Hakimiyet By: armi Date: 18 Þubat 2010, 19:35:21
HÂKÝMÝYET
Arapça´da "el-Hukm" kelimesi sözlükte yargý ve yargýda bulunmak anlamýndadýr. Kelime bütün kökleriyle, taraflar arasýnda ister anlaþmazlýk bulunsun isterse bulunmasýn belirli bir konunun gerçek deðerinin anlaþýlmasý için, bu konuda yetkili kabul edilen bir makama baþvurma mânâsýný ihtiva etmektedir: Kur´ân-ý Kerîm´de de -kelimenin bu anlamý göz önünde bulundurularak- kullanýldýðý görülmektedir.
Bu kelimenin Türkçe´de "egemenlik" anlamýnda kullanýlan "hâkimiyet" þeklindeki söyleniþi ise, hüküm koyma, hüküm verme yetkisi, yüksek egemenlik (sovereignty) anlamýyla Arapça´da da yenidir.
Hâkimiyeti hukukçular ve siyaset bilimcileri genel olarak þu þekillerde tanýmlarlar:
J. Bodin´e göre hâkimiyet; "yurttaþlar ve uyruklar üstünde yasayla kýsýtlanmamýþ en yüksek iktidar" (G. Sabine, Siyasal Düþünceler Tarihi, II, 82); J.J. Rousseau´ya göre genel iradenin uygulanmasý" (Ýçtimaî Mukavele, Ýstanbul, 1967, 137); Ýbn Haldun´a göre sahibinin gücü üstünde bir gücün bulunmamasý (Mukaddime, Mýsýr, (t.y), 188) anlamýndadýr.
Çaðdaþ hukukçular ise -ufak tefek farklýlýklar bir yana býrakýlacak olursa- hâkimiyeti þöyle tarif ederler:
"Belli bir ülke ve o ülkede oturan hakikî ve tüzel kiþiler üzerinde kullanýlan ve devlet kiþiliðine baðlý olan, ondan ayrýlmayan asli en yüksek hukukî iktidar veya kudrettir." Ya da kýsaca; "aslî ve en yüksek kumanda ehliyet ve selahiyeti" þeklinde tanýmlanabilir.
Mevdudi ise, hâkimiyeti tanýmlarken þunlarý söylemektedir:
"Siyaset biliminde bu terim; en yüksek iktidar ve mutlak iktidar anlamýnda kullanýlýr. Herhangi bir kimse ya da topluluðun hâkimiyeti elinde tutmasýndan maksat þudur: Onun her hükmü kanun mahiyetini taþýr ve kanun olur. Böyle bir kimse ülkesinde yaþayan fertlerin üzerinde hükümlerini yürütür ve sýnýrsýz tercih ve yetkilerin sahibi olur. Ýdare edilenler de böyle bir kimseye kayýtsýz þartsýz itâat etmeye mecburdurlar. Onun yetki ve tercihlerini kendi irâdesi altýnda hiç bir þey sýnýrlandýramaz ve kýsamaz. Fertlere verilmiþ bulunan herhangi bir hak var ise, bu hak da ancak onun tarafýndan verilmiþ olur... Diðer taraftan hâkimiyeti elinde bulundurmasý sebebiyle herhangi bir kanun baðlamadýðý için böyle birisi tam mânâsýyla kadir-i mutlaktýr..." (Ýslâm´da Hükümet, çev: A. Genceli, Ankara t.y., s. 421-422).
Mevdûdî´ye göre "bundan daha az kudret ve imkâna ´hâkimiyet´ denemez. Ancak böyle bir ´hâkimiyet´ bu gün artýk farazi bir kavram hâline gelmiþtir. Alaný o kadar küçülmüþtür ki, gerçek bir hâkimiyet yahut da siyaset ilminde kullanýlan terim anlamýyla ´siyasî hâkimiyet (political sovereignty)´ dahi kalmamýþtýr."
Hâkimiyetin nasýl yorumlandýðýna ve genel çerçevesine bu þekilde kýsaca deðindikten sonra, Ýslam´ýn ya da Kur´ân-ý Kerîm´in bu konuyu genel çizgileriyle nasýl çerçevelediðine, nasýl yorumladýðýna bir göz atalým:
1- Kur´ân´a Göre Hâkimiyet
Türleri:
Her kavrama kendine has bir yorum getiren Ýslâm dini, hâkimiyet konusunda da Ýslâmî olan ve olmayan ayrýmýný gözetir. Kur´ân-ý Kerîm, Ýslâmî ve câhilî olmak üzere iki tür hâkimiyet olduðunu kaydeder:
"Onlar hâlâ câhiliyenin hükmünü mü arýyorlar? Þüphesiz bir kanâate sahip olacak bir topluluk için hükmü Allah´tan daha güzel olacak kimdir?" (el-Mâide, 5/50).
Baþka âyet-i kerimelerden, Allah´ýn hükümleri dýþýnda kalan hükümlerin "hevâ, tâðut, dalâlet vb. hükümleri" diye adlandýrýlmalarý Ýslamî olmayan hükümler arasýndaki mahiyet farkýndan kaynaklanmamakta; aksine Ýslâmî olmayan hükümlerin câhilî olmanýn yanýnda diðer olumsuz nitelikleri de kaçýnýlmaz olarak taþýdýklarýný ortaya koymaktadýr.
Ayette geçen "hüküm" kelimesi yalnýzca siyasal anlam taþýmakla kalmamakta her türlü "yargý"yý da kapsamaktadýr. Böylece, Ýslâm´a göre yapýlanmýþ ve her türlü deðer yargýsý Ýslâm´a göre þekillenmiþ olan toplumun hükmü Ýslâm´i; ve böyle olmayan toplumun hükmü ise câhilî hükümdür.
Ýslâmî anlamýyla hâkimiyetin dýþýnda kalan her türlü hâkimiyet ve Ýslâm´ýn deðer yargýlarý dýþýnda kalan her türlü deðerlendirmeye ad olan "câhilî hakimiyet"in mahiyeti hakkýnda Ýbn Kesîr sözkonusu âyet ile ilgili olarak þöyle der:
"Cenâb-ý Allah, her türlü hayrý kapsayan ve her türlû þerden uzak tutan Allah´ýn sapasaðlam hükmünü býrakýp onun dýþýnda kalan ve þahýslar tarafýndan Allah´ýn þerîatine dayanmaksýzýn konulmuþ görüþ, hevâ ve ýstýlâhlara yönelen kimselerin bu davranýþýný reddetmektedir. Nitekim câhiliye dönemi insanlarý da böyle yapýyor, kendi görüþ ve hevâlarýndan hareketle ortaya attýklarý dalâlet ve cehâletlerle hüküm veriyorlardý. Moðollarýn da yaptýklarý bu idi. Onlar kendilerine yasak (yasa) koyan krallarý Cengiz Han´ýn hükümlerine göre yönetiyorlardý. Bu Yasak´ý ise Cengiz, yahudi ve hristiyan þerîatlerinden, Ýslâm dininden ve baþka dinlerden yararlanarak meydana getirmiþti. Orada sýrf kendi görüþü olan ve hevâsýndan kaynaklanan hükümler de vardý. Ýþte onun bu Yasak´ý (Yasasý) soyundan gelenler arasýnda uyulan bir þerîat olmuþtu. Onlar Allah´ýn kitabý ve Rasûlünün sünneti ile hükmetmeyi bir kenara býrakýp "Yasak" ile hükmediyorlardý. Her kim böyle yaparsa o kâfirdir; Allah´ýn ve Rasûlünün hükmüne geri dönüp, az ya da çok hiçbir konuda onlarýn dýþýnda hiçbir þeyle hükmetmemek çizgisine gelinceye kadar onunla savaþmak farzdýr´ (Ýbn Kesîr, Tefsîrü´l Kur´âni´l-Azim, Beyrut 1388/1969, II, 67).
Görüldüðü gibi burada Ýbn Kesîr, Ýslâmî ve câhilî hükmün mahiyetini açýklamýþ; kendi döneminde câhiliye hâkimiyetine örnek olmak üzere de Cengiz Han Yasalarý´ný göstermiþ; Allah´ýn hükümlerini býrakýp câhilî hükümlere, hevâlara yönelenlere karþý takýnýlacak tavrý da gayet açýk bir þekilde belirlemiþtir. Bundan þunu anlýyoruz: Hâkimiyet konusu teorik olup pratik ve hukukî bir takým sonuçlarý olmayan bir yorumdan ibaret deðildir. Bu konu doðrudan doðruya Allah´ýn hükümlerine iman ve bu hükümlere aykýrý hiçbir hükmü kabul etmemek þeklinde bir uygulama ile, böylesini kabul etmeyenlere karþý hukukî bir takým uygulamalarý beraberinde getiren bir anlayýþtýr.
2-Ýslam´ýn Hakimiyet Yorumu: Ýslâm´a göre mutlak ve sýnýrlandýrýlamaz hâkimiyet yalnýzca Allah´ýndýr. Bu konuda bütün müslümanlar arasýnda tam bir fikir birliði vardýr. Hûküm koymak Allah´a has bir yetkidir. Baþkalarýnýn bu konuda herhangi bir ortaklýðý yoktur. (Þah Veliyullah ed-Dehlevî Hüccetu´llahi´l-Bâliða, Beyrut (t.y), I, 62); Hiçbir kimsenin Allah ile birlikte hüküm koymasý sözkonusu deðildir. O hükmüne hiçbir kimseyi aslâ ortak etmez. (el-Kehf, 18/26)
Ýslâm´da hakkýn ölçüsü ve yegane hak, Allah´ýn kitabý ve Rasûlün sünneti olduðundan, herkesin bu hükümleri kabul etmesi gerekir. Kim kendiliðinden birtakým sözler ortaya koyar ve kendi anlayýþýna göre bazý kurallar ortaya atarsa ve bunu kendi anlayýþý hattâ (Kur´ân ve Sünnet´i) yorumlanýþý sonucunda ileri sürerse, bu söylenenler Rasûlün getirdiklerine arzolununcaya kadar ümmetin ona uymasý ve anlaþmazlýklarýnda onun hükmüne baþvurmasý gerekmez. Eðer Rasûl´ün getirdikleri ile çatýþmaz ve uygun düþerse, doðruluklarý belgelenirse ancak o zaman kabul edilir; fakat Rasûl´ün getirdiklerine aykýrý olursa o zaman bunlarýn reddedilmesi gerekir. (Ýbn kayyim el-Cevziyye, Zâdu´l-Meâd, Beyrut 1405/1985, I, 38) Çünkü yüce Rabbimiz mü´minlerin geçerli bir imana sahip olmalarý için aralarýndaki anlaþmazlýklarda Rasûl´ün hükmüne baþvurmayý þart koþmakla kalmamýþ; içlerinde herhangi bir sýkýntý duymaksýzýn ve tam bir teslimiyetle, verdiði hükme teslim olmayý da öngörmüþ bulunuyor (Bkz. en-Nisâ, 4/65).
Kýsacasý Allah ve Rasûlü herhangi bir konuda hüküm vermiþ ise, hiçbir mü´minin o konuda istediklerini tercih etme yetkisi yoktur (el-Ahzâb, 33/36).
"Allah´ýn, Rasûlü Muhammed´e indirdiðinden baþkasý ile hüküm vermek helâl deðildir: Çünkü hak yalnýz odur. Onun dýþýnda kalan bütün hükümler ise zulüm ve haksýzlýktýr. Bu zulüm ve haksýzlýkla hükmetmek helâl deðildir. Herhangi bir hâkim (yönetici veya kadý), bu helâl olmayan hükümle hükmedecek olursa verdiði bu hüküm ebediyyen geçersiz kýlýnýr, onunla amel edilmez" diyen Ýbn Hazm, (el-Muhallâ, Kahire t.y., IX, 362) buna delil olarak da Kur´ân-ý Kerîm´deki: "Ve onlar arasýnda Allah´ýn indirdiðiyle hükmet..." (el-Mâide, 5/49) âyetini göstermektedir.
Yüce Rabbimizin hâkimiyetin boyutlarýný ya da Ýslâm´ýn hâkimiyet yorumunu daha iyi anlayabilmek; diðer taraftan Allah´ýn beþer üzerindeki hâkimiyetinin -bir anlamda da- gerekçelerini kavrayabilmek için "Allah´ýn hâkimiyeti"nin çeþitli yönlerine dikkat etmemiz yerinde olacaktýr.
a)Allah´ýn Kevnî Hâkimiyeti:
Allah, bu kâinatýn biricik yaratýcýsýdýr. Gördüðümüz göremediðimiz, bildiðimiz bilemediðimiz her þeyi yaratan, mutlak yaratýcý O´dur. O´ndan baþka yaratan yoktur. O ayný zamanda yaratýklarýnýn Müdebbir´i, Rabbi ve Mâliki´dir.
"Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah´ýndýr" (el-Fâtiha, 1/1).
Sihirbazlar, Hz. Musa´nýn mucizelerinin kendi sihirlerini etkisiz hale getirdiðini gördüklerinde bunun ancak "âlemlerin Rabbi"nin iþi olabileceðini anlamýþlardý:
"Biz âlemlerin Rabbine, Musa ile Harun´un Rabbine iman ettik, dediler" (el-A´râf, 7/121.122; Tâhâ, 20/70).
Allah´ýn âlemlerin Rabbi olmasý tabiîdir. Çünkü O´ndan baþka yaratýcý yoktur:
"Size gökten ve yerden rýzýk veren Allah´tan baþka bir yaratýcý var mýdýr?" (el-Fatýr, 35/3).
Bu gerçek o kadar açýktýr ki, Allah´a baþka þeyleri ortak koþanlara bile, "yaratýcý kim?" diye sorulacak olursa, cevaplarý "Allah" olur:
"Onlara, "Göklerle yeri kim yarattý?´ diye soracak olursan, andolsun ki "Onlarý gücü herþeyden üstün (Azîz), herþeyi bilen (Alîm) yarattý´ diyeceklerdir" (ez-Zuhrüf, 9/43).
Bütün yaratýklarý gece-gündüz koruyup gözeten yalnýz O´dur.
"De ki: "Gece-gündüz sizi Rahman olan Allah´a karþý koruyup gözeten kimdir?" (el-Enbiyâ, 21/42).
Kâinatýn kanunlarýna, varlýk âlemindeki bu düzenin iþleyiþine O´ndan baþka hiçbir kimse müdâhalede bulunamaz; O´nun irâdesine aykýrý hiçbir þey gerçekleþtirilemez:
"De ki: Düþündünüz mü hiç; eðer Allah üzerinize geceyi tâ kýyâmet gününe kadar aralýksýz sürdürse Allah´tan baþka size ýþýk getirecek bir baþka ilâh var mýdýr? Hala iþitmeyecek misiniz? De ki: Düþündünüz mü hiç, eðer Allah gündüzü üzerinizde kýyâmet gününe kadar aralýksýz devam ettirse, içinde dinleneceðiniz geceyi Allah´tan baþka getirecek bir baþka ilâh var mýdýr?" (el-Kasas, 28/71-72).
b) Uhrevî Hâkimiyet:
Bütün olay, nimet ve cezalarýyla âhiret hayatý da Allah´ýn mutlak hâkimiyeti içerisindedir. Kur´ân-ý Kerîm, yüce Allah´ýn âhirette tecelli edecek olan mutlak hâkimiyetine dâir sayýlamayacak kadar çok buyruk ihtivâ ettiðinden sadece iki yerdeki iþaretlerini kaydetmekle yetineceðiz.
"Kâfir olanlar, kendilerine Kýyâmet gelip çatýncaya, yahut kýsýr bir günün azâbý gelinceye kadar o Kur´ân´dan þüphe içindedirler. O gün mülk Allah´ýndýr, onlar arasýnda O hüküm verir.. " (el-Hacc, 22/55-56).
"O günde onlar (kabirlerinden) çýkacaklardýr. Onlarýn hiçbir Þeyi Allah´a gizli kalmaz. Bu gün mülk (hâkimiyet ve herþeyin mutlak sahipliði) kimindir?´ (diye sorar). Kahhâr ve tek olan Allah´ýndýr. Bugün herkese kazandýðý ile karþýlýk verilecektir. Zulüm yoktur, bu gün, Allah hesabý çarçabuk görendir. " (el-Mü´min, 40/l6-17).
c) Genel Olarak Deðer Yargýlarýnda Hâkimiyet:
Bilindiði gibi eþya ve olaylar hakkýnda belirli bir takým deðerlendirmeler yapmak ve onlara karþý bu deðerlendirmelere göre tavýr takýnmak, istemek ya da uzak durmak ve arzulamamak sözkonusudur. Bu her zaman, her toplum ve kiþide görülegelmiþtir. Kýsacasý insan, hayrý ister ve arzular, þerden ve kötülüktün de uzak kalmaya çalýþýr. Bu tavýr ise onun sahip olduðu ya da benimsediði deðer yargýlarýnýn bir sonucudur. Kur´ân-ý Kerîm; bir bakýma baþtan sona bazý deðer yargýlarý, bu deðer yargýlarýna karþý takýnýlan tavýrlar ve bu tavýrlarýn sonuçlarýna dâir açýklamalarýn yeraldýðý ilâhî mesajdýr.
Deðer yargýlarýný belirleme ve koyma yetkisinin mutlak olarak yüce Rabbimize âit olduðunu vurgulayan bazý buyruklara iþaret edelim:
Haram-helâl kýlmak yetkisi yalnýz Allâh´ýndýr:
"De ki: Allah´ýn kullarý için yarattýðý süsü ve güzel rýzký kim haram kýldý?" (el-A´râf, 7/32).
"Ey iman edenler, Allah´ýn size helâl kýldýðý hoþ ve temiz Þeyleri kendinize haram kýlmayýn ve haddi aþmayýn, çünkü Allah haddi aþanlarý sevmez" (el-Mâide, 5/87).
Câhilî düzenlerde zamanla oluþan ve Allah´ýn emir ve hükümlerine aykýrý câhilî deðer yargýlarý reddedilmiþtir:
"Allah bahîra, Sâibe, Vasîle ve Hâm diye birþey meþrû kýlmamýþtýr. Fakat kâfirler yalan yere Allah´a iftirâ etmektedirler" (el-Mâide, 5/103).
Burada sözü geçen "bahîre, sâibe, vâsile ve hâm" câhiliye döneminde çeþitli niteliklerdeki develere verilen adlar olup bunlar hakkýnda çeþitli hükümler sözkonusu idi. Allah bu tür hayvanlara dâir hüküm ve deðer yargýlarýnýn kendisine atfedilmesini reddetmekte ve bunu kendisine bir iftira olarak deðerlendirmektedir.
Ýslâm´dan önce çeþitli helâl ve haramlara dâir birtakým deðer yargýlarýndan etraflý bir þekilde sözeden buyruklardan (el-En´âm, 6/136-149) sonra yüce Allah, Peygamberine bu uydurma deðer yargýlarýný Allah´a atfeden kimselere þöyle seslenmesini emretmektedir:
"De ki: Allah þunu haram kýldý diye þâhitlik edecek þâhitlerinizi getirin. Eðer câhillik ederlerse sen onlarla þâhitlik etme..." (el-Enâm, 6/ 150).
Bundan sonraki âyette de yüce Allah bütün bu konulardaki hükümlerini oldukça özlü bir þekilde açýkla maktadýr.
d) Kanunî Hakimîyet:
Cenâb-ý Allah þu âyet-i kerimede ve benzerlerinde bütün kapsamý ve boyutlarýyla hâkimiyetin yalnýzca kendisinin olduðunu dile getirmektedir
"Hüküm yalnýz Allah´ýndýr, O kendisinden baþkasýna ibâdet etmemenizi emretmiþtir. Ýþte dosdoðru din budur" (Yûsuf, 12/40).
Burada "hüküm" kapsamýna kanunî ya da hukukî, þer´î hâkimiyetin de girdiði þüphesizdir. Diðer taraftan Allah´ýn hâkimiyetini kabul etmek ile yalnýzca O´na ibâdet etmek ve dosdoðru din üzere bulunmak arasýndaki iliþki de kendiliðinden ortaya çýkmaktadýr.
Nitekim baþka âyet- kerimelerde Allah´ýn izin vermediði yasamalarda bulunmanýn þirk ve bu þekilde yasama yapanlarýn bu yetkilerini kabul edip karþý çýkmamanýn da onlarý Allah´a ortak kabul etmek olarak vurgulandýðýný görmekteyiz (eþ-Þûrâ, 42/21). Aralarýnda hüküm vermek üzere Allah´a ve Rasûlüne çaðýrýldýklarýnda, münâfýklar bundan yüz çevirdikleri halde, mü´minlerin tavrý dinleyip itâat etmekten ibarettir. (en-Nûr, 24/48-52). Kitab yani Kur´ân-ý Kerîm, Hz. Peygamber´e insanlar arasýnda hak ile hükmetsin diye indirilmiþtir (en-Nisâ, 4/105). Allah´a ve Rasûlü´ne iman etmek iddiasý ile birlikte; "Allah´ýn karþýsýna dikilen, ayaklanan, onun emirlerine zýt yeni hükümler icad eden her varlýk, Allah´tan baþka itâat edilmesi istenen her bir þey kendisine ister bilerek ve isteyerek uyulsun, isterse zorla, tehditle boyun eðdirilsin, her iki halde de itâat edilen konumuna girmektedir. Bu nesnenin insan olmasýnýn, þeytan olmasýnýn,put olmasýnýn yahut da bunlardan baþka herhangi bir þey olmasýnýn önemi yoktur. (Taberî, Câmiu´l-Beyan, Kahire 1388/1968, III,13). Allah´a iman ile Tâðût´un hükmüne baþvurmak bir arada bulunamaz. Bu gibi kimselerin bu tavýrlarý münâfýklýklarýnýn tescilidir. Onlar Allah´ýn ve Rasûlü´nun hükmüne yanaþmazlar (en-Nisâ, 4/60-61).
Kýsacasý, anlaþmazlýk konularý Allah´ýn ve Rasûlü´nün hükümlerine havâle edilmedikçe ve bu hükümleri çerçevesine havâle edilmedikçe ve bu hükümlere razý olunup tam bir teslimiyetle uyulmadýkça, imanýn varlýðýndan söz edilemez (en-Nisâ, 4/65).
Hz. Peygamber´in hüküm vermek yetkisi ile ulû´l-emr ile müctehidlerin çýkardýklarý Allah´ýn hükümleri çerçevesi içerisindeki ilmî ictihadlarýnýn, esasen Allah tarafýndan tanýnmýþ ve sýnýrlarý tâyin edilmiþ olduðundan baðýmsýz bir teþrî´ olarak kabul edilemeyeceðini ve Allah ile birlikte ve O´nun hükmüne eþ deðerde hüküm koymak yetkisine sahip olmadýklarýný ayrýca belirtmeye gerek yoktur. Onlarýn bu yetkileri, sýnýrlarý ile birlikte yine Allah tarafýndan tâyin ve tesbit edildiðinden, O´nun kanunî hâkimiyeti yine mutlaktýr ve ortaksýzdýr.
e) Siyasal Hakimiyet:
Kanunî hâkimiyete siyasal alanda yürürlük kazandýrmak ve onun geçerliliðini saðlamak olarak tarif edebileceðimiz "siyasal hâkimiyet"i elinde bulunduran makama "hilâfet" denilmektedir.
Þaný yüce Allah ilk insan -ve dolayýsýyla onun soyundan gelecek olanlarý da- yeryüzünde halife olarak yaratmýþtýr (el-Bakara, 2/30; Fatýr, 35/39). Halifelik, baþkasýnýn yerine onun adýna görev yapmak veya tasarruflarda bulunmak demektir. Halife ise, baþkasý tarafýndan kendi adýna iþ görmek üzere görevlendirilen kiþiye denir. Ýþte bu mânâda bütün insanlar Allah´ýn tâyin ettiði halifelerdir. Allah´ýn hükümlerinin uygulanmasýnýn ise belirli bir yapýlanmayý gerektireceði açýktýr. Ýþte bu yolla yüce Allah´ýn hükümleri yürürlük kazanýr ve siyasal hâkimiyeti uygulama alaný bulur.
3- Hakimiyet Allah´ýn Olmayýnca:
Ýlk peygamberden itibaren insanlarýn bir bakýma Allah´ýn hâkimiyetini kabul etmek üzere dâvet edileðeldikleri, Kur´ân´ýn bize bildirdiði gerçeklerdendir. Ancak insanlarýn zaman zaman birtakým tâðûtlarýn câhilî egemenlikleri altýnda yaþadýklarý, onlarýn hükümlerine isteyerek ya da istemeyerek itâat ettikleri de bir gerçektir. Ayný vâkýa ile insanlýk, günümüzde de karþý karþýya bulunmaktadýr. Hâkimiyet Allah´ýn olmayýnca, hükümlerde adâlet ve deðer yargýlarýnda isabet olmayacaðý yani "sýrat-ý mustakîm" üzere gitmeye imkân bulunmayacaðý gibi; insanlýðýn þeref ve haysiyetine yakýþmayan, insaný alçaltan bir çok durum da söz konusu olacaktýr. Bunlarýn bazýsýna âyet-i kerimelerin ýþýðýnda iþaret edelim:
a) Hâkimiyet Allah´ýn olmayýnca, egemenler ilâhlýk ve rablýk konumunda, egemenlik altýnda bulunanlar ise kulluk konumunda olurlar.
Kur´ân-ý Kerîm hristiyan ve yahudi din adamlarýnýn Allah´ýn dinini deðiþtirip O´nun hükümlerine aykýrý hüküm koymalarýnýn kabul edilmesini onlarý "rab olarak" tanýmak þeklinde deðerlendirirken (et-Tevbe, 9/31); Hz. Peygamber (s.a.s) de bu durumun, din adamlarýnýn Allah´ýn hükümlerine aykýrý olarak helâl ve haram kýlmalarýnýn kabul edilmesi suretiyle ortaya çýktýðýný belirtmiþtir (Tirmizî, Tefsir (9. sure), 10).
Nitekim Hz. Musa (a.s.) da Firavun´un Ýsrailoðullarýný egemenliði altýnda tutmasýný, onlarý "kul edinmek" olarak nitelendirmiþtir (eþ-Þuarâ, 26/22).
b) Allah adýna hükmetmeyenler, egemenlikleri altýndakileri çeþitli gruplara böler; onlarý zaafa düþürür; yeryüzünde fesat çýkartýr, bozgunculuk yaparlar.
"Firavun gerçekten o arzda azmýþ, halkýný parça parça etmiþti. Onlardan bir zümreyi güçsüz düþürüyor, oðullarýný boðazlýyor, kýzlarýný ise sað býrakýyordu. O gerçekten fesatçýlardandý" (el-Kasas, 28/4).
c) Câhilî hükümlerle hükmeden tâðutlar; egemenlikleri altýnda bulunan kimselerin olaylarý saðlýklý bir þekilde deðerlendirmelerine imkân býrakmayacak þartlar oluþtururlar; gerçekleþtirdikleri kültür yapýsý ve eðitim ortamý ile insanlarý saðlam ve gerçekçi yargýlarda bulunmak imkânýndan mahrum býrakýrlar.
"Ýþte (Firavun) bu Þekilde kavmini küçümsedi, (hafife aldý); onlar da ona itâat ettiler, çünkü onlar yoldan çýkmýþ bir kavim idiler" (ez-Zuhrûf,43/54).
d) Allah´ýn hâkimiyetini, dolayýsýyla ulûhiyet ve rubûbiyyetini reddedenler; egemenliklerini kaybetmek korkusuyla gerçeklerin anlaþýlmamasý, ulûhiyyetlerinin sahteliðinin ortaya çýkmamasý için özellikle çaba harcarlar:
"Firavun; Ey ileri gelenler, sizin için benden baþka bir ilâh tanýmýyorum. Ey Hâmân; benim için çamur üzerine bir ateþ yak ve bana bir kule yap ki, Musa´nýn tanrýsýna çýkayým; bununla birlikte onun mutlaka yalancý olduðunu da sanýyorum" (el-Kasas, 28/ 38).
4- Allah´ýn Hakimiyetini Kabul Etmemek
Ýrâde sahibi ve tercih yetkisine sahip olan insan, kâinatýn Allah´ýn hükmüne boyun eðmekte olduðunu da görmektedir. Bu kâinat içerisinde böyle bir yetki yalnýzca insan için sözkonusudur. Ýnsan, diðer yaratýklardan ayrý olarak, Allah´ýn deðer yargýlarý ile hukukî ve siyasal alandaki hâkimiyetini kabul etmekle de yükümlüdür. Allah´ýn bu alanlarda hâkimiyeti karþýsýnda mü´minin tavrý, Kur´ân-ý Kerîm´de þu þekilde belirlenmiþtir:
"Allah ve Rasûlü bir iþe hüküm verdiði zaman iman etmiþ her bir erkek ve kadýna, o iþte kendi istediklerini tercih etmek yetkisi yoktur" (el-Ahzâb,, 33/36).
Mü´minler kendi aralarýndaki anlaþmazlýklarý Allah´ýn ve Rasûlü´nün hükmüne baþvurarak çözüme ulaþtýrmak yükümlülüðünde olduklarý gibi; onlarýn hükmüne de tam bir teslimiyetle boyun eðmek zorundadýrlar (en-Nisâ, 4/59 ve 65). Allah´ýn hükmünü kabul etmemek, O´nun hükmü ile hükmetmemek ise insaný iman dairesinin dýþýna çýkarýr; kâfir, zâlim ve fâsýk yapar (el-Mâide, 5/44, 45 ve 47).
radyobeyan