Ynt: Kaza By: neslinur Date: 10 Þubat 2010, 17:41:09
METÝN
Kadý veya Kadý´nýn emini olan kiþi alacaklýlar lehine bir köle satsa, hatta Kadý eminine satýþta seni
emin kýlmadým dese dahi, sahih olan kavle göre, kadýnýn emininin buna yetkisi olduðu kabul
edilmiþtir. Velvaleciye.
Sattýklarý bu kölenin bedelini Kadý veya emini alsa, Kadý yanýnda iken, bedel zayi olsa ve köle de
istihkak yoluyla müþterinin elinden alýnsa, veya henüz müþteriye teslim edilmeden önce kaybolsa,
ne Kadý´nýn emini, ne de kadý kaybolan bu bedeli ödemezler. Çünkü Kadýnýn emini Kadý
mesabesinde, Kadý ise devlet baþkaný mesabesindedir. Bunlardan hiçbirine bir þey kasdi
olmadýkça ödetilmez ve yemin de teklif edilmez.
Vakýf mütevellisinin naibi olanýn durumu bunun hilafýnadýr. Bu durumda müþteri, köle baþkasýna ait
olduðu için elinden alýnmasý veya tesliminden önce kaybolmasý sebebiyle, verdiði parayý geri
alacaktýr. Para da kaybolduðuna göre, Kadý´dan ve emininden alamayacaðýndan alacaklýlardan bu
parayý alabilir. Çünkü akdi yapan kadý veya eminine rucu mümkün olmamaktadýr, onlara
ödetememektedir.
Eðer alacaklýlar için onlarýn borcunu ödeme maksadýyla hakimin emriyle olsun veya emirsiz olsun.
vasi, köleyi satacak olursa, satýn alanýn elindeki bu köle istihkak yoluyla baþkasýna ait olduðu tesbit
edilip elinden alýnsa veya henüz müþteri kabzetmeden önce vefat etse, kabzettiði bedel de vasinin
elinde kaybolsa, burada müþteri parasýný almak için vasiye rücu edebilir. Çünkü onu her ne kadar
hakim tayin etse de o vekalet yoluyla, yani ölen kiþinin naibi olarak akit yapmaktadýr. Dolayýsýyla
akitle ilgili bütün haklar ona aittir.
Bu durumda müþterinin de kendisine rücu ederek verdiði parayý ondan almasý hakkýdýr. Bundan
sonra da vasi alacaklýlar adýna bu giriþimi yaptýðý için alacaklý olan kiþilerden müþteriye iade ettiði
kadarýný alýr. Sebebi biraz önce de açýkladýðýmýz gibi, bunun bu teþebbüsü onlar için olmuþ idi.
Onlar için zarara girmesi halinde bu zararý onlara ödetebilir. Tabi ki paranýn kaybolmasýnda bir
kusuru yoksa. Bundan sonra da ölmüþ olan o kiþinin yeni bir malýnýn ortaya çýktýðý haberi
alacaklýlara ulaþacak olursa, alacaklý vasiye ödediði kadar ve alacaðý kadarýný, esah olan kavle
göre, ölünün bu malýndan alma hakkýna sahiptir.
Hakim vasiyet gereði malýn üçte birini fukaraya vermek için ayýrsa ve onlara henüz vermese, o
esnada da helak olsa, bu helak olan mal alacaklý durumunda olan fukara hesabýna helak olmuþtur.
Geri kalan üçte iki veresenin hakkýdýr. Tekrar hakim üçte bir almak üzere terekedeki bu üçte ikiye
rucu edemez. Gerekçesi yukarda açýklanmýþtý.
Adil olan bir hakim veya Kadý sana bir kiþinin recmedilmesini veya hýrsýzlýktan dolayý elinin
kesilmesini veya bir hadden dolayý kendisine had vurulmasýný emretse ve bu konuda hüküm verdiði
delillerin yeterli olduðunu söylese, Kadý´nýn bu emrine binaen onu yapmaya ruhsat vardýr, yapabilir.
Hatta bu konuda itaat gerekli olduðu da söylenmiþtir. Çünkü isyan sayýlmayan konularda ülülemre
itaat vaciptir.
Ýmam Muhammed, gözüyle görmedikçe bunlarý yapamayacaðýna karar vermiþtir. Zamanýmýzda bu
görüþ istihsanen kabul edilen görüþ olmuþtur. Hatta Uyun isimli eserde fetvanýn buna dair verildiði,
bu istikamette olduðu da söylenmiþtir. Bir istisnasý vardýr. O da hakimin yazýsýna zarureten
güvenilmesi gerekir denmiþtir. Diðer bir rivayete göre, eðer adîl ise alim ise kabul edilir de
denmiþtir. Ama hakim adil fakat cahil ise, kendisine sorulduðunda, konunun izahý istendiðinde
þartlarý güzel bir þekilde açýklayabilecek ilmi kariyere sahipse, tasdik edilir, aksi halde tasdik
edilmez. Keza hakim fasýk olduðu taktirde alim de olsa, cahil de olsa töhmet olduðu için sözü kabul
edilmez. Buna göre hakimlerin dört kýsma ayrýldýðý söylenebilir.
Bu yukarda saydýklarýmýz da bir kimse gözüyle beyyineyi (delili, hucceti) görmesi halinde cezayý
hak ettiklerine dair sebebi þer´inin terettüp ettiðine kani olmasý halinde hakimin emrine mutlak bir
þekilde uyabilir. Onun istediði cezayý uygulayabilir.
Bir kimse diðer birine ait yaðý dökse, bu da þahitler huzurunda olsa, yaðýn sahibi dökene
ödettirmek için hakkýnda dava açsa, döken de yað zaten necisti (pisti) ödemeyi gerektirmeyen bir
yaðdý dese, sahibi onun bu iddiasýný inkar etse, bu noktada söz hakký dökene aittir. Çünkü karþý
taraf ödemeyi iddia etmekte, bu taraf ödemeyi inkar etmektedir. Þahitler dökülmesine þahitlik
etmektedirler. Yaðýn temiz olduðuna dair þahitlikleri yoktur.
Bir kimse birini öldürse, katil öldürdüðüm o insaný din deðiþtirdiði için, mürted olduðu için
öldürdüm veya babamý kasden öldürdüðü için öldürdüm dese, bu iddiasý dinlenmez, kabul edilmez.
Çünkü dinlenmesi halinde düþmanlýk kapýlarý tamamen açýlmýþ olacaktýr. Mesela adamý öldürecek
ondan sonra da bu gerekçelere dayanarak öldürdüm diye iþin içinden sýyrýlmaya çalýþacaktýr. Kan
meselesi çok önemli bir meseledir. Bu þekilde baþýboþ býrakýlmamalý, kiþilerin kendi tasarruflarýna
ve yorumlarýna terk edilmemelidir. Mal konusu ise bunun hilafýnadýr. Bezzaziye´nin ikrar bölümü.
Vazifeden azledilmiþ bir Kadý yemine gerek duyulmadan þu iddiasýnda tasdik edilir: Mesela, Zeyd
isimli kiþiye dair «Evet senden bin lira aldým, bunu Bekir´in olacaðý için yaptým ve o bin lirayý da
Bekir´e verdim» dese veya «Hakkýn sabit olmasý neticesi elinin kesilmesine hükmettim.» dese, karþý
tarafta yani Zeyd´de o bin lirayý ve elini kesmesini zulme dayasa, haksýz yere olduðunu iddia etse ve
alma ve kesme olayýnýn onun henüz vazifede iken yaptýðýný ikrar etse, hakim bu konuda yemine
gerek kalmadan tasdik edilir. Keza müddai Kadý´nýn bu iþi henüz göreve gelmezden önce veya
azledildikten sonra yaptýðýný iddia etse, sahih olan kavle göre hakimin sözü muteberdir. Çünkü
hakim sözünü damaný ve ödemeyi gerektirmeyen bir duruma ve zamana izafe etmektedir. Onun için
tasdik edilir. Ancak Zeyd mal almanýn ve el kesmenin vazifeye gelmeden önce veya azledildikten
sonra olduðunu beyyine ile isbat etmesi halinde. hakimin haksýz yere bir davranýþta bulunduðu
açýkça ortaya çýkmýþ olur. Sadru Þeria.
FERÝ MESELE: Þafiilerden Eþbah´ta þu ifade nakledilmektedir: «Hakim olan kiþinin beytülmalden
bir þey almasý imkaný olmasa, maaþý bulunmasa, yetimlere veya vakýflara ait mütevelliliðini
üstlendiði mallarýn onda birini alabilir.» Haniye´de de deðirmen meselesinde mütevellinin onda bir
alabileceði ifade edilmiþtir.
Ben derim ki: Ancak Bezzaziye´de, «Hakimin ve müftünün üzerine görev olan ve yapmalarý vacip
olan herhangi bir görevden dolayý ücret almalarý helal olmaz. Mesela velisi bulunmayan küçüðün
nikahý buna bir örnektir. Çünkü hakimin bu gibi görevleri yerine getirmesi dini vecibelerindendir.
Müftü için sorulan herhangi bir soruya sözlü cevap vermesi de dini görevleri arasýndadýr. Buna
karþýlýk bir ücret almasý caiz olmaz. Ama yazý ile cevap vermesi gerekiyor ise, hakimin ve müftünün
yazdýklarý kadarýn karþýlýðýný almalarýna cevaz verilmiþtir. Çünkü bu konuda yazmak onlarýn dini
vecibeleri arasýnda deðil, yapmalarý gereken hususlardan da deðildir.» denilmiþtir. Meselenin
tamamý Vehbaniye þerhindedir.
Vehbaniye´de bu konuda nazmen þöyle denmiþtir: «Kadýnýn maaþý olmasa da, bir terekenin
tevziinden dolayý ücret almasý sahih deðildir. Maaþý olmadýðý için bazýlarý buna ruhsat vermiþlerdir.
Asrýmýzda birinci görüþ daha kuvvetli görülmektedir. Müftü için yazdýðý fetva karþýlýðý ücret
alabileceði söylenmiþ, çünkü yazma iþi müftünün üzerine görev deðildir, denmiþtir.»
(Evet bu beyitlerin Vehbaniye´ye ait olduðu söylenmekte ancak Ýbni Abidin merhumun oðlu
tekmilesinde bu ifadelerin Ýbnü Þýhne´ye ait olduðunu söylemektedir. Bunun böyle olduðu Allame
Abdulber tarafýndan da açýkça belirtilmiþtir. Çeviren)
ÝZAH
«Seni köleyi satmada emin kýldým demese de ilh...» Yani hakim eminine bu köleyi sat demekle iktifa
etmiþ, «Sen onun satýþýnda eminsin» ifadesini eklememiþtir.
«Sahih olan görüþe göre ilh...» Þurasý bir gerçektir ki, Kadý´nýn emini hakim tarafýndan kendisine
«Seni þu kölenin satýþýndan emin kýldým» denen kiþidir. Ama «Þu köleyi sat.» dese ve bunun
üzerine baþka bir þey eklemese, ulema bu konuda ihtilaf etmiþlerdir. Sahih olan görüþe göre
eminine bir sorumluluk terettüp etmez. Þeyhülislam Haherzade bu þekilde açýklamýþ, Bahýr isimli
eserde de Farisi´ye ait Þerhi Telhis´te böyle olduðu nakledilmiþtir.
Ben derim ki: Mesele ayný þekilde Velvaliciye´nin fetvasýnda zikredilmiþtir. Menih.
«Alacaklýlar ilh...» Burada yalnýz «alacaklýlar» dedi, varisten söz etmedi. Oysa ki her ikisi de aynýdýr.
Eðer terekede borç yok, ondan bir alacaklý yoksa, akti yapan varis lehine tasarrufta bulunmuþ ise,
bir sorumluluk terettüp ettiði taktirde ona rücu etmesi gerekir. Bu da direk ölen kiþinin tayin ettiði
vasi olacak olursa. Ama bizzat hakimin kendisinin veya emninin akti yapan kiþiler olmasý halinde
Zeylaî´nin beyan ettiði gibi. müþteri bu durumda istihkak sonucu akti yapan kiþiye rücu eder, ondan
alýr. Çünkü hakimin satýþ yetkisi terekenin borçlu olmasý ve borcu ancak ödeyebilecek durumda
olmasý ile kayýtlýdýr. O durumda varis de satýþa yetkili deðildir. Bahýr.
«Vakýf mütevellisinin naibi bunun hilafýnadýr ilh...» Bahýr´da bu konuda þöyle denmektedir: «Ýmamýn
(devlet baþkanýnýn) naibi onun gibidir. Mütevelli ve nazýrýn naibi de nazýr ve mütevelli gibidir. Bu,
sözlerinin kabul edilip edilmemesi ile ilgilidir. Binaenaleyh mütevelli, vakýf malýnýn zayi olduðunu
iddia etse veya müstahikkine daðýttýðýný söylese, onlar da bunu inkar etseler, söz hakký onundur.
Aynen mütevellide olduðu gibi. Ancak hakim ve hakimin emininden farklý olan tarafý, söz hakký
onun olduðu için yemin etmesi gerekir. Hakým ve eminin de yemin söz konusu deðildir. Bu mesele
ile de mütevellinin naibi, Kadý´nýn emini olan kiþiden ayrýlmýþ olmaktadýr. Biraz önce de belirttiðimiz
gibi, kadýya yemin verdirilmediði gibi, onun eminine de yemin verdirilmez. Yani yemin ettirilmez.»
Menih.
«Vasi satacak olursa ilh...» Þurunbulaliye´de «Bu durumda ölen kiþinin vasisi olmasý ile hakim
tarafýndan tayýn edilen vasi arasýnda fark yoktur.» denmektedir.
«Henüz köleyi kabzetmeden köle ölse ilh...» Dürer´de burada «semeni kabzetmeden» ifadesi yer
almýþtýr. Bu bir kalem hatasýdýr. Doðrusu müsmen dediðimiz «satýlan malýn kabzedilmeden önce
ölmesi» demektir.
«Kadý da onu tayin etmiþ olsa ilh...» Uygun olan bu ifadenin cümle arasýnda yer almamasýdýr.
Çünkü «ölen kiþi adýna akti yapan» ifadesi meselenin izahý için yeterlidir. Bu da ölen kiþinin
vasisine de þamil olmaktadýr. Nitekim Hidaye´de bu þekilde ifade edilmiþtir.
Kifaye´de ise «Eðer ölen kiþi bizatihi kendisi vasi tayin etmiþ ise durum açýktýr. Ama yok hakim
tayin etmiþ ise, durum yine ayný olmasý gerekir» denmekte, gerekçe olarakta þu ifadelere yer
vermektedir: «Çünkü hakim onu ikame ederken, vasi tayin ederken kendi yerine kaim olmasýný
deðil, ölen kiþinin yerine kaim olmasýný istemiþ, o maksatla onu tayin etmiþtir.»
«Ölümünden sonra bir mal ortaya çýksa ilh...» Bu ifade gayet muhtasardýr. Maksadý ifade edici
mahiyette deðildir. Onun için Fethü´l-Kadir´deki ifadeler buna ýþýk tutmaktadýr. Þöyle ki: «Ölmüþ
olan kiþinin malý ortaya çýksa, alacaklý alacaðý sebebiyle o maldan hakkýný almasý gerekir. bunda
þüphe yoktur.
«Müþteriye ödediði konuda rucu hakký var mýdýr, yok mudur sorusu akla gelmekte, buna ulemamýz
deðiþik cevaplar vermektedirler. Bir görüþe göre «evet» denmiþtir. Mecdü´I-Eimme Serahsi ise
«alamaz, sahih plan da budur» demiþtir. Çünkü alacaklý aktin kendisi için yapýlmasýndan dolayý
ödemiþtir. Bunun için de baþkasýna rucu hakkýna sahip deðildir.»
Kâfi´de ise, «Esah olan görüþ, rücu edebilmesidir. Çünkü bunu mecbur olarak ödemiþtir.»
denilmiþtir. Görüldüðü gibi meselede hangi görüþün kuvvetli olduðu konusunda ihtilaf edilmiþ
olmaktadýr. Þarihin «müþteriye ödediðini» ifadesi, ihtilafýn birinci meselede olduðunu gösterir.
Çünkü ikinci meselede ödeme vasiye olmuþtur. Müþteriye deðildir. Ancak Bahýr isimli eserde, «Bir
kavle göre ikincisinde de rucu hakký yoktur.» denmiþ, »Birinci görüþ daha da sahihtir.» diye cümle
tamamlanmýþtýr.
Netice olarak birinci meselede rucu´un olup olmayacaðý konusunda fetva konusunda deðiþik
görüþlere yer verilmiþ ikincisinde ise esah olan görüþe göre rucunun olmamasý benimsenmiþtir.
Nüshalardan birinde tesadüfen gördüðüm bir ifadeye göre, alacaklýnýn alacaðý sebebiyle sonradan
meydana gelen o maldan hissesini almak üzere müracaatý gerekir. Ödediðini deðil. Sahih olan da
budur. Halebî der ki: «Bir kavle göre ödediði kadarý ile rucu eder ve bu görüþ daha sahih kabul
edilmiþtir.»
«Yukarda açýklanan gerekçelere göre ilh...» Yani helak olan, fakirlerin hesabýna helak olmuþtur.
Çünkü hakim doðru olarak yaptýðý bir iþte zarar meydana gelse ödemez denmiþtir.
«Adil bir kadý ilh...» Burada «alim» kaydýyla da kayýtlanmasý gerekir. Nitekim Mülteka ve diðer
muteber eserlerde böyle denmiþtir. Kenz´de de bu «alim» kaydýna yer verilmiþtir. Onun için burada
alim kelimesinin de eklenmesi gereklidir. Çünkü bunun karþýlýðý olan eðer adil olur, ama cahil
olursa ifadesi bunu gerektiriyor. Bahýr´da Ýbni Nüceym þöyle demektedir: «Musannýfýn burada
zikretmeye çalýþtýklarý Maturidî´nin görüþüdür. Ýmam Muhammed Camiü´s-Saðir´de bunun ikisine de
gerek yoktur demiþ. Daha sonra bu görüþünden rücu ederek, onun kavli ile amel edilmez ancak
amel edeceði iþi mahkemede delili (beyyineyi hücceti) görecek olursa amel edebilir veya hakimin
bu ifadesine dair adil bir kiþinin de þahitlik etmesi gerekir. Ulema bu görüþle amel etmiþlerdir. Bu
ifade ile de musannýfýn sözünde iki görüþün birbirine karýþtýrýlarak verilmiþ olduðu anlaþýlmaktadýr.»
Metinde ne adalet, ne de ilim vasfý ile hakimin kayýtlanmamasý Camiü´s-Saðir´deki ifadeye
binaendir. Daha sonra bunun tafsili bir þekilde verilmesi de Maturidî´nin görüþüne bir edilmiþtir. O
zamanda þarih metinin ifadesini «adil» ile kayýtladýðýna göre, «alim» ile de kayýtlamasý gerekirdi ki o
zaman Maturidî´nin görüþü tamamlanmýþ olurdu. Daha sonra bir kavle göre, «Adil ve alim ise kabul
edilir.» þeklindeki ifadesi, yukarda söylediklerini telafi etmek içindir. Uygun olan bir kavle göre alim
olmasa da kabul edilir demesi idi. Bu da Camiü´s-Saðir´deki ifadeye tamamen uygundur.
«Ülül emir ilh...» Bu konuda nelerin söylendiði ve nelerin söylenmesi gerektiði kitabussalatýn
Ýmamet bölümünde geniþ bir þekilde açýklanmýþtýr. Oraya müracaat edilmesi gerekir.
«Ýmam Muhammed bunu kabul etmemiþtir ilh...» Ýmam Muhammed önceleri Ebu Hanife´yle Ebu
Yusuf´un görüþlerine muvafakat etmiþ, daha sonra bu görüþünü ileri sürmüþ ve bunda karar
kýlmýþtýr. Halebi.
«Hakimin dinlediði beyyineyi görmesi halinde ancak uygulayabilir ilh ..» Bazý þarihler «hakimin adil
olmasý yanýnda adil bir kiþinin de þehadeti gerekir, demiþlerdir. Bu da Ýmam Muhammed´den bir
rivayettir. Fethü´l-Kadir´de adeten çok uzak bir ihtimal olmasý dolayýsýyla bu görüþü uzak bir ihtimal
olarak görülmektedir. Bu demektir ki, hakim cellat yanýnda bu konuda þahitlik yapar, iki þahitle
sabit olabilecek bir hakta bu rivayete göre biriyle iktifa etmesi demek olur. Eðer uygulanacak ceza
zinadan dolayý ise, baþka üç tane daha erkek þahide ihtiyaç duyulmasý gerekir ki Isticabî´de bu
þekilde zikretmiþtir. Bahýr.
«Bir kavle göre adil ve alim olursa kabul edilir ilh...» Bu metindeki ifadeleri düzeltme kabilinden
zikredilen bir ifadedir. Çünkü metin sahibi ilk önceleri kadýyý mutlak bir þekilde zikretti, ne adil
olduðundan ne de alim olmasý gerektiðinden bahsetmedi. Bunu da Camiü´s-Saðir´in ifadesine
uyarak yapmýþtý. Zahirür rivaye de budur. Daha sonra tafsili bir ifadeyi kabullenmiþ oldu ki, bu da
yukarda beyan ettiðimiz gibi Maturidî´nin görüþüdür. Ýmam Maturudî hakimin bu konuda sözünün
geçerli olmasý adil ve alim olmasýna baðlýdýr demekte, Kenz isimli eserde de mesele bu þekilde
verilmektedir.
Eðer bu konuda yeterli bilgiye sahip olmak istiyorsan ve konunun tümüne vakýf olmayý arzu
ediyorsan, Hidaye´ye bak. Þarinin muradý da o olsa gerektir. Burada en doðrusu birinci meselede
adil ifadesinin kaldýrýlmasýdýr. Çünkü o þarih tarafýndan eklenmiþtir.
Netice olarak þunu söyleyebiliriz: Ýmam Muhammed´in Camiü´s-Saðir´deki rivayetten döndüðü, son
olarak bizatihi uygulayýcý mahkemede beyyine ve þahitleri dinleyip görmedikçe hakimin sözüne
binaen uygulama yapamaz þeklindedir. Fetvanýn da bu kavil üzere olduðu yine yukarda beyan
edilmiþti. Bahýr isimli eserde buna ek olarak þöyle denmektedir: «Bütün bunlardan sonra Sadru
Þenid´e aid Edebü´l-Kada þerhinde Ýmam Muhammed´in tekrar Ebu Hanife ile Ebu Yusuf´un kavline
rucu ettikleri sahihtir, doðrudur.»
Sonuçta Sadru Þehid´in þerhinden de anlaþýldýðýna göre, Ebu Hanife´yle Ebu Yusuf, «Rücuu sahih
olmayan bir noktada yapýlacak herhangi bir ikrarda bir kiþinin haberi ile iktifa edilir.» demiþlerdi. Bu
da mutlak bir þekilde, Ýmam Muhammed ise, önceleri bu iki imama muvafýk olarak ayný görüþü
paylaþmýþ, daha sonra bu görüþten rucu ederek, «Buna adil olan bir kiþinin ifadesi de
eklenmedikçe kabul edilmez.» demiþtir. Daha sonra yine iki büyük imamýn görüþünü paylaþtýðý ve
ilk görüþüne rücu ettiði sahih olmuþtur. Ama Kadý´nýn dönüþü mümkün olan, rücuu sahih kabul
edilen herhangi bir þey hakkýndaki ikrarla ilgili Kadý´nýn verdiði bir haber, mesela had konusunda
tek baþýna kabul edilmez. Ama hakkýn beyyine ile sabit olduðunu ve bu konuda þahitlerin adil
olduklarýnýn tesbit edildiðini, teskiye edildikleri ve þahitliklerinin kabul edildiðine dair haber
verecek olursa, her iki surette de kabul edileceði beyan edilmiþtir. Ancak burada dikkate deðer
husus, bu sözünü ettiðimiz hakim, devlet tarafýndan, tayin edilmiþ hala görevde olan hakimdir. Ama
görevden ayrýlmýþ, azledilmiþ hakimin sözü, hatta önün bu haberine adil bir þahidin þahitliði de
eklense kabul edilmez. Nitekim bununla ilgili meseleyi Nehir´den naklen Kitabu´l-Kadanýn baþ
tarafýnda nakletmeye çalýþmýþtýk.
«Kendisine sorulduðu zaman ilh...» Mesela bu konuda zina haddi ile ilgili olarak, «Ýkrarda bulunan
kiþi hakkýnda yeterli soruþturmayý yaptým, nitekim kitaplarda belirtildiði gibi sonuçta ikrarýnýn doðru
olduðu, akli dengesinin yerinde olduðu, ikrarýnýn bu konuda kabul edilebileceði kanaati hasýl
olduktan sonra ölümle (recimle) cezalandýrýlmasý hükmünü verdim.» gibi bir tefsir kabul edilir.
Ayrýca hýrsýzlýkla ilgili had konusunda tarafýmýzdan yapýlan araþtýrma ve Soruþturma sonucu o
kimsenin þüphe bulunmayan on dirheme muadil herhangi bir malý korunduðu yerden gizlice çaldýðý
tesbit edilmiþ, bu ayan beyan delillerle kabul edilmiþtir, demesi gibi. Ayrýca hakime kýsasta ilgili
herhangi bir soru sorulduðu zaman, kendisinin þüphe olmaksýzýn kasten adam öldürüldüðü tesbit
edilmiþ ve kýsasa kýsas idamýna, (öldürülmesine) karar yerilmiþtir þeklindeki beyanlarý, kendisi adil
olmasa da bu tür beyanlarý veren kiþinin (hakimin) yeterli bilgiye sahip olduðu anlaþýlmýþ olur.
Cahil olan, yeterli derecede ilim sahibi olmayan kiþilerin konuyu açýklamalarýna ihtiyaç
duyulmasýnýn sebebi ise, cehaleti sebebiyle delil olmayaný delil kabul edip ona binaen hüküm
vermesi ihtimalinden kaynaklanmaktadýr: Bu durum ortadan kalktýðý için, bunun da yaptýðý
açýklamalarla belirdiðinden sözü kabul edilir. Kîfaye.
«Ödemeyi inkar ettiði için ilh...» Yaðý döken kiþi, yað ödetilebilecek cinsten bir yað deðildi, necisti»
þekilde ifade vermesi, karþý tarafýn iddiasýný inkar etmesi halinde söz hakký yaðý dökene aittir.
Buradaki ödeme emsali ile ödemedir. Kýymet ile ödeme deðildir. Dolayýsýyla sözün ona ait
olmamasý gerekir.
Ancak yaðýn necis olduðu konusunda onun sözü kabul edilebilir. Dolayýsýyla necis olarak kýymetini
ödemesi daha uygun olmaktadýr. Nitekim Ebu Suud, Þerafuddinil-Gazzi´den naklettiði bir ifadede bu
görüþlere yer vermektedir. Haniye´nin bu husustaki ifadeleri þöyledir: «Söz hakký, yeminiyle birlikte
yaðý dökenindir. Çünkü baþkasýna ait temiz bir þeyi telef etti þeklindeki iddiayý inkar etmektedir.
Þahitlerin bu konuda necis olmayan bir yaðý döktü þeklindeki þehadetleri uygun deðildir.»
Meselenin tamamý Haniye´de izah edilmiþtir. Oradaki ifade buradakinden biraz daha açýk olsa
gerektir.
«Vazifeye gelmeden önce bu iþi yaptýðýný iddia etse ilh... » Müddainin bu ifadesi geçersizdir. Ama
eli kesen veya parayý alan kýþý Kadý´nýn ikrarý istikametinde bir ikrarda bulunacak olursa, eli kesenle
parayý alanýn ödemeleri gerekir. Çünkü ödemeyi gerektiren bir sebebi ikrar etmiþ bulunmaktadýrlar.
Hakimin sözü kendisine yönelecek bir ödetmeyi bertaraf etmede kabul edilir. Baþkasý hakkýnda
tereddüp edecek ödeme gerekçesini iptal edici mahiyette. deðildir. Birinci durum bunun hilafýnadýr.
Çünkü her iki tarafýn tasdikiyle uygulamanýn hakimliði esnasýnda olduðu tespit edilmiþ olmaktadýr.
Ama mal hala alanýn elinde mevcut ise ve kadýnýn yapmýþ olduðu ikrar, istikametinde aldým
þeklinde ikrarý bulunacak olursa, buna kendisinden mal alýnanýn ikrarý da eklenecek olursa, hakim
iddiasýnda, bunu vazifesi esnasýnda yaptýðý konusunda tasdik edilir. Mal elinden alýnmaz. Çünkü
ikrar, malýn ona ait olduðu istikametindedir. Mülkiyet davasý ancak beyyine ile isbat edilir.
Azledilmiþ hakimin sözü ise bu konuda hüccet deðildir. Bahýr.
«Ödemeyi gerektirmeyen bir zamana (duruma) isnad etmiþtir ilh...»Bu da bir kimsenin delirdiði bir
anda, «Karýmý boþadým veya kölemi azad ettim.» demesi durumuna benzer. Eðer bu kimsenin deli
olma durumu bilinen bir durum ise, bunlarýn vukuuna münafi bir durumu belirtmiþ ve o zamana
isnad etmiþ olmaktadýr.
«Ödemeyi gerektirmeyen bir duruma ilh...» Mesele, her yönüyle ödemeyi gerektirmeyen bir duruma
izafe edilmiþ, o anda vuku bulduðu söylenmiþtir. Bu meseleye þu aþaðýdaki mesele bir itiraz olarak
getirilemez: Mesela, mevla cariyesine, onu azad ettikten sonra, «Sen benim cariyemken elini
kestim.» dese, cariye de «Ben hurken sen benim elimi kestin.» dese, burada geçerli olan ifade
cariyenin ifadesidir. Çünkü bu mevlanýn fiili isnad ettiði zaman içerisinde genelde damaný
gerektiren bir durum söz konusudur. Çünkü onun cariye oluþu, her bakýmdan ödemeyi
gerektirmeyen bir durum demek deðildir. Mesela rehin olan o cariyenin elini kesmiþ olsa idi.
ödemesi gerekirdi veya ticarete izin verilmiþ, borçlanmýþ durumda olan cariyesinin elini kestiðini
iddia etse idi, yine ödemesi gerekir ye sorumlu olurdu.
«Eþbahta bazý Þafiîlerden naklen þöyle denmiþtir ilh...» Eþbah´ýn ifadesi þöyledir: «Þafiilere ait
Bastu´l-Envar isimli eserin Kaza ile ilgili bölümünde þöyle denmektedir: Ýmam Þafii´nin ve Ebu
Hanife´nin taraftarlarýndan bir gurup, eðer hakimin beytülmalden maaþý yok ise, bu durumda yetim
ve vakýflara ait mütevellisi olduðu mallardan onda bir alma hakkýna sahiptir, demiþler, daha sonra
bu ifadenin doðru olmadýðý konusunda adý geçen eserin müellifi deliller serdetmiþtir.»
Eþbah sahibi bu ifade üzerine, «Bu konuda Hanefi ulemasýndan bir þey nakledildiðine
rastlamadým.» sözlerini eklemiþtir. Þarihin ifadeyi bu þekilde nakletmesini pek sevmedim. Çünkü
bazý kiþiler bunu doðru sanarak bu istikamette fetva verme cesaretini gösterebilirler. Oysa Þafii
olan o zat, bu nakli kesinlikle inkar etmektedir. Beytülmalden bir þey alýp alamayacaðý ihtilaflý bir
konudur denmesine raðmen nasýl oluyor da yetimlere ve vakýflara ait mallardan mal almasýna cevaz
verilebiliyor.
«Vakýflar ilh...» Ben derim ki: Eþbah´ta bu ifadeyi nakleden þafiü´1mezhep olan kiþi, þiddetli bir
þekilde bu ifadeye karþý çýkmýþ sözünü de nakletmeyi ihmal etmemiþtir. Hayreddini Remlî, Eþbah
üzerine olan haþiyesinde bu ifadeyi kabul etmemiþ, kesinlikle ona karþý çýkmýþtýr, Ýfadesini
açýklarken þu ifadelere yer vermiþtir: «Bu inkar, her iki mezhebin imamlarýndan nakledilen kavli
inkardýr. Çünkü ne Hanefi´de, ne Þafii´de böyle bir müsamahaya yer verilmemiþtir. Ýnkarý yerinde
sayýlýr. Mesela bir kimse yirmi bin liranýn mütevellisi olsa, onun muhafazasýnda bir meþakkat ve
zorluk olmasa, onun onda birini hangi sebeple alacak, onda hakký olduðunu iddia edecektir?
Üstelik bu yetim malýdýr, yetim malýna dokunulmamasý konusunda kesin naslar varit olmuþtur. Bu
olsa olsa bir bühtandýr, yalandýr. Þer´an böyle bir þeye asla cevaz verilemez. Bu ifadeden dolayý
Cenabý Hakkýn gazabýndan yine ona sýðýnýrým. Güç ve kuvvet yalnýz ondandýr.»
Pîrizade de haþiyesinde bu ifadelere ek olarak þunlarý söylemiþtir:«Burdaki onda birden murat,
emsali ücret olsa gerektir. Hatta emsali ücreti aþtýðý taktirde bu almýþ olduðu onda birin fazlasýný
iade etmesi gerekir.»
«Deðirmen meselesinde mütevelliye onda bir verilir ilh...» Eðer çalýþmalarý söz konusu ise.
Haniye´deki ifade aynen þöyledir: «Bir kimse köyünü ve çiftliðini kölelerine vakfetse, bu vakýf sahih
bir vakýf olsa, vakfeden öldükten sonra hakim bu vakfý bir kayyim mütevelliyle teslim etse, mütevelli
içinde bu vakfýn gelirinden onda biri ona ücret olarak tahsis etse, vakýf içerisinde birde deðirmen
bulunsa, (ancak bu deðirmenin binasý baþkalarýna ait olsa fakat vakýf arazi üzerinde mukataa
suretiyle onu bina etmiþ olsalar, bu deðirmenin murakabesi için kayyime ihtiyaç yoktur. Çünkü
deðirmen sahipleri bundan gelecek gelirleri kendileri olacaklardýr.) Onda birini kayyime vermeleri
gerekmez. Çünkü kayyim, aldýðýný ücret karþýlýðý alacaktýr. Deðirmende iþ yapmadýðýna göre, orada
bir murakaba görevini üstlenmediðine göre, ücret almaya hak kazanmýþ deðildir.»
radyobeyan