Konulu Siyer
Pages: 1
Aile Reisi Hz. Peygamber By: derya Date: 28 Þubat 2010, 22:37:08
Aile Reisi Ve Baba Olarak Hz. Peygamber (s.a.v.)

Hz. Peygamber (s.a.v.), bütün hayatý boyunca bizzat kendisi "Ey Rabbimiz! Bize dünyada da âhirette de iyilik ver, bizi cehennem azabýndan koru" (2/Bakara 201) âyetinde olduðu gibi dünya ve ahiret dengesini, yaþayýþýnda tesis etmiþ, bunu aile hayatýnda da göstermiþ ve müminlere yaþanýlýr ve izlenebilir örnekler býrakmýþtýr.

Onun hanesi yeryüzünde gelmiþ-geçmiþ ve gelecek hanelerin, kurulacak yuvalarýn en mesudu, en bahtiyarý ve en bereketlisi olmuþtur. Onun hânesinde her zaman burcu burcu saâdet kokardý. Âlemde hiçbir kadýn Hz. Peygamberin, hanýmlarýný sevdiði gibi sevilmemiþtir. Hiçbir erkek de Hz.Peygamber (s.a.s.) gibi sevilmiþ deðildir. Bu sevgi halesinin elbette bir sebebi vardý. ALLAH Rasûlü eli altýnda bulunanlara uyguladýðý terbiye usûlüyle onlarýn kalplerinde, sonsuz bir alâka ve baðlýlýk hasýl etmiþtir.

Hiç þüphesiz Rasûlullah (s.a.v.), orta halli insanlar için bir örnek teþkil etmeyen, tamamen zühd ve takvaya dönük insan üstü bir ömür sürmemiþtir. Bilâkis o, her sýkýntýyý, her türlü problemi yaþamýþ, bunlara verdiði tepkilerle bize izlenmesi gereken bir yöntem, bir metot sunmuþtur. Ümmete, hem sosyal hem de rûhî/mânevî alanlarda olmak üzere, gerekli asgari davranýþ yolunu göstermiþ, bu asgari sýnýrý aþýp iyiye ve güzele doðru yükselmek yönünde onlarý gayret göstermeye teþvik etmiþ, yine de son kararý fertlere býrakmýþtýr.

Ancak peþinen söylemek gerekir ki onun aile reisi olarak çizdiði portre de hayranlýkla izlenecek mükemmelliktedir: Sabrýn, merhametin, teennili davranýþýn, anlayýþlýlýðýn, inceliðin, hoþgörünün ve sorumluluðun timsalidir, o Peygamber. Ve bu faziletler belki de hiç kimsede kendini bu denli güzel ifade edememiþtir.

ALLAH katýnda aile reisinin deðeri, eþine ve yakýnlarýna verdiði deðerle ölçülür. Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.s.): ?En hayýrlýnýz, aileniz için hayýrlý olandýr. Bana gelince ben, aileme karþý sizden en hayýrlý olanýnýzým? buyurmuþtur.

Nafaka: Kur'aný Kerim'e göre, Ýslam ailesinde reis, babadýr. Çünkü ALLAH, mahlukatýn bazýsýný bazýsýna üstün kýlmýþtýr ve erkek, malýndan kadýn için harcamaktadýr. "Veren el alan elden üstündür" ün gereði ailesine infakla erkek, üstünlüðünü izhar etmiþ olur. Ýslam, aile efradýnýn maddî ihtiyaçlarýný (gýda, yiyecek-giyecek, mesken, tedavi ve hatta estetiðe yönelik olanlarý ve zineti) karþýlamak, terbiye, talim ve himayelerini saðlamak vazifesini erkeðe yükler.

Ýslâm ailesinde erkeðin ekonomik anlamdaki vazifesi, mehirle baþlar. Hz. Peygamber (s.a.v.), daha evlenirken hanýmlarýna vermesi gereken mehri ihmal etmemiþ, hepsine o zamanýn örfüne göre mehrini vermiþtir. Sadece Hz. Safiyyeye vermemiþ, ona da Hürriyete kavuþman mihrindir buyurmuþtur. (Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai) Ümmü Habibe'nin nikahý Habeþistan'da kýyýlýrken, o da ihmal edilmemiþ, Necaþi, Hz. Peygamber (s.a.v.)adýna dört yüz dinar mehir vermiþtir. Medineye hicretten sonra Hz. Peygamber (s.a.v.), Âiþeye mehrini vermede zorluk hissetmiþ ve bu yüzden gerdek gecikmiþtir. Hz. EbûBekr durumu anlayýnca Hz.Peygamber'e (s.a.v.)ödünç vermiþ, bundan sonra Rasûlullah, Âiþeyi evine getirmiþtir.

Günlük ihtiyaçlar konusunda Hz.Peygamberin (s.a.v.) gösterdiði hassâsiyet, mehir meselesinden daha az deðildir. Çünkü ALLAH, Kur´ân-ý Kerimde O mallarla onlarý besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.(4/Nisâ, 5) buyurur. Hanýmýnýn giyecek ve yiyeceði kocanýn gelirine uygun olarak saðlanmalýdýr. Yedirmenin, giydirmenin ve meskenin yaný sýra, koca, hanýmý için hayýrseverlik ve cömertlik sayýlacak harcamalar da yapmalýdýr. Nezaket ve zarafet timsâli Peygamber (s.a.v.) þöyle der: Erkeðin hanýmýna harcadýðý her þey sadakadýr, Erkek hanýmýna su bile içirse onun ecri vardýr. Kýyâmet günü kiþinin mîzânýna konacak ilk þey, ailesinin nafakasý için harcadýklarýdýr. Eve ne zaman bir þey gelse, kocasý onu öncelikle hanýmýna vermelidir. Kiþi kendi nefsinde kýt kanaat yaþamayý tercih etse de, Hz.Peygamber gibi ailesine geniþ davranmalý, cimrilik etmemelidir. Yeme ve içmenin kýt olduðu ile ilgili hadisler, hicretten sonra yaþanan umumi darlýkla ilgilidir.

Hz. Ömer (r.a.) anlatýyor: "Benî Nadir´in emvali, Cenâb-ýHakk´ýn Rasûlüne (s.a.v.)fey´ kýldýðý, üzerine at ve deve koþulmayan (yani savaþsýz elde edilen) mallardandý. Ureyne köyleri, Fedek, týpký (Beni Kureyza ve Beni Nadir´in emvali gibi) sýrf Rasûlullah'a âit yerlerdi. Rasûlullah (s.a.v.), buralardan elde edilen gelirlerden ailesinin bir yýllýk nafakasýný ayýrýrdý. Geri kalaný da ALLAH yolunda hazýrlýk olmak üzere silah ve binek için sarfederdi. Nitekim âyette þöyle buyrulmuþtur: "ALLAH´ýn (fethedilen diðer küffâr) memleketleri ahâlisinden Peygamber?ine verdiði fey´i, ALLAH´a, Peygamberine, hýsýmlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalanlara aittir. Tâ ki bu mallar içinizden yalnýz zenginler arasýnda dolaþan bir devlet olmasýn..." (59/Haþr, 7) (Ebû Dâvud, Harâc)

Süs ve güzel giyim kadýnýn zinetidir. Hz. Peygamberi dikkatle tâkip eden ve onun yaþayýþýnýn dýþýna çýkmamak için yoðun gayret gösteren gönül erleri sahabilerden Hz. Osman, eþine iki yüz dirhem deðerinde ipek elbise almýþ ve "bununla onu sevindireceðim" demiþtir.

Ýçinden taze et (balýk) yemeniz ve takacaðýnýz bir süs (eþyasý) çýkarmanýz için denizi emrinize veren O´dur (16/Nahl, 14)  De ki: ALLAH´ýn kullarý için yarattýðý süsü ve temiz rýzýklarý kim haram kýldý? De ki: Onlar, dünya hayatýnda, özellikle kýyamet gününde müminlerindir. Ýþte bilen bir topluluk için âyetleri böyle açýklýyoruz? (7/A'râf, 32). Âyetlerde gördüðümüz gibi Kur´ân-ý Kerim, ziyneti, süsü teþvik eder ve yasaklamaz. Hz. Âiþenin bir deðil, birçok altýn yüzük taktýðý bilinmektedir. Hatta sefer dönüþü taktýðý gerdanlýðýn kaybolmasý ifk hâdisesine neden olmuþtur. Necâþîden hediye gelen ud, parfüm vs. gibi þeyleri Hz. Peygamber (s.a.v.), hanýmlarýna taksim eder, kullanmalarýna da yasak getirmezdi. Tabii Peygamber hanýmlarý da süs ve zinetlerini kullanma þekil ve þartlarýný iyi biliyorlardý.

Nafakanýn en önemli kýsmýný elbette mesken oluþturmaktadýr. Hz. Peygamber (s.a.v.), eþlerinin her biri için müstakil bir mekan tahsis etmiþtir. Her odanýn, bugünün tabiriyle müstakil bir daire gibi ihtiyacý karþýlayacak temel unsurlarý ihtiva ettiðini muhtelif rivâyetler göstermektedir (mutfak, banyo vs.). Hz. Peygamberin bu mevzûdaki tutumu kesinlikle dikkate deðerdir. Kalabalýk ve birkaç ailenin birlikte yaþadýðý evlerde Hz. Peygamberin hassâsiyetini bulabilmek mümkün deðildir ve bu durumda mahremiyet zarar görür.

Hz. Peygamber, âilesinin geçimini temin etmekle beraber, hanýmlarýnýn kazanç saðlamalarýna da engel olmuyordu. Nitekim Hz. Zeynep, deri iþlemekte ve dikmekte mahir olup, bu iþi yapmakta; gelirini de sadaka olarak daðýtmaktaydý.

Ýlgi ve Sevgi: Bir eþ ve babanýn ailesine olan ilgisinin en önemli göstergesi, onlarla birlikte vakit geçirmesidir. Hz. Peygamber (s.a.s.), buna îtinî eder, ne ibâdeti, ne arkadaþlarýyla geçirdiði vakit ne de dünya meþguliyeti buna mani olmazdý. O, ailesi ile birlikte olduðunda, onlarla sohbet eder, hal ve hatýrlarýný sorar, þakalaþýr ve eðitmeye çalýþýrdý.

Rivâyetler, Hz. Peygamberin âilevî sohbeti iki istikamette oluþtuðunu göstermektedir: Birincisi, âile fertlerinin her biri ile þahsen temasý ve husûsî sohbeti; Ýkincisi, âile fertlerinin tamamýnýn birbiriyle temas ve sohbeti.

Bu her iki sohbetin, günlük siyasi ve irþ**** faaliyet ve diðer meþguliyetler içerisinde ihmale uðramamasý için Rasûlullah (s.a.s.), birkaç kesin prensibe yer vermiþtir:

Hanýmlarýyla geçireceði gece, belli bir esasa baðlanmýþ, kur'a ile tesbit edilen bir sýra ile her gece birinin yanýnda kalmak, prensip olmuþtur. Nevevi'nin açýklamasýna göre kadýn hayýzlý halde olsa bile sohbet nöbetinde atlama yapýlmamýþtýr.

Ayrýca her sabah mescitten çýktýktan sonra ve her ikindi vakti namaz kýldýktan sonra kadýnlarýn her birine teker teker ziyaretler yapar, alýþýlan muayyen bir müddet boyunca onlarla sohbet ederdi.

Bir de özellikle âilenin bir araya gelmesini saðlamak maksadýyla her akþam, bütün hanýmlar, Rasûlullah (s.a.s.), o gece kimin yanýnda geceleyecek ise, topluca oraya gelirler, sohbet ederlerdi. Bu toplantýlarda Rasûlullah'ýn zevcelerine ibretli kýssalar anlattýðý, hepsinin güldürücü þakalar yaptýðý rivâyetedilmiþtir.

Hz. Peygamber, günlük sabah ve ikindi ziyaretlerine müsadesiz girer (zaten bütün hanýmlar onu bekliyor olduðu için izne gerek de yok), selam verir, elini omuzlarýna ya da baþlarýna koyarak öper, hal-hatýr sorup meseleleriyle alakadar olurdu. ondaki bu incelik, hanýmlarýnýn ruhlarýna bütün letâfeti ve nûrâniyetiyle sirâyet etmiþ olacak ki, bir deðil bir çok haným birbirlerine ayný zarâfetle yaklaþmýþlardýr. Arada bir, görülen kýskançlýktan kaynaklanan meseleler ise kadýn fýtratýnýn ayrýlmaz bir parçasý olarak deðerlendirilebilir. Burada da Hz. Peygamber, tavýr ve davranýþlarýyla hanýmlarýna örnek olmuþtur. Bundan ötürü aile reisi, eþinden hangi tutumu sergilemesini bekliyorsa kendisi de o tutum içinde olmalýdýr. Kiþi nasýl muamele ederse aynýyla mukabele görür.

Meselâ, bir gün önce, savaþta babasý ve bazý yakýnlarýný kaybeden Safiyye'nin yanýnda Hz. Peygamber (s.a.v.) hiç uyumamýþ, sabaha kadar kendisiyle sohbet edip, ilgilenmiþtir. Böyle bir ilgiye de ihtiyacý vardýr ve kendisinden bu ilgi esirgenmemiþtir. Ve neticede Hz. Peygamber'e gönülden baðlý, onu hiçbir dünya nimetine deðiþmeyen samimi bir müslüman çýkar karþýmýza. Safiyye, Medine'ye geldiðinde bütün kadýnlar onu görmeye gelirler. Âiþede tanýnmayacak bir kýyafetle onu görmeye gider. Ancak Rasûlullah, Âiþe'yi tanýr ve "Safiyye'yi nasýl buldun?" diye sorar. "Bir yahudi kýzýndan baþka bir þey deðil" deyince, "Böyle söyleme ey Âiþe! O müslüman oldu ve samimiyetle Ýslam'ý benimsedi" der. Hz. Peygamber hastalandýðýnda "keþke senin uðradýðýn hastalýða ben uðrasaydým, senin yerinde yatan ben olsaydým" deyince diðer hanýmlar birbirlerine göz kýrparlar. Bunu gören Rasûlullah, "Safiyye bu sözünde sâdýktýr" buyurur.

Hz.Peygamberin hanýmlarýyla sohbetinde, basit denilebilecek problemleriyle bile ilgilendiðini görüyoruz. Bir defasýnda Safiyye validemiz Hafsa ve Âiþenin kendisine yahûdi kýzý, yahûdi kýzý diyerek takýldýklarýný ve þakada ileri gidip biz senden daha üstünüz, Hz. Peygamberin hanýmlarý ve amcasýnýn kýzlarýyýz dediklerini anlatýr eþine. Hz. Peygamber de Safiyyeyi teselli eder ve þöyle söyleseydin der: Benim kocam Muhammed, babam Harun, amcam Mûsâ iken nasýl benden daha üstün olabilirsiniz?

Hz. Cüveyriye de ayný tarzda bir þikâyette bulunur ve diðer hanýmlarýn: sen hür zevcesi deðilsin, câriyesisin sataþmalarýný anlatýnca, Senin mihrin hepsininkinden büyük deðil mi, senin sâyende kavminden kýrk kiþi âzâd edilmedi mi?diyerek gönlünü alýr, onu memnun eder.

Ýlgi ve alâkanýn varlýðýný gösteren bir husus da kiþinin, karþýsýndakinin ihtiyaçlarýný fark etmesi ve bu ihtiyacýn giderilmesine imkântanýmasýdýr. Bu meyanda Hz. Âiþe, önemli bir örnektir. Yaþýnýn küçük olmasýndan dolayý arkadaþlarýyla beraber bebeklerle oynarken kendisini gören Hz. Peygamber ses çýkarmamýþ, hatta arkadaþlarýnýn gelip oynayabilmesi için zemin hazýrlamýþtýr. Ayný þekilde insan fýtratýnda var olan eðlenme ve þakalaþma ihtiyacýný bilen Rasûlullah (s.a.s.) buna da imkântanýmýþ ve bizzat eþleriyle þakalaþmýþtýr. Muhtelif seferlerde Hz. Âiþe ile koþu yarýþmasý yaptýðýný vâlidemiz kendisi söyler ve bir baþka latifesini aktarýr: Sen benden önce ölsen de, seni kendim yýkasam, kendim kefenlesem, üzerine namazýný kýlsam, kendim defnetsem! deyince, vâlidemiz dayanamaz ve böyle yapsan, sonra evime gitsen, orada kadýnlarýndan biriyle yatsan diyerek sözünü devam ettirir. Hz. Peygamber de tebessümle mukabele eder.

Ýlgilenme ve deðer verme, kendisini, muhâtabýnýn fikrine saygý duyma ve önerilerini dikkate almada da gösterir. Ve tabiî ki Hz. Peygamber bu konuda da örnek teþkil eder bugünün erkeklerine ve tüm insanlara. Özellikle eþinin sözüne ve düþüncesine, doðrudan hanýmýný ilgilendiren konularda bile müracaat etmeyen aile reisleri, Hz. Peygamberin (s.a.v.) yaþayýþý göz önüne alýndýðýnda en yakýn arkadaþlarýna haksýzlýk etmektedirler. Oysa Hz. Peygamber çok kritik anlarda eþlerinin fikrini almýþ ve uygulamýþtýr.

Hudeybiye anlaþmasý, müslümanlara çok aðýr gelmiþti. Kabeye varamadan geri döneceklerdi. Anlaþmayý yazma iþinden çýkýnca, Rasûlullah, ashâbýna: "Kalkýn kurbanlarýnýzý kesin, sonra da týraþ olun!" buyurdu. Ancak (müþriklerle yapýlan bu antlaþmadan hiç kimse memnun deðildi. Bu sebeple) kimse kalkamadý. Rasûlullah (s.a.v.), emrini üç kere tekrar etti. Yine kalkan olmayýnca Ümmü Seleme´nin çadýrýna girdi. ona halktan mâruz kaldýðý bu hali anlattý. o, kendisine: "Ey ALLAH´ýn Rasûlü! Bunu (yani halkýn kurbanýný kesip, týraþýný olmasýný) istiyor musun? Öyleyse çýk, ashaptan hiçbiriyle konuþma, deveni kes, berberini çaðýr, seni týraþ etsin!" dedi. Hz. Peygamber kalktý, hiç kimse ile konuþmadan bunlarýn hepsini yaptý: Devesini kesti, berberini çaðýrdý, týraþ oldu. Ashâb bunlarý görünce kalktýlar kurbanlarýný kestiler, birbirlerini týraþ ettiler.

Üzerinde durulmasý gereken çok hassas bir konu bu. Kim, kadýnlara karþý bu denli iltifatkar olabilmiþtir? En kritik anda hanýmýyla istiþare eden kaç devlet reisi vardýr? Bir aile reisi olarak kaç kiþi, aile hayatýnda hanýmýyla istiþareye yer vermektedir? Hz. Peygamberin (s.a.s.) örnek olduðu her alanla ilgili bu sorularý çoðaltmak mümkündür. Ve maalesef sorularýn çoðunda cevap olumsuz olacaktýr. Ýþte bu nedenledir ki mükemmel olan dinimiz, bizlerin yaþayýþýnda ayný seviyede deðildir. Halbuki Efendimiz nasýl davranýþlarýyla kadýnlara karþý lütufkar davranýyordu; nurlu sözleriyle de hep bu þekilde davranmayý teþvik ediyordu: "Müminlerin iman bakýmýndan en kusursuzu, ahlâký en güzel olanýdýr. Ahlâký en güzel olanýnýz da, kadýnlarýna en güzel davrananýnýzdýr." (Ebû Dâvud, Tirmizî, Dârimî)

Hz. Peygamber, âile fertlerine ilgi gösterdiðini, kýymet verdiðini ifade eden çeþitli söz ve davranýþlarýyla, onlarý memnun etmiþ ve ruhen tatmin etmeye de ehemmiyet vermiþtir. Hanýmlarýna faziletlerini söylemesi, sevdiðini ifade etmesi, bineðine almasý, ayný kabýn suyu ile müþtereken yýkanýlmasý, hanýmýnýn hayvana binmesinde yardýmcý olmasý ve dizine bastýrarak bindirmesi, kendisine yapýlan yemek davetine haným da olursa kaydýyla icabet etmesi, bir sýkýntýyla kederlenip aðlayanýn göz yaþlarýný elleriyle silerek teselli etmesi gibi Rasûlullahýn (s.a.v.) pekçok davranýþý hanýmlarýný memnun etmeye yöneliktir. Rasûlullah, Haticeyi anýnca artýk ne onu senâ etmekten, ne de ona istiðfarda bulunmaktan usanýrdý." Nitekim "Onun gibi var mýydý? O þöyleydi, o böyleydi... diye faziletlerini sayardý". Ahmed Ýbn Hanbel´in bir rivâyeti bu hususu tavzih eder. Ona göre Aleyhissalâtu vesselâm bir seferinde: "Ýnsanlar beni inkâr ederken, o inandý; herkes beni tekzib ederken o tasdik etti. Herkes bana haram ederken, o malýyla benim için harcadý. ALLAH onun vesilesiyle bana çocuk nasib etti, diðer kadýnlardan çocuðum olmadý" buyurmuþtur. Þurasý muhakkak ki Rasûlullah, Hz. Hatice hakkýnda daha nice faziletler saymýþtýr: "O akýllý idi, o faziletli idi, o ferâsetli idi.. gibi.

Rasûlullah (s.a.s.), sadece hanýmlarýna deðil, âilesinden addettiði her ferde eþit seviyede olmasa bile, husûsî bir itibar atfetmiþtir. Amcasý Abbasý öz babasý kadar sevmiþ, birçok meselede fikrini almýþ, onun yardýmlarýný hep kabul etmiþtir.

Hz. Peygamberimizin âzatlýsý Zeyd ve onun oðlu Üsâme de hususi sevgiye mazhar olanlardandýr. Üsâme hýbb-ý Rasûlullah (ALLAH Rasûlünün sevgilisi) unvanýyla meþhur olacak kadar nebevi sevgiye mazhar olmuþtur.

Hz. Peygamber, ehlinin yakýnlarýna da iltifat ve alakayý ihmal etmemiþ, vefat eden eþi Hz. Hatice?nin yakýnlarýný ve dostlarýný da gözeterek eþi bulunmaz bir vefa örneði olmuþtur.

Hz. Âiþe: Rasûlullah (s.a.s.), onun (Hz. Hatice?nin) yâdýný çok yapardý. Ne zaman bir koyun kesip parçalara ayýrsa Hatice´nin dostlarýna da gönderirdi. Bazan ona: "Sanki dünyada Hatice´den baþka kadýn yok!" derdim de bana: "(Onun gibisi var mýydý!) o þöyleydi, o böyleydi... (Öbür kadýnlar beni çocuktan mahrum ederken) benim çocuklarým ondan oldu" diye karþýlýk verirdi. Hz. Âiþeder ki: Ýçimden "Bir daha Hatice hakkýnda kötü söz söylemeyeceðim" dedim. Hz. Âiþe devamla der ki: "Rasûlullah (s.a.s.), Hatice´den üç yýl sonra benimle evlendi."

Hz. Peygambere babasýndan kalan, Hz. Hatice ile evlendikten sonra âzat ettiði Ümmü Eymeni de âilesinden bir parça saymýþ, kendisine anneye gösterilen alâkayý göstermiþtir. Hitabettiði zaman ey anneciðim demiþ, ona bakarak sen ailemizin son bakýyesisin diyerek sevgi ve baðlýlýðýný izhar etmiþtir. Süt annesi, süt babasý ve süt kardeþleri de ayný iltifata mazhar olmuþ, üzerindeki elbiselerini onlara ikrâmen, altlarýna yaygý yapýp üstüne oturtmuþtur.

Hz. Peygamber (s.a.s.), büyüklere böyle ilgili böyle sevgili ve bu denli þefkatli olur da çocuklar hiç bundan yoksun kalýr mý? Kalmaz elbette. O, zevcelerinin indinde fevkalade bir aile reisi olduðu gibi, mükemmel bir baba idi. Babalýðý ölçüsünde misilsiz bir dede, ayný zaman da.

Rasûlullah, çocuklarýyla doðmadan önce, fiilen ilgilenmeye baþlamýþtýr. Hz. Fatýma'nýn ilk doðumu yaklaþýnca Hz. Peygamber sýk sýk uðramýþ, halini hatýrýný sormuþ, çocuk doðunca bana haber vermeden çocuða hiçbir þey yapmayýn tembihinde bulunmuþtur. Enes b. Malik, Ümmü Süleym'in oðlu Abdullah'ýn doðumu yaklaþýnca: "Çocuðun göbeðini kesince bana haber ver, benden evvel aðzýna hiçbir þey koyma" diye haber saldýðýný belirtir.

Hz. Peygamber, yeni doðan çocuklara duâda bulunur, kulaklarýna ezan ve ikamet okur, isim koyardý. Daha sonra ilk yedi gün içinde sünnet ettirmek, baþýndaki ilk tüyü traþ edip aðýrlýðýnca tasaddukta bulunmak, akika kurbanýný kesmek gibi mevzularla yakýndan alâkadar olurdu. Çocuk su istediðinde, hiç bekletmez hemen verir, belki de çocuðun asabi olmamasý için buna çok özen gösterirdi.

Hz.Peygamber'in çocuklara karþý tavrýnda en dikkat çekici yönlerinden biri, onlara karþý izhar ettiði sevgidir. Çocuklarý cennet kokusu, gözümün nuru diye târif eder, her öpücük için cennette beþ yüz yýllýk mesâfesi olan bir derece verilir diyerek çocuklarýn sevgiyle yetiþtirilmesini tavsiye ederdi.

Günümüz babalarýnda görülen, çocuk, iyi, neþeli ve problemsiz iken çocuða gösterilen ilgi, Hz.Peygamber'in hayatýnda hep vardý. Çocuðun aðlamaya terk edilmesine hiç taraftar deðildi. Namaz kýldýrýrken bir çocuk aðlamasý iþitse, annenin de namazda olacaðýný düþünerek en kýsa surelerle namazý tamamlardý. Hatta çocuk kucaðýnda üstüne akýttýðý zaman, akýtmasýný kestirmemiþ, müdâhale etmek isteyene býrakýn oðlumu, tamamlasýn demiþtir.

O, çocuklarýna, torunlarýna þefkatle muâmele eder, böyle davranýrken de dikkatlerini ALLAH?ýn dinine çekerdi. Onlarý baðrýnda beslerken yüzlerine tebessüm eder, okþar ve aziz tutar, bu arada onlarýn uhrevî meseleleri ihmallerine de rýzâ göstermezdi. Günlük yaþamla ilgili hatalarý görmezden gelir, takva ile çeliþebilecek istek ve arzularýný, yumuþak bir üslupla ve âyetler ile reddederdi.

Kendisine on sene hizmet eden Enes b. Malik: "Aile fertlerine karþý, Hz. Peygamber?den daha þefkatlisini görmedim" demiþtir.

Torunlarýný okþar, sever; kirlenmiþ yüzlerini temizler; onlarý dört ayak üstünde sýrtýnda taþýr; namazda secdede sýrtýna çýkarlarsa, ininceye kadar secdeyi uzatýrdý. Bir gün Hasan ve Hüseyin sýrtýnda iken Hz. Ömer içeri girdi. Onlarý böyle þerefli bir yerde görünce, ne güzel bineðiniz var dedi. Ve hemen O gönüller sultaný þöyle mukabele etti: Ya, ne güzel süvariler onlar! Bu ilgi sadece erkek torunlara deðildi. Kýz torunu olan Ümâmeyi de ayný þekilde sever, süslü bir giyimi ona yakýþtýrýrdý. Namaz kýlarken sýrtýna çýkarsa, secde yapacaðý zaman yere kor, secdeden kalkarken de yine omzuna alýrdý. Baðýþ ve ihsanda çocuklarýnýzýn arasýný eþit tutun. Eðer ben birini üstün tutacak olsaydým, kýzlarý üstün tutardým derdi.

Zeyd Ýbn Harise, Rasûlullahýn âzatlýsýdýr ve azatlýlarýnýn en meþhurudur. Üsâme de onun oðlu olduðu için EbûÜsame diye künyesi vardýr. Rasûlullah her ikisini de çok sevdiði için Hýbb-ý Rasûlullah (ALLAH Rasûlünün sevgilisi) bilinirlerdi. Zeyd Ýbn Harise, cahiliye devrinde bir baskýnla kaçýrýlýp, Ukaz panayýrýnda köle olarak satýlmýþtý. Hakim Ýbn Hýzam onu, halasý Hatice adýna satýn almýþtý. Bilâhare Hz. Hatice, onu zevci Muhammede (s.a.v.), daha peygamberlik gelmezden önce baðýþlayacaktýr. O sýralarda, henüz sekiz yaþýnda bir çocuktur. Zeyd´in babasý oðlunun izini bulur, onu kurtarmak ister. Rasûlullah, gitmek ya da kalmak hususunda serbest olduðunu bildirir. Zeyd babasýyla dönmeyi istemez. Bu karara çok þaþýran babasýna, ben onda öyle bir þey gördüm ki ebediyen ondan ayrýlmam þeklinde açýklamada bulunur. Rasûlullah´ýn yanýnda kalmayý tercih eder. Aleyhissalâtu vesselâm onu âzâd edip, evlâtlýk edinir.

Bir çocuk, kendisine kan baðý olmayan birinde nasýl bir içtenlik, nasýl bir yakýnlýk, sevgi, alaka ve saygý görmüþtür ki, Onu öz babasýna tercih etmiþtir. Üstelik babasýný uzun zamandýr görmediði ve özlediði halde. Ýnsan anlamakta güçlük çekiyor doðrusu. Ancak Hz. Peygamberin hayatý , kiþiliði, sonsuz merhameti ve bütün insanlara beslediði eþsiz sevgisi düþünülecek olursa, bu anlaþýlabilir. Sayýlan sýfatlarýn bir insanda toplanmasý ve bu gün belki de böyle modellerden yoksun oluþumuz bu güzîde tercihi anlamamýzý zorlaþtýrýyor.

Üsâme Ýbn Zeyd, Rasûlullahýn terbiyesinde yetiþmiþ bahtiyarlardandýr. Hz. Âiþe der ki: Üsâme bir gün kapýnýn eþiðine takýlýp düþtü, alný kanadý. Aleyhissalâtu vesselâm bana: "Þu kaný temizleyiver!" dedi. Ben iðrenerek aðýrdan almýþtým. Rasûlullah (s.a.v.), o kaný emip püskürttü ve þöyle dedi: Eðer Üsâme kýz olsaydý, (ona güzel elbiseler) giydirir, takýlar takar (onu cazip kýlar)dým.

Ýyi Muâmele ve Sabýr: Hz. Ebû Hüreyre anlatýyor: "Rasûlullah (s.a.s.) buyurdular ki: "Mü´minler arasýnda imanca en kâmil olaný, ahlâkça en güzel olanýdýr. En hayýrlýnýz da ailesine hayýrlý olandýr."

Ýbn Abbas anlatýyor: "Rasûlullah buyurdular ki: "Sizin en hayýrlýnýz, ehline karþý en iyi davrananýnýzdýr. Ben aileme en iyi olanýnýzým.

Rasûlullah (s.a.v.) kadýnlara iyi davranmayý emretmiþ, en hayýrlý kimsenin, hanýmýna en iyi davranan kimse olduðunu belirtmiþtir. Þüphesiz "iyi davranma" izafi bir durumdur. Bu "iyilik"in içine öncelikle kadýnlarýn haklarýna hakkýyla riâyetgelir: Nafaka hakký, tahkir edilmeme, hatalarýný baþýna kakmama gibi hadislerde belirtilen haklara riâyet. Ayrýca onlarýn bir kýsým huysuzluklarý, kýskançlýklarý karþýsýnda sabretmek, terbiyelerinde iyi davranmak, geçimi iyi yapmak... hep kadýnýna karþý iyi olmanýn içine girer. Ancak kiþinin "en iyi" olmasý için kadýnýna karþý iyiliðin yetmeyeceði de açýktýr. Âyet ve hadislerde, bunun için baþka þartlar da sayýlmýþtýr: Takvâ, zühd, amel-i salih... gibi. Þu halde o þartlarý yerine getiren, hanýmýna karþý da iyi olunca iyilikte kemale yaklaþmýþ olur. Rasûlullahýn zevcelerine karþý davranýþlarý ile kadýn hususundaki tavsiyeleri tahlil edilince bu "iyilik"ten kastedilen teferruat ortaya çýkarýlabilir.

Rasûlullah, Kadýn eðe kemiði gibidir, doðrultmaya kalkarsan, kýrarsýn. Onu býrakýrsan eðri olduðu halde istifade edersin. buyurarak sert, haþin davranýþlardan uzak durmakla beraber, ilgi ve alakanýn hiçbir þekilde kesilmemesi gerektiði ikazýnda bulunmuþtur. Kadýn, erkekten daha hassas, daha ince mizaca sahiptir. Hz. Peygamber bu telâkkî ile, bazý fýrsatlarda zevcelerini camdan yapýlmýþ þiþeye teþbih buyurmuþtur.

Öyle ise hoþa gitmeyen davranýþlarýna karþý anlayýþ ve müsamaha esas olacaktýr. Ashâba bir hatýrlatmasý þöyledir: Kadýnlarýnýzý nasýl köle ya da hayvan döver gibi dövüyor, sonra da akþam olunca utanmadan, beraberce yatýyorsunuz Buna raðmen eþlerini dövenlere ya da dövmek isteyenlere, Dövün (ancak bilin ki kadýný) sadece þerlileriniz döver.

Bilindiði üzere Hz. Peygamber (s.a.v.), Hz.Haticenin vefatýndan sonra bir çok izdivaç yapmýþtýr. Birbirine rakip durumdaki hanýmlarýn geçinmesi ise pek zordur. Ancak Hz. Peygamber (s.a.v.)sabrý, anlayýþlýlýðý, kadýný iyi tanýmasýndan dolayý, onlarý da birbirlerine yaklaþtýrmýþ, arkadaþ olmalarýna zemin hazýrlamýþ, arada bir cereyan eden kýskançlýk ve (birbirlerini) çekememezliklerine bazen gülümseyip geçmiþ, bazen küsmüþ, bazen uyarmýþtýr. Ýþte bunlardan bazýlarý.

Hz. Âiþe anlatýyor: "Hz. Peygamber (s.a.v.), balý ve tatlý þeyleri severdi. Ayrýca, ikindi namazlarýný kýldýktan sonra her gün kadýnlarýný teker teker ziyaret eder, her birine yaklaþýr (sohbette bulunurdu). Bu ziyaretlerinin birinde Hz. Hafsanýn yanýna girmiþti. Bu defa onun yanýnda, her zamanki kaldýðý mutad (alýþýlmýþ) müddetten fazla kaldý. Ben bunu kýskanarak sebebini Rasûlullah´ýn diðer hanýmlarýndan sordum. Bana: "Yakýnlarýndan bir kadýn Hafsa´ya bir okka (Tâif) balý hediye etti, Rasûlullaha (s.a.s.)ondan þerbet yapýp ikram etmiþ olmalý, (o da þerbet hatýrýna sohbetini biraz uzatmýþtýr) dediler. Ben: Öyleyse, kasem olsun biz de ona mutlaka bir hile kurmalýyýz! dedim. Sevdeye: Hafsa´dan sonra sýra senin, O girince sana yaklaþacak. Sana yaklaþýnca O´na: Ey ALLAH´ýn Rasûlü! Sen megâfir (urfut denen ve meþeye benzeyen bir aðaçtan sýzan pis kokulu püs´e denir) mi yedin diyeceksin. Ben biliyorum ki, O sana Hayýr! diyecek. O zaman sen de: Öyleyse senden burnuma gelen bu koku da ne?diyeceksin. Bir rivâyette Hz. Âiþe þu açýklamayý yapar: "Rasûlullah (s.a.s.)kendisinde kötü bir koku hissedilmesine tahammül edemez, buna çok üzülürdü, bu sebeple gerçeði itiraf ederek, muhakkak "Hafsa bana bal þerbeti ikram etti" diyecek. O zaman sen kendisine Demek ki arý, balýný urfut aðacýndan almýþ diyeceksin. Senden sonra bana uðradýðý zaman ben de böyle hareket edip ayný þeyleri söyleyeceðim. Ey Safiyye, sana uðradýðý zaman sen de ayný þeyleri söyle! dedim.? Hz. Âiþeanlatmaya devam etti:"Sevde (bilâhere bana) dedi ki: "Kendinden baþka ilâh bulunmayan ALLAH´a kasem olsun, bana tenbih ettiðin þeyleri, Rasûlullah (s.a.s.)kapýdan görünür görünmez, senden korktuðum için (unutmadan) hemen söylemek istedim. Ne ise, Rasûlullah (s.a.s.) kendisine yaklaþýnca Sevde: Ey ALLAH´ýn Rasûlü meðâfir mi yediniz? der. Hayýr! cevabýný alýr. Bunun üzerine aralarýnda þu konuþma geçer: Öyleyse bu koku da ne? Hafsa bana bal þerbeti ikram etti.?Demek ki arý urfut yemiþ. Hz. Âiþe anlatmaya devam ediyor: Rasûlullah (s.a.s.) bana uðrayýnca ben de ayný þeyleri söyledim. Keza, Safiyye´ye uðrayýnca O da ayný þeyleri söyledi. Müteâkiben Rasûlullah (s.a.s.) Hafsa´nýn yanýna girince: Ey ALLAH´ýn Rasûlü sana o þerbetten ikram edeyim mi diye sorar. Hz. Peygamber (s.a.s.): Hayýr, ihtiyacým yok!? cevabýný verir. Bu durumu iþittiði zaman Sevde: ALLAH´a kasem olsun balý Ona haram ettik! dedi. Ben kendisine: Sus, (sesini çýkarma)dedim.

Hz. Âiþe anlatýyor: Safiyye Binti Huyeyy´in devesi hastalandý. Zeyneb Binti Cahþ´ýn yanýnda fazla deve vardý. Rasûlullah (s.a.v.)ona: Safiyye´ye bir deve ver! buyurdu. Zeyneb: Ben bu yahudi kýzýna deve mi verecek miþim? diyerek reddetti. Rasûlullah (s.a.v.)ona kýzýp, Zilhicce ve Muharrem aylarý ile Safer ayýnýn bir kýsmý boyunca küstü.

Hanýmlarýn bazý kusurlarý ise eðitime fýrsat olarak deðerlendiriliyordu, Hz. Peygamber (s.a.s.)tarafýndan. Yine Hz. Âiþeanlatýyor: "Safiyye gibi güzel yemek yapaný görmedim. Bir defasýnda Rasûlullah (s.a.s.)benim odamda iken, Safiyye ona yemek yapýp göndermiþti. Çok þiddetli bir kýskançlýk hissettim. Öyle ki beni bir titreme sardý, kabýný kýrdým. Rasûlullah (s.a.v.)annenize kýskançlýk geldi buyurdu (ve baþka hiçbir þey söylemedi). Sonra da piþman oldum ve: Ey ALLAH´ýn Rasûlü dedim, yaptýðým bu hareketin keffâreti nedir?, Tabaða aynýyla tabak, yemeðe misliyle yemek! buyurdular.

Hz. Âiþe: Ey ALLAH´ýn Rasûlü, sana Safiyye´deki þu þu hal yeter! demiþtim. (Bundan memnun kalmadý ve): Öyle bir kelime sarf ettin ki, eðer o denize karýþtýrýlsaydý (denizin suyuna galebe çalýp) ifsat edecekti. buyurdu. Hz. Âiþe ilaveten der ki: Ben Rasûlullaha (s.a.s.)bir insanýn (tahkir maksadýyla) taklidini yapmýþtým. Bana hemen þunu söyledi:
Ben bir baþkasýný (kusuru sebebiyle söz ve fiille) taklit etmem. Hatta (buna mukabil) bana, þu þu kadar (pek çok dünyalýk) verilse bile!


Eðitim ve Öðretim: Rasûlullahýn (s.a.s.)aile ocaðý ayný zamanda bir mekteptir. Bu mektep, meselesi olan kadýn-erkek bütün Medinelilere açýk idiyse de talebe olarak, öncelikle ümmühat-ý müminine aitti. Onlar buranýn devamlý ve asli talebeleri idiler. Bu mektebe, nikahla yapýlan kayýtla talim baþlýyordu. Nitekim Rasûlullah (s.a.v.), hanýmlarla evlenir evlenmez, gerekiyorsa ismini deðiþtirmiþtir. Cüveyriye, Meymune isim deðiþtirenlerdendi. Hz. Peygamber (s.a.s.), uygunsuz ismi sevmez, hanýmlarýna hoþlanmayacaklarý lakaplarla hitap etmezdi. Normal isimleri ne ise onunla hitap ederdi. Ey Âiþe!, Ey Zeyneb! gibi. Rivâyetler, Þifa adlý, muhacirundan, okuma yazma bilen bir kadýný Hz. Peygamberin(s.a.s.)Hz. Hafsaya yazý ve bazý tedavi usullerini öðretmek üzere muallime olarak istihdam ettiðini haber verir.

Hz. Peygamber (s.a.v.), hanýmlarýnýn yetiþmesine gayret eder, hepsinin beraber olduðu akþam toplantýlarýnda eðitici sohbetler yaparlardý. Ve Rasûlullahýn (s.a.v.)refakatinde bilgilenen hanýmlar, bilgi ve tecrübelerini diðer kadýnlara (hatta Hz. Peygamberin (s.a.v.)vefatýndan sonra, kadýn-erkek herkese) aktarmaya hazýr hale gelirlerdi. Hz. Peygamberin (s.a.v.)ev halký, þehir dahilinde ve haricindeki kadýnlarý kabul eder, itikadi konularla ilgili Hz. Peygamberin (s.a.v.)talimini onlara bildirerek, din eðitimindeki rollerini yerine getirirlerdi.

Rasûlullah (s.a.v.), ailede gördüðü veya iþittiði menfi durumlara her seferinde müdahale ederdi. Bir seferinde Hz. Âiþe, kýz kardeþi Esmâ ile otururken, Rasûlullah (s.a.s.) içeri girer. Esmanýn üzerinde geniþ kollu (yukarý sýyrýlýp açýlabilen) veya þeffaf sayýlabilecek çok ince bir elbise mevcuttur. Rasûlullah (s.a.s.), Esmâyý görür görmez derhal çýkar. Hz. Âiþe, Esmâya: uzaklaþ, Rasûlullah (s.a.s.) sende hoþlanmadýðý bir þey gördü der. Esma çýkar. Rasûlullah (s.a.s.) tekrar gelince Hz. Âiþe niçin çýktýðýný sorar. Hz. Peygamber (s.a.v.) görmüyor musun durumu, müslüman bir kadýnýn þu kadarý görülebilir der ve elleri ile yenlerini tutup, parmaklara kadar kýsmýný örter, sonra da elleri ile þakaklarýný örter. Sadece yüzünü açýk býrakýr.Dikkati çekmesi gereken husus, hoþlanmadýðý bu manzara karþýsýnda baðýrýp çaðýrmamýþ, öfkelenmemiþ, bunu eðitim fýrsatý olarak deðerlendirmiþtir.

Rasûlullahýn (s.a.v.) âilesinde çocuklarýn talimi mühim meselelerden biridir. Doðumla birlikte çocuðun kulaklarýna ezanýn okunmasý, talim iþinin ne kadar erken ele alýnmasý gerektiðini sembolize eder. Fiilen tâlime konuþma yaþýnda ve Kur´an´ý Kerimden âyetler ezberletilerek baþlandýðýný þu rivâyetler haber vermektedir: Ýbn Þuayb der ki, oðullarýndan bir çocuk konuþmaya baþlayýnca Hz. Peygamber (s.a.v.) el hamdülillahillezî lem yettehiz veleden ve lem yekun lehû þerîkün fil mülki âyetini yedi sefer okutarak tâlim ederdi.

Ýlk öðretilecek þeyin Lailahe illallah olmasýný da emreden Hz. Peygamber (s.a.v.), akýl ve muhakemeye müteallik talimin temyiz yaþýndan itibaren sistematize edilmesini irþat buyurur. Bundan dolayý yedi yaþýnda çocuk namaza alýþtýrýlýr, on yaþýndan itibaren düzenli kýlmasý beklenir. Aile bu noktada öyle hassas olmalýdýr ki, çocuðu dövmeye mahal kalmayacak þekilde, on yaþýna gelinceye dek namaz eðitimini tamamlamýþ olmalýdýr. Ayrýca çocuða yazý, yüzme, ata binme gibi diðer bilgilerin öðretilmesi de Hz. Peygamberin (s.a.v.)emirleri arasýndadýr.

Terbiyesinde olan çocuklara karþý davranýþlarýný, sevgi ve müsamaha üzerine bina etmiþtir. Hatalarýný tashihte de ayný yolda devam etmiþ, azar, tenkit, tahkir, surat ekþitme gibi yollara baþ vurmamýþtýr. Hz. Enes on yýl boyunca Hz. Peygambere (s.a.s.)hizmet ettiðini, hatalarý, yanlýþlarý olduðunda bile hiç azar iþitmediðini, bir kere olsun "of be" demediðini, niçin böyle yaptýn, þöyle yapsaydýn þeklinde eleþtirmediðini rivâyeteder.

Abdullah Ýbn Amir anlatýyor: "Bir gün, Rasûlullah (s.a.s.), evimizde otururken, annem beni çaðýrdý ve:"Hele bir gel sana ne vereceðim!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm anneme: Çocuða ne vermek istemiþtin? diye sordu. Ona bir hurma vermek istemiþtim  deyince, Aleyhissalâtu vesselâm: Dikkat et! Eðer ona bir þey vermeyecek olursan üzerine bir yalan yazýlacak!buyurdular.

Bu hadisin çocuk terbiyesiyle sýký alâkasý vardýr. Efendimiz, terbiyede hiçbir surette yalana yer verilmemesini irþat buyurmaktadýr. Bilhassa aðlayan çocuklara bazen yapýlmayacak veya verilmeyecek þey vaat edilir, yahut da olmayacak þeyle korkutulur. Bunlarýn hepsi neticede "yalan" olmakta birleþir. Rasûlullah (s.a.s.), bütün bunlarýn haram olduðunu, çocuk terbiyesinde hiçbir surette yalana yer verilmemesi gerektiðini ifade buyurmaktadýr. Hadis, çocuðun, böyle basit durumda bile yalandan uzak tutulmasýný vurguladýðýna göre, ciddi durumlarda yalana yer vermenin nasýl büyük bir hata ve yanlýþ olduðunu ifadede belið bir örnektir.

Hz. Peygamber (s.a.s.), çocuklarýn cemiyet þartlarý içerisinde yetiþmesine dikkat ederek, aile dýþý temaslara imkânvermiþtir. Çocuklarýn bir kýsým hizmetlere koþulmasý, bayram, düðün, ziyafet, mescidin cemaati gibi içtimai tezahürlere iþtirak ettirilmeleri, çocuklarýn aile dýþý kimselerle karþýlaþmasýna imkânvermekte, böylece içtimaileþmeleri gerçekleþtirilmektedir. Bunlarýn sünnette örneði çoktur.

Adâlet: Rasûlullahýn (s.a.s.)evlilik hayatý deyince ilk nazar-ý dikkate çarpan husus, birçok hanýmla evlenmiþ olmasýdýr. Bu meseleye deðinmekteki maksadýmýz çok evliliðinin en önemli sebebini vurgulamak ve zevceleri arasýnda gözettiði adâletin Kur´an´ý Kerimle nasýl bütünleþtiðini göstermektir.

Hemen þunu belirtelim ki, yirmi beþ yaþýnda iken, kendisinden on beþ yaþ büyük bir kadýn olan Hz. Hatice ile evlenip elli küsur yaþýna kadar onunla yetinen Hz. Peygamber´in, Ýslam ahkâmýnýn teþrî ve neþir safhasý olan Medine hayatýnda çok sayýda kadýnla evlenmesinin birinci sebebi peygamberlik vazifesi ile ilgilidir. Sünnetinin aile hayatýnda geçen safhasýnýn tesbitini, onlarýn kadýnlara intikal ve neþrini bu hanýmlar yapmýþtýr. Alimler, "Dünyanýzdan üç þey sevdirildi..." rivâyetinde, bunlardan birinin, "kadýn" olduðunu söyleyen hadisi açýklarken, kadýnlarýn, Rasûlullah tarafýndan sevilmesini, onlarýn "Ýslâm´ýn neþrine olan hizmetleri" sebebiyle izah ederler.

Çok kadýnla evlenmede dikkat çeken bir diðer sebep siyasî yöndür. Müteakiben görüleceði üzere Hz. Safiyye ile evlilik, Hayber Yahudileri ile sýla-i rahm´e vesile olmuþ, Cüveyriye ile evlilik Benî Müstalik´ten yedi yüz kadar harp esirinin bedava azatlýklarýný saðlamýþtýr. Mekkelilerin lideri EbûSüfyan´ýn kýzý Ümmü Habibe ile evlilik, EbûSüfyan´ýn bozulan Hudeybiye Sulhü´nü yenileyebilmek için, kýzýný bahane ederek Medine´ye gelmesine, Hz. Peygamber´in hane-i saadetlerine kadar girmesine yol açmýþ, bu durum onun hasmane duygularýný törpülemiþtir. Diðer evliliklerinin her birinde týpký neþr-i din gibi siyasî bir yönün dahi varlýðý inkar edilemez. Rasûlullah´ýn evlilik baðýnýn siyasî yönünü nasýl kullandýðýný anlayabilmek için Ýslâm´ýn ilk baþtaki kuruluþ ve neþrini saðlayan siyasî lider kadronun evlilik baðýyla birbirine nasýl kenetlendiðini ibretle tetkikte zaruret var: Hülefa-i Raþidîn denen bu çekirdek kadro, evlilik baðlarýyla birbirlerine perçinlenmiþ gibidir. Hz. Peygamber (s.a.s.), Hz. EbûBekir ve Hz. Ömer´in kýzlarýný almýþ, onlara damat olmuþtur. Hz. Osman ve Hz. Ali´ye kýzlarýný vermiþ, onlarý kendine damat yapmýþtýr. Hz. Ali ile olan akrabalýk baðýnýn, Hz. Osman´daki eksikliðini, ona ikinci bir kýzýný da vererek telafi etmiþtir. Hz. Hafsa ile evlenmeleri hususundaki teklife menfi cevap verdikleri için Hz. Osman ve Hz. EbûBekr´e karþý kýrgýnlýk içine düþen Hz. Ömer´i memnun etmek ve öbürlerine karþý kalbinde yerleþecek bir gücenmeyi ve bunun kadroda hasýl edeceði çatlaðý bertaraf etmek için Rasûlullah´ýn Hz. Hafsa´yla evlenmesi fevkalâde siyasî bir ameliyedir.

Hz. Peygamberin (s.a.s.) sünnetindeki ideal olan ailevi deðerleri( karý-koca münasebetleri, terbiyevî, irþâdî, tedîbî siyaset, maddî-mânevî ihtiyaçlarýn karþýlanmasý vs.) tesbitte, öncelikle bu iki evliliðin esas alýnmasý gerektiði kanaatindeyiz: Hz. Hatice ve Hz.Âiþe.

Çünkü, Hz. Hatice ile olan evlilikte siyasi ve teþrii mülahazalardan ziyade, beþeri mülahazalar hakimdir. Normal olarak evlenmelerde birinci derecede rol oynayan hissiyat-ý gariziyyenin insan üzerinde müessir olduðu gençlik döneminde Hz. Peygamber (s.a.s.) sadece Hz. Hatice ile yetinmiþ, ikinci bir evlilik ne yapmýþ ne de düþünmüþtür.

Hz. Âiþeye gelince, Hz. Peygamber (s.a.s.) en çok onu sevmiþ, onu takdir etmiþtir. Üstelik âilevî hayatla ilgili pek çok teferruat onun vâsýtasýyla rivâyet edilmiþtir.

Hz. Peygamberin (s.a.s.), Âiþe'yi çok sevmesi ya da taktir etmesi ayný zamanda gayri iradi bir durumdu. Hiçbir insanýn kalbi temayüllere hakim olmasý söz konusu deðildir, Ondan da beklenemez. Hz. Peygamber (s.a.s.) bu nedenle , farkýna varmadan birini diðerlerinden çok sevebililrim, bu da haksýzlýk olur. Onun için ey Rabbim! Elimden gelmeyen bu hususta Senin rahmetine sýðýnýyorum? diyerek istiðfarda bulunurdu.

Hz. Âiþe, beraber kalma hususunda yaptýðý taksimde Hz. Peygamberin (s.a.s.)hanýmlar arasýnda hiçbirine imtiyaz tanýmayýp, hepsine eþit davrandýðýný kesin bir dille ifade eder. Sefere çýktýðý zaman beraberinde gelecek hanýmlarý da kur?a ile tesbit ederdi. Hayatýnýn son günlerinde hanýmlarýnýn hücrelerini dolaþamayacak kadar hastalýðý artýnca, Hz. Âiþenin yanýnda sabit kalabilmek için, diðer hanýmlarýnýn rýzasýný almýþtýr. Hz. Peygamber (s.a.s.), hanýmlar arasýnda uyguladýðý adâlet ve eþitliðe hayatý boyunca riâyetetmiþtir. Ýki istisna var ise de, her ikisi de rýzâya dayanýr: Birincisi, Hz. Sevde çok yaþlý olduðu için kendi arzusuyla gecesini Hz. Âiþeye vermiþtir. Hz. Peygamber (s.a.s.) de bunu kabul etmiþtir. Ýkincisi ise, yukarýda zikrettiðimiz, hayatýnýn son günlerinde Hz. Âiþenin odasýnda kalmasýdýr ki bütün hanýmlar buna râzý olmuþtur.

Hz. Peygamber adâleti gözetmesin de kim gözetsin? Bakýnýz o, ne buyuruyor: ?Bir erkeðin nikahýnda iki kadýn bulunur da, aralarýnda adâlet gözetmezse, kýyamet gününde bir tarafý felçli olarak diriltilir. Çünkü adâlet, Kur´an´ý Kerimin emridir: Bunlar arasýnda adâleti saðlayamayacak olursanýz, o zaman bir kadýn veyahut sahip olduðunuz câriye ile iktifâ ediniz. Bu þekilde adâletten sapmamaða daha yakýn olursunuz. (4/Nisâ, 3), Ne kadar gayret ederseniz edin kadýnlar arasýnda adâlete güç yetiremezsiniz. (4/Nisâ, 129)

Þunu belirtmekte fayda var. Müminlerin anneleri arasýnda kýskançlýðýn sevki ile cereyan eden hadiseler,onlarý birbirlerine karþý insafsýz olmaya sevk etmemiþ, birbirlerini kötülemeye, aralarýnda uzun süren dargýnlýklara sebep olmamýþtýr. Belki de, Rasûlullah her gece birinin evinde olmak üzere sistemleþtirdiði akþam sohbetlerinden, bunu da hedeflemiþ olmalýdýr. Rasûlullahýn (s.a.s.)bu siyaseti hedefine öyle ulaþmýþtý ki, hepsinin en çok kýskandýðý Hz. Âiþenin aleyhinde deðerlendirebilecekleri en iyi fýrsat olan ifk hadisesi sýrasýnda, hanýmlarýn hiçbirinden menfi bir ima bile vaki olmamýþtýr.

Netice olarak inananlar aile yaþayýþýnda da Hz.Peygamberi (s.a.s.)örnek alýp, önder edinerek saadete ulaþýrlar. Çünkü ALLAH, Kur´an´ý Kerimde, Gerçek þu ki, ALLAHý ve âhiret gününü (korku ve umutla bekleyen) ve Onu her dâim zikreden kimseler için ALLAHýn elçisi güzel bir örnek teþkil eder. (33/Ahzâb, 21); Rasûlün size verdiðini alýn, yasakladýðýndan da sakýnýn. (59/Haþr, 7) buyurur. (Ferahiye Sakarya)"


radyobeyan