Hanefi Fýkhý
Pages: 1
Hibe By: neslinur Date: 07 Þubat 2010, 23:22:19
Reddü´l Muhtar / Hibe


HÝBEDEN RÜCÛ BABI

MÜTEFERRÝK MESELELER FASLI




HÝBE KÝTABI

METÝN


Hibe bahsinin ariyet bahsinden sonra gelmesinin sebebi açýktýr.

Hibe, sözlükte; mâlik olsun, olmasýn, bir diðerine yardým ve ihsan-da bulunmaktýr.

Bir terim olarak hibe, bir þeyi meccânen, ivazsýz (karþýlýksýz) olarak bir baþkasýna temlik etmektir.

Ývazsýzlýk hibenin þartý deðildir.

Bir kimse diðerine, birisinin üzerindeki alacaðýný temlik ederek kab-zýný emrederse, geçerli olur.

Çünkü bu temlik nesnenin hibesine rücû eder.

Hibenin sebebi, hibe edenin hayrý irade etmesidir. Hayrý irade eden kimse sevgi ve güzel sena gibi

dünyevi bir karþýlýk göreceði gibi, hüsnü niyetli olduðu takdirde, uhrevî karþýlýklar da görür.

Ýmam Ebû Mansûr þöyle der: «Müminin çocuðuna tevhid ve imaný öðretmesi nasýl vecibse, ona

iyiliði ve cömertliði öðretmesi de öyle vacip-tir. Zira her hatanýn baþý dünya sevgisidir.» Nihâye.

Hibe mendûbtur. Kabulü ise sünnettir. Resûlulah (S.A.V.), «Birbirinizi sevmeniz için hediyeler

veriniz.» buyurmuþtur.

Hibe yapan kimsede bulunmasý gereken sýhhat þartý âkil, bulûð ve mülktür. O halde çocuðun,

mükâteb de olsa kölenirv hibesi geçerli de-ðildir.

Hibe edilen þeyde bulunmasý gereken sýhhat þartý ise, taksimi ka-bil olan þeylerde muþa (ortak)

olmamasý, makbuz (kabza müsait) ve baþkasýndan ayrýlmýþ olmasý ve ileride açýklanacaðý üzere

baþkasýyla meþgul olmamasýdýr.

Hibenin rüknü, ileride açýklanacaðý gibi icâb ve kabuldür.

Hibenin hükmü ise. hibe olunan þahsa lüzum ifade etmeyen mülkün sübutudur. Çünkü hibe edenin

hibeden dönme ve fesih hakký vardýr.

Hibede muhayyerlik þartý yoktur. Fakat hibe eden kimse hibe ettiði kimseye muhayyerliði þart koþar

ve o da birbirlerinden ayrýlmadan önce o þartý kabul ederse, hibe geçerli olur.

Bu tabirin muktezasýnca muhayyerlik þartý ile hibe yapýlsa, hibe geçerli, þart batýldýr. Halbuki gerçek

böyle deðildir. Eðer böyle olmuþ olsaydý, hibe olunan kimsenin ihtiyerý meclis ile takyit edilmezdi.

Öyleyse doðrusu þöyle demesiydi: «Hibenin sahih olmamasý muhayyerlik þartý iledir.» Ayrýca ibra

meselesinde teþbih edatý olan «keza»yý atmalýydý. Çünkü muhayyerlik þartýyla yapýlan ibrada ibra

sahih, þart batýldýr. T. Þu kadarý var ki, ibra meselesinde iki görüþ vardýr. Birisi ibranýn sahih, þartýn

batýl olmasý, ikincisi ise, ibranýn da batýl olmasýdýr. Þarihin burada ikinci rivayeti kabul ettiðini

sanýyoruz.

Vâhib (hibe eden) hibe olunan kimsenin zimmetindeki hibenin da-vasýndan muhayyerlik þartý ile

ibra ederse, ibrasý geçerli olur. Ancak koþ-muþ olduðu muhayyerlik þartý bâtýldýr. Hülâsa.

Fasit þartlarla hibenin bâtýl olmamasý da hibenin hükümlerindendir. O halde kölenin azad edilmesi

kaydýyla birþey hibe edilmesi halinde hibe geçerli þart bâtýldýr.

Hibe, «sana hibe ettim», «Sana verdim.», «Þu yemeði sana yedirdim» gibi icâb sözleriyle, bu sözler

þaka yollu söylense bile, geçerlidir. Fakat, «Sana tarlamý yedirdim» dese, bunun aksine ariyet olur.

Bu sözle ancak tarlanýn gelirini baðýþlamýþ sayýlýr. Bahýr.

Hibe, «Bu cariyenin fercini sana hibe ettim.» gibi kendisiyle hibe edi-len þeyin bütünü kastedilen

parçanýn hibesiyle de, «O þeyi senin için kýldým.» demekle de geçerli olur. Fakat. «Bu þeyi senin

ismine kýldým.» veya «Bu cariyeyi sana helâl kýldým.» demekle öncekinin aksine hibe olmaz. Ama

eðer bunlardan önce hibeyi ifade edecek bir söz varsa, bun-larla da hibe geçerli olur. Hülâsa.

ÝZAH

«Sebebi açýktýr ilh...» Çünkü hibeden önce açýklanan ariyet bir þe-yin menfaatinin karþýlýksýz

temlikidir. Hibe ise þeyin kendisinin karþýlýksýz olarak temlik edilmesidir.

«Meccânen ilh...» Ýbni Kemal vasiyetin hibe tarifinin dýþýnda kalmasý için bu ifadeye «halen»

kelimesini ekleyerek, «Bir ayný meccânen ve pe-þinen temlik etmektir.» demiþtir. Çünkü vasiyet de

bir þeyi bir kimseye mec-cânen temliktir. Ancak bu temlik! peþin olarak deðil, gelecek için

yapýl-maktadýr.

«Ývazsýz ilh...» Yani ivaz þartý kýlýnmadan. O halde burada, «þart» ke-limesi düþürülmüþtür.

Musannýf da Kenz´de olduðu gibi, «meccânen» kelimesi yerine, «Ývazsýz» deseydi, ifade daha açýk


olurdu. Zira meccâ-nen kelimesinin anlamý da karþýlýksýz demektir. Yoksa meccânen ifade-si, ivazýn

þart olmamasý anlamýna gelmemektedir.

Ebussuud gibi Hâmevî de buna itiraz ederek, «Ývazsýz kelimesi, ivazýn þart olmadýðýna delildir.

Çünkü ivaz þartýyla hibe, ývazsýzlýðý þart koþ-mayý nakzeder. Bu yüzden, ikisi bir araya nasýl

getirilir.» demiþtir. O hal-de Musannifin bu yanlýþ ifadesiyle maksat tamamlanmamaktadýr. Çünkü

burada maksat tarifin hem ivazsýz, hem de ivazlý hibeyi kapsamasýdýr. Azmiye´de de dikkat çekildiði

gibi, eðer bu kastedilmezse, ivazlý hibenin tariften çýkmasý gerekir.

Ben derim ki: Gerçek þudur ki, eðer, «bilâ ivaz (ivazsýz)» tabirinin üzerindeki «ba» harfi cerri

mülâbese anlamýna alýnýr, hazfedilen bir vas-fa ait kýlýnarak temlik kelimesine hâl yapýlýrsa, o zaman

zikredilen mah-zur ortaya çýkar. Fakat eðer o hazfedilen vasfý hâl yapmayýp ikinci ha-ber yapýlýrsa, o

zaman o mahzur ortaya çýkmaz. O zaman mânâ þöyle olur: Hibe, satým akdi ile kira akdinin aksine

ivaz þartý olmadan bir ayn´ýn temlikidir. Bu durumda zikredilen itirazlar vârid olamaz.

«Ývazsýzlýk hibenin þartý deðildir ilh...» Ývazlýk hibenin þartý olsaydý, bu tarif ivazlý hibeyi içine

almazdý. H.

«Alacaðýný temkîl ederek ilh...» Bu söz takdir olunan bir sorunun cevabýdýr. Þöyle ki, Musannýfýn

«ayn» kelimesi ile kayýtlamasý, borçlusu olmayan bir kimsenin alacaðýný bir baþkasýna hibe yoluyla

temlik et-mesini, sahih olduðu halde, hibenin tarifi dýþýnda býrakmaktadýr. Çünkü, alacak ayn

deðildir. Ýþte Musannýf bu mukadder soruya bu ifade ile cevab vermektedir. Yani taraftaki ayn hem

peþin ayný, hem de gelecekteki ayný içine almaktadýr. O halde bir diðerinin üzerindeki alacaðýný

borçlu-suna deðil, bir baþkasýna temlik ettiðinde, ayn olmasý bile kabzettiði an ayn olur.

Fuzalâ´dan bazýlarýna göre bundan dolayýdýr ki, baþkasýnýn üzerin-deki alacaðýný temlik etmek

ancak kabzla tamamlanýr. Kabzdan önce hi-be eden dönebilir veya kabzdan men edebilir. Çünkü

onun kabzý ancak mâlikin niyabeti ile mümkündür. Ýþte «Hibe edilen kimse, hibe edileni

kabzetmeden hibe eden ölürse» meselesi bu görüþ üzerine bina edilmektedir. Düþün.

Bu meselede bir diðerine temlik edilen alacaðýn kabz emri ayný mec-liste mi verilmelidir, yoksa

daha sonra mý? Açýk olan, hibe ettiði mecliste vermesidir.

Adam alacaðýný borçlusuna hibe ederse, bundan geriye dönemez. Çünkü bu temlik mecazen

ibradýr. Mecazi olan birþey de nakzedilemez. Allâhu teâlâ en iyisini bilir.

«Sahih olur ilh...» O adam parasýnýn alýnmasý hususunda mâlikin vekili gibi olur.

Bahýr´da, Muhit´ten naklen þöyle denilmiþtir: «Birisi diðeri üzerinde-ki alacaðýný bir baþkasýna hibe

ederek kabzýný emretse, o da alacaðý kabzetse, bu hibe istihsânen caizdir. O halde kabzeden adam

alacaðý mâlikin yerine ve niyabet hükmü ile kabzediyor, sonra da hibe hükmüy-le kendi nefsi için

kabzetmiþ oluyor. Eðer hibe eden kabzý için izin ver-mezse, kabzetmesi caiz olmaz.»

Ebussuud da, Hâmevî´den naklen þöyle der: «Bu ifadeden anlaþýlý-yor ki, insanýn kendisi için

dondurulmuþ bir alacaðýný onun izinsiz olarak alýnmasýndan sonra, kabza için vermedikçe, bir

diðerine hibe yoluyla tem-lik etmesi geçerli deðildir. Ama eðer kabza izin verirse geçerli olur. Bu bir

fetva hadisesidir.»

Eþbâh´ta da böyle bir temlikin geçerli olduðu söylenmiþtir. O za-man hibe edilen þahýs önce

müvekkil adýna alýyor, sonra da kendisi için. Bu ifadenin gereði, kabzdan önce onu alacaðý

kabzetmekten azledebilmesidir.

«Ýmam þöyle der ilh...» Ýmam Ebû Mansur´un bu sözü hibenin uhrevi kýsmýný beyan etmektedir.

«Mükateb de olsa ilh...» Mükâtebin dýþýndaki müdebber, Ümmü´l-Veled ve yarý köle olan köleler de

öncelikle hibe yapamazlar.

«Sýhhat þartý ilh...» Yani sýhhat üzere devam etmesi izahý ileride gelecektir.

«Makbuz ilh...» Birisi incisini kaybetse, kaybettiði inciyi, «Ara bul, senin olsun.» diyerek birisine

hibe etse, o da bularak kabzetse, geçerli olur mu? Ebû Yusuf, «Bu fasit bir hibedir. Zira bu hibe

güvensizlik üze-rine yapýlmýþtýr. Emniyetsiz hibe de geçerli deðildir.» demiþtir. Ýmam Züfer ise bu

hibenin caiz olduðunu söylemiþtir. Haniye.

«Taksimi kabil olan þeylerde ortak (muþa) olmamasý ilh...» Açýkla-masý ileride gelecektir. Nesnenin

ortak olmamasý þartý hibeye aittir. Fa-kat ortak olan bir þeyin iki kiþiye sadaka verilmesi, saðlam

görüþe göre caizdir. Bahýr. Bunun aksine ortak olan bir þeyin bir kýsmýnýn sadaka edilmesi geçerli

deðildir. Nitekim, Hibenin müteferrikât bahsinin sonun-da ortak malýn hükümleri zikredilmiþ,

Câmiü´l-Fusûleyn´de de ortak malýn hükümleri için bir baþlýk konulmuþtur.


FAYDALI BÝR MESELE :

Birisi evinin yarýsýný ortak olarak hibe etmek istese, hibenin geçerli olmasý için evin yarýsýný belirli

bir para karþýlýðý hibe etmek istediði kim-seye satar, sonra da onu borcundan ötürü ibra eder.

«Ýcab ilh...» Hizânetü´l-Fetâvâ´da þöyle denilir: «Birisi oðluna bir

mal verse, oðul o malda tasarruf etse, mal yine babanýndýr. Ancak tem-like delâlet edecek bir delil

olursa, o zaman mal babanýn deðil oðlunun olur. Biri.

Ben derim ki: Hýzânetü´l-Fetâvâ´nýn ifadesi, ifade ediyor ki, hibe için icâb ve kabulü bizzat telâfuz

etmek þartý deðildir. Hibe için temlike de-lâlet eden karineler yeterlidir. Meselâ, birisi bir fakire

birþey verse, ne veren, ne de fakir hiçbir þey söylemeseler, bu geçerli bir hibe olur. Hedi-ye ve

benzeri þeylerde de böyle olur. Bu unutulmasýn.

Buna þu þekilde örnek verebiliriz: Bir kimse karýsýna veya bir baþ-kasýna birþey verse ve, «Bu þeyi

sana hibe ettim.» dese, o da, «Kabul ettim.» demeden o þeyi kabzetse, geçerli olur. Çünkü hibe

konusunda kabz, rükün yerine geçer. O halde adamýn kabzetmesi, «Kabul ettim.» anlamýna

gelmektedir. Velvâlîciye.

Ýbni Melek, Mecmâ adlý eserin þerhinde. Muhit´ten naklen þöyle der: «Adam hibe ettiði zaman hibe

edilen þeyin kabzýný da emrederse o kabz meclisle sýnýrlý olmaz. Onun o meclisten sonra

kabzetmesi de caizdir.»

«Kabuldür ilh...» Bunda ihtilâf vardýr. Kûhistânî´de, «Ben sana hibe ettim.» sözüyle hibe geçerlidir.

Bu gösteriyor ki, kabul hibenin rüknü deðildir. Nitekim buna Hülâsa ve diðer kitaplarda da iþaret

edilmiþtir.. Kirmânî de hibede icâbýn tam bir akit olduðunu zikretmiþtir. Mevsut adlý eserde de,

«Hibede kabz, satým akdindeki kabul gibidir.» denilmiþtir. Bun-dan dolayý eðer alacaðýný

borçlusuna hibe etmiþ olsa, borçlunun, «Kabul ettim» demesine ihtiyaç kalmaz. Kirmanî´de olduðu

gibi, þu kadarý var ki, Kâfî ve Tuhfe adlý eserlerde kabulün de rükün olduðu zikredilmiþtir. Hibede

icâba ihtiyaç olduðu Kirmanî´de de zikredilmiþtir. Çünkü insanýn malý bir diðerine temliksiz intikâl

etmez. Kabule de ihtiyaç vardýr. Çün-kü hibe mülkü baþkasýna sabit kýlmaktýr. Ancak adam hibe

etmeyeceðine yemin etse, sonra da hibe etse, karþýdaki kabul etmese bile hânis (ye-minden

dönmüþ) olur. Çünkü yeminden maksadý cömertliðini açýða vur-mak deðildir. Halbuki burada

cömertliðini açýða vurmaktadýr. Doðru olan Kirmanî´deki birinci görüþtür. Yani hibe kabule muhtaç

deðildir. Zira, Tevilât adlý eserde de açýkça, «Kabul gerekli deðildir.» denilmiþtir. Bun-dan dolayý

Hanifî âlimleri, eðer adam kim alýrsa onun olsun diyerek ma-lýný yolun kenarýna býraksa, bu caizdir

demiþlerdir.» denilmiþtir. Bunun tamamý aþaðýda gelecektir.

«Muhayyerliði þart koþarsa ilh...» Meselâ, bir kimse bir þeyi hibe et-tiði þahsýn üç gün muhayyer

olmasý þartýyla hibe etse.

«Muhayyerlik þartýyla ibra ilh...» Muhayyerlik þartý geçerli deðildir. Þöyle ki, adam üç günlük

muhayyerlik hakký tanýyarak borcundan dolayý borçlusunu ibra etse, ibrasý geçerli muhayyerlik þartý

bâtýl olur. Minâh. Bu mesele Muhayyerlik þartý konusundaki meseleye aykýrýdýr.

«Þaka yoluyla ilh...» Makdisi,(*) bu konuda Bahýr sahibini reddet-miþtir. Biz de Bahýr´ýn hamiþinde

Makdisî´ye cevap verdik.

(*) Makdisi´nin ifadesinin metni þöyledir: «Hülasa adlý esrde olan þudur: «Bir kimse bir diðerinden

þaka yollu hibe taleb etse, o da ciddi olarak hibe ve teslim etse, hibe geçerlidir. Çünkü burada hibe

eden þaka yapmamýþtýr. Hibe olunan kimse de geçerli bir sözle kabul etmiþtir.» Musannýf´ýn,

Hülasa´dan naklen metinde olan konuya delil getirmek için naklettiði bunu ifade etmiyor. Çünkü

Hülasa´da olanýn benzeridir. Hülasa´nýn ifadesi þöyledir: «Adam karýsýna þaka yollu, «Þunu bana

hibe et» dese, kadýn da, «Hibe ettim» diyerek teslim etse, caizdir» Kuhistani´de olan da bunu ifade

etmiyor. Onun ifadesinin metni de þudur: «Þaka yollu olan da hibeye girer. Mesela adam birisine,

«Sen þunu bana hibe ettin» dese, o da «Evet, hibe etmiþtim» dese, diðeri «Kabul ettim» dese,

öbürü de teslim etse, hibe caizdir. T. da da böyledir.»

«Bu þeyi senin adýný kýldým onun aksine ilh...» Bahýr´da þöyle denir: Musannýf, «Senin için kýldýmû

sözüyle kayýtlamýþtýr. Adam, «Senin adýna kýldým» dese hibe olmaz. Ýþte bundan ötürü Hülâsa´da,

«Eðer adam oðlu için bað dikmiþ olsa ve «Ben bu baðý oðlum için kýldým» dese hibe olur. Fakat,

«Ben onu oðlumun adý ile kýldým» dese iþ tereddütlü kalýr. Ancak geçerli olmaya daha yakýndýr.»

Minâh ve Hâniye´den naklen, «Eðer adam diktiði bað için, «Ben onu falan oðlum için kýldým» dese,

hibe olur. Çün-kü «kýldým» (cal) kelimesi temlik etmekte kullanýlýr. Adam, «Ben oðlu-mun adý ile

dikiyorum» dese, hibe olmaz, fakat, «Ben bu baðý oðlumun adý ile kýldým» dese hibe olur. Çünkü


halk bu ifadeyi hibe ve temlikte kullanýr.» denilmiþtir. Minâh´ýn, Hâniye´den nakledilen ifadesinde,

Hü-lâsa´da olan meseleye muhalefet vardýr. Bu da açýktýr.»

Remlî þöyle der: «Ben derim ki, Hâniye´de olan ifade halkýn örfüne «daha yakýndýr.»

Bu meselenin bir tamamlayýcýsý (tekmilesi) vardýr, ancak, ondan sarf-ý nazar edilmiþtir. Çünkü o

tamlama ve çaký anlamý muhalefet üzerine ik-rar ediyor. Onda þu görüþ de vardýr ki, Hâniye´nin

ifadesinde, «kýldým» (cal) kelimesi mevcuttur. Bu ifadeden kasýt da ancak temliktir. Hülâsa´da ise

bunun aksine adý geçen kelime yoktur. Evet, halkýn örfüne göre bu ifadelerden kasýt mutlaka

temliktir. Düþün.

«Hibe olmaz ilh...» Burada þu kalmýþtýr ki, adam birisine, «Þu elbi-seyi sana temlik ettim» dese,

eðer hibeye delâlet edecek bir kârine var-sa hibedir ve geçerlidir. Eðer hibeye delâlet edecek bir

þey yoksa hibe olmaz. Çünkü «temlik» genel bir ifadedir ki, satým akdine, vasiyete, kira akdine ve

diðer akitlere de þâmildir. Bu konuda bizim Hâmidiye´nin, Hibe konusunun sonunda yazdýklarýmýza

bakýnýz.

Kâzurûnî´de de, «Ben sana þu elbiseyi temlik ettim» demiþ olsa, bu .sözden maksat hibedir.»

denmiþtir.

FER´Î MESELELER :

Birisi diðerine, «Seni þu kumaþ veya dirhemlerle faydalandýrdým.» dese, o da kumaþý veya

dirhemleri kabzetse, hibe olur.

Birisi mehr-i müsemmâ ile evlendiði kadýna, «Seni þu kumaþ veya dirhemlerle faydalandýrdým»

dese. bu da yine hibe olur. Serahsî´nin, Muhît´inde de böyledir. Fetâvâyý Hindiyye.

Bir kimse karýsýna, elbise yaptýrýp gitmesi için bir miktar dinar ver-se, kadýn aldýðý dinarlarý birisine

muameleten vermiþ olsa, o dinarlar ka-dýn için kýnye olur.

Adam küçük çocuðuna elbise yaptýrsa, o elbise çocuðun mülkü olur. Bunun gibi büyük çocuðuna

elbise yaptýrsa ve ona teslim etse, yine onun mülkü olur. Bezzâziyye.

Birisi diðerine elbiselik bir kumaþ vererek. «Bunu el, giyin» dese o da alýp giyinse hibe olur.

Birisi diðerine bir miktar dirhem vererek, «Bunu al kendine intak et» dese karz olur. Bakani.

Adam çocuðuna elbise yapsa, elbiseyi baþkasýna veremez. Ancak yaptýðý zaman «Bu ariyettir»

derse, o zaman baþkasýna verebilir.

Birisi talebesine veya çýraðýna elbise yapsa, talebe veya çýrakta kaçsa, baþkasýna veremez. Ancak

yaptýðý zaman, «Bu ariyettir» demiþse, baþkasýna verebilir. Bezzâziyye. Hâmiþ´te de böyledir.

METÝN

Birisi diðerine, «Þunu sana ömrün boyun verdim» dese, ömür boyu hibe olur. «Seni þu hayvana

bindirdim» dese, eðer niyeti hibe ise, ari-yet bahsinde geçtiði gibi hibe olur.

«Þu elbiseyi sana giydirdim» veya «Ben yaþadýkça sen þu evde otur» dese, hibe olur. Çünkü, «Evde

otur» sözü tefsir deðil, iþarettir. Çünkü fiil, ismi tefsir edemez. Öyleyse o kimseye mülkünde

oturmasý için iþaret etmiþtir. Diðeri dilerse iþareti kabul eder, dilerse kabul et-mez. Fakat, «Benim

evim sana hibedir oturman için» veya «Oturman için hibedir» dese, hibe olmaz. Belki ariyet olur.

Çünkü hibe ediliþinde þüphe vardýr. Ariyet ise daha yakýndýr. Yalnýz, «oturmak» hibe edilemez,

çünkü bu ayn´ýn temliki deðil, menfaatin temlikidir.

Özet olarak, ifade ayn´ýn mülkiyetini bildiriyorsa hibedir, menfaati bildiriyorsa ariyettir. Eðer her

ikisini de içine alma ihtimali varsa, o za-man niyete bakýlýr. Nevazil.

Bahýr´da þöyle denilir: «Adam, «Bu aðacý oðlumun adýna dik.» de-miþ olsa. akla en yakýný, onun

hibe oluþudur ve bu hibe geçerlidir.»

Hibe kabule de geçerlidir. Yani hibe olunan kimsenin kabulüyle de hibe geçerli olur. Hibe eden için

ise hibe yalnýz icabla geçerli olur. Çünkü o teberru edendir. Hatta, «Ben kölemi falan kimseye hibe

diyorum» diye yemin etse, o da kabul etmese, günahkâr olmaz. Ama bunun aksine kölesini hibe

etmeyeceðine yemin ettikten sonra hibe etse, öbürü kabul etmese de günahkâr olur.

Satým akdi bunun aksinedir. Adam, «Bunu falan kimseye satmaya-caðým» diye yemin etse, sonra

satsa, öbürü kabul etmezse günahkâr olmaz. Çünkü satým akdinde yalnýz icâb yeterli deðildir.

Kabul de satým akdinin þartlarýndandýr.

Hibe edildikten sonra, taraflar meclisten ayrýlmazdan önce, hibe edi-lenin izinsiz olarak hibe


bulunan þeyi almasý geçerlidir. Çünkü hibede kabz, kabul gibidir. Kabzýn kabul gibi oluþu da

meclise has bir hükümdür.

Meclisten sonra kabz, izne tâbidir. Muhit adlý eserde, «Hibe ettiði zaman kabzý da emrederse, o

zaman onun izni meclisle sýnýrlanmaz, Meclisten sonra da kabzý caizdir.» denilmiþtir.

Kabza imkân da kabzetmek gibidir. Meselâ birisi diðerine kilitli bir sandýktaki elbiseyi hibe etse ve

sandýðý ona verse, kabzetmeye imkâný bulunmadýðýndan kabzetmiþ sayýlmaz. Ama kilitli olmayan

bir sandýðýn içindeki elbiseyi hibe etmiþ olsa ve sandýðý verse, o zaman kabza im-kân

bulunduðundan kabzetmiþ gibi olur. Çünkü hibedeki kabz imkâný satým akdindeki tahliye gibidir.

Ýhtiyar.

Dürer´de þöyle denilir: «Tercih edilen görüþe göre. fasid de deðil, sahih hibede, kabz tahliye ile

sahihtir.»

Netif isimli kitabta da: «On üç akid vardýr ki, kabzsýz geçerli deðil-dir.» denilmiþtir.

Hibe eden kimsenin kabzý yasaklamasý hâlinde, mecliste olsa bile, onun kabzetmesi geçerli

deðildir. Çünkü açýk ifade, delâletten daha kuv-vetlidir.

Hibe kâmil bir kabzla da tamamlanýr. Hibe olunan þey hibe edenin mülkünü meþgul etse bile. Ama

hibe edenin mülkü onu meþgul ederse, o zaman geçerli olmaz. Çünkü bunda asýl þudur: Hibe

olunan þey hibe edenin mülkü ile meþgûlse, onun mülkiyeti hibenin tamamlanmasýna engel olur.

Eðer hibe edenin mülkünü hibe edilen meþgul ediyorsa, hibenin tamamlanmasýna engel olmaz.

Meselâ birisi diðerine içinde ekmeði bu-lunan bir daðarcýðý veya içinde eþyasý olan bir binayý veya

üzerinde eðe-ri bulunan atý hibe etse ve o halde teslim etse, hibe geçerli olmaz.

Bunun aksine, daðarcýðýn içindeki ekmeði veya evin içindeki eþyayý veya atýn üzerindeki eðeri hibe

etse ekmek de, eðerde, eþyada hibe ge-çerli olur. Çünkü bunlarýn herbirisi hibe edenin mülkünü

meþgul etmek-tedirler. Bunlarýn meþguliyeti veren adamýn mülkü ile deðilse hibenin

ta-mamlanmasýna engel olmaz. Rehin ve sadaka olduðu gibi. Çünkü kabz hibenin tamamlanma

þartlarýndandýr. Bunun tamamý Ýmâdiye´dedir.

Eþbâh adlý eserde de, «Meþgul olan þeyin hibesi caiz deðildir. Ancak, baba eðer küçük çocuðuna

hibe ederse, caizdir.» denilmiþtir.

ÝZAH

«Dilerse iþareti kabul eder ilh...» Yani mülkünde oturmasý için iþaret etmiþtir. Dilerse bu iþareti

kabul eder, dilerse etmez. «Þu yemek sana, ye.» veya «Þu elbise sana, giy» demesi gibi. Bahýr.

«Bu aðacý oðlunun adýna dik ilh...» Bu konudaki sözü yukarýda sun-duk.

Ben derim ki: Bir kimsenin, «Þunu senin adýna yaptým» demesi, geç-tiði gibi hibede geçerli olmaz.

Böyle olunca akla gelme bakýmýndan da-ha düþük derecedeki birþey, sýhhate nasýl yakýn olur.

Sâyýhânî.

Ben derim ki: «Bu aðacý oðlumun adýna dik» sözü ile, «Þunu senin adýna kýldým» sözü arasýnda fark

vardýr. Þöyle ki, «Senin adýna yaptým» sözündeki hitap oðluna deðil, bir yabancýyadýr. Fakat,

«Oðlumun adýna dik» demesi ise halkýn örfüne göredir. Binaenaleyh bu ifadede akla en yakýn olaný

geçerli olmasýdýr. Düþün.

«Hibe kabulle de geçerlidir, ilh...» Velevki o kabul sözle deðil, fiille olsun. Meselâ adam iki kiþiye,

«Þu cariyeyi birinize hibe ettim dileyen onu alsýn.» dese, onlardan birisi aldýðý takdirde ona hibe

olmuþ olur. Kabul ettim demese dahi onun almasý, kabul sayýlýr.

Muhît adlý eserde yer alan; «Bu ifade delâlet ediyor ki, hibede kabul þart deðildir.» sözü kapalýdýr.

Çünkü hibede baðýþlanan þeyi kabzetmek fiilen onun kabulüne delâlet eder. Bahýr.

Ben derim ki: Kanaatimce, Muhît adlý eserdeki kabulden maksat, sözle kabulün þart olmamasýdýr.

Muhît sahibinin bu görüþü üzerine baþ-kasýnýn görüþü de ilâve edilerek, hibede kabulün þart olmasý

veya þart olmamasý þeklindeki bu iki görüþ arasýnda uygunluk saðlanmýþ olur. Zi-ra, «kabul þart

deðildir» sözünden anlaþýlan, sözle kabulün þart olmadý-ðýdýr. «Kabul þarttýr.» djyen görüþ de kabul

ister sözle, ister fiille olsun þarttýr, þeklinde anlaþýlýr. Biz bunun benzerini, «Ariyet» konusunda

sun-duk. Bahýr üzerine yazdýklarýmýza bakýnýz.

Orada þöyle yazmýþtýk: «Eðer hibe edilen þey hibe edilen þahsýn elin-de ise, mal sahibinin, «Sende

olaný bana hibe ettin» sözüne karþýlýk, onun da sözle, «Kabul ettim» demesi þarttýr. Nitekim ileride

gelecektir.»


«Satým akdi bunun aksinedir ilh...» Çünkü diðeri kabul etmediði tak-dirde günahkâr olmaz.

«Kabýz baðýþlananý teslim almaya engel bir hâlin olmamasý ile sa-hihtir ilh...» Tatarhâniye´de þöyle

denmiþtir: «Bu farklýlýk sahih hibede-dir. Fasit hibeye gelince, ittifakla teslim almaya hazýr olma

kabz de-ðildir. En saðlam görüþe göre hibeyi ikrar etmek, kabzý ikrar demek deðildir.» Haniye.

«Netif adlý eserde, «Onüç akit vardýr ki, kabz olmadýkça geçerli deðildir.» denmiþtir ilh...» Bu onüç

akit þunlardýr: 1 - Hibe, 2 - Sadaka, 3 - Rehin, 4 - Muhammed bin Hasan, Evzâî, Ýbni Þûbrime, Ýbni

Ebî Leylâ ve Hasan bin Sâhih´in görüþlerine göre vakýf, 5 - Birisine ömür boyu verilen þey, 6 -

Hediye, 7 - Cenini satmak, 8 - Sulh bedeli, 9 - Selem akdinde sermaye, 10 - Selemde mal bedeli.

Selemde peþin veri-len paranýn bir bölümü geçersiz (züyuf) olur ve taraflar akit meclisinden

ayrýlmazdan önce bu geçersiz paranýn karþýlýðý kabzedilmezse, selemde bu paranýn karþýlýðý olan

hisse bâtýl olur. 11 - Sarraflýkta. 12 - Cinsle-ri ayrý olan, ölçüyle alýnýp satýlan þeylerde vade deðil,

fazlalýk caiz olur. Arpayý buðdayla satmak gibi, 13 - Cinsleri ayrý olduðu halde, demiri tunçla veya

tuncu bakýrla yahut bakýrý kurþunla satmak gibi tartýlan bir þeyi tartýlan herþeyle satmýþ olsa, vade

deðil, fazlalýk caiz olur. Minahü´l-Gaffâr. Hâmiþ´te de böyledir.

«Kabýzla ilh...» Baðýþlayanýn ölmeden önce hibeden söz etmesi þart-týr. O hibe ölüm hastalýðýnda

bir yabancýya yapýlsa bile kabz yine þart-týr. Nitekim bu konu Vakýf kitabýnda da geçti. Hâmiþ´te de

böyledir.

«Tam bir kabzla ilh ...» Meselâ birisine bir bina hibe edilmiþ olsa, o da iki kiþiye hibe edilen binanýn

kabzý için vekâlet vermiþ olsa, o iki kiþi-nin binayý kabzetmeleri caizdir. Haniye.

«Hibenin tamamlanmasýna engel olur ilh...» Çünkü kabz hibede þarttýr. Fusûleyn. Zeylâî´nin,

«Baðýþlayanýn mülkü, eðer baðýþlanan malý meþ-gul ediyorsa, akit fasit olur.» sözü bunu ifade eder.

Ýmâdiye de olan ifadeden anlaþýldýðýna göre ise, böyle bir hibe fasit deðil, fakat eksiktir.

Hâmevî de, Eþbâh´ýn haþiyesinde, «Ýhtimal ki bu meselede iki riva-yet vardýr. Taksimi mümkün olan

ortak mülkte hibenin fasit olup olma-dýðý hususunda ihtimal bulunduðu gibi bunda da ihtilâf vardýr:

Nitekim Binâye´de olduðu gibi saðlam olan görüþe göre, bu hibe tamamlanmayan bir hibedir.

Öyleyse bu konuda da baðýþlayanýn mülkünün hibe olunaný meþgul etmesinde -hibe fasit deðil,

eksik olmaktadýr. Þeyhimizin yazýsý ile olan ifade budur. Ýþte bu ifadeden Dürrü´l-Muhtâr´m iþaret

ettiði ko-nu anlaþýlmýþ oluyor. Öyleyse Mürrül-Muhtâr sahibi önce bu iki görüþ-ten birisine iþaret

ederek «Hibe tamam deðildir» demiþtir. Sonunda da ikinci yani, «Hibe geçerli deðildir.» sözüne

iþaret etmiþtir. Düþün.» Ebussuud.

Bu konuda genel kaide þudur: Hibe edilen þey eðer hibe edenin mülkü ile yaratýlýþ bakýmýndan

bitiþik olur ve bunu ayýrmak mümkün bu-lunursa, o þeyi mülklükten ayýrýp teslim edinceye kadar

hibe caiz olmaz. Meselâ, tarladaki ekini biçmeden veya aðaçtaki meyveyi toplamadan hi-be etmek

gibi. Bunun aksine ekilen bir tarlayý, üzerinde meyve olan bir aðacý hibe etse, yine caiz deðildir.

Ancak bu teslim ile caiz olur.

Eðer hibâ edilen þey hibe edenin mülküyle yaratýlýþtan deðil, birlik-te bulunma yüzünden bitiþikse,

yine o þeyin hibe edilmesi caiz deðildir. Meselâ, atýn üzerindeki eðeri hibe etmiþ olsa, caiz olmaz.

Çünkü eðer, at ile kullanýlýr. Onu hibe ettiði takdirde hibe edenin onu kullanma hakký vardýr. Bu da

kabzetmede eksikliði gerektirir.

Eðer bitiþik deðilse caizdir. Meselâ eðerli bir atý eðersiz olarak hibe etse, bu hibe caizdir. Çünkü at

eðersiz de kullanýlýr. Atý deðil, üzerindeki yükü hibe etmesi de caizdir. Çünkü yük atla deðil baþka

þeylerle de ta-þýnýr. Meselâ, yine bunun gibi, bir kimse içindeki eþyayý deðil evi hibe etse, evin

eþyasýný boþaltýp teslim edinceye kadar hibe caiz olmaz.

Eðer evi deðil, evin içindeki eþyayý hibe ederek onu teslim etse, caiz olur. Mecmâ Þerhi. Muhit adlý

eserde de böyledir.

«Hibe edilen baþka bir mala bitiþikse, bu durum hibenin tamamlanmasýna mani olmaz. ilh...» Buna

göre, baþka mal kendisine bitiþenin hi-besi caiz, fakat kendisi baþka mala bitiþik olan þeyin hibesi

ise caiz olmaz. Fusûleyn.

«Ben derim ki: Bu söz mutlak deðildir. Çünkü ekin ve aðaç. topraðý meþgul edenlerdir, toprakla

meþgul olanlar deðillerdir. Bununla birlikte yere bitiþik olduklarý sürece bunlarýn hibesi de caiz

deðidir. Ama eðer yerden ayrýlýr ve teslim edilirlerse caiz olur. Fusûleyn üzerine Hayreddin.

«Ýçinde ekmeði bulunan daðarcýðý ilh...» Ýçinde eþya olan bir binayý hibe etse, binayý teslim ettikten

sonra da binadaki eþyayý hibe etse, ikisinde de hibe caizdir. Çünkü binayý hibe ettiði zaman, hibe

edenin artýk onda bir þey kalmamaktadýr. Birincisinde, eþyayý hibe ettiði zaman, binanýn kabzýna


artýk mani ortadan kalkmýþtýr. Þu kadarý var ki, bundan sonra da binada bir iþ kalmamýþtýr ki,

eþyanýn kabzý binada tamamlan-sýn. O halde birinci kabz -ki eþyayý kabzdýr- bina hakkýnda

geçerliliðe dönüþmez. Bahýr, Muhit´ten.

Bu ifadede bir düþme vardýr. Aslý þudur: Hibe özellikle eþyada caizdir. Mesela, ona evin içindeki

meta hibe edilse, o da ev ile birlikte metaý kabz etse, sonra ona ev de hibe edilse, hibe ikisinde de

caizdir.

«O halde teslim etse ilh...» Fusûleyn sahibi þöyle demiþtir: «Bunda bir görüþ vardýr. Çünkü at, eðer

ve gemi meþgul etmektedir. Kendisi on-lar tarafýndan meþgul edilmiþ deðildir.»

Hakir diyor ki: Asýl mesele bunun aksinedir. Açýk olan .doðrusu da ancak bunun aksidir.

Kâdýhân´da olan da bunu teyid eder. Meselâ, bir kimse süs takýmlarý ve elbisesi olan cariyeyi hibe

ederek o halde tes-lim etse, hibe caizdir. Yalnýz üzerindeki süs takýlarý ile üzerinde setr-i avretten

fazla olan elbisesi, örf icabý hibe edenindir. Öyleyse cariyeyi deðil üzerindeki ziynet ve elbiseyi hibe

etmiþ olsa, o hibe caiz deðildir. Onlarý cariyeden çýkarýp hibe ettiðine teslim ettiði zaman hibe

geçerli olur. Çünkü elbise ve takýlar cariye üzerinde bulunduðu sürece, asýl olan, cariye tarafýndan

iþgal edilmektedirler. Bu yüzden onlarýn hibesi caiz deðildir. Nûru´l-Ayn.

«Bunlarýn iþgal edilmesi, baðýþlayanýn mülkü ile deðilse ilh...» Bu görüþ Musannýfýn, «Baðýþlayanýn

mülkü ile meþgul deðilse,» görüþünün illetidir. Zira Musannýf bunu hibe edenin mülkü ile

sýnýrlamýþtýr.

Ben derim ki: Bahýr, Minâh ve bunlardan baþkasýnda diðerinin mülkü ile baðýþlananýn baþka bir

hakla meþgul olmasý þu þekilde açýklanmýþtýr. Baðýþlanan þeyin baðýþlamadan sonra, bir

baþkasýnýn hakký olduðu or-taya çýksa veya onu baðýþlayan kimse veya baðýþlanan kimse onu

gasbetmiþse, meþgul hibe söz konusu olur. Bu konuda bizim Bahir üzerinde Câmiü´l-Fusûleyýi´den

naklen yazdýklarýmýza bakýnýz.

«Rehin ve sadaka gibi ilh...» Yani rehin ve sadaka rehin veren ve sadaka verenin mülkü ile meþgul

deðilse, onun tamamlanmasýna engel deðildir. Muhit ve baþka eserlerde olduðu gibi. Medenî.

Minâh´ta da þöyle denilmiþtir: «Evin veya çuval gibi içinde eþya alan bir þeyin baðýþlanmasýnda

bilinen açýklama ve cevap rehin ve sadakada olduðu gibidir. Çünkü rehin ve sadakada da kabz,

rehin ve sadakanýn tamam olmasý için þartýdýr.»

«Baba küçük çocuðuna hibe ederse ilh...» Meselâ baba oðluna ken-dinin içinde oturduðu veya

içinde eþyasý bulunan bir evi baðýþlamýþ olsa veya baþkasý tarafýndan oðluna babasýnýn oturduðu

veya babasýna ait eþyanýn bulunduðu bir ev hibe edilmiþ olsa, bu hibe caizdir. Çünkü o ev her iki

durumda da onu kabzedenin mülkü ile meþguldür, iþte bu gö-rüþ Hâniye´de olana aykýrýdýr. Çünkü,

Haniye önce böyle bir hibenin kesin olarak caiz olmadýðýný söylemiþtir. Sonra da Mücerred adlý

eserdeki Ebû Hanîfe´nin görüþünden naklen böyle bir hibenin caiz olduðunu söy-lemiþtir Çünkü bu

halde bu kimse oðlunun yerine kabzetmiþ olmaktadýr.

Ebussuud´un Eþbah´ýn haþiyelerinde Velvaluciye´den ve Bezzaziyye´den naklettiði ve fetvanýn da

ona göre verdiði cevazýdýr. Bu görüþ Ebu Yusuf´a aittir.

Ynt: Hibe By: neslinur Date: 07 Þubat 2010, 23:24:10
METÝN

Ben derim ki: Mezhebte tercih edilen görüþe göre; ariyet olarak oturulmakta olan binaya, ariyet alan

bir miktar eþya koysa, daha sonra bu binayý mal sahibi ariyet alýp oturana baðýþlasa, caiz olur. Yine

kadýnýn kocasýyla birlikte oturduðu binayý kocasýna baðýþlamasý da caizdir. Çün-kü kadýn ve kendi

eþyasý kocasýnýn elinde olduðu için teslim sahih olur.

Vehbâniye´nin beytini deðiþtirerek þöyle dedim: Bir kadýnýn, içinde eþyasý bulunan ve kocasýyla

birlikte oturduðu evin! kocasýna hibe et-mesi geçerli olur. Bu görüþ güvenilir bir görüþtür.

Cevhere´de þöyle denilir: «Baþkasýnýn mülkü ile meþgul olan bir þeyin hibesinin hilesi þudur: Önce

onu meþgul eden kimse hibe ettiði kiþiye binanýn içindeki kendi eþyasýný emanet olarak verir. Sonra

da bi-nayý ona hibe ederek teslim eder. Bu halde o hibe geçerli olur. Çünkü o bina elindeki

eþyasýyla meþguldür.

Hibe edilenin elinde mâlikin mülkünden olan boþ, taksim edilmiþ ve-ya taksimi kabil olan þeyin

hibesi caizdir. Ama taksimden sonra kendisinden intifa edilemeyecek küçük bir ev veya hamam

gibi þeylerin muþaen (hisseli þekilde) hibesi sahih deðildir. Çünkü taksimi kabil olan þeyin hibesi

halinde kabzý tamam olmaz.

Eðer hissesini ortaðýna veya bir yabancýya hibe ederse, taksim edil-meden önce hibesi caiz


deðildir. Çünkü burada tam bir kabz tasavvur edilemez. Nitekim bütün kitaplarda böyledir. Öyleyse

doðru olan mezhep de ancak budur.

Seyrefiye´de, Ýtabî´den naklen þöyle denir: «Tercih edilen görüþe gö-re bazý âlimler tarafýndan

denilmiþtir ki, ortaðýna hibe etmesi caizdir.»

Bir kimse, ortak olan malýný taksim ederse, engel ortadan kalktýðýn-dan hibe geçerli olur. Eðer hibe

ettiði þey! hisseli olarak teslim ederse, hibe olunan kiþi ona mâlik olmadýðý gibi onda tasarruf da

edemez. Ta-sarruf ettiði takdirde zamin olur. Hibe edenin ondaki tasarrufu ise ge-çerlidir. Dürer.

Þu kadarý var ki, hibe konusunda Fusûleyn´den naklen Dürer´de þöy-le denilmiþtir: «Fasit hibe

kabzla mülkiyeti ifade eder. Fetva da bununla verilir.»

Bu misli Bezzâziye´de de Ýmadiye de tashih edilenin aksine mev-cuttur. Þu kadarý var ki «fetva»

sözü «sahih» sözünden daha tekidüdir. Nitekim musannif hisseli malýn diðer hükümlerini geniþ

olarak zikret-miþtir.

Mâlik öldükten sonra fasit hibede yakýnlarýnýn rücu hakký var mý-dýr? Dürerde «evet» denilmiþtir.

Þurunbulâliye´de de, «Bunun rücu hak-ký kendisiyle fetva verilen görüþe göre açýk deðildir.» diye

takip edil-miþtir.Çünkü, «fasit hibe kabzla mülkiyeti ifade eder,» denilmiþti.

Kabzýn tamamlanmasýna engel olan, akit sýrasýndaki hisseli oluþ-tur. Sonradan meydana gelen

ortaklýk deðildir. Meselâ, hibe eden kiþi hibe ettiði þeyin bir kýsmýndan þâyien rücu ederse, bu

durum ittifakla hibeyi fasit kýlmaz. Ama baðýþlanan þeyde baþkasýnýn hakký olduðu or-taya çýkarsa,

bu yeni bir þüyu deðil, belki akid zamanýndaki bir suyu-dur. Bu sebeple hibeyi fasit kýlar. Meselâ

adam bir tarlayý ekini ile birlikte hibe etse ve ekinle birlikte teslim etse, .sonra ekinin baþkasý-nýn

hakký olduðu ortaya çýksa hibe yalnýz ekinde deðil, tarlada da fa-sit olur. Çünkü bu durumda taksimi

kabul eden bir þeyin bir kýsmý þüyûen baþkasýnýn hakký olmaktadýr.

Hibe olunan þeyin baþkasýnýn hakký olduðu delil ile ortaya çýkarsa, hibeden önce olduðuna istinad

edilir. O halde Sadru Þeriâ´nýn ve ona tabi olan Ýbni Kemal´in dedikleri, gibi sonradan olmuþ

sayýlamaz, belki hibeye yakýn þüyu sayýlýr.

Memedeki sütü, koyun üzerindeki yünü, topraktaki hurma aðacýný ve aðaç üzerindeki hurmayý hibe

etmek açýk deðildir. Çünkü bu hibe hisseli malýn hibesi gibidir ki geçerli deðildir.

Fakat sayýlanlar yerlerinden ayrýlarak hibe ve teslim edilseler en-gel olan þüyu ortadan kalktýðý için

caiz olur. Ama bu ayýrmanýn mâlikin izni ile hibe olunan kiþi tarafýndan yapýlmasý yeterli midir?

Dürer´in açýk ifadesine göre, evet yeterlidir.

Ama bunun aksine buðdayda buðdayýn ununun, susamda susamýn yaðýnýn, sütün içindeki yaðýnýn

hibe edilmesi geçerli deðildir. Çünkü bun-lar henüz madumdurlar. O halde ancak yeni bir akidle

bunlara mâlik olunur.

ÝZAH

«Binaya ilh...» Bu «bina» kelimesi burada fazlalýktýr. Çünkü burada bunu meþgul eden mâlikin malý

deðildir. Halbuki burada kasdolunan hi-be edenin mülkü ile meþgul olandýr.

«Ariyet olarak verilen ilh...» Yani bir kimse kendi çocuðuna, içinde meccânen oturanlarýn

bulunduðu bir binayý hibe etse, hibe geçerlidir. Bu kimse kendi oðlunun yerine kabzetmiþ sayýlýr.

Ama binada ücretle oturuyorlarsa, caiz deðildir. Bu þekilde Hâniye´den nakledilmiþtir.

«Boþ ilh...» Musannýf, «boþ» kelimesi ile kayýtlamýþ olup amaç, aða-cýn üzerindeki hurmanýn

hibesinden kaçýnmaktýr. Zira aðacýn üzerindeki hurmanýn hükmü gelecektir. Dürer.

«Taksimden sonra ilh...» Taksimi kabil olmayan hisseli bir þeyin hi-besinin geçerli olmasý için. hibe

edilenin miktarýnýn bilinmesi þarttýr. O halde köledeki hissesinin ne kadar olduðunu bilmeden hibe

etmesi caiz deðildir. Çünkü hibe edilen meçhul olduðu için anlaþmazlýða sebeb olur. Bahir. Bu

mesele için Bahýr üzerine yazdýklarýmýza bakýnýz.

«Hamam gibi ilh... » Burada bir görüþ vardýr ki, þüphesiz mutlaka hamam taksim olunmayan

cinstendir. H. Hâmiþ´te de böyledir.

«Bütün kitaplarda ilh...» Zeylâî ve Bahýr´ýn sahibi bunu açýkça söylemiþlerdir. Minâh.

«Doðru olan mezheb de ancak budur ilh...» Minâh´ta olduðu gibi ortaðýn meselesine bakýnýz.

«Tercih edilen görüþe göre ilh...» Remlî der ki: «Müellifin, yani Minah sahibinin yazýsý ile bunun

karþýlýðýnda þu þekilde bir þey bulunmuþ-tur: Size gizli deðildir ki, bu meþhur olan görüþün

aksinedir.»


«Taksim edilirse ilh...» Yani taksim eden ister hibe edenin kendisi, ister vekili, isterse onun izniyle

hibe edilen kiþi olsun. Bu durumlarýn hepsinde hibe tamamlanýr. Nitekim az bir fýkýh bilgisi olan bir

kimseye de bu açýktýr. Remlî. Zira fasitte deðil, sahih hibede teslime hazýr hale getirme kabz

hükmündedir. Câmiü´l-Fusûleyn.

«Hisseli olarak teslim ederse ilh...» Fetâvâyý Hayriye´de þöyle denil-miþtir: «Zahiri rivayete göre

hisseli olarak teslim ederse mülk ifade et-mez. Zeylâî´de «Hibe ettiði þeyi hibe ettiði kimseye hisseli

olarak teslim ederse, hibe olunan kiþi hibeye mâlik olamaz. Hatta onda tasarruf da yapamaz. Helak

olduðu takdirde de ona zamin olur. Hibe eden kiþinin de onda tasarrufu geçerlidir.» denilmiþtir.

Tahâvî. Kâdýhân da onu zik-retmiþtir. Ýbni Rüstem´den de bunun benzeri rivayet edilmiþtir. Ýsâm da

fasit hibenin mülk ifade ettiðini zikretmiþtir. Ýsâm´ýn zikrettiðini meþâyihten bazýlarý da almýþtýr.

«Fasit hibe bazý meþayihe göre mülk ifade etmekle birlikte, bütün âlimler hibe edenin hibe edilen

kiþiden -velevki onun mahremi olsun- fa-sit hibe ile hibe ettiðini geriye alacaðýnda icmâ etmiþlerdir.

Câmiü´l-Fusûleyn´de de, Fazlî´nin Fetâvâsma iþaret edilerek, «Fasit hibe ile hibe edilen bir þeye

helak olduðu zaman hibe edenin hibesinden rücû edece-ðine -velevki. hibe ettiði kiþi mahrem

akrabasý olsun- fetva verdim. Zira geçtiði üzere fasit hibe helak edildikten sonra kýymeti ile tazmin

ettirildiði gibi, helâk olmazdan önce de geri alýnmasý hibe edenin hakkýdýr.» denilmiþtir.

«Hibe eden kimse, fasit hibede nasýl dönme hakkýna sahipse, o öl-dükten sonra onun varisi de

hibeden rücû edebilir. Çünkü fasit hibe geri alýnmaya müstehâktýr. Helâktan sonra da fasit satým

akdinde olduðu gibi alýþ-veriþ yapanlardan birisi öldüðü zaman, onun varisi onu tazmin ettirme

hakkýna sahiptir. Çünkü fasit satým akdiyle satýlan þey, helak ile nasýl tazmin olunursa, redde de

müstehâktýr. Kaza´nýn tahsisi kabul ettiði bilinen gerçeklerdendir. Buna göre; sultan, birisini Ebû

Hanîfe´nin mezhebi ile hüküm versin diye hâkim tayin ederse, tayin olunan hâkimin hükmü Ebû

Hanîfe´den baþkalarýnýn mezhebinde geçerli deðildir. Çünkü o, sultanýn tahsisi ile diðer bir

mezhebe göre fetva vermekten azledilmiþ sayýlýr. O takdirde, o hâkim, Ebû Hanîfe´nin mezhebinin

dýþýn-da, ülkedeki diðer insanlar gibi olmaktadýr. Hanefî âlimleri de, -Allah onlara rahmet etsin-

bunu nassen söylemiþlerdir. Hayriye´de olan bu-rada bitmektedir.

Bu görüþ ile Hamidiye´de ve Naciye´de de fetva verilmiþtir. Cevhere ve Bahýr´da bunu kesin

söylemiþlerdir.

Müptaðî´den de þöyle nakledilmiþtir: «Bir kimse hibe ettiðini hibe olunan kiþiye satsa, geçerli

deðildir.;»

Nûru´l-Ayn´da da, Vecîz´den naklen þöyle denilir: «Fasit hibeyi kabzeden helak olduðu takdirde

zamin olur. Fasit hibede mülkiyet ancak iva-zýn adasý ile sabit olur. Bunu Ýmam Muhammed Mebsut

veya Asi adlý eserde nassen zikretmiþtir. Bu da ancak Ebû Yusuf´un görüþüdür. Zira hibe ivazlý

akde dönüþür.»

Nûru´l-Ayn´da bundan önce de þu zikredilmiþtir: «Ebû Hanife´ye gö-re taksimi kabil olan birþeyde

hisseli olarak hibe mülkiyet ifade etmez. Kûhistânî´de de mülkiyet ifade etmediði yazýlýdýr.

Muzmarat´ta olduðu gi-bi, tercih edilen görüþ de ancak budur. Bu, Ebû Hanîfe´den de rivayet

edilmiþtir. Doðru olan da budur.»

Amel, ancak Ýmam Muhammed´in üzerine ten´sis ettiði ve Ebû Hanî-fe´den rivayet edildiði bilinen

zahiri rivayete göre olur. Her ne kadar bu-nun aksi açýkça fetva verilen görüþtür, denilse de hüküm

deðiþmez. Bil-hassa geleceði gibi onun habîs mülk olduðu yerde. Bildiðin gibi o hi-bede tazminat

da vardýr. Habîs olduðundan da hibe edilen kiþiye bir men-faati yoktur. Bunu ganimet bil. Bu

meseleler çok vuku bulduðu gibi halkýn çoðunluðu da buna uyarý yapmamýþtýr. Zira muhalifin

görüþü üzerine de tazmin gerekmektedir. Bir de benim gýyabýmda yapýlacak dualarýn bana yararlý

olacaðýný umduðumdan bu meselede çok nakil yaptým.

«Kabýzla ilh...» Fasit hibede de kabzla mülkiyet ifade edilmekle bir-likte elde edilen mülk habîs

(çirkin) mülktür. Fetva da bununla verilir. Kûhistânî. Yani yukarýda geçtiði gibi insan ona da zamin

olur. Uyan.

Minâh´ýn haþiyesinde, «Fasit hibede kabz her ne kadar mülkiyet ifade ederlerse de fasit satým

akdinin bozulmasýna hüküm verildiði gibi bunu da fasit olduðu bozulmasýna hükmedilir»

denilmiþtir. Düþün.

«Bezzâziyye´de de ilh...» Bezzâziyye´nin ifadesi þöyledir: «Fasit hi-bede kabzla mülkiyet sabit olur

mu? Natýfî demiþtir ki: «Ýmam-ý Azam´a göre fasit hibede, kabz mülkiyet ifade etmez. Bazý fetvada

da, «Fasit hi-bede mülkiyet fasit olarak sabit olur. Bununla da fetva verilir» denmiþ-tir. Asi adlý

eserde de þu husus ifade edilmiþtir: Evinin yarýsýný bir baþ-kasýna hibe ve teslim etmiþ olsa, hibe


olunan kiþi de evin hibe kýsmýný satsa caiz deðildir. Ýþte Asl´daki bu ifade delâlet ediyor ki, fasit hibe

mülk olmaz. Zira kabzdan sonra da görülüyor ki satým akdi ibtal edili-yor. Fetvada da ifade

edilmiþtir ki, «Tercih edilen görüþ ancak Asl´da olan bu ifadedir.» Ben, bazý fuzalânýn yazýsý ile

Minâh´ýn haþiyesinde bunu naklettikten sonra senin de gördüðün gibi fasit hibede kabzýn mülk

ifade etme rivayetini ve onunla fetva vermeyi bazý fetâvâyý nisbet etmiþ-lerdir. O halde o rivayet

Asl´ýn rivayetine aykýrý deðildir. Bundan ötürü de Kâdýhân, Asl´da olan rivayeti tercih etmiþtir.

Musannýf, «fetva lâfzý» ifadesi hakkýnda söylediði genel deðildir, de-nilebilir. Bilhassa,

Bezzâziyye´den nakledilen ifadeleri gördükten sonra. Sen de düþündüðün zaman hükmedersin ki

Asl´da olan ifadenin delâ-let ettiði daha tercihlidir.

«Takip edilmiþtir ilh...» Bizim Hayriye Fetvalarýndan naklettiðimiz bilgilerden anlaþýldýðýna göre

bunda bir görüþ vardýr.

«Sonra meydana gelen þüyu deðildir, ilh...» Ben diyorum ki: Hastalýðýnda elindeki tek evini hibe

etmiþ olsa, sonra da ölse, varisleri de bu hibeye icazet vermeseler, hibe yalnýz bu evin üçte birinde

kalýr, üçte ikisinde ibtal edilir. Nitekim bu kýsým Hâniye´de de belirtilmiþtir.

«Bir kýsmý þüyûen baþkasýnýn istihkaký olmaktadýr, ilh...» Yani hük-men. Zira ekin ile tarla bitiþik

olma hükmüyle, bir þey gibidirler. Bunlarýn biri baþkasýnýn istihkaký olduðu zaman sanki taksimi

kabil olan his-seli malýn bir kýsmýnýn istihkaký gibi olur. Hisseli olan bir þeyin bir kýsmý baþkasýnýn

hakký olduðu zaman geri kalanda da hibe bâtýl olur. Kâfî adlý eserde de böyledir. Dürer. Hâniye´de

de, «Ekin, müþaa (hisseliye) ben-zemez» denilmiþtir.

«Delil ile ilh...» Bakýlýr: Baþkasýnýn hakký olduðu hibe olunan þahsýn ikrarý ile ortaya çýkarsa o

zaman o hakkýn hibeden önce olduðuna da-yanýlýr. Eðer hibe edenin ikrarý ile ortaya çýkarsa, acýk

olan onun ikrarý-nýn laðvýdýr. Zira o baþkasýnýn mülkü ile ikrar etmiþtir.

«Çünkü muþa (hisseli) gibidir ilh..» Dürer Þerhi sahibi, «Bu sayý-yoktur. Þu kadarý var ki bunlar

müþânýn hükmündedirler. Hatta bu say-dýklarýmýz -memedeki sütü, koyunun üzerindeki yünü,

topraktaki hurma aðacýný veya aðaç üzerindeki hurmayý- yerlerinden ayrýlsa ve hibe edi-len kiþiye

teslim edilse, hibe geçerli olur.» demiþtir.

Ben derim ki: Onun, «Muþa (hisseli)nin benzerleridir» sözünden bu tür hibenin her þeyde müþânýn

hükmünü alacaðý anlaþýlmasýn. Çünkü eðer her þeyde müþâ´mn hükmü gibi olursa, toprak sahibi

tarafýndan hurma aðacýnýn hibesinin caiz olmamasý gerekir. Bunun aksi de böyledir. Bir bahçenin

aðaçlarýný deðil yalnýz bahçenin toprak mülkiyetini hibe et-mesi de caiz olmazdý. Halbuki açýk olan

bu gereðin aksidir. Yani yuka-rýdaki her iki tür hibe de caizdir.

Onun, «müþa menzilesindedir» sözü ümit ediyor ki, onun elindeki nüsha bu þekildedir. Yoksa

þarihin bizim elimizdeki nüshadaki ifadesi, «o, müþa gibidir» þeklindedir. Dürer þerhinin ifadesi ile

þöyledir: «Þu kadar var ki, o hibe müþa hibesi hükmündedir.» Þarihin bizim elimizdeki nüshasýnýn

ifadesinin anlamý ile Dürer þerhinin ifadesinin anlamý birdir.

Muþa ile muþa gibi olanýn arasýndaki fark nedir? Muþa olan bu mül-kün en küçük parçasýnda dahi

diðer ortaðýn mülkiyet hakký mevcuttur. O halde hibeyi yapan ortaklardan birisi de olsa onun hibesi

geçerli de-ðildir. Çünkü bu durumda hibede þart olan tam bir kabz tasavvur olu-namaz. Topraktaki

aðaç, aðaçtaki hurma tarladaki ekinin her biri bir þahsýn olsa meselâ: Bahçedeki aðaç birinin,

bahçenin toprak mülkiyeti bir diðerinin, hurma aðacý bir kimsenin, aðaç üzerindeki hurma diðer bir

kimsenin, tarla birisinin, içindeki ekin eðer birinin olsa, o halde aðacýn sahibi aðaçlarýný bahçenin

sahibine veya bahçenin sahibi, bahçesini için-de aðaçlarý olan kiþiye hibe etmiþ olsa, bu hibe

geçerli olur. Zira her ikisinin mülkü de diðerihin mülkünden ayrýdýr. O halde hibenin þartý olan tam

kabz bunlarda meydana geliyor ve geçerli oluyor. Bu saydýklarýmýzý hiç kimsenin böyle açýklýkla

yazdýðýný görmedim. Þu kadar var ki, bu hüküm fakihlerin sözünden alýnmýþtýr. Eðer bunun aksine

bir nakil bu-lunmuþsa, bize düþen ancak o nakle teslim olmaktýr.

FER´Î BÝR MESELE:

Bir kimsenin diðerinin 10 dirhemi olsa, o da onu ödese, alan kimse onun bir danik (2 kýrat) fazla

olduðunu görse, onu alacaklýya veya malý satana hibe etmiþ olsa, bakýlýr: Eðer dirhemler saðlam

ise ve parçala-mak ona zarar verirse o sahih olur. Çünkü taksimi mümkün olmayan bir müþâ´dýr.

Yine altýn ve gümüþ paralarýn, meselâ, bir beþibirlik altýnýn bi-razýn» birisine hibe etmiþ olsa, eðer

kesip parçalamak o hibe edilen kýs-mý vermek beþibirlik altýna zarar veriyorsa, hiç kesip

parçalamadan onun bir kýsmýný hibe etmek geçerlidir. Yok eðer kesip parçalamak zarar ver-miyorsa

taksim etmeden onun bir kýsmýný hibe etmek geçerli deðildir. Bezzâziyye.


«Dürer´in açýk ifadesine göre evet, yeterlidir ilh...» Ben derim ki: Hâniye´de bu mesele açýklýkla

zikredilerek þöyle denilmiþtir: «Eðer adam tarlayý deðil yalnýz tarladaki ekini, aðacý deðil yalnýz

üzerindeki hurmayý hibe etse ve hibe ettiði kiþiye de ekini hasat yapmaya veya aðaçtaki hurmalarý

toplamaya izin verse, hibe edilen þahýs da bunlarý aynen yap-sa, bu hibe caizdir. Çünkü mal

sahibinin izni ile hibe ettiði þeyi kabzetmek, ister hibe ettiði mecliste, ister ondan sonra olsun

geçerlidir.»

Hâmidiye´de, Çâmiü´l-Fetâvâ´dan naklen, «Birisi, diðerine tarladaki ekini veya aðaçtaki hurmayý

veya kýlýç kabzasýndaki sonradan takýlan ziy-neti veya bir binadaki bir odayla bir diðer adamýn

üzerindeki dinarlarýný veya bir yýðýn buðdaydan beþ ölçek hibe etmiþ olsa ve hibe ettiði kiþiye de

hasat yapmayý veya hurmalarý toplamayý, kýlýcýn kabzasýndaki süs eþyayý çýkarmayý, bir diðer

adamýn üzerindeki alacaðýný kabzetmeyi veya bir yýðýn buðdaydan hibe ettiði beþ ölçeðin

ölçülmesine izin verse, o da yapsa, bu hibe istihsânen geçerlidir.» denilmiþtir.

«Asla geçerli deðildir ilh...» Yani her ne kadar bu saydýklarýmýzý his-seleri ayýrarak teslim etse yine

geçerli deðildir.

«Çünkü bunlar madumdurlar ilh...» Yani hükmen madumdurlar. Me-selâ; hayvanýn karnýndaki

cenini hibe etmiþ olsa ve «Doðumundan sonra sana teslim ederim» dese, caiz deðildir. Çünkü o

ceninin varlýðý ihtima-lidir. O halde o madum gibidir. Minâh.

«Yeni bir akitle ilh...» Bunun yeni bir akitle olmasýnýn sebebi þudur: Zira buðday, baþka bir hale

dönüþerek un olmuþtur. Bu dönüþümden son-ra bu gasb bahsinde açýklandýðý üzere ayn

olmaktadýr. Yani bunun ge-çerli olmamasý, teslimi mümkün olmamasýndan deðil, baþka bir ayn

ol-masýndandýr. Muþa (hisseli) ise bunun aksinedir. Çünkü o, her zaman mülkiyete zýd´dýr. O halde

engel ortadan kalktýðýnda onun hibesi caiz olur. Minâh.

METÝN

Eðer hibe edilen þey, hibe olunan kiþinin elinde ise, -gasp veya emaneten elde etmiþ olsa, yeniden

bir kabz olmasa bile- ona hibe edil-diði zaman, «Kabul ettim» demesiyle o þeye mâlik olur. Çünkü o

zaman, o kendi nefsine âmil olmaktadýr. Bunda asýl kaide þudur: iki kabz bir cinsten olursa, biri

diðerinin yerine kâim olmuþ olur. Ama kabz þekil-leri birbirine zid olursa üstün olan, ednâ planýn

yerine kâim olur. Aksi olmaz. Yani ednâ olan üstün olanýn yerine kâim olmaz.

Çocuðun üzerinde genel bir velayeti olan kiþinin kabzýyla hibe ta-mamlanýr. Çocuðun üzerinde

genel velayeti olan kiþi onu geçindiren kiþi-dir. O halde baba olmadýðý zaman kardeþ, amca

gibilerinin çocuk on-larýn aileleri içerisinde ise, kabulü ile akit tamamlanýr ve sahih olur.

Eðer hibe edilen þey -biliniyorsa ve kabul edilen velinin veya ema-netçinin elinde ise. Zira velinin

kabzý çocuðun kabzýnýn yerine geçer. Bunda bir kimsenin kendi baþýna yapabileceði her akitte

yalnýz icab yeterlidir. Eðer çocuða bir yabancý bir þey hibe ederse, çocuðun velisi-nin kabzýyla hibe

tamamlanýr.

Veli de sayacaðýmýz þu dört kiþiden birisidir: Baba, sonra babanýn varisi sonra dede, sonra da

dedenin varisi, Çocuk bunlarýn evlerinde ol-masa dahi bunlarýn kabzetmesi yine yeterlidir. Bunlar

olmadýðý takdirde amca veya kardeþ gibi onu ailesi içerisinde barýndýran kiþinin çocuða hi-be

edilen þeyi kabzýyla yine hibe tamamlanýr.

Çocuða hibe edilen þeyi annesinin veya çocuk sokakta bulunmuþ ise onu bulup bakan adamýn

kabzý eðer çocuk onlarýn evlerinde de-ðilse, kabz tamamlanmaz ve hibe geçerli olmaz. Çünkü

bunlarýn ço-cuðun üzerinde velayeti yoktur.

ÝZAH


«Kabul ettim ilh...» Burada kabul nassan þart kýlýnmýþtýr. Çünkü «ka-bul» kelimesi olmadýðý takdirde

o mal onun eline onun rýzasý olmadan geçmiþ olmaktadýr. Çünkü burada mal daha önceden elinde

olduðundan kabza ihtiyacý yoktur. O halde ekindeki þeyin ona hibe edildiði zaman, o bizzat sözlü

olarak, «kabul ettim» demezse o hibe caiz olmaz. Zira o halde onda zarar olduðu zannedilir. Ama

hibe edilen þey onun elinde de-ðilse, ona hibe eden kiþi, onun kabzýný emretse yukarýdaki

meselenin ak-sine kabzettiðinde hibe geçerli olur.

Zira hibe edilen kimsenin, kabz olduðu takdirde, sözlü olarak, «ka-bul ettim» demesi þart deðildir.

Çünkü o kabza teþebbüs ettiði an onun kabzý kabul ve onun rýzasý ile de mülk eline geçtiðinden ona

mâlik olmuþ bulunur. T. Özet olarak.

Ýþte bu yazdýðýmýz açýklama, Musannýfýn «o zaman o, kendi nefsine þâmildir» sözünün mânâsýdýr.


«Yeniden bir kabz olmasý bile ilh...» Yani o hibe edilen þeyin bulun-duðu yere dönüp yeniden

oradan kabz etmesine gerek yoktur. Kûhistânî.

«Bir diðerinin ilh...» Meselâ; mâlikin yanýnda emanet olan þeyi emanetçiye, ariyet olarak vermesi

yeni bir kabzdýr. Çünkü vedîa ve ariyedeki kabz emanetendir. Bunlarýn birisinin kabzý diðerinin

yerine geçer. Yu-karýda açýklandýðý gibi.

«Ednânýn yerine ilh...» O halde fasit satým akdindeki mebiin veya gasbolunan þeyin kabzý, geçerli

bir satýþla satýlan mebîin kabzýnýn yerine geçer. Emaneten kabz bunlarýn yerine geçmez. Minâh.

«Aksi olmaz ilh...» Meselâ emanet (vedia) kabzý ile hibe kabzý bir cinstendir, Çünkü her ikisi de

emanet kabzýdýr. Ama vedîa kabzý ile sa-týn alma kabzý biribirlerine zýttýrlar. Çünkü satýn alma

kabzýnda alýnan þeyin semenine zamin olunmaktadýr. O halde emanet olarak kabzolunan bir þey

satýn alma kabzýnýn yerine geçmez. Muhit adlý eserde olduðu gibi. Tahâvî´nin þerhinde bunun misli

aynen bulunmaktadýr. Þu kadarý var ki, bir cinsten olaný iki kabzdan üstün olanýn ednâ olan yerine

kâim olmasý mutlak deðildir. Çünkü birisi diðer bir þeyle yükümlü olduðu takdir-de, meselâ satýþ,

semenle rehin de deyni ile tazminlidirler ki, bunlarýn kabzý, vacip olan kabzýn yerine geçmez.

Mustasfâ adlý eserde de oldu-ðu gibi. Onun misli Zahidî´de de vardýr. Þu halde mâlik emanetçiye

yanýndaki emaneti satmýþ olsa, yeni bir kabz gerekir. Çünkü birinci kabzý emanet kabzý idi. Ýkinci

kabzý ise satýþ ile yapýlan kabzdýr. Satýþ ile ya-pýlan kabz semen ile tazminli olduðu için ikisi ayný

cinsten deðildir. Bu bahsin tamamý Ýmâdiye´dedlr. Kûhistânî.

«Çocuðun üzerinde ilh...» Çocuk eðer balið ise, velisinin yanýnda bulunsa bile kendisinin

kabzetmesi þarttýr. Tatarhâniye.

«Genel bir velayeti ilh...» Yani çocuðun malýnda tasarruf hakký olmazsa dahi yine kabzedebilir.

«Akit ilh...» Yani yalnýz icâbla. Nitekim sarih de buna iþaret etmektedir. Hâmiþ´te de böyledir. Eðer

çocuða hibe edileni bildirir veya çocuða hibe edilen þeyin hibe edildiðine dair þahit gösterirse bu

da böyledir, Þahit göstermesinin sebebi ise, öldükten sonra inkârdan korunmasý içindir. O halde

bildirme gereklidir. Çünkü bildirme kabz yerinedir. Bezzâziyye.

Tatarhâniye´de de þöyle denilmiþtir: «Kölesini bir ihtiyaç için gön-derse veya Dârû´l-Ýslâm´da kölesi

kaçsa, gönderdiði veya kaçan köleyi oðluna hibe etmiþ olsa, hibe geçerli olur. O halde baba

ölünceye kadar köle dönmez ise köle, babanýn malýnda miras olmaz.»

«Hibe edilen þey ilh...» Musannýfýn bunu söylemesi, sanýyorum ki, «Ben malýmdan o þeyi çocuðuma

hibe ettim» demesi ve benzerinden kaçýnýlmasý içindir.

«Biliniyorsa ilh...» Ýmam Muhammed þöyle der: «Bir kimsenin küçük oðluna hibe ettiði þeye þahit

gösterir o þey de biliniyorsa hibe geçerlidir. Çünkü asýl maksat çocuðuna hibe ettiði þeyi

bildirmektir. Yoksa þahit göstermek, gerekli olan bir þart deðildir. Zira hibe ilânla tamamlanýr.»

Tatarhâniye.

«Emanetçinin elinde ilh...» Veya ariyet alanýn elinde ise yine kabz gerçekleþir. Ancak gasbedicinin

veya rehinin alanýn yahut fasit bir satýn alma ile müþterinin elinde olmasý kabz yerine geçmez.

Bezzâziyye.

Sâyýhânî de þöyle der: «Hibe ettiði birþey gasbedilmiþ veya kiraya verilmiþ ise, kira akdi ise, akdin

bitimi ile, gasb ise gasbedilenin geri dönmesiyle benzerlerinde tamamlandýðý gibi bunlarda da hibe

tamam olur.»

«Kendi baþýna yapabileceði her akitte ilh...» Meselâ kendi malýný balið olmayan çocuðuna satmasý

gibi. Ki, bunda yalnýz Icab yeterlidir. Tatarhâniye.

«Babanýn vasisi ilh...» Sonra velî, sonra hâkim ve hâkimin vasisi. Ni-tekim «Mezun» bahsinde

gelecektir. Vekâletten hemen önce husûmet bahsinde geçtiði üzere babanýn vasisi de baba gibidir.

Anne de vasî gi-bidir. Eðer çocuk onlarýn yanýnda ise, çocuða yapýlan hibeyi kabzetmeye anne

mâliktir. Burada annenin vasîliði çocuðun babasý, dedesi ve on-larýn vasilerinin olmadýðý

durumlardadýr.

Sadr da þöyle der: «Annenin kabzý için babanýn olmayýþý þart de-ðildir.» Baþka bir yerde de bir kiþi

hakkýnda þöyle zikretmiþtir: «Eðer´baba küçük kýzýný birisi ile evlendirse, o koca küçük kýza yapýlan

hibeyi kabzetme hakkýna sahiptir. Ama zifaftan önce bulûðdan sonra kocasýnýn karýsýna yapýlan

hibeyi kabzetmesi caiz deðildir.»

Tecrid´de de baba hayatta olmadýðý takdirde balið olmayan zevceye yapýlan hibenin kocasý

tarafýndan kabzedilmesinin caiz olduðu yazýlýdýr.


Baba ve vasisi, dede ve vasisi gaip olsalar ve onlardan hiçbir ha-ber olmasa, çocuða yapýlan hibeyi

ona velayet eden kiþinin kabzetmesi caizdir. Bu dört kiþiden birisinin mevcut olduðu yerde baþka

birisi ço-cuða yapýlan hibeyi kabzedemez. Çocuk ister o kimsenin yanýnda olsun, ister olmasýn ve o

kimse çocuðun ister yakýn akrabasý olsun, ister ya-bancý olsun.

Bu dört kimseden hiçbirisi olmazsa, çocuk kimin evinde ise, onun çocuk adýna kabzý caizdir.

Çocuðun, yanýnda bulunmadýðý kimsenin kab-zý ise caiz deðildir. Bezzâziyye.

Bahýr´da, «Burada, bulunmaktan maksat hazýr olmaktýr.» denilmiþtir.

Gâyetü´l-Beyân´da da þöyle denir: «Anne ve çocuðu yanýnda bulun-duran kiþi babanýn huzurunda

çocuða yapýlan hibeyi kabza mâlik de-ðildirler. Bazý meþâyih de, baba hazýr bile olsa, çocuðu

yanýnda bulun-duran -koca gibi- kimsenin kabzýnýn caiz olduðunu söylemiþlerdir. Ýþte bundan

kaçýnmak içinde metinde, «sahih görüþ» tabirini kullanmýþtýr.»

Küçük yaþtaki kýzýn kocasý varsa, babasýnýn huzurunda dahi ona yapýlan hibeyi kabzedebilir. Ama

anne ile çocuðu yanýnda bulunduran ko-cadan baþka bir kimse bunun aksinedir. Çünkü bunlar

ancak sahih gö-rüþe göre babanýn ölümünden sonra veya hiçbir haber almayan bir tarzda gâib

olduktan sonra kabza mâliktirler. Çünkü bunlarýn tasarrufu ba-banýn havalesi ile deðil zaruretten

dolayýdýr. Babanýn huzurunda ise zaruret yoktur. Cevhere.

Bu dört kiþiden hangisi kaybolursa velayet derecesi bakýmýndan on-dan sonra gelenin kabzetmesi

caizdir. Çünkü o hibenin kabzýný gaip ola-nýn geliþine tehir etmek çocuðun menfaatini yok etmektir.

O halde ço-cuðun menfaatini yok etmektir. O halde çocuðun velayeti, gaip olan ve-liden sonra

derecesine göre intikâl eder. Nikâhta olduðu gibi.

Bu dört kiþiden birisi hazýr olduðunda bir baþkasýnýn kabzetmesi,

çocuk, kabzeden kimsenin yanýnda olsa dahi veya kabzeden kiþi çocuðun kardeþ, amca, anne grbi

neseb bakýmýndan yakýn akrabasý olsa da-hi caiz deðildir. Bedâyî. Özetle.

Babanýn huzurunda, çocuðu yanýnda barýndýran kiþinin çocuða ya-pýlan hibeyi kabzetmesine

gelince, bazý âlimler tarafýndan o kabzýn caiz olmadýðý söylenmiþtir. Bazý âlimler de, «kabzýn caiz

olduðunu söylemiþ-lerdir. Fetva da bununla verilir. Müþtemilü´l-Ahkâm.

Bu konuda doðru olan caiz olmasýdýr. Hibe edilen kiþi, çocuk yaþta bir kýz olduðunda babasýnýn

huzurunda kocasýnýn kabzýnýn caiz olduðu gibi. Haniye. Fetva da bu kabzýn caiz olmasý üzerinedir.

Ýstirûþini.

Fakat bildin ki, Hidâye ve Cevhere adlý eserler babýnýn huzurunda çocuðu yanýnda bulunduran

kimsenin kabzetmesi caiz olmadýðýnýn geçer-li olduðu üzerindedirler. Bedâyî adlý eserin müellifi de

bu âdem-i ceva-zýn kesin olduðunu söylemiþtir.

Kâdýhân ve diðer fetâvâ sahipleri ise bu görüþün aksini sahih gör-müþlerdir. Yani babasýnýn

huzurunda çocuðu yanýnda bulunduran kiþi-nin kabzýnýn geçerli olduðunu söylemiþlerdir. Sen de

Kâdýhân ve diðer fetâvâ sahiplerinin zikrettiði görüþ üzere ol. Kâdýhân´ýn caiz gördüðün-den

dönülmez. Zira o fakihtir. Bilhassa bu meseledeki çocuðun menfaati gözönüne alýnmýþtýr. Fetva

sýrasýnda düþün.

Bu bir fetva vakasý olduðu için bu meselede çok nakil yaptým. Bu nakillerin bazýlarýný da Molla Ali

Türkmânî´nin hattýndan naklettim. Ona güvenerek dayanýyorum. Çünkü onun sikâlýðý sabittir. Allah

ona rahmet etsin.

«Bunlar olmadýðý takdirde ilh...» Hiç haber alýnmayan uzak bir yerde olduklarý takdirde, amcasý gibi

veli olacak bir hýsýmýnýn unlarýn ye-rine kabzetmesiyle hibe akdi tamam olur.

Ynt: Hibe By: neslinur Date: 07 Þubat 2010, 23:26:37
METÝN

Bu çocuk eðer mümeyyiz ise, malýn kazanýlmasýný anlýyorsa, babasý hazýr olsa dahi onun kendi

nefsi için kabzý geçerlidir ve hibe tamam olur. Müctebâ. Çünkü çocuk zarar ihtimali olmayan, sýrf

menfaat olan þeyde baliðler gibidir. Hatta ona iþ görmeyecek kör bir köle hibe edilmiþ olsa, ki ona

menfaati olmadýðý gibi külfette getirse, onun kabulü geçerli ol-maz. Eþbâh.

Ben derim ki: Bercendî isimli kitapta, «Babýnýn huzurunda çocuðu yanýnda bulunduran kiþinin ona

hibe edileni kabzetmesi hususunda fakihler arasýnda ihtilâf vardýr. Bazý âlimler tarafýndan bu kabzýn

caiz ol-madýðý söylenmiþtir. Doðru olan da ancak caiz olmasýdýr.» denilmiþtir.

Kûhistânî´nin açýk ifadesi ise onun caizdir diyen görüþü tercih etti-ðini, gösteriyor. Kûhistânî bu

tercihi Fahrü´l-Ýslâm ve diðerlerine de isnad etmiþtir. Ancak, Musannýfýn Hülâsa adlý esere isnad

edip dayandý-ðýný söylediði, Kûhistânî´nin tercihinin aksinedir. Yani bu kabzýn caiz ol-mamasýdýr. Þu


kadar var ki, Musannýfýn, «vasi babasýnýn huzurunda ol-sun» görüþü yukarýda geçen, «annesi ve bir

yabancý» ifadelerine baðla-nýrsa Musannifin metni de caiz olduðu ihtimalini taþýr.

Mümeyyiz çocuðun hibeyi kabulü geçerli olduðu gibi reddi de geçer-lidir. Sirâciye.

Sirâciye kitabýnda, «Çocuðun hasenatý kendisinedir. Anne ve baba-sýna da ona dini terbiye

vermelerine karþýlýk ecir ve sevab vardýr. Anne ve babasýna çocuða hibe edilen yenilecek bir þey ise

onu yemeleri mu-bahtýr. Bazý âlimler de mubah olmadýðýný söylemiþlerdir.» denilmiþtir.

Sirâciye´nin bu sözleri, çocuða hibe edilen yenilmeyecek bir þey ise anne ve babasýna onu almanýn

mubah olmadýðýný ifade etmektedir. An-cak ihtiyaç olmasý halinde mubahtýr.

Çocuðun sünnetinde çocuðun yanýna býrakýlan hediyeler, eðer elbi-se ve oyuncak gibi çocuða

uygun ise, çocuðundur. Fakat eðer hediye-ler çocuða uygun deðilse, bakýlýr: Eðer hediye eden

babanýn akraba ve tanýdýklarýndan ise babasýnýndýr. Annenin akraba ve tanýdýklarýndan ise

annenindir. Hediyeyi getiren ister, «Bu hediye çocuðundur» desin, ister demesin.

Fakat hediye eden kiþi, «Ben bunu babaya veya anneye hediye et-tim» derse geçerli söz onundur.

Düðünde gelinin odasýna getirilen hediyeler de bunun gibidir. Hü-lâsa.

Hülâsa´da þöyle denilir: «Çocuðuna veya talebesine elbise yapsa, sonra baþkasýna vermek istese,

veremez. Ancak elbiseyi yaptýðý zaman, «Bu ariyettir» derse, baþkasýna verebilir.»

Müctebâ isimli kitapta da, «Giymekle elbiseye mâlik olunur. Ama yorgan, yastýk gibi bir þeyi birisi

üstüne veya baþýnýn altýna alsa, elbi-senin aksine bunlara mâlik olunmaz.» denilmiþtir.

Hâniye´de þöyle denilir: «Sevgi bakýmýndan bazý çocuklarýn diðerle-rine tercih edilmesinin zararý

yoktur. Çünkü bu kalb iþidir. Yine yapýlan ihsanlarda da zarar vermeyi kasdetmiyoruz. Bazý

çocuklarýn diðerlerine tercih edilmesinde bir mahzur yoktur. Ebû Yusuf´a göre, çocuklar eðer zarara

uðruyorlarsa o zaman aralarýnda eþit davranmak gerekir. Kýza da oðul gibi eþit þekilde verilmelidir.

Fetva da Ebû Yûsuf´un görüþü üze-rinedir. Ancak saðlýkta malýn hepsinin bir çocuða hibe edilmesi

caizdir. Fakat baba günahkâr olur.»

Yine Hâniye´de, «Çocuðun malýndan karþýlýklý olsa bile, bir þeyin hi-be edilmesi caiz deðildir. Çünkü

hibe baþlangýçta teberrudur. Baba ço-cuðunun malýný teberru edemez.» denilmiþtir.

Yine Hâniye´de, «Çocuða hibe edileni hibe eden kimsenin hibesinden dönmemesi için hâkim

satabilir.» denilir.

ÝZAH

«Annesi ilh...» Metindeki Musannýfýn, «velev babasýnýn huzurunda, sözü ile daha önce gecen,

«annesi ve ecnebi» ifadelerinin baðlanmasý caizdir.

«Reddi de geçerlidir ilh...» Çocuðun velisinin kabul etmemesinin hükmüne bakýlsýn. Acýk olan

velinin reddinin geçerli olmamasýdýr. Hatta velinin reddinden sonra çocuk kabul etmiþ olsa, kabulü

geçerlidir. T.

«Çocuða hibe edilen ilh...» Tatarhâniye´de, Ýmam Muhammed´den nassen þöyle denilir: «Anne ve

babanýn çocuða hediye edilen þeyden yemeleri mubahtýr.»

Zahire kitabýnda da, «Buhara meþaylhinln ekserisi çocuða hibe edi-len þeyden anne ve babanýn

yemesinin mubah olmadýðý görüþündedirler. Fetâvâyý Semerkand´da da, «Eðer çocuða meyve

hediye edilirse, o mey-veden anne ve babasýnýn da yemesi arzu edilirse, onlarýn yemesi helâldir. Þu

kadarý var ki, hediyenin çocuða yapýlmasý, hediyenin küçük görül-mesi içindir.» denilmiþtir.» denir.

Ben derim ki: Fetâvâyý Semerkand´ýn sözü ile yukarýdaki görüþler arasýnda uygunlug hâsýl olur. Bu

da karinelerle ortaya çýkar. O görüþe göre burada yenilen bir þeyle yenilmeyen bir þey arasýnda fark

yoktur. Belki yenilmeyen bir þeyde bu daha açýktýr. Düþün.

«Ýfade etmektedir ilh...» Bunun aslý Bahýr sahibinindir. Minâh sahibi de ona tabi olmuþtur.

«Ýhtiyaç olmasý halinde ilh...» Tatarhâniye´de þöyle denir: «Babasý eðer çocuðunun malýna

muhtaçsa bakýlýr: Eðer baba ile evlâdýn ikisi de þehirde iseler, babasý da fakirliðinden dolayý onun

malýna muhtaçsa, çocuðun malýndan yiyebilir. Ama eðer þehir deðil, bir sahrada iseler yenilecek

birþey olmadýðýndan babasý çocuðun malýna muhtaç ise, ço-cuðun malýný piyasadaki kýymeti ile

yer.»

«Söz onundur ilh...» Çünkü temlik eden odur.

«Gelin odasýna ilh...» Yani hediye eden ya erkeðin veya kadýnýn akrabalarýndandýr veya hediye


eden, «Ben bunu damada veya geline hedi-ye ediyorum» der. Tatarhâniye´de olduðu gibi.

Fetâvâ-yý Hayriye´de, düðünde diðerleri tarafýndan gönderilen he-diyeler karz hükmünde midir,

yoksa deðil midir? diye sorulmuþ ve þöy-le cevap verilmiþtir: Bu meselede yaþadýklarý bölgenin

örfü muteberdir. Örfe göre karþýlýklý olarak gönderiliyorsa onun karþýlýðýný aynen vermek gerekir.

Eðer misliyattan ise misli verilir, kýymet takdir edilen (kýymetli bir eþya ise) kýymeti verilir. Eðer örf

bunun aksine ise, yani onu karþýlýk beklemeden hibe yoluyla veriyorlarsa, onun hükmü de diðer

hükümleriyle birlikte hibe gibidir. O halde helak edilirse o hibe geri alýnamaz. Çünkü bunda asýl

þudur: «Örfen maruf olan birþey, þartla maruf olan gibidir.»

Ben derim ki: Bizim memleketimizde örf ortaktýr. Evet, bazý köylerde düðünde gönderileni karz

addederler. Hatta düðünlerde köyün katibini getirerek hediye edilenleri ve hediyeleri yazdýrýrlar.

Hediye edilen kiþi de birisi düðün yaptýðýnda deftere müracaat ederek onun hediye ettiði de-ðerde

birþey hediye eder.

«Çocuðuna ilh...» Eðer çocuðu küçükse, Büyük çocuða gelince ona teslim etmek gerekir.

Câmiü´l-Fetâva´da da olduðu gibi. Talebeye gelince, o da büyükse büyük çocuk gibi, ona da teslim

etmek gerekir.

Hibe eden kiþi hibesinden dönme hakkýna sahihtir. Ama hibe ettiði kiþi bir yabancý ise dönmek

tahrimen mekruhtur.

«Veremez ilh...» Sarihin, «veremez» sözünü bu kerahet üzerine hamletmek mümkündür. Sâyýhâni.

«Talebesine ilh...» Talebe meselesini, elbise ona verildikten sonraya farzedilir. Tatarhâniye´de, «Bir

kimse öðrencilerine bir þey almýþ olsa, öðrenci bunu ona onu geri vererek kaçsa, eðer aldýðý sýrada

ariyet ol-duðunu beyan etmiþse, onu bir baþkasýna verebilir.» denilmiþtir.

«Fetva da Ebû Yûsuf´un görüþü üzerinedir ilh...» Yâni Ebû Yûsuf´un görüþü ki kýzla oðluna eþit

olarak vermek, Ýmam Muhammed´in sözü gibi erkeðe iki kýza bir vermekten daha efdaldir. Remli.

«Karþýlýklý olsa bile ilh...» Ýmam Muhammed, babanýn çocuðun ma-lýndan bir þeyi karþýlýklý olarak

hibe etmesini caiz görmüþtür. Nitekim gelecek babýn sonunda bu husus zikredilecektir.

Bu hususta Mecmâ´da þöyle denilir: «Ýmam Muhammed, müsavi bir karþýlýkla babanýn küçük

çocuðunun malýndan birþey hibe etmesi caizdir demiþtir.»

Müteferrikât konusunun hemen önünde açýklamasý gelecektir.

Ebû Mutî´den kendisine, «Benim baðýma gir, üzüm al.» denilen kim-senin baðdan ne kadar üzüm

alabileceði sorulunca, «Bir tek saikým ala-bilir.» diye cevap vermiþtir. Ýtabiyye´de, «Tercih edilen de

ancak budur» denilmiþ, Ebulleys de, «Böyle bir durumda bir insanýn doyabileceði ka-dar üzüm

alabilir» demiþtir. Tatarhâniye.

Tatarhâniye´de, Tetirhme´den naklen, «Ömer Nesefi´ye þu sorulmuþ-tur: Bir baba çocuklarýna,

«Falan yerdeki arazimi alýn, aranýzda taksim edin» dese ve babanýn maksadý da onlara temlik etmek

olsa, onlar araziyi aralarýnda taksim etseler ve taksim üzerinde anlaþsalar, babalarýnýn bu sözü ile

mülkiyet onlara sabit olur mu. yoksa babanýn onlara, «Ben bu araziyi size temlik ettim» veya tekrar

tekrar. «Ýfraz edilen hisseyi sa-na temlik ettim» demesi mi gerekir? Ömer Nesefî, «Babanýn,

«Aranýzda taksim edin» sözüyle mülkiyet sabit olun» demiþtir. Bu mesele Hasan´dan da sorulunca,

o da, «Mülkiyet onlara aralarýndaki taksimle sabit olur» demiþtir» denilir.

Nasýrî´nin, Tecnîs´inde, «Birisi küçük oðluna bir bina hibe etmiþ olsa sonra da o bina ile diðer bir

bina almýþ olsa ikinci aldýðý da küçük oðlunundur. Yalnýz Ýmam Züfer buna muhalefet etmiþtir. Eðer

oðluna bir miktar mal verse, oðlu o malda tasarrufta bulunsa, o mal temlike delâ-let edecek bir

kârine varsa çocuðun olur.» denilmiþtir.

Fâkih´ten. «Bir kadýn kocasýnýn üzerinde kalan mehrini küçük oðlu-na hibe etse, baba da çocuðun

yerine kabul etse» diye sorulunca, «Ben bu meselede susuyorum» cevabýný vererek, «Bununla

birlikte cevaz ihti-mali de vardýr. Meselâ birisinin diðerinin yanýnda vedîa (emanet) olan kölesi olsa,

köle kaosa, kölenin sahibi onu emanetçinin oðluna hibe etse caizdir» demiþtir.

Fakih´e mesele ikinci kez sorulunca da, «Caiz deðildir» diye cevap vermiþtir. Fakih Ýbulleys de,

«Biz. caiz olmadýðýna dair olan bu görüþü tu-tarýz» demiþtir.

Ýtabiyye´de, «Tercih edilen de, «caiz deðildir» sözüdür» denilir. Tatarhâniye.

METÝN

Küçük yaþtaki, balið olmayan kadýnýn kocasý, zifaftan sonra kadýna hibe edileni kabzetse, kadýnýn


babasý huzurda olsa bile, kocanýn kabzý saðlam görüþe göre doðrudur. Çünkü kocasý o anda onun

yerine kâim-dir. Babanýn kabzý, kadýnýn mümeyyiz olduðu halde kabzetmesi gibi ge-çerlidir.

Balið olan bir kadýna yapýlan hibenin kabzý kocasýna deðil bizzat kendisine aittir.

Küçük yaþtaki kadýna zifaftan önce edilen hibeyi kocasýnýn kabzý geçerli deðildir. Çünkü henüz

üzerinde velayeti yoktur.

Ýki kiþi bir adama ortak olduklarý bir binayý hibe etseler, sahihtir. Çünkü bunda þüyu (ortaklýk)

yoktur. Bunun aksine bir kiþi iki balið kim-seye bir binayý hibe etmiþ olsa, taksimi kabul olan

birþeyde þüyu oldu-ðundan Ebû Hanîfe´ye göre sahih deðildir. Fakat bir kiþi iki kiþiye bir bi-nadan

taksimi kabil olmayan bir odayý hibe etse ittifakla sahih olur.

Yukarýda. «Ýki balið kimse» diye sýnýrlamamýzýn hikmeti þudur: Eðer bir kimse bir binasýný biri balið

diðeri balið olmayan iki kimseye hibe ederse, küçük olan büyüðünün yanýnda otursa veya biri

büyük diðeri küçük iki oðluna hibe etse ittifakla caiz deðildir.

Biz burada, «hibe» ile sýnýrladýk. Çünkü iki kiþiden birþeyi rehin al-mak kiralamak ittifakla caizdir.

Bir kimse on dirhemi iki fakire hibe veya tasadduk etse. geçerli olur. Çünkü fakire hibe etmek

sadakadýr. Sadakadan maksat da yalnýz Allah rýzasýdýr. Allah rýzasýnda da þüyu (ortaklýk) yoktur,

çünkü birdir.

Bir kimse on dirhemini iki zengine hibe veya tasadduk etse, geçerli deðildir. Çünkü zengine sadaka

da vermiþ olsa hibe sayýlýr. O halde þüyu olduðundan bu hibe geçerli deðildir. Yani ona mâlik

olamaz Ne za-man ki; onu taksim eder, hisselerini ayrý ayrý teslim ederse, o zaman ge-çerli olur.

FER´Î MESELELER:

Birisi iki kiþiye bir dirhem hibe etse, eðer hibe edilen dirhem sað-lam para ise, hibesi de geçerlidir.

Eðer maðþuþ (gümüþ-bakýr karýþýmý) ise geçerli olmaz. Çünkü bunun taksimi edilmesi mümkündür.

Taksim edilebilen dirhem ise mal hükmündedir.

Elinde iki dirhem olan birisi diðerine, «Ýki dirhemden birini sana hi-be ettim» veya «her iki dirhemin

de yarýsýný hibe ettim» dese, eðer dir-hemler eþit iseler hibe caiz deðildir. Eðer muhtelif iseler o

zaman caizdir. Çünkü o halde taksimi kabil olmayan muþa (ortaklýk) hükmündedir. Bun-dan dolayý

eðer o iki dirhemin üçte birini hibe etmiþ olsa mutlaka caiz-dir.

Kendi binasý ile komþusu arasýndaki duvarýný hibe etmesi caiz-dir. Bir binadan bir odayý hibe etmek

de caizdir. Ýþte bu delâlet ediyor ki, hibe eden kimsenin binasýnýn tavaný hibe ettiði duvarýn

üzerindedir. Binanýn duvarlarý ile müþterek oluþu ve o binadan bir odanýn hibe edil-mesi hibenin

sýhhatine engel deðildir. Müçtebâ.

ÝZAH

«Binayý ilh...» Burada binadan maksat, taksimi kabil olmayan binadýr.

«Bunun aksine ilh...» Yani bir kimsenin iki kimseye hibe etmesi. Hâmiþ´te «Birisi bir adama iki

elbise yererek, «Bu ikisinden istediðin sa-na, diðeri de senin falan oðluna» dese, eðer baba ile oðlu

birbirlerinden ayrýlmadan önce vermiþse bu hibe caizdir. Ayrýldýktan sonra ise caiz deðildir. Çünkü

ikisi de baliðdirler. Baba balið olan oðlunun yerine kabz-edemez» denilmiþtir.

Birisinin diðeri üzerinde nakit bin kuruþu olsa, bin kuruþ da geliri olsa ve «Ben ikisinden birisini

sana hibe ettim» dese, bu hibe caizdir. Ancak, beyan etmek, hibe edene, o öldükten sonra da

vârislerine aittir. Bezzâziyye.

«Ýki balið kimseye ilh...» Yani fakir olmayan iki balið kiþiye. O zaman geçerli deðildir. Ama eðer bu

iki kimse fakir olurlarsa, vermiþ olduðu sadaka olacaðýndan geçerlidir. Ýleride de gelecektir.

«Taksimi kabil olan ilh...» Kûhistânî´ye bakýnýz.

«Ýki balið kimse» diye sýnýrlamamýz ilh...» Bahr´ýn ifadesi böyledir. Musannif da Bahra tâbi olmuþtur.

Bu ifadenin açýk þekli ise, eðer hibe ettiði kiþiler çocuk ve onun yanýnda iseler, Ýmameyn´e göre bu

hibe ca-izdir. Bezzâziyye´de de bu þekil hibenin caiz olduðuna delâlet edecek bir ifade vardýr.

Ben derim ki: Uygun olan bu kaydýn olmamasýdýr. Zira hibe edilen kiþilerin ikisi de balið veya her

ikisi de küçük olsalar veya biri büyük biri küçük olmuþ olsa, Ebû Hanîfe´ye göre, hiçbir fark yoktur.

Çünkü Ýmam-ý Azam mutlak þekilde ifade etmiþtir. O halde, onun mutlak zikret-mesi, her ikisi de

balið olsalar, her ikisi de küçük olsalar, veya biri bü-yük diðeri küçük olsa, aralarýnda bir fark

olmadýðým ifade eder. Ancak, birinci veya ikinci meselede Ýmameyn Ebû Hanîfe´ye muhalefet

etmiþler-dir. Remli.


«Küçük büyüðün yanýnda olsa ilh...» Bunun doðrusu, «Küçük hibe edenin yanýnda olsa»dýr.

Nitekim Bahir ve diðer kitaplarýn ifadesi de buna delâlet eder.

«Ýki oðluna ilh...» Hâniye´de þöyle denilir: «Ýki oðluna bir binayý hibe etse, oðullardan birisi küçük ve

babasýnýn yanýnda olsa, bütün âlimlere göre bu hibe fasittir. Ama bunun aksine iki büyük oðluna

hibe ederek bi-nayý onlara teslim etse, hibe caiz olur. Zira hibe ve kabz vakitlerinde þüyu yoktur.

Ama hibe ettiðinde hibe ettiði oðullarýndan birisi küçük olursa, hibe ettiði en küçük çocuðuna hibe

ettiði hissede kabz anýnda þüyu imkâný vardýr. Onun için de caiz deðildir» Düþünülsün.

Bundan anlaþýlýyor ki, bu açýklama Ýmameyn´in görüþü üzerinedir. Ýmam Ebû Hanîfe´ye göre ise,

hibenin fesadý bakýmýndan balið olanlarla balið olmayanlar arasýnda bir fark yoktur. Onun içinde

hibe fasittir.

«Caiz deðildir ilh...» Bunun hilesi ise, önce hibe ettiði binayý büyü-ðe teslim etmesi, sonra da

ikisine hibe etmesidir. Bezzâziyye.

Bezzâziyye´nin bu ifadesine göre, baba eðer iki balið olmayan ço-cuðuna hibe ederse, bunlardan

herhangi birisinin kabzetmede öncelik hakký bulunmadýðý için hibe geçerli olur. Ýki çocuðun

velisinin bir oldu-ðu durumlarda, onun kabzýnda þüyu bulunmadýðý için kabzý geçerli olur. Bunu

Haniye´nin, «Benim þu binam küçük çocuklarýma» demesi geçer-sizdir. Çünkü bu hibedir.

Çocuklarýný tek tek açýklayana kadar hibe bâ-týl olur.» sözü de teyid eder.

Hâniye´nin bu sözü ifade ediyor ki, «Benim binam küçük çocuklarý-ma» dediðinde kimlere olduðunu

beyan ederse, geçerli olur.

Ankaravî´de, Bezzâziyye´den naklen þunu gördüm: «Bir küçük ile bir büyüðe hibe edildiði zaman, o

hibenin geçerli olmasý için, hibe edilen bi-nayý önce büyüðe teslim ettikten sonra ikisine hibe

etmelidir.»

Hizâne´de geçen, «Bir kimsenin iki küçük çocuðuna bir binayý sada-ka olarak vermesi caiz deðildir»

ifadesinin hükmü, bizim açýklamalarýmý-za aykýrý düþmez. Çünkü Hýzâne´deki ifade metin ve

sertlerde olan ifa-delere zýttýr. Sâyýhânî. Yâni, bir kimsenin tam velayet yetkisine sahip ol-duðu

birisine hibe etmesi halinde, hibe mücerret akitle tamam olur.

«Ýttifakla ilh...» Çünkü kabzda bir ayrýlýk yoktur.

«Sadakadýr ilh...» Bizim bu babtan sonra metinde gelecek, «sada-ka da hibe gibidir» meselesine,

bakýnýz. Açýklama oradadýr.

Muzmarat´da, «Eðer. «Bu binayý ikinize hibe ettim» dese. hibe edi-len kiþilerin ikisi de fakir

olurlarsa, mezhep âlimlerinin icmaý ile hibe sahihtir.» denilmiþtir. Tatarhâniye.

Þu kadarý var ki bundan sonra da þöyle denilmiþtir: «Asýl´da bir bina-nýn iki kiþiye hibe edilmesi

caiz deðildir. Sadaka da böyledir.» O halde onun, «Sadaka da böyledir» sözü, sadaka iki zengine

verilse hibe gibi-dir demektir. En açýk olan bu meselede iki rivayet vardýr.

Bahýr´da þöyle denilir: «Önce zikrettiði fark Hidâye´de geçerli kabul edilmiþtir.»

«Ýki zengine hibe veya tosadduk etse, ilh...» Bu Ebû Hanîfe´nin sö-züdür. Ýmam Muhammed ve Ebû

Yûsuf´a göre sadaka da caiz deðildir. Ancak sadaka konusunda Ebû Hanîfe´den iki rivayet vardýr.

Haniye.

«Mâlik olamaz ilh...» Yukarýda geçtiði gibi fetva verilen görüþe göre fasit hibe de kabzla temellük

edilir. Ýþte bu görüþ bizim aþaðýda tercih edildiðini belirttiðimiz görüþe binaendir.

«Eþit durumda iseler ilh.. » Yâni tartýda da, saðlamlýkta da eþit ise-ler.

«Caizdir ilh...» Bu görüþ Hâniye´de olana zýttýr. Zira Haniye de açýk-lama þu sözün üzerine

verilmiþtir: «Ýkisinin de yarýsýný sana hibe ettim.»

Haniye sahibi sonra da, «Hibe eden adam hibe ettiðine, «ikisinden birisini hibe ettim» dese, ister o

dirhemlerin ikisi þartý ve saðlamlýkta eþit, ister muhalif olsunlar, caiz deðildir» demiþtir.

«Üçte birini hibe etmiþ olsa ilh...» Bu görüþ ifade ediyor ki, Musan-nýfýn yukarýda, «ikisinin yarýsýný

hibe ettim» sözünden maksat, ikisinden biri demektir. Yoksa her birinin ayrý ayrý yarýsý demek

deðildir. Yoksa o zaman, «iki dirhemin yarýsý» sözü ile, «üçtebir» sözünün arasýnda þüyûda bir fark

yoktur. Ama Musannifin, «ikisinin yarýsý» sözünü onlardan birisi olarak hamletsek yine geçerli

olmaz. Çünkü, «onlardan birisi» meçhul bir ifadedir.

«Mutlaka ilh...» Yani o iki dirhem ister birbirlerine eþit, ister muha-lif olsunlar. Minâh.

«Duvarýný hibe etmesi caizdir ilh...» Zahire´de. «Arsayý deðil üze-rindeki binayý hibe etmek caizdir»


denilmiþtir. Fetâvâ´da da, Ýmam Muhammed´den naklen, «Birisi tarladaki ekini hibe etmiþ olsa. hibe

olu-nan þeyi biçip teslim edene kadar kabzý tamam olmaz. Satýn almakta ise satýcý, sattýðý þeyle

müþteriyi baþbaþa býrakýrsa, o, kabz olmuþtur.» denilmiþtir. Tatarhâniye´nin Müteferrikât bahsi. Biz

bunun benzerini Remlî´nin, Fusûleyn haþiyesinden naklen takdim etmiþtik.






HÝBEDEN RÜCÛ BABI

METÝN


Hibe edenin, hibe edilen kiþi hibeyi kabzettikten sonra hibeden rücû etmesi geçerlidir. Ancak bu da

rücûa engel olacak hallerin olmama-sýyla mümkündür. Kabzdan önce hibe tamamlanmadýðýndan

rücû ge-çerli deðildir.

Hibeden rücû etmek tahrimen mekruhtur. Bazý âlimler tarafýndan da tenzihen mekruhtu»

denilmiþtir. Nihâye.

Hibe ettiði zaman rücû hakkýný düþürse bile yine o hak ondan düþ-mez. Haniye.

Cevâhir´de, «Hibedeki rücû hakkýndan ibra etmek geçerli deðildir» denmiþtir. O halde birisi

hibedeki rücû hakkýndan ötürü birþey üzerine sulh yapmýþ olsa, o sulh geçerlidir. Bu sulh bedeli de

hibenin ivazý (kar-þýlýðý) olur. Þu kadarý var ki. hibenin karþýlýðýný konuþmak, akit yaparken þart

koþmaktýr. Ýleride gelecektir ki, karþýlýðý þart koþmak akitte olur.

Hibeden dönmeye engel olan haller yedi tanedir.

Ziyâde-i Muttasýla: Hibe edilen malda, hibeden sonra fazlalýk mey-dana gelse, bu hibeden dönmek

geçerli olmaz. Ancak bu fazlalýðýn ayn´a bitiþik olmasý gerekir. Rücûdan önce bitiþik olan ziyade zail

de olsa yi-ne dönemez. Meselâ çocuðun genç olmasý sonra yaþlanmasý gibi. Þu kadarý var ki,

Hâniye´de buna aykýrý bir görüþ vardýr. Þöyle ki: Eðer o fazlalýk giderse dönebilir. Kûhistânî de buna

dayanmýþtýr. Bu akýlda tu-tulsun. Çünkü düþen bir daha dönmez. Meselâ hibe edilen toprakta

ya-pýlan bina veya dikilen aðaç eðer yerin tamamýna ziyade sayýlýrsa, hibe-den dönülmez. Eðer

hepsine ziyade sayýlmazsa dönülür. Eðer bina veya aðaç topraðýn yalnýz bir parçasýnda ziyade

sayýlýrsa, yalnýz o parçasýndan dönülemez. Zeylâî.

Muttasýl ziyade sayýlan haller þöyle sayýlabilir: Hibe edilen hay-van hibeden sonra etlense,

güzelleþse, eðer kumaþ ise dikilse veya boyansa veya küçültülse ya da büyütülse veya saðýr köle

ise hibeden son-ra duysa, ama ise görse, kâfir ise Ýslâm´a girse, hasta ise tedavi olsa ve yine hibe

edilen köle cinayet iþlemiþse hibeden sonra cinayetinin affý veya Kur´an´ý okuyamayan bir köleye

hibe edilen kiþinin Kur´ân-ý Kerim´i okumayý ve yazýyý öðretmesi, Kur´ân-ý Kerim´e nokta ve hareke

koymayý öðretmesi ve hibe edilen þeyin bir þehirden bir þehire, meselâ Baðdat´ tan Belh´e nakli

gibi. Bu saydýklarýmýzýn herhangi birisi hibeden sonra hibeye mutasýl olursa, hibeden dönmeye

engel olur.

Bezzâziyye´de de, «Gebelik eðer hayvan ve cariyeden yararlanma-yý artýrmýþsa hibeden dönmeye

engeldir. Eðer gebelik onlara noksanlýk getirmiþse rücûa engel olmaz.» denilmiþtir.

Eðer hibe edilen kimse ile hibe eden arasýnda, ziyade konusunda anlaþmazlýk çýksa, meselâ; hibe

eden, «Bu ziyâde, mal bende iken var-dý» hibe edilen kimse de, «Hayýr, bana geldikten sonra ziyade

meydana geldi» deseler, ziyade büyüme gibi kendiliðinden olan birþey ise o za-man söz hibe

edenindir. Ama yapýlan binada dikiþ ve boyada söz hibe olunan kiþinindir. Haniye. Hâvî.

Bunun benzeri Muhit adlý eserde de vardýr. Þu kadarý var ki, Muhit´te: «Eðer o süre içinde o bina

yapýlmaz ise bu. hükmünden, istisna edilmiþ-tir. Söz yine hibe edenin olur» denmiþtir.

Muttasýl olmayan, ayrýlabilecek bir ziyade hibeden dönmeye engel deðildir. Meselâ, hibe edilen

cariyenin hibeden sonra doðurduðu çocuk veya kolu kesilen kölenin alacaðý erþ veya aðacýn

üzerindeki meyve gibi þeyler. Bunlarda ziyadede deðil, asýlda rücû edilebilir. Ancak, doðum yapan

cariyenin çocuðu ondan müstaðni olana kadar, cariyeden de dö-nülmez. Kûhistânî böyle

nakletmiþtir. Bercendî de, diðerleri de bu son hükmün Ebû Yusuf´un görüþü olduðunu

nakletmiþlerdir.

Hibe edilen cariye gebe kalsa, hibe eden, cariye doðurmadan hibe-den dönebilir mi? Sirâç adlý

kitapta, «dönülmez» denilmiþken, Zeylâî ise, «dönülür» demiþtir.

Cevhere´de, «Borcu bütün varlýðýný içine alan hasta bir kimse cariye-sini hibe etse ve ölse, cariye

ile cinsi temasta bulunmuþ ise, tercih edi-len görüþe göre, ondan çocuðu ile birlikte dönülür»

denilmiþtir.

ÝZAH


Hâmiþ´te, «Hibe eden kiþi ben dönme hakkýmý düþürdüm dese, onun rücû hakký düþmez»

denilmiþtir. Bezzâziyye.

«Ýlerde gelecektir ilh...» Yani Müctebâ´dan. Remlî þöyle der: «Cevâhir´de olan Müctebâ´nýn sözüne

dahil deðildir. Çünkü Cevâhir´de, «Rücû> hakkýndan nassen sulh yapmak geçerlidir. O halde rücû


hakkýnda sulh. yapmak zýmnen rücû hakkýnýn düþmesini gerektirir. Kasten rücû hakkýný düþürmek

ise bunun aksinedir. Çünkü çok þey vardýr ki kasten sabit ol-madýðý halde zýmnen sabit olur. Bu,

mücerret bir hak olmadýðý için buna karþýlýk (ivaz) olmak, rücûa engel deðildir. Bu ifade de açýktýr.

Müctebâ´ da olan ise diðer bir meseledir» denilmiþtir.

«Karþýlýðý þart koþmak ilh...» Bu þart koþma konusu ilerde gelecektir.

«Hibeden dönmeye mani olan ilh...» Bu bazý âlimlerin, «Rücûa hibe-deki ziyade engel olur. Bu

engeller, zel, mim, ayýn, ha, ze, kaf, ve he harfleri ile baþlayan yedi tanedir.

Remlî, «Babam allâme Þeyhülislâm Muhyiddin, bu rücûa engel olaný halleri þiir þeklinde þöyle

sýralamýþtýr: «Yedi þey, hibeden dönmeye en-gel olur. 1 - Muttasýl ziyâde, 2 - Ölüm, 3 - Karþýlýk

vermek, 4 - Hi-be edilen kiþinin mülkünden çýkmasý, 5 - Hibe edilen cariye ise hibe olu-nan kiþinin

evlenmesi, 6 - Hýsýmlýk, 7 - Hibe edilen þeyin helak olmasý»-demiþtir.

«Haller ilh...» Denilmesin ki engellerden birisi de fakirliktir. Ýleride geleceði gibi fakire yapýlan

hibeden dönülmez. Çünkü o sadakadýr. Þurunbulâliye.

«Zel, ziyadeye iþaret eder ilh...» Musannýf, Zel´i ziyâde ile kayýtla-mýþtýr. Çünkü noksanlýk, gebelik ve

kumaþýn -ister hibe edilen tarafýný marifetiyle olsun, ister olmasýn- kesilmesi gibi hibeden dönmeye

engel, deðildir. Bahýr. Gebelik hakkýnda ilerde açýklama gelecektir.

«Anýnda birþey fazlalaþýrsa ilh...» Bundan anlaþýlýyor ki, hibe edilen þeyin fiyatýnýn artmasý rücûa

engel deðildir. Bahir.

«Kýymet ilh...» Bu kýymet kaydýyla yalnýz ayn´ýn kendisindeki ziyadeliðin engel olduðu

anlaþýlmaktadýr. Meselâ, çocuðun uzamasý, hibe edi-len þeyin hatâen cinayet iþlediði takdirde hibe

edilen kiþinin onu fidye ile kurtarmasý gibi. Bahýr. Bahsin tamamý Bahýr´dadýr.

«Genç olmasý sonra ihtiyarlamasý ilh...» Bu ifadede bir görüþ var-dýr. Þöyle ki, Ýsticâbî´nin dediði

gibi bu engelin ortadan kalkmasý kâbilindendir. Kûhistânî´nin ifadesi ise þöyledir: «Engel olan

ziyâde ortadan kalkarsa rücû hakký yeniden doðar. Meselâ bir kimse hibe edilen toprakta bina

yapsa, bina kaldýðý sürece o arsanýn hibesinden rücû edilemez. Fa-kat sonra binayý yýkarsa, rücû

hakký yine avdet eder. Muhit ve diðer ki-taplarda olduðu gibi.»

Kûhistânî´nin ifadesinden anlaþýlanýn Nihâye adlý eserde olana ay-kýrý olduðu zannedilir.

Nihâye´de, «Birþey ziyadeleþtiði zaman ondan sonra rücû hakký ar-týk avdet etmez.» denilmiþtir.

Nihâye sahibi, bunu ziyadeleþme ve nok-sanlýk bir arada olduðu haller için söylemiþtir. Nitekim

bunu bizzat ken-disi açýklamýþtýr.

Ben derim ki: Tatarhâniye´de, «Eðer hibe edilen þeyde bir bina ziyadeleþmiþse rücû hakký yine

vardýr. Zira dönmeye engel olan hal, ayn´ýn kendisindeki ziyadeleþmedir. Hibe edilen toprakta

yapýlan bina, topra-ðýn kendisinde bir ziyadelik getirmiyor. Þemsü´l-Eimme Serâhsi´de böyle

zikretmiþtir» denilmiþtir.

«Eðer sayýlmazsa dönülür ilh...» Hâniye´de, «Bir kimse bir bina hibe etmiþ olsa, hibe olunan kiþi o

hibenin misafirhanesinde tandýr veya mut-fak misali birþey yapmýþ olsa, hibe eden kiþi hibesinden

dönebilir. Çün-kü böylesi yapmalar binaya ziyadelik deðil noksanlýk getirir.» denmiþtir.

«Bir parçasýnda ilh...» Yani arsa büyük ise.

«Hasta ise tedavi etse ilh...» Hibe edilen köle veya hayvan hibe edildiðinde hasta ise, adam tedavi

ederek onu iyileþtirmiþse, hibe eden rücû edemez. Ama hibe edilenin yanýnda hastalansa da o

tedavi etse, bu rücû hakkýna engel deðildir. Bahir.

«Hibe edilen þeyin bir þehirden bir þehire ilh...» Zeylai þöyle der «Hibe edilen þeyi bir yerden bir

yere aktarsa ve onun kýymeti artsa, nakli halinde bir takým þeylere muhtaç ise, Müntekâ´da

zikredilmiþtir ki, Ebû Hanîfe ve Ýmam Muhammed´e göre ondan rücû hakký düþer. Ebû Yûsuf´a göre

ise ondan rücû hakký düþmez. Çünkü o ziyadeleþme hibe edilen þeyin ayn´ýnda olmamýþtýr. O halde

o fiatýn artýþý gibi olur. Burada Ebû Hanîfe ve Ýmam Muhammed´in delilleri þudur: Dönülmesi, hibe

edilen kiþinin kira bedeli ve naklindeki çektiði zahmetin ibtalini tazammun eder. Bu ise rücûa engel

olur. Kölenin nafakasý ise bunun aksinedir. Çünkü kö-leye nafaka vermek bir menfaatin karþýlýðýdýr.

Nakil masraflarý ise karþý-lýksýzdýr.»

Ben derim ki: Serahsî´nin, Siyer-i Kebir þerhinde þöyle gördüm: «Hi-be edilen þey dâru´l-harbte ise,

hibe edilen kiþi onu dâru´l-harbten çýkar-sa, hibe eden kiþi artýk ondan rücû edemez. Çünkü hibe

olunan þeyde hibe edilen kiþinin çabasý ile bir ziyadeleþme olmuþtur. Eðer onu çýkart-masaydý o

helak olacaktý. Onu oradan çýkartmakla onu helâktan koru-muþtur.»


Þu kadarý var ki bunu þu surette zikretmiþtir: «Bir kimse bir eþyasýný terketse ve «Bunu kim alýrsa

onundur» dese, bunu doksan dokuzuncuda zikretmiþtir.

«Bezzâziyye´de ün...» Ben derim ki, Bezzâziyye´de zikredilen Hülâsa adlý eserde de kesin bir þekilde

zikredilmiþtir.

«Noksanlýk getirmiþse ilh...» Hidâye´de þöyle denilir: «Cariyeler bu meselede muhteliftirler.

Cariyelerden bazýlarý gebe kaldýklarý zaman ren-gi sararýr, bacaklarý incelir. Bu gebelik onda

noksanlýk sayýlýr ve hibe edenin rücûuna engel olmaz.»

Hidâye´nin bu sözünü, «Eðer, cariyenin gebeliði hibe edilen kiþiden deðilse» þeklinde anlamak

uygundur. Eðer o gebelik hibe edilen kiþiden ise o zaman rücû hakký bulunmaz. Çünkü cariyeye

hibe edilen kiþiden gebe kalmasý ile öyle bir vasýf sabit olmuþtur ki o vasfýn zail olmasý mümkün

deðildir. Çünkü o cariye o halde hibe edilen kiþi ile evlenmiþ ve ümmü´l-veled olmuþtur. Hibe edilen

kiþiden bilfiil doðum yapmasý gibi.

Bu meseleyi müteahhirûnden bazýlarý da fýkhen zikretmiþlerdir. Yine müteahhirûn hibe edilen kiþi,

hibe olunan köle ile mudebber anlaþmasý yap-sa, (yani, «ben öldükten sonra hürsün» dese) ondan

rücû hakký kesilir demiþlerdir. T.

«Doðurduðu çocuk ilh...» Bu çocuk ister nikâhtan, ister zinadan ol-sun. Bezzâziyye.

«Ebû Yusuf´un görüþü ilh...» Ben derim ki, Haniye. Ebû Yusuf´un görüþünün aksine dayanmýþtýr.

Zira o, «Eðer hibe edilen câriye doðurur-sa, hibe eden kiþi derhal cariyenin hibesinden rücû

edebilir» demiþtir. Ebû Yusuf ise, «Çocuk annesiz yaþayabilecek duruma geldiði zaman ço-cuktan

deðil cariyeden rücû edebilir.» demiþtir.

Biz gebelik meselesini ilk bahsinin baþýnda Musannýfýn, «Çocuk an-nesine tâbi olur.» görüþü

üzerine yazdýk. Oraya bakýnýz.

«Câriye gebe kalýrsa ilh...» Yukarýda geçtiði gibi, gebelik hayrý ziyadeleþtirirse rücûa engel olur.

Noksanlýk getirirse rücûa engel olmaz. Bu-nunla yukarýda geçen arasýnda tevafuk edilsin. Sâyýhânî.

«Doðurmadan ilh...» Bundan anlaþýlan, eðer doðurursa, rücû hakký, bina söküldüðünde arsanýn

hibesinden rücû hakký sabit olduðu gibi, bun-da da sabit olur.

«Zeylâî ise, «dönülür» demiþtir ilh...» Çünkü gebelik noksanlýk geti-rir. Nehir´den naklen

Hýyâru´l-Ayb babýnda geçti ki gebelik hayvanlarda deðil cariyelerde ayýp sayýlýr.

FER´Î MESELELER:

Hastalýðýnda birþey hibe etmiþ olsa, teslim etmeden ölse, hibe bâ-týl olur. Çünkü eðer vasiyet olmuþ

olsa idi, onda sülüse (üçte bir) itibar edilirdi. O halde o gerçekten hibe olmuþ olur ki hibenin

tamamlanmasý da ancak kabzla olur.

Hasta bir kimse bir malý olmadýðý halde kölesini hibe etse, sonra ölse, öldüðünde hibe edilen kiþi,

hibe olunan köleyi satsa, onun satýþý bozulmaz. Yalnýz hibe olunan kiþi kölenin üçte ikisine zamin

olur. Eðer onu azad etmiþ olsa, hibe eden kiþide borçlu olduðu halde baþka malý da yoksa, eðer o

azad etme hibe edenin ölümünden önce ise caiz olur. Ölümünden sonra ise, caiz olmaz. Çünkü

hastalýkta azad vasiyet sayý-lýr. Borç olduðu sürece vasiyet ancak borcun dýþýnda kalanda

geçerli-dir. Hasta olan adam, kölesini kendisi ölümünden önce azad etse ve ölse, kölenin azadý

caizdir. Çünkü öldüðü evin mülkü yoktur. Bezzâziyye.

Ben Molla Ali Saðir´in, Mecmâ adlý eserinde kendi el yazýsýyla, Ceþâhirü´l-Fetâvâ´dan naklinde þunu

gördüm: «Ebû Hanîfe hacda iken Kû-fe´de bir devir meselesi vâki oldu. Her fýrka bir çeþit konuþtu.

Ebû Hanî-fe döndüðünde bu devir meselesini ona sordular. Ebû Hanîfe hiç düþün-meden ve hiçbir

rivayet nakletmeden, «O dönen hisseyi attýðýnýz zaman mesele doðrulur.» dedi. Bunun örneði

þudur: Bir ölüm hastasý, diðer bir ölüm hastasýna bir köle hibe ederek ona teslim etse, sonra o da

köleyi yine kendisine hibe edene hibe ederek teslim etse, sonra ikisi beraber ölmüþ olsalar, ikisinin

de o köleden baþka mallarý olursa, bu hibelerin yalnýz üçte biri geçerli olduðu için mesele de devr

olur. Ta ki devre döner. Birþey artana kadar döner. Malda artýþ olduðu zaman üçte birde de artar.

Üçte birde arttýðý zaman ona dönende de artar. Ona dönende arttýðý zaman üçte birde yine artýþ

olur. Sonra bu böyle devam eder. O zaman bunun hesabýný düzeltmeye ihtiyaç vardýr. Hesabý

düzeltmenin yolu ise, üç, üçte biri olan bir rakamý bulmaktýr. Ki en az üç tane üçte bir olan rakam da

dokuzdur. O zaman diyebilirsin ki, hibe bu dokuzdan üçünde geçerli olur. Ýþte bu üçten bir hisse ilk

hibe eden kimseye verilir.

«Ýþte bu hisse ortaða dönen hissedir. Bu, meselenin aslýndan düþü-rüldüðü zaman sekiz kalýr. Bu


sekizden de mesele çözülmüþ olur. Ýþte Ebû Hanîfe´ye ait, «payý atýnýz ki mesele geçerli olsun.»

sözünün manasý budur. O zaman hibe, sekizde üçünde geçerli olur. Üçüncü hibe de yal-nýz bir

hissede olur. O halde birinci hibe eden kimseye dokuzda altýsý düþer. Bizim çözdüðümüz iki katýdýr.

Biz ikinci hibeyi de verdiðimizin üç-te birinde tashih ettik. Sabit oldu ki, bu meselenin tashihi ortada

dö-nen sehimin Ýslahý ile olur. Bazý âlimler de döneni terk et havada dönsün demiþlerdir.» Özetle.

Ýmam Muhammed´den de bu meselede bir nakil vardýr.

«Bir kimse cariye ile cinsi temasta bulunmuþsa ilh...» Hibe edilenle veya baþkasý ile cinsi temasta

bulunmuþ ise, onu ölen kimsenin alacaklý-larýnýn ukr´u ile birlikte geri verir.

Ynt: Hibe By: neslinur Date: 07 Þubat 2010, 23:29:39
METÝN

Mim harfi hibe akdi yapanlardan birisinin ölümüne (mevt) iþaret eder. Yani hibe ederek teslim

ettikten sonra taraflardan birisi ölürse, hi-beden dönülemez. Eðer teslim etmeden ölürse, hibe bâtýl

olur.

Taraflar kabzýn, ölümden önce veya sonra yapýldýðý konusunda ihti-lâf etseler, hibe edilen þey

vârisin elinde ise, geçerli olan vârisin sözüdür.

Musannýf, ölümle düþen görevleri þiir þeklinde þöyle ifade etmiþ-tir: «Kefaret, diyet ve haraç düþer.

Ýki ortaktan birisi zengin olduðu hal-de köleyi azat etmiþ olsa, ortaðýnýn hissesini tazmin etmesi

gerekli iken,, öldüðü takdirde o tazminat düþer. Bunun gibi nafakalar ve hibeden rücû hakký da

düþer. Bunlarýn tümünün hükmü ölümle düþer.»

Ayn harfi ivaza (karþýlýk) iþaret eder. Yani hibede karþýlýk olursa, hi-beden rücû hakký düþer. Þu

þartla ki, hibe edilen kiþi, karþýlýðý verdiði vakit bunun hibenin karþýlýðý olduðunu ifade edecek bir

lâfzý zikretmeli-dir. O halde hibe edilen kiþi hibe edene, «Bu senin hibenin karþýlýðýdýr» veya «Bu

senin hibenin reddidir veya karþýlýðýdýr.» demiþ olsa, hibe eden kiþi de onu kabzetse, hibeden rücû

hakký düþer.

Eðer hibe edilen kiþi hibe ederse birþey verdiðinde, «Bu hibenin karþýlýðýdýr» demese, iki taraf da

hibesinden dönebilir. Ýþte bunun içindir ki, kabz, ifraz ve þüyû´nun bulunmamasý gibi hibenin

þartlarý verilen ivaz için de þarttýr. Hibenin karþýlýðý olarak verilen þey onun cinsinden olsa veya

ondan az olsa bile böyledir.

Metnin bazý nüshalarýnda, «hibe» yerine, «akit» kelimesi konulmuþ-tur. Bu yanlýþtýr.

Babanýn çocuða hibe edilen þeyin karþýlýðýnda çocuðun malýndan bir þey vermesi caiz olmaz.

Ticaretle izinli köleye, birþey hibe edilmiþ olsa, o da sonra onun karþýlýðýnda birþey vermiþ olsa, her

iki tarafýn da rücu hakký vardýr. Bahýr.

Bir hýristiyan tarafýndan müslüman bir kiþiye bir þey hibe edilmiþ olsa, onun hibesi karþýlýðýnda

müslüman ona þarap veya domuz vermiþ olsa, geçerli deðildir. Zira müslüman domuz ve þaraba

mâlik olmadýðý gibi onlarý baþkasýna temliki de geçerli deðildir. Bahýr.

Karþýlýk yapan þeyin hibe edilen malýn bir bölümü þeklinde olma-masý þarttýr. O halde hibe edilen

bir þeyin bazýsý geri kalan kýsma kar-þýlýk hibe edene verilmiþ olsa geçerli deðildir. Hibe eden kiþi

geri kalan kýsýmdan da rücû edebilir.

Fakat hibe edilen iki ayrý þey ise, birini diðerinin karþýlýðý olarak hi-be edene vermek, eðer o iki þey

iki ayrý akitle hibe edilmiþse, geçerli olur. Eeðer ikisi bir akitle hibe edilmiþse o karþýlýk geçerli

deðildir. Zira akitlerin ayrý olmasý ayn´ýn deðiþik olmasý gibidir.

Hibe ve hibeden rücûda dirhemlerin ayn´ýnýn kâim, mevcut olmasý ge-rekir. Müctebâ.

Buðdayýn ununun, buðdayýn karþýlýðý olarak verilmesi geçerlidir. Ya-ni birisi diðerine bir miktar

buðday hibe etse, hibe edilen kiþi hibe ola-rak aldýðý buðdayý un haline getirdikten sonra hibe

edene vermiþ olsa, geçerlidir. Çünkü buðday öðütüldükten sonra vasfý deðiþmiþtir.

Bunun gibi, bir kimse hibe edilen kumaþýn bir kýsmýný boyayýp hibe-nin karþýlýðý olarak vermiþ olsa

veya hibe edilen kavutun (kavrulmuþ un) bir kýsmýný yaðla karýþtýrarak verse, geçerli olur. Haniye.

ÝZAH

«Mim ilh...» Hibe eden veya edilenden birisinin dinden çýkmasýndan dolayý Dârü´l-harbe iltihakýna

hükmedilse bakýlýr. Hibe edilen kiþi ölse, mülkiyet varislerine intikal ettiðinden hibe eden kiþinin

rüçû hakký dü-þer. Eðer hibe eden ölürse, seri nass ancak rücû hakkýný hibe edene tanýdýðýndan

varis de hibe eden olmadýðýna göre hibeden rücû hakký yine düþer. Dürer.

Ben derim ki: Açýklamaya göre hibe eden kiþi, dinden çýksa ve onun darü´l-harbe sýðýnmasýna


hükmedilmiþ olsa. hüküm yine böyledir, yani hibeden rücû hakký düþer. Bu konuda acýk bir nakle

baþvurulmasý gerekir.

«Ýhtilâf etseler ilh..» Yani hibe edeple .hibe edilen kiþi deðil, ifade tarzý her ne kadar bunu hatýra

getiriyorsa da bu kayýt þart deðildir. Me-selâ hibe edenin varisi, hibe edilen kiþiye, «Sen o köleyi

onun hayatýn-da kabzetmedin, sen onu ölümünden sonra kabzettin» dese, hibe edilen kiþi de, «Ben

onu hayatýnda kabzettim» dese, köle vârisin elinde ise. T.

«Söz vârisindir ilh...» Zira kabýz o anda bitmiþtir. Miras ise, kabýz-dan öncedir. Bu yüzden söz

vârisindir. Bahýr.

«Kefaret ilh...» Kefaretin çeþitleri yani oruç, yemin, zihâr, hatâen cinayet kefaretlerinin tümü,

adamýn ölümü ile düþer. Ama eðer öldüðün-de bu kefaretlerden herhangi birisi ile mükellef ise ve

mükellef bulun-duðu kefareti vârislerine vasiyet ederse o zaman düþmez.

Haraç verenin ölümüyle ondaki haraç verme mükellefiyeti düþer.

«Diyet ilh...» Bir kimsenin üzerinde bir diyet borcu varsa, vermeden ölürse, bu diyet ondan düþer.

«Nafakalar ilh...» Nafakalar eðer hâkimin emri ile deðilse düþer.

«Ayn harfi ivaz´ý gösterir ilh...» Birisi diðerine köle hibe ettiðinde onun da karþýlýðýnda kumaþ

vermesini þart kýlarsa bakýlýr: Eðer ayný mec-liste trampa ederlerse caizdir. Eðer ayný mecliste

trampa edilmezse caiz deðildir. Haniye.

«Rücû hakký düþer ilh...» Nafakalar eðer hâkimin emri ile deðilse düþer.

«Ayn harfi ivaz´ý gösterir ilh...» Birisi diðerine köle hibe ettiðinde onun da karþýlýðýnda kumaþ

vermesini þart kýlarsa bakýlýr: Eðer ayný mec-liste trampa ederlerse caizdir. Eðer ayný mecliste

trampa edilmezse caiz deðildir. Haniye.

«Rücû hakký düþer ilh...» Yani hem hibe edenin, hem de hibenin karþýlýðýný verenin rücû haklarý

düþer. Ankaravî´de olduðu gibi. Sarihin ifa-desi de buna iþaret eder. Sâyýhânî.

Hâmiþ´te þöyle denilir: «Kadýn, kendisini bir veya iki talâkla boþayan kocasý ile iddet bittikten sonra

evlenmeyi isterse, onu boþayan koca, «Benim sana borcum olan eski mehrini hibe edersen

evlenirim» dese, kadýn da bu alacaðý mihri onunla evlenme karþýlýðý olarak hibe etse, sonra erkek

onunla evlenmese, fakihler, «Erkek ister onunla evlensin, ister evlenmesin o mehrin hibesi geçerli

deðildir, mehir onun üzerinde yine borç olarak kalýr. Zira kadýn mehrini nikâh karþýlýðý kýlmýþtýr.

Nikâhýn karþýlýðý olan malý vermek kadýna deðil, erkeðe aitir.» demiþlerdir.» Haniye. Fetâvâ-yý

Hayriye´de bununla fetva verilmiþtir.

«Ýki taraf da ilh...» Zira mutlak temlik baþlangýçta temlik ihtimali taþýdýðý gibi, karþýlýk için temlik

ihtimalini de, taþýr. O halde rücû hakký þüphe ile ibtal edilemez. Mustasfâ.

«Hibesinden rücû edebilir ilh...» Bu bahiste bir söz vardýr, o da þu-

dur: Bilinen asýl, ifade edilen gibidir. Nitekim bu Kâfî adlý eserde belirtilmistir. Halkýn örfünde ise,

hibe edilen kiþi hibe edene birþey verirse, bundan hibenin karþýlýðý anlaþýlýr. Utandýðýndan bu senin

hibenin karþýlýðýdýr diyemez. O halde uygun olan bedeli zikretmese bile böyle bir hibeden

dönülmesidir.

Hâniye´de þöyle denilir: «Bir kimse karýsýna hediyeler gönderse, karýsý da onun karþýlýðýnda

birþeyler gönderse, zifaf yapsalar, sonra ayrýlsalar, erkek gönderdiklerinin ariyet olduðunu iddia

ederek geri almayý istese, kadýn da karþýlýk olarak verdiðini geri almak istese, burada eþya

hakkýnda makbul olan kocanýn sözüdür. Çünkü koca temliki inkâr etmiþtir. Kadýn da ancak

gönderdiklerini hibenin karþýlýðý zannettiðinden o da gönderdiklerini alabilir. Kocanýn yaptýðý hibe

olmadýðý gibi, kadýnýn gönderdikleri de ivaz olmaz. Her iki taraf da karþýlýklý göndermiþ olduklarý

eþ-yayý alabilirler. Ebûbekir Ýskâf´da, «Kadýn gönderdiði zaman açýkça Kocanýn gönderdiklerinin

karþýlýðý olduðunu söylese bile gönderdiklerini geri alabilir. Fakat kadýn bunu açýkça söylemezse

bakýlýr: Eðer gönderdiðinde ivaza niyet etmiþse kadýnýn niyeti bâtýl ve gönderdiði hibe olur. Bu

meselede ihtilâf olduðu açýktýr» demiþtir. Yakûbiye.

«Az olsa bile ilh...» Yani gönderdiði ivaz, hibeden az olsa bile. Çünkü ivaz gerçekte hibenin bedeli

deðildir. Eðer hibe edilenin gerçekten bedeli olmuþ olsa, o zaman ribâ olmasý ihtimali olurdu.

«Karþýlýðýnda ilh...» Eðer çocuða hibe edilene karþýlýk babasý çocuðun malýndan verirse, bu karþýlýk

bâtýl olduðundan hibe eden kiþi hissesinden rücû´ edebilir. Bezzâziyye.

«Çocuðun malýndan ilh...» Baba çocuða yapýlan hibenin karþýlýðýný kendi malýndan verirse bu


geçerli olur. Çünkü ilerde yabancý birinin hi-beye karþýlýk birþey vermesinin geçerli olduðu meselesi

gelecektir. Sâyýhânî.

«Rücû hakký ilh...» Çünkü ticaretle izinli köle birþey hibe etme hak-kýna mâlik deðildir. O halde onun

karþýlýk vermesi geçerli olmaz.

«Bahir ilh...» Zira ticaretle izinli köle baþlangýçta nasýl hibe etme-ye mâlik deðilse, sonra da hibenin

karþýlýðýný vermeye mâlik deðildir. Sâyýhânî.

«Hibe ilh...» Birisine dirhemler hibe edildiðinde o dirhemlerin aynýnýn verilmesi gerekir. Eðer onu

baþkasýyla deðiþtirirse hibeden yüz çe-virmiþ olur. Ama hibe ettiði dirhemlerden baþkasýný teslim

etse, yeni bir hibe olur. Hibe edilen kiþi onu kabzetse, dirhemler cinsinden veya baþka bir cinsten

karþýlýk vermiþ olsa, o zaman rücû hakký düþer. Bu meselede dinarlar da dirhemler gibidir. T.

«Rücûda ilh...» Yani hibe eden kiþinin rücû hakký yoktur. Ancak, hi-be ettiði dirhemler bizzat

mevcutsa rücû edebilir. Fakat hibe edilen kiþi, hibe edilen dirhemleri sarfetmiþse bu rücûa engel

olur. T.

«Öðütüldükten sonra ilh...» Yani buðday öðütüldükten sonra o buð-dayýn ayný veya bir bölümüdür

denilemez.

«Verse ilh...» Yani bir bölümü hibeye ivaz kýlsa geçerli olur. Çün-kü boyamak veya yaðlamakla bir

ziyadelik meydana gelmiþtir. Sanki boyanýn kumaþ veya yaðla karýþtýrýlan kavut baþka bir þey olur.

METÝN

Bir kimseye iki cariye hibe edilmiþ olsa, o cariyelerden birisinin ço-cuðu olmuþ olsa, hibe edilen

kiþi de cariyeden olan çocuðu hibe karþýlýðý hibe edene verse, eðer çocuk hibeden sonra olmuþsa

artýk o cariyelerin hibesinden dönülmez, karþýlýk da geçerli olur.

Hibe olunan bir þeyin karþýlýðýnda, hibe edilen kiþi deðil bir yaban-cý birþey vermiþ olsa, muhâlea

bedeli gibi -artýk hibe edenin rücû etme hakký düþer. Bu, yabancý hibe karþýlýðýný hibe edilen kiþinin

izni olma-dan vermiþ olsa da böyledir.

Karþýlýðý veren yabancý, velev hibe edilenin emri ile olsa da hibe karþýlýðý verdiðini rücû ederek

alamaz. Ama hibe edilen kiþi yabancýya, «Ben zaminim. Benim yerime ver» dese ve o da verse, o

zaman rücû hakký vardýr. Çünkü hibenin karþýlýðýný vermesi, üzerine vacib deðildir.

Fakat bir yabancý borcunu ödediði takdirde, ödeyen kimse öde-diði parayý borçludan alýr. Bunda

asýl, kendisinden ötürü insanlarýn hap-sedildiði ve ödettirildiði herhangi bir þeyin ödenmesini

emreden kiþi emri ile zýmaný þart koþmasa dahi ödeyenin kendisine rücû edeceðini isbat etmiþtir.

Fakat kendisinden ötürü insanlarýn hapsedilmediði veya sürekli taleb edilmediði birþev için rücû

hakký yoktur. Hibe gibi. Ancak, «Ben zaminim» diyerek, sýmaný þart koþarsa, ödeyen o kimse geri

alabilir.

O halde borçlu, bir diðerine, «Borcumu öde» dese, o da ödemese, «Ben zaminim» demese dahi,

borcu ödeyen kiþi rücû eder, parasýný alýr. Çünkü borcun edasý borçlunun üzerine vacibtir. Þu

kadar var ki, yazdýðý-mýz asýldan, «Bir kimse bir diðerine, «Binamýn yapýlmasýna yardým et» de-se

veya esir, bir kimseye, «Beni satýn al» demiþ olsa, bu her iki durum-da da rücû etmeyi þart koþmasa

dahi, rücû edip parasýný alma hakkýna sahiptir.» meselesi istisna edilir. Hâniye´nin kefalet bahsi.

Halbuki o adam bu her iki þeyde de hapsedilemez ve taleb edilemez ve sýkýþtýrýlamaz.

Hibe edilen þeyin yarýsý üzerinde hak iddia edilirse, o zaman ivazý veren kimse de ývazýn yarýsý ile

rücû eder. Ama eðer ivazýn yarýsýna müs-tahak çýkarsa geri kalaný reddetmedikçe hibe eden kiþi

hibesinden rücû edemez. Çünkü ivaz kýlýnan þeyin yarýsýný baþlangýçta ivaz etmiþ olsaydý geçerli

olurdu. Öyleyse devamý da geçerli olur. Þu kadarý var ki´ burada hibe eden ivazý teslim edip

etmemekte muhayyerdir. Buradaki ivazdan maksat da hibede þart koþulmayan ivazdýr. Ama eðer

hibe edilirken kar-þýlýk vermesi þart koþulursa, ileride geleceði gibi, bu hibe deðil mübadele olur. O

halde ivaz hibe üzerine tahsis edilir. Hibenin hak ileri sürülen ivazýn karþýlýðý olan kýsmýndan rücû

edebilir. Nihâye.

Nasýl ki, ivazýn hepsi baþkasýnýn hakký olmuþ olsa, eðer hibe ettiði þey helak olmamýþ, mevcut ise

hibenin hepsinden dönebilir. Ama ivazýn hepsi istihkak edilmiþ olmakla birlikte hibe edilen þey

muttasýl bir ar-týþla ziyadeleþse, dönemez. Hülâsa.

Eðer hibenin tamamý bir baþkasýnýn istihkaký çýkarsa, hibe edilen ki-þi, hibenin karþýlýðýnda verdiði

ivazý eðer mevcut ise geri alabilir. Ama eðer ivaz helak olmuþ ise, mislî birþeyse mislini, kýyemî

birþeyse kýy-metini alýr. Gaye.


Eðer hibenin yarýsýna ivaz verilmiþ ise, hibe edilen kiþi karþýlýðýný al-madýðý kýsmýndan döner. Bu

dönüþte, þüyu da zarar vermez. Çünkü son-radan olmuþtur.

Uyarý: Müctebâ da þöyle nakledilmiþtir: «Eðer hibe aklinde þart koþulmuþsa ivaz hibeden dönmeye

engel olur. Meselâ, «Ben bu koyunu sa-na veriyorum sen de karþýlýðýnda koyun vereceksin»

denilirse. Eðer akit-te böyle bir þart koþulmadan hibe yapýlmýþsa, daha sonra ivaz verilmiþ ise,

hibeden dönemez.»

Bu meseleyi Müctebâ dýþýnda açýkça söyleyeni görmedim. Mezhebin türlü kitaplarýnda ivazdan

hibede þart kýlýnmasý mutlak olarak zikredil-miþtir. Nitekim daha önce geçmiþti.

ÝZAH

«Rücû ederek alamaz ilh...» Yani ivaz veren kiþi karþýlýðý verdikten sonra hibe edilen kiþinin ortaðý

bile olsa, ister onun izniyle, ister izinsiz versin, rücû hakký yoktur. Zira karþýlýk vermek hibe edilenin

üzerine vacib deðildir. Nasýl ki birisi diðerine, «Teberru ver» demiþ olsa, teberru veren adam

verdikten sonra rücû edip teberruluyu emreden kiþiden ala-madýðý gibi. Ancak gerek hibenin

karþýlýðýnda, gerekse teberru eden adam hibe edilen kiþi veya teberru´yu emreden kiþi, «Sen ver,

ben zaminim» derse, o zaman her iki durumda da döner, verdiðini alýr. Ama borçlu bu-nun

aksinedir. Meselâ borçlu kimse birisine, «Benim borçlarýmý öde» derse, o adam ödedikten sonra,

borçlu olan, «Sen öde, zaminim» demese bile, ödedikten sonra, döner borçludan alýr. Zira borcu

ödemesi borçlunun üzerine vacibtir. Minâh.

«Ývazýn yansý ile rücû eder ilh...» Cevhere´de þöyle denilmiþtir: «Bu hibe, taksimi kabil olmayan

þeyden ise rücû edebilir. Ama eðer hibe edilen þeyin bazýsý baþkasýnýn hakký çýktýðýnda, eðer

taksimi kabil ise, hi-be geri kalan kýsýmda da bâtýl olur. O zaman hibe edilen kiþi ivazýn hep-sini

alýr.»

Zira anlaþýlýyor ki hibe edilen kiþi hibeden baþkasýnýn istihkaký çý-kan kýsma mâlik olmamýþtýr. O

halde hibenin aslý ibtal edilir. Çünkü hi-be taksimi kabil olan müþâda yapýlmýþtýr.

«Ama eðer ivazýn yarýsýna müstehak olursa ilh...» Hibe eden kiþi hi-benin yarýsý ile rücû edemez.

Çünkü ivazýn kalan kýsmý hibenin hepsinin karþýlýðýdýr. Zira baþlangýçla da kalan kýsým hibeye ivaz

olarak verseydi uygun olurdu. Ancak burada hibe eden kiþi muhayyerdir. Çünkü hibenin yarýsýnýn

karþýlýðýnda ivaz vermek onun rücû hakkýný düþürmez. Ancak iva-zýn hepsini ona teslim etmekle

rücû hakký düþer. O da binanýn tam karþý-lýðýný teslim etmediðinden onun geri alma hakký vardýr.

«Muhayyerdir ilh...» Çünkü ivazý teslim etmemiþtir.

«Þart koþulmayan ivaz ilh...» Yani hibe ettiði zaman karþýlýðý þart koþmadýðý ivazdýr.

«Eðer hibenin yarýsýna ivaz verilmiþ olsa ilh...» Veya hibenin bazýsý-nýn karþýlýðýnda ivaz vermiþ

olsa. Meselâ hibe bin dirhem ise, bunun kar-þýlýðýnda bir dirhem varsa, o zaman bu vermiþ olduðu

ivaz bir dirhem kar-þýlýðýnda hibe aktini feshetmektir. Hibe, eden kiþi geri kalan kýsýmdan dö-nebilir.

Müþtemilâtý olan bir binanýn hibesinin karþýlýðýnda bir oda ver-miþ olsa, hüküm yine böyledir.

Bezzâziyye.

«Þüyu da zarar vermez ilh...» Yani yarýsýndan dönmekle meydana gelen þüyu (ortaklýk) da zarar

vermez. Bu meseleyi açýklýkla söyleyeni görmedim. Bunu söyleyen Minâh sahibidir.

Ben diyorum ki: Bu mesele, Gâyetü´l-Beyân adlý eserde açýk olarak zikredilmiþtir. Gâyetü´l-Beyân´ýn

ifadesi þöyledir: «Bizim ashabýmýz, «Hi-bede hibe eden kimsenin hibeden dönme hakkýný düþüren

ivaz, hibe ak-dinde þart koþulan ivazdýr. Ama hibe aktinden sonra hibe edilen kiþi onun karþýlýðýný

verirse, hibe eden kiþinin yaptýðý hibeden rücû hakký düþ-mez. Çünkü yapýlan ivaz, hibe edilen kiþi

üzerinde bir hak deðildir. An-cak o, o karþýlýðý hibe edenin rücû hakkýný düþürmek için vermiþtir. O

halde onun verdiði ivaz, baþlangýçta bir hibedir. Ama hibe akdinde þart koþulan ivaz bunun gibi

deðildir. Çünkü akitte þart koþulan ivaz, hibe-nin hükmünü satým akdi hükmüne çevirir. Hatta o

zaman hibe eden ki-þi þuf´a (ön alým) hakký ve ayýpla sebebiyle geri verme haklarýna sahihtir»

demiþlerdir. Bu duruma göre, hibe aktinde þart koþulan ivaz doðrudan hibe edilenin karþýlýðýndan

yine ashabýmýz, «ivazda hibedeki þartlardan kabz ve þüyû´un bulunmamasý gibi þartlarýn verilen

ivazda da geçerli olmasý gerekir. Çünkü o ivaz hibedir. Þerhü´l-Akta´da böyledir.» demiþ-lerdir.»

Tuhfe´de de, «Hibe aktinden sonraki ivaz, rücû hakkýnýn düþürülme-si içindir. Akit baþlangýçta, ne

de sonuçta ivazlý akit anlamýný taþýmaz. Ancak hibe aktinden sonra verilen ivaz^ hibe edilen kiþinin,

«Þu senin hibenin karþýlýðýdýr.» demesiyle yapýlan hibe ivaz olur. Bu ivaz da eðer kabzolunursa,

hibeyi ibtal eden veya geçerli kýlan þartlarla hibe olur. Ama akitten sonra ivaz verirken, «Bu hibenin

karþýlýðýdýr» demezse, o zaman baþlangýçta hibe olur ki, bu durumda her ikisi de hibelerinden


dö-nebilirler.» denilmiþtir. Kýsaltarak alýnmýþtýr.

Tuhfe´den yapýlan bu nakilden anlaþýlan, bunlarýn ikisi ya iki görüþ ya iki rivayettir. Birincisi rücû

hakkýný ortadan kaldýran ivazdýr ki, bu iva-zýn verilmesi veya konuþulmasý hibe akti yapýlýrken

þarttýr. Ýkincisi ise, rücû hakkýný düþürmek için akitte konuþulmasý gerekli deðildir. Ancak hibeden

rücû hakkýný düþürmek için ivaz verildiðinde, «Bu evvelce yap-mýþ olduðu hibenin karþýlýðýdýr»

demek gerekir. Ýþte bu hilaf hibedeki rücû hakkýnýn düþürülmesi üzerinedir. Ama hibenin sonunda

bir satým akdine dönüþmesine gelince, orada hibe akti yapýlýrken ivazýnýn da ko-nuþulmasý veya

verilmesi mutlaka þarttýr.

«Mezhebin füru kitaplarý ilh...» Ben derim ki, açýk olan, ivazýn akit sýrasýnda konuþulmasý, ancak

ivazýn hibe edilen þeye karþýlýðýnýn mutlak deðil tevzii hususundadýr. Yani hibe aktinde ne kadar

ivaz konuþulmuþsa aldýðý ivazýn karþýlýðýndan dönemez, geri kalanýndan dönebilir. O zaman

Müctebâ´da olan, mezhebin fürû kitaplarýndaki mutlak ifadelere aykýrý olmaz. Ebussuud el-Mýsrî.

«Nitekim daha önce geçti ilh...» Yani buðday ununun hibe edilen buðdaya, hibe edilen iki cariyeden

birinin cariyelere ivaz olduðu konu-sunda geçmiþti.

METÝN

He harfi, hibe edilen þeyin elden çýkýþý(hurucu)ný ifade eder. Yani hibe edilen þey, hibe edilen

kiþinin mülkiyetinden çýkarsa hibe eden kiþi hibesinden dönemez. Velevki hibe edilen de hibeyi

baþkasýna hibe etsin. Ancak hibe edilen kiþi üçüncü þahsa yapmýþ olduðu hibeden dönerse, ilk

hibe eden kimse de hibesinden rücû edebilir. Ýkinci hibe edenin rücûu ister hâkimin hükmü ile, ister

taraflarýn rýzalarý ile olsun sonuç de-ðiþmez. Hibe, hibe edilen kiþiye yeni bir sebebten dolayý dönse

bile aþaðýda geleceði "gibi, rücû etmek hibeyi feshetmektir. Meselâ, üçüncü þahýs kendisine hibe

edilen þeyi ikinci þahsa sadaka olarak verse veya satsa, birinci hibe eden kimse hibesinden

dönemez. Ýkinci þahýs hibe edilen þeyin yarýsýný satsa, rücûa engel durum bulunmadýðýndan geri

kalan kýsmýndan dönebilir.

Musannýf burada hibe edilen þeyin hibe edilenin elinden bütün ola-rak çýkmasýyla kaydetmiþtir.

Yani hibe edilen þey hibe edilen kiþinin mül-kiyetinden her yönüyle çýkarsa hibe eden kiþi

hibesinden rücû edemez.

Musannýf daha sonra bu usul üzere konuyu þöyle açýklamýþtýr: «Eðer hibe edilen kiþi hibe edilen

koyunu kurban etse veya hibe edilen þeyi sadaka adaþa ve o hibe edilen þey kesilip et halini almýþ

olsa, bu du-rum rücû hakkýna engel deðildir. Çünkü kurban olmakla her yönüyle hibe edilen kiþinin

mülkiyetinden çýkmamýþtýr. Hibe edilen bu koyun eðer te-mettü haccý veya Kran haççý için ihrama

giren veya adakta bulunan bir kiþiye hibe edilse, o da bunu kurban etse, yine rüçûa engel deðildir.

Minhâc´da, «Eðer birisine bir elbise hibe edilmiþ olsa, hibe edilen kiþi onu Allah için tasadduk etse,

hibe eden kiþinin rücû hakký vardýr. Yalnýz Ebû Yusuf buna muhalefet ederek, «Rücû edemez.»

demiþtir. Ama hibe edi-len koyunu bir kimse kurban etmek için deðil de eti için kesmiþ olsa, bütün

âlimlerin ittifakiyle hibe eden rücû hakkýna sahiptir» denilmiþtir.

PRATÝK BÝR MESELE:


Borçlu olan veya üzerinde hataen cinayet diyeti olan köleyi efen-disi köleden alacaklý þahsa ve

cinayetin velisine hibe etmiþ olsa, borçlu ise borcu düþer, diyetle yükümlü ise diyet düþen Ama

efendisi eðer bu kölenin hibesinden rücû ederse, istihsanen geçerli olur. Ýmam Muhammed ve Ebû

Hanîfe´den bir rivayete göre, efendinin, kölenin hibesinden rücûu ile kölenin borcu ve diyeti avdet

etmez. Nitekim bir kimse kýzýný bir erkeðe hibe ettikten sonra rücû eylese, kýzýn nikâhý avdet etmez.

Haniye.

Zel harfi hibe vaktindeki zevciyete iþarettir. Þu halde bir kimse bir kadýna hibede bulunsa, sonra bu

kadýnla evlense yaptýðý hibeden rücû edebilir. Eðer karýsýna hibe ederse, bunun aksine rücû

edemez.

PRATÝK BÝR MESELE :

Efendinin, Ümmü´l-veled olan cariyesine, hastalýðýnda dahi yap-mýþ olsa hibesi geçerli deðildir. Bu

hibe vasiyet de olmaz. Çünkü köle veya cariye hacir altýndadýrlar. Onlarýn mülk edinme ehliyetleri

yoktur. Ama ümmü´l-veled olan cariyesine «Ben öldükten sonra þunu sana vasi-yet ediyorum»

dese, vasiyeti geçerli olur. Zira ümmü´l-veled efendisinin ölümüyle azad edilir, vasiyet edilen þey de

ona teslim edilir. Kâfi.

Kâf harfi de karabete (yakýn hýsýmlýða) iþaret eder. Bir kimse kendi-sine neseben haram olan

hýsýmlarýndan birisine bir þey hibe etse o ký-sýmý zýmmî veya müste´men de olsa, hibesinden rücû


edemez. Þümhî.

Ama bu kimse neseben deðil süt kardeþi gibi süt yoluyla haram olan birisine -bu süt kardeþi

amcasý oðlu olsa bile- veya kayýnvalidesi, hanýmýnýn kýzý gibi sýhrî hýsýmlýk yoluyla haram olan

birisine veya bir ya-bancýnýn kölesi olan kardeþine veya öz kardeþinin kölesine hibe yapmýþ olsa,

hibesinden dönebilir.

Ama eðer efendi ile kölenin her ikisi de onun akrabalýk yoluyla mah-remi iseler, saðlam görülen

görüþe göre, ittifakla o hibesinden rücû ede-mez. Çünkü bu hibe hangisine yapýlmýþ olursa olsun,

rücûa engeldir. Bahýr.

PRATÝK BÝR MESELE :

Bir kimse kardeþi ile bir yabancýya ikisine birlikte taksim edileme-yen birþey hibe etse, onlar da onu

kabzetseler, o yabancýnýn hissesinden, rücûa engel bir hal olmadýðýnda rücû edebilir. Dürer.

ÝZAH


«Feshetmektir ilh...» Yani hibe edilen þey, ikinci defa hibe eden þah-sa döndüðü zaman bütün

haklarý ile döner.

«Birinci hibe eden kimse ilh...» Çünkü rücû hakký bu ´mülkte henüz sabit deðildir. Dürer. Muhit´ten

naklen.

«Rücû hakkýna engel deðildir ilh...» Hibe edilen kiþinin de hibe edi-len koyunu kurban etmesi

caizdir. Minâh´ýn Müctebâ´dan naklettiði gibi.

«Borçlu olan köle ilh...» Çocuðun köle olan birisinin üzerinde vasiyet edilmiþ bir alacaðý olsa,

çocuðun vasisi o köleyi çocuða hibe etse, sonra vasi hibesinden rücû etmiþ olsa, zahiri rivayete

göre, vasinin dön-me hakký vardýr. Ýmam Muhammed´den rivayete göre vasi rücû edemez. Çünkü

ona borçludur.

«Ýstihsânen ilh...» Hâniye´de þöyle denilir: «Kýyasa göre hibeden rü-cû hakký yoktur. Kýyas, Hasan´ýn

Ebû Hanîfe´den, Muâllâ´nm Ebû Yusuf tan, Hiþâm´ýn da Ýmam Muhammed´den rivayetidir. Ebû

Yusuf´un görü-þüne göre borçlu olan veya hataen cinayetten diyet borcu olan köleyi hibe eden kiþi

hibeden rücû etse, borç ve hataen cinayet diyeti tekrar avdet eder. Ebû Yusuf, Ýmam Muhammed´in

metindeki görüþünü çok fa-hiþ niteleyerek þöyle demiþtir: Eðer bir köle küçük bir çocuða borçlu

olsa. kölenin efendisi köleyi o çocuða hibe etse, çocuðun vasisi hibe edilen köleyi kabul ve kabz

etmiþ olsa, borç kölenin üzerinden düþer. Bu hi-beden sonra efendi hibeden rücû ederse, eðer

dýmâný ona yüklesek de, kölenin borcu avdet etmez, o zaman vasinin hibeyi kabul etmesi, çocuða

zararlý bir tasarruf olur. Vasi zararlý olan böyle bir tasarrufu yapmaya mâlik deðildir.» O halde

kölenin hibesinden rücû ettiði takdirde kölenin borcu da avdet eder. Nikâh meselesine gelince,

bunda Ebû Yusuf´tan iki rivayet vardýr. Rivayetin birinde hibe eden kiþi hibesinden rücû eder-se

nikâh avdet eder.» denilir.

«Bunun aksi gibi ilh...» Yani kadýn bir erkeðe birþey hibe etse, son-ra o erkek kadýný nikâhlasa,

kadýnýn her ne kadar kocasý olmuþ olsa da kadýn rücû edebilir.

«Neseben haram olan akrabasýna ilh...» O halde, akrabasý ölüp de haram olmayan veya mahremi

olup da akrabasý olmayan kimse. Dürer. Bi-rincisinin örneði, amca oðludur. Amca oðlu onun

sütkardeþi de olmuþ olsa, yine bu hüküm dýþýndadýr. Çünkü Musannif, «neseben haram olan

hýsýmlar» demiþtir. Amcasý oðlu ise her ne kadar hýsýmý ise de neseben mahremi deðildir. Çünkü bir

kimse amcasýnýn oðlu ile evlenebilir. O hal-de amcasý oðluna yaptýðý hibeden rücû edebilir.

Þurunbulâliye´de oldu-ðu gibi. Ýkincisinin örneði de sütkardeþtir.

«Amcasý oðlu olsa bile ilh...» Yani onun sütkardeþi amcasý oðlu ol-muþ olsa bile. Ýþte bu da,

«neseben» tabirinden anlaþýlýyor. Çünkü amcaoðlu sütkardeþ olunca mahrem oluþu neseben deðil

süt yoluyla sabit olmuþ bulunur.

«Sihri hýsýmlýk yoluyla haram olan birisine ilh...» Bu, rücûa engel deðildir. Bakani.

«Hanýmýn kýzý gibi ilh...» Bir de gelinleri ve damatlarý gibi. Oðlunun karýsýna veya damadýna hibe

etse, bunlar rücûa engel deðildir. Çünkü bunlarýn mahrem oluþlarý neseb yoluyla deðil, sýhriyet

yoluyladýr.

«Hibesinden dönebilir ilh...» Zira bu hibede mülkiyet her yönüyle yakýnýna deðildir. Eðer ihtiyaç

içinde ise köle ona hibe edilene diðerle-rinden daha hak sahibidir. Hibeden dönebileceði görüþü

Ýmam-ý Azam´a göredir. Ebû Yusuf ile Ýmam Muhammed´e göre, ise, kardeþi bir yabancýnýn kölesi

olduðu takdirde, ona yapmýþ olduðu hibeden döner. Çünkü» mülkiyet yabancýnýndýr. Fakat


kardeþinin kölesine yaptýðý hibeden dö-nemez. Çünkü onun mülkiyeti direk kardeþinin olmaktadýr.

Bahýr´da ol-duðu gibi.

«Akrabalýk yoluyla mahremi iseler ilh...» Bunun þekli þöyledir: Ada-mýn iki kýzkardeþi ve her birinin

birer oðlu olsa, bu çocuklarýn birisi tey-zesinin oðlunun kölesi olsa veya adamýn birisi babadan

diðeri anadan iki kardeþi olsa ve-bunlardan birisi diðerinin kölesi olsa, bu her iki þekilde de köleye

yapýlan hibeden rücû edilemez.

METÝN

He harfi hibe edilen þeyin helakine iþarettir. Eðer hibe edilen kiþi helak olduðunu iddia ederse

yemin etmeden sözü tasdik edilir. Çünkü o, hibe edilen þeyin geri verilmesini inkâr etmektedir. Ama

eðer hibe eden kiþi, «Hibe ettiðim þey þudur» derse, o zaman bunu inkâr eden hibe edilen-kiþi de,

«Onun iþaret ettiði þey, hibe edilen þey deðildir» diye yemin eder. Hülâsa.

Nitekim hibe edilen kiþi, «Bana hibe edenin kardeþiyim» iddiasýnda bulunursa, hibe edenin, onu

inkâr ettiðinde, yemin etmesi gerekir. Çün-kü hibe edilen kiþi hibeyi deðil, nesebin sebeb olacaðý

malý iddia etmek-tedir. Haniye.

Rücû geçerli deðildir, ancak taraflarýn rýzasýyla veya hâkimin hük-müyle sahih olur. Bunda âlimlerin

ihtilâfý vardýr. O zaman hükümden önce deðil, hükümden sonra hibe edilen kiþi taleb edilen þeyi

geri ver-mediði takdirde ona tazmin ettirilir. Hibe eden kiþi ya hâkimin hükmüy-le veya taraflarýn

rýzasýyla hibesinden dönerse, o zaman bu rücû aktinin asýldan feshi ve onun eski mülküne mâlik

olmasýdýr. Yoksa hibe edene hibe etmek deðildir. Ýþte bunun içindir ki, hibenin rücûunda hibe eden

kiþinin kabzý þart deðildir.

Ortak olan bir þeyin hibesinden rücû etmek geçerlidir. Eðer hibeden rücû hâkimin hükmü veya

taraflarýn rýzasý ile hibe aktinin feshi deðil, hibe olunan kiþinin tekrar hibe edene hibesi olsaydý, o

kabzetmeden hi-be geçerli olmazdý. Bu rücûdan sonra hibe eden, hibe ettiði þeyi mut-laka, yani

ister hâkim hükmü ile, isterse (hükmen) taraflarýn rýzalarýyla olsun, satýn aldýðý kimseye geri

verebilir.

Ama bunun aksine bir mal aldýktan sonra onu satsa, o malý ondan alan kabzettikten sonra o malda

eski bir ayýp ortaya çýksa, onu bu kim-se geri veremez. Çünkü burada rýza ile bir alýþveriþ

yapýlmýþtýr. Ama hibe edilen bir þeyi hâkim hükmü ile geri almýþ olsa, onu ayýbý görüldüðü tak-dirde

daha önce aldýðý kimseye geri verebilir. Çünkü müþterinin hakký aldýðý malýn saðlam olmasýdýr.

Çünkü bu fesih deðildir. Hatta aldýðý ma-lýn, ayýbý yok olmuþ bulunsa, hakkýný elde etmiþ olacaðý

için, artýk malý geri verme hakký yoktur. O halde hibe ile satýnalma arasýnda bir fark vardýr.

Fakihlerin, «Bu rücû, hibe aktinin asýldan feshi» sözünden mak-satlarý, gelecekte aktin üzerinde

herhangi bir izin kalmamasýdýr. Yoksa hibe aktinin izinin bâtýl olmasý deðildir. Eðer maksat hibe

izinin asýldan bâtýl oluþu olsaydý, hibe edilen þeyden hayvan ise doðan yavrunun aðaç ise

meyvenin, tarla ise ekinin de hibe edene rücû ettiði an avdet etmesi gerekirdi. Halbuki hibeden

rücûda hibe edilen þeyin geri alýnmasý ile ondan meydana gelen fazlalýklarýn iadesi gerekmez.

Fusûleyn.

Eðer hibe eden ile hibe edilen kiþi yukarýda sayýlan yedi engelden birisi olduðu takdirde ki bu

durumda hibesinden rücû edemez, hýsýmlara yapýlan hibede olduðu gibi rücû üzerinde ittifak

etseler, bu ittifak caizdir. Cevhere.

Müctebâ´da, «Hibede, yakýn akrabaya sadaka vermekte ikâle an-cak kabzdan sonra olur. Çünkü

ikâle de hibedir.» denilmiþtir. Müctebâ´ da bundan sonra da þöyle denilir: «Herhangi bir þey ki,

taraflar hâkime baþvurduklarýnda hâkim fesheder, onun hükmü budur. Eðer borç borç-lunun

çocuðuna hibe edilirse caiz olmaz. Çünkü çocuk kabz yetkisine sa-hip deðildir.»

Dürer de, «Herhangi bir engelden dolayý hibeden rücûun bâtýl olu-þuna hükmedilse, sonra o engel

ortadan kalksa, yine hibe edenin rücû hakký döner.» demiþtir.

Hibe edilen þey hibe edildikten sonra telef olsa ve onun hibe ede-nin deðil baþkasýnýn hakký olduðu

ortaya çýksa, asýl hak sahibi telef olan þeyi hibe edilene tazmin ettirir. Hibe edilen kiþi ise hibe eden

kiþiye taz-min ettiðinden dolayý rücû edip tazmin ettirmez. Çünkü hibe, teberru edi-len bir akit olup,

onda eksiklikten salim olma vasfý aranmaz. Ariyet de bu meselede hibe gibidir. Çünkü ariyet alan

da kendi nefsi için ariyet verenden kabzetmiþtir. Onda akit olmadýðýndan aldatma da olamaz. Bu

konunun tamamý Ýmâdiye adlý eserdedir.

Hibe, muayyen bir karþýlýk þartýyla yapýlsa, o hibe baþlangýçta hibe olduðu için her iki ývaz da da

karþýlýklý kabz þarttýr, ivazýn taksimi, tak-simi kabil olan þeyde þüyûen yapýlmýþ olsa, bâtýl olur. Bu,


baþlangýçta hibe olmakla birlikte, sonucu bakýmýndan satým akdi olur. O halde ayýp veya görme

muhayyerliði kýlýnýrsa, ayýp çýkmasý halinde geri verilebilir. Onunla þüf´â hakký da alýnabilir. Bu

meselede, «Ben sana þu malý hibe ettim, senin de þunu bana ivaz olarak vermen þartýyla, «derse, o

zaman baþlangýçta hibe, sonunda satým akdi olur. Ama eðer, «Ben sana þunu sununla hibe ettim.»

demiþ olsa hem baþlangýçta, hem de sonuçta sa-tým akdi olur.

Musannýfýn burada ivazý, «muayyen» kelimesiyle kayýtlamasýnýn se-bebi, eðer ivaz meçhul olursa,

onu þart kýlmak bâtýl olur. O zaman meç-hul bir ivaz karþýlýðýnda hibe ederse, baþlangýçta da

sonuçta da hibe akdi olur.

PRATÝK BÝR MESELE:

Vakfeden kiþi bir yer hibe etmiþ olsa ve onun deðiþtirilmesini ivazý þart kýlmadan þart koþsa, bu

hibe caiz deðildir. Ama eðer ivazý þart kýlarsa satým akdi gibi olur. Nesihî bunu zikretmiþtir.

Mecmâ adlý eserde de, «Ýmam Muhammed, babanýn çocuðunun ma-lýný eþit bir ivazla bir diðerine

hibe etmesinin cevazýna hükmetmiþtir. Ýmam-ý Azam ile Ebû Yusuf ise caiz olmadýðý

görüþündedirler» denilmiþtir.

Ben derim ki: Ýmam-ý Azam ile Ebû Yusuf´un görüþüne göre vakfedi-len þey ile çocuðun malý

arasýnda fark vardýr.

ÝZAH

«Hibe edilen þeyin helaki ilh...» Hibe edilen þeyin kendiliðinden he-lak olmasý. Hibe edilen kiþinin

hibe edileni helak etmesi de hibeden rücûa engeldir. Nitekim, açýk olan da ancak budur. Fetâvâ

sahipleri de bunu açýkça zikretmiþlerdir. Remlî.

Ben derim ki: Bezzâziyye´de þöyle denilir: «Eðer hibe edilen kiþi, hi-be olunan þeyin bir kýsmýný

helak etmiþ olsa, hibe eden kiþi geri kalan kýsmýndan rücû edebilir.»

«Nesebin sebeb olacaðý malý iddia etmektedir ilh...» Yani neseb yoluyla gerekecek malý taleb

etmiþtir. Zaten kastý da nesebin isbatý deðil malýn isbatýdýr. Minah.

«Sahih deðildir ilh...» Kâdýhân þöyle demiþtir: «Birisi diðerine bir elbise hibe etmiþ olsa. sonra da o

elbiseyi ondan alsa ve helak etse. hi-be edilen kiþiye helak ettiði elbisenin kýymetini tazmin eder.

Zira hi-beden rücû ancak hâkimin hükmü veya taraflarýn rýzasýyla olur.» Sâyýhânî.

«Hâkimin hükmüyle ilh...» Hibe eden kiþi hibe ettiði kimsenin ölüm hastalýðýnda hâkimin hükmü

olmadan hibeden rücû ederse, rücû hakký hibe edilen kimsenin malýnýn ya hepsinden veya üçte

birinden alýnýr. Bu meselede iki rivayet vardýr.

Ýbni Sem´a, «Kýyasa göre üçte birinden deðil malýnýn hepsinden alý-nýr» demiþtir. Haniye.

«Geri vermediði takdirde ilh...» Yani taleb edildiði halde geri verme-miþ olsa bu durum tecavüz

sayýldýðýndan tazmin ettirilir. Öyleyse, rücû ile hükmedilmezden önce, köleyi azad etmiþ olsa, azadý

geçerlidir. Âmâ eðer hükümden önce taleb edildiði halde vermese, hibe edilen þey ken-diliðinden

helak olmuþ olsa, hibe edilen kiþinin mülkiyet hakký mevcut olduðundan zamin olmaz. Hükümden

sonra zayi olsa, yine zamin olmaz. Çünkü kabzýn baþlangýcýnda zaminiyet yoktur. Bu da kabzýn

devamýdýr. Bahýr.

«Hibe etmek deðildir ilh...» Nitekim Ýmam Züfer hibeden rücûda hi-be edilen þeyin hibe edene

verildiðinde, onun hibe edilen kiþi tarafýndan evvelce ona hibe eden kiþiye hibe olduðu

görüþündedir.

«Þayi olan birþeyde ilh...» Meselâ, hibe ettiði birþeyin bazýsýnda rücû etmesi gibi. Çünkü bu

takdirde hibe edilen mal ortak mülk haline gelir.

«Satýn aldýðý kimseye geri verebilir ilh...» Zira hibe etmezden önce malýn ayýbýný bilmediði için

hibeden sonra malýný geri aldýðý takdirde ayý-býný görmesiyle, ayýplý malýn ayýbý eski bir ayýp ise,

muhayyerlik hakkýna sahip olduðu için o malý aldýðý kimseye geri verebilir. Ebussuud.

«Salim olmasý ilh...» Hatta aldýðý mal ayýplý olsa, aldýktan sonra bu ayýp kendiliðinden yok olsa, artýk

geri veremez.

(*) Ýkale; Bir mal satýlýp teslim edildikten sonra, karþýlýklý rýza ile satýn aktini bozmak anlamýna gelir.

Satýcý parayý, alýcý malý iade eder.

«Ýkâle de hibedir ilh...» Bezzâziye´nin ifadesi þöyledir: «Sadaka verilen kiþinin sadaka ile ikâle(*)

edilmesi istense, o da ikâle yapmýþ olsa, kabzedene kadar ikâlesi caiz olmaz. Çünkü ikâle kendi

baþýna bir hibedir. Yine bunun gibi, hibe eðer mahrem olan bir hýsýmýna yapýlýrsa, ondan da rücû


ancak ittifakla olur. Herhangi bir þey ki taraflarýn hâkime müracaat-larý ile hâkim o þeyi feshetse, o

þeyin feshinin hükmü ancak taraflarýn ittifaký ile olur.» Bu meselenin tamamý Bezzâziyye´dedir.

«Herhangi birþey ki, taraflar hâkime müracaat ettiklerinde hâkim fesheder ilh...» Bazý âlimler

demiþtir ki: «Açýk olan burada, «la» kelime-sinin düþmesidir. Asýl olan, ifade hâkimin feshettiði

deðil de, hâkimin feshedemeyeceði anlamýna gelir. Nitekim Hâniye´de de bu þekilde be-lirtilmiþtir.

Ýþte bu düzeltme ile yukarýdaki ifadenin mânâsý acýk olur. O zaman o ifadeden anlaþýlan, genel

olarak mahrem hýsýmlar ile diðerlerine yapý-lan hibeden rücûu hâkimin hükmiyle deðil ancak

taraflarýn karþýlýklý an-laþmasýyla olur.

«Eðer borç, borçlunun çocuðuna hibe edilirse ilh...» Aþaðýda, dayanýlan görüþün borçlunun

çocuðuna yapýlan hibenin geçerli ve caiz olduðu gelecektir. Sâyýhânî.

«Rücû hakký döner ilh...» Musannýfýn bu sözü, önceden Haniye´den naklettiðine dayanýr.

Kûhistânî´de bu söze itimad etmiþtir. Lâkin þu ka-darý var ki Musannifin oradaki, sözünde bu

Hâniye´den nakledilenin ak-sine itimad etmeye iþaret vardýr. Yani engel ortadan kalkarsa da rücû

hakký dönmez.

Ben derim ki: Dürer´in buradaki mutlak ifadesinde bir görüþ vardýr. Þöyle ki: Rücûa engel olan

sebeb bazen hibe edilen þeyin mülkiyetinden çýkmasýdýr. Sonra ayný þey yeni bir sebeble tekrar

hibe edenin eline geç-miþ olsa, bunda rücû hakký sabit olmaz. Bazen de rücûa engel sebeb evlilik

olur. Bu evlilik sonradan ortadan kalksa bile hibeden rücû hakký dönmez. Meselâ bir kimse evli iken

karýsýna birþey hibe etse, evlilik devam ettikçe o hibe ettiði þeyi ondan geri alamaz. Onu boþamýþ

olsa yine ala-maz. Çünkü hanýmýna hibede bulunduðu sýrada evlilik akdi mevcuttur. Nitekim bunu

fakihler açýkça zikretmiþlerdir. Ancak bu arada þu noktayý da belirtmiþlerdir: Meselâ, bir kimse hibe

edilen bir binaya bir oda ilâve etse, sonra o oda yýkýlsa o binada rücû hakký avdet eder. Veya hibe

edilen þeyi bir diðerine hibâ etmiþ olsa, sonra da rücû edip ayný þeyi geri alsa onda rüçû hakký

avdet eder. Öyleyse engelin kalkmasýndan kast olunan, ârizi engeldir. O halde hibe edilen mal

elden çýktýktan sonra, yeni bir sebeble hibe edilen kiþinin eline geçse ilk hibe eden tarafýndan

verilen deðil, sonradan meydana gelen bir mülk gibidir. O halde ikinci bir sebeble hibe edilen þeyin

hibe edilen kiþinin eline dönmesi bunun aksinedir. Bundan dönülebilir. Benim tesbit edebildiðim

noktalar bun-lardýr.

«Karþýlýklý kabz þarttýr ilh...» Taraflar akit meclisinde bulununca kar-þýlýklý kabz þarttýr. Akit

meclisinden sonra ise. taraflarýn izni ile olur. Eðer karþýlýklý kabz olmasa her ikisi de hibesinden

dönebilir. Veya yalnýz birisi kabzetse, yine kabzedenle kabzetmeyen eþit olduklarýndan yaptýk-larý

akitten rücû edebilirler. Gâyetü´l-Beyân.

«Sonucu bakýmýndan satým akdidir ilh...» Yani ivaz þartý ile yapýlan hibede her iki ivazda

kabzedilirse o zaman sonucu bakýmýndan satým akdi olur. Gâyetü´l-Beyân. Þu kadarý var ki, ivazýn

miktarýnda ihtilâf ederler-se, taraflara yemin gerekmez. Çünkü Makdisî´de Zahire adlý eserden

naklen þu ifade vardýr: «Taraflar yapýlan hibenin ivazlý olduðunda ittifak etseler, sonra ivazýn

miktarýnda hibe eden kiþinin kabzýndan önce ihti-lâfa düþseler hibe edilen þey mevcut ise hibe

eden kiþi hibe edilen ki-þiyi tasdik etmekte veya hibeden rücûunda veya helak olmuþsa onun

kýymetini almakta muhayyerdir. Ama eðer ivazýn aslýnda ihtilâf ederlerse o zaman makbul olan söz,

ivazý inkâr etmekte hibe edilen kiþinindir. Eðer hibe edilen þey mevcutsa hibe eden kiþi rücû

edebilir. Ama eðer hibe edilen þey hibe edilen kiþi tarafýndan tüketilmiþse hibe edene hiç bir þey

yoktur. Eðer hibe eden kiþi hibeden rücû etmek istediðinde hibe edilen kiþi, «Ben senin

kardeþinim» veya «ben ona ivaz verdim» veya «Sen onu bana tasadduk ettin» dese o zaman

makbul olan söz istihsânen hibe eden kiþinindir.» Özetle alýnmýþtýr.

«Fark vardýr ilh...» Babam Þeyh þöyle demiþtir: «Çocuk ile vakfede-nin arasýnda fark vardýr. Þöyle

ki: Vakfeden kiþi, araziyi vakfettiðinde de-ðiþtirilmeyi þart kýlarsa o deðiþtirme karþýlýklý ivaz ifade

edecek bir akitle meydana gelir. Bu akit de vakfedenin þartýna dahildir. Babanýn çocuðun malýný

hibe etmesi bunun aksinedir.» Remlî de, Minâh´ýn haþi-yesinde böyle demiþtir. Medenî.

Ynt: Hibe By: neslinur Date: 07 Þubat 2010, 23:33:29
MÜTEFERRÝK MESELELER FASLI

METÝN


Bir kimse cariyesini hibe etse, ama karnýndaki çocuðu hibe etmese veya cariyeyi karnýndaki

çocuðu iade etmesi þartýyla hibe etse veya hibe etse ve «Cariyeyi bana reddetmen þartýyla hibe

ediyorum» dese, veya cari-yeyi azad edilme þartý ile hibe etse veya onun ümmü´l-veled edilmesi

þar-týyla hibe etse, veya üçte biri ya da dörtte biri gibi muayyen bir kýsmýnýn geri verilmesi þartýyla

bir bina hibe etse veya bir kýsmýnýn ivaz olarak geri verilmesi þartýyla birþeyi hibe veya tasadduk

etse, hibe geçerlidir. Fakat birinci durumda istisna, diðer durumlarda da þartlar bâtýldýr. Çün-kü

istisna veya þart kýlýnan þey, hibe edilenin ya bir bölümüdür ya da belirsizdir. Hibe ise þartlarla bâtýl

olmaz. Ancak yukarýda da açýklandýðý gibi hibenin karþýlýðýndaki ivazýn bilinmesinin þart olduðunu

unutmayýnýz.

Bir kimse cariyenin hamlini (karnýndaki çocuðu) azat etse, sonra da o cariyeyi hibe etse, hibe

geçerlidir. Ama eðer cariyenin hamlini tedbir yapsa yan, «ben öldükten sonra o hürdür» dese,

sonra da cariyeyi hibe etse, bu hibe geçerli deðildir. Zira o hami bu kimsenin mülkiyetinde devam

etmekte ve onun mülkünden cariyeyi iþgal etmektedir. Fakat bi-rincisi bunun aksinedir. Nitekim

insanýn sýrf bir þartla borçlusunu borç-tan ibra etmesi geçerli deðildir.

Meselâ, bir kimse borçlusuna, «Yarýn gelirse veya sen ölürsen ba-na olan borcundan berisin» veya

«Bu hastalýðýndan ölürsen berisin» ve-ya kadýn kocasýna, «Bu hastalýktan ölürsem mehrimi sana

helâl ettim» dese, bu durumlarýn hepsinde ibra bâtýldýr. Zira burada tehlikeye sok-ma ve þarta

baðlama vardýr. Ancak olacak bir þarta baðlanýrsa geçerli olmasý için meselâ borçlusuna, «Eðer

senin üzerinde alacaðým varsa ben seni o alacaðýmdan ibra ettim» dese geçerli olur.

Yine bir kimse, «Eðer ben ölürsem benim alacaðýmdan berisin veya onu sana helâl ettim» dese.

caiz olur. Yapmýþ olduðu bu ibra vasiyet yerine geçer. Haniye.

Bir þeyi ömür boyu þartýyla hibe etse geçerli olur. O mülk hibe eden kiþinin hayatý boyunca

onundur. Hibe edilen kiþi öldüðü takdirde de onun vârislerine geçer. Çünkü þartý bâtýldýr.

Fakat, «Ben senden önce ölürsem mal senin, sen önce ölürsen be-nimdir» þeklinde yapýlan hibe

anlamýna gelen rukbâ caiz deðildir. Çün-kü rukbâ korkuyla talik ediliyor. Bu rükbâ geçerli olmadýðý

gibi verilen :þey ariyet olur. Þümnî. Zira Ýmam Ahmet ve diðer muhaddislerin, Resûlullah (S.A.V.)

dan rivayet ettikleri: «Her kim ki kendi hayatý kaydýyla bi-risine bir þeyi hibe ederse, hibe edilen þey

hayatý boyunca verilen kim-senin, sonra da vârislerinindir. Siz rukbâ þeklinde hibe yapmayýnýz.

Kim, «Ben senden önce ölürsem mal senindir. Eðer sen önce ölürsen benim» diyerek rukbâ akdi

yaparsa, rukbâ yapýlan þey yine verilen kimsenin vâ-rislerinin olur.» hadisine binâen rukbâ caiz

deðildir.

ÝZAH

«Karnýndaki çocuða hibe etmese ilh...» Hâmli istisna etmek üç kýs-ma ayrýlýr. Bir kýsmýnda hâmilde

tasarruf etmek caiz ve onu istisna etmek bâtýldýr. Hâmlî hibe etmek, nikâhta mehir, muhâlea´da

bedel yapmak ve kasten öldürülen kimsenin sulhüne suhl bedeli olarak vermek gibi. Bir kýsmýnda

ise tasarrufu caiz deðildir. Onu satmak, kiraya veya rehin ola-rak vermek gibi. Çünkü bu akitler

þartlarla bâtýl olduðu gibi hamlin istis-nasý ile de bâtýldýr. Bir kýsmýnda da hem tasarruf, hem de

istisna caiz olur. Vasiyet gibi. Çünkü hamli vasiyet etmek caizdir. O halde onu istisna etmek de

caizdir. Yakûbiye.

«Bir kýsmýnýn ivaz olarak geri verilmesi ilh...» Yani hibe vesadakadan bilinmeyen bir þeyin ivaz

kýlýnmasý böyledir.

«Bir bölümüdür ilh...» Metinde yukarýda geçtiði gibi ivazýn hibe edi-len þeyin bir bölümü olmamasý

þarttýr. Bu yapýlan þekillerde ise ivaz hi-benin bir bölümü olmaktadýr. Onun için bu þart bâtýldýr.

«Veya meçhuldür ilh...» Bir bölümü binanýn hibe edilme durumuna râci olduðu gibi ikinci olan

bilinmezlik de sadaka ve hibedeki ivaza râcidir. O zaman bu gerekçe birincisinin dýþýndaki üç þekli

içine almamakta-dýr. Öyleyse burada uygun olan Hidâye´nin bu þartlarýn bâtýl olduðuna dair yapmýþ

olduðu açýklamadýr. Þöyle ki, bu þartlar aktin muktezasýna aykýrýdýr. O halde, bu þartlar fasit

olduðundan hibe bunlarla bâtýl olmaz. Ancak burada, «Hibe þartlarla bâtýl olmaz.» sözü illetin

tamamlayýcýsý yapýlýrsa o zaman þerh ve metindeki þartlarýn fasit olmasýnýn illeti ta-mamlanmýþ olur.

«Unutma ilh...» Musannýf burada bu karine ile Zeylâî´nin, Nihâye´ye uyarak söylediði, «bir kýsmýnýn

ivaz olarak verilmesi þartýyla birþeyi hibe veya tasadduk etse» sözünde kapalýlýk olduðunu def için

iþaret etmiþtir. Zira eðer Musannýf burada bu sözüyle hibenin ivaz þartýyla yapýlmasýný istemiþse, o


zaman hibe de, þart da caizdir. Ancak o zaman da Musannýfýn, «þart bâtýldýr» sözü doðru olmaz.

Ama eðer Musannýfýn bu sözden, .kastý, hibe edilen þeyden bir bölümünü ivaz yapmak ise, o zaman

Musannýfýn «Hibe edilen þeyin bazýsýný ivaz etmek» sözü tekrar olur. Zira Musannýfýn «Hibe edilen

þeyden bir kýsmýný geri vermek þartýyla yapýlan hibe» sözü buna da þâmil gelir.

Zeylâî´nin, Nihâye´ye uyarak, «Bu sözde kapalýlýk vardýr» sözünün definin özeti þudur: Musannýf bu

sözü ile hibenin ivaz þartýyla yapýlma-sýný kasdetmiþtir. Ancak burada þartýn bâtýl olmasý da ivazýn

meçhul olma-sýndandýr. Ýþte Bahýr´da böyle ifade edilmiþtir. Sonra ben Sadrý Þerîa´nýn da bunu açýk

olarak zikrettiðini gördüm.

Sadrý Þerîa þöyle demiþtir: «Fakihlerin bu sözden maksatlarý, eðer ivaz meçhul olursa, fakat bilinen

bir ivaz þart kýlýnýrsa. o zaman þart geçerli olur.»

«Sýrf bu þartla ilh... »

PRATÝK MESELELER:

Bir kadýn kocasýnýn üzerinde olan mehrini kocasýna, kendisinden son-ra her evleneceði kadýný

boþama yetkisini kendisine vermesi þartýyla hibe etse, koca bunu kabul etmese, bazý âlimlere göre

kocanýn borçlu olduðu mehirden bu sözle ibra olunmaz. Ancak tercih edilen görüþe göre borçlu

kabul etmese bile alacaklý alacaðýný hibe etse geçerli olur.

Koca, hanýmýnýn bu isteðine uyarak, daha sonra evleneceði herhangi bir kadýný boþama yetkisini

ona vermiþ olsa, mehirden ibra geçerli olur. Eðer mehirden ibrayý kabul edip de hanýmýna boþama

yetkisi vermese bazý âlimlere göre bu ibra yine geçerlidir. Tercih edilen görüþe göre eðer

ev-leneceði kadýnýn koþama yetkisini ona vermese kadýnýn mehri yine avdet eder.

Yine bunun gibi, kadýn kocasýna, «Beni bundan sonra, dövmezsen veya sert muamele yapmazsan

veya þu þeyi bana hibe edersen ben seni kalan mehrimden ibra ettim.» dese, hüküm yine

yukarýdaki mesele gi-bidir. Her ne kadar bu þartlar hibenin þartlarýndan deðilse de yine ka-dýnýn

mehri avdet etmez.

Bir kimse karýsýna, «Mehrini bana hibe edene kadar babanýn evine gidemezsin.» dese ve kadýn

mehrini hibe etse, bu hibe bâtýldýr. Çünkü burada kadýn mükreh gibidir. Þemsü´l-Ýslâm da koca

karýsýný mehrini hi-be etmesi için dövmekle korkutsa, eðer erkek dövmeye kadir bir kimse ise o

korkutmanýn da ikrah olduðunu zikretmiþtir. Bahýr´da böyle bir korkutma ile karýsý mehrini hibe etse

mehir düþer denmiþtir.

Hibeyi þarta baðlama kabul edilemez. Nitekim, bir kadýn kocasýna, «Eðer þunu yaparsan mehrimden

berisin» dese, bu geçerli olmaz.

Bir kimse borçlusuna, «Ölene kadar senden malýmý alamazsam sa-na helâl olsun» dese bu þart

bâtýldýr. Çünkü þarta baðlamadýr. Zimmet-ten berâet de þarta baðlama sayýlýr. Bezzâziyye.

«Tehlikeye sokma ilh...» Çünkü, «Yarýn veya ölürsen» sözleri ala-caklýnýn yarýndan önce veya

borçludan önce ölmesi ihtimalini taþýr. Çün-kü, «sen ölürsen» sözünün anlamý ise, «yarýn gelirse

borç senin üzerin-dedir» demektir. Bu her iki durumda da yarýndan veya borçludan önce alacaklýnýn

ölmesi ihtimali de vardýr. Bu sebeble iki durumda da muhatara vardýr. Þeyhimiz böyle saymýþtýr.

Ben diyorum ki: Açýk olan, ancak maksat, «Sen eðer þu hastalýðýn-dan ölürsen» sözü muhataradýr.

Yani ölmesinde yararý olan kimse onun ölümünü ister. Yarýn gelirse sözü de taliktir. Ýbranýn da ne

talike ne de muhataraya ihtimali vardýr. Olan þarttan murad da ibra hâlinde mev-cut olan þarttýr.

Fakat, «Eðer ben ölürsem, borçtan berisin» sözü, þarta baðlama da-hi olmuþ olsa geçerlidir. Çünkü

bu söz vasiyettir. Vasiyet de þarta bað-lama sayýlýr.

Bu meselenin açýklamasý Müteferrikâtü´l-Büyû bahsinin, «þart bâtýl-dýr.» sözünde geçmiþtir.

«Ömür boyu ilh...» Hâmiþ´te, «Ömür boyunun anlamý þudur: Evimi bi-risine kendisinin yaþadýðý

sürece vermesidir, öldüðünde onun varislerine verilmesidir» denilmiþtir.

«Rukbâ caiz deðildir ilh...» Rukbâ birisinin diðerine, «Eðer ben sen- den önce ölürsem falan þey

senindir» demesidir. Bunun caiz olmadýðýný da Ahmed b. Hanbel, Ebû Davud ve Nesâî´nin merfû

olarak rivayet ettik-leri hadis ifade etmektedir. Rukbâ babýnda Hâkîm-i Þehîd´in, Kâfî adlý ese-rinin

hamiþinde de böyledir.

Bir kimse ölüme götüren baygýnlýk halinde, «Bu binam vakýftýr» de-miþ olsa, o vakýf olmaz, yine

miras olur. Yine ölüm hastalýðýnda, «Bu evim benden sonra ölenin üzerine vakýftýr» demiþ olsa veya

rukbâ yoluy-la, «Evim vakýftýr» dese bu sözler hiçbir þey ifade etmez.


Birisi, iki kiþiye, «Þu kölem sizden en çok yaþayanýndýr» dese veya «Þu kölem sizden en çok

yaþayana vakýftýr» dese bâtýldýr. Çünkü bu rukbâdýr.

Birisi diðerine, «Evim senin için hapistir» dese, yine bâtýldýr.

Naklettiðimiz bu görüþler Ebû Hanîfe ile Ýmam Muhammed´in görüþ-leridir. Ýmam Ebû Yusuf ise,

«Birisi diðerine, «Bu evim senin için hapis-tir» dese o adam onu kabzettiði an onun olur

görüþündeyim. «Hapis» sö-zü de bâtýldýr. Yine bunun gibi rukbâ yoluyla, «Bu bina senindir» demesi

de bâtýldýr» demiþtir.

Yine Ebû Yusuf, «Adamýn birisine, «Benim þu evim benim ömrüm bo-yunca senindir, onda otur»

dese bu hibe olur. Bu söz, «bu yemeðim sana-dýr, ye» «þu elbisem sanadýr, giy» sözleri

mesabesindedir. Eðer birisi di-ðerine, «Bu köleyi onun ve senin hayatýnýz boyunca sana hibe ettim»

de-se bu caiz olan bir hibedir. Fakat, «senin hayatýn boyunca» sözü bâtýldýr. Adam birisine, «Þu

binam hayatýn boyunca sana umrâ ettim» dese yine hibe olur. Adam birisine, «Sana þunu hayatýn

boyunca verdim. Ölürsen benimdir. Ben ölürsem de vârislerimindir» dese veya «Bu bana hibedir,

senden sonra da senden sonra ölenindir» veya bu evde seni hayatýn boyunca oturttum. Senden

sonra da senden sonra ölenedir» dese, ariyet olur.

«Eðer, «Bu ev senindir, senden sonra da, senden sonra ölenedir» derse o ev hibe olur. «Senden

sonra» sözü de lâðvdýr.» demiþtir.

METÝN

Karýsýna hediye olarak bir eþya gönderse, karýsý da karþýlýðýnda ona bir hediye gönderse, kadýn

ister açýk olarak hediyenin hibenin ivazý olduðunu söylesin ister söylemesin, zifaftan sonra

ayrýlsalar, koca ona gönderdiðini hibe olarak deðil, ariyet olarak gönderdiðini iddia ve yemin etse

ve geri almak istese, kadýn da göndermiþ olduðunu geri almak is-tese, her ikisi de verdiklerinden

dönebilirler. Çünkü burada ne hibe ne de ivaz vardýr.

Karý-kocadan birisi diðerinin gönderdiðini helak etmiþ olsa. onu taz-min eder. Çünkü âriyeyi helak

eden kimse onu tazmin eder. Haniye.

Borçlunun alacaðýný hibe veya ibra etmiþ olsa borçlusu kabul et-mese dahi o hibe veya ibra tamam

olur. Fakat eðer bu hibe veya ibra sarf veya selem aktinin feshini gerektirmiyorsa böyledir. Þu

kadar var ki, bunu mecliste ve meclisin dýþýnda geri almak isterse, alabilir. Çünkü bunda düþürme

anlamý vardýr.

Bazý âlimlere göre bu geri alma ancak mecliste olur. Ýnâye´de de böyledir. Þu kadarý var ki,

Seyrefî´de þöyle denilir: «Borçlu kabul etme-se ve ayrýlýncaya kadar reddetmese birkaç gün sonra

reddetmek istese sahih kavle göre reddolmaz.»

Þu kadarý var ki Müctebâ´da «Saðlam olan görüþe göre hibe tem-liktir. Ýbra ise düþmektir. Hibe

kabule muhtaçtýr, fakat düþürmek deðil» denmiþtir.

Üzerinde borç olmayan bir kimseye deyni temlik etmek bâtýldýr. An-cak þu üç þeyde bâtýl deðildir.

Havale, vasiyet ve temlik eden kimse deyni kabzetmesine borçludan baþkasýný musallat etmiþ olsa

geçerli olur. Ýþte bu meseledendir ki, kadýn oðluna babasýnýn üzerinde olaný hibe etse, mutemed

olan o oðlanýn babasýnýn üzerindekini almaya mu-sallat edilmesinin sýhhatidir.

Metinde zikredilen bu asla göre þu meseleler çözüm bulur: Birisinin diðerine borcunu, adamýn

kendisine borçlanmasý þartýyla ödese, bu vaiz deðildir. Borcu ödeyen kimse, borçlunun satým akdi

için vekili olmuþ olsa bile hüküm böyledir. Fusûleyn.

Þu mesele deynin temlikinden deðildir: Mal sahibi (alacaklý), «Fa-lan borçlu falan kimseye

ödeyecektir ve benim ismim borç defterinde ariyet olarak yazýlýdýr.» dese, bu ikrar geçerlidir. Çünkü

bu ikrar temlik deðil, ibradýr. Hakkýnda ikrar olunan þahýs da o malý kabzedebilir. Bezzâziyye. Bu

konunun tamamý Eþbâh´ta deyn hükümleri bahsindedir.

Alacaklý, «Benim falan üzerinde olan param falan kimseye verile-cektir.» dese, yine geçerli olur.

Bezzâziyye ve diðerleri.

Ben derim ki: Bu son meselelerin sýhhati kapalýdýr. Zira alacaðý ken-di nefsine izafe ettiðinden

temlik olur. Borcu üzerinde olmayan kimseye temlik etmek de bâtýldýr. Konu üzerinde düþününüz.

Eþbâh adlý eserde Ýmamýn tasarrufu bahsinde Bezzâziyye´nin Sulh bahsine nisbetle þöyle

denilmektedir: «Ýki kiþi, birisinin adýna divan»a yazýlmasý þartýyla anlaþsalar, atiyye divanda adý

yazýlý olana ait olur.»

Sadaka da hibe gibidir. Çünkü ikisi de teberrudur. O halde kabzedilmeyen sadaka geçerli deðildir.


Taksimi kabil olan bir ortak mal (muþa)da bir kýsmýný sadaka olarak vermek yine geçerli deðildir.

Sadakada rücû

da yoktur. Bu sadaka zengine yapýlsa da hüküm deðiþmez. Çünkü sa-dakada kastolunan ivaz deðil,

sevâbtýr.

Taraflar ihtilâf etseler, veren kimse, hibe olduðunu söylese alan ise sadakadýr dese makbul olan

söz, hibe edenindir. Haniye.

ÝZAH

«Ne de ivaz ilh...» Çünkü kadýn onu kocasýna hibenin karþýlýðý ola-rak vermiþtir. Kocanýn ariyet

olduðunu iddia ederek dönmesi ile artýk ivaza gerek kalmaz. O halde, kadýn da vermiþ olduðundan

dönebilir.

«Kabul etse dahi ilh...» Çünkü borcu hibe veya ibra etmekte düþür-mek anlamý vardýr. O yüzden

kabul etmese de tamamlanýr. H.

«Sarf veya selem akti ilh...» Çünkü sarf ve selem aktinde akit ka-bul etmeye baðlý bulunmaz. Çünkü

kabul onlarýn her ikisinde de feshi ge-rektirir. Ama hibe de kabul ettim dese, hibe aktinde fesih

olmaz. Minâh.

«Þu kadarý var ki, alabilir ilh...» Yani bu akit her ne kadar kabulsüz tamamlanýrsa da -ki onda

düþürme anlamý vardýr- þu kadarý var ki, onda temlik anlamý olduðundan geri de alabilir. H.

Eþbâh´ta þöyle denilmiþtir: «Ýbra reddi kabul eder. Ancak, birkaç mesele bunun dýþýndadýr.

Bunlardan birincisi, havale kabul eden kiþi, ona yapýlan havaleyi ibra etmiþ olsa, sonra da reddetse,

bunun reddi kabul edilmez. Ýkincisi, borçlu alacaklýya, «Sen beni ibra ettin» dese, alacaklý da tora

etmiþ olsa, dönemez. Üçüncüsü, alacaklý kefili ibra et-miþ olsa, bu ibrasýndan dönemez. Bazý

âlimlere göre de alacaklý kefili ibra etse de bu reddi kabul eder. Dördüncüsü, adam ibrayý kabul

etmiþ olsa, sonra da reddetse reddi makbul deðildir.»

«Düþürme ilh...» Bu söz genelleþmenin illetidir. Yani meclisin dýþýn-da da red geçerlidir. Çünkü

ibrada düþürme anlamý vardýr. Zira sarf tem-likin reddi ancak mecliste olabilir. Bu görüþ

Musannýfýn, «geri almak isterse, alabilir» sözünün illeti deðildir. Çünkü onun illeti temlik manasý

olan bir þeydir. Burada da sadece temik anlamý yoktur, düþürme anlamý ihtimali vardýr. Uyanýk ol. H.

«Þu kadarý var ki, Mücteba da ilh...» Bu söz fakihlerin hibe ve ibra-nýn bir yönüyle düþürme, bir

yönüyle temlik olduðu sözlerinden neþet eden temlikle düþürmenin birbirine benzemesini

düþündüren sözlerini defetmektedir. Bilindiði gibi bu defetme, meþhur olan görüþün muhalifi-dir.

«Temliktir ilh...» O halde hibe temlik olursa, kabule muhtaçtýr. Hâmiþ´te, «Herhangi bir kimse

hibenin temlîk olduðuna hükmetmiþse o kim-se cevaba yani kabul etmeye muhtaçtýr» denilmiþtir.

Minâh.

«Düþürmek ilh...» Her kim ki hibe düþürmektir dese, kabule muhtaç deðildir. Minâh. Hâmiþ´te de

böyledir.

«Kabzetmesine ilh...» Yani alacaklýdan baþkasýna deynin kabzýný temlik etse, o da kabzetse, geçerli

olur. Câmiü´l-Fusûleyn´de, «Üzerinde borç olmayan kimseye borcu hibe etmek caiz deðildir. Ancak

hibe eder ve kabzýna izin verirse caiz olur. Sikke caiz deðildir. Ancak borç üzerin-de olmayan

kimseyi deynin kabzýna yetkili kýlarsa, o zaman bu mesele, sanki o kabzettiði zaman ona hibe

edilmiþ gibi olur. Bu da ancak kabzla geçerli olur.» denilmiþtir. Uyanýk ol. Remli.

Sâyýhânî de þöyle demiþtir: «Üzerinde deyn olmayan kimseyi deynin kabzý için yetkili kýldýðý zaman

o, kabzda yetki verenin vekili olur. Sonra da kendi nefsi için kabzda asil olur.»

Bu ifade borcu kabz için yetki verilen borç üzerinde olmayan kimsenin kabzdan önce azlinin

geçerli oluþunu gerektirir. Alacaðýný üzerinde borç olmayan kimseye hibe ve kabzý için yetkili kýlsa

ve izin verse, o kimse de dirhemlerden olan alacak yerine dinarlar olsa, geçerli olur. Çünkü o hak

hibe edilen kiþinin olur. Bu sebeble deðiþtirme hakkýna da mâliktir. Bu alacaðýnýn kabzý için birisini

yetkili kýlsa ve bu yetki verme-de de onun zekât olduðuna niyet etse, caiz olur ve o zekâtýn yerine

geçer. Eþbâh´da olduðu gibi.

«Babasýnýn üzerinde olsa ilh...» Yani kadýn kocasýnýn üzerinde olan alacak mehrini oðluna hibe etse

ve oðluna da kabzetmesi için emretse, geçerli olur. Bezzâziyye. Medenî.

«Yetkili kýlýnmasýnýn ilh...» Yani kadýn oðluna, kocasýnýn üzerinde olan mehrî hibe etse ve

kabzetmek üzere yetkili kýlsa. Nitekim bu açýk-lamaya Musannifin meselenin baþýndaki, «Bu

meseledendir» demesi de iþaret eder.


Hâniye´de, «Kadýn kocasýndan olan oðluna, kocasýnýn üzerindeki meh-rini hibe etse, geçerli olan

görüþe göre, bu hibe geçerli deðildir. Ancak kadýn bu oðlunu kabetmeye yetkili kýlsa, bu hibe caiz

olur ve çocuk ba-basýndan kabzettiði zaman onun mülkü olur.» denilmiþtir.

Sarihin, «yetkili kýlar» sözünden maksat, Sâyýhânî ve diðerlerinin an-ladýðý gibi hükmen yetkili kýlma

deðil, açýk olarak yetkili kýlmaktýr. Þu kadarý var ki, eðer bu çocuk aklý ermeyecek bir çocuksa, o

zaman onu kabzetmek babasýna ait olur. Burada acaba, çocuða hibe edilen mehir miktarýný kendi

malýndan ayýrýp çocuðu için kabzetmek þart mýdýr? Veya üzerinde borç olan adamýn borç hibe

edildiði zaman yalnýz kabulü yeter-li midir? Bu araþtýrýlmalýdýr.

«Satým akdi ile vekili de olmuþ olsa ilh...» O halde eðer, müþteri-nin borcu karþýlýðýnda müvekkile

müþterini üzerinde´ olan alacak para vekilin mülkü olmasý þartýyla verilmiþ olsa, bu caiz deðildir.

«Deynin temlikinden deðildir ilh...» Yani þu gelecek mesele, üzerin-de borç olmayan kimseye deyn

temlik etmek meselesinden deðildir.

«Düþününüz ilh...» Bu itiraza þöyle cevap vermek mümkündür. Mak-sat, dýþ görünüþ bakýmýndan

benim falan üzerindeki alacaðým aslýnda benim deðil, falanýndýr demektir. O halde artýk bu

meselede kapalýlýk kal-maz. H.

Ben diyorum ki: Bu meselenin hilaf üzerine mebni olmasý mümkündür. Zira Kýnye´de, Aliyyi Sadi´ye

isnaden þöyle denilmiþtir: «Baba küçük oðluna kendi malýndan bir þeyi ikrar eder ve o ikrarýnda da

onu kendi nefsine izafe ederse, o zaman temlik etmiþ olur. Eðer kendi nefsine iza-fe etmeyerek

mutlak þekilde söylerse, meselâ, «Evimin altýnda biri veya þu evin altýnda biri oðlumundur.» derse,

ikrar olur.»

Kýnye adlý eserde daha sonra Necmü´l-Eimme Buhâriye´ye dayana-rak da, «Her iki halde de temlik

deðil, ikrardýr» denilmiþtir.

Minâh´ýn ikrar bahsinde de þöyle denilir: «Bu ifadeden anlaþýldýðýna göre, meselede hilaf vardýr. Þu

kadarý var ki, zikredilen asýl ancak meþ-hur olandýr. Bu asil üzerine de Haniye ve diðer kitaplarda

fer´î meseleler vardýr.»

Buna þöyle cevap verilir: Adamýn, «Benim alacaðým olan deyn» sö-zündeki izafe mülkiyet izafesi

deðil, nisbet izafesidir. Nitekim sarih de ikrar bahsinde, «Benim evimde olan herþey falanýndýr» gibi

sözlerin ik-rar olduðu þeklinde cevap vermiþtir. Fakihler de þöyle demiþtir: «Benim olduðu kabul

edilen veya bana nisbet edilen herþey» sözleri ikrar ifade sözlerdendir.» Allah daha iyisini bilir.

Bu mesele hastanýn ikrarý bahsinin hemen öncesinde geçmiþtir. Biz orada bu itirazlara buradan

daha güzel þekilde cevap verdik.

«Kabzedilmeyen sadaka geçerli deðildir ilh...» Yukarýda taksimi ka-bul olan birþeyin sadaka olarak

iki fakire verilmesi Musannýfýn, «On dir-hemi iki fakire vermek» sözünde geçmiþti.

Ben derim ki: Burada muþa (ortak mal) dan maksat, muþa olan bir þeyin bir bölümünü yalnýz bir

kimseye vermektir. O halde müþâdan mak-sat, taksime ihtimali olan bir muþadýr. Ýki fakire verilen

sadakada bunun aksine þüyu yoktur. Yukarýda geçtiði gibi. Bahýr.

«Zengine de yapýlsa ilh...» Hidâye´de yalnýz bu tercih edilmiþtir. Zi-ra zengine yapýlan sadakadan da

aile fertlerinin çok olmasý hasebiyle, sevap kasdedilebilir. Bahýr.

Bu görüþ, Rücû babýndan hemen önce, «Zengine yapýlan sadaka, hibedir» sözüne zýttýr. Umulur ki,

bunlarýn ikisi ayrý iki sözdür.

METÝN

PRATÝK MESELELER:


Bir kimse Devlet baþkanýna bir dilekçe yazarak belli bir topraðýn temlikini istese, sultan da bu

konuda tapu senedi (berat) düzenlenme-sini emretse, katibi de «Onu sana mülk kýldým» diye yazsa,

bu akit mec-lisinde kabule muhtaç mýdýr. Kýyasa göre, evet, þu kadarý var ki, adamýn meclisine

ulaþmasý güç olduðundan onun dilekçe aracýlýðý ile istekte bu-lunmasý, onun orada hazýr olmasýnýn

yerine geçer.

Kadýn kocasýna, kocasýnýn isteði üzerine kocasýnýn rahat geçimini temin için bir mal verse, kocasý

da o malý bazý borçlarýna verse, bakýlýr: Eðer kadýn onu kocasýna hibe veya karz etmiþse kadýn artýk

kocanýn alacaklýsýndan onu geri alamaz. Fakat kadýn mülkiyet kendisinin olmak üzere kocasýnýn

çalýþtýrmasý için vermiþse, kocasý deðil, kadýn o malý geri alabilir.

Bir kimse çalýþtýrmasý için çocuðuna bir mal verse, çocuk da onu çalýþtýrsa ve o mal çoðalmýþ olsa,


baba ölse, bakýlýr: Baba ona hibe ola-rak vermiþse hepsi onundur. Yok eðer hibe etmemiþse o mal

mirasa gi-rer. Bu konunun tamamý Cevâhirü´l-Fetâvâdadýr.

Birisine bir kap içinde bir hediye gönderilse, eðer o hediye baþka bir kaba aktarmakla lezzeti

gidecek cinsten ise, o kapta yemesi mubahtýr. Eðer o cinsten deðilse, bakýlýr: Eðer hediye eden ile

edilen arasýnda kar-þýlýklý yemek yedirme varsa, yine mubahtýr. Eðer ikisinin arasýnda böyle, bir

olay yoksa o kaptan yemesi mubah deðildir.

Birisi bir topluluðu yemeðe çaðýrsa, onlara ayrý ayrý sofralar kursa, bir sofrada oturan diðer

sofradan yemek alamaz. Sofrada oturan o yemekten isteyen, bir fakire, hizmetçiye, yabancý bir

kediye, ev sahibinin de olsa köpeðe veremez. Ancak yanýk ekmeði verebilir. Çünkü âdeten on-da

izin vardýr.

Eþbâh´ta, «Sýlatta, yani zekât, kefaret ve nafaka benzeri þeylerde zorlama yoktur. Ancak sýlâttan

dört þey müstesnadýr: 1) Þüf´â, 2) Karýnýn nafakasý, 3) Vasiyet olunan þeyin ayn´ýný vermek, 4)

Vakýftýr. Sayýlan bu dört þeyde vermediði takdirde zorlanýr» denilmiþtir.

Hakikaten ben Vehbâniye´nin beyitlerini Þurunbulâliye´nin Vehbâniye þerhindeki üslûba uygun

olarak yazdým ve þöyle dedim: Alacaðýný borç-lusuna hibe eden kimse mutlaka bu hibesinden rücû

edemez. Borcununun yarýsýndan ibra etmek de geçerlidir. Yazýya uygun görüþ de budur. Ka-dýn

kocasýna mehrini kendi yerine hac yapmasý için verirse veya zulmü terketmesi için mehrini ona

hibe ederse, her iki durumda da sözünü yerine getirmedikçe hüsrana uðrar ve mehirden de

kurtulamaz. Bir er-kek karýsýný boþama yetkisini mehrinden kendinin zimmetini ibra etmesi ve diðer

bir kadýnla evlenmesine þarta baðlarsa yani, «Senin üzerine evlendiðim ve sen beni mehrinden ibra

ettiðin zaman boþsun» dese, ka-dýn da ben, seni mehrimden ibra ettim dese, erkek, kadýnýn bu

ibrasýný reddetse, ikinci bir kadýnla evlenmeye imkân bulur, boþamayý þarta bað-lanan karýsýnýn

talâký da vaki olmaz. Birisi sattýðý malýn bedelini kabzettikten sonra, müþteriyi malýn semeninin

zimmetinden ibra etse, bu ibra geçerlidir. Müþteri satýcýya evvelce verdiði semene döner. Yani borç

gibi olur ki onu geri alýr. Bu, alacaklý borçluyu ondan hakkýný tamamen al-dýktan sonra ibra etse

yani, «Seni alacaðýmdan ibra ettim.» dese, bor-cunun dönüp ona verdiði parayý almasý gibidir ve

daha acýktýr. Bir kimse arsayý deðil, üzerindeki binayý hibe etse, hibesi geçerli olur. Bana göre

bunda üzerinde durulacak bir nokta vardýr. Düþününüz.»

Ben derim ki: Bu konuda duraksamanýn açýklamasý þudur: Fakihler Rehin kitabýnda, «Bir kimse, bir

arsayý deðil binayý rehin etmiþ olsa ve ya bunun aksine binayý deðil, altýndaki arsayý rehin etmiþ

olsa, bu rehin geçerli olmaz. Çünkü bu ortak mal gibi olur. Þayi bir þey de rehin or-tak verilemez.»

demiþlerdir.

Ben, Hâherzâde´den Ýmâdiye´de nakledilen, «Borcu hibe eden kimse rücû ederek onu geri alamaz.»

sözüne yukarýdaki beyitte, «daha acýktýr» sözü ile iþaret ettim. Bazý meþâyih de bunu tercih etmiþtir.

Bir kimse, daha sonra evleneceði kadýný boþama yetkisini ilk karýsýna vermiþ olsa bile, ikinci

kadýnla evlenebilir. Ýlk hanýma verilen boþama yetkisi, bir borçtan veya mehirden ibra karþýlýðýnda

olmuþsa, ikinci evlilikle bu ibra bâtýl olur. Koca bu evlilikle yemininden dönmüþ sayýlmaz.

ÝZAH

«Devlet baþkaný emretse ilh...» Devlet baþkanýndan dilekçe vererek bir topraðýn temlikini istemek

ve buna karþýlýk Devlet baþkanýnýn iste-nilen yeri tapu senedi (berat) düzenleyerek temlik etmesi,

ancak sahipsiz yerde veya sultanýn özel mülkünde mümkündür. Ama eðer sultan bu iki yerin

dýþýnda buna bir yer temlik ederse, Devlet baþkaný dilediði za-man o kimseyi o mülkten çýkarýr.

Nitekim bu husus öþür ve haraç bah-sinde geçmiþtir.

«Karz olarak vermiþse ilh...» Bu bahis; koca, karýsýnýn malýnda ta-sarruf etse ve bu tasarrufun

karýsýnýn izni ile olduðunu iddia etse, konu-sunda gelecektir.

«Eðer hibe etmemiþse o mal mirastýr ilh...» Yani, babasý ona malý verdiði zaman kendisi adýna

çalýþtýrmasý için vermiþtir ki, bu miras olur.

PRATÝK MESELELER :

Birisi diðerine bir miktar dirhem vererek, «Bunlarý infak (istihlâk) et» dese o da bunu yapsa karz

olur.

Birisi diðerine bir elbise vererek, «Bunu giyin» dese, o da giyse hibe olur.

Dirhemle elbise arasýndaki fark nedir ki, her ikisinde de temlik ol-duðu halde birisinde hibe,

diðerinde karz olmaktadýr. Ýkisi arasýndaki fark þudur: Temlik bazan bir karþýlýkla yapýlýr. Bir þeyin

karþýlýðýnda bir þeyi temlik etmek ise bir menfaati temlik etmekten daha aþaðýdýr. Ýþte bu karþýlýklý


temlik dirhemlerde mümkündür. Zira dirhemleri karzetmek caizdir. Fakat elbisenin temliki bunun

aksinedir. Zira elbise verilerek, «Bu-nu giyin» denildiði zaman, bundan örfen yalnýz, hibe temliki

anlaþýlýr. Velcâlîciye.

Yine Velvâlîciye´de þöyle denilir: «Ortaklardan birisine mal mevcut iken «Kârdan olan hissemi sana

hibe ettim» dese, bu hibe geçerli olmaz. Çünkü bu, taksimi kabil olan birþeyi müþâen (ortak olarak)

hibe etmek olur ki, bu geçerli deðildir. Fakat ortaðýn malý istihlâk etmesi halinde, «Kârdan olan

hissemi sana hibe ettim» dese, bu hibesi geçerlidir.»

Bir kimse ziynet eþyasý olarak karýsýna verse, karýsý da onlarý kulla-nýrken ölse, öldükten sonra

kadýnýn kocasý ile vârisleri arasýnda ihtilâf çýksa, vârisler hibe olduðunu iddia ederken koca da

ariyet olarak ver-diðini iddia etse, makbul olan söz yeminle birlikte kocanýn sözüdür. Zira koca

hibeyi reddetmektedir. Bu mesele daha iyi anlaþýlmasý için hibe ki-tabýnýn baþýnda

Hizânetü´l-Fetâvâ´dan naklen yazdýklarýmýza bakýnýz.

Remlî þöyle der: «Ýþte bu halkýn (avamýn) çoðunun, «Kadýnýn cinsî yönlerinden yararlanmak kadýna

verilen eþyanýn temlikini gerektirir.» iddiasýný açýk olarak reddetmektedir. Þüphe yok ki avamýn bu

iddiasýnýn bozuk olduðunda þüphe yoktur.»

Bidâye´den yapýlan bu naklin açýk anlamý kadýnýn giydiði elbisele-ri de kapsamýna alýr. Ancak bu

kapsama, kadýnýn kocasý üzerindeki farz olan elbisesinden fazlasý girer. Ýþte bu görüþe hibe

kitabýnýn baþ tara-fýnda Musannýfýn, «Çocuðuna elbise yaptýrsa, çocukta bu elbiseyi giyse, baba

artýk, giydirdiði zaman açýk olarak ariyet olduðunu söylemese, ondan rücû edemez.» sözü de bu

yazýlanlara delâlet eder. Bu duruma gö-re, bir kimse kendi çocuðuna yapmýþ olduðu farz olan

elbiseden rücû edemezse, karýsýna aldýðý, kendisine farz olan elbiselerden de rücû ede-mez.

«Mutlaka ilh...» Yani borçlusuna alacaðýný hibe ettiði zaman, borç-lusu ister kabul etsin, ister

etmesin, rücû edemez. Bazý âlimler tarafýndan «Borçlunun hibeyi kabul etmesi, gerekir» denilmiþtir.

Ýþte bu âlim-lerin sözünden Bahr adlý eserdeki ifadelere itiraz ortaya çýkar. Zira Bahir sahibi,

Hibeden rüçû babýnýn baþ tarafýnda þöyle demiþtir. «Hibe eden kiþi kayýtsýz olarak hibe ederse bu

hibe, hibe edilen þeyin aynýna yönelir. O halde alacaklý, borçlusuna alacaðýný hibe eder, o da bunu

kabul ederse dönemez. Ama kabulden önce bunun aksine, dönebilir. Çünkü kabulden önce bu

hibe deðil düþürmektir» Zannediyorum ki, Bahýr sahibi red ile rücûu birbirine karýþtýrmýþtýr.

«Borcunun yarýsýndan ibra etmek de sahihtir ilh...» Kâdýhân, «Ýki or-tak arasýnda müþterek bir

alacak olsa, ortaklardan birisi hissesini borç-luya hibe etse geçerli olur. Ama eðer hissesini deðil

de borçlusuna bor-cun yarýsýný hibe etse, o zaman´ bu hibe borcun dörtte birinde geçerlidir. Çünkü

mutlak alacaðýn yarýsý yine her iki ortaðýndýr. Nasýl kî bir kimse ortak kölesinin yarýsýný birisine hibe

etse, kölenin yarýsý deðil, dörtte bi-ri hibe edilmiþ olur» demiþtir. Hâmiþ´te de böyledir.

«Hac yapmasý için ilh...» Bu ifade, iki meseleyi içine alýr. Birincisi, kadýnýn mehrini kocasýnýn hac

yapmasý için terketmesi halinde koca o para ile hac yapmasa, Muhammed bin Mukatil´e göre kadýn

mehrini ko-casýndan geri alabilir. Çünkü kadýn bu hibeyi bir karþýlýk þartýyla yap-mýþtýr. Bu karþýlýk

olmayýnca, kadýnýn hibeye rýzasý da yok olur. Rýzasýz bir hibe de geçerli deðildir.

Ýkincisi, kadýn kocasýna mehrini kendisine zulmetmemesi .þartýyla hi-be etse, koca da kabul etse,

hibe geçerli olur. Sonra koca yine zulmetse, bu hibe yapýlmýþ ve bitmiþtir. Bazý âlimlere göre de

eðer koca hibeden sonra yine zulmederse, kadýnýn hibesi geçerli deðildir, çünkü þartý yerine

gelmemiþtir. O halde kadýnýn mehri devam eder. Hâmiþ´te de böy-ledir.

«Þarta baðlarsa ilh...» Metinde nazým halindeki bu beyt Þurunbulâliye´den sorulan bir meselenin

cevabýdýr. Þöyle ki, erkek karýsýna, «Se-nin üzerine ikinci bir kadýnla evlendiðim ve sen beni

üzerimdeki mehrinden ibra ettiðin zaman sen boþsun.» dese sonra da karýsýnýn mehrinin tamamýný

verdiðini, kendisini ibrayý gerektirecek birþey kalmadýðýný id-dia etse, kadýn kocanýn bu iddiasýný

inkâr etse erkeðin iddiasý her ne kadar kadýnýn hakkýnýn düþmesine bakýlarak kabul edilmese de

erkeðin hâniþ olmamasý için þartýn yarlýðýnda ihtilâf ettiklerinde erkeðin sözü ka-bul edildiði gibi

burada da erkeðin sözü kabul edilir mi? Þurunbulâliye bu meseleye þöyle cevap vermiþtir: «Ýbranýn

reddi hânis olmayý gerek-tirmez. Zira kadýn mehrinin varlýðýný iddia ederken, erkek de verdiðini

iddia ederek kadýnýn iddiasýný reddederse, erkeðin reddi hânis olmayý gerektiren ibranýn geçersiz

oluþunda muteberdir. Ancak bu kimse ver-diðini iddia derse, o zaman reddi muteberdir. Nitekim

ileride geleceði gibi bir kimsenin deynini kabzetse, sonra da borçlusunu ibra etse, borç-luda o

ibrayý kabul etse, bu ibra geçerli olur ve borçlu alacaklýnýn kabzettiðini de geri alýr.» Özetle.

Bundan anlaþýlan, eðer borçlu ibrayý kabul etmezse, ibra geçerli ol-maz. Ben bunu, mücerret

ibradan hânis olma zannýný def için yazdým. Bu meselenin açýklamasýný öðrenmek için sarihin


Talâký þarta baðlama ba-býnýn sonuna bakýlsýn.

Hâmiþ´te þöyle denilmiþtir: «Adam karýsýnýn talâkýný ikinci bir ka-dýnla evlenmek ile birinci kadýnýn

mehrinden ibrasýna baðlasa, bu þar-ta baðlamadan sonra erkek ikinci bir kadýnla evlense, kadýn da

kocasý-ný mehrinden ibra ettiðini iddia etse, erkek bu iddia karþýsýnda mehrin tamamýný verdiðini

iddia etse, makbul olan, hânis olmamasý için kocanýn sözüdür.»

Þu kadarý var ki Eþbâh´ta da, «Hükümden sonra ibra geçerlidir. Eðer erkek karýsýnýn talâkýný

karýsýnýn mehrinden ibrasý þartýna baðlasa, sonra da mehrin karýsýnýn talâkýný karýsýnýn mehrinden

ibrasýný talik etse sonra da mehrin hepsini verse bu talik yine ibtal olmaz. Ýbra ettiði takdirde

dü-þürme yoluyla ibrasý meydana gelir.» denilmiþtir. Hâmiþ´te de böyledir.

«Evlenmeye zafer bulur ilh...» Þurunbulâliye´nin ifadesi þöyledir: «Yani þarta raðmen karýsýna

zulmetmeye nail olur. Çünkü karýsý ikinci eþ ile birlikte onun nikâhýnda kalýr. Zira þarta baðlanan

boþama ikinci kadýnýn boþamasý deðil, birinci kadýnýn boþamasý idi. O da meydana gel-miþtir.»

BÝR FAYDA:

Yararlý bir açýklama:

Zâhidî, Kadý Abdülcebbâr´ýn, Haviü´l-Mesâilü´l-Münye ismindeki kita-býnýn üstüne þunu yazmýþtýr:

«Düðünde gelinin üzerine yaslanacaðý yas-týðý birisi kaçýrsa ve satsa, eðer o yastýk birisinin

kaçýrmasý için oraya konulmuþsa, onun parasýný yemesi helâldir.»

Ben diyorum ki: Buna kýyasla düðün ve mevlütlerdeki mumlarý almak da helâldir. Remli, Minâh

üzerine.

Ynt: Hibe By: ceylannur Date: 04 Nisan 2011, 20:34:07
ALLAH razý olsun payalsýmýnýz için
Ynt: Hibe By: Sevgi. Date: 20 Nisan 2023, 05:22:53
Esselâmu Aleyküm bilgiler için Allah sizlerden razý olsun kardeþim
Rabbim ilmimizi artýrsýn inþaAllah
Ynt: Hibe By: admin Date: 28 Nisan 2023, 21:27:57
Rabbim bizlere hayrýn ve iyiliðin ýþýðý kýlsýn inþallah.

radyobeyan