda þer´an muayyen bir ölçü yoktur ilh...» Yani tazîrin nevilerinde þer´an hadlerde olduðu gibi muayyen bir ölçü yoktur. Tazîrin cezalarý gerek dövme ile olsun gerek baþka veçhile olsun kaadýnýn reyine havale edilmiþtir. Kaadý, hususî bir cürümde suçluyu dövme re´yinde bulunursa, otuzdokuz kamçýdan ziyade takdir edemez.
Ben derim ki: Tazîrin baþka bir nevi olan hapsi, dövmeye ilave edebilir. Tazîr, cinayetin ve caninin deðiþmesiyle, deðiþir.
Zeylaî «tazîr hakkýnda muayyen bir ölçü yoktur. Tazîr cezalarý cinayetlerin miktarýna göre; kaadýnýn reyine býrakýlmýþtýr. Çünkü tazîr hakkýndaki ceza cinayetin deðiþmesiyle deðiþir. Buna göre; bir kimsenin kendisine haram olan bir kadýna cimadan baþka fena bir muamelede bulunmasý yahut hýrsýzýn eþyalarý evin içinde toplayýp çýkarmamasý gibi büyük günâhlarda tazîrin en son derecesinin tatbik edilmesi lâzýmdýr. Keza; kaadý insanlarýn hallerini göz önünde bulundurmalýdýr. Çünkü bazý kimseler en ufak bir tekdir veya ihtardan pek ziyade sýkýlýp büyük bir mahcubiyet ve piþmanlýk hissederek hallerini düzeltmeye muvaffak olurlar. Birtakým þahýslar ise en aðýr hakaretlerden ve çok mühim cezalardan bile istenilen derecede müteessir olmazlar.» demiþtir.
Nihaye´de de tazîr, Dürer´de olduðu gibi mertebeler üzerine zikredilmiþtir. Nihaye´nin ibaresi kaadý insanlarýn hallerine bakar kavlini beyândýr. Yani insanlarýn halleri dört mertebe üzeredir. Buna göre; Dürer ile Nihaye´de zikredilen, tazîr cezalarýnýn kaadýnýn reyine býrakýlmasý kavline muhalif deðildir. Bu takdirde; birinci mertebe ile Eþrafü´l-Eþraf murad olunur., Eþrafü´l-Eþraftan fazilet, namus, mürüvvet ve diyanet sahibi bir kimseden hernasýlsa küçük bir kusur zuhur ettiðinde bunun tazîr! ilâm ile olur. Çünkü âdette böyle büyük zâtlar, ilâmýn üstünde tazîri gerektirecek bir þey yapmazlar. Tazîrden bu miktar ile inzicar (sakýnma) hasýl olur. Bu «tazîr cinayetin büyüklüðüne, küçüklüðüne göredir» ifadesine münafi deðildir. Hatta ulemadan Eþraftan ve büyüklerden sayýlan bir kimse livâta yapsa yahut fasýklarla beraber içki meclisinde bulunsa yahut bir þahsý dövüp yaralasa, onun tazirinde mücerred ilâm kifayet etmeyip cinayetine göre tazîr olunur. Nehir. Fetih.
METÝN
Tazîr öldürme ile de olur. Meselâ: Bir kimse bir þahsý kendisine helâl olmayan bir kadýnla zina ederken bulsa baðýrma ile veya dövme ile bu fena fiile mani olamayacaðýný bilirse onu öldürür. Eðer bu fena fiile baðýrma veya dövme ile mani olacaðýný bilirse, o þahsý öldürmez. Bir kimse bir kadýnýn rýzasý olmaksýzýn zorla ona zina etmek istediðinde kadýnýn onu öldürmesi caizdir ve o þahsýn kaný hederdir. Vehbâniyye.
Bir kimse bir þahýs ile bir kadýný kendi rýzalarýyla zina ederken görse baðýrma ile veya dövme ile bu fena fiile mani olamayacaðýný bilirse, ikisini de öldürür.
Zeylaî «Hindvânî´den böylece nakl ettikten sonra Münyet´ül-Müftî´de «bir kimse zevcesiyle veya bir mahremiyle baþka bir þahsý kendi rýzalarýyla zina ederken görse ikisini birden öldürür» diye zikredilmiþtir» demiþtir. Dürer´de Molla Hüsrev bunu ikrar etmiþtir.
Bahýr´da «bir kimsenin zevcesi ve mahremi olmayan kadýn ile, zevcesi ve mahremi olan kadýn arasýnda fark vardýr. Bir kimse zevcesi ve mahremi olmayan bir kadýnla bir þahsýn zina ettiðini görünce baðýrma ile veya dövme ile bu fena fiile mani olamadýðý takdirde bunlarý öldürmesi helâl olur. Fakat kendi zevcesi veya mahremiyle bir þahsýn zina ettiðini görünce mutlak surette yani baðýrmakla veya dövmekle onlarýn bu fena fiiline mani olsun veya olmasýn onlarý öldürmesi helâldir.» diye zikredilmiþtir.
Bahýr sahibinin sözünü Nehir sahibi «Bezazaziye ile diðer muteber kitablarda beyân edildiðine göre; bir kimsenin zevcesi ve mahremi olmayan bir kadýn ile veya zevcesi ve mahremi olan kadýn ile bir þahsýn zina ettiðini görmesi arasýnda fark yoktur» diye reddetmiþtir. Hindivânî´nin kadýn lâfzýný nekre olarak zikretmesi de buna delâlet eder. Evet, Münye´nin sözü her ne kadar þart zikrinden mutlak ise de fukahanýn kavillerinin bir olmasý için mukayyede hamlolunur. Bundan dolayý Vehbâniyye´de muhsan olup olmamasýna temas edilmeyerek mutlak surette zikredilen þartla kesin hüküm verilmiþtir. Hak olan da budur. Çünkü had olmadýðý için kendisinde Ýhsan þart deðildir, bilâkis bu iyilikle emretme kötülükten nehyetme kabilindendir.
Müctebâ´da zikredilmiþtir ki; asýl ve kaide þudur: Herhangi bir þahýs bir müslümaný zina ederken gördüðünde onu öldürmesi helâl olur. Ancak zina ettiði hususunda kendisinintasdik edilmemesi korkusu bulunduðu için onu öldürmekten çekinebilir. Buna göre; onu öldürüp öldürmeme arasýnda muhayyer olur.
ÝZAH
«Tazîr öldürme ile de olur ilh...» Ýbn-i Teymiyye´nin Es-Sârimü´l-Meslûl isimli eserinde zikredilmiþtir ki; Hanefi mezhebinin usul ve kaidelerine göre; bir kimse bir þahsý öldürme aleti olmayan aðaç ve taþ gibi aðýr bir þeyle öldürse yahut dübürden cinsi yakýnlýkta bulunsa öldürülmez, fakat bu suretle onu bunu öldürmeyi veya dübürden cinsi yakýnlýkta bulunmayý âdet edinirse, þer ve fesadýný önlemek için veliyyü´l-emrin onu öldürmesi caizdir. Kezâlik maslahat ve menfaat gördüðünde tayin edilmiþ olan had üzerine ziyade etmesi de caizdir.
Peygamberimiz (S.A.V.)´den ve Ashab-ý Kiram´dan bu gibi cürümler hususunda rivayet edilmiþ olan öldürmeler bir maslahat ve hizmet görmeleri üzerine hamlolunmuþtur ve buna «siyaseten öldürme» ismi verilir. Kendi cinsinde öldürme meþru olan cürümlerde veya tekrarlanmak suretiyle büyük günâh olan cürümlerde veliyyü´l-emrin caniyi öldürme suretiyle ta´zîrde bulunmasý caizdir. Bundan dolayý fukahanýn ekserisi «zimmîlerden Peygamber Efendimize çok söðüp siðen her ne kadar yakalandýktan sonra müslüman olsa bile öldürülür» diye fetva vermiþlerdir. Fukaha bu öldürmeye «siyaseten öldürme» demiþlerdir.
«Kadýnýn onu öldürmesi caizdir ilh...» Yani kadýnýn ondan baðýrma veya dövme ile kurtulmasý mümkün olmadýðý takdirde onu öldürür. Eðer kadýn baðýrýp çaðýrmazsa kendisine zorla tecavüz edilmek istenildiði anlaþýlmaz.
Vehbâniyye þerhinin Kerahiyet bahsinde zikredilmiþtir ki; bir erkek bir kadýna zorla zina yapmak istediðinde kadýnýn onu öldürmesi caizdir. Keza bir kimse bir oðlana zorla cinsi yakýnlýkta bulunmak istediðinde oðlan onun elinden öldürmeden baþka bir suretle kurtulamazsa, onu öldürmesi caizdir ve onun kaný hederdir.
«Bezzaziye ile diðer muteber kitablarda ilh...» Yani Hâniyye´de zikredilmiþtir ki; bir kimse muhsan olan bir þahsý kendi zevcesiyle veya baþka bir kadýnla zina ederken görse baðýrmasýyla bu fena fiile mâni olamadýðý takdirde onu öldürmesi helâl olur, öldürürse kýsas edilmez.
«Mukayyede hamlolunur ilh...» Yani Münyet´ül-Müftî´nin «bir kimse zevcesiyle veya bir mahremiyle baþka bir þahsý kendi rýzalarýyla zina ederken görse ikisini birden öldürür» ifadesi bu kimse bu fena fiile baðýrma veya dövme ile mani olamayacaðýný bilmesi üzerine hamlolunur.
Ben derim ki: Hindivânî ile Münyetü´l-Müftî´de zikredilen meselelerin arasýný söyle bulmakta mümkündür: Bir kimse bir þahsý kendisine helâl olmayan bir kadýnla birlikte zina etmedenönce bulsa o kadýn, bulan kimsenin gerek zevcesi veya mahremi olsun ve gerekse olmasýn o þahsýn baðýrmak veya dövme ile kaçacaðýný bilirse, onu öldürmesi helâl olmaz. Eðer o þahsý o kadýnla zina ederken bulursa mutlak surette yani baðýrýp çaðýrmaksýzýn öldürmesi caiz olur. Bundan dolayý Münye´de «zina ederken» ifadesiyle kayýtlayýp ve «ikisini birden öldürür» ifadesini mutlak olarak zikretmiþtir. El-Hâvi´z-Zâhidî´nin cinayet bahsinde bunu te´yid eden ibareyi gördüm. Þöyle ki: Bir kimse zevcesiyle bir þahsý rýzalarýyla zina ederken yahut onu öperken yahut onu kucaklarken görüp o þahsý veya ikisini de öldürse, kendisine bir þey lâzým gelmez. Bunu þahidle veya ikrar ile isbat ederse kadýnýn mirasýndan da mahrum olmaz.
Bir kimse zevcesini veya mahremini bir þahýsla ýssýz bir çölde görse, fakat o þahsýn zevcesine veya mahremine zina veya öpme. sýkma gibi bir hareketini görmese bazý âlimler «ikisini birden öldürmesi helâl olur» demiþlerdir. Bazý âlimler ise «zina veya öpme, sýkma gibi fena bir hareketini görmedikçe öldürmesi helâl olmaz» demiþlerdir. Hýzânetü´l-Fetâvâ´da da böylece zikredilmiþtir.
Bezzaziye´nin hýrsýzlýk bahsinde zikredilmiþtir ki; bir kimse ehliyle beraber evinde veya komþusunun evinde komþusunun ehliyle bir þahsýn kendi rýzalarýyla zina ettiðini görüp, o þahsý yakaladýðý takdirde kendisini öldürmesinden korkarsa. her ikisini de öldürmesi caizdir. Bu. bir kimsenin bir þahsý kendisine helâl olmayan bir kadýnla zina halinde görmesiyle, zina etmedikleri halde birarada görmesi arasýndaki acýk farktýr.
«Mûçtebâ´da zikredilmiþtir ki; ilh...» Bazý fukaha, bunu Camiü´l-Fetâvâ ve Bezzaziye´nin hudud bahsine nisbet etmiþtir. Hasýlý her hangi bir kimse, bir müslümaný kendisine helâl olmayan bir kadýnla zina ederken görürse, diyaneten onu öldürmesi helâl olur, kazaen onu öldürmesi helâl olmaz. Çünkü kaadý onu ancak þahitle tasdik eder.
METÝN
Mûçtebâ´da zikredilen asýl ve kaaide üzerine; haksýz olarak baþkasýnýn malýný açýktan zorla alan kimselerin, yol kesicilerin, baç ve gümrük toplayanlarýn, kýymeti az olan þeyle zulmeden kimselerin, büyük günâh iþleyen kimselerin, ortalýðý birbirine katan fesatçýlarýn hepsinin ta´zîr yoluyla öldürülmeleri mubah olur. Bunlarý öldürenler sevap kazanýr. Nasýhî; bozgunculukla koþan, insanlara zarar ve eza veren kimselerin öldürülmelerine fetva vermiþtir. Bu zikredilenlerin zulüm ve ezalarýna öldürmeden baþka bir yolla mani olunamadýðý takdirde öldürülmeleri mubah olur.
Vehbaniyye þerhinde zikredilmiþtir ki; insanlara zarar ve eza eden kimselerin ta´zîrleri, memleketlerinden uzaklaþtýrmak, hücum edip onlarý evlerinden çýkarmak, evlerini yýkmak, her ne kadar þarabýn içine tuz atýlsa bile þarap küplerini kýrmakla olur. Fakat þarabmahzeninin yakýlmasý nakil ve rivayet edilmemiþtir. Her müslümanýn, ALLAH hakký ile ilgili olup henüz iþlenmekte bulunan bir günâhtan dolayý münasip bir þekilde tazîr yapmasý caizdir. Tazîri gerektiren bir günâh yapýldýktan sonra artýk hâkimden, zevçten ve efendiden baþkasýnýn tazîr yapmaya selâhiyeti yoktur. Kýnye.
FER´Î MESELE: Kendisine tazîr vurulacak kimse bir þahsa «bana þu tazîri vur» deyip o da vurduktan sonra, hâkime murafaa olunsa, vurulan tazîr hâkimin vuracaðý tazîr yerine geçer. Fakat bu ALLAH hakký olup tazîr icap eden þeylere hamledilir, Bunu musannif da ikrar etmiþtir. Hâniyye´nin dâva bahsinde de böylece zikredilmiþtir. Fakat Fetih´de «kul hakký olan þeylerde dâvaya tevakkuf ettiði için ta´zîri ancak veliyülemir tatbik edebilir. Ancak dâvâlý ile davacý o hususta bir hakem tayin edip onun tazîrine ikisi de razý olursa, bu hakem tazîri yapabilir» diye zikredilmiþtir. Hýfz olunsun!
Bir kimse, bir þahsý haksýz olarak dövüp o þahýs da o kimseyi ayný þekilde dövse, ikisine de tazîr lâzým gelir. Dövme farklý olduðu için birbirine tam mukabele etmiþ olmazlar. Nitekim kaadýnýn huzurunda iki kimse birbirine sövseler, meclisin hürmetini yýktýklarý için ikisine de ta´zîr lâzým gelir. Bu, yukarýda geçmiþtir. Zulme sebebiyet verdiði için önce ta´zîr, ilk dövene vurulur. Kýnye.
Mecmaü´l-Fetava´da zikredilmiþtir ki; haddi gerektirmeyen þeylerde misliyle cezalandýrma caizdir. Bu hususta, Cenab-ý Hak tarafýndan: Eþ-Þ û râ Sûresi; âyet: 41)
«Kim kendisine (yapýlan) zulmün ardýndan herhalde hakkýný alýrsa artýk bunlar aleyhinde (mesuliyete) bir yol yoktur.» âyet-i kerimesiyle izin ve ruhsat verilmiþtir. Ama ALLAH-ü Teâlâ´nýn : Eþ-Þûrâ Sûresi; âyet: 40
«Kim affeder, barýþý saðlarsa mükâfaatý ALLAH´a aittir.» kavl-i kerimine nazaran affetmek efdaldýr. Tazîr edilmesi lâzým olan kimse ziyade tedibe muhtaç olursa, dövmeyle beraber hapsedilmesi sahih ve caizdir. Hapis suretiyle tazîr cezasý, suçluyu resmî hapishanelerden birine koymak suretiyle yapýlabileceði gibi kendi hanesinde tevkif edip dýþarý çýkmaktan men etmek suretiyle de olabilir. Nehir.
Hadler içinde en þiddetli dayak tazîr dayaðýdýr. Çünkü tazîr aded cihetinden hafiftir, fakat vasýf cihetinden hafif deðildir. Ta´zîrden sonra en þiddetli dayak zina haddidir. Çünkü zina haddi kitabla sabittir. Zina haddinden sonra içki haddi gelir. Çünkü içki haddinin sübutu Ashab-ý Kiram´ýn icma ve ittifaklarýyladýr, kýyasla deðildir. Çünkü kýyas hadlerde câri olmaz. Ýçki haddinden sonra kazf haddidir. Çünkü kazfedenin doðru olma ihtimalinden dolayý, sebebi zayýftýr.
ÝZAH
«Yol kesiciler ilh...» Yani bir kimse bir yol kesiciyi gördüðünde her ne kadar yol kesicikendisinin yolunu kesmeyip baþkasýnýn yolunu kesse bile onu öldürmesi caizdir. Çünkü onu öldürmede onun þerrinden ve ezasýndan insanlarý kurtarmak vardýr.
«Büyük günâh iþleyenler ilh...» Yani büyük günâhla murad, zararý baþkasýna tecavüz eden günâhlardýr.
«Ortalýðý birbirine katan fesatçýlarýn ilh...» Bu ifade sihirbaz, yol kesici, hýrsýz, lûtî (dübürden cinsi yakýnlýkta bulunan kimse), insanlarý hileyle boðup öldüren gibi umuma zararý olan fesatçý kimselere de þâmildir. Bunlarýn fena fiillerine baþka suretle mani olunamazsa tazîr yoluyla öldürülmeleri caizdir.
Nesefî´nin Ahkâmü´s-Siyaset risalesinde zikredilmiþtir ki; Þeyhü´i-Ýslâm´a «fetret zamanýnda zalimlerin, ortalýðý birbirine katan fesatçýlarýn öldürülmelerinden» sorulmuþ, o da «onlar yeryüzünde bozgunculukla koþtuklarý için öldürülmeleri mubah olur» diye cevap vermiþtir. Kendisine «onlar fetret zamanýnda fesatçýlýðý býrakýp gizlenirler» denilmiþ, o da «zaruret olmadýðý için bunu yapmýyorlar.» Geri. gönderilseler bile vazgeçirilmek istendikleri þeylere döneceklerdir. «(El-en´am Sûresi, âyet: 28) âyet-i kerimesinin gereðince biz bunu görmekteyiz» diye cevap vermiþtir.
«Memleketlerinden uzaklaþtýrmak ilh...» Buhari þerhi Aynî´den naklen Nehir´de zikredilmiþtir ki; insanlara eza cefa eden kimsenin memleketinden sürgün edilmesi caizdir.
«Hücum edip onlarý evlerinden çýkarmak ilh...»
Ahkâmü´s-Siyaset ile Müntekâ´da zikredilmiþtir ki; bir kimsenin evinde çalgý sesi iþitilince o eve izinsiz girilmesi caiz olur. Çünkü o kimse çalgý sesini iþittirmekle evinin hürmetini yýkmýþ olur.
Bezzaziye´nin Hudud bahsinde, Nihaye´nin Gasb bahsinde ve Diraye´nin Cinayet bahsinde zikredilmiþtir ki; evinde her türlü fýsk ve fesadý âdet edinen þahsýn üzerine, bulunduðu oda yýkýlýr. Hatta bozguncularýn evlerine hücum edilmesinde bir beis yoktur. Hz. Ömer (R.A.) aðýt yakýp aðlýyan bir kadýnýn evine girip onu kamçýyla döverken baþýnýn örtüsü düþmüþ, kendisine «onun hürmetini yýktýn» denildiðinde Hz. Ömer (R.A.) «o haram olan þeyle meþgul olduktan sonra onun hürmeti kalmayýp cariyelere katýlmýþtýr» demiþtir.
Fakîh Ebû Bekir-i Delhi´nin köye çýktýðý, ýrmak kenarýnda baþlarý ve kollarý acýk kadýnlarýn yanýndan geçtiði, kendisine bunu nasýl yaptýðý sorulduðunda «onlarýn hürmeti yoktur, onlarýn imanlarýnda þüphe vardýr, sanki onlar gayr-i müslimdirler» dediði rivayet edilmiþtir. Hz. Ömer (R. A.)´in þarap mahzenini yaktýðý rivayet edilmiþtir. Saffar-ý Zâhid´in fasýkýn evinin tahrip edilmesini emrettiði rivayet edilmiþtir.
«Her ne kadar þarabýn içine tuz atýlsa bile ilh...» Yani her ne kadar þarap sahipleri «biz onun içine sirke yapmak için tuz attýk» deseler bile yine þarap küpleri kýrýlýr.
Uyun´dan naklen Bezzaziye´nin kerâhiyet bahsinde ve Nesefî´nin Fetâvâ´sýnda zikredilmiþtir ki; þarap küpleri kýrýlýr ve kýran kimse ödemez, içerisine tuz atmak kifayet etmez. Keza; bir kimse zimmîlerin þaraplarýný döküp, küplerini kýrsa, þarap tulumlarýný parçalasa, bakýlýr. Eðer onlar bunu müslümanlar arasýnda izhar ediyorlarsa, kýran kimse ödemez. Çünkü onlar bunu müslümanlar arasýnda izhar etmekle, imha edilmesine yol açmýþlardýr.
Siyerü´l-Uyun´da «imha eden, kimse öder. Ancak kýran veliyyü´l-emir olup kýrýlmasýný uygun görürse, ödemez. Çünkü bu, ihtilaflý bir meseledir. Müslümanýn þarap tulumu parçalandýðýnda ödenir. Bir müslümanýn evinde bir küp þarap bulunup imha edilse, Ýmam Ebû Yusuf (Rh.A.)´a göre; sirke yapmak için saklamýþsa, ödenir. Aksi takdirde, ödenmez. Hassâf «imha eden þahýs veliyyü´l-emrin izniyle imha etmiþse, ödemez. Aksi takdirde öder» demiþtir. Bu meselede asýl ve kaide: Bir kimse, bir müslümanýn çalgý âletlerini kýrsa, Ýmameyn´e göre; ödemez. Fetva da bunun üzerinedir» diye zikredilmiþtir.
«Þarap mahzeninin yakýlmasý nakil ve rivayet edilmemiþtir ilh...» Yukarýda geçtiði üzere Hz. Ömer (R.A.)´in þarap mahzenini yaktýðý nakledilmiþtir. Sarih «þarap mahzeninin yakýlmasý nakl ve rivayet edilmiþtir» ifadesi ile âlimlerimizden nakledilmediðini murad etmiþtir. Fakat Saffâr-ý Zâhid´den bunu ifade eden geçmiþtir.
«Her müslümanýn münasip bir þekilde tazîr yapmasý caizdir ilh...» Yani ALLAH hakký için vâcib olan tazîri yapabilir. Çünkü bu, iyilikle emir, kötülükten nehy, fesadý gidermek kabilinden bir vecibedir. Böyle bir fenalýðý def ve gidermeye her müslümana Sari tarafýndan izin verilmiþtir:
«Sizden biriniz bir fenalýk gördüðünde ona eliyle maný olsun. Eliyle mani olamazsa, diliyle mani olsun.» Hadis-i þerifi buna delildir. Hadler böyle deðildir. Hadleri ancak veliyyü´l-emir ile onun naibleri tatbik edebilir. Kazf ve benzeri gibi kul hakký ile ilgili cürümlerden dolayý icab eden ta´zîri icra etmek selâhiyeti de yalnýz veliyyü´l-emir ile onun naiblerine aittir. Çünkü böyle þahsi haklardan dolayý dâva bulunmadýkça ta´zîr cihetine gidilemez. Dâva ise ancak resmî bir makama müracaat etmekle olur.
«Taziri gerektiren bir günâh yapýldýktan sonra ilh...» Kýnyed´e zikredilmiþtir ki; bir kimse, bir þahsý fenalýk yaparken gördüðünde onu münasip bir þekilde tazîr etmesi caizdir. Çünkü bu, kötülükten nehyetme kabilinden bir vecibedir. Her müslüman bununla memurdur. Tazîri gerektiren bir kötülük yapýldýktan sonra artýk fertlerin tazîr yapma selâhiyetleri kalmaz. Çünkü yapýlýp bitmiþ olan bir kötülük hakkýnda fertlerin nehyetmesi mutasavvar deðildir. Bu hususta yalnýz tazîr vazifesi kalýr ki; bu da arzedildiði gibi yalnýz veliyyü´l-emir ile onun naiblerine ait olur.
«Misliyle cezalandýrma caizdir ilh...» Bunda cezalarýn müsavi ve yalnýz dâvâlý ile davacýnýn hakký olmasýnýn þart olduðuna iþaret vardýr. Böyle olmazsa, misliyle cezalandýrma mümkünolmaz.
«En þiddetli dayak tazîr dayaðýdýr ilh...» Yani dövme suretiyle olan tazirde suçlunun üzerinde yalnýz kürk ve içi pamuklu hýrka gibi kalýn elbisesi çýkarýlýr ve kendisi ayakta olarak þiddetlice dövülür. Gâyetü´l-Beyan. Bahýr.
METÝN
Þeriatta haram ve örfte utanç veren fiili kendi iradesiyle irtikâb eden yahut müslümana haksýz yere sözüyle, isterse göz kýrpma veya el iþareti ile olsun fiiliyle eza ve cefa eden kimse ta´zîr edilir. Haram, mubah bahsinde gelecektir ki; göz kýrpma ve el iþareti gibi fiiller gýybettir. Bunu irtikâb eden kimse haram olan fiili irtikâb etmiþ olur. Ancak «ey köpek» denilmesi gibi yalan olduðu açýk olan ifadelerle olursa tazîr icab etmez. Bahir. Hakkýnda þer´an muayyen bir had ve muayyen bir ceza bulunmayan herhangi bir günâhý ve herhangi bir suçu iþleyen kimse tazîr edilir. Eþbah. Buna göre; bir kimse kendi çocuðuna yahut ümm-i veledi olsa bile memlûkune yahut kâfir olan þahsa yahut kazf insanýyla muhsan olmayana zina ile kazfederse tazîr edilir ve tazîrin en son derecesi tatbik edilir. Nitekim bir kadýna cinsi yakýnlýktan baþka öpme, sýkma gibi haram olan bir muamelede bulunan kimseye yahut evin içinde eþyayý cem edip çýkarmadan önce yakalanan hýrsýza haddin en son derecesi tatbik edilir. Bunlardan baþka fena fiillerde tazîrin en son derecesi tatbik edilmez. Gerek mesturu´l-hal (adaletli olup olmadýðý bilinmeyen) gerek adaletli bir müslümana «ey fasýk» diye kazf ve þetmeden kimse de tazîr edilir. Ancak gümrükçü, baççý gibi fýþký malûm olursa yahut kaadý onun fasýk olduðunu bilirse tazîr icab etmez. Çünkü böyle fýský malûm olan þahýs kazf ve þetmeden kimsenin sözünün kabulünden önce kendi nefsini lekelemiþtir. Kazfeden kimse sebebini beyan etmeksizin mücerred olarak onun fasýk olduðunu þahit ile isbat etmek murad etse kabul edilmez. Fakat kazfeden kimse «ey zina eden» deyip kendisine kazfettiði þahsýn zina ettiðini isbat edecek olsa kazf haddi lâzým geleceði için þahidleri kabul edilir. Fakat sebebini beyan etmeksizin fýþkýný isbat etmeyi murad etmek bunun gibi deðildir. Hatta þahitler, kendisine zina isnadýyla kazfedilen þahsýn ALLAH hakký veya kul hakký olan fena bir fiili iþlemekle fasýk olduðunu beyan etseler þehadetleri kabul edilir.
Keza: Þahidin cerhinde de yine böyledir. Kaadýnýn kazf ve þetmeden kimseden kendisine kazf ve þetm ettiði þahsýn fýskýnýn sebebini sormasý lâzýmdýr. Eðer, kaadýnýn sualinin cevabýnda kazf ve þetmeden kimse kendisine kazf ve þetmettiði þahsýn kendisine haram olan bir kadýný öpmesi, kucaklamasý onunla yalnýz bir arada kalmasý gibi þer´î bir sebeble fýþkýný beyan ederse, kaadý ve o þahsa tazîr cezasý verilmesi için o kimseden þahid ister. Eðer kazf ve þetmeden kimse «kendisine kazf ve þetmettiði þahsýn fýþkýnýn sebebi vacibiterketmesidir» diye beyân ederse kaadý kendisine kazf ve þetmedilen þahsýn üzerine öðrenmesi vâcib olan farzlarý ve vâcibleri Ondan sorar, eðer onlarý bilmezse fýský sabit olur. Çünkü Müctebâ´da zikredilmiþtir ki; öðrenilmesi vâcib olan þeyleri öðrenmeyen kimsenin þehadeti kabul edilmez. Nehir.
ÝZAH
«Þeriatta haram ve örfte utanç veren fiili kendi iradesiyle irtikâb eden ilh...» Tahavi þerhinden naklen Bahýr´da beyân edildiði gibi tazîrin vâcib olmasýnda asýl ve kaide; bir kimsenin kendi iradesiyle þeriatta haram ve örfte utanç veren fena fiili iþlemesidir. Bundan tazîrin ancak günâh istenildiðinde lâzým geleceði anlaþýlmaktadýr. Halbuki çocuðun ve müttehem olan kimsenin veya güzelliði sebebiyle bazý kadýnlarý fitneye düþürmesinden korkulan kimsenin sürgün edilmesi gibi günahsýz olarak tazîr yapýlmasý da caizdir. Nitekim Hz. Ömer (R.A.) bazý kadýnlarýn fitneye düþmesinden korktuðu için «Nasr b. Haccac» adýndaki hüsn ve cemâle sahib bir genci Medine-i Münevvere´den uzaklaþtýrmýþ. bu mübarek beldeyi ondan temizlemeðe lüzum gördüðünü söylemiþti.
Hâsýlý: Haram olan kadýna bakma, onu öpüp, sýkma, onunla bir arada kalma, riba (faiz) yeme gibi hakkýnda muayyen bir had ve ceza bulunmayan herhangi bir günâh ve herhangi bir suç iþleyen her ferdin icma-i ümmetle tazîr edilmesi vâcibtir. Bahýr.
Ýmam Ahmed (Rh.A.) «Ramazan-ý Þerifte þarap içmiþ olarak Þair Necaþi Hz. Ali (R.A.)´e getirilmiþ, Hz. Ali (R.A.) ona seksen dayak vurmuþ, ertesi günde yirmi dayak vurmuþ» diye rivayet etmiþtir. Fakat Fetih´te «seksen dayaktan sonra yirmi dayaðý Ramazan-ý Þerifte içtiði için vurmuþtur. Nitekim baþka bir rivayette Hz. Ali (R.A.) ona «sen ALLAH´a karþý cüretkâr davranýp Ramazan-ý Þerifte içtiðin için sana yirmi dayak vurduk» demiþtir» diye zikredilmiþtir. Buradaki tazîr, had deðildir.
«Hakkýnda þer´an muayyen bir had ve muayyen bir ceza bulunmayan herhangi bir günâhý ve herhangi bir suçu iþleyen kimse tazîr edilir ilh...» Fetih´te zikredilmiþtir ki; içki içenlerin meclisinde bulunan, her ne kadar içmeseler bile içki içenlere benzemek üzere toplanan ve yanýndaki su kabýnda þarap bulunan kimseler tazîr olunur. Ramazan orucunu yiyen hem tazîr olunur, hem hapsolunur.
Keza: Þarap satan, riba (faiz) yiyen, þarký söyleyen, kadýn tabiatlý, aðlayýp aðýt yakan müslüman olan kadýn ve erkekler hem tazîr edilir hem de tevbe alâmeti görülünceye kadar hapsolunurlar. Öldürme ve hýrsýzlýkla suçlanan kimseler de tevbe alâmeti görülünceye kadar hapsedilirler.
«Bunlardan baþka fena fiillerde tazirin en son derecesi tatbik edilmez ilh...» Þârih Bahir sahibine tâbi olarak tazirin en son derecesini zikredilen üç fena fiile tahsis etmiþtir. Bazýfukaha «bu üç fiilden baþka fena fiillerde de tazîrin en son derecesi tatbik edilir» demiþlerdir.
Dürer´den «namaz kýlmayan bir kimse vücudundan kan çýkýncaya kadar dövülür» diye zikredilmiþtir.
Huccet´te «cemaate namaz kýldýran imam kendisinin mecusi olduðunu söylese tasdik edilmez. Fakat þiddetli dövülür. Cemaat namazlarýný iade etmez» diye zikredilmiþtir.
Hâniyye´de «bir kimse bir oðlana cinsi yakýnlýkta bulunsa kendisine tazîrin en þiddetlisi tatbik edilir» diye zikredilmiþtir.
Tatarhâniyye´de «bir kadýn -ALLAH´a sýðýnýrýz- mürted olsa müslüman olmasý için cebrolunur ve kendisine yetmiþbeþ dayak vurulur. Bu Ýmam Ebû Yusuf (Rh.A.)´un kavline göredir. Çünkü Ýmam Ebû Yusuf Rh. A.)´un kavline göre; tazîrin en son derecesi yetmibeþ kamçýdýr. Ýmam-ý Azam´la Ýmam Muhammed (Rh. Aleyhima)´e göre; tazîrin en son miktarý otuzdokuz kamçýdýr» diye zikredilmiþtir.
«Kazf ve þetmeden kimse de tazir edilir ilh...» Musannifin þetm (sövmey)e kazf demesi mecaz-ý þer´î ve hakikat-i lugaviyye´dir.
«Kazfeden kimse sebebini beyân etmeksizin mücerred olarak onun fasýk olduðunu þahit ile isbat etmek murad etse kabul edilmez, ilh...» Meselâ: Sebebini beyân etmeksizin «o fasýktýr» dese kabul edilmez. Eðer «kendisine haram olan bir kadýný öptü» diye þer´î bir sebeb beyân etse kabul edilir. Nitekim metinde zikredilmiþtir.
Ben derim ki: Bu, þehadet bahsinde zikredilene muhaliftir. Çünkü þahitler hakkýndaki cerhler iki kýsma ayrýlýr: Biri mücerred cerhdir ki hüküm altýna girecek surette ALLAH hakký veya kul hakký isbat edilmiþ olmaz. Aleyhine þahitlik yapýlan kimsenin «þahitler fasýktýrlar» yahut «âdetleri zinadýr» yahut «içki içmektir» yahut «kendileri yalan yere þahitlik yaptýklarýný ikrar etmiþlerdir» demesi gibi. Çünkü bunlar hüküm altýna alýnamaz ve böyle denilmekle had sabit olmaz. Diðeri mürekkep cerhdir ki hüküm altýna girecek surette ya ALLAH hakký veya kul hakký isbat edilir. Aleyhine þahitlik yapýlan kimsenin «bu þahitler benim þu kadar paramý çaldýlar» yahut «bu þahitler benim aleyhime þehadet etmemek üzere benimle þu kadar meblað üzere sulh oldular, ben onlardan verdiðim parayý geri istiyorum» diye iddia etmesi gibi. Çünkü aleyhine þahitlik yapýlan kimse, bu iddiasýný isbat etse, bunlardan bu parayý alabilir. Þehadet bâbýyla tazir bâbýnýn arasýndaki fark: Burada mücerred ile murad sebebi beyân edilmeyen fýsktýr. Mücerred olmayan ile murad had veya tazîrden ALLAH hakký veya kul hakkýný icab eden fýþkýn sebebinin açýklanmasýdýr. Þehadet babýnda mücerred ile murad haddi veya kul hakkýný icab etmeyen þeydir. Mücerred olmayan ile murad kendisinde husumet sahih olan þeyin zýmnýnda ALLAH hakký veya kul hakký sabit olandýr. Farkýn vechi, burada maksûd olan, doðru olduðunu gerektiren þeyi isbat etmekle kazf ve þetmeden kimseden ta´zîrin düþürülmesidir. dâvâlý ile davacýnýn hakkýYoksa ibtidaen kendisine kazfedilen þahsýn fýþkýný isbat etmek deðildir. Bundan dolayý fýþkýný icab eden sebebi beyân etmekle iktifa edilip þahitlerin fýsk olmayan þeyi fýsk zannetmeleri ihtimali bulunduðu için mücerred «fasýktýr» demeleriyle iktifa edilmemiþtir. Þehadet babýnda, maksûd olan ibtidaen þahidin fýþkýný isbat etmektir. Çünkü kaadý, þehadetini kabul edebilmesi için önce þahidin adaletini araþtýrýr. Aleyhine þahitlik yapýlan kimse þahidin cerhi üzerine delil getirirse, maksud þahidin adaletinin düþmesi için fýþkýný isbat etmek olur. Çünkü cerh adalet üzerine mukaddemdir.
Mücerred cerhin hükmü; aleyhine þahitlik yapýlan kimse bu mücerred cerhi hâkime gizlice haber vererek buna þahit getirerek gizlice isbat etse, hâkim bu isbatý kabul ile þahitlerin þehadetlerini reddeder. Ama bu cerhi açýktan haber vererek isbat etmek isterse bir kavle göre; bu cerh tezkiyeden önce de sonra da kabul edilmez. Zira mücerred fýsk hüküm altýna alýnamaz ve bir insanýn fýþkýný zaruretsiz olarak ortaya koymak suretiyle gizliliklerinin yýkýlmasý caiz olmaz. Aleyhine þahitlik yapýlan kimse bunu gizlice haber verip ispat edebilirdi. Diðer bir kavle göre; bu mücerred cerh tezkiyeden önce kabul edilir, tezkiyeden sonra kabul edilmez.
METÝN
Bir müslümana «ey kâfir» diye þetmeden kimse, þer´an tazir olunur. Bu sözü söyleyen kimse kâfir olur mu? Eðer bu sözüyle Ýslâm akidelerine inanan muvahhid bir müslümanýn küfrünü itikad ederse, kâfir olur. Fakat o müslümanýn küfrü gerektiren bir þey iþlemesiyle küfrünü Ýtikad ederse, kâfir olmaz. Bu kaville fetva verilir. Vehbâniyye þerhi. Kendisine «ey kâfir» diye nida edilen müslüman «lebbeyk» sözüyle cevap verirse, kâfir olur. Hulâsa.
Tatarhâniyye´de zikredilmiþtir ki; «ey kâfir» sözü bazýlarýna göre; tazîri icab etmez. Ancak «ey kâfir billâh» sözü tazîri icab eder. Çünkü müslüman «kâfir bit´taðut» olduðu için «ey kâfir» ifadesinin iki mânâya ihtimali vardýr.
Bir kimse, bir müslümana «ey habîs», «ey hýrsýz», «ey fâcir», «ey muhannes», «ey hâin», «ey sefîh», «ey belîd», «ey ahmak», «ey mübahî», «ey avânî», «ey lûtî» dese tazîr olunur. Bazýlarý «ey lûtî» diyen kimseden sorulur. Eðer «bu kavlimden muradým; bu þahýs Lut kavmindendir demek» derse, tazîr olunmaz. «Yok, muradým bu þahýs Lut kavminin fena amelini iþler demek» derse, Ýmam-ý Azam (Rh.A.)´a göre; tazîr olunur. Ýmameyn (Rh.A.)´e göre; had vurulur. Sahih olan kavle göre; bu ifadeyi gerek gazab halinde, gerekse bu gibi hezeyaný âdet edinip çirkin sözlerle þaka halinde söylesin, tazîr olunur. Fetih.
Bir kimse, bir müslümana «ey zýndýk», «ey münafýk», «ey râfizî», «ey mübtedil», «ey yahudi», «ey hristiyan», «ey hristiyanýn oðlu», «ey lýss (hýrsýz)» dese, yine tazir olunur. Ancak «ey hristiyanýn oðlu» ifadesinde o þahsýn babasý hristiyan ve «ey hýrsýz» ifadesinde o þahýsgerçekten hýrsýz olursa, söyleyen kimse doðru olduðu için tazîr olunmaz. Nitekim yukarýda geçtiði üzere bu suretlerde, çaðýrmak þart deðildir. Çünkü «sen fâsýksýn» yahut «filan fâsýktýr» gibi lâfýz bakýmýndan ihbarý, mânâ bakýmýndan inþai olan ifadeler de mahkemede dâva olarak söylenilmedikçe nida suretleri gibidir. Nehir. Kýnye.
Bir kimse, bir müslümana «ey deyyus (zevcesini veya anasý, kýzkardeþi gibi mahremini kýskanmayan)», «ey kartabân (deyyusa mürâdif olup muarras manasýnadýr)», «ey þarap içen», «ey riba (faiz) yiyen», «ey kahpe çocuðu» dese, tazîr olunur. Bu ifadede bir kimse, bir þahsýn ana - babasýna setmettiðinde o þahsýn talebiyle o kimsenin tazir olanacaðýna iþaret vardýr. Nitekim babasý fâsýk ve kâfir olmayan þahsa «ey fâsýkýn oðlu» veya «ey kâfirin oðlu» diyen kimse, tazir olunur.
Yine bir kimse, bir kadýna «ey kahpe» dese. tazîr olunur. Bazýlarý buna «"kahpe" ifadesi "zâniye" ifadesinden daha fenadýr. Çünkü zâni-ye kadýn zinayý utandýðý için gizli olarak yapar. Kahpe ise bunu iþ edinip ücretle aþikâr yapar. Buna göre; bu ifadeyi söyleyen kimseye had icab etmelidir» diye itiraz etmiþlerdir. Bu itiraza «bunda haddin icab etmediði ücretle olduðu içindir» diye cevap verilir. Çünkü Ýmam-ý Azam´a göre; ücretle zina, haddi düþürür, Ýmameyn´e göre; haddi düþürmez. Fakat Muzmarat´ta «"ey kahpe" ifadesi ile þetmde had vâcibtir» diye tasrih edilmiþtir. Musannýf da «zahir olan budur» dedi.
Bir kimse, bir müslümana «ey fâcir oðlu», «sen hýrsýz ve zânilerin yataðýsýn», «ey çocuklarla oynayan», «ey haramzade» dese, tazir olunur. «Haramzade» haram cinsî yakýnlýktan doðan manasýnadýr. Buna göre; hayýz haline de þâmil olur. Örfte her ne kadar bu mânâ murad olunmayýp bilâkis veled-i zina mânâsý murad olunursa da, çok defa kendisinden hilekâr, alçak adam mânâsý murad olunur. Bundan dolayý bu ifadeyi söyleyen kimseye had vurulmaz.
FER´Î MESELE: Bir kimse kendisinin deyyus olduðunu ikrar etse, yahut bununla mâruf ve meþhur olsa, bunun helâl olduðunu itikad etmedikçe þer´an öldürülmez. Fakat ya þiddetli tazîr edilir veya kendi zevcesine kazfettiði için lian okunur. Cevahirü´l-Fetâvâ.
Yine Cevahirü´l-Fetâvâ´da zikredilmiþtir ki; bir fâsýk, günâhýndan tevbe edip «þahit olun ki, bir daha ben dönüp bu fena fiili iþlersem râfizî olayým» dese sonra dönüp o fena fiili iþlese, râfizî olmaz, fakat günâhkâr olur. «Eðer dönüp o fena fiili iþlersem kâfir olayým» deyip sonra o fena fiili iþlese, kendisine yemin keffâreti lâzým gelir.
ÝZAH
«Eðer bu sözüyle islâm akidelerine inanan muvahhid bir müslümanýn küfrünü itikad ederse, kâfir olur ilh...» Eðer bu ifadeyle o muvahhid müslümana þetmetmek (sövmek) murad edip onun küfrünü itikad etmezse kâfir olmaz. Eðer Ýslâm akidelerine inanmýþ olan muvahhid birmüslümanýn küfrünü itikad edip bu ifadeyle hitab ederse kâfir olur. Çünkü muvahhid bir müslümanýn küfrünü itikad etmekle islâm, dinini küfür itikad etmiþ olur, bu ise küfürdür. Nehir.
«Kendisine "ey kâfir" diye nida edilen müslüman "lebbeyk" sözüyle cevap verirse, kâfir olur ilh...» Çünkü bu þekilde cevap vermesiyle kendisinin kâfir olduðunu ikrar etmiþ olur ve görünüþte küfre razý olduðu için kendisine kâfir hükmü verilir. Ancak bu þekilde cevap vermesi zorla olursa, kâfir olmaz. Kendisine «ey kâfir» diye nida edilen kimse «lebbeyk» diye cevap verip «bununla ben taðuta küfrettiðimi murad ettim» diyerek te´vil ederse, kâfir olmaz.
«Ey fâcir ilh...» Yani bu ifadeyle tazîr lâzým gelir. Çünkü fâcir, þer´î örfte kâfir ve zan! kimse manasýnadýr. Bugün bizim örfümüzde çok niza ve mücadele eden manasýnadýr. «Fâsýk» ile «fâcir»´in mânâlarý ayrýdýr. Bundan dolayý Kýnye´de «"Bir kimse filan þahýs bana þetmetti" diye iki þahit getirip, þahitlerden biri "ey fâsýk dedi" deyip, diðeri "ey fâcir dedi" dese, þahitlikleri kabul edilmez» diye zikredilmiþtir.
«Ey muhannes ilh...» Bu ifadeyle de tazîr lâzým gelir. Muhannes, lûtînin müradifidir. Nehir. Bazýlarý «muhannes kadýn gibi kendini kullandýran kimsedir» demiþlerdir. Dürrü´l-Müntekâ´da böyle zikredilmiþtir. Bu kelimenin ism-i fail sýygasýyla «muhannis» okunmasý fasihdir. ism-i meful sýygasý üzerine muhannes okunmasý meþhurdur.
«Ey hâin ilh...» Yani bu ifadeyle de tazîr lâzým gelir. Çünkü hâin elinde bulunan emanetlere hýyanet eden kimsedir. Bu, Hamevî´den naklen Ebu´s-Suud´da zikredilmiþtir.
«Ey sefîh ilh...» Bu ifadeyle de tazîr lâzým gelir. Sefih, her ne kadar malýný lüzumsuz ve yersiz harcayýp israf eden mânâsýna ise de bugün örfümüzde edepsiz konuþan kimse manasýnadýr.
«Ey belid ilh...» Bu ifadeyle de tazîr edilir. Çünkü belid, habis ve fâcir manasýnadýr. Bu, Sýrac´dan naklen Bahýr´da zikredilmiþtir.
Ben derim ki: Bugün örfümüzde beyinsiz, anlayýþý kýt manasýnadýr. Buna göre; bu ifade ile tazîr edilmemelidir. Sonra Fetih´de «bu ifadenin «ey ebleh» ifadesine benzediðini ve bu ifadeden dolayý tazîr dîlmeyeceðini zannederim» diye zikredilmiþ olduðunu gördüm.
«Ey ahmak ilh...» Bu ifade ile de tazîr lâzým gelir. Çünkü ahmak, aklý noksan ahlâký fena manasýnadýr.
«Ey mübahî ilh...» Bu ifade ile de tazîr icab eder. Çünkü mubahý, hiç bir þeyin haram olduðuna inanmayan kimse manasýnadýr.
«Ey avânî ilh...» Bu ifade ile de tazîr lâzým gelir. Avânî, haksýz olarak insanlarý hâkime þikayet eden kimse manasýnadýr.
«Ey zýndýk, ey münafýk ilh...» Bu ifadeler de tazîr icap eder. Zýndýk, hiç bir dini kabul etmeyenkimse manasýnadýr. Münafýk ise küfrünü gizleyip müslüman olduðunu izhar eden kimse manasýnadýr. Nitekim riddet bahsinde Fetih´den naklen zikredilecektir.
«Ey râfizî ilh...» Bu ifadeyle de tazir lâzým gelir.
Bahýr´da zikredilmiþtir ki; «ey râfizî» ifadesi «ey kâfir» veya «ey mübtedi´» ifadesi yerindedir. Buna göre; tazir lâzým gelir. Çünkü râfizî þeyhayn (Hz. Ebûbekir, Hz. Ömer (R.A.) )´a söverse, kâfir olur. Eðer Hz. Ali (R.A.)´yi sövmeksizin þeyhaynden faziletli sayarsa, mübtedi´ olur. Nitekim Hulâsa´da böyle zikredilmiþtir.
Ben derim ki: Müccerred sövmesiyle râfizinin kâfir olmasýnda ihtilâf vardýr, inþaallah mürted babýnda zikredilecektir. Evet, Hz. Aiþe R. A.)´ye kazfederse, kâfir olmasýnda þüphe yoktur.
«Ey mübtedi ilh...» Bu ifade ile de tazîr lâzým gelir. Mübtedi, Ehl-i Sünnet ve´l-cemaat´ýn itikadýna muhalif söz söyleyen bidatçý kimsedir.
«Mahkemede dâva olarak söylenilmedikçe ilh...» Yani bir kimse bir þahsa «sen malýmý çaldýn» diye hâkimin huzurunda dâva edip isbat edemese, tazîr icab etmez. Her ne kadar bu dâvanýn mânâsý «sen hýrsýzsýn» demek ise de, dâva ettiði için þetm sayýlmaz. Fakat zina dâvasý böyle deðildir. Bunlar arasýndaki fark; zina isnad edilip dört þahit getirilmediði takdirde kazf haddi vurulacaðýna dair nass bulunmasýdýr.
«Deyyusa müradif olup ilh...» Yani kartaban kelimesi deyyus kelimesinin müradifidir. Zeylaî «kartaban, karýsýný veya mahremini bir erkekle görüp hali üzerine býrakan kimsedir» demiþtir. Bazýlarý «kartaban, kadýnla erkek arasýnda zina etmeleri için vasýtalýk yapan þahýsdýr» demiþlerdir. Bazýlarý «kartaban, zevcesini akýl - balið olan erkek çocukla veya ortakçýsýyla tarlaya gönderen yahut kendi yokken onlarýn zevcesinin yanýna girmelerine izin veren þahýsdýr» demiþlerdir.
«Ey çocuklarla oynayan ilh...» Örfte bu ifadeyle þetm ve gazap karinesiyle çocuklarla fena fiil iþleyen mânâsý murad edilir.
«Buna göre; hayz haline de þâmil olur ilh...» Yani açýk zina lafzýyla kazf olmadýðý için had icab etmezse de tazîr icab eder.
«Ya þiddetli tazir edilir ilh...» Yani bir kimse deyyûslukla maruf ve meþhur olsa þiddetli tazîr edilir. Eðer bir kimse kendisinin deyyus olduðunu ikrar etse lian okur. Lian okuyunca tazîre ihtiyaç kalmaz; nefsini yalanlarsa kendisine had lâzým gelir. «Zevcesini ve mahremini kýskanmayan mânâsýna olan «deyyus» kelimesi açýk zina lâfzý deðildir. Buna göre; deyyûsluðu ikrar etmekle nasýl lian okunmasý vacib olur» denilirse, ben derim ki; deyyûsluðun lafzýyla deðil mânâsýný ikrar etmesiyle lian okunmasý vacib olur. Þöyle ki: Sanki o kimse «ben erkekleri zevcemin yanýna korum, onlar zevcemle zina ederler» demiþ olur.
«Kendisine yemin keffâreti lâzým gelir ilh...» Yani bir fâsýk günâhýndan tevbe edip «siz þahid __ sý hristolun, ben bir daha bu fena fiili iþlersem kâfir elayým» deyip sonra o fena fiili iþlese kendisine yemin keffâreti lâzým olur. Yemin babýnda geçtiði üzere gelecekte olacak bir fiilin istenilmesi küfür üzerine ta´lîk edildiðinde yemin-i münakide olur. Sarih bu tevbe eden kimse o fena fiili iþlediðinde kâfir olmayacaðýna iþaret etmiþtir. Yalnýz bu fena fiili iþlediðinde kâfir olmayacaðýný bilerek iþlerse kâfir olmaz. Fakat o fena fiili iþlediðinde kâfir olacaðýný bilerek iþlerse küfre razý olduðu için kâfir olur. Nitekim mahallinde geçmiþtir. «Ben bu fena fiili iþlersem râfizî olayým» deyip sonra o fena fiili iþlese kendisine keffâret lâzým gelmez. Çünkü her râfizî kâfir deðildir. Buna göre; bu ifade küfre talik olmaz.
Ynt: Hadler Cezalar By: neslinur Date: 02 Mart 2010, 23:51:55
METÝN
«Ey hýmar (eþek)», «ey hýnzýr (domuz)», «ey kelb (köpek)», «ey teke», «ey maymun», «ey öküz», «ey yýlan» ifadeleriyle tazîr lâzým gelmez. Çünkü bu ifadelerin yalan olduðu açýktýr.
Hidaye´de «eðer muhatab Eþraftan olursa tazir güzel görülmüþtür» diye zikredilmiþtir. Zeylaî ve diðer fukaha buna tâbi olmuþlardýr. «Ey haccam (kan alan)», «ey ebleh (gafil)», babasý haccam olmadýðý halde «ey haccam oðlu» ifadeleri de tazîr icab etmez. Zeylai «"ey haccamýn oðlu" ifadesi tazîr icab eder» demiþtir. «Ey kiraya veren», «ey boða (farsça da ibnelik hastalýðýna tutulmuþ olan kimse)» ifadeleri de tazîr icab etmez.
Mültekat´da «"ey kiraya veren", "ey boða", "ey haram çocuðu" ifadelerinde tazîr lâzým gelir» diye zikredilmiþtir. Nehir.
Tazîrde kaide þudur: Bir kimse bir þahsý her ne zaman þer´an haram, örfde ayýp ve ar sayýlan ihtiyarî bir fiile nisbet ederse, tazîr olunur, aksi takdirde olunmaz. Ýbn-i Kemal.
«Ey duhke (insanlarýn kendisine güldüðü kimse)», «ey duhake (insanlara gülen kimse», «ey suhre (insanlarýn kendisiyle alay ettiði kimse)», «ey suhare (insanlarla alay eden kimse)» ifadeleri de tazîr icab etmez. «Gaye» isimli kitabda «bu ifadelerle «ey sâhir (sihirbaz)», «ey mukaammir (kumarbaz)» ifadeleri tazîr icab eder» diye zikredilmiþtir.
Mültekâ´da «bu ifadeler kendisine söylenilen zât, âlimlerden veya Hz. Ali (R.A.) neslinden olursa, fukaha taziri güzel gördüler» diye zikredilmiþtir.
Bir kimse, bir þahsa «sen hýrsýzlýk yaptýn» diye dâva edip isbattan aciz olduðunda tazîr edilmez. Nitekim bir kimse, bir þahsýn küfrünü icab eden bir dâvada bulunulup isbattan aciz olsa, eðer bu sözü hâkimin huzurunda dâva üzere söylemiþse, tazir icap etmez. Fakat þetm ve kusur bulma yoluyla söylemiþ olursa, tazîr olunur. Fetâvây-ý Kaariil´-Hidaye.
Zina dâvasý böyle deðildir. Ýsbat edemediði takdirde dâva edene had vurulur. Nitekim yukarýda geçmiþtir.
Tazîrde kul hakký galip olduðu için suçluyu beri kýlma, affetme, kefil alma caizdir. Zeylaî. Bunda yemin de caizdir. Yemin ettirmede kaadý müttehem olan þahsa «bu kimsenin dâvaettiði þey billahi senin üzerinde yok mudur?» der. «Senin böyle demediðine billahi mi?» demez. Zira müttehem olan þahýs demiþ olur da kendisine þetmedilen kimse affetmiþ olabilir. Hulâsa. Tazîrde þehadet üzerine þehadet, bir erkekle iki kadýnýn þehadeti diðer kul haklarýnda olduðu gibi caiz olur. Tazirin Allah hakký olduðu da olur. Bunda af yoktur. Ancak veliyyü´l-emir tazir edilecek kimsenin, tazîre müstahik olduðu fena fiili tazîrsiz terkedip halini düzelteceðini bilirse, affedebilir. Allah hakký olan tazîrde yemin de yoktur. Bir kimsenin bir þahýstan «sen benim kýzkardeþimi öptün» diye dâvasý gibi tazîrin bu Allah hakký olan nevini isbat onu dâva eden kimsenin þehadetiyle de olur. Buna göre; kendisiyle beraber baþka bir þahid bulunursa, dâva eden hem davacý hem de þahit olmuþ olur.
Kýnye´de ve diðer muteber kitablarda zikredilmiþtir ki; aleyhinde dâva edilen mürüvvet, fazilet, diyanet sahibi bir kimse olup bu fena fiili ilk defa iþlemiþ olursa, istihsanen kendisine «böyle þeyi iþlemek size lâyýk ve münasip deðildir, bir daha böyle þey yapmayýnýz» diye vaz ve nasihat olunur, tazîr olunmaz. Bunun Allah hakký olan tazîrlerde olmasý vâcibdir. Çünkü kul haklarýný kaadýnýn düþürmesi caiz deðildir. Fetih.
Zahiriyye´nin Kerâhiyet bahsinde zikredilmiþtir ki; bir kimse namaz kýlýp eliyle insanlarý dövüp lisanýyla insanlara eziyet etse, bu fena fiilinden vazgeçmesi için onu sultana bildirmekte bir beis yoktur. Çünkü bu haber verme kabilindendir. Kaadýya bu kimsenin fena fiilini bildirmek tazîri için kifayet eder. Nehir.
Sarih der ki; Bahir ve diðer kitablarýn kefalet bahsinden naklen Nehir´de kaadýnýn tazîri gerektiren bir töhmetle suçlanan kimseyi her ne kadar bu töhmet adaletli ve tezkiye edilmiþ iki þahidin þehadetleriyle sabit olmazsa da tazîr etmesi caizdir. Çünkü sýrf Allah hakký olan tazîri gerektiren þeyde bir adaletli þahsýn haberi kifayet eder. Kaadý ittifakla Allah hakkýnda kendi bilgisiyle hükmeder. Adaletli þahit ile de kendisine bilgi hasýl olur. Allah haklarýnda sebebden mücerred olan cerh kabul edilir. Nitekim geçmiþtir. Buna göre; bir mütevellinin veya kaadýnýn Allah hakkýyla ilgili su-i hallerine dair mahkeme sicilinde yazýlýp tesbit edilmiþ olan yazýlarla amel olunur. «Bu yazýyý yazýp tesbit eden kâtip tazîr edilir» diye fetva veren müftü hata etmiþ olur. Çünkü kâtip adaletli olup yazýp tesbit ettiði þeyde doðru ise adaletli bir kimsenin haberi olmuþ olur.
Aynî´nin kefalet bahsinde zikredilmiþtir ki; imam Ebû Yusuf «evinde þarap bulundurup içen, namazýný terkeden kimseyi hapsedip dövdükten sonra hapisten çýkarýrým. Fakat öldürme, çalma, insanlarý dövme ile müttehem olan kimseyi hapsedip tevbe edinceye kadar hapiste býrakýrým. Çünkü bunun þerri insanlaradýr, evvelkinin þerri kendi nefsinedir» demiþtir. Bir müslüman bir zimmîye þetmetse günâh iþlediði için tazîr olunur. Þetm meselelerini müslümanla takyid etmek ittifakî olup müslümana mahsus deðildir. Müslüman olmayan damüslüman gibidir.
Kýnye´de zikredilmiþtir ki; bir kimse bir yahudi veya mecusiye «ey kâfir» diye þetmetse eðer yahudi veya mecusiye bu söz aðýr gelip bundan üzülürse o kimse günahkâr olur. Bunun mânâsý günâh iþlediði için tazir olunmasýdýr. Bunu Bahir sahibi zikredip Musannýf da ikrar etmiþtir. Fakat Nehir sahibi bu meseleye Ýtiraz edip «tazîr icab etmez» demiþtir.
Sarih «galiba Nehir sahibinin tazîri men etmesinin vechi, yukarda geçtiði üzere kendisine «ey fâsýk» diye þetmedilen kimse þetmden önce kendi nefsini fýsk, ayýp ve arla lekelemiþ olmasýdýr» demiþtir.
ÝZAH
«Çünkü bu ifadelerin yalan olduðu acýktýr ilh...» Hâvi´l-Kudsî´den naklen Bahýr´da zikredilmiþtir ki; tazîrin lâzým olup olmamasýnda kaalde: Her þetm (sövme) ve sebb (fena söz) ki kötülüðü ve fenalýðý þetm ve sebbeden kimseye dönerse bu fena ifadeleri söyleyen kimse tazîr edilmez. Eðer bu fena ifadelerin kötülüðü ve fenalýðý kendisine þetm ve sebbedilen þahsa dönerse, bu ifadeleri söyleyen kimse tazîr edilir. Metin´de zikredilen ifadelerin yalan olduðu açýk olduðu için bu ifadelerin kötülüðü ve fenalýðý þetm ve sebbeden kimseye döner.
«Hidaye´de «eðer muhatab Eþraftan olursa tazîr güzel görülmüþtür» diye zikredilmiþtir ilh...» Hidaye´nin ibaresi þöyledir: Bazýlarý «bizim örfümüzde bu ifadeler ayýb ve kusur sayýldýðý için bu ifadeleri söyleyen kimse tazîr edilir» demiþlerdir. Bazýlarý «bu ifadeler kendisine söylenilen kimse fukaha veya Hz. Ali (R.A.)´nin nesli gibi Eþraftan olursa bu ifadeleri söyleyen þahýs tazîr edilir. Çünkü bu zâtlar böyle ifadelerden müteessir olurlar. Eðer bu ifadeler kendisine söylenilen kimse avam tabakasýndan olursa söyleyen kimse tazîr edilmez» demiþlerdir. Bu kavil güzeldir. Velhasýl zahir rivayete göre; bu ifadeleri söyleyen kimse mutlak surette tazîr edilmez.
Hindivânî´nin muhtarýna göre; bu ifadeleri söyleyen kimse mutlak surette tazîr edilir. Zikredilen tafsilat Fetih ve diðer muteber kitablarda pazýlýdýr.
Seyyid Ebu´s-Suud «bizim âlimlerimiz Hindivânî´nin ihtiyar ettiðini kuvvetli bulmuþlardýr. Çünkü bu, þer´an haram olan bir þeyi iþleyen veya laksýz olarak sözüyle, fiiliyle, iþaretiyle bir müslümana eza ve cefa eden erkesin tazîr edilmesi lâzýmdýr kaidesine muvafýkdýr.
Ben derim ki: «Bu lâfýzlar ile hakikat mânâsý kasdedilmez ki bu ifadelerin yalan olduðu acýktýr denilsin» kavli Hindivânî´nin ihtiyar ettiðini teyid eder. Bu ifadelerde olan eza ve cefa nazarý itibara alýnmasaydý Eþraf hakkýnda tazîr lâzým gelir denilmezdi. Eðer bu ifadelerde olan eza cefa nazarý itibara alýnmasa bu ifadelerin açýk yalan olmasý herkes hakkýnda mevcuttur. Buna göre; bu ifadelerden müteessir olan herkes eþraf olan zümreye ilhak olunur. Hatta pekçok kimseler bu ifadelerle fukaha ve Hz. Ali (R.A.) neslinden olan zâtlardan daha çok üzülürler. Bazýlarý «eþraf olan zümreyle murad asil ve güzel huylu kimselerdir» demiþlerdir. Fukaha ile Hz. Ali (R.A.) neslinin zikredilmesi bu vasýflarý bunlarda bulunduðu içindir. Kimde bu sýfatlar bulunursa bu ifadelerde müteessir olur. Kendisinde bu sýfatlar bulunmayan kimse bu ifadelerden müteessir olmaz. Nitekim fâsýk olan bir kimseye «ey fâsýk» denildiðinde bu ifadeden müteessir olmaz. Buna göre; Hidaye´de zikredilen doðrudur. Sonra Mültekâ´nýn þerhinde galiba Hz. Ali (R.A.)´nin nesliyle murad mü´min ve müttekî olan kimselerdir. Böyle olmasa Hz. Ali (R.A.)´nin neslini tahsis etmenin bir mânâsý olmazdý diye yazýlý olduðunu gördüm. Hatta Fakih Ebû Cafer «bu ifadeler ayak takýmýndan olan bir kimseye söylenirse tazir lâzým gelmez, eþraftan olan bir zât hakkýnda söylenirse tazîr lâzým gelir» demiþtir.
T E N B Ý H : Yine Mültekâ´nýn þerhinde zikredilmiþtir ki; bu ifadeler eþraftan olan bir zâta þaka olarak söylenirse tazîr icab eder, hakaret yoluyla söylenirse küfre nisbet edilir. Çünkü ilim ehline ihanet etmek muhtar olan kavle göre küfürdür. Fetâvây-i Bedi´iyye. Fakat bu, Hulâsa´da «Hz. Osman ile Hz. Ali (R. Anhüma)´ya sebbetmek (sövmek) küfür deðildir» diye zikredilenle müþkül olur.
«Ey kiraya veren ilh...» Molla Hüsrev «ey kiraya veren» ifadesi ehlini zinaya kiraya veren kimse mânâsýnda kullanýlýr. Fakat bu maruf ve meþhur olan hakiki mânâsý deðildir. Belki mutlak surette kiraya veren manasýnadýr» demiþtir.
«Ey boða ilh...» Yani bu ifade cahillerin sövmelerindendir, cahiller bu ifadeyi söylerler, fakat ne dediklerini bilmezler. Bu ifadede tazîr yoktur. Bütün fýkýh metinlerinde bu ifadeyle tazîrin lâzým gelmeyeceði zikredilmiþtir. Bahýr´da «boða, ibnelik hastalýðýna mübtela olan kimse manasýnadýr» diye Muðrib´ten naklettikten sonra «bu ifadeyle tazîrin ittifakla vâcib olmasýdýr. Çünkü bu ifade kendisine söylenilen þahsa en fena kusur ve leke isnad edilmiþtir, ibnelikten daha fena bir ayýb yoktur» diye zikredilmiþtir.
«Tazirde kaide þudur: Bir kimse bir þahsý her ne zaman þer´an haram örfde ayýp ve ar sayýlan ihtiyari bir fiile nisbet ederse tazîr olunur, aksi takdirde olunmaz ilh...» «ihtiyari bir fiile» kaydýyla yaradýlýþýnda olan bir þeye nisbet etmek kaideden çýkmýþtýr. Meselâ: Bir kimse bir þahsa «ey hýmar» veya benzeri bir, þey söylese kendisine tazîr lâzým gelmez. Çünkü «ey hýmar» ifadesinin hakiki mânâsý murad edilmeyip mecaz mânâsý olan ahmak murad edilir. Bu ahmaklýk ise o þahsýn yaradýlýþýnda vardýr. «Þer´an haram» kaydýyla þer´an haram olmayan þeye nisbet etmek kaideden çýkmýþtýr. Meselâ: Bir kimse bir þahsa «ey haccam (kan alýcý)» dese tazir edilmez. Çünkü «haccam» örfte ayýb ve ar sayýlýrsa da þeriatta haram deðildir, «örfde ayýp ve ör sayýlan» kaydýyla örfte ar ve ayýb sayýlmayan þeye nisbet etmek kaideden çýkmýþtýr. Buna göre; bir kimse bir þahsa «ey tavla oynayan» dese kendisine tazîr lâzýmgelmez. Tavla oynamak seran haram ise de örfte ayýb ve ar deðildir.
T E N B Ý H : Bir kimse bir þahsa þetm lâfýzlarýndan taziri gerektiren müteaddit lâfýzlarla þetmde bulunsa her bir þetm lâfýz için tazîr edilir. Çünkü kul hakkýnda tedahül yoktur. Hadlerde tedahül vardýr. Hiç bir kimsenin bunu acýk olarak beyân ettiðini görmedim. Fakat fukahanýn kelamý Allah hakký olan tazîrde tedahülün caiz olacaðýný ifade etmektedir.
«Buna yemin de caizdir ilh...» Yani bir kimse, bir þahsýn kendisine þetm ve sebbettiðini dâva edip o þahýs da inkâr etse, o þahsa yemin ettirilir. Eðer yemin etmekten çekinirse, aleyhine hükmedilir. Fetih.
«"Senin böyle demediðine billahi mi?» demez ilh...» Yani «senin ona «ey fâsýk» demediðine billahi mi?» diye yemin ettirmez. Çünkü bu kimse bunu demiþ olup kendisine þetm ve sebbedilen þahýs da ayný ifadeyle mukabele etmiþ yahut affetmiþ olur yahut gerçekten fâsýk olur da þetm ve sebbeden kimsenin þahiti olmayabilir. Bu hususlarda kendisine þetm ve sebbedilmiþ olduðuna dair dâva eden þahsýn sebbeden kimseye tazîr ettirmeye hakký yoktur. Nitekim bir kimse bir þahsýn kendisinden bin dirhem ödünç aldýðýný dâva edip o þahýs da inkâr etse, kaadý o þahsa «bu kimsenin dâva ettiði bin dirhem billahi senin üzerinde yok mudur?» diye yemin ettirir. Çünkü o þahýs bin dirhem ödünç alýp Ödemiþ veya dâva eden alacaðýndan o þahsý beri kýlmýþ olabilir.
«Bir erkekle iki kadýnýn þehadeti diðer kul haklarýnda olduðu gibi caiz olur ilh...» Bunu, Zeylaî böyle açýklamýþtýr. Müntekâ´dan naklen Tatarhâniyye´de de böyle zikredilmiþtir. Fakat Cevhere´de «tazîrde Ýmam-ý Azam´a göre; kadýnlarýn erkeklerle beraber þehadeti kabul edilmez. Çünkü tazîr had ve kýsas gibi bir ukubettir. Ýmameyn´e göre; insan hakký olduðu için kabul edilir» diye zikredilmiþtir.
Ben derim ki: Bunun muktebazý imam-ý Azam (Rh.A.)´a göre; tazîr-de þehadet üzerine þehadet de kabul edilmez. Fetih´te ve Hâniyye´den naklen Bahýr´da «þehadet üzerine þehadet kabul edilir» diye zikredilmiþtir. Bundan dolayý musannif «tazîrde þehadet üzerine þehadet kabul edilir» diye kesin olarak zikretmiþtir.
«Bunda af yoktur ilh...» Yani tazîrde af yoktur. Fethü´l-Kadir´de de böyle zikredilmiþtir. Fakat Müþkilü´l-Âsar´dan naklen Kýnye´de zikredilmiþtir ki; biz Hanefiler ile Þafiî´lere göre; tazîr cezasýný tatbik etmekle affetmek veliyyü´l-emrin re´yine býrakýlmýþtýr.
Tahâvî «bana göre, affetme kendisine cinayet yapýlan kimseye aittir, veliyyü´l-emre ait deðildir» demiþtir.
Kýnye sahibi Müþkilü´l-Âsar´da «zikredilen Allah hakký ile ilgili vâcib olan tazir hakkýndadýr. Tahâvî´nin zikrettiði ise bir insana yapýlan cinayet yani kul hakký ile ilgili tazîr hakkýndadýr» demiþtir. Bu, Fetih´te zikredilene muhaliftir.
Ben derim ki: Fetih´te tazîr babýnýn evvelinde «tazîr yapýlmasý açýklanan hususlarda meselâ: Bir kimse, zevcesinin cariyesine veya ortak olan cariyeye cinsi yakýnlýkta bulunursa, tazîr vâcib olur. Tazîr yapýlmasý açýklanmayan hususlarda veliyyü´l-emir tazîr edilmesini münasip görür veya suçlunun ancak tazîrle halini düzelteceðini bilirse, tazîr etmesi vâcib olur. Çünkü tazîr, had gibi Allah hakký olarak kötülüklerden menetmek için meþru kýlýnmýþtýr. Veliyyü´l-emir suçlunun tazîrsiz halini düzelteceðini bilirse, tazîr etmesi vâcib olmaz» diye zikredilmiþtir.
«Bir kimsenin bir þahýstan sen benim kýzkardeþimi öptün» diye dâvasý gibi Ýlh...» Nehir´de «bir kimsenin kendi kýzkardeþini deðil de baþkasýnýn kýzkardeþini bir þahsýn öpmüþ olduðunu dâva etse» diye zikredilmiþtir. Münasip olan da budur. Zira dâva edenin kendi kýzkardeþi olsa, Allah hakký olmayýp kul hakký olurdu. Çünkü bu, utanç veren bir ayýp olup kendisini mahremini kýskanmaya sevkeder. Böyle olmasý, kemal erbabýna gizli deðildir.
«Bu haber verme kabilindendir ilh...» Yani bunda þehadet lâfzýna ve kaadýnýn meclisine gitmeye ihtiyaç yoktur. Nitekim Nehir´in kefalet bahsinde zikredilmiþtir. Bu «þehadet þarttýr» diye zikredilene muhaliftir.
Ben derim ki: Zahiriyye´de zikredilenden maksad; namaz kýldýðý halde, eliyle, diliyle insanlara cefa eden þahsý sultana bildiren kimse günâhkar olmaz. Çünkü «namaz kýlýyor» diye insanlara böyle zarar ve ziyan veren kimsenin kötülükleri setredilmez.
«Kaadýnýn tazîri gerektiren bir töhmetle suçlanan kimseyi her ne kadar bu töhmet adaletli ve tezkiye edilmiþ iki þahidin þehadetleriyle sabit olmazsa da tazîr etmesi caizdir ilh...» Fukaha kefalet bahsinde «töhmet (suç) adaletli olup olmadýklarý bilinmeyen iki kimsenin veya adaletli bir kiþinin þehadetiyle sabit olur. Bundan anlaþýlan hâkimin huzurunda adaletli olup olmadýðý bilinmeyen veya fâsýk bir kimse bir þahsýn fenalýk iþlediðine þahitlik yapsa hâkim o þahsý hapsetmez. Fakat þahitlik yapan adaletli bir kimse veya adaletli olup olmadýklarý bilinmeyen iki kimse, bir þahsýn fenalýk iþlediðine þahitlik yaparlarsa, hâkimin o þahsý hapsetmesi caizdir.
Ben derim ki: Müttehem olan kimse fesatçýlýkla meþhur olursa bunun hakkýnda kaadýnýn ilmi kifayet eder. Hanbelî fukahasýndan Ýbn-i Kayyým-ý Cevziyye «dört mezheb imamlarýndan hiç birisinin «fesatçýlýkla maruf ve meþhur olan bir kimse bir suçla suçlandýðýnda ona yemin ettirilip hapsetmeden salýverilir» dediðini bilmiyorum. Böyle fesatçýlýkla maruf ve meþhur olan bir kimse bir suçla suçlandýðýnda ona yemin ettirilip salýverilmesi dört mezheb imamlarýndan hiçbirinin mezhebi deðildir. Fesatçýlýkla ve hýrsýzlýkla maruf ve meþhur olan bir kimse bir suçla suçlandýðýnda ona yemin ettirilip salývermek ve «onu ancak iki adaletli þahidin þehadetiyle yakalayabiliriz» demek þer´î siyasete muhalifdir. Kim þeriatta böyle suçlukimseye yemin ettirilip salýverileceðini zannederse Resûlüllah (S.A.V.)´ýn nass (açýklama)larýný ve icma-i ümmeti bilmemektedir. Halk arasýnda meydana gelen suçlar yolsuz hareketler hakkýnda idari siyasi zecrî tedbirler almaya salahiyetli olan kimseler bilmedikleri için þeriata muhalif hareket etme cüretini gösterip þer´î siyasetin halkýn idaresini ve milletin ihtiyacýný temin etmeye kâfi olmadýðýný tevehhüm edip Allah´ýn koyduðu ölçüleri aþarak þeriattan ayrýlýp siyasette caiz olmayacak þekilde zulüm ve bidat yollarýna sapýyorlar» demiþtir. Buna göre; hýrsýzlýkla suçlanmýþ bir kimsenin dövülmesi siyasettendir. Bundan malum oldu ki; seri siyaseti tatbik, yalnýz veliyyü´l-emre mahsus deðildir, kaadýlar da, bunu tatbike salahiyetlidirler.
METÝN
Efendinin kölesini ve zevcin, süslenmeye kadir iken þer´î süslenmeyi terkeden, cünüblükten yýkanmayý terkeden, kocasýndan izinsiz, evinden çýkan, hayýz, lohusalýk gibi âdet hallerinden temiz olduðu halde yataða davet edince gelmeyen zevcesini küçük olsa bile dövme hakký vardýr. Zikredilen suretlere þu suretler de katýlýr: Aðladýðý vakit küçük çocuðunu döven yahut zevcinin öðüt ve nasihatini dinlemeyip zevcinin cariyesini kýskançlýk için döven yahut zevcine «ey hýmar» gibi ifâdelerle þetm ve þebbeden yahut zevcine beddua eden yahut zevcinin elbisesini yýrtan yahut baþkasýna iþittirmek maksadýyla zevciyle konuþan yahut nâmahrem olan kimseye yüzünü açan yahut ona þetm ve þebbeden yahut zevcinin izni olmadan verilmesi âdet olmayan eþyayý baþkasýna veren kadýný kocasýnýn tazîr etmesi caizdir. Bu hususta kaide þudur: Hakkýnda had bulunmayan mâsiyet ve cürümlerde zevcin ve efendinin tazîr etme hakký vardýr. Nafaka veya elbisesini ýsrarla zevcinden isteyen zevceyi zevcinin tazîr etmesi caiz deðildir. Çünkü hak sahibi için söz hakký vardýr. Bahýr. Zevç zevcesini namaz kýlmadýðý için de tazîr edemez. Çünkü namazýn menfaati ve sevabý zevce ait olmayýp bilâkis zevceye aittir.
Kenz ile Mültekâ´da «zevç. zevcesini namaz kýlmadýðý için tazîr eder» diye zikredildiði halde musannif Dürer´e tâbi olup mutemed kavil budur diye beyân etmiþtir. Müctebâ´nýn haram ve mubah bahsinde Kenz ile Mültekâ´nýn kavillerine itimad edilmiþtir. Baba. namaz kýlmayan oðlunu tazîr eder. Yukarýda geçtiði üzere velinin yedi yaþýndaki çocuðu «namaz kýlmýyorsun» diye dövme hakký vardýr. Zevç de veliye mülhaktýr.
Kýnye´de zikredilmiþtir ki; bir kimse Kur´ân-ý Kerîm, edep, ilim öðrenmekten kaçýnan çocuðunu dövebilir. Çünkü bunlarý öðretmek anne, baba üzerine farzdýr. Terbiyesi altýnda bulunan yetim çocuðu da. çocuðunu dövdüðü yerde dövebilir. Küçüklük ta´zîrin vâcib olmasýna mâni deðildir. Buna göre; çocuklar hakkýnda tazîri gerektiren bir þey vuku bulduðunda kendilerine tazîr icra olunur. Çocuklarýn tazîr edilmesi, tazîri gerektiren þey kulhakký olduðu takdirdedir. Ama zina ve hýrsýzlýk yapmasý gibi Allah hakký olursa, bunda küçüklüðü tazîre mânidir. Had ve tazîr sebebiyle ölen kimsenin kaný hederdir. Ancak zevcin zevcesini tazîr etmesi mubah olan yerlerde tazîriyle zevcesi ölürse, kaný heder olmaz. Çünkü zevcin zevcesini tedip etmesinin mubah olmasý selâmet þartýyla takyid olunmuþtur.
Musannýf « «zevcin zevcesini tedip etmesi mubahtýr» denilmesiyle zevcin zevcesini dövmesinin asla vâcib olmadýðý anlaþýlmýþtýr» demiþtir.
Bir kadýn, zevcinin kendisini fena þekilde dövdüðünü iddia edip. isbat etse. zevç tazîr olunur. Nitekim bir muallim bir çocuðu fena þekilde dövse, tazîr olunur. Çocuk ölürse, diyetini öder. Þumunnî.
Ýmam Ebû Yusuf´tan nakledilmiþtir ki; kaadý tazîrde dövmeyi yüz kamçý üzerine ziyade edip dövülen kimse ölse. diyetinin yansý beytül-maldan verilir. Çünkü o kimsenin ölmesi, izin verilmiþ ve izin verilmemiþ dövme ile olduðu için. diyetin yansý lâzým gelir.
FER´Ý MESELE: Bir kadýn zevcinden ayrýlmak için - Allah´a sýðýnýrýz- mürted olsa, hapis ve dövme ile Ýslâmiyet´e dönmesine cebr ve yetmiþbeþ kamçý ile tazîr olunur. Baþka bir kimse ile evlenemez. Fakat evvelki zevcine az bir mehirle tecdid-i nikâha cebrolunur. Ancak bu kaville fetva verilir. Mültekat.
Bir kimse Hanefi mezhebinden Þafiî mezhebine geçerse, tazîr olunur.
Bir kimse, bîr þahsa tariz yoluyla kazfte bulunsa, tazîr edilir. Hâvî.
Ölmüþ kadýnla zina eden kimse tazîr olunur. Ýhtiyar.
Bir kimse bir þahsý «bu þahýs benim cariyeme cinsi yakýnlýkta bulundu ve cariyem hamile kalýp kýymetine noksanlýk ânz oldu» diye dâva etse, eðer bu dâvasý üzerine delil getirirse, noksan olan kýymetini alýr. Eðer þahit getirmekten âciz olursa, kaadý hasmýna yemin teklif eder. O þahýs yemin ettiði takdirde kaadýnýn dâva eden kimseyi tazîr etmesi caizdir.
Eþbah´da zikredilmiþtir ki; bir kimse bir þahsýn zevcesini veya kýzýný hile ile evden çýkararak baþkasýyla evlendirse, fesatçýlýk yaptýðý için tevbe edinceye yahut ölünceye kadar hapsolunur.
Bir kimse borçlusunu bulamayýp zalimler için onun ehlini ve iyalini yakalasa, zalimler de onlarý haps edip borcu ödettirseler, bu kimse tazîr olunur.
Hurma gibi az bir þeyi bulup bunu kim düþürdü? diye sahibini arayan riyakâr sofular tazîr olunur.
Tazîri hakettiði fena fiilinden bir kimse tevbe etse, had gibi kendisinden tazîr de düþmez.
Eþbah sahibi «Ýmam Þafiî, her nasýlsa kendilerinden bir cürüm bir kusur meydana gelmiþ olan namus, fazilet, mürüvvet ve diyanet sahibi olan kimseleri istisna edip «onlarýn tevbeleriyle tazîrleri düþer» dedi» demiþtir.
Sarih «yukarýda geçtiði üzere bu istisna Ýmam Þafiî´ye mahsus olmayýp Kýnye ve diðer muteber kitablarda bizim Hanefi imamlarýmýzdan da nakledildiðini beyân ettik» demiþtir.
Natýfî, Ecnâs isimli eserinde «tazîri icab eden fena fiiller kendilerinden tekerrür etmedikçe namus, fazilet, mürüvvet ve diyanet sahibi zevatýn tazîrleri tevbe ile düþer» ifadesini ziyade etmiþtir. Buna göre; fena fiili âdet edinip tekrar tekrar iþlerse, fazilet ve mürüvvetine halel getirdiðinden tazîr için dövülür.
Bir hadis-i þerifte : «Sizler fazilet, diyanet, mürüvvet ve itibar sahibi zevata eza ve cefa etmekten sakýnýnýz. Ancak Allah´ýn hududunu icrada müsamaha etmeyiniz.» diye vârid olmuþtur.
Þafiî mezhebinden olan Menâvî´nin Camiü´s-Sagir þerhinde «Peygamberimiz (SAV.) bir hâdis-i þeriflerinde: «Ey Ebe´l-Velid (Ubâde b. Sâmit´in künyesi) Allah-ü Teâlâ´dan kork, memur olduðunuz iþte hiyanet etmez, hatta kýyamet gününde avaz avaz baðýran bir deveyi yahut avaz avaz baðýran bir sýðýrý yahut avaz avaz baðýran bir koyunu omuzuna yüklenip gelme!» buyurmuþlardýr» diye zikredilmiþtir.
Menâvî hâkimlerin hýrsýzýn boynuna çan asmalarý gibi teþhirleri bu hadis-i þeriften alýnmýþ olmalýdýr» demiþtir.
ÝZAH
«Efendinin kölesini ilh...» Fetih´de zikredilmiþtir ki; köle edepsizlik yaptýðýnda efendisinin, zevce edepsizlik ettiðinde zevcinin te´dip etmesi caizdir.
«Þer´î süslenmeyi ilh...» Sarih «þer´i süslenme» kaydýyla zevcin zevcesine erkekler gibi giyinmesi veya cildine dövme yaptýrmasý þer´an caiz olmayan þeyle süslenmesini emretmesinden ihtiraz etmiþtir. Zevcesi hasta yahut ihramlý olup süslenemezse zevcinin ona «süslen» diye emretmesi ve zineti terkettiði için tazîr etmesi caiz deðildir.
«Cünüblükten yýkanmayý terkeden ilh...» Bu, kadýn müslüman olduðuna göredir. Zevcesi gayr-i müslim olursa, onlar yýkanmakla muhatab olmadýklarý için onu yýkanmadýðý için tazîr edemez. Fakat onu kiliseye çýkmaktan men eder. T.
«Kocasýndan izinsiz evinden çýkan ilh...» Yani zevç zevcesinin mehrini verdikten sonra zevcesi izinsiz evinden çýkarsa, zevcin onu tazîr etme hakký vardýr. Mehrini vermeden tazîr etme hakký yoktur.
«Zevcine "ey hýmar" gibi ifadelerle þetm ve sebbeden ilh...» Zevç zevcesine «ben seni suçsuz yere döversem emrin elindedir» deyip sonra zevcesi ona «ey hýmar» gibi ifadelerle þetm ve sebbetse de zevci de onu dövse, kadýnýn emri kendi elinde olmaz. Çünkü bu bir suçtur.
«Musannýf Dürer´e tâbi olup ilh...» Kýnye´den naklen Bahýr´da zikredilmiþtir ki; bir kimseninvelisi bulunmayan küçük kýzkardeþi on yaþýna girip namazý kýlmadýðýnda onu dövmesi caiz deðildir.
«Baba namaz kýlmayan oðlunu tazir eder ilh...» Yani yalnýz tazîr etmesi namaza mahsus olmayýp oruç gibi diðer dini vazifelerini de ifa etmediðinde tazîr edebilir. Ana. vasî de baba gibi tazîr edebilir.
FER´Î MESELE: Bir kimse ana ve babasýnýn þer´an günâh olan, örfte ayýp ve ar olan fena bir fiili iþlediklerini gördüðünde onlara bir defa bu fena fiili býrakmalarýný emreder, kabul ederlerse ne âlâ, hoþ görmezlerse sükut edip bir daha emretmez, fakat onlar için dua ve istiðfar eder. Bir kimsenin dul bir annesi olup düðün gibi eðlence yerlerine gidip onun baþýna bir fenalýk gelmesinden korksa, onu men etme hakký yoktur. Ancak onu men etmesi için veya men etme salahiyetini kendisine vermesi için hâkime müracaat eder.
«Zevc de veliye mülhaktýr ilh...» Yani zevcin küçük olan zevcesini namaz kýlmadýðýnda babanýn küçük çocuðunu dövdüðü gibi dövme hakký vardýr.
«Çocuklar hakkýnda taziri gerektiren bir þey vuku bulduðunda kendilerine tazîr icra olunur ilh...»
Kýnye´den naklen Bahýr´da zikredilmiþtir ki; mürahik (akýl-balið olmaya yaklaþmýþ) olan bir çocuk bir âlime þetmettiðinde hakkýnda tazîr cezacý icra olunur.
T E N B Ý H: Üzerine tazîr vâcib olan bir zimmî islâm þerefiyle müþerref olduðunda tazîr kendisinden düþmez. Bilhassa tazîr kul hakký olursa, düþmesi için bir sebeb yoktur.
«Had ve tazir sebebiyle ölen kimsenin kaný hederdir Ýlh...» Bu, biz Hanefilere, Ýmam Mâlik´e ve imam Ahmed´e göredir. Çünkü had ve ta´ziri icra eden kimse onlarý ancak Sâri´in emriyle tatbik eder Buna göre; bunlarý tatbik etmekle memur olan kimsenin fiili ise selamet þartýyla mukayyed deðildir. Tamamý Fetih´le Tebyîn´dedir.
«Selamet þartýyla takyid olunmuþtur ilh...» Yani bir kimsenin zevcesini tazîr etmesi yoldan geçme gibi selamet þartýyla takyid edilmiþtir. Fakat buna «bir kimse zevcesine cinsi yakýnlýkta bulunup bu sebeple zevcesi ölse veya bu sebeple zevcesinin tenasül uzvuyla dübürü arasýndaki perde yýrtýlarak iki yol birleþse Ýmam-ý Azam´la Ýmam Ebû Yusuf (Rh. Aleyhima)´a göre; bu fiil mubah olduðu için zevç zevcesinin diyetini veya yaptýðý cinayetin diyetini ödemez» diye itiraz edilirse «bunu mehir vermek suretiyle ödemiþtir. Eðer diyet vâcib olsa bir cezadan dolayý iki diye verilmesi vâcib olurdu» diye cevap verilir. Nehir.
«Bir kadýn, zevcinin kendisini fena þekilde dövdüðünü ilh..» Yani zevcin zevcesini kemiðini kýracak yahut cildini yaralayacak yahut vücudunu simsiyah edecek derecede dövmesi caiz deðildir. Fukaha zevç zevcesini haksýz olarak döverse þiddetli dövmese bile zevç hakkýnda tazîr vâcib olur.
«Çocuk ölürse diyetini öder ilh...» Hâkim-i Þehîd «zevc zevcesini namaz kýlmadýðý için dövemez. Fakat baba çocuðunu namaz kýlmadýðý için döver. Keza: Muallim çocuðu tedip edip çocuk bundan ölse biz Hanefi mezhebiyle Þafiî mezhebine göre; muallim çocuðun diyetini öder» demiþtir.
Ýmam Mâlik ile Ýmam Ahmed «zevç ile muallimin tazir ettiði kimse yahut baba, dede veya vasînin tedip ettiði kimse bu yüzden ölürse bakýlýr: Eðer mutad bir þekilde dövmüþlerse diyetini ödemezler, mutad olmayan bir þekilde dövmüþlerse fukahanýn icmaý ile öderler» demiþlerdir.
«Ýmam Ebû Yusuf´tan ilh...» Zeylaî´nin Ýbaresi þöyledir: Ýmam Ebû Yusuf´a göre; kaadý tazîrin yüz kamçýya kadar vurulabileceðini ictihad veya taklid yoluyla caiz görüp, bunun üzerine ziyade etmediði halde tazir edilen kimse bu yüzden ölse, diyetini ödemez. Çünkü dayakla olan tazîrin en son miktarý .yüz kamçýdýr. Kaadý yüz kamçý üzerine ziyade edip bu yüzden o kimse ölse, diyetin yansý beytülmaldan vâcib olur. Çünkü tazîr cezasýný yüz kamçý üzerine ziyade etmek hususunda izin yoktur. Buna göre; o kimsenin ölmesi izin verilmiþ ve izin verilmemiþ dövme ile hâsýl olduðu için diyetin yarýsý lâzým gelir.
«Yetmiþbeþ kamçý ile tazir olunur ilh...» Sarih, Ýmam Ebû Yusuf (Rh. A.)´tan nakledilmiþ olan zâhirür´rivayete göre hareket etmiþtir. Yukarýda geçtiði üzere tazir cezasý dayakla yapýldýðý takdirde en son miktarý Ýmam-ý Azam´la Ýmam Muhammed (Rh.Aleyhime)´e göre; otuzdokuz kamçýdýr. Râcih olan da bunlarýn kavilleridir.
«Baþka bir kimse ile evlenemez ilh...» Yani bîr kadýn zevcinden ayrýlmak için -Allah´a sýðýnýrýz- mürted olsa hapisle dövme ile islâmiyette dönmesine cebr ve yetmiþbeþ kamçý ile tazîr olunur. Baþka bir kimse ile evlenemez. Fakat evvelki zevcine az bir mehirle tecdid-i nikâhla cebrolunur. Ancak bu kaville fetva verilir. Bu, talâk bahsinde geçen üç rivayetin .birincisidir, ikincisi kadýnýn fena kasdýný reddetmek için zevcinden boþ olmamasýdýr. Üçüncüsü zevç beytülmaldan kendisine mal verilen kimselerden ise zevcesi kendisine cariye olarak verilir.
«Bîr kimse Hanefi mezhebinden Þafii mezhebine geçerse, tazir olunur ilh...» Yani bu Hanefi mezhebinden Þafiî mezhebine geçme, þer´an iyi bir maksad için olmadýðý takdirdedir. Çünkü Tatarhâniyye´de zikredilmiþtir ki; Ebû Bekr-i Cûzcânî zamanýnda Hanefi mezhebinden olan bir kimse muhaddislerden birinin kýzýný isteyip o da «ancak kendi mezhebini býrakýp Þafiî mezhebine geçersen kýzýmý sana veririm» demiþ. O kimsenin de bunu kabul etmesi üzerine kýzýný ona vermiþ. Bu mesele Ebû Bekr-l Cûzcânî´den sorulduðunda baþýný eðip «nikâh caizdir, fakat o kimsenin ölürken imansýz gitmesinden korkarým. Çünkü o kimse kendi yanýnda hak olan mezhebi hafife alýp kokmuþ bir cîfe için bunu terketmiþtir» diye cevapvermiþtir. Eðer bir kimsenin kendi mezhebinden diðer bir mezhebe geçmesi kendisi içirt açýk bir ictihad ve delil sebebiyle olursa bu caizdir, hatta sevaba nail olur. Eðer bir mezhebten diðer mezhebe geçmesi bir îctihad ve delil sebebiyle olmayýp, bilâkis dünya maksadý ve menfaati için olursa bu çirkindir, günâhdýr, tedip ve tazîri gerektirir. Çünkü bu kimse dinde yapýlmasý caiz görülmeyen þeyi yapmýþtýr, dinini ve mezhebini hafife almýþtýr.
Yine Fetâvây-ý Nesefiyye´den naklen Tatarhânîyye´de zikredilmiþtir el; Hanefî mezhebi üzerine sebat etmek daha hayýrlý ve daha evlâdýr.
«Bir kimse bir þahsa tariz yoluyla kazfte bulunsa tazir edilir ilh...»
Meselâ: Bir kimse bir þahsa hitaben «ben zina edici deðilim» dese tazîr olunur. Çünkü had þüphe ile düþer. Bu kimse bu ifadesiyle muhataba ayýp ve âr ilhak etmiþtir. Çünkü bu ifadenin mânâsý «ben zâni deðilim, bilâkis sen zânisin» demek olduðu için tazîr edilir.
«Riyakâr sofular tazîr olunur ilh...» Tatarhâniyye´de zikredilmiþtir ki; Hz. Ömer (R.A.)´in hilafeti zamanýnda bir kimse Medine-i Münevvere´nin çarþýsýnda bir hurma bulup zühd, takva ve diyanetini izhar için «bu hurmayý kim düþürdü?» diye nida ederken Hz. Ömer (R.A.) bu kimsenin sözünü iþitip maksad ve meramýný anladýðý için o kimseye «ey riyakâr sofu, bu hurmayý ye, çünkü böyle takvalýða Allah-ü Teâlâ buðzeder» demiþtir. Böyle bir hurma bulup sahibini arayan kimse hakikaten müttekî olan kimselerden olursa övülmeye lâyýktýr. Nitekim bir kadýn âlimlerden birine bekçi evin yanýndan geçerken onun ýþýðýyla iplik eðirmenin caiz olup olmadýðýndan sordu. Âlim o kadýna «sen kimsin?» diye sorduðunda o da «ben Biþr-i Hâfî´nin kýzkardeþiyim» diye cevap verdi. Bunun üzerine âlim ona «bunu yapma, çünkü takvalýk sizin hanenizden çýkmýþtýr» demiþtir.
«Tazîri hakettiði fena fiilinden bir kimse tevbe etse, had gibi kendisinden tazîr de düþmez ilh...» Çünkü yukarýda geçtiði üzere müslüman olmayan bir kimse tazîri gerektiren fena bir fiil yaptýktan sonra islâm þerefiyle müþerref olsa eðer bu tazîr kul hakký olursa kendisinden düþmez. Allah hakký olursa düþer.
«Bir hadis-i þeriflerinde «Ey Ebe´l-Velîd Allah-ü Tealâ´dan kork» ilh...» «Ebe´l-Velîd» Ubâde b. Sâmit´in künyesidir. Peygamberimiz (SAV.) bu hadis-i þerifi vaz ve nasihat babýnda Ubâde b, Sâmit´i zekât toplamaya gönderirken buyurmuþlardýr.
«Menâvî «hâkimlerin hýrsýzýn boynuna can asmalarý gibi teþhirleri bu hadis-i þeriften alýnmýþ olmalýdýr» demiþlerdir ilh...» Tatarhâniyye´de zikredilmiþtir ki; Ýmam-ý Azam (Rh.A.)´ýn meþhur olan kavline göre; yalancý þahid dolaþtýrýlarak teþhir edilir, dövülmez. Sýraciyye´de «fetva bunun üzerinedir» diye zikredilmiþtir.
Yalancý þahidin teþhiri, beldede dolaþtýrýlýp her mahallede «bu yalancý þahiddir, bunun þehadetini kabul etmeyin» diye nida edilir.
Hassâf, kitabýnda «yalancý þahid dövülmeksizin Ýmameyn (Rh.Aleyhima)´in kavline göre teþhir edilir» diye zikretmiþtir.
Hz. Ömer (R.A.)´den «yalancý þahidin yüzü karartýlýr» diye nakledilen rivayetin tevili Ýmam Serahsî´ye göre; kaadý bunda bir hikmet ve maslahat gördüðünde siyaset yoluyla yapar demektir.
radyobeyan