> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Hanefi Fıkhı > Hadler Cezalar
Sayfa: [1] 2   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hadler Cezalar  (Okunma Sayısı 4306 defa)
02 Mart 2010, 23:18:57
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 02 Mart 2010, 23:18:57 »



Reddü´l Muhtar / Hadler (Cezalar)

ZİNA HADDİNİ GEREKTİREN VE HADİS-İ ŞERİFE BİNAEN ŞÜBHENİN KIYAMI VAKTİNDE HADDİ GEREKTİRMEYEN CİNSİ YAKINLIĞIN HÜKÜMLERİ BÂBI

ZİNA ÜZERİNE ŞEHADET VE O ŞEHADETTEN DÖNMEYE DÂİR MESELELER BEYANINDA BÂB.

HADD-I ŞÜRB : İÇKİ HADDİ BÂBI

KAZF HADDİ BÂBI

TAZÎR BÂBI







HADLER BAHSİ



METİN


Had lûgatta; menetmek manasınadır. Şer´i ıstılahta ise haddi gerektiren fena hareketlerden insanları zecr ve menetmek için Allah-ü Teâlâ´nın hakkı olmak üzere yerine getirilmesi vâcib olan ve takdir edilmiş bir ukubet (ceza) dır. Binaenaleyh vâcib olan Allah haklarından olunca cani, hâkimin huzuruna çıkıp, cinayeti sabit olduktan sonra kendisine şefâatta bulunmak caiz olmaz. Biz Hanefilere göre; haddin icrası günâhtan temizleyici değildir. Bilâkis günâhtan temizleyici olan tevbedir. Tevbenin dünyada haddi düşürmeyeceğine fukaha icma ve ittifak etmişlerdir. Tâzir had değildir. Çünkü tâzirde muayyen bir ölçü yoktur. Kısas da had değildir. Çünkü kısas da velinin hakkıdır.

İZAH

«Hadler ilh...» Musannıf yeminleri ve ibadet ile ukubet (ceza) arasında deveran eden yeminin kef taretin i bitirince bundan sonra sadece ukubet olanları zikretti. Eğer ibadetlerin arasını ayırma korkusu olmasaydı hududun oruçtan sonra zikredilmesi daha lâyık olurdu. Çünkü oruç kendisinde ukubet ciheti galib olan fıtır keffâreti (Ramazan-ı Şerifte özrü bulunmaksızın muayyen şartlar dahilinde orucunu bozan bir mükellefin bir köle âzâd etmesi yahut iki ay arka arkaya oruç tutması yahut sabahlı akşamlı altmış fakire yemek yedirmesi) ne şâmildir. Nehir. Fetih.

Hadler altı nevidir :

1 - Zina haddi.

2 - Şarapa mahsus had.

3 - Diğer sarhoş edici maddelerden sarhoşluk haddi. Şarap haddi ile diğer sarhoş edici maddelerin hadlerinin adeti birdir.

4 - Kazf (iftira) haddi.

5 - Hırsızlık haddi.

6 - Yol kesme haddi. İbn-i Kemal,

«Menetmek manasınadır ilh..» Binaenaleyh kapıcı ile gardiyana «haddâd» denilir, Kapıcı başkasının içer) girmesini, gardiyan ise içerden dışarı çıkılmasını men eder. Bir şeyin mahiyetini tarif ve tayin eden şeye de had denilir. Çünkü tarif girme ve çıkmayı men eder. Hâne gibi gayri menkullerin nihayetlerine yani sınırlarına da «hudûd» denilir. Çünkü bunlar başkalarının mülklerinin kendilerine girmelerini ve kendilerinin başkalarının arazilerine karışmalarını men eder. Tamamı Fetih´tedir.

«Bir ukubet (ceza)tir ilh...» Yani: Dövme ile yahut uzvu kesme ile yahut Öldürme ile yahut recm (taşlayarak öldürme) ile yapılan bir cezadır. Bu cezalara ukubet adı verilmiştir. Çünkü azâb cürmü takip edeceğinden bu münasebetle azaba ukubet adı verilmiştir. Kuhistânî.

«Takdir edilmiş ilh...» Yani: Kitap ile yahut sünnet ile yahut icmâ ile açıklanmış veya ölçüsü belirlenmiştir. Bundan dolayı Nehir´de «recm-de takdir ölümle, diğerlerinde dayak vurma ve uzvu kesmekledir» denilmiştir.

«Allah-ü Teâlâ´nın hakkı olmak üzere ilh...» Çünkü hadler, nesebi, malları, akılları, haysiyet ve namusu koruma gibi maslahat ve menfaati bütün beşeriyete ait olduğu için meşru kılınmıştır. Bu kelime hadlerin asıl hükümlerini beyandır ki insanların zarar görecekleri şeylerden men olunup İslâm beldelerinin fesad ve fitneden korunmasıdır.

Fethü´l-Kadir´de zikredilmiştir ki: Gerçek olan bazı meşayıhın dedikleridir. Şöyle ki: Hadler, zararları bütün beşeriyete dokunan birtakım fena hareketlerden insanları alıkoyar. Bunlar suçlular hakkında birer ceza olduğu gibi bunları görenler hakkında da birer ibret ve uyanma vesilesi teşkil eder ve ammenin menfaatlerim tazammun bulunur.

«Kendisine şefaatte bulunmak caiz olmaz ilh...» Yani bir kimse had icab eden fena bir fiil irtikab ederek hakim huzuruna çıkıp cinayeti sabit olduktan sonra onun hakkında şefâatta bulunmak caiz değildir.

Fetih´te zikredilmiştir ki; şefâat vâcib olan birşeyin yapılmamasını istemektir. Bundan dolayı Üsâme b. Zeyd Beni Mahzum kabilesinden hırsızlık eden bir kadın hakkında şefâatta bulunmak istediğinde Resûl-i Ekrem (S.A.V.) kendisine «Allah´ın hadlerinden bir had hakkında şefaat mı ediyorsun?» buyurarak bunu red etmişlerdir.

«Hâkimin huzuruna çıkıp ilh...» Bir cani hâkimin huzuruna çıkmadan ve cinayeti sabit olmadan hâkimin huzurunda şefâatta bulunmak caizdir, Bir cani hâkimin huzuruna varıp sucu sabit olmadan, hâkimin huzuruna çıktığında onu salıvermesi için hâkime şefaatte bulunmak caizdir. Çünkü haddin vâcib olması hâkimin huzuruna çıkmadan sabit olmaz, Buna göre; haddin vâcib olması, sadece fena bir fiil işlenmesiyle sabit olmaz. Ancak fena bir fiil işlendiği hâkimin huzurunda sabit olunca had vâcib olur. Fetih´de de böyledir. Bundan dava hâkime varıp onun huzurunda sabit olmadan önce şefâatta bulunmanın caiz olduğu anlaşılmaktadır. Bu Hamevî´den naklen Tahavi´de zikredilmiştir.

Bilâkis günâhtan temizleyici olan tevbedir ilh...» Yani bir caniye had vurulduğunda cani irtikab ettiği fenalıktan tevbe etmezse, haddin icrası günâhını temizlemez. Âlimlerden çokları «haddin tatbik edilmesi mücrimin günâhını temizleyicidir» demişlerdir. Nehir´de bu hususta izahat vardır.

«Tevbenin dünyada haddi düşürmeyeceğine fukaha icma ve ittifak etmişlerdir ilh...» Yani bir cani hâkimin huzuruna çıkıp üzerine had vâcib olduktan sonra tevbenin dünyada haddi düşürmeyeceğine ittifak etmişlerdir. Ama hâkimin huzuruna çıkmadan had tevbe ile düşer. Hatta yol kesicilerin gerek bir nefis veya uzuv veya mal üzerine cinayet işlesinler gerekişlemesinler hâkimin huzuruna çıkmadan önce hadleri tevbe ile düşer. Nitekim babında gelecektir. Eğer yol kesiciler adam öldürmüşlerse kul hakkı olan kısas üzerlerinde baki kalır. Eğer mal almışlarsa, ödemeleri lâzım gelir. Velhasıl); kul hakkının kalması haddin düşmesine münafî değildir.

Zahiriyye´den naklen Bahır´da zikredilmiştir ki; bir kimse bir fenalık işleyip sonra tevbe ederek Hak yoluna dönse, o kimsenin kendisine had vurulması için fenalığını kaadıya bildirmesi lâzım gelmez. Çünkü kötülüğü örtmek menduptur.

Cevahir´den naklen Bîri´nin Eşbah Şerhi´nde zikredilmiştir ki; Cevahir sahibine «bir kimse şarap içse, zina etse sonra tevbe edip kendisine dünyada had vurulmasa, âhirette kendisine had vurulur mu?» diye sorulmuş, o da «hadler Allah´ın hakkıdır. Ancak hadlere boyun eğme olan insanların hakkı da taalluk eder. Buna göre; o kimse nasuh tevbesi ile tevbe ettiğinde âhirette had vurulmayacağını umarım. Çünkü had, küfür ile mürtedlikten daha günâh değildir. Zira küfür ile mürtedlik İslâm ve tevbe ile zail olur» diye cevap vermiştir.

«Tâzir had değildir ilh...» Çünkü tâzirde muayyen bir ölçü yoktur. Bazılarının «tâzirin en azı üç. en çoğu otuzdokuz kamçıdır» diye beyânları «tâzirde ölçü yoktur» ifadesine münafî değildir. Zira üç kamçı ile otuzdokuz kamçı arasında muayyen bir ölçü yoktur. Bozan tâzir dövmeksizin de olur. Bahır.

METİN

Haddi icab eden zina, islâm memleketinde mükellef, nâtık (konuşan) bir şahsın o anda veya geçmiş zamanda şehvet sahibi bulunan ve mülkünden veya mülkü şübhesinden uzak bulunan bir kadının ön tarafına tenasül uzvunun sünnet mahallini kendi ihtiyacıyla ithal etmesidir. Musannif zinanın tarifinde «islâm memleketinde» diye kayıtladı. Çünkü dar-ı harpte zina haddi tatbik edilmez. «Mükellef» diye kayıtladı, çünkü sabiye, matuh (bunamış)a ve mecnuna zina haddi´ vurulmaz. «Nâtık» diye kayıtladı, çünkü şüphe bulunduğu için mutlak surette dilsize had vurulmaz. Âmâya gelince zinayı ikrar ederse, kendisine had vurulur, fakat şahidlerin şehadetiyle had vurulmaz.

«O anda veya geçmiş zamanda şehvet sahibi bulunan» diye kayıtladı, çünkü şehvet sahibi olmayan küçük kız çocuğuna zina edildiğinde had lâzım gelmez. «Mülkü şübhesinden» ifadesini sarih fiilde olan şüphe değil mahalde olan şüpheden uzak olacak diye açıkladı. «Ön tarafından» diye kayıtladı, çünkü zina dübürden yapıldığında had lâzım gelmez.

«Kendi ihtiyarıyla» diye kayıtladı, çünkü erkek ile kadının her ikisi de mükreh olarak yaptıkları cinsi yakınlık haklarında haddi icap etmeyeceği gibi mükellef oldukları halde biri mükreh diğeri mekruh olmasa, mükreh olan hakkında da had lâzım gelmez.

Haddi icap eden zina şöyle de tarif edilebilir: Erkeğin cinsi yakınlığa imkân vermesidir. Şöyleki: Erkek arkası üstüne yatıp kadın onun tenasül uzvunun üzerine otursa, kadına imkân verdiği için her ikisine de had vurulur veya kadının cinsi yakınlık için erkeğe imkân vermesidir. Çünkü kadının fiiline vatı denilmeyip bilâkis temkin denilir. Burada zinanın tarifi tamam olmuştur.

Muhit´te «zinanın haram olduğunun bilinmesi» ifadesi de ziyade edilmiştir. Yani bir kimse zinanın haram olduğunu bilmezse, şüphe olduğu için kendisine had vurulmaz.

Fethü´l-Kadir sahibi; zinanın bütün dinlerde haram olduğu sabit olduğu için Muhit sahibinin zinanın tarifinde «zinanın haram olduğunun bilinmesi de şarttır» kelâmını reddetmiştir.

İZAH

«Zina ilh...» Kur´an-ı Kerim´de vârid olduğu vecih üzere Hicaz ehli lügatinde kasr ile olup «yâ» ile yazılır, Necid ehli lügatında med ile olup «elif» ile yazılır.

Musannıf had icap eden günâhlara önce zinayı izah ile başladı. Çünkü zina haddinin meşru olmasının hikmet ve maslahatı aşikârdır. Allah-ü Teâlâ bu ceza ile beşeriyetin temizliğini, insan şerefini ve insan neslini korumayı temin edecek en kuvvetli bir...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hadler Cezalar
« Posted on: 20 Nisan 2024, 02:27:05 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hadler Cezalar rüya tabiri,Hadler Cezalar mekke canlı, Hadler Cezalar kabe canlı yayın, Hadler Cezalar Üç boyutlu kuran oku Hadler Cezalar kuran ı kerim, Hadler Cezalar peygamber kıssaları,Hadler Cezalar ilitam ders soruları, Hadler Cezalarönlisans arapça,
Logged
02 Mart 2010, 23:21:24
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #1 : 02 Mart 2010, 23:21:24 »

METİN

Recm hadisesi ikrar ile sabit olmuş ise recme önce hüküm veren kaadı başlan Bunun muktezası kaadı recmden imtina ederse, her ne kadar kaadı halka «recm ediniz» diye emretse bile recme önce kaadının başlaması şartı bulunmadığı için halkın onu recm etmeleri helâl olmaz. Fetih. Fakat yakında gelecektir ki adaletli bir kaadı «ben bu kimseye recmle hükmettim» dese, halk her ne kadar şahitleri ve ikrarı görmese bile o kimseyi recm etmeleri caizdir. Zirahm-i mahrem olan akrabanın recm etmesi mekrûhdur. Eğer recm ederse mirastan mahrum olmaz.

Recmolunan kimse öldükten sonra yıkanıp, kefenlenir ve üzerine namaz kılınır. Resûl-i Ekrem (S.A.V.)´in, zinasını ikrar ile recmolunan Gâmidli kadının üzerine namaz kıldıkları sahih olup rivayet edilmiştir.

Şehadetle veya ikrar ile zina suçu sabit olan kimse evlenmemiş ve hür olursa kendisine yüz değnek vurulur. Köle olursa, âyet-i kerimenin delaletiyle yansı vurulur. Kaadı Beyzâvî ve diğer Kibar-ı Müfessirîn âyet-i kerimedeki «muhsanât» ı hür olan kadınlarla tefsir etmişlerdir.

Zeyleî «Kur´ân-ı Kerîm´de erkeklerin kadınlar üzerine tağlib kaidesinin aksine olarak buradakadınlar erkekler üzerine tağlib olunmuştur» demiştir. Efendi kendi kölesine kaadıdan izinsiz had vuramaz. Faraza efendi kölesine had vursa kifayet eder mi? Zahir olan kifayet etmemesidir. Çünkü fukaha «haddin rüknü kaadının yapmasıdır» demişlerdir.

Celd; vücudu yaralayıcı olmayıp budaksız acıtacak bir surette orta halde bir değnekle yapılır.

İZAH

«Recm hadisesi ikrar ile sabit olmuş ise recme önce, hüküm veren kaadı başlar ilh...» Çünkü Hz. Ali (R.A.) «ey insanlar, zina biri gizli diğeri aşikâr olmak üzere iki kısımdır. Gizli zina şahitlerin şehadetiyle sabit olur. Böyle şahitlerin şehadetiyle zina ettiği sabit olan kimseye recm cezası verildiğinde recme önce şahitler sonra kaadı daha sonra halk başlar. Aşikâr zina ise gebelik veya ikrar ile sabit olur. Böyle gebelik veya ikrar ile zina ettiği sabit olan kişiye recm cezası verildiğinde recme önce kaadı sonra halk başlar» demiştir. Tamamı Fetih´dedir.

«Bunun muktezası ilh...» Fetih´te zikredilmiştir ki: Recm hadisesi ikrar ile sabit olmuş ise recme önce, hüküm veren kaadı başlar. Bu ifadenin mânâsı: Kaadı recmden çekinirse, her ne kadar halka recm etmelerini emretse bile recmin şartı olan kaadının başlamadığını halk bildiği için recmetmeleri helâl olmaz. İkrar suretinde recme önce kaadının başlaması halka hüküm ve hadlerin şartlarında müsamaha yapmadığını göstermek içindir. Kaadı recme önce başlamaktan çekindiği takdirde dönme alâmeti zahir olup şüphe belirdiği için had düşer.

Şahitlerin şehadetiyle zina ettiği sabit olan kimseye recmedilirken recme önce şahitler başlar, ikinci olarak recme hüküm veren kaadı başlar. Eğer kaadı şahitlerden sonra recmden çekinirse, yine had düşer.

«Yakında gelecektir ki ilh...» Yani kaza bahsinde gelecektir. Fakat orada kaadı recme başlamaktan çekinirse ifadesi yoktur. Bilâkis hâkimin yanında had şahitlerin şehadetiyle veya ikrar ile sabit olduğunda halka recmi emretse - her ne kadar halk hüküm meclisinde bulunup şahitlerin şehadetini ikrar, edenin ikrarını görmeseler bile- recm yapmaları caizdir. Bazıları «zaman bozuk olduğu için halkın recmetmeleri caiz değildir» ´demişlerdir.

Gurerü´l-Ezkâr´da «bu hususta tafsilat vardır. Şöyle ki: Kaadı adaletli ve âlim olursa araştırmaksızın emrettiğini yapmak vâcib olur. Eğer adaletli olup cahil olursa, vermiş olduğu hükmün keyfiyetinden sorulur. Eğer haber verdiği şeriata muvafık ise kavli kabul edilir. Eğer zâlim olursa âlim olsun, cahil olsun kavli kabul edilmez» diye zikredilmiştir.

«Zirahm-i mahrem olan akrabanın recm etmesi mekrûhdur ilh...»

Muhit´ten, Zeylai´den ve diğer fıkıh kitablarından naklen Bahır´da zikredilmiştir ki: Zirahm-i mahrem eğer recmederse öldürmeyi kasdetmez. Çünkü kendisinden başkalarının recmetmeleriyle had yapılmaktadır. Bundan anlaşılan Zirahm-i mahrem öldürmeyikasdetmediğinde mekruh olmaz., Ancak Zirahm-i mahremin recminin mekruh olması şahit olmadığı takdirdedir. Dört kimse babalarının zinasına şahitlik yapsalar recme önce bunların başlaması vâcib olur. Keza: Kardeşler ve Zirahm-i mahrem de böyledir. Yalnız öldürmeyi kasdetmemeleri müstehaptır. Amca oğluna gelince bunun öldürmeyi kasdetmesinde bir beis yoktur. Çünkü bunun mahrem olması tam olmadığı için akraba olmayana benzemiş olur. Kuhistânî. Cevhere.

«Eğer recm ederse mirastan mahrum olmaz ilh...» Bir kimse babasının zinasına veya kısasına şahitlik yapsa, mirastan mahrum olmaz. Kâfi. Cevhere.

«Âyet-i kerimenin delaletiyle ilh...» Bu, Allah-ü Teâlâ´nın:

Cariyeler evlendikten sonra bir fuhuş irtikâb ettilermi o vakit üzerlerine hür kadınlar üzerinde ki cezanın yarısı (verilir).» (En - Nisa Sûresi; âyet: 25) kavl-i kerimidir. Bu âyet-i kerime cariyeler hakkında nazil olmuştur. Âyet-i kerimenin ibaresi cariyeler hakkındadır. Âyet-i kerimenin delaletiyle hükümde erkek köleler de dahildirler. Çünkü cariyelerle erkek köleler kölelikte müsavidirler. Delâlette meskût (zikredilmeyen) ün mantûk (zikredilen)a müsavi kifayet edip evlâ olması şart değildir.

«Tağlib kaidesinin aksine olarak ilh...» Yani tağlib kaidesinde esas olan erkeklerin kadınlar üzerine tağlib olunmasıdır. Fetih´de ifade edildiği üzere burada kadınların erkekler üzerine tağlib edilmesinin vechi, kadınlardaki zinaya davet edici haslet daha kuvvetli olduğu içindir. Bundan dolayı âyet-i kerimede zina eden kadınlar zina eden erkeklerden önce zikredilmiştir.

«Haddin rüknü ilh...» Haddin rüknü celd veya recmdir.

TEMBİH: Hâkim-i Şehid Kâfi adlı kitabında «köle, zina veya başka bir had icab eden suç işlediğini ikrar ettiğinde efendisi gaib olsa bile kendisine had vurulur. Keza: Hırsızlığı ikrar etse, eli kesilir, amden adam öldürdüğünü ikrar etse, kısas edilir. Azâd olduktan sonra «ben köle iken zina etmiştim» diye ikrar etse, kendisine kölelere vurulan had vurulur» diye zikretmiştir.

«Budaksız ilh...» Celd yapılacak değneğin budaksız olması lâzımdır. Fetih´de zikredilmiştir ki: Enes (R.A.)´e celd yapmak için değnek getirmesi emredildiğinde bir ağaç dalı keser, onu yumuşayıncaya kadar iki ateş arasında inceltir, sonra onunla celd yapılırdı. Celd yapılacak değneğin bir tarafı kurumuş olursa yaralayacağı veya çok acıtacağı için onunla celd yapılmaz. Değnek budaklı olursa onunla hiç yapılmaz. Kendisine celd vurulan kimse zayıf olup helâkından korkuluna, tahammül edeceği şekilde celd yapılır,

METİN

Celd edilecek şahıs erkek ise avret mahallini örtmek için yalnız İzârı: Baştan ayağa kadar bedenini örten entari, don, gömlek gibi elbisesi üzerinde bırakılır, diğer elbisesi çıkarılır. Celdeler bedeninin çeşitli yerlerine arka arkaya vurulur. Yalnız başına, yüzüne, tenasül uzvuna vurulmaz. Bazıları «göğsüne, karnına da vurulmaz» demişlerdir. Yüz celdenin arka arkaya ellisi bir günde, ellisi de ikinci günde vurulsa, esah olan kavle göre, kifayet eder.

Hz. Ali (R.A.) «hadler ve tazirlerde yere yatırılmaksızın erkek ayakta olduğu halde, kadın oturduğu halde celdeler vurulur» demiştir. Zamanımızda yapıldığı gibi had vurulacak kimse yere yatırılıp basma ve ayağına birer adam oturtturularak yapılan hadler caiz değildir. Nehir.

Keza; celd yapılırken değneği celd vuran kimse başından kaldırmaz veya vurduktan sonra değneği uzuv üzerinde sürümez. Hakkında celd yapılacak şahıs kadın ise Hz. Ali (R.A.)´den rivayet edildiği üzere kendisine oturduğu halde bu ceza tatbik edilir. Üzerinde kürk ve pamuklu gibi kalın elbisesinden başkası çıkarılmaz.

Recm yapılırken kadının göğsüne kadar bir çukur kazılır. Elbisesi ile kapalı bulunduğu için çukurun kazılmaması da caizdir. Erkek için çukur kazılması caiz değildir. Bunu, Şumunni zikretmiştir. Kendisine had tatbik edilen kimse bir yere bağlanıp tutulmaz. Recm edilen kimse kaçtığı takdirde, eğer recmi kendinin ikrarıyla ise arkasına düşülmez. Eğer recmi şahadetle ise ölünceye kadar peşi takib edilir. Nitekim yukarıda geçmiştir.

Evli hakkında celd ile recmin arası cemedilmez. Evlenmemiş kimse hakkında da celd ile nefyin arası cemedilmez. Nihaye sahibi «nefy»; hapisle tefsir etmiştir. Hapsetmek; başka memlekete nefyetmekten fitneyi daha çok önleyeceği için bu tefsir güzel görülmüştür. Çünkü suçlu başka memlekete sürgün edildiğinde yine suç işleyebilir. Veliyyü´l-emrin siyaset ve tazir için celd ile nefyin arasını cem etmesi caizdir. Bu veliy-yü´l-emrin re´yine bırakılmıştır. Keza: Her cinayette vellyyü´l-emr lüzum görürse, siyaseten aralarını cem edebilir. Nehir.

İZAH

«Celdeler bedeninin çeşitli yerlerine arka arkaya vurulur ilh...» Çünkü celdelerin bedenin yalnız bir uzvuna vurulması bu azanın bozulmasına veya başına, yüzüne, tenasül uzvuna vurulması sahibinin hakikaten helâkına yahut zahiri veya batini bazı duygularının bozulmasıyla manen helâkına sebeb olabilir,

«Bazıları göğsüne, karnına da vurulmaz ilh...» Bu, bazı meşayıhın kavlidir ki imam Ebû Yusuf´tan rivayet edilmiştir. Ama bu söz götürür. Göğüs vücudun tahammüllü yerlerindendir. Orta bir kamçı ile bir kaç defa karna vurulması ölüme sebep olmazsa, göğse vurulduğunda ölüme nasıl sebeb olabilir. Evet, zamanımızda zâlimlerin evlerinde istendiği gibi celd asa ile yapıldığı takdirde layık olan karna vurulmamasıdır. Fetih.

«Ellisi bir günde, ellisi de ikinci günde vurulsa, esah olan kavle göre; kifayet eder ilh...» Çünkü peşi. peşine vurulan elli kamçıyla acı ve ağrı hasıl olur. Bundan dolayı Cevhere´de«her gün bir kamçı veya iki kamçı vurulsa, bununla ağrı ve acı hasıl olmayacağı için caiz olmaz» diye zikredilmiştir.

«Yere yatırılmaksızın ilh...» Yani had ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

02 Mart 2010, 23:24:37
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #2 : 02 Mart 2010, 23:24:37 »

ZİNA HADDİNİ GEREKTİREN VE HADİS-İ ŞERİFE BİNAEN ŞÜBHENİN KIYAMI VAKTİNDE HADDİ GEREKTİRMEYEN CİNSİ YAKINLIĞIN HÜKÜMLERİ BÂBI



METİN


Peygamberimiz (SAV.) bir hadis-i şeriflerinde: «Hadleri, gücünüz yettiği kadar düşürmeye çalışınız.» buyurmuşlardır. Şüphe; gerçekte sabit olmadığı halde sabite benzeyen şeydir. Şüphe, üç nevidir. Birinci nevi mahalde olan hüküm şüphesi, ikinci nevi´ fiilde olan şübhelenme şüphesi, üçüncü nevi akidde olan şüphedir. Gerçek olan akidde olan şüphenin iki evvelki neviye dahil olmasıdır. İnşaallâh biz onu yakında inceleriz.

Buna göre zina eden bir kimse, zinasının şüphe ile olduğunu iddia edip şahit getirse, şahitleri kabul edilir ve had düşer. Keza mücerred şüphe davasıyla da had düşer. Fakat ikrah (zorla yaptırıldığına dair olan) dâvasında şahit getirmesi lâzımdır. Çünkü ikrah dâvası başkasının fiilini dâva olduğu için şahitle sûbutu lâzım olur.

Mahalde yani mülkde şüphe ile had lâzım olmaz. Bu mahalde olan şüpheye «hüküm şüphesi» de denir. Yani mahallin helâl olduğuna dair şer´î bir hüküm şüphesi sabit olmuştur. Bu takdirde, cinsi yakınlıkta bulunan kimse, her ne kadar haram olduğunu zannederse de bu mahalde olan şüpheden dolayı kendisine zina haddi vurulmaz. Meselâ: Bir kimse oğlunun, ne kadar aşağı inerse insin oğlunun oğlunun cariyesine cinsi yakınlıkta bulunsa, oğlu hayatta olsa bile kendisine zina haddi vurulmaz. Fetih. Çünkü Peygamberimiz (SAV.)´in :

«Sen de, malın da babana aidsiniz.» hadis-i şerifi bu hususta bir delil teşkil etmektedir. Bu delile bakarak çocuğun malı babasına ait olmuş olur. Bu cihetle bir mülk şüphesi bulunmuştur. Bu şüphe ise haddin düşmesi için kâfidir.

Bir kimse kinaye lâfızlarıyla boşa m iş olduğu zevcesinin iddetinde ona cinsi yakınlıkta bulunsa ve kinaye her ne kadar mal karşılığında olmayan hulû olup üç talâka niyet etse bile Kendisine zina haddi vurulmaz, Çünkü Hz. Ömer (RA.) «kinaye lâfızlarıyla vâki olan talâk ric´i talâktır» demiştir,

Satmış yahut mehir olarak vermiş, henüz satın alana veya zevcesine teslim etmemiş olduğu cariyeye yahut fasid satışla teslim ettiği cariyeye yahut ortaklardan biri´ ortak olan cariyeye yahut mükâtebinin cariyesine yahut kendisine ticaret için izin verilmiş fakat malını ve şahsını borç kaplamış kölesinin cariyesine yahut müslüman memleketine getirildikten sonra veya getirilmeden önce ganimet olan cariyeye yahut istibra (âdet görerek temizlenme) dan önce cariyesine yahut satın alan için muhayyerlik olan cariyeye yahut süt kızkardeşi olan cariyesine cinsi yakınlıkta bulunan kimseye zina haddi vurulmaz. Mürted olmakla veya zevcinin başka karısından olan oğlunun cinsi yakınlığına itaat etmekle veya zevcin zevcesinin anası veya zevcesinin başka kocadan- olan üvey kızına cinsi yakınlıktabulunmakla veya kendisine haram olan zevcesine cinsi yakınlıkta bulunan kimseye de zina haddi vurulmaz. Çünkü imamlardan zevcenin mürted olmasıyla, üvey oğlunun fena hareketine itaat etmesiyle, zevcin «kayınvalidesine veya üvey kızına cinsi yakınlıkta bulunmasıyla zevcesinin haram olmayacağını söyleyen vardır. Mahalde şüphe olan yerler yalnız bu sayılanlardan ibaret değildir. Nitekim tetebbu erbabına gizli değildir ki; mahalde olan şüpheyi altı yere hasreden kimselerin iddiaları memnudur.

İZAH

«Bir hadis-i şeriflerinde ilh...» Yani şüphe bulunduğunda had sabit olmaz. Bu hadis-i şerif hakkında Zahirîlerden bazıları «merfu olarak sabit değildir» diye taanda bulunmuşlardır. Bunlara «vâcib sabit olduktan sonra şüphe ile düşmesi aklın muktezasma muhalif olduğundan hadis-i şerif için merfu hükmü vardır» diye cevap verilir. Bütün İslâm memleketlerindeki fukahanın şüphe ile haddin düşeceğine dair lamalarında da kifayet vardır. Bundan dolayı bazıları «hadis-i şerif muttefekun aleyh´dir. Bu hadis-i şerifi ümmet-i Muhammed kabul etmişlerdir» demişlerdir.

«Mahalde ilh...» Yani: Kendisine çirişi yakınlıkta bulunulan kadında olan şüphedir. İlerde gelecek olan mülk lâfzı da memlûk (mülk olunan) manasınadır.

«Şahit getirse ilh...» Yani zina ettiği kadının oğlunun cariyesi veya annesi ile babasından birisinin cariyesi olduğuna şahit getirse, kendisine zina haddi vurulmaz.

«Fakat ikrah dâvasında şahit getirmesi lâzımdır ilh...» Ben derim ki: ikrah, zina fiilini zina olmaktan çıkarmaz, ikrah her ne kadar zina günâhını düşürmese bile haddi düşüren bir özürdür. Nitekim ikrah ile öldürmeden dolayı kısas düşer. Fakat öldürme günâhı düşmez. Buna göre bir kimse ikrah ile zina yaptığını dâva etse mücerred dâva etmesiyle sözü kabul edilmez. Fakat diğer üç şüpheden bir şüphe bulunduğunu dâva etse, şahitsiz sözü kabul edilir. Çünkü bu kimse haddi icap eden sebebi inkâr etmektedir. Meselâ: Bir kadına cinsi yakınlıkta bulunan bir kimsenin, o kadının zevcesi olduğunu yahut oğlunun cariyesi olduğunu dâva etmesi bu cinsi yakınlığın mülkten veya mülk şüphesinden hâli olduğunu inkâr etmesidir. Bundan dolayı şahitsiz sözü kabul edilir. Bundan anlaşılan zinayı ikrahla yaptığını iddia ettiğinde ikrahla yaptığına dair kendisinden şahit istenmesi, zinası şehadetle sabit olmasına mahsustur.

«Mahalde yani mülkte şüphe ile had lazım olmaz İlh...» Yukarıda geçtiği üzere mahal ile murad kendisine cinsi yakınlıkta bulunulan kadındır. Mülk şüphesi: Mahalde sabit olan şüphedir ki helâl olduğunu men eden delil bulunduğu halde bundan kat-ı nazar edilerek mücerred hürmete münafi görülen bir delilin mevcudiyetinden neşet eder. Nehir. Kuhistânî.

Hâsılı mahallin helâl olduğunu isbat eden bir delil bulunduğu halde buna muarız helâlolduğunu men eden başka bir delil de bulunduğu için mahallin helâl olmasında şüphe vaki olmuştur.

Zeylaî «mahalde bulunan şüphe sebebiyle her ne kadar cinsi yakınlıkta bulunan kimse haram olduğunu bilerek bu işi işlese bile kendisine had vurulmaz. Çünkü şüphe kendisine cinsi yakınlıkta bulunulan kadında olunca bir bakıma kadında mülk sabit olur da bununla beraber zina ismi baki kalmamış olur. Binaenaleyh mahalde olan şüphede mutlak surette had lâzım gelmez» demiştir.

«Bu mahalde olan şüpheye «hüküm şüphesi» de denir ilh...» Yani mahallin helâl olduğuna dair şer´! bir hüküm sabit olduğu cihetle buna «Şüphe-i hükmiyye» de denilir.

«Kinaye her ne kadar mal karşılığında olmayan hulû olup ilh...» Sarih, hulû´nun mal karşılığında olmamasıyla kayıtladı. Çünkü hulû mal karşılığında olursa, mahalde olan şüphe nevinden olmayıp bilâkis fiilde olan şüphelenme şüphesi kısmından olur. Bu takdirde had ancak helâl zannedildiğinde düşer. Zira mal karşılığında yapılan hulû´un ric´i talâk olduğunu hiç bir kimse söylememiştir. Ancak Eshab-ı Kiram (R.A.) hulû ile olan ayrılığın fesh mi yoksa bain talâk mı olduğunda ihtilâf etmişlerdir. Gerek fesh gerekse bain talâk olsun her iki halde de hürmet sabittir. Bununla, mal karşılığında boşanmış kadını şüphe-i hükmiyye nevinden sayan kimsenin hata ettiği anlaşılmıştır. Fethü´l-Kadir´de tahkik edilenin hülasası budur.

Hidâye´de «icmâ ile hürmet sabit olduğu için mal karşılığında boşanmış kadın üç talâkla boşanmış kadın gibidir» diye zikredilen buna şehadet etmektedir. Bedâyi´den naklen Bahır´da da böyle zikredilmiştir.

Çamiu´n-Nesefî´de «hulû ile boşamış olduğu zevcesine iddet içinde cinsi yakınlıkta bulunan kimse her ne kadar cinsi yakınlığın haram olduğunu bilse bile, Eshab-ı Kiram (R.A.) hulû ile vâki olan talâkın bain olup olmamasında ihtilâf ettikleri için kendisine had lâzım gelmez» diye zikredilen mal karşılığında olmayan hulû üzerine hamlolunur. Nitekim Mücteba´da «hulû ile boşanmış kadın icmâ ile kocasına haram olduğu için lâyık olan üç talâkla boşanmış kadın gibi olmasıdır» diye zikredilen ise - Camiu´n-Nesefî ile Mücteba´nın kelâmlarının arasını bulmak için - mal karşılığında olan hulû üzerine hamledilmiştir.

«Üç talâka niyet etse bile ilh...» Yani bir kimse kinaye ile boşamış olduğu karısına iddet içinde cinsi yakınlıkta bulunup her ne kadar «haram olduğunu bilerek bu işi yaptım» deste bile ihtilâf olduğu için kendisine zina haddi vurulmaz. Çünkü, biz Hanefilere göre; kendisi ile amel edilmese bile muhalifin delili mevcuttur. Fetih.

«Henüz satın alana veya zevcesine teslim etmemiş olduğu cariyeye ilh...» Yani bir kimse cariyesini satıp satın alana teslim etmeden ona cinsi yakınlıkta bulunsa veya cariyesini zevcesine mehir olarak verip teslim etmeden ona cinsi yakınlıkta bulunsa kendisine zinahaddi vurulmaz. Çünkü bu cariyeler satan kimsenin veya zevcin garantisi altında bulundukları için teslim etmeden önce helak olsalar, kendi mülkleri olarak helak olmuş olurlar. Bu cihetle sanki mülkünde bulunan cariyeye cinsi yakınlıkta bulunmuş gibi olduğu için şüphe vâki olmuştur. Zeylai.

«Ortaklardan biri ortak olan cariyeye ilh...» Çünkü o cariyenin bir kısmına mâlik olduğu sabit olduğundan bunda şüphenin bulunduğu acıktır. Bu, cariyeyi ortaklardan biri âzâd etmediği takdirdedir. Eğer ortaklardan biri cariyeyi âzâd ederse, bu husustaki tafsilat Haniyye´de zikredilmiştir. Zeylaî.

«Mükâtebinin cariyesine yahut ticaret için izin verilmiş ilh...» Çünkü kölesinin kazancında efendinin hakkı olduğu için efendi mükâtebinin veya ticaret için izin vermiş olduğu borçlu bulunan kölesinin cariyesine cinsi yakınlıkta bulunsa, şüphe bulunduğu için kendisine zina haddi vurulmaz. Eğer ticaret için izin vermiş olduğu kölesi borçlu olmazsa, kazancı efendisinindir.

«Ganimet olan cariyeye ilh...» Yani ganimet cariyeleri İslâm memleketine getirilip taksim edilmezden önce ganimet alacaklardan birisi ganimet cariyelerinden birine cinsi yakınlıkta bulunsa, kendisine zina haddi vurulmaz. Nitekim Bedayi´den naklen Bahır´da böyle zikredilmiştir. Gâye´den naklen hırsızlık bahsinde zikredilmiştir ki; bir kimse ganimetten mal çalsa her ne kadar ganimette hakkı bulunmasa bile ganimet malı aslen mubah olmakla...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

02 Mart 2010, 23:30:39
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #3 : 02 Mart 2010, 23:30:39 »

ZİNA ÜZERİNE ŞEHADET VE O ŞEHADETTEN DÖNMEYE DÂİR MESELELER BEYANINDA BÂB



METİN

Şahitlerin hasta olmaları, mesafenin uzak olması, yolun korkulu olması gibi bir özür olmaksızın bir takım kimseler uzun zaman önce haddi gerektiren bir suçun işlendiğine dair şahitlik yapsalar müttehem oldukları için şahitlikleri kabul edilmez, ancak kazf haddinde kul hakkı olduğu için şahitlikleri kabul edilir. Hırsızlıkta her ne kadar uzun zaman geçerse de hırsıza çalmış olduğu mal ödettirilir. Çünkü çalmış olduğu mal kul hakkı olduğu için tekaadüm-i zamanla düşmez. Bir kimse uzun zaman önce haddi gerektiren bir suçu işlediğini ikrar etse, töhmet bulunmadığı için kendisine had vurulur. Ancak içkide tekaadüm-i bulunmadığı için kendisine had vurulur. Ancak içkide tekaadüm-i zamanla had vurulmaz. Nitekim yakında gelecektir ki içkinin tekaadüm-i zaman (bir hadisenin vukuundan itibaren bazı hallerde dâvanın bakılmasına şehadetin dinlenmesine mâni teşkil eden müddet)´ı içki içenin ağzının kokusunun gitmesiyle, içkiden başka hadlerdeki tekaadüm-i zaman ise bîr ayın geçmesiyle takdir edilmiştir. Esah olan budur.

Dört kimse tekaadüm-i zamanda yapılmış olan bir zinaya şehadet etseler bazı âlimlere göre; şahitlere kazf haddi vurulur. Bazı âlimlere göre; kazf Kaddi vurulmaz. Hâniyye´de de böyle zikredilmiştir.

Bir kimsenin gaib olan bir kadınla zina ettiğine dört kimse şehadet etseler o kimseye had vurulur. Ama gaib olan bir şahsın malını çaldığına şehadet etseler, o kimseye hırsızlık haddi tatbik edilmez. Çünkü hırsızlıkta dâva şart olup, zina da şart değildir.

Bir kimse bilmediği bir kadınla zina ettiğini ikrar etse, kendisine had vurulur. Eğer şahitler bir kimsenin bilmedikleri bir kadınla zînâ ettiğine şehadet etseler, o kimseye had vurulmaz. Çünkü o kadın o kimsenin zevcesi veya cariyesi olabilir. Nitekim kadına rızasıyla veya zorla zina yapılmasında yahut zina edildiği yerde şahitler ihtilâf etseler had vurulmaz. Zina edildiği yerde ihtilâf suretinde her ne kadar her bir zina üzerine dört şahit şehadet etse bile yine had vurulmaz. Çünkü her bir ferikin yalanları açıktır. Yani vakit bir olup mekanları uzak olursa, had vurulmaz. Eğer vakit bir olup mekanları yakın olursa, aralarını bulmak mümkün olacağı için şehadetleri kabul edilir. Şahitler küçük bir odanın iki köşesinde ihtilâf etseler bir köşesinde başlayıp hareketle diğer köşesine gitmeleri mümkün olacağı için istihsanen her ikisine de had vurulur. Şahidler bir kadının zinasına şehadet etseler halbuki kadın bakire yahut tenasül uzvunda kemik yahut tenasül uzvu bitişik olsa yahut şahitler fasık olsalar yahut dört şahidin şehadetlerine şahitlik etseler, her ne kadar bu şahitlerin şehadetinden sonra asıl şahitler şehadet etseler bile hiç bir kimseye had vurulmaz.

Keza: Tenasül uzvu kesilmiş olan kimsenin zinasına şehadet etseler yine hiç bir kimseyehad vurulmaz.

İZAH


«Zina üzerine şehadet ve o şehadetten dönme ilh...» Yukarda geçtiği üzere zina cinayeti ya ikrar ile veya şehadetle sabit olur. ikrar ile nasıl sabit olacağı yukarda geçmiştir. Zina hakkında şehadete gelince bunun şartları çok ağır olduğu için sübutu enderdir. Hatta Peygamberimiz (S.A.V.)´in Asr-ı Saadetlerinde ve Peygamberimiz (S.A.V.)´den sonra Ashab-ı Kiram devrinde zina cinayeti şehadetle sabit olmamıştır. Ancak ikrar ile sabit olmuştur.

«Müttehem olduktan için...» Çünkü hadlerde şahitlik yapan kimse şehadeti yapmakla setr arasında muhayyerdir, önce şehadeti tehir etmesi setri ihtiyar ettiği için ise sonra şehadet etmesi hasedlik ve düşmanlık gibi fena bir ahlâktan dolayı yaptığı için müttehem olur. Eğer önce şehadeti tehir etmesi setri ihtiyar ettiği için değil ise şehadeti tehir etmesiyle fasık ve günahkâr olur. Fakat zinayı ikrar etmesi böyle değildir. Çünkü insan kendi nefsine düşman olmaz. Hidaye.

«Ancak kazf haddinde kul hakkı olduğu için şahitlikleri kabul edilir ilh...» Yani her ne kadar kazf haddinde Allah hakkı galip ise de tekaa-düm-i zaman şehadetin kabul edilmesine mâni olmaz.

Hidaye´de zikredilmiştir ki; zina haddi, içki haddi, hırsızlık haddi, hâlis Allah-ü Teâlâ´nın hakkıdır Hatta bu hadlerden ikrar edildikten sonra dönülmesi sahihtir. Buna göre bu hadler hakkında uzun zaman sonra yapılan şahitlikler geçersizdir. Kendisine kazf (iftira) edilen kimseden ân defetmek bulunduğu için kazf haddinde kul hakkı vardır. Bundan dolayı kazfden ikrar edildikten sonra dönülmesi sahih olmaz. Kul haklarında yapılan şahitliklere tekaadüm-i zaman mâni değildir. Kazf haddinde dâva şart olduğu için şahitlerin şehadetlerini tehir etmeleri dâvanın bulunmaması üzerine hamlolunur. Bu yüzden şehadetlerini tehir etmeleriyle fişka nisbet edilmezler. Fakat hırsızlık hakkındaki şehadet böyle değildir. Hırsızlık haddi hâlis Allah hakkı olmakla had için dâva şart değildir. Dâva ancak çalınan malın alınması için şarttır. Hasılı hırsızlıkta had ve mal olmak üzere iki fiil vardır. Dâva çalınan malın alınması için şarttır, haddin lâzım olması için şart değildir. Bundan dolayı tekaadüm-i zamandan sonra dâva ile çalınan mal sabit olur. Çünkü tekaadüm-ı zamanla çalınan mal bâtıl olmayıp çalan kimseye ödettirilir, had böyle değildir. Yani tekaadüm-i zamanla hırsızlık haddi düşer.

«Çünkü çalmış olduğu mal kul hakkı olduğu için tekaadüm-i zamanla düşmez ilh...» Çünkü şehadetin tehiri dâvanın tehiri için olmakla şahitler fişka nisbet edilmezler. Eğer şahitler dâvanın tehiri için» şehadetlerini tehir etmemişlerse lâyık olan mal hakkındaki şehadetlerinin de kabul edilmemesidir. Fetih. Nehir.

«Ancak içkide tekaadüm-i zamanla had vurulmaz ilh...» Çünkü tekaadüm-i zaman İmam-ı Azam´la İmam Ebû Yusuf (Rh. Aleyhima)´a göre; ikrarı iptal eder. İmam Muhammed (Rh.A.)´e göre; iptal etmez. Bahır. Gâyetü´l-Beyân.

«Esah olan budur ilh...» Bilmiş ol ki tekaadüm-i zaman İmam-ı Azam´a göre; her asırda kaadının reyine bırakılmıştır. Fakat esah olan İmam Muhammed (Rh.A)´den rivayet edilendir ki tekaadûm-i zaman bir ay müddetle takdir edilmiştir. Bu İmam-ı Azam´la İmam Ebû Yusuf (Rh.Aleyhima)´dan rivayet edilmiştir. İmam Muhammed (Rh.A.) şarap içmedeki tekaadüm-i zamanı da bir ay ile takdir etmiştir. İmam-ı Azam´la İmam Ebû Yusuf (Rh.Aleyhima)´a göre; şarap içen kimsenin ağzının kokusunun gitmesiyle takdir edilmiştir. Bundan anlaşılır ki esah olan kavle göre, içkiden başka hadlerdeki tekaadüm-i zaman bir ay müddetle, içki haddinde ise ağızdaki kokunun gitmesiyle takdir edilmiştir.

«Bazı âlimlere göre kazf haddi vurulmaz ilh...» Ben derim ki: Mezhebin muhtar olan kavli budur. Çünkü Hâkim-i Şehid´in Kâfî´sinde zikredilmiştir ki: Dört kimse bir şahsın uzun zaman önce zina yaptığına şehadet etseler, o şahsa onların şehadetleriyle zina haddi vurulmaz. Şahitlere de kazf haddi vurulmaz.

«Bir kimsenin gaib olan bir kadınla ilh...» Yani bir kimsenin gaib olan bir kadınla zina ettiğine dört kimse şehadet edip gaib olan kadını şahitler tanırlarsa, o kimseye had vurulur. Eğer gaib olan kadını şahitler tanımazlarsa, o kimseye had vurulmaz.

«Çünkü hırsızlıkta dâva şart olup ilh...» Yani dâva şehadetle amel edilmek için şarttır. Zira hırsızlığa şehadet, çalınan malın kendisinden çalınan kimsenin mülkü olduğuna şehadet etmek olduğu için dâvâsız şehadet kabul edilmez. Fakat dâva, kaadının yanında zinanın sübutu için şart değildir.

Bir kimse bilmediği bir kadınla zina ettiğini ikrar etse, kendisine had vurulur. Çünkü kendisinde şüphe ´bulunan kadın o kimseye gizil olmaz. O kimse kendi nefsi üzerine yalan olan bir şeyi ikrar etmeyeceği gibi şüpheli olan bir şeyi de kendi nefsi üzerine ikrar etmez. «Bilmediğim bir kadınla zina ettim» diye ikrar edince kadının haram olduğunda şüphe etmemiş olur. «Bilmediğim bir kadın» ifadesiyle ismini ve nesebini bilmediği bir kadın murad edilir.

«Nitekim kadına rızasıyla veya zorla zina yapılmasında yahut zina edildiği yerde ihtilâf etseler ilh...» Yani iki şahid bir kimsenin bir kadına zorla zina yaptığına, diğer iki şahid de kadının rızasıyla zina yaptığına şehadet etseler İmam-ı Azam (Rh.A.)´a göre; her ikisine de had vurulmaz. İmameyn (Rh.Aleyhima)´e göre; erkeğe had vurulur. Çünkü şahitlerin hepsi erkeğin zina ettiğinde ittifak etmişlerdir. Ancak şahitlerden ikisi cinayetin ziyadeliğine şehadet etmişlerdir ki o da zorla yapmasıdır. İmam-ı Azam (R.A.)´ın delili bu iki çeşit zina olupher birinde şahitlerin hisabı olan dört şahit bulunmamıştır. Çünkü kadının rızasıyla olan zinasından başkadır. Bu itibarla erkeğe de had vurulmaz; Bir de kadının razı olması bu çirkin fiilde ikisinin ortak olmasını gerektirir. Kadına zorla zina edilmesi ise bu çirkin fiili yalnız erkeğin işlediğini gerektirir. Bu itibarla iki ayrı zina olmuş olup her birinde zina şahitlerinin nisabı olan dört şahit bulunmamış olur. Şahitlerin şehadet lafzıyla o kimseyi zinaya nisbet etmeleri sözlerini kazf olmaktan çıkarır. Tamamı Zeyleî´dedir.

«Yani vakit bir olup mekanları uzak olursa had vurulmaz ilh. .» Meselâ: İki kimse bir kadınla bir erkek «Kûfe´de zina etti» diye diğer iki kimse de aynı kadınla erkek aynı zamanda «Basra´da zina etti» diye şahitlik yapsalar kadınla erkeğe had vurulmaz. Hatta her iki grupta bulunan sahicilerin adedi dörder olsa bile yine kadınla erkeğe had vurulmaz. Çünkü bir vakitte birbirine uzak olan iki mekanda bir zina fiilinin vukuu mümkün değildir. Bu itibarla sekiz şahitten dördünün yalan olduğu kesindir.

«Hiç bir kimseye had vurulmaz ilh...» Yani metinde zikredilen üç meselede şahitlere de zina ile müttehem olan erkek ile kadına da had vurulmaz. Birinci meselede yani şahitler bir kadının zinasına şehadet etseler, halbuki kadın bakire yahut tenasül uzvunda kemik veya tenasül uzvu bitişik olsa zina bunların baki olmasıyla tahakkuk etmiyeceği için kadın ile erkeğe had vurulmaz. Çünkü ortaya yalan çıkmıştır. Şahitlere de...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

02 Mart 2010, 23:34:26
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #4 : 02 Mart 2010, 23:34:26 »

HADD-I ŞÜRB : İÇKİ HADDİ BÂBI



METİN

İslâm memleketinde hakikaten veya hükmen haram olduğunu bilerek mecbur kalmaksızın kendi rızası ve iradesiyle isterse bir damla olsun şarap içen yahut şaraptan başka herhangi bir içkiden sarhoş olan müslüman, mükellef, nâtık olan kimse, şarabın yahut diğer içkilerin kokusu ağzında mevcut iken yakalanırsa, ayıklıktan sonra kendisine içki haddi vurulur.

Müslüman bir kimse -Allah´a sığınırız- mürted olup sarhoş olsa, sonra tekrar müslüman olsa kendisine içki haddi vurulmaz. Çünkü kâfirler üzerine had yoktur. Fakat Münyetü´l-Müftî´de zikredilmiştir ki; içmesi haram olan bir şeyden sarhoş olan zimmîye esah olan kavle göre; içki haddi vurulur. Zira her millete sarhoşluk haramdır.

Musannıf «içki içen mükellef nâtık olması lâzımdır» dedi. Çünkü dilsize şüphe için had vurulmaz. Musannif «isterse bir damla olsun şarap içen» diye kayıtladı. Çünkü şarap içene had vurulması için şaraptan sarhoş olması şart değildir. Şarabın bir damlası bile haddi gerektirir.

«içki içenin İslâm memleketinde bulunması, içkinin hakikaten veya hükmen haram olduğunu bilmesi lâzımdır» diye kayıtladı. Çünkü fukaha «bir harbî (kâfir) İslâm memleketine gelip hemen İslâm şerefiyle müşerref olup haram olduğunu bilmeyerek şarap içse, kendisine had vurulmaz. Fakat zina böyle değildir. Çünkü zina her millette haramdır» de-´ mislerdir.

Sarih «buna «her millette sarhoşluk da haramdır» diye itiraz edilebilir» demiştir.

Musannıf «ayıklıktan sonra kendisine içki haddi vurulur» diye kayıtlamıştır. Çünkü ayılmadan önce had vurulsa zahir olan, haddin yeniden bir daha vurulmasıdır. Aynî.

«Şarabın yahut diğer içkilerin kokusu ağzında mevcut iken yakalanırsa» diye kayıtlamıştır. Kokuyu yalnız şarabın kokusuna tahsis eden kimse kusur edip noksan ifade etmiştir. Ancak sarhoşun yakalandığı mesafe uzak olmakla ağzının kokusu gitse, bu takdirde şahitlerin «bu şahıs içkiyi kendi rızası ve iradesiyle içtiğine şehadet edip ağzında şarap kokusu mevcut iken biz bunu yakaladık» demeleri lâzımdır. Fetih.

İZAH

«İçki haddi ilh...» Musannif içki haddini zina haddinden sonra zikretmiştir. Çünkü zina içki içmekten daha çirkin ve cezası daha ağırdır. İçki haddini kazf haddinden önce zikretmiştir. Çünkü içki içenin suçu kesin olarak bilinmektedir. Fakat doğru olma ihtimafi bulunduğu için kazf edenin suçu kesin değildir. Hırsızlık haddini daha sonra zikretmiştir. Çünkü hırsızlık haddi, insanlara tâbi olan malları korumak için meşru kılınmıştır. Bahır.

«Müslüman bir kimse - Allah´a sığınırız - mürted olup sarhoş olsa ilh...» Ben derim ki; Dürrü´l-Münteka´da «mürted olan bir kimse, gerek mürted olmadan gerek mürtedliği halinde içki içip sarhoş olsa, sonra müslüman olsa kendisine had vurulmaz» diye zikredilmiştir. Hâkim´in Kâfî´sinde de böyle zikredilmiştir.

Sarih, Siraçiyye´den naklen kazf haddinde zikretmiştir ki; bir zimmî şarabın haram olduğuna inanarak içse, müslüman hükmünde olur. Yani kendisine içki haddi vurulur.

«Çünkü kâfirler üzerine had yoktur ilh...» Yani müslüman olan bir kimse mürted olup mürted iken içki içip sarhoş olsa, had vurulmaya ehil değildir. Zira kâfirlere had vurulmaz. İçtiği vakit had gerekmeyince, tekrar müslüman olduktan sonra da had vurulmaz. Fakat bir kimse zina etse yahut hırsızlık yapsa sonra -Allah´a sığınırız- mürted olsa, tekrar müslüman olduğunda kendisine had vurulur. Çünkü had daha önce vâcib olmuştur. Nitekim Zahiriyye´den naklen Bahir sahibi böyle ifade etmiştir.

«Zimmîye esah olan kavle göre; içki haddi vurulur ilh...» Hasan (Rh.A.) bununla fetva vermiştir. Meşayıhtan bazıları bunu güzel görmüşlerdir. Mezhebin muhtar olan kavline göre; bir zimmî şarap içip sarhoş olsa, kendisine had vurulmaz. Nitekim Fetâvây-ı Kaariü´l-Hidâye´de de böyle zikredilmiştir. Manzûme-i Mücîbe´de birinci kavil kabul edilmiştir. Nitekim Sarih, Dürrü´l-Münteka´da birinci kavli zikretmiştir.

Ben derim ki: Hâkim, Kâfî adlı kitabının içkiler bahsinde «içki içip sarhoş olan zimmîye had vurulmaz» diye zikretmiştir.

«Her millette sarhoşluk haramdır ilh...» Bu, Kaariü´l- Hidâye´de zikredilmiştir.

Ben derim ki: Bu söz götürür. Çünkü şarap müslümanlığın ilk devresinde haram kılınmamışdı. Ashab-ı Kiram şarabı içip sarhoş olurlardı.

Tirmizi´den naklen Fetih´te zikredilmiştir ki: Hz. Ali (R.A.)´den: «Bir gün Abdurrahman b. Avf (R.A.) ziyafet verip bize yedirdi ve şarap içirdi, sarhoş olduk. Namaz vakti gelince ben imam oldum ve Kâfirûn Sûresini yanlış okudum. Bunun üzerine şu mealdeki âyet nazil oldu:

«Ey mü´minler! Siz sarhoşken ne söyleyeceğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın.» (En-Nisâ Sûresi; âyet: 43)» diye rivayet edilmiştir. Eğer içki müslümanlığın ilk devresinde haram olsaydı Âshab-ı Kiram-ı fişka nisbet etmek lâzım gelirdi. Sonra ben Tuhfe-i İbni Hacer´de «müslümanlar İslâmiyetin ilk devresinde içerlerdi» diye zikredilmiş olduğunu gördüm.

Bazıları «İslâmiyetin ilk devrelerinde içkinin mubah olması istishâb (geçmişte sabit olan bir şeyin -değiştiği bilinmemekle- şimdide sabit ve baki olduğuna kail olmak) içindir» demişlerdir. Esah olan kavle göre; İslâmiyetin ilk devresinde içki vahiy ile mübahdı. Bazıları da «İslâmiyetin ilk devresinde aklı gidermeyecek kadar içmek mübahdı. Çünkü her dinde sarhoşluk haramdır» demişlerdir.

«Çünkü dilsize şüphe için had vurulmaz ilh...» Gerek dilsizin içki içtiğine şahitler şehadet etsin, gerekse kendisinin bilinen işaretiyle sabit olsun kendisine had vurulmaz. Çünkükonuşmuş olsa zorla veya boğazına duran lokmayı geçirmek için içmiş olduğunu haber verebilir.

Bahır´da zikredilmiştir ki: «Şarap içti» diye üzerine şahitlik yapılan kimse «ben şarabı süt zannettim» yahut «şarab olduğunu bilmedim» diye iddia etse, kabul edilmez. «Nebîz (kuru üzüm veya kuru hurmayı küpe veya fıçıya doldurup üzerine su koymak suretiyle yapılan şurup) zannettim» dese, kabul edilir. Çünkü nebîz, kaynayıp kabararak kuvvetlendiğinde tatta ve kokuda şaraba benzer.

«Mecbur kalmaksızın ilh...» Eğer bir kimse kendisini helak edecek susuzluğunu gidermek için içki içip sarhoş olsa had vurulmaz, çünkü susuzluğunu giderecek kadar içmesi mubahdır. Fukaha «susuzluğunu giderecek miktardan ziyade içip sarhoş olmasa yine had vurulmaz» demişlerdir. Kuhistânî. Kafi.

«Kendi rızası ve iradesiyle isterse bir damla olsun şarap içen ilh...»

Şarap (hamr): Pişirilmeksizin kendi kendine kaynayıp kabaran, kuvvetlenip sarhoş edici bir hale gelen ve köpüğünü atan yaş üzüm suyudur, eğer köpüğünü atmazsa, İmam-ı Azam´a göre; hamr (şarap) sayılmaz. İmameyn´e göre; sayılır. Ebû Hafs-ı Kebir, İmameyn (Rh.A.)´in kavlini almıştır. Şarap suyla karıştırılsa, bakılır; şarap galip olursa, had vurulur, su galip olursa, had vurulmaz. Ancak sarhoş ettiği takdirde had vurulur.

Kuhistânî´nin içkiler bahsinde zikredilmiştir ki; bir kimse, «şarap kaynatılmakla şarap olarak baki kalmadı» dese, onu içene had vurulmaz. Ancak sarhoş ettiği takdirde had vurulur. Buna göre; rakı içen kimseye sarhoş olmadıkça had vurulmamalıdır. Bir kimse «kaynatmakla şarap, şarap olarak kaldı» dese sarhoş etmese bile içen kimseye had vurulur. İmam Serahsî buna zâhib olmuştur. Fetva da bunun üzerinedir. Nitekim Tetimme-i Fetâvâ´da böylece zikredilmiştir.

Ben derim ki: Bundan malum oldu ki mutemed ve müftabih olan, rakının kaynatmakla ve buharlaştırmakla şarap olmaktan çıkmamasıdır. Bu itibarla, sarhoş olmasa bile ondan bir damla içene had vurulur. Ondan içip sarhoş olana haddin vâcib olmasında hiç şüphe yoktur. Münyetü´l-Musalli´de rakının necaset olduğu sarahaten zikredilmiştir. Şaraptan damıtmak suretiyle elde edilen rakının necaset olmasında şüphe yoktur. Çünkü rakı, şarap ısı yoluyla gaz durumuna getirildikten sonra soğutularak arınmış şarap cüzleri olduğu için şarabın tâ kendisidir Bundan dolayı rakının, azı. şarabın çoğundan daha fazla sarhoş eder.

«Çünkü şarap içene had vurulması için şaraptan sarhoş olması şart değildir ilh...» Yani musannifin «sarhoş olmak şart olmaksızın bir damla şarab içene had vurulur» ifadesi şarap ile diğer içkiler arasındaki farkı beyân etmek içindir. Yoksa bir damla şarap içmekle had vurulmaz. Çünkü had vurulması için ağızda şarap kokusunun mevcut olması şarttır. Birdamla şarap içenin ağzında ödeten şarap kokusu bulunmaz. Ama koku bulunmadan haddin vurulması mümkündür. Nitekim imam Muhammed (Rh.A.)´İn kavline göre; bir kimse içki içtiğini ikrar etse, ağzında kokusu bulunması şart olmaksızın kendisine had vurulur. Fakat şehadetle sabit olan sarhoşlukta ağzında kokunun bulunması şarttır. Benim için zahir olan budur. Bu meseleye temas edeni görmedim.

«Şaraptan başka herhangi bir İçkiden sarhoş olan ilh...» Yani bir kimse şaraptan başka herhangi bir içki içtiğinde sarhoş olmadıkça İmam-ı Azam ile İmam Ebû Yusuf´a göre; o kimseye had vurulmaz, imam Muhammed´e göre; çoğu sarhoşluk veren içkinin azı da haramdır ve necasettir. Fukaha «biz İmam Muhammed´in kavliyle amel ederiz» demişlerdir.

Bezzaziye´nin talâk bahsinde zikredilmiştir ki; bir´ kimse kuru hurma, kuru üzüm, bal ve hububat nevinden yapılan içkilerden sarhoş olsa muhtar olan kavle göre; zamanımızda kendisine had vurulur.

Fetih´te «imam Muhammed (Rh.A.)´in «çoğu sarhoşluk veren içkinin azı da haramdır» kavli incelenip azının haram olmasından şarapta olduğu gibi sarhoş olmaksızın azıyla had vurulması lâzım gelmez» denilmiştir. Diğer üç mezheb imamına göre; çoğu sarhoşluk veren içkinin azı da haddi gerektirir, onların azıyla da had vurulacağına Müslim-i Şerifde:

«Her sarhoşluk veren şey hamr (şarap) ´dır.» Hadis-i şerifiyle Sahih-i Buharî´de Hz. Ömer (R.A.)´in : «Hamr (şarap) aklı örten ve gideren şeydir.» Kavliyle ve daha başka getirdikleri delilleri azıyla h...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1] 2   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes