Takva By: armi Date: 01 Þubat 2010, 11:16:28
Takva-Vera
Evliyâ-yý kirâmda bâzý sýfatlar ve vasýflar vardýr. Meselâ velîlerin hepsi takvâ sâhibiydiler. Takvâ sakýnmak, Allahü teâlâdan korkarak, haramlardan, yasaklardan, günâhlardan sakýnmaktýr. (E. Ans. c.1, s.24) Kur´ân-ý kerîmde meâlen buyruldu ki: "Allahü teâlâ, o takvâ sâhiblerini sever." (Âl-i Ýmrân sûresi: 76) Peygamber efendimiz; "Yâ Rabbî! Bana ilim, hilm, takvâ ve âfiyet ihsân eyle." duâsýný çok söylerdi. Ebû Saîd Muhammed Hâdimî Berîkasýnda bu hadîs-i þerîfi açýklarken, duâda geçen ilimden maksat faydalý ilim, yâni îmân, ibâdet, amel ve ahlâk bilgileridir. Hilm ise, yumuþaklýk demektir. Âfiyetten murâd, dînin ve îtikâdýn, bozuk inançlardan, iþlerden, nefsin isteklerinden, kalbin vesvese ve þüphelerinden, bedenin hastalýklarýndan kurtulmasýdýr demektedir. (E. Ans. c.1, s.24)
Ýmâm-ý Rabbânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri; "Dünyâda felâketlerden, âhirette Cehennem´den, ateþte yanmaktan kurtulmak için iki þey lâzýmdýr: Emirlere sarýlmak, yasaklardan sakýnmak! Bu ikisinden en büyüðü, daha lüzumlusu, yasaklardan sakýnmak yâni verâ ve takvâdýr." demiþtir. Bundan sonra da þu açýklamayý yapmýþtýr: "Verâ ve takvâyý tam yapabilmek için, mubâhlarý lâzým olduðu kadar kullanmalý, zarûret mik- dârýný aþmamalýdýr. Bu kadarýný kullanýrken de, kulluk vazîfelerini yapabilmek için kullanmaya niyet etmelidir. Bir insan, mubah, yâni dînin i- zin verdiði þeylerden, her istediðini yapar, mubahlarý aþýrý derecede iþlerse, þüpheli þeyleri yapmaya baþlar. Þüpheliler ise, haram olanlara yakýndýr. Ýnsan, bir gün harama düþebilir." (E. Ans. c.1, s.24)
Þâfiî mezhebinde derin fýkýh alimi ve meþhûr veli Abdurrahmân bin Ahmed (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin hanýmý Hurre binti Abdur- rahmân anlatýyor:
Kocam pirinç yemezdi. Çünkü pirinç, ekildiði zaman suya ihtiyâcý çok olurdu. Pirinç ekenlerin, bu ihtiyaçlarýný karþýlayabilmek için ister istemez baþkalarýna haksýzlýk yapmýþ olabileceklerini düþünürdü.
Büyük velîlerden ve tâbiînin meþhurlarýndan Avn bin Abdullah (rahmetullahi teâlâ aleyh) oðluna þöyle nasîhatta bulundular: Ey oðul! Takvâya, Allah korkusu ile haramlardan kaçma ipine iyi sarýl. Eðer, bugünün dünden, yarýnýn da bugünden daha hayýrlý olmasýný temin edebilirsen, bunu yap. Namaz kýlarken, vedâ edip, ayrýlacak olan kimsenin namaz kýlýþý gibi kýl. Çok ihtiyaç peþinde koþmaktan, özür beyân etmek zorunda kalacaðýn iþi yapmaktan sakýn."
Ýstanbul´da yetiþen velîlerden Beyzâde Mustafa Ahýskalý (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) Geyve müftîsine yazdýðý nasîhat dolu mektubu þöyledir: "Mektubuma besmele ile baþlýyorum. Allahü teâlâya hamd, Resûlüne salâtü selâm eylerim. Bol bol istigfâr etmenizi tavsiye ederim. Beþ vakit namazdan ve ders okuttuktan sonra ve seher vakitlerinde bizim için de duâ ediniz. Dâimâ takvâ üzere olunuz. Her nerede olursanýz, Allahü teâlânýn dînine uygun yaþayýn.
Mâlûmunuzdur ki, takvânýn üç mertebesi vardýr. A´lâ, evsat ve ednâ, yâni en yüksek, orta ve aþaðý mertebedir. Akýl sâhibi, ednâ mertebede olmak istemez. En azýndan orta mertebede bulunmaya çalýþýr. Hattâ a´lâ mertebesine ulaþmayý gâye edinir ve ulaþýr. Zâten kýymetli ve lezzetli olaný da bu mertebedir. Bu mertebeye ulaþmak ise, ancak kalbi kötü huy ve iþlerden tamâmen arýndýrýp sýyýrmak, ilim, irfân ve güzel ahlâklý olmak, dâimâ Allahü teâlânýn rýzâsýný gözetmekle elde edilebilir. Bu kýymetli iþleri yapabilmek, kalpten Allahü teâlânýn zikri, muhabbeti ve rýzâsý dýþýndaki þeyleri çýkarmakla müyesser olabilir. Bunun için de Allahü teâlâyý zikre ihlâs ile devâm etmek, gece-gündüz her hâlde O´nun zikri ile meþgûl olmak lâzýmdýr. Bunun usûlünü size öðretmiþtik. Ayrýca, zâhir ve bâtýnda Resûlullah efendimize sallallahü aleyhi ve sellem ve Eshâb-ý kirâmýna ve selef-i sâlihîne uymak, yâni Ehl-i sünnet vel-cemâat yoluna; îtikâd, ibâdet, ahlâk ve her hususta sarýlmak lâzýmdýr. Bu nasîhatim, mûteber kitablardaki nasîhatlerin özü ve hülâsasýdýr. Tarîkat-ý Muham- mediyye kitabýnda ve Ýmâm-ý Gazâlî hazretlerinin eserlerinde uzun yazýlý olup, hakîkî tasavvuf ehlinin, Allah adamlarýnýn mübârek eser ve risâlelerinde de ifâde ve beyân buyrulmuþtur. Cenâb-ý Hak bereketini bizlere ihsân eylesin. Nûrlarý ile kalbimizi münevver eylesin. Bu nasîhatim ile sizleri, ahbâbýmý ve sâir müslümanlarý nasîblendirip, faydalandýrsýn. Habîb-i ekremi hürmetine bu duâmý kabûl buyursun. Âmîn!
Gönderdiðiniz hediyeleri aldým. Lutfeylemiþsiniz. Muhabbetimizin artmasýna vesîle oldu. Hadîs-i þerîfte; "Hediyeleþiniz, seviþiniz." Buyrul- du. Vesselâm..."
Büyük velîlerden Biþr-i Hâfî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir sohbetin- de buyurdular ki: "Kiþi gazabýný yenmedikçe, takvâ sâhibi olamaz."
Evliyânýn büyüklerinden Ebû Abdullah-ý Turuðbâdî (rahmetullahi teâlâ aleyh) takvâ ve verâda kemâl derecesindeydi. Haramlardan ve þüphelilerden þiddetle kaçýnýr, her sözünün ve her iþinin Allahü teâlânýn rýzâsýna uygun olmasýna çalýþýrdý ve buyururdu ki: "Gençliðini, Allahü te- âlânýn emirlerine ve yasaklarýna uymayarak geçiren kimseyi, Allahü teâ- lâ da ihtiyarladýðýnda zelîl eder."
Evliyânýn büyüklerinden Ebû Bekr Kettânî (rahmetullahi teâlâ a- leyh) buyurdular ki: "Takvâ sâhibi; nefsinin isteklerine uymayan, Ýslâmi- yetin emirlerine tam uyan, yakîn ile huzur bulan, tevekkül direðine daya- nan kimsedir."
Þam´da yetiþen büyük velîlerden Ebû Süleymân Dârânî (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) bir sohbeti esnâsýnda buyurdular ki: "Takvâ ehli olan müminlerin, Allahü teâlâdan uzun ömür istemeleri, sýrf Allah´a daha çok tâatta bulunmak içindir."
Tebe-i tâbiînden meþhur fýkýh âlimi ve velîlerden Ýmâm-ý Evzâî (rah- metullahi teâlâ aleyh) Halîfe Câfer´e buyurdular ki: "Ey müminlerin emîri! En üstün þey takvâdýr. Çünkü, kim, Allahü teâlâya itâat için þeref isterse, Allahü teâlâ onu yükseltir. Kim de þerefi günâh iþlemek için isterse, Al- lahü teâlâ onu alçaltýr." Halîfenin yanýndan ayrýlýrken, halîfe ona hedi- yeler vermek istedi. Fakat kabûl etmedi ve; "Benim ona ihtiyâcým yok. Ben nasîhatý, dünyâlýk karþýlýðýnda satmadým."
Evliyânýn büyüklerinden, hadîs, kelâm ve Þâfiî mezhebi fýkýh âlimi Fahr-ül-Fârisî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Þu üç þey takvânýn, haramdan kaçmanýn îcâbýdýr: Birincisi; Allahü teâlâyý tanýyýp O´na þirk koþmamak. Ýkincisi; Allahü teâlâya itâat edip, isyân etmemek. Üçüncüsü; Allahü teâlayý anýp O´nu unutmamaktýr."
Büyük velîlerden Ýbn-i Hafîf (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Takvâ, seni Allahü teâlâdan uzaklaþtýran her þeyden uzaklaþmandýr."
Büyük velî, fýkýh, tefsîr, hadîs ve kelâm âlimi Ýmâm-ý Kuþeyrî (rah- metullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: Takvâ; seni Allahü teâlâdan uzak- laþtýran þeylerden sakýnmaktýr.
Evliyânýn büyüklerinden ve kendilerine ?Silsile-i aliyye? denilen âlim ve velîlerin meþhûrlarýndan Mazhar-ý Cân-ý Cânân (rahmetullahi teâlâ aleyh) kendi eshâbýna ve talebelerine nasîhatlarý þöyledir: "Takvânýn ve verânýn, haramlardan ve þüpheli þeylerden sakýnmanýn yolu, Resûlullah efendimize mütâbeat yâni tam uymak ve onun bildirdiklerini candan kabûl etmektir. Kendi hâlinizi, Kitab ve sünnette bildirilen hususlar ile karþýlaþtýrýnýz. Eðer hâliniz, Kitab ve sünnette bildirilen hususlara yâni dînin emirlerine uygun ise makbûldür. Uygun deðilse merdûddur, reddedile- cekdir. Ehl-i sünnet ve cemâat îtikâdý üzere olmak lâzýmdýr."
Tâbiîn devrinde Basra´da yetiþen meþhûr hadîs ve fýkýh âlimlerinden ve velî Sâlih bin Beþîr el-Mürrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Dünyâdan sonraki yolculuk çok uzundur. O uzun sefer için, yol azýðý hazýrlayýnýz ve biliniz ki, azýklarýn en hayýrlýsý, takvâdýr." Yâni Allahü teâ- lâdan korkarak, haramlardan sakýnmaktýr.
Yine buyurdular ki: "Ýnsanlara þaþýyorum! Onlar ki, azýk tedarik etmek ve âhiret yolculuðuna hazýrlanmakla emrolunmalarýna raðmen, birbirlerini engelleyip oyalanmaktan baþka bir þey yapmýyorlar."
Büyük velîlerden Sehl bin Abdullah Tüsterî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Takvâsýnýn doðru olmasýný isteyen, bütün günahlardan el çeksin."
Büyük velîlerden Þâh Þücâ Kirmânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: ?Takvânýn alâmeti verâ; verânýn alâmeti, helâl olduðu þüpheli olan þeylerden geri durmaktýr.?
Evliyânýn büyüklerinden Tâc-ül-Ârifîn Seyyid Ebü´l-Vefâ (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Takvâ bir aðaçtýr. Bu aðacýn kökü Pey- gamber efendimizdir. Budaklarý Sahâbe ve Tâbiîndir. Meyvesi ise sâlih ameldir."
Tâbiîn devrinin meþhûr âlim ve velîlerinden Zührî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: Zührî, kabîlesinden Sa´d bin Ýbrâhim?e; ?Hangi þehir halký daha âlimdir?? diye sordu. O da; ?Allahü teâlâdan en çok korkan? cevâbýný verdi. (Burada ilmin esas neticesinin takvâ olduðuna iþâret vardýr.)
Harama düþmemek için, haram veya helâl olduðu belli olmayan þüpheli þeylerden sakýnmaya verâ denir. Bu bakýmdan, haramlardan daha çok sakýnma derecesi olan verâ takvânýn mânâsý altýna girer.
Helâl ve haram olduðu bilinmeyen þüpheli þeylerden sakýnarak helâle, harama dikkat etmeye verâ denir. Künûz-ul-Hakâyýk´ta geçen hadîs-i þerîflerde; "Hiçbir þey verâ gibi olamaz." ve "Dîninizin direði verâdýr." buyrulmuþtur. Ebû Hüreyre hazretleri, kýyâmet günü, Allahü teâlânýn huzûrunda kýymetli olanlarýn verâ ve zühd sâhipleri olduklarýný beyân etmiþtir. (E. Ans. c.1, s.24)
Hasen-i Basrî zerre kadar verâ sâhibi olmak, bin nâfile oruç ve namazdan daha hayýrlýdýr demiþtir. (E. Ans. c.1, s.25)
Dokuzuncu yüzyýldaki hadîs âlimlerinin meþhûrlarýdan Abdullah bin Abdülazîz (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine, birisi "Bana nasîhat et." dedi. Bunun üzerine, o zâta dönerek; "Verâ, þüphelilerden sakýnmak çok kýymetli bir haslettir. Ýnsanýn kalbinde verânýn bulunmasý, bütün dün- yâya bedeldir. Onun için, bir þey þüpheli ise ondan sakýn. Yoksa haram iþlersin." dedi.
Suriye´de yetiþen velîlerden Abdurrahmân bin Muhammed es-Sekkâf (rahmetullahi teâlâ aleyh) verâ sâhibi ve Selef-i sâlihînin yoluna çok baðlý idi. Bu yönden çok meþhurdu. Zühd sâhibi olup, dünyâya îtibâr etmezdi. Cömert ve kerem sâhibi idi. Binlerce dinar para ve çeþitli nîmetlerden ihtiyâç sâhiplerine verirdi. Her hurma aðacýný dikerken yanýnda bir Yâsîn-i þerîf okurdu. Fidan dikilme iþi tamamlandýktan sonra bir hatm-i tehlil (70.000 kelime-i tevhîd) okuyarak sekiz oðluna ve altý kýzýna hediye ederdi. Onlar da bu hediyenin sevâblarýný ona baðýþlarlardý. Abdurrahmân bin Muhammed es-Sekkâf on tane mescid, oðullarý ise üç tane mescid yaptýrmýþlardý. Ayrýca bu mescidlerin devâm etmesi için her mescide âit vakýflar býrakmýþtý.
Evliyânýn büyüklerinden Ahmed bin Harb (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlernin verâ, haram ve þüphelilerden kaçmakta benzeri yoktu. Bir gün annesi; "Gel kendi evimizde büyüttüðüm bir tavuðu kýzarttým. Bundan ye." dedi. Ahmed bin Harb; "Anneciðim! Bu tavuk, bir gün komþumuzun damýna çýkýp birkaç dâne yedi. Bunun için o tavuktan yemek istemiyorum." dedi. Annesi bu sözleri duyunca, kendisine böyle bir evlâd verdiði için Allahü teâlâya hamd ve þükür etti.
Mýsýr evliyâsýndan Ali bin Þihâb (rahmetullahi teâlâ aleyh) verâ sâhibi idi. Þüphelilerden çok sakýnýrdý. Deðirmene gittiðinde, kendisinden önce un öðütülmüþ ise, taþý kaldýrýr, baþkalarýnýn un kalýntýlarýný temizler, bunlarý toplayýp hamur yapar, sonra hayvanlara verirdi. Daha sonra kendi buðdayýný öðütürdü. Baþkalarýna âit tarlanýn otundan ve ekininden beslenmiþ olmalarý ihtimâliyle, vefâtýna kadar, ekini ve otu bol olan yerlerde otlayan hayvanlarýn etinden yemedi. Çok verâ sâhibi olmasý sebebiyle, arýnýn yaptýðý balý da yemezdi. Sebebini soranlara; "Bahçe sâhiplerini, bahçelerindeki þeftâli, zerdâli v.s. aðaçlarýndan arýlarý kovarken gördüm. Onlarýn çiçeklerinden alýp yemelerine müsâade etmiyorlar. Allahü teâlâ, baþkalarýnýn rýzâsý olmadan, onlarýn arâzisinde, inek otlatmayý haram kýldý. Hem rýzâlarý dýþýnda ineði otlatacaksýn, hem de sütünü saðýp içeceksin, böyle þey olmaz." buyurdu. Kendisine getirilen hediyeleri dul ve yetimlere daðýtýrdý
Ali bin Þihâb, birine bir þey satýp da alacaðý parada þüpheye düþtüðünde, o parayý almaz, müþterinin istediði þeyi ona verir, ihtiyâcýný karþýlar; "Al, dilediðin gibi kullan, bizden yana helâl olsun." derdi. Müþteri malý alýr, bunu kendisini sevdiði için yapýyor zannederdi.
Ali bin Þihâb, zâlimlere yardýmcý olduklarýný tahmîn ettiði kimselerin hiçbir þeyini alýp yemezdi. Bir gün kendisine, birisi yemek getirdi. Getirilen yemeði yemedi. Getiren kiþi; "Efendim bu helâldir. Alnýmýn teri ile kazandým." deyince; "Ben terâzisini tutanýn, hangi tarafýn aðýr bastýðýný ihlâsla gözetmeyenin yemeðini yemem!" buyurdu.
Büyük velîlerden Biþr-i Hâfî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir sohbetinde buyurdular ki: "Verâ, þüphelilerden temizlenmek ve her an nefisle muhâsebe etmektir."
Endülüs, Mýsýr ve Filistin taraflarýnda yaþamýþ büyük velîlerden Ebû Abdullah el-Kureþî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: Verâ yâni þüphelilerden kaçmak, amellerin, ibâdetlerin esâsý, temelidir.
Büyük velîlerden Ebû Osman Hîrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Verâ, þüpheli þeylerden sakýnmak nedir?" diye sorulunca; "Ebâ Sâlih Hamdûn Kassâr, can çekiþen bir dostunun karþýsýnda bulunuyordu. O kimse vefât etti. Hamdûn Kassâr odada yanan lambayý söndürdü. Lambayý niçin söndürdün, diye sorulunca, lambanýn içindeki yað þimdiye kadar vefât eden bu kiþiye âitti. O vefât edince mîrasçýlarýna kaldý. Baþka yað bulunuz." cevâbýný verdi.
Büyük velîlerden Ebû Osman Maðribî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Verânýn, þüpheli þeylerden sakýnmanýn faydasý, âhirette hesâbýn kolay olmasýdýr."
Büyük velî, fýkýh, tefsîr, hadîs ve kelâm âlimi Ýmâm-ý Kuþeyrî (rah- metullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: Verâ; þüphe edilen þeyleri terk et- mektir.
Hindistan´da yetiþen büyük Ýslâm âlimlerinden ve evliyânýn en üstünlerinden Muhammed Ubeydullah Serhendî (rahmetullahi teâlâ a- leyh) tarafýndan vaktin sultâný olan Ebü´l-Muzaffer Muhyiddîn Muham- med Âlemgîr´e yazýlmýþ olan, tövbe hakkýndaki mektubun bir bölümü þöyledir:
Peygamber ?sallallahü aleyhi ve sellem?efendimiz buyurdular ki: "Allahü teâlâ buyurur ki: "Ey kulum! Emrettiðim farzlarý yap, insanlarýn en âbidi olursun. Yasak ettiðim haramlardan sakýn, verâ sâhibi olursun. Verdiðim rýzka kanâat eyle, insanlarýn en ganîsi olursun, kimseye muhtaç kalmazsýn." Peygamber efendimiz Ebû Hüreyre´ye buyurdu ki: "Verâ sâhibi ol ki, insanlarýn en âbidi olursun!" Hasan-ý Basrî buyurdu ki: "Zerre kadar verâ sâhibi olmak, bin nâfile oruç ve namazdan daha hayýrlýdýr." Ebû Hüreyre buyurdu ki: "Kýyâmet günü, Allahü teâlânýn huzûrunda kýymetli olanlar, verâ ve zühd sâhipleridir." Allahü teâlâ, Mûsâ aleyhisse- lâma buyurdu ki: "Bana yaklaþanlar, sevgime kavuþanlar içinde, verâ sâhipleri gibi yaklaþan olmaz." Büyük âlimlerden bazýsý buyurdu ki: "Bir kimse, þu on þeyi, kendine farz bilmedikçe, tam verâ sâhibi olamaz: Gýybet etmemeli. Müminlere sû-i zan etmemeli, kötü bilmemeli. Kimse ile alay etmemeli. Yabancý kadýnlara, kýzlara bakmamalý. Doðru söylemeli. Kendini beðenmemek için, Allahü teâlânýn kendisine yaptýðý ihsânlarý, nîmetleri düþünmeli. Malýný helâl yere harcetmeli, haramlara vermemeli. Nefsi, keyfi için, mevki, makam istemeyip, buralarý insanlara hizmet yeri bilmeli. Beþ vakit namazý vaktinde kýlmayý birinci vazife bilmeli. Ehl-i sün- net âlimlerinin bildirdiði îmân ve iþleri iyi öðrenip, kendini bunlara uydur- malý. Yâ Rabbî! Bizlere ihsân ettiðin nûru, hidâyeti arttýr. Bizi affet! Sen her þeyi yapabilirsin."
Büyük velîlerden Sehl bin Abdullah Tüsterî (rahmetullahi teâlâ a- leyh) þöyle anlattý: "Rüyâmda kýyâmet kopmuþ, insanlarý da Arasat mey- danýnda gördüm. Bir beyaz kuþ, topluluðun çeþitli yerlerinden bir kaç kiþi alýp, Cennet´e götürüyordu. Bu ne kuþudur? dediðimde, âniden havada bir kâðýt görüldü. Kâðýdý elime alýp açýnca üzerinde; "Verâ kuþu dedikleri iþte budur." diye yazýlmýþtý.
Cezâyir´de yetiþen, hadîs, kelâm, mantýk ve kýrâat âlimi Senûsî (rahmetullahi teâlâ aleyh) zamânýnýn en çok verâ sâhibi olanýydý. Dünyâya düþkün olanlarla berâber bulunmayý, onlarla görüþmeyi ve onlara yakýn olmayý hiç sevmezdi. Bir defâsýnda talebelerinden birkaçý ile birlikte bir yerden geçiyordu. Süslü elbiseler giyinip, süslü atlara binmiþ bâzý kimselerin oradan geçtiklerini gördü. "Bunlar da kim?" dedi. "Bunlar, âhireti akýllarýna getirmeyen dünyâlýk kimselerdir." dediler. Böyle hâllere düþmekten Allahü teâlâya sýðýndý ve yoluna baþka bir yerden devâm etti. Yine bir zaman ayný kimselerle karþýlaþtý. Bu sefer yolunu deðiþtirmek imkâný yoktu. Bunun için, hemen bir duvarýn arkasýna geçti ve oraya gizlendi. Onlar geçip gidinceye kadar çýkmadý.
Evliyâdan ve büyük Ýslâm âlimlerinden Vekî´ bin Cerrâh (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Verâ, þüpheli þeylerden sakýnmaktýr."
Tâbiînin büyüklerinden, ilim ve hikmet sâhibi bir velî Yûnus bin U- beyd (rahmetullahi teâlâ aleyh) sohbetlerinde buyurdular ki: ?Verâ; þüp- heli þeylerin hepsini terk edip, her an nefsini hesâba çekmektir.?
Ynt: Takva By: ceren Date: 01 Temmuz 2016, 22:10:36
Esselamu aleykum.Allah yolunda olan ve onun emir ve yasaklarýna uyup tevekkul ehli takva ehli olan ve rabbimin rahmetine sefaatine nail olan kullardan olalim inþallah...
Ynt: Takva By: yagmur_7-c Date: 01 Temmuz 2016, 22:38:55
Ve aleykum selam;
Takva ; haramdan uzaklaþmak ,Allah'ýn emrettiði güzel þeylere koþmaktýr...Vera ise her türlü kötülükten uzak durmak , nefsini sorgulamktýr..Terbiye etmektir...Rabbim takva sahibi kullarýndan etsin inþallah..Rabbim razý olsun inþallah...
Ynt: Takva By: HALACAHAN Date: 22 Nisan 2017, 00:57:06
Haramdan uzak kalan þüpheli þeylerden uzak duran hayýrlý takvali kullari 'dan eyle bizleir allahým Amin
Ynt: Takva By: Sevgi. Date: 22 Nisan 2017, 07:35:14
Esselamü aleyküm verahmetullah. Eðerki kiþi Allah yolunda ilerlemeyi arzular ise Allah'ýn emir ve yasaklarýna uymalýdýr. Bu yol elbetteki samimiyet ister sabýr ister mücadele ister. Mëvlam bizleri herdaim Rýzasýna uygun yaþýyabilmeyi nasip etsin inþaAllah bu güzel yola bizler de talibiz.
Bilgiler için Allah Razý olsun.
radyobeyan