> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Hanefi Fıkhı > Emanet( Vedia)
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Emanet( Vedia)  (Okunma Sayısı 2517 defa)
07 Şubat 2010, 23:57:58
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 07 Şubat 2010, 23:57:58 »






Reddü´l Muhtar / Emanet( Vedia)

VEDÎA (EMANET) KİTABI

METİN


Emânet ile mudarebe hükümde ortaktır. Yani ikisi de esasta emâ-nettir.

Îdâ, emanet vermek demektir. Bu kelime sözlükte: ved´u kökünden gelir ve terketmek anlamındadır.

Bir terim olarak, bir kimsenin malını, koruması için bir diğerine açıkça veya dolaylı yoldan teslim

etmesidir. Dolaylı emanet verme şöyle olur: Bir kimsenin, bal koyduğu kabı delik olsa, sahibinin

yanında bulunmadığı bir sırada bir diğeri onu alsa, bir süre koruduktan sonra da terketse, zayi

olursa onu tazmin etmesi gere-kir. Çünkü bu kabı almakla dolaylı yoldan onun korunmasını üzerine

al-mış bulunur. Bahır.

Vedîa, emin bir kimsenin yanında bırakılan mala denir. Vedîa, ema-netten daha hususîdir. Musannıf

ve diğerleri de bunu araştırmışlardır.

Emanetin rüknü açıkça, kinayeli sözlerle veya konuşmaksızın alıp vermek suretiyle icab ve

kabulden ibarettir.

Açıkça icab: Birisinin diğerine, «Bunu sana emanet olarak verdim.» demesidir.

Kinayeli icab: Birisinin diğerine, «Bana bin dirhem veya şu kumaşı ver.» demesi üzerine, onun,

«Sana verdim.» demesidir. Bu şekilde veri-len emânet olur. Bahır. Çünkü vermek hibeyi de

kapsamına alır. Fakat emanet daha aşağı derecede olduğu için önce o akla gelir. O halde bu ifade

kinayeli sözlerle emanete icabtır.

Konuşmaksızın alıp vermek suretiyle icab: Bir kimse bir kumaş ge-tirerek diğerinin yanına bıraksa,

o da hiçbir şey söylemese, o şey onun yanında emanet olur. Bu da fiilen icabtır.

Kabul de açıkça veya dolaylı yoldan olur. Açıkça kabul, onun ya-nında konulduğu zaman. «Kabul

ettim.» demesidir.

Dolaylı yoldan kabul ise, yanına konulduğu zaman susmasıdır. Me-selâ, elbiselerin hamamda

çamaşırcının önüne bırakılması veya han sahi-bine, «Atımı nereye bağlayayım?» diye sorulunca

onun, «Şuraya bağla.» demesi, emaneti kabul ettiğini gösterir. Haniye.

İşte bu icab ve kabulün lüzumu, emanetin korunmasının vücubu hakkındadır.

Sırf emanet ise yalnız icabla tamamlanır. Hatta, mal sahibi gasbediciye «Gasbettiğini sana emanet

ettim.» dese, gasbeden kabul etmese bile tazmin yükümlülüğünden kurtulur.

İZAH

«Sahibinin yanında bulunmadığı ilh...» Musannıf bu kaydı şunun için koymuştur: Eğer sahibi hazır

olsa, alan kimse zamin olmazdı. Nitekim Musannıf da bunu böyle tesbit etmiştir. Yakûbiye´ye

bakınız.

Minah kitabında, «Emânet, dimânı gerektirmeyen şeye denir. O za-man emanet kelimesi ariyet,

kiralanan şey gibi, hizmet için ariyet olu-nan şahsın elindeki köle gibi dımân olmayan bütün

durumları kapsamı-na alır. Vedâa ise icab ve kabul ile emanet edilen şeye denir. O halde emanet ile

vedîa ayrı şeylerdir.» denilmiştir. Nihaye sahibi de bunu ter-cih etmiştir.

Bahır´da da şöyle denilir: «Emânet ile vedianın bazı durumlarda hü-kümleri çeşitlidir, muhteliftir.

Çünkü vediada ihtilâftan sonra anlaştıkları takdirde emanetçi tazmin etmekten kurtulur. Emanette

ise ihtilâftan son-ra emanetçi tazmin sorumluluğundan kurtulamaz.

Hâmiş´te zikredilen ince bir nokta:

Rivayet olunur ki, Züleyhâ yoksulluğa düşünce Yusuf aleyhisselama karşı hüzününden ötürü

gözlerine ağ inmişti. Bu halde fakirlerin giydiği elbiselerle yolun kenarında oturuyordu. Yusuf

aleyhisselam yoldan geçer-ken ayağa kalkarak, «Ey melik, beni dinle.» diye seslendi. Yusuf aley-´

hisselam durunca, Züleyhâ, «Emanet, köleleri meliklerin yerine ikâme eder. Hiyanet ise melikleri

kölelerin yerine.» dedi. Yusuf aleyhisselam onun kim olduğunu sordu. Onun Züleyha olduğunu

söylediler. Yusuf aleyhisselam acıyarak onunla evlendi. Zeylâî.

«Üstü kapalı bir şekilde ilh...» Üstü kapalı kinâye´den maksat açığın zıddı olan kinayedir.

Boşanmanın üstü kapalı yapılması gibi. Yoksa be-yan ilmindeki «kinaye» değildir.

«Çünkü ilh...» Bahır´da da yine bunun gibi illetlendirilmiştir.

«Hiçbir şey söylemeden ilh...» Eğer malı koyduğu zaman, «Ben ema-net kabul etmiyorum.» derse,

zamin olmaz. Çünkü açıkça reddedildiğin-den örfen kabul sabit olmaz.


Câmiü´l-Fusûleyn sahibi şöyle der: «Ben derim ki, bu mesele, birisi sığır çobanına bir başkasıyla bir

sığır gönderse, çoban elciye, «Bunu ka-bul etmiyorum, sahibine geri götür.» dese, o da götürse,

çobanın ema-netçi olmadığına delâlet eder. Uygun olan çobanın burada zamin olma-masıdır.»

Halbuki bunun aksi geçti. Fakir der ki, Câmiü´l-Fusûleyn sahibinin, «Uygun olan, çobanın burada

zamin olmamasıdır.» sözü uygun değildir. Çünkü hayvanı getiren elci, hayvanı çobana getirmekle

elcilik hükmün-den çıkarak yabancı olmuştur. Zira onun elçiliği sığırı çobana getirene kadardı.

Çoban ona, «Bunu kabul etmiyorum, sahibine geri götür.» de-diği zaman o sığırı bir yabancıya veya

bir yabancı ile geri vermiş ol-maktadır. Bundan dolayı çoban zamindir. Fakat kumaş meselesi

bunun aksinedir. Nûru´l-Ayn. Bahsin tamamı oradadır.

Nûru´l-Ayn´da Zahîre´den naklen şöyle denilmiştir: «Birisi yanına bı-rakılan kumaşı emanetçi

olmamak için, «Kabul etmiyorum.» dese, kuma-şın sahibi de kumaşı yanına bırakarak gitse, onu

kabul etmeyen adam kaldırarak evine koysa, uygun olan zamin olmasıdır. Zira burada ema-net sabit

olmadığından, yerden kaldırmakla gasbedici olmaktadır.

Fakir diyar ki: Bu meselede kapalılık vardır. Şöyle ki, gasb, mâlikin elini gasbedilenden

kaldırmaktır. Bu da burada mevcut değildir. Adamın, yanma terkedilen kumaşı kaldırması, ona zarar

kasdıyla değil, menfaati içindir. Belki mâlikin kumaşı oraya terketmesi, ikinci defa emanettir. Önce

kabul etmeyen adamın onu yerden kaldırması da kapalı bir şe-kilde kabuldür. O halde zahir olan,

kumaşı kaldıran kimsenin zamin ol-mamasıdır. Allahu Teâlâ en doğrusunu bilir.

«Hiçbir şey ilh...» Bir kimse, «ben kabul etmiyorum.» derse, emanetçi olmaz. Çünkü emanetçi

gösteren birşey mevcut değildir. Bahır.

Bahır´da Hülâsa´dan naklen şöyle denilir: «Bir kimse kitabını bir top-luluğun yanına koysa, onlar da

o kitabı orada bırakarak gitseler, kitap zayi olursa hepsi zamindir. Eğer hepsi birden değil de teker

teker kalk-mış iseler, en son kalkan zamin olur. Çünkü, sona kalan korumaya hıfza tayin edilmiş

sayılır. Tayin de korumayı gerektirir.»

Bu bahiste, yakında gelecek olan hancı meselesi gibi, icab ve ka-bulün her ikisi de açık değildir.

UYGULAMA MESELESİ:

Câmiü´l-Fusûleyn´de şöyle denir: Birisi hayvanını başkasının ahırı-na bağlamış olsa, ahır sahibi

hayvanı oradan çıkarsa, zayolduğu takdir-de zamin olmaz. Çünkü hayvan binaya zarar verir. Bina

sahibi kendisi-nin hayvan bağladığı yerde bağlanmış bir hayvan görse de onu çıkarsa zamin olur.

Sâyıhânî.

«Susması ilh...» Çünkü susması kabul anlamına gelir.

Hâniye´de bu konu zikredildikten sonra şöyle denilmiştir: «Başkası-nın evine, ev sahibinden

habersiz birşey konulsa, konulan şey zayi ol-sa, ey sahibi zamin olmaz. Çünkü ev sahibi korumayı

üzerine almamış-tır. Bir kimse diğerinin yanına birşey koyarak, «Bunu sakla.» dese, bıra-kılan mal

zayi olsa, yanma bırakılan adam yine zamin değildir. Çünkü korumayı üzerine almamıştır.

Burada bu kimsenin razı olup olmadığının karine yoluyla anlaşılma-sı mümkündür. Sâyıhânî.

«Çamaşırcının ilh...» Çamaşırcı hazır olduğu sürece, hamamcı ema-netçi olmaz. Eğer çamaşırcı

yoksa, hamamcı emanetçidir. Bahır.

Bahır´da da, Hülâsa´nın kiralamalar konusundan naklen şöyle de-nilir: «Hamamda yıkanan kimse

bir elbise giyse, çamaşırcı onun kendi elbisesini giydiğini zannetse, sonra onun başka birisinin

elbisesi oldu-ğu ortaya çıksa, çamaşırcı zamindir. Sağlam olan görüş de budur. Zira çamaşırcı

sormadığı için görevini yapmamış olur.»

Bu konu ileride gelecek olan, «emin kimseye dımânı şart koşmak geçersizdir.» sözüne zıd değildir.

Ebussuud böyle ifade etmiştir.

«İşte bu ilh...» Bu, kabulün şart olduğunu gösterir.

«Kabul etmese bile ilh...» Metinde geçtiği gibi, kabul ya açıkça veya dolaylı yoldan olur. Bu

meselede gasbedicinin kabul etmemesi red anla-mına gelir. Fakat mal sahibinin, «Sana emanet

ettim.» sözüne karşılık susması, dolaylı yoldan kabuldür.

METİN

Vedianın şartlarından birisi, emanet verilecek malın elle tutulması kabil olmasıdır. O halde kaçan

bir köle veya havadaki kuş birisine ema-net verildiği takdirde emanetçi ona zamin değildir.

Vedianın şartlarından birisi de emanetçinin mükellef olmasıdır. Çün-kü vediayı korumak vaciptir. O


halde bir çocuğa mal emanet edilse, çocuk onu helak etse zamin olmaz. Çünkü mükellef değildir.

Hacizli bir köleye mal emanet edilse, köleliğinde değil, ancak azad edildikten son-ra zamin olur.

Vedia da emanettir. Buna göre hükmü de şudur: Vedîada kabul müstebahtır. Vediayı korumak taleb

edildiğinde vermek de vacibtir. Buna gö-re emanet edilen mal, emanetçinin müdahelesi olmaksızın

helak olursa, emanetçi ona zamin olmaz. Ancak vedia eğer ücretle emanet edilmiş-se, o zaman

emanetçi zamin olur. Eşbâh, bunu Zeylâî´ye nisbet etmiştir...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Emanet( Vedia)
« Posted on: 19 Mart 2024, 10:04:41 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Emanet( Vedia) rüya tabiri,Emanet( Vedia) mekke canlı, Emanet( Vedia) kabe canlı yayın, Emanet( Vedia) Üç boyutlu kuran oku Emanet( Vedia) kuran ı kerim, Emanet( Vedia) peygamber kıssaları,Emanet( Vedia) ilitam ders soruları, Emanet( Vedia)önlisans arapça,
Logged
08 Şubat 2010, 00:05:58
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #1 : 08 Şubat 2010, 00:05:58 »

METİN

Emanetçi mal sahibi emaneti taleb edince teslimine gücü yettiği hal-de zulmen vermezse zamin

olur. Eğer taşımaktan kaçındığı için vermiyor-sa, zamin değildir. İbni Melek.

Vekilin talebi, hükmen mâlikin talebi gibidir. Fakat zahir kavle göre. mal sahibinden bir temsil

belgesi gibi bir şey getirse bile elçi bunun aksinedir.

Emanetçi malı vermeyen muktedir değilse veya kendi nefsinden ya-hut malından korkuyorsa,

-meselâ, kendi malı emanetle birlikte saklı ise- İbni Melek zamin olmaz. Zalim bir kimsenin emaneti

talep etmesi gibi. Meselâ emanet bir kılıç ise, sahibi onunla bir adamı öldürmek için taleb ediyorsa,

o zaman emanetçi kılıcı vermeyebilir. Yalnız kılıcı mubah şekilde kullanmak için taleb ettiğini

biliyorsa o zaman verebilir. Cevahir.

Bir kadın, içinde kocasına borçlu olduğunu bildiren bir yazı bulunan kitabı emanete verse veya

içinde kocasından mehrini aldığını bildiren bir yazı bulunan bir kitabı emanet verse, bu durumda

emanetçi kocanın hak-kının zayi olmaması için o kitabı kadına vermeyebilir. Haniye.

Emanetçi emaneti kimseye bildirmeden ölürse, bu da zulmen teslim etmemek gibidir. Yine zamin

olur. O zaman o emanet terekesinde borç olur. Ancak ölen emanetçi varislerinin emaneti bildiklerini

biliyorsa, o zaman zamin değildir.

Mirasçı, «Ben emaneti biliyordum» dese, emaneti isteyen onu reddetse, varis eğer emanetin

özelliklerini açıklar ve «Ben onu biliyordum. O helak oldu.» derse, o sözünde doğrudur. Bu şekilde

emanetin emanetçi yanında kalması ile varisin yanında kalması birdir.

Ancak şu meselede emanetçi ile varis bir değildir. Vâris emaneti hırsıza gösterirse zamin olmaz.

Fakat emanetçi hırsıza gösterirse za-min olur. Hülâsa. Ancak emanetçi, emaneti alacağı zaman

hırsıza en-gel olmak ister ve hırsız zorla alırsa zamin olmaz.

İZAH

«Vekilin talebi ilh...» Hülâsa´da şöyle denilir: «Mal sahibi emanetini taleb etse, emanetçi, «Şu anda

hazırlama imkânım yok.» dese, bunun özerine mâlik bırakıp gitse, bakılır: Mâlik eğer rızası ile

bırakıp gitmişse, emanetin helaki halinde emanetçi zamin olmaz. Çünkü rızası ile gittiği için mâlik

emaneti yenilemiştir. Fakat rızası olmaksızın terketmişse, he-lak olması halinde emanetçi zamin

olur. Emaneti taleb eden mâlikin veki-li ise, mutlaka zamin olur. Çünkü vekil, mâlik gibi değildir.

Yani vekil emaneti yenileyemez.»


Hülâsa adlı eserdeki bu ifade açıkça gösteriyor ki emanetçi emaneti, teslim etmezse, zamin olur. Bu

mesele açıktır.

Fusûl-i İmâdiye´de Zahîre´ye isnadla şöyle denilmiştir: «Mâlikin el-çisi emaneti taleb ettiğinde

emanetçi, «Emaneti ancak bana verene ve-ririm» diyerek emaneti teslim etmese, helak olduğu

takdirde emanetçi zamin olur.»

Bu mesele, Kadı Zahîrüddln´in Fetâvâ´sında da zikredilmiştir. Necmeddin buna cevap vererek, «O

zamindir.» demiştir. Ama bunda bir gö-rüş vardır. Şöyle ki, mâlik emaneti kabz için vekil olduğunu

iddia eden kişiyi tasdik ederse zamin olur. Çünkü İmâdiye adlı eserin sahibi, Ve-kâlet babında,

«Emanetçiye emanetin vekile verilmesi için emredilmez.» demiştir. Lâkin bir âlim şöyle diyebilir:

Burada elçi ile vekili birbirlerinden ayırırız. Çünkü elçi, onu elçi gönderen kişinin dili ile konuşur.

Vekil ise öyle değildir. Görülmüyor mu ki, vekilin azli bilmezden önce azledilmesi geçerli olmadığı

halde, elçi azli öğrenmezden önce, gönderen kimse rücû ederse bu geçerli olur. Kâdı´nın

Fetâvâsında da böyledir. Minâh.

Minâh adlı eseri haşiye eden Remlî, Bahır´ın haşiyesinde, «Fusûl´da olan, «Vekil meselesinde

emanetçi zamin olmaz.» ifadesinin zahiri, Hülâsa´mn ifadesine aykırı olur. Bana ikisinin arası

bulunabilir gibi geliyor. Şöyle ki, Hülâsa´nın ifadesi eğer vekil emanetçinin yanında emanetçinin

yasaklamasından sonra diğer bir zamanda vermek üzere emaneti inşa etmeye hamledilir. Fusûl ve

Tecnîs´deki ifade de şuna hamledilir: Ema-netçi bizzat mal sahibine vermek üzere vekile vermiyor.

Çünkü, «Ben ancak emaneti bana verene veririm» demektedir. Böyle anlaşılınca iki-sinin arası

bulunmuş olur» denilir. Bu bahsin tamamı Bahir hâşiyesindedir.

«Zalim bir kimsenin talebi gibi ilh...» En açık anlamda buradaki, «zâlim»den maksat, mâliktir. Çünkü

burada söz bizzat onun hakkındadır. Bu ifadeden sonra gelenler de buna dayandırılır. Buradaki

zâlimden maksa-dın bizzat mâlik olduğuna Musannifin Minâh´taki, «Bir zâlim emaneti taleb etse, o

da vermese, zamin olmaz. Zira verdiği takdirde zulme yar-dım etmiş olur.» sözü de buna delâlet

etmektedir.

Hâmiş´te zikredilen bir uygulama meselesi:

Emânet olan hayvan hastalansa, emanetçi birisine onu tedavi etmesini söylese adam tedavi

ederken hayvan ölse, mâlik hayvanını dilerse emanetçiye dilerse tedavi edene tazmin ettirir. Eğer

emanetçi bizzat ken-disi zamin olursa, tedavi edenden bir şey istemez. Eğer tedavi eden za-min

olursa, hayvanı ister emanetçinin, isterse başkasının olarak bilsin, tazmin ettikten sonra döner,

ödediği parayı emanetçiden geri alır. Ama eğer emanetçi tedavi eden kimseye, «Bu benim malım

değildir.» veya «Ben ona tedavi et demedim.» derse, o zaman tedavi eden kişi emanet-çiden bir şey

alamaz. Câmiü´l-Fusûleyn´de de böyledir.

«Bildirmeden ölürse ilh...» Eğer mal sahibine bildirmeden ölürse, dımân yoktur. Ama kabul edilen

söz şüphesiz, yemini ile birlikte mal sa-hibinindir. Hanûtî diyor ki: «Rehinde borçtan fazlası da bu

kısımdan mı-dır? Ben derim ki, o da bundandır. Çünkü fakihler, «İnsan emanette ne ile zamin

olursa, rehinde de onunla zamin olur» demişlerdir. O halde rehin borcun miktarını bildirmeden

ölürse, borçtan fazlasına zamindir. Ben de bununla fetva verdim.» Remlî´den özetle.

«Zamin olur ilh...» Mecmaü´l-Fetâvâ´da şöyle denilir: «Emanetçi, mudarebede işletmeci, emânet

olarak alıp kullanan (ariyet alan), satışı meccânen yapmak için alan, kısaca elinde emanet olarak

mal bulunan her kimse, emanetin neler ve ne miktar olduğunu bildirmeden ölürse, emanet de

aynıyla bilinmezse, o emânet onun terekesinde borç olarak kalır. Çünkü o bildirmemekle emaneti

istihlâk etmiş olur. Bildirmeden öl-menin anlamı, emanetin durumunu açıklamadan ölmesi

demektir.» Eşbâh´ta da böyledir.

Şeyh Ömer bin Nüceym´den, «Hasta bir kimse, «Dükkânımda falan kimsenin parası var fakat ne

kadar olduğunu bilmiyorum.» dese ve ölse, paralar da bulunmasa ne olur? diye sorulunca şöyle

cevap verir: «Bu, miktarı bilinmeyen şey kabilindendir. Bir miktar dirheme zamindir. Çün-kü

Bidâye´de şöyle tarif edilmiştir: «Techîl (durumu ve miktarı meçhul şey), emanet aynıyla bilinmediği

halde açıklamadan ölmektir.»

Bazı faziletli kimseler, «İbni Nüceym´in bu cevabında düşünme var-dır, sen de düşün» demişlerdir.

«Varislerin emaneti bildiklerini biliyorsa ilh...» Varisi, «O hayatta iken geri verdi.» veya «Emanet

hayatında helak oldu.» dese, sözü delil-siz tasdik edilmez. Emanetçinin hayatta iken, «Ben ona geri

verdim» de-diğine dair delil getirirse, delili kabul edilir. Sâyıhânî.

«Emanetçi yanında ilh...» Yani mâlik helakini iddia ederse, Çünkü burada maksat, vârisin de


emanetçi gibi açıklanması halinde, helaki hu-susundaki sözünün kabul edilmesidir. Ancak varis bir

meselede emanet-çiye muhaliftir. Şöyle ki, mâlik «Emanetçi bildirmeden öldü.» dese, varis de buna

karşılık, «Öldüğü gün duruyordu ve biliniyordu, sonra helak ol-du.» dese, burada mal sahibinin

sözü tasdik edilir.(*) Doğru olan da budur. Çünkü dış görünüş bakımından emanet onun

terekesinde deyn olur. Varislerin sözü de tasdik edilmez. Fakat varisler, «O hayatta iken emaneti

geri vermişti.» veya «emanet onun hayatında telef olmuştu.» deseler, bu sözleri delilsiz tasdik

edilmez. Çünkü emanetçi bildirmeden ölmüştür. O halde tazmin yükümlülüğü terekeye ait olur.

Varisler, emanetçinin hayatında, «Ben emaneti geri verdim.» dediği-ne dair delil getirirlerse, delilleri

kabul edilir. Çünkü delil ile sabit olan birşey ayn olarak sabit olan şey gibidir. Zahîre´den,

Câmiü´l-Fusûleyn.

«Ancak emanetçi ilh...» Emanetçi hırsıza yol gösterirse zamin olur. T, Hülâsa´dan naklen şöyle der:

«Emanetçi ancak hırsıza emanetin yeri-ni gösterir, alırken de engel olmazsa zamin olur. Eğer engel

olursa zamin olmaz.»

«Engel olmak ister ilh...» Yani emanetçi hırsıza engel olmak ister ve o da zorla alırsa. Fusûleyn.

METİN

Emanetçi, mutlak ve mufâvaza ortakları gibi emaneti bildirmeden ölürse, diğer emanetlerde olduğu

gibi zamindir. Ancak Eşbâh´ta olan açık-lamaya istinaden on şeyde zamin değildir.

Bunlardan birisi, vakıf nâzın, vakıf arazisinden gelenleri emanet ola-rak verse de açıklamadan ölse,

zamin değildir. Musannıf burada, «vakıf arazisinin geliri» diye kayıtlamıştır. Çünkü vakıf nâzın vakıf

olan arazinin bedelini bildirmeden ölürse, zamin olur.

Ben derim ki: Vakfın kendisine zamin olması daha uygundur. Dirhem-lerin vakfının cevazına hüküm

veren görüşe göre, dirhemleri zamin oldu-ğu gibi. Bunu Musannıf demiştir. Musannifin oğlu da,

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

08 Şubat 2010, 00:08:35
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #2 : 08 Şubat 2010, 00:08:35 »

METİN

Emanetçi, emâneti mâlikin izni olmadan aynı cins olan veya olmayan kendi malıyla veya bir

başkasının malıyla karıştırsa -İbni Kemal- öyle karıştırsa ki birbirinden ayrılmasa, ancak külfetle

ayrılabilse, meselâ buğdayı arpa İle, sağlam parayı kalp para ile karıştırmak gibi -Müctebâ-, emneti

zamin olur. Çünkü karıştırmakla onu helak etmemiştir. Şu kadarı var ki, tazmin etmeden önce onu

yemesi de mubah değildir. Mâlik, ema-netçiyi ibra ederse, ibra sahihtir.

Emanetçi cari kıymetli parayı kıymetsiz para ile karıştırırsa yine zamindir. Çünkü karıştırmakla onu

ayıplı hâle getirmiştir. Eğer emanet olan kıymetsiz parayı kendi kıymetli parası ile karıştırırsa,

emanetçi za-min değil, ortak olur. Çünkü burada malı ayıplı hale getirmek yoktur. Müctebâ.

Emanetçi emaneti mâlikin izni ile kendi malıyla karıştırırsa o zaman mâlik ile emanetçi mülk


ortaklığı ile ortak olurlar. Nitekim emanet ile emanetçinin malı meselâ kesenin arasındaki dikişin

sökülüp iki paranın karışması gibi, emanetçinin müdahalesi olmadan karıştığında emanetçi nasıl

zamin olmazsa, bunda da zamin olmaz. Çünkü emanetçinin tecavüzü yoktur.

Emanet ile emanetçinin malı, emanetçiden başkası karıştırsa, karış-tıran zamin olur. Eğer karıştıran

çocuk ise, çocuğun babası değil, ço-cuğun kendisi zamindir.

Emanetçi, emânet malın bir kısmını infâk etse, sonra onun mislini getirerek emanetin kalan

kısmıyla birbirinden seçilmeyecek şekilde ka-rıştırsa, malın hepsine zamin olur. Çünkü kendi malı

ile emaneti karıştırmıştır.

Fakat karıştırdıktan sonra birbirinden ayırmak mümkün ise veya infak ettiğini getirip

karıştırmamışsa veya ona iki ayrı şey emanet edildiği halde o birisini infak etmişse, o zaman

emanetçi yalnız infak ettiğine zamindir. Müctebâ. Tabiî bu. eğer parçalamak emanete zarar

vermemişse böyledir.

Emanetçi emanet malı kullanmışsa, meselâ, emanet elbise ise giy-miş, hayvan ise binmiş veya bir

kısmını almış ve sonra kullandığı anla-şılmayacak şekilde aynısını mâlikin eline teslim etmişse,

eğer tekrar kullanma niyeti yoksa, zamin olmaya yol açan sebeb de yok olur. Eşbâh´ın, Niyet´in

Şartları bahsinden.

İZAH

«Kendi mcdıyla ilh...» Mütevelli, kendi malıyla vakıf malını karıştırırsa, zamin olmaz. Hülâsa adlı

eserde ise zamin olduğu söylenmiştir. Onun tazmin yükümlülüğünden kurtulmasının yolu ise onu

caminin ihtiyacına sarfetmek veya hâkime vermektir. Mintekâ.

Hâkim çocuğun malı ile kendi malını karıştırsa, zamin olmaz. Yine simsar (komisyoncu) birisinin

malını diğerinin malı ile karıştırsa, zamin olmaz. Fakat kendi malı ile karıştırırsa zamin olur. Uygun

olan mütevel-linin de böyle (zamin) olmasıdır.

Vasi yetimin malını beyan etmeden ölürse, zamin olmaz. Çocuğun malını kendi malı ile karıştırırsa,

zamin olur.

Hâkîr fakih diyor ki: Müntekâ adlı eserde de nakledildiği gibi vasi çocuğun malını kendi malı ile

karıştırırsa zamin olmaz. Vecîz´de, Ebû Yusuf da, «Vasi çocuğun malını kendi malıyla karıştırır ve

mal zayi olur-sa, zamin olmaz.» demiştir. Nûru´l-Ayn yirmi altıncının sonunda Sâyıhânî´ nin yazısı ile

Hayriye´den. Vasinin zamin olduğuna dair bir görüş vardır.

Ben derim ki: İfade olunduğuna göre, tercih edilen vasinin zamin olmamasıdır. Velhâsıl malı kenai

malı ile karıştırdığında zamin olmayan-lar mütevelli, hâkim, komisyoncu ve vasi´dir. Uygun olan

babanın da zamin olmamasıdır. Câmiü´l-Fusûleyn´de olan da bunu desteklemektedir.

Câmiü´l-Fusûleyn´de şöyle denilir: «Baba çocuğunun malı almakla gasbedici olmadığı gibi, muhtaç

olduğu takdirde çocuğunun malından alma hakkına da sahiptir. Muhtaç olduğu için değil, korumak

için almışsa yine zamin olmaz. Ancak ihtiyacı olmaksızın onu telef etmişse, o zaman zamindir.»

Şüphesiz baba vasiden daha önce gelir. Düşün.

Babanın çocuğundan maksat, küçük çocuktur. Nitekim Fusûl-i İmâdiye.de de böyle kayıtlanmıştır.

«Ayrılmasa ilh...» Eğer birbirinden seçilmesi kolay ve mümkün ise, cevizin bademle, beyaz

dirhemin siyah dirhemle karışması gibi, o zaman o maldan mâlikin hakkı icmâ ile kesilmez. Bundan

anlaşılıyor ki, ayrılmamasından murad, kolayca seçilememesidir. Ayrılma imkânı hiç yok-tur demek

değildir. Bahır.

«Onu helak etmiştir ilh...» Helak ederek o emânete zamin olunca, ona mâlik olmuş olmaktadır.

Yalnız tazmin etmezden önce o malı yeme-si mubah değildir. Ebû Henîfe´ye göre mâlikin emanet

üzerinde artık hiçbir hakkı yoktur.

Eğer mâlik emanetçiyi ibra ederse, mâlikin hem ayndaki, hem de deyndeki hakkı düşer.

«Ortak olur ilh...» Musannıf bunun benzerini Müctebâîdan da nakletmiştir. Bunun emânetten

başkasına ait olması umulur. Veya bu gö-rüş yukarıda geçen, «Emânette (vediada) karıştırmak

mutlaka tazmini gerektirir.» görüşüne karşı bir kavildir. T.

Şeyhimiz, «Bu görüş İmam Muhammed ile Ebu Yusuf´un emanet meselesindeki görüşleri olabilir.

Çünkü onlar, «Karştırmak, emanette bir ayıp meydana getirmezse, şirkete mucib olur.» demiştir.

«Emanetçinin müdahalesi olmadan ilh...» Emanetçinin müdahalesi olmadan karışsalar, karıştıktan

sonra da helak olsalar, helak olan hem mâlikin hem emanetçinin malından olur. Geri kalan kısım da


emanetçi ile mâlik arasında ortaklı bir mal gibi hisselerine göre taksim olunur. Bahır.

«Bir diğeri ilh...» Emanetçiden başkası ister yabancı, ister aile fert-lerinden olsun, eşittir. Bahır,

Hülâsa adlı eserden.

«Mislini getirerek ilh...» İbni Sem´a İmam Muhammed´den şöyle nak-leder: «Birisi diğerine emanet

olarak bin dirhem verse emanetçi bu bin dirhemle birşey satın alsa, sonra o bin dirhemi hibe veya

satın almakla temin ederek yerine koysa, yerine koyduktan sonra zayi olsa, zamin ol-maz.»

Yine İmam Muhammed´den şöyle rivayet edilmiştir: «Emanetçi, ema-net olan bin dirhemi mâlikin

izni ile borçlu olduğu kimseye verse, alan adam paraların züyuf olduğunu görerek iade etse, iade

edilen dirhemler helak olsa, zamin olur. Tatarhâniye.

Şeyhimiz şöyle demiştir: «Bu tazminin şekli, malikin izni ile onu borçlusuna ödediğinde o parayı

karz olarak almış olur. Karz olan para ise sahibinin mülkiyetinden çıkmaktadır. Buna göre hak onun

zimmetine intikal etmektedir. O paranın iade edilişi ile ondaki emanetlik hakkı dönmektedir.»

«Hepsine zamin olur ilh...» Bir kısmına infak ile, bin kısmına da karıştırmakla zamin olur. S. Bahır.

«Ayırmak mümkün ise ilh...» Meselâ beyaz dirhemle siyah dirhemi, dirhemle dinarı karıştırmak gibi.

Zira bu karıştırmada icma ile mâlikin hakkı kaybolmaz. Miskin. S.

«Tabii bu eğer onu parçalamak emanete zarar vermiyorsa böyledir ilh...» Bu görüş, «infak etse de

sonra iade etmese.» sözü ile bağlantılı-dır.

T. diyor ki: «Ben emanetçinin yalnız infak ettiğine mi, yoksa tama-mına mı zamin olduğu

hususunda birşey görmediğim için yazamıyorum.»

«Parçalamak ilh...» Dirhem dinar, ölçülecek ve tartılacak meta gibi.

«Eşbâh ilh...» Eşbâh´m ifadesi şöyledir: «Emanetçi emanete karşı aşırı hareket etse sonra bundan

vazgeçse, fakat tekrar tecavüz etmek niyetinde ise, aşırı gitme hali ortadan kalkmış sayılmaz.»

Hâmiş´te de böy-ledir.

«Eşbâh´m Niyetin şartları bahsinden ilh:..» Bu bahsi Bahir Zahiri-ye´den naklen, Niyetin şartları

bahsinde değil, Vedîa bahsinde zikretmiş-tir. Şöyle: «Bir kimse emanet elbiseyi gündüz giyse

akşam sabahleyin yine gitmek niyetiyle çıkartsa, aynı geçe elbise çalınsa, tazmin

yüküm-lülüğünden kurtulmuş olmaz.»

METİN

Ariyet alan ile bir şeyi kiralayan emanetçinin aksinedir. Ariyet alan ile kiracı tecavüzü ortadan

kaldırsalar bile dımândan kurtulamazlar. Çün-kü onların amelleri kendileri içindir. Fakat emanetçi,

satışa, korumaya, kiraya vermeye, kiralamaya vekil olan, mudarebede işletmeci meccânen işletmeci

inan veya mufavaza şirketi ortağı ve rehin için ariyet alan ile kiracının hilâfınadırlar. Eşbâh.

Velhâsıl, emin kimse yanına emanet bırakılan şeye tecavüz etse, son-ra da saldırıyı izale etse,

zamin olma devam eder. Ancak yukarıdaki on akit bundan müstesnadır. Çünkü eminin eli mâlikin

eli gibidir.

Mâlik emin kimsenin, muvafakata döndüğünü yalanlasa, söz mâlikin-dir. Bazı âlimler de, «Söz

işletmecinindir» demişlerdir. İmâdiye.

Mâlik´in, emaneti talebinden sonra emanetçi, emâneti inkâr ede-rek, «Sen bana bir şey emanet

bırakmadın» dedikten sonra ikrar etmesi tecavüzden sonraki reddin aksinedir. Bununla dımân

ortadan kalkmaz. Emanetçi emaneti inkâr ile mâlikin hibe ettiğini veya sattığını iddia et-se, zamin

olmaz. Hülâsa.

Mâlik emânetin durumunu sorsa, emanetçi onu inkâr etse emanetçi helak olsa, zamin olmaz. Bahir.

Musannıf bu meseleyi, «İnkâr halinde iken onu yerinden naklederse.» sözüyle sınırlamıştır. Zira

eğer inkâr sı-rasında onu nakletmezse, helak olduğunda zamin değildir. Hülâsa.

İZAH

«Kiracı ilh...» Bineği kiralayan veya ariyet olarak alan kimse hayvanı geri vermemeye niyet etse,

sonra buna pişman olsa, eğer niyeti sıra-sında yolda gidiyorsa, niyetinden sonra hayvan helak[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

08 Şubat 2010, 00:12:12
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #3 : 08 Şubat 2010, 00:12:12 »

METİN

İki kişi ayrı ayrı bir kimsenin yanında bulunan bin lirayı kendilerinin emanet bıraktıklarını iddia

etseler fakat delil getirmeseler, o da inkâr etse, ondan yemin taleb etseler ve her ikisi için de

yeminden kaçınmış olsa, o bin lira ikisinin olur ve ikisine bin lira borçlu kalır.

Bir kimse davacıların birine üzerinde parası olmadığına dair yemin etse, diğeri için yeminden

kaçınsa, mevcut olan bin lira yeminden ka-çındığı kişinin olur.

Birisi diğerine bin lira vererek, «bunu bugün falan kimseye ver.» de-se, o da onu o gün vermese ve

para zayi olsa, zamin değildir. Çünkü önün bu parayı vermesi gerekli değildir. Nitekim mâlik,

«Emânetimi bugün ge-tir.» dese, emanetçi de, «getiririm» dediği halde götürmese, o mal da helak

olsa emanetçi zamin olmaz. Çünkü emanetçinin üzerine gerekli olan kendisi ile emanetin arasını

boşaltmaktır. Yoksa teslim değildir İmâdiye.

Mâlik emanetçiye, «Emaneti falan kimseye ver.» dese o da, «ver-dim.» dese, vereceği adam,

«vermedi» diyerek yalanlasa, manet de zayi olsa, emanetçi emîn olduğu için yemin ederse sözü

tasdik edilir. Sirâciye.

Emanetçi başlangıçta, «gitti ama nasıl gittiğini bilmiyorum.» dese sağ-lam görüşe göre zamin

olmaz. «gitti ama niçin gittiğini bilmiyorum» de-mesi gibi. Çünkü söz onun sözüdür.

Fakat, «Zayi mi oldu, yoksa sen mi yanıma koymadın, bilmiyorum.» dese veya «Ben onu evime


köydüm mu, yoksa evimde veya başka bir yerde gömdüm mü bilmiyorum.» dese, öncekinin aksine

zamin olur. Fakat defnettiği yeri açıklamasa, ancak gömüldüğü yerden çalındı.» dese. zamin olmaz.

Bu konunun tamamı İmâdiye adlı eserdedir.

İZAH

«Yeminden kaçınsa ilh...» Bu meselenin şekli altıdır. Şöyle ki: Bir kimsenin yanında bulunan

emanete ayrı ayrı iki kişi sahip çıksalar, fakat delil getirmeseler, o da inkâr etse, ondan yemin talep

etseler, emanetçi altı durumdan birisini yapabilir.

1 - İkisine de ikrar etmesi,

2 - İkisine de yeminden kaçınması,

3 - İkisine de yemin etmesi,

4 - Birisine ikrar etmesi, diğerinden yeminden kaçınması,

5 - Birisine yemin etmesi, diğerinden kaçınması,

6 - Birisine ikrar etmesi, diğerine yemin etmesi. Sâyıhâni.

«Yemin etse ilh...» Bu görüş emanetçinin emanetin geri verilmesin-de veya helakinde yemin ettiği

gibi emaneti inkâr ettiğinde de yemin et-mesi gerektiğine işaret etmektedir. Bu yemin ya töhmeti

kaldırmak ve-ya dımanı inkâr etmek içindir. Bu gör,üş yine şunlara da işaret etmekte-dir: Yemin

ettiği takdirde her ikisine de hiçbir şey ödemez. Hâkim ema-netçiye yemin ettirme hususunda

muhayyerdir. Dilediği kimse için ema-netçiye önce yemin ettirir. Uygun olan kur´a ile yemin

ettirmesidir. Ema-netçi birinci davacı için yeminden kaçınırsa ikinci davacı için yemin et-mesi

gerekir. Yeminden kaçınmasıyla hüküm verilemez. Yalnız birisine ikrar etmesi bunun aksinedir.

Çünkü ikrar, kendi başına bir delildir. Bu konunun tamamı Bahır adlı eserdedir.

«Diğeri için yeminden kaçınsa ilh...» Yani ikincisine yemin etmek-ten kaçınsa, emanetçinin yemin

şekli şöyle olmalıdır: «Allah´ın adıy-la yemin ederim ki ne bu eşya ne de onun kıymeti onun

değildir.» Birinci davacıya ikrar ettiği için o emanette hak sahibi olduğu sabit olmuştur. Birinciye

ikrar etmesi, ikinciye bir fayda temin etmez. Eğer yalnız bi-rincisine hasr ederse, sözünde doğrucu

olur. Bahır.

Birisinin diğerinde bin lira alacağı olsa, parasını alması için bir adam gönderse, borçlu, «Ben parayı

elçisine verdim.» dese elçi de, «Sen onu alacaklıya verdin» dese alacaklı inkâr etse, makbul olan

söz, yemini ile birlikte elçinin sözüdür. Nûru´l-Ayn´da da, «Söz yemini ile birlikte elçinindir.»

denilmiştir.

Yani borçlunun zimmetinden berat için değil, kendi nefsinin beraeti için söz onundur. Zira eğer

elçinin sözünün borçlunun zimmetinin beraeti için olduğunu kabul edersek, fakihlerin, «Borçlar

misilleri ile ödenir.» sözüne binaen yalnız elçinin sözü ile borcun alacaklı üzerine gerekmesi lazım

gelir. Burada, şarihin Nurul-Ayn´dan naklen, «Söz elçinin» demesi, deynin alacaklı üzerinde

olduğunu gösterir. (Çev: M. T.)

Alacaklı, «Falan kimse ile alacağımı gönder.» dese, o para elçinin elinde zayi olsa, borçludan gider.

Çünkü zamanında vermemiştir. Bezzâziyye.

«Emanet zayi olsa ilh...» Yani gâib olsa, açıkta bulunmasa, aslında bu görüşe ihtiyaç yoktur.

Şeyhimiz.

«Esah kavle göre ilh...» Bu görüşün gereği müşterek işçinin zamin olmamasıdır. Şu kadarı var ki,

Hayrü´r-Remlî müşterek işçinin de zamin olacağına dair fetva vermiştir. Bu fetvayı da

Câmiü´l-Fusûleyn haşiyesin-de Bezzâziyye´ye nisbet etmiştir. Bunu, «Zamanımızda müşterek işçi

za-min değildir dersek, birçok mallarımız onların elinde zayi olur» şeklinde gerekçelendirmiştir.

«Öncekinin aksine burada zamin olur ilh...» Bu görüş Câmiü´l-Fusû-leyn, Nûru´l-Ayn ve bunlardan

başka kitaplarda bulunan «Zamin olmaz.» görüşüne muhaliftir. Ben Minah nüshasında böyle

gördüm. Şu kadarı var ki, «yezmunu» (zamin olur) kelimesinin üzerinde «la» satırlar arasına ilhak

edildiğinden sanki o «la» kelimesi nüshadan düşmüş zannedilmiş-tir. Sarih de onu aynen düşmüş

şekliyle naklettiğinden «zamin olur» de-miştir.

Fer´î bir mesele: Hâmiş´te ve Nevâzil´de şöyle denilir: «Üzerinde ye-tim malı olan bir kimse, birşey

hediye etmediği takdirde malın zayi ola-cağı korkusuyla, yol güzergâhı üzerinde olan bir zâlime bir

miktar mal verse, verdiğine zamin olmaz. Mudarıb da bunun gibidir. Meşâyih de bu görüşü delil

almıştır.» Ankaravî.


Fetâvâ-i Nesefî´de de şöyle denilir: Vasi, hâkimin kapısında ücret alarak değil, rüşvet olarak verdiği

herhangi birşeye zamindir. Ücret olarak verirse, verdiğinin ücretli bir işçiye verdiğinden fazla

olmaması ge-rekir.» Ankaravî.

«Zamin olur ilh...» Kâdıhan da şöyle demiştir. «Emanetçi, emaneti evime koydum ama yerini

unuttum» dese zamin olmaz. Eğer, «Onu sağlam bir yere koydum fakat yerini unuttum» dese zamin

olur. Emaneti bil-dirmeden ölen kişinin zamin olması gibi. S. ve A.

Bazı âlimler de zamin olmaz demişlerdir. «Emanet gitti. Fakat na-sıl gittiğini bilmiyorum» dediğinde

zamin olmadığı gibi.

Emanetçi, «Emaneti evime veya başka bir yere gömdüm» dese, göm-düğü yeri beyan etmese bile

zamin olur. Şu kadarı var ki, «Gömdüğüm yerden çalındı» dese, zamin olmaz.

Emanetçi emaneti bir yere gömse, eğer gömdüğü yere bir işaret koymuşsa zamin olmaktan

kurtulur. Yok eğer işaret koymamışsa za-min olmaktan kurtulamaz.

Emanetçi emaneti çölde gömmüş olsa, mutlaka zamin olur. Bağa gömmüş olsa bağ eğer etrafı

çevrili ve kilitli bir kapısı varsa zamin ol-maktan kurtulur.

Emanetçi çölde giderken hırsızlar ona doğru yönelseler, o da onlar-dan korumak için emaneti

gömse, döndüğünde gömdüğü yeri bula-masa, bakılır: Eğer gömdüğü zaman bir işaret koyma

imkânı olduğu hal-de koymamışsa zamin olur. Korku gittikten sonra yakından dönme im-kânı

varken dönmemişse, sonra gelmiş bulamamışsa, yine zamin olur.

Emanetçi, hâkimin emri olmadan emanete birsey infak etse, infak

Emanetçi emaneti kınye zamanı harap bir binaya koysa, eğer topra-ğın üzerine koymuşsa zamin

olur. Eğer gömmüşse zamin olmaz. Nûru´l-Ayn.

METİN

Emanetçi veya vasi, yanındaki malın bir kısmını vermesi için tehdit edilse, eğer kendisinin veya bir

uzvunun helakinden korktuğu için verirse zamin olmaz. Eğer vermediği takdirde hapsedileceğinden

veya bağlanacağından korkarak vermişse, zamin olur. Malın hepsinin gitmesin-den korkuyorsa, bir

miktar vermesi halinde mazurdur. Nitekim zulmeden kimse alanın bizzat kendisi ise, dımân yoktur.

İmâdiye.

Emanetin bozulmasından korkulursa, emanetin satılması için hâ-kime başvurulur. Bozulana kadar

başvurulmadığı takdirde dımân yoktur.

Emanetçi, hâkimin emri olmadan emanete birşey infak etse infak ettiği teberrudur.

Emanetçi emaneti veya rehin olan mushafı okusa, Mushaf, okuma-sı sırasında helak olsa, zamin

olmaz. Zira emanetçinin böyle bir ta-sarrufa velayeti vardır. Sayrafiyye.

Sayrafiyye´de şöyle denilmiştir: «Eğer lâmba şamdan veya çıranın üzerine konulursa, zayi olması

halinde emanetçi zamin olmaz.

Yine Sayrafiyye´de şöyle denilir: «Adam bir sikke emanet olarak ver-se o sikkede bazı kimselerin

haklarını eda ettikleri yazılı olsa, hak sa-hibi ölse, varis o kimselerin haklarını eda ettiklerini inkâr

etse, o sikke-nin emanetçisi sikkeyi vermekten kaçınırsa ebediyyen hapsedilir.

Eşbâh´ta şöyle denilmiştir: «Ölünün borçluları, ölünün üzerinde baş-kalarının alacağı olduğu

sürece borcu varise ödemekle borçtan kurtul-muş olmazlar.

Efendisi, kölenin emanet bıraktığı şeyi alamaz.

Bir diğerine emanet olarak çalışan kimse ücret alamaz. Ancak vasi ile nazır çalışırlarsa ücretlerini

alırlar.

Burada vasiden maksat, hakimin ücr...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes