Sual By: armi Date: 01 Þubat 2010, 11:08:03
Sual-Cevap Adabý
Evliyânýn büyüklerinden Ahmed bin Mûsâ el-Acîl (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine, bir gün Cebel beldesinden biri geldi. Bir topluluk içinde çeþitli ilimlere dâir meseleler sordu. Ahmed bin Acîl hazretleri suâllerin bir kýsmýný cevaplandýrýp, bir kýsmýna cevap vermedi. Sükût etti. Soran kiþi bunlarý bilmediðini sandý. Oradaki topluluk birer ikiþer daðýlýp kimse kalmayýnca Ahmed bin Mûsâ hazretleri odasýna çekildi. Hizmetçisine soru soran kiþinin yanýna getirilmesini emretti. Odaya girince; "Kardeþim bu sorularýnýn cevabýný herkes anlayamaz. Zihinler karýþýr. Fitne çýkar. Þimdi sana îzâh edeyim." buyurdu ve teker teker îzâh etti. Soru sâhibi gerçeði anlayýp kötü zannýna tövbe edip af diledi.
Ýslâm âlimlerinin ve velîlerin büyüklerinden Celâleddîn-i Devânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) konuþma âdâbýný þöyle anlatýr: Baþkasýna sorulan bir suâle cevap vermemelidir. Onun da bulunduðu bir topluluða sorulursa, baþkalarýndan evvel davranýp, cevap vermede acele etmemelidir. Bir kimse cevap verirken, kendisinin daha iyi bildiðini anlarsa, o kimsenin bitirmesine kadar beklemeli, sonra cevap vermeli ve kendinden önce konuþaný ayýplamamalýdýr.
Kendisine bir þey söylendiði zaman, söyliyenin sözü bitmeden, cevap vermeye baþlamamalýdýr. Yanýnda olan mubâhase, konuþma ve tartýþmalarda kendisi yoksa, yâni onu ilgilendirmiyor veya onun karýþmasý istenmiyorsa, karýþmamalýdýr. Ondan gizli konuþuyorlarsa, kulak vermemelidir.
En büyük velîlerden Ýmâm-ý Ebû Yûsuf (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazrelerine, adamýn biri bir suâl sordu.
"Bilmiyorum." cevâbýný alýnca sinirlendi.
"Nasýl olur da bilmezsiniz? Hazîneden þu kadar para alýrsýnýz." dedi. Ýmâm-ý Ebû Yûsuf hazretleri sâkin sâkin;
"Kardeþim, bize bildiðimiz kadar para veriyorlar. Yok, eðer bilmediklerimize göre para alsaydýk, hazîne yetmezdi" diye cevap verdiler.
Büyük velîlerden Ma´rûf-ý Kerhî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hakkýnda Muhammed bin Mansûr Tûsî haber veriyor: Baðdât´ta Ma´rûf-ý Kerhî haz- retleri´nin huzûruna gittim. Yüzünde bir yara izi gördüm. "Dün burada iken yüzünüzde bir þey yoktu. Bu nedir bir þey mi oldu?" diye sordum. "Seni ilgilendirmeyen þeyi sorma, sana yarayaný sor." dedi. "Allah aþkýna söyle!" dedim. Þöyle anlattý: "Bu gece namaz kýlýyordum. Mekke´ye gidip Kâbe´yi tavaf etmek istedim. Su içmek için zemzem kuyusuna gittim. Ayaðým kaydý ve yüzüm oraya çarptý. Bu iz ondandýr."
Muhaddis, zâhid, âbid, ârif-i kâmil ve Tâbiînin büyük âlimlerinden Muhammed bin Vâsi (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir gün devrin âmirlerinden Kuteybe bin Müslim?in kapýsýna yün elbisesi ile gitti. Kuteybe ?Niçin suf (yün) giydin?? dedi. Cevap vermedi. ?Niçin cevap vermiyorsun?? diye sorunca; ?Zühd yapmak için diyeceðim, kendimi övmek olacak. Fakirlikten diyeceðim, Hak teâlâdan þikâyet olacak? buyurdular.
Tâbiînin büyüklerinden, meþhûr bir âlim ve velî Þa´bî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Bilmediði sorulunca, bilmiyorum demek, ilmin yarýsýdýr. Bilmediði bir þeyde Allah için sükût edenin alacaðý sevâb, konuþandan az deðildir. Çünkü, nefse en aðýr gelen þey, bilmediðini kabûl etmektir."
Ebû Zeyd anlatýr: Þa´bî hazretlerine bir þey sordum. Bunun üzerine bana kýzdý ve onu söylemiyeceðine yemin etti. O zaman gidip, kapýsýnýn önüne oturdum. Bana; "Ey Ebû Zeyd! Ben, sorunun cevâbýný söylemiye- ceðime, yemin ettim. Fakat sana üç þey söyliyeceðim, iyi dinle. Bunlarý da aklýndan çýkarma. Birincisi, Allahü teâlânýn yarattýðý bir þey hakkýnda, bunu niçin yarattý, bundaki murâd ve hikmet nedir, deme! Ýkincisi, bilme- diðin bir þeyi, ben onu biliyorum deme! Üçüncüsü, dînî meselelerde ken- di aklýna göre, mukâyese yapma! Bakarsýn, bir helâli harâm, harâmý da helâl yapabilirsin. Neticede, ayaðýn sürçüp, tökezler, mahvolup gidersin." dedi.
Tâbiîn devrinde yetiþen büyük âlim ve velî Vehb bin Münebbih (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Senden, bildiðin bir þey sorulursa, söyle. Eðer bilmiyorsan, bilmiyorum, de. Sana sorulursa cevap ver ve konuþ, yoksa sükût et."
radyobeyan