Hibe By: neslinur Date: 07 Þubat 2010, 23:22:19
Reddü´l Muhtar / Hibe
HÝBEDEN RÜCÛ BABI
MÜTEFERRÝK MESELELER FASLI
HÝBE KÝTABI
METÝN
Hibe bahsinin ariyet bahsinden sonra gelmesinin sebebi açýktýr.
Hibe, sözlükte; mâlik olsun, olmasýn, bir diðerine yardým ve ihsan-da bulunmaktýr.
Bir terim olarak hibe, bir þeyi meccânen, ivazsýz (karþýlýksýz) olarak bir baþkasýna temlik etmektir.
Ývazsýzlýk hibenin þartý deðildir.
Bir kimse diðerine, birisinin üzerindeki alacaðýný temlik ederek kab-zýný emrederse, geçerli olur.
Çünkü bu temlik nesnenin hibesine rücû eder.
Hibenin sebebi, hibe edenin hayrý irade etmesidir. Hayrý irade eden kimse sevgi ve güzel sena gibi
dünyevi bir karþýlýk göreceði gibi, hüsnü niyetli olduðu takdirde, uhrevî karþýlýklar da görür.
Ýmam Ebû Mansûr þöyle der: «Müminin çocuðuna tevhid ve imaný öðretmesi nasýl vecibse, ona
iyiliði ve cömertliði öðretmesi de öyle vacip-tir. Zira her hatanýn baþý dünya sevgisidir.» Nihâye.
Hibe mendûbtur. Kabulü ise sünnettir. Resûlulah (S.A.V.), «Birbirinizi sevmeniz için hediyeler
veriniz.» buyurmuþtur.
Hibe yapan kimsede bulunmasý gereken sýhhat þartý âkil, bulûð ve mülktür. O halde çocuðun,
mükâteb de olsa kölenirv hibesi geçerli de-ðildir.
Hibe edilen þeyde bulunmasý gereken sýhhat þartý ise, taksimi ka-bil olan þeylerde muþa (ortak)
olmamasý, makbuz (kabza müsait) ve baþkasýndan ayrýlmýþ olmasý ve ileride açýklanacaðý üzere
baþkasýyla meþgul olmamasýdýr.
Hibenin rüknü, ileride açýklanacaðý gibi icâb ve kabuldür.
Hibenin hükmü ise. hibe olunan þahsa lüzum ifade etmeyen mülkün sübutudur. Çünkü hibe edenin
hibeden dönme ve fesih hakký vardýr.
Hibede muhayyerlik þartý yoktur. Fakat hibe eden kimse hibe ettiði kimseye muhayyerliði þart koþar
ve o da birbirlerinden ayrýlmadan önce o þartý kabul ederse, hibe geçerli olur.
Bu tabirin muktezasýnca muhayyerlik þartý ile hibe yapýlsa, hibe geçerli, þart batýldýr. Halbuki gerçek
böyle deðildir. Eðer böyle olmuþ olsaydý, hibe olunan kimsenin ihtiyerý meclis ile takyit edilmezdi.
Öyleyse doðrusu þöyle demesiydi: «Hibenin sahih olmamasý muhayyerlik þartý iledir.» Ayrýca ibra
meselesinde teþbih edatý olan «keza»yý atmalýydý. Çünkü muhayyerlik þartýyla yapýlan ibrada ibra
sahih, þart batýldýr. T. Þu kadarý var ki, ibra meselesinde iki görüþ vardýr. Birisi ibranýn sahih, þartýn
batýl olmasý, ikincisi ise, ibranýn da batýl olmasýdýr. Þarihin burada ikinci rivayeti kabul ettiðini
sanýyoruz.
Vâhib (hibe eden) hibe olunan kimsenin zimmetindeki hibenin da-vasýndan muhayyerlik þartý ile
ibra ederse, ibrasý geçerli olur. Ancak koþ-muþ olduðu muhayyerlik þartý bâtýldýr. Hülâsa.
Fasit þartlarla hibenin bâtýl olmamasý da hibenin hükümlerindendir. O halde kölenin azad edilmesi
kaydýyla birþey hibe edilmesi halinde hibe geçerli þart bâtýldýr.
Hibe, «sana hibe ettim», «Sana verdim.», «Þu yemeði sana yedirdim» gibi icâb sözleriyle, bu sözler
þaka yollu söylense bile, geçerlidir. Fakat, «Sana tarlamý yedirdim» dese, bunun aksine ariyet olur.
Bu sözle ancak tarlanýn gelirini baðýþlamýþ sayýlýr. Bahýr.
Hibe, «Bu cariyenin fercini sana hibe ettim.» gibi kendisiyle hibe edi-len þeyin bütünü kastedilen
parçanýn hibesiyle de, «O þeyi senin için kýldým.» demekle de geçerli olur. Fakat. «Bu þeyi senin
ismine kýldým.» veya «Bu cariyeyi sana helâl kýldým.» demekle öncekinin aksine hibe olmaz. Ama
eðer bunlardan önce hibeyi ifade edecek bir söz varsa, bun-larla da hibe geçerli olur. Hülâsa.
ÝZAH
«Sebebi açýktýr ilh...» Çünkü hibeden önce açýklanan ariyet bir þe-yin menfaatinin karþýlýksýz
temlikidir. Hibe ise þeyin kendisinin karþýlýksýz olarak temlik edilmesidir.
«Meccânen ilh...» Ýbni Kemal vasiyetin hibe tarifinin dýþýnda kalmasý için bu ifadeye «halen»
kelimesini ekleyerek, «Bir ayný meccânen ve pe-þinen temlik etmektir.» demiþtir. Çünkü vasiyet de
bir þeyi bir kimseye mec-cânen temliktir. Ancak bu temlik! peþin olarak deðil, gelecek için
yapýl-maktadýr.
«Ývazsýz ilh...» Yani ivaz þartý kýlýnmadan. O halde burada, «þart» ke-limesi düþürülmüþtür.
Musannýf da Kenz´de olduðu gibi, «meccânen» kelimesi yerine, «Ývazsýz» deseydi, ifade daha açýk
olurdu. Zira meccâ-nen kelimesinin anlamý da karþýlýksýz demektir. Yoksa meccânen ifade-si, ivazýn
þart olmamasý anlamýna gelmemektedir.
Ebussuud gibi Hâmevî de buna itiraz ederek, «Ývazsýz kelimesi, ivazýn þart olmadýðýna delildir.
Çünkü ivaz þartýyla hibe, ývazsýzlýðý þart koþ-mayý nakzeder. Bu yüzden, ikisi bir araya nasýl
getirilir.» demiþtir. O hal-de Musannifin bu yanlýþ ifadesiyle maksat tamamlanmamaktadýr. Çünkü
burada maksat tarifin hem ivazsýz, hem de ivazlý hibeyi kapsamasýdýr. Azmiye´de de dikkat çekildiði
gibi, eðer bu kastedilmezse, ivazlý hibenin tariften çýkmasý gerekir.
Ben derim ki: Gerçek þudur ki, eðer, «bilâ ivaz (ivazsýz)» tabirinin üzerindeki «ba» harfi cerri
mülâbese anlamýna alýnýr, hazfedilen bir vas-fa ait kýlýnarak temlik kelimesine hâl yapýlýrsa, o zaman
zikredilen mah-zur ortaya çýkar. Fakat eðer o hazfedilen vasfý hâl yapmayýp ikinci ha-ber yapýlýrsa, o
zaman o mahzur ortaya çýkmaz. O zaman mânâ þöyle olur: Hibe, satým akdi ile kira akdinin aksine
ivaz þartý olmadan bir ayn´ýn temlikidir. Bu durumda zikredilen itirazlar vârid olamaz.
«Ývazsýzlýk hibenin þartý deðildir ilh...» Ývazlýk hibenin þartý olsaydý, bu tarif ivazlý hibeyi içine
almazdý. H.
«Alacaðýný temkîl ederek ilh...» Bu söz takdir olunan bir sorunun cevabýdýr. Þöyle ki, Musannýfýn
«ayn» kelimesi ile kayýtlamasý, borçlusu olmayan bir kimsenin alacaðýný bir baþkasýna hibe yoluyla
temlik et-mesini, sahih olduðu halde, hibenin tarifi dýþýnda býrakmaktadýr. Çünkü, alacak ayn
deðildir. Ýþte Musannýf bu mukadder soruya bu ifade ile cevab vermektedir. Yani taraftaki ayn hem
peþin ayný, hem de gelecekteki ayný içine almaktadýr. O halde bir diðerinin üzerindeki alacaðýný
borçlu-suna deðil, bir baþkasýna temlik ettiðinde, ayn olmasý bile kabzettiði an ayn olur.
Fuzalâ´dan bazýlarýna göre bundan dolayýdýr ki, baþkasýnýn üzerin-deki alacaðýný temlik etmek
ancak kabzla tamamlanýr. Kabzdan önce hi-be eden dönebilir veya kabzdan men edebilir. Çünkü
onun kabzý ancak mâlikin niyabeti ile mümkündür. Ýþte «Hibe edilen kimse, hibe edileni
kabzetmeden hibe eden ölürse» meselesi bu görüþ üzerine bina edilmektedir. Düþün.
Bu meselede bir diðerine temlik edilen alacaðýn kabz emri ayný mec-liste mi verilmelidir, yoksa
daha sonra mý? Açýk olan, hibe ettiði mecliste vermesidir.
Adam alacaðýný borçlusuna hibe ederse, bundan geriye dönemez. Çünkü bu temlik mecazen
ibradýr. Mecazi olan birþey de nakzedilemez. Allâhu teâlâ en iyisini bilir.
«Sahih olur ilh...» O adam parasýnýn alýnmasý hususunda mâlikin vekili gibi olur.
Bahýr´da, Muhit´ten naklen þöyle denilmiþtir: «Birisi diðeri üzerinde-ki alacaðýný bir baþkasýna hibe
ederek kabzýný emretse, o da alacaðý kabzetse, bu hibe istihsânen caizdir. O halde kabzeden adam
alacaðý mâlikin yerine ve niyabet hükmü ile kabzediyor, sonra da hibe hükmüy-le kendi nefsi için
kabzetmiþ oluyor. Eðer hibe eden kabzý için izin ver-mezse, kabzetmesi caiz olmaz.»
Ebussuud da, Hâmevî´den naklen þöyle der: «Bu ifadeden anlaþýlý-yor ki, insanýn kendisi için
dondurulmuþ bir alacaðýný onun izinsiz olarak alýnmasýndan sonra, kabza için vermedikçe, bir
diðerine hibe yoluyla tem-lik etmesi geçerli deðildir. Ama eðer kabza izin verirse geçerli olur. Bu bir
fetva hadisesidir.»
Eþbâh´ta da böyle bir temlikin geçerli olduðu söylenmiþtir. O za-man hibe edilen þahýs önce
müvekkil adýna alýyor, sonra da kendisi için. Bu ifadenin gereði, kabzdan önce onu alacaðý
kabzetmekten azledebilmesidir.
«Ýmam þöyle der ilh...» Ýmam Ebû Mansur´un bu sözü hibenin uhrevi kýsmýný beyan etmektedir.
«Mükateb de olsa ilh...» Mükâtebin dýþýndaki müdebber, Ümmü´l-Veled ve yarý köle olan köleler de
öncelikle hibe yapamazlar.
«Sýhhat þartý ilh...» Yani sýhhat üzere devam etmesi izahý ileride gelecektir.
«Makbuz ilh...» Birisi incisini kaybetse, kaybettiði inciyi, «Ara bul, senin olsun.» diyerek birisine
hibe etse, o da bularak kabzetse, geçerli olur mu? Ebû Yusuf, «Bu fasit bir hibedir. Zira bu hibe
güvensizlik üze-rine yapýlmýþtýr. Emniyetsiz hibe de geçerli deðildir.» demiþtir. Ýmam Züfer ise bu
hibenin caiz olduðunu söylemiþtir. Haniye.
«Taksimi kabil olan þeylerde ortak (muþa) olmamasý ilh...» Açýkla-masý ileride gelecektir. Nesnenin
ortak olmamasý þartý hibeye aittir. Fa-kat ortak olan bir þeyin iki kiþiye sadaka verilmesi, saðlam
görüþe göre caizdir. Bahýr. Bunun aksine ortak olan bir þeyin bir kýsmýnýn sadaka edilmesi geçerli
deðildir. Nitekim, Hibenin müteferrikât bahsinin sonun-da ortak malýn hükümleri zikredilmiþ,
Câmiü´l-Fusûleyn´de de ortak malýn hükümleri için bir baþlýk konulmuþtur.
FAYDALI BÝR MESELE :
Birisi evinin yarýsýný ortak olarak hibe etmek istese, hibenin geçerli olmasý için evin yarýsýný belirli
bir para karþýlýðý hibe etmek istediði kim-seye satar, sonra da onu borcundan ötürü ibra eder.
«Ýcab ilh...» Hizânetü´l-Fetâvâ´da þöyle denilir: «Birisi oðluna bir
mal verse, oðul o malda tasarruf etse, mal yine babanýndýr. Ancak tem-like delâlet edecek bir delil
olursa, o zaman mal babanýn deðil oðlunun olur. Biri.
Ben derim ki: Hýzânetü´l-Fetâvâ´nýn ifadesi, ifade ediyor ki, hibe için icâb ve kabulü bizzat telâfuz
etmek þartý deðildir. Hibe için temlike de-lâlet eden karineler yeterlidir. Meselâ, birisi bir fakire
birþey verse, ne veren, ne de fakir hiçbir þey söylemeseler, bu geçerli bir hibe olur. Hedi-ye ve
benzeri þeylerde de böyle olur. Bu unutulmasýn.
Buna þu þekilde örnek verebiliriz: Bir kimse karýsýna veya bir baþ-kasýna birþey verse ve, «Bu þeyi
sana hibe ettim.» dese, o da, «Kabul ettim.» demeden o þeyi kabzetse, geçerli olur. Çünkü hibe
konusunda kabz, rükün yerine geçer. O halde adamýn kabzetmesi, «Kabul ettim.» anlamýna
gelmektedir. Velvâlîciye.
Ýbni Melek, Mecmâ adlý eserin þerhinde. Muhit´ten naklen þöyle der: «Adam hibe ettiði zaman hibe
edilen þeyin kabzýný da emrederse o kabz meclisle sýnýrlý olmaz. Onun o meclisten sonra
kabzetmesi de caizdir.»
«Kabuldür ilh...» Bunda ihtilâf vardýr. Kûhistânî´de, «Ben sana hibe ettim.» sözüyle hibe geçerlidir.
Bu gösteriyor ki, kabul hibenin rüknü deðildir. Nitekim buna Hülâsa ve diðer kitaplarda da iþaret
edilmiþtir.. Kirmânî de hibede icâbýn tam bir akit olduðunu zikretmiþtir. Mevsut adlý eserde de,
«Hibede kabz, satým akdindeki kabul gibidir.» denilmiþtir. Bun-dan dolayý eðer alacaðýný
borçlusuna hibe etmiþ olsa, borçlunun, «Kabul ettim» demesine ihtiyaç kalmaz. Kirmanî´de olduðu
gibi, þu kadarý var ki, Kâfî ve Tuhfe adlý eserlerde kabulün de rükün olduðu zikredilmiþtir. Hibede
icâba ihtiyaç olduðu Kirmanî´de de zikredilmiþtir. Çünkü insanýn malý bir diðerine temliksiz intikâl
etmez. Kabule de ihtiyaç vardýr. Çün-kü hibe mülkü baþkasýna sabit kýlmaktýr. Ancak adam hibe
etmeyeceðine yemin etse, sonra da hibe etse, karþýdaki kabul etmese bile hânis (ye-minden
dönmüþ) olur. Çünkü yeminden maksadý cömertliðini açýða vur-mak deðildir. Halbuki burada
cömertliðini açýða vurmaktadýr. Doðru olan Kirmanî´deki birinci görüþtür. Yani hibe kabule muhtaç
deðildir. Zira, Tevilât adlý eserde de açýkça, «Kabul gerekli deðildir.» denilmiþtir. Bun-dan dolayý
Hanifî âlimleri, eðer adam kim alýrsa onun olsun diyerek ma-lýný yolun kenarýna býraksa, bu caizdir
demiþlerdir.» denilmiþtir. Bunun tamamý aþaðýda gelecektir.
«Muhayyerliði þart koþarsa ilh...» Meselâ, bir kimse bir þeyi hibe et-tiði þahsýn üç gün muhayyer
olmasý þartýyla hibe etse.
«Muhayyerlik þartýyla ibra ilh...» Muhayyerlik þartý geçerli deðildir. Þöyle ki, adam üç günlük
muhayyerlik hakký tanýyarak borcundan dolayý borçlusunu ibra etse, ibrasý geçerli muhayyerlik þartý
bâtýl olur. Minâh. Bu mesele Muhayyerlik þartý konusundaki meseleye aykýrýdýr.
«Þaka yoluyla ilh...» Makdisi,(*) bu konuda Bahýr sahibini reddet-miþtir. Biz de Bahýr´ýn hamiþinde
Makdisî´ye cevap verdik.
(*) Makdisi´nin ifadesinin metni þöyledir: «Hülasa adlý esrde olan þudur: «Bir kimse bir diðerinden
þaka yollu hibe taleb etse, o da ciddi olarak hibe ve teslim etse, hibe geçerlidir. Çünkü burada hibe
eden þaka yapmamýþtýr. Hibe olunan kimse de geçerli bir sözle kabul etmiþtir.» Musannýf´ýn,
Hülasa´dan naklen metinde olan konuya delil getirmek için naklettiði bunu ifade etmiyor. Çünkü
Hülasa´da olanýn benzeridir. Hülasa´nýn ifadesi þöyledir: «Adam karýsýna þaka yollu, «Þunu bana
hibe et» dese, kadýn da, «Hibe ettim» diyerek teslim etse, caizdir» Kuhistani´de olan da bunu ifade
etmiyor. Onun ifadesinin metni de þudur: «Þaka yollu olan da hibeye girer. Mesela adam birisine,
«Sen þunu bana hibe ettin» dese, o da «Evet, hibe etmiþtim» dese, diðeri «Kabul ettim» dese,
öbürü de teslim etse, hibe caizdir. T. da da böyledir.»
«Bu þeyi senin adýný kýldým onun aksine ilh...» Bahýr´da þöyle denir: Musannýf, «Senin için kýldýmû
sözüyle kayýtlamýþtýr. Adam, «Senin adýna kýldým» dese hibe olmaz. Ýþte bundan ötürü Hülâsa´da,
«Eðer adam oðlu için bað dikmiþ olsa ve «Ben bu baðý oðlum için kýldým» dese hibe olur. Fakat,
«Ben onu oðlumun adý ile kýldým» dese iþ tereddütlü kalýr. Ancak geçerli olmaya daha yakýndýr.»
Minâh ve Hâniye´den naklen, «Eðer adam diktiði bað için, «Ben onu falan oðlum için kýldým» dese,
hibe olur. Çün-kü «kýldým» (cal) kelimesi temlik etmekte kullanýlýr. Adam, «Ben oðlu-mun adý ile
dikiyorum» dese, hibe olmaz, fakat, «Ben bu baðý oðlumun adý ile kýldým» dese hibe olur. Çünkü
halk bu ifadeyi hibe ve temlikte kullanýr.» denilmiþtir. Minâh´ýn, Hâniye´den nakledilen ifadesinde,
Hü-lâsa´da olan meseleye muhalefet vardýr. Bu da açýktýr.»
Remlî þöyle der: «Ben derim ki, Hâniye´de olan ifade halkýn örfüne «daha yakýndýr.»
Bu meselenin bir tamamlayýcýsý (tekmilesi) vardýr, ancak, ondan sarf-ý nazar edilmiþtir. Çünkü o
tamlama ve çaký anlamý muhalefet üzerine ik-rar ediyor. Onda þu görüþ de vardýr ki, Hâniye´nin
ifadesinde, «kýldým» (cal) kelimesi mevcuttur. Bu ifadeden kasýt da ancak temliktir. Hülâsa´da ise
bunun aksine adý geçen kelime yoktur. Evet, halkýn örfüne göre bu ifadelerden kasýt mutlaka
temliktir. Düþün.
«Hibe olmaz ilh...» Burada þu kalmýþtýr ki, adam birisine, «Þu elbi-seyi sana temlik ettim» dese,
eðer hibeye delâlet edecek bir kârine var-sa hibedir ve geçerlidir. Eðer hibeye delâlet edecek bir
þey yoksa hibe olmaz. Çünkü «temlik» genel bir ifadedir ki, satým akdine, vasiyete, kira akdine ve
diðer akitlere de þâmildir. Bu konuda bizim Hâmidiye´nin, Hibe konusunun sonunda yazdýklarýmýza
bakýnýz.
Kâzurûnî´de de, «Ben sana þu elbiseyi temlik ettim» demiþ olsa, bu .sözden maksat hibedir.»
denmiþtir.
FER´Î MESELELER :
Birisi diðerine, «Seni þu kumaþ veya dirhemlerle faydalandýrdým.» dese, o da kumaþý veya
dirhemleri kabzetse, hibe olur.
Birisi mehr-i müsemmâ ile evlendiði kadýna, «Seni þu kumaþ veya dirhemlerle faydalandýrdým»
dese. bu da yine hibe olur. Serahsî´nin, Muhît´inde de böyledir. Fetâvâyý Hindiyye.
Bir kimse karýsýna, elbise yaptýrýp gitmesi için bir miktar dinar ver-se, kadýn aldýðý dinarlarý birisine
muameleten vermiþ olsa, o dinarlar ka-dýn için kýnye olur.
Adam küçük çocuðuna elbise yaptýrsa, o elbise çocuðun mülkü olur. Bunun gibi büyük çocuðuna
elbise yaptýrsa ve ona teslim etse, yine onun mülkü olur. Bezzâziyye.
Birisi diðerine elbiselik bir kumaþ vererek. «Bunu el, giyin» dese o da alýp giyinse hibe olur.
Birisi diðerine bir miktar dirhem vererek, «Bunu al kendine intak et» dese karz olur. Bakani.
Adam çocuðuna elbise yapsa, elbiseyi baþkasýna veremez. Ancak yaptýðý zaman «Bu ariyettir»
derse, o zaman baþkasýna verebilir.
Birisi talebesine veya çýraðýna elbise yapsa, talebe veya çýrakta kaçsa, baþkasýna veremez. Ancak
yaptýðý zaman, «Bu ariyettir» demiþse, baþkasýna verebilir. Bezzâziyye. Hâmiþ´te de böyledir.
METÝN
Birisi diðerine, «Þunu sana ömrün boyun verdim» dese, ömür boyu hibe olur. «Seni þu hayvana
bindirdim» dese, eðer niyeti hibe ise, ari-yet bahsinde geçtiði gibi hibe olur.
«Þu elbiseyi sana giydirdim» veya «Ben yaþadýkça sen þu evde otur» dese, hibe olur. Çünkü, «Evde
otur» sözü tefsir deðil, iþarettir. Çünkü fiil, ismi tefsir edemez. Öyleyse o kimseye mülkünde
oturmasý için iþaret etmiþtir. Diðeri dilerse iþareti kabul eder, dilerse kabul et-mez. Fakat, «Benim
evim sana hibedir oturman için» veya «Oturman için hibedir» dese, hibe olmaz. Belki ariyet olur.
Çünkü hibe ediliþinde þüphe vardýr. Ariyet ise daha yakýndýr. Yalnýz, «oturmak» hibe edilemez,
çünkü bu ayn´ýn temliki deðil, menfaatin temlikidir.
Özet olarak, ifade ayn´ýn mülkiyetini bildiriyorsa hibedir, menfaati bildiriyorsa ariyettir. Eðer her
ikisini de içine alma ihtimali varsa, o za-man niyete bakýlýr. Nevazil.
Bahýr´da þöyle denilir: «Adam, «Bu aðacý oðlumun adýna dik.» de-miþ olsa. akla en yakýný, onun
hibe oluþudur ve bu hibe geçerlidir.»
Hibe kabule de geçerlidir. Yani hibe olunan kimsenin kabulüyle de hibe geçerli olur. Hibe eden için
ise hibe yalnýz icabla geçerli olur. Çünkü o teberru edendir. Hatta, «Ben kölemi falan kimseye hibe
diyorum» diye yemin etse, o da kabul etmese, günahkâr olmaz. Ama bunun aksine kölesini hibe
etmeyeceðine yemin ettikten sonra hibe etse, öbürü kabul etmese de günahkâr olur.
Satým akdi bunun aksinedir. Adam, «Bunu falan kimseye satmaya-caðým» diye yemin etse, sonra
satsa, öbürü kabul etmezse günahkâr olmaz. Çünkü satým akdinde yalnýz icâb yeterli deðildir.
Kabul de satým akdinin þartlarýndandýr.
Hibe edildikten sonra, taraflar meclisten ayrýlmazdan önce, hibe edi-lenin izinsiz olarak hibe
bulunan þeyi almasý geçerlidir. Çünkü hibede kabz, kabul gibidir. Kabzýn kabul gibi oluþu da
meclise has bir hükümdür.
Meclisten sonra kabz, izne tâbidir. Muhit adlý eserde, «Hibe ettiði zaman kabzý da emrederse, o
zaman onun izni meclisle sýnýrlanmaz, Meclisten sonra da kabzý caizdir.» denilmiþtir.
Kabza imkân da kabzetmek gibidir. Meselâ birisi diðerine kilitli bir sandýktaki elbiseyi hibe etse ve
sandýðý ona verse, kabzetmeye imkâný bulunmadýðýndan kabzetmiþ sayýlmaz. Ama kilitli olmayan
bir sandýðýn içindeki elbiseyi hibe etmiþ olsa ve sandýðý verse, o zaman kabza im-kân
bulunduðundan kabzetmiþ gibi olur. Çünkü hibedeki kabz imkâný satým akdindeki tahliye gibidir.
Ýhtiyar.
Dürer´de þöyle denilir: «Tercih edilen görüþe göre. fasid de deðil, sahih hibede, kabz tahliye ile
sahihtir.»
Netif isimli kitabta da: «On üç akid vardýr ki, kabzsýz geçerli deðil-dir.» denilmiþtir.
Hibe eden kimsenin kabzý yasaklamasý hâlinde, mecliste olsa bile, onun kabzetmesi geçerli
deðildir. Çünkü açýk ifade, delâletten daha kuv-vetlidir.
Hibe kâmil bir kabzla da tamamlanýr. Hibe olunan þey hibe edenin mülkünü meþgul etse bile. Ama
hibe edenin mülkü onu meþgul ederse, o zaman geçerli olmaz. Çünkü bunda asýl þudur: Hibe
olunan þey hibe edenin mülkü ile meþgûlse, onun mülkiyeti hibenin tamamlanmasýna engel olur.
Eðer hibe edenin mülkünü hibe edilen meþgul ediyorsa, hibenin tamamlanmasýna engel olmaz.
Meselâ birisi diðerine içinde ekmeði bu-lunan bir daðarcýðý veya içinde eþyasý olan bir binayý veya
üzerinde eðe-ri bulunan atý hibe etse ve o halde teslim etse, hibe geçerli olmaz.
Bunun aksine, daðarcýðýn içindeki ekmeði veya evin içindeki eþyayý veya atýn üzerindeki eðeri hibe
etse ekmek de, eðerde, eþyada hibe ge-çerli olur. Çünkü bunlarýn herbirisi hibe edenin mülkünü
meþgul etmek-tedirler. Bunlarýn meþguliyeti veren adamýn mülkü ile deðilse hibenin
ta-mamlanmasýna engel olmaz. Rehin ve sadaka olduðu gibi. Çünkü kabz hibenin tamamlanma
þartlarýndandýr. Bunun tamamý Ýmâdiye´dedir.
Eþbâh adlý eserde de, «Meþgul olan þeyin hibesi caiz deðildir. Ancak, baba eðer küçük çocuðuna
hibe ederse, caizdir.» denilmiþtir.
ÝZAH
«Dilerse iþareti kabul eder ilh...» Yani mülkünde oturmasý için iþaret etmiþtir. Dilerse bu iþareti
kabul eder, dilerse etmez. «Þu yemek sana, ye.» veya «Þu elbise sana, giy» demesi gibi. Bahýr.
«Bu aðacý oðlunun adýna dik ilh...» Bu konudaki sözü yukarýda sun-duk.
Ben derim ki: Bir kimsenin, «Þunu senin adýna yaptým» demesi, geç-tiði gibi hibede geçerli olmaz.
Böyle olunca akla gelme bakýmýndan da-ha düþük derecedeki birþey, sýhhate nasýl yakýn olur.
Sâyýhânî.
Ben derim ki: «Bu aðacý oðlumun adýna dik» sözü ile, «Þunu senin adýna kýldým» sözü arasýnda fark
vardýr. Þöyle ki, «Senin adýna yaptým» sözündeki hitap oðluna deðil, bir yabancýyadýr. Fakat,
«Oðlumun adýna dik» demesi ise halkýn örfüne göredir. Binaenaleyh bu ifadede akla en yakýn olaný
geçerli olmasýdýr. Düþün.
«Hibe kabulle de geçerlidir, ilh...» Velevki o kabul sözle deðil, fiille olsun. Meselâ adam iki kiþiye,
«Þu cariyeyi birinize hibe ettim dileyen onu alsýn.» dese, onlardan birisi aldýðý takdirde ona hibe
olmuþ olur. Kabul ettim demese dahi onun almasý, kabul sayýlýr.
Muhît adlý eserde yer alan; «Bu ifade delâlet ediyor ki, hibede kabul þart deðildir.» sözü kapalýdýr.
Çünkü hibede baðýþlanan þeyi kabzetmek fiilen onun kabulüne delâlet eder. Bahýr.
Ben derim ki: Kanaatimce, Muhît adlý eserdeki kabulden maksat, sözle kabulün þart olmamasýdýr.
Muhît sahibinin bu görüþü üzerine baþ-kasýnýn görüþü de ilâve edilerek, hibede kabulün þart olmasý
veya þart olmamasý þeklindeki bu iki görüþ arasýnda uygunluk saðlanmýþ olur. Zi-ra, «kabul þart
deðildir» sözünden anlaþýlan, sözle kabulün þart olmadý-ðýdýr. «Kabul þarttýr.» djyen görüþ de kabul
ister sözle, ister fiille olsun þarttýr, þeklinde anlaþýlýr. Biz bunun benzerini, «Ariyet» konusunda
sun-duk. Bahýr üzerine yazdýklarýmýza bakýnýz.
Orada þöyle yazmýþtýk: «Eðer hibe edilen þey hibe edilen þahsýn elin-de ise, mal sahibinin, «Sende
olaný bana hibe ettin» sözüne karþýlýk, onun da sözle, «Kabul ettim» demesi þarttýr. Nitekim ileride
gelecektir.»
«Satým akdi bunun aksinedir ilh...» Çünkü diðeri kabul etmediði tak-dirde günahkâr olmaz.
«Kabýz baðýþlananý teslim almaya engel bir hâlin olmamasý ile sa-hihtir ilh...» Tatarhâniye´de þöyle
denmiþtir: «Bu farklýlýk sahih hibede-dir. Fasit hibeye gelince, ittifakla teslim almaya hazýr olma
kabz de-ðildir. En saðlam görüþe göre hibeyi ikrar etmek, kabzý ikrar demek deðildir.» Haniye.
«Netif adlý eserde, «Onüç akit vardýr ki, kabz olmadýkça geçerli deðildir.» denmiþtir ilh...» Bu onüç
akit þunlardýr: 1 - Hibe, 2 - Sadaka, 3 - Rehin, 4 - Muhammed bin Hasan, Evzâî, Ýbni Þûbrime, Ýbni
Ebî Leylâ ve Hasan bin Sâhih´in görüþlerine göre vakýf, 5 - Birisine ömür boyu verilen þey, 6 -
Hediye, 7 - Cenini satmak, 8 - Sulh bedeli, 9 - Selem akdinde sermaye, 10 - Selemde mal bedeli.
Selemde peþin veri-len paranýn bir bölümü geçersiz (züyuf) olur ve taraflar akit meclisinden
ayrýlmazdan önce bu geçersiz paranýn karþýlýðý kabzedilmezse, selemde bu paranýn karþýlýðý olan
hisse bâtýl olur. 11 - Sarraflýkta. 12 - Cinsle-ri ayrý olan, ölçüyle alýnýp satýlan þeylerde vade deðil,
fazlalýk caiz olur. Arpayý buðdayla satmak gibi, 13 - Cinsleri ayrý olduðu halde, demiri tunçla veya
tuncu bakýrla yahut bakýrý kurþunla satmak gibi tartýlan bir þeyi tartýlan herþeyle satmýþ olsa, vade
deðil, fazlalýk caiz olur. Minahü´l-Gaffâr. Hâmiþ´te de böyledir.
«Kabýzla ilh...» Baðýþlayanýn ölmeden önce hibeden söz etmesi þart-týr. O hibe ölüm hastalýðýnda
bir yabancýya yapýlsa bile kabz yine þart-týr. Nitekim bu konu Vakýf kitabýnda da geçti. Hâmiþ´te de
böyledir.
«Tam bir kabzla ilh ...» Meselâ birisine bir bina hibe edilmiþ olsa, o da iki kiþiye hibe edilen binanýn
kabzý için vekâlet vermiþ olsa, o iki kiþi-nin binayý kabzetmeleri caizdir. Haniye.
«Hibenin tamamlanmasýna engel olur ilh...» Çünkü kabz hibede þarttýr. Fusûleyn. Zeylâî´nin,
«Baðýþlayanýn mülkü, eðer baðýþlanan malý meþ-gul ediyorsa, akit fasit olur.» sözü bunu ifade eder.
Ýmâdiye de olan ifadeden anlaþýldýðýna göre ise, böyle bir hibe fasit deðil, fakat eksiktir.
Hâmevî de, Eþbâh´ýn haþiyesinde, «Ýhtimal ki bu meselede iki riva-yet vardýr. Taksimi mümkün olan
ortak mülkte hibenin fasit olup olma-dýðý hususunda ihtimal bulunduðu gibi bunda da ihtilâf vardýr:
Nitekim Binâye´de olduðu gibi saðlam olan görüþe göre, bu hibe tamamlanmayan bir hibedir.
Öyleyse bu konuda da baðýþlayanýn mülkünün hibe olunaný meþgul etmesinde -hibe fasit deðil,
eksik olmaktadýr. Þeyhimizin yazýsý ile olan ifade budur. Ýþte bu ifadeden Dürrü´l-Muhtâr´m iþaret
ettiði ko-nu anlaþýlmýþ oluyor. Öyleyse Mürrül-Muhtâr sahibi önce bu iki görüþ-ten birisine iþaret
ederek «Hibe tamam deðildir» demiþtir. Sonunda da ikinci yani, «Hibe geçerli deðildir.» sözüne
iþaret etmiþtir. Düþün.» Ebussuud.
Bu konuda genel kaide þudur: Hibe edilen þey eðer hibe edenin mülkü ile yaratýlýþ bakýmýndan
bitiþik olur ve bunu ayýrmak mümkün bu-lunursa, o þeyi mülklükten ayýrýp teslim edinceye kadar
hibe caiz olmaz. Meselâ, tarladaki ekini biçmeden veya aðaçtaki meyveyi toplamadan hi-be etmek
gibi. Bunun aksine ekilen bir tarlayý, üzerinde meyve olan bir aðacý hibe etse, yine caiz deðildir.
Ancak bu teslim ile caiz olur.
Eðer hibâ edilen þey hibe edenin mülküyle yaratýlýþtan deðil, birlik-te bulunma yüzünden bitiþikse,
yine o þeyin hibe edilmesi caiz deðildir. Meselâ, atýn üzerindeki eðeri hibe etmiþ olsa, caiz olmaz.
Çünkü eðer, at ile kullanýlýr. Onu hibe ettiði takdirde hibe edenin onu kullanma hakký vardýr. Bu da
kabzetmede eksikliði gerektirir.
Eðer bitiþik deðilse caizdir. Meselâ eðerli bir atý eðersiz olarak hibe etse, bu hibe caizdir. Çünkü at
eðersiz de kullanýlýr. Atý deðil, üzerindeki yükü hibe etmesi de caizdir. Çünkü yük atla deðil baþka
þeylerle de ta-þýnýr. Meselâ, yine bunun gibi, bir kimse içindeki eþyayý deðil evi hibe etse, evin
eþyasýný boþaltýp teslim edinceye kadar hibe caiz olmaz.
Eðer evi deðil, evin içindeki eþyayý hibe ederek onu teslim etse, caiz olur. Mecmâ Þerhi. Muhit adlý
eserde de böyledir.
«Hibe edilen baþka bir mala bitiþikse, bu durum hibenin tamamlanmasýna mani olmaz. ilh...» Buna
göre, baþka mal kendisine bitiþenin hi-besi caiz, fakat kendisi baþka mala bitiþik olan þeyin hibesi
ise caiz olmaz. Fusûleyn.
«Ben derim ki: Bu söz mutlak deðildir. Çünkü ekin ve aðaç. topraðý meþgul edenlerdir, toprakla
meþgul olanlar deðillerdir. Bununla birlikte yere bitiþik olduklarý sürece bunlarýn hibesi de caiz
deðidir. Ama eðer yerden ayrýlýr ve teslim edilirlerse caiz olur. Fusûleyn üzerine Hayreddin.
«Ýçinde ekmeði bulunan daðarcýðý ilh...» Ýçinde eþya olan bir binayý hibe etse, binayý teslim ettikten
sonra da binadaki eþyayý hibe etse, ikisinde de hibe caizdir. Çünkü binayý hibe ettiði zaman, hibe
edenin artýk onda bir þey kalmamaktadýr. Birincisinde, eþyayý hibe ettiði zaman, binanýn kabzýna
artýk mani ortadan kalkmýþtýr. Þu kadarý var ki, bundan sonra da binada bir iþ kalmamýþtýr ki,
eþyanýn kabzý binada tamamlan-sýn. O halde birinci kabz -ki eþyayý kabzdýr- bina hakkýnda
geçerliliðe dönüþmez. Bahýr, Muhit´ten.
Bu ifadede bir düþme vardýr. Aslý þudur: Hibe özellikle eþyada caizdir. Mesela, ona evin içindeki
meta hibe edilse, o da ev ile birlikte metaý kabz etse, sonra ona ev de hibe edilse, hibe ikisinde de
caizdir.
«O halde teslim etse ilh...» Fusûleyn sahibi þöyle demiþtir: «Bunda bir görüþ vardýr. Çünkü at, eðer
ve gemi meþgul etmektedir. Kendisi on-lar tarafýndan meþgul edilmiþ deðildir.»
Hakir diyor ki: Asýl mesele bunun aksinedir. Açýk olan .doðrusu da ancak bunun aksidir.
Kâdýhân´da olan da bunu teyid eder. Meselâ, bir kimse süs takýmlarý ve elbisesi olan cariyeyi hibe
ederek o halde tes-lim etse, hibe caizdir. Yalnýz üzerindeki süs takýlarý ile üzerinde setr-i avretten
fazla olan elbisesi, örf icabý hibe edenindir. Öyleyse cariyeyi deðil üzerindeki ziynet ve elbiseyi hibe
etmiþ olsa, o hibe caiz deðildir. Onlarý cariyeden çýkarýp hibe ettiðine teslim ettiði zaman hibe
geçerli olur. Çünkü elbise ve takýlar cariye üzerinde bulunduðu sürece, asýl olan, cariye tarafýndan
iþgal edilmektedirler. Bu yüzden onlarýn hibesi caiz deðildir. Nûru´l-Ayn.
«Bunlarýn iþgal edilmesi, baðýþlayanýn mülkü ile deðilse ilh...» Bu görüþ Musannýfýn, «Baðýþlayanýn
mülkü ile meþgul deðilse,» görüþünün illetidir. Zira Musannýf bunu hibe edenin mülkü ile
sýnýrlamýþtýr.
Ben derim ki: Bahýr, Minâh ve bunlardan baþkasýnda diðerinin mülkü ile baðýþlananýn baþka bir
hakla meþgul olmasý þu þekilde açýklanmýþtýr. Baðýþlanan þeyin baðýþlamadan sonra, bir
baþkasýnýn hakký olduðu or-taya çýksa veya onu baðýþlayan kimse veya baðýþlanan kimse onu
gasbetmiþse, meþgul hibe söz konusu olur. Bu konuda bizim Bahir üzerinde Câmiü´l-Fusûleyýi´den
naklen yazdýklarýmýza bakýnýz.
«Rehin ve sadaka gibi ilh...» Yani rehin ve sadaka rehin veren ve sadaka verenin mülkü ile meþgul
deðilse, onun tamamlanmasýna engel deðildir. Muhit ve baþka eserlerde olduðu gibi. Medenî.
Minâh´ta da þöyle denilmiþtir: «Evin veya çuval gibi içinde eþya alan bir þeyin baðýþlanmasýnda
bilinen açýklama ve cevap rehin ve sadakada olduðu gibidir. Çünkü rehin ve sadakada da kabz,
rehin ve sadakanýn tamam olmasý için þartýdýr.»
«Baba küçük çocuðuna hibe ederse ilh...» Meselâ baba oðluna ken-dinin içinde oturduðu veya
içinde eþyasý bulunan bir evi baðýþlamýþ olsa veya baþkasý tarafýndan oðluna babasýnýn oturduðu
veya babasýna ait eþyanýn bulunduðu bir ev hibe edilmiþ olsa, bu hibe caizdir. Çünkü o ev her iki
durumda da onu kabzedenin mülkü ile meþguldür, iþte bu gö-rüþ Hâniye´de olana aykýrýdýr. Çünkü,
Haniye önce böyle bir hibenin kesin olarak caiz olmadýðýný söylemiþtir. Sonra da Mücerred adlý
eserdeki Ebû Hanîfe´nin görüþünden naklen böyle bir hibenin caiz olduðunu söy-lemiþtir Çünkü bu
halde bu kimse oðlunun yerine kabzetmiþ olmaktadýr.
Ebussuud´un Eþbah´ýn haþiyelerinde Velvaluciye´den ve Bezzaziyye´den naklettiði ve fetvanýn da
ona göre verdiði cevazýdýr. Bu görüþ Ebu Yusuf´a aittir.
Ynt: Hibe By: neslinur Date: 07 Þubat 2010, 23:24:10
METÝN
Ben derim ki: Mezhebte tercih edilen görüþe göre; ariyet olarak oturulmakta olan binaya, ariyet alan
bir miktar eþya koysa, daha sonra bu binayý mal sahibi ariyet alýp oturana baðýþlasa, caiz olur. Yine
kadýnýn kocasýyla birlikte oturduðu binayý kocasýna baðýþlamasý da caizdir. Çün-kü kadýn ve kendi
eþyasý kocasýnýn elinde olduðu için teslim sahih olur.
Vehbâniye´nin beytini deðiþtirerek þöyle dedim: Bir kadýnýn, içinde eþyasý bulunan ve kocasýyla
birlikte oturduðu evin! kocasýna hibe et-mesi geçerli olur. Bu görüþ güvenilir bir görüþtür.
Cevhere´de þöyle denilir: «Baþkasýnýn mülkü ile meþgul olan bir þeyin hibesinin hilesi þudur: Önce
onu meþgul eden kimse hibe ettiði kiþiye binanýn içindeki kendi eþyasýný emanet olarak verir. Sonra
da bi-nayý ona hibe ederek teslim eder. Bu halde o hibe geçerli olur. Çünkü o bina elindeki
eþyasýyla meþguldür.
Hibe edilenin elinde mâlikin mülkünden olan boþ, taksim edilmiþ ve-ya taksimi kabil olan þeyin
hibesi caizdir. Ama taksimden sonra kendisinden intifa edilemeyecek küçük bir ev veya hamam
gibi þeylerin muþaen (hisseli þekilde) hibesi sahih deðildir. Çünkü taksimi kabil olan þeyin hibesi
halinde kabzý tamam olmaz.
Eðer hissesini ortaðýna veya bir yabancýya hibe ederse, taksim edil-meden önce hibesi caiz
deðildir. Çünkü burada tam bir kabz tasavvur edilemez. Nitekim bütün kitaplarda böyledir. Öyleyse
doðru olan mezhep de ancak budur.
Seyrefiye´de, Ýtabî´den naklen þöyle denir: «Tercih edilen görüþe gö-re bazý âlimler tarafýndan
denilmiþtir ki, ortaðýna hibe etmesi caizdir.»
Bir kimse, ortak olan malýný taksim ederse, engel ortadan kalktýðýn-dan hibe geçerli olur. Eðer hibe
ettiði þey! hisseli olarak teslim ederse, hibe olunan kiþi ona mâlik olmadýðý gibi onda tasarruf da
edemez. Ta-sarruf ettiði takdirde zamin olur. Hibe edenin ondaki tasarrufu ise ge-çerlidir. Dürer.
Þu kadarý var ki, hibe konusunda Fusûleyn´den naklen Dürer´de þöy-le denilmiþtir: «Fasit hibe
kabzla mülkiyeti ifade eder. Fetva da bununla verilir.»
Bu misli Bezzâziye´de de Ýmadiye de tashih edilenin aksine mev-cuttur. Þu kadarý var ki «fetva»
sözü «sahih» sözünden daha tekidüdir. Nitekim musannif hisseli malýn diðer hükümlerini geniþ
olarak zikret-miþtir.
Mâlik öldükten sonra fasit hibede yakýnlarýnýn rücu hakký var mý-dýr? Dürerde «evet» denilmiþtir.
Þurunbulâliye´de de, «Bunun rücu hak-ký kendisiyle fetva verilen görüþe göre açýk deðildir.» diye
takip edil-miþtir.Çünkü, «fasit hibe kabzla mülkiyeti ifade eder,» denilmiþti.
Kabzýn tamamlanmasýna engel olan, akit sýrasýndaki hisseli oluþ-tur. Sonradan meydana gelen
ortaklýk deðildir. Meselâ, hibe eden kiþi hibe ettiði þeyin bir kýsmýndan þâyien rücu ederse, bu
durum ittifakla hibeyi fasit kýlmaz. Ama baðýþlanan þeyde baþkasýnýn hakký olduðu or-taya çýkarsa,
bu yeni bir þüyu deðil, belki akid zamanýndaki bir suyu-dur. Bu sebeple hibeyi fasit kýlar. Meselâ
adam bir tarlayý ekini ile birlikte hibe etse ve ekinle birlikte teslim etse, .sonra ekinin baþkasý-nýn
hakký olduðu ortaya çýksa hibe yalnýz ekinde deðil, tarlada da fa-sit olur. Çünkü bu durumda taksimi
kabul eden bir þeyin bir kýsmý þüyûen baþkasýnýn hakký olmaktadýr.
Hibe olunan þeyin baþkasýnýn hakký olduðu delil ile ortaya çýkarsa, hibeden önce olduðuna istinad
edilir. O halde Sadru Þeriâ´nýn ve ona tabi olan Ýbni Kemal´in dedikleri, gibi sonradan olmuþ
sayýlamaz, belki hibeye yakýn þüyu sayýlýr.
Memedeki sütü, koyun üzerindeki yünü, topraktaki hurma aðacýný ve aðaç üzerindeki hurmayý hibe
etmek açýk deðildir. Çünkü bu hibe hisseli malýn hibesi gibidir ki geçerli deðildir.
Fakat sayýlanlar yerlerinden ayrýlarak hibe ve teslim edilseler en-gel olan þüyu ortadan kalktýðý için
caiz olur. Ama bu ayýrmanýn mâlikin izni ile hibe olunan kiþi tarafýndan yapýlmasý yeterli midir?
Dürer´in açýk ifadesine göre, evet yeterlidir.
Ama bunun aksine buðdayda buðdayýn ununun, susamda susamýn yaðýnýn, sütün içindeki yaðýnýn
hibe edilmesi geçerli deðildir. Çünkü bun-lar henüz madumdurlar. O halde ancak yeni bir akidle
bunlara mâlik olunur.
ÝZAH
«Binaya ilh...» Bu «bina» kelimesi burada fazlalýktýr. Çünkü burada bunu meþgul eden mâlikin malý
deðildir. Halbuki burada kasdolunan hi-be edenin mülkü ile meþgul olandýr.
«Ariyet olarak verilen ilh...» Yani bir kimse kendi çocuðuna, içinde meccânen oturanlarýn
bulunduðu bir binayý hibe etse, hibe geçerlidir. Bu kimse kendi oðlunun yerine kabzetmiþ sayýlýr.
Ama binada ücretle oturuyorlarsa, caiz deðildir. Bu þekilde Hâniye´den nakledilmiþtir.
«Boþ ilh...» Musannýf, «boþ» kelimesi ile kayýtlamýþ olup amaç, aða-cýn üzerindeki hurmanýn
hibesinden kaçýnmaktýr. Zira aðacýn üzerindeki hurmanýn hükmü gelecektir. Dürer.
«Taksimden sonra ilh...» Taksimi kabil olmayan hisseli bir þeyin hi-besinin geçerli olmasý için. hibe
edilenin miktarýnýn bilinmesi þarttýr. O halde köledeki hissesinin ne kadar olduðunu bilmeden hibe
etmesi caiz deðildir. Çünkü hibe edilen meçhul olduðu için anlaþmazlýða sebeb olur. Bahir. Bu
mesele için Bahýr üzerine yazdýklarýmýza bakýnýz.
«Hamam gibi ilh... » Burada bir görüþ vardýr ki, þüphesiz mutlaka hamam taksim olunmayan
cinstendir. H. Hâmiþ´te de böyledir.
«Bütün kitaplarda ilh...» Zeylâî ve Bahýr´ýn sahibi bunu açýkça söylemiþlerdir. Minâh.
«Doðru olan mezheb de ancak budur ilh...» Minâh´ta olduðu gibi ortaðýn meselesine bakýnýz.
«Tercih edilen görüþe göre ilh...» Remlî der ki: «Müellifin, yani Minah sahibinin yazýsý ile bunun
karþýlýðýnda þu þekilde bir þey bulunmuþ-tur: Size gizli deðildir ki, bu meþhur olan görüþün
aksinedir.»
«Taksim edilirse ilh...» Yani taksim eden ister hibe edenin kendisi, ister vekili, isterse onun izniyle
hibe edilen kiþi olsun. Bu durumlarýn hepsinde hibe tamamlanýr. Nitekim az bir fýkýh bilgisi olan bir
kimseye de bu açýktýr. Remlî. Zira fasitte deðil, sahih hibede teslime hazýr hale getirme kabz
hükmündedir. Câmiü´l-Fusûleyn.
«Hisseli olarak teslim ederse ilh...» Fetâvâyý Hayriye´de þöyle denil-miþtir: «Zahiri rivayete göre
hisseli olarak teslim ederse mülk ifade et-mez. Zeylâî´de «Hibe ettiði þeyi hibe ettiði kimseye hisseli
olarak teslim ederse, hibe olunan kiþi hibeye mâlik olamaz. Hatta onda tasarruf da yapamaz. Helak
olduðu takdirde de ona zamin olur. Hibe eden kiþinin de onda tasarrufu geçerlidir.» denilmiþtir.
Tahâvî. Kâdýhân da onu zik-retmiþtir. Ýbni Rüstem´den de bunun benzeri rivayet edilmiþtir. Ýsâm da
fasit hibenin mülk ifade ettiðini zikretmiþtir. Ýsâm´ýn zikrettiðini meþâyihten bazýlarý da almýþtýr.
«Fasit hibe bazý meþayihe göre mülk ifade etmekle birlikte, bütün âlimler hibe edenin hibe edilen
kiþiden -velevki onun mahremi olsun- fa-sit hibe ile hibe ettiðini geriye alacaðýnda icmâ etmiþlerdir.
Câmiü´l-Fusûleyn´de de, Fazlî´nin Fetâvâsma iþaret edilerek, «Fasit hibe ile hibe edilen bir þeye
helak olduðu zaman hibe edenin hibesinden rücû edece-ðine -velevki. hibe ettiði kiþi mahrem
akrabasý olsun- fetva verdim. Zira geçtiði üzere fasit hibe helak edildikten sonra kýymeti ile tazmin
ettirildiði gibi, helâk olmazdan önce de geri alýnmasý hibe edenin hakkýdýr.» denilmiþtir.
«Hibe eden kimse, fasit hibede nasýl dönme hakkýna sahipse, o öl-dükten sonra onun varisi de
hibeden rücû edebilir. Çünkü fasit hibe geri alýnmaya müstehâktýr. Helâktan sonra da fasit satým
akdinde olduðu gibi alýþ-veriþ yapanlardan birisi öldüðü zaman, onun varisi onu tazmin ettirme
hakkýna sahiptir. Çünkü fasit satým akdiyle satýlan þey, helak ile nasýl tazmin olunursa, redde de
müstehâktýr. Kaza´nýn tahsisi kabul ettiði bilinen gerçeklerdendir. Buna göre; sultan, birisini Ebû
Hanîfe´nin mezhebi ile hüküm versin diye hâkim tayin ederse, tayin olunan hâkimin hükmü Ebû
Hanîfe´den baþkalarýnýn mezhebinde geçerli deðildir. Çünkü o, sultanýn tahsisi ile diðer bir
mezhebe göre fetva vermekten azledilmiþ sayýlýr. O takdirde, o hâkim, Ebû Hanîfe´nin mezhebinin
dýþýn-da, ülkedeki diðer insanlar gibi olmaktadýr. Hanefî âlimleri de, -Allah onlara rahmet etsin-
bunu nassen söylemiþlerdir. Hayriye´de olan bu-rada bitmektedir.
Bu görüþ ile Hamidiye´de ve Naciye´de de fetva verilmiþtir. Cevhere ve Bahýr´da bunu kesin
söylemiþlerdir.
Müptaðî´den de þöyle nakledilmiþtir: «Bir kimse hibe ettiðini hibe olunan kiþiye satsa, geçerli
deðildir.;»
Nûru´l-Ayn´da da, Vecîz´den naklen þöyle denilir: «Fasit hibeyi kabzeden helak olduðu takdirde
zamin olur. Fasit hibede mülkiyet ancak iva-zýn adasý ile sabit olur. Bunu Ýmam Muhammed Mebsut
veya Asi adlý eserde nassen zikretmiþtir. Bu da ancak Ebû Yusuf´un görüþüdür. Zira hibe ivazlý
akde dönüþür.»
Nûru´l-Ayn´da bundan önce de þu zikredilmiþtir: «Ebû Hanife´ye gö-re taksimi kabil olan birþeyde
hisseli olarak hibe mülkiyet ifade etmez. Kûhistânî´de de mülkiyet ifade etmediði yazýlýdýr.
Muzmarat´ta olduðu gi-bi, tercih edilen görüþ de ancak budur. Bu, Ebû Hanîfe´den de rivayet
edilmiþtir. Doðru olan da budur.»
Amel, ancak Ýmam Muhammed´in üzerine ten´sis ettiði ve Ebû Hanî-fe´den rivayet edildiði bilinen
zahiri rivayete göre olur. Her ne kadar bu-nun aksi açýkça fetva verilen görüþtür, denilse de hüküm
deðiþmez. Bil-hassa geleceði gibi onun habîs mülk olduðu yerde. Bildiðin gibi o hi-bede tazminat
da vardýr. Habîs olduðundan da hibe edilen kiþiye bir men-faati yoktur. Bunu ganimet bil. Bu
meseleler çok vuku bulduðu gibi halkýn çoðunluðu da buna uyarý yapmamýþtýr. Zira muhalifin
görüþü üzerine de tazmin gerekmektedir. Bir de benim gýyabýmda yapýlacak dualarýn bana yararlý
olacaðýný umduðumdan bu meselede çok nakil yaptým.
«Kabýzla ilh...» Fasit hibede de kabzla mülkiyet ifade edilmekle bir-likte elde edilen mülk habîs
(çirkin) mülktür. Fetva da bununla verilir. Kûhistânî. Yani yukarýda geçtiði gibi insan ona da zamin
olur. Uyan.
Minâh´ýn haþiyesinde, «Fasit hibede kabz her ne kadar mülkiyet ifade ederlerse de fasit satým
akdinin bozulmasýna hüküm verildiði gibi bunu da fasit olduðu bozulmasýna hükmedilir»
denilmiþtir. Düþün.
«Bezzâziyye´de de ilh...» Bezzâziyye´nin ifadesi þöyledir: «Fasit hi-bede kabzla mülkiyet sabit olur
mu? Natýfî demiþtir ki: «Ýmam-ý Azam´a göre fasit hibede, kabz mülkiyet ifade etmez. Bazý fetvada
da, «Fasit hi-bede mülkiyet fasit olarak sabit olur. Bununla da fetva verilir» denmiþ-tir. Asi adlý
eserde de þu husus ifade edilmiþtir: Evinin yarýsýný bir baþ-kasýna hibe ve teslim etmiþ olsa, hibe
olunan kiþi de evin hibe kýsmýný satsa caiz deðildir. Ýþte Asl´daki bu ifade delâlet ediyor ki, fasit hibe
mülk olmaz. Zira kabzdan sonra da görülüyor ki satým akdi ibtal edili-yor. Fetvada da ifade
edilmiþtir ki, «Tercih edilen görüþ ancak Asl´da olan bu ifadedir.» Ben, bazý fuzalânýn yazýsý ile
Minâh´ýn haþiyesinde bunu naklettikten sonra senin de gördüðün gibi fasit hibede kabzýn mülk
ifade etme rivayetini ve onunla fetva vermeyi bazý fetâvâyý nisbet etmiþ-lerdir. O halde o rivayet
Asl´ýn rivayetine aykýrý deðildir. Bundan ötürü de Kâdýhân, Asl´da olan rivayeti tercih etmiþtir.
Musannýf, «fetva lâfzý» ifadesi hakkýnda söylediði genel deðildir, de-nilebilir. Bilhassa,
Bezzâziyye´den nakledilen ifadeleri gördükten sonra. Sen de düþündüðün zaman hükmedersin ki
Asl´da olan ifadenin delâ-let ettiði daha tercihlidir.
«Takip edilmiþtir ilh...» Bizim Hayriye Fetvalarýndan naklettiðimiz bilgilerden anlaþýldýðýna göre
bunda bir görüþ vardýr.
«Sonra meydana gelen þüyu deðildir, ilh...» Ben diyorum ki: Hastalýðýnda elindeki tek evini hibe
etmiþ olsa, sonra da ölse, varisleri de bu hibeye icazet vermeseler, hibe yalnýz bu evin üçte birinde
kalýr, üçte ikisinde ibtal edilir. Nitekim bu kýsým Hâniye´de de belirtilmiþtir.
«Bir kýsmý þüyûen baþkasýnýn istihkaký olmaktadýr, ilh...» Yani hük-men. Zira ekin ile tarla bitiþik
olma hükmüyle, bir þey gibidirler. Bunlarýn biri baþkasýnýn istihkaký olduðu zaman sanki taksimi
kabil olan his-seli malýn bir kýsmýnýn istihkaký gibi olur. Hisseli olan bir þeyin bir kýsmý baþkasýnýn
hakký olduðu zaman geri kalanda da hibe bâtýl olur. Kâfî adlý eserde de böyledir. Dürer. Hâniye´de
de, «Ekin, müþaa (hisseliye) ben-zemez» denilmiþtir.
«Delil ile ilh...» Bakýlýr: Baþkasýnýn hakký olduðu hibe olunan þahsýn ikrarý ile ortaya çýkarsa o
zaman o hakkýn hibeden önce olduðuna da-yanýlýr. Eðer hibe edenin ikrarý ile ortaya çýkarsa, acýk
olan onun ikrarý-nýn laðvýdýr. Zira o baþkasýnýn mülkü ile ikrar etmiþtir.
«Çünkü muþa (hisseli) gibidir ilh..» Dürer Þerhi sahibi, «Bu sayý-yoktur. Þu kadarý var ki bunlar
müþânýn hükmündedirler. Hatta bu say-dýklarýmýz -memedeki sütü, koyunun üzerindeki yünü,
topraktaki hurma aðacýný veya aðaç üzerindeki hurmayý- yerlerinden ayrýlsa ve hibe edi-len kiþiye
teslim edilse, hibe geçerli olur.» demiþtir.
Ben derim ki: Onun, «Muþa (hisseli)nin benzerleridir» sözünden bu tür hibenin her þeyde müþânýn
hükmünü alacaðý anlaþýlmasýn. Çünkü eðer her þeyde müþâ´mn hükmü gibi olursa, toprak sahibi
tarafýndan hurma aðacýnýn hibesinin caiz olmamasý gerekir. Bunun aksi de böyledir. Bir bahçenin
aðaçlarýný deðil yalnýz bahçenin toprak mülkiyetini hibe et-mesi de caiz olmazdý. Halbuki açýk olan
bu gereðin aksidir. Yani yuka-rýdaki her iki tür hibe de caizdir.
Onun, «müþa menzilesindedir» sözü ümit ediyor ki, onun elindeki nüsha bu þekildedir. Yoksa
þarihin bizim elimizdeki nüshadaki ifadesi, «o, müþa gibidir» þeklindedir. Dürer þerhinin ifadesi ile
þöyledir: «Þu kadar var ki, o hibe müþa hibesi hükmündedir.» Þarihin bizim elimizdeki nüshasýnýn
ifadesinin anlamý ile Dürer þerhinin ifadesinin anlamý birdir.
Muþa ile muþa gibi olanýn arasýndaki fark nedir? Muþa olan bu mül-kün en küçük parçasýnda dahi
diðer ortaðýn mülkiyet hakký mevcuttur. O halde hibeyi yapan ortaklardan birisi de olsa onun hibesi
geçerli de-ðildir. Çünkü bu durumda hibede þart olan tam bir kabz tasavvur olu-namaz. Topraktaki
aðaç, aðaçtaki hurma tarladaki ekinin her biri bir þahsýn olsa meselâ: Bahçedeki aðaç birinin,
bahçenin toprak mülkiyeti bir diðerinin, hurma aðacý bir kimsenin, aðaç üzerindeki hurma diðer bir
kimsenin, tarla birisinin, içindeki ekin eðer birinin olsa, o halde aðacýn sahibi aðaçlarýný bahçenin
sahibine veya bahçenin sahibi, bahçesini için-de aðaçlarý olan kiþiye hibe etmiþ olsa, bu hibe
geçerli olur. Zira her ikisinin mülkü de diðerihin mülkünden ayrýdýr. O halde hibenin þartý olan tam
kabz bunlarda meydana geliyor ve geçerli oluyor. Bu saydýklarýmýzý hiç kimsenin böyle açýklýkla
yazdýðýný görmedim. Þu kadar var ki, bu hüküm fakihlerin sözünden alýnmýþtýr. Eðer bunun aksine
bir nakil bu-lunmuþsa, bize düþen ancak o nakle teslim olmaktýr.
FER´Î BÝR MESELE:
Bir kimsenin diðerinin 10 dirhemi olsa, o da onu ödese, alan kimse onun bir danik (2 kýrat) fazla
olduðunu görse, onu alacaklýya veya malý satana hibe etmiþ olsa, bakýlýr: Eðer dirhemler saðlam
ise ve parçala-mak ona zarar verirse o sahih olur. Çünkü taksimi mümkün olmayan bir müþâ´dýr.
Yine altýn ve gümüþ paralarýn, meselâ, bir beþibirlik altýnýn bi-razýn» birisine hibe etmiþ olsa, eðer
kesip parçalamak o hibe edilen kýs-mý vermek beþibirlik altýna zarar veriyorsa, hiç kesip
parçalamadan onun bir kýsmýný hibe etmek geçerlidir. Yok eðer kesip parçalamak zarar ver-miyorsa
taksim etmeden onun bir kýsmýný hibe etmek geçerli deðildir. Bezzâziyye.
«Dürer´in açýk ifadesine göre evet, yeterlidir ilh...» Ben derim ki: Hâniye´de bu mesele açýklýkla
zikredilerek þöyle denilmiþtir: «Eðer adam tarlayý deðil yalnýz tarladaki ekini, aðacý deðil yalnýz
üzerindeki hurmayý hibe etse ve hibe ettiði kiþiye de ekini hasat yapmaya veya aðaçtaki hurmalarý
toplamaya izin verse, hibe edilen þahýs da bunlarý aynen yap-sa, bu hibe caizdir. Çünkü mal
sahibinin izni ile hibe ettiði þeyi kabzetmek, ister hibe ettiði mecliste, ister ondan sonra olsun
geçerlidir.»
Hâmidiye´de, Çâmiü´l-Fetâvâ´dan naklen, «Birisi, diðerine tarladaki ekini veya aðaçtaki hurmayý
veya kýlýç kabzasýndaki sonradan takýlan ziy-neti veya bir binadaki bir odayla bir diðer adamýn
üzerindeki dinarlarýný veya bir yýðýn buðdaydan beþ ölçek hibe etmiþ olsa ve hibe ettiði kiþiye de
hasat yapmayý veya hurmalarý toplamayý, kýlýcýn kabzasýndaki süs eþyayý çýkarmayý, bir diðer
adamýn üzerindeki alacaðýný kabzetmeyi veya bir yýðýn buðdaydan hibe ettiði beþ ölçeðin
ölçülmesine izin verse, o da yapsa, bu hibe istihsânen geçerlidir.» denilmiþtir.
«Asla geçerli deðildir ilh...» Yani her ne kadar bu saydýklarýmýzý his-seleri ayýrarak teslim etse yine
geçerli deðildir.
«Çünkü bunlar madumdurlar ilh...» Yani hükmen madumdurlar. Me-selâ; hayvanýn karnýndaki
cenini hibe etmiþ olsa ve «Doðumundan sonra sana teslim ederim» dese, caiz deðildir. Çünkü o
ceninin varlýðý ihtima-lidir. O halde o madum gibidir. Minâh.
«Yeni bir akitle ilh...» Bunun yeni bir akitle olmasýnýn sebebi þudur: Zira buðday, baþka bir hale
dönüþerek un olmuþtur. Bu dönüþümden son-ra bu gasb bahsinde açýklandýðý üzere ayn
olmaktadýr. Yani bunun ge-çerli olmamasý, teslimi mümkün olmamasýndan deðil, baþka bir ayn
ol-masýndandýr. Muþa (hisseli) ise bunun aksinedir. Çünkü o, her zaman mülkiyete zýd´dýr. O halde
engel ortadan kalktýðýnda onun hibesi caiz olur. Minâh.
METÝN
Eðer hibe edilen þey, hibe olunan kiþinin elinde ise, -gasp veya emaneten elde etmiþ olsa, yeniden
bir kabz olmasa bile- ona hibe edil-diði zaman, «Kabul ettim» demesiyle o þeye mâlik olur. Çünkü o
zaman, o kendi nefsine âmil olmaktadýr. Bunda asýl kaide þudur: iki kabz bir cinsten olursa, biri
diðerinin yerine kâim olmuþ olur. Ama kabz þekil-leri birbirine zid olursa üstün olan, ednâ planýn
yerine kâim olur. Aksi olmaz. Yani ednâ olan üstün olanýn yerine kâim olmaz.
Çocuðun üzerinde genel bir velayeti olan kiþinin kabzýyla hibe ta-mamlanýr. Çocuðun üzerinde
genel velayeti olan kiþi onu geçindiren kiþi-dir. O halde baba olmadýðý zaman kardeþ, amca
gibilerinin çocuk on-larýn aileleri içerisinde ise, kabulü ile akit tamamlanýr ve sahih olur.
Eðer hibe edilen þey -biliniyorsa ve kabul edilen velinin veya ema-netçinin elinde ise. Zira velinin
kabzý çocuðun kabzýnýn yerine geçer. Bunda bir kimsenin kendi baþýna yapabileceði her akitte
yalnýz icab yeterlidir. Eðer çocuða bir yabancý bir þey hibe ederse, çocuðun velisi-nin kabzýyla hibe
tamamlanýr.
Veli de sayacaðýmýz þu dört kiþiden birisidir: Baba, sonra babanýn varisi sonra dede, sonra da
dedenin varisi, Çocuk bunlarýn evlerinde ol-masa dahi bunlarýn kabzetmesi yine yeterlidir. Bunlar
olmadýðý takdirde amca veya kardeþ gibi onu ailesi içerisinde barýndýran kiþinin çocuða hi-be
edilen þeyi kabzýyla yine hibe tamamlanýr.
Çocuða hibe edilen þeyi annesinin veya çocuk sokakta bulunmuþ ise onu bulup bakan adamýn
kabzý eðer çocuk onlarýn evlerinde de-ðilse, kabz tamamlanmaz ve hibe geçerli olmaz. Çünkü
bunlarýn ço-cuðun üzerinde velayeti yoktur.
ÝZAH
«Kabul ettim ilh...» Burada kabul nassan þart kýlýnmýþtýr. Çünkü «ka-bul» kelimesi olmadýðý takdirde
o mal onun eline onun rýzasý olmadan geçmiþ olmaktadýr. Çünkü burada mal daha önceden elinde
olduðundan kabza ihtiyacý yoktur. O halde ekindeki þeyin ona hibe edildiði zaman, o bizzat sözlü
olarak, «kabul ettim» demezse o hibe caiz olmaz. Zira o halde onda zarar olduðu zannedilir. Ama
hibe edilen þey onun elinde de-ðilse, ona hibe eden kiþi, onun kabzýný emretse yukarýdaki
meselenin ak-sine kabzettiðinde hibe geçerli olur.
Zira hibe edilen kimsenin, kabz olduðu takdirde, sözlü olarak, «ka-bul ettim» demesi þart deðildir.
Çünkü o kabza teþebbüs ettiði an onun kabzý kabul ve onun rýzasý ile de mülk eline geçtiðinden ona
mâlik olmuþ bulunur. T. Özet olarak.
Ýþte bu yazdýðýmýz açýklama, Musannýfýn «o zaman o, kendi nefsine þâmildir» sözünün mânâsýdýr.
«Yeniden bir kabz olmasý bile ilh...» Yani o hibe edilen þeyin bulun-duðu yere dönüp yeniden
oradan kabz etmesine gerek yoktur. Kûhistânî.
«Bir diðerinin ilh...» Meselâ; mâlikin yanýnda emanet olan þeyi emanetçiye, ariyet olarak vermesi
yeni bir kabzdýr. Çünkü vedîa ve ariyedeki kabz emanetendir. Bunlarýn birisinin kabzý diðerinin
yerine geçer. Yu-karýda açýklandýðý gibi.
«Ednânýn yerine ilh...» O halde fasit satým akdindeki mebiin veya gasbolunan þeyin kabzý, geçerli
bir satýþla satýlan mebîin kabzýnýn yerine geçer. Emaneten kabz bunlarýn yerine geçmez. Minâh.
«Aksi olmaz ilh...» Meselâ emanet (vedia) kabzý ile hibe kabzý bir cinstendir, Çünkü her ikisi de
emanet kabzýdýr. Ama vedîa kabzý ile sa-týn alma kabzý biribirlerine zýttýrlar. Çünkü satýn alma
kabzýnda alýnan þeyin semenine zamin olunmaktadýr. O halde emanet olarak kabzolunan bir þey
satýn alma kabzýnýn yerine geçmez. Muhit adlý eserde olduðu gibi. Tahâvî´nin þerhinde bunun misli
aynen bulunmaktadýr. Þu kadarý var ki, bir cinsten olaný iki kabzdan üstün olanýn ednâ olan yerine
kâim olmasý mutlak deðildir. Çünkü birisi diðer bir þeyle yükümlü olduðu takdir-de, meselâ satýþ,
semenle rehin de deyni ile tazminlidirler ki, bunlarýn kabzý, vacip olan kabzýn yerine geçmez.
Mustasfâ adlý eserde de oldu-ðu gibi. Onun misli Zahidî´de de vardýr. Þu halde mâlik emanetçiye
yanýndaki emaneti satmýþ olsa, yeni bir kabz gerekir. Çünkü birinci kabzý emanet kabzý idi. Ýkinci
kabzý ise satýþ ile yapýlan kabzdýr. Satýþ ile ya-pýlan kabz semen ile tazminli olduðu için ikisi ayný
cinsten deðildir. Bu bahsin tamamý Ýmâdiye´dedlr. Kûhistânî.
«Çocuðun üzerinde ilh...» Çocuk eðer balið ise, velisinin yanýnda bulunsa bile kendisinin
kabzetmesi þarttýr. Tatarhâniye.
«Genel bir velayeti ilh...» Yani çocuðun malýnda tasarruf hakký olmazsa dahi yine kabzedebilir.
«Akit ilh...» Yani yalnýz icâbla. Nitekim sarih de buna iþaret etmektedir. Hâmiþ´te de böyledir. Eðer
çocuða hibe edileni bildirir veya çocuða hibe edilen þeyin hibe edildiðine dair þahit gösterirse bu
da böyledir, Þahit göstermesinin sebebi ise, öldükten sonra inkârdan korunmasý içindir. O halde
bildirme gereklidir. Çünkü bildirme kabz yerinedir. Bezzâziyye.
Tatarhâniye´de de þöyle denilmiþtir: «Kölesini bir ihtiyaç için gön-derse veya Dârû´l-Ýslâm´da kölesi
kaçsa, gönderdiði veya kaçan köleyi oðluna hibe etmiþ olsa, hibe geçerli olur. O halde baba
ölünceye kadar köle dönmez ise köle, babanýn malýnda miras olmaz.»
«Hibe edilen þey ilh...» Musannýfýn bunu söylemesi, sanýyorum ki, «Ben malýmdan o þeyi çocuðuma
hibe ettim» demesi ve benzerinden kaçýnýlmasý içindir.
«Biliniyorsa ilh...» Ýmam Muhammed þöyle der: «Bir kimsenin küçük oðluna hibe ettiði þeye þahit
gösterir o þey de biliniyorsa hibe geçerlidir. Çünkü asýl maksat çocuðuna hibe ettiði þeyi
bildirmektir. Yoksa þahit göstermek, gerekli olan bir þart deðildir. Zira hibe ilânla tamamlanýr.»
Tatarhâniye.
«Emanetçinin elinde ilh...» Veya ariyet alanýn elinde ise yine kabz gerçekleþir. Ancak gasbedicinin
veya rehinin alanýn yahut fasit bir satýn alma ile müþterinin elinde olmasý kabz yerine geçmez.
Bezzâziyye.
Sâyýhânî de þöyle der: «Hibe ettiði birþey gasbedilmiþ veya kiraya verilmiþ ise, kira akdi ise, akdin
bitimi ile, gasb ise gasbedilenin geri dönmesiyle benzerlerinde tamamlandýðý gibi bunlarda da hibe
tamam olur.»
«Kendi baþýna yapabileceði her akitte ilh...» Meselâ kendi malýný balið olmayan çocuðuna satmasý
gibi. Ki, bunda yalnýz Icab yeterlidir. Tatarhâniye.
«Babanýn vasisi ilh...» Sonra velî, sonra hâkim ve hâkimin vasisi. Ni-tekim «Mezun» bahsinde
gelecektir. Vekâletten hemen önce husûmet bahsinde geçtiði üzere babanýn vasisi de baba gibidir.
Anne de vasî gi-bidir. Eðer çocuk onlarýn yanýnda ise, çocuða yapýlan hibeyi kabzetmeye anne
mâliktir. Burada annenin vasîliði çocuðun babasý, dedesi ve on-larýn vasilerinin olmadýðý
durumlardadýr.
Sadr da þöyle der: «Annenin kabzý için babanýn olmayýþý þart de-ðildir.» Baþka bir yerde de bir kiþi
hakkýnda þöyle zikretmiþtir: «Eðer´baba küçük kýzýný birisi ile evlendirse, o koca küçük kýza yapýlan
hibeyi kabzetme hakkýna sahiptir. Ama zifaftan önce bulûðdan sonra kocasýnýn karýsýna yapýlan
hibeyi kabzetmesi caiz deðildir.»
Tecrid´de de baba hayatta olmadýðý takdirde balið olmayan zevceye yapýlan hibenin kocasý
tarafýndan kabzedilmesinin caiz olduðu yazýlýdýr.
Baba ve vasisi, dede ve vasisi gaip olsalar ve onlardan hiçbir ha-ber olmasa, çocuða yapýlan hibeyi
ona velayet eden kiþinin kabzetmesi caizdir. Bu dört kiþiden birisinin mevcut olduðu yerde baþka
birisi ço-cuða yapýlan hibeyi kabzedemez. Çocuk ister o kimsenin yanýnda olsun, ister olmasýn ve o
kimse çocuðun ister yakýn akrabasý olsun, ister ya-bancý olsun.
Bu dört kimseden hiçbirisi olmazsa, çocuk kimin evinde ise, onun çocuk adýna kabzý caizdir.
Çocuðun, yanýnda bulunmadýðý kimsenin kab-zý ise caiz deðildir. Bezzâziyye.
Bahýr´da, «Burada, bulunmaktan maksat hazýr olmaktýr.» denilmiþtir.
Gâyetü´l-Beyân´da da þöyle denir: «Anne ve çocuðu yanýnda bulun-duran kiþi babanýn huzurunda
çocuða yapýlan hibeyi kabza mâlik de-ðildirler. Bazý meþâyih de, baba hazýr bile olsa, çocuðu
yanýnda bulun-duran -koca gibi- kimsenin kabzýnýn caiz olduðunu söylemiþlerdir. Ýþte bundan
kaçýnmak içinde metinde, «sahih görüþ» tabirini kullanmýþtýr.»
Küçük yaþtaki kýzýn kocasý varsa, babasýnýn huzurunda dahi ona yapýlan hibeyi kabzedebilir. Ama
anne ile çocuðu yanýnda bulunduran ko-cadan baþka bir kimse bunun aksinedir. Çünkü bunlar
ancak sahih gö-rüþe göre babanýn ölümünden sonra veya hiçbir haber almayan bir tarzda gâib
olduktan sonra kabza mâliktirler. Çünkü bunlarýn tasarrufu ba-banýn havalesi ile deðil zaruretten
dolayýdýr. Babanýn huzurunda ise zaruret yoktur. Cevhere.
Bu dört kiþiden hangisi kaybolursa velayet derecesi bakýmýndan on-dan sonra gelenin kabzetmesi
caizdir. Çünkü o hibenin kabzýný gaip ola-nýn geliþine tehir etmek çocuðun menfaatini yok etmektir.
O halde ço-cuðun menfaatini yok etmektir. O halde çocuðun velayeti, gaip olan ve-liden sonra
derecesine göre intikâl eder. Nikâhta olduðu gibi.
Bu dört kiþiden birisi hazýr olduðunda bir baþkasýnýn kabzetmesi,
çocuk, kabzeden kimsenin yanýnda olsa dahi veya kabzeden kiþi çocuðun kardeþ, amca, anne grbi
neseb bakýmýndan yakýn akrabasý olsa da-hi caiz deðildir. Bedâyî. Özetle.
Babanýn huzurunda, çocuðu yanýnda barýndýran kiþinin çocuða ya-pýlan hibeyi kabzetmesine
gelince, bazý âlimler tarafýndan o kabzýn caiz olmadýðý söylenmiþtir. Bazý âlimler de, «kabzýn caiz
olduðunu söylemiþ-lerdir. Fetva da bununla verilir. Müþtemilü´l-Ahkâm.
Bu konuda doðru olan caiz olmasýdýr. Hibe edilen kiþi, çocuk yaþta bir kýz olduðunda babasýnýn
huzurunda kocasýnýn kabzýnýn caiz olduðu gibi. Haniye. Fetva da bu kabzýn caiz olmasý üzerinedir.
Ýstirûþini.
Fakat bildin ki, Hidâye ve Cevhere adlý eserler babýnýn huzurunda çocuðu yanýnda bulunduran
kimsenin kabzetmesi caiz olmadýðýnýn geçer-li olduðu üzerindedirler. Bedâyî adlý eserin müellifi de
bu âdem-i ceva-zýn kesin olduðunu söylemiþtir.
Kâdýhân ve diðer fetâvâ sahipleri ise bu görüþün aksini sahih gör-müþlerdir. Yani babasýnýn
huzurunda çocuðu yanýnda bulunduran kiþi-nin kabzýnýn geçerli olduðunu söylemiþlerdir. Sen de
Kâdýhân ve diðer fetâvâ sahiplerinin zikrettiði görüþ üzere ol. Kâdýhân´ýn caiz gördüðün-den
dönülmez. Zira o fakihtir. Bilhassa bu meseledeki çocuðun menfaati gözönüne alýnmýþtýr. Fetva
sýrasýnda düþün.
Bu bir fetva vakasý olduðu için bu meselede çok nakil yaptým. Bu nakillerin bazýlarýný da Molla Ali
Türkmânî´nin hattýndan naklettim. Ona güvenerek dayanýyorum. Çünkü onun sikâlýðý sabittir. Allah
ona rahmet etsin.
«Bunlar olmadýðý takdirde ilh...» Hiç haber alýnmayan uzak bir yerde olduklarý takdirde, amcasý gibi
veli olacak bir hýsýmýnýn unlarýn ye-rine kabzetmesiyle hibe akdi tamam olur.
Ynt: Hibe By: neslinur Date: 07 Þubat 2010, 23:26:37
METÝN
Bu çocuk eðer mümeyyiz ise, malýn kazanýlmasýný anlýyorsa, babasý hazýr olsa dahi onun kendi
nefsi için kabzý geçerlidir ve hibe tamam olur. Müctebâ. Çünkü çocuk zarar ihtimali olmayan, sýrf
menfaat olan þeyde baliðler gibidir. Hatta ona iþ görmeyecek kör bir köle hibe edilmiþ olsa, ki ona
menfaati olmadýðý gibi külfette getirse, onun kabulü geçerli ol-maz. Eþbâh.
Ben derim ki: Bercendî isimli kitapta, «Babýnýn huzurunda çocuðu yanýnda bulunduran kiþinin ona
hibe edileni kabzetmesi hususunda fakihler arasýnda ihtilâf vardýr. Bazý âlimler tarafýndan bu kabzýn
caiz ol-madýðý söylenmiþtir. Doðru olan da ancak caiz olmasýdýr.» denilmiþtir.
Kûhistânî´nin açýk ifadesi ise onun caizdir diyen görüþü tercih etti-ðini, gösteriyor. Kûhistânî bu
tercihi Fahrü´l-Ýslâm ve diðerlerine de isnad etmiþtir. Ancak, Musannýfýn Hülâsa adlý esere isnad
edip dayandý-ðýný söylediði, Kûhistânî´nin tercihinin aksinedir. Yani bu kabzýn caiz ol-mamasýdýr. Þu
kadar var ki, Musannýfýn, «vasi babasýnýn huzurunda ol-sun» görüþü yukarýda geçen, «annesi ve bir
yabancý» ifadelerine baðla-nýrsa Musannifin metni de caiz olduðu ihtimalini taþýr.
Mümeyyiz çocuðun hibeyi kabulü geçerli olduðu gibi reddi de geçer-lidir. Sirâciye.
Sirâciye kitabýnda, «Çocuðun hasenatý kendisinedir. Anne ve baba-sýna da ona dini terbiye
vermelerine karþýlýk ecir ve sevab vardýr. Anne ve babasýna çocuða hibe edilen yenilecek bir þey ise
onu yemeleri mu-bahtýr. Bazý âlimler de mubah olmadýðýný söylemiþlerdir.» denilmiþtir.
Sirâciye´nin bu sözleri, çocuða hibe edilen yenilmeyecek bir þey ise anne ve babasýna onu almanýn
mubah olmadýðýný ifade etmektedir. An-cak ihtiyaç olmasý halinde mubahtýr.
Çocuðun sünnetinde çocuðun yanýna býrakýlan hediyeler, eðer elbi-se ve oyuncak gibi çocuða
uygun ise, çocuðundur. Fakat eðer hediye-ler çocuða uygun deðilse, bakýlýr: Eðer hediye eden
babanýn akraba ve tanýdýklarýndan ise babasýnýndýr. Annenin akraba ve tanýdýklarýndan ise
annenindir. Hediyeyi getiren ister, «Bu hediye çocuðundur» desin, ister demesin.
Fakat hediye eden kiþi, «Ben bunu babaya veya anneye hediye et-tim» derse geçerli söz onundur.
Düðünde gelinin odasýna getirilen hediyeler de bunun gibidir. Hü-lâsa.
Hülâsa´da þöyle denilir: «Çocuðuna veya talebesine elbise yapsa, sonra baþkasýna vermek istese,
veremez. Ancak elbiseyi yaptýðý zaman, «Bu ariyettir» derse, baþkasýna verebilir.»
Müctebâ isimli kitapta da, «Giymekle elbiseye mâlik olunur. Ama yorgan, yastýk gibi bir þeyi birisi
üstüne veya baþýnýn altýna alsa, elbi-senin aksine bunlara mâlik olunmaz.» denilmiþtir.
Hâniye´de þöyle denilir: «Sevgi bakýmýndan bazý çocuklarýn diðerle-rine tercih edilmesinin zararý
yoktur. Çünkü bu kalb iþidir. Yine yapýlan ihsanlarda da zarar vermeyi kasdetmiyoruz. Bazý
çocuklarýn diðerlerine tercih edilmesinde bir mahzur yoktur. Ebû Yusuf´a göre, çocuklar eðer zarara
uðruyorlarsa o zaman aralarýnda eþit davranmak gerekir. Kýza da oðul gibi eþit þekilde verilmelidir.
Fetva da Ebû Yûsuf´un görüþü üze-rinedir. Ancak saðlýkta malýn hepsinin bir çocuða hibe edilmesi
caizdir. Fakat baba günahkâr olur.»
Yine Hâniye´de, «Çocuðun malýndan karþýlýklý olsa bile, bir þeyin hi-be edilmesi caiz deðildir. Çünkü
hibe baþlangýçta teberrudur. Baba ço-cuðunun malýný teberru edemez.» denilmiþtir.
Yine Hâniye´de, «Çocuða hibe edileni hibe eden kimsenin hibesinden dönmemesi için hâkim
satabilir.» denilir.
ÝZAH
«Annesi ilh...» Metindeki Musannýfýn, «velev babasýnýn huzurunda, sözü ile daha önce gecen,
«annesi ve ecnebi» ifadelerinin baðlanmasý caizdir.
«Reddi de geçerlidir ilh...» Çocuðun velisinin kabul etmemesinin hükmüne bakýlsýn. Acýk olan
velinin reddinin geçerli olmamasýdýr. Hatta velinin reddinden sonra çocuk kabul etmiþ olsa, kabulü
geçerlidir. T.
«Çocuða hibe edilen ilh...» Tatarhâniye´de, Ýmam Muhammed´den nassen þöyle denilir: «Anne ve
babanýn çocuða hediye edilen þeyden yemeleri mubahtýr.»
Zahire kitabýnda da, «Buhara meþaylhinln ekserisi çocuða hibe edi-len þeyden anne ve babanýn
yemesinin mubah olmadýðý görüþündedirler. Fetâvâyý Semerkand´da da, «Eðer çocuða meyve
hediye edilirse, o mey-veden anne ve babasýnýn da yemesi arzu edilirse, onlarýn yemesi helâldir. Þu
kadarý var ki, hediyenin çocuða yapýlmasý, hediyenin küçük görül-mesi içindir.» denilmiþtir.» denir.
Ben derim ki: Fetâvâyý Semerkand´ýn sözü ile yukarýdaki görüþler arasýnda uygunlug hâsýl olur. Bu
da karinelerle ortaya çýkar. O görüþe göre burada yenilen bir þeyle yenilmeyen bir þey arasýnda fark
yoktur. Belki yenilmeyen bir þeyde bu daha açýktýr. Düþün.
«Ýfade etmektedir ilh...» Bunun aslý Bahýr sahibinindir. Minâh sahibi de ona tabi olmuþtur.
«Ýhtiyaç olmasý halinde ilh...» Tatarhâniye´de þöyle denir: «Babasý eðer çocuðunun malýna
muhtaçsa bakýlýr: Eðer baba ile evlâdýn ikisi de þehirde iseler, babasý da fakirliðinden dolayý onun
malýna muhtaçsa, çocuðun malýndan yiyebilir. Ama eðer þehir deðil, bir sahrada iseler yenilecek
birþey olmadýðýndan babasý çocuðun malýna muhtaç ise, ço-cuðun malýný piyasadaki kýymeti ile
yer.»
«Söz onundur ilh...» Çünkü temlik eden odur.
«Gelin odasýna ilh...» Yani hediye eden ya erkeðin veya kadýnýn akrabalarýndandýr veya hediye
eden, «Ben bunu damada veya geline hedi-ye ediyorum» der. Tatarhâniye´de olduðu gibi.
Fetâvâ-yý Hayriye´de, düðünde diðerleri tarafýndan gönderilen he-diyeler karz hükmünde midir,
yoksa deðil midir? diye sorulmuþ ve þöy-le cevap verilmiþtir: Bu meselede yaþadýklarý bölgenin
örfü muteberdir. Örfe göre karþýlýklý olarak gönderiliyorsa onun karþýlýðýný aynen vermek gerekir.
Eðer misliyattan ise misli verilir, kýymet takdir edilen (kýymetli bir eþya ise) kýymeti verilir. Eðer örf
bunun aksine ise, yani onu karþýlýk beklemeden hibe yoluyla veriyorlarsa, onun hükmü de diðer
hükümleriyle birlikte hibe gibidir. O halde helak edilirse o hibe geri alýnamaz. Çünkü bunda asýl
þudur: «Örfen maruf olan birþey, þartla maruf olan gibidir.»
Ben derim ki: Bizim memleketimizde örf ortaktýr. Evet, bazý köylerde düðünde gönderileni karz
addederler. Hatta düðünlerde köyün katibini getirerek hediye edilenleri ve hediyeleri yazdýrýrlar.
Hediye edilen kiþi de birisi düðün yaptýðýnda deftere müracaat ederek onun hediye ettiði de-ðerde
birþey hediye eder.
«Çocuðuna ilh...» Eðer çocuðu küçükse, Büyük çocuða gelince ona teslim etmek gerekir.
Câmiü´l-Fetâva´da da olduðu gibi. Talebeye gelince, o da büyükse büyük çocuk gibi, ona da teslim
etmek gerekir.
Hibe eden kiþi hibesinden dönme hakkýna sahihtir. Ama hibe ettiði kiþi bir yabancý ise dönmek
tahrimen mekruhtur.
«Veremez ilh...» Sarihin, «veremez» sözünü bu kerahet üzerine hamletmek mümkündür. Sâyýhâni.
«Talebesine ilh...» Talebe meselesini, elbise ona verildikten sonraya farzedilir. Tatarhâniye´de, «Bir
kimse öðrencilerine bir þey almýþ olsa, öðrenci bunu ona onu geri vererek kaçsa, eðer aldýðý sýrada
ariyet ol-duðunu beyan etmiþse, onu bir baþkasýna verebilir.» denilmiþtir.
«Fetva da Ebû Yûsuf´un görüþü üzerinedir ilh...» Yâni Ebû Yûsuf´un görüþü ki kýzla oðluna eþit
olarak vermek, Ýmam Muhammed´in sözü gibi erkeðe iki kýza bir vermekten daha efdaldir. Remli.
«Karþýlýklý olsa bile ilh...» Ýmam Muhammed, babanýn çocuðun ma-lýndan bir þeyi karþýlýklý olarak
hibe etmesini caiz görmüþtür. Nitekim gelecek babýn sonunda bu husus zikredilecektir.
Bu hususta Mecmâ´da þöyle denilir: «Ýmam Muhammed, müsavi bir karþýlýkla babanýn küçük
çocuðunun malýndan birþey hibe etmesi caizdir demiþtir.»
Müteferrikât konusunun hemen önünde açýklamasý gelecektir.
Ebû Mutî´den kendisine, «Benim baðýma gir, üzüm al.» denilen kim-senin baðdan ne kadar üzüm
alabileceði sorulunca, «Bir tek saikým ala-bilir.» diye cevap vermiþtir. Ýtabiyye´de, «Tercih edilen de
ancak budur» denilmiþ, Ebulleys de, «Böyle bir durumda bir insanýn doyabileceði ka-dar üzüm
alabilir» demiþtir. Tatarhâniye.
Tatarhâniye´de, Tetirhme´den naklen, «Ömer Nesefi´ye þu sorulmuþ-tur: Bir baba çocuklarýna,
«Falan yerdeki arazimi alýn, aranýzda taksim edin» dese ve babanýn maksadý da onlara temlik etmek
olsa, onlar araziyi aralarýnda taksim etseler ve taksim üzerinde anlaþsalar, babalarýnýn bu sözü ile
mülkiyet onlara sabit olur mu. yoksa babanýn onlara, «Ben bu araziyi size temlik ettim» veya tekrar
tekrar. «Ýfraz edilen hisseyi sa-na temlik ettim» demesi mi gerekir? Ömer Nesefî, «Babanýn,
«Aranýzda taksim edin» sözüyle mülkiyet sabit olun» demiþtir. Bu mesele Hasan´dan da sorulunca,
o da, «Mülkiyet onlara aralarýndaki taksimle sabit olur» demiþtir» denilir.
Nasýrî´nin, Tecnîs´inde, «Birisi küçük oðluna bir bina hibe etmiþ olsa sonra da o bina ile diðer bir
bina almýþ olsa ikinci aldýðý da küçük oðlunundur. Yalnýz Ýmam Züfer buna muhalefet etmiþtir. Eðer
oðluna bir miktar mal verse, oðlu o malda tasarrufta bulunsa, o mal temlike delâ-let edecek bir
kârine varsa çocuðun olur.» denilmiþtir.
Fâkih´ten. «Bir kadýn kocasýnýn üzerinde kalan mehrini küçük oðlu-na hibe etse, baba da çocuðun
yerine kabul etse» diye sorulunca, «Ben bu meselede susuyorum» cevabýný vererek, «Bununla
birlikte cevaz ihti-mali de vardýr. Meselâ birisinin diðerinin yanýnda vedîa (emanet) olan kölesi olsa,
köle kaosa, kölenin sahibi onu emanetçinin oðluna hibe etse caizdir» demiþtir.
Fakih´e mesele ikinci kez sorulunca da, «Caiz deðildir» diye cevap vermiþtir. Fakih Ýbulleys de,
«Biz. caiz olmadýðýna dair olan bu görüþü tu-tarýz» demiþtir.
Ýtabiyye´de, «Tercih edilen de, «caiz deðildir» sözüdür» denilir. Tatarhâniye.
METÝN
Küçük yaþtaki, balið olmayan kadýnýn kocasý, zifaftan sonra kadýna hibe edileni kabzetse, kadýnýn
babasý huzurda olsa bile, kocanýn kabzý saðlam görüþe göre doðrudur. Çünkü kocasý o anda onun
yerine kâim-dir. Babanýn kabzý, kadýnýn mümeyyiz olduðu halde kabzetmesi gibi ge-çerlidir.
Balið olan bir kadýna yapýlan hibenin kabzý kocasýna deðil bizzat kendisine aittir.
Küçük yaþtaki kadýna zifaftan önce edilen hibeyi kocasýnýn kabzý geçerli deðildir. Çünkü henüz
üzerinde velayeti yoktur.
Ýki kiþi bir adama ortak olduklarý bir binayý hibe etseler, sahihtir. Çünkü bunda þüyu (ortaklýk)
yoktur. Bunun aksine bir kiþi iki balið kim-seye bir binayý hibe etmiþ olsa, taksimi kabul olan
birþeyde þüyu oldu-ðundan Ebû Hanîfe´ye göre sahih deðildir. Fakat bir kiþi iki kiþiye bir bi-nadan
taksimi kabil olmayan bir odayý hibe etse ittifakla sahih olur.
Yukarýda. «Ýki balið kimse» diye sýnýrlamamýzýn hikmeti þudur: Eðer bir kimse bir binasýný biri balið
diðeri balið olmayan iki kimseye hibe ederse, küçük olan büyüðünün yanýnda otursa veya biri
büyük diðeri küçük iki oðluna hibe etse ittifakla caiz deðildir.
Biz burada, «hibe» ile sýnýrladýk. Çünkü iki kiþiden birþeyi rehin al-mak kiralamak ittifakla caizdir.
Bir kimse on dirhemi iki fakire hibe veya tasadduk etse. geçerli olur. Çünkü fakire hibe etmek
sadakadýr. Sadakadan maksat da yalnýz Allah rýzasýdýr. Allah rýzasýnda da þüyu (ortaklýk) yoktur,
çünkü birdir.
Bir kimse on dirhemini iki zengine hibe veya tasadduk etse, geçerli deðildir. Çünkü zengine sadaka
da vermiþ olsa hibe sayýlýr. O halde þüyu olduðundan bu hibe geçerli deðildir. Yani ona mâlik
olamaz Ne za-man ki; onu taksim eder, hisselerini ayrý ayrý teslim ederse, o zaman ge-çerli olur.
FER´Î MESELELER:
Birisi iki kiþiye bir dirhem hibe etse, eðer hibe edilen dirhem sað-lam para ise, hibesi de geçerlidir.
Eðer maðþuþ (gümüþ-bakýr karýþýmý) ise geçerli olmaz. Çünkü bunun taksimi edilmesi mümkündür.
Taksim edilebilen dirhem ise mal hükmündedir.
Elinde iki dirhem olan birisi diðerine, «Ýki dirhemden birini sana hi-be ettim» veya «her iki dirhemin
de yarýsýný hibe ettim» dese, eðer dir-hemler eþit iseler hibe caiz deðildir. Eðer muhtelif iseler o
zaman caizdir. Çünkü o halde taksimi kabil olmayan muþa (ortaklýk) hükmündedir. Bun-dan dolayý
eðer o iki dirhemin üçte birini hibe etmiþ olsa mutlaka caiz-dir.
Kendi binasý ile komþusu arasýndaki duvarýný hibe etmesi caiz-dir. Bir binadan bir odayý hibe etmek
de caizdir. Ýþte bu delâlet ediyor ki, hibe eden kimsenin binasýnýn tavaný hibe ettiði duvarýn
üzerindedir. Binanýn duvarlarý ile müþterek oluþu ve o binadan bir odanýn hibe edil-mesi hibenin
sýhhatine engel deðildir. Müçtebâ.
ÝZAH
«Binayý ilh...» Burada binadan maksat, taksimi kabil olmayan binadýr.
«Bunun aksine ilh...» Yani bir kimsenin iki kimseye hibe etmesi. Hâmiþ´te «Birisi bir adama iki
elbise yererek, «Bu ikisinden istediðin sa-na, diðeri de senin falan oðluna» dese, eðer baba ile oðlu
birbirlerinden ayrýlmadan önce vermiþse bu hibe caizdir. Ayrýldýktan sonra ise caiz deðildir. Çünkü
ikisi de baliðdirler. Baba balið olan oðlunun yerine kabz-edemez» denilmiþtir.
Birisinin diðeri üzerinde nakit bin kuruþu olsa, bin kuruþ da geliri olsa ve «Ben ikisinden birisini
sana hibe ettim» dese, bu hibe caizdir. Ancak, beyan etmek, hibe edene, o öldükten sonra da
vârislerine aittir. Bezzâziyye.
«Ýki balið kimseye ilh...» Yani fakir olmayan iki balið kiþiye. O zaman geçerli deðildir. Ama eðer bu
iki kimse fakir olurlarsa, vermiþ olduðu sadaka olacaðýndan geçerlidir. Ýleride de gelecektir.
«Taksimi kabil olan ilh...» Kûhistânî´ye bakýnýz.
«Ýki balið kimse» diye sýnýrlamamýz ilh...» Bahr´ýn ifadesi böyledir. Musannif da Bahra tâbi olmuþtur.
Bu ifadenin açýk þekli ise, eðer hibe ettiði kiþiler çocuk ve onun yanýnda iseler, Ýmameyn´e göre bu
hibe ca-izdir. Bezzâziyye´de de bu þekil hibenin caiz olduðuna delâlet edecek bir ifade vardýr.
Ben derim ki: Uygun olan bu kaydýn olmamasýdýr. Zira hibe edilen kiþilerin ikisi de balið veya her
ikisi de küçük olsalar veya biri büyük biri küçük olmuþ olsa, Ebû Hanîfe´ye göre, hiçbir fark yoktur.
Çünkü Ýmam-ý Azam mutlak þekilde ifade etmiþtir. O halde, onun mutlak zikret-mesi, her ikisi de
balið olsalar, her ikisi de küçük olsalar, veya biri bü-yük diðeri küçük olsa, aralarýnda bir fark
olmadýðým ifade eder. Ancak, birinci veya ikinci meselede Ýmameyn Ebû Hanîfe´ye muhalefet
etmiþler-dir. Remli.
«Küçük büyüðün yanýnda olsa ilh...» Bunun doðrusu, «Küçük hibe edenin yanýnda olsa»dýr.
Nitekim Bahir ve diðer kitaplarýn ifadesi de buna delâlet eder.
«Ýki oðluna ilh...» Hâniye´de þöyle denilir: «Ýki oðluna bir binayý hibe etse, oðullardan birisi küçük ve
babasýnýn yanýnda olsa, bütün âlimlere göre bu hibe fasittir. Ama bunun aksine iki büyük oðluna
hibe ederek bi-nayý onlara teslim etse, hibe caiz olur. Zira hibe ve kabz vakitlerinde þüyu yoktur.
Ama hibe ettiðinde hibe ettiði oðullarýndan birisi küçük olursa, hibe ettiði en küçük çocuðuna hibe
ettiði hissede kabz anýnda þüyu imkâný vardýr. Onun için de caiz deðildir» Düþünülsün.
Bundan anlaþýlýyor ki, bu açýklama Ýmameyn´in görüþü üzerinedir. Ýmam Ebû Hanîfe´ye göre ise,
hibenin fesadý bakýmýndan balið olanlarla balið olmayanlar arasýnda bir fark yoktur. Onun içinde
hibe fasittir.
«Caiz deðildir ilh...» Bunun hilesi ise, önce hibe ettiði binayý büyü-ðe teslim etmesi, sonra da
ikisine hibe etmesidir. Bezzâziyye.
Bezzâziyye´nin bu ifadesine göre, baba eðer iki balið olmayan ço-cuðuna hibe ederse, bunlardan
herhangi birisinin kabzetmede öncelik hakký bulunmadýðý için hibe geçerli olur. Ýki çocuðun
velisinin bir oldu-ðu durumlarda, onun kabzýnda þüyu bulunmadýðý için kabzý geçerli olur. Bunu
Haniye´nin, «Benim þu binam küçük çocuklarýma» demesi geçer-sizdir. Çünkü bu hibedir.
Çocuklarýný tek tek açýklayana kadar hibe bâ-týl olur.» sözü de teyid eder.
Hâniye´nin bu sözü ifade ediyor ki, «Benim binam küçük çocuklarý-ma» dediðinde kimlere olduðunu
beyan ederse, geçerli olur.
Ankaravî´de, Bezzâziyye´den naklen þunu gördüm: «Bir küçük ile bir büyüðe hibe edildiði zaman, o
hibenin geçerli olmasý için, hibe edilen bi-nayý önce büyüðe teslim ettikten sonra ikisine hibe
etmelidir.»
Hizâne´de geçen, «Bir kimsenin iki küçük çocuðuna bir binayý sada-ka olarak vermesi caiz deðildir»
ifadesinin hükmü, bizim açýklamalarýmý-za aykýrý düþmez. Çünkü Hýzâne´deki ifade metin ve
sertlerde olan ifa-delere zýttýr. Sâyýhânî. Yâni, bir kimsenin tam velayet yetkisine sahip ol-duðu
birisine hibe etmesi halinde, hibe mücerret akitle tamam olur.
«Ýttifakla ilh...» Çünkü kabzda bir ayrýlýk yoktur.
«Sadakadýr ilh...» Bizim bu babtan sonra metinde gelecek, «sada-ka da hibe gibidir» meselesine,
bakýnýz. Açýklama oradadýr.
Muzmarat´da, «Eðer. «Bu binayý ikinize hibe ettim» dese. hibe edi-len kiþilerin ikisi de fakir
olurlarsa, mezhep âlimlerinin icmaý ile hibe sahihtir.» denilmiþtir. Tatarhâniye.
Þu kadarý var ki bundan sonra da þöyle denilmiþtir: «Asýl´da bir bina-nýn iki kiþiye hibe edilmesi
caiz deðildir. Sadaka da böyledir.» O halde onun, «Sadaka da böyledir» sözü, sadaka iki zengine
verilse hibe gibi-dir demektir. En açýk olan bu meselede iki rivayet vardýr.
Bahýr´da þöyle denilir: «Önce zikrettiði fark Hidâye´de geçerli kabul edilmiþtir.»
«Ýki zengine hibe veya tosadduk etse, ilh...» Bu Ebû Hanîfe´nin sö-züdür. Ýmam Muhammed ve Ebû
Yûsuf´a göre sadaka da caiz deðildir. Ancak sadaka konusunda Ebû Hanîfe´den iki rivayet vardýr.
Haniye.
«Mâlik olamaz ilh...» Yukarýda geçtiði gibi fetva verilen görüþe göre fasit hibe de kabzla temellük
edilir. Ýþte bu görüþ bizim aþaðýda tercih edildiðini belirttiðimiz görüþe binaendir.
«Eþit durumda iseler ilh.. » Yâni tartýda da, saðlamlýkta da eþit ise-ler.
«Caizdir ilh...» Bu görüþ Hâniye´de olana zýttýr. Zira Haniye de açýk-lama þu sözün üzerine
verilmiþtir: «Ýkisinin de yarýsýný sana hibe ettim.»
Haniye sahibi sonra da, «Hibe eden adam hibe ettiðine, «ikisinden birisini hibe ettim» dese, ister o
dirhemlerin ikisi þartý ve saðlamlýkta eþit, ister muhalif olsunlar, caiz deðildir» demiþtir.
«Üçte birini hibe etmiþ olsa ilh...» Bu görüþ ifade ediyor ki, Musan-nýfýn yukarýda, «ikisinin yarýsýný
hibe ettim» sözünden maksat, ikisinden biri demektir. Yoksa her birinin ayrý ayrý yarýsý demek
deðildir. Yoksa o zaman, «iki dirhemin yarýsý» sözü ile, «üçtebir» sözünün arasýnda þüyûda bir fark
yoktur. Ama Musannifin, «ikisinin yarýsý» sözünü onlardan birisi olarak hamletsek yine geçerli
olmaz. Çünkü, «onlardan birisi» meçhul bir ifadedir.
«Mutlaka ilh...» Yani o iki dirhem ister birbirlerine eþit, ister muha-lif olsunlar. Minâh.
«Duvarýný hibe etmesi caizdir ilh...» Zahire´de. «Arsayý deðil üze-rindeki binayý hibe etmek caizdir»
denilmiþtir. Fetâvâ´da da, Ýmam Muhammed´den naklen, «Birisi tarladaki ekini hibe etmiþ olsa. hibe
olu-nan þeyi biçip teslim edene kadar kabzý tamam olmaz. Satýn almakta ise satýcý, sattýðý þeyle
müþteriyi baþbaþa býrakýrsa, o, kabz olmuþtur.» denilmiþtir. Tatarhâniye´nin Müteferrikât bahsi. Biz
bunun benzerini Remlî´nin, Fusûleyn haþiyesinden naklen takdim etmiþtik.
HÝBEDEN RÜCÛ BABI
METÝN
Hibe edenin, hibe edilen kiþi hibeyi kabzettikten sonra hibeden rücû etmesi geçerlidir. Ancak bu da
rücûa engel olacak hallerin olmama-sýyla mümkündür. Kabzdan önce hibe tamamlanmadýðýndan
rücû ge-çerli deðildir.
Hibeden rücû etmek tahrimen mekruhtur. Bazý âlimler tarafýndan da tenzihen mekruhtu»
denilmiþtir. Nihâye.
Hibe ettiði zaman rücû hakkýný düþürse bile yine o hak ondan düþ-mez. Haniye.
Cevâhir´de, «Hibedeki rücû hakkýndan ibra etmek geçerli deðildir» denmiþtir. O halde birisi
hibedeki rücû hakkýndan ötürü birþey üzerine sulh yapmýþ olsa, o sulh geçerlidir. Bu sulh bedeli de
hibenin ivazý (kar-þýlýðý) olur. Þu kadarý var ki. hibenin karþýlýðýný konuþmak, akit yaparken þart
koþmaktýr. Ýleride gelecektir ki, karþýlýðý þart koþmak akitte olur.
Hibeden dönmeye engel olan haller yedi tanedir.
Ziyâde-i Muttasýla: Hibe edilen malda, hibeden sonra fazlalýk mey-dana gelse, bu hibeden dönmek
geçerli olmaz. Ancak bu fazlalýðýn ayn´a bitiþik olmasý gerekir. Rücûdan önce bitiþik olan ziyade zail
de olsa yi-ne dönemez. Meselâ çocuðun genç olmasý sonra yaþlanmasý gibi. Þu kadarý var ki,
Hâniye´de buna aykýrý bir görüþ vardýr. Þöyle ki: Eðer o fazlalýk giderse dönebilir. Kûhistânî de buna
dayanmýþtýr. Bu akýlda tu-tulsun. Çünkü düþen bir daha dönmez. Meselâ hibe edilen toprakta
ya-pýlan bina veya dikilen aðaç eðer yerin tamamýna ziyade sayýlýrsa, hibe-den dönülmez. Eðer
hepsine ziyade sayýlmazsa dönülür. Eðer bina veya aðaç topraðýn yalnýz bir parçasýnda ziyade
sayýlýrsa, yalnýz o parçasýndan dönülemez. Zeylâî.
Muttasýl ziyade sayýlan haller þöyle sayýlabilir: Hibe edilen hay-van hibeden sonra etlense,
güzelleþse, eðer kumaþ ise dikilse veya boyansa veya küçültülse ya da büyütülse veya saðýr köle
ise hibeden son-ra duysa, ama ise görse, kâfir ise Ýslâm´a girse, hasta ise tedavi olsa ve yine hibe
edilen köle cinayet iþlemiþse hibeden sonra cinayetinin affý veya Kur´an´ý okuyamayan bir köleye
hibe edilen kiþinin Kur´ân-ý Kerim´i okumayý ve yazýyý öðretmesi, Kur´ân-ý Kerim´e nokta ve hareke
koymayý öðretmesi ve hibe edilen þeyin bir þehirden bir þehire, meselâ Baðdat´ tan Belh´e nakli
gibi. Bu saydýklarýmýzýn herhangi birisi hibeden sonra hibeye mutasýl olursa, hibeden dönmeye
engel olur.
Bezzâziyye´de de, «Gebelik eðer hayvan ve cariyeden yararlanma-yý artýrmýþsa hibeden dönmeye
engeldir. Eðer gebelik onlara noksanlýk getirmiþse rücûa engel olmaz.» denilmiþtir.
Eðer hibe edilen kimse ile hibe eden arasýnda, ziyade konusunda anlaþmazlýk çýksa, meselâ; hibe
eden, «Bu ziyâde, mal bende iken var-dý» hibe edilen kimse de, «Hayýr, bana geldikten sonra ziyade
meydana geldi» deseler, ziyade büyüme gibi kendiliðinden olan birþey ise o za-man söz hibe
edenindir. Ama yapýlan binada dikiþ ve boyada söz hibe olunan kiþinindir. Haniye. Hâvî.
Bunun benzeri Muhit adlý eserde de vardýr. Þu kadarý var ki, Muhit´te: «Eðer o süre içinde o bina
yapýlmaz ise bu. hükmünden, istisna edilmiþ-tir. Söz yine hibe edenin olur» denmiþtir.
Muttasýl olmayan, ayrýlabilecek bir ziyade hibeden dönmeye engel deðildir. Meselâ, hibe edilen
cariyenin hibeden sonra doðurduðu çocuk veya kolu kesilen kölenin alacaðý erþ veya aðacýn
üzerindeki meyve gibi þeyler. Bunlarda ziyadede deðil, asýlda rücû edilebilir. Ancak, doðum yapan
cariyenin çocuðu ondan müstaðni olana kadar, cariyeden de dö-nülmez. Kûhistânî böyle
nakletmiþtir. Bercendî de, diðerleri de bu son hükmün Ebû Yusuf´un görüþü olduðunu
nakletmiþlerdir.
Hibe edilen cariye gebe kalsa, hibe eden, cariye doðurmadan hibe-den dönebilir mi? Sirâç adlý
kitapta, «dönülmez» denilmiþken, Zeylâî ise, «dönülür» demiþtir.
Cevhere´de, «Borcu bütün varlýðýný içine alan hasta bir kimse cariye-sini hibe etse ve ölse, cariye
ile cinsi temasta bulunmuþ ise, tercih edi-len görüþe göre, ondan çocuðu ile birlikte dönülür»
denilmiþtir.
ÝZAH
Hâmiþ´te, «Hibe eden kiþi ben dönme hakkýmý düþürdüm dese, onun rücû hakký düþmez»
denilmiþtir. Bezzâziyye.
«Ýlerde gelecektir ilh...» Yani Müctebâ´dan. Remlî þöyle der: «Cevâhir´de olan Müctebâ´nýn sözüne
dahil deðildir. Çünkü Cevâhir´de, «Rücû> hakkýndan nassen sulh yapmak geçerlidir. O halde rücû
hakkýnda sulh. yapmak zýmnen rücû hakkýnýn düþmesini gerektirir. Kasten rücû hakkýný düþürmek
ise bunun aksinedir. Çünkü çok þey vardýr ki kasten sabit ol-madýðý halde zýmnen sabit olur. Bu,
mücerret bir hak olmadýðý için buna karþýlýk (ivaz) olmak, rücûa engel deðildir. Bu ifade de açýktýr.
Müctebâ´ da olan ise diðer bir meseledir» denilmiþtir.
«Karþýlýðý þart koþmak ilh...» Bu þart koþma konusu ilerde gelecektir.
«Hibeden dönmeye mani olan ilh...» Bu bazý âlimlerin, «Rücûa hibe-deki ziyade engel olur. Bu
engeller, zel, mim, ayýn, ha, ze, kaf, ve he harfleri ile baþlayan yedi tanedir.
Remlî, «Babam allâme Þeyhülislâm Muhyiddin, bu rücûa engel olaný halleri þiir þeklinde þöyle
sýralamýþtýr: «Yedi þey, hibeden dönmeye en-gel olur. 1 - Muttasýl ziyâde, 2 - Ölüm, 3 - Karþýlýk
vermek, 4 - Hi-be edilen kiþinin mülkünden çýkmasý, 5 - Hibe edilen cariye ise hibe olu-nan kiþinin
evlenmesi, 6 - Hýsýmlýk, 7 - Hibe edilen þeyin helak olmasý»-demiþtir.
«Haller ilh...» Denilmesin ki engellerden birisi de fakirliktir. Ýleride geleceði gibi fakire yapýlan
hibeden dönülmez. Çünkü o sadakadýr. Þurunbulâliye.
«Zel, ziyadeye iþaret eder ilh...» Musannýf, Zel´i ziyâde ile kayýtla-mýþtýr. Çünkü noksanlýk, gebelik ve
kumaþýn -ister hibe edilen tarafýný marifetiyle olsun, ister olmasýn- kesilmesi gibi hibeden dönmeye
engel, deðildir. Bahýr. Gebelik hakkýnda ilerde açýklama gelecektir.
«Anýnda birþey fazlalaþýrsa ilh...» Bundan anlaþýlýyor ki, hibe edilen þeyin fiyatýnýn artmasý rücûa
engel deðildir. Bahir.
«Kýymet ilh...» Bu kýymet kaydýyla yalnýz ayn´ýn kendisindeki ziyadeliðin engel olduðu
anlaþýlmaktadýr. Meselâ, çocuðun uzamasý, hibe edi-len þeyin hatâen cinayet iþlediði takdirde hibe
edilen kiþinin onu fidye ile kurtarmasý gibi. Bahýr. Bahsin tamamý Bahýr´dadýr.
«Genç olmasý sonra ihtiyarlamasý ilh...» Bu ifadede bir görüþ var-dýr. Þöyle ki, Ýsticâbî´nin dediði
gibi bu engelin ortadan kalkmasý kâbilindendir. Kûhistânî´nin ifadesi ise þöyledir: «Engel olan
ziyâde ortadan kalkarsa rücû hakký yeniden doðar. Meselâ bir kimse hibe edilen toprakta bina
yapsa, bina kaldýðý sürece o arsanýn hibesinden rücû edilemez. Fa-kat sonra binayý yýkarsa, rücû
hakký yine avdet eder. Muhit ve diðer ki-taplarda olduðu gibi.»
Kûhistânî´nin ifadesinden anlaþýlanýn Nihâye adlý eserde olana ay-kýrý olduðu zannedilir.
Nihâye´de, «Birþey ziyadeleþtiði zaman ondan sonra rücû hakký ar-týk avdet etmez.» denilmiþtir.
Nihâye sahibi, bunu ziyadeleþme ve nok-sanlýk bir arada olduðu haller için söylemiþtir. Nitekim
bunu bizzat ken-disi açýklamýþtýr.
Ben derim ki: Tatarhâniye´de, «Eðer hibe edilen þeyde bir bina ziyadeleþmiþse rücû hakký yine
vardýr. Zira dönmeye engel olan hal, ayn´ýn kendisindeki ziyadeleþmedir. Hibe edilen toprakta
yapýlan bina, topra-ðýn kendisinde bir ziyadelik getirmiyor. Þemsü´l-Eimme Serâhsi´de böyle
zikretmiþtir» denilmiþtir.
«Eðer sayýlmazsa dönülür ilh...» Hâniye´de, «Bir kimse bir bina hibe etmiþ olsa, hibe olunan kiþi o
hibenin misafirhanesinde tandýr veya mut-fak misali birþey yapmýþ olsa, hibe eden kiþi hibesinden
dönebilir. Çün-kü böylesi yapmalar binaya ziyadelik deðil noksanlýk getirir.» denmiþtir.
«Bir parçasýnda ilh...» Yani arsa büyük ise.
«Hasta ise tedavi etse ilh...» Hibe edilen köle veya hayvan hibe edildiðinde hasta ise, adam tedavi
ederek onu iyileþtirmiþse, hibe eden rücû edemez. Ama hibe edilenin yanýnda hastalansa da o
tedavi etse, bu rücû hakkýna engel deðildir. Bahir.
«Hibe edilen þeyin bir þehirden bir þehire ilh...» Zeylai þöyle der «Hibe edilen þeyi bir yerden bir
yere aktarsa ve onun kýymeti artsa, nakli halinde bir takým þeylere muhtaç ise, Müntekâ´da
zikredilmiþtir ki, Ebû Hanîfe ve Ýmam Muhammed´e göre ondan rücû hakký düþer. Ebû Yûsuf´a göre
ise ondan rücû hakký düþmez. Çünkü o ziyadeleþme hibe edilen þeyin ayn´ýnda olmamýþtýr. O halde
o fiatýn artýþý gibi olur. Burada Ebû Hanîfe ve Ýmam Muhammed´in delilleri þudur: Dönülmesi, hibe
edilen kiþinin kira bedeli ve naklindeki çektiði zahmetin ibtalini tazammun eder. Bu ise rücûa engel
olur. Kölenin nafakasý ise bunun aksinedir. Çünkü kö-leye nafaka vermek bir menfaatin karþýlýðýdýr.
Nakil masraflarý ise karþý-lýksýzdýr.»
Ben derim ki: Serahsî´nin, Siyer-i Kebir þerhinde þöyle gördüm: «Hi-be edilen þey dâru´l-harbte ise,
hibe edilen kiþi onu dâru´l-harbten çýkar-sa, hibe eden kiþi artýk ondan rücû edemez. Çünkü hibe
olunan þeyde hibe edilen kiþinin çabasý ile bir ziyadeleþme olmuþtur. Eðer onu çýkart-masaydý o
helak olacaktý. Onu oradan çýkartmakla onu helâktan koru-muþtur.»
Þu kadarý var ki bunu þu surette zikretmiþtir: «Bir kimse bir eþyasýný terketse ve «Bunu kim alýrsa
onundur» dese, bunu doksan dokuzuncuda zikretmiþtir.
«Bezzâziyye´de ün...» Ben derim ki, Bezzâziyye´de zikredilen Hülâsa adlý eserde de kesin bir þekilde
zikredilmiþtir.
«Noksanlýk getirmiþse ilh...» Hidâye´de þöyle denilir: «Cariyeler bu meselede muhteliftirler.
Cariyelerden bazýlarý gebe kaldýklarý zaman ren-gi sararýr, bacaklarý incelir. Bu gebelik onda
noksanlýk sayýlýr ve hibe edenin rücûuna engel olmaz.»
Hidâye´nin bu sözünü, «Eðer, cariyenin gebeliði hibe edilen kiþiden deðilse» þeklinde anlamak
uygundur. Eðer o gebelik hibe edilen kiþiden ise o zaman rücû hakký bulunmaz. Çünkü cariyeye
hibe edilen kiþiden gebe kalmasý ile öyle bir vasýf sabit olmuþtur ki o vasfýn zail olmasý mümkün
deðildir. Çünkü o cariye o halde hibe edilen kiþi ile evlenmiþ ve ümmü´l-veled olmuþtur. Hibe edilen
kiþiden bilfiil doðum yapmasý gibi.
Bu meseleyi müteahhirûnden bazýlarý da fýkhen zikretmiþlerdir. Yine müteahhirûn hibe edilen kiþi,
hibe olunan köle ile mudebber anlaþmasý yap-sa, (yani, «ben öldükten sonra hürsün» dese) ondan
rücû hakký kesilir demiþlerdir. T.
«Doðurduðu çocuk ilh...» Bu çocuk ister nikâhtan, ister zinadan ol-sun. Bezzâziyye.
«Ebû Yusuf´un görüþü ilh...» Ben derim ki, Haniye. Ebû Yusuf´un görüþünün aksine dayanmýþtýr.
Zira o, «Eðer hibe edilen câriye doðurur-sa, hibe eden kiþi derhal cariyenin hibesinden rücû
edebilir» demiþtir. Ebû Yusuf ise, «Çocuk annesiz yaþayabilecek duruma geldiði zaman ço-cuktan
deðil cariyeden rücû edebilir.» demiþtir.
Biz gebelik meselesini ilk bahsinin baþýnda Musannýfýn, «Çocuk an-nesine tâbi olur.» görüþü
üzerine yazdýk. Oraya bakýnýz.
«Câriye gebe kalýrsa ilh...» Yukarýda geçtiði gibi, gebelik hayrý ziyadeleþtirirse rücûa engel olur.
Noksanlýk getirirse rücûa engel olmaz. Bu-nunla yukarýda geçen arasýnda tevafuk edilsin. Sâyýhânî.
«Doðurmadan ilh...» Bundan anlaþýlan, eðer doðurursa, rücû hakký, bina söküldüðünde arsanýn
hibesinden rücû hakký sabit olduðu gibi, bun-da da sabit olur.
«Zeylâî ise, «dönülür» demiþtir ilh...» Çünkü gebelik noksanlýk geti-rir. Nehir´den naklen
Hýyâru´l-Ayb babýnda geçti ki gebelik hayvanlarda deðil cariyelerde ayýp sayýlýr.
FER´Î MESELELER:
Hastalýðýnda birþey hibe etmiþ olsa, teslim etmeden ölse, hibe bâ-týl olur. Çünkü eðer vasiyet olmuþ
olsa idi, onda sülüse (üçte bir) itibar edilirdi. O halde o gerçekten hibe olmuþ olur ki hibenin
tamamlanmasý da ancak kabzla olur.
Hasta bir kimse bir malý olmadýðý halde kölesini hibe etse, sonra ölse, öldüðünde hibe edilen kiþi,
hibe olunan köleyi satsa, onun satýþý bozulmaz. Yalnýz hibe olunan kiþi kölenin üçte ikisine zamin
olur. Eðer onu azad etmiþ olsa, hibe eden kiþide borçlu olduðu halde baþka malý da yoksa, eðer o
azad etme hibe edenin ölümünden önce ise caiz olur. Ölümünden sonra ise, caiz olmaz. Çünkü
hastalýkta azad vasiyet sayý-lýr. Borç olduðu sürece vasiyet ancak borcun dýþýnda kalanda
geçerli-dir. Hasta olan adam, kölesini kendisi ölümünden önce azad etse ve ölse, kölenin azadý
caizdir. Çünkü öldüðü evin mülkü yoktur. Bezzâziyye.
Ben Molla Ali Saðir´in, Mecmâ adlý eserinde kendi el yazýsýyla, Ceþâhirü´l-Fetâvâ´dan naklinde þunu
gördüm: «Ebû Hanîfe hacda iken Kû-fe´de bir devir meselesi vâki oldu. Her fýrka bir çeþit konuþtu.
Ebû Hanî-fe döndüðünde bu devir meselesini ona sordular. Ebû Hanîfe hiç düþün-meden ve hiçbir
rivayet nakletmeden, «O dönen hisseyi attýðýnýz zaman mesele doðrulur.» dedi. Bunun örneði
þudur: Bir ölüm hastasý, diðer bir ölüm hastasýna bir köle hibe ederek ona teslim etse, sonra o da
köleyi yine kendisine hibe edene hibe ederek teslim etse, sonra ikisi beraber ölmüþ olsalar, ikisinin
de o köleden baþka mallarý olursa, bu hibelerin yalnýz üçte biri geçerli olduðu için mesele de devr
olur. Ta ki devre döner. Birþey artana kadar döner. Malda artýþ olduðu zaman üçte birde de artar.
Üçte birde arttýðý zaman ona dönende de artar. Ona dönende arttýðý zaman üçte birde yine artýþ
olur. Sonra bu böyle devam eder. O zaman bunun hesabýný düzeltmeye ihtiyaç vardýr. Hesabý
düzeltmenin yolu ise, üç, üçte biri olan bir rakamý bulmaktýr. Ki en az üç tane üçte bir olan rakam da
dokuzdur. O zaman diyebilirsin ki, hibe bu dokuzdan üçünde geçerli olur. Ýþte bu üçten bir hisse ilk
hibe eden kimseye verilir.
«Ýþte bu hisse ortaða dönen hissedir. Bu, meselenin aslýndan düþü-rüldüðü zaman sekiz kalýr. Bu
sekizden de mesele çözülmüþ olur. Ýþte Ebû Hanîfe´ye ait, «payý atýnýz ki mesele geçerli olsun.»
sözünün manasý budur. O zaman hibe, sekizde üçünde geçerli olur. Üçüncü hibe de yal-nýz bir
hissede olur. O halde birinci hibe eden kimseye dokuzda altýsý düþer. Bizim çözdüðümüz iki katýdýr.
Biz ikinci hibeyi de verdiðimizin üç-te birinde tashih ettik. Sabit oldu ki, bu meselenin tashihi ortada
dö-nen sehimin Ýslahý ile olur. Bazý âlimler de döneni terk et havada dönsün demiþlerdir.» Özetle.
Ýmam Muhammed´den de bu meselede bir nakil vardýr.
«Bir kimse cariye ile cinsi temasta bulunmuþsa ilh...» Hibe edilenle veya baþkasý ile cinsi temasta
bulunmuþ ise, onu ölen kimsenin alacaklý-larýnýn ukr´u ile birlikte geri verir.
Ynt: Hibe By: neslinur Date: 07 Þubat 2010, 23:29:39
METÝN
Mim harfi hibe akdi yapanlardan birisinin ölümüne (mevt) iþaret eder. Yani hibe ederek teslim
ettikten sonra taraflardan birisi ölürse, hi-beden dönülemez. Eðer teslim etmeden ölürse, hibe bâtýl
olur.
Taraflar kabzýn, ölümden önce veya sonra yapýldýðý konusunda ihti-lâf etseler, hibe edilen þey
vârisin elinde ise, geçerli olan vârisin sözüdür.
Musannýf, ölümle düþen görevleri þiir þeklinde þöyle ifade etmiþ-tir: «Kefaret, diyet ve haraç düþer.
Ýki ortaktan birisi zengin olduðu hal-de köleyi azat etmiþ olsa, ortaðýnýn hissesini tazmin etmesi
gerekli iken,, öldüðü takdirde o tazminat düþer. Bunun gibi nafakalar ve hibeden rücû hakký da
düþer. Bunlarýn tümünün hükmü ölümle düþer.»
Ayn harfi ivaza (karþýlýk) iþaret eder. Yani hibede karþýlýk olursa, hi-beden rücû hakký düþer. Þu
þartla ki, hibe edilen kiþi, karþýlýðý verdiði vakit bunun hibenin karþýlýðý olduðunu ifade edecek bir
lâfzý zikretmeli-dir. O halde hibe edilen kiþi hibe edene, «Bu senin hibenin karþýlýðýdýr» veya «Bu
senin hibenin reddidir veya karþýlýðýdýr.» demiþ olsa, hibe eden kiþi de onu kabzetse, hibeden rücû
hakký düþer.
Eðer hibe edilen kiþi hibe ederse birþey verdiðinde, «Bu hibenin karþýlýðýdýr» demese, iki taraf da
hibesinden dönebilir. Ýþte bunun içindir ki, kabz, ifraz ve þüyû´nun bulunmamasý gibi hibenin
þartlarý verilen ivaz için de þarttýr. Hibenin karþýlýðý olarak verilen þey onun cinsinden olsa veya
ondan az olsa bile böyledir.
Metnin bazý nüshalarýnda, «hibe» yerine, «akit» kelimesi konulmuþ-tur. Bu yanlýþtýr.
Babanýn çocuða hibe edilen þeyin karþýlýðýnda çocuðun malýndan bir þey vermesi caiz olmaz.
Ticaretle izinli köleye, birþey hibe edilmiþ olsa, o da sonra onun karþýlýðýnda birþey vermiþ olsa, her
iki tarafýn da rücu hakký vardýr. Bahýr.
Bir hýristiyan tarafýndan müslüman bir kiþiye bir þey hibe edilmiþ olsa, onun hibesi karþýlýðýnda
müslüman ona þarap veya domuz vermiþ olsa, geçerli deðildir. Zira müslüman domuz ve þaraba
mâlik olmadýðý gibi onlarý baþkasýna temliki de geçerli deðildir. Bahýr.
Karþýlýk yapan þeyin hibe edilen malýn bir bölümü þeklinde olma-masý þarttýr. O halde hibe edilen
bir þeyin bazýsý geri kalan kýsma kar-þýlýk hibe edene verilmiþ olsa geçerli deðildir. Hibe eden kiþi
geri kalan kýsýmdan da rücû edebilir.
Fakat hibe edilen iki ayrý þey ise, birini diðerinin karþýlýðý olarak hi-be edene vermek, eðer o iki þey
iki ayrý akitle hibe edilmiþse, geçerli olur. Eeðer ikisi bir akitle hibe edilmiþse o karþýlýk geçerli
deðildir. Zira akitlerin ayrý olmasý ayn´ýn deðiþik olmasý gibidir.
Hibe ve hibeden rücûda dirhemlerin ayn´ýnýn kâim, mevcut olmasý ge-rekir. Müctebâ.
Buðdayýn ununun, buðdayýn karþýlýðý olarak verilmesi geçerlidir. Ya-ni birisi diðerine bir miktar
buðday hibe etse, hibe edilen kiþi hibe ola-rak aldýðý buðdayý un haline getirdikten sonra hibe
edene vermiþ olsa, geçerlidir. Çünkü buðday öðütüldükten sonra vasfý deðiþmiþtir.
Bunun gibi, bir kimse hibe edilen kumaþýn bir kýsmýný boyayýp hibe-nin karþýlýðý olarak vermiþ olsa
veya hibe edilen kavutun (kavrulmuþ un) bir kýsmýný yaðla karýþtýrarak verse, geçerli olur. Haniye.
ÝZAH
«Mim ilh...» Hibe eden veya edilenden birisinin dinden çýkmasýndan dolayý Dârü´l-harbe iltihakýna
hükmedilse bakýlýr. Hibe edilen kiþi ölse, mülkiyet varislerine intikal ettiðinden hibe eden kiþinin
rüçû hakký dü-þer. Eðer hibe eden ölürse, seri nass ancak rücû hakkýný hibe edene tanýdýðýndan
varis de hibe eden olmadýðýna göre hibeden rücû hakký yine düþer. Dürer.
Ben derim ki: Açýklamaya göre hibe eden kiþi, dinden çýksa ve onun darü´l-harbe sýðýnmasýna
hükmedilmiþ olsa. hüküm yine böyledir, yani hibeden rücû hakký düþer. Bu konuda acýk bir nakle
baþvurulmasý gerekir.
«Ýhtilâf etseler ilh..» Yani hibe edeple .hibe edilen kiþi deðil, ifade tarzý her ne kadar bunu hatýra
getiriyorsa da bu kayýt þart deðildir. Me-selâ hibe edenin varisi, hibe edilen kiþiye, «Sen o köleyi
onun hayatýn-da kabzetmedin, sen onu ölümünden sonra kabzettin» dese, hibe edilen kiþi de, «Ben
onu hayatýnda kabzettim» dese, köle vârisin elinde ise. T.
«Söz vârisindir ilh...» Zira kabýz o anda bitmiþtir. Miras ise, kabýz-dan öncedir. Bu yüzden söz
vârisindir. Bahýr.
«Kefaret ilh...» Kefaretin çeþitleri yani oruç, yemin, zihâr, hatâen cinayet kefaretlerinin tümü,
adamýn ölümü ile düþer. Ama eðer öldüðün-de bu kefaretlerden herhangi birisi ile mükellef ise ve
mükellef bulun-duðu kefareti vârislerine vasiyet ederse o zaman düþmez.
Haraç verenin ölümüyle ondaki haraç verme mükellefiyeti düþer.
«Diyet ilh...» Bir kimsenin üzerinde bir diyet borcu varsa, vermeden ölürse, bu diyet ondan düþer.
«Nafakalar ilh...» Nafakalar eðer hâkimin emri ile deðilse düþer.
«Ayn harfi ivaz´ý gösterir ilh...» Birisi diðerine köle hibe ettiðinde onun da karþýlýðýnda kumaþ
vermesini þart kýlarsa bakýlýr: Eðer ayný mec-liste trampa ederlerse caizdir. Eðer ayný mecliste
trampa edilmezse caiz deðildir. Haniye.
«Rücû hakký düþer ilh...» Nafakalar eðer hâkimin emri ile deðilse düþer.
«Ayn harfi ivaz´ý gösterir ilh...» Birisi diðerine köle hibe ettiðinde onun da karþýlýðýnda kumaþ
vermesini þart kýlarsa bakýlýr: Eðer ayný mec-liste trampa ederlerse caizdir. Eðer ayný mecliste
trampa edilmezse caiz deðildir. Haniye.
«Rücû hakký düþer ilh...» Yani hem hibe edenin, hem de hibenin karþýlýðýný verenin rücû haklarý
düþer. Ankaravî´de olduðu gibi. Sarihin ifa-desi de buna iþaret eder. Sâyýhânî.
Hâmiþ´te þöyle denilir: «Kadýn, kendisini bir veya iki talâkla boþayan kocasý ile iddet bittikten sonra
evlenmeyi isterse, onu boþayan koca, «Benim sana borcum olan eski mehrini hibe edersen
evlenirim» dese, kadýn da bu alacaðý mihri onunla evlenme karþýlýðý olarak hibe etse, sonra erkek
onunla evlenmese, fakihler, «Erkek ister onunla evlensin, ister evlenmesin o mehrin hibesi geçerli
deðildir, mehir onun üzerinde yine borç olarak kalýr. Zira kadýn mehrini nikâh karþýlýðý kýlmýþtýr.
Nikâhýn karþýlýðý olan malý vermek kadýna deðil, erkeðe aitir.» demiþlerdir.» Haniye. Fetâvâ-yý
Hayriye´de bununla fetva verilmiþtir.
«Ýki taraf da ilh...» Zira mutlak temlik baþlangýçta temlik ihtimali taþýdýðý gibi, karþýlýk için temlik
ihtimalini de, taþýr. O halde rücû hakký þüphe ile ibtal edilemez. Mustasfâ.
«Hibesinden rücû edebilir ilh...» Bu bahiste bir söz vardýr, o da þu-
dur: Bilinen asýl, ifade edilen gibidir. Nitekim bu Kâfî adlý eserde belirtilmistir. Halkýn örfünde ise,
hibe edilen kiþi hibe edene birþey verirse, bundan hibenin karþýlýðý anlaþýlýr. Utandýðýndan bu senin
hibenin karþýlýðýdýr diyemez. O halde uygun olan bedeli zikretmese bile böyle bir hibeden
dönülmesidir.
Hâniye´de þöyle denilir: «Bir kimse karýsýna hediyeler gönderse, karýsý da onun karþýlýðýnda
birþeyler gönderse, zifaf yapsalar, sonra ayrýlsalar, erkek gönderdiklerinin ariyet olduðunu iddia
ederek geri almayý istese, kadýn da karþýlýk olarak verdiðini geri almak istese, burada eþya
hakkýnda makbul olan kocanýn sözüdür. Çünkü koca temliki inkâr etmiþtir. Kadýn da ancak
gönderdiklerini hibenin karþýlýðý zannettiðinden o da gönderdiklerini alabilir. Kocanýn yaptýðý hibe
olmadýðý gibi, kadýnýn gönderdikleri de ivaz olmaz. Her iki taraf da karþýlýklý göndermiþ olduklarý
eþ-yayý alabilirler. Ebûbekir Ýskâf´da, «Kadýn gönderdiði zaman açýkça Kocanýn gönderdiklerinin
karþýlýðý olduðunu söylese bile gönderdiklerini geri alabilir. Fakat kadýn bunu açýkça söylemezse
bakýlýr: Eðer gönderdiðinde ivaza niyet etmiþse kadýnýn niyeti bâtýl ve gönderdiði hibe olur. Bu
meselede ihtilâf olduðu açýktýr» demiþtir. Yakûbiye.
«Az olsa bile ilh...» Yani gönderdiði ivaz, hibeden az olsa bile. Çünkü ivaz gerçekte hibenin bedeli
deðildir. Eðer hibe edilenin gerçekten bedeli olmuþ olsa, o zaman ribâ olmasý ihtimali olurdu.
«Karþýlýðýnda ilh...» Eðer çocuða hibe edilene karþýlýk babasý çocuðun malýndan verirse, bu karþýlýk
bâtýl olduðundan hibe eden kiþi hissesinden rücû´ edebilir. Bezzâziyye.
«Çocuðun malýndan ilh...» Baba çocuða yapýlan hibenin karþýlýðýný kendi malýndan verirse bu
geçerli olur. Çünkü ilerde yabancý birinin hi-beye karþýlýk birþey vermesinin geçerli olduðu meselesi
gelecektir. Sâyýhânî.
«Rücû hakký ilh...» Çünkü ticaretle izinli köle birþey hibe etme hak-kýna mâlik deðildir. O halde onun
karþýlýk vermesi geçerli olmaz.
«Bahir ilh...» Zira ticaretle izinli köle baþlangýçta nasýl hibe etme-ye mâlik deðilse, sonra da hibenin
karþýlýðýný vermeye mâlik deðildir. Sâyýhânî.
«Hibe ilh...» Birisine dirhemler hibe edildiðinde o dirhemlerin aynýnýn verilmesi gerekir. Eðer onu
baþkasýyla deðiþtirirse hibeden yüz çe-virmiþ olur. Ama hibe ettiði dirhemlerden baþkasýný teslim
etse, yeni bir hibe olur. Hibe edilen kiþi onu kabzetse, dirhemler cinsinden veya baþka bir cinsten
karþýlýk vermiþ olsa, o zaman rücû hakký düþer. Bu meselede dinarlar da dirhemler gibidir. T.
«Rücûda ilh...» Yani hibe eden kiþinin rücû hakký yoktur. Ancak, hi-be ettiði dirhemler bizzat
mevcutsa rücû edebilir. Fakat hibe edilen kiþi, hibe edilen dirhemleri sarfetmiþse bu rücûa engel
olur. T.
«Öðütüldükten sonra ilh...» Yani buðday öðütüldükten sonra o buð-dayýn ayný veya bir bölümüdür
denilemez.
«Verse ilh...» Yani bir bölümü hibeye ivaz kýlsa geçerli olur. Çün-kü boyamak veya yaðlamakla bir
ziyadelik meydana gelmiþtir. Sanki boyanýn kumaþ veya yaðla karýþtýrýlan kavut baþka bir þey olur.
METÝN
Bir kimseye iki cariye hibe edilmiþ olsa, o cariyelerden birisinin ço-cuðu olmuþ olsa, hibe edilen
kiþi de cariyeden olan çocuðu hibe karþýlýðý hibe edene verse, eðer çocuk hibeden sonra olmuþsa
artýk o cariyelerin hibesinden dönülmez, karþýlýk da geçerli olur.
Hibe olunan bir þeyin karþýlýðýnda, hibe edilen kiþi deðil bir yaban-cý birþey vermiþ olsa, muhâlea
bedeli gibi -artýk hibe edenin rücû etme hakký düþer. Bu, yabancý hibe karþýlýðýný hibe edilen kiþinin
izni olma-dan vermiþ olsa da böyledir.
Karþýlýðý veren yabancý, velev hibe edilenin emri ile olsa da hibe karþýlýðý verdiðini rücû ederek
alamaz. Ama hibe edilen kiþi yabancýya, «Ben zaminim. Benim yerime ver» dese ve o da verse, o
zaman rücû hakký vardýr. Çünkü hibenin karþýlýðýný vermesi, üzerine vacib deðildir.
Fakat bir yabancý borcunu ödediði takdirde, ödeyen kimse öde-diði parayý borçludan alýr. Bunda
asýl, kendisinden ötürü insanlarýn hap-sedildiði ve ödettirildiði herhangi bir þeyin ödenmesini
emreden kiþi emri ile zýmaný þart koþmasa dahi ödeyenin kendisine rücû edeceðini isbat etmiþtir.
Fakat kendisinden ötürü insanlarýn hapsedilmediði veya sürekli taleb edilmediði birþev için rücû
hakký yoktur. Hibe gibi. Ancak, «Ben zaminim» diyerek, sýmaný þart koþarsa, ödeyen o kimse geri
alabilir.
O halde borçlu, bir diðerine, «Borcumu öde» dese, o da ödemese, «Ben zaminim» demese dahi,
borcu ödeyen kiþi rücû eder, parasýný alýr. Çünkü borcun edasý borçlunun üzerine vacibtir. Þu
kadar var ki, yazdýðý-mýz asýldan, «Bir kimse bir diðerine, «Binamýn yapýlmasýna yardým et» de-se
veya esir, bir kimseye, «Beni satýn al» demiþ olsa, bu her iki durum-da da rücû etmeyi þart koþmasa
dahi, rücû edip parasýný alma hakkýna sahiptir.» meselesi istisna edilir. Hâniye´nin kefalet bahsi.
Halbuki o adam bu her iki þeyde de hapsedilemez ve taleb edilemez ve sýkýþtýrýlamaz.
Hibe edilen þeyin yarýsý üzerinde hak iddia edilirse, o zaman ivazý veren kimse de ývazýn yarýsý ile
rücû eder. Ama eðer ivazýn yarýsýna müs-tahak çýkarsa geri kalaný reddetmedikçe hibe eden kiþi
hibesinden rücû edemez. Çünkü ivaz kýlýnan þeyin yarýsýný baþlangýçta ivaz etmiþ olsaydý geçerli
olurdu. Öyleyse devamý da geçerli olur. Þu kadarý var ki´ burada hibe eden ivazý teslim edip
etmemekte muhayyerdir. Buradaki ivazdan maksat da hibede þart koþulmayan ivazdýr. Ama eðer
hibe edilirken kar-þýlýk vermesi þart koþulursa, ileride geleceði gibi, bu hibe deðil mübadele olur. O
halde ivaz hibe üzerine tahsis edilir. Hibenin hak ileri sürülen ivazýn karþýlýðý olan kýsmýndan rücû
edebilir. Nihâye.
Nasýl ki, ivazýn hepsi baþkasýnýn hakký olmuþ olsa, eðer hibe ettiði þey helak olmamýþ, mevcut ise
hibenin hepsinden dönebilir. Ama ivazýn hepsi istihkak edilmiþ olmakla birlikte hibe edilen þey
muttasýl bir ar-týþla ziyadeleþse, dönemez. Hülâsa.
Eðer hibenin tamamý bir baþkasýnýn istihkaký çýkarsa, hibe edilen ki-þi, hibenin karþýlýðýnda verdiði
ivazý eðer mevcut ise geri alabilir. Ama eðer ivaz helak olmuþ ise, mislî birþeyse mislini, kýyemî
birþeyse kýy-metini alýr. Gaye.
Eðer hibenin yarýsýna ivaz verilmiþ ise, hibe edilen kiþi karþýlýðýný al-madýðý kýsmýndan döner. Bu
dönüþte, þüyu da zarar vermez. Çünkü son-radan olmuþtur.
Uyarý: Müctebâ da þöyle nakledilmiþtir: «Eðer hibe aklinde þart koþulmuþsa ivaz hibeden dönmeye
engel olur. Meselâ, «Ben bu koyunu sa-na veriyorum sen de karþýlýðýnda koyun vereceksin»
denilirse. Eðer akit-te böyle bir þart koþulmadan hibe yapýlmýþsa, daha sonra ivaz verilmiþ ise,
hibeden dönemez.»
Bu meseleyi Müctebâ dýþýnda açýkça söyleyeni görmedim. Mezhebin türlü kitaplarýnda ivazdan
hibede þart kýlýnmasý mutlak olarak zikredil-miþtir. Nitekim daha önce geçmiþti.
ÝZAH
«Rücû ederek alamaz ilh...» Yani ivaz veren kiþi karþýlýðý verdikten sonra hibe edilen kiþinin ortaðý
bile olsa, ister onun izniyle, ister izinsiz versin, rücû hakký yoktur. Zira karþýlýk vermek hibe edilenin
üzerine vacib deðildir. Nasýl ki birisi diðerine, «Teberru ver» demiþ olsa, teberru veren adam
verdikten sonra rücû edip teberruluyu emreden kiþiden ala-madýðý gibi. Ancak gerek hibenin
karþýlýðýnda, gerekse teberru eden adam hibe edilen kiþi veya teberru´yu emreden kiþi, «Sen ver,
ben zaminim» derse, o zaman her iki durumda da döner, verdiðini alýr. Ama borçlu bu-nun
aksinedir. Meselâ borçlu kimse birisine, «Benim borçlarýmý öde» derse, o adam ödedikten sonra,
borçlu olan, «Sen öde, zaminim» demese bile, ödedikten sonra, döner borçludan alýr. Zira borcu
ödemesi borçlunun üzerine vacibtir. Minâh.
«Ývazýn yansý ile rücû eder ilh...» Cevhere´de þöyle denilmiþtir: «Bu hibe, taksimi kabil olmayan
þeyden ise rücû edebilir. Ama eðer hibe edilen þeyin bazýsý baþkasýnýn hakký çýktýðýnda, eðer
taksimi kabil ise, hi-be geri kalan kýsýmda da bâtýl olur. O zaman hibe edilen kiþi ivazýn hep-sini
alýr.»
Zira anlaþýlýyor ki hibe edilen kiþi hibeden baþkasýnýn istihkaký çý-kan kýsma mâlik olmamýþtýr. O
halde hibenin aslý ibtal edilir. Çünkü hi-be taksimi kabil olan müþâda yapýlmýþtýr.
«Ama eðer ivazýn yarýsýna müstehak olursa ilh...» Hibe eden kiþi hi-benin yarýsý ile rücû edemez.
Çünkü ivazýn kalan kýsmý hibenin hepsinin karþýlýðýdýr. Zira baþlangýçla da kalan kýsým hibeye ivaz
olarak verseydi uygun olurdu. Ancak burada hibe eden kiþi muhayyerdir. Çünkü hibenin yarýsýnýn
karþýlýðýnda ivaz vermek onun rücû hakkýný düþürmez. Ancak iva-zýn hepsini ona teslim etmekle
rücû hakký düþer. O da binanýn tam karþý-lýðýný teslim etmediðinden onun geri alma hakký vardýr.
«Muhayyerdir ilh...» Çünkü ivazý teslim etmemiþtir.
«Þart koþulmayan ivaz ilh...» Yani hibe ettiði zaman karþýlýðý þart koþmadýðý ivazdýr.
«Eðer hibenin yarýsýna ivaz verilmiþ olsa ilh...» Veya hibenin bazýsý-nýn karþýlýðýnda ivaz vermiþ
olsa. Meselâ hibe bin dirhem ise, bunun kar-þýlýðýnda bir dirhem varsa, o zaman bu vermiþ olduðu
ivaz bir dirhem kar-þýlýðýnda hibe aktini feshetmektir. Hibe, eden kiþi geri kalan kýsýmdan dö-nebilir.
Müþtemilâtý olan bir binanýn hibesinin karþýlýðýnda bir oda ver-miþ olsa, hüküm yine böyledir.
Bezzâziyye.
«Þüyu da zarar vermez ilh...» Yani yarýsýndan dönmekle meydana gelen þüyu (ortaklýk) da zarar
vermez. Bu meseleyi açýklýkla söyleyeni görmedim. Bunu söyleyen Minâh sahibidir.
Ben diyorum ki: Bu mesele, Gâyetü´l-Beyân adlý eserde açýk olarak zikredilmiþtir. Gâyetü´l-Beyân´ýn
ifadesi þöyledir: «Bizim ashabýmýz, «Hi-bede hibe eden kimsenin hibeden dönme hakkýný düþüren
ivaz, hibe ak-dinde þart koþulan ivazdýr. Ama hibe aktinden sonra hibe edilen kiþi onun karþýlýðýný
verirse, hibe eden kiþinin yaptýðý hibeden rücû hakký düþ-mez. Çünkü yapýlan ivaz, hibe edilen kiþi
üzerinde bir hak deðildir. An-cak o, o karþýlýðý hibe edenin rücû hakkýný düþürmek için vermiþtir. O
halde onun verdiði ivaz, baþlangýçta bir hibedir. Ama hibe akdinde þart koþulan ivaz bunun gibi
deðildir. Çünkü akitte þart koþulan ivaz, hibe-nin hükmünü satým akdi hükmüne çevirir. Hatta o
zaman hibe eden ki-þi þuf´a (ön alým) hakký ve ayýpla sebebiyle geri verme haklarýna sahihtir»
demiþlerdir. Bu duruma göre, hibe aktinde þart koþulan ivaz doðrudan hibe edilenin karþýlýðýndan
yine ashabýmýz, «ivazda hibedeki þartlardan kabz ve þüyû´un bulunmamasý gibi þartlarýn verilen
ivazda da geçerli olmasý gerekir. Çünkü o ivaz hibedir. Þerhü´l-Akta´da böyledir.» demiþ-lerdir.»
Tuhfe´de de, «Hibe aktinden sonraki ivaz, rücû hakkýnýn düþürülme-si içindir. Akit baþlangýçta, ne
de sonuçta ivazlý akit anlamýný taþýmaz. Ancak hibe aktinden sonra verilen ivaz^ hibe edilen kiþinin,
«Þu senin hibenin karþýlýðýdýr.» demesiyle yapýlan hibe ivaz olur. Bu ivaz da eðer kabzolunursa,
hibeyi ibtal eden veya geçerli kýlan þartlarla hibe olur. Ama akitten sonra ivaz verirken, «Bu hibenin
karþýlýðýdýr» demezse, o zaman baþlangýçta hibe olur ki, bu durumda her ikisi de hibelerinden
dö-nebilirler.» denilmiþtir. Kýsaltarak alýnmýþtýr.
Tuhfe´den yapýlan bu nakilden anlaþýlan, bunlarýn ikisi ya iki görüþ ya iki rivayettir. Birincisi rücû
hakkýný ortadan kaldýran ivazdýr ki, bu iva-zýn verilmesi veya konuþulmasý hibe akti yapýlýrken
þarttýr. Ýkincisi ise, rücû hakkýný düþürmek için akitte konuþulmasý gerekli deðildir. Ancak hibeden
rücû hakkýný düþürmek için ivaz verildiðinde, «Bu evvelce yap-mýþ olduðu hibenin karþýlýðýdýr»
demek gerekir. Ýþte bu hilaf hibedeki rücû hakkýnýn düþürülmesi üzerinedir. Ama hibenin sonunda
bir satým akdine dönüþmesine gelince, orada hibe akti yapýlýrken ivazýnýn da ko-nuþulmasý veya
verilmesi mutlaka þarttýr.
«Mezhebin füru kitaplarý ilh...» Ben derim ki, açýk olan, ivazýn akit sýrasýnda konuþulmasý, ancak
ivazýn hibe edilen þeye karþýlýðýnýn mutlak deðil tevzii hususundadýr. Yani hibe aktinde ne kadar
ivaz konuþulmuþsa aldýðý ivazýn karþýlýðýndan dönemez, geri kalanýndan dönebilir. O zaman
Müctebâ´da olan, mezhebin fürû kitaplarýndaki mutlak ifadelere aykýrý olmaz. Ebussuud el-Mýsrî.
«Nitekim daha önce geçti ilh...» Yani buðday ununun hibe edilen buðdaya, hibe edilen iki cariyeden
birinin cariyelere ivaz olduðu konu-sunda geçmiþti.
METÝN
He harfi, hibe edilen þeyin elden çýkýþý(hurucu)ný ifade eder. Yani hibe edilen þey, hibe edilen
kiþinin mülkiyetinden çýkarsa hibe eden kiþi hibesinden dönemez. Velevki hibe edilen de hibeyi
baþkasýna hibe etsin. Ancak hibe edilen kiþi üçüncü þahsa yapmýþ olduðu hibeden dönerse, ilk
hibe eden kimse de hibesinden rücû edebilir. Ýkinci hibe edenin rücûu ister hâkimin hükmü ile, ister
taraflarýn rýzalarý ile olsun sonuç de-ðiþmez. Hibe, hibe edilen kiþiye yeni bir sebebten dolayý dönse
bile aþaðýda geleceði "gibi, rücû etmek hibeyi feshetmektir. Meselâ, üçüncü þahýs kendisine hibe
edilen þeyi ikinci þahsa sadaka olarak verse veya satsa, birinci hibe eden kimse hibesinden
dönemez. Ýkinci þahýs hibe edilen þeyin yarýsýný satsa, rücûa engel durum bulunmadýðýndan geri
kalan kýsmýndan dönebilir.
Musannýf burada hibe edilen þeyin hibe edilenin elinden bütün ola-rak çýkmasýyla kaydetmiþtir.
Yani hibe edilen þey hibe edilen kiþinin mül-kiyetinden her yönüyle çýkarsa hibe eden kiþi
hibesinden rücû edemez.
Musannýf daha sonra bu usul üzere konuyu þöyle açýklamýþtýr: «Eðer hibe edilen kiþi hibe edilen
koyunu kurban etse veya hibe edilen þeyi sadaka adaþa ve o hibe edilen þey kesilip et halini almýþ
olsa, bu du-rum rücû hakkýna engel deðildir. Çünkü kurban olmakla her yönüyle hibe edilen kiþinin
mülkiyetinden çýkmamýþtýr. Hibe edilen bu koyun eðer te-mettü haccý veya Kran haççý için ihrama
giren veya adakta bulunan bir kiþiye hibe edilse, o da bunu kurban etse, yine rüçûa engel deðildir.
Minhâc´da, «Eðer birisine bir elbise hibe edilmiþ olsa, hibe edilen kiþi onu Allah için tasadduk etse,
hibe eden kiþinin rücû hakký vardýr. Yalnýz Ebû Yusuf buna muhalefet ederek, «Rücû edemez.»
demiþtir. Ama hibe edi-len koyunu bir kimse kurban etmek için deðil de eti için kesmiþ olsa, bütün
âlimlerin ittifakiyle hibe eden rücû hakkýna sahiptir» denilmiþtir.
PRATÝK BÝR MESELE:
Borçlu olan veya üzerinde hataen cinayet diyeti olan köleyi efen-disi köleden alacaklý þahsa ve
cinayetin velisine hibe etmiþ olsa, borçlu ise borcu düþer, diyetle yükümlü ise diyet düþen Ama
efendisi eðer bu kölenin hibesinden rücû ederse, istihsanen geçerli olur. Ýmam Muhammed ve Ebû
Hanîfe´den bir rivayete göre, efendinin, kölenin hibesinden rücûu ile kölenin borcu ve diyeti avdet
etmez. Nitekim bir kimse kýzýný bir erkeðe hibe ettikten sonra rücû eylese, kýzýn nikâhý avdet etmez.
Haniye.
Zel harfi hibe vaktindeki zevciyete iþarettir. Þu halde bir kimse bir kadýna hibede bulunsa, sonra bu
kadýnla evlense yaptýðý hibeden rücû edebilir. Eðer karýsýna hibe ederse, bunun aksine rücû
edemez.
PRATÝK BÝR MESELE :
Efendinin, Ümmü´l-veled olan cariyesine, hastalýðýnda dahi yap-mýþ olsa hibesi geçerli deðildir. Bu
hibe vasiyet de olmaz. Çünkü köle veya cariye hacir altýndadýrlar. Onlarýn mülk edinme ehliyetleri
yoktur. Ama ümmü´l-veled olan cariyesine «Ben öldükten sonra þunu sana vasi-yet ediyorum»
dese, vasiyeti geçerli olur. Zira ümmü´l-veled efendisinin ölümüyle azad edilir, vasiyet edilen þey de
ona teslim edilir. Kâfi.
Kâf harfi de karabete (yakýn hýsýmlýða) iþaret eder. Bir kimse kendi-sine neseben haram olan
hýsýmlarýndan birisine bir þey hibe etse o ký-sýmý zýmmî veya müste´men de olsa, hibesinden rücû
edemez. Þümhî.
Ama bu kimse neseben deðil süt kardeþi gibi süt yoluyla haram olan birisine -bu süt kardeþi
amcasý oðlu olsa bile- veya kayýnvalidesi, hanýmýnýn kýzý gibi sýhrî hýsýmlýk yoluyla haram olan
birisine veya bir ya-bancýnýn kölesi olan kardeþine veya öz kardeþinin kölesine hibe yapmýþ olsa,
hibesinden dönebilir.
Ama eðer efendi ile kölenin her ikisi de onun akrabalýk yoluyla mah-remi iseler, saðlam görülen
görüþe göre, ittifakla o hibesinden rücû ede-mez. Çünkü bu hibe hangisine yapýlmýþ olursa olsun,
rücûa engeldir. Bahýr.
PRATÝK BÝR MESELE :
Bir kimse kardeþi ile bir yabancýya ikisine birlikte taksim edileme-yen birþey hibe etse, onlar da onu
kabzetseler, o yabancýnýn hissesinden, rücûa engel bir hal olmadýðýnda rücû edebilir. Dürer.
ÝZAH
«Feshetmektir ilh...» Yani hibe edilen þey, ikinci defa hibe eden þah-sa döndüðü zaman bütün
haklarý ile döner.
«Birinci hibe eden kimse ilh...» Çünkü rücû hakký bu ´mülkte henüz sabit deðildir. Dürer. Muhit´ten
naklen.
«Rücû hakkýna engel deðildir ilh...» Hibe edilen kiþinin de hibe edi-len koyunu kurban etmesi
caizdir. Minâh´ýn Müctebâ´dan naklettiði gibi.
«Borçlu olan köle ilh...» Çocuðun köle olan birisinin üzerinde vasiyet edilmiþ bir alacaðý olsa,
çocuðun vasisi o köleyi çocuða hibe etse, sonra vasi hibesinden rücû etmiþ olsa, zahiri rivayete
göre, vasinin dön-me hakký vardýr. Ýmam Muhammed´den rivayete göre vasi rücû edemez. Çünkü
ona borçludur.
«Ýstihsânen ilh...» Hâniye´de þöyle denilir: «Kýyasa göre hibeden rü-cû hakký yoktur. Kýyas, Hasan´ýn
Ebû Hanîfe´den, Muâllâ´nm Ebû Yusuf tan, Hiþâm´ýn da Ýmam Muhammed´den rivayetidir. Ebû
Yusuf´un görü-þüne göre borçlu olan veya hataen cinayetten diyet borcu olan köleyi hibe eden kiþi
hibeden rücû etse, borç ve hataen cinayet diyeti tekrar avdet eder. Ebû Yusuf, Ýmam Muhammed´in
metindeki görüþünü çok fa-hiþ niteleyerek þöyle demiþtir: Eðer bir köle küçük bir çocuða borçlu
olsa. kölenin efendisi köleyi o çocuða hibe etse, çocuðun vasisi hibe edilen köleyi kabul ve kabz
etmiþ olsa, borç kölenin üzerinden düþer. Bu hi-beden sonra efendi hibeden rücû ederse, eðer
dýmâný ona yüklesek de, kölenin borcu avdet etmez, o zaman vasinin hibeyi kabul etmesi, çocuða
zararlý bir tasarruf olur. Vasi zararlý olan böyle bir tasarrufu yapmaya mâlik deðildir.» O halde
kölenin hibesinden rücû ettiði takdirde kölenin borcu da avdet eder. Nikâh meselesine gelince,
bunda Ebû Yusuf´tan iki rivayet vardýr. Rivayetin birinde hibe eden kiþi hibesinden rücû eder-se
nikâh avdet eder.» denilir.
«Bunun aksi gibi ilh...» Yani kadýn bir erkeðe birþey hibe etse, son-ra o erkek kadýný nikâhlasa,
kadýnýn her ne kadar kocasý olmuþ olsa da kadýn rücû edebilir.
«Neseben haram olan akrabasýna ilh...» O halde, akrabasý ölüp de haram olmayan veya mahremi
olup da akrabasý olmayan kimse. Dürer. Bi-rincisinin örneði, amca oðludur. Amca oðlu onun
sütkardeþi de olmuþ olsa, yine bu hüküm dýþýndadýr. Çünkü Musannif, «neseben haram olan
hýsýmlar» demiþtir. Amcasý oðlu ise her ne kadar hýsýmý ise de neseben mahremi deðildir. Çünkü bir
kimse amcasýnýn oðlu ile evlenebilir. O hal-de amcasý oðluna yaptýðý hibeden rücû edebilir.
Þurunbulâliye´de oldu-ðu gibi. Ýkincisinin örneði de sütkardeþtir.
«Amcasý oðlu olsa bile ilh...» Yani onun sütkardeþi amcasý oðlu ol-muþ olsa bile. Ýþte bu da,
«neseben» tabirinden anlaþýlýyor. Çünkü amcaoðlu sütkardeþ olunca mahrem oluþu neseben deðil
süt yoluyla sabit olmuþ bulunur.
«Sihri hýsýmlýk yoluyla haram olan birisine ilh...» Bu, rücûa engel deðildir. Bakani.
«Hanýmýn kýzý gibi ilh...» Bir de gelinleri ve damatlarý gibi. Oðlunun karýsýna veya damadýna hibe
etse, bunlar rücûa engel deðildir. Çünkü bunlarýn mahrem oluþlarý neseb yoluyla deðil, sýhriyet
yoluyladýr.
«Hibesinden dönebilir ilh...» Zira bu hibede mülkiyet her yönüyle yakýnýna deðildir. Eðer ihtiyaç
içinde ise köle ona hibe edilene diðerle-rinden daha hak sahibidir. Hibeden dönebileceði görüþü
Ýmam-ý Azam´a göredir. Ebû Yusuf ile Ýmam Muhammed´e göre, ise, kardeþi bir yabancýnýn kölesi
olduðu takdirde, ona yapmýþ olduðu hibeden döner. Çünkü» mülkiyet yabancýnýndýr. Fakat
kardeþinin kölesine yaptýðý hibeden dö-nemez. Çünkü onun mülkiyeti direk kardeþinin olmaktadýr.
Bahýr´da ol-duðu gibi.
«Akrabalýk yoluyla mahremi iseler ilh...» Bunun þekli þöyledir: Ada-mýn iki kýzkardeþi ve her birinin
birer oðlu olsa, bu çocuklarýn birisi tey-zesinin oðlunun kölesi olsa veya adamýn birisi babadan
diðeri anadan iki kardeþi olsa ve-bunlardan birisi diðerinin kölesi olsa, bu her iki þekilde de köleye
yapýlan hibeden rücû edilemez.
METÝN
He harfi hibe edilen þeyin helakine iþarettir. Eðer hibe edilen kiþi helak olduðunu iddia ederse
yemin etmeden sözü tasdik edilir. Çünkü o, hibe edilen þeyin geri verilmesini inkâr etmektedir. Ama
eðer hibe eden kiþi, «Hibe ettiðim þey þudur» derse, o zaman bunu inkâr eden hibe edilen-kiþi de,
«Onun iþaret ettiði þey, hibe edilen þey deðildir» diye yemin eder. Hülâsa.
Nitekim hibe edilen kiþi, «Bana hibe edenin kardeþiyim» iddiasýnda bulunursa, hibe edenin, onu
inkâr ettiðinde, yemin etmesi gerekir. Çün-kü hibe edilen kiþi hibeyi deðil, nesebin sebeb olacaðý
malý iddia etmek-tedir. Haniye.
Rücû geçerli deðildir, ancak taraflarýn rýzasýyla veya hâkimin hük-müyle sahih olur. Bunda âlimlerin
ihtilâfý vardýr. O zaman hükümden önce deðil, hükümden sonra hibe edilen kiþi taleb edilen þeyi
geri ver-mediði takdirde ona tazmin ettirilir. Hibe eden kiþi ya hâkimin hükmüy-le veya taraflarýn
rýzasýyla hibesinden dönerse, o zaman bu rücû aktinin asýldan feshi ve onun eski mülküne mâlik
olmasýdýr. Yoksa hibe edene hibe etmek deðildir. Ýþte bunun içindir ki, hibenin rücûunda hibe eden
kiþinin kabzý þart deðildir.
Ortak olan bir þeyin hibesinden rücû etmek geçerlidir. Eðer hibeden rücû hâkimin hükmü veya
taraflarýn rýzasý ile hibe aktinin feshi deðil, hibe olunan kiþinin tekrar hibe edene hibesi olsaydý, o
kabzetmeden hi-be geçerli olmazdý. Bu rücûdan sonra hibe eden, hibe ettiði þeyi mut-laka, yani
ister hâkim hükmü ile, isterse (hükmen) taraflarýn rýzalarýyla olsun, satýn aldýðý kimseye geri
verebilir.
Ama bunun aksine bir mal aldýktan sonra onu satsa, o malý ondan alan kabzettikten sonra o malda
eski bir ayýp ortaya çýksa, onu bu kim-se geri veremez. Çünkü burada rýza ile bir alýþveriþ
yapýlmýþtýr. Ama hibe edilen bir þeyi hâkim hükmü ile geri almýþ olsa, onu ayýbý görüldüðü tak-dirde
daha önce aldýðý kimseye geri verebilir. Çünkü müþterinin hakký aldýðý malýn saðlam olmasýdýr.
Çünkü bu fesih deðildir. Hatta aldýðý ma-lýn, ayýbý yok olmuþ bulunsa, hakkýný elde etmiþ olacaðý
için, artýk malý geri verme hakký yoktur. O halde hibe ile satýnalma arasýnda bir fark vardýr.
Fakihlerin, «Bu rücû, hibe aktinin asýldan feshi» sözünden mak-satlarý, gelecekte aktin üzerinde
herhangi bir izin kalmamasýdýr. Yoksa hibe aktinin izinin bâtýl olmasý deðildir. Eðer maksat hibe
izinin asýldan bâtýl oluþu olsaydý, hibe edilen þeyden hayvan ise doðan yavrunun aðaç ise
meyvenin, tarla ise ekinin de hibe edene rücû ettiði an avdet etmesi gerekirdi. Halbuki hibeden
rücûda hibe edilen þeyin geri alýnmasý ile ondan meydana gelen fazlalýklarýn iadesi gerekmez.
Fusûleyn.
Eðer hibe eden ile hibe edilen kiþi yukarýda sayýlan yedi engelden birisi olduðu takdirde ki bu
durumda hibesinden rücû edemez, hýsýmlara yapýlan hibede olduðu gibi rücû üzerinde ittifak
etseler, bu ittifak caizdir. Cevhere.
Müctebâ´da, «Hibede, yakýn akrabaya sadaka vermekte ikâle an-cak kabzdan sonra olur. Çünkü
ikâle de hibedir.» denilmiþtir. Müctebâ´ da bundan sonra da þöyle denilir: «Herhangi bir þey ki,
taraflar hâkime baþvurduklarýnda hâkim fesheder, onun hükmü budur. Eðer borç borç-lunun
çocuðuna hibe edilirse caiz olmaz. Çünkü çocuk kabz yetkisine sa-hip deðildir.»
Dürer de, «Herhangi bir engelden dolayý hibeden rücûun bâtýl olu-þuna hükmedilse, sonra o engel
ortadan kalksa, yine hibe edenin rücû hakký döner.» demiþtir.
Hibe edilen þey hibe edildikten sonra telef olsa ve onun hibe ede-nin deðil baþkasýnýn hakký olduðu
ortaya çýksa, asýl hak sahibi telef olan þeyi hibe edilene tazmin ettirir. Hibe edilen kiþi ise hibe eden
kiþiye taz-min ettiðinden dolayý rücû edip tazmin ettirmez. Çünkü hibe, teberru edi-len bir akit olup,
onda eksiklikten salim olma vasfý aranmaz. Ariyet de bu meselede hibe gibidir. Çünkü ariyet alan
da kendi nefsi için ariyet verenden kabzetmiþtir. Onda akit olmadýðýndan aldatma da olamaz. Bu
konunun tamamý Ýmâdiye adlý eserdedir.
Hibe, muayyen bir karþýlýk þartýyla yapýlsa, o hibe baþlangýçta hibe olduðu için her iki ývaz da da
karþýlýklý kabz þarttýr, ivazýn taksimi, tak-simi kabil olan þeyde þüyûen yapýlmýþ olsa, bâtýl olur. Bu,
baþlangýçta hibe olmakla birlikte, sonucu bakýmýndan satým akdi olur. O halde ayýp veya görme
muhayyerliði kýlýnýrsa, ayýp çýkmasý halinde geri verilebilir. Onunla þüf´â hakký da alýnabilir. Bu
meselede, «Ben sana þu malý hibe ettim, senin de þunu bana ivaz olarak vermen þartýyla, «derse, o
zaman baþlangýçta hibe, sonunda satým akdi olur. Ama eðer, «Ben sana þunu sununla hibe ettim.»
demiþ olsa hem baþlangýçta, hem de sonuçta sa-tým akdi olur.
Musannýfýn burada ivazý, «muayyen» kelimesiyle kayýtlamasýnýn se-bebi, eðer ivaz meçhul olursa,
onu þart kýlmak bâtýl olur. O zaman meç-hul bir ivaz karþýlýðýnda hibe ederse, baþlangýçta da
sonuçta da hibe akdi olur.
PRATÝK BÝR MESELE:
Vakfeden kiþi bir yer hibe etmiþ olsa ve onun deðiþtirilmesini ivazý þart kýlmadan þart koþsa, bu
hibe caiz deðildir. Ama eðer ivazý þart kýlarsa satým akdi gibi olur. Nesihî bunu zikretmiþtir.
Mecmâ adlý eserde de, «Ýmam Muhammed, babanýn çocuðunun ma-lýný eþit bir ivazla bir diðerine
hibe etmesinin cevazýna hükmetmiþtir. Ýmam-ý Azam ile Ebû Yusuf ise caiz olmadýðý
görüþündedirler» denilmiþtir.
Ben derim ki: Ýmam-ý Azam ile Ebû Yusuf´un görüþüne göre vakfedi-len þey ile çocuðun malý
arasýnda fark vardýr.
ÝZAH
«Hibe edilen þeyin helaki ilh...» Hibe edilen þeyin kendiliðinden he-lak olmasý. Hibe edilen kiþinin
hibe edileni helak etmesi de hibeden rücûa engeldir. Nitekim, açýk olan da ancak budur. Fetâvâ
sahipleri de bunu açýkça zikretmiþlerdir. Remlî.
Ben derim ki: Bezzâziyye´de þöyle denilir: «Eðer hibe edilen kiþi, hi-be olunan þeyin bir kýsmýný
helak etmiþ olsa, hibe eden kiþi geri kalan kýsmýndan rücû edebilir.»
«Nesebin sebeb olacaðý malý iddia etmektedir ilh...» Yani neseb yoluyla gerekecek malý taleb
etmiþtir. Zaten kastý da nesebin isbatý deðil malýn isbatýdýr. Minah.
«Sahih deðildir ilh...» Kâdýhân þöyle demiþtir: «Birisi diðerine bir elbise hibe etmiþ olsa. sonra da o
elbiseyi ondan alsa ve helak etse. hi-be edilen kiþiye helak ettiði elbisenin kýymetini tazmin eder.
Zira hi-beden rücû ancak hâkimin hükmü veya taraflarýn rýzasýyla olur.» Sâyýhânî.
«Hâkimin hükmüyle ilh...» Hibe eden kiþi hibe ettiði kimsenin ölüm hastalýðýnda hâkimin hükmü
olmadan hibeden rücû ederse, rücû hakký hibe edilen kimsenin malýnýn ya hepsinden veya üçte
birinden alýnýr. Bu meselede iki rivayet vardýr.
Ýbni Sem´a, «Kýyasa göre üçte birinden deðil malýnýn hepsinden alý-nýr» demiþtir. Haniye.
«Geri vermediði takdirde ilh...» Yani taleb edildiði halde geri verme-miþ olsa bu durum tecavüz
sayýldýðýndan tazmin ettirilir. Öyleyse, rücû ile hükmedilmezden önce, köleyi azad etmiþ olsa, azadý
geçerlidir. Âmâ eðer hükümden önce taleb edildiði halde vermese, hibe edilen þey ken-diliðinden
helak olmuþ olsa, hibe edilen kiþinin mülkiyet hakký mevcut olduðundan zamin olmaz. Hükümden
sonra zayi olsa, yine zamin olmaz. Çünkü kabzýn baþlangýcýnda zaminiyet yoktur. Bu da kabzýn
devamýdýr. Bahýr.
«Hibe etmek deðildir ilh...» Nitekim Ýmam Züfer hibeden rücûda hi-be edilen þeyin hibe edene
verildiðinde, onun hibe edilen kiþi tarafýndan evvelce ona hibe eden kiþiye hibe olduðu
görüþündedir.
«Þayi olan birþeyde ilh...» Meselâ, hibe ettiði birþeyin bazýsýnda rücû etmesi gibi. Çünkü bu
takdirde hibe edilen mal ortak mülk haline gelir.
«Satýn aldýðý kimseye geri verebilir ilh...» Zira hibe etmezden önce malýn ayýbýný bilmediði için
hibeden sonra malýný geri aldýðý takdirde ayý-býný görmesiyle, ayýplý malýn ayýbý eski bir ayýp ise,
muhayyerlik hakkýna sahip olduðu için o malý aldýðý kimseye geri verebilir. Ebussuud.
«Salim olmasý ilh...» Hatta aldýðý mal ayýplý olsa, aldýktan sonra bu ayýp kendiliðinden yok olsa, artýk
geri veremez.
(*) Ýkale; Bir mal satýlýp teslim edildikten sonra, karþýlýklý rýza ile satýn aktini bozmak anlamýna gelir.
Satýcý parayý, alýcý malý iade eder.
«Ýkâle de hibedir ilh...» Bezzâziye´nin ifadesi þöyledir: «Sadaka verilen kiþinin sadaka ile ikâle(*)
edilmesi istense, o da ikâle yapmýþ olsa, kabzedene kadar ikâlesi caiz olmaz. Çünkü ikâle kendi
baþýna bir hibedir. Yine bunun gibi, hibe eðer mahrem olan bir hýsýmýna yapýlýrsa, ondan da rücû
ancak ittifakla olur. Herhangi bir þey ki taraflarýn hâkime müracaat-larý ile hâkim o þeyi feshetse, o
þeyin feshinin hükmü ancak taraflarýn ittifaký ile olur.» Bu meselenin tamamý Bezzâziyye´dedir.
«Herhangi birþey ki, taraflar hâkime müracaat ettiklerinde hâkim fesheder ilh...» Bazý âlimler
demiþtir ki: «Açýk olan burada, «la» kelime-sinin düþmesidir. Asýl olan, ifade hâkimin feshettiði
deðil de, hâkimin feshedemeyeceði anlamýna gelir. Nitekim Hâniye´de de bu þekilde be-lirtilmiþtir.
Ýþte bu düzeltme ile yukarýdaki ifadenin mânâsý acýk olur. O zaman o ifadeden anlaþýlan, genel
olarak mahrem hýsýmlar ile diðerlerine yapý-lan hibeden rücûu hâkimin hükmiyle deðil ancak
taraflarýn karþýlýklý an-laþmasýyla olur.
«Eðer borç, borçlunun çocuðuna hibe edilirse ilh...» Aþaðýda, dayanýlan görüþün borçlunun
çocuðuna yapýlan hibenin geçerli ve caiz olduðu gelecektir. Sâyýhânî.
«Rücû hakký döner ilh...» Musannýfýn bu sözü, önceden Haniye´den naklettiðine dayanýr.
Kûhistânî´de bu söze itimad etmiþtir. Lâkin þu ka-darý var ki Musannifin oradaki, sözünde bu
Hâniye´den nakledilenin ak-sine itimad etmeye iþaret vardýr. Yani engel ortadan kalkarsa da rücû
hakký dönmez.
Ben derim ki: Dürer´in buradaki mutlak ifadesinde bir görüþ vardýr. Þöyle ki: Rücûa engel olan
sebeb bazen hibe edilen þeyin mülkiyetinden çýkmasýdýr. Sonra ayný þey yeni bir sebeble tekrar
hibe edenin eline geç-miþ olsa, bunda rücû hakký sabit olmaz. Bazen de rücûa engel sebeb evlilik
olur. Bu evlilik sonradan ortadan kalksa bile hibeden rücû hakký dönmez. Meselâ bir kimse evli iken
karýsýna birþey hibe etse, evlilik devam ettikçe o hibe ettiði þeyi ondan geri alamaz. Onu boþamýþ
olsa yine ala-maz. Çünkü hanýmýna hibede bulunduðu sýrada evlilik akdi mevcuttur. Nitekim bunu
fakihler açýkça zikretmiþlerdir. Ancak bu arada þu noktayý da belirtmiþlerdir: Meselâ, bir kimse hibe
edilen bir binaya bir oda ilâve etse, sonra o oda yýkýlsa o binada rücû hakký avdet eder. Veya hibe
edilen þeyi bir diðerine hibâ etmiþ olsa, sonra da rücû edip ayný þeyi geri alsa onda rüçû hakký
avdet eder. Öyleyse engelin kalkmasýndan kast olunan, ârizi engeldir. O halde hibe edilen mal
elden çýktýktan sonra, yeni bir sebeble hibe edilen kiþinin eline geçse ilk hibe eden tarafýndan
verilen deðil, sonradan meydana gelen bir mülk gibidir. O halde ikinci bir sebeble hibe edilen þeyin
hibe edilen kiþinin eline dönmesi bunun aksinedir. Bundan dönülebilir. Benim tesbit edebildiðim
noktalar bun-lardýr.
«Karþýlýklý kabz þarttýr ilh...» Taraflar akit meclisinde bulununca kar-þýlýklý kabz þarttýr. Akit
meclisinden sonra ise. taraflarýn izni ile olur. Eðer karþýlýklý kabz olmasa her ikisi de hibesinden
dönebilir. Veya yalnýz birisi kabzetse, yine kabzedenle kabzetmeyen eþit olduklarýndan yaptýk-larý
akitten rücû edebilirler. Gâyetü´l-Beyân.
«Sonucu bakýmýndan satým akdidir ilh...» Yani ivaz þartý ile yapýlan hibede her iki ivazda
kabzedilirse o zaman sonucu bakýmýndan satým akdi olur. Gâyetü´l-Beyân. Þu kadarý var ki, ivazýn
miktarýnda ihtilâf ederler-se, taraflara yemin gerekmez. Çünkü Makdisî´de Zahire adlý eserden
naklen þu ifade vardýr: «Taraflar yapýlan hibenin ivazlý olduðunda ittifak etseler, sonra ivazýn
miktarýnda hibe eden kiþinin kabzýndan önce ihti-lâfa düþseler hibe edilen þey mevcut ise hibe
eden kiþi hibe edilen ki-þiyi tasdik etmekte veya hibeden rücûunda veya helak olmuþsa onun
kýymetini almakta muhayyerdir. Ama eðer ivazýn aslýnda ihtilâf ederlerse o zaman makbul olan söz,
ivazý inkâr etmekte hibe edilen kiþinindir. Eðer hibe edilen þey mevcutsa hibe eden kiþi rücû
edebilir. Ama eðer hibe edilen þey hibe edilen kiþi tarafýndan tüketilmiþse hibe edene hiç bir þey
yoktur. Eðer hibe eden kiþi hibeden rücû etmek istediðinde hibe edilen kiþi, «Ben senin
kardeþinim» veya «ben ona ivaz verdim» veya «Sen onu bana tasadduk ettin» dese o zaman
makbul olan söz istihsânen hibe eden kiþinindir.» Özetle alýnmýþtýr.
«Fark vardýr ilh...» Babam Þeyh þöyle demiþtir: «Çocuk ile vakfede-nin arasýnda fark vardýr. Þöyle
ki: Vakfeden kiþi, araziyi vakfettiðinde de-ðiþtirilmeyi þart kýlarsa o deðiþtirme karþýlýklý ivaz ifade
edecek bir akitle meydana gelir. Bu akit de vakfedenin þartýna dahildir. Babanýn çocuðun malýný
hibe etmesi bunun aksinedir.» Remlî de, Minâh´ýn haþi-yesinde böyle demiþtir. Medenî.
Ynt: Hibe By: neslinur Date: 07 Þubat 2010, 23:33:29
MÜTEFERRÝK MESELELER FASLI
METÝN
Bir kimse cariyesini hibe etse, ama karnýndaki çocuðu hibe etmese veya cariyeyi karnýndaki
çocuðu iade etmesi þartýyla hibe etse veya hibe etse ve «Cariyeyi bana reddetmen þartýyla hibe
ediyorum» dese, veya cari-yeyi azad edilme þartý ile hibe etse veya onun ümmü´l-veled edilmesi
þar-týyla hibe etse, veya üçte biri ya da dörtte biri gibi muayyen bir kýsmýnýn geri verilmesi þartýyla
bir bina hibe etse veya bir kýsmýnýn ivaz olarak geri verilmesi þartýyla birþeyi hibe veya tasadduk
etse, hibe geçerlidir. Fakat birinci durumda istisna, diðer durumlarda da þartlar bâtýldýr. Çün-kü
istisna veya þart kýlýnan þey, hibe edilenin ya bir bölümüdür ya da belirsizdir. Hibe ise þartlarla bâtýl
olmaz. Ancak yukarýda da açýklandýðý gibi hibenin karþýlýðýndaki ivazýn bilinmesinin þart olduðunu
unutmayýnýz.
Bir kimse cariyenin hamlini (karnýndaki çocuðu) azat etse, sonra da o cariyeyi hibe etse, hibe
geçerlidir. Ama eðer cariyenin hamlini tedbir yapsa yan, «ben öldükten sonra o hürdür» dese,
sonra da cariyeyi hibe etse, bu hibe geçerli deðildir. Zira o hami bu kimsenin mülkiyetinde devam
etmekte ve onun mülkünden cariyeyi iþgal etmektedir. Fakat bi-rincisi bunun aksinedir. Nitekim
insanýn sýrf bir þartla borçlusunu borç-tan ibra etmesi geçerli deðildir.
Meselâ, bir kimse borçlusuna, «Yarýn gelirse veya sen ölürsen ba-na olan borcundan berisin» veya
«Bu hastalýðýndan ölürsen berisin» ve-ya kadýn kocasýna, «Bu hastalýktan ölürsem mehrimi sana
helâl ettim» dese, bu durumlarýn hepsinde ibra bâtýldýr. Zira burada tehlikeye sok-ma ve þarta
baðlama vardýr. Ancak olacak bir þarta baðlanýrsa geçerli olmasý için meselâ borçlusuna, «Eðer
senin üzerinde alacaðým varsa ben seni o alacaðýmdan ibra ettim» dese geçerli olur.
Yine bir kimse, «Eðer ben ölürsem benim alacaðýmdan berisin veya onu sana helâl ettim» dese.
caiz olur. Yapmýþ olduðu bu ibra vasiyet yerine geçer. Haniye.
Bir þeyi ömür boyu þartýyla hibe etse geçerli olur. O mülk hibe eden kiþinin hayatý boyunca
onundur. Hibe edilen kiþi öldüðü takdirde de onun vârislerine geçer. Çünkü þartý bâtýldýr.
Fakat, «Ben senden önce ölürsem mal senin, sen önce ölürsen be-nimdir» þeklinde yapýlan hibe
anlamýna gelen rukbâ caiz deðildir. Çün-kü rukbâ korkuyla talik ediliyor. Bu rükbâ geçerli olmadýðý
gibi verilen :þey ariyet olur. Þümnî. Zira Ýmam Ahmet ve diðer muhaddislerin, Resûlullah (S.A.V.)
dan rivayet ettikleri: «Her kim ki kendi hayatý kaydýyla bi-risine bir þeyi hibe ederse, hibe edilen þey
hayatý boyunca verilen kim-senin, sonra da vârislerinindir. Siz rukbâ þeklinde hibe yapmayýnýz.
Kim, «Ben senden önce ölürsem mal senindir. Eðer sen önce ölürsen benim» diyerek rukbâ akdi
yaparsa, rukbâ yapýlan þey yine verilen kimsenin vâ-rislerinin olur.» hadisine binâen rukbâ caiz
deðildir.
ÝZAH
«Karnýndaki çocuða hibe etmese ilh...» Hâmli istisna etmek üç kýs-ma ayrýlýr. Bir kýsmýnda hâmilde
tasarruf etmek caiz ve onu istisna etmek bâtýldýr. Hâmlî hibe etmek, nikâhta mehir, muhâlea´da
bedel yapmak ve kasten öldürülen kimsenin sulhüne suhl bedeli olarak vermek gibi. Bir kýsmýnda
ise tasarrufu caiz deðildir. Onu satmak, kiraya veya rehin ola-rak vermek gibi. Çünkü bu akitler
þartlarla bâtýl olduðu gibi hamlin istis-nasý ile de bâtýldýr. Bir kýsmýnda da hem tasarruf, hem de
istisna caiz olur. Vasiyet gibi. Çünkü hamli vasiyet etmek caizdir. O halde onu istisna etmek de
caizdir. Yakûbiye.
«Bir kýsmýnýn ivaz olarak geri verilmesi ilh...» Yani hibe vesadakadan bilinmeyen bir þeyin ivaz
kýlýnmasý böyledir.
«Bir bölümüdür ilh...» Metinde yukarýda geçtiði gibi ivazýn hibe edi-len þeyin bir bölümü olmamasý
þarttýr. Bu yapýlan þekillerde ise ivaz hi-benin bir bölümü olmaktadýr. Onun için bu þart bâtýldýr.
«Veya meçhuldür ilh...» Bir bölümü binanýn hibe edilme durumuna râci olduðu gibi ikinci olan
bilinmezlik de sadaka ve hibedeki ivaza râcidir. O zaman bu gerekçe birincisinin dýþýndaki üç þekli
içine almamakta-dýr. Öyleyse burada uygun olan Hidâye´nin bu þartlarýn bâtýl olduðuna dair yapmýþ
olduðu açýklamadýr. Þöyle ki, bu þartlar aktin muktezasýna aykýrýdýr. O halde, bu þartlar fasit
olduðundan hibe bunlarla bâtýl olmaz. Ancak burada, «Hibe þartlarla bâtýl olmaz.» sözü illetin
tamamlayýcýsý yapýlýrsa o zaman þerh ve metindeki þartlarýn fasit olmasýnýn illeti ta-mamlanmýþ olur.
«Unutma ilh...» Musannýf burada bu karine ile Zeylâî´nin, Nihâye´ye uyarak söylediði, «bir kýsmýnýn
ivaz olarak verilmesi þartýyla birþeyi hibe veya tasadduk etse» sözünde kapalýlýk olduðunu def için
iþaret etmiþtir. Zira eðer Musannýf burada bu sözüyle hibenin ivaz þartýyla yapýlmasýný istemiþse, o
zaman hibe de, þart da caizdir. Ancak o zaman da Musannýfýn, «þart bâtýldýr» sözü doðru olmaz.
Ama eðer Musannýfýn bu sözden, .kastý, hibe edilen þeyden bir bölümünü ivaz yapmak ise, o zaman
Musannýfýn «Hibe edilen þeyin bazýsýný ivaz etmek» sözü tekrar olur. Zira Musannýfýn «Hibe edilen
þeyden bir kýsmýný geri vermek þartýyla yapýlan hibe» sözü buna da þâmil gelir.
Zeylâî´nin, Nihâye´ye uyarak, «Bu sözde kapalýlýk vardýr» sözünün definin özeti þudur: Musannýf bu
sözü ile hibenin ivaz þartýyla yapýlma-sýný kasdetmiþtir. Ancak burada þartýn bâtýl olmasý da ivazýn
meçhul olma-sýndandýr. Ýþte Bahýr´da böyle ifade edilmiþtir. Sonra ben Sadrý Þerîa´nýn da bunu açýk
olarak zikrettiðini gördüm.
Sadrý Þerîa þöyle demiþtir: «Fakihlerin bu sözden maksatlarý, eðer ivaz meçhul olursa, fakat bilinen
bir ivaz þart kýlýnýrsa. o zaman þart geçerli olur.»
«Sýrf bu þartla ilh... »
PRATÝK MESELELER:
Bir kadýn kocasýnýn üzerinde olan mehrini kocasýna, kendisinden son-ra her evleneceði kadýný
boþama yetkisini kendisine vermesi þartýyla hibe etse, koca bunu kabul etmese, bazý âlimlere göre
kocanýn borçlu olduðu mehirden bu sözle ibra olunmaz. Ancak tercih edilen görüþe göre borçlu
kabul etmese bile alacaklý alacaðýný hibe etse geçerli olur.
Koca, hanýmýnýn bu isteðine uyarak, daha sonra evleneceði herhangi bir kadýný boþama yetkisini
ona vermiþ olsa, mehirden ibra geçerli olur. Eðer mehirden ibrayý kabul edip de hanýmýna boþama
yetkisi vermese bazý âlimlere göre bu ibra yine geçerlidir. Tercih edilen görüþe göre eðer
ev-leneceði kadýnýn koþama yetkisini ona vermese kadýnýn mehri yine avdet eder.
Yine bunun gibi, kadýn kocasýna, «Beni bundan sonra, dövmezsen veya sert muamele yapmazsan
veya þu þeyi bana hibe edersen ben seni kalan mehrimden ibra ettim.» dese, hüküm yine
yukarýdaki mesele gi-bidir. Her ne kadar bu þartlar hibenin þartlarýndan deðilse de yine ka-dýnýn
mehri avdet etmez.
Bir kimse karýsýna, «Mehrini bana hibe edene kadar babanýn evine gidemezsin.» dese ve kadýn
mehrini hibe etse, bu hibe bâtýldýr. Çünkü burada kadýn mükreh gibidir. Þemsü´l-Ýslâm da koca
karýsýný mehrini hi-be etmesi için dövmekle korkutsa, eðer erkek dövmeye kadir bir kimse ise o
korkutmanýn da ikrah olduðunu zikretmiþtir. Bahýr´da böyle bir korkutma ile karýsý mehrini hibe etse
mehir düþer denmiþtir.
Hibeyi þarta baðlama kabul edilemez. Nitekim, bir kadýn kocasýna, «Eðer þunu yaparsan mehrimden
berisin» dese, bu geçerli olmaz.
Bir kimse borçlusuna, «Ölene kadar senden malýmý alamazsam sa-na helâl olsun» dese bu þart
bâtýldýr. Çünkü þarta baðlamadýr. Zimmet-ten berâet de þarta baðlama sayýlýr. Bezzâziyye.
«Tehlikeye sokma ilh...» Çünkü, «Yarýn veya ölürsen» sözleri ala-caklýnýn yarýndan önce veya
borçludan önce ölmesi ihtimalini taþýr. Çün-kü, «sen ölürsen» sözünün anlamý ise, «yarýn gelirse
borç senin üzerin-dedir» demektir. Bu her iki durumda da yarýndan veya borçludan önce alacaklýnýn
ölmesi ihtimali de vardýr. Bu sebeble iki durumda da muhatara vardýr. Þeyhimiz böyle saymýþtýr.
Ben diyorum ki: Açýk olan, ancak maksat, «Sen eðer þu hastalýðýn-dan ölürsen» sözü muhataradýr.
Yani ölmesinde yararý olan kimse onun ölümünü ister. Yarýn gelirse sözü de taliktir. Ýbranýn da ne
talike ne de muhataraya ihtimali vardýr. Olan þarttan murad da ibra hâlinde mev-cut olan þarttýr.
Fakat, «Eðer ben ölürsem, borçtan berisin» sözü, þarta baðlama da-hi olmuþ olsa geçerlidir. Çünkü
bu söz vasiyettir. Vasiyet de þarta bað-lama sayýlýr.
Bu meselenin açýklamasý Müteferrikâtü´l-Büyû bahsinin, «þart bâtýl-dýr.» sözünde geçmiþtir.
«Ömür boyu ilh...» Hâmiþ´te, «Ömür boyunun anlamý þudur: Evimi bi-risine kendisinin yaþadýðý
sürece vermesidir, öldüðünde onun varislerine verilmesidir» denilmiþtir.
«Rukbâ caiz deðildir ilh...» Rukbâ birisinin diðerine, «Eðer ben sen- den önce ölürsem falan þey
senindir» demesidir. Bunun caiz olmadýðýný da Ahmed b. Hanbel, Ebû Davud ve Nesâî´nin merfû
olarak rivayet ettik-leri hadis ifade etmektedir. Rukbâ babýnda Hâkîm-i Þehîd´in, Kâfî adlý ese-rinin
hamiþinde de böyledir.
Bir kimse ölüme götüren baygýnlýk halinde, «Bu binam vakýftýr» de-miþ olsa, o vakýf olmaz, yine
miras olur. Yine ölüm hastalýðýnda, «Bu evim benden sonra ölenin üzerine vakýftýr» demiþ olsa veya
rukbâ yoluy-la, «Evim vakýftýr» dese bu sözler hiçbir þey ifade etmez.
Birisi, iki kiþiye, «Þu kölem sizden en çok yaþayanýndýr» dese veya «Þu kölem sizden en çok
yaþayana vakýftýr» dese bâtýldýr. Çünkü bu rukbâdýr.
Birisi diðerine, «Evim senin için hapistir» dese, yine bâtýldýr.
Naklettiðimiz bu görüþler Ebû Hanîfe ile Ýmam Muhammed´in görüþ-leridir. Ýmam Ebû Yusuf ise,
«Birisi diðerine, «Bu evim senin için hapis-tir» dese o adam onu kabzettiði an onun olur
görüþündeyim. «Hapis» sö-zü de bâtýldýr. Yine bunun gibi rukbâ yoluyla, «Bu bina senindir» demesi
de bâtýldýr» demiþtir.
Yine Ebû Yusuf, «Adamýn birisine, «Benim þu evim benim ömrüm bo-yunca senindir, onda otur»
dese bu hibe olur. Bu söz, «bu yemeðim sana-dýr, ye» «þu elbisem sanadýr, giy» sözleri
mesabesindedir. Eðer birisi di-ðerine, «Bu köleyi onun ve senin hayatýnýz boyunca sana hibe ettim»
de-se bu caiz olan bir hibedir. Fakat, «senin hayatýn boyunca» sözü bâtýldýr. Adam birisine, «Þu
binam hayatýn boyunca sana umrâ ettim» dese yine hibe olur. Adam birisine, «Sana þunu hayatýn
boyunca verdim. Ölürsen benimdir. Ben ölürsem de vârislerimindir» dese veya «Bu bana hibedir,
senden sonra da senden sonra ölenindir» veya bu evde seni hayatýn boyunca oturttum. Senden
sonra da senden sonra ölenedir» dese, ariyet olur.
«Eðer, «Bu ev senindir, senden sonra da, senden sonra ölenedir» derse o ev hibe olur. «Senden
sonra» sözü de lâðvdýr.» demiþtir.
METÝN
Karýsýna hediye olarak bir eþya gönderse, karýsý da karþýlýðýnda ona bir hediye gönderse, kadýn
ister açýk olarak hediyenin hibenin ivazý olduðunu söylesin ister söylemesin, zifaftan sonra
ayrýlsalar, koca ona gönderdiðini hibe olarak deðil, ariyet olarak gönderdiðini iddia ve yemin etse
ve geri almak istese, kadýn da göndermiþ olduðunu geri almak is-tese, her ikisi de verdiklerinden
dönebilirler. Çünkü burada ne hibe ne de ivaz vardýr.
Karý-kocadan birisi diðerinin gönderdiðini helak etmiþ olsa. onu taz-min eder. Çünkü âriyeyi helak
eden kimse onu tazmin eder. Haniye.
Borçlunun alacaðýný hibe veya ibra etmiþ olsa borçlusu kabul et-mese dahi o hibe veya ibra tamam
olur. Fakat eðer bu hibe veya ibra sarf veya selem aktinin feshini gerektirmiyorsa böyledir. Þu
kadar var ki, bunu mecliste ve meclisin dýþýnda geri almak isterse, alabilir. Çünkü bunda düþürme
anlamý vardýr.
Bazý âlimlere göre bu geri alma ancak mecliste olur. Ýnâye´de de böyledir. Þu kadarý var ki,
Seyrefî´de þöyle denilir: «Borçlu kabul etme-se ve ayrýlýncaya kadar reddetmese birkaç gün sonra
reddetmek istese sahih kavle göre reddolmaz.»
Þu kadarý var ki Müctebâ´da «Saðlam olan görüþe göre hibe tem-liktir. Ýbra ise düþmektir. Hibe
kabule muhtaçtýr, fakat düþürmek deðil» denmiþtir.
Üzerinde borç olmayan bir kimseye deyni temlik etmek bâtýldýr. An-cak þu üç þeyde bâtýl deðildir.
Havale, vasiyet ve temlik eden kimse deyni kabzetmesine borçludan baþkasýný musallat etmiþ olsa
geçerli olur. Ýþte bu meseledendir ki, kadýn oðluna babasýnýn üzerinde olaný hibe etse, mutemed
olan o oðlanýn babasýnýn üzerindekini almaya mu-sallat edilmesinin sýhhatidir.
Metinde zikredilen bu asla göre þu meseleler çözüm bulur: Birisinin diðerine borcunu, adamýn
kendisine borçlanmasý þartýyla ödese, bu vaiz deðildir. Borcu ödeyen kimse, borçlunun satým akdi
için vekili olmuþ olsa bile hüküm böyledir. Fusûleyn.
Þu mesele deynin temlikinden deðildir: Mal sahibi (alacaklý), «Fa-lan borçlu falan kimseye
ödeyecektir ve benim ismim borç defterinde ariyet olarak yazýlýdýr.» dese, bu ikrar geçerlidir. Çünkü
bu ikrar temlik deðil, ibradýr. Hakkýnda ikrar olunan þahýs da o malý kabzedebilir. Bezzâziyye. Bu
konunun tamamý Eþbâh´ta deyn hükümleri bahsindedir.
Alacaklý, «Benim falan üzerinde olan param falan kimseye verile-cektir.» dese, yine geçerli olur.
Bezzâziyye ve diðerleri.
Ben derim ki: Bu son meselelerin sýhhati kapalýdýr. Zira alacaðý ken-di nefsine izafe ettiðinden
temlik olur. Borcu üzerinde olmayan kimseye temlik etmek de bâtýldýr. Konu üzerinde düþününüz.
Eþbâh adlý eserde Ýmamýn tasarrufu bahsinde Bezzâziyye´nin Sulh bahsine nisbetle þöyle
denilmektedir: «Ýki kiþi, birisinin adýna divan»a yazýlmasý þartýyla anlaþsalar, atiyye divanda adý
yazýlý olana ait olur.»
Sadaka da hibe gibidir. Çünkü ikisi de teberrudur. O halde kabzedilmeyen sadaka geçerli deðildir.
Taksimi kabil olan bir ortak mal (muþa)da bir kýsmýný sadaka olarak vermek yine geçerli deðildir.
Sadakada rücû
da yoktur. Bu sadaka zengine yapýlsa da hüküm deðiþmez. Çünkü sa-dakada kastolunan ivaz deðil,
sevâbtýr.
Taraflar ihtilâf etseler, veren kimse, hibe olduðunu söylese alan ise sadakadýr dese makbul olan
söz, hibe edenindir. Haniye.
ÝZAH
«Ne de ivaz ilh...» Çünkü kadýn onu kocasýna hibenin karþýlýðý ola-rak vermiþtir. Kocanýn ariyet
olduðunu iddia ederek dönmesi ile artýk ivaza gerek kalmaz. O halde, kadýn da vermiþ olduðundan
dönebilir.
«Kabul etse dahi ilh...» Çünkü borcu hibe veya ibra etmekte düþür-mek anlamý vardýr. O yüzden
kabul etmese de tamamlanýr. H.
«Sarf veya selem akti ilh...» Çünkü sarf ve selem aktinde akit ka-bul etmeye baðlý bulunmaz. Çünkü
kabul onlarýn her ikisinde de feshi ge-rektirir. Ama hibe de kabul ettim dese, hibe aktinde fesih
olmaz. Minâh.
«Þu kadarý var ki, alabilir ilh...» Yani bu akit her ne kadar kabulsüz tamamlanýrsa da -ki onda
düþürme anlamý vardýr- þu kadarý var ki, onda temlik anlamý olduðundan geri de alabilir. H.
Eþbâh´ta þöyle denilmiþtir: «Ýbra reddi kabul eder. Ancak, birkaç mesele bunun dýþýndadýr.
Bunlardan birincisi, havale kabul eden kiþi, ona yapýlan havaleyi ibra etmiþ olsa, sonra da reddetse,
bunun reddi kabul edilmez. Ýkincisi, borçlu alacaklýya, «Sen beni ibra ettin» dese, alacaklý da tora
etmiþ olsa, dönemez. Üçüncüsü, alacaklý kefili ibra et-miþ olsa, bu ibrasýndan dönemez. Bazý
âlimlere göre de alacaklý kefili ibra etse de bu reddi kabul eder. Dördüncüsü, adam ibrayý kabul
etmiþ olsa, sonra da reddetse reddi makbul deðildir.»
«Düþürme ilh...» Bu söz genelleþmenin illetidir. Yani meclisin dýþýn-da da red geçerlidir. Çünkü
ibrada düþürme anlamý vardýr. Zira sarf tem-likin reddi ancak mecliste olabilir. Bu görüþ
Musannýfýn, «geri almak isterse, alabilir» sözünün illeti deðildir. Çünkü onun illeti temlik manasý
olan bir þeydir. Burada da sadece temik anlamý yoktur, düþürme anlamý ihtimali vardýr. Uyanýk ol. H.
«Þu kadarý var ki, Mücteba da ilh...» Bu söz fakihlerin hibe ve ibra-nýn bir yönüyle düþürme, bir
yönüyle temlik olduðu sözlerinden neþet eden temlikle düþürmenin birbirine benzemesini
düþündüren sözlerini defetmektedir. Bilindiði gibi bu defetme, meþhur olan görüþün muhalifi-dir.
«Temliktir ilh...» O halde hibe temlik olursa, kabule muhtaçtýr. Hâmiþ´te, «Herhangi bir kimse
hibenin temlîk olduðuna hükmetmiþse o kim-se cevaba yani kabul etmeye muhtaçtýr» denilmiþtir.
Minâh.
«Düþürmek ilh...» Her kim ki hibe düþürmektir dese, kabule muhtaç deðildir. Minâh. Hâmiþ´te de
böyledir.
«Kabzetmesine ilh...» Yani alacaklýdan baþkasýna deynin kabzýný temlik etse, o da kabzetse, geçerli
olur. Câmiü´l-Fusûleyn´de, «Üzerinde borç olmayan kimseye borcu hibe etmek caiz deðildir. Ancak
hibe eder ve kabzýna izin verirse caiz olur. Sikke caiz deðildir. Ancak borç üzerin-de olmayan
kimseyi deynin kabzýna yetkili kýlarsa, o zaman bu mesele, sanki o kabzettiði zaman ona hibe
edilmiþ gibi olur. Bu da ancak kabzla geçerli olur.» denilmiþtir. Uyanýk ol. Remli.
Sâyýhânî de þöyle demiþtir: «Üzerinde deyn olmayan kimseyi deynin kabzý için yetkili kýldýðý zaman
o, kabzda yetki verenin vekili olur. Sonra da kendi nefsi için kabzda asil olur.»
Bu ifade borcu kabz için yetki verilen borç üzerinde olmayan kimsenin kabzdan önce azlinin
geçerli oluþunu gerektirir. Alacaðýný üzerinde borç olmayan kimseye hibe ve kabzý için yetkili kýlsa
ve izin verse, o kimse de dirhemlerden olan alacak yerine dinarlar olsa, geçerli olur. Çünkü o hak
hibe edilen kiþinin olur. Bu sebeble deðiþtirme hakkýna da mâliktir. Bu alacaðýnýn kabzý için birisini
yetkili kýlsa ve bu yetki verme-de de onun zekât olduðuna niyet etse, caiz olur ve o zekâtýn yerine
geçer. Eþbâh´da olduðu gibi.
«Babasýnýn üzerinde olsa ilh...» Yani kadýn kocasýnýn üzerinde olan alacak mehrini oðluna hibe etse
ve oðluna da kabzetmesi için emretse, geçerli olur. Bezzâziyye. Medenî.
«Yetkili kýlýnmasýnýn ilh...» Yani kadýn oðluna, kocasýnýn üzerinde olan mehrî hibe etse ve
kabzetmek üzere yetkili kýlsa. Nitekim bu açýk-lamaya Musannifin meselenin baþýndaki, «Bu
meseledendir» demesi de iþaret eder.
Hâniye´de, «Kadýn kocasýndan olan oðluna, kocasýnýn üzerindeki meh-rini hibe etse, geçerli olan
görüþe göre, bu hibe geçerli deðildir. Ancak kadýn bu oðlunu kabetmeye yetkili kýlsa, bu hibe caiz
olur ve çocuk ba-basýndan kabzettiði zaman onun mülkü olur.» denilmiþtir.
Sarihin, «yetkili kýlar» sözünden maksat, Sâyýhânî ve diðerlerinin an-ladýðý gibi hükmen yetkili kýlma
deðil, açýk olarak yetkili kýlmaktýr. Þu kadarý var ki, eðer bu çocuk aklý ermeyecek bir çocuksa, o
zaman onu kabzetmek babasýna ait olur. Burada acaba, çocuða hibe edilen mehir miktarýný kendi
malýndan ayýrýp çocuðu için kabzetmek þart mýdýr? Veya üzerinde borç olan adamýn borç hibe
edildiði zaman yalnýz kabulü yeter-li midir? Bu araþtýrýlmalýdýr.
«Satým akdi ile vekili de olmuþ olsa ilh...» O halde eðer, müþteri-nin borcu karþýlýðýnda müvekkile
müþterini üzerinde´ olan alacak para vekilin mülkü olmasý þartýyla verilmiþ olsa, bu caiz deðildir.
«Deynin temlikinden deðildir ilh...» Yani þu gelecek mesele, üzerin-de borç olmayan kimseye deyn
temlik etmek meselesinden deðildir.
«Düþününüz ilh...» Bu itiraza þöyle cevap vermek mümkündür. Mak-sat, dýþ görünüþ bakýmýndan
benim falan üzerindeki alacaðým aslýnda benim deðil, falanýndýr demektir. O halde artýk bu
meselede kapalýlýk kal-maz. H.
Ben diyorum ki: Bu meselenin hilaf üzerine mebni olmasý mümkündür. Zira Kýnye´de, Aliyyi Sadi´ye
isnaden þöyle denilmiþtir: «Baba küçük oðluna kendi malýndan bir þeyi ikrar eder ve o ikrarýnda da
onu kendi nefsine izafe ederse, o zaman temlik etmiþ olur. Eðer kendi nefsine iza-fe etmeyerek
mutlak þekilde söylerse, meselâ, «Evimin altýnda biri veya þu evin altýnda biri oðlumundur.» derse,
ikrar olur.»
Kýnye adlý eserde daha sonra Necmü´l-Eimme Buhâriye´ye dayana-rak da, «Her iki halde de temlik
deðil, ikrardýr» denilmiþtir.
Minâh´ýn ikrar bahsinde de þöyle denilir: «Bu ifadeden anlaþýldýðýna göre, meselede hilaf vardýr. Þu
kadarý var ki, zikredilen asýl ancak meþ-hur olandýr. Bu asil üzerine de Haniye ve diðer kitaplarda
fer´î meseleler vardýr.»
Buna þöyle cevap verilir: Adamýn, «Benim alacaðým olan deyn» sö-zündeki izafe mülkiyet izafesi
deðil, nisbet izafesidir. Nitekim sarih de ikrar bahsinde, «Benim evimde olan herþey falanýndýr» gibi
sözlerin ik-rar olduðu þeklinde cevap vermiþtir. Fakihler de þöyle demiþtir: «Benim olduðu kabul
edilen veya bana nisbet edilen herþey» sözleri ikrar ifade sözlerdendir.» Allah daha iyisini bilir.
Bu mesele hastanýn ikrarý bahsinin hemen öncesinde geçmiþtir. Biz orada bu itirazlara buradan
daha güzel þekilde cevap verdik.
«Kabzedilmeyen sadaka geçerli deðildir ilh...» Yukarýda taksimi ka-bul olan birþeyin sadaka olarak
iki fakire verilmesi Musannýfýn, «On dir-hemi iki fakire vermek» sözünde geçmiþti.
Ben derim ki: Burada muþa (ortak mal) dan maksat, muþa olan bir þeyin bir bölümünü yalnýz bir
kimseye vermektir. O halde müþâdan mak-sat, taksime ihtimali olan bir muþadýr. Ýki fakire verilen
sadakada bunun aksine þüyu yoktur. Yukarýda geçtiði gibi. Bahýr.
«Zengine de yapýlsa ilh...» Hidâye´de yalnýz bu tercih edilmiþtir. Zi-ra zengine yapýlan sadakadan da
aile fertlerinin çok olmasý hasebiyle, sevap kasdedilebilir. Bahýr.
Bu görüþ, Rücû babýndan hemen önce, «Zengine yapýlan sadaka, hibedir» sözüne zýttýr. Umulur ki,
bunlarýn ikisi ayrý iki sözdür.
METÝN
PRATÝK MESELELER:
Bir kimse Devlet baþkanýna bir dilekçe yazarak belli bir topraðýn temlikini istese, sultan da bu
konuda tapu senedi (berat) düzenlenme-sini emretse, katibi de «Onu sana mülk kýldým» diye yazsa,
bu akit mec-lisinde kabule muhtaç mýdýr. Kýyasa göre, evet, þu kadarý var ki, adamýn meclisine
ulaþmasý güç olduðundan onun dilekçe aracýlýðý ile istekte bu-lunmasý, onun orada hazýr olmasýnýn
yerine geçer.
Kadýn kocasýna, kocasýnýn isteði üzerine kocasýnýn rahat geçimini temin için bir mal verse, kocasý
da o malý bazý borçlarýna verse, bakýlýr: Eðer kadýn onu kocasýna hibe veya karz etmiþse kadýn artýk
kocanýn alacaklýsýndan onu geri alamaz. Fakat kadýn mülkiyet kendisinin olmak üzere kocasýnýn
çalýþtýrmasý için vermiþse, kocasý deðil, kadýn o malý geri alabilir.
Bir kimse çalýþtýrmasý için çocuðuna bir mal verse, çocuk da onu çalýþtýrsa ve o mal çoðalmýþ olsa,
baba ölse, bakýlýr: Baba ona hibe ola-rak vermiþse hepsi onundur. Yok eðer hibe etmemiþse o mal
mirasa gi-rer. Bu konunun tamamý Cevâhirü´l-Fetâvâdadýr.
Birisine bir kap içinde bir hediye gönderilse, eðer o hediye baþka bir kaba aktarmakla lezzeti
gidecek cinsten ise, o kapta yemesi mubahtýr. Eðer o cinsten deðilse, bakýlýr: Eðer hediye eden ile
edilen arasýnda kar-þýlýklý yemek yedirme varsa, yine mubahtýr. Eðer ikisinin arasýnda böyle, bir
olay yoksa o kaptan yemesi mubah deðildir.
Birisi bir topluluðu yemeðe çaðýrsa, onlara ayrý ayrý sofralar kursa, bir sofrada oturan diðer
sofradan yemek alamaz. Sofrada oturan o yemekten isteyen, bir fakire, hizmetçiye, yabancý bir
kediye, ev sahibinin de olsa köpeðe veremez. Ancak yanýk ekmeði verebilir. Çünkü âdeten on-da
izin vardýr.
Eþbâh´ta, «Sýlatta, yani zekât, kefaret ve nafaka benzeri þeylerde zorlama yoktur. Ancak sýlâttan
dört þey müstesnadýr: 1) Þüf´â, 2) Karýnýn nafakasý, 3) Vasiyet olunan þeyin ayn´ýný vermek, 4)
Vakýftýr. Sayýlan bu dört þeyde vermediði takdirde zorlanýr» denilmiþtir.
Hakikaten ben Vehbâniye´nin beyitlerini Þurunbulâliye´nin Vehbâniye þerhindeki üslûba uygun
olarak yazdým ve þöyle dedim: Alacaðýný borç-lusuna hibe eden kimse mutlaka bu hibesinden rücû
edemez. Borcununun yarýsýndan ibra etmek de geçerlidir. Yazýya uygun görüþ de budur. Ka-dýn
kocasýna mehrini kendi yerine hac yapmasý için verirse veya zulmü terketmesi için mehrini ona
hibe ederse, her iki durumda da sözünü yerine getirmedikçe hüsrana uðrar ve mehirden de
kurtulamaz. Bir er-kek karýsýný boþama yetkisini mehrinden kendinin zimmetini ibra etmesi ve diðer
bir kadýnla evlenmesine þarta baðlarsa yani, «Senin üzerine evlendiðim ve sen beni mehrinden ibra
ettiðin zaman boþsun» dese, ka-dýn da ben, seni mehrimden ibra ettim dese, erkek, kadýnýn bu
ibrasýný reddetse, ikinci bir kadýnla evlenmeye imkân bulur, boþamayý þarta bað-lanan karýsýnýn
talâký da vaki olmaz. Birisi sattýðý malýn bedelini kabzettikten sonra, müþteriyi malýn semeninin
zimmetinden ibra etse, bu ibra geçerlidir. Müþteri satýcýya evvelce verdiði semene döner. Yani borç
gibi olur ki onu geri alýr. Bu, alacaklý borçluyu ondan hakkýný tamamen al-dýktan sonra ibra etse
yani, «Seni alacaðýmdan ibra ettim.» dese, bor-cunun dönüp ona verdiði parayý almasý gibidir ve
daha acýktýr. Bir kimse arsayý deðil, üzerindeki binayý hibe etse, hibesi geçerli olur. Bana göre
bunda üzerinde durulacak bir nokta vardýr. Düþününüz.»
Ben derim ki: Bu konuda duraksamanýn açýklamasý þudur: Fakihler Rehin kitabýnda, «Bir kimse, bir
arsayý deðil binayý rehin etmiþ olsa ve ya bunun aksine binayý deðil, altýndaki arsayý rehin etmiþ
olsa, bu rehin geçerli olmaz. Çünkü bu ortak mal gibi olur. Þayi bir þey de rehin or-tak verilemez.»
demiþlerdir.
Ben, Hâherzâde´den Ýmâdiye´de nakledilen, «Borcu hibe eden kimse rücû ederek onu geri alamaz.»
sözüne yukarýdaki beyitte, «daha acýktýr» sözü ile iþaret ettim. Bazý meþâyih de bunu tercih etmiþtir.
Bir kimse, daha sonra evleneceði kadýný boþama yetkisini ilk karýsýna vermiþ olsa bile, ikinci
kadýnla evlenebilir. Ýlk hanýma verilen boþama yetkisi, bir borçtan veya mehirden ibra karþýlýðýnda
olmuþsa, ikinci evlilikle bu ibra bâtýl olur. Koca bu evlilikle yemininden dönmüþ sayýlmaz.
ÝZAH
«Devlet baþkaný emretse ilh...» Devlet baþkanýndan dilekçe vererek bir topraðýn temlikini istemek
ve buna karþýlýk Devlet baþkanýnýn iste-nilen yeri tapu senedi (berat) düzenleyerek temlik etmesi,
ancak sahipsiz yerde veya sultanýn özel mülkünde mümkündür. Ama eðer sultan bu iki yerin
dýþýnda buna bir yer temlik ederse, Devlet baþkaný dilediði za-man o kimseyi o mülkten çýkarýr.
Nitekim bu husus öþür ve haraç bah-sinde geçmiþtir.
«Karz olarak vermiþse ilh...» Bu bahis; koca, karýsýnýn malýnda ta-sarruf etse ve bu tasarrufun
karýsýnýn izni ile olduðunu iddia etse, konu-sunda gelecektir.
«Eðer hibe etmemiþse o mal mirastýr ilh...» Yani, babasý ona malý verdiði zaman kendisi adýna
çalýþtýrmasý için vermiþtir ki, bu miras olur.
PRATÝK MESELELER :
Birisi diðerine bir miktar dirhem vererek, «Bunlarý infak (istihlâk) et» dese o da bunu yapsa karz
olur.
Birisi diðerine bir elbise vererek, «Bunu giyin» dese, o da giyse hibe olur.
Dirhemle elbise arasýndaki fark nedir ki, her ikisinde de temlik ol-duðu halde birisinde hibe,
diðerinde karz olmaktadýr. Ýkisi arasýndaki fark þudur: Temlik bazan bir karþýlýkla yapýlýr. Bir þeyin
karþýlýðýnda bir þeyi temlik etmek ise bir menfaati temlik etmekten daha aþaðýdýr. Ýþte bu karþýlýklý
temlik dirhemlerde mümkündür. Zira dirhemleri karzetmek caizdir. Fakat elbisenin temliki bunun
aksinedir. Zira elbise verilerek, «Bu-nu giyin» denildiði zaman, bundan örfen yalnýz, hibe temliki
anlaþýlýr. Velcâlîciye.
Yine Velvâlîciye´de þöyle denilir: «Ortaklardan birisine mal mevcut iken «Kârdan olan hissemi sana
hibe ettim» dese, bu hibe geçerli olmaz. Çünkü bu, taksimi kabil olan birþeyi müþâen (ortak olarak)
hibe etmek olur ki, bu geçerli deðildir. Fakat ortaðýn malý istihlâk etmesi halinde, «Kârdan olan
hissemi sana hibe ettim» dese, bu hibesi geçerlidir.»
Bir kimse ziynet eþyasý olarak karýsýna verse, karýsý da onlarý kulla-nýrken ölse, öldükten sonra
kadýnýn kocasý ile vârisleri arasýnda ihtilâf çýksa, vârisler hibe olduðunu iddia ederken koca da
ariyet olarak ver-diðini iddia etse, makbul olan söz yeminle birlikte kocanýn sözüdür. Zira koca
hibeyi reddetmektedir. Bu mesele daha iyi anlaþýlmasý için hibe ki-tabýnýn baþýnda
Hizânetü´l-Fetâvâ´dan naklen yazdýklarýmýza bakýnýz.
Remlî þöyle der: «Ýþte bu halkýn (avamýn) çoðunun, «Kadýnýn cinsî yönlerinden yararlanmak kadýna
verilen eþyanýn temlikini gerektirir.» iddiasýný açýk olarak reddetmektedir. Þüphe yok ki avamýn bu
iddiasýnýn bozuk olduðunda þüphe yoktur.»
Bidâye´den yapýlan bu naklin açýk anlamý kadýnýn giydiði elbisele-ri de kapsamýna alýr. Ancak bu
kapsama, kadýnýn kocasý üzerindeki farz olan elbisesinden fazlasý girer. Ýþte bu görüþe hibe
kitabýnýn baþ tara-fýnda Musannýfýn, «Çocuðuna elbise yaptýrsa, çocukta bu elbiseyi giyse, baba
artýk, giydirdiði zaman açýk olarak ariyet olduðunu söylemese, ondan rücû edemez.» sözü de bu
yazýlanlara delâlet eder. Bu duruma gö-re, bir kimse kendi çocuðuna yapmýþ olduðu farz olan
elbiseden rücû edemezse, karýsýna aldýðý, kendisine farz olan elbiselerden de rücû ede-mez.
«Mutlaka ilh...» Yani borçlusuna alacaðýný hibe ettiði zaman, borç-lusu ister kabul etsin, ister
etmesin, rücû edemez. Bazý âlimler tarafýndan «Borçlunun hibeyi kabul etmesi, gerekir» denilmiþtir.
Ýþte bu âlim-lerin sözünden Bahr adlý eserdeki ifadelere itiraz ortaya çýkar. Zira Bahir sahibi,
Hibeden rüçû babýnýn baþ tarafýnda þöyle demiþtir. «Hibe eden kiþi kayýtsýz olarak hibe ederse bu
hibe, hibe edilen þeyin aynýna yönelir. O halde alacaklý, borçlusuna alacaðýný hibe eder, o da bunu
kabul ederse dönemez. Ama kabulden önce bunun aksine, dönebilir. Çünkü kabulden önce bu
hibe deðil düþürmektir» Zannediyorum ki, Bahýr sahibi red ile rücûu birbirine karýþtýrmýþtýr.
«Borcunun yarýsýndan ibra etmek de sahihtir ilh...» Kâdýhân, «Ýki or-tak arasýnda müþterek bir
alacak olsa, ortaklardan birisi hissesini borç-luya hibe etse geçerli olur. Ama eðer hissesini deðil
de borçlusuna bor-cun yarýsýný hibe etse, o zaman´ bu hibe borcun dörtte birinde geçerlidir. Çünkü
mutlak alacaðýn yarýsý yine her iki ortaðýndýr. Nasýl kî bir kimse ortak kölesinin yarýsýný birisine hibe
etse, kölenin yarýsý deðil, dörtte bi-ri hibe edilmiþ olur» demiþtir. Hâmiþ´te de böyledir.
«Hac yapmasý için ilh...» Bu ifade, iki meseleyi içine alýr. Birincisi, kadýnýn mehrini kocasýnýn hac
yapmasý için terketmesi halinde koca o para ile hac yapmasa, Muhammed bin Mukatil´e göre kadýn
mehrini ko-casýndan geri alabilir. Çünkü kadýn bu hibeyi bir karþýlýk þartýyla yap-mýþtýr. Bu karþýlýk
olmayýnca, kadýnýn hibeye rýzasý da yok olur. Rýzasýz bir hibe de geçerli deðildir.
Ýkincisi, kadýn kocasýna mehrini kendisine zulmetmemesi .þartýyla hi-be etse, koca da kabul etse,
hibe geçerli olur. Sonra koca yine zulmetse, bu hibe yapýlmýþ ve bitmiþtir. Bazý âlimlere göre de
eðer koca hibeden sonra yine zulmederse, kadýnýn hibesi geçerli deðildir, çünkü þartý yerine
gelmemiþtir. O halde kadýnýn mehri devam eder. Hâmiþ´te de böy-ledir.
«Þarta baðlarsa ilh...» Metinde nazým halindeki bu beyt Þurunbulâliye´den sorulan bir meselenin
cevabýdýr. Þöyle ki, erkek karýsýna, «Se-nin üzerine ikinci bir kadýnla evlendiðim ve sen beni
üzerimdeki mehrinden ibra ettiðin zaman sen boþsun.» dese sonra da karýsýnýn mehrinin tamamýný
verdiðini, kendisini ibrayý gerektirecek birþey kalmadýðýný id-dia etse, kadýn kocanýn bu iddiasýný
inkâr etse erkeðin iddiasý her ne kadar kadýnýn hakkýnýn düþmesine bakýlarak kabul edilmese de
erkeðin hâniþ olmamasý için þartýn yarlýðýnda ihtilâf ettiklerinde erkeðin sözü ka-bul edildiði gibi
burada da erkeðin sözü kabul edilir mi? Þurunbulâliye bu meseleye þöyle cevap vermiþtir: «Ýbranýn
reddi hânis olmayý gerek-tirmez. Zira kadýn mehrinin varlýðýný iddia ederken, erkek de verdiðini
iddia ederek kadýnýn iddiasýný reddederse, erkeðin reddi hânis olmayý gerektiren ibranýn geçersiz
oluþunda muteberdir. Ancak bu kimse ver-diðini iddia derse, o zaman reddi muteberdir. Nitekim
ileride geleceði gibi bir kimsenin deynini kabzetse, sonra da borçlusunu ibra etse, borç-luda o
ibrayý kabul etse, bu ibra geçerli olur ve borçlu alacaklýnýn kabzettiðini de geri alýr.» Özetle.
Bundan anlaþýlan, eðer borçlu ibrayý kabul etmezse, ibra geçerli ol-maz. Ben bunu, mücerret
ibradan hânis olma zannýný def için yazdým. Bu meselenin açýklamasýný öðrenmek için sarihin
Talâký þarta baðlama ba-býnýn sonuna bakýlsýn.
Hâmiþ´te þöyle denilmiþtir: «Adam karýsýnýn talâkýný ikinci bir ka-dýnla evlenmek ile birinci kadýnýn
mehrinden ibrasýna baðlasa, bu þar-ta baðlamadan sonra erkek ikinci bir kadýnla evlense, kadýn da
kocasý-ný mehrinden ibra ettiðini iddia etse, erkek bu iddia karþýsýnda mehrin tamamýný verdiðini
iddia etse, makbul olan, hânis olmamasý için kocanýn sözüdür.»
Þu kadarý var ki Eþbâh´ta da, «Hükümden sonra ibra geçerlidir. Eðer erkek karýsýnýn talâkýný
karýsýnýn mehrinden ibrasý þartýna baðlasa, sonra da mehrin karýsýnýn talâkýný karýsýnýn mehrinden
ibrasýný talik etse sonra da mehrin hepsini verse bu talik yine ibtal olmaz. Ýbra ettiði takdirde
dü-þürme yoluyla ibrasý meydana gelir.» denilmiþtir. Hâmiþ´te de böyledir.
«Evlenmeye zafer bulur ilh...» Þurunbulâliye´nin ifadesi þöyledir: «Yani þarta raðmen karýsýna
zulmetmeye nail olur. Çünkü karýsý ikinci eþ ile birlikte onun nikâhýnda kalýr. Zira þarta baðlanan
boþama ikinci kadýnýn boþamasý deðil, birinci kadýnýn boþamasý idi. O da meydana gel-miþtir.»
BÝR FAYDA:
Yararlý bir açýklama:
Zâhidî, Kadý Abdülcebbâr´ýn, Haviü´l-Mesâilü´l-Münye ismindeki kita-býnýn üstüne þunu yazmýþtýr:
«Düðünde gelinin üzerine yaslanacaðý yas-týðý birisi kaçýrsa ve satsa, eðer o yastýk birisinin
kaçýrmasý için oraya konulmuþsa, onun parasýný yemesi helâldir.»
Ben diyorum ki: Buna kýyasla düðün ve mevlütlerdeki mumlarý almak da helâldir. Remli, Minâh
üzerine.
Ynt: Hibe By: ceylannur Date: 04 Nisan 2011, 20:34:07
ALLAH razý olsun payalsýmýnýz için
Ynt: Hibe By: Sevgi. Date: 20 Nisan 2023, 05:22:53
Esselâmu Aleyküm bilgiler için Allah sizlerden razý olsun kardeþim
Rabbim ilmimizi artýrsýn inþaAllah
Ynt: Hibe By: admin Date: 28 Nisan 2023, 21:27:57
Rabbim bizlere hayrýn ve iyiliðin ýþýðý kýlsýn inþallah.
radyobeyan