Hanefi Fýkhý
Pages: 1
Vekalet By: neslinur Date: 08 Þubat 2010, 22:04:55
Reddü´l Muhtar / Vekalet


VEKÂLET KÝTABI



METÝN


Vekaletin þehadetle münasebeti ve þahadetten sonra geliþinin hik­meti þudur: Þahit ve vekilin her ikisi de bir baþkasýnýn isteðini yerine

getirmeye çalýþýrlar. Bu bakýmdan ikisinin birbiriyle ilgisi vardýr ve ardarda zikredilmiþlerdir.

Vekâlet akdinin caiz oluþu kitap ve sünnet delillerine dayanýrý Kur´an-ý Kerîm´de þöyle buyurulur: «Paranýzla birinizi þehre gönderin, en iyi yiyeceklere baksýn ve size getirsin.» (Kehf: 19) Âyetteki «gönderin» ifadesi vekâlete delâlet etmektedir Resûlullah (S.A.V.) de ashab-ý kiram­dan Hakim bin Hýzâm´ý kurban almasý için. vekil tayin etmiþtir. Ýcmâ da buna delâlet etmektedir.

Vekâlet iki kýsma ayrýlýr. Birincisi, birisinin diðerine, «Bana þu bina­yý al.» veya «þu malýmý sat» demesi gibi hususî vekâlettir. Bunda vekil ancak müvekkilinin belirttiði malý almaya veya satmaya yetkilidir.

Ýkincisi ise, birisinin diðerine, «Sen benim her hususta vekilimsin» demesi gibi umumî vekâlettir. Bu vekâlette vekil, müvekkilin her iþini yaptýðý gibi, hatta onun ailesini boþamada da yetkili sayýlýr.

Þehîd adlý âlim, «Fetvaya esas olan, bu görüþtür» demiþtir. Ebülleys ise, «Umumî vekâlette vekil boþama azad ve herhangi bir þeyi vakfetme dýþýnda müvekkilinin bütün iþlerinde yetkilidir.» demiþtir. Eþbah´ta da bu görüþe dayanýlmýþtýr.

Kâdýhân ise, umûmî vekâleti yalnýz ivazlý olan akitler (muâvazât)e tahsis etmiþtir. Bu görüþe göre, umûmî vekâlet azadý ve diðer teberrularý kapsamýna almaz. Tenvîrü´l-Besâir ve Zevâhirü´l-Cevâhir´de olduðu gibi mezhebin asýl görüþü budur. Aþaðýda geleceði gibi fetva da buna göre verilir.

Mültekâ adlý eserin sahibi de bu görüþe dayanarak. «Ýmam-ý Azam´a göre hibe ve azad, umumî vekâlete dahil olmaz. Ýmam Muhammed bu konuda Ýmam-ý Azam´a muhalefet etmiþtir.» demiþtir.

Þurunbulâliye´de ise þöyle denilir: «Eðer müvekkilin belirli bir sanatý yoksa, onun vekâlet vermesi geçerli deðildir.»

ÝZAH

«Vekâlet vermek sahihtir ilh...» Musannif burada, vekilin yapacaðý vekâlet konusunu ve vekil ile elci arasýndaki farký zikretmemiþtir. Ben, Tenkîhü´l-Hâmidiye´nin Büyü bahsinde bu meseleyi açýkladým. Bu ha­þiyeleri derleyen, «Musannif, Hâmidiye´nin Muhayyerlik bahsinde uzun bir soru zikrederek o soruda vekil ile elci arasýndaki farký da belirtmiþ­tir. Ben de konunun daha iyi anlaþýlmasý için bu soruyu zikrediyorum» demiþtir.

Musannýf þöyle der: «Birisi diðerinden belirli sayýdaki koyunlarýnýn yarýsýný görmeden alsa, o koyunlarý kabzetmek için de Zeyd ismindeki birisini vekil tayin etse, müvekkil vekili olan Zeyd´in görmesine raðmen hâlâ kendisinin de görme muhayyerliðine sahip olduðunu zannetse, ve­kil olan Zeyd koyunlarý görse, kabz için vekil olan Zeyd´in bu görmesi, müvekkilin görme muhayyerliðini düþürür mü? el-Cevap: Düþürür. Alýþ ve kabz için vekil olan kimsenin görmesi yeterlidir. Ama malý almak üze­re gönderdiði elçinin görmesi yeterli deðildir.» Tenvir. Görme muhâyyerliði babý.

Ebû Hanîfe´ye göre, alýþ için vekil olan kimsenin görmesi müvekkilin görme muhayyerliðini düþürdüðü gibi, kabz için vekil olan kimsenin malý görmesi de müvekkilin görme muhayyerliðini düþürür.

Ýmam Muhammed ile Ebû Yusuf´a göre ise, kabz için vekil olan kim­se, elçi gibidir. Yani malý almak için gönderilen elçinin malý görmesi, müvekkilin görme muhayyerliðini düþürmediði gibi, kabz için vekil olan kimsenin de malý görmesi müvekkilin görme muhayyerliðini düþürmez.

Musannifin vekili «kabz» ile takyit etmesinin sebebi þudur: Eðer bir kimse diðerini yalnýz malý görmesi için vekil tayin etse, vekilin görmesi­nin müvekkilin görmesi gibi olmadýðý konusunda görüþ birliði vardýr. Haniye´de de böyledir. Bunlar, sarih Ýbn-i Melek´in zikrettikleridir. Mesele me­tin kitaplarýndadýr. Bahýr sahibi de eserinde bu konuyu uzun olarak zik­retmiþtir.

Kabz için vekil tayin etmenin þekli þöyle olur: Bir kimse diðerine «Be­nim satýn aldýðýmý ve gördüðümü kabzetmek için sen benim vekilimsin» dese, karþý taraf bunu kabul edince vekâlet akdi meydana gelir. Dürer´ de de böyledir.

Ben diyorum ki: Vekil ile elçi arasýndaki farký göstermek gerekirken musannif bunu zikretmemiþtir. Bahýr´da þöyle denilmiþtir: «Miraç´ta þöyle denilir: Bazý âlimler tarafýndan, «Elçi ile vekil arasýndaki fark þudur: Ve­kil yapmýþ olduðu akti müvekkiline izafe etmez. Meselâ, «Ben þu þeyi beni vekil tayin eden Zeyd adýna aldým.» demez. Elçi ise akti mutlaka ken­disini elçi tayin edene izafe eder. Yani, «Ben falan þeyi, beni alýþ için elçi eden falan kimse için aldým.» denilmiþtir.»

«Fevâid isimli kitapta da þöyle denilir: «Kabz için vekâlet vermenin þekli þöyledir: Müþteri birisine, «Mebîin kabzý için bana vekil ol» veya «Ben seni mebîin kabzýna vekil ettim.» der. Elçi olarak göndermesinin sureti ise «O malýn kabzýna elçim ol.», «O malý kabzetmeye gönderiyo­rum» demesi ile vekâlet akdi meydana gelir. Bazý âlimlere göre vekil ile elçi arasýnda teferruatta bir fark yoktur. «Mebîi kabzet.» demesi gibi, O halde birisi vekil veya elçi tayin ettiðinde aldýðý þey hususundaki gör­me muhayyerliði düþmez.» Bahir sahibinin nakli burada bitmiþtir.

Bahir üzerine yazdýðým Hâþiye´de þunlarý zikretmiþtim: «Bahir sahi­binin, «Fevâid´de þöyle denilir» sözü makabline zýd deðildir. Çünkü Ba­hir sahibinin Miraç´tan naklettiði elçi ve vekil arasýndaki farký ifade et­mektedir. O halde elçi, kendisini elçi tayin eden namýna akit yaptýðýnda akti kendisini elçi gönderene izafe etmesi gerekir. Zira Dürer´den naklen geçtiði gibi elçi, ancak elçi gönderenin sefiridir. Elçinin aksine vekil ise aktimüvekkiline izafe etmek zorunda deðildir. Ancak nikâh, muhâlea, hi­be, rehin ve bunlara benzer þeylerde müvekkili namýna akit yaparsa, akti müvekkiline izafe etmesi gerekir! Çünkü bu akitlerde vekil de elçi gibidir. Saydýðýmýz akitlerin dýþýnda vekil elçi gibi deðildir. Hatta vekil, müvekkili adýna nikâh akti yaparken akti müvekkile izafe etmezse, yapý­lan nikâh akti müvekkile deðil kendi nefsine olur.

«Fevâid kitabýndan nakledilene gelince, o vekilin hangi sözlerle ve­kil, elçinin hangi sözlerle elçi olacaðýný belirtmek içindir. O halde Bahýr´ýn Miraç´tan naklettiðinden maksat, elçi ile vekilin farkýný beyan etmektedir. Bunun özeti þudur: Vekil, vekâlet sözleri ile elçi ise elçilik ifade eden söz ve emirlerle tayin edilir. Ancak þu kadarý var ki, Bedâyiu´s-Sanâyi adlý eserde: «Birisinin diðerine, «Þunu yap.» veya «Þunu yapman için izin verdim.» demesi vekâlet vermektir.» diye açýkça ifade edilmiþ­tir. Bedâyiu´s-Sanâyi´deki bu ifadeleri Velvaliciye´nin sözleri de destek­ler.

«Velvâliciye´de þöyle denilir: «Birisi diðerine bin lira vererek, «Bu bin lira ile benim adýma alýþ veriþ yap.» veya «Bu bin lira ile satýn al veya alýþveriþ et.» dese ve «Benim adýma» demese de bu þekillerin hepsinde vekil tayin etmiþ olur. «Þu bin lira ile cariye al.» dese ve parayý verirken kendi parasý olduðunu iþaret etse, yine vekâlet olur. Ama, «Þu cariyeyi bin liraya al.» demiþ olsa bu ifade vekâlet deðil, meþveret olur. Alýnan cariye de alanýndýr. Ancak, «Þu cariyeyi bin liraya al.» dediði zaman, «Ben sana þu kadar alýþ ücreti veririm.» derse, o zaman vekâlet olur. Çünkü ücretin þart kýlýnmasý onun vekil olduðuna delâlet eder.» Naklet­tiðimiz kelâm, her emrin vekâlet olmadýðýný ifade etmektedir. Ancak yapýlan iþin emir veren adam yerine yapýldýðýný ifade edecek bir ifade de bulunmasý gerekir.» Bahir üzerine yazdýðýmýz haþiyenin tamamý bu naklettiklerimizdir.

«Hazreti Peygamber de vekil tayin etti ilh...» Bu hadis, silsilede meçhul bir ravi ile Ebû Dâvud tarafýndan rivayet edilmiþtir. Tirmizî de, «Sahabî Hâkim´den Habib bin Ebî Sabit yoluyla rivayet etmiþ ve bunu ancak bu senetle biliriz. Habîb ise bana göre direk Hâkîm´den dinle­memiþtir. Ancak bu bize göre mürsel hadîs kýsmýndandýr. Bunun için­de Hidâye sahibinin sahihdir, þeklindeki ifadesi doðrudur. Çünkü Hâbîb Hadiste Ýmam ve rivayette güvenilen bir râvidir. Feth.

«Sen benim her hususta vekilimsin ilh... .» Þurunbulâliye ve diðer kitaplarda Kâdýhan´dan naklen þöyle denmektedir: «Birisi diðerine, «Sen benim her iþ ve hususta vekilimsin.» dese veya «Sen benim az veya çok herþeyde vekilimsin.» dese, yalnýz koruyucu tasarruflar için vekil olur. Doðru olan da ancak bu görüþtür. Ama, «Sen benim her hususta veki­limsin ve emrin de caizdir.» dese, bu ifade ile alým satým, hibe ve sada­ka gibi mali tasarruflarýn hepsinde vekil olur. Fakihler bu ifade ile bo­þamada, azadda ve vakýfta vekil olup olmadýðý hususunda ihtilâf etmiþ­lerdir. Bazý âlimler bu söz umumîlik ifade ettiði için adý geçen þeylerde de vekil olduðu görüþünü öne sürmüþler, bazýlarý ise bu ifadeden önce bo­þamaya, azada ve vakfa delâlet edecek bir söz geçmiþ ve sonra böyle umumî bir vekâlet verilmiþse bunlarda da vekil olacaðýný söylemiþlerdir. Fakih Ebülleys de bu görüþü benimsemiþtir.»

Ýbn-i Nüceym´in el-Meseletü´l-Hâsse fi´l-Vekâleti´l Âmme isimli bir risalesi vardýr. Bu risalede Haniye ve Fetâvây-ý Ebû Cafer´de olanlar zikre­dildikten sonra þöyle denilmiþtir: «Bezzâziyye´de þöyle denilir: «Sen be­nim emrim caiz olan her hususta vekilimsin» denildiðinde o adam, malýn» korumaya, satmaya, almaya, hibe etmeye ve sadaka vermeye maliktir. Hatta bu maldan kendi nefsi için yemiþ olsa, eðer müvekkilin yememesi hususunda bir kastý yoksa, yemesi de caizdir.» Ebû Hanîfe´den nakledile­ne gelince, Ebû Hanîfe bu ifadenin yalnýz ivazlý akitlerde yani alým sa­týmda vekâlet olduðu görüþündedir. Bu ifade köle azad etmeyi, hibe ve sadaka gibi teberrulara þamil deðildir. Fetva da Ebû Hanîfe´nin bu görü­þü üzerinedir. Bu þekilde vekil olan kimse müvekkiline, «Senin adýna ka­rýný boþadým» veya «Arsaný hibe veya vakfettim» dese doðru olan riva­yete göre bu caiz deðildir.»

Zahire adlý eserde de, «Bu ifade ile köle azad etme ve teberrularda deðil, yalnýz ivazlý akitlerde vekil olur.» denilmiþtir. Fetvaya esas olan da bu görüþtür.

Bezzâziye´de olanýn aynýsý Hülâsa´da da mevcuttur. Velhâsýl böyle umumîlik ifade eden sözlerle boþama, köle azad etme, vakýf, hibe ve sadaka gibi þeylerin dýþýnda, kendisiyle fetva verilen görüþe göre, vekil herþeye mâliktir. Uygun olan, bu yetkilerle vekil olan kimsenin müvekki­lin borçlusunu ibra etmek veya borcundan bir miktarýný düþürmek gibi þeylere de mâlik olmamasýdýr. Çünkü borcu düþürmek ve ibra teberru kabilindendir. O halde bunlarýn ikisi de Bezzâziye´nin, «Vekil teberruya mâlik deðildir.» sözüne dahildirler. Açýk olan þudur ki, vekil birkaç defa tasarrufa mâliktir.

Fakat vekil, müvekkilin malýný birisine karz olarak vermeye veya ivaz þartýyla hibe etmeye malik midir? Zira karz baþlangýçta ariyet, sonunda da ivazlý bir akittir. ivazlý hibe ise her ne kadar baþlangýçta hibe ise de sonucu bakýmýndan ivazlý akittir. Uygun olan, umumî vekâletle vekil olan kiþinin karz ve ivazlý hibeye de malik olmamasýdýr. Zira karz ve ivazlý hibeyi ancak teberrulara mâlik olan kimse yapabilir. Vekil, teberrua mâ­lik olmadýðý için ödünç para veremez, ivazlý da olsa hibede bulunamaz. Bundan dolayýdýr ki, yetimin vasisi onun malýný ne ivaz þartýyla hibe, ne de ödünç verebilir.

Bu umumî ifadenin açýk anlamýna göre vekil, müvekkilin borçlarýný almaya, borçlanmaya, borcunu ödemeye, haklarýný dava etmeye, müvek­kil üzerindeki haklarýn davasýný ve borçlu olduðuna dair onun adýna ik­rarda bulunmaya mâliktir. Bu vekâlet mahkeme meclisi ile de sýnýrlý deðildir. Çünkü hâkimin meclisiyle sýnýrlý olan umumî vekâlet deðil, yal­nýz hususi vekâlettir.

Birisi diðerine, «Ben seni vekil tayin ettim.» gibi mutlak ve umumi bir ifade ile vekâlet verse, bu vekâleti müvekkilin karýsýný boþamayý, kö­lesini azadetmeyi ve diðer teberrularý kapsamýna alýr mý? Ben bu konu­da açýk bir þey görmedim. Ancak açýk olan kendisiyle fetva verilen gö­rüþe göre böyle umumî bir vekâletle vekil tayin edilen kimse boþama, azad ve diðer teberrulara mâlik deðildir. Zira Kâdýhan ve diðer âlimlerin açýkça söyledikleri sözler umumu ifade eder ise de bu umumdan mak­sat alým satýmdýr. Boþama, azad ve diðer teberrular deðildir. Ýþte Ýbni Müceym´in zikrettiklerinin özeti budur. Fettâl, haþiyesinde Ýbni Nüceym´in risalesinin tamamýný yazmýþtýr.

«Þurunbulâliye´de ilh...» Þurunbulâliye´nin ifadesi Hâniye´den naklen þöyledir: «Fakîh Ebû Cafer´in Fetâvâ´sýnda, «Birisi diðerine, «Ben seni bütün iþlerimde vekil tayin ettim ve seni kendi yerime ikâme ettim.» dese, bu vekâlet umumî bir vekâlet olmaz. Ama eðer, «Vekâlet caiz olan bu-tün iþlerde seni vekil tayin ettim.» derse, bu vekâlet umumî bir vekâlet olur ki, bütün alým satým iþlerini ve nikâhtaki vekâleti de kapsamýna alýr. Umumî vekâlet olmayan birinci þekildeki vekâlete bakýlýr: Eðer, ve­kâlet veren kiþinin belli bir sanatý yoksa, vekâlet geçersizdir. Eðer ve­kâlet veren kiþi ticaretle uðraþýyorsa, o zaman bu vekâlet onun bilinen ticaretinde vekâlet sayýlýr.» denilmiþtir.»

Þurunbulâlî´nin, Hâniye´den naklettiði bu ifade ile sarihin sözünün an­latmak istediði anlaþýlmaktadýr. Zira vekâletin batýl olmasý sarihin üze­rine bina ettiði «Sen benim herþeyde vekilimsin» ifadesinde deðildir. Ve­kâletin bâtýl oluþu, bu sözden baþka olan, «Ben seni bütün iþlerimde ve­kil ettim» sözündedir.

Sarihin sözüne varid olan itiraza þöyle cevap verilebilir: «Ben seni her hususta vekil tayin ettim.» sözü ile «Ben seni bütün iþlerimde vekil tayin ettim.» sözü umumî bir vekâleti ifade etmemek bakýmýndan mü­savidirler. Þu kadarý var ki, sarihin sözü kendisinin zikrettiði, «Sen her hususta benim vekilimsin.» sözünün umumî bir vekâlet olduðunu kabu­lünün üzerine bina edilmiþtir. Halbuki görüldüðü üzere yaptýðýmýz nakil­lerde buna itiraz edilmektedir. Diðer yandan, onun zikrettiði, söz konu­su olan ifadeden de deðildir.

Vekâlet, bir Ýslâm hukuku terimi olarak; ister rahatlýðý için, ister acizliðinden dolayý olsun, malûm ve caiz olan birþeyde tasarruf etmek üzere bir diðerini kendi yerine ikâme etmektir. O halde meçhul bir þekilde verilen vekâlet meselâ, «Ben seni malýma vekil ettim.» þeklindeki ve­kâlet, vekâletin en alt derecesi olan «Malý koruma vekâleti» olur.

Ancak birþeyin aslýnda tasarruf yetkisine sahip olan kimse, bir diðe­rine vekâlet verebilir. Böyle bir kimse, her ne kadar bazý þeylerde arizî bir yasaklama sebebiyle bizzat tasarrufta bulunamasa bile baþkasýna vekâlet verebilir. Ýbn-i Kemal.

Buna göre akýl hastasýnýn, temyiz kudretine sahip çocuðun vekâlet vermesi sahih deðildir. Temyiz kudretine sahip çocuk ise, boþama, azad, sadaka ve hibe gibi tasarrufunda zarar olan þeylerde yine vekâlet ve­remez. Ama hibenin kabulü gibi menfaati olan birþeyde velisinin izni ol­madan bile vekâlet vermesi sahihtir. Buna karþýlýk hem yarar ve hem de zarar ihtimali olan satýþ ve kira gibi akitlerde eðer izinli ise vekâlet ve­rebilir. Eðer izinli deðilse vekâletinin geçerli olmasý velisinin iznine baðlý olur. Eðer velisi izin verirse, o zaman vekâleti geçerli olur.

Bu konuda izinli olmayan bir kölenin vekâlet vermesi de geçerli deðildir. Fakat izinli ve mükâtep kölenin vekâlet vermesi geçerlidir.

Dinden dönenin vekâlet vermesi de mevkuftur. Eðer müslüman olur­sa vermiþ olduðu vekâlet yürürlük kazanýr. Fakat ölür veya öldürülür ve­ya dârü´l-harbe iltica ederse, o zaman vekâleti yürürlük kazanmaz. Bu­rada, Ýmam Muhammed ve Ebû Yusuf´a muhalefet vardýr.

Fasit satým akdi konusu içinde de geçtiði gibi, bir müslümanýn bir zýmmiye þarap veya domuz almasý veya satmasý için vekâlet vermesi geçerlidir.

Ýhramda olan bir kimsenin ihramda olmayan birisine bir av etini satmasý için vekâlet vermesi caizdir. Her ne kadar kendisi hakkýnda ari­zî bir nehiy varsa da. Nitekim bu hususu yukarýda arzetmiþtik. Dikkatli ol.

Musannif daha sonra vekâlet vermenin þartlarýný beyan ederek þöy­le demiþtir: Vekilin akti bilmesi þarttýr. Velev ki vekil çocuk veya mahcur olan bir köle olsun. Çünkü burada söz vekilin satýþýnýn sýhhati hakkýn­da deðil, vekâletin sýhhati hakkýndadýr. Bunun için musannif Kenz sa­hibine uyarak «Vekil akti kasdeder.» ifadesini almamýþtýr.

Musannif sonra vekâletin nelerde verilebileceðinin kaidesini zikret­miþtir: Müvekkil, kendisinin yapabileceði herþeyde bir baþkasýna vekâlet verebilir. O halde bu husûmet konusundaki vekâleti de içine alýr. Bun­dan ötürü Musannif, «Kul haklarýnda, hasmýn razý olduðu bir kimseye hu­sûmet için vekâlet vermesi caizdir» demiþtir.

imameyn, kul haklarýnda hasým razý olmasa da vekâlet verilmesini caiz görmüþlerdir. Diðer üç mezhebin imamlarý da imameynin görüþü doðrultusunda hükmetmiþlerdir. Ýtabî de onlarýn görüþünü tercih etmiþtir. Nihâye adlý eserde, «Onlarýn görüþleri doðrudur.» denilmiþtir. Ebü´l-leys ve diðerleri de bu görüþle fetva vermiþlerdir. Ama fetva için tercih edi­len, husumetteki vekâlet iþini hâkime havale etmektir. Dürer.

Ama müvekkil hastalýðý veya baþka bir sebeble hüküm meclisine gelme imkânýna sahip olamazsa, hasmý ister razý olsun, ister olmasýn, herhangi bir adama vekâlet verebilir. Ýbn-i Kemal. Veya dava meclisine sefer süresi kadar uzaksa veya sefere gitmek istiyorsa -ki burada- «Ben sefere gitmek istiyorum» demesi yeterlidir. Veya müvekkil yukarýda geç­tiði gibi erkeklerle hiç biraraya gelmemiþ olan tesettürlü bir kadýn ise veya hâkim mecliste olduðu halde taraflardan birisi aybaþý halindeki veya lohusa bir kadýn ise, davayý taleb eden kiþi de davanýn geri býrakýl­masýna razý olmuyorsa veya bu davanýn hâkimi deðil de baþka bir hâ­kim tarafýndan hapsedilmiþse, bunlarýn hepsinde müvekkilin vekâlet ver­mesi geçerlidir.

Fakat taraflardan birisi malûm davanýn hâkimi tarafýndan hapsedilmiþse, onun hapsi özür deðildir, vekâlet veremez. Bezzâziyye bundan sözetmiþtir. Veya davasýný güzel bir þekilde yürütmekten aciz ise, yine ma­zurdur, yani vekâlet verebilir. Haniye. Fakat müvekkil eþraftan olduðu için hasmýný aþaðý gördüðü için vekil tutuyorsa, bu vekil tutmak için özür deðildir. Çünkü hâkim önünde eþraf ile diðerleri eþittir. Bahýr.

ÝZAH

«Birþeyin aslýnda tasarruf yetkisine sahip olan ilh...» Musannifin bunu zikretmesinin sebebi, müvekkilin vekâlet verebilmesi için vekâlet vereceði þeyi kendisinin yapabilmesinin þart olmasýdýr. Fakat aþaðýda geleceði gibi müslümanýn zýmmiye þarabýn veya domuzun satýlmasý için vekâlet vermesi, ihramdaki birisinin ihramda olmayan birisine avýn sa­týþý için vekâlet vermesi Ýmam-ý Azam´a göre sahih olduðu halde, ken­disi bizzat bu iþleri yapamaz. Bu sebeble yukarýdaki þarta aykýrýdýr. Ýþte musannif bu sözüyle «uygun deðildir» görüþüne cevap vermektedir. Þöy­le ki, bir kimsenin bir zýmmiye vekâlet vermesi veya avýn satýlmasý için ihramda olmayan birisine vekâlet vermesi geçerlidir. Ancak bunlarý ken­disinin yapmamasý arýzî bir sebebten dolayýdýr. Bu husustaki arýzi sebeb yasaklama yani ihram müddetinde ihramlý kimsenin av etini satmamasý ancak ihram süresine baðlýdýr. Ýhram süresi bitince bu yasak da ortadan kalkmaktadýr.

«Dinden dönenin vekâlet vermesi ilh...» Dinden dönenin vekâlet ver­mesi geçerli deðildir. Ancak ileride zikredeceðimiz gibi dinden dönenin bir müslümanýn vekâletini kabul etmesi, bunun aksine, geçerlidir.

«Kendisi hakkýnda arýzî bir yasaklama varsa da ilh...» Yine bunun gibi, bir kimse fasit bir alýmla bir köle alsa, kabzetmeden önce de azad etse, geçerli olur. Çünkü azad etmesi kabzý gerektirir. Nitekim bu konu fasid satým akdi bahsinde de geçmiþtir.

«Vekilin akdi bilmesi þarttýr ilh...» Yani satýþýn, satýlan þeyi elden çýkarmak ve onun karþýlýðý fiyatý da almak demek olduðunu bilmelidir. Bunun aksine satýþta da alman malin kabzedileceðini, fiyatýnýn da öde­neceðini bilmelidir. H.

Bahýr´da þöyle denilmiþtir: «Vekilde aranan özellik akýldýr. Buluð, hürriyet ve Ýslâm deðildir. Buna göre akýl hastasýna, temyiz gü,cüne sahip olmayan çocuða vekâlet vermek sahih deðildir. Ama dinden dö­nene vekâlet vermek sahihtir ve ona verilen vekâlet askýda da deðil­dir. Çünkü mevkuf olan mürtedin malýdýr. Mürted vekil olduðunda kendi malýnda deðil, müvekkilin malýnda tasarruf etmektedir. Vekâletin þart­larýndan biri de vekilin vekâlet verildiðini bilmesidir. O halde birisi mü­vekkilin vekâlet verdiðini bilmeden onun adýna, ona vekilen tasarrufta bulunsa, onun tasarrufu müvekkilin iznine veya vekâlet verdiðini bilmesine baðlýdýr. Eðer müvekkil izin verirse vekâleten yapýlan tasarruf nafizdir.»

«Çocuk ilh...» Câmi-ü Ahkâmü´s-Sýgâr isimli eserde þöyle denilmiþ­tir: «Vekâlet verilen çocuk ticaretle izinli ise, peþin veya vadeli satýþla vekil olur. Çocuk malý satarsa, satýþý caiz olduðu gibi, parasýný almasý da caizdir. Eðer çocuk alýmda vekil ise, bu alýþý da vadeli bir alým ise, vadesi geldiðinde parasýný ödemesi, kýyasen ve istihsanen gerekmez. Onun uhdesi .ona vekâlet veren adama aittir. Hatta çocuða satýþ yapan bir kimse vadesi geldiðinde parasýný çocuktan deðil, ona vekâlet veren kimseden ister. Vekil olan çocuk eðer peþin alýþla vekil ise, yine kýyasa göre, parayý bizzat kendisinin ödemesi lâzým deðildir. Fakat istihsanen kendisinin ödemesi gerekir.»

Cami-ü Ahkâmü´s-Sýgâr sahibi bunlardan sonra da þöyle der: «Bu bahsin tamamý Bahir kitabýnda, ticaret hukukunda «Vekilin tasarrufu kendi nefsine izafe etmesi» kavlinin þerhindedir.»

«Vekil akti kasteder ifadesini almamýþtýr ilh...» Hidâye sahibinin de .zikrettiði gibi bu kaydý zikredenler zorla ve þaka ite satýþ yapanlarýn satýþlarýndan kaçýnmak için bunu zikretmektedirler. Buradaki söz ise veki­lin satýþýnýn geçerli beyinin sýhhati hakkýnda deðil, vekâletin sýhhati hususundadýr.

«Kaidesini zikretmiþtir ilh...» Yani Musannýf burada vekilin yapabile­ceði iþleri belirtmemiþ sadece bunun kaidesini zikretmekle yetinmiþtir. Bu duruma göre, bir müslüman kendisi þarabý satmaya mâlik olmadýðý halde bir zimmiye onun satýþý için vekâlet vermesinin geçerli olmasý yu­karýdaki söze aykýrý deðildir. Çünkü þer´î kurallarýn geçersiz oluþu, an­cak onlarýn efradýný cami oluþunun ibtali ile mümkündür. Bu sebeple bir müslümanýn baþka bir müslümana þarap satýþý için vekâlet vermesi ge­çerli olmadýðý halde bir zimmiye vekâlet vermesi geçerlidir. Halbuki bu­nun aksine kendisi þarabý satmaya malik olduðu halde bir zýmminin þarabý satmasý için bir müslümana vekâlet vermesi sahih deðildir, batýldýr. Bu konunun tamamý Bahýr´dadýr.

«Herþeyde ilh...» Musannýfýn bu sözü Vekâlet kitabýnýn baþýnda ge­çen «Vekâlet vermek sahihtir.» sözü ile ilgilidir. O halde vekilin vekâlet yetkisine dayanarak yapabileceði herþeyde bir baþkasýna vekâlet ver­mesi sahih olmadýðý gibi bu, aradaki metnin kapsamýna da girmez. Bu halde kul haklarýnda dava için vekâlet vermek de sahihtir.

Musannýfýn buradaki sözü Kenz´in, «Þahsýn yapabileceði her akitte vekâlet vermesi sahihtir.» sözünden daha kapsamlýdýr. Çünkü Musannýfýn sözü, akitleri içine aldýðý gibi dava ve kabz gibi meseleleri de içine almaktadýr.

«Husûmet için vekâlet vermesi sahihtir ilh...» Musannýfýn bu sözü Bahýr´da olduðu gibi bütün davalarý kapsamýna alýr. Bahýr´da Minyetü´l-Müfti´den naklen þöyle denilmiþtir: «Birisine husumet konusunda vekâlet ve­rilmiþ olsa vekil, aleyhte deðil, lehte olan davalarda vekil olabilir. Müvekkilin istihkaký olan birþeyi de isbat edebilir. Davalý eðer onun isbatýný red­detmeye kalkýþýrsa, sözü dinlenmez.»

Bahýr´da devamla þöyle denilir: «Velhâsýl vekâlet, müvekkil umumi bir þekilde vekâlet verirse umumî, hususi bir þekilde vekâlet verirse hu­susi olur.»

Bezzâziye´de de þöyle denilmektedir: «Müvekkil, her hakký için ve

hakkýndaki her davasý için vekâlet vermesi sahihtir. Bu vekâlette kiminle ve ne için dava göreceðini tayin etmese de vekâleti caizdir.» Bu ko­nunun tamamý Bahýr´dadýr.

«Hasmýn razý olduðu ilh...» Bu hasým ister davasý, ister davalý olsun Bahir.

«Ýmameyn caiz görmüþlerdir ilh...» Hidâye´de þöyle denilir: «Vekâletin, cevazýnda ihtilâf yoktur. Ancak vekâletin lüzumu hususunda ihtilâf var­dýr. Yani davacý olan hasým vekâleti reddederse, Ýmam-ý azam´a göre reddolunur. Ýmâmeyne göre ise reddedilmez, davacý vekâletin kabulüne zor­lanýr.» Cevhere.

«Ebülleys de ilh...» Remlî, metinlerin de kabul ettiði Ebû Hanîfe´nin. görüþü ile fetva vermiþtir. Bu görüþü daha birçok kiþi tercih etmiþtir.

«Hâkime havale etmek ilh...» Zeylâî´de þöyle denilir: «Hâkim, vekâ­leti reddeden hasmýn amacýnýn yalnýz zorluk çýkarmak olduðunu anlarsa, hasmýn bu reddine izin vermez. Buna karþýlýk müvekkilin sýrf hasmýna zarar vermek kastýyla vekâlet verdiðini anlarsa da o zaman vekâleti an­cak hasmýn rýzasý ile kabul eder.»

«Hüküm meclisine gelme imkânýna sahip olmazsa ilh...» Eðer bir hayvanýn veya bir adamýn sýrtýnda mahkemeye gelmeye gücü yeterse bakýlýr: Eðer bu geliþinden dolayý hastalýðý aðýrlaþýyorsa vekâlet vermesi gerekir. Ama bu þekilde geliþi hastalýðýný artýrmýyorsa, bazý âlimlere gö­re bu hususta imamlar arasýnda görüþ ayrýlýðý vardýr. Ama sahih olan-görüþ, vekâletin lüzumu yolundadýr. Bezzâziye´de de böyledir. Bahýr.

«Ben sefere gitmek istiyorum sözü yeterlidir ilh...» Bahýr´da þöyle denilir: «Muhitte, yolculuðu istemek iç âlemle ilgili bir iþtir, buna delil gerekir. Bu delil de ya hasmýn tasdik etmesi veya baþka açýk bir karine­nin bulunmasýdýr. Yoksa onun «Ben yolculuða gidiyorum.» sözü kabul edilmez. Ancak hâkim, «Ben yolculuða gidiyorum.» diyen kimsenin duru­muna ve hazýrlýðýna bakar. Zira yolculuða çýkacak kimsenin durum ve hazýrlýðý gizli deðildir. O halde yolculuða gideceðine kanaat getirirse ve­kâleti kabul eder, kanaat getirmezse reddeder.» denilmiþtir.

Bezzâziyye´de de, Eðer adam: «Ben falan kafile ile yolculuða gidiyorum.» derse, o kafiledeki kimselere sorulur. Tasdik ederlerse vekâleti kabul edilir, tasdik edilir, tasdik etmezlerse kabul edilmez.» denilmiþtir.

Hizânetü´l-Müftiyyîn adlý kitapta da þöyle denilmiþtir: «Onun yolcu­luða gitme iddiasýný hasmý yalanlarsa, o zaman hâkim yolculuða gidip gitmeyeceði hususunda ona yemin teklif eder.»

«Davanýn geri býrakýlmasýna razý olmuyorsa ilh...» Cevhere´de þöyle denilmiþtir: «Eðer davacý, yukarýda özellikleri zikredilen kadýn ise has­mýn rýzasýna bakýlmaksýzýn vekâleti kabul edilir. Eðer özelliði geçen kadýn davalý ise, davacý da davayý hâkimin dava meclisinden çýkmasýna te­hir ederse, o zaman kadýnýn vekâlet vermesi, hasmýn rýzasýna baðlýdýr. Çünkü bu durumda kadýnýn vekâlet vermesini gerektirecek,bir özrü kal­maz.»

«Bezzâziye bundan bahsetmiþtir ilh...» Bezzâziye´nin ifadesi þöyledir: «Eðer taraflardan birisi tutuklu ise, onun tutuklu bulunmasý özür oldu­ðundan vekâlet vermesi gerekir. Fakat þahit hapiste ise hâkim onu ge­tirterek þahitlik yaptýrabilir.» Kâdî da þöyle demiþtir: «Eðer dâvanýn þa­hidi davaya bakan hâkim tarafýndan hapsedilmiþ ise, onun hapiste bu­lunmasý özür sayýlmaz. Zira hâkim onu hapisten çýkartarak þahitliðini dinledikten sonra tekrar iade eder.» Kâdî´dan nakledilen bu ifadeye göre ayný þey dava taraflarý için de geçerlidir. Öyleyse davadaki taraflardan .birisi davaya bakan hâkim tarafýndan hapsedilmiþse, hâkim onu hapisten çýkartarak davasýný dinler, sonra tekrar hapse iade eder.»

Ben derim ki: Musannifin ifadesindeki mefhumun kendisinin olmadý­ðý açýktýr. Günkü baþkasýnýn ifadesinden de bu anlaþýlmaktadýr. Kitapla­rýn mefhumu da bilindiði üzere delildirler. Hatta bu husus Fetih´te açýk­ça zikredilmiþtir.

Þöyle ki: «Eðer müvekkil hapiste ise, bu, iki vecihten biri ile olur. Eðer müvekkil davaya bakan hâkim tarafýndan hapsedilmiþ ise, hasým ra­zý olmadan onun baþkasýna vekâlet vermesi geçerli deðildir. Zira hâ­kim onu hapisten çýkartarak davayý yürütür, sonra da hapse iade eder. Ama müvekkil, davaya bakan hâkim tarafýndan deðil de meselâ vali ta­rafýndan hapsedilmiþse valinin onu dava için hapisten çýkarmasý müm­kün deðildir O zaman onun vekâlet vermesi geçerlidir.»

METÝN

Davalý davacýnýn vekil tutmasýna rýza gösterse, hâkim davayý dinle­meden önce, bu kararýndan dönebilir. Fakat hâkim davayý dinledikten sonra dönmek isterse, dönemez. Kýnye.

Davalý ile davacý kadýnýn tesettürü konusunda ihtilâf etseler, baký­lýr: Eðer kadýn eþraftan birisinin kýzý ise, dul da olmuþ olsa, makbul olan kadýnýn sözüdür. Ancak hâkim iki þahitle birlikte eminini göndererek ona yemin teklif eder. Bahir. Musannif da bu görüþü benimsemiþtir.

Eðer kadýn, orta sýnýftan ise, ancak bakire ise sözü kabul edilir. Ka­dýn eðer aþaðý tabakadan ise, dýþ görünüþle amel edilerek ister bakire, ister dul olsun onun sözü makbul deðildir.

Burada eþraf, orta sýnýf ve aþaðý tabaka kavramlarý halkýn örfüne göre anlaþýlmalýdýr. Bezzâziye.

Bir kimsenin üzerindeki borcu ödemesi veya alacaðýný kabzetmesi için bir baþkasýna vekâlet vermesi geçerlidir. Ancak had ve kýsas dava­larýnda müvekkil mahkeme meclisinde deðilse, o zaman vekâleti geçerli olmaz.

Vekil, satým akti kira ve ikrar yolu ile sulh gibi akitlerde akti kendi­sine izafe ettiði takdirde, eðer hacr altýnda deðilse, hayatta olduðu süre­ce mevcutolmasa bile bu akitlerin hukukundan olan mebiin teslimi, kabzý, semeninin kabzý, hak sahibi çýktýðýnda onun semeni ile rücu et­mek, ayýplý çýktýðýnda davasýný görmek gibi hallerde müvekkil ister huzur­da ister gâib olsun, akti kendisine izafe etmesi gerekir. Çünkü hem hakikaten, hem de hükmen akti yapan kendisidir.

Lâkin Cevhere adlý eserde þöyle denilmiþtir: «Eðer vekil ile müvekki­lin ikisi de hazýr iseler, en saðlam görüþe göre, akdin sorumluluðu yapana deðil, semeni kabzedene aittir. O halde vekil akti yaptýðýnda müvekkile izafe ederse, âlimlerin ittifakýyla bu aktin bütün haklarý, müvekkile ait olur.» Ýbn-i Melek.

Musannifin «Akti kendisine izafe etmesi gerekir.» sözünde kapalýlýk vardýr. Çünkü vekil akti kendisine izafe ettiði zaman vekâlet söz konusu olur. Eðer akti müvekkile izafe ederse, o zaman vekil deðil elçi olur. Ýþte bunun için Ýbn-i Kemal, «Vekilin akti kendisine izafe etmesi yeterlidir.» demiþtir.

Müvekkilin aktin haklarýnýn vekile ait olmasýný þart koþmasý geçer­sizdir. Cevhere.

Mülk iþin baþýnda, en saðlam görüþe göre, müvekkil için sabit olur. O halde vekilin kendi yakýn akrabasý olan bir köleyi satýn almasýyla köle azad olmadýðý gibi kendi nikâhlýsý olan bir diðerinin cariyesini müvekki­line satýn almýþ olsa, onun nikâhý da fasit olmaz. Þu kadarý var ki, her iki hak da müvekkil için sabit olur. O halde vekil, müvekkilin bir yakýnýný satýn alsa azad edilir. Müvekkilin nikâhlýsý olan bir cariyeyi satýn alsa, müvekkil ile cariye arasýndaki nikâh fasit olur. Çünkü azad edilmesine ve nikâhýn fesadýna yol açan, mevcut olan mülkiyettir. Mülkiyet de mü­vekkile sabittir.

Nikâh, muhâleâ, kasten cinayetten sulh, inkâr yoluyla sulh, kölenin mükâteb anlaþmasýyla azad edilmesi, hibe, sadaka, ariyet, vedîa rehin, karz, mudarebeye para vermek -Aynî- gibi müvekkile izafe edilmesi ge­reken akitlerin hukuku da müvekkile ait olur. Bunlarda vekilin akti ken­disine izafe etmesi geçerli deðildir. Çünkü sayýlan akitlerde vekil yalnýz elcidir. Hatta nikâhta akti müvekkiline deðil kendisine izafe etse. nikâh müvekkile deðil kendisine olur. Çünkü vekil, burada da elçidir. *O halde nikâh aktinde mehir ve mehrin teslimi vekilden deðil, müvekkilden iste­nir.

Müþteri, vekilden satýn aldýðý malýn bedelini müvekkile vermeyebilir. Fakat verirse, vekil vermemesini söylese bile, istihsanen geçerli olur. Vekil ondan bedeli ikinci defa taleb edemez. Çünkü faydasýzdýr.

Yalnýz þu kadarý var ki, müþterinin vekilden alacaðý varsa, o malýn bedeli takas olur. Vekil müvekkile malýn bedelini tazmin eder. Yetimin vekili ile sarf vekili bunun aksinedir. Eðer bu vekiller sarrafa veya müþ­teriye borçlu iseler, sattýklarý mallarýn bedelleri borçlarýna takas olmaz.

Üzerinde borç olmayan ticaretle izinli köle de efendisine karþý ve­kil gibidir. O halde efendisi, kölesinin dýþarýdaki alacaklarýný kabzetme hakkýna sahip deðildir. Ama eðer kabz ederse, köle borçlu olmadýðý sü­rece, istihsanen geçerli olur. Eðer borçlu olursa efendisi alamaz. Çün­kü bu alacaðý, alacaklýlarýn hakkýdýr. Bezzâziyye.

UYGULAMA ÖRNEÐÝ:
Birisinin diðerine ödünç para almasý için rlsalet deðil vekâlet vermesi geçersizdir. Dürer. Ama karzýn kabzý için vekâlet vermek sahihtir.

ÝZAH

«Borcu vermesi için ilh...» Bütün haklarýn verilmesi veya alýnmasý için vekâlet vermek geçerlidir. Ancak hadler ve kýsasta vekâlet vermek geçerli deðildir. Zira almak da, vermek de þahsýn kendi baþýna yapabiIeceði bir iþtir. O halde kendi yapabileceði bir iþte vekâlet vermek yetki­sine de sahiptir. Fakat hadler ve kýsaslar bunun aksinedir. Bunlarda ve­kâlet verilemez. Çünkü kýsas ve hadler þüphe ile ortadan kalkabilir.

Musannýfýn «müvekkilin gaib olmasý» kaydý, yalnýz kýsasa aittir. Ni­tekim bu hususa Bahýr´da da dikkat çekilmiþtir. Musannifin daha önceki «haklarýn alýnmasý» sözünün anlamý da þudur: Yani haklarýn alýnmasý için isbat gerekir. Bu isbat da Ýmam-ý Azam´a göre delil ile sabit olur.

Ýmam Ebû Yusuf burada Ebû Hanîfe´ye muhalefet etmiþtir. Fakat gerekçesini açýkça söylememiþtir. Zira ona göre, «Haklarýn delil ile isbatý» sözü Bahýr´da da olduðu gibi musannifin, «dava için vekâlet vermek geçerlidir.» sözüne dahildir.

«Hayatta olduðu sürece ilh...» Gaib de olsa. Vekil malý sattýktan sonra kaybolsa, müvekkil, satýlan malýn semenini kabzedemez. Muhit´ten naklen Bahýr´da da böyledir. Musannifin «hayatta olduðu sürece» sözü, Bahýr´da Suðrâ kitabýna isnad edilmiþtir. Þu kadarý var ki, ondan sonra da þöyle demektedir: «Vekil öldüðü takdirde geride bir vasi býrakýrsa, Fazlî demiþtir ki: «Onun haklarý müvekkiline deðil vasisîne intikal eder. Eðer vasisi yoksa dava hâkime götürülür. Hâkim kabýz için vekile bir vasi tayin eder. Akla uygun makul olan görüþ budur. Bazý âlimlere göre de vekilin sattýðý malýn semeninin kabzý müvekkiline kalýr. Bu hususta fetva verilirken ihtiyatlý davranmalýdýr.»

Bahýr´da daha sonra þöyle denilmiþtir: «Satýn almak için vekil olan kimse, malý vadeli olarak aldýktan sonra ölse vekil hakkýnda vade sona ermiþ ancak müvekkil hakkýnda vade hâlâ sabit kalýr. Bahir adlý eser sahibinin bunu kesin bir üslûbla söylemesi gösteriyor ki, mezhebimizde güvenilen «Akla uygun olan görüþ de budur.» sözünün delâlet ettiði gö­rüþtür. Ben ihtiyatlý davranmama raðmen bununla fetva verdim.

«Eðer hacr altýnda deðilse ilh... » Vekil hacr altýnda olan köle veya çocuk ise. yapmýþ olduðu akitlerin hukuku müvekkile taalluk eder. S.

«Müstahýk çýktýðýnda onun semeni ile rücû etmek ilh...» Bu kavil iki meseleye þamildir. Birincisi, vekil birþey satsa, sattýðý þeyin bedelini müþteriden kabzetse, sonra sattýðý þey, baþka birisinin istihkâýk çýksa, müþteri vekile ödemiþ olduðu semeni ister vekilin elinde olsun, ister mü­vekkiline teslim etmiþ olsun, rücû ederek vekilden alýr. Vekil de semeni müþteriye ödedikten sonra müvekkilinden geri alýr.

Ýkincisi, eðer vekil müþteri ise, müvekkili adýna aldýðý mebi veya mal baþka birisinin istihkaký çýksa, vekil satýcýya rücû ederek semeni ondan alýr.

Bezzâziye´de þöyle denilmektedir: «Vekilden birþey alan, aldýðýný ve­kile satsa, sonra o mal baþka birisinin hakký çýksa, vekil malý kimden almýþsa ona rücû eder. o da tekrar vekile daha sonra vekil de müvekki­line rücu eder.»

Bu meselenin faydasý, semenin muhtelif olmasý halinde ortaya çý­kar. Bahir.

«Ayýplý çýktýðýnda ilh...» Bunda da yine iki mesele vardýr. Ama eðer vekil satýcý olursa, müþteri ona ayýplý çýkan malý geri verir. Ama vekil alýcý olursa, o zaman vekil, ayýplý çýkan malý eðer elinde ise satýcýsýna ge­ri verir. Eðer ayýplý çýkan malý müvekkiline teslim etmiþse, ancak müvek­kilinin izni ile geri verebilir. Nitekim ileride gelecektir. Bahir.

«Mucib olan ilh...» Bu da ikinci kavle göre, yani «Alýnan þey ibtidâen vekile sabit olur, sonra da müvekkilin mülkiyetine intikâl eder.» kavli­ne göre caridir.

«Vekil kendisine izafe etse müvekkili için sahih deðildir ilh...» Yani bu akitleri kendi nefsine izafe ederse, akit müvekkili için geçerli olmaz. O halde, zannedildiði gibi. bu kavil, Musannifin: «Nikâhta akti kendisine izafe etse, nikâh akti müvekkile deðil, kendisine olur.» sözüne zýd deðil­dir.

Bezzâziyye´de þöyle denilmektedir: «Boþama ve köle azadý için vekil olan kimse, sözünü elçi tayin edecek þekilde söylese, þöyle ki: «Falan kimse bana karýsýný boþamamý emretti.» veya «Kölesini azad etmeyi em­retti.» dese. onun sözü müvekkili adýna geçerli olur. Çünkü her durumda boþama ve azad müvekkile aittir. Ama eðer vekil, boþama, nikâhta ve­kâlet ifade eden sözlerle kendi nefsine izafe etse, nikâhta deðil, boþa­mada sahihtir. Aradaki fark nedir? Çünkü boþamada mânâ bakýmýndan müvekkiline izafe etmiþ olmaktadýr. Çünkü boþama kuru mülkiyetin (ra-kâbe) mülkiyeti üzerine bina edilir. Kuru mülkiyet ise boþama ve azatta müvekkile aittir. Nikâha gelince, vekilin zimmeti kadýnýn mehrini üstlen­meye müsaittir. Hatta nikâh kadýnýn vekâletine binaen olsa vekil de bu­na binaen nikâh aktinde yapmýþ olsa mana itibariyle kadýna izafe et­tiðinden vekâlete aykýrý hareket etmiþ sayýlmaz. Zira sanki, «Ben sana müvekkilem olan falan kadýndan yararlanmayý tamlik ettim.» demiþ gibi olur.»

Bahýr´da da þöyle denilmektedir: «Binaenaleyh müvekkile izafenin manasý çeþitlidir. Meselâ, erkek tarafýndan nikâha vekil olursa, bu þarta baðlýdýr. Eðer erkek tarafýndan vekil deðilse, cevazý ifade eder ki. þartsýz da caizdir.»

Fettâl´in Hâþiye´sinde Eþbâh´tan naklen þöyle denilir: «Ýbra için ve­kil olan bir kimse, borçlularý borçlarýndan dolayý ibra ettiðinde eðer bu ibrayý .müvekkiline izafe etmezse, geçerli olmaz. Hizâne´de de böyledir.»

Ben derim ki, «Bahrin açýk ifadesinden anlaþýldýðýna göre nikâh dýþýn­da izafe gerekli deðildir.» Halbuki bu ifade fukahanýnkine terstir. Dürer´ deki ifadeyi incele ayný zamanda Bahir üzerine yazmýþ olduðumuz Tali-kâte bak ve Vehbaniyye þerhinin yeminler bölümüne müracaat et.

«Ýnkâren sulh ilh...» Yani, inkâren sulhu vekile izafe etmek uygun deðildir. Ama ikraren sulhta bunun aksine vekil dilerse sulhu kendisine, dilerse vekiline izafe edebilir. Her iki yerde izafenin muhtelif olduðu açýklandý. O halde her iki sulhta da izafe, biribirinden farklýdýr. Ýbni Kemal.

«Sefir ilh...» Sefir, halkýn arasýný düzelten elçiye denilir. O zaman resul ile sefir ayný anlama gelmektedir. Çünkü vekilin her iki durumda da müvekkiline izafe etmesi gerekir. Zira vekil kadýna: «Kocan olan mü­vekkilim seni þu kadar para karþýlýðýnda hûlû etti.» der. Ýbni Melek. Mecma.

«Müvekkile ilh...» Çünkü müvekkil bu haklara yabancýdýr. Zira o haklarýn ikisi de asaleten vekile rücû eder.

«Takas olur ilh...» Yani müþterinin müvekkilde alacaðý olursa, mü­cerret akitte mebiin semeni müvekkilin borcuna takas yoluyla intikal et­miþ olur. Eðer müþterinin, vekil ve müvekkilin her ikisinde de deyni varsa, vekilin deðil, müvekkilin deyni ile takas olur. Ama müþterinin yalnýz ve­kil üzerinde deyni varsa, yine onun deyni ile takas olur, vekil müvekkili­ne sattýðý mebiin semeni kadar zamin olur.

Ýmam Ebû Yusuf ise, vekilin deyni ile takas olmayacaðýný söylemiþ­tir.

Bu meselenin aksine adam bir yetimin malýný satsa, müþteri de al­dýðý malýn semenini yetime verse, müþterinin zimmeti beri olmaz. Belki onun üzerine vacip olan, mebiin semenini yetimin vasisine vermesidir. Zira yetim, asla malýný kabzetmeye malik deðildir. O halde deynini de alamaz. O zaman, çocuða verilen semen, onun malýný zayi etmektir ki, ona itibar edilmez.

Ama sarftaki vekâlet yine yukarýdakinin aksinedir. Meselâ vekil, pa­ra bozmuþ olsa, müvekkil de sarf bedelini kabzetse, yine sarf bâtýl olur, müvekkilin kabzýna itibar edilmez. Ayni. Hâmiþ´te de böyledir.

«Karzýn kabzý için vekâlet vermek sahihtir, ilh...» Yani bir kimse, «Bana ödünç para ver.» dese, sonra da ödünç verilecek þeyin kabzý için birisini vekil tayin etse geçerli olur. Bahir, Kýnye´den.

UYGULAMA ÖRNEÐÝ: Ýkrar etmek için vekâlet vermek geçerlidir. Ancak vekilin ikrarýndan önce ikrar için vekâlet müvekkil tarafýndan ik­rar sayýlmaz.

Tavavisî´den þöyle nakledilmiþtir: «Bunun manasý, bir kimse birisine dava için vekâlet verse ve vekiline «Bana bir zarar veya ayýp gelme ih­timalinde ikrar et» dese o da iddia edilen malý ikrar etse, ikrarý müvekkili adýna sahihtir.» Bezzâziye´de de böyledir.

Ýmam Þafiî´nin bu mesele hakkýnda iki görüþü vardýr. Bunlardan sað­lam olana göre, bu meselede vekilin ikrarý geçerli deðildir.

Bahir sahibi Þirket kitabýnýn fasit þirketler bahsinde þöyle demiþtir: «Mubah olan birþeyde vekâlet geçerli deðildir.»

Bu fer´î mesele metinde davaya vekâlet babýnda gelecektir.



radyobeyan