Hanefi Fýkhý
Pages: 1
Emanet( Vedia) By: neslinur Date: 07 Þubat 2010, 23:57:58



Reddü´l Muhtar / Emanet( Vedia)

VEDÎA (EMANET) KÝTABI

METÝN


Emânet ile mudarebe hükümde ortaktýr. Yani ikisi de esasta emâ-nettir.

Îdâ, emanet vermek demektir. Bu kelime sözlükte: ved´u kökünden gelir ve terketmek anlamýndadýr.

Bir terim olarak, bir kimsenin malýný, korumasý için bir diðerine açýkça veya dolaylý yoldan teslim

etmesidir. Dolaylý emanet verme þöyle olur: Bir kimsenin, bal koyduðu kabý delik olsa, sahibinin

yanýnda bulunmadýðý bir sýrada bir diðeri onu alsa, bir süre koruduktan sonra da terketse, zayi

olursa onu tazmin etmesi gere-kir. Çünkü bu kabý almakla dolaylý yoldan onun korunmasýný üzerine

al-mýþ bulunur. Bahýr.

Vedîa, emin bir kimsenin yanýnda býrakýlan mala denir. Vedîa, ema-netten daha hususîdir. Musannýf

ve diðerleri de bunu araþtýrmýþlardýr.

Emanetin rüknü açýkça, kinayeli sözlerle veya konuþmaksýzýn alýp vermek suretiyle icab ve

kabulden ibarettir.

Açýkça icab: Birisinin diðerine, «Bunu sana emanet olarak verdim.» demesidir.

Kinayeli icab: Birisinin diðerine, «Bana bin dirhem veya þu kumaþý ver.» demesi üzerine, onun,

«Sana verdim.» demesidir. Bu þekilde veri-len emânet olur. Bahýr. Çünkü vermek hibeyi de

kapsamýna alýr. Fakat emanet daha aþaðý derecede olduðu için önce o akla gelir. O halde bu ifade

kinayeli sözlerle emanete icabtýr.

Konuþmaksýzýn alýp vermek suretiyle icab: Bir kimse bir kumaþ ge-tirerek diðerinin yanýna býraksa,

o da hiçbir þey söylemese, o þey onun yanýnda emanet olur. Bu da fiilen icabtýr.

Kabul de açýkça veya dolaylý yoldan olur. Açýkça kabul, onun ya-nýnda konulduðu zaman. «Kabul

ettim.» demesidir.

Dolaylý yoldan kabul ise, yanýna konulduðu zaman susmasýdýr. Me-selâ, elbiselerin hamamda

çamaþýrcýnýn önüne býrakýlmasý veya han sahi-bine, «Atýmý nereye baðlayayým?» diye sorulunca

onun, «Þuraya baðla.» demesi, emaneti kabul ettiðini gösterir. Haniye.

Ýþte bu icab ve kabulün lüzumu, emanetin korunmasýnýn vücubu hakkýndadýr.

Sýrf emanet ise yalnýz icabla tamamlanýr. Hatta, mal sahibi gasbediciye «Gasbettiðini sana emanet

ettim.» dese, gasbeden kabul etmese bile tazmin yükümlülüðünden kurtulur.

ÝZAH

«Sahibinin yanýnda bulunmadýðý ilh...» Musannýf bu kaydý þunun için koymuþtur: Eðer sahibi hazýr

olsa, alan kimse zamin olmazdý. Nitekim Musannýf da bunu böyle tesbit etmiþtir. Yakûbiye´ye

bakýnýz.

Minah kitabýnda, «Emânet, dimâný gerektirmeyen þeye denir. O za-man emanet kelimesi ariyet,

kiralanan þey gibi, hizmet için ariyet olu-nan þahsýn elindeki köle gibi dýmân olmayan bütün

durumlarý kapsamý-na alýr. Vedâa ise icab ve kabul ile emanet edilen þeye denir. O halde emanet ile

vedîa ayrý þeylerdir.» denilmiþtir. Nihaye sahibi de bunu ter-cih etmiþtir.

Bahýr´da da þöyle denilir: «Emânet ile vedianýn bazý durumlarda hü-kümleri çeþitlidir, muhteliftir.

Çünkü vediada ihtilâftan sonra anlaþtýklarý takdirde emanetçi tazmin etmekten kurtulur. Emanette

ise ihtilâftan son-ra emanetçi tazmin sorumluluðundan kurtulamaz.

Hâmiþ´te zikredilen ince bir nokta:

Rivayet olunur ki, Züleyhâ yoksulluða düþünce Yusuf aleyhisselama karþý hüzününden ötürü

gözlerine að inmiþti. Bu halde fakirlerin giydiði elbiselerle yolun kenarýnda oturuyordu. Yusuf

aleyhisselam yoldan geçer-ken ayaða kalkarak, «Ey melik, beni dinle.» diye seslendi. Yusuf aley-´

hisselam durunca, Züleyhâ, «Emanet, köleleri meliklerin yerine ikâme eder. Hiyanet ise melikleri

kölelerin yerine.» dedi. Yusuf aleyhisselam onun kim olduðunu sordu. Onun Züleyha olduðunu

söylediler. Yusuf aleyhisselam acýyarak onunla evlendi. Zeylâî.

«Üstü kapalý bir þekilde ilh...» Üstü kapalý kinâye´den maksat açýðýn zýddý olan kinayedir.

Boþanmanýn üstü kapalý yapýlmasý gibi. Yoksa be-yan ilmindeki «kinaye» deðildir.

«Çünkü ilh...» Bahýr´da da yine bunun gibi illetlendirilmiþtir.

«Hiçbir þey söylemeden ilh...» Eðer malý koyduðu zaman, «Ben ema-net kabul etmiyorum.» derse,

zamin olmaz. Çünkü açýkça reddedildiðin-den örfen kabul sabit olmaz.


Câmiü´l-Fusûleyn sahibi þöyle der: «Ben derim ki, bu mesele, birisi sýðýr çobanýna bir baþkasýyla bir

sýðýr gönderse, çoban elciye, «Bunu ka-bul etmiyorum, sahibine geri götür.» dese, o da götürse,

çobanýn ema-netçi olmadýðýna delâlet eder. Uygun olan çobanýn burada zamin olma-masýdýr.»

Halbuki bunun aksi geçti. Fakir der ki, Câmiü´l-Fusûleyn sahibinin, «Uygun olan, çobanýn burada

zamin olmamasýdýr.» sözü uygun deðildir. Çünkü hayvaný getiren elci, hayvaný çobana getirmekle

elcilik hükmün-den çýkarak yabancý olmuþtur. Zira onun elçiliði sýðýrý çobana getirene kadardý.

Çoban ona, «Bunu kabul etmiyorum, sahibine geri götür.» de-diði zaman o sýðýrý bir yabancýya veya

bir yabancý ile geri vermiþ ol-maktadýr. Bundan dolayý çoban zamindir. Fakat kumaþ meselesi

bunun aksinedir. Nûru´l-Ayn. Bahsin tamamý oradadýr.

Nûru´l-Ayn´da Zahîre´den naklen þöyle denilmiþtir: «Birisi yanýna bý-rakýlan kumaþý emanetçi

olmamak için, «Kabul etmiyorum.» dese, kuma-þýn sahibi de kumaþý yanýna býrakarak gitse, onu

kabul etmeyen adam kaldýrarak evine koysa, uygun olan zamin olmasýdýr. Zira burada ema-net sabit

olmadýðýndan, yerden kaldýrmakla gasbedici olmaktadýr.

Fakir diyar ki: Bu meselede kapalýlýk vardýr. Þöyle ki, gasb, mâlikin elini gasbedilenden

kaldýrmaktýr. Bu da burada mevcut deðildir. Adamýn, yanma terkedilen kumaþý kaldýrmasý, ona zarar

kasdýyla deðil, menfaati içindir. Belki mâlikin kumaþý oraya terketmesi, ikinci defa emanettir. Önce

kabul etmeyen adamýn onu yerden kaldýrmasý da kapalý bir þe-kilde kabuldür. O halde zahir olan,

kumaþý kaldýran kimsenin zamin ol-mamasýdýr. Allahu Teâlâ en doðrusunu bilir.

«Hiçbir þey ilh...» Bir kimse, «ben kabul etmiyorum.» derse, emanetçi olmaz. Çünkü emanetçi

gösteren birþey mevcut deðildir. Bahýr.

Bahýr´da Hülâsa´dan naklen þöyle denilir: «Bir kimse kitabýný bir top-luluðun yanýna koysa, onlar da

o kitabý orada býrakarak gitseler, kitap zayi olursa hepsi zamindir. Eðer hepsi birden deðil de teker

teker kalk-mýþ iseler, en son kalkan zamin olur. Çünkü, sona kalan korumaya hýfza tayin edilmiþ

sayýlýr. Tayin de korumayý gerektirir.»

Bu bahiste, yakýnda gelecek olan hancý meselesi gibi, icab ve ka-bulün her ikisi de açýk deðildir.

UYGULAMA MESELESÝ:

Câmiü´l-Fusûleyn´de þöyle denir: Birisi hayvanýný baþkasýnýn ahýrý-na baðlamýþ olsa, ahýr sahibi

hayvaný oradan çýkarsa, zayolduðu takdir-de zamin olmaz. Çünkü hayvan binaya zarar verir. Bina

sahibi kendisi-nin hayvan baðladýðý yerde baðlanmýþ bir hayvan görse de onu çýkarsa zamin olur.

Sâyýhânî.

«Susmasý ilh...» Çünkü susmasý kabul anlamýna gelir.

Hâniye´de bu konu zikredildikten sonra þöyle denilmiþtir: «Baþkasý-nýn evine, ev sahibinden

habersiz birþey konulsa, konulan þey zayi ol-sa, ey sahibi zamin olmaz. Çünkü ev sahibi korumayý

üzerine almamýþ-týr. Bir kimse diðerinin yanýna birþey koyarak, «Bunu sakla.» dese, býra-kýlan mal

zayi olsa, yanma býrakýlan adam yine zamin deðildir. Çünkü korumayý üzerine almamýþtýr.

Burada bu kimsenin razý olup olmadýðýnýn karine yoluyla anlaþýlma-sý mümkündür. Sâyýhânî.

«Çamaþýrcýnýn ilh...» Çamaþýrcý hazýr olduðu sürece, hamamcý ema-netçi olmaz. Eðer çamaþýrcý

yoksa, hamamcý emanetçidir. Bahýr.

Bahýr´da da, Hülâsa´nýn kiralamalar konusundan naklen þöyle de-nilir: «Hamamda yýkanan kimse

bir elbise giyse, çamaþýrcý onun kendi elbisesini giydiðini zannetse, sonra onun baþka birisinin

elbisesi oldu-ðu ortaya çýksa, çamaþýrcý zamindir. Saðlam olan görüþ de budur. Zira çamaþýrcý

sormadýðý için görevini yapmamýþ olur.»

Bu konu ileride gelecek olan, «emin kimseye dýmâný þart koþmak geçersizdir.» sözüne zýd deðildir.

Ebussuud böyle ifade etmiþtir.

«Ýþte bu ilh...» Bu, kabulün þart olduðunu gösterir.

«Kabul etmese bile ilh...» Metinde geçtiði gibi, kabul ya açýkça veya dolaylý yoldan olur. Bu

meselede gasbedicinin kabul etmemesi red anla-mýna gelir. Fakat mal sahibinin, «Sana emanet

ettim.» sözüne karþýlýk susmasý, dolaylý yoldan kabuldür.

METÝN

Vedianýn þartlarýndan birisi, emanet verilecek malýn elle tutulmasý kabil olmasýdýr. O halde kaçan

bir köle veya havadaki kuþ birisine ema-net verildiði takdirde emanetçi ona zamin deðildir.

Vedianýn þartlarýndan birisi de emanetçinin mükellef olmasýdýr. Çün-kü vediayý korumak vaciptir. O


halde bir çocuða mal emanet edilse, çocuk onu helak etse zamin olmaz. Çünkü mükellef deðildir.

Hacizli bir köleye mal emanet edilse, köleliðinde deðil, ancak azad edildikten son-ra zamin olur.

Vedia da emanettir. Buna göre hükmü de þudur: Vedîada kabul müstebahtýr. Vediayý korumak taleb

edildiðinde vermek de vacibtir. Buna gö-re emanet edilen mal, emanetçinin müdahelesi olmaksýzýn

helak olursa, emanetçi ona zamin olmaz. Ancak vedia eðer ücretle emanet edilmiþ-se, o zaman

emanetçi zamin olur. Eþbâh, bunu Zeylâî´ye nisbet etmiþtir. Daru Kûtnî´nin rivayet ettiði, «Hain

almayan emanetçiye yelâk olan ema-netten dolayý dýmân yoktur.» hadisine dayanýlarak mutlaka

zamin ol-maz. Ýster korunmasý mümkün olsun, ister onunla birlikte baþka birþey de helak olsun,

ister olmasýn.

Hamamcý ve hancý gibi emin kimselerin üzerine dýmân þartý koymak geçersizdir. Fetva da bu

görüþe göre verilir. Hülâsa ve Sadrý Þeria.

Emanetçinin emaneti kendi malý gibi gerek kendi nefsi ile, gerek aile fertleri ile korumasý gerekir.

Onun ailesi de ister hakikaten olsun, ister hükmen olsun onunla beraber ayný evde oturandýr.

Yoksa nafakasýný verdiði kimse deðildir. Binaenaleyh beraber oturmadýðý karýsýna veya mümeyyiz

olan çocuðuna vermiþ olsa, onlarla hükmen beraber oturduðu için emanetçi zamin olmaz. Hülâsa.

Emanetçi olan kadýn vediayý kocasýna vermiþ olsa, yine zamin ol-maz. Çünkü itibar edilen beraber

oturmadýr, nafaka deðildir. Bazý âlim-ler nafaka verme ve birlikte oturmaya beraber itibar

etmiþlerdir. Aynî.

ÝZAH

«Elle tutulmasý kabil olmasýdýr, ilh...» Faziletli âlimlerden bazýlarý, bu ifadede müsamaha vardýr

demiþlerdir. Zira elle tutulmaktan maksat, bilfiil elde olmasýdýr. O halde elle tutulabilir olmasý yeterli

deðildir. Nitekim Dü-rer´de de: «Elinde olmayan birþeyi korumak muhaldir.» sözüyle buna iþaret

edilmiþtir. Düþün. Fettâl. Buna Ebussuud cevap vermiþtir.

«Çocuða mal emanet etse ilh...» Remlî, Minâh haþiyesinde þöyle de-miþtir: «Þu mesele çocuða

emanet etmekten istisna edilmiþtir: Çocuk kendi gibi bir mahcura, ikisinin de mülkü olmayan bir

malý emanet etse, malýn sahibi emanet edene de, alana da malýný tazmin ettirir.» Fevâid-i

Zey-niyye´de de böyledir. Medenî. Fettâl´in haþiyesine bakýnýz.

«Azad edildikten sonra zamin olur ilh...» Köle eðer balið ise. Eðer balið deðilse, köleye dýmân

yoktur.

UYGULAMA MESELESÝ :

Hâmiþ´te þöyle denilmiþtir: «Emanetçi eðer aile fertlerini nakletmeye muhtaç ise veya ailesi yoksa,

o emanet ile yola çýksa ve yolda emanet mal zayi olsa, zamin deðildir. Bu da eðer mal sahibi eðer

yer tayin et-miþse böyledir. Eðer mal sahibi yer tayin etmemiþse, meselâ, «Þunu fa-lan yerde koru.»

dememiþse, emanetçi onunla sefere gittiði takdirde, eðer yol tehlikeli ise icmâ ile zamin olur. Eðer

yol tehlikeli deðilse, bize göre (Hanefîlere) zamin olmaz. Baba ve vasinin çocuðun malý ile yola

çýkmalarý gibi, bu mesele de böyledir. Emanette yükleme ve zorluk yoksa Câmiü´l-Fusûleyn.

«Eðer emanette yükleme ve zorluk varsa, emanetçi onun korunma-sý ile mutlaka emrolunmuþ ise,

bakýlýr: Eðer mutlaka yola gitmesi ge-rekiyor ve emaneti verilen þehirde korumaktan acizse, o

zaman bilicma zamin deðildir. Eðer sefere çýkmasý mutlaka gerekli deðilse, yol ister uzun, ister kýsa

olsun, Ebû Hanîfe´ye göre yine zamin deðildir. Ýmam Ebû Yusuf´tan yapýlan rivayete göre ise, eðer

yol uzun ise zamin olur, kýsa ise zamin olmaz. Ýmam Muhammed´e göre ise yol ister uzun, ister kýsa

olsun her iki halde de zamin olur. Câmiü´l-Fusûleyn.

«Ücret karþýlýðýnda emanet alan kimse ise, bu emanetle yola gitme hakkýna sahip deðildir.» Çünkü

bu emanetin korunma yeri akitle belirlen-miþtir. Câmiü´l-Fusûleyn.

«Taleb edildiðinde ilh...» Ancak aþaðýdaki birkaç mesele bunun dýþýndadýr.

«Ücretle ilh...» Aþaðýda da geleceði gibi müþterek iþçi zamin olmaz. Malý tazmin etmesi þart koþulsa

bile zamin olmaz. Eðer, «zamin olur» dersek bu metindeki, «Emin kimselerin üzerine dýmân þartý

koymak ge-çersizdir» ifadesi ile çeliþir. Bu duruma göre müþterek iþçi için dýmân þartý konsa bile

dýmân yükümlülüðü bulunmaz. Dýmân þart koþulunca bile hüküm böyle olursa, þart koþulmayýnca

nasýl zamin olur?

Bezzâziyye´de, «Hamamcýya ücretle birþey teslim edilse, kaybolduðu takdirde zamin olduðu þartý da

koþulsa, zikrettiðimiz gibi müftabih görü-þe göre onun bu sözünün þartýnýn hiçbir etkisi yoktur.»

denilmiþtir. Sâyýhânî.


Bu konuda Fettâl´in haþiyesine bakýnýz. Çünkü o, iki meseleyi birbi-rinden ayýrmýþtýr. Zira buradaki

hamamcý meselesinde hamamcý özellikle emanet býrakýlan þeyi korumak için kiralanmýþtýr. Fakat

müþterek iþçi bunun aksinedir. Çünkü o korumak için deðil, çalýþmasý için kiralanmýþ-týr. Düþün.

«Zeylâî´ye ilh...» Zeylâî´nin misli Nihâye. Kifâye ve baþka birçok kitapta da vardýr. Remli, Minâh

haþiyesi.

«Hamamcý ilh...» Örfen, hamamcý, korumasý karþýlýðýnda ücret alýyor-sa, zamin olur. Çünkü bu,

ücret karþýlýðý emanetçiliktir. Fakat fetva taz-min yükümlülüðünün bulunmadýðý tarzýnda verilir.

«Mümeyyiz olan çocuðuna ilh...» Yani çocuðun korumaya gücünün yetmesi þarttýr. Hülâsa´dan

naklen Bahýr.

METÝN

Emanetçinin aile fertlerinin de güvenilir kimseler olmasý þarttýr. O halde eðer aile fertlerinden olan

kiþinin hain olduðunu bilerek emaneti teslim ederse, emanetçi zamin olur. Hülâsa.

Emanetçinin aile fertlerinden olan kiþinin de kendi aile fertlerine emaneti vermesi caizdir. Eðer mal

sahibi emaneti emanetçinin aile fertlerinden bir kimseye vermesini yasaklasa, emanetçi de

ailesinden baþ-ka kimseler olduðu halde, bu yasaklanan kimseye verse -Ýbn Melek-zamin olur.

Fakat ondan baþka kimsesi yoksa, ona vermekle zamin olmaz.

Emanetçi emaneti ailesinden olmayan kimselerle korusa, zamin olur. Ýmam Muhammed´den yapýlan

rivayete göre, eðer o emaneti vekil, ti-caretle izinli köle, mufâvaza veya inan þirketi ortaðý gibi kendi

malýný koruyan kiþi ile korursa bu caiz olur. Fetva da bunun üzerinedir. Ýbni Melek. Ýbni Kemal ve

diðer âlimler de buna dayanmýþlardýr. Musannýf da bunu kabul etmiþtir.

Emanetçi emanetin yanmasýndan veya suya batmasýndan korkarsa, yangýn veya su da çevresini

kuþatmýþsa komþusuna veya baþka bir ge-miye vermesi halinde zamin olmaz. Eðer yangýn veya su

çevresini ku-þatmýþsa, zamindir. Ancak kendi ailesinden olan birisine verme imkâný olduðu veya

diðer gemiye teslim imkâný bulunduðu halde baþkasýna ver-se veya gemiden diðer gemiye atsa,

emanet de iþin baþýnda veya parça parça denize düþse zamin olur. Zeylâî.

Emanet zayi olduktan sonra emanetçi emaneti komþusuna veya baþ-ka bir gemiye verdiðini iddia

ederse, o zaman, eðer evinde yangýn çýk-týðý bilinirse, iddiasý tasdik olunur. Eðer evinde yangýn

çýktýðý bilinmiyor-sa, iddiasý tasdik edilmez. Ýddiasý ancak delil ile tasdik edilir. O halde böylece

Hidâye´nin ifadesi ile Hülâsa´nýn ifadesi arasýnda uygunluk mey-dana gelir.

ÝZAH

«Zamin olur ilh...» Yani o hýyanet eden kimseye verdiði için zamin olur. Emaneti halkýn

emanetlerinin bulunduðu bir binaya koyarak gitse, helak olduðu takdirde emaneti yine zamin olur.

Bahir. Hülâsa´dan.

«Kendi aile fertlerine vermesi ilh...» Ýkinci «ailesi» sözündeki zami-rin birinci «aile» sözüne

döndürülmesi de mümkündür. Þurunbulâliye de böyle açýklanmýþtýr. Ýkinci «aile» sözündeki zamirin

emanetçiye dön-dürülmesi de mümkündür. Makdisi de böyle açýklamýþtýr.

Makdisî þöyle der: «Annesi ile babasýnýn emanetçinin ailesinde bu-lunmalarý þart deðildir. Fetva da

bununla verilir. O halde emanetçi ema-neti ailesinden baþkasýna verirse, emanetçinin sahibi bunu

kabul ettiði takdirde emanetçi aradan çýkmýþ olur. Emanetçi emaneti bir baþkasýnýn ambarýna

kirasýz olarak koyarsa, zamin olur. Emanetçi emaneti evinin kiraya verdiði bölümüne koyarsa

bakýlýr: Eðer her ikisinin ayrý ayrý kili-di varsa zamin olur. Eðer her ikisinin müstakil kilidi yoksa,

ikisi de birbirlerinden çekinmeden eve girebilyorlarsa, zamin olmaz. Fakihlerin emanetçinin

emaneti ailesine vermesi hususunda susmalarý, emanetçinin ona mâlik olmadýðýna iþarettir.

Þeyhimiz burada ihtilâfý ve dýmânýn tercih edildiðini nakletmiþtir.» Sâyýhânî. Burada «þeyhimiz»den

maksat Ebussuuddur.

UYGULAMA MESELESÝ :

Mal sahibi emanetçiye, «Malý dilediðine ver, o bana getirir.» dese, emanetçi de emin bir kimseye

verse, emanet de zayi olsa bazý âlimler, «zamindir», bazý âlimler de. «Zamin deðildir» demiþlerdir.

Tatarhâniye. Sâyýhânî.

UYGULAMA MESELESÝ :


Emanetçi olan kadýn vefat etmeden emaneti komþusu olan bir ka-dýna verse, emanet, komþusunda

helak olsa, Belhî, «Ölümü sýrasýnda ya-nýnda aile fertlerinden hiç kimse yoksa, zamin deðildir.

Nitekim emanetçi evinde yangýn çýkýnca emaneti yabancý bir kimseye verdiði takdirde de zamin


olmaz.» demiþtir. Haniye. Fetva da bunun üzerinedir. Bahýr´da bu meseleyi Nihâye´den nakletmiþ,

bu bahisten önce þöyle denilmiþtir: «Me-tinlerin açýk anlamýna göre emanetçiden baþkasý olan

kimsenin ailesin-den olmasý þarttýr.» Hülâsa sahibi de bu görüþü tercih etmiþtir.

«Çevresini ihata etmiþse ilh...» Tatarhâniye´de, Tetimme´den nak-len þöyle denilir: «Hâmid el-Vebrî,

«evine ateþ düþen bir emanetçi ema-neti baþka bir yere nakletmezse zamin olur mu?» sorusuna,

«Bakýlýr, eðer nakil imkâný olduðu halde nakletmeyerek yanmaya terketmiþse za-min olur.» cevabýný

vermiþtir.

Emanetçi emaneti bir yere býraksa, orada böcekler onu yese, eðer kaldýrma imkâný olduðu halde

kaldýrmamýþsa, zamin olur. Eðer kaldýrma imkâný yoksa, zamin olmaz. Nazým´da geleceði gibi.

Ýmam Muhammed þöyle der: «Emanetçinin evinde yangýn çýksa, ema-netçi emaneti bir yabancýya

verse, emanet onda helak olsa, emanetçi zamin olmaz. Eðer yangýn söndürdükten veya evden

çýktýktan sonra ema-neti geri istemezse, zamin olur.» Bu bahsin tamamý Nûru´l-Ayn´dadýr.

Cevâhirü´l-Fetâvâ´da da özetle þöyle denilir: «Emanetçi bir özürden dolayý emaneti bir baþkasýna

verse, özür ortadan kalktýktan sonra geri almazsa, ikinci kiþinin elinde helak olduðu takdirde zamin

olmaz. As-lýnda emanetçi emaneti bir basýsýna vermekle zamin olur, fakat burada bir özürden ötürü

verdiði için dýmân söz konusu olmaz. Emanetçi emaneti ailesinden birisine verse, onlarýn yanýnda

býraksa, ailesine bý-rakmaya izinli olduðundan zamin olmamasý da bunu gösterir. Bu me-selede de

özürden dolayý baþka birisine vermeye izinli sayýlýr.»

«Hülâsa´nýn ifadesi ilh...» Hülâsa adlý eserdeki ifadeler þöyledir: «Evinde yangýn çýktýðý biliniyorsa,

emanetçinin sözü kabul edilir. Eðer evinde yangýn çýktýðý bilinmiyorsa, kabul edilmez.»

Hidâye´nin ifadesi de þöyledir: «Onun sözü ancak delil ile kabul edi-lir.»

Minâh´ta da þöyle denilir: «Hidâye´nin sözlerinin þu þekilde anlaþýl-masý mümkündür: Eðer evinde

yangýn çýktýðý bilinmiyorsa, o zaman an-cak delil ile kabul edilir. Bu þekilde anlaþýldýðýnda

aralarýnda uygunluk hâsýl olur. Bundan dolayý biz Muhtasar´da buna dayandýk». H.

Ynt: Emanet( Vedia) By: neslinur Date: 08 Þubat 2010, 00:05:58
METÝN

Emanetçi mal sahibi emaneti taleb edince teslimine gücü yettiði hal-de zulmen vermezse zamin

olur. Eðer taþýmaktan kaçýndýðý için vermiyor-sa, zamin deðildir. Ýbni Melek.

Vekilin talebi, hükmen mâlikin talebi gibidir. Fakat zahir kavle göre. mal sahibinden bir temsil

belgesi gibi bir þey getirse bile elçi bunun aksinedir.

Emanetçi malý vermeyen muktedir deðilse veya kendi nefsinden ya-hut malýndan korkuyorsa,

-meselâ, kendi malý emanetle birlikte saklý ise- Ýbni Melek zamin olmaz. Zalim bir kimsenin emaneti

talep etmesi gibi. Meselâ emanet bir kýlýç ise, sahibi onunla bir adamý öldürmek için taleb ediyorsa,

o zaman emanetçi kýlýcý vermeyebilir. Yalnýz kýlýcý mubah þekilde kullanmak için taleb ettiðini

biliyorsa o zaman verebilir. Cevahir.

Bir kadýn, içinde kocasýna borçlu olduðunu bildiren bir yazý bulunan kitabý emanete verse veya

içinde kocasýndan mehrini aldýðýný bildiren bir yazý bulunan bir kitabý emanet verse, bu durumda

emanetçi kocanýn hak-kýnýn zayi olmamasý için o kitabý kadýna vermeyebilir. Haniye.

Emanetçi emaneti kimseye bildirmeden ölürse, bu da zulmen teslim etmemek gibidir. Yine zamin

olur. O zaman o emanet terekesinde borç olur. Ancak ölen emanetçi varislerinin emaneti bildiklerini

biliyorsa, o zaman zamin deðildir.

Mirasçý, «Ben emaneti biliyordum» dese, emaneti isteyen onu reddetse, varis eðer emanetin

özelliklerini açýklar ve «Ben onu biliyordum. O helak oldu.» derse, o sözünde doðrudur. Bu þekilde

emanetin emanetçi yanýnda kalmasý ile varisin yanýnda kalmasý birdir.

Ancak þu meselede emanetçi ile varis bir deðildir. Vâris emaneti hýrsýza gösterirse zamin olmaz.

Fakat emanetçi hýrsýza gösterirse za-min olur. Hülâsa. Ancak emanetçi, emaneti alacaðý zaman

hýrsýza en-gel olmak ister ve hýrsýz zorla alýrsa zamin olmaz.

ÝZAH

«Vekilin talebi ilh...» Hülâsa´da þöyle denilir: «Mal sahibi emanetini taleb etse, emanetçi, «Þu anda

hazýrlama imkâným yok.» dese, bunun özerine mâlik býrakýp gitse, bakýlýr: Mâlik eðer rýzasý ile

býrakýp gitmiþse, emanetin helaki halinde emanetçi zamin olmaz. Çünkü rýzasý ile gittiði için mâlik

emaneti yenilemiþtir. Fakat rýzasý olmaksýzýn terketmiþse, he-lak olmasý halinde emanetçi zamin

olur. Emaneti taleb eden mâlikin veki-li ise, mutlaka zamin olur. Çünkü vekil, mâlik gibi deðildir.

Yani vekil emaneti yenileyemez.»


Hülâsa adlý eserdeki bu ifade açýkça gösteriyor ki emanetçi emaneti, teslim etmezse, zamin olur. Bu

mesele açýktýr.

Fusûl-i Ýmâdiye´de Zahîre´ye isnadla þöyle denilmiþtir: «Mâlikin el-çisi emaneti taleb ettiðinde

emanetçi, «Emaneti ancak bana verene ve-ririm» diyerek emaneti teslim etmese, helak olduðu

takdirde emanetçi zamin olur.»

Bu mesele, Kadý Zahîrüddln´in Fetâvâ´sýnda da zikredilmiþtir. Necmeddin buna cevap vererek, «O

zamindir.» demiþtir. Ama bunda bir gö-rüþ vardýr. Þöyle ki, mâlik emaneti kabz için vekil olduðunu

iddia eden kiþiyi tasdik ederse zamin olur. Çünkü Ýmâdiye adlý eserin sahibi, Ve-kâlet babýnda,

«Emanetçiye emanetin vekile verilmesi için emredilmez.» demiþtir. Lâkin bir âlim þöyle diyebilir:

Burada elçi ile vekili birbirlerinden ayýrýrýz. Çünkü elçi, onu elçi gönderen kiþinin dili ile konuþur.

Vekil ise öyle deðildir. Görülmüyor mu ki, vekilin azli bilmezden önce azledilmesi geçerli olmadýðý

halde, elçi azli öðrenmezden önce, gönderen kimse rücû ederse bu geçerli olur. Kâdý´nýn

Fetâvâsýnda da böyledir. Minâh.

Minâh adlý eseri haþiye eden Remlî, Bahýr´ýn haþiyesinde, «Fusûl´da olan, «Vekil meselesinde

emanetçi zamin olmaz.» ifadesinin zahiri, Hülâsa´mn ifadesine aykýrý olur. Bana ikisinin arasý

bulunabilir gibi geliyor. Þöyle ki, Hülâsa´nýn ifadesi eðer vekil emanetçinin yanýnda emanetçinin

yasaklamasýndan sonra diðer bir zamanda vermek üzere emaneti inþa etmeye hamledilir. Fusûl ve

Tecnîs´deki ifade de þuna hamledilir: Ema-netçi bizzat mal sahibine vermek üzere vekile vermiyor.

Çünkü, «Ben ancak emaneti bana verene veririm» demektedir. Böyle anlaþýlýnca iki-sinin arasý

bulunmuþ olur» denilir. Bu bahsin tamamý Bahir hâþiyesindedir.

«Zalim bir kimsenin talebi gibi ilh...» En açýk anlamda buradaki, «zâlim»den maksat, mâliktir. Çünkü

burada söz bizzat onun hakkýndadýr. Bu ifadeden sonra gelenler de buna dayandýrýlýr. Buradaki

zâlimden maksa-dýn bizzat mâlik olduðuna Musannifin Minâh´taki, «Bir zâlim emaneti taleb etse, o

da vermese, zamin olmaz. Zira verdiði takdirde zulme yar-dým etmiþ olur.» sözü de buna delâlet

etmektedir.

Hâmiþ´te zikredilen bir uygulama meselesi:

Emânet olan hayvan hastalansa, emanetçi birisine onu tedavi etmesini söylese adam tedavi

ederken hayvan ölse, mâlik hayvanýný dilerse emanetçiye dilerse tedavi edene tazmin ettirir. Eðer

emanetçi bizzat ken-disi zamin olursa, tedavi edenden bir þey istemez. Eðer tedavi eden za-min

olursa, hayvaný ister emanetçinin, isterse baþkasýnýn olarak bilsin, tazmin ettikten sonra döner,

ödediði parayý emanetçiden geri alýr. Ama eðer emanetçi tedavi eden kimseye, «Bu benim malým

deðildir.» veya «Ben ona tedavi et demedim.» derse, o zaman tedavi eden kiþi emanet-çiden bir þey

alamaz. Câmiü´l-Fusûleyn´de de böyledir.

«Bildirmeden ölürse ilh...» Eðer mal sahibine bildirmeden ölürse, dýmân yoktur. Ama kabul edilen

söz þüphesiz, yemini ile birlikte mal sa-hibinindir. Hanûtî diyor ki: «Rehinde borçtan fazlasý da bu

kýsýmdan mý-dýr? Ben derim ki, o da bundandýr. Çünkü fakihler, «Ýnsan emanette ne ile zamin

olursa, rehinde de onunla zamin olur» demiþlerdir. O halde rehin borcun miktarýný bildirmeden

ölürse, borçtan fazlasýna zamindir. Ben de bununla fetva verdim.» Remlî´den özetle.

«Zamin olur ilh...» Mecmaü´l-Fetâvâ´da þöyle denilir: «Emanetçi, mudarebede iþletmeci, emânet

olarak alýp kullanan (ariyet alan), satýþý meccânen yapmak için alan, kýsaca elinde emanet olarak

mal bulunan her kimse, emanetin neler ve ne miktar olduðunu bildirmeden ölürse, emanet de

aynýyla bilinmezse, o emânet onun terekesinde borç olarak kalýr. Çünkü o bildirmemekle emaneti

istihlâk etmiþ olur. Bildirmeden öl-menin anlamý, emanetin durumunu açýklamadan ölmesi

demektir.» Eþbâh´ta da böyledir.

Þeyh Ömer bin Nüceym´den, «Hasta bir kimse, «Dükkânýmda falan kimsenin parasý var fakat ne

kadar olduðunu bilmiyorum.» dese ve ölse, paralar da bulunmasa ne olur? diye sorulunca þöyle

cevap verir: «Bu, miktarý bilinmeyen þey kabilindendir. Bir miktar dirheme zamindir. Çün-kü

Bidâye´de þöyle tarif edilmiþtir: «Techîl (durumu ve miktarý meçhul þey), emanet aynýyla bilinmediði

halde açýklamadan ölmektir.»

Bazý faziletli kimseler, «Ýbni Nüceym´in bu cevabýnda düþünme var-dýr, sen de düþün» demiþlerdir.

«Varislerin emaneti bildiklerini biliyorsa ilh...» Varisi, «O hayatta iken geri verdi.» veya «Emanet

hayatýnda helak oldu.» dese, sözü delil-siz tasdik edilmez. Emanetçinin hayatta iken, «Ben ona geri

verdim» de-diðine dair delil getirirse, delili kabul edilir. Sâyýhânî.

«Emanetçi yanýnda ilh...» Yani mâlik helakini iddia ederse, Çünkü burada maksat, vârisin de


emanetçi gibi açýklanmasý halinde, helaki hu-susundaki sözünün kabul edilmesidir. Ancak varis bir

meselede emanet-çiye muhaliftir. Þöyle ki, mâlik «Emanetçi bildirmeden öldü.» dese, varis de buna

karþýlýk, «Öldüðü gün duruyordu ve biliniyordu, sonra helak ol-du.» dese, burada mal sahibinin

sözü tasdik edilir.(*) Doðru olan da budur. Çünkü dýþ görünüþ bakýmýndan emanet onun

terekesinde deyn olur. Varislerin sözü de tasdik edilmez. Fakat varisler, «O hayatta iken emaneti

geri vermiþti.» veya «emanet onun hayatýnda telef olmuþtu.» deseler, bu sözleri delilsiz tasdik

edilmez. Çünkü emanetçi bildirmeden ölmüþtür. O halde tazmin yükümlülüðü terekeye ait olur.

Varisler, emanetçinin hayatýnda, «Ben emaneti geri verdim.» dediði-ne dair delil getirirlerse, delilleri

kabul edilir. Çünkü delil ile sabit olan birþey ayn olarak sabit olan þey gibidir. Zahîre´den,

Câmiü´l-Fusûleyn.

«Ancak emanetçi ilh...» Emanetçi hýrsýza yol gösterirse zamin olur. T, Hülâsa´dan naklen þöyle der:

«Emanetçi ancak hýrsýza emanetin yeri-ni gösterir, alýrken de engel olmazsa zamin olur. Eðer engel

olursa zamin olmaz.»

«Engel olmak ister ilh...» Yani emanetçi hýrsýza engel olmak ister ve o da zorla alýrsa. Fusûleyn.

METÝN

Emanetçi, mutlak ve mufâvaza ortaklarý gibi emaneti bildirmeden ölürse, diðer emanetlerde olduðu

gibi zamindir. Ancak Eþbâh´ta olan açýk-lamaya istinaden on þeyde zamin deðildir.

Bunlardan birisi, vakýf nâzýn, vakýf arazisinden gelenleri emanet ola-rak verse de açýklamadan ölse,

zamin deðildir. Musannýf burada, «vakýf arazisinin geliri» diye kayýtlamýþtýr. Çünkü vakýf nâzýn vakýf

olan arazinin bedelini bildirmeden ölürse, zamin olur.

Ben derim ki: Vakfýn kendisine zamin olmasý daha uygundur. Dirhem-lerin vakfýnýn cevazýna hüküm

veren görüþe göre, dirhemleri zamin oldu-ðu gibi. Bunu Musannýf demiþtir. Musannifin oðlu da,

-Zevahir adlý eser-de bunu tesbit etmiþtir. Musannýfýn oðlu, nazýrýn ölümünü de füc´î (ani-den)

ölümle kayýtlamýþtýr. Çünkü vakýf nazýrý hastalýkla ölürse, açýklama yapma imkâný bulduðundan

zamin olur. Ýsteyenlere zulmen vermediðin-den de zamin olur. Musannifin oðlu Enfail Vesâil´de

geçen ifadeyi de reddetmiþtir. Uyan

Zamin olunmayan þeylerden biri de, kadý (hâkim)in yetimin mallarýný bildirmeden ölmesi halidir.

Eþbâh sahibi bu ifadeye, «Yani hâkim yetim-lerin malýný kime emanet ettiðini bildirmeden ölürse.»

sözünü ilâve et-miþtir. Buna gerek vardýr. Zira eðer hâkim yetimlerin malýný kendi evi-ne koyar,

bildirmeden de ölürse, zamin olur. Çünkü emanetçidir. Ama baþkasýna emanet etmesi bunun

aksinedir. Çünkü mutemed görüþe gö-re hâkimin yetimin malýný emanet verme velayeti vardýr.

Tenvîrü´l-Besâir´de olduðu gibi. Hatýrda tutulsun.

Devlet baþkaný ganimet malýný bir gaziye emanet verse, bildirme-den de ölse, zamin olmaz.

Mufâvaza ortaklarýndan birisi, mutemed gö-rüþe göre bu meselelerden deðildir. Çünkü Musannif

burada ve Þirket bahsinde Hâniye´nin Vakýf faslýndan naklen, «Doðru olan mufâvaza þir-ketinin

ortaklarýndan birisi, ortaðýnýn hissesini bildirmeden ölürse, za-min olur. Bunun aksi ise yanlýþtýr.»

demiþtir.

Ben derim ki: Bu, «doðru»yu Eþbâh´ý haþiye eden de kabul ve ikrar etmiþtir. O zaman istisna edilen

on deðil dokuz mesele olur. Hatýrda tutulsun.

Þurunbulâlî, Vehbâniye þerhinde Eþbâh´ýn istisna ettiði on meseleye dede ve varisi hâkimin vasisi,

altý tane de hacr altýnda bulunanlardan olmak üzere dokuz mesele daha ilâve etmiþtir. Çünkü hacr

yedi sýnýfý kapsamýna alýr. Bunlar: Çocuklar, köleler, gafiller, borçlular, sefihler ve aklý zayýf

olanlardýr. Akýl zayýflýðý olan da çocuk gibidir. Çocuk balið olsa ve sonra ölse, yine de zamin olmaz.

Ancak bulûðdan sonra ema-netin elinde olduðuna þehâdet edilirse, dýmana engel olan çocukluk

hali sona erdiði için zamin olur. Eðer çocukla aklý zayýf olan kimse ticarete izinli iseler, çocuk balið

olmadan, zayýf akýllý da tam akýllanmadan ölseler, zamin olurlar. Câmiü´l-Veciz´in þerhinde de

böyledir.

Þurunbulâlîye, böylece emâneti zamin olmayanlarýn sayýsýnýn doku-za ulaþtýðýný söylemiþ ve

Vehbâniye´deki beyitlere atfen iki beyit Saha söylemiþtir. Bu iki beyit þunlardýr: «Emin bir adam

emanet alýr ve öl-düðünde emanetler, terekesi içinde bulunmazsa, zamin olduðundan, ema-net

terekesinde borç olur. Yalnýz vakýf mütevellisi, müfavaza ortaðý, ga-nimet malýný emanet veren,

rüzgârýn kapýsýný açarak habersiz birþey at-týðý kimse, mal sahibi tarafýndan evine habersiz birþey

atýlan kimse, baba, dede, hâkim ve bunlarýn vasileri ve mahcurlar ve varis ellerinde bu-lunan

emanetler zayi olduðu takdirde zamin olmazlar.


ÝZAH

«Diðer emanetler ilh...» Bu emanetlerden birisi de rehindir. Me-selâ rehni alan öldüðünde rehini

kimseye bildirmezse, o rehinin kýyme-ti terekesinden tazmin edilir. Ankaravî´de olduðu gibi. Yani

rehinin kýy-metinden fazla olan da zamin olur. Bunu Remlî´den de nakletmiþtik.

Vekil de vekâleten kabzettiðini bildirmeden ölürse, ona da dýman gerekir. Kabzettiði þey onun

terekesinde borç olur. Hayrî´den sonra Hâmidî de böyle fetva vermiþtir.

Bezzâziyye´nin Ýcâre bahsinde yazýldýðýna göre kiracý da kiraladýðý mülkü bildirmeden ölürse, zamin

olur.

«Ölürse ilh...» O zaman alacaklýlara zamin olur. Eþbâh üzerine Birî.

«Müfavaza ilh...» Rehin alan kimse gibi, Ankaravî. Hâmiþ´te de böy-ledir.

«Eþbâh´ta olan açýklamaya dayanarak ilh...» Eþbâh´ýn ifadesi þöy-ledir: Vasi yanýndaki yetim malýný

bildirmeden ölürse, zamin deðildir. Câmiü´l-Fusûleyn´de olduðu gibi. Baba, mal sahibi olan

çocuðunun malýnýn miktar ve aynýný bildirmeden ölürse, zamin deðildir. Varis, murisinin yanýna

emanet býrakýlaný bildirmeden ölürse, zamin deðildir. Rüzgâr, bir kimsenin evine birisinin malýný

atsa veya bir kimse ev sahibinin haberi olmadan evine birþey koysa, ev sahibi bunlardan zamin

deðildir. Çocuk, yanýna bir mahcurun birþey emanet ettiðini bildirmeden ölürse, Zamin de-ðildir.»

Buna göre zamin olmayanlarýn sýnýfý yedidir. Musannifin zik-rettiði üç sýnýfla toplamý yedi olmaktadýr.

Ýbn-i Abidin´in sözünde bir sakýnma vardýr. Çünkü zikredilen yedi, altýdýr. Eþbah´a müracaat ederek

araþtýrýlsýn.

«Emanet olarak verse ilh...» Dürer´in ifadesi «Emanet etse» deðil, «kabzetse» þeklindedir. Dürer´in

ifadesi daha uygundur. Düþün.

«Vakýf arazisinden gelenleri ilh...» Ben derim ki: Velvâliciye ve Bezzâziyye´de böyle mutlak bir

þekilde zikredilmiþtir. Kâdýyani de bu bahsi, «mescidin mütevellisi» ifadesi ile sýnýrlamýþtýr. Yani

mescidin mütevellisi, mescidin gelirini toplasa, beyan etmeden ölse.

Ben derim ki: Eðer vakfýn geliri þartlý olarak bir kavmin hakký ise, o da beyan etmeden ölürse,

mutlaka zamin olur. Zira fakihlerin sözü bu meselede ittifakidir. Bir ev iki kardeþin üzerine

vakfedilmiþ olsa, iki kar-deþten birisi kaybolsa, diðeri dokuz sene evin gelirini alsa, sonra ölse ve

yerine bir vasi býraksa, ondan sonra kaybolan kardeþi gelse ve vasiden gelirden olan hissesini

istese, Fakih Ebû Cafer der ki, «Daha önce geliri alan adam eðer evin kayyumu ise, ancak her iki

kardeþ de o binayý beraber kiralamýþlarsa yine öyledir. Yok eðer kaybolan deðil de yalnýz geliri alan

kiralamýþsa, hükmen gelirin hepsi onundur. Ama yemesi mu-bah deðildir.»

Bu ifadede bir düþme vardýr. Aslý þudur: Geliri alan kimse eðer vakfýn kayyumu ise, kaybolan

kardeþ ölenin terekesinden hissesini alýr. Ama eðer vakfýn kayyumu deðil ve evli iki kardeþ beraber

kiralamýþlarsa, yine gaib olan kardeþ ölenin terekesinden hakkýný alýr.

Ben derim ki: Mescidin gelirine þu da katýlýr. Meselâ, camiin gelirin-den camiin tamiri için nazýrýn

eline þartlý olarak terkedilen mal da mes-cidin gelirine katýlýr. Allah daha iyisini bilir. Eþbâh üzerine

Birî.

Hâkîr derim ki: Bu bahis fakihlerin, «Vakýfýn geliri, vekilin elinde top-lanan mal vakfýn geliri deðildir.

Fakat vakýf þartlarýna göre hak sahip-lerinin malýdýr.» sözünden anlaþýlýr. Eþbâh adlý eserde de,

«Mülk konusundaki görüþlerden birisi de þudur: Vakfýn geliri kabul etmese bile, kime vakfedilmiþse

onun mülküdür.» denilir. Molla Ali´nin Mecmuasýnýn Vakýf kitabýnýn sonundan özetle alýnmýþtýr.

Molla Ali´ye «Vakýf mütevellisinin vekili vakfýn gelirini bildirmeden ölürse zamin olur mu? diye

sorduklarýn yukarýdaki cevabý vermiþtir.

Ben derim ki: Bahýr´da iki kiþinin davasý babýnda þöyle denilmiþtir: «Gelirin davasý mülk davasý

kabilindendir.» Bahýr´a bakýnýz. Biz ilgili babda da ona iþaret ettik. Bundan anlaþýlýyor ki, Musannif

ve sarih kayýtlanmasý gereken yerde mutlak zikretmiþlerdir. Enfâil Vesâil´in gelecek olan iadesi de

bunu teyid eder. Uyanýk ol.

«Musannýf ilh...» Yani Minâh´ta.

«Oðlu ilh...» Yani Þeyh Salih.

«Füc´î ilh...» Çünkü ansýzýn ölen kiþinin beyanýna imkâný olmadýðýndan elindeki malý zulmen

alýkoymuþ sayýlmaz.

Ben derim ki: Eðer kabýzdan hemen sonra ansýzýn ölürse, bu mesele kabul edilir.


«Enfâil vesail ilh...» Enfâil Vesâil´in ifadesi þöyledir: «Vakfýn hak sa-hipleri haklarýný taleb ederler, o

da tehir ederek vermez ve bildirmeden ölürse zamin olur. Eðer gelirin hak sahipleri haklarýný talep

etmezlerse,o zaman bakýlýr: Eðer mütevelli eminliði ile maruf zamin olmaz. Eðer mütevelli böyle

tanýnmýþ bir kiþi deðilse, þer´i bir engel olmadan verme-miþse zamin olur.»

Reddin hülâsasý þudur: «Enfâil Vesail´deki bu bahis mezheb ehlinin, «Mutlaka zamiridir, ister maruf

ve mahmud olsun, ister olmasýn.» görüsüne aykýrýdýr. Ýsmailiye´de de, «Vakýf nâzýn hak sahibi olan

kimse hakkýný istedikten sonra ölürse zamindir.» diye fetva verilmiþtir. Çünkü hak sahiplerinin

hakkýna engel olmakla zalim olmaktadýr. Bunun þekli de açýktýr. Çünkü yasaklama ile emanete

zamin olunur.»

«Hâkim ilh...» Hâkim hayatta iken, «Yetimin malý yanýmda zayi oldu.» veya «Ben o malý yetime infak

ettim» demiþse, öldükten sonra za-min olmaz. Fakat hiçbir þey söylemeden ölürse zamin olur.

Haniye, Vakýf bahsi. Hâmiþ´te de böyledir.

«Zamin olur ilh...» Zamindir çünkü yetimlerin mallarý varislere geçmez. O zaman hâkimin

terekesinden yetimlere ödenmesi gerekir, iþte bundan anlaþýlýyor ki, vasi yetimin malýný evine koyar

ve bildirmeden ölürse, zamin olur. Çünkü onun mal üzerindeki velayeti ya hâkimden veya

babasýndan alýnmýþtýr. O halde onun zamin olmasý öncelikle gerekir. Varisin dýman olmasýna dair

Hayriye´de de bir görüþ vardýr. Sâyýhânî.

«Dokuz olur ilh...» Zira yukarýda açýklandýðý gibi mufavaza ortaðý bahisten çýkarýlmýþtýr.

«Vasisi ilh... » Vasisi sözü, Eþbâh´ýn «vasiû sözüne dahildir. Ancak Musannýf burada açýklamayý

kasdettiðinden dedenin vasisine hamletmiþtir. Düþün.

«Altý tane de mahcurlardan ilh...» Bunlar çocuðun dýþýnda olmak üzere altýdýr. Çocuk, Eþbâh´ýn

saydýklarý arasýnda zikredildiði için Þurunbulâliye burada iskât etmiþtir. Çünkü onun maksada

Eþbâh´ta olana ilâ-ve yapmaktýr. Anlayýn.

«Hacr yedi sýnýfý kapsamýna alýr ilh...» Ama burada yediden hangisi çýkarýlarak altýya indirildiðine

bakýlsýn.

«Çocuklar ilh...» Çocuk meselesi Eþbâh´ta olan on meseledendir. Ancak Musannýf kendi «Çocuk

balið olur da sonra ölürse zamin deðil-dir.» sözüne itibarla burada tekrar saymýþtýr. Sonra bana

zahir oldu ki, Musannýfýn burada çocuklarý tekrar saymasý, mahcurlarýn yalnýza yedi ol-masý içindir.

Altý demesindeki maksat da, çocuklar dýþýndakilerdir. Çün-kü çocuklar Eþbâh´ta zikredilmiþtir.

Bundan ötürü Musannýf burada, «mahcurlardan altý tanesi» demiþtir.

«Akýl zayýflýðý olan da çocuk gibidir ilh...» Zannediyorum ki Musannýf bu teþkil ile Veciz´den gelecek

meseleyi kasdetmektedir. Çami´in telhi-sinde, «Mahcur olan on iki yaþýnda ve akýllý bir çocuðun

yanýna birþey konulmuþ olsa, o da balið olmadan ve emaneti bildirmeden ölse, ona zýman vacib

deðildir.» denilmiþtir. S.

«Mufavaza þirketi ortaðý ilh...» Daha önce açýklandýðý gibi bu, güve-nilen sözün aksinedir.

«Habersiz ilh...» Þurunbulâliye burada Eþbâh sahibine uymuþtur. Çünkü Eþbâh sahibi, «bilgisi

dýþýnda» demiþtir.

Hamevî buna itiraz ederek, «Doðru olan, ev sahibinden izinsiz atýlan demesiydi. Nitekim Camii´n

þerhinde de böyledir. Zira insanýn bilmediði birþeyi bildirmesi muhaldir.» demiþtir. Öyleyse uygun

olan nazýmda, «Ýz-ni olmadan» demesiydi.

«Mahcurlar ilh...» Eðer mahcurlardan kastý geçtiði gibi altý ise, na-zýmda mevcut olan onyedi olur.

«Varis ilh...» Varis, murisinin yanýndaki emaneti bildirmeden ölürse zamin olmaz.

Ynt: Emanet( Vedia) By: neslinur Date: 08 Þubat 2010, 00:08:35
METÝN

Emanetçi, emâneti mâlikin izni olmadan ayný cins olan veya olmayan kendi malýyla veya bir

baþkasýnýn malýyla karýþtýrsa -Ýbni Kemal- öyle karýþtýrsa ki birbirinden ayrýlmasa, ancak külfetle

ayrýlabilse, meselâ buðdayý arpa Ýle, saðlam parayý kalp para ile karýþtýrmak gibi -Müctebâ-, emneti

zamin olur. Çünkü karýþtýrmakla onu helak etmemiþtir. Þu kadarý var ki, tazmin etmeden önce onu

yemesi de mubah deðildir. Mâlik, ema-netçiyi ibra ederse, ibra sahihtir.

Emanetçi cari kýymetli parayý kýymetsiz para ile karýþtýrýrsa yine zamindir. Çünkü karýþtýrmakla onu

ayýplý hâle getirmiþtir. Eðer emanet olan kýymetsiz parayý kendi kýymetli parasý ile karýþtýrýrsa,

emanetçi za-min deðil, ortak olur. Çünkü burada malý ayýplý hale getirmek yoktur. Müctebâ.

Emanetçi emaneti mâlikin izni ile kendi malýyla karýþtýrýrsa o zaman mâlik ile emanetçi mülk


ortaklýðý ile ortak olurlar. Nitekim emanet ile emanetçinin malý meselâ kesenin arasýndaki dikiþin

sökülüp iki paranýn karýþmasý gibi, emanetçinin müdahalesi olmadan karýþtýðýnda emanetçi nasýl

zamin olmazsa, bunda da zamin olmaz. Çünkü emanetçinin tecavüzü yoktur.

Emanet ile emanetçinin malý, emanetçiden baþkasý karýþtýrsa, karýþ-týran zamin olur. Eðer karýþtýran

çocuk ise, çocuðun babasý deðil, ço-cuðun kendisi zamindir.

Emanetçi, emânet malýn bir kýsmýný infâk etse, sonra onun mislini getirerek emanetin kalan

kýsmýyla birbirinden seçilmeyecek þekilde ka-rýþtýrsa, malýn hepsine zamin olur. Çünkü kendi malý

ile emaneti karýþtýrmýþtýr.

Fakat karýþtýrdýktan sonra birbirinden ayýrmak mümkün ise veya infak ettiðini getirip

karýþtýrmamýþsa veya ona iki ayrý þey emanet edildiði halde o birisini infak etmiþse, o zaman

emanetçi yalnýz infak ettiðine zamindir. Müctebâ. Tabiî bu. eðer parçalamak emanete zarar

vermemiþse böyledir.

Emanetçi emanet malý kullanmýþsa, meselâ, emanet elbise ise giy-miþ, hayvan ise binmiþ veya bir

kýsmýný almýþ ve sonra kullandýðý anla-þýlmayacak þekilde aynýsýný mâlikin eline teslim etmiþse,

eðer tekrar kullanma niyeti yoksa, zamin olmaya yol açan sebeb de yok olur. Eþbâh´ýn, Niyet´in

Þartlarý bahsinden.

ÝZAH

«Kendi mcdýyla ilh...» Mütevelli, kendi malýyla vakýf malýný karýþtýrýrsa, zamin olmaz. Hülâsa adlý

eserde ise zamin olduðu söylenmiþtir. Onun tazmin yükümlülüðünden kurtulmasýnýn yolu ise onu

caminin ihtiyacýna sarfetmek veya hâkime vermektir. Mintekâ.

Hâkim çocuðun malý ile kendi malýný karýþtýrsa, zamin olmaz. Yine simsar (komisyoncu) birisinin

malýný diðerinin malý ile karýþtýrsa, zamin olmaz. Fakat kendi malý ile karýþtýrýrsa zamin olur. Uygun

olan mütevel-linin de böyle (zamin) olmasýdýr.

Vasi yetimin malýný beyan etmeden ölürse, zamin olmaz. Çocuðun malýný kendi malý ile karýþtýrýrsa,

zamin olur.

Hâkîr fakih diyor ki: Müntekâ adlý eserde de nakledildiði gibi vasi çocuðun malýný kendi malý ile

karýþtýrýrsa zamin olmaz. Vecîz´de, Ebû Yusuf da, «Vasi çocuðun malýný kendi malýyla karýþtýrýr ve

mal zayi olur-sa, zamin olmaz.» demiþtir. Nûru´l-Ayn yirmi altýncýnýn sonunda Sâyýhânî´ nin yazýsý ile

Hayriye´den. Vasinin zamin olduðuna dair bir görüþ vardýr.

Ben derim ki: Ýfade olunduðuna göre, tercih edilen vasinin zamin olmamasýdýr. Velhâsýl malý kenai

malý ile karýþtýrdýðýnda zamin olmayan-lar mütevelli, hâkim, komisyoncu ve vasi´dir. Uygun olan

babanýn da zamin olmamasýdýr. Câmiü´l-Fusûleyn´de olan da bunu desteklemektedir.

Câmiü´l-Fusûleyn´de þöyle denilir: «Baba çocuðunun malý almakla gasbedici olmadýðý gibi, muhtaç

olduðu takdirde çocuðunun malýndan alma hakkýna da sahiptir. Muhtaç olduðu için deðil, korumak

için almýþsa yine zamin olmaz. Ancak ihtiyacý olmaksýzýn onu telef etmiþse, o zaman zamindir.»

Þüphesiz baba vasiden daha önce gelir. Düþün.

Babanýn çocuðundan maksat, küçük çocuktur. Nitekim Fusûl-i Ýmâdiye.de de böyle kayýtlanmýþtýr.

«Ayrýlmasa ilh...» Eðer birbirinden seçilmesi kolay ve mümkün ise, cevizin bademle, beyaz

dirhemin siyah dirhemle karýþmasý gibi, o zaman o maldan mâlikin hakký icmâ ile kesilmez. Bundan

anlaþýlýyor ki, ayrýlmamasýndan murad, kolayca seçilememesidir. Ayrýlma imkâný hiç yok-tur demek

deðildir. Bahýr.

«Onu helak etmiþtir ilh...» Helak ederek o emânete zamin olunca, ona mâlik olmuþ olmaktadýr.

Yalnýz tazmin etmezden önce o malý yeme-si mubah deðildir. Ebû Henîfe´ye göre mâlikin emanet

üzerinde artýk hiçbir hakký yoktur.

Eðer mâlik emanetçiyi ibra ederse, mâlikin hem ayndaki, hem de deyndeki hakký düþer.

«Ortak olur ilh...» Musannýf bunun benzerini Müctebâîdan da nakletmiþtir. Bunun emânetten

baþkasýna ait olmasý umulur. Veya bu gö-rüþ yukarýda geçen, «Emânette (vediada) karýþtýrmak

mutlaka tazmini gerektirir.» görüþüne karþý bir kavildir. T.

Þeyhimiz, «Bu görüþ Ýmam Muhammed ile Ebu Yusuf´un emanet meselesindeki görüþleri olabilir.

Çünkü onlar, «Karþtýrmak, emanette bir ayýp meydana getirmezse, þirkete mucib olur.» demiþtir.

«Emanetçinin müdahalesi olmadan ilh...» Emanetçinin müdahalesi olmadan karýþsalar, karýþtýktan

sonra da helak olsalar, helak olan hem mâlikin hem emanetçinin malýndan olur. Geri kalan kýsým da


emanetçi ile mâlik arasýnda ortaklý bir mal gibi hisselerine göre taksim olunur. Bahýr.

«Bir diðeri ilh...» Emanetçiden baþkasý ister yabancý, ister aile fert-lerinden olsun, eþittir. Bahýr,

Hülâsa adlý eserden.

«Mislini getirerek ilh...» Ýbni Sem´a Ýmam Muhammed´den þöyle nak-leder: «Birisi diðerine emanet

olarak bin dirhem verse emanetçi bu bin dirhemle birþey satýn alsa, sonra o bin dirhemi hibe veya

satýn almakla temin ederek yerine koysa, yerine koyduktan sonra zayi olsa, zamin ol-maz.»

Yine Ýmam Muhammed´den þöyle rivayet edilmiþtir: «Emanetçi, ema-net olan bin dirhemi mâlikin

izni ile borçlu olduðu kimseye verse, alan adam paralarýn züyuf olduðunu görerek iade etse, iade

edilen dirhemler helak olsa, zamin olur. Tatarhâniye.

Þeyhimiz þöyle demiþtir: «Bu tazminin þekli, malikin izni ile onu borçlusuna ödediðinde o parayý

karz olarak almýþ olur. Karz olan para ise sahibinin mülkiyetinden çýkmaktadýr. Buna göre hak onun

zimmetine intikal etmektedir. O paranýn iade ediliþi ile ondaki emanetlik hakký dönmektedir.»

«Hepsine zamin olur ilh...» Bir kýsmýna infak ile, bin kýsmýna da karýþtýrmakla zamin olur. S. Bahýr.

«Ayýrmak mümkün ise ilh...» Meselâ beyaz dirhemle siyah dirhemi, dirhemle dinarý karýþtýrmak gibi.

Zira bu karýþtýrmada icma ile mâlikin hakký kaybolmaz. Miskin. S.

«Tabii bu eðer onu parçalamak emanete zarar vermiyorsa böyledir ilh...» Bu görüþ, «infak etse de

sonra iade etmese.» sözü ile baðlantýlý-dýr.

T. diyor ki: «Ben emanetçinin yalnýz infak ettiðine mi, yoksa tama-mýna mý zamin olduðu

hususunda birþey görmediðim için yazamýyorum.»

«Parçalamak ilh...» Dirhem dinar, ölçülecek ve tartýlacak meta gibi.

«Eþbâh ilh...» Eþbâh´m ifadesi þöyledir: «Emanetçi emanete karþý aþýrý hareket etse sonra bundan

vazgeçse, fakat tekrar tecavüz etmek niyetinde ise, aþýrý gitme hali ortadan kalkmýþ sayýlmaz.»

Hâmiþ´te de böy-ledir.

«Eþbâh´m Niyetin þartlarý bahsinden ilh:..» Bu bahsi Bahir Zahiri-ye´den naklen, Niyetin þartlarý

bahsinde deðil, Vedîa bahsinde zikretmiþ-tir. Þöyle: «Bir kimse emanet elbiseyi gündüz giyse

akþam sabahleyin yine gitmek niyetiyle çýkartsa, ayný geçe elbise çalýnsa, tazmin

yüküm-lülüðünden kurtulmuþ olmaz.»

METÝN

Ariyet alan ile bir þeyi kiralayan emanetçinin aksinedir. Ariyet alan ile kiracý tecavüzü ortadan

kaldýrsalar bile dýmândan kurtulamazlar. Çün-kü onlarýn amelleri kendileri içindir. Fakat emanetçi,

satýþa, korumaya, kiraya vermeye, kiralamaya vekil olan, mudarebede iþletmeci meccânen iþletmeci

inan veya mufavaza þirketi ortaðý ve rehin için ariyet alan ile kiracýnýn hilâfýnadýrlar. Eþbâh.

Velhâsýl, emin kimse yanýna emanet býrakýlan þeye tecavüz etse, son-ra da saldýrýyý izale etse,

zamin olma devam eder. Ancak yukarýdaki on akit bundan müstesnadýr. Çünkü eminin eli mâlikin

eli gibidir.

Mâlik emin kimsenin, muvafakata döndüðünü yalanlasa, söz mâlikin-dir. Bazý âlimler de, «Söz

iþletmecinindir» demiþlerdir. Ýmâdiye.

Mâlik´in, emaneti talebinden sonra emanetçi, emâneti inkâr ede-rek, «Sen bana bir þey emanet

býrakmadýn» dedikten sonra ikrar etmesi tecavüzden sonraki reddin aksinedir. Bununla dýmân

ortadan kalkmaz. Emanetçi emaneti inkâr ile mâlikin hibe ettiðini veya sattýðýný iddia et-se, zamin

olmaz. Hülâsa.

Mâlik emânetin durumunu sorsa, emanetçi onu inkâr etse emanetçi helak olsa, zamin olmaz. Bahir.

Musannýf bu meseleyi, «Ýnkâr halinde iken onu yerinden naklederse.» sözüyle sýnýrlamýþtýr. Zira

eðer inkâr sý-rasýnda onu nakletmezse, helak olduðunda zamin deðildir. Hülâsa.

ÝZAH

«Kiracý ilh...» Bineði kiralayan veya ariyet olarak alan kimse hayvaný geri vermemeye niyet etse,

sonra buna piþman olsa, eðer niyeti sýra-sýnda yolda gidiyorsa, niyetinden sonra hayvan helak

olursa zamin olur. Fakat eðer niyetinden piþman olduðunda duruyorsa, niyetini terkettiði vakit

eminliði avdet eder. Câmiü´l-Fusûleyn.

«Hilâfýnadýrlar ilh...» Eðer emanetçi emaneti bir ay korumaya memur edilmiþse, bir ay geçtikten

sonra o emaneti kullanýrsa, sonra kullanmayý terkederek korumaya dönerse, zamin olur. Çünkü

koruma müsadesi bir aydýr ve o da geçmiþtir.


«Vekil ilh...» Vekil, satýþý ile vekil olduðu emaneti kullansa, sonra kullanmayý terketse, zayi olduðu

takdirde zamin olmaz.

«Kiraya vermek için vekil ilh...» Yani birisi müvekkiline bir binek kiralamaya veya bineðini kiraya

vermeye vekil olsa, ona binse, sonra terketse, zamin olmaz.

«Mufavaza ilh...» Fakat mülk ortaðý tecavüz etse, sonra tecavüzü izale etse dýmâný devam eder.

Nitekim bu açýktýr. Zira sabit oldu ki mülk þirketinde ortak, diðer ortaðýn hissesinde ecnebidir.

Ortaklardan birisi þir-ketin bineðini baþkasýna ariyet olarak verse ve tecavüz etse, sonra te-cavüzü

kaldýrsa, dýmân devam eder. Fakat binek korumak þekliyle onun nöbetinde olsa, aþýrý gitse ve

tecavüzü kaldýrsa, dýman ortadan kalkar. Bu bir fetva vakýasýdýr ki, bana soruldu. Ben de zikrettiðim

gibi cevap verdim. Halbuki ben bu vakýayý fakihlerin sözlerinde görmemiþtim. Bunu zikredilen

meseleden çýkardým. Zira o ortak bu halde emanetçidir. Fakat þirketin hayvanýný ortaðýn izni

olmadan kullanmasý fakihlere göre dýmânla meþhur ve sabit bir meseledir. Minâh üzerine Remli.

«Rehin için ariyet alan ilh...» Yani rehin vermek için bir köle veya bir hayvaný ariyet verse, rehin

vermezden önce köleyi çalýþtýrsa veya hay-vana binse, sonra onu kýymetinin misli bir mal ile rehin

verse, sonra o malý ödese, fakat rehin verdiði köle veya hayvaný almasa, o da rehincinin yanýnda

helak olsa, rehin veren zamin olmaz. Çünkü o, rehin ver-diði andan itibaren dýmândan kurtulmuþtur.

Bu mesele Bahýr´da olduðu gibi Musannýfýn, «ariyet alanýn aksine» sözünden istisna edilmiþtir.

«Muvafakata döndüðünü ilh...» Nûru´l-Ayn Mecmaü´l-Fetâvâ´dan þöyle nakleder: «Herhangi emin bir

kimse mâlike veya akte muhalefet ettikten sonra muvafakata dönerse, eskiden olduðu gibi yine

eminliðe avdet eder. Ancak ariyet alan ile kiracý tecavüzlerinden dönseler bile zamin olarak

kalýrlar.» Bunlarýn zamin kalmalarý daha uygundur. Düþün.

Nuru´l-Ayn´ýn ifadesi þöyledir: «Muvafakata döndüðü ifadesinin yeri þarihin «velhasýl emin

kimsenin» kavlinin yanýnda olmasý lazýmdý. Zira þarihin, «Sonra taaddiyi izale etmiþ olsa» kavlinde

bir þüphe vardýr. Çünkü taadinin tahakkuk ettiði bir zamandan sonra onun izalesi muhaldir. Ama

Mecmaü´l-Fetava´nýn, «Sonra muvafakata dönse» kavlinde hiçbir þüphe yoktur. Evla olan da böyle

denilmesiydi.»

«Söz emanetçinindir ilh...» Çünkü o dýmâný kaldýrýr.

«Hibe ilh...» Yani mâlikin kendisine hibe ettiðini veya sattýðýný iddia ederse.

«Mâlikin ilh...» Hâniye´de þöyle denilmiþtir: «Gâib olan kimsenin ka-rýsý ile yetim çocuðun komþularý

infak için yetimin veya gâib kimsenin malýndan taleb etseler vasi de reddetse, zamin olur.»

Sâyýhânî. Benzeri Tatarhâniye´de de vardýr.

«Ýnkâr halinde ilh...» Bunun açýk anlamý emaneti nakille ilgilidir. Bu-nun meydana gelmesi uzak bir

ihtimaldir. Hülâsa´da þöyle denilir: «Ecnâs´ýn Gasb bahsinde, «Emanetçi, emaneti inkâr halindeki

yerden nakl-ederse zamin olur. Eðer orada nakletmezse, helak olduðunda zamin ol-maz.»

denilmiþtir.» Bu açýktýr. Bunun üzerine Musannýfýn, «inkâr halin-de» sözü «yerinden» sözüyle

ilgilidir.

Müntekâ´da da þöyle denilmiþtir: «Ariyet tahvil edilebilecek bir nes-ne ise. tahvil etmeden de inkâr

ile zamin olur. Þeyhimiz Þurunbulâliye´ den naklen, «Emanet tahvil edilebilen cinsten olsa, onu

tahvil etse de inkâr ettiðinden zamin olur.» demiþtir. Bu sözü Bedâî´nin, «Zira emanet akti mâlikin

talebi ile fesholur. Mâlikin talebi ile emanetçi kendisini ko-rumaktan azletmiþ olur. O halde

baþkasýnýn malý izinsiz olarak kendi elin-de kaldýðýndan o mal zamin olmuþ bulunur. Helak

olduðunda emanetçi-nin dýmâný sabit olur.» sözü de teyid eder. Sâyýhânî.

Tatarhâniye´de, Hâniye´den naklen þöyle denilir: «Natifî þöyle zikret-miþtir: «Emanetçi emaneti

sahibinin huzurunda inkâr etmiþ olsa, o in-kâr emanet akdini fesheder. Hatta emanetçi emaneti

inkâr ettiði zamanki yerden naklederse zamin olur. Eðer inkârdan sonra o yerden nakletmez-se,

helak olduðunda zamin olmaz.» Düþün.

«Hülâsa ilh...» Hülâsa adlý eserde yalnýz bu mesele üzerinde durulmamýþtýr. Bunu Ecnâs´ýn Gasb

bahsinden nakletmiþtir. Naklinden son-ra da Müntekâ´dan «Emanet ve ariyet olan birþey eðer

nakledilebilecek cinsten ise, nakletmese bile inkârla zamin olur.» sözünü nakletmiþtir.

Remli de, «Açýk olan þudur ki, Ecnâs´ta olan metin sahiplerine göre sýhhati açýk olmayan bir görüþ

olduðu için hiç bakmamýþlardýr. Ayrýntý-larý fýkýh kitaplarýna bakýlýrsa mesele anlaþýlýr.» demiþtir.

METÝN

Musannýf bu bahsi, «Emanet menkûl de olsa» sözüyle sýnýrlamýþtýr. Çünkü gayrý menkûle Ýmam Ebû


Hanîfe ve Ebû Yusuf´a göre inkâr da edilse zamin olunmaz. Ýmam Muhammed ise saðlam görüþe

göre on-larýn aksine zamin olacaðýný söylemiþtir. Zeylâî. Gasb bahsi.

Musannýf bahsi, «Orada emanete zarar verecek bir kimsenin olmamasý» sözüyle de sýnýrlamýþtýr.

Eðer emaneti naklettiði yerde emanete zarar gelmesinden korkulmazsa. o zaman zamin olmaz.

Çünkü bu nakil, hýfzetme babýndandýr.

Musannýf bu bahsi yine, «Ýnkârdan sonra emanetçinin emaneti hazýrlamamasý,» sözüyle de

sýnýrlamýþtýr. Zira emanetçi, emaneti inkâr et-tikten sonra hatýrlasa, mâlik de ona, «Emanet olarak

kalsýn.» dese, eðer emanetçinin onu alýp koruma imkâný varsa, zayi olduðunda zamin olmaz. Çünkü

bu, yeni bir emanet vermedir. Eðer alýp saklama imkâný olmadýðý halde alýrsa, zayi olduðunda zamin

olur. Zira red tamamlanmamýþtýr. Mu-sannýf bu bahsi yine, «Ýnkârý mâlike yaparsa» sözüyle de

sýnýrlamýþtýr. Zira mâlikten baþkasýna, yanýnda emanet olduðunu inkâr ederse zamin olmaz. Çünkü

mâlikten baþkasýna inkâr etmek, korumaktýr.

Yukarýdan aþaðýya sayýlan bütün þartlar tamamlansa dahi emanetçi ikrardan sonra dýmândan

kurtulmaz. Ancak yeni bir kitle beri olabilir ki, bu da mevcut deðildir.

Emanetçi, emaneti inkâr ettikten sonra emanetin geri verildiðini id-dia eder ve buna delil ikâme

ederse, iddiasý makbul dýmândan da kurtul-muþ olur. Nitekim inkârdan önce geri verildiðine dair

ikâme etse, in-kârdan sonra da, «unutmuþum» veya «yanýlmýþým» veya «verdiðimi zan-netmiþtim»

veya «Bende senin emanetin mevcut deðildir.» diyerek delil ikâme etse, delili makbuldür.

Emanetçi ikrardan önce emanetin helakini iddia etse, o zaman he-laki bilmediðine dair yemin

etmesi gerekir. Eðer yemin ederse emanet-çiye tazmin ettirir. Eðer yeminden kaçýnýrsa emanetçi

beridir. Ariyet de bunun gibidir. Minhac.

Emanetçi, emanetin kýymeti biliyorsa, inkâr ettiði gündeki kýyme-tine zamindir. Kýymeti bilmiyorsa,

o zaman, emanet býrakýldýðý günün kýymeti ile zamindir. Ýmâdiye.

Ýþletmeci sermayeyi inkâr ettikten sonra, o sermaye ile mal alýrsa, emanetçinin aksine zamin olmaz.

Haniye.

Mâlik yasaklamadýðý ve yolda da emanetten korkulmadýðý takdirde emanetçi emanete taþýyýcý da

gerekse, onunla yola gidebilir. Eðer mâlik yasaklamýþsa, emanetçide emaneti taþýmaktan

korkuyorsa, sefere gitme-si de zaruri deðilse, emaneti ile sefere gitmesi halinde zamin olur. Eðer

emanetçinin seferi zaruri ise, yalnýz baþýna gittiði takdirde helak olan emanete zamindir. Ehli ile

birlikte gitmiþse zamin olmaz. Ýhtiyar.

ÝZAH

«Mâlike ilh...» Veya Tatarhâniye´de olduðu gibi vekiline.

«Mâlikten baþkasýna inkâr ederse ilh...» Emanetçi inkârýnda, «Onun yanýnda birþeyi yoktur.»

dedikten sonra geri verdiðini veya helak oldu-ðunu iddia ederse, iddiasý tasdik olunur. Fakat

inkârýnda, «O bana ema-net olarak birþey vermedi.» dedikten sonra geri verdiðini veya helak

ol-duðunu iddia ederse iddiasý tasdik olunmaz. Bahýr.

Birinci þekilde emanetçinin iddiasý, sözü, «Onun yanýmda olan malý borçtur.» þeklinde kabul

edildiði için tasdik olunur. Çünkü o anda ema-neti inkâr etmiþ olmaktadýr. Düþün.

Çâmiü´l-Fusûleyn´de þöyle denilir: «Mâlik´in emaneti talep etmesi üzerine emanetçi ona, «yarýn

taleb et.» dese, taleb et dediði günde mâ-likin talebi üzerine de, «Emanet, yarýn taleb et sözümden

önce helak ol-du.» dese çeliþkiye düþtüðünden zamin olur. Fakat eðer taleb et dediði günden sonra

helak olduðunu söylerse zamin olmaz. Mâlik emaneti ta-leb etse emanetçi, «Sana geri verdim»

dedikten sonra, «Sana geri vermedim ama helak oldu.» dese, yine çeliþkiye düþtüðü için sözü

tasdik edilmez ve zamindir.»

Çâmiü´l-Fusûleyn´de daha sonra da, «Emanetçiyi zamin eden her fiille rehinci de zamin olur.»

demiþtir.

«Delil ikâme etse ilh...» Haniye ve Hülâsa´da böylece nakledilmiþtir. Bahýr´ýn Hülâsa adlý eserden

naklinde de, «Emanetçi tasdik olunmaz.» ifadesi vardýr. Lâkin onun ifadesinde düþme vardýr.

Düþmeye de sözün delilde olmasý delâlet eder. Zira söz mücerret dava hakkýnda deðil ki, «tasdik

olunmaz» denilsin. Ben Hülâsa´ya baþvurarak düþen ifadeyi Ba-hýr´ýn hamiþine yazdým.

«Biliniyorsa ilh...» Minâh´ta bu ifadeden önce, Hülâsa adlý eserden naklen açýklama yapmadan

emanet býraktýðý günün kýymetine zamin ol-duðu yazýlýdýr. Lâkin Minâh sahibi Hülâsa´dan naklinde.

Bahir sahibine uymuþtur. Halbuki Bahr´ýn ifadesinde düþme vardýr. Çünkü benim Hülâsa´dan


gördüðüm Ýmâdiye´dekine uygundur. Uyanýk ol.

«Ýþletmeci inkâr ettikten sonra ilh...» Yani iþletmeci mâlike, «Sen bana hiçbirþey vermedin»

dedikten sonra.

«Mal alýrsa ilh...» Yani inkârdan dönerek malýn verildiðini, «Sen bana sermaye verdin.» þeklinde

ikrar ederek onunla mal alsa, zamin olmaz. Bunun aksine sermayenin varolduðunu inkârdan sonra

ikrar etse, fakat bununla mal aldýðýný inkâr etse, zamin olur. Aldýðý da kendisine aittir. Hâniye´den

minâh.

«Ehli ile birlikte gitmiþse im...» Fakihler icmâ ile þöyle demiþlerdir: «Eðer emanet ile denizde

yolculuk yapmýþsa zamin olur.» Bunu Ýsbicabi söylemiþtir. Aynî´de de böyledir. Medenî.

METÝN

Ýki kiþi birisine misli veya kýymeti takdir edilebilecek birþeyi emânet býraksalar, emanetçi bunlarýn

birisine hissesini arkadaþýnýn gýyabýnda ve-remez, (vermesi caiz deðildir) Eðer verirse zamin olur

mu? Dürer´de, «Evet. zamin olur.» denilmiþtir. Bahýr´da ise, «Ýstihsânen zamin olmaz.» denilmiþtir.

Tercih edilen görüþ de budur.

Birisi taksim olunabilecek cinsten birþeyi iki kiþiye emanet býraksa, onlar da malý taksim ederek

herbirisi malýn bir kýsmýný muhafaza etse-ler, meselâ iki rehinci, iki meccânen iþletmeci iki vasi ve

bir adamýn alýþla iki vekili gibi, bunlardan biri kendi elindekini diðer arkadaþýna verse, veren kimse

zamin olur. Bunun aksine iki kiþiye emanet edilen þey tak-sim edilemeyen bir cinsten ise, birisi

arkadaþýna verdiði takdirde za-min olmaz. Çünkü malý birisinin izni ile korumasý caizdir.

Emanet býraktýðýnda mâlik emanetçiye, «Aileme verme» dese, veya «Bu emaneti þu odada koru.»

dese, emanetçi de emaneti ancak onun koruyabileceði birisine verse veya emaneti mâlikin dediði

odada deðil de baþka bir odada korusa bakýlýr: Eðer o binanýn bütün odalarý koruma bakýmýndan

eþit iseler, zamin olmaz. Eðer eþit deðil iseler zamin olur. Çünkü takyide uymakta fayda vardýr.

Emanetçinin emanetçisi zamin olmaz. Emanetçi birbirlerinden ayrýl-dýktan sonra helak olursa yalnýz

birinci emanetçi zamindir. Eðer ayrýl-madan önce helak olursa dýmân yoktur. Mâlik, «Mal ikinci

emanetçinin yanýnda helak oldu» dese, birinci emanetçi de, «O bana verdi, benim yanýmda helak

oldu.» dese, iddiasý tasdik edilmez. Fakat kendisinden gasbedildiðini iddia ederse, sözü tasdik

edilir. Çünkü emindir. Sirâciye.

Müctebâ´da þöyle denilir: «Temizlikçi yanýlarak bitiþinin kumaþýný diðerine verse ve o da kesse, ikisi

de zamindirler. Ýmam Muhammed´den þöyle rivayet edilir: «Emanetçi, kendisine emanet edilen

hayvan ise, hay-vana bir hastalýk isabet etse, emanetçi bir diðerine, «Bunu tedavi et.» dese hayvan

o tedaviden ölse, mâlik, emanetçi ve tedavi edenden dile-diðine tazmin ettirir. Mâlik hayvaný eðer

tedavi edene tazmin ettirirse, tedavi eden de eðer hayvanýn bir baþkasýna ait olduðunu bilmiyorsa

bi-rinciye (yani emanetçiye) dönerek ödediðini ondan geri alýr. Eðer baþka-sýnýn malý olduðunu

biliyorsa, emanetçiye rüçû edemez.»

Gâsýbýn emanetçisi bunun aksinedir. Mâlik dilerse gâsýba, dilerse emanetçisine tazmin ettirir. Mâlik

eðer emanetçiye tazmin ettirirse ema-netçi malýn gasbedilmiþ olduðunu bilse bile zahir kavle göre

gâsýbtan alýr. Dürer. Bu görüþ Kûhistânî, Bakânî, Bercendî ve bunlardan baþka âlimlerin hilâfýnadýr.

ÝZAH

«Misli ve kýymeti ilh...» Ýmameyn, bu ifadedeki «misli» hakkýnda, deyn-i müþtereke kýyas ederek

Ýmama muhalefet etmiþlerdir. Bahir.

«Caiz deðildir, ilh...» Musannifin bu adem-i cevazý gelecekteki, «Eðer vermiþ olsa zamin olmaz.»

sözüne binaen takdir etmiþtir. O zaman «ve-remez» sözünden maksat, «vermesi caiz deðildir.»

demektir. Bu hususta olan itiraz gelecektir. Musannif «veremez» sözü ile vermenin caiz ol-madýðýna

iþaret etmiþtir. Ýmam-ý Azam´ýn görüþlere göre hâkim dahi emanetçiye onun hissesini ver diye

emredemez. Fakat verse, onun ver-mesi ittifaken taksim sayýlmaz. Yanýnda kalan helak olmuþ olsa

his-sesini almaya, hissesini alana rücû eder ve hakkýný ondan alýr. Musan-nif yine, «veremez»

sözüyle emanetçi veremediði gibi emanet býrakan-lardan herhangi birisi hissesini alma fýrsatý

bulduðunda alabileceðini ifa de etmekredir.

Fakat eðer alan kimsenin elindeki helâk olursa, aldýðýnda orada bulunmayan kimsenin kalan

hissesine ortak olmaz

«Arkadaþýnýn yokluðunda ilh... Bu Ýmam-ý Azam´a göredir. Hz. Ali´den de böyle rivayet edilmiþtir.

Ýmam Muhammed ile Ebû Yusuf ise, «Ema-netçi iki emanet verenden birisine hissesini arkadaþýnýn


gýyabýnda verebilir.» demiþlerdir. Çünkü bu kimse kendi payýný taleb etmiþtir. Ýkisi de hazýr

olduklarýnda birisinin hissesini istemesi halinde verebileceði gibi bunda da verebilir. Ýmameyn´in

görüþü ile diðer üç mezhebin imam-larý da kail olmuþlardýr.

Emanetçi misliyattan olan birþeyse zaten icmâ ile emanetçi bir diðe-rinin gýyabýnda taleb eden

emanet verene hissesini veremez. Aynî böyle demiþtir. Dürer´de de þöyle denilir: «Ýhtilâf misli

olanla kýymeti olandadýr. Sahih olan ise ihtilâf yalnýz misliyattadýr.»

Bu açýklamadan anlaþýlýyor ki, metin ve þerhte olan Icmâ edilmiþ sa-hih bir mesele deðildir.

Þeyhimiz Kadý Abdulmun´im Medenî.

Fakir Muhammedü´l-Beytâr demiþtir ki: «Zannediyorum ki, Musan-nýf bu sözünden dönmüþtür. Zira

o öyle bir söz söylemiþtir ki, cidden açýk deðildir. Ben onu yazmayacaktým, ancak kalbime birþey

geldi, yazarak yanlýþlýðýna iþaret ettim. Araþtýrdýðýn takdirde anlarsýn.»

Hamiþ ve Dürr-i Müntekâ´da da, «Eðer emanetçi isteyene yarýsýný verse, sonra elinde kalan helak

olsa, gâib olan gelse, Ebû Yusuf, «Eðer verdiðini hâkimin hükmü ile vermiþse, hiç kimse zamin

deðildir. Eðer hâ-kimin hükmü olmadan vermiþse, sonra gelen kimse emanetçiden önce-kine

verdiðinin yarýsýný alýr. Emanetçi de dilerse öncekinden yarýsýný alýr. demiþtir.» denilmiþtir.

Zahire´de de böyledir. Fetâvâ-yý Hindiye´nin Vedîa kitabýnýn ikinci babýndadýr.

Naklettiðimiz metinler ifade ediyor ki, eðer emanetçi emanetin tü-münü hâkimin hükmü olmadan

emanet verilenlerin birisine verirse, hak-kýný almayan emanet býrakan hissesine düþeni emanetçiye

tazmin etti-rir. Emanetçi de döner, tazmin ettiði miktarý verdiðinden geri alýr.

«Tercih edilen görüþ budur ilh...» Makdisî, «Bu görüþ büyük imam-larýn üzerinde durduklarý

meseleye aykýrýdýr. Çünkü metinlerin ekserisi büyük imamlarýn görüþü üzerinde müttefiktirler.»

demiþtir.

Þeyh Kasým da þöyle der: «Nesefî, Ebû Hanîfe sözünü tercih etmiþ-tir.» Mahbûbî, Sadrý Þerîa ve

Ebussuud Hâmevî´den nakletmiþlerdir.

«Veren adam zamin olur ilh.» Islâh´ta olduðu gibi, yalnýz yarýsýna za-min olur. Burada alan deðil,

veren zamindir. Çünkü o, emanetçinin emanetçisidir. Bahýr.

«Ancak onun koruyabileceði birisine ilh...» Musannif bu sözüyle emanetin ancak mâlikin menettiði

adamýn yanýnda korunabileceði hâle iþaret eder. Hatta mâlik, emanet olan bir at ise, emanetçinin

onu karýsýna vermesine engel olabilir. Emanetçi eðer verirse, zamin olur. Bahir.

«Eþit deðillerse zamin olur ilh...» Meselâ, mâlikin, emanetçinin ema-neti koymasýný yasakladýðý

yerin arkasýnýn sokak olmasý gibi. Bahir.

«Yalnýz birinci emanetçi ilh."..» Yani emanetçi kasden ikinci bir kim-seye emanet verse.

Câmiü´l-Fusûleyn´de, «Emanetçi hamama gitse, emaneti alan dirhemleri de elbisesi ile birlikte

çamaþýrcýnýn yanýna koysa. H. demiþtir ki, «Emanetçi, emanet verdiðine zamin olur. S. ve T. de

þöyle demiþ-tir: Burada emanetçi zamin olmaz. Çünkü burada emanet verme kasvermede söz

konusu olur.

Emanetçi mâlikin izni olmadan emaneti bir diðerine emanet verse sonra mâlik buna icazet verse,

birinci emanetçi oradan çýkar. Bahir. Hülâsa´dan.

«Tasdik edilmez, ilh...» Çünkü zamin olmak üzere ikrar etmiþ, sonra da berî olduðunu iddia etmiþtir.

Ýddiasý ancak delil ile tasdik edilir. Câ-mlü´l-Fusûleyn.

«Gasbediltfiðini iddia ederse ilh...» Yani emanet emanetçiden gasbedildikten sonra onu geri

verdiðini iddia, ederse, dýmâný gerektiren bir fiil iþlememiþse sözü tasdik edilir. O zaman emanetçi

emaneti geri ver-meden önce de geri verdikten sonra da emindir. Fakat emaneti bir ya-bancýya

vermesi bunun aksinedir. Çünkü bir yabancýya vermesi onun zamin olmasýný gerektirir. Sâyýhânî.

Fer´î bir mesele: Birisi diðerine bin dirhem vererek ona, «Bunu Rey þehrine götür, falan kimseye

ver» dedikten sonra ölse, emanetçi o pa-rayý Rey´deki kiþiye götürmesi için bir baþkasýna verse, o

kimse yolda giderken para çalýnsa, emanetçi zamin olmaz. Çünkü ölenin varisidir. Eðer emaneti

býrakan hayatta ise emanetçi zamin olur. Çünkü vekildir. Ancak emanetçinin verdiði kimse yabancý

deðil, aile fertlerinden birisi ise o zaman zamin olmaz. Haniye.

Bu hususta þeyhimiz þöyle demiþtir: «Bu ifadenin doðrusu þudur: Müvekkilin ölümü ile vekil onun

vasisi olur. Müvekkil ona, «Sen ölümümden sonra da benim vekilimsin» demese de. Bu ise Vekâlet

bahsinde geçen «Müvekkil, «Sen benim hayatýmda ve ölümünden sonra vekilimsin» demedikçe

vekil, vasi olmaz» sözüne muhaliftir. Bu mesele araþtýrýlsýn»


Birisi delil ile bir diðerine on dirhem verdiðini iddia etse, o da, «Sen bana bu parayý falan kimseye

vermem için verdin. Ben de ona verdim» dese, bu defi sahihtir. Bezzâziyye, Dava´dan.

«Birinciye dönerek ilh...» Câmiü´l-Fusûleyn´de, «Eðer mâlik hayvaný tedavi edene tazmin ettirirse,

tedavi eden hayvanýn bir baþkasýnýn ol-duðunu ister bilsin, ister bilmesin, emanetçiye dönerek

tazmin ettiðini ondan alýr. Fakat emanetçi, «Bu hayvan benim deðildir.» veya «Bana tedavi ettirmem

emredilmedi.» dese, o zaman tedavi eden hayvanýn kýy-metini ödedikten sonra emanetçiye dönüp

birþey alamaz.» denilmiþtir. Düþün.

Fer´î bir mesele: Emanetçi mâlike, «Benim önüme koydun, kalkarken unuttum» dese o da,zayi olsa

zamin olur. «Sen evimde önüme koydun, ben de kalktým ve onu unuttum.» dese bakýlýr: Eðer para

çantasý gibi evin avlusunda korunacak birþey deðilse, zayi olduðunda zamin olur. Fakat evin

avlusunda korunabilecek birþey ise zamin olmaz. Bezzâziyye, Hülâsa, Fusûleyn, Zahire, Haniye.

Bu ifadenin zahiri, herþeyi kendine mahsus yerde korumanýn gerekli olduðunu bildiriyor. Düþün.

Þu kadarý var ki, Hýrsýzlýk bahsinde geçtiði gibi Hanefî mezhebinin zahirine göre eþyadan bir çeþit

için muhafaza yeri olan eþyanýn bütün çeþitlerine muhafaza yeri olabilir. O halde tavladan çalýnýn

bir inci için hýrsýzýn eli kesilir. Düþün.

Ancak hýrsýzlýktaki koruma yeri ile emanetin koruma yeri arasýnda bir fark olmasý gerekir. Þöyle ki,

hýrsýzýn elinin kesilmesi için çaldýðý ma-lýn korunduðu yere itibar edilir. Þu halde koruma yerleri

bakýmýndan ara-larýnda bir farklýlýk yoktur. Emanetçinin zamin olmasýnda muteber olan ise onun

korumadaki kusurudur. Görülmüyor mu ki, eðer emaneti çevresi duvarlarla çevrili evine koysa,

zevcesi emin olmadýðý halde evden çýk-sa, emanet de zayi olsa, zamin olur. Çalýnýrsa yine zamin

olur. Halbu-ki ev emanetlerin korunacaðý yerdir. Emanetçinin zamin olmasý, koru-madaki küsüþür

yüzündendir.

Emanetçi emaneti evine koysa, evde kimse olmadýðý halde kapýyý açýk býrakarak evden çýksa veya

hamama, mescide, yola ve bunlara benzer bir yere koyarak gitse zamin olur. Bununla birlikte böyle

bir yer-den mal çalan hýrsýzýn eli kesilmez. Bunun benzerleri çoktur.

Biz hýrsýzlýkta itibar edilen koruma yerine burada da itibar edersek, o zaman bu ve benzeri

meselelerde emanetçinin zamin olmamasý gere-kir. Bununla birlikte bu konuda âlimlerin ittifak

ettikleri illete aykýrý hareket edilmiþ olur. Burada kesin olarak, emanetteki koruma yeri ile

hýrsýzlýktaki koruma yeri arasýnda fark bulunduðu ortaya çýkar.

Bu açýklamalarla þu hadisenin cevabý da ortaya çýkmaktadýr: Emanetçi yüksek deðerli bir ,bohça

kumaþý at ahýrýna koysa, bohça oradan çalýnsa, onu çalan hýrsýzýn eli kesilse bile emanetçi zamin

olur. Allah daha iyisini bilendir.

«Gasbedenin emanetçisi bunun hilaf madýr ilh...» Gasbedenin emanetçisi ile diðer emanetçi

arasýndaki fark þudur: Ebû Hanife´nin görüþü-ne göre, gasbedenin emanetçisi de gasbedcidir.

Çünkü mâlikin ne baþ-langýçta, ne de devamýnda izni yoktur.

«Dürer ilh...» Bahýr´da da bununla kesin hüküm verilmiþtir.

Ynt: Emanet( Vedia) By: neslinur Date: 08 Þubat 2010, 00:12:12
METÝN

Ýki kiþi ayrý ayrý bir kimsenin yanýnda bulunan bin lirayý kendilerinin emanet býraktýklarýný iddia

etseler fakat delil getirmeseler, o da inkâr etse, ondan yemin taleb etseler ve her ikisi için de

yeminden kaçýnmýþ olsa, o bin lira ikisinin olur ve ikisine bin lira borçlu kalýr.

Bir kimse davacýlarýn birine üzerinde parasý olmadýðýna dair yemin etse, diðeri için yeminden

kaçýnsa, mevcut olan bin lira yeminden ka-çýndýðý kiþinin olur.

Birisi diðerine bin lira vererek, «bunu bugün falan kimseye ver.» de-se, o da onu o gün vermese ve

para zayi olsa, zamin deðildir. Çünkü önün bu parayý vermesi gerekli deðildir. Nitekim mâlik,

«Emânetimi bugün ge-tir.» dese, emanetçi de, «getiririm» dediði halde götürmese, o mal da helak

olsa emanetçi zamin olmaz. Çünkü emanetçinin üzerine gerekli olan kendisi ile emanetin arasýný

boþaltmaktýr. Yoksa teslim deðildir Ýmâdiye.

Mâlik emanetçiye, «Emaneti falan kimseye ver.» dese o da, «ver-dim.» dese, vereceði adam,

«vermedi» diyerek yalanlasa, manet de zayi olsa, emanetçi emîn olduðu için yemin ederse sözü

tasdik edilir. Sirâciye.

Emanetçi baþlangýçta, «gitti ama nasýl gittiðini bilmiyorum.» dese sað-lam görüþe göre zamin

olmaz. «gitti ama niçin gittiðini bilmiyorum» de-mesi gibi. Çünkü söz onun sözüdür.

Fakat, «Zayi mi oldu, yoksa sen mi yanýma koymadýn, bilmiyorum.» dese veya «Ben onu evime


köydüm mu, yoksa evimde veya baþka bir yerde gömdüm mü bilmiyorum.» dese, öncekinin aksine

zamin olur. Fakat defnettiði yeri açýklamasa, ancak gömüldüðü yerden çalýndý.» dese. zamin olmaz.

Bu konunun tamamý Ýmâdiye adlý eserdedir.

ÝZAH

«Yeminden kaçýnsa ilh...» Bu meselenin þekli altýdýr. Þöyle ki: Bir kimsenin yanýnda bulunan

emanete ayrý ayrý iki kiþi sahip çýksalar, fakat delil getirmeseler, o da inkâr etse, ondan yemin talep

etseler, emanetçi altý durumdan birisini yapabilir.

1 - Ýkisine de ikrar etmesi,

2 - Ýkisine de yeminden kaçýnmasý,

3 - Ýkisine de yemin etmesi,

4 - Birisine ikrar etmesi, diðerinden yeminden kaçýnmasý,

5 - Birisine yemin etmesi, diðerinden kaçýnmasý,

6 - Birisine ikrar etmesi, diðerine yemin etmesi. Sâyýhâni.

«Yemin etse ilh...» Bu görüþ emanetçinin emanetin geri verilmesin-de veya helakinde yemin ettiði

gibi emaneti inkâr ettiðinde de yemin et-mesi gerektiðine iþaret etmektedir. Bu yemin ya töhmeti

kaldýrmak ve-ya dýmaný inkâr etmek içindir. Bu gör,üþ yine þunlara da iþaret etmekte-dir: Yemin

ettiði takdirde her ikisine de hiçbir þey ödemez. Hâkim ema-netçiye yemin ettirme hususunda

muhayyerdir. Dilediði kimse için ema-netçiye önce yemin ettirir. Uygun olan kur´a ile yemin

ettirmesidir. Ema-netçi birinci davacý için yeminden kaçýnýrsa ikinci davacý için yemin et-mesi

gerekir. Yeminden kaçýnmasýyla hüküm verilemez. Yalnýz birisine ikrar etmesi bunun aksinedir.

Çünkü ikrar, kendi baþýna bir delildir. Bu konunun tamamý Bahýr adlý eserdedir.

«Diðeri için yeminden kaçýnsa ilh...» Yani ikincisine yemin etmek-ten kaçýnsa, emanetçinin yemin

þekli þöyle olmalýdýr: «Allah´ýn adýy-la yemin ederim ki ne bu eþya ne de onun kýymeti onun

deðildir.» Birinci davacýya ikrar ettiði için o emanette hak sahibi olduðu sabit olmuþtur. Birinciye

ikrar etmesi, ikinciye bir fayda temin etmez. Eðer yalnýz bi-rincisine hasr ederse, sözünde doðrucu

olur. Bahýr.

Birisinin diðerinde bin lira alacaðý olsa, parasýný almasý için bir adam gönderse, borçlu, «Ben parayý

elçisine verdim.» dese elçi de, «Sen onu alacaklýya verdin» dese alacaklý inkâr etse, makbul olan

söz, yemini ile birlikte elçinin sözüdür. Nûru´l-Ayn´da da, «Söz yemini ile birlikte elçinindir.»

denilmiþtir.

Yani borçlunun zimmetinden berat için deðil, kendi nefsinin beraeti için söz onundur. Zira eðer

elçinin sözünün borçlunun zimmetinin beraeti için olduðunu kabul edersek, fakihlerin, «Borçlar

misilleri ile ödenir.» sözüne binaen yalnýz elçinin sözü ile borcun alacaklý üzerine gerekmesi lazým

gelir. Burada, þarihin Nurul-Ayn´dan naklen, «Söz elçinin» demesi, deynin alacaklý üzerinde

olduðunu gösterir. (Çev: M. T.)

Alacaklý, «Falan kimse ile alacaðýmý gönder.» dese, o para elçinin elinde zayi olsa, borçludan gider.

Çünkü zamanýnda vermemiþtir. Bezzâziyye.

«Emanet zayi olsa ilh...» Yani gâib olsa, açýkta bulunmasa, aslýnda bu görüþe ihtiyaç yoktur.

Þeyhimiz.

«Esah kavle göre ilh...» Bu görüþün gereði müþterek iþçinin zamin olmamasýdýr. Þu kadarý var ki,

Hayrü´r-Remlî müþterek iþçinin de zamin olacaðýna dair fetva vermiþtir. Bu fetvayý da

Câmiü´l-Fusûleyn haþiyesin-de Bezzâziyye´ye nisbet etmiþtir. Bunu, «Zamanýmýzda müþterek iþçi

za-min deðildir dersek, birçok mallarýmýz onlarýn elinde zayi olur» þeklinde gerekçelendirmiþtir.

«Öncekinin aksine burada zamin olur ilh...» Bu görüþ Câmiü´l-Fusû-leyn, Nûru´l-Ayn ve bunlardan

baþka kitaplarda bulunan «Zamin olmaz.» görüþüne muhaliftir. Ben Minah nüshasýnda böyle

gördüm. Þu kadarý var ki, «yezmunu» (zamin olur) kelimesinin üzerinde «la» satýrlar arasýna ilhak

edildiðinden sanki o «la» kelimesi nüshadan düþmüþ zannedilmiþ-tir. Sarih de onu aynen düþmüþ

þekliyle naklettiðinden «zamin olur» de-miþtir.

Fer´î bir mesele: Hâmiþ´te ve Nevâzil´de þöyle denilir: «Üzerinde ye-tim malý olan bir kimse, birþey

hediye etmediði takdirde malýn zayi ola-caðý korkusuyla, yol güzergâhý üzerinde olan bir zâlime bir

miktar mal verse, verdiðine zamin olmaz. Mudarýb da bunun gibidir. Meþâyih de bu görüþü delil

almýþtýr.» Ankaravî.


Fetâvâ-i Nesefî´de de þöyle denilir: Vasi, hâkimin kapýsýnda ücret alarak deðil, rüþvet olarak verdiði

herhangi birþeye zamindir. Ücret olarak verirse, verdiðinin ücretli bir iþçiye verdiðinden fazla

olmamasý ge-rekir.» Ankaravî.

«Zamin olur ilh...» Kâdýhan da þöyle demiþtir. «Emanetçi, emaneti evime koydum ama yerini

unuttum» dese zamin olmaz. Eðer, «Onu saðlam bir yere koydum fakat yerini unuttum» dese zamin

olur. Emaneti bil-dirmeden ölen kiþinin zamin olmasý gibi. S. ve A.

Bazý âlimler de zamin olmaz demiþlerdir. «Emanet gitti. Fakat na-sýl gittiðini bilmiyorum» dediðinde

zamin olmadýðý gibi.

Emanetçi, «Emaneti evime veya baþka bir yere gömdüm» dese, göm-düðü yeri beyan etmese bile

zamin olur. Þu kadarý var ki, «Gömdüðüm yerden çalýndý» dese, zamin olmaz.

Emanetçi emaneti bir yere gömse, eðer gömdüðü yere bir iþaret koymuþsa zamin olmaktan

kurtulur. Yok eðer iþaret koymamýþsa za-min olmaktan kurtulamaz.

Emanetçi emaneti çölde gömmüþ olsa, mutlaka zamin olur. Baða gömmüþ olsa bað eðer etrafý

çevrili ve kilitli bir kapýsý varsa zamin ol-maktan kurtulur.

Emanetçi çölde giderken hýrsýzlar ona doðru yönelseler, o da onlar-dan korumak için emaneti

gömse, döndüðünde gömdüðü yeri bula-masa, bakýlýr: Eðer gömdüðü zaman bir iþaret koyma

imkâný olduðu hal-de koymamýþsa zamin olur. Korku gittikten sonra yakýndan dönme im-kâný

varken dönmemiþse, sonra gelmiþ bulamamýþsa, yine zamin olur.

Emanetçi, hâkimin emri olmadan emanete birsey infak etse, infak

Emanetçi emaneti kýnye zamaný harap bir binaya koysa, eðer topra-ðýn üzerine koymuþsa zamin

olur. Eðer gömmüþse zamin olmaz. Nûru´l-Ayn.

METÝN

Emanetçi veya vasi, yanýndaki malýn bir kýsmýný vermesi için tehdit edilse, eðer kendisinin veya bir

uzvunun helakinden korktuðu için verirse zamin olmaz. Eðer vermediði takdirde hapsedileceðinden

veya baðlanacaðýndan korkarak vermiþse, zamin olur. Malýn hepsinin gitmesin-den korkuyorsa, bir

miktar vermesi halinde mazurdur. Nitekim zulmeden kimse alanýn bizzat kendisi ise, dýmân yoktur.

Ýmâdiye.

Emanetin bozulmasýndan korkulursa, emanetin satýlmasý için hâ-kime baþvurulur. Bozulana kadar

baþvurulmadýðý takdirde dýmân yoktur.

Emanetçi, hâkimin emri olmadan emanete birþey infak etse infak ettiði teberrudur.

Emanetçi emaneti veya rehin olan mushafý okusa, Mushaf, okuma-sý sýrasýnda helak olsa, zamin

olmaz. Zira emanetçinin böyle bir ta-sarrufa velayeti vardýr. Sayrafiyye.

Sayrafiyye´de þöyle denilmiþtir: «Eðer lâmba þamdan veya çýranýn üzerine konulursa, zayi olmasý

halinde emanetçi zamin olmaz.

Yine Sayrafiyye´de þöyle denilir: «Adam bir sikke emanet olarak ver-se o sikkede bazý kimselerin

haklarýný eda ettikleri yazýlý olsa, hak sa-hibi ölse, varis o kimselerin haklarýný eda ettiklerini inkâr

etse, o sikke-nin emanetçisi sikkeyi vermekten kaçýnýrsa ebediyyen hapsedilir.

Eþbâh´ta þöyle denilmiþtir: «Ölünün borçlularý, ölünün üzerinde baþ-kalarýnýn alacaðý olduðu

sürece borcu varise ödemekle borçtan kurtul-muþ olmazlar.

Efendisi, kölenin emanet býraktýðý þeyi alamaz.

Bir diðerine emanet olarak çalýþan kimse ücret alamaz. Ancak vasi ile nazýr çalýþýrlarsa ücretlerini

alýrlar.

Burada vasiden maksat, hakimin ücretle nasbettiði vasidir.Ölen adamýn vasisi ise, Eþbah´da olduðu

gibi ücret alma hakkýna sahip deðildir.

Ben derim ki: Bu ifadeden anlaþýlýyor ki, musakâfattan olan vakýfta, nazýra hak sahiplerinin gelirleri

havale edilirse nazýr ameli olmadýðýndan ücret alamaz.

Vehbâniye´de þöyle denilmiþtir: Birisi diðerine beþyüzü karz beþyüzü mudarebe olmak üzere bin

lira verse mudarebenin kârýnýn tamamý mâlike þart kýlýnsa, caizdir. Fakat kaçýnýlmasý gerekir. Mâlik

verdiði para-nýn karz olduðunu iddia etse, hasmý da karz deðil, mudarebe olduðunu söylese,

mâlikin sözünün makbul olacaðý söylenmiþtir. Bunun aksine para mal kazandýktan sonra iþletmeci

karzý, mâlik ise üçte birle mudarebeyi iddia etseler, hüküm yine böyledir. Mâlik, «Sana meccânen


tica-ret yapman için (bidaeten) verdim» dese, iþletmeci de «karzdýr.» dese söz yine mâlikindir.

Emanetçi evimde yalnýz senin emanetin zayi oldu. dese bir hýrsýzýn onu acil olarak kaldýrdýðý

tasavvur edileceðinden sözü tasdik edilir. Yalnýz kendisine yemin teklif edilir. Birisi bir topluluðun

yanýna taksimi kabil olmayan bir mal ile üzeri yazýlý bir kâðýt býraksa, onlar da býrakýp gitseler, en

son kalkan zamin olur. Yaz mevsiminde yanýna yün emanet býrakýlan adam, kurumasý için yünü

güneþe býrakmasa, yün güvelenerek zayi olsa, emanetçi zamin olmaz. Emanet mal» fareler yese

veya telef etmiþ olsa, eðer koyduðu yerde fare deliði yok-sa, yine dýmân gerekmez.

Emaneti koyduðu yerde bir fare deliði varsa ve bildiði halde deliði kapatmaz, mal sahibine de

bildirmezse, önceki meselenin aksine fare onu yediði takdirde zamin olur.

Ben derim ki: Fare deliðini kapatmýþ olsa, fare yine açsa ve vediayý ifsat etse, bu zikredilmemiþtir.

Bunu açýklamak uygundur.

ÝZAH

«Malýn hepsinin gitmesinden korkuyorsa ilh...» Malýn alýnmasýndan korkarsa, kifayet derecesinde

kalmýþ olsa zamin olur. Fusûleyn.

«Ýnfak etse ilh...» Emanetçi emaneti birþey helak etmese o da helak olsa, zamin olur. Þu kadarý var

ki, emaneti nafakasý mâlikine aittir. Molla Ali Haviyyü´z-Zahidi.

«Þamdan veya çýranýn üzerine konulursa ilh...» Þamdan veya çýra da emanet olursa.

«Ebediyyen ilh...» Yani alacaklýnýn varisi alman kýsmý ikrar edinceye kadar.

«Vârise ilh...» Bunun zahirine göre borç ister onun verdiðini içine al-sýn, ister almasýn, Zahir olan

Musannýfýn adem-i beraeti borcun, borç-lunun verdiði meblâðýn hepsini içine almasýyla ve varisin

de emin olmamasýyla kayýtlamasýydý. Nitekim emanetçinin emaneti varise vermesini bu iki þeyle

kayýtlamýþtý. Hâmevî.

«Kölenin emânet býraktýðý ilh...» Köle ister ticaretle izinli olsun, is-ter borçtan ötürü hacr altýnda

olsun, ister olmasýn efendi, emanetçinin kazancý olduðunu bilmediði sürece alamaz. Fakat kölenin

kazancý ol-duðunu veya kendine ait birþey olduðunu bilirse alýr. Tatarhâniye.

«Ben derim ki ilh...» Hâmiþ´te, «Bu görüþ Eþbâh sahibinindir» denil-miþtir.

«Mâlikin sözünün makbul olacaðý ilh...» Yani söz mâlikindir. Hamiþ´ te boy denilmiþtir: «Mal sahibi

ile emanetçi ikisi de delil ikâme etseler, delil iþletmecinindir Ýhtilâftan sonra mal iþletmecinin elinde

helak olur-sa, o malý ister çalýþtýrsýn, ister çalýþtýrmasýn, elinde olanýn hepsine zamindir.» Þerh-i

Vehbâniye, Ýbni Þýhne.

«En son kalkan zamin olur ilh...» Bundan anlaþýldýðýna göre, eðer hepsi beraber kalkarlarsa, hepsi

zamin olurlar. Kâdýhan da bunu açýkça söylemiþtir. Benim anladýðýma göre, taksim olunamayan her

þey bunun gibidir. Sâyýhânî.

Hâmiþ´te þöyle denilir: «Birisi bir topluluðun yanýna bir emanet býraksa, onlar da onu terkederek

hep birden kalkýp gitseler, hepsi zamin olur.» Ýbni Þýhne.

«Uygundur, ilh...» Bu bahis Tarsusî´nindir. Zira o, «Bunda uygun olan açýklamadýr» demiþtir. Zira

emanetin korunduðu yerde farenin ema-nete dokunmasý meselesi mal sahibine bildirmekle ona

haber vermeden fare deliðini kapatmak arasýnda deveran eder. Bu ise mevcuttur. Ýbni Þýhne de bu

görüþe razý olmuþtur. Þurunbulâliye´de buna karar vermiþ-tir.

FER´Î MESELELER:

Emaneti bileðine sardýðý kolçaðýn veya sarýðýnýn veya bir mendile sararak mendili kolçaðýn içine

koysa ve mendile sararak cebine atsa, cebine attýðýný sandýðý halde cebine koyamamýþ olsa, zayi

olduðu tak-dirde zamin olmaz.

Emanetçi emaneti bir odaya koysa, çýkarken kapýyý açýk býraksa eðer binada baþka kimse yoksa

veya o mekânda içeri girecek birisinin gir-diðini duymayacaðý bir yerde ise; emanet zayi olsa zamin

olur.

Emaneti bir baða koysa, aðýn etrafý dýþarýdan geçen adamýn içeride olaný göremeyeceði þekilde

duvarlý ise, çýkarken kapýsýný da kilitlemiþ ise zayi olduðunda zamin olmaz. Fakat kapýyý

kilitlemeden çýkarsa za-min olur.

Dýþarýda çalýþan bir adam yanýnda emanet olduðu halde namaza dursa, komþularý onu muhafaza

edeceðinden helak olduðu takdirde za-min deðildir. Bu durum hiçbir zaman emanetçinin emanet

vermesi de de-ðildir. Þu kadarý var ki, o emanetçidir ve onu da bile bile zayi etmemiþtir.


Þârih zamin olmaya delâlet edecek bir ifade zikretmiþtir. Fetva verilirken düþünülsün.

Câmiü´l-Fusûleyn.

Doðrusu þarih deðil Saru´þ-Þeria olmasaydý. Çünkü Þ. D. þarihin deðil Saru´þ- Þeria´nýn rumuzudur.

Bezzâziyye´de þöyle denilir: «Sonuç olarak bu konuda örfe itibar edi-lir.»

Emanetin sahibi kaybolsa emanetçi onun hayatta olduðunu veya öl-düðünü bilmese, ölümünden

haberdar olana kadar emaneti yanýnda tut-malýdýr. Ondan tasadduk da etmemelidir. Fakat lükâta

(buluntu) bunun aksinedir.

Emanet bir hayvan ise hâkimden izin almaksýzýn ona yedirse, teber-ru eden durumunda olur. Hâkim

ondan o malýn yanýnda emanet olduðuna ve mâlikin kayýp olduðuna dair delil ister. Delil getirirse,

eðer emanet kiraya verilip çalýþtýrýlabilir cinsten ise hâkim onun çalýþtýrýlmasýný em-reder ve onun

kazancýndan ona yedirir.

Emanet kiraya verilip çalýþtýrýlabilecek cinsten deðilse, sahibi ge-lir ümidiyle en fazla bir iki veya üç

gün yedirmekle veya onu satýp pa-rasýný saklamakla emreder. Hâkim eðer baþlangýçta satýþýný

emrederse, sahibi geldiðinde malýný emanetçiden ister. Þu kadarý var ki, hayvanda kýymetinden

fazlasýný deðil, yalnýz kýymetini alýr. Eðer emanet köle ise, kýymeti artmýþsa, arttýðý miktar üzerinden

kýymetini alýr.

Emanet bir hayvan ise ve sütü birikmiþse veya bir bahçe ise meyve vermiþse, onun bozulmasýndan

korktuðu takdirde hâkimin emri ile satar. Eðer þehirde veya haberi hâkime kolayca ulaþtýrabileceði

yakýnlýkta bir yerde ise, bozulmadan önce hâkime haber vermezse zamin olur. Tatarhâniye´nin

Müteferrikât bahsinin onuncu bölümünden.

TETÝMME :

Kâdýhân, emanet býrakanýn zamin olmasý bahsinde þöyle der: «Ema-netçi emanet edilen kumaþlar

arasýnda kendisine ait bir kumaþ koysa, kendi kumaþýnýn onlarýn arasýnda olduðunu unutarak

kumaþlarý ile bir-likte mâlike verse, zayi olduðunda emanetçi zamindir. Çünkü baþkasýnýn kumaþýný

izinsiz olarak almýþtýr ve bunda bilmemek özür sayýlmaz.»

Nûru´l-Ayn´da da özetle þöyle denilir: «Bu meselede uygun olan, mâlikin kumaþlarýný alýrken

emanetçinin kumaþý olduðunu bilmemesidir. Sonra kendi kumaþý olmadýðýný anlarsa zayi

olduðunda zamindir. Fakat kendi kumaþý olmadýðýný anlamazsa dýmâna kesinlikle bir sebeb yoktur.

O halde Kâdýhân´m burada, «bilmemek özür deðildir» sözünün mutlak olmamasý gerekir.»


radyobeyan