> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Hanefi Fıkhı > Hibe
Sayfa: [1] 2   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hibe  (Okunma Sayısı 4906 defa)
07 Şubat 2010, 23:22:19
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 07 Şubat 2010, 23:22:19 »



Reddü´l Muhtar / Hibe


HİBEDEN RÜCÛ BABI

MÜTEFERRİK MESELELER FASLI




HİBE KİTABI

METİN


Hibe bahsinin ariyet bahsinden sonra gelmesinin sebebi açıktır.

Hibe, sözlükte; mâlik olsun, olmasın, bir diğerine yardım ve ihsan-da bulunmaktır.

Bir terim olarak hibe, bir şeyi meccânen, ivazsız (karşılıksız) olarak bir başkasına temlik etmektir.

İvazsızlık hibenin şartı değildir.

Bir kimse diğerine, birisinin üzerindeki alacağını temlik ederek kab-zını emrederse, geçerli olur.

Çünkü bu temlik nesnenin hibesine rücû eder.

Hibenin sebebi, hibe edenin hayrı irade etmesidir. Hayrı irade eden kimse sevgi ve güzel sena gibi

dünyevi bir karşılık göreceği gibi, hüsnü niyetli olduğu takdirde, uhrevî karşılıklar da görür.

İmam Ebû Mansûr şöyle der: «Müminin çocuğuna tevhid ve imanı öğretmesi nasıl vecibse, ona

iyiliği ve cömertliği öğretmesi de öyle vacip-tir. Zira her hatanın başı dünya sevgisidir.» Nihâye.

Hibe mendûbtur. Kabulü ise sünnettir. Resûlulah (S.A.V.), «Birbirinizi sevmeniz için hediyeler

veriniz.» buyurmuştur.

Hibe yapan kimsede bulunması gereken sıhhat şartı âkil, bulûğ ve mülktür. O halde çocuğun,

mükâteb de olsa kölenirv hibesi geçerli de-ğildir.

Hibe edilen şeyde bulunması gereken sıhhat şartı ise, taksimi ka-bil olan şeylerde muşa (ortak)

olmaması, makbuz (kabza müsait) ve başkasından ayrılmış olması ve ileride açıklanacağı üzere

başkasıyla meşgul olmamasıdır.

Hibenin rüknü, ileride açıklanacağı gibi icâb ve kabuldür.

Hibenin hükmü ise. hibe olunan şahsa lüzum ifade etmeyen mülkün sübutudur. Çünkü hibe edenin

hibeden dönme ve fesih hakkı vardır.

Hibede muhayyerlik şartı yoktur. Fakat hibe eden kimse hibe ettiği kimseye muhayyerliği şart koşar

ve o da birbirlerinden ayrılmadan önce o şartı kabul ederse, hibe geçerli olur.

Bu tabirin muktezasınca muhayyerlik şartı ile hibe yapılsa, hibe geçerli, şart batıldır. Halbuki gerçek

böyle değildir. Eğer böyle olmuş olsaydı, hibe olunan kimsenin ihtiyerı meclis ile takyit edilmezdi.

Öyleyse doğrusu şöyle demesiydi: «Hibenin sahih olmaması muhayyerlik şartı iledir.» Ayrıca ibra

meselesinde teşbih edatı olan «keza»yı atmalıydı. Çünkü muhayyerlik şartıyla yapılan ibrada ibra

sahih, şart batıldır. T. Şu kadarı var ki, ibra meselesinde iki görüş vardır. Birisi ibranın sahih, şartın

batıl olması, ikincisi ise, ibranın da batıl olmasıdır. Şarihin burada ikinci rivayeti kabul ettiğini

sanıyoruz.

Vâhib (hibe eden) hibe olunan kimsenin zimmetindeki hibenin da-vasından muhayyerlik şartı ile

ibra ederse, ibrası geçerli olur. Ancak koş-muş olduğu muhayyerlik şartı bâtıldır. Hülâsa.

Fasit şartlarla hibenin bâtıl olmaması da hibenin hükümlerindendir. O halde kölenin azad edilmesi

kaydıyla birşey hibe edilmesi halinde hibe geçerli şart bâtıldır.

Hibe, «sana hibe ettim», «Sana verdim.», «Şu yemeği sana yedirdim» gibi icâb sözleriyle, bu sözler

şaka yollu söylense bile, geçerlidir. Fakat, «Sana tarlamı yedirdim» dese, bunun aksine ariyet olur.

Bu sözle ancak tarlanın gelirini bağışlamış sayılır. Bahır.

Hibe, «Bu cariyenin fercini sana hibe ettim.» gibi kendisiyle hibe edi-len şeyin bütünü kastedilen

parçanın hibesiyle de, «O şeyi senin için kıldım.» demekle de geçerli olur. Fakat. «Bu şeyi senin

ismine kıldım.» veya «Bu cariyeyi sana helâl kıldım.» demekle öncekinin aksine hibe olmaz. Ama

eğer bunlardan önce hibeyi ifade edecek bir söz varsa, bun-larla da hibe geçerli olur. Hülâsa.

İZAH

«Sebebi açıktır ilh...» Çünkü hibeden önce açıklanan ariyet bir şe-yin menfaatinin karşılıksız

temlikidir. Hibe ise şeyin kendisinin karşılıksız olarak temlik edilmesidir.

«Meccânen ilh...» İbni Kemal vasiyetin hibe tarifinin dışında kalması için bu ifadeye «halen»

kelimesini ekleyerek, «Bir aynı meccânen ve pe-şinen temlik etmektir.» demiştir. Çünkü vasiyet de

bir şeyi bir kimseye mec-cânen temliktir. Ancak bu temlik! peşin olarak değil, gelecek için

yapıl-maktadır.

«İvazsız ilh...» Yani ivaz şartı kılınmadan. O halde burada, «şart» ke-limesi düşürülmüştür.

Musannıf da Kenz´de olduğu gibi, «meccânen» kelimesi yerine, «İvazsız» deseydi, ifade daha açık


olurdu. Zira meccâ-nen kelimesinin anlamı da karşılıksız demektir. Yoksa meccânen ifade-si, ivazın

şart olmaması anlamına gelmemektedir.

Ebussuud gibi Hâmevî de buna itiraz ederek, «İvazsız kelimesi, ivazın şart olmadığına delildir.

Çünkü ivaz şartıyla hibe, ıvazsızlığı şart koş-mayı nakzeder. Bu yüzden, ikisi bir araya nasıl

getirilir.» demiştir. O hal-de Musannifin bu yanlış ifadesiyle maksat tamamlanmamaktadır. Çünkü

burada maksat tarifin hem ivazsız, hem de ivazlı hibeyi kapsamasıdır. Azmiye´de de dikkat çekildiği

gibi, eğer bu kastedilmezse, ivazlı hibenin tariften çıkması gerekir.

Ben derim ki: Gerçek şudur ki, eğer, «bilâ ivaz (ivazsız)» tabirinin üzerindeki «ba» harfi cerri

mülâbese anlamına alınır, hazfedilen bir vas-fa ait kılınarak temlik kelimesine hâl yapılırsa, o zaman

zikredilen mah-zur ortaya çıkar. Fakat eğer o hazfedilen vasfı hâl yapmayıp ikinci ha-ber yapılırsa, o

zaman o mahzur ortaya çıkmaz. O zaman mânâ şöyle olur: Hibe, satım akdi ile kira akdinin aksine

ivaz şartı olmadan bir ayn´ın temlikidir. Bu durumda zikredilen itirazlar vârid olamaz.

«İvazsızlık hibenin şartı değildir ilh...» İvazlık hibenin şartı olsaydı, bu tarif ivazlı hibeyi içine

almazdı. H.

«Alacağını temkîl ederek ilh...» Bu söz takdir olunan bir sorunun cevabıdır. Şöyle ki, Musannıfın

«ayn» kelimesi ile kayıtlaması, borçlusu olmayan bir kimsenin alacağını bir başkasına hibe yoluyla

temlik et-mesini, sahih olduğu halde, hibenin tarifi dışında bırakmaktadır. Çünkü, alacak ayn

değildir. İşte Musannıf bu mukadder soruya bu ifade ile cevab vermektedir. Yani taraftaki ayn hem

peşin aynı, hem de gelecekteki aynı içine almaktadır. O halde bir diğerinin üzerindeki alacağını

borçlu-suna değil, bir başkasına temlik ettiğinde, ayn olması bile kabzettiği an ayn olur.

Fuzalâ´dan bazılarına göre bundan dolayıdır ki, başkasının üzerin-deki alacağını temlik etmek

ancak kabzla tamamlanır. Kabzdan önce hi-be eden dönebilir veya kabzdan men edebilir. Çünkü

onun kabzı ancak mâlikin niyabeti ile mümkündür. İşte «Hibe edilen kimse, hibe edileni

kabzetmeden hibe eden ölürse» meselesi bu görüş üzerine bina edilmektedir. Düşün.

Bu meselede bir diğerine temlik edilen alacağın kabz emri aynı mec-liste mi verilmelidir, yoksa

daha sonra mı? Açık olan, hibe ettiği mecliste vermesidir.

Adam alacağını borçlusuna hibe ederse, bundan geriye dönemez. Çünkü bu temlik mecazen

ibradır. Mecazi olan birşey de nakzedilemez. Allâhu teâlâ en iyisini bilir.

«Sahih olur ilh...» O adam parasının alınması hususunda mâlikin vekili gibi olur.

Bahır´da, Muhit´ten naklen şöyle denilmiştir: «Birisi diğeri üzerinde-ki alacağını bir başkasına hibe

ederek kabzını emretse, o da alacağı kabzetse, bu hibe istihsânen caizdir. O halde kabzeden adam

alacağı mâlikin yerine ve niyabet hükmü ile kabzediyor, sonra da hibe hükmüy-le kendi nefsi için

kabzetmiş oluyor. Eğer hibe eden kabzı için izin ver-mezse, kabzetmesi caiz olmaz.»

Ebussuud da, Hâmevî´den naklen şöyle der: «Bu ifadeden anlaşılı-yor ki, insanın kendisi için

dondurulmuş bir alacağını onun izinsiz olarak alınmasından sonra, kabza için vermedikçe, bir

diğerine hibe yoluyla tem-lik etmesi geçerli değildir. Ama eğer kabza izin verirse geçerli olur. Bu bir

fetva hadisesidir.»

Eşbâh´ta da böyle bir temlikin geçerli olduğu söylenmiştir. O za-man hibe edilen şahıs önce

müvekkil adına alıyor, sonra da kendisi için. Bu ifadenin gereği, kabzdan önce onu alacağı

kabzetmekten azledebilmesidir.

«İmam şöyle der ilh...» İmam Ebû Mansur´un bu sözü hibenin uhrevi kısmını beyan etmektedir.

«Mükateb de olsa ilh...» Mükâtebin dışındaki müdebber, Ümmü´l-Veled ve yarı köle olan köleler de

öncelikle hibe yapamazlar.

«Sıhhat şartı ilh...» Yani sıhhat üzere devam etmesi izahı ileride gelecektir.

«Makbuz ilh...» Birisi incisini kaybetse, kaybettiği inciyi, «Ara bul, senin olsun.» diyerek birisine

hibe etse, o da bularak kabzetse, geçerli olur mu? Ebû Yusuf, «Bu fasit bir hibedir. Zira bu hibe

güvensizlik üze-rine yapılmıştır. Emniyetsiz hibe de geçerli değildir.» demiştir. İmam Züfer ise bu

hibenin caiz olduğunu söylemiştir. Haniye.

«Taksimi kabil olan şeylerde ortak (muşa) olmaması ilh...» Açıkla-ması ileride gelecektir. Nesnenin

ortak olmaması şartı hibeye aittir. Fa-kat ortak olan bir şeyin iki kişiye sadaka verilmesi, sağlam

görüşe göre caizdir. Bahır. Bunun aksine ortak olan bir şeyin bir kısmının sadaka edilmesi geçerli

değildir. Nitekim, Hibenin müteferrikât bahsinin sonun-da ortak malın hükümleri zikredilmiş,

Câmiü´l-Fusûleyn´de de ortak malın hükümleri için bir başlık konulmuştur.


FAYDALI BİR MESELE :
<...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hibe
« Posted on: 27 Nisan 2024, 10:30:47 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hibe rüya tabiri,Hibe mekke canlı, Hibe kabe canlı yayın, Hibe Üç boyutlu kuran oku Hibe kuran ı kerim, Hibe peygamber kıssaları,Hibe ilitam ders soruları, Hibeönlisans arapça,
Logged
07 Şubat 2010, 23:24:10
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #1 : 07 Şubat 2010, 23:24:10 »

METİN

Ben derim ki: Mezhebte tercih edilen görüşe göre; ariyet olarak oturulmakta olan binaya, ariyet alan

bir miktar eşya koysa, daha sonra bu binayı mal sahibi ariyet alıp oturana bağışlasa, caiz olur. Yine

kadının kocasıyla birlikte oturduğu binayı kocasına bağışlaması da caizdir. Çün-kü kadın ve kendi

eşyası kocasının elinde olduğu için teslim sahih olur.

Vehbâniye´nin beytini değiştirerek şöyle dedim: Bir kadının, içinde eşyası bulunan ve kocasıyla

birlikte oturduğu evin! kocasına hibe et-mesi geçerli olur. Bu görüş güvenilir bir görüştür.

Cevhere´de şöyle denilir: «Başkasının mülkü ile meşgul olan bir şeyin hibesinin hilesi şudur: Önce

onu meşgul eden kimse hibe ettiği kişiye binanın içindeki kendi eşyasını emanet olarak verir. Sonra

da bi-nayı ona hibe ederek teslim eder. Bu halde o hibe geçerli olur. Çünkü o bina elindeki

eşyasıyla meşguldür.

Hibe edilenin elinde mâlikin mülkünden olan boş, taksim edilmiş ve-ya taksimi kabil olan şeyin

hibesi caizdir. Ama taksimden sonra kendisinden intifa edilemeyecek küçük bir ev veya hamam

gibi şeylerin muşaen (hisseli şekilde) hibesi sahih değildir. Çünkü taksimi kabil olan şeyin hibesi

halinde kabzı tamam olmaz.

Eğer hissesini ortağına veya bir yabancıya hibe ederse, taksim edil-meden önce hibesi caiz


değildir. Çünkü burada tam bir kabz tasavvur edilemez. Nitekim bütün kitaplarda böyledir. Öyleyse

doğru olan mezhep de ancak budur.

Seyrefiye´de, İtabî´den naklen şöyle denir: «Tercih edilen görüşe gö-re bazı âlimler tarafından

denilmiştir ki, ortağına hibe etmesi caizdir.»

Bir kimse, ortak olan malını taksim ederse, engel ortadan kalktığın-dan hibe geçerli olur. Eğer hibe

ettiği şey! hisseli olarak teslim ederse, hibe olunan kişi ona mâlik olmadığı gibi onda tasarruf da

edemez. Ta-sarruf ettiği takdirde zamin olur. Hibe edenin ondaki tasarrufu ise ge-çerlidir. Dürer.

Şu kadarı var ki, hibe konusunda Fusûleyn´den naklen Dürer´de şöy-le denilmiştir: «Fasit hibe

kabzla mülkiyeti ifade eder. Fetva da bununla verilir.»

Bu misli Bezzâziye´de de İmadiye de tashih edilenin aksine mev-cuttur. Şu kadarı var ki «fetva»

sözü «sahih» sözünden daha tekidüdir. Nitekim musannif hisseli malın diğer hükümlerini geniş

olarak zikret-miştir.

Mâlik öldükten sonra fasit hibede yakınlarının rücu hakkı var mı-dır? Dürerde «evet» denilmiştir.

Şurunbulâliye´de de, «Bunun rücu hak-kı kendisiyle fetva verilen görüşe göre açık değildir.» diye

takip edil-miştir.Çünkü, «fasit hibe kabzla mülkiyeti ifade eder,» denilmişti.

Kabzın tamamlanmasına engel olan, akit sırasındaki hisseli oluş-tur. Sonradan meydana gelen

ortaklık değildir. Meselâ, hibe eden kişi hibe ettiği şeyin bir kısmından şâyien rücu ederse, bu

durum ittifakla hibeyi fasit kılmaz. Ama bağışlanan şeyde başkasının hakkı olduğu or-taya çıkarsa,

bu yeni bir şüyu değil, belki akid zamanındaki bir suyu-dur. Bu sebeple hibeyi fasit kılar. Meselâ

adam bir tarlayı ekini ile birlikte hibe etse ve ekinle birlikte teslim etse, .sonra ekinin başkası-nın

hakkı olduğu ortaya çıksa hibe yalnız ekinde değil, tarlada da fa-sit olur. Çünkü bu durumda taksimi

kabul eden bir şeyin bir kısmı şüyûen başkasının hakkı olmaktadır.

Hibe olunan şeyin başkasının hakkı olduğu delil ile ortaya çıkarsa, hibeden önce olduğuna istinad

edilir. O halde Sadru Şeriâ´nın ve ona tabi olan İbni Kemal´in dedikleri, gibi sonradan olmuş

sayılamaz, belki hibeye yakın şüyu sayılır.

Memedeki sütü, koyun üzerindeki yünü, topraktaki hurma ağacını ve ağaç üzerindeki hurmayı hibe

etmek açık değildir. Çünkü bu hibe hisseli malın hibesi gibidir ki geçerli değildir.

Fakat sayılanlar yerlerinden ayrılarak hibe ve teslim edilseler en-gel olan şüyu ortadan kalktığı için

caiz olur. Ama bu ayırmanın mâlikin izni ile hibe olunan kişi tarafından yapılması yeterli midir?

Dürer´in açık ifadesine göre, evet yeterlidir.

Ama bunun aksine buğdayda buğdayın ununun, susamda susamın yağının, sütün içindeki yağının

hibe edilmesi geçerli değildir. Çünkü bun-lar henüz madumdurlar. O halde ancak yeni bir akidle

bunlara mâlik olunur.

İZAH

«Binaya ilh...» Bu «bina» kelimesi burada fazlalıktır. Çünkü burada bunu meşgul eden mâlikin malı

değildir. Halbuki burada kasdolunan hi-be edenin mülkü ile meşgul olandır.

«Ariyet olarak verilen ilh...» Yani bir kimse kendi çocuğuna, içinde meccânen oturanların

bulunduğu bir binayı hibe etse, hibe geçerlidir. Bu kimse kendi oğlunun yerine kabzetmiş sayılır.

Ama binada ücretle oturuyorlarsa, caiz değildir. Bu şekilde Hâniye´den nakledilmiştir.

«Boş ilh...» Musannıf, «boş» kelimesi ile kayıtlamış olup amaç, ağa-cın üzerindeki hurmanın

hibesinden kaçınmaktır. Zira ağacın üzerindeki hurmanın hükmü gelecektir. Dürer.

«Taksimden sonra ilh...» Taksimi kabil olmayan hisseli bir şeyin hi-besinin geçerli olması için. hibe

edilenin miktarının bilinmesi şarttır. O halde köledeki hissesinin ne kadar olduğunu bilmeden hibe

etmesi caiz değildir. Çünkü hibe edilen meçhul olduğu için anlaşmazlığa sebeb olur. Bahir. Bu

mesele için Bahır üzerine yazdıklarımıza bakınız.

«Hamam gibi ilh... » Burada bir görüş vardır ki, şüphesiz mutlaka hamam taksim olunmayan

cinstendir. H. Hâmiş´te de böyledir.

«Bütün kitaplarda ilh...» Zeylâî ve Bahır´ın sahibi bunu açıkça söylemişlerdir. Minâh.

«Doğru olan mezheb de ancak budur ilh...» Minâh´ta olduğu gibi ortağın meselesine bakınız.

«Tercih edilen görüşe göre ilh...» Remlî der ki: «Müellifin, yani Minah sahibinin yazısı ile bunun

karşılığında şu şekilde bir şey bulunmuş-tur: Size gizli değildir ki, bu meşhur olan görüşün

aksinedir.»


«Taksim edilirse ilh...» Yani taksim eden ister hibe edenin kendisi, ister vekili, isterse onun izniyle

hibe edilen kişi olsun. Bu durumların hepsinde hibe tamamlanır. Nitekim az bir fıkıh bilgisi olan bir

kimseye de bu açıktır. Remlî. Zira fasitte değil, sahih hibede teslime hazır hale getirme kabz

hükmündedir. Câmiü´l-Fusûleyn.

«Hisseli olarak teslim ederse ilh...» Fetâvâyı Hayriye´de şöyle denil-miştir: «Zahiri rivayete göre

hisseli olarak teslim ederse mülk ifade et-mez. Zeylâî´de «Hibe ettiği şeyi hibe ettiği kimseye hisseli

olarak teslim ederse, hibe olunan kişi hibeye mâlik olamaz. Hatta onda tasarruf da yapamaz. Helak

olduğu takdirde de ona zamin olur. Hibe eden kişinin de onda tasarrufu geçerlidir.» denilmiştir.

Tahâvî. Kâdıhân da onu zik-retmiştir. İbni Rüstem´den de bunun benzeri rivayet edilmiştir. İsâm da

fasit hibenin mülk ifade ettiğini zikretmiştir. İsâm´ın zikrettiğini meşâyihten bazıları da almıştır.

«Fasit hibe bazı meşayihe göre mülk ifade etmekle birlikte, bütün âlimler hibe edenin hibe edilen

kişiden -velevki onun mahremi olsun- fa-sit hibe ile hibe ettiğini geriye alacağında icmâ etmişlerdir.

Câmiü´l-Fusûleyn´de de, Fazlî´nin Fetâvâsma işaret edilerek, «Fasit hibe ile hibe edilen bir şeye

helak olduğu zaman hibe edenin hibesinden rücû edece-ğine -velevki. hibe ettiği kişi mahrem

akrabası olsun- fetva verdim. Zira geçtiği üzere fasit hibe helak edildikten sonra kıymeti ile tazmin

ettirildiği gibi, helâk olmazdan önce de geri alınması hibe edenin hakkıdır.» denilmiştir.

«Hibe eden kimse, fasit hibede nasıl dönme hakkına sahipse, o öl-dükten sonra onun varisi de

hibeden rücû edebilir. Çünkü fasit hibe geri alınmaya müstehâktır. Helâktan sonra da fasit satım

akdinde olduğu gibi alış-veriş yapanlardan birisi öldüğü zaman, onun varisi onu tazmin ettirme

hakkına sahiptir. Çünkü fasit satım akdiyle satılan şey, helak ile nasıl tazmin olunursa, redde de

müstehâktır. Kaza´nın tahsisi kabul ettiği bilinen gerçeklerdendir. Buna göre; sultan, birisini Ebû

Hanîfe´nin mezhebi ile hüküm versin diye hâkim tayin ederse, tayin olunan hâkimin hükmü Ebû

Hanîfe´den başkalarının mezhebinde geçerli değildir. Çünkü o, sultanın tahsisi ile diğer bir

mezhebe göre fetva vermekten azledilmiş sayılır. O takdirde, o hâkim, Ebû Hanîfe´nin mezhebinin

dışın-da, ülkedeki diğer insanlar gibi olmaktadır. Hanefî âlimleri de, -Allah onlara rahmet etsin-

bunu nassen söylemişlerdir. Hayriye´de olan bu-rada bitmektedir.

Bu görüş ile Hamidiye´de ve Naciye´de de fetva verilmiştir. Cevhere ve Bahır´da bunu kesin

söylemişlerdir.

Müptağî´den de şöyle nakledilmiştir: «Bir kimse hibe ettiğini hibe olunan kişiye satsa, geçerli

değildir.;»

Nûru´l-Ayn´da da, Vecîz´den naklen şöyle denilir: «Fasit hibeyi kabzeden helak olduğu takdirde

zamin olur. Fasit hibede mülkiyet ancak iva-zın adası ile sabit olur. Bunu İmam Muhammed Mebsut

veya Asi adlı eserde nassen zikretmiştir. Bu da ancak Ebû Yusuf´un görüşüdür. Zira hibe ivazlı

akde dönüşür.»

Nûru´l-Ayn´da bundan önce de şu zikredilmiştir: «Ebû Hanife´ye gö-re taksimi kabil olan birşeyde

hisseli olarak hibe mülkiyet ifade etmez. Kûhistânî´de de mülkiyet ifade etmediği yazılıdır.

Muzmarat´ta olduğu gi-bi, tercih edilen görüş de ancak budur. Bu, Ebû Hanîfe´den de rivayet

edi...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

07 Şubat 2010, 23:26:37
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #2 : 07 Şubat 2010, 23:26:37 »

METİN

Bu çocuk eğer mümeyyiz ise, malın kazanılmasını anlıyorsa, babası hazır olsa dahi onun kendi

nefsi için kabzı geçerlidir ve hibe tamam olur. Müctebâ. Çünkü çocuk zarar ihtimali olmayan, sırf

menfaat olan şeyde baliğler gibidir. Hatta ona iş görmeyecek kör bir köle hibe edilmiş olsa, ki ona

menfaati olmadığı gibi külfette getirse, onun kabulü geçerli ol-maz. Eşbâh.

Ben derim ki: Bercendî isimli kitapta, «Babının huzurunda çocuğu yanında bulunduran kişinin ona

hibe edileni kabzetmesi hususunda fakihler arasında ihtilâf vardır. Bazı âlimler tarafından bu kabzın

caiz ol-madığı söylenmiştir. Doğru olan da ancak caiz olmasıdır.» denilmiştir.

Kûhistânî´nin açık ifadesi ise onun caizdir diyen görüşü tercih etti-ğini, gösteriyor. Kûhistânî bu

tercihi Fahrü´l-İslâm ve diğerlerine de isnad etmiştir. Ancak, Musannıfın Hülâsa adlı esere isnad

edip dayandı-ğını söylediği, Kûhistânî´nin tercihinin aksinedir. Yani bu kabzın caiz ol-mamasıdır. Şu


kadar var ki, Musannıfın, «vasi babasının huzurunda ol-sun» görüşü yukarıda geçen, «annesi ve bir

yabancı» ifadelerine bağla-nırsa Musannifin metni de caiz olduğu ihtimalini taşır.

Mümeyyiz çocuğun hibeyi kabulü geçerli olduğu gibi reddi de geçer-lidir. Sirâciye.

Sirâciye kitabında, «Çocuğun hasenatı kendisinedir. Anne ve baba-sına da ona dini terbiye

vermelerine karşılık ecir ve sevab vardır. Anne ve babasına çocuğa hibe edilen yenilecek bir şey ise

onu yemeleri mu-bahtır. Bazı âlimler de mubah olmadığını söylemişlerdir.» denilmiştir.

Sirâciye´nin bu sözleri, çocuğa hibe edilen yenilmeyecek bir şey ise anne ve babasına onu almanın

mubah olmadığını ifade etmektedir. An-cak ihtiyaç olması halinde mubahtır.

Çocuğun sünnetinde çocuğun yanına bırakılan hediyeler, eğer elbi-se ve oyuncak gibi çocuğa

uygun ise, çocuğundur. Fakat eğer hediye-ler çocuğa uygun değilse, bakılır: Eğer hediye eden

babanın akraba ve tanıdıklarından ise babasınındır. Annenin akraba ve tanıdıklarından ise

annenindir. Hediyeyi getiren ister, «Bu hediye çocuğundur» desin, ister demesin.

Fakat hediye eden kişi, «Ben bunu babaya veya anneye hediye et-tim» derse geçerli söz onundur.

Düğünde gelinin odasına getirilen hediyeler de bunun gibidir. Hü-lâsa.

Hülâsa´da şöyle denilir: «Çocuğuna veya talebesine elbise yapsa, sonra başkasına vermek istese,

veremez. Ancak elbiseyi yaptığı zaman, «Bu ariyettir» derse, başkasına verebilir.»

Müctebâ isimli kitapta da, «Giymekle elbiseye mâlik olunur. Ama yorgan, yastık gibi bir şeyi birisi

üstüne veya başının altına alsa, elbi-senin aksine bunlara mâlik olunmaz.» denilmiştir.

Hâniye´de şöyle denilir: «Sevgi bakımından bazı çocukların diğerle-rine tercih edilmesinin zararı

yoktur. Çünkü bu kalb işidir. Yine yapılan ihsanlarda da zarar vermeyi kasdetmiyoruz. Bazı

çocukların diğerlerine tercih edilmesinde bir mahzur yoktur. Ebû Yusuf´a göre, çocuklar eğer zarara

uğruyorlarsa o zaman aralarında eşit davranmak gerekir. Kıza da oğul gibi eşit şekilde verilmelidir.

Fetva da Ebû Yûsuf´un görüşü üze-rinedir. Ancak sağlıkta malın hepsinin bir çocuğa hibe edilmesi

caizdir. Fakat baba günahkâr olur.»

Yine Hâniye´de, «Çocuğun malından karşılıklı olsa bile, bir şeyin hi-be edilmesi caiz değildir. Çünkü

hibe başlangıçta teberrudur. Baba ço-cuğunun malını teberru edemez.» denilmiştir.

Yine Hâniye´de, «Çocuğa hibe edileni hibe eden kimsenin hibesinden dönmemesi için hâkim

satabilir.» denilir.

İZAH

«Annesi ilh...» Metindeki Musannıfın, «velev babasının huzurunda, sözü ile daha önce gecen,

«annesi ve ecnebi» ifadelerinin bağlanması caizdir.

«Reddi de geçerlidir ilh...» Çocuğun velisinin kabul etmemesinin hükmüne bakılsın. Acık olan

velinin reddinin geçerli olmamasıdır. Hatta velinin reddinden sonra çocuk kabul etmiş olsa, kabulü

geçerlidir. T.

«Çocuğa hibe edilen ilh...» Tatarhâniye´de, İmam Muhammed´den nassen şöyle denilir: «Anne ve

babanın çocuğa hediye edilen şeyden yemeleri mubahtır.»

Zahire kitabında da, «Buhara meşaylhinln ekserisi çocuğa hibe edi-len şeyden anne ve babanın

yemesinin mubah olmadığı görüşündedirler. Fetâvâyı Semerkand´da da, «Eğer çocuğa meyve

hediye edilirse, o mey-veden anne ve babasının da yemesi arzu edilirse, onların yemesi helâldir. Şu

kadarı var ki, hediyenin çocuğa yapılması, hediyenin küçük görül-mesi içindir.» denilmiştir.» denir.

Ben derim ki: Fetâvâyı Semerkand´ın sözü ile yukarıdaki görüşler arasında uygunlug hâsıl olur. Bu

da karinelerle ortaya çıkar. O görüşe göre burada yenilen bir şeyle yenilmeyen bir şey arasında fark

yoktur. Belki yenilmeyen bir şeyde bu daha açıktır. Düşün.

«İfade etmektedir ilh...» Bunun aslı Bahır sahibinindir. Minâh sahibi de ona tabi olmuştur.

«İhtiyaç olması halinde ilh...» Tatarhâniye´de şöyle denir: «Babası eğer çocuğunun malına

muhtaçsa bakılır: Eğer baba ile evlâdın ikisi de şehirde iseler, babası da fakirliğinden dolayı onun

malına muhtaçsa, çocuğun malından yiyebilir. Ama eğer şehir değil, bir sahrada iseler yenilecek

birşey olmadığından babası çocuğun malına muhtaç ise, ço-cuğun malını piyasadaki kıymeti ile

yer.»

«Söz onundur ilh...» Çünkü temlik eden odur.

«Gelin odasına ilh...» Yani hediye eden ya erkeğin veya kadının akrabalarındandır veya hediye


eden, «Ben bunu damada veya geline hedi-ye ediyorum» der. Tatarhâniye´de olduğu gibi.

Fetâvâ-yı Hayriye´de, düğünde diğerleri tarafından gönderilen he-diyeler karz hükmünde midir,

yoksa değil midir? diye sorulmuş ve şöy-le cevap verilmiştir: Bu meselede yaşadıkları bölgenin

örfü muteberdir. Örfe göre karşılıklı olarak gönderiliyorsa onun karşılığını aynen vermek gerekir.

Eğer misliyattan ise misli verilir, kıymet takdir edilen (kıymetli bir eşya ise) kıymeti verilir. Eğer örf

bunun aksine ise, yani onu karşılık beklemeden hibe yoluyla veriyorlarsa, onun hükmü de diğer

hükümleriyle birlikte hibe gibidir. O halde helak edilirse o hibe geri alınamaz. Çünkü bunda asıl

şudur: «Örfen maruf olan birşey, şartla maruf olan gibidir.»

Ben derim ki: Bizim memleketimizde örf ortaktır. Evet, bazı köylerde düğünde gönderileni karz

addederler. Hatta düğünlerde köyün katibini getirerek hediye edilenleri ve hediyeleri yazdırırlar.

Hediye edilen kişi de birisi düğün yaptığında deftere müracaat ederek onun hediye ettiği de-ğerde

birşey hediye eder.

«Çocuğuna ilh...» Eğer çocuğu küçükse, Büyük çocuğa gelince ona teslim etmek gerekir.

Câmiü´l-Fetâva´da da olduğu gibi. Talebeye gelince, o da büyükse büyük çocuk gibi, ona da teslim

etmek gerekir.

Hibe eden kişi hibesinden dönme hakkına sahihtir. Ama hibe ettiği kişi bir yabancı ise dönmek

tahrimen mekruhtur.

«Veremez ilh...» Sarihin, «veremez» sözünü bu kerahet üzerine hamletmek mümkündür. Sâyıhâni.

«Talebesine ilh...» Talebe meselesini, elbise ona verildikten sonraya farzedilir. Tatarhâniye´de, «Bir

kimse öğrencilerine bir şey almış olsa, öğrenci bunu ona onu geri vererek kaçsa, eğer aldığı sırada

ariyet ol-duğunu beyan etmişse, onu bir başkasına verebilir.» denilmiştir.

«Fetva da Ebû Yûsuf´un görüşü üzerinedir ilh...» Yâni Ebû Yûsuf´un görüşü ki kızla oğluna eşit

olarak vermek, İmam Muhammed´in sözü gibi erkeğe iki kıza bir vermekten daha efdaldir. Remli.

«Karşılıklı olsa bile ilh...» İmam Muhammed, babanın çocuğun ma-lından bir şeyi karşılıklı olarak

hibe etmesini caiz görmüştür. Nitekim gelecek babın sonunda bu husus zikredilecektir.

Bu hususta Mecmâ´da şöyle denilir: «İmam Muhammed, müsavi bir karşılıkla babanın küçük

çocuğunun malından birşey hibe etmesi caizdir demiştir.»

Müteferrikât konusunun hemen önünde açıklaması gelecektir.

Ebû Mutî´den kendisine, «Benim bağıma gir, üzüm al.» denilen kim-senin bağdan ne kadar üzüm

alabileceği sorulunca, «Bir tek saikım ala-bilir.» diye cevap vermiştir. İtabiyye´de, «Tercih edilen de

ancak budur» denilmiş, Ebulleys de, «Böyle bir durumda bir insanın doyabileceği ka-dar üzüm

alabilir» demiştir. Tatarhâniye.

Tatarhâniye´de, Tetirhme´den naklen, «Ömer Nesefi´ye şu sorulmuş-tur: Bir baba çocuklarına,

«Falan yerdeki arazimi alın, aranızda taksim edin» dese ve babanın maksadı da onlara temlik etmek

olsa, onlar araziyi aralarında taksim etseler ve taksim üzerinde anlaşsalar, babalarının bu sözü ile

mülkiyet onlara sabit olur mu. yoksa babanın onlara, «Ben bu araziyi size temlik ettim» veya tekrar

tekrar. «İfraz edilen hisseyi sa-na temlik ettim» demesi mi gerekir? Ömer Nesefî, «Babanın,

«Aranızda taksim edin» sözüyle mülkiyet sabit olun» demiştir. Bu mesele Hasan´dan da sorulunca,

o da, «Mülkiyet onlara aralarındaki taksimle sabit olur» demiştir» denilir.

Nasırî´nin, Tecnîs´inde, «Birisi küçük oğluna bir bina hibe etmiş olsa sonra da o bina ile diğer bir

bina almış olsa ikinci aldığı da küçük oğlunundur. Yalnız İmam Züfer buna muhalefet etmiştir. Eğer

oğluna bir miktar mal verse, oğlu o malda tasarrufta bulunsa, o mal temlike delâ-let edecek bir

kârine varsa çocuğun olur.» denilmiştir....
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

07 Şubat 2010, 23:29:39
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #3 : 07 Şubat 2010, 23:29:39 »

METİN

Mim harfi hibe akdi yapanlardan birisinin ölümüne (mevt) işaret eder. Yani hibe ederek teslim

ettikten sonra taraflardan birisi ölürse, hi-beden dönülemez. Eğer teslim etmeden ölürse, hibe bâtıl

olur.

Taraflar kabzın, ölümden önce veya sonra yapıldığı konusunda ihti-lâf etseler, hibe edilen şey

vârisin elinde ise, geçerli olan vârisin sözüdür.

Musannıf, ölümle düşen görevleri şiir şeklinde şöyle ifade etmiş-tir: «Kefaret, diyet ve haraç düşer.

İki ortaktan birisi zengin olduğu hal-de köleyi azat etmiş olsa, ortağının hissesini tazmin etmesi

gerekli iken,, öldüğü takdirde o tazminat düşer. Bunun gibi nafakalar ve hibeden rücû hakkı da

düşer. Bunların tümünün hükmü ölümle düşer.»

Ayn harfi ivaza (karşılık) işaret eder. Yani hibede karşılık olursa, hi-beden rücû hakkı düşer. Şu

şartla ki, hibe edilen kişi, karşılığı verdiği vakit bunun hibenin karşılığı olduğunu ifade edecek bir

lâfzı zikretmeli-dir. O halde hibe edilen kişi hibe edene, «Bu senin hibenin karşılığıdır» veya «Bu

senin hibenin reddidir veya karşılığıdır.» demiş olsa, hibe eden kişi de onu kabzetse, hibeden rücû

hakkı düşer.

Eğer hibe edilen kişi hibe ederse birşey verdiğinde, «Bu hibenin karşılığıdır» demese, iki taraf da

hibesinden dönebilir. İşte bunun içindir ki, kabz, ifraz ve şüyû´nun bulunmaması gibi hibenin

şartları verilen ivaz için de şarttır. Hibenin karşılığı olarak verilen şey onun cinsinden olsa veya

ondan az olsa bile böyledir.

Metnin bazı nüshalarında, «hibe» yerine, «akit» kelimesi konulmuş-tur. Bu yanlıştır.

Babanın çocuğa hibe edilen şeyin karşılığında çocuğun malından bir şey vermesi caiz olmaz.

Ticaretle izinli köleye, birşey hibe edilmiş olsa, o da sonra onun karşılığında birşey vermiş olsa, her

iki tarafın da rücu hakkı vardır. Bahır.

Bir hıristiyan tarafından müslüman bir kişiye bir şey hibe edilmiş olsa, onun hibesi karşılığında

müslüman ona şarap veya domuz vermiş olsa, geçerli değildir. Zira müslüman domuz ve şaraba

mâlik olmadığı gibi onları başkasına temliki de geçerli değildir. Bahır.

Karşılık yapan şeyin hibe edilen malın bir bölümü şeklinde olma-ması şarttır. O halde hibe edilen

bir şeyin bazısı geri kalan kısma kar-şılık hibe edene verilmiş olsa geçerli değildir. Hibe eden kişi

geri kalan kısımdan da rücû edebilir.

Fakat hibe edilen iki ayrı şey ise, birini diğerinin karşılığı olarak hi-be edene vermek, eğer o iki şey

iki ayrı akitle hibe edilmişse, geçerli olur. Eeğer ikisi bir akitle hibe edilmişse o karşılık geçerli

değildir. Zira akitlerin ayrı olması ayn´ın değişik olması gibidir.

Hibe ve hibeden rücûda dirhemlerin ayn´ının kâim, mevcut olması ge-rekir. Müctebâ.

Buğdayın ununun, buğdayın karşılığı olarak verilmesi geçerlidir. Ya-ni birisi diğerine bir miktar

buğday hibe etse, hibe edilen kişi hibe ola-rak aldığı buğdayı un haline getirdikten sonra hibe

edene vermiş olsa, geçerlidir. Çünkü buğday öğütüldükten sonra vasfı değişmiştir.

Bunun gibi, bir kimse hibe edilen kumaşın bir kısmını boyayıp hibe-nin karşılığı olarak vermiş olsa

veya hibe edilen kavutun (kavrulmuş un) bir kısmını yağla karıştırarak verse, geçerli olur. Haniye.

İZAH

«Mim ilh...» Hibe eden veya edilenden birisinin dinden çıkmasından dolayı Dârü´l-harbe iltihakına

hükmedilse bakılır. Hibe edilen kişi ölse, mülkiyet varislerine intikal ettiğinden hibe eden kişinin

rüçû hakkı dü-şer. Eğer hibe eden ölürse, seri nass ancak rücû hakkını hibe edene tanıdığından

varis de hibe eden olmadığına göre hibeden rücû hakkı yine düşer. Dürer.

Ben derim ki: Açıklamaya göre hibe eden kişi, dinden çıksa ve onun darü´l-harbe sığınmasına


hükmedilmiş olsa. hüküm yine böyledir, yani hibeden rücû hakkı düşer. Bu konuda acık bir nakle

başvurulması gerekir.

«İhtilâf etseler ilh..» Yani hibe edeple .hibe edilen kişi değil, ifade tarzı her ne kadar bunu hatıra

getiriyorsa da bu kayıt şart değildir. Me-selâ hibe edenin varisi, hibe edilen kişiye, «Sen o köleyi

onun hayatın-da kabzetmedin, sen onu ölümünden sonra kabzettin» dese, hibe edilen kişi de, «Ben

onu hayatında kabzettim» dese, köle vârisin elinde ise. T.

«Söz vârisindir ilh...» Zira kabız o anda bitmiştir. Miras ise, kabız-dan öncedir. Bu yüzden söz

vârisindir. Bahır.

«Kefaret ilh...» Kefaretin çeşitleri yani oruç, yemin, zihâr, hatâen cinayet kefaretlerinin tümü,

adamın ölümü ile düşer. Ama eğer öldüğün-de bu kefaretlerden herhangi birisi ile mükellef ise ve

mükellef bulun-duğu kefareti vârislerine vasiyet ederse o zaman düşmez.

Haraç verenin ölümüyle ondaki haraç verme mükellefiyeti düşer.

«Diyet ilh...» Bir kimsenin üzerinde bir diyet borcu varsa, vermeden ölürse, bu diyet ondan düşer.

«Nafakalar ilh...» Nafakalar eğer hâkimin emri ile değilse düşer.

«Ayn harfi ivaz´ı gösterir ilh...» Birisi diğerine köle hibe ettiğinde onun da karşılığında kumaş

vermesini şart kılarsa bakılır: Eğer aynı mec-liste trampa ederlerse caizdir. Eğer aynı mecliste

trampa edilmezse caiz değildir. Haniye.

«Rücû hakkı düşer ilh...» Nafakalar eğer hâkimin emri ile değilse düşer.

«Ayn harfi ivaz´ı gösterir ilh...» Birisi diğerine köle hibe ettiğinde onun da karşılığında kumaş

vermesini şart kılarsa bakılır: Eğer aynı mec-liste trampa ederlerse caizdir. Eğer aynı mecliste

trampa edilmezse caiz değildir. Haniye.

«Rücû hakkı düşer ilh...» Yani hem hibe edenin, hem de hibenin karşılığını verenin rücû hakları

düşer. Ankaravî´de olduğu gibi. Sarihin ifa-desi de buna işaret eder. Sâyıhânî.

Hâmiş´te şöyle denilir: «Kadın, kendisini bir veya iki talâkla boşayan kocası ile iddet bittikten sonra

evlenmeyi isterse, onu boşayan koca, «Benim sana borcum olan eski mehrini hibe edersen

evlenirim» dese, kadın da bu alacağı mihri onunla evlenme karşılığı olarak hibe etse, sonra erkek

onunla evlenmese, fakihler, «Erkek ister onunla evlensin, ister evlenmesin o mehrin hibesi geçerli

değildir, mehir onun üzerinde yine borç olarak kalır. Zira kadın mehrini nikâh karşılığı kılmıştır.

Nikâhın karşılığı olan malı vermek kadına değil, erkeğe aitir.» demişlerdir.» Haniye. Fetâvâ-yı

Hayriye´de bununla fetva verilmiştir.

«İki taraf da ilh...» Zira mutlak temlik başlangıçta temlik ihtimali taşıdığı gibi, karşılık için temlik

ihtimalini de, taşır. O halde rücû hakkı şüphe ile ibtal edilemez. Mustasfâ.

«Hibesinden rücû edebilir ilh...» Bu bahiste bir söz vardır, o da şu-

dur: Bilinen asıl, ifade edilen gibidir. Nitekim bu Kâfî adlı eserde belirtilmistir. Halkın örfünde ise,

hibe edilen kişi hibe edene birşey verirse, bundan hibenin karşılığı anlaşılır. Utandığından bu senin

hibenin karşılığıdır diyemez. O halde uygun olan bedeli zikretmese bile böyle bir hibeden

dönülmesidir.

Hâniye´de şöyle denilir: «Bir kimse karısına hediyeler gönderse, karısı da onun karşılığında

birşeyler gönderse, zifaf yapsalar, sonra ayrılsalar, erkek gönderdiklerinin ariyet olduğunu iddia

ederek geri almayı istese, kadın da karşılık olarak verdiğini geri almak istese, burada eşya

hakkında makbul olan kocanın sözüdür. Çünkü koca temliki inkâr etmiştir. Kadın da ancak

gönderdiklerini hibenin karşılığı zannettiğinden o da gönderdiklerini alabilir. Kocanın yaptığı hibe

olmadığı gibi, kadının gönderdikleri de ivaz olmaz. Her iki taraf da karşılıklı göndermiş oldukları

eş-yayı alabilirler. Ebûbekir İskâf´da, «Kadın gönderdiği zaman açıkça Kocanın gönderdiklerinin

karşılığı olduğunu söylese bile gönderdiklerini geri alabilir. Fakat kadın bunu açıkça söylemezse

bakılır: Eğer gönderdiğinde ivaza niyet etmişse kadının niyeti bâtıl ve gönderdiği hibe olur. Bu

meselede ihtilâf olduğu açıktır» demiştir. Yakûbiye.

«Az olsa bile ilh...» Yani gönderdiği ivaz, hibeden az olsa bile. Çünkü ivaz gerçekte hibenin bedeli

değildir. Eğer hibe edilenin gerçekten bedeli olmuş olsa, o zaman ribâ olması ihtimali olurdu.

«Karşılığında ilh...» Eğer çocuğa hibe edilene karşılık babası çocuğun malından verirse, bu karşılık

bâtıl olduğundan hibe eden kişi hissesinden rücû´ edebilir. Bezzâziyye.

«Çocuğun malından ilh...» Baba çocuğa yapılan hibenin karşılığını kendi malından verirse bu


geçerli olur. Çünkü ilerde yabancı birinin hi-beye karşılık birşey vermesinin geçerli olduğu meselesi

gelecektir. Sâyıhânî.

«Rücû hakkı ilh...» Çünkü ticaretle izinli köle birşey hibe etme hak-kına mâlik değildir. O halde onun

karşılık vermesi geçerli olmaz.

«Bahir ilh...» Zira ticaretle izinli köle başlangıçta nasıl hibe etme-ye mâlik değilse, sonra da hibenin

karşılığını vermeye mâlik değildir. Sâyıhânî.

«Hibe ilh...» Birisine dirhemler hibe edildiğinde o dirhemlerin aynının verilmesi gerekir. Eğer onu

başkasıyla değiştirirse hibeden yüz çe-virmiş olur. Ama hibe ettiği dirhemlerden başkasını teslim

etse, yeni bir hibe olur. Hibe edilen kişi onu kabzetse, dirhemler cinsinden veya başka bir cinsten

karşılık vermiş olsa, o zaman rücû hakkı düşer. Bu meselede dinarlar da dirhemler gibidir. T.

...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

07 Şubat 2010, 23:33:29
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #4 : 07 Şubat 2010, 23:33:29 »

MÜTEFERRİK MESELELER FASLI

METİN


Bir kimse cariyesini hibe etse, ama karnındaki çocuğu hibe etmese veya cariyeyi karnındaki

çocuğu iade etmesi şartıyla hibe etse veya hibe etse ve «Cariyeyi bana reddetmen şartıyla hibe

ediyorum» dese, veya cari-yeyi azad edilme şartı ile hibe etse veya onun ümmü´l-veled edilmesi

şar-tıyla hibe etse, veya üçte biri ya da dörtte biri gibi muayyen bir kısmının geri verilmesi şartıyla

bir bina hibe etse veya bir kısmının ivaz olarak geri verilmesi şartıyla birşeyi hibe veya tasadduk

etse, hibe geçerlidir. Fakat birinci durumda istisna, diğer durumlarda da şartlar bâtıldır. Çün-kü

istisna veya şart kılınan şey, hibe edilenin ya bir bölümüdür ya da belirsizdir. Hibe ise şartlarla bâtıl

olmaz. Ancak yukarıda da açıklandığı gibi hibenin karşılığındaki ivazın bilinmesinin şart olduğunu

unutmayınız.

Bir kimse cariyenin hamlini (karnındaki çocuğu) azat etse, sonra da o cariyeyi hibe etse, hibe

geçerlidir. Ama eğer cariyenin hamlini tedbir yapsa yan, «ben öldükten sonra o hürdür» dese,

sonra da cariyeyi hibe etse, bu hibe geçerli değildir. Zira o hami bu kimsenin mülkiyetinde devam

etmekte ve onun mülkünden cariyeyi işgal etmektedir. Fakat bi-rincisi bunun aksinedir. Nitekim

insanın sırf bir şartla borçlusunu borç-tan ibra etmesi geçerli değildir.

Meselâ, bir kimse borçlusuna, «Yarın gelirse veya sen ölürsen ba-na olan borcundan berisin» veya

«Bu hastalığından ölürsen berisin» ve-ya kadın kocasına, «Bu hastalıktan ölürsem mehrimi sana

helâl ettim» dese, bu durumların hepsinde ibra bâtıldır. Zira burada tehlikeye sok-ma ve şarta

bağlama vardır. Ancak olacak bir şarta bağlanırsa geçerli olması için meselâ borçlusuna, «Eğer

senin üzerinde alacağım varsa ben seni o alacağımdan ibra ettim» dese geçerli olur.

Yine bir kimse, «Eğer ben ölürsem benim alacağımdan berisin veya onu sana helâl ettim» dese.

caiz olur. Yapmış olduğu bu ibra vasiyet yerine geçer. Haniye.

Bir şeyi ömür boyu şartıyla hibe etse geçerli olur. O mülk hibe eden kişinin hayatı boyunca

onundur. Hibe edilen kişi öldüğü takdirde de onun vârislerine geçer. Çünkü şartı bâtıldır.

Fakat, «Ben senden önce ölürsem mal senin, sen önce ölürsen be-nimdir» şeklinde yapılan hibe

anlamına gelen rukbâ caiz değildir. Çün-kü rukbâ korkuyla talik ediliyor. Bu rükbâ geçerli olmadığı

gibi verilen :şey ariyet olur. Şümnî. Zira İmam Ahmet ve diğer muhaddislerin, Resûlullah (S.A.V.)

dan rivayet ettikleri: «Her kim ki kendi hayatı kaydıyla bi-risine bir şeyi hibe ederse, hibe edilen şey

hayatı boyunca verilen kim-senin, sonra da vârislerinindir. Siz rukbâ şeklinde hibe yapmayınız.

Kim, «Ben senden önce ölürsem mal senindir. Eğer sen önce ölürsen benim» diyerek rukbâ akdi

yaparsa, rukbâ yapılan şey yine verilen kimsenin vâ-rislerinin olur.» hadisine binâen rukbâ caiz

değildir.

İZAH

«Karnındaki çocuğa hibe etmese ilh...» Hâmli istisna etmek üç kıs-ma ayrılır. Bir kısmında hâmilde

tasarruf etmek caiz ve onu istisna etmek bâtıldır. Hâmlî hibe etmek, nikâhta mehir, muhâlea´da

bedel yapmak ve kasten öldürülen kimsenin sulhüne suhl bedeli olarak vermek gibi. Bir kısmında

ise tasarrufu caiz değildir. Onu satmak, kiraya veya rehin ola-rak vermek gibi. Çünkü bu akitler

şartlarla bâtıl olduğu gibi hamlin istis-nası ile de bâtıldır. Bir kısmında da hem tasarruf, hem de

istisna caiz olur. Vasiyet gibi. Çünkü hamli vasiyet etmek caizdir. O halde onu istisna etmek de

caizdir. Yakûbiye.

«Bir kısmının ivaz olarak geri verilmesi ilh...» Yani hibe vesadakadan bilinmeyen bir şeyin ivaz

kılınması böyledir.

«Bir bölümüdür ilh...» Metinde yukarıda geçtiği gibi ivazın hibe edi-len şeyin bir bölümü olmaması

şarttır. Bu yapılan şekillerde ise ivaz hi-benin bir bölümü olmaktadır. Onun için bu şart bâtıldır.

«Veya meçhuldür ilh...» Bir bölümü binanın hibe edilme durumuna râci olduğu gibi ikinci olan

bilinmezlik de sadaka ve hibedeki ivaza râcidir. O zaman bu gerekçe birincisinin dışındaki üç şekli

içine almamakta-dır. Öyleyse burada uygun olan Hidâye´nin bu şartların bâtıl olduğuna dair yapmış

olduğu açıklamadır. Şöyle ki, bu şartlar aktin muktezasına aykırıdır. O halde, bu şartlar fasit

olduğundan hibe bunlarla bâtıl olmaz. Ancak burada, «Hibe şartlarla bâtıl olmaz.» sözü illetin

tamamlayıcısı yapılırsa o zaman şerh ve metindeki şartların fasit olmasının illeti ta-mamlanmış olur.

«Unutma ilh...» Musannıf burada bu karine ile Zeylâî´nin, Nihâye´ye uyarak söylediği, «bir kısmının

ivaz olarak verilmesi şartıyla birşeyi hibe veya tasadduk etse» sözünde kapalılık olduğunu def için

işaret etmiştir. Zira eğer Musannıf burada bu sözüyle hibenin ivaz şartıyla yapılmasını istemişse, o


zaman hibe de, şart da caizdir. Ancak o zaman da Musannıfın, «şart bâtıldır» sözü doğru olmaz.

Ama eğer Musannıfın bu sözden, .kastı, hibe edilen şeyden bir bölümünü ivaz yapmak ise, o zaman

Musannıfın «Hibe edilen şeyin bazısını ivaz etmek» sözü tekrar olur. Zira Musannıfın «Hibe edilen

şeyden bir kısmını geri vermek şartıyla yapılan hibe» sözü buna da şâmil gelir.

Zeylâî´nin, Nihâye´ye uyarak, «Bu sözde kapalılık vardır» sözünün definin özeti şudur: Musannıf bu

sözü ile hibenin ivaz şartıyla yapılma-sını kasdetmiştir. Ancak burada şartın bâtıl olması da ivazın

meçhul olma-sındandır. İşte Bahır´da böyle ifade edilmiştir. Sonra ben Sadrı Şerîa´nın da bunu açık

olarak zikrettiğini gördüm.

Sadrı Şerîa şöyle demiştir: «Fakihlerin bu sözden maksatları, eğer ivaz meçhul olursa, fakat bilinen

bir ivaz şart kılınırsa. o zaman şart geçerli olur.»

«Sırf bu şartla ilh... »

PRATİK MESELELER:

Bir kadın kocasının üzerinde olan mehrini kocasına, kendisinden son-ra her evleneceği kadını

boşama yetkisini kendisine vermesi şartıyla hibe etse, koca bunu kabul etmese, bazı âlimlere göre

kocanın borçlu olduğu mehirden bu sözle ibra olunmaz. Ancak tercih edilen görüşe göre borçlu

kabul etmese bile alacaklı alacağını hibe etse geçerli olur.

Koca, hanımının bu isteğine uyarak, daha sonra evleneceği herhangi bir kadını boşama yetkisini

ona vermiş olsa, mehirden ibra geçerli olur. Eğer mehirden ibrayı kabul edip de hanımına boşama

yetkisi vermese bazı âlimlere göre bu ibra yine geçerlidir. Tercih edilen görüşe göre eğer

ev-leneceği kadının koşama yetkisini ona vermese kadının mehri yine avdet eder.

Yine bunun gibi, kadın kocasına, «Beni bundan sonra, dövmezsen veya sert muamele yapmazsan

veya şu şeyi bana hibe edersen ben seni kalan mehrimden ibra ettim.» dese, hüküm yine

yukarıdaki mesele gi-bidir. Her ne kadar bu şartlar hibenin şartlarından değilse de yine ka-dının

mehri avdet etmez.

Bir kimse karısına, «Mehrini bana hibe edene kadar babanın evine gidemezsin.» dese ve kadın

mehrini hibe etse, bu hibe bâtıldır. Çünkü burada kadın mükreh gibidir. Şemsü´l-İslâm da koca

karısını mehrini hi-be etmesi için dövmekle korkutsa, eğer erkek dövmeye kadir bir kimse ise o

korkutmanın da ikrah olduğunu zikretmiştir. Bahır´da böyle bir korkutma ile karısı mehrini hibe etse

mehir düşer denmiştir.

Hibeyi şarta bağlama kabul edilemez. Nitekim, bir kadın kocasına, «Eğer şunu yaparsan mehrimden

berisin» dese, bu geçerli olmaz.

Bir kimse borçlusuna, «Ölene kadar senden malımı alamazsam sa-na helâl olsun» dese bu şart

bâtıldır. Çünkü şarta bağlamadır. Zimmet-ten berâet de şarta bağlama sayılır. Bezzâziyye.

«Tehlikeye sokma ilh...» Çünkü, «Yarın veya ölürsen» sözleri ala-caklının yarından önce veya

borçludan önce ölmesi ihtimalini taşır. Çün-kü, «sen ölürsen» sözünün anlamı ise, «yarın gelirse

borç senin üzerin-dedir» demektir. Bu her iki durumda da yarından veya borçludan önce alacaklının

ölmesi ihtimali de vardır. Bu sebeble iki durumda da muhatara vardır. Şeyhimiz böyle saymıştır.

Ben diyorum ki: Açık olan, ancak maksat, «Sen eğer şu hastalığın-dan ölürsen» sözü muhataradır.

Yani ölmesinde yararı olan kimse onun ölümünü ister. Yarın gelirse sözü de taliktir. İbranın da ne

talike ne de muhataraya ihtimali vardır. Olan şarttan murad da ibra hâlinde mev-cut olan şarttır.

Fakat, «Eğer ben ölürsem, borçtan berisin» sözü, şarta bağlama da-hi olmuş olsa geçerlidir. Çünkü

bu söz vasiyettir. Vasiyet de şarta bağ-lama sayılır.

Bu meselenin açıklaması Müteferrikâtü´l-Büyû bahsinin, «şart bâtıl-dır.» sözünde geçmiştir.

«Ömür boyu ilh...» Hâmiş´te, «Ömür boyunun anlamı şudur: Evimi bi-risine kendisinin yaşadığı

sürece vermesidir, öldüğünde onun varislerine verilmesidir» denilmiştir.

«Rukbâ caiz değildir ilh...» Rukbâ birisinin diğerine, «Eğer ben sen- den önce ölürsem falan şey

senindir» demesidir. Bunun caiz olmadığını da Ahmed b. Hanbel, Ebû Davud ve Nesâî´nin merfû

olarak rivayet ettik-leri hadis ifade etmektedir. Rukbâ babında Hâkîm-i Şehîd´in, Kâfî adlı ese-rinin

hamişinde de böyledir.

Bir kimse ölüme götüren baygınlık halinde, «Bu binam vakıftır» de-miş olsa, o vakıf olmaz, yine

miras olur. Yine öl...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1] 2   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes