Nasihat By: armi Date: 31 Ocak 2010, 16:12:58
Nasihat
Kastamonu velîlerinden Ahmed Siyâhî (rahmetullahi teâlâ aleyh) oðluna þöyle nasîhatta bulundular: Ey oðlum! Sana Allahü teâlânýn kitâbýna, Resûlullah efendimizin sünneti seniyyesine uymayý, îtikâdýný evliyâullahýn da baðlý olduðu, Ehl-i sünnet vel cemâat âlimlerinin bildirdikleri doðru îtikâda göre düzeltmeni tavsiye ederim.Âlimlere, tasavvuf ehline, Kur´ân-ý kerîm ehline hürmet et. Vicdanýn, için temiz olsun, cömerd ve güleryüzlü ol. Baþkalarýna ihsan ve iyilikte bulun. Allahü teâlânýn yarattýklarýna eziyet ve sýkýntý verme. Arkadaþlarýnýn hatâ ve kusurlarýný affet, görmemezlikten gel. Büyük, küçük herkese nasihat eyle, hýrs ve tamâyý terk eyle. Bütün ihtiyaçlarýnda Allahü teâlâya tevekkül et, güven. Çünkü Allahü teâlâ, kendisine sýðýnanlarý mahrum etmez.
Oðlum! Selâmeti, kurtuluþu istikâmet ve doðruluktan baþka bir þeyde, Allahü teâlânýn rýzâsýna kavuþmayý Resûlullah efendimize tâbi ol- mak, ona uymaktan baþka bir yolda arama. Kendini hiç kimseden faziletli, üstün zannetme. Birisi senin hakkýnda nemmâmlýk, koðuculuk ve hasedçilik yaparsa, ona mâni olmak için kendini zahmete sokma, onun iþini Allahü teâlâya býrak. Çünkü bu yolda öyle Allah adamlarý vardýr ki, Allahü teâlânýn izni ile fitne fesat sebebini göz açýp kapayýncaya kadar söküp atarlar. Sen kýymetli ömrünü Resûlullah efendimizin sünnet-i seniyyesine uymakla geçir. Allahü teâlânýn emirlerini yerine getirmekte kýnayanýn kýnamasýndan korkma. Ýbâdet ve tâatýn güçlüklerine karþýlýk ecir ve sevâba kavuþacaðýný düþünerek sabýr ve tahammül et, nefsini dâimâ hesâba çek. Vakitlerini dînin emirlerine uymakla kýymetlendir. Çok önemli olan vakit sermayeni kýymetlendirmeye gayret eyle. Çünkü geçen zaman bir daha geri gelmez. Yarýna çýkýp çýkmayacaðýn ise belli olmadýðýndan yarýný beklemek, yarýn yaparým demek, üzüntü ve piþmanlýða yol açar. O halde sakýn sakýn elinde bulunan vaktini mâlâyâni, dünya ve âhirete faydasý olmayan Allahü teâlânýn râzý olmadýðý, beðenmediði þey- ler ile zâyi etme. Ýçinde bulunduðun anda Allahü teâlânýn râzý olduðu beðendiði þeylere sarýl. Tevâzu ve alçak gönüllülükte toprak gibi, baþkasýna fayda vermekde meyvalý aðaç gibi, cömertlikde akan nehir gibi, ihsân ve iyilik yapmakda deniz gibi, mâlâyâni, faydasýz þeyleri konuþma- makda, sükût ve susmakda cansýz varlýklar gibi, ayýplarý örtmekte karan- lýk gece gibi olmaya çalýþ. Kalbin görmemesi, kalb katýlýðýndan hasýl ola- caðýndan, dâimâ günahlarýn için aðlayýp sýzla, âh et. Nazargâh-ý ilâhî o- lan kalbi, haramlara ve Allahü teâlânýn yasak ettiði þeylere yönelt- mekten sakýn. Akrabâyý ziyâret ve onlara iyilik etmeyi ihmâl etme. Âhiret kardeþlerini, iyi arkadaþlarýný arttýrmaya çalýþ. Her zaman onlarla sohbet lâzýmdýr. Evliyânýn büyükleri; "Allahü teâlâ ile beraber olunuz. Buna gü- cünüz yetmezse, Allahü teâlâ ile beraber olanlarla olunuz ki, sizi Allahü teâlâya kavuþtursunlar." buyurmuþlardýr.
Ey oðul! Dünyâya sarýlmýþ ona gönül vermiþ olanlarla bulunma. Onlarla sohbet ve berâberlik gam, keder ve üzüntü getirir. Bu, tecrübe ile sâbittir. Onlar senden faydalanýrlar ise de sen onlardan faydalanamazsýn. Allahü teâlânýn emir ve yasaklarýna uymayan, nefsinin arzu ve isteklerine uymuþ kimselerle berâber olma. Böyle kimseler gizli düþman olup, insanýn yüzüne karþý dalkavukluk yaparlar, gýyabýnda, arkadan ise aleyhinde bulunurlar. Onlarýn yanýna gelerek oturmalarýna bakýp aldanma. Maksatlarý senden mânen faydalanmak olmayýp dünyâlýk maksatlarýna, mal ve mevki elde etmeye seni vesîle, âlet etmek içindir. Bir kusur ettiðinde, hakkýnda kötülük düþünenlerin ve düþmanlarýnýn en azýlýsý olurlar. Zamânýndaki insanlarý tecrübe ettiðinde, onlarda bundan baþka bir özellik bulmayacaksýn.
Ey oðul! Sana sadâkat, baðlýlýk iddiasýnda bulunanlarýn, yaptýklarý iyilikleri baþýna kaktýklarýný görürsün. Çünkü sadâkat ve baðlýlýk adýna yaptýklarý az bir iyilik karþýlýðýnda aðýr, pek fazla bir hizmet ve karþýlýk beklerler, çok þey ümid ederler. Bu ümitlerine bir defa olsun müsâde etmezsen derhal, gösterdikleri sevgi, sadâkat ve baðlýlýklarýný býrakýrlar. Çok defa onlarýn isteklerinden yakaný kurtaramaz, arzularýnýn hâsýl olmasý yolunda boþuna dînini ve þerefini fedâ etmiþ, yüz suyu dökmüþ olursun.
Ey oðul! Eðer sana hakîkî dost arkadaþ lâzým ise, Allah için sevenlerle beraber ol. Böyle kimselerden dostluk ve kardeþlik baðý kurduðun kimseye, muhtâc olduðunda ihtiyacýndan fazla malýn varsa ver. Yahud onu kendinle beraber tut veya kendine tercih et. Beraber olduðunuzda ve arkasýndan ayýplarýný ört ve gizle. Kusuru olduðunda sabýr ve tahammül et. Hayatta iken ve vefat ettiðinde onu hayýrla an.
Herkese bilhassa sana karþý olanlara yumuþaklýk, alçak gönüllülük, güler yüzlülük ile davranmaya gayret et. Sana, Rabbinden alýkoyan dünyalýða makam ve mevkýye kalbinin meyletmemesini tavsiye ederim. Çünkü nefs, hevâ, nefsin arzu ve istekleri, þeytan ve dünya, insanýn dört düþmaný olup, herbirine karþý kullanýlacak harb âletleri vardýr. Nefsin silahý tokluk, hapishanesi açlýktýr. Hevânýn silahý, çok konuþmak; sukût, konuþmamak ise, onun zindanýdýr. Dünyânýn silahý insanlarla fazla berâber olmak, onlar arasýnda fazla bulunmak, çâresi yalnýzlýk ve onlardan uzak kalmaktýr. Þeytanýn silâhý gaflet yâni Allahü teâlâyý unutmak; ona karþý tedbîr, Allahü teâlâyý anmak ve hatýrlamak, O´nun büyüklüðünü düþünmektir. Zikir, Allahü teâlâya kavuþmakta en kýsa yoldur.
Ey oðul! Bu nasihatlerimi iyi belle ve Allahü teâlânýn nîmetlerine, sana yaptýðý iyiliklere þükr edenlerden ol...
Evliyânýn büyüklerinden Hâris el-Muhâsibî (rahmetullahi teâlâ a- leyh) buyurdular ki: "Nefsinin isteklerinden ve öfke ile hareket etmekten uzak dur. En önde gelen vazifelerinden birisi de, yumuþak olmak ve dikkatli hareket etmek olsun."
"Ýlmiyle takvâsýný, ameliyle basiretini ve aklýyla mârifetini arttýran kimsenin izinden yürü."
"Kul için en doðru yol, ilimle amel etmek, Allahü teâlânýn korkusuyla haramlardan sakýnmaktýr. Günahla nefsini yâd etme. Günahta ýsrâr et- me. Fakirlik zamanýnda Allahü teâlâya sýðýn, her hâlinde Allahü teâlâya muhtâc ol ve O´nun her emrinde O´na tevekkül et."
"Sana zulmedeni affet. Amelinle maðrûr olmaktan sakýndýðýn gibi, ilimle gururlanmaktan sakýn. Yakýnýnýn, fakirin ve komþunun hakkýný gözet. Konuþmadan hoþlanmayanýn yanýnda konuþma. Mazlum kardeþine yardým et. Zamânýný iyi deðerlendir."
"Günahlar gaflet getirir. Gaflet ise, kalbin katýlaþmasýna sebeb olur. Kalbin katýlaþmasý, insaný Allahü teâlâdan uzaklaþtýrýr ve Allahü teâlâdan uzaklýk ise, Cehennem´e götürür."
"Câhillerin ahlâkýndan, günahkârlarýn meclisinden, kendini beðenenlerin iddiâlarýndan, maðrûrlarýn isteklerinden ve ümitsizlerin ümitsizliklerinden sakýn ve uzak dur. Hak ile amel et. Allahü teâlâya güven. Emr-i mârûf ve nehyi anilmünker yap."
Kýymetli kardeþim! Kendinize geliniz. Aklýnýzý baþýnýza alýnýz. Allahü teâlâdan korkunuz. Þeytan sizi aldatmasýn. Þeytan ve onun yardýmcýlarý, Allahü teâlânýn huzûrunda periþan olacaklardýr."
Yine buyurdular ki: "Dilin farzý ve vazifesi; sükûnet ve öfke zamanlarýnda doðruluktan ayrýlmamak. Gizli ve açýk hiç kimseye eziyet etmemektir. Gözün farzý ve vazifesi; haramlardan korunmaktýr. Kulaðýn farzý ve vazifesi, helâl olmayan þeyleri dinlememektir. Lisanýndan sonra, insanoðlu için en tehlikeli âzâ kulaðýdýr. Çünkü kulak, kalbin en büyük elçisidir. Fitne bataklýðýna en fazla dalan kulaktýr. Burnun farzý ve vazifesi; burun, kulak ve göze tâbidir. Dinlemesi ve bakýlmasý câiz olmayan bir þeyin koklanmasý da câiz deðildir. Ellerin ve ayaklarýn farzý ve vazifesi; Allahü teâlâ tarafýndan haram kýlýnan þeylere uzanmamasý ve baþkalarýnýn hakkýndan sakýnmasýdýr."
Ýslâm âlimlerinden ve evliyânýn büyüklerinden Hasan Sezâî (rahme- tullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin oðluna yazdýðý bir mektuptan bâzý ký-sýmlar:
"Gözümün nûru evlâdým. Her hâlinle seni cenâb-ý Hakk´a emânet ettim. Kalb gözün açýk olsun. Mahlûklara güzel ahlâk ile muâmele edesin. Bütün amellerin en güzeli, güzel huylu olmaktýr. Dili tatlý olanýn dostu çok olur, buyrulmuþtur. Dâimâ insanlarýn aybýný gizle. Kimsenin aybýný yüzüne vurma. Gadab ve kýzgýnlýðýný yenmeye çalýþ. Ýhtiyârlara karþý hürmet et. Bir fakir gördüðün zaman, gücün yettiði kadar elinde bulunandan yardýmda bulun. Bunlara riâyet edersen ömrün uzun olur, Hak teâlâ her yerde seni azîz eder.
Dâimâ affedici ol. Vasiyetlerimi tutarsan dünyâda rahat ve muhterem, âhirette de mükerrem olur ve rýzâmý kazanýrsýn. Dâimâ îtikâdý düzgün, sâlih kimselerle birlikte bulun. Dünyâ fânîdir. Ne sana kalýr ne de baþkasýna. Bâkî kalacak þey, Allahü teâlâ için olan muhabbettir."
Baþka bir talebesine yazdýðý bir mektuptan:
"Allahü teâlâ mânevî nîmetlerden hisse almaný nasîb eylesin. Sakýn ha. Dünyâ îtibârýna aldanýp mânevî yükselmeden geri kalmayasýn. Sûret ve görünüþe îtibâr etmeyesin. Zîrâ görünüþteki îtibâr, olsa olsa su üzerinde meydana gelen dalgaya benzer. Su üzerindeki dalganýn devamlý olmasý mümkün müdür ve ona baðlanýp kalmak akýl kârý mýdýr? Hak teâlâ mânâ âlemimizi ihyâ eylesin. Bize hidâyet versin. Çeþitli yanlýþlara düþerek, mâneviyâtýmýzýn harâb olmasýndan Allahü teâlâya sýðýnýrýz."
Tâbiînin meþhûr âlimlerinden ve evliyânýn büyüklerinden Ýbrâhim bin Edhem (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir kimse nasîhat isteyince: "Baðlý ola- ný aç, açýk olaný kapa." buyurdu. O kimse; "Bunu anlamadým." deyince; "Kesenin aðzýný aç, cömert ol, açýk olan dilini de tut konuþma." diyerek izah buyurdular.
Kendisinden yine bir zât nasîhat istediðinde buyurdu ki: Altý þeyi kabûl edip yaparsan, hiçbir iþin sana zarar vermez. Dünyâda ve âhirette rahat edersin. O altý þey þunlardýr:
1. Günah yapacaðýn zaman Allahü teâlânýn sana verdiði rýzký yeme.
2. O´na âsî olmak istersen, O´nun mülkünden çýk. Mülkünde olup da ona isyân etmek uygun olur mu?
3. O´na isyân etmek istersen, gördüðü yerde günah yapma. Görmediði yerde yap. O´nun mülkünde olup, verdiði rýzký yiyip, gördüðü yerde günah yapmak uygun deðildir.
4. Can alýcý melek, rûhunu almaya geldiði zaman tövbe edinceye kadar izin iste. O meleði kovamazsýn. Þimdi kudretin var, güç kuvvetin yerinde iken tövbe et. Tövbe edilecek zaman bu zamandýr. Zîrâ ölüm çok âni gelir.
5. Mezarda Münker ve Nekir ismindeki iki melek, suâl için geldiklerinde, onlarý kov seni imtihân etmesinler. Soran kimse; "Buna imkân yoktur." dedi. Ýbrâhim Edhem buyurdu ki; "Öyle ise þimdiden onlara cevap hazýrla."
6. Kýyâmet günü Allahü teâlâ; "Günâhý olanlar Cehennem´e gitsin." diye emir edince ben gitmem de. Soran kimse dedi ki: "Bu sözümü dinlemezler." Nasîhatlarý dinleyen kimse tövbe etti ve ölünceye kadar tövbesinden vazgeçmedi.
Harput´un büyük velîlerinden Seyyid Mahmûd Sâminî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin talebesi Hâfýz Osman Bedreddîn hazretlerine nasîhatlerinden bâzýlarý: "Hâfýz! Bir çocuk tahsîl çaðýna geldiði zaman, okuyup yazmaya nasýl harfleri öðrenmekle baþlarsa, Hakk´a ermek de tavsiye edeceðim þu hususlara uymakla gerçekleþir:
1) Allahü teâlâyý tanýmak, 2) Muhabbetullah (Allahü teâlâya muhabbet), 3) Gönlü toplamak, 4) Teslîmiyet, 5) Nefsin arzularýna uymamak, 6) Bu yolda gayret göstermek, 7) Kesrette vahdet. Halk içinde Hak ile olmak, 8 Çok salevât okumak, 9) Kelime-i tevhîdi çok söylemek, 10) Az yemek, 11) Temiz giyinmek, 12) Halka faydalý olmak, 13) Mütehallik, güzel ahlâk sâhibi olmak, 14) Mürþide, yol göstericiye, hocaya itâat, 15) Arkadaþlarýna þefkat, sevgi, 16) Âleme ibret nazarý ile bakmak, 17) Vaktin kýymetini bilmek, 18) Hükûmete itâat, 19) Hasedden ârî, uzak olmak, 20) Kimseye buðz ve düþmanlýk etmemek, 21) Komþu hakkýný ileri tutmak, 22) Sözünün eri olmak, 23) Kendini tanýmak, 24) Dünyâdan lüzumlu kadar nasîb almak, 25) Âhireti unutmamak, 26) Doðruluktan ayrýlmamak, 27) Haddi aþmamak, 28) Huzûrla sükûn bulmak. Tasavvufun elifbâsý bunlardýr. Ýnsanlar arasýnda aþk ateþiyle dolaþ, fenalýklarý yak, iyilikleri besle. Ýnsaný insana yaklaþtýr, Hakk´a ulaþtýr. Aslâ ilmine güvenme, fadlýna kanma. Dünyâya aldanma, nefsine uyma, þeytaný at. Aþk ile yan, þevk ile kalk. Peþinden gelenleri ne olursa olsun iyi gözet, sapýklarý düzelt. Huzûra dikkat, her sözün hakîkat, görüþlerin mârifet olsun.
Hâfýz! Makâm-ý irþâd yâni insanlarý yetiþtirme makamý bir þimþektir. Çaktýðý vakit etrâfýný aydýnlatýr ve düþtüðü yeri de yakar. Mârifet; o aydýnlýðý insanlarýn kararan kalbine nüfûz ettirmek (sokmak) ve kalbleri aydýnlatmaktýr.
Tâbiînin büyüklerinden, adâleti, insâfý ve güzel ahlâký ile meþhur Halîfe Ömer bin Abdülazîz (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri bir gün cemâate hitâben: Ey insanlar! Sizler, ölüm için hedefler durumundasýnýz. Ölüm sizden dilediðini seçer. Size yeni bir nîmet verildiði zaman, önceki nîmet orada sona erer. Aðýza bir lokma alýnmasýn, bir yudum su içilmesin ki, onunla berâber bir keder ve bir üzüntü olmasýn. Dün geçti. O, sizin hakkýnýzda iyi bir þâhittir. Bugün mühim bir emânettir. Onun kýymetini bilmek ve iyi deðerlendirmek lâzýmdýr. Yârýn, içinde hâdiselerle berâber gelmektedir. Sizi almak için gelen ölümün elinden kaçýþ nereye olacak. Sizler þu dünyâda, eþyâlarýný bineklerine yüklemiþ, yolcularsýnýz. Yüklerinizi, buradan baþka bir âlemde çözeceksiniz. Sizler, þu dünyâda sizden önce gelenlerin yerine geçtiniz. Fakat siz de yerinizi, sizden sonra gelenlere vereceksiniz. Sizin aslýnýz ve dünyâya gelmenize vesile olanlar kalmadý. Sizler, onlardan dünyâya gelen kimseler olarak, nasýl bâkî (devamlý) kalabilirsiniz. Sizler de bu dünyâdan göçeceksiniz.? dedi.
Ömer bin Abdülazîz hazretleri´nin son Cumâ hutbesi þöyleydi: ?Ey muhterem müslümanlar!
Þunu iyi biliniz ki, lüzumsuz bir hiç olarak yaratýlmadýðýnýz gibi, yaptýðýnýz iþlerden de sorgu ve sorumsuz kalacak deðilsiniz. Gelmiþ ve nihâyete kadar gelecek insanlarýn toplanacaðý bir mahþer ve orada adâlet terâzilerinin kurulacaðý bir mahkeme vardýr. Onun tek hâkimi, azamet ve kibriyâ sâhibi yüce Allah´týr. Âhiret korkunç bir gündür. Yürekleri parçalayan, çocuklarý ihtiyar yapan, kiþiyi kardeþ, evlâd ve iyâlinden kaçýran, peygamberleri, melekleri titreten bir gündür. Cenâb-ý Hakk´ýn celâl ve a- zametiyle tecellî edeceði o günde, kimde kuvvet ve tahammül kalýr! Bu- nunla berâber Allah?ýn rahmetinden de ümid keserek hüsrâna düþmeyiniz.
Ey muhterem cemâat!
Muhakkak biliniz ki; mahþer gününde emniyet ve korkusuzluk, bugünden o günü düþünüp de Allah?tan korkan, küfür ve günahtan sakýnan ve bu fânî âlemi bekâ âlemi olan âhirete üstün tutarak, þehvânî hislerinin esiri olmayanlar içindir. Bunun aksi harekette bulunanlar muhakkak aldanýr. Hayat ve ömür sermâyesini haksýzlýk ve yolsuzluk arkasýnda tüketen eli boþ ve nedâmet, piþmanlýk içinde kalýr. Bugün; siz, sizden öncekilerin yerini tutuyorsunuz. Fakat elbette sizin de yerinizi tutacaklar var. Görüyorsunuz ki, gelenler durmuyor, gidenler geri dönmüyor. Ýster istemez gideceðimiz bu mahal, her þeye sâhib olan cenâb-ý Hakk?ýn huzûrudur.
Âhiret âlemine gidenleri her gün uðurluyor ve götürdüðünüz kabirlerde kara toprak altýnda yataksýz, yastýksýz, tek ve tenha býrakýp dönüyorsunuz. Ölümün acýsýný duyan o fânîlerin hâli ne kadar merhameti çeker ve ibrete deðer. Tanýmadýklarý bir âleme sefer etmiþler, sevdiklerinden ayrýlmýþlar. Gelip geçici emânet bir hayatýn gaflet uykusundan uyanmýþlar, ama iþ iþten geçmiþ, telâfi imkâný elden çýkmýþ, naz ve nîmet içinde beslenmiþlerken yatak ve yastýklarý kuru toprak olmuþ, terkettikleri dünyâ malýndan istifâdeleri yok. Yaptýklarý incir çekirdeði kadar da olsa, bir hayrýn imdâdýný bekliyorlar. Düþünmeðe deðer bu hâllerden ibret almaz mýsýnýz?
Ey muhterem cemâat!
Zannetmeyin ki, kendimde bir büyüklük gördüðüm için size böyle nasîhat ediyorum. Ýçinizde belki benden daha ziyâde Allahü teâlânýn rahmet ve magfiretine muhtaç kimse yoktur. Ben hem kendim, hem de sizin için rahmet ve magfiret diliyorum. Yüce Allah?ýn kitabýný, Peygamberinin güzel ahlâkýný kendinize örnek yapýnýz, ancak selâmet bundadýr.? buyurduktan sonra gözyaþlarýný tutamadý. Bu onun son hutbesiydi. Ayný zamanda evine de son gidiþiydi.
Evliyânýn büyüklerinden Þeyh Sa´dî-i Þirâzî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Ey yüzünde nûr kalmamýþ kiþi. Kalbini temiz tut. Kararmýþ ayna iyi göstermez. Yarýn, azâba müstehak olmamanýn yolunu ara. Baþkalarýnýn ayýplarýný arama. Baþkalarýnýn ayýbýný araþtýrmakla meþgûl olan, kendi ayýplarýný göremez."
"Dil; þükretmek içindir. Rabbini bilen, dilini gýybet için kullanmaz. Kulak; Kur´ân-ý kerîm ve nasîhat dinlemek içindir. Bâtýl ve boþ sözler için deðildir. Ýki göz; Allahü teâlânýn kudret ve san´atýný görmek içindir. Eþin dostun ayýbýný görmek için deðildir."
"Cenâb-ý Hak kulunu yoktan var etti. Eline cömertlik, baþýna da sec- de kâbiliyeti verdi. Aksi takdirde, ne el cömertlik, ne baþ secde edebilirdi."
"Dil ile kulak, kalbin anahtarýdýr. Dil söylemeseydi, gönüllerin esrârý gizli kalýrdý. Kulak iyi bilgileri duymasaydý, insan nasýl bilgi sâhibi olurdu."
"Yavrum! Gençlikte, nefsin arzularý insaný kapladýðý gibi, ilim öðrenilecek, ibâdet yapýlacak en kârlý zaman da gençliktir. Gençlikte þehvetin, asabiyetin kapladýðý anlarda, dînin bir emrini yerine getirmek, ihtiyarlýkta yapýlan ayný ibâdetten çok üstün ve kýymetli olur."
"Oðlum! Günah yükünün altýna girme. Zîrâ o aðýrdýr ve kaldýramazsýn. Ýyilerin tuttuklarý yoldan yürü git. Dileyen, bu bahtiyarlýðý bulur. Sen alçak þeytanýn kuyruðuna yapýþmýþsýn. Ýyilere ne vakit eriþebileceðini bilmem. Resûl-i ekrem, ancak onun yolundan gidenlere þefâat edecektir."
"Ey fakir! Sen hak yolunda oyun çocuðu sayýlýrsýn. Büyüklerin eteðini býrakma. Mayasý bozuk kimselerle düþüp kalkarsan, izzet ve vekarýný kaybedersin. O hâlde büyüklerin eteðine yapýþ. Talebeler, çocuktan daha âcizdir. Hocalar ise muhkem duvar gibidir. Yeni yürüyen çocuk, duvara tutunarak yürür. Sen de yeni yürüyen çocuk gibi, âlimlerin muhkem duvarýna tutunarak yürü."
"Ey insanoðlu! Bugün günahlarýndan korkar isen, yarýn birþeyden korkmazsýn."
"Yâ Rabbî! Bize kereminle nazar kýl. Biz kullarýndan ancak hatâ sâdýr olur. Yâ Ýlâhî! Senin rýzkýnla beslendik. Senin ihsân ve lütuflarýna alýþtýk. Yâ Rabbî! Bizi bu dünyâda azîz kýldýn. Öbür dünyâda da azîz kýlmaný senden umarýz. Azîz eden de sensin, zelîl eden de sensin. Senin azîz kýldýðýn kimse horluk görmez. Yâ Ýlâhî! Ýzzetin hakký için beni zelîl etme ve günahlarýmdan dolayý beni utandýrma. Baþýma benim gibisini musallat etme. Ukûbet çekeceksem, senin elinle olsun. Dünyâda en kötü þey, bir insanýn kendisi gibi birisinden cefâ çekmesidir."
Yine buyurdular ki: "Minnet, sâdece yüce Allaha mahsustur. O´nun emirlerini yapmak, mânevî yakýnlýða sebeb olur ve þükür edildikçe nîmetlerini bollaþtýrýr. Ýnsanýn ciðerlerine giren her nefes hayatý uzatýr, kiþiye can verir. Ciðerden çýkan her kirli nefes ise, insana ferahlýk verir. O hâlde nefes alýp verme birer nîmettir. Nîmete þükür etmek vâcibdir. Kimin gücü ve lisâný yetebilir, Hak teâlâya hakkýyla þükür etmeðe! Kulun yapabileceði en iyi iþ, Allahü teâlâya karþý olan kusûrunu bilip, O´ndan af dilemesidir. O´nun rahmeti her yeri kaplamýþ, verdiði nîmetler her yere yayýlmýþtýr. Allahü teâlâ kulunun kusûru dolayýsýyla, onun rýzkýný kesmez."
"Ey kardeþ! Bu dünyâ kimseye kalmaz. Gönlünü, her þeyi yaratan Allahü teâlâya baðla. Sana bu kâfidir. Dünyâ mülküne güvenip bel baðlama. Çünkü bu dünyâda senin gibi birçoklarý yaþamýþ ve sonunda ölüp gitmiþtir. Diyelim ki en sonunda ölüm vardýr ve bu can ölüm yolunu tutacaktýr. O hâlde ister taht üzerinde can vermiþsin, ister toprak üzerinde ne fark eder?"
Kastamonu velîlerinin büyüklerinden Seyyid Ahmed Hicâbî (rahme- tullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin babasý ve hocasý olan Seyyid Ahmed Siyâhî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri icâzetnâmeyi verdikten ve "Ey kalplerin sevgilisi olan oðlum!" dedikten sonra özetle þu nasihatlarý yapmýþtýr.
"...Âlimlere, tasavvuf ehline, Kur´ân-ý kerîm ehline hürmet et! Cömert ve güler yüzlü ol. Herkese ihsân ve iyilikte bulun. Hatâ ve kusurlarý affet, görmemezlikten gel. Kendini hiç kimseden fazîletli, üstün zannetme. Birisi sana hased ederse, ona mâni olmak için kendini zahmete sokma, onun iþini Allahü teâlâya býrak. Sen kýymetli ömrünü Resûlullah efendimizin sünnet-i seniyyesine uymakla geçir. Vakitlerini dînin emirlerine uyarak kýymetlendir. Nefsini dâimâ hesâba çek. Dünyâya sarýlmýþ, ona gönül vermiþ olanlarla bulunma. Onlarla sohbet ve berâberlik; gam, keder ve üzüntü getirir. Devamlý âhiret kardeþlerini ve iyi arkadaþlarýný arttýrmaya çalýþ. Onlarla her zaman sohbet et. Evliyânýn büyükleri ve Allahü teâlâ ile berâber ol. Buna gücün yetmezse, Allahü teâlâ ile berâber olanlarla ol ki, seni Allahü teâlâya kavuþtursunlar."
Büyük velîlerden Süfyân-ý Sevrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Ey kardeþim! Her zaman ve her yerde, doðru ol. Yalan, sözünde durmamak, emâneti yerine getirmemek gibi kötü huylardan çok sakýn. Yalancý ve sözünde durmayanlarla düþüp kalkma. Çünkü böyleleriyle berâber olmak, günaha sebeb olur. Yine, sözlerinde ve iþlerinde riyâdan sakýn. Çünkü riyâ, gizli þirktir. Ucb´dan da kendini muhâfaza et. Ucb, yaptýðý ibâdetleri, iyilikleri beðenerek bunlarla övünmektir. Ucb bulunan amel, Allahü teâlânýn katýnda makbûl deðildir. (Fakat bunlarýn Allahü teâlâdan gelen nimetler olduðunu düþünerek sevinmek, ucb olmaz.) Sen, dînini, dîni üzerine titreyen (Sünnet-i seniyye´ye baðlý, ilmiyle amel eden) âlimlerden öðren. Çünkü, dîninde saðlam olmayan, ilmiyle amel etmiyenlerin hâli, hasta olup, kendisini tedâvîden ve kendine bir çâre bulmaktan âciz olan tabîbin hâline benzer. Böyle bir tabîb, insanlarýn hastalýklarýný, nasýl teþhis edip, iyileþtirir? Onlara nasýl ilâç tavsiye eder? Çünkü kendisi hastadýr. Ýþte dîni üzerine titremiyen, ilmiyle amel etmiyen bir kimse, senin dînine, îmânýna zarar gelir diye nasýl titrer? Ne derecede titizlik gösterebilir?
Aziz kardeþim! Dînin, senin etin ve kanýn yerindedir. Kendin için aðla. Kendine merhamet et. Sen kendine acýmazsan, baþkasý hiç acýmaz. Senden dünyâ sevgisini giderip, âhirete hazýrlýk için teþvik eden kimselerle oturup, kalk. Dünyâ iþine dalýp, âhireti unutanlarla düþüp kalkma. Çünkü onlar senin dînini, îtikâdýný ve kalbini bozarlar. Ölümü çok hatýrla. Geçmiþ günahlarýndan dolayý çok istigfâr et. (Allahü teâlâdan af ve magfiretini iste.) Kalan ömrün için, Allahü teâlâdan seni muhâfaza etmesini iste.
Aziz kardeþim! Güzel edep ve güzel ahlâka iyi sarýl. Cemâate muhâlefet edip, onlardan ayrýlma. Çünkü hayýr, cemâat iledir. Fakat, cemâat dünyâya dalýp, dünyâlarýný mamur etmeðe çalýþýyorlarsa, onlara uymazsýn. Dîni hakkýnda senden bir þey soran her mümine, yardýmcý ol. Onlara yol göster. Onlara nasîhatta bulun. Allahü teâlânýn beðendiði bir iþte, seninle müþâvere eden (sana danýþan) bir kimseden hiçbir þeyi gizleme. Bir mümine hýyânet etmekten çok sakýn. Kim bir mümine hýyânet ederse, Allahü teâlâ ve Resûlüne hýyânet etmiþ olur. Mümin bir kardeþini Allahü teâlânýn rýzâsý için sevdiðin zaman, canýný ve malýný ondan esirgeme.
Münâkaþa ve mücâdele de yapma. Haksýzlýk edip günaha girebilirsin. Her yerde sabýrlý ol. Sabýr, hayra ve iyiliðe, bunlar ise Cennet´e götürür. Hiddet ve gadabtan da kendini muhâfaza et. Bunlar, insaný kötülüðe çeker. Kötülükler ise Cehennem´e götürür. Âlimlerle münâkaþa yapma. Kýymetini düþürürsün. Âlimlerin yanýna gidip gelmek rahmettir. Âlimlerle irtibatý kesmekten Allahü teâlâ râzý olmaz. Âlimler, Peygamberlerin vârisleridir. Zühde, dünyâya raðbet etmemeye sarýlýrsan, Allahü teâlâ sana çok þeyler ihsân eder. Verâya þüphelilerden sakýnmaða yapýþýrsan, hesâbýn kolay olur. Seni þüpheye düþüren þeyleri býrakýp, þüpheye düþürmeyen þeylere sarýlýrsan günaha düþmekten kurtulursun. Ýyiliði emret, kötülükten alýkoy. Böylece Allahü teâlânýn sevdiði kul olursun. Fâsýklarý sevme. Böyle yaparsan, þeytanlarý kovmuþ olursun. Dünyâda, kavuþtuðun þeylerden dolayý sevinci ve gülmeyi azalt, Allahü teâlânýn nezdinde kýymetin olur. Âhiretin için çalýþ, dünyân için Allahü teâlâ kâfi olur. Ýçini, kalbini güzelleþtirirsen, Allahü teâlâ da dýþýný güzelleþtirir. Hatâlarýn, günahlarýn için aðla, Refîk-i âlâ ehlinden olursun. Allahü teâlâdan gâfil olma. Çünkü Allahü teâlâ senden gâfil deðildir. Allahü teâlânýn senin üzerinde haklarý vardýr. Onlarý yerine getirmen gerekir. Bu vazifelerden gâfil olma. Kýyâmet gününde onlardan hesâba çekileceksin. Vakar ve îtidâl sâhibi ol. Bir iþin âhiretin için muvâfýk, uygun olduðunu görürsen, ona yapýþ. Eðer âhiretin için muvâfýk deðilse, dur, ona yapýþanlarýn ne yaptýklarýný ve ondan nasýl kurtulduklarýný gör. Hemen acele etme. Allahü teâlâdan, âfiyet (sýhhat) dile. Âhiretle alâkalý bir iþe yöneldiðin zaman, senin ile onun arasýna þeytan girmeden önce, acele edip onu hemen yap, geciktirme! Çok yeme, yerken de niyetsiz ve isteðin olmadan yeme. Yemeði, saðlýk, sýhhat ve âfiyet sâhibi olup, daha iyi ibâdet ve tâat yapabilmek niyetiyle ye. Karnýný þiþirme, Allahü teâlâyý zikredip, anmana mâni olur. Ýnsanlarýn elindekine düþkün olma ve raðbet etme. Çünkü bu, insanýn dînine zarar verir ve kalbi katýlaþtýrýr. Dünyâya düþkün olma! Dünyâya düþkün olmak, kýyâmet günü insanýn ayýbýný ortaya çýkarýr. Kalbi ve cesedi, günah ve hatâlardan arýnmýþ, eli zulümden uzak, kalbi kin, hîle ve hýyânetten kurtulmuþ, karný haramdan boþ olan kimselerden ol. Haram kazanç ile beslenen vücut Cennet´e giremez. Gözünü insanlardan çevir. Ýhtiyâcýn olmadan yürüme. Boþ yere, sebebsiz konuþma. Senin olmayan þeyi alma. Kalan ömrün için, acaba dînime ve âhiretime bir zarar gelir mi diye kork, bunun hüzün ve endiþesi içerisinde ol. Allahü teâlâya tâatta (beðendiði iþlerde) bulunan sâlih bir müslümana buðzet- me. Büyük-küçük herkese merhametli ol. Akrabân ile alâkayý kesme. Sana gelmeyene, sen git. Akrabân, seninle alâkayý kesse de, sen kes- me. Sana zulmedeni affet. Peygamberler ve þehîdlerle berâber olursun. Çarþýya fazla girme. Çünkü çarþýda (çoðunlukla) iyi olmayan þeyler görülür. Çarþýda fazla kalma. Ýhtiyâcýný gör ve ayrýl. Oruca devâm et. O, kötülük kapýsýný kapalý tutar. Ýbâdet kapýsýný açar. Az konuþ, kalbin yumuþak olur, katýlaþmaz. Ekseriyetle suskun ol, verâ sâhibi olursun. Dünyâya hýrslý olma, hasedci olma, anlayýþýn süratli olur. Herkesi kötüleyici ve suçlayýcý olma, insanlarýn dilinden kurtulursun. Þefkatli ve merhametli ol, herkes seni sever. Allahü teâlânýn yaptýðý taksime râzý olup, rýzkýndan memnun olursan, gönlü zenginlerden olursun. Allahü teâlâya tevekkül et. Kuvvetli olursun. Dünyâ ehli ile onlarýn dünyâ menfaatleri üzerinde münâkaþa etme, o zaman seni, Allahü teâlâ ve insanlar sever. Mütevâzi, alçak gönüllü ol, sâlih amelleri tamamlamýþ olursun. Acýrsan, her þey sana acýr.
Kýymetli kardeþim! Günlerini, gecelerini ve saatlerini boþa geçirme, âhiretine hazýrlýk yap. Allahü teâlânýn rýzâsýný kazanmaya bak. Bu da, Allahü teâlâya ibâdet ve tâatle olur.
Süfyân-ý Sevrî hazretleri buyurdular ki: Kýymetli kardeþim! Cömert ol. Bununla Allahü teâlâ, sana hesâbýný kolay yapar. Çok iyilik yap. Kabrinde sana arkadaþ olurlar. Haramlardan sakýn. Îmânýn tadýný duyarsýn. Takvâ ve verâ ehli olup haramlardan ve þüphelilerden uzak duranlar ile oturup kalk. Allahü teâlâ âhiretini iyi yapar. Dînin ve âhiretin husûsunda, Allahü teâlâdan korkan kimselerle istiþâre et, onlara danýþ. Hayýrlý iþlerde acele et. Allahü teâlâ, seninle günah olan ve kötü þeyler arasýna perde yapar. Allahü teâlâyý çok an, Allahü teâlâ seni dünyâya düþkün yapmaz. Ölümü çok hatýrlarsan, Allahü teâlâ, sana dünyâ iþini hafîf kýlar. Cennet´e kavuþmaða arzulu olursan, Allahü teâlâ seni beðendiði iþleri yapmaða muvaffak kýlar. Cehennem´den korkarsan, dünyâ musîbetleri sana hafif ve kolay gelir. Cennet ehlini seversen, kýyâmet günü onlarla berâber olursun. Günah iþleyen ve kötülük yapanlarý sevmezsen, seni Allahü teâlâ sever. Müslümanlardan hiç kimseye kötü söz söyleme. Hiçbir iyiliði hor görme. Açýkta ve gizlide ilk iþin, Allahü teâlâdan korkup, yasakladýðý þeylerden sakýnmak olsun. Allahü teâlâdan þöyle kork: Ölmüþsün, kabirde baþýna gelenleri görmüþsün, sonra kýyâmet kopup diriltilmiþsin, sonra haþr olup, Allahü teâlânýn huzûrunda durmuþ dünyâda yaptýklarýndan hesâba çekiliyorsun, bu sýradaki sýkýntýlarla karþýlaþýyorsun, sonra Cennet ve Cehennem´e gidiyorsun. Eðer Cennet´e gidiyorsan, ebedî nîmetlere kavuþuyorsun, Cehennem´e gidersen, çeþit çeþit azaplar göreceksin ve orada olup, kurtulma da yok. Ýþte bütün bunlarý görüp, baþýna bir musîbet gelmesinden nasýl korkuyorsan, Allahü teâlâdan da öylece kork!
Ehl-i sünnetin amelde dört hak mezhebinden olan Þâfi mezhebinin kurucusu ve evliyânýn büyüklerinden Ýmâm-ý Þâfiî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinden biri nasîhat isteyince buyurdular ki: "Senden daha çok malý ve parasý olan kimseyi kýskanma. O malýna ve parasýna hasretle ölür. Ýbâdeti ve tâatý çok olan kimselere gýpta et. Yaþayanlar da sonunda ölecekleri için, onlarýn dünyâlýklarýna özenmeye deðmez."
Hiçbir kimse yoktur ki, dostu ve düþmaný olmasýn. Mâdem ki böyledir, o halde Allahü teâlâya itâat edenlerle berâber bulun, onlarý sev.
Yine buyurdular ki: Dünyâda zâhit ol, dünyâ malýna baðlanma! Âhireti isteyici ol, onun için çalýþ! Her iþinde Allahü teâlâyý hatýrla. Böyle yaparsan, kurtulmuþlardan olursun. Ruhsat ve teviller ile uðraþan âlimlerden fayda gelmez."
"Ýbret almak istersen, hatâ sâhibi kiþilerin âkýbetlerine bak da kalbini topla."
"Dünyâ sevgisi ile Allah sevgisini bir arada toplarým iddiâsýnda bulunmak, yalandýr."
"Âlimlerin güzelliði, nefslerini ýslah etmeleridir. Ýlmin süsü, þüpheli þeylerden sakýnmak, yumuþak olup, sertlik göstermemektir."
Abdullah bin Muhammed Bekrî þöyle anlatmýþtýr: "Ýmâm-ý Þâfiî ile Baðdat´ta nehir kenarýnda oturuyorduk. Bir genç gelip abdest almaya baþladý. Fakat abdesti yanlýþ aldý. Ýmâm-ý Þâfiî o gence; "Abdesti tam al. Allahü teâlâ sana dünyâ ve âhiret saâdeti versin." buyurdu. Genç tekrar abdest alýp, yanýmýza geldi ve bana nasîhat et, öðret deyince, Ýmâm-ý Þâfiî þöyle buyurdu: "Allahü teâlâyý bilen, necât (kurtuluþ) bulur. Dîninde titizlik gösteren, kötülüklerden kurtulur. Nefsini ýslah eden, saâdete kavuþur. Biraz daha ister misin?" dedi. Genç evet deyince, þöyle devâm etti: "Kim þu üç þeyi yaparsa îmâný kâmil olur:
1) Emr-i bil-mârûf yapmak, yâni Allahü teâlânýn emirlerini yapmak ve yaymak.
2) Nehy-i anil-münker yapmak, yâni Allahü teâlânýn yasaklarýný yapmamak ve yapýlmamasý için uðraþmak.
3) Her iþinde Allahü teâlânýn dinde bildirdiði hudutlar içinde bulunmak." buyurdu. Sonra, "Biraz daha ister misin?" deyince, genç; "Ýhsân ediniz efendim." dedi. Þöyle buyurdu: "Dünyâya baðlanýp, ona düþkün olma, âhireti iste. Bütün hâl ve hareketinde Allahü teâlâyý hatýrla ki, kurtulanlardan olasýn." Bu nasîhatleri dinleyen genç, son derece memnun olup, benim yanýma yaklaþarak, bu zât kimdir, dedi. Ben de Ýmâm-ý Þâfiî olduðunu söyleyip tanýttým. Bunun üzerine genç; bugün ne bahtiyârým ki, böyle büyük zâtý görüp, nasîhatýný dinledim." dedi."
Konya´ya gelen büyük velîlerden Þems-i Tebrîzî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir gün dostlarýna þöyle nasîhatta bulundu: "Âhireti terk edip, dünyâya tâlib olup muhabbet edenlere, mal kazanýp zengin olmaktan baþka çâre yoktur. Âhirete tâlib olan kimselere de, ölmeden önce ibâdet yaparak, dîn-i Ýslâma hizmet ederek gayretle çalýþmaktan baþka çâre yoktur. Allahü teâlânýn tâlibi olan kimselere, O´na kavuþmak arzusu içinde olanlara, mihnet, meþakkat, dert ve belâlara katlanmaktan baþka çâre yoktur. Ýlmi taleb edenlere, yâni âlim olmak isteyenlere, herkesin gözünde hakîr olmak ve yalnýz, kimsesiz, garip kalmaktan baþka çâre yoktur. Çünkü, kim ilim öðrenmek arzusunda olursa, onun üzüntüsü çok olur. Onu rencide ederler. Huzura kavuþmasý için her türlü derde, belâya sabretmesi lâzýmdýr. Her kim kendini üstün görürse, onun sonu zillete düþmektir. Hesapsýz, sonunu düþünmeden malýný sarfedenler, fakir olurlar. Her kim fakirliðe sabreder, kanâatkâr olursa, sonunda zenginliðe ulaþýr. Her kimsenin, kendisinde bulunan iki þeyin birisini öldürüp, birisini diri tutmaya çalýþmasý lâzýmdýr. Öldürmesi îcâb eden þey nefsidir. Çünkü nefsi öldürmedikçe, rahata ermek düþünülemez. Diri tutmasý lâzým gelen þey de, gönüldür. Çünkü gönlü ölü olanlarýn mesûd ve bahtiyâr olmasý düþünülemez."
Mýsýr´da yetiþen büyük velîlerden, kelâm âlimi ve þâir Þeyh Ýbni Nûh (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin, El-Vahîd fî Sülûk-i Ehl-it-Tevhîd isimli kýymetli bir kitabý vardýr. Talebelerinden birine þöyle nasîhat etti:
Her zaman þu hususlara riâyet et: 1) Evini temiz tut! 2) Gýybeti terket! 3) Âhiret iþlerine sarýl!4) Dâimâ Allahü teâlâyý an, O´nu hâtýrýndan çýkarma! Bunlardan sonra þunlarý yap: Senden ayrýlacak þeyden, o seni terk etmeden önce, sen ondan ayrýl.
Sana lâzým olacak þeye, o þey sana lâzým olmadan önce, ona sâhib ol! Takvâya sarýl! Her þeyi Allah için yap!
Bütün hayýrlar þu beþ þeydedir: 1) Allah için sevmek. 2) Allahü teâlâ- ya kulluk vazifelerini samîmî ve doðru olarak yapmak. 3) Allahü teâlânýn emirlerine uymak. 4) Allahü teâlânýn yasak ettiði þeylerden sakýnmak. 5) Allahü teâlâdan uzaklaþtýracak iþleri býrakýp, O´nun rýzâsýný kazandýracak iþleri yapmak.
Bunlardan sonra þu beþ þeyi yapmalýdýr: 1) Allahü teâlânýn sevdiðini sevmek. 2) Allahü teâlânýn buðzettiðine buðzetmek. 3) Allah için sabretmek. 4) Allahü teâlânýn hükmüne rýzâ göstermek. 5) Her iþini Allahü teâlâya havâle etmek. Allahü teâlânýn dilediði ve takdîr ettiðini güzel görmek.
Þu hasletleri kendinde bulundur: Ahlâkýný iyi yap. Vakitlerinin kýymetini bil. Kaçýrdýðýn þeye üzülme. Gelenden memnûn ol. Allahü teâlânýn bütün mahlûkâtýna karþý þefkatli ol.
Ýnsanlarla arkadaþlýk ederken þunlara riâyet et: Onlardan gelen eziyet ve sýkýntýlara sabret. Fakat sen onlara kat´iyyen eziyet etme. Ýyi olsun, kötü olsun, bütün herkese iyilik yap. Onlara adâletle muâmele et. Onlara Allah için nasîhatta bulun.
Ýnsanlara karþý kendinde þu vasýflarý bulundur: 1) Ýnsanlarýn arasýnda selâmý yay. 2) Onlardan aç olanlarý doyur. 3) Onlara karþý yumuþak konuþ. 4) Herkese güler yüz göster. 5) Ýnsanlarla münâkaþa ve münâzara yapma!
Ýnsanlar arasýnda þunlara da riâyet et: 1) Onlara düþmanlýk yapma. 2) Onlarla münâkaþa yapma. 3) Onlar arasýnda lüzumsuz konuþma. 4) Onlarýn kusûr ve eksiklerini ortaya koyma!
Yine insanlara karþý dikkat edilecek hususlardan bâzýlarý da þunlardýr: Kiþinin kendisini, insanlarýn en aþaðýsýndan bile daha üstün görmemesi gerekir. Çünkü kiþi, Allahü teâlâ katýnda durumunun ne olacaðýný bilemez. Hiç kimseyi küçümsememeli, hiç kimse ile alay etmemelidir. Çünkü Allahü teâlâ, insaný en güzel þekilde yaratmýþtýr.
Yine kiþiye, insanlar arasýnda þunlar gerekir: Ýnsanlarýn arasýný ýslâh etmeli. Onlarýn arasýndaki ihtilâf ve anlaþmazlýklara girmemelidir. Onlarýn ufak tefek hatâ ve kusûrlarýný görmezlikten gelmeli, onlarý örtmelidir. Îkâz edilmesi gerekiyorsa, uygun þekilde söylemelidir. Gücünün yettiði nisbette iyilikle emredip, kötülükten men etmelidir. Onlara yumuþaklýkla muâmele etmelidir.
Ynt: Nasihat By: armi Date: 31 Ocak 2010, 16:14:11
Evliyânýn büyüklerinden ve fýkýh âlimi Þihâbüddîn-i Sühreverdî (rahmetullahi teâlâ aleyh) oðluna yaptýðý nasîhatte þöyle buyuruyor: Ey oðul! Sana, Allahü teâlâdan korkmayý, Allahü teâlânýn ve Resûlünün, ana-babanýn ve evliyânýn hakkýna riâyet etmeyi tavsiye ederim. Eðer bunu yaparsan, Allahü teâlâ senden râzý olur. Açýktan ve gizli olarak Allahü teâlânýn emir ve yasaklarýna riâyet et. Gizli ve açýk, içten ve dýþtan, tefekkürle, hüzünle ve aðlýyarak Kur´ân-ý kerîm okumayý ihmâl etme. Ýlimden bir adým bile yüz çevirme. Ýlim öðren. Tasavvuf ehli olduðunu söyleyip de dalâlet içerisinde olanlardan, onlarýn avâmýndan olma. Çünkü onlar, din hýrsýzlarý ve müslümanlarý doðru yoldan saptýranlardýr. Peygamber efendimizin sünnet-i seniyyesine iyi sarýl. Dinde sonradan ortaya çýkýp, dinden imiþ gibi inanýlan, hâlbuki dinde olmayan bid´at- lerden sakýn. Çünkü her bid´at dalâlettir. Kadýnlarla, bid´at sâhibi kimselerle, zenginlerle ve nefslerinin peþinde giden avam ile berâber olma. Çünkü bunlar, senin dînini giderir. Dünyâda az bir þeyle kanâat et. Yalnýzlýða iyi sarýl. Hatâ ve günâhlarýn için çok aðla. Helâlinden yemeðe çalýþ. Çünkü helâl yemek ve haramlardan sakýnmak, bütün hayýrlarýn ve iyiliklerin anahtarýdýr. Harama sakýn meyletme. Çünkü harama meyledersen, kýyâmet günü Cehennem´de yanarsýn. Helâl olan eþyâlarý giy. Eðer bunlara riâyet edersen, îmânýn ve ibâdetin tadýný duyarsýn. Allahü teâlâdan devamlý kork. Yarýn kýyâmet gününde, Allahü teâlânýn huzûrunda hâlinin ne olacaðýný unutma. Geceleyin namaz kýlmayý ve gündüz oruç tutmayý çoðalt. Ýmam ve müezzin olmadýðýn zaman da cemâatle namaz kýlmayý elden býrakma. Baþkan olmayý isteme. Çünkü baþkan olmayý isteyen ve seven kimse, ebediyyen felâh bulmaz. Hüküm verenlerin ve sultanlarýn meclislerinde bulunma. Ýnsanlarla münâkaþa etme. Seni medheden kimsenin sözüne aldanma. Seni kötüleyen kimsenin sözlerinden dolayý da üzülme. Herkese karþý iyi huylu ol. Tevâzuya yapýþ. Çünkü Resûlullah efendimiz; "Kim Allahü teâlânýn rýzâsý için tevâzu yaparsa, Allahü teâlâ onu yükseltir. Kim kibirlenirse ve böbürlenirse, Allahü teâlâ onu alçaltýr." buyurdular. Her zaman, iyi kimseye karþý da, kötü kimseye karþý da edebli ol. Küçük-büyük herkese merhametli ol. Onlara karþý þefkat ve merhamet gözüyle bak. Çok gülme. Çünkü gülmek, gaflettendir ve kalbi öldürür. Resûlullah efendimiz; "Eðer siz, benim bildiðimi bilmiþ olsaydýnýz, az güler, çok aðlardýnýz." buyurdu. Allahü teâlânýn rahmetinden ümîdini kesme. Ümid ile korku arasýnda yaþa.
Ey oðul! Dünyâyý terk et, yâni haramlarý, Allahü teâlânýn yasak ettiði þeyleri ve dünyâ sevgisini terk et. Çünkü dünyâyý isteyenin ve sevenin dîni gider. Namazýný kýl, orucunu tut. Allahü teâlânýn velî kullarýna; malýn, bedenin ve makâmýnla hizmetçi ol. Onlarýn kalblerini kazan, onlarýn yaþayýþlarýna göre hareket et. Ehl-i sünnet îtikâdý dýþýnda olanlar hâriç, hiç bir âlimin sözlerini inkâr etme. Eðer böyle bir inkârýn olursa, ebediyyen felâh bulamazsýn.
Ey oðul! Devamlý cömert ol. Allahü teâlânýn sana rýzýk olarak verdiði þeylerde cömert ol. Cimrilikten, hasedden, kin ve hîleden sakýn. Çünkü, cimri ve hasedci kimsenin yeri Cehennem´dir. Hiçbir zaman hâlini insanlara açma. Zâhirini süsleme. Çünkü zâhirini süslemek, bâtýnýn harâb olmasýndandýr. Rýzýk konusunda Allahü teâlânýn vâdlerine güven. Çünkü Allahü teâlâ, her canlýnýn rýzkýný vereceðine dâir kefil oldu. Allahü teâlâ, Kur´ân-ý kerîmde meâlen; "Yerde yürüyen ne kadar canlý varsa, hepsinin rýzký, ancak Allahü teâlâya âittir" buyurdu. (Hûd sûresi: 61) Ýnsanlardan hiçbir þey bekleme. Hakký söyle. Mahlûkâttan hiçbirisine meyletme. Mâ- lâyânîyi terk et. Peygamber efendimiz bir hadîs-i þerîfte; "Kiþinin mâlâ- yânîyi, (faydasý olmayan þeyleri) terketmesi, onun müslümanlýðýnýn gü- zelliðindendir" buyurdu.
Ey oðul! Ýnsanlara nasîhat edici ve faydalý ol. Yemeði, içmeði, konuþmayý ve uykuyu azalt. Sâdece ihtiyâcýn kadar ye. Zarûret olmadan konuþma. Çok uyuma. Namaz, oruç ve Allahü teâlânýn zikri ile meþgûl ol. Kalbin mahzûn, gözün yaþlar dökücü, amelin hâlis, duân hamd, arkadaþlarýn fakîr, evin mescid, malýn ilim, zînetin zühd olsun.
Ey oðul! Bu fânî dünyânýn zînetine aldanýp gurûrlanma. Bir kimse dünyâya meylederse helâk olur. Âhiret yolculuðuna hazýr ol. Fýrsat elinde iken, Allahü teâlâdan baþkasýna gönül baðlama. Bir gün gelir piþmanlýðýn fayda vermez."
Evlîyanýn önderlerinden ve Ýslâm âlimlerinin büyüklerinden Abdülhâ- lýk Goncdüvânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin mânevî oðullarý Þeyh Evliyâ Kebir´e yaptýðý nasîhatlerinden her biri bütün müslümanlar için birer kýymetli inci deðerinde düsturlardýr. Bir tânesi þöyledir: Yav- rucuðum, sana ilim tahsili ile edeb öðrenmeyi tavsiye ederim. Hemen her zaman Allahü teâlânýn huzurunda olduðunu bil ve dikkat et. Geçtiðimiz asýrlardaki büyük âlimlerin izini býrakma. Resûlullah efendimizin sünneti- ne uygun davran. O sünnetin hakîkî uygulayýcýsý olan eshâbýn davranýþý- ný da gözünden ýrak etme. Fýkýh ve hadîs öðren. Câhil tarîkatçilerden sa- kýn. Þöhret peþinde koþma, þöhret âfettir, tehlikelidir. Hemen her hâlinle insanlardan biri gibi yaþa. Namazýný her zaman cemâatle kýlmaya gayret et. Bid´at sâhibi sapýklar ile ve dünyâya düþkün kimselerle arkadaþlýk etme. Kâdýlýk ve müftülük gibi övülen bir makam da olsa herhangi bir makâma meyletme. Devlet idarecileri ve onlarýn adamlarý ile dostluk kur- ma. Din dýþý hareketleri ile meþhur, sözünü bilmeyen bayaðý kimselerle de arkadaþlýk etme. Az konuþ, az ye, az uyu. Oturmak için daha çok ýs- sýz yerleri tercih et. Helâl yemeye çok gayret eyle. Þüpheli þeyleri terket. Çok kere dünyâlýk isteði sana aðýr basar. Aðýr basan bu taleb için yola düþersen, dînin elden gider. Çok gülme. Kahkaha ile gülmek kalbi öl- dürür. Kimseyi hakîr görme. Kimse ile münâkaþa etme. Kimseden bir þey isteme. Hiç kimseye sana hizmet etmesi için emir verme. Tasavvuf büyüklerine dil uzatma. Onlarý inkâr eden felâkete düþer. Gözlerin yaþlý, amelin temiz olsun. Yenisinin gereði olmadýðý zamanlarda eski elbise giy. Sermâyen fýkýh, din bilgisi, evin mescid olsun.
Evliyânýn büyüklerinden Gavs-ül-âzam Seyyid Abdülkâdir Geylânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Büyük âlimlere tâbi olunuz; bid´at yoluna, dinde olmayýp, sonradan çýkarýlan þeylere sapmayýnýz. Ýtâ- at ediniz, muhâlefet etmeyiniz. Sabrediniz, sýzlanmayýnýz. Sâbit kalýnýz, ayrýlýp daðýlmayýnýz. Bekleyiniz, ümit kesmeyiniz. Özünüzü günahdan temizleyiniz, kirletmeyiniz. Hele Rabbinizin kapýsýndan hiç ayrýlmayýnýz."
Ey oðul! Senin düþüncen, yiyecek, içecek, giyecek ve dünyâ lezzetleri olmasýn. Bütün bunlar, nefsin ve insan tabiatýnýn istediði þeylerdir. Kalbin düþüncesi nerede, nefsin ve tabiatýn istekleri nerede? Kalbin düþüncesi Allahü teâlâdýr. Senin düþüncen, Rabbin ve O´nun katýnda bulunan nîmetler olmalýdýr. Dünyâdan (haram ve þüphelilerden) ne terkeder- sen, mutlaka bunun karþýlýðýnda âhirette ondan daha hayýrlýsý vardýr. Ömründe sâdece þu içerisinde bulunduðun günün kaldýðýný farz et de âhiret için hazýrlýk yap."
Yapýlan nasîhatý kabul etmek hakkýnda buyurdular ki: "Kardeþinin sana yaptýðý nasîhatý kabul et. Ona muhâlefet etme. Çünkü o, senin kendinde göremediðin þeyleri görür. Bunun için Resûl-i ekrem; "Mümin, müminin aynasýdýr." buyurmuþtur. Mümin, din kardeþine yapmýþ olduðu nasîhatlerde samîmîdir. Onun göremediði þeyleri bildirir. Ona, iyilikler ve kötülükler arasýndaki farký gösterir. Ona, lehinde veya aleyhinde olan þeyleri anlatýr."
Acele etmemek husûsunda: "Acele etme. Acele eden, ya hatâ yapar veya hatâlý duruma yakýn olur. Aðýr ve temkinli hareket eden, o iþte ya isâbet kaydeder veya isâbet etmeye yaklaþýr. Acele þeytandandýr. Aðýr ve temkinli hareket etmek. Allahü teâlâdandýr. Umûmiyetle aceleye sebep, dünyâlýk toplama hýrsýdýr. Kanâat sâhibi ol. Kanâat bitmeyen bir hazînedir."Buyurdular.
Hayâtý fýrsat bilmeye dâir ise þöyle buyurdular: "Hayatta olduðunuz müddetçe, ömrü fýrsat biliniz. Bir müddet sonra hayat kapýsý kapanacak, bu dünyâdan ayrýlacaksýnýz. Gücünüz yettiði müddetçe hayýrlý iþler yapmayý ganîmet biliniz. Tövbe kapýsý açýkken ve elinizde bu imkân varken bunu fýrsat biliniz. Tövbe ediniz. Duâ etmeye imkânýnýz varken, duâ ediniz. Sâlih kimselerle berâber olmayý fýrsat biliniz."
Ýran´da yetiþen evliyânýn büyüklerinden ve fýkýh âlimi Ahmed Gazâlî (rahmetullahi teâlâ aleyh) zamânýný hep vâz u nasîhat veya Allahü teâlâ- ya ibâdetle geçirirdi. Ýnsanlara sýk sýk vakitlerini boþ geçirmemeleri ile il- gili olarak þöyle nasîhat ederdi. Buyururdu ki: Þunu iyi bilin, insanlar bu âlemde yolculuk halindedirler. Onlarýn ilk konaklarý beþik, sonuncusu ise kabirdir. Hakîkî vatan, ya Cennet veya Cehennem´dir. Ýnsanýn ömrü, se- fer mesâfesini teþkil eder. Yýllar konak yerleri, aylar fersahlar, günler ki- lometreler, nefesler metrelerdir. Yapmýþ olduðu iyilik, tâat ve ibâdetler azýðýdýr. Ömrünün en kýymetli sermâyesi vakitleridir. Þehveti ve þehevî arzularý, yolunu kesen eþkýyâdýr. Kazancý ve kârý; Cennet´i ve oradaki ebedî nîmetleri elde etmek, Allahü teâlânýn rýzâsýna ve cemâline mazhar olmaktýr. Zarar ise; Cehennem´de çeþitli azaplara mâruz kalmak, Allahü teâlânýn rahmet ve cemâlinden uzaklaþmaktýr.
Kim hesapsýz Cennet´e girmek isterse, vakitlerini Allahü teâlânýn beðendiði þeylerle geçirsin. Kim âhirette, hasenât kefesinin aðýr gelmesini isterse, vakitlerinin çoðunu ibâdet ve tâatla geçirsin. Kim sâlih bir amel iþler, sonra da günâh iþlerse, onun durumu tehlikelidir. Fakat ümit kesilmiþ de deðildir. Af, Allahü teâlânýn keremindendir. Umulur ki, Allahü teâlâ onu affeder.
Zannetmeyin ki, güneþin ve ayýn seyrinden maksat, sýralý ve düzenli bir hesaptýr. Gölgenin, nûrun ve yýldýzlarýn yaratýlmasýndan maksat, sâdece insanlarýn dünyâ iþlerinde yardýmcý olmak içindir. Bilakis insanlarýn, vakitlerini ve zamanlarýný onlar vâsýtasýyla bilip, âhiret ticâreti ve tâatlerle meþgûl olmalarý içindir. Allahü teâlâ Furkan sûresi altmýþ ikinci âyet-i kerîmesinde meâlen; "Düþünüp ibret almak veya þükretmek isteyen kimseler için, gece ile gündüzü birbiri ardýnca geçiren yine O´dur." buyuruyor.
Evliyânýn büyüklerinden Ahmed Þemseddîn Marmaravî (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) bir sohbetlerinde talebelerine; "Ýyi dinleyiniz!" dedikten sonra þu nasihatte bulundular.
"Ýnsanýn kalbinde bir hevâ aðacý bitmiþtir ki yedi dalý vardýr. Her dal bir tarafa yönelir. Birincisi göze, ikincisi dile, üçüncüsü kalbe, dördüncüsü nefse, beþincisi ebnâ-i cinse (diðer insanlara), altýncýsý dünyâya, yedincisi âhiretedir. Her dalýn bir çeþit meyvesi vardýr. Göze yönelen dalýn meyvesi harama bakmaktýr. Dile yöneleninki, baþkasýnýn ayýp ve kötülüklerini söylemek, gýybet etmektir. Kalbe yöneleninki, baþkalarýna kin ve düþmanlýk etmektir. Nefse yöneleninki, þüpheli þeyler ile, haram ve mekruhlarý iþlemektir. Ýnsanlara yöneleninki, onlardan üstün olmak, onlarý hor ve hakîr tutmak, aþaðý görmektir. Dünyâya yöneleninki, uzun emel sâhibi olmak, aþ, iþ, mal ve makam hýrsý ile dolu olmaktýr. Âhirete yönelen dal ise, üzüntü ve piþmanlýktýr. Ýnsanda hevânýn, arzu ve isteklerin kökü bâkidir, kalýcýdýr. Elbette devamlý tâze dallar verir. Ancak Allahü teâlânýn emirleri yerine getirilir, yasaklarýndan sakýnýlýrsa hevâ aðacý kalpten sökülüp atýlýr. Kötü huylarý, ahlâklarý gidip, güzel huylar ile süslenir. Bu ise bir rehberin yol göstermesi ile mümkün olur."
Ýstanbul´un mânevî fâtihi, büyük âlim, üstad, hekim ve velî Akþem- seddîn (rahmetullahi teâlâ aleyh) sohbetlerinde ve vâzlarýnda buyururdu ki: "Her iþe Besmele ile baþla. Temiz ol, dâim iyiliði âdet edin. Tembel olma, namaza önem ver. Nîmete þükr, belâya sabr et. Dünyânýn mutlu- luðuna maðrûr olma. Kimseye kýzma, eziyet ve cefâ etme. Ömrün uzun olsun istersen, kimsenin nîmetine hased etme. Kimseyi kötüleyip, atýp tutma. Senden üstün kimsenin önünden yürüme. Diþin ile týrnaðýný kesme. Ayakta pantolon giymekten sakýn. Misvâký baþkasýyla berâber kullanmak uygun olmaz. Çok uyumak kazancýn azalmasýna sebeb olur. Akýllý isen yalnýz yolculuða çýkma. Gece uyanýk ol, seher vakti tilâvet kýl, Kur´ân-ý kerîm oku. Dâimâ Allahü teâlâyý zikret. Kendini baþkalarýna medhetme. Nâmahreme bakma, harama bakmak gaflet verir. Kimsenin kalbini kýrýp, virân eyleme. Düþen þeyi alýp temizleyerek yersen, fakirlikten kurtulursun. Edebli, mütevâzî ve cömerd ol. Týrnaðýnla diþini kurcalama. Elbiseni, üzerinde dikmekten sakýn. Cünüp kimse ile yemek yemek gam verir. Yalnýz bir evde yatmaktan sakýn. Çýplak yatmak fakirliðe sebeb olur."
Buhârâ evliyâsýndan ve Þâfiî mezhebi âlimlerinden Ali bin Muham- med (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir vâzýnda þöyle nasîhat etti: Ey insan- oðlu! Allahü teâlânýn emirlerini hatýrýndan çýkarma ve bütün âzâlarýný O´nun yolunda kullan. Elin ayaðýn, gözün kulaðýn, itâattan çýkarsa; tekrar Allahü teâlânýn ve O´nun Peygamberinin buyurduklarýný onlara öðret ve yaptýrmaya çalýþ.
Ey insanoðlu! Körpe ve tâze olan þu gençliðinle gururlanma. Her þe- ye gücünün yetmesi, seni aldatmasýn. Senden önce, gençlerin pekçoðu saçý sakalý aðarmadan bu dünyâyý terk etti. Genç ve tâze bir fidanken göçüp gittiler. Farzet ki gençlik, sâhibine bir takým özür olacak þeyler gösterir. Ýhtiyarýn özrü yoktur. Onun ileri sürdüðü þeyler, þeytanýn eðlen- cesi olacak þeylerden baþkasý deðildir.
Ey sonu harâb olacak olan bir evi tamir etmeye çalýþan kiþi! Allahü teâlâya yemin olsun ki, bu çalýþma; harâb olacak ömür için tâmirden baþka bir þey deðil de nedir?
Ey aklýný, fikrini, gönlünü, mal-mülk toplamaya vermiþ kiþi! Böyle yapma, bu iþlerden geri dur. Zîrâ mal-mülk sevincinin netîcesi, hüzün ve kederdir. Aðlayýp, sýzlamaktýr. Onunla birlikte olmak, insaný Allahü teâlâ- ya ibâdet etmekten uzaklaþtýrýr.
Ey insanoðlu! Ýnsanlarýn kalblerini kazanmayý, hoþnûd ve râzý etmeyi isteyerek, herkese iyilik et. Ýyilikten ayrýlma. Bu yolda insanlara hizmetin devamlý olsun. Çünkü insan, iyiliðin kölesidir. Sana bir sýkýntý ve zarar gelirse, sen bunu yapanlara karþý gücün yettiðinde affedici ol ve hatâlarý görme!
Ey þu anda sevinç içerisinde olan insanoðlu! Sen gaflet uykusunda yatýyorsun. Sevinç ve neþeni devamlý kalýcý sanma. Bu rüyâ, þimdi sana neþe ve sürûr veren bir zamandýr. Sana cezâ, üzüntü ve sýkýntý veren zaman ise, uyanýnca gelecektir.
Ýstanbul´da yetiþen evliyâdan Beþir Aða (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin talebelerine göndermiþ olduðu mektubun bir bölümü þöyledir: "Ey enbiyâ ve evliyânýn sýrrýna âþýk olanlar ve buna kavuþmayý isteyenler! Nedir bu hâliniz? Sizler yalnýz istigfâr okuyup, Allahü teâlânýn sevgisini elde etmeye gayret gösterip, ilâhî tecellilere kavuþuyor musunuz? Ýþlerinizde, sözlerinizde dînin emirlerine uymanýzý isterim. Sakýn ha! Dînin emirlerine muhâlif olarak, kendi aklýnýza göre konuþmayýnýz. Dînin emirlerine uymakta aslâ ihmâlkârlýk göstermeyiniz. Zâhirinizi dînin emirlerine uymakta, bâtýnýnýzý Allah sevgisi nûru ile süslemeniz gerekir. Birbirinizle buluþtuðunuz zaman, birbirinize sevgi ve tevâzu gösteriniz. Birbirinizle dînin emirleri ve tasavvuf yolunun âdâbý gereðince fâideli þeyler konuþup, mâlâyânîden (boþ sözlerden) sakýnasýnýz. Yüz bin söz, bir pul kadar etmez. Söz, mânâyý bilmek ve bulmak içindir. Canýn kurtuluþu, mânâ iledir. Söz ile kurtuluþ olmaz.
Þimdi herbiriniz, yolumuzu candan tâkip edip, mânâya kavuþmak, nefs ve þeytanýn hîlesinden kurtulmak için, cenâb-ý Rabb-ül-âlemîne tam bir teveccüh ile teveccüh eyleyesiniz, yönelesiniz.
Mârifet sanýp, sattýðýnýz (sarfettiðiniz) sözlerden sakýnmanýz gerektiðini bilmelisiniz. Haramdan sakýnmalýsýnýz. Her kim dikkat etmeyip, dînin emrine uymayan bir iþ yaparsa bizden deðildir. Onun dilini kesmek lâzýmdýr."
Ýstanbul´da yetiþen velîlerden Beyzâde Mustafa Ahýskalý (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) bir gün kendisinden nasîhat isteyen bir talebesine þöyle buyurdu: "Ey kardeþim! Hayâtýn sona ermeden, kefene bürünmeden önce haramlardan uzaklaþ, takvâya sarýl. Ýnsaný lekeleyen þeyleri terk et. Farzlarý, vâcibleri ve sünnetleri yaparak kendini süsle. Hep Allahü teâlâ ile berâber ol. Allahü teâlâyý anmayý azýðýn yap. Düþman nefsinden ve arzu ettiðin dünyânýn süsünden sakýn. Allah adamlarý ile berâber ol. Onlarýn meclislerinde bulun ve yolunda ol. Sýkýntýdan kurtulursun. Bid´at- lere, dinde sonradan ortaya çýkarýlan þeylere yaklaþma. Dînin emirlerine yapýþ. Dünyânýn süsünü yaldýzýný dünyâyý isteyenlere býrak. Nefsini kötülüklerden koru. Allahü teâlâdan bir an gâfil olma. Böyle yaparsanýz kalb aynanýzýn yüzü lekesiz, tertemiz olur.
Mevleviyye yolunun büyüklerinden ve yüksek hâller sâhibi velî Bostan Çelebi (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri Uzun yýllar verdiði derslerle yüzlerce kýymetli talebe yetiþtirip, vefâtýna yakýn onlara þu nasîhat- larda bulundu:
"Halîfelerimize itâat ediniz. Onlarýn himmetleri ile dedelerimizin bereketlerine kavuþmaya çalýþýnýz. Onlar hakkýnda îtikâdýnýz ve inancýnýz temiz olsun. Muhâlefet edenlerin vesveselerinden sakýnýnýz. Mesnevî´nin iþâretlerini üstâddan, ehlinden öðreniniz. Vakitlerinizi Allahü teâlânýn beðendiði þeyleri elde etmeye çalýþmakla geçiriniz. Nefsin arzu ve isteklerinden sakýnýp, ibâdetleri yerine getirmekte gevþeklikten sakýnýnýz. Bunlardan geri durmayýnýz. Hallerinizi ve niyetlerinizi düzeltiniz. Ahlâkýnýzý güzelleþtiriniz. Böylece kýyâmet günü piþmân olmak durumu ile karþý karþýya kalmazsýnýz."
Ehl-i beytten ve meþhûr velîlerden Ýmâm-ý Câfer-i Sâdýk (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) hazretlerinin evine, bir gün Süfyân-ý Sevrî hazretleri gitti.
Süfyân-ý Sevrî; "Bana bir hadîs-i þerîf nakletmedikçe buradan ayrýlmayacaðým, ey Ýmâm! Senden nasihat alacak bir þey iþitip gideyim." dedi.
Câfer-i Sâdýk; "Çok sözün sana faydasý yoktur. Ben atalarýmdan rivâyetle Resûlullah´tan bildirilen þu üç þeyi sana anlatayým." dedi. Bu üç þey þudur:
Allahü teâlânýn nîmetine kavuþan ve bu nîmetin devamlý olmasýný isteyen kimse, Allah´a hamd ve þükrünü çoðaltsýn! Zîrâ Allahü teâlâ Kur´ân-ý kerîmde Ýbrâhim sûresi onuncu âyetinde meâlen; "Nîmetlerimin kýymetini bilir, emrettiðim gibi kullanýrsanýz, onlarý arttýrýrým. Kýymetini bilmez, bunlarý beðenmezseniz, elinizden alýr, þiddetli azâb ederim." buyurdu.
Bir kimse, rýzký azaldýðý zaman çok tövbe ve istigfâr etsin! Zîrâ Allahü teâlâ Nuh sûresinde tövbe ve istigfâr edenlerin, günâhlarýný baðýþlayacaðýný ve rýzýklarýný arttýracaðýný vâd ediyor.
Bir kimse sultandan veya herhangi þeyden sýkýntý görür ve bir belâya uðrarsa; "Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhil-aliyyil-azîm." desin!
Bunun üzerine Süfyân-ý Sevrî, Ýmâm-ý Câfer´in elini tuttu ve ona dedi ki: "Hepsi, bu üçü müdür?" Câfer-i Sâdýk; "Bunlarý iyi anla! Allahü teâlâya yemin ederek söylüyorum ki, bunlarý yaparsan çok ihsânlara, iyiliklere kavuþursun." buyurdu.
Yine buyurdular ki: "Beþ kimsenin sohbetinden, yâni beþ kimse ile berâber bulunmaktan sakýn: Birincisi, yalan söyleyenden sakýn. Çünkü ona dâimâ aldanýrsýn. Sana iyilik yapayým derken, kötülük yapar. Ýkincisi, cimriden sakýn. Üçüncüsü, ahmaktan yâni aklý az olandan sakýn. Çünkü en çok iþine yarýyacaðý zaman, seni býrakýr. Dördüncüsü, kötü kalbli kim- seden sakýn. Çünkü iþi bozulunca, seni harcar. Beþincisi, fâsýktan yâni günâh iþlemekten utanmayan kimseden sakýn! Çünkü, seni bir lokma ekmeðe satar."
"Bir mümin kardeþine âit hoþ olmayan bir iþ duyarsan, birden yetmiþe kadar özür kapýsýný araþtýr. Bulamazsan belki benim anlamadýðým bir özür kapýsý vardýr de ve kapa."
"Müslüman kardeþinizden mânâsýný anlamadýðýnýz bir söz duyarsanýz, iyiye yorunuz. Daha iyisi kâbil olmayacak kadar iyiye yorumlayýnýz. Anlayamamaktan dolayý kendinizi ayýplayýn."
"Bu dört þeyi, her þerefli kimsenin yapmasý gerekir. Yapmamasý ona yakýþmaz:
1. Bulunduðu meclise babasý gelirse ayaða kalkmak,
2. Misâfire hizmet etmek.
3. Yüz tâne hizmetçisi olsa, muhtâc olmadýðý zaman bineðine yardým istemeden binmek.
4. Ýlim öðrendiði hocasýna hizmet etmek."
"Sadaka vererek rýzkýnýzý çoðaltýnýz. Zekât vererek mallarýnýzý koruyunuz. Ýktisâd eden, tasarrufa riâyet eden aldanmaz. Tedbirli, düzenli yaþamak, geçimin yarýsýdýr. Ýnsanlarla iyi geçinmek, aklýn yarýsýdýr."
Câfer-i Sâdýk hazretlerinin oðlu Mûsâ Kâzým için olan nasîhatý pek meþhûrdur. Oðluna buyurdu ki: "Ey oðlum, kendi rýzkýna râzý ol! Kendi rýzkýna râzý olan, kimseye muhtâc olmaz. Gözü baþkasýnýn malýnda olan, fakir olarak ölür. Allahü teâlânýn taksim ettiði rýzka râzý olmayan, O´nu kazâ ve kaderinde, dilediðini yaratmakta töhmet altýnda tutmuþtur. Kendi kusurlarýný küçük gören, baþkasýnýnkilerini büyütmüþ olur. Her zaman kendi kusurlarýný büyük gör. Baþkasýnýn gizli bir þeyini açýða vuranýn, evindeki gizli þeyler herkesçe bilinir. Kardeþi için kuyu kazan, o kuyuya kendisi düþer. Ahmaklar arasýnda bulunan horlanýr, âlimler arasýnda bulunan hürmet görür.
"Ey oðlum, insanlara kýzmaktan çok sakýn, yoksa sana da kýzarlar. Boþ iþ ve söze karýþmaktan sakýn, sonra aþaðýlanýrsýn."
"Ey oðlum, lehinde veya aleyhinde de olsa, hakký, doðruyu söyle! Böyle yaparsan herkes seninle istiþâre eder danýþýr, fikrini alýr."
"Ey oðlum, arkadaþlýk yaptýðýn, ziyâretine gittiðin kimse, iyi ahlâk sâhibi olsun, kötü ahlâký olanlarla arkadaþlýk etme, onlarla görüþme! Çünkü onlar, suyu olmayan çöl, dallarý yeþermeyen aðaç, ot bitmeyen topraktýrlar."
"Ey oðlum, Allahü teâlânýn kitâbýný okuyucu, iyilikleri emredici, kötülüðü nehyedici, sana gelmeyene sen gidici, seninle konuþmayanla konuþucu ol! Ýsteyene ver. Gýybetten, koðuculuktan sakýn. Çünkü söz taþýmak, insanlarýn kalbinde düþmanlýðý arttýrýr. Ýnsanlarýn ayýplarýný görme, insanlarýn ayýplarýný gören, onlarýn hedefi olur."
Ýstanbul´da yetiþen meþhûr velîlerden Cemâleddîn Mahmûd Hulvî (rahmetullahi teâlâ aleyh) evliyânýn meþhurlarýndan olan âlimlerden naklederek buyurdu ki: "Dünyâda oruç tut. Ölüm geldiðinde bayram sevinci içinde ol. Dilini tut, koru. Lüzumsuz þeylerden sakýn. Dünyâya mey- letme. Âhirete götüreceðin þeyler ölçüsünde dünyâ ile ilgilen."
Evliyânýn büyüklerinden Cüneyd-i Baðdâdî (rahmetullahi teâlâ a- leyh) hazretlerinin yanýna birisi gelip; "Bana nasîhat et." deyince; "Kim sana Allah yolunu gösterirse, onunla berâber ol ve kim sana dünyâ yolunu gösterirse ondan uzak dur." buyurdular.
Son devir velîlerinden Dârendeli Muhammed Hilmi Efendi (rahme- tullahi teâlâ aleyh) bir vâzýnda insanlara þöyle nasîhat etti: "Allahü teâ- lâyý, farzlarý, haramlarý, namazla alâkalý meseleleri bilmeyen, gerçek mü- min olamaz. Demek ki mümin câhil olmaz. Bildiði ile amel etmeyen câhil demektir. Bildiðiyle amel edene cenâb-ý Allah bilmediðini öðretir. Nitekim hadîs-i þerîfte de; "Bildiðiyle amel eden kimseye Allahü teâlâ bilmediðini öðretir." buyruldu. Ýlmi ile amel etmeyen ve ilmini dünyâ kazancýna vâsýta kýlan âlimden kendi hâlinde bir câhil çok hayýrlýdýr. Akýllý olana bu kadar söz yetiþir".
Evliyânýn büyüklerinden Dâvûd-i Tâî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine, Ýbn-i Semmâk hazretleri gelip; "Bana nasîhat et." dedi. O da; "Öyle gayret et ki, Allahü teâlâ seni yasak ettiði yerde görmesin, emrettiði yerden de ayrýlmýþ bulmasýn. Allahü teâlâdan hayâ et ki, senin O´na yakýn olduðunu ve senin üzerindeki kudretini göz önüne getiresin. Dünyâya karþý oruçlu ol ki, iftarýn ölüm olsun, insanlardan, aslandan kaçar gibi kaç, fakat cemâatla namazý terk etme ve sünnetten ayrýlma." buyurdu.
Birisi kendisinden nasîhat isteyince; "Dünyâ için, dünyâda ne kadar kalacaksan, o kadar; âhiret için, âhirette ne kadar kalacaksan o kadar çalýþ." dedi.
Akrabâlarýndan birisi: "Akrabâyýz. Bana nasîhat verip vasiyet ediniz." dedi. Dâvûd-i Tâî hazretleri aðlamaya baþladý. Bir müddet sonra kendisinde konuþacak hâl buldu ve; "Gece ve gündüz, yolculukta bir konak yeri gibidir. Dünyâ ile âhiretin arasý bu kadardýr. Dünyâdan, âhirete mutlaka gideceðimize göre oraya hazýrlanmak lâzým. Çünkü yolculuðun bitmesi yakýn, ecelin gelmesi de ondan daha aceledir. Ben bunlarý sana söylüyorum, fakat bu nasîhata, senden çok, benim ihtiyâcým vardýr." dedi. Nasîhat isteyen birisine; "Ölmüþ olanlar seni bekliyor." dedi.
Kûfe´de bir cenâze vardý. Dâvûd-i Tâî hazretleri de oradaydý. Kabristana mevtâyý defnettikten sonra, oradaki insanlar Dâvûd-i Tâî´nin etrâfýna toplandýlar. "Bize biraz nasîhat eder misiniz?" dediler. O da "Kim ki, Allahü teâlânýn vâd ettiðinden korkarsa arzularýna çabuk kavuþur. Kimin arzularý çoksa, ona bütün azaplar yakýndýr. Ey kardeþlerim, en büyük sermâye, Allahü teâlânýn râzý olduðu bir iþ ile meþgûl olmaktýr. Kabirdekiler, kýyâmet kopunca kabir azâbý kalkacaðý için, kýyâmetin çabuk gelmesini beklerler. Dünyâdakiler ise; kabirdekilerin piþmanlýklarýný bilmedikleri için hep günah iþlerler. Halbuki onlar da ölünce, dünyâda iken neden çok ibâdet yapmadýk, diyerek piþman olacaklar." dedi.
Rebî´i Vâsýtî hazretleri, Dâvûd-i Tâî hazretlerine seslenerek; "Bana nasîhat eyle." dedi. O da; "Dünyâ hayâtýnda oruçlu gibi ol. Ölüm geldiðinde bayram sevinci içinde, halktan yýrtýcý hayvandan kaçar gibi kaçýp kendini mesûd kýl. Dilini koru. Lüzumsuz þeylerden kaçýn. Dünyâ ile çok az ilgilen. Âhirete götüreceðin þeyler nisbetinde dünyâ ile ilgilen." buyurdu.
Büyük velîlerden Ebû Hafs Haddâd en-Niþâbûrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri hacca gitmiþti. Dönüþünde, Cüneyd-i Baðdâdî´nin talebeleri karþýlayýnca, onlara; "Yol hediyem þu sözümdür: Eðer bir arkadaþýnýz size saygýsýzlýk ederse, onu özür dilemeye teþvik edin! Fakat siz, onun dilediðinden çok özür dileyin. Eðer kýrgýnlýk gitmemiþse ve hakkýn da kendi tarafýnýzda olduðuna kanâat getirirseniz, yine arkadaþýnýzý en güzel bir þekilde özür dilemeye teþvik edin ve siz de özür dileyin! Kýrk gün buna devâm edin! Yine kýrgýnlýk gitmezse, o zaman kendinize þöyle deyin: "Ey ahmak nefs! Ne inatçý, ne bencil, ne vurdumduymaz, ne e- depsizsin. Sende azýcýk mertlikten eser yok. Kýrk gün arkadaþýn senden özür diledi de özrünü kabûl etmedin. Ben senden el etek çektim, sen bilirsin, nasýl istiyorsan öyle ol!" buyurdu.
Hindistan´ýn büyük velîlerinden Ebü´l-Hayr Fârûkî (rahmetullahi teâlâ aleyh) Delâil-i Hayrât´ýn baþýna þu tavsiyeleri yazdý: "Havanýn aðarmaya baþlamasýndan bir saat önce olan teheccüt, seher vaktinde uyanýk olup, birkaç rekat namaz kýlmalýdýr. Sonra bir müddet Allahü teâlâyý zikretmeli, havanýn aðarmaya baþladýðý vakitte ise sabah namazýný kýlmalýdýr. Bundan sonra Ýmâm-ý Rabbânî hazretlerinin Mektûbât´ýný, Mevlânâ Celâled- dîn-i Rûmî´nin Mesnevî´sini, Ýmâm-ý Gazâlî hazretlerinin Ýhyâu Ulûmid- dîn´ini, Molla Câmî´nin Nefehât´ýný ve Ýmâm-ý Birgivî´nin Tarîkat-ý Muham- mediye´sini mütâlaa etmelidir. Yemek yedikten sonra bir müddet kaylule yapmalýdýr. Sonra bir mikdâr zikirle meþgul olmalý ve her gün en az altý sahife Kur´ân-ý kerîm okumalýdýr. Her talebe planlý ve proðramlý bir þekilde bu iþleri zevkle yerine getirmelidir."
Ebü´l-Hayr hazretleri sohbetlerinde sýk sýk þöyle nasihat ederdi: "Din bilgisini öðreniniz. Geliþ-gidiþlerinizde, oturup kalkmalarýnýzda, kýsaca her vakit, kalbinizi Allahü teâlâyý anmak ve hatýrlamakla meþgul ediniz. Böylece dâimâ Allahü teâlâyý anma ve hatýrlama hâli, melekesi hâsýl olur."
"Tâatler, ibâdetler için çok gayretli olunuz. Kýymetli ömür sermâyesini zâyi etmeyiniz. Sýkýntý ve kederden kendinizi uzak tutunuz. Gýybetten ve yalan söylemekten çok sakýnýnýz. Kötü huylardan sakýnmakta çok gayret ediniz."
"Hocasýnýn huzûrunda saða sola bakan, kalben hazýr bulunmayan edepsizlik etmiþ olur. Nefislerinin esiri olanlar ölüdürler. Kalb ehli ise diridirler. Ey Allah´ýn kulu! Ýnsanlara karþý mütevâzî ol. Kibirli ve inâd olma. Halka tevâzû ederek, baþýný önüne eð. Fakir kimse gibi yürü. Emir gibi, ihtiþamlý yürüme. Din büyüklerine hizmet et. Dünyâda nefsi ölen bir daha ölmez. Seher vakti kalkýp namaz kýlmakla, Kur´ân-ý kerîm ve istiðfâr okumakla meþgul olanlara ne mutlu. Zikirlerin en üstünü "Lâ ilâhe illallah" söylemektir.
"Ey aziz! Fýrsat ganîmettir. Hadîs-i þerîfte; "Sonra yaparým diyenler helâk oldu." buyruldu.
Ynt: Nasihat By: armi Date: 31 Ocak 2010, 16:14:57
"Uzun emel, uzun arzular ile kýymetli vaktinizi zâyi etmeyiniz. Kötü düþüncelerden kalbinizi uzak tutunuz. Vesveselerden, boþ düþüncelerden zihninizi temizleyiniz. Her gün belli bir vakitte Kur´ân-ý kerîm okuyunuz. Ýyilerin yolu budur. Dünyâ gam ve kederinde kalmak, eline dünyâlýk geçmedi diye üzülmek, akýllýlarýn iþi deðildir. Dünyâlýk için üzülmekten ele ne geçer? Zamâný iyi iþlerde harcamak gerekir. Ticâret ve zirâat iyi iþlerdendir. Ýhlâsla Allahü teâlâyý anmak en büyük nîmettir."
Buyurdular ki: "Her söylediðinizi kalp huzûru ile ihlâsla, Allahü teâlâ için söyleyiniz. Gafletten, Allahü teâlâyý unutmaktan, kötü ve bozuk ahlâktan uzak durunuz."
"Yabancý kadýn, bid´at sâhibi ve fâsýkla berâber olmaktan çok sakýnýn."
"Mânevî perdelerin, kalp gözünün açýlmasý, herkese nasîb olmaz. Allahü teâlâ bunu dilediðine ihsân eder. Allahü teâlânýn lütuf ve ihsânýna kavuþmadýkça, bu saâdet, pazu kuvveti ile ele geçmez."
"Bir kimse ihlâsla, her þeyi Allahü teâlânýn rýzâsý için yapmakla, ona saâdet kapýlarý açýlýr. Bir zât, okuma-yazma bilmezdi. Fakat Allahü teâ- lâya ve Resûlullah efendimize o kadar âþýk idi ki, bu hâli bütün bedenine sirâyet etmiþti. Okuma-yazmasý olmadýðý için Kur´ân-ý kerîmi okuyamaz- dý, ancak Kur´ân-ý kerîme olan sevgisinden kýbleye doðru oturur, Kur´ân-ý kerîmi bir rahle üzerine koyar, her satýrý parmaðý ile okuyormuþ gibi tâkib ederdi. Sonra sevgi ve ihlâsla; "Allah´ým! Ne hoþ buyuruyorsun." derdi. Her gün belli vakitlerde öyle Kur´ân-ý kerîmle meþgul olurdu. Bir müddet sonra kendisinde yüksek haller meydana geldi ve murâdýna kavuþtu."
"Ey oðlum! Temennîleri býrak. Gece-gündüz dünyâ malý toplar, amel yapmazsan, hiçbir isteðine kavuþamazsýn. Yalnýz yaptýklarýnýn meyvesini bulursun. Gece gündüz dünyâ için çalýþýrsýn, sonra da dindârlarýn kavuþtuðu derecelere kavuþmayý beklersin. Ne kadar uzak. Ýþin sonunda kurtuluþ, sizin temennî ve arzûlarýnýza baðlý deðildir. Bilakis îmân ve amele baðlýdýr. Kötü amel yapan herkes onun cezâsýný görür. Hiç kimsenin Allahü teâlâdan baþka hakîkî yardýmcýsý yoktur. Îmân edip, iyi amel iþleyenler Cennet´e girerler. Büyüklerimiz; Allahü teâlâdan ve sevdiklerinden baþkasýna tutulmuþ olandan ne hayýr beklenir." Buyurmuþlardýr.
Osmanlýlarýn kuruluþ devrinde Bursa´da yaþayan büyük velî Emîr Sultan (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine, babasýnýn sýk sýk verdiði nasîhatlardan biri þöyle idi: "Ey oðlum! Peygamber efendimizi, babandan, anandan daha fazla sevmelisin. Soyunla öðünmemelisin, aðzýndan hiç yalan çýkmamalý. Her günü ömrünün son günüymüþ gibi tamamlamaya çalýþmalýsýn. Ýlim öðrenmekte aslâ erinip üþenmemelisin. Ak sakallý da olsan, düþmanla cihâdý býrakmamalýsýn. Selâm vermeden hiç bir topluluða girmemelisin. Nikâhsýz bir kadýnla oturmamalýsýn. Kur´ân-ý kerîm rehberin, hadîs-i þerîfler ise yol göstericin olacaktýr.
Ey oðlum! Hayat her yönü ile senin için bir mekteptir. Hayýra koþ, kötülükten kaç. En büyük silâhýn, Allahü teâlâya ettiðin duândýr. Bunu aslâ unutma!"
Evliyânýn büyüklerinden Hâtim-i Esam (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Dilinle doðru söylemeye ve gözünle (haramdan sakýnýp, âleme) ibret nazarý ile bakmaya dikkat et! Allahü teâlâya sýðýnarak kendine sâhib ol."
Yine buyurdular ki "Eðer sizde þu üç þey varsa ne âlâ! Þâyet bu üç þey sizde yoksa, hâliniz harap, çâresiz Cehennem´de yanarsýnýz. Birincisi, elinizden kaçmýþ olan geçmiþ günlerinizin hasreti içinde olmayýnýz. Çünkü geçmiþ günlerinizde yapmýþ olduðunuz ibâdetlere ne ilâvede bulunabilirsiniz, ne de günahlar için bir bahâne ve mâzeret bulabilirsiniz. Þâyet bugün geçmiþ günleriniz için mâzeret aramakla meþgûl olursanýz bugünün hakkýný ne zaman ödeyeceksiniz. Bugün dünü düþünmek dünü zâyi etmek olmaz mý? Ýkincisi; bu günü ganîmet bilip çalýþmak mümkün olduðu kadar tâat ve ibâdet yapmak, haksýzlýk yapýlmýþ olan hasýmlarý hoþnut etmek. Üçüncüsü; acabâ yarýn kurtulacak mýyým yoksa mahv mý olacaðým diye korkup endiþelenmek."
"Þu üç halde kendine dikkat etmeyi vazîfe bil: Bir iþ yaptýðýnda Allahü teâlânýn seni gördüðünü aklýndan çýkarma. Bir þey söylediðin zaman, Allahü teâlânýn duyduðunu hiç unutma. Sükût ettiðin zaman da Allahü teâlânýn senin halini ve nasýl sükût ettiðini bildiðini dâimâ hatýrýnda tut."
Meþhur velîlerden Huzeyfetü´l-Mer´âþî (rahmetullahi teâlâ aleyh) Abdullah bin Hubeyk´e buyurdular ki: "Dört husûsa yâni gözüne, diline, kalbine ve nefsinin isteklerine dikkat et. Gözün ile harama bakma, kalbinde olandan baþka bir þeyi konuþma. Kalbinde müslümanlara karþý kin, hased gibi kötü hisler bulundurma. Nefsinin hevâsýna yâni isteklerine uyma."
Ýbn-i Ebi´d-Derdâ rahmetullahi aleyh, Huzeyfetü´l-Mer´âþî´ye gelerek; "Bana nasîhat et." dedi. Huzeyfetü´l-Mer´âþî buyurdu ki: "Yediðin lokmanýn nereden geldiðine dikkat et. Nefsinin isteklerine uyarak Ýslâmiyetin ruhsat, kolaylýk taraflarýný sana tavsiye eden kimseyle oturma. Eðer Allahü teâlâya gizli olarak ibâdet edersen, istesen de, istemesen de kalbin düzelir."
Hindistan´da yetiþen en büyük velî, âlim müceddid ve müctehid Ýmâm-ý Rabbânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri buyurdular ki: Her ibâdeti seve seve yapmalý. Kul hakkýna dokunmamaða, hakký olanlara hakkýný ödemeðe titizlikle çalýþmalýdýr.
Yine buyurdular ki: Gençlik çaðýnýn kýymetini biliniz! Bu kýymetli günlerinizde, Ýslâmiyet bilgilerini öðreniniz ve bu bilgilere uygun yaþayýnýz! Kýymetli ömrünüzü faydasýz, boþ þeyler arkasýnda, oyun ve eðlence ile geçirmemek için uyanýk olunuz.
Câhillerin, büyüklere dil uzatmalarýna sebeb olmayýnýz! Her iþinizin Ýslâmiyete uygun olmasý için, Allahü teâlâya yalvarýnýz.
Geçici lezzetlere, çabuk biten, tükenen dünyâlýklara aldanmamalýdýr.
Ýhsân sâhibinin kapýsý çalýnýnca açýlýr.
Çin, Hindistan, Ýran ve Anadolu´da Ýslâmiyetin yayýlmasýnda büyük hizmeti geçen âlim ve mücâhid velî olan Ebû Ýshâk Kâzerûnî (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) hazretleri gerek seferde gerek sulh zamânýnda insan- lara vâz ve nasîhat ederek onlarýn dünyâda ve âhirette saâdete, kurtu- luþa ermesi için çalýþýr ve talebelerine nasîhat ederek buyurdu ki:
"Ey kardeþlerim! Size dört nasîhatým vardýr. Mutlaka tutunuz. Yerime kimi vekil kýldý isem ona hürmetkâr olup, itâat ediniz. Kur´ân-ý kerîm öðrenip, okumaya devâm ederek emir ve yasaklarýný gözetiniz. Bir misâfir geldiðinde evinizde aðýrlayýp, hemen ne var ise hazýrlayýp ikrâm ve hizmet ediniz. Birbirinizle dost olunuz. Birbirinizle muhabbetli olunuz. Sakýn düþmanlýk edip nifâka sürüklenmeyiniz. Birbirinizden uzak düþer parçalanýrsýnýz."
"Bu iki parmaðýmýn yanyana durmasý gibi îmân ve muhabbet birliktedir. Allahü teâlânýn rýzâsý için her ikisi de mutlaka lâzýmdýr. Muhabbetin þartlarýna son derece dikkat ediniz. Din kardeþlerinizi seviniz. Yakýndayken de, gýyâbýnda da seviniz, seviþiniz."
"Alahü teâlânýn emirlerini yerine getirip yasaklarýndan sakýnmayý ganîmet biliniz."
Tebe-i tâbiînin büyüklerinden, fýkýh, hadîs âlimi ve velîlerden Süfyân bin Uyeyne (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinden birisi nasîhat istedi. Ona; "Kendini baþkalarýndan üstün görmekten ve haksýz olarak baþkasýnýn bir kuruþ da olsa hakkýný almaktan çok sakýn. Allahü teâlâya hesap vereceðini, O´nun büyüklüðünü düþün. Kendini üstün görüp kibirlenenleri Allahü teâlâ alçaltýr. Baþkalarýnýn malýný haksýz yere alan da fakir ve zelîl olur."
Irak´ta yetiþen büyük velîlerinden Þeyh Mustafa bin Ebû Bekr (rah- metullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin sözleri, kalplere huþû ve Peygamber efendimizin sevgisini hâsýl eder, îmâný kuvvetlendirirdi. Talebelerine þöyle nasîhat ederdi: "Ýyi bir müslüman, kitaba (Kur´ân-ý kerîme) ve sünnete yapýþmalý; görünen ve görünmeyen günahlardan sakýnmalý; nefsi kibir, gösteriþ, kendini ve yaptýklarýný beðenmek, kin, kýskançlýk gibi mânevî kirlerden temizlemeli; güzel ahlâk sâhibi olmalý, Allahü teâlâyý yalvararak ve gizli olarak zikretmeli; dünyâ ve âhiret iþlerinde ihlâslý olmalý; ne yaparsa Allahü teâlâ için yapmalý, Allahü teâlâyý ve Resûlullah efendimizi sevmeli, insanlara iyi muâmele etmeli, ibâdetlerini sâdece Allah rýzâsý için yapmalý, O´ndan yardým istemeli ve rahmetinden ümit etmelidir."
Son asýr Anadolu velîlerinden Þeyh Seydâ (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Dil ve kalbin bozukluðuna sebep olan cehâleti terk ederek ilim ile meþgûl olunuz. Takvâ (haramlardan sakýnma) ile bu ilminizi aydýnlatarak ay ve güneþ gibi parlayýnýz. Ýlmin zamaný ve erbâbý geçmiþtir demeyiniz. Ýlmi sâlih amellerle tamamlarsanýz elde ettiðiniz nurla þark ve garbý aydýnlatýrsýnýz. Nerede altýn sâhipleri! Nerede altýn ve gümüþü toplayanlar. Onlarýn hepsi gittiler. Nerede dünyâ malý için çalýþýp çabalayanlar? Ey kardeþlerim gözlerinizi açýp ibretle bakýnýz! Altýn gümüþ toplamak ve dünyâ malý elde etmek için didinenler, yanaklarý çürüten topraða girdiler. Nerede seslerini yükseltenler ve hak dâvâ uðruna kan akýtanlar? Ay ve güneþ gibi safâda bulunanlar. Nerede gece gündüz çalýþýp süslü köþkler yapanlar. Nerede onlar! Hiç bir göz onlarý görmüyor. Onlar tamamiyle öldüler.
Sevgili kardeþlerim ibretle bakýnýz ve hüsrandan kendinizi kurtarýnýz. Size hak nasihati bildirenleri can kulaðýyla dinleyiniz. Tâ ki gözleriniz doysun.
Meþhûr velîlerden fýkýh, tefsîr, hadîs, kýrâat, lügat ve nahiv âlimi Takýyyüddîn Sübkî (rahmetullahi teâlâ aleyh) oðluna þöyle nasîhat etti: ?Ey oðul! Vaktini boþ yere geçirsen bile, seher vaktinde uyanýk olup, ibâdet ve tâatla meþgûl olmayý kendine âdet edin. Seher vaktinde uyuyan kimseye çok çok yazýk!?
Takýyyüddîn Sübkî?nin büyük oðlu Ebû Bekr Muhammed için nasihat olarak söylediði þiirin tercümesi þöyledir: ?Ey oðul! Sana yapacaðým nasîhatimi ihmâl etme. Sözüme iyi kulak ver. Bu nasîhatim, sana rehber o- lur. Allahü teâlânýn kitâbý Kur?ân-ý kerîmi ve sahîh olan hadîs-i þerîfleri ezberle, usûl-i fýkhý çok iyi bil. O, senin saðlam ve doðru konuþmaný sað- lar. Nahiv ilmini öðren. Bu, anlayýþýný arttýrýr. Zâhirî ilimlerde, Ýmâm-ý A´- zam, Ýmâm-ý Þâfiî, Ýmâm-ý Mâlik ve Ýmâm-ý Ahmed?in, tasavvufta Cüney- d-i Baðdâdî?nin talebelerine ve onlara tâbi olanlara uy. Her iþinde Resûl-i ekremin sünnet-i seniyyesine uyarak saâdete kavuþ. Ýlimde Allahü teâ- lânýn rýzâsýný gözet, sâlihlerin yoluna kavuþursun. Allahü teâlâdan kork, emrettiklerini yap, yasak kýldýðý þeyleri yapma! Dünyâya raðbet etme. Baþýna gelen belâ ve musîbetleri; kulluk vazifelerini yerine getirerek, yalvarýp yakararak Allahü teâlâya arz et. Belâ ve musîbetlere karþý sabýrlý ol. Sana ihsân ettiði nîmetlere karþý, Allahü teâlâya þükret ve hamdet. Doðru ve samîmî olarak verâdan ayrýlma, þüphelilerden uzak kal. Rab- bine itâat et. O?na secde eyle, ilim öðrenmekte çok gayretli ol. Diline de sâhib ol.?
Tâbiîn devrinde yetiþen büyük âlim ve velî Vehb bin Münebbih (rah- metullahi teâlâ aleyh buyurdular ki: Ey Atâ! Sultanlarýn kapýlarýndan uzak dur. Çünkü, onlarýn kapýlarýnda fitneler vardýr. Onlardan belki dünyâlýða kavuþursun fakat, diðer taraftan dîninden çok þeyler fedâ eder, kaybe- dersin. Dünyâdan yetecek mikdarla yetinmeyen kimseye, hiçbir þey kâfi gelmez. Ancak, sonunda bir avuç toprak onu doyurur."
Yine buyurdular ki: "Size üç þeyden sakýnmanýzý tavsiye ederim, nefsinizin arzu ve isteklerine uymaktan, kötü arkadaþtan bir de ucubdan (kendini beðenmekten)."
"Baþkasýnýnkinden önce kendi ayýbýna bakanlara, gerçekten tevâzu gösterenlere ne mutlu! Helâl olan malýndan fakirlere sadaka ver. Ýlim, hilm, yumuþaklýk ve hikmet ehli ile otur ve sohbet et."
Emevî halîfelerinden Süleymân bin Abdülmelik, Mescid-i haramda iken, ona üzerinde yazý bulunan bir taþ getirdiler. Bunun üzerine, onu okuyacak birisinin çaðýrýlmasýný istedi. Vehb bin Münebbih´i getirip, okuttular. Taþta þu yazý vardý: Ey Âdemoðlu! Sen, eðer ecelinin devamlý yaklaþmakta olduðunu iyi bilseydin, uzun emel sâhibi olmaktan vazgeçer, sâlih amellerini artýrýp, çoðaltmaya bakar, dünyâya düþkünlüðünü býrakýrdýn. Þüphesiz sana yarýn nedâmet ve piþmanlýk gelecektir. Çoluk çocuðun ve en yakýn hizmetçilerin seni topraða teslim edecekler. Sonra da ayrýlýp gidecekler. Artýk dünyâya dönüþün olmayacak. Amellerinle baþbaþa kalacaksýn. Ýyi amellerini artýrma imkâný bulamayacaksýn. Ýyi amel yapýp, kabre gelmiþsen ne mutlu sana! Günahlarla yüklü gelmiþsen, yazýk sana! Öyleyse kýyâmet günü için þimdiden hazýrlýk yap. Piþman olmadan önce, tedbirini al!"
"Ey oðul! Allahü teâlâya ibâdeti ihlâsla, sýrf O´nun için yap. Kim bir iyilik yapar, Allahü teâlâ için onu gizlerse, yaptýðý bu iyilik zâyi olmaz."
Peygamber efendimiz zamânýnda yaþamýþ büyük velî Veysel Karânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinden vasiyet ve nasihat isteyen Harem bin Hayyan?a; Buyurdular ki: ?Yattýðýn zaman ölümü yastýðýnýn altýnda bil. Kalkýnca da karþýnda bulundur. Günahýn küçüklüðüne deðil, onunla âsî olmaklýðýnýn büyüklüðüne bak! Günâhý küçük tutarsan, onu yasak eden Rabbini küçük tutmuþ olursun. Onu büyük tutarsan, Rabbini büyük tutmuþ olursun.? dedi. Nereye yerleþmemi tavsiye edersin? dedim. ?Þam?a? dedi. Orada geçim nasýldýr. dedim. ?Þüphenin aðýr bastýðý þu kalbe yazýklar olsun, nasihat kabul etmez.? dedi. Bana bir tavsiyede daha bulun? dedim. ?Ey Hayyân?ýn oðlu! Baban öldü, Âdem aleyhisse- lâm, Dâvûd aleyhisselâm, Muhammed Resûlullah öldüler. Halîfesi Ebû Bekir öldü. Kardeþim Ömer öldü. Ah Ömer!.. Ah Ömer!..? dedi. Allah sana rahmet eylesin, hazret-i Ömer ölmemiþtir dedim. ?Allahü teâlâ, onun öldüðünü bana bildirdi.? dedi. Salevât okuyup, kýsa bir duâdan sonra þu vasiyeti yaptý: ?Ben ve sen, ölülerdeniz. Allah?ýn kitabýný ve onda bildirilen sýrât-ý mustakîmi, doðru yolu elden býrakma ve ölümü bir an unutma! Kavmine ve akrabâna varýnca onlara nasihat et ve Allah?ýn kullarýna öðüt vermekten geri durma. Ehl-i sünnete uymaktan bir adým ayrýlma ki, dînini kayýp edersin de haberin olmaz ve Cehennem?e düþersin.? Birkaç duâ daha etti, sonra; ?Git Harem bin Hayyan, bir daha ne sen beni gör, ne de ben seni! Beni duâ ile hatýrla, ben de seni duâ ile anarým. Sen bu taraftan git, ben de þu taraftan gideyim.? dedi. Bir zaman onunla gitmek istedim. Býrakmadý. Gitti, aðlýyordu. Ben de aðladým. Ardýndan baktým durdum. Gözden kayboluncaya, þehre girinceye kadar baktým. Hâlâ ondan bir haber alamadým.
Büyük velîlerden Yahyâ bin Muâz-ý Râzî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: ?Gâfillerden, câhillerden ve yaltakçýlardan uzak dur.?
?Dünyâya aldanmaktan çok sakýnýnýz. Burasý, yolcu konaðý gibi geçicidir. Bugün buradayýz. Belki yarýn, belki daha önce göç edeceðiz. Burada bir an evvel azýðýmýzý tamamlayalým. O kadar çabuk olalým ki, konuþmaya vaktimiz kalmasýn. Konuþmayý âhirete býrakalým.?
Tebe-i tâbiînin büyüklerinden, hadîs, fýkýh ve kýrâat âlimi, velî Yûsuf bin Esbât (rahmetullahi teâlâ aley) Huzeyfet-ül-Mer?aþî?ye yazdýðý bir mektûbunda þöyle nasîhat etti: ?Allah?tan korkup takvâ üzere ol. Haramlardan sakýn. Öðrendiðin ilimle amel et. Kendi hâlinle meþgûl olup, her an Allahü teâlâyý hatýrla, ama bu hâlini Allahü teâlâdan baþka kimse bilmesin. Her canlýnýn mutlaka tadacaðý ve kimsenin çâre bulamadýðý ölüme þimdiden hazýrlýklý ol. Çünkü ölüm geldikten sonra artýk âh etmekten, piþman olmakdan baþka bir þey yoktur. Vesselâm.?
Bir gün etrafýndaki gençlere; ?Ey gençler! Fýrsatý ganimet biliniz. Sizlere hastalýk ve ihtiyarlýk gelmeden önce sýhhatinizin kýymetini biliniz. Allahü teâlânýn ihsâný olan bu zamaný, Allahü teâlâya ibâdette kullanýn. Ben þimdi yaþlandým. Sýhhatim gitti. Onun için namazýmýn rükû ve secdelerini âdâbýna uygun yapamýyorum. Çünkü bunlarý tam yapabilmek için uygun olan gençlik ve sýhhat, artýk benden uzaklaþtý. Namazýnýn rükû ve secdelerini tam yapýp bütün edeblerine riâyet eden kimselere imreniyor, onlar gibi olmak istiyorum.?
?Ben Kur?ân-ý kerîmin hükümlerine uygun amel edemediðim için çok korkuyorum. Hattâ Kur?ân-ý kerîm okurken azâb âyetlerine gelince korkum o kadar artýyor ki, devam edecek hâlim kalmýyor. Bu sebeple her gün yetmiþ kerre tövbe, istigfâr ediyorum? buyurdu.
Osmanlý âlim ve velîlerinden Ziyâeddîn Nurþînî (rahmetullahi teâlâ aleyh) Nurþin ve civârýnda bulunduðu sýrada insanlara vâz ve nasîhat ederek Ýslâmiyetin emir ve yasaklarýný anlatmaktan geri kalmadý. Talebelerine ve sevenlerine hitab ederek buyurdu ki: ?Allahü teâlâya ibâdet edip O?ndan korkunuz. O?nun râzý olmadýðý zâhir ve bâtýndaki þeylerden korunmaya, mühim þeylerden ve tâatlardan olan Allah?ýn emir ve yasaklarýný halka duyurmaya sýkýca sarýlýn.
Fakat ilk önce bir an dahi olsa bedenden ayrýlmayan nefs-i emmâ- reye Allahü teâlânýn emir ve yasaklarýný bildirmelidir. Çünkü Allahü teâ- lânýn nefsin þerrinden koruduðu kimseler bile nefs-i emmârenin þerriyle karþý karþýyadýr. Zîrâ nefs-i emmâre, sâhibine günâhlarý tâat þeklinde gösterir. Bal içine zehir katar. Öyleyse sâhibine bir þeyi yapmayý veya yapmamayý içinden geçirdiðinde, insanýn onu þerîat ölçüsüyle ölçmesi lâzýmdýr. Doðru ise güzel, deðilse onu kýnayýp, Ýslâmiyetin emri doðrul- tusuna çevirmesi gerekir.
Nefse yapýlan bu tebliðden sonra, insanlara Allahü teâlânýn emrey- lediði þeyleri yapýp, yasak ettiði þeylerden kendilerini korumak için olma- lýdýr. Ancak teblið eden kimse bunda da dikkat edip kendini gizli kalp hastalýklarýndan korumalýdýr. Bununla kendine nasîhat etmeyi irâde et- melidir. Hattâ halka sohbet ettiði vakitte bile, kendi nefsinden baþka bir þeye hitâb etmemelidir. Yoksa sohbeti kalplere tesir etmez.
Yine teblið eden kimse, aldatýcý, hîlekâr dünyâ hakkýnda korku üzere bulunmalýdýr. Çünkü dünyâ insanlara gelinler gibi süslenir. Lâkin Allahü teâlânýn sevdiði olgun bir velîden rûhânî bir imdât almýþ kimseden baþkasý onun çirkinliðini anlayamaz.
Bu zamanda halka yapýlacak sohbet, insanlarý dünyâdan soðutmaktýr. Umulur ki böylece âhiret iþleri tatlý gelir. Çünkü dünyâ ile âhiret iki ku- ma kadýna benzer. Birisi râzý olunca, diðeri darýlýr. Allahü teâlâ bizi ve si- zi kendi muhabbetine, Resûlünün muhabbetine muvaffak eylesin. Âmin.?
Tâbiîn devri evliyâsýndan Abdullah bin Dînar (rahmetullahi teâlâ aleyh) ahlâkça Tâbiînin en ileri gelenlerinden idi. Ebû Hamza bir gün kendisine; "Allahü teâlâya yaklaþmak nasýl olur?" diyerek nasîhat isteyince; "Ýnsanlardan uzak ve yalnýz olduðunda kýsaca her zaman Allah´tan kork. Beþ vakit namazýný cemâatle kýl. Yönünü harama çevirme, böylece, Allahü teâlâya yaklaþanlardan ol." buyurmuþtur.
Abdullah bin Dînar bir sohbetinde talebelerine ve sevdiklerine buyurdu ki: Lokman Hakim oðluna þöyle dedi: "Ey oðul! Ateþ gelirken ondan nasýl emin olunur? Dünyadan ayrýlmak muhakkak iken, ona nasýl meyledilir? Ölüm nasýl akýldan çýkar? Onun geleceðinden aslâ þüphe edilmez. Uyuduðun gibi öleceksin. Ey oðlum! Ýnsanýn üç þeyi vardýr: Rûhunu Azrâil aleyhisselâm alýr. Hayýr veya þer ne ise; ameli kendisine kalýr. Bedenini de kurtlar yer ve toprak çürütür."
Bayramiyye yolunun þeyhlerinden Abdullah Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin zamânýnda 1683 yýlýnda Merzifonlu Kara Mustafa Paþanýn Viyana önünde uðradýðý büyük bozgundan sonra, Dördüncü Mehmed Han cumâ namazýný kýlmak üzere Dâvûd Paþa Câmiine geldi. Himmetzâde Abdullah Efendiyi de vâz vermek üzere oraya dâvet etti. Abdullah Efendi dâvet üzerine Dâvûd Paþa´ya gitti. Câmide pek acý sözlerle halký hüngür hüngür aðlatan vâzýnda özet olarak þöyle buyurdu: Ümmet-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem), devlet sahipsiz kaldý. Þehir ve kaleler düþman eline düþüp câmi ve mescidler kilise oldu. Bütün bunlar günahlarýmýz sebebi iledir. Fiilimizi deðiþtirelim. Günahlarýmýza tövbe edelim. Þimdiden sonra bize lazým olan gözümüz yaþýndan çimen bitinceye kadar baþýmýzý yerden kaldýrmamaktýr. Sonra padiþaha serzeniþte bulunarak: Nedir bu inip binme, bu hay huy ve nefs-i emmârenize uymalar? Nice bir gaflet uykusunda yatursýz? Gerçi padiþahlar ava gide gelmiþtir. Ancak þimdi zamaný deðil. Her zamanýn bir îcâbý var. dedi."
Sultan Dördüncü Mehmed Han baþý yerde olarak dinlediði bu vâz ü nasîhatten sonra devlet iþleri ile bizzat ilgilenmeye baþladý.<
Evliyânýn büyüklerinden Abdullah bin Hubeyk (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin Horasan´dan Feth bin Þehraf isminde bir sevdiði geldi ve kendisinden nasîhat ricâ etti. Buyurdu ki: "Ey Horasanlý! Dilinle yalan söyleme, gözünle harama bakma. Kalbinle müslüman kardeþine hased etme. Kin tutma ve iyi þeyler arzu et. Eðer böyle yapmazsan, sonunda bedbaht olursun." Allahü teâlânýn sonsuz ihsânýna raðmen günah iþlemekte ýsrar edenleri; "Sana iyilik edene bile kötülük ediyorsun. Kötülük edene nasýl iyilik edebilirsin." diyerek, gafletten uyandýrýrdý.
Abdullah bin Hubeyk hazretlerinden biri nasîhat istediðinde, rivayet ettiði hadis-i þeriflerle cevab verirdi. "Kiþinin mâlâyânîyi (boþ ve faydasýz þeyleri) terk etmesi, onun müslümanlýðýnýn güzelliðindendir."
Evliyânýn meþhurlarýndan Abdullah bin Menâzil hazretleri, Hamdun bin Ahmed (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinden nasîhat istemiþti. O da; "Gücün yettiði ve elinden geldiði kadar dünyalýk bir þey sebebiyle kýzmamaya gayret et." buyurdular.
Tebe-i tâbiînin büyüklerinden Abdullah bin Mübârek (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyururdu ki: "Þu dört cümle, dört bin hadîs-i þerîften seçilmiþtir; kadýna güvenme, mala aldanma, mîdeni fazlaca doldurma, iþine yarýyacak kadar ilim öðren."
Yine buyurdular ki: "Ölümden sonrasý için ölmeden önce hazýrlýk yap."
"Kiþi için en güzel süs; sükût, doðruluk ve vakârdýr."
"Allahü teâlâdan korkan kimselerle berâber ol. Bid´at sâhipleriyle oturmaktan sakýn!"
"Bir kimsenin çoluðu-çocuðu, olup, onlarýn ihtiyâcý için çalýþsa, geceleri kalkýp üzerleri açýk olarak gördüðü evlâdýnýn üzerlerini yorganlarý ile örtse, onun bu çeþit iþleri gazâ ve cihaddân daha üstündür."
Tâbiîn devri velîlerinden Abdullah bin Zeyd (rahmetullahi teâlâ a- leyh) hazretlerinin hikmetle dolu pekçok nasîhat ve sözleri vardýr. Bir gün; "Hem dünyâ, hem de âhirette yaþayan kimseye ne saâdet!" buyurunca; Âhirette nasýl yaþandýðý kendisinden soruldu, cevâbýnda; "Böyle bir insan dünyâda Allahü teâlâyý hatýrýndan çýkarmadý, dâimâ O´na yalvardý ve bu sâyede âhirette O´nun rahmetine mazhar oldu." buyurdular.
"Kimlerden uzak duralým?" diye soruldu. Cevâben; "Arzu ve istekleri peþinden koþanlarla berâber oturup kalkmayýnýz. Onlarla konuþmayýnýz. Çünkü, sizi kendi sapýklýklarýna düþürmelerinden zihninizi karýþtýrmalarýndan korkuyorum." buyurdular.
Bir tanýdýðý arkadaþýndan þikâyet etmiþti. "Sana, din kardeþinden istemediðin bir þey ulaþýrsa, onun için bir özür ara. Bir mâzeret bulamazsan, kendi kendine, belki benim bilmediðim bir durum vardýr, de." buyurdular.
Abdullah bin Zeyd hazretlerinden bir talebesi nasîhat istediðinde rivâyet ettiði þu hadîs-i þerîfleri bildirdi.
"Üç þey vardýr ki, bunlar kimde bulunursa o kimse imânýn tadýný bulur. Birincisi, bir kimseye Allah ve Resûlü, baþkalarýndan daha sevgili olmak. Ýkincisi, bir kimse sevdiðini Allah için sevmek. Üçüncüsü, bir kimseyi Allah küfürden kurtardýktan sonra tekrar küfre dönmekten, ateþe atýlmaktan tiksindiði gibi tiksinmek."
"Ýþlerin en hayýrlýsý, çok aþýrý veya eksik olmayýp, orta mertebede olanýdýr."
"Bir sözü anlamayacak kimseye söyleme! Çünkü o söz, ona zararlý olup, fayda vermez."
Mýsýr evliyâsýndan Abdülazîz Dîrînî (rahmetullahi teâlâ aleyh) talebelerine bir sohbetinde þöyle nasîhat etti: Bütün iþlerinizde ve hareketlerinizde, orta hâl üzere olun. Cimrilikten ve isrâftan son derece sakýnýn. Ýsrâf ve haddinden fazla daðýtmakla, elde bir þey kalmaz. Bir gün insan muhtaç kalýr. Cimrilik yapmak, hâl ve harekette ölçülü olmamakla da, kiþi îtibâr bulamaz.
Sakýn dünyânýn parlaklýðýna, câzibesine ve onun dýþý tatlý, içi zehir olan hîlelerine aldanma. Onun inci gibi görünen ön diþlerinin arkasýnda, parçalayýcý diþler saklýdýr. Çünkü dünyânýn saðý solu belli olmaz. Bakarsýn bâzan suda ateþ parçasý olsun ister. Bâzan insana yapamayacaðý þeyleri teklif eder. Böylece insan, boyundan büyük iþlere girer de helâk olur gider.
Eðer kadere, Allahü teâlânýn hükmüne rýzâ gösterirseniz þerefli bir hayat yaþarsýnýz. Yok, imkânsýz bir þeyin olmasýný ümit ederseniz, ümidinizi, tehlikeli bir þey üzerine binâ etmiþ, kurmuþ olursunuz.
Zaman akýp gidiyor. Hâdiseler birbiri peþinden geliyor. Yumuþaklýk; vekar ve sükûnettir. Dünyâ hýrsý bir anlýktýr. Sabýr; yumuþak olmaya, meseleler üzerinde temkinli ve dikkatli hareket etmeye vesîle olur. Kýzmak, kabalýða yol açar. Dünyâ hayâtý, bir uyku hâlidir. Ölüm, bu uykudan uyanmaktýr.
Ýnsanýn ömrü, hep sonra yapacaðým, edeceðim ile geçer. Ýnsanlarýn temenniden baþka sermâyeleri yoktur. Sonra yaparým diyenin düþüncesi, sonraya asýlýp sallanmak gibi olmayacak düþüncelerdir. Ýnsanlarýn günleri çok çabuk geçer. Ýnsan, gençliðinin kýymetini bilmelidir. Hiç vakit kaybetmeden, gençliðin her ânýný deðerlendirmelidir. Sonra, âh gençliðim, tekrar elime geçse de iyi iþler yapsam, diye piþmanlýk duyulur. Onun için, gençliðin, insana emânet olduðunun farkýnda, idrâkinde ve bunun þuurunda olmak ne kadar mühimdir! Ömürler, yolculuktan baþka bir þey deðildir.
Âhiret yolculuðunun çok yakýn oludðunu, hatýrýnýzdan aslâ çýkarmayýnýz. Âhiret hazýrlýðýný elden kaçýrmaktan çok sakýnýnýz. Çünkü, her giriþin bir çýkýþý vardýr. (Bu dünyâya geldiðimiz gibi, birgün bu dünyâdan ayrýlacaðýz.) Yaptýðýnýz uygunsuz iþler için bir sebep ve özür göstermeyi býrakýnýz. Allahü teâlânýn emirlerine uyup, yasaklarýndan sakýnmakta gevþeklik göstermeyiniz. Âhirete hazýrlanmakta sabýrlý olunuz ve sebât gösteriniz.
Mýsýr?da yetiþen âlim ve velîlerden Abdullah ibni Vehb (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine hayýrdan sorulduðunda þöyle cevap verdi. Bir kimse Peygamber efendimize suâl edip "Müslümanlarýn hangisi daha hayýrlýdýr?" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem); "Elinden ve dilinden müslümanlarýn emîn olduðu kimsedir." buyurdular.
"Her kim Allah´a ve âhiret gününe îmân ederse ya hayýr iþlesin, ya- hud sussun. Her kim Allah´a ve âhiret gününe îmân ederse, komþusuna ikrâm etsin. Her kim Allah´a ve âhiret gününe îmân ederse, misâfirine ikrâm etsin."
Bir gün huzurunda kendisinin telif ettiði Kitabu Ahvâl-il Kýyâme isimli eserinden, kýyâmet hallerine ait mevzular okunuyordu. Kitap bittiðinde, benzi sararmýþ, yüzünün kaný çekilmiþti. Bundan sonra hiç konuþamadý ve birkaç gün sonra vefât etti.
Abdullah ibni Vehb´in son sohbetindeki nasîhati; "Kiþinin beðendiði þeyi baþkasý için de beðenmesi güzel olur. Kendisine faydasý olmayanýn baþkasýna faydasý olmaz." þeklinde idi.
Meþhûr hadîs âlimlerinden Abdülazîz bin Ebû Revvâd (rahmetullahi teâlâ aleyh) birisine þöyle buyurdular: "Ýslâmdan, Kur´ân-ý kerîmden ve saçýnýn beyazlýðýndan öðüt almayan, nasîhat kabûl etmez."
Hindistan´da yetiþen evliyâdan büyüklerinden Abdülehad Serhendî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri; Kendisinden nasîhat isteyen birine þu mektubu yazdý: "Azîzim! Evvelkiler çok amel etselerdi, az kabûl ederlerdi. Þimdikiler az bir þey yapsalar, çok kabûl ediyorlar. Bir gümüþ verseler, bir altýn verdik diyorlar. Çünkü þimdi bid´atler çoðaldý, nefsin arzularý her yerde mevcut, zulmet dalgalarý ise, birbiri ardýnca gelmektedir. Heybetinden öncekilerin ve sonrakilerin titrediði, cinlerin, insanlarýn ve hayvanlarýn dehþetinden þaþýrdýðý büyük korku geldi. Haþir ve neþir günü çok yaklaþtý. Bir bölük Cennet´e, bir bölük Cehennem´e gitsin denecek gün geldi çattý. Ýþte bunlarý düþünüp uyanmalý, hakîkatleri gören gözleri açmalýdýr. Akýllý gençlere, düþünen yaþlýlara yazýklar olsun ki, gaflet pamuðunu kulaklarýndan çýkarmýyorlar ve gurur perdesini basîret gözlerinden uzaklaþtýrmýyorlar.
Azîzim! Gençlik en büyük nîmettir. Elden geldiði kadar en iyi vakitleri, en iyi iþlere sarf etmelidir. Kýymetli cevherleri, çocuklar gibi oyuncaklarla deðiþmemelidir. Ýstîdâd topraðýnýz temiz ve yüksektir. Sakýn onu boþ koymayýn. Yâhut bozuk tohum ekmeyin."
Abdülehad Serhendî sohbetleri sýrasýnda talebelerine buyurdular ki: Bize ve size lâzým olan; Ýslâmiyete uymak ve büyüklerin yolu üzere istikâmette olmaktýr. Bu istikâmete, kerâmetten üstün demiþlerdir. Büyüklerden biri talebelerinden birine, vazîfe verip gönderirken buyurdular ki: "Allahlýk ve peygamberlik dâvâsýnda bulunma!" Talebe; "Bundan Allah´a sýðýnýrým." deyince, o büyük buyurdu ki: "Ben ne istersem, o olsun demek Allahlýk, beni inkâr eden, kabûl etmeyen kâfirdir demek, peygamberlik iddiâ etmektir."
Kardeþine yaptýðý nasîhatte de buyurdu ki: Ey can kardeþim! Bu dünyâ amel yeridir. Karþýlýk yeri âhirettir. Ameli, iþi bitirmeden ücret, karþýlýk istemek yersizdir. Ýþ yapma ve amel etme bittiði gün, yapýlan iþin karþýlýðý ihsân olunacaktýr." Kötü ve zararlý kimselerle berâber bulunmanýn mahzurlarý ile þüphelilerden sakýnmak hususunda da: Zararlý kimselerin sohbetinden, arkadaþlýðýndan, þüpheli yiyeceklerden ve çeþitli þeyleri istemek arzularýndan sakýnýnýz. Bu üç kelimenin bildirdiði mânâlarý iyi düþününüz." buyurdular.
Talebelerinden birisi kendisi için nasîhat isteyince ona hitâben buyurdu ki: "Azîzim, nasîhatimi can kulaðý ile dinle! Allahü teâlâ hâzýr ve nâzýrdýr. Her iþini görmekte, her yaptýðýný bilmektedir. O hâlde bilerek, anlayarak söyle. Bilerek anlayarak dinle. Bilerek anlayarak iþ yap. Bunu bilerek dur. Bunu bilerek yürü. Kýsaca bugün öyle ol ki, yarýn mahcûb olmayasýn. Birkaç gece rahatsýz ol da, sonsuz râhata kavuþ."
"Ýyi ameli sonraya býrakýp tehir edenler helâk oldular. Sen dersin ki, yarýn yaparým. Ya yarýna kavuþamazsan! Yâhut kavuþur da, bu imkân, sýhhat, kuvvet ve rahatlýðý bulamazsan. O zaman çok piþmân olursun.
Beyt:
Çalýþ, ibâdet et, býrak emeli,
Son nefese kadar býrakma ameli.
Ýnsan kendi baþýna deðildir ki, istediðini yapsýn, her bulduðunu alsýn. Allahü teâlâ mahþer yerinde, herkese amelini gösterecektir. Hareketlerinden, hareketsizliklerinden, yaptýklarýndan ve söylediklerinden herkes hesap verecektir. Ýþin esâsýný düþünmelidir. Þefkatli bir ana gibi daha ne kadar kendi üzerine titreyeceksin. Ne zamâna kadar, kýymetli cevherleri býrakýp, çocuklar gibi ceviz, kozalak peþine koþacaksýn."
Hindistan´da yetiþen büyük velîlerden Abdülhâdî Bedevânî (rahme- tullahi teâlâ aleyh) hocasýnýn terbiye ve duâsý ile evliyalýk makamlarýna yükseldi. Baðlýlýðýnýn mükâfâtý olarak Ýmâm-ý Rabbânî hazretlerinden i- câzet, diploma alýp insanlara Allahü teâlânýn beðendiði yolu öðretmekle vazîfelendirildi. Sonra memleketi olan Bedâyûn´a döndü. Ömrünün so- nuna kadar verilen vazîfeyi yerine getirdi. Bir defâsýnda hocasýna gönderdiði mektup karþýlýðýnda hocasý Ýmâm-ý Rabbânî hazretleri ona þu mektubu gönderdi: Allahü teâlâya hamd olsun! Sevgili Peygamberine, Âline ve Eshâbýna salât ü selâm olsun. Doðru yolda olanlara duâlar olsun!
Kýymetli kardeþimin güzel mektubu geldi. Bizleri çok sevindirdi. Allahü teâlâya hamd ve þükür olsun ki, ayrýlýk günlerinin uzamasý, muhabbeti ve ihlâsý sarsmamýþ. Bununla berâber, buraya gelseydiniz daha iyi olurdu. "El hayru fî mâ sanaallahü teâlâ!" Yâni Allahü teâlânýn yaptýðýnda hayýr vardýr. Ýnsanlar arasýndan ayrýlmak, uzlet etmek istiyorsunuz. Evet, uzlet, dostlara yakýn baþkalarýna uzak olmak sýddîklarýn aradýðý þeydir. Mübârek olsun. Uzleti isteyiniz. Bir köþeye çekiliniz. Fakat, müslümanlarýn haklarýný gözetmeyi elden kaçýrmayýnýz! Resûlullah efendimiz; "Müslümanýn, müslüman üzerinde beþ hakký vardýr: Selâmýna cevap vermek, hastasýný dolaþmak, cenâzesinde bulunmak, dâvetine gitmek ve aksýrdýðý zaman elhamdülillah deyince, yerhamükallah demek." buyurdu. (Bu hadîs-i þerîfi Ebû Hüreyre hazretleri haber vermiþtir. Buhârî ve Müslim´de yazýlýdýr.) Fakat, dâvet ettiði zaman gitmek için þartlar vardýr. Ýhyâ´ül-Ulûm kitabýnda buyuruyor ki: "Çaðýranýn yemeði þüpheli ise veya Ýslâmiyetin yasak ettiði þey, meselâ ipek sofra örtüsü, gümüþ kap ve tavanda, duvarda canlý resmi varsa veya çalgý çalýnýyorsa, oyun, kumar gibi þeyler varsa, o çaðrýlan yere gidilmez." (Bu yasaklar, Kimyâ-yý Seâdet kitabýnda da yazýlýdýr). Böyle yasaklar bulunan yemeðe gitmek haram veya mekrûh olur. Çaðýran kimse zâlim ise veya Ehl-i sünnet deðil ise, fâsýk ise, kötülük yapan ise veya övünmek için gösteriþ için çaðýrýyorsa gitmek câiz olmaz. Þir´at-ül-Ýslâm kitabýnda diyor ki: "Riyâ olarak çaðrýlan yemeðe gitmemelidir." Muhît kitabýnda diyor ki: "Oyun, þarký, gýybet bulunan ve içki içilen yemeðe oturulmaz." Metâlib-il-Mü´minîn kitabýnda da böyle yazýlýdýr. Bu yasaklardan hiçbiri bulanmayan dâvete, gitmek lâzýmdýr. Bu zamanda, bu yasaklarýn bulunmamasý güç oldu. Bundan baþka, Fârisî mýsra´ tercümesi:
Yabancýdan uzlet et, kaç, dosttan deðil!
Talebe arkadaþlarý ile sohbet etmek, bu yolun sünnet-i müekkede- sidir. Hâce Behâeddîn Nakþibend-i Buhârî hazretleri buyurdular ki: "Bi- zim yolumuzun temeli sohbettir!" Uzlette þöhret vardýr. Þöhret de, âfettir. Sohbet buyrulmasý, talebe arkadaþlarý ile birlikte olmaktýr. Baþkalarý ile sohbet edilmez. Çünkü, birbirinde fâni olmak, yâni baþkalarýný unutmak, sohbetin þartýdýr. Bu da, uygun arkadaþla olabilir.
Hasta yoklamak sünnettir. Hastanýn bakýcýsý varsa, ona bakýyorsa, baþkalarýnýn dolaþmasý sünnet olur. Bakacak kimsesi yoksa, dolaþmak vâcib olur. Miþkât kitabýnýn hâþiyesinde böyle yazýlýdýr.
Cenâzede hazýr olmalýdýr. Hiç olmazsa birkaç adým birlikte gitmelidir. Böylece, meyyitin hakký ödenmiþ olur.
Cumâ namazýna ve her gün beþ vakit namaz için cemâate ve bayram namazlarýna gitmek Ýslâmýn zarûri emirleridir. Herhâlde gitmek lâzýmdýr. Bunlardan sonra kalan vakitleri, yalnýz geçirebilirsiniz. Fakat önce doðru bir niyet lâzýmdýr. Dünyâ çýkarlarýndan bir þeyi düþünerek, uzleti kirletmemelidir. Allahü teâlâyý zikir için, kalbi toparlamaktan ve dünyânýn bitmez tükenmez iþlerinden uzaklaþmaktan baþka þey düþünmeme- lidir. Niyetin doðru olmasýna çok dikkat etmelidir. Niyetin içinde, nefsin bir arzûsu gizlenmiþ olmamasýna dikkat etmelidir. Niyetin doðru olmasý için, Allahü teâlâya yalvarmalýdýr. Böylece tam niyet yapýlabilir. Yedi kere istihâre yapmalý, doðru niyetle uzlet eylemelidir. Böyle olunca, çok faydasý umulur. Buluþtuðumuz zaman, daha çok anlatýrým. Vesselâm." (1´inci cilt, 265´inci mektup)
Ynt: Nasihat By: armi Date: 31 Ocak 2010, 16:15:32
Ruh bilgilerinin, tasavvuf ilminin mütehassýsý, son asýr âlim ve velîlerinden Seyyid Abdülhakîm Arvâsî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri, ?Temiz ve yeni elbise giyiniz. Gittiðiniz yerlerde, ahlâkýnýzla, sözlerinizle, giyiniþinizle Ýslâmýn vekârýný, kýymetini gösteriniz.? buyurdular.
Suriye´de yetiþen evliyâdan Seyyid Abdülhakîm Hüseynî (rahme- tullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin talebelerinden birisi; "Caným Gavs´a kur- bân olsun! Bize öyle bir nasîhatte bulununuz ki dünyâ ve âhirette bizim kurtuluþumuza vesîle olsun." dedi. Abdülhakîm Hüseynî Efendi; "Kurtu- luþ için hürriyet ve iffete dikkat edin." buyurdu. Talebesi; "Efendim hürri- yet ve iffet nedir?" deyince; "Hürriyet Allahü teâlâdan baþka hiç bir sebe- be baðlanmamaktýr. Umum iþlerde sebeplere deðil, sebepleri yaratana dayanmak kulun ilk kurtuluþ kapýsýdýr. Ýffet ise, kendi nefsi ve baþkasýnýn hesâbýna deðil, söz, hareket, amel, niyet ve özde yalnýz Allah hesabýna göre olmaktýr." buyurdular.
Bir sohbeti esnâsýnda dinleyenlerden birisi; "Bir kimse Kur´ân-ý kerîmi, hadîs-i þerîfleri, fýkýh ilmini biliyor, Selef-i sâlihînin, ilk devir Ýslâm âlimlerinin kitaplarýný okursa, mânevî bir yol göstericiye ne gerek vardýr?" diye sordu. Cevâbýnda buyurdular ki: "Dediðin doðrudur fakat bir eczâcý türlü türlü otlarý ve çiçekleri bilir. Hangisinden ne gibi þerbet çýkarýlacaðýný, hangi hastalýða faydalý olacaðýný da bilir. Hattâ çoðu zaman doktorlara da onu gösterir, onun tahlil ve araþtýrmasýna göre teþhis ettikleri hastalýða onun ilaçlarýný tavsiye ederler. Fakat eczâcý bir hastanýn hastalýðýný teþhis etmekten âcizdir. Doktorun reçetesi olmadan bir hastaya ilaç verse, hele ilacýn üzerinde reçetesiz satýlmaz diye bir kayýt olursa, eczâcý o ilacý parasýz olarak verdikten sonra hasta o ilaçla ölürse, eczâcý cezâlandýrýlýr. Elbette böyle satýþ yapan cezâyý hak eder. Bununla berâber hastalýklarý tedâvî ve teþhis eden doktor da kendi filmini çekmekten âcizdir. Belki filmini çekebilir ama iki omuzu arasýnda bir çýban varsa onu tedâvî etmekten âcizdir. Âlimleri de buna kýyas ediniz. Halbuki insan âhiret yolunda evvelâ avâmdýr yâni halktandýr. Nasýl kendini tedâvî edebilir. Kalb hastalýklarýnýn tedâvîsi maddî tedâvîden daha zordur. Acaba nazarî olarak týb ilmini tahsil edene, senin oðlun dâhi olsa beyin ve kalb ameliyâtýnda sen kendini teslim edebilir misin? Fakat tecrübe görmüþ ve birçok baþarýlarý görülmüþ bir doktora kendini tereddütsüz teslim edebilirsin deðil mi? Bu kadar vâizler, nasîhatlarýyla az kimseleri yola getirirler fakat mânevî rehber olan hocalar öyle deðildir. Peçok günahkâr ve fâsýk, onlarýn sohbetleri sebebiyle günahlarýndan vaz geçmiþlerdir. Bu hâl apaçýk meydandadýr. Diyebiliriz ki zamânýmýzda yol göstericiler az olduðu için gençlerimizin isyâný fazla olmuþtur. Bugün vâz ve nasîhat eden kimseler çoktur ama hakîkî saâdet yolunu gösteren rehberler azdýr.?
Seyyid Abdülhakîm Hüseynî hazretleri talebelerinin bir sorusu üzerine buyurdular ki; Fýkýh ilmini öðrenin, onunla amel edin. Ýslâm dîni edeplerden ibârettir. Edeplere uymak lâzýmdýr.
Alýþkanlýklar çok çirkindir. Ýbâdet de alýþkanlýkla yapýlmamalý. Çünkü alýþkanlýk hâlini alýrsa ibâdet âdet olur. Ýbâdeti âdetten edeblerle ayýrmak gerekir. Herbir iþe kapýsýndan girmek gerekir, temelden baþlamak lâzýmdýr. Kul elinden gelen tedbiri almakla Allahü teâlânýn takdirine teslim olmalýdýr. Zamânýn hepsi üç saatten ibârettir. Bir gün aleyhte, bir gün lehte olur. Lehte olduðu zaman þýmarýklýk, kibirlilik ve zulümden sakýnmalý, aleyhte olduðu zaman sabýr, tahammül, azamî tedbire sarýlmalýdýr. Ne aleyhte ne lehte olduðu zaman da vakti deðerlendirmek gerekir.
Ýþin esâsý Ehl-i sünnet vel-cemâat îtikâdýný öðrenip îmâný düzeltmek ve Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleriyle amel etmektir. Îmâný Ehl-i sünnet îtikâdýna göre düzeltmeden tasavvuf yolunda ilerlemek mümkün deðildir.
Hindistan evlîyasýndan Abdülhay hazretlerine, hocasý Ýmâm-ý Rabbânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri tarafýndan kendisine gönderilen nasîhat dolu bir mektupta þunlar yazýlýdýr: Allahü teâlaya hamd ettikten ve Peygamber efendimize salevât getirdikten sonra, seâdet-i ebediyyeye eriþmenize duâ ederim. Allahü teâlâ, birçok âyet-i kerîmede, âmâl-i sâli- ha iþliyen müminlerin, Cennet´e gireceklerini bildiriyor. Bu sâlih amellerin, iyi ve yarar iþlerin neler olduðunu, çok zamandan beri araþtýrýyordum. Ýyi iþlerin hepsi mi, yoksa birkaçý mý diyordum. Eðer, iyi þeylerin hepsi olsa, bunlarý kimse yapamaz. Birkaçý ise, acabâ hangi iyi iþler isteniliyor? Ni- hâyet Allahü teâlâ, lütfederek þöyle bildirdi ki: A´mâl-i sâliha, Ýslamýn beþ rüknü, direðidir. Ýslâmýn bu beþ temelini, bir kimse hakký ile, kusûrsuz yaparsa, Cehennem´den kurtulmasý kuvvetle umulur. Çünkü bunlar, as- lýnda sâlih iþler olup, insaný günahlardan ve çirkin þeyleri yapmaktan ko- rur. Nitekim, Kur´an-ý kerîmde Ankebût sûresi kýrk beþinci âyetinde meâ- len; "Kusûrsuz kýlýnan bir namaz, insaný pis, çirkin iþleri iþlemekten ko- rur." buyrulmaktadýr. Bir insana, Ýslâmýn beþ þartýný yerine getirmek na- sîb olursa, nîmetlerin þükrünü yapmýþ olur. Þükrü yapýnca, Cehennem azâbýndan kurtulmuþ demektir. Çünkü Allahü teâlâ, Nisâ sûresi yüz kýrk altýncý âyetinde meâlen; "Îmân eder ve þükür ederseniz, azâb yapmam!" buyuruyor. O hâlde, Ýslâmýn beþ þartýný yerine getirmeye can ve gönül- den çalýþmalýdýr.
Bunlar arasýnda bedenle yapýlacaklarýn en mühimi, dînin direði olan namazdýr. Namazýn edeblerinden bir edebi kaçýrmayarak kýlmaya gayret etmelidir. Namaz tamam kýlýnabildi ise, Ýslâmýn esas ve büyük temeli kurulmuþ olur. Cehennem´den kurtaran saðlam ip yakalanmýþ olur. Allahü teâlâ hepimize, doðru dürüst namaz kýlmak nasîb eylesin!
Namaza dururken, "Allahü ekber" demek; Allahü teâlânýn, hiçbir mahlûkun ibâdetine muhtâç olmadýðýný, her bakýmdan hiçbir þeye ihtiyâcý olmadýðýný, insanlarýn namazlarýnýn O´na faydasý olmayacaðýný bildirmektedir. Namaz içindeki tekbirler ise; Allahü teâlâya karþý yakýþýr bir ibâdet yapmaya liyâkat ve gücümüz olmadýðýný gösterir. Rükûdaki tes- bihlerde de, bu manâ bulunduðu için, rükûdan sonra, tekbir emrolun- madý. Hâlbuki, secde tesbihlerinden sonra emrolundu. Çünkü secde, te- vâzû ve aþaðýlýðýn en ziyâdesi, zillet ve küçüklüðün son derecesi oldu- ðundan, bunu yapýnca, hakký ile tam ibâdet etmiþ sanýlýr. Bu düþünce- den korunmak için secdelerde yatýp kalkarken, tekbir söylemek sünnet olduðu gibi, secde tesbihlerinde a´lâ demek emr olundu. Namaz, mümi- nin mîrâcý olduðu için, namazýn sonunda, Peygamber efendimizin mîrâc gecesinde söylemekle þereflendiði kelimeleri (yâni, ettehýyyâtü...yü) okumak emr olundu. O hâlde namaz kýlan kimse, namazý kendine mîrâc yapmalý. Allahü teâlâya yakýnlýðýnýn nihâyetini namazda aramalýdýr.
Abdülhay Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin oðluna nasîhatý; Þöyledir: Oðlum! Vücûdumuzu elimizden geldiði kadar helâl lokma ile doyuralým ki, helâl lokma ile beslenen o vücûd Allah´a ibâdette pek hafif ve latîf olarak rûha uysun. Haramlarla beslenen vücut, Allah´a ibâdete kalkmakta gevþeklik ve aðýrlýk gösterir. Bu hâl sonunda, esasen latîf olan rûha da tesir eder ve onu da kendi gibi aðýrlaþtýrýp karanlýklara boðar. Ýlâhî ufuklara çýkmaya kâbiliyeti kalmaz ve nihayet ölür. Günahlarýn büyükleri, küçüklerine ehemmiyet vermemekten baþlar. Küçücükten komþu bahçelerinden birer ikiþer meyve koparmaya alýþanlar, büyüdükleri zaman yaman hýrsýz kesilirler.
Evlâdým! Kendini gözet. Senin aslýn pek neciptir, pek temizdir. Aslýna benzemeyen dallar, asýllarýnýn mazhar olduklarý maddî mânevî teveccüh ve olgunluklara kavuþamazlar. Ýslâm dîninin bütün emirleri insanlarýn ah- lâkýný düzeltmek, bütün yasaklarý da, yine onlarýn faydalarý içindir.
Dicle nehri kýyýsýnda yediði bir elmanýn sâhibini bulup helâlleþmek için çeþitli külfetleri göze almasý, Ýmâm-ý A´zam´ýn babasý Sabit bin Hürmüz´ün ahlâkýnýn yüksekliðini gösterir. Onun bu temizliði kendisinden dünyânýn dörtte birinin, mezhebine, ilmine baðlandýðý Ýmâm-ý A´zam Ebû Hanîfe gibi bir zâtýn vücûda gelmesine sebeb olmuþtur. Hayýrlý evlatlarýn babalarý da hayýr ve iftiharla anýlýr. Seni göreyim, haramlardan, hattâ mekrûhlardan kendini sakýn. Ecdâdýnýn asâletine, necâbetine (temizliðine) vâris olduðunu þu pehrizkârlýðýnla isbat et. Bu þeref sana dünyada ve âhirette kâfidir.
Mýsýr Evlîyasýndan Abdülkâdir Deþtûtî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri; Bir talebesine þöyle nasîhat etti: "Dünyâya âid olsun, âhirete âid olsun, bütün iþlerinde Allahü teâlâdan baþka hiçbir þeye iltifat etmemeni, O´ndan baþka hiçbir þeye güvenmemeni sana tavsiye ederim. Bütün iþler, Allahü teâlânýn emri ve dilemesi ile olur. O hâlde sen, iþleri takdîr edip yaratana dön. O´na yönel ve O´ndan baþka hiçbir þeyin rýzâsýný O´nun rýzâsýndan üstün tutma.
Bir kimsenin kalbinde Allahü teâlânýn heybeti, azameti, korkusu yerleþince, iþlerin zorluðu, meþakkatli olmasý o kimseden uzaklaþýr. Yâni, iþler o kimseye meþakkatli ve güç gelmez. O kimse öyle bir hâle gelir ki, bütün bela ve sýkýntýlar, ona iki rekat namaz kýlmaktan daha kolay ve daha hafif gelir."
Irak´ta yetiþen büyük velîlerden ve Þâfîî mezhebi fýkýh âlimi Abdülkâ- hir Sühreverdî (rahmetullahi teâlâ aleyh) vâzlarýnda ve sohbetlerinde sýk sýk buyururdu ki: Allahü teâlâ için sevmek, O´nun için buðzetmek, îmânýn en güvenilir ve saðlam kulplarýndandýr. Emr-i ma´rûf ve nehy-i münker iyiliði emredip kötülükten alýkoyma, herkese, imkâný nisbetinde lâzýmdýr. Ýyilik ve takvâ üzere yardýmlaþmalýdýr. Kazanç, ticâret ve sanat mübahtýr. Kiþi mecbur kalýrsa, baþkasýndan bir þey isteyebilir. Zengin kimsenin istemesi doðru deðildir. Rýzâ gösterilen fakirlik, zenginlikten üs- tündür. Bundan dolayý Resûlullah efendimiz fakirliði tercih etti. Peygam- ber efendimize yeryüzünün hazînelerinin anahtarý arz edildiði zaman, Cebrâil aleyhisselâm fakirliði iþâret etti. Yine Cebrâil aleyhisselâm, Pey- gamber efendimize tevâzu etmesini de iþâret etti. Bu sebeple Resûl-i ekrem; "Yâ Rabbî! Bir gün aç, bir gün tok olmayý istiyorum. Acýktýðým zaman sana yalvarýrým, doyduðum zaman sana hamd eder, seni ana- rým." buyurdular.
Hindistan evlîyasýndan Þeyh Abdülkuddûs (rahmetullahi teâlâ a- leyh) oðluna yazdýðý bir mektubunda þöyle nasîhat etti: "Vaktin kýymetini bil! Gece ve gündüz ilim öðrenmeye çalýþ! Her zaman abdestli bulun! Beþ vakit namazý sünnetleri ile ve ta´dîl-i erkân ile, huzûr ve huþû ile, Allahü teâlâyý görür þekilde ve Peygamberimizin bildirdiði gibi kýlmaða çalýþ! Bunlarý yapýnca, dünyâda ve âhirette sayýsýz nîmetlere kavuþursun. Ýlim öðrenmek, ibâdet yapmak içindir. Kýyâmet günü, iþten sorulacak, çok ilim öðrendin mi diye sorulmayacaktýr. Ýþ ve ibâdet de, ihlâs elde etmek içindir. Her þeyi Allahü teâlânýn rýzâsý için yapmak olan ihlâs da, hakîkî mâbûd ve kayýtsýz þartsýz var olan Allahü teâlâyý sevmek içindir."
Hindistan´daki evliyânýn büyüklerinden Abdülvâhid-i Lâhorî hazretlerine, hocasý Ýmâm-ý Rabbânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin yazdýðý mektuplardaki nasîhatlerinden bâzýlarý þöyledir: "Allahü teâlâya hamd olsun! O´nun sevgili Peygamberine bizden duâlar ve selâmlar olsun. Bir kul, ibâdet ederken, bu ibâdette bulunan her güzelliði ve iyiliði Allahü teâlâdan bilmelidir! Çünkü, O´nun güzel terbiye etmesinden ve ihsânýndandýr. Ýbâdette kusur ve aþaðýlýk bulunursa, bunlarýn hepsi kuldan gelmektedir. Kulun özünde bulunan kötülükten hâsýl olmaktadýr. Hiçbir kusuru, aþaðýlýðý Hak teâlâdan bilmemelidir. O makamda, yalnýz iyilik, güzellik ve kemâl vardýr. Bunun gibi bu âlemde bulunan her güzellik ve üstünlük Allahü teâlâdandýr. Her kötülük ve aþaðýlýk da, mahlûklardandýr. Çünkü, mahlûklarýn aslý, özü ademdir. Adem de, her kötülüðün ve aþaðýlýðýn baþlangýcýdýr. (Adem yokluk demektir.)
"Sübhânallahi ve bi-hamdihi" güzel kelimesi, bu iki þeyi açýkça bildirmektedir. Hak teâlânýn tenzîhini ve takdîsini, yâni O´na yakýþmayan aþaðýlýklardan ve kötülüklerden uzak olduðunu çok güzel bildirmektedir.
Bu güzel kelime, þükür yapmayý, hamd etmekle bildirmektedir. Çün- kü hamd, her þükrün baþýdýr. Hak teâlânýn güzel sýfatlarýna, iþleri ile bütün nîmetlerine ve büyük ihsânlarýna hamd kelimesi ile þükretmektedir. Bunun içindir ki, hadîs-i þerîfte; "Bir kimse, bu güzel kelimeyi gündüz veya gece, yüz kerre söylerse, o gün veya o gece, hiç kimse onun kadar sevâb kazanamaz. Ancak onun gibi söyleyen kazanýr." buyruldu. Baþkalarýnýn ibâdeti, onunla nasýl bir olabilir ki, o kimse, bu güzel kelimenin son parçasý ile, bütün iyiliklerin ve ibâdetlerin þükrünü yapmýþ olmaktadýr. Bu güzel kelimenin baþ tarafý ise, ayrýca Hak teâlâyý kötülüklerden ve aþaðýlýklardan tenzîh ve takdîs etmektedir. O hâlde, bu güzel kelimeyi her gün ve her gece yüz kerre okumalýyýz! Ýnsanlarý iyi iþleri yapmaya ancak Allahü teâlâ kavuþturur. (1. cild, 307. mektup)
Fas evliyâsýnýn Abdüsselâm bin Meþîþ Hasenî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine biri "Efendim! Bana bâzý vazîfeler verseniz de onlarla meþgul olsam." dedi. Buyurdu ki: "Farzlarý yerine getir, mâsiyetleri, günahlarý terket. Kalbini dünyâyý istemekden, kadýn ve makam sevgisinden, nefsin arzu ve isteklerinden koru. Allahü teâlânýn sana verdiði ile kanâat et. Allahü teâlânýn beðendiði bir þeye kavuþursan þükret."
Buyururdu ki: "Dünyâ kirinden temizlen. Arzu ve isteklerine meylettiðin zaman onu tövbe ile düzelt. Allahü teâlânýn sevgisine yapýþ. Allah sevgisi öyle bir þeydir ki, her iyilik, hayýr ve üstünlüðün esasý odur. Sevaba kavuþamayacaðýn yere ayaðýný koyma. Günah iþlemeyeceðin yere otur. Baþka yere oturma. Allahü teâlânýn beðendiði iþleri yapmakta yardým isteyeceðin kimseden baþkasý ile oturup kalkma. En güzel nasîhatçý seni Mevlâ´ya sevk edendir. Kendisi hatýrlanýnca, Allahü teâlâyý hatýrlatanlarla berâber ol."
Evliyânýn büyüklerinden Adiyy bin Müsâfir (rahmetullahi teâlâ a- leyh) buyurdular ki: Elinden hârikalar zuhûr eden birini görürseniz, hemen o hâline aldanmayýn. Hak teâlânýn emirlerini yapýp, yasaklarýndan kaçýnmasýný görünceye kadar dikkatli olun.
Afganistan´da yetiþen velîlerden Ahmed Berkî hazretleri, zaman zaman hocasý Ýmâm-ý Rabbânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine, kendi ile yetiþtirdiði talebelerinin hâllerini yazarak nasîhatlarýný istedi. Ýmâm-ý Rabbânî hazretleri de bu çok sevdiði talebesine kýymetli mektuplar göndererek istediklerini yerine getirdi. Bir mektubu þöyledir:
Allahü teâlâya hamd ve Resûlullah´a salât ve selâm ederim. Size de iyi duâlar eylerim. Þeyh Hasan ve arkadaþlarý iki mektubunuzu getirdi. Bizleri çok sevindirdi. Bir sayfasýnda Hâce Uveys´in halleri yazýlýydý. Ýkinci sayfasýnda, kabûl edilip edilmediðinizi soruyorsunuz. Bunu okuyunca, sizin hâlinizi araþtýrdým. Oradaki insanlarýn size doðru koþtuklarý ve size sýðýndýklarý göründü. Sizi, oradaki insanlarýn saâdete kavuþmalarý için vâsýta yaptýklarý ve o yerleri size baðladýklarý anlaþýldý. Bunun için, Allahü teâlâya hamd ve þükür olsun! Bu görüþümüzü, rüyâ, hülyâ, sanmayýnýz! Rüyâ ve hülyâ þüpheli olur. Ýkisine de güvenilmez. Bizim yazdýklarýmýzý gözle görülür, elle tutulur gibi saðlam biliniz! Sizin bu nîmete kavuþmanýz, Ýslâmiyet bilgilerini öðretmekle ve fýkýh hükümlerini yaymakla olmuþtur. Oralara cehâlet yerleþmiþ ve bid´atler yayýlmýþtý. Allahü teâlâ, sevdiklerinin sevgisini size ihsân etti. Ýslâmiyeti yaymaya sizi vesîle kýldý. Öyle ise, din bilgilerini öðretmeye ve fýkýh ahkâmýný yaymaya, elinizden geldiði kadar çalýþýnýz. Bu ikisi bütün saâdetlerin baþý, yükselmenin vâsýtasý ve kurtuluþun sebebidir. Çok uðraþýnýz! Din adamý olarak ortaya çýkýnýz! Oradakilere emr-i mârûf ve nehy-i münker yaparak, doðru yolu gösteriniz! Allahü teâlâ, Müzzemmil sûresinin 19. âyetinde meâlen; "Rabbinin rýzasýna kavuþmak isteyen için, bu elbette bir nasîhattir." buyurdular.
Kalp ile zikr yapmak için size izin verilmiþti. Buna çalýþmanýz da, ahkâm-ý þer´iyyeye yapýþmanýz ve nefs-i emmârenin azgýnlýðýný gidermeniz için yardýmcý olur. Bu vazîfenizi de, elden býrakmayýnýz. Kendi hâllerinizi ve sevdiklerinizi ve sevdiklerinizin hâllerini bilmediðiniz için üzülmeyiniz. Hâlleri bilmemek, hiçbir þey ele geçirmemek olacaðýný sanmayýnýz! Sevdiklerinizin hâlleri, sizin yüksekliðinizin aynalarýdýr. Sizin hâlleriniz onlara ýþýk salmakta ve görünmektedir. (Gece karanlýkta taþlarýn aydýnlanmasý, ýþýk kaynaðý sâyesinde olur. Iþýk kaynaðý olmazsa, taþlarda hiçbir þey görülmez.)
Allahü teâlâ bizi ve sizi millet-i Ýslâmýn doðru yolunda bulundursun, "alâ sâhibihisselâtü vesselâm".
Ahmed Berkî vefât etti. Vefâtý Ýmâm-ý Rabbânî hazretlerine bildirildi. Ahmed Berkî´nin rûhuna Fâtiha okudular. Vefât haberini getiren Osman Ekberâbâd gayr-i ihtiyârî aðladý. Üzüntüsünün çokluðundan yere yýkýldý. Oradaki insanlar engel olmaya çalýþtýlar. Ýmâm-ý Rabbânî; "Ona mâni olmayýn, göklerdekiler ve yerdekiler Ahmed Berkî´nin vefâtýna aðlýyorlar. Kardeþi aðlasa ne olur, niye men edilsin." buyurdular. Bâzý eshâb, bu sözden hayret ettiler. Ýmâm-ý Rabbânî buyurdu ki: "Ahmed Berkî, insanlarýn kendisini tanýmadýðý ve kendinin de kendini bilmediði evliyâdan idi."
Ýmâm-ý Rabbânî hazretleri Ahmed Berkî´nin vefâtý üzerine, oðullarýna yazdýklarý mektupta þöyle buyurdular: "Mevlânâ´nýn bu zamanda, mübârek varlýðý müslümanlar için, Allahü teâlânýn nîmetlerinden bir nîmet, rahmetlerinden bir rahmetti. Yâ Rabbî, bizi onun ecrinden mahrûm eyleme."
Velîlerin büyüklerinden ve Ehl-i sünnetin amelde dört hak mezhebinden biri olan Hanbelî mezhebinin imâmý, Ahmed bin Hanbel (rahme- tullahi teâlâ aleyh) sýk sýk talebesine buyururdu ki: "Sizde olmayan mezi- yetlerle sizi metheden kimsenin, sizde olmayan kötülüklerle de bir gün kötüleyeceðini unutmayýnýz."
Âlim ve evliyâdan Ahmed Hilmi Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdu ki: Mümin mümine yardým ve muâvenete borçlu gibidir. Ýþini âlimlerin bildirdiði þekilde yap. Bu zamanda fetvâ, takvâ aranmaz deme. Bu nefs ve þeytanýn aldatmasýdýr. Ýslâmiyette güçlük ve zorluk yoktur. Eski ümmetlerde olan güç ve aðýr teklifler bu ümmetten kalkmýþtýr.
Ne çâre ki din kayrýlmaz. Ýþ âlimlere sorulmaz. Âdet ne ise ona bakýlýr. Nefs ne isterse o yapýlýr. Yine de müslümanlýk dâvâsýna kalkýlýr. Heyhat uzak böylelerine müslümanlýk.
Osmanlý âlim ve velîlerinin en meþhûrlarýndan, büyük devlet adamý Ahmed Ýbni Kemâl Paþa (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin herkese öðüt ve nasîhat niteliðinde darb-ý mesel hâlini almýþ kýt´a ve beyitleri vardýr.
"Kýsmetindir gezdiren yer yer seni,
Arþ´a çýksan, âkýbet yer yer seni.
Her ki gayrýn yolunda kazdý kuyu,
Kendi düþtü kuyuya yüzü koyu."
.
"Hemiþe çok yanýlýr söyleyen çok
Ki söyler bulduðun dilde kemik yok."
"Kýl iyilik suya at, bile balýk
Balýk bilmezse bilir aný Halýk."
"Ululuk kiþiye Hak´tan atadur,
Küçük görmek ulularý hatâdur."
"Sakla kurt enciðin derin oysun,
Besle kargayý gözlerin oysun."
"Kiþinün kadri eldeyken bilinmez,
Yerinde gevhere raðbet kýlýnmaz."
"Kuru yaþ ile âdem baþ olmaz,
Kiþiden iþ sorulur yaþ sorulmaz."
bunlardan bazýlarýdýr.
DÝNLEYÝN EY ÝNSANLAR
Ahmed-i Yesevî´nin, tesirliydi sözleri,
Hidâyete getirdi, binlerle kimseleri.
Bir eseri vardý ki, "Dîvân-ý hikmet" diye,
Doludur insanlara, öðüt, nasîhat ile.
Bir yerde buyurur ki, (Korkunuz, sakýnýnýz,
"Dünyâ adamlarý"yle, yakýnlýk kurmayýnýz!
Dünyâ malý, geçici, hem de aldatýcýdýr,
Bu gün senin ise de, yârýn baþkasýnýndýr.
Aklý olan, buna gönül vermez velhâsýl,
"Âhiret derdi" ile, dertlenmiþtir o asýl.
Bu dert, onun öyle çok, sarmýþtýr ki içini,
Düþünür gece gündüz, Cehennem ateþini.
Günah ve kusûrlarý, "Dað gibi" gelir ona,
Bu yüzden boynu bükük, mahcûbdur Allah´ýna.
Rabbinin dergâhýnda, affa kavuþmak için,
Gece sessizliðinde, aðlardý için için.)
Bir yerde buyurdu ki: (Allah´tan baþkasýný,
Kalbinizden atarak, silin gönül pasýný!
Dînin emirlerini, öðrenip ince ince,
Yapýn her iþinizi, bu esas mûcibince.
Dînin bir edebine, olursa muhâlefet,
Tamâmen "Ýstidrâc"dýr, görülse de kerâmet.
Dünyâ muhabbetini, kalbinden çýkaranlar,
Her iki cihanda da, bulur kýymet, îtibâr.
Dînin emirlerini, gözetin ki her iþte,
"Halk" içinde "Hak" ile, olmak da budur iþte.
Dînini öðrenmeden, tasavvufla uðraþan,
Kimsenin îmânýný gizlice çalar þeytan,
Bâzý hârikulâde, hâlleri görülse de,
Hakîrdir, zîrâ onlar, "Ýstidrâc"dýr hepsi de.
Evliyâ zannetse de, kendisini o kiþi,
Hiç mu´teber deðildir, indallah hiç bir iþi.
Eðer Ýslâmiyyeti, bilmezse bir müslüman,
Dünyâ ve âhirette, görür çok zarar ziyân.
Alýþ-veriþ ilmini, bilmezse biri eðer,
Hiç farkýnda olmadan, haram ve þüpheli yer.
Çünkü bildirilmiþtir, dinde bunun esâsý,
Bilmeden yapanlarýn, haram olur lokmasý.
Yine o buyurdu ki: Dinleyin ey insanlar,
Gönüller kararýyor, iþlendikçe günahlar.
Bu günâh kirlerinin, temizlenmesi için,
Çok tövbe etmelidir, yolu budur bu iþin.
"Allah´ýn rýzâsý"ný, gözetin ki her zaman,
Ancak böyle kurtulur, âhirette müslüman.
Sakýn mala ve mülke, gönül baðlamayýn ki,
Elden çýkar sonunda, deðildir çünkü bâki.
Malýnýn çokluðuyla, ahmaklar maðrûr olur,
Onlar iki cihanda, bulamaz râhat, huzûr.
"Kârûn" dahî malýyla, öðünürdü ki yine,
Mallarýyle birlikte, geçti yerin dibine.
Kâfir de olsa bile, sakýnýn kalb kýrmaktan,
Zîrâ daha günahtýr, bu, Kâbe´yi yýkmaktan.
Resûl´ün sünnetidir, gariplere merhamet,
Garip sevindirmeðe, ediniz sa´y-ü gayret.
Görürseniz zavallý, gönlü kýrýk birini,
Derdine merhem olup, ferâhlatýn kalbini.
Zîrâ siz, bu dünyada merhamet ederseniz,
Size de mahþer günü, þefkat eder Rabbimiz.
Ynt: Nasihat By: armi Date: 31 Ocak 2010, 16:16:08
Anadolu velîlerinin büyüklerinden Ahmed Kuddûsî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri: Ehl-i dünyâ ile mülhid ve dinsize yaklaþmamayý, câhil ve inatçý sofulardan kaçýnmayý, küfür ehli ile münâfýklardan þiddetle sakýnmayý, hased, kin, istihzâ ve nemîme, dedi-kodu ehlinden uzaklaþýp onlarla berâber olmamayý tavsiye ederek, þöyle buyurmaktadýr:
Nâr-ý ýþk ile yanup kül olmayan nâdân´a yuf,
Ölmeden evvel ölüp dirilmeyen bî-cân´a yuf.
Kadrini uþþâk-ý Hakk´ýn bilmeyüp ta´n eyleyen,
Bed-kelâmu bed-likâ vü bed-nefes hayvâna yuf.
Zu´m eder ki özi yahþý tâgiyândýr ehl-i ýþk,
Yuf o tâgî´nin özine ettiði tuðyâna yuf.
Mü´minin budur niþâný ki seve mü´minleri,
Ehli, îmâna adâvet eyleyen düþmana yuf.
Söyleyup elfâz-ý küfr-i güldürür nâs-ý müdâm,
Dinleyüp ânýn kelamýn gülüþen yârâna yuf.
Ger gazâb eylersen kalmaz anda aslâ akl-u-dîn,
Bî-vefâ vü akl u hem bî-dîn ü bî-îmâna yuf.
Kârýdýr gamz u nemîme kizb ü sebb ü ifk´ü zem,
Hak içinde fitne îkâz edici fettâna yuf.
Öðredirler aný hassad þeyhe dahl eyle deyu
Öðreden hassade hem þeyhine taþ atana yuf.
Îtirâzý cenâb-ý Hakka hem Cebrâile,
Þeyhime etmez mi ya ol âsî-i Rahmân´a yuf.
Asdýkâ´yý fýrka fýrka eyleyûb iblîs kiþi,
Ara yerde ceng-i gavga buðz-u-kin koyana yuf.
Nan-ý nîmet ýyþ u sohbet hakkýnýn isyân edip,
Þol kuduz hayvan gibi her gördüðün kapana yuf.
Çün âyân oldu bu yüzden, dostumuz düþmanýmýz,
Bize dostluk gösterip gizlü adû olana yuf.
Ýsteyen bizim rýzâmýz varmasun hiç yanýna,
Bize raðmen ol sefîhin yanýna varana yuf.
Etmeniz anýnla ülfet, ey bizim ahbâbýmýz,
Pes dedik ol münkire yuf,hem ana uyana yuf.
Hâsýlý anda vefâ yok, n´eyleriz lâkin ana,
Taþ verüp Kuddûsî´ye ur deyü´ben salana yuf.
Anadolu velîlerinden Ahmed Mürþidî Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir gün talebeleri ile sohbet ederken, bir talebesinin nasîhat istemesi üzerine ona þöyle buyurdular: "Aslâ dünyâ malýna meyletme. Ancak kimseye el açmayacak kadar malýn olsun yeter. Bilmez misin her iþin hayýrlýsý ortasýdýr. Dünyâ âhiretin tarlasýdýr. Sen bu âleme para ve mal toplamak için gelmedin. Ýyi ameller yapmak için geldin. Kimseye el açmayacak ve yetecek kadar mal kazandýktan sonra, vaktini Hak teâlâya ibâdet ederek geçir. Ondan sonra yat ve istirâhat et. Unutma, nefsinin de sende hakký vardýr. Topladýðýn o mal ve mülk senin deðil mîrasçýlarýnýndýr. Senin rýzkýn, ancak âlemlerin rýzk vericisi olan Allahü teâlâ tarafýndan sana yemen içmen için verilenden ibârettir.
Malým mülküm yok deme. Olmadý diye gam çekme. Bu benim mülkümdür diyene, bir gün ecel gelir. Bu sûrette o malýn sâhibi olduðuna dâir iddâsý yalan olur. Bu yalan dünyâ, dâimâ insanlara gaflet gömleði giydirir. Bu fânî mülkü elimizden alýr. Kendini ona sâhip sanacak bir yalancý müþteri bulur. O da ölür, yerine baþkasý çýkar. Dünyânýn âdeti böyledir. Verir alýr, alýr verir.
Sakýn kapýna gelen fakirleri boþ çevirme. Bir þeyin varsa, gizleyip yok deme. Verdiðin sadakayý da öðünme vâsýtasý yapma. Sað elinin verdiði sadakayý sol elin bilmesin. Cömertlik tâcýný giymek istiyorsan, Allahü teâlânýn aç ve muhtaç kullarýný kollamalýsýn. Allahü teâlânýn huzûrunda makbûl olmak istersen, herkes için hayýr dile, insanlarý þefkatle sev. Kim- senin iþliyeceði hayra mâni olma. Ne kadar iyilik etsen, yaptýklarýný sayma. En küçük hayýr ve þer amel defterine yazýlýr. Ýhlâsla, içtenlikle ve riyâdan uzak iþlediðin bir amelin olsa, Allahü teâlâ onu amel defterine daðlar kadar büyük olarak geçirtir. Ýyilik ettiðin kimseye yaptýðýný baþa kakýcý olma. Ýyilik ettiðin kimseden sana minnet beslemesini istersen, yaptýðýn iyiliðin bir kýymeti kalmaz. Bana iyi desinler diye yapýlan iyilikler riyâ eseridir."
Büyük velîlerden Seyyid Ahmed Rýfâî (rahmetullahi teâlâ aleyh) henüz yedi yaþýnda iken bir gün Allahü teâlânýn zâtýna ve sýfatlarýna âit bilgilerde mârifet sâhibi olan hocasý Abdülmelik Harnutî´yi ziyârete gitti. Hocasý ona; "Yâ Ahmed! Sana diyeceðim þu þeyleri hâfýzanda tut, ezberle ve hiç unutma!" deyince "Peki efendim." dedi. Abdülmelik Harnutî buyurdu ki: "Baþkalarýna iltifat edip gezen, hedefine varamaz ve hakîkate kavuþamaz. Þüpheden kurtulamayanýn, dünyevî düþünenin, nefsî arzularýnýn peþinde olanýn; felâha, hidâyete kavuþmasý düþünülemez. Bir kimse, kendi kusûrunu, noksanýný bilmiyorsa, bütün zamâný da noksan geçer." Bu kýymetli sözleri hâfýzasýna nakþ etti. Bir yýl bu sözlere göre amel etti. Bir yýl sonunda hocasýndan yine nasîhat istediðinde buyurdu ki: "Hakîkî âlimleri, evliyâyý tanýyamamak çok kötüdür. Tabîbin hasta olmasý ne fenâ, akýllý kimsenin câhil kalmasý ne kötüdür."
Seyyid Ahmed Rýfâî hazretleri buyurdular ki:
ÞAÞARIM ÞU ÝNSANA
Seyyid Ahmed Rýfâî, yazdýðý eserinde,
Þu þekilde nasîhat, ediyor bir yerinde:
Þu kula þaþarým ki, ölüme inanýyor,
Buna raðmen gülüp de, neþelenebiliyor.
Þuna da þaþarým ki, inanýyor kadere,
Yine de mahzûn olup, boðuluyor kedere.
Ve þuna þaþarým ki, Cehennem vardýr diyor,
Yine de fütursuzca, her günahý iþliyor.
Þaþarým dünyâ fâni, diyen þu insana ki,
Sarýlmýþtýr dünyâya, ayrýlmýyacak sanki.
Yine baþka yerinde, buyurdu: Ey insanlar,
Pek çok hayret ettiðim, iki türlü insan var.
Birincisi þudur ki, hep oruçtur gündüzün,
Gece de sabaha dek, tâattadýr büsbütün.
Aslâ Hak teâlâya, etmez günah ve isyân,
Yine de görürsün ki, hüzünlüdür o insan.
Uðraþmasýna raðmen, hep âhiret iþiyle,
Yine aðlar görürsün, onu hep gözyaþýyle.
Ýkincisi þudur ki, yapmaz hiç tâatini,
Oyun ve eðlenceyle, geçirir her vaktini.
Günahlarý iþler de, sýkýlmadan mâlesef,
Yine de bu hâline, üzülüp etmez esef.
Yaþamasýna raðmen, Ýslâmýn hâricinde,
Görürsün onu dahî, yine neþe içinde.
Baþka bir yerinde de, buyurdu: Ey insanlar,
Sakýn siz ilminize, güvenmeyin ki zinhar,
Þeytan, sâhip olduðu, ilminin gurûrundan,
Kovulup, helâk oldu, Allah´ýn huzûrundan.
Bir insan, her bir ilmi, bilse de ince ince,
Faydasýný göremez, amel eylemeyince.
Bel´âm-ý Bâura da, çok ilim sâhibiydi,
Öyle ilim sâhibi, dünyâda yok gibiydi.
Lâkin kalbi bir mikdâr, meyl edince dünyâya,
Dünyâ ve âhirette, oldu rezîl ve rüsvâ.
Yine o buyurdu ki: Ediniz ilme gayret
Zîrâ ilim hayattýr, ölümdür hem cehâlet.
Ve lâkin her bir ilim, bir vebâldir kul için,
Kurtulunmaz vebâlden, amel eylemeksizin.
Ýnsan, ameli dahi, yapmalý ki ihlâsla,
Ýhlâssýz amellerden, bir fayda gelmez aslâ.
Yâni bir kul, muhakkak, ilim, amel, ihlâsý,
Temin etmelidir ki, budur iþin esâsý.
Yine o buyurdu ki: Sâlih olan müslüman,
Allah´ýn takdîrine, boyun eðer her zaman.
Mübtelâ olsa dahi, bir derde ve belâya,
Yine sabýr gösterip, isyân etmez Allah´a.
Gâyet iyi bilir ki, kulu azîz ve zelîl,
Eden, yalnýz Allah´týr; mevkî, makam, mal deðil.
Resûl´ün sünnetine, tâbi olur o ekser,
O, ya hayýr konuþur, yâhut da sükût eder.
Onun tek endîþesi, son nefes içindir hep,
Îmân ile, þehîden, ölmeyi eder talep.
Öfkelenmez kat´iyyen, dünyâlýk þeyler için,
Ve atmaz tek bir adým, iyi düþünmeksizin..
Nefsine hâkim olup, girmez onun emrine,
Günah, küçük de olsa, iþlemez aslâ yine.
Allah´ýn rýzâsýný, almaktýr tek gâyesi,
Hep bunu temin için, geçer günü gecesi."
Kendilerine ?Silsile-i aliyye? denilen büyük âlim ve velîlerin on ikincisi olan Ali Râmitenî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Ýki hâlde kendinizi sakýnýn: Söz söylerken ve yemek yerken."
Evliyânýn büyüklerinden Alvân Hamevî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir vâzýnda þöyle buyurdular: "Ey kardeþim! Bir rehber ara. Bâzý kimselerin o büyükler hakkýndaki sözlerine deðer verme. Bunu bulamazsan, âlimlerden, Resûlullah efendimizin mübârek hayâtýný, Eshâbýnýn, Tâbiîn ve bu büyüklerin yolunda gidenlerin hayatlarýný öðren. Onlarýn yürüdüðü yolda yürü. Bu sûretle onlarýn kavuþtuklarýna kavuþursun. Mezhebinin imâmý olan zâtýn yolunda yürü ve ona uy. Zamânýmýzdaki âlim geçinen bozuk îtikât sâhiplerine aldanma. Onlara uyma ve yaklaþma. Onlarýn meclisinde bulunma. Ýbn-i Atâ, Hikem isimli eserinde buyurdu ki: "Kendi nefsinden râzý olmayan câhille berâber bulunman, nefsinden râzý olan âlimle berâber olmaktan hayýrlýdýr, iyidir." Yine þöyle buyurdu: "Hâli ile sana fayda vermeyen kimseyle arkadaþ olma. Takvâ ehlinin, haramlardan kaçanýn kölesi, hizmetçisi ol. Onu sev. Belki, Allahü teâlâ bu vesîle ile seni onlarýn arasýna katar. Allahü teâlâ Kur´ân-ý kerîmde meâlen buyuruyor ki: "Biliniz ki, Allahü teâlânýn evliyâsý için azap korkusu yoktur. Nîmetlere kavuþmamak üzüntüsü yoktur. Onlar îmân edip takvâya ermiþ olanlardýr. Dünyâ hayâtýnda da âhirette de onlar için müjdeler vardýr." (Yûnus sûresi: 62-64).
Hadîs âlimi ve büyük velî Amr bin Kays el-Mülâî (rahmetullahi teâlâ aleyh) kötülüklerden þiddetle kaçýnýr, iyilikleri yapmayý teþvik ederdi. "Hayýrlý bir iþ duyduðun zaman bir defâ da olsa yap!" buyururdu. Talebelerinin ve sevenlerinin iyi kimselerle arkadaþlýk yapmasýný ister; "Sapýk ve bozuk kimselerle berâber bulunmayýn. Zîrâ onun sapýklýðý kalbinize sirayet eder." buyururdu. Ticârette ihsân sâhibi idi. Kazancýnýn çoðunu fakirlere ihsân ettiði gibi; "Kim ihtikâr yapar, yâni insanlarýn temel ihtiyacý olan bir yiyeceði yirmi gece saklayarak karaborsacýlýk yaparsa, o malýn hepsini fakirlere verse dahi keffâretini ödeyemez." buyururdu. Haramlardan ve þüphelilerden þiddetle kaçýnan Amr bin Kays; "Helâl meydandadýr. Haram meydandadýr. Þüpheliler ikisi arasýndadýr. Kim þüphelileri terk ederse, ýrzýný ve dînini hakkýyla korumuþ olur. Kim þüphelileri yaparsa, her an harama düþebilir. Koruluðun yanýnda otlayan hayvan da her an koruluða girebilir. Her sultânýn bir koruluðu vardýr. Allahü teâlânýn koruluðu ise haramlardýr." hadîs-i þerîfini okurdu.
Anadolu´da yetiþen büyük velîlerden Ankaravî Ýsmâil Rusûhî (rah- metullahi teâlâ aleyh) ömrü boyunca iyiliði emr edip, kötülükten sakýndýrmaktan geri durmadý. Bu hususlardaki nasîhatleri þöyle oldu: Hazret-i Ali buyurdular ki: "Doðru bildiðini söylemek, susmaktan daha hayýrlýdýr. Günahkâr insanlara günah ve haramlarýn kötülüðünü anlatmamak, iyilik deðildir." Kötü bir iþi yapaný o iþten sakýndýrmak, ibâdetlerin en fazîletlisidir. Bir kimse bilmeyen birine yol gösterse, o da onun irþâdýyla hidâyete erse, yol gösteren kiþi de, hidâyete kavuþan kimsenin sevâbý ve fazîleti kadar sevap kazanýr. Zîrâ Peygamber efendimiz; "Baþkalarýný doðruluða çaðýran kimseye, kendisine uyanlarýn sevâbý gibi sevâb verilir. Bununla berâber onlarýn sevâbýndan da hiçbir þey eksilmez. Sapýklýða çaðýran kimseye de ona uyanlarýn günâhý gibi günah verilir. Bununla berâber ona uyanlarýn günahlarýndan hiçbir þey eksilmez." buyurdu. Dînin direði nasîhattýr. Bu sebeple Allahü teâlânýn kullarýna nasîhat etmeli ve yumuþak davranmalýdýr. Eðer söz tutmazlarsa onlara yumuþaklýkla hakîkati anlatmaya devâm etmelidir. Zîrâ Peygamber efendimiz; "Ümmetimden bir tâife, (topluluk) hak üzerine mücâdele etmekte, kýyâmete kadar gâlib olarak devâm edecektir." buyurmuþtur. Nasîhat edince fitne çýkma durumu varsa, bu hayýrlý iþten vazgeçilir. Nasîhati, kabûl edenlere, dinleyenlere yapmak gerekir.
Kendilerine ?Silsile-i aliyye? denilen büyük âlim ve velîlerin onuncusu Ârif-i Rivegerî (rahmetullahi teâlâ aleyh) Peygamber efendimizin sünnet-i seniyyesini çok iyi bilir, onun unutulmamasý için nasîhatlerinde üzerinde durur, târif ederdi. Sünnet-i þerîflerin yaþanmasý için çok gayret gösterirdi. Her sohbetine; "Cenâb-ý Hak bizleri, hepimizi dünyâ ve âhire- tin efendisi ve bütün insanlarýn her bakýmdan en yükseði ve en iyisi olan Resûlullah efendimize tâbi olmak saâdetiyle þereflendirsin! Çünkü cenâ- b-ý Hak, O´na tâbi olmayý, O´na uymayý çok sever. O´na uymanýn ufak bir zerresi bütün dünyâ lezzetlerinden ve bütün âhiret nîmetlerinden daha üstündür. Hakîkî üstünlük, O´nun sünnet-i seniyyesine tâbi olmaktýr. Ârif-i Rivegerî hazretlerinin bu gayretlerine karþýlýk cenâb-ý Hak, büyük makamlar ihsân etti. Uzun bir ömür yaþadý.
Ynt: Nasihat By: armi Date: 31 Ocak 2010, 16:16:44
Tâbiînin büyüklerinden, velî, hadîs ve fýkýh âlimi Atâ bin Ebû Rebâh (rahmetullahi teâlâ aleyh) Yeðenine þöyle nasîhat etti: "Ey kardeþimin oðlu! Sizden öncekiler, dünyâya ve âhirete faydasý olmayan boþ sözü sevmezler, Kur´ân-ý kerîmi okumak, Allahü teâlânýn emir ve yasaklarýný, Resûlünün sünnet-i seniyyesini okuyup, öðrenip, bunlardan ve ihtiyaç hâlinde konuþmaktan baþkasýný boþ söz ve fuzûlî iþ kabûl ederlerdi."
Tâbiîn devrinin tanýnmýþ hadîs ve tefsîr âlimlerinden Atâ bin Meyse- re el-Horasânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) þöyle nasîhat ederdi: "Hep iyi- lik yapýn. Zîrâ yapýlan iyilikler, iþlenen kötülükleri yok eder. Sonunda dünyâdan ayrýlacaðýnýz için, kendinizi ondan ayrýlmýþ kabûl ediniz. Bir gün mutlaka tadacaðýnýz için ölümü tatmýþ gibi olunuz. Bir gün âhiret â- lemine göçüp, oraya yerleþeceksiniz. O halde þimdi kendinizi oraya gidip yerleþmiþ tasavvur ediniz. Zâten bütün insanlarýn varacaðý son durak bu- rasýdýr. Her insan yolculuða çýkacaðý zaman mutlaka hazýrlýk yapar. Yol- culukta lüzumlu eþyâlarýný yanýna alýr. Sýcaða karþý korunmak için gölge- liðini, yemek içmek için azýðýný, soðuða karþý elbiselerini ve yorganýný temin eder, öyle yola çýkar. Sefere, hazýrlýklarýný yaparak çýkan kimseye gýpta edilir. Hazýrlýksýz yola çýkan piþman olur. Çünkü, yola çýkýp, güneþ altýnda kalýnca, gölgelenecek bir þey bulamaz. Güneþin sýcaðý altýnda nice sýkýntýlarla karþýlaþýr. Susadýðý zaman, susuzluðunu gidereceði bir su bulamaz. Soðukla karþýlaþtýðýnda üzerine alacak bir þeyi yoktur. Ýþte böyle kimsenin, o sýkýntýlý halde iken, hazýrlýksýz yola çýktýðýna ne kadar çok piþman olacaðýný siz düþünün. Bu sýkýntý dünyâdadýr. Dünyânýn sý- kýntýsý geçicidir. Ýnsan bir gün sýkýntý ile karþýlaþýr. Öbür gün, o sýkýntý- dan kurtulabilir. Fakat ya âhiretin devamlý olan dayanýlmaz acý ve ýzdý- raplarýna yakalanýrsak, hâlimiz nice olur? Bu bakýmdan insanlarýn en a- kýllýsý, sonsuzluk âlemi, gerçek vatan olan, âhiret için iyi hazýrlanandýr. Dehþeti tüyler ürperten kýyâmet gününde, Allahü teâlâ kimi arþýnýn göl- gesi altýnda gölgelendirirse o kimseyi, o gün güneþin sýcaklýðý aslâ ra- hatsýz etmez. Oradaki sýkýntýlardan kurtulur."
Büyük velîlerden ve tâbiînin meþhurlarýndan Avn bin Abdullah (rah- metullahi teâlâ aleyh) bir gün þöyle nasîhat etti: Allahü teâlânýn emir ve yasaklarýna uyunuz. Kim bunlara uyarsa, bu onlar için saâdettir. Bunlara uymayan bedbahttýr. Öldükten sonra, kendisi yüzünden cezâ ve mükâfât göreceðiniz amellerinizi ýslâh edip düzeltiniz.
Sizden öncekiler, âhiret iþleriyle uðraþýp, sâdece artan zamanlarýný dünyâ iþlerine harcarlardý. Siz ise bu gün hep dünyâ iþiyle uðraþýyor, za- man kalýrsa âhiret iþlerini yapýyorsunuz.
Kendilerine ?Silsile-i aliyye? denilen büyük âlim ve velîlerin beþincisi olan Sultân-ül-Ârifîn Bâyezîd-i Bistâmî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyuruyor ki: "Dilini, Allahü teâlânýn ismini anmaktan baþka iþlerle uðraþmaktan ve baþka þeyler konuþmaktan koru. Nefsini hesâba çek. Ýlme ya- pýþ ve edebi muhâfaza et. Hak ve hukûka riâyet et. Ýbâdetten ayrýlma. Güzel ahlâklý, merhamet sâhibi ve yumuþak ol. Allahü teâlâyý unutturacak her þeyden uzak dur ve onlara kapýlma.
Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri´nin yakýnlarýndan biri seyâhate çýkarken, huzûra gelip; "Bana tavsiyede bulunur musunuz?" dedi. O da; "Üç þey ile sana tavsiyede bulunurum: Yolculukta kötü huylunun biri sana arkadaþlýk ederse, onun kötülüðünü kendi güzel ahlâk potana sok da þekillendirmeye çalýþ. Böylece iþin ve yolculuðun selâmetle netîcelensin. Biri sana iyilikte bulunursa, devamlý sûrette Allahü teâlâya þükret. Çünkü o adamýn kalbini sana çeviren cenâb-ý Hak´týr. Bir belâ sana dokunacak olursa, o belânýn üzerinden kalkmasý için süratle Allahü teâlâya dön ve netîceyi sabýrla bekle. Ümidin kýrýlmasýn, îtimâdýn sarsýlmasýn. Çünkü gelen belânýn altýnda ne gibi hayýrlarýn yattýðýný o anda idrak edemezsin." dedi.
Talebesi Ebû Mûsâ´ya þöyle nasîhatta bulundu: "Sana yaþadýðýn sürece tamâmen Allahü teâlâya yönelmeni, yüzünü hiçbir vakit O´ndan çevirmemeni tavsiye ederim. Þüphe yok ki O´na kavuþacak ve O´nun yüce huzûrunda duracaksýn. Ve sen bütün iþlediklerinden sorumlu tutulacaksýn. Sakýn gâfil olma. Gaflet uykusundan bir an önce kendini kurtar. Hiç kimseyi O´na tercih etme. Sana gelen belâlara sabret. Allahü teâlânýn hükmüne ve kazâsýna rýzâ göster. Allahü teâlânýn verdiðine kanâat et. Allahü teâlâya güven, vâdettiklerinin mutlaka yerine geleceðine inan. Hiç ölmeyecek ve hep diri olan Rabbine tevekkül eyle. Her iþinde O´nun inayetini iste. O´nun emirlerine riâyet et. Hayatta olduðun müddetçe bu dediklerimi yapmaya çalýþ. Halký býrakýp, Hakk´a yönel. Ýþini O´na ýsmarla!.."
Tâbiîn tanýnmýþlarýndan büyük velî Bekr bin Abdullah Müzenî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: Din kardeþlerinden bir cefâ görürsen, bil ki bu, yaptýðýn bir hatâdan dolayýdýr. Derhal Allahü teâlâya dön ve tövbe et. Ayrýca, bir sevgi görecek olursan, Allahü teâlâya olan tâatdan ve Allahü teâlânýn beðendiði iþleri yapmaktan hâsýl olduðunu bil ve þükret.
Yine buyurdu ki: "Ýsâbet edip, doðru konuþtuðunda sana bir ecir ve sevap getirmeyen, hatâ ettiðinde de seni günâha götüren bir sözü söylemekten sakýn. Bu söz, müslüman kardeþine kötü zanda bulunmandýr."
Büyük velîlerden Biþr-i Hâfî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir sohbetinde buyurdular ki: "Dünyâda azîz olmak, âhirette selâmette kalmak isteyen, diline sâhib olsun. Þâhitlik yapmasýn, halka imâm olmasýn, hiç kimsenin yemeðini yemesin. Ýki þey kalbe kasvet verir. Çok konuþmak ve çok yemektir.
"Sizden biri, bir eser yazacak olursa, daha çok mânâ bakýmýndan doðruluðuna dikkat etsin."
Biþr-i Hâfî hazretleri yerinde ve az konuþurdu. Talebelerine ve sevenlerine buyurdu ki: "Sahîfelerinize ne yazdýðýnýza dikkat ediniz. Çünkü bu, Rabbinize karþý okunacaktýr. Yazýk o kimseye ki çirkin söz konuþur. Eðer içinizden biri bir kardeþine içinde çirkin söz bulunan bir yazý gönderse, þüphesiz bu bir hayâsýzlýk olur. Ya Rabbine karþý kötü söz söyleyenin hâli ne olur?"
Biþr-i Hâfî hazretlerinin hastalýðý sýrasýnda talebelerinden birisi onu ziyârete gitti. Biþr-i Hâfî´ye; "Bana nasîhat et." dedi. Biþr-i Hâfî buyurdu ki: "Bir karýnca vardý. Yazýn tâneleri toplar, kýþýn yerdi. Bir gün topladýðý tâneyi yemek üzere aðzýna aldý. Tam bu sýrada gelen bir kuþ onun aðzýndaki tâneyi kaptý. Karýnca topladýðý þeyi yiyemedi ve emeline kavuþamadý. Dünyâda insanlar da böyledir. Mal ve servet toplarlar. Onlarý ya baþkalarý alýp tüketir veya ölüm kuþu gelip o kimseyi alýr da dünyâdaki emeline kavuþamaz. Hal böyle olunca, dünyâya gönül vermemeli, âhiret için hazýrlanmalýdýr."
Büyük velîlerden Biþr bin Mansûr es-Süleymî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine, birisi gelip; "Bana nasîhat ediniz." dedi. Bunun üzeri- ne ona; "Azrâil aleyhisselâm ve yardýmcýlarý seni bekliyorlar." buyurdu.
Tanýnmýþ büyük evlîyadan Mevlânâ Celâleddîn-Ý Rûmî (rahmetullahi teâlâ aleyh) baþkalarýndan bir þey istemeyi talebelerine yasak ederek; "Baþkasýna el açýp bir þey isteyen, bizim talebemiz deðildir. Ona dünyâda da âhirette de þefâat etmeyiz ve ondan uzak dururuz. Biz, talebelerimize dâimâ vermeyi, ihsân ve ikrâmlarda bulunmayý, herkese karþý tevâzu üzere bulunmayý, tatlý sözlü, güler yüzlü olmayý tavsiye ediyoruz. El açýp istemek bizim yolumuzda yoktur." buyururdu.
Bir gün, Mevlânâ hazretlerinin huzûruna birbirlerine dargýn iki kiþi getirdiler. Onlara barýþmalarýný söyledi sonra da; "Allahü teâlâ, bâzý insanlarý su gibi latîf, mütevâzî, dâimâ aþaðýya akýcý ve yumuþak huylu, bâzýlarýný da toprak, taþ gibi sert mizaçlý yarattý. Su, topraða karýþýr, meyvelerin büyümesini, canlýlarýn içerek hayatlarýnýn devâm etmesini saðlar. O sulardan rûhlara ve bedenlere gýdâ temin edilip, menfaat saðlanýr. Su topraða gitmezse, topraktan ve sudan lâyýkýyla istifâde edilmez. Ey Nûreddîn! Bu arkadaþýn toprak hükmünde olup, yerinden kalkmaz ve barýþmaz ise, sen su gibi tevâzu üzere olup, anlaþ. Herkes bilir ki, iki küs olan kimseden hangisi öbüründen önce davranýrsa, Cennet´e ötekinden önce girecektir. Daha çok sevap kazanacaktýr. Dolayýsýyla, bu barýþtan her ikiniz de istifâde etmiþ olacaksýnýz." buyurdu. Bunu dinleyen iki küs kimse, daha çok sevap kazanmak gayretiyle hemen barýþtýlar.
Mevlânâ hazretleri; Buyurdular ki; Gururlu olmayýnýz, nefsinizle mücâdele, riyâzet ediniz. Peygamberimiz hep riyâzet çekmiþ, zenginlik istememiþ, arpa ekmeðini bile doyuncaya kadar yememiþtir."
"Hakîkî bir âlime, rehbere teslim olmalýdýr."
Hindistan´da yetiþen çeþtiyye yolunun büyük velîlerinden Nasîruddîn Mahmûd Çýrað-ý Dehli (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerini bir çiftçi ziyârete gelmiþti. Onun bu ziyâretinden çok memnun olan Nasîruddîn Çýrað; "Çiftçilik saygý deðer bir meslektir ve pekçok Allah adamý bu meslekle hayâtýný kazanmaktadýr." dedikten sonra þöyle nasîhatta bulundu: "Tarlayý sürerken, kalple ve dille Allahü teâlâyý hatýrla. Bu senin tohumdan iyi hasat almaný saðlayacaktýr. Ýyi niyet olmadan, hiç bir iþe baþlamamalýdýr. Eðer bir kimse, baþkalarý namaz kýlýyor diye, namaz kýlarsa, kullarýn beðenmesi için kýlýnan namazý Allahü teâlâ kabûl etmez."
Dehli´deki Cahri pazarýna tâyin olan müfettiþ, Nasîruddîn Mahmûd´un talebesiydi. Vazîfeye baþlamasýndan sonra hocasý; "Senin bir seyyid olman sebebiyle, özellikle Peygamber efendimize uyman ve o yolda bulunman uygundur. Peygamber efendimiz ve Allahü teâlâ tarafýndan yasak edilenlerden kaçýnmalýsýn. Alýþ-veriþte yalan söylememelisin. Eðer bir malý 5 dînara satýn almýþsan, satarken müþteriye 6 dînara satýn aldým diye söylememelisin. Böyle þeylerle rahata eriþilmez. Doðruluk hiç zarar vermez. Az bir kâra rýzâ gösteren kimsenin zenginliði artar. O da nasýl arttýðýna þaþýp kalýr." buyurdu.
Basra´da yetiþen evliyânýn büyüklerinden Ebû Abdullah el-Basrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Minnet sâhibinin ihtiyâcýný görmek, dostluðun anahtarýdýr."
"Kiþinin aklý, hilmi ve yumuþaklýðý, cömertliði, ayýplarýný örter. Her hâlinde doðru olmasý, onu kuvvetli kýlar."
"Allahü teâlânýn emrettiði þeylere uy. Kim Allahü teâlânýn emirlerine uyarsa, saðlam bir kale içinde hýfz olunmuþ korunmuþ olur."
"Allahü teâlâ bir kimseye iyilik ile muâmele ederse, ondan kerâmetler zuhûr eder."
"Kalpten riyâ hastalýðý, ihlâs; yalan hastalýðý ise, doðruluk nûru ile giderilip tedâvî olunur. Kim nefsinin arzu ve isteklerine muhâlefet eder karþý çýkarsa, Allahü teâlâ onu, ünsiyet, dostluk ve muhabbet makâmýna kavuþturur."
Endülüs, Mýsýr ve Filistin taraflarýnda yaþamýþ büyük velîlerden Ebû Abdullah el-Kureþî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: Ýhtiyâcýn olmadýkça, kimseden bir þey isteme.
Evliyânýn büyüklerinden Ebû Abdullah el-Mukrî hazretlerine, hocalarýndan Abdullah Harrâz (rahmetullahi teâlâ aleyh) þöyle nasihat etmiþtir: "Sana üç þey tavsiye ederim. Biri tam bir gayret ve itâatla farzlarý yerine getir. Bu hususta hýrslý ol. Ýkincisi, müslüman cemâatine, topluluðuna hürmet, üçüncüsü ise kendini ve hatýrýna gelen daðýnýk düþüncelerini iyi bilmemektir."
Evliyânýn büyüklerinden Ebû Abdullah-ý Rodbârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) Ýnsanlara söylediði þiirleriyle de nasihat ederdi. Bir beytinin mânâsý þöyledir: Ýnsanlarla arkadaþlýk yaptýðýn zaman her arkadaþ için, sanki kölesi olan bir genç ol. Susuzluktan ciðeri yanan her arkadaþ için tatlý ve serin suyun tadý gibi ol."
Büyük velîlerden Ebû Ali Sekafî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretle- rinden bir talebesi nasîhat istedi. Ona; "Doðru söz, doðru ve samîmi a-mel, doðru ve samîmi sevgi ve emânete sadâkatten ayrýlma." buyurdu.
Evliyânýn meþhurlarýndan Ebû Bekr Verrâk (rahmetullahi teâlâ a- leyh) buyurdular ki: "Allahü teâlâ ile kendi aranda doðruluðu, halkla kendi aranda da yumuþaklýðý saðla."
Ziyâretine gelen birisi huzûrundan ayrýlýrken; "Bana ne tavsiye edersiniz?" deyince; "Dünyâ ve âhiretin hayrýný, halvette ve kýllette (yalnýzlýkta ve azlýkta) buldum. Þerrini ise, halk arasýna karýþýp halkla berâber olmakta buldum." demiþtir.
Kelâm, fýkýh, tefsîr, hadîs âlimlerinden ve evliyânýn büyüklerinden Ebû Hamza Baðdâdî (rahmetullahi teâlâ aleyh) çok sevdiði talebelerinden birine nasîhat ederek buyurdu ki: "Allahü teâlâ sana hayýr yollarýndan birini açarsa, sen o yolda gayretle devâm et. Ama o nîmeti sana ihsân edeni ve o nîmete kavuþmana vesîle olanlarý da unutma. O nîmete kavuþtuðun için büyüklenme. Senin yapacaðýn þey, buna kavuþturana þükretmendir. Eðer þükretmezsen, o nîmet, elinden alýnýr. Ýhsân edeni üzmüþ olursun. Eðer þükredersen, sana daha hayýrlý yollar, daha güzel nîmetler ihsân edilir. Nitekim Allahü teâlâ, Ýbrâhim sûresi 7. âyetinde meâlen; "Eðer þükrederseniz elbette size nîmetimi arttýrýrým ve eðer nankörlük ederseniz, haberiniz olsun, gerçekten azâbým çok þiddetlidir." buyuruyor.
Nasîhat isteyen birisine de buyurdu ki: "Nefsin, senden selâmet bulursa, onun hakkýný vermiþ olursun. Halk selâmette kalýrsa onlarýn haklarýný ödemiþ olursun. Yâni haklar iki türlüdür. Biri nefsinin üzerindeki hakký, ikincisi halkýn üzerindeki hakkýdýr. Nefsini günahtan men eder ve âhiretteki selâmetini taleb edersen, hakkýný îfâ etmiþ olursun. Halk senin kötülüðünden emin olur, sen de onlar için kötülük istemezsen, haklarýný edâ etmiþ olursun. Kötülüðünün sana da halka da zarar vermemesi için çalýþ. Ýþte bunun için Hakk´ýn hakkýný ödemek ile meþgul ol. En iyi bilen Allahü teâlâdýr.
Derin âlim ve büyük velî Ebû Hamza Horasânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hezretlerine bir kimse gelerek; "Bana nasîhat et." dedi. Ona; "Ö- nündeki sefer için azýk hazýrla." buyurdular.
Büyük velîlerden Ebû Osman Hîrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Arzu ve isteklerinin peþinde koþtuðun müddetçe zindanda gibisin. Ýþi, Allahü teâlâya havâle edersen, râhata ve selâmete erersin."
Hocasý Ebû Hafs vefât edeceði sýrada, bir nasîhatta bulununuz da bize yâdigâr kalsýn demiþti. Bunun üzerine; "Ýþlenen kusur ve hatâlara bütün kalbinizle kýrgýn ve üzgün olunuz. Bu söz size nasîhatim olsun." buyurmuþtur.
Büyük velîlerden Ebû Saîd bin el-Arabî (rahmetullahi teâlâ aleyh) sevdiklerine nasîhat olarak: "Allahü teâlâ, nîmeti mârifete ihsâný ibâdete, rahmetini tövbeye, tövbeyi de günahlarýn affýna sebep kýldý." buyurdular.
Türkistan´da yetiþen büyük velîlerden Ebû Saîd Ebü?l-Hayr (rahme- tullahi teâlâ aleyh) hazretleri´ni, babasý Ebü´l-Kâsým Biþr´in sohbetlerine giderken yanýnda götürürdü. Bir gün Ebü´l-Kâsým Biþr; "Ey Ebû Saîd! Tamâ ve dünyâya düþkünlükten kurtulmaya gayret et. Çünkü insanda tamâ varken, ihlâs yâni herþeyi Allah için yapma arzusu bulunmaz. bu- yurdu.
Þam´da yetiþen büyük velîlerden Ebû Süleymân Dârânî (rahme- tullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Kadýn olsun, çocuk olsun, mal olsun, seni Allahü teâlâyý anmaktan alý koyan her þey hayýrsýzdýr. Allahü teâlâyý tanýdýktan sonra, O´ndan baþkasýna meyletmeyin."
Evliyânýn önde gelenlerinden Ebü´l-Fadl Ahmedî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir gün sohbet ederken; "Allahü teâlânýn kullarý olunuz. Nefsinizin, altýnlarýnýzýn, paralarýnýzýn kulu olmaktan sakýnýn. Sizler nefisleriniz için deðil, ancak Allahü teâlâ için yaratýldýnýz. O halde O´ndan kaçmayýn." buyurdu.
Hindistan´da yetiþen Çeþtiyye evliyâsýnýn büyüklerinden Ferîdüddîn Genc-i Þeker (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Allahü teâlâdan zenginlik istiyorsanýz, kendinizi hýrs ve kýskançlýktan koruyun."
Yine buyurdular ki: "Düþman ne kadar emîn ve incitmesiz görünse de, ýsýrmasýndan kendini emîn tutma!"
Evliyânýn büyüklerinden Fudayl bin Ýyâd (rahmetullahi teâlâ aleyh) sevdiklerine bir gün; "Piþman olmadan önce tefekkür edip amel iþleyiniz. Dünyâya aldanmayýnýz. Çünkü, dünyâda saðlam ve sýhhatli olan, hastalanýr. Yeni olan eskir. Nîmetleri yok olur. Gençler ihtiyarlar." buyurdu.
Birisi; "Ey Fudayl! Bana nasihat et." dedi. Ona dönüp; "Sen kendi nefsine nasihat edici ol. Kendine muhakkak lâzým olan þeyleri sað iken görüp yapmaya gayret et. Ýnsanlarý kendine tavsiye ve nasihat edici eyleme. Kendin dünyâda gâfil ve durgun olup da, öldükten sonra senin için, iyilik ve sevap yapacaklarýný ve senin için çalýþacaklarýný sanma. Zîrâ sen, dünyâdayken kendine, âhiretin için lâzým olacak iþlere can çýkarcasýna, çok gayret göstermediðin halde, baþkalarýnýn senin için iyilik yapacaklarýna, sevap iþleyeceklerine nasýl inanabiliyorsun?!" buyurdu.
Birisi yine kendisinden nasihat istemiþti. Ona; "Baban sað mý!" diye sordu. O da; "Vefât etti." dedi. Bunun üzerine Fudayl hazretleri; "Evlâdým! Haydi beni terk et. Ýyi bil ki babasýnýn vefâtýndan sonra baþkalarýnýn nasihatlarýna muhtaç birine hiç bir nasihat fayda vermez." buyurdu.
Yine buyurdu ki: "Hakka boyun eð, hakký tâkib et, kim söylerse söylesin hakký kabûl et."
Seydiþehir´de yaþayan büyük velîlerden Hacý Abdullah Efendi (rah- metullahi teâlâ aleyh) talebelerine sýk sýk þöyle buyururdu: "Baþkalarýný himâye edin, kendinizi beðenip kibirli olmayýn."
"Kalp uyanýklýðý ile ibâdet etmeyen kimse ile Allahü teâlâ arasýnda mâni vardýr."
"Yapýlan ibâdetleri muhâfaza edip, âhirete götürmek, ibâdetlerden hâsýl olan amellerin muhâfaza meyvesi olan mânevî zevki kazanmaktan güçtür."
Ýstanbul´u, Fâtih Sultan Mehmed Hanýn fethedeceðini müjdeleyen büyük velî Hacý Bayram-ý Velî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri´nin talebelerine nasîhatlerinden bâzýlarý þunlardýr:
"Ýnsanlarýn fitnesinden kurtulmak istiyorsanýz, çarþý ve pazarlarda sýk sýk bulunmayýnýz."
"Hiddet ve kin, hakîkatleri gören gözleri kör eder. Öfke, iyi düþünmeyi daraltýr, yanýltýr."
"Allahü teâlâya isyân yolunda, hiçbir kimseye yardým etmeyiniz."
"Küçük çocuklarý seviniz, baþlarýný okþayýnýz. Onlarý sevindiriniz ki, Peygamber efendimizin emrini yerine getirmiþ olasýnýz."
"Çarþýda ve câmi avlusunda bir þey yemeyiniz. Yol ortasýnda durmayýnýz. Ticâret erbâbýnýn dükkânlarýnda uzun müddet oturmayýnýz."
"Hiçbir günâhý küçümsemeyin, çok çalýþýn. Boþ gezenler, zengin bile olsa, arkadaþlarý þeytan, kalbleri þeytanýn konaðý olur."
"Helâlinden kazanýp, ondan fakýrlere cömertçe veriniz."
"Ölümü çok hatýrlayýnýz. Ölüm gelmeden hesâbýnýzý yapýnýz. Tövbe ediniz ki, affa kavuþasýnýz."
"Dünyâ gamýndan, nefsin sýkýþtýrmasýndan hafifleyip kurtulmak istiyorsanýz, kabristanlarý sýk sýk ziyâret ediniz."
"Ayýp ve kusurlarýný gördüðünüz arkadaþlarýnýzýn, komþularýnýzýn, sýrlarýný ifþâ etmeyiniz. Çünkü gördüðünüz bu sýrlar, size emânettir. E- mânete hiyânet ise, çirkin bir harekettir."
"Âlim ve velîlerin kabirlerini ziyâret ediniz. Zîrâ o büyükler, kendilerini ziyâret edenlere þefâat ederler."
Anadolu´da yetiþen büyük velîlerden Hâþimî Emîr Osman (rahme- tullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin þiir þeklinde söylediði nasihat dolu sözle- rinden bâzýlarý ise þu þekildedir:
Âkýl isen rýzk için gerdûn-ý dûna eðme ser,
Âsyâb-âsâ yürü var ekmeðin taþtan çýkar.
"Aklý baþýnda bir insan isen, bir lokma ekmek için alçak dünyaya baþ eðip muhtac olma. Git, deðirmen gibi, sen de ekmeðini taþtan çýkar. Alnýnýn teriyle kazan ve kimseye minnet etme!"
Yûsuf dahî olsan düþürürler seni çâha,
Ebnâ-yý zamânýn iþi ihvâna cefâdýr.
.
"Zamânýmýzýn insanlarýnýn iþi gücü dâimâ halka, yakýnlarýna ve kardeþlerine kötülük ve eziyet çektirmekten ibârettir. Hattâ kusursuz ve en iyi kalbli bir insan bile olsan seni de hazret-i Yûsuf gibi kuyuya atmaya kalkýþýrlar."
Hindistan´da yetiþen evliyânýn büyüklerinden Hüsâmeddîn Mültânî hazretleri, hocasý Hâce Nizâmüddîn-i Evliyâ (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinden icâzet ve hilâfet almakla þereflendiði zaman, hocasýndan nasîhat etmesini istedi. O da üç defâ; "Dünyâyý terk, dünyâyý terk, dünyâyý terk." buyurdu. Sonra da; "Kýrda bir yere gidip orada yalnýz kalmayý tercih etme! Þehirde insanlar arasýnda bulun ki, senden istifâde etsinler ve insanlardan bir þey bekleme." dedi.
Evliyânýn büyüklerinden Ýbn-i Atâ (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Nefsini tanýmayan, âriflerin meclisinde bulunsun. Hikmet nûru ile aydýnlanmak isteyen ise, ilim ve hikmet sâhiplerinin meclisinde bulunsun."
Tâbiînden, meþhur hadîs âlimi ve veli Ýbn-i Muhayrýz (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Hayýrlý þeyler gördüðünüz zaman Allahü teâ- lâya hamd ediniz. Bir münker gördüðünüz zaman hemen hiç vakit kay- betmeden Allahü teâlâdan bu belânýn ümmet-i Muhammed´den kaldýrýl- masýný isteyiniz."
Büyük velîlerden Ýbn-i Nüceyd (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri, "Bana nasîhat et." diyen birisine buyurdular ki: "Ýlim ile meþgûl ol. Bütün müslümanlara hürmet et. Günlerini boþ geçirme. Ýnsanlarýn arasýnda ga- rib ol. Ýlim ve müslümanlara hürmet ile meþgûl olman, Allahü teâlânýn e- mirlerinden sana bir hissedir."
Anadolu´da yetiþen büyük velîlerden Ýsmâil Hakký Bursevî (rahme- tullahi teâlâ aleyh) Bursa´ya gittikten bir süre sonra hocasý tarafýndan Üsküp þehrine gönderildi. Burada insanlara vâz ve nasîhatta bulunmaya baþladý. Bu sýrada hocasýnýn þu mektubu ile talebe yetiþtirmeye baþladý: "Oðlum Þeyh Ýsmâil Efendi! Aklen ve dînen, güzel ve beðenilmiþ olan þeyleri yapmalarýný halka söyle. Kötü ve beðenilmeyen þeyleri yapmak- tan onlarý men et. Kalem sûresinin kýrk sekizinci âyetinde yer alan hitâba hazýr ol. Sabýrlý ol, þükür edici ol. Gecelerinde ibâdet et. Gündüzleri oruç tut. Muttakî ol. Kötü zanna sebep olacak, töhmet altýnda býrakacak yer- lerden sakýn. Þâyet böyle yerlere dâvet olsan bile gitme. Nasýl olursa ol- sun halký ilme ve amele dâvet eyle. Onlarý îtikâdî ve amelî yönden terbi- ye eyle. Yanýnda bulunduklarý ve bulunmadýklarý zaman onlar hakkýnda iyi konuþ. Ne þekilde olursa olsun kendi varlýðýný ortaya koyma." On se- ne Üsküp´de kalan Ýsmâil Hakký Efendi, H.1096 senesinde yine hocasý- nýn emriyle Tekfur Daðý yoluyla Bursa´ya gitti.
Anadolu´da yaþayan evliyânýn ve âlimlerin büyüklerinden Ýbrâhim Hakký Erzurûmî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin, kýzý Hanîfe Hâ- tuna nasihat olarak yazdýðý bir þiir þöyledir:
EY CÂN
Gönülden çün dile vardýr yol ey cân,
Mülâyim söyle, þîrîn söz bul ey cân,
Acý söz deme, hilm ile dol ey cân,
Güleç yüzlü, güzel sözlü ol ey cân.
Namazlarýný vaktinde edâ et,
Hem ehlinin her sözün tut, devlete yet,
Ne yol kim gösterirse ol yola git,
Güleç yüzlü, güzel sözlü ol ey cân.
Büyüðünle her iþte meþveret kýl,
Ki aklýna uyan piþmân olur bil,
Sözün tut görme sen, bir iþi müþkil,
Güleç yüzlü, güzel sözlü ol ey cân.
Büyüðündür azîz ana niyât et,
Sakýn nâz etme hizmetli firâz et,
Sözün az et hemîþe ketm-i râz et,
Güleç yüzlü, güzel sözlü ol ey cân.
Sakýn nâmahreme, sen de ba´îd ol,
Hemen ehlin safâsiyle sa´îd ol,
Murâdýn terk edip söz tut reþîd ol,
Güleç yüzlü, güzel sözlü ol ey cân.
Dilin hýfz eyle, gýybet etme ey yâr,
Ve yýkma bir gönül bir sözle zinhâr,
Sen etme sýrr-ý nâsý nâsa izhâr,
Güleç yüzlü, güzel sözlü ol ey cân.
Güzel sözlerle tatyîb-i kulûb et,
Sükût u samt ile setr-i uyûb et,
Yeterse kudretin keþf-i kürûb et,
Güleç yüzlü, güzel sözlü ol ey cân.
Kula hizmetdir Allah´a ibâdet,
Kusûrun afvdýr hakka riâyet,
Hudâ´nýn lütfudur sabr u kanâat,
Güleç yüzlü, güzel sözlü ol ey cân.
Seni Allah lütfundan yaratmýþ,
Sana lütfuyla Cennet´te yer etmiþ,
Dahý dünyâda halka server etmiþ,
Güleç yüzlü, güzel sözlü ol ey cân.
Güzel Allah senden râzý olsun,
Güleç yüzün görenler zevki bulsun,
Sözünden her gönül lezzetle dolsun,
Güleç yüzlü, güzel sözlü ol ey cân.
Çün Allah´ý seversin bil ki ol hem,
Seni sevmiþtir ey cân senden erham,
Sen ey mahbûb-ý Hak ol þâd u hurrem,
Güleç yüzlü, güzel sözlü ol ey cân.
Sakýn bir kimseyi incitme, sövme,
Ve sen bir kimseden incinme, dövme
Dahî sen kendini sohbetde övme,
Güleç yüzlü, güzel sözlü ol ey cân.
Hanîfe Hanýmýn atasý Hakký,
Der ey kýzým hemen Kur´âný oku,
Seninle bile bil her hâlde Hakk´ý,
Güleç yüzlü, güzel sözlü ol ey cân.
Tâbiînin tanýnmýþlarýndan ve evliyânýn büyüklerinden Ka´b-ül-Ahbâr (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Kim, âhiret þerefine kavuþmak isterse, Allahü teâlânýn büyüklüðünü ve kudretini tefekkür etsin (düþünsün). Böyle yaparsa âlim olur. Günlük rýzkýna râzý olursa baþkasýna ihtiyaç duymaz. Hatâlarýný hatýrlayýp, düþündüðü zaman, çok aðlasýn, Cehennem denizlerini söndürür."
Edirne velîlerinden ve Rufâî tarîkatý büyüklerinden Kabûlî Mustafa Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) kendisinden nasihat isteyenlere; "Dostlar! Her þey Rabbin sevgisinden var oldu. O vara hizmet, O büyük yâre hizmettir." buyurdular.
Yine buyurdular ki: "Kim olursa olsun, eliniz, ayaðýnýz tutarken, gücünüzle hayra hizmet edin. Gücünüz yoksa, güler yüz ve tatlý dille gönül alýcý olun. Onu da yapamazsanýz kalbinizden iyilik dileyin. Rabbin sevdiklerine hizmet, Allahü teâlâya ibâdettir."
Medîne-i münevverede yaþayan âlim ve velîlerden Ýmâm-ý Mâlik bin Enes (rahmetullahi teâlâ aleyh) kendisinden nasîhat isteyen zekî ve anlayýþlý bir kimseye; "Allahü teâlâdan kork. Allahü teâlânýn sana lutfettiði nûru günâh iþlemek sûretiyle söndürme." buyurdular.
Büyük velîlerden Ma´rûf-ý Kerhî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Suâlsiz ve karþýlýksýz vermeðe çalýþ."
Yine buyurdular ki: "Dilini (baþkalarýný) kötülemek ve aþaðýlamaktan koruduðun gibi, medh etmekten de koru."
"Diþi hayvana bile bakmaktan sakýnýnýz."
Ynt: Nasihat By: armi Date: 31 Ocak 2010, 16:17:28
Tâbiînden, meþhûr hadîs hâfýzlarýndan ve velî Mekhûl eþ-Þâmî (rah- metullahi teâlâ aleyh) hazretlerine birisi geldi. Yâ Ebâ Abdullah! ?Size düþen kendinizi korumaktýr. Siz hidâyette olunca, dalâlet üzere olanlar size zarar veremez.? âyet-i kerîmesinin tefsîrini yapar mýsýnýz deyince; ?Nasîhat eden korktuðu, nasîhatý dinleyen de kabûl etmediði zaman, se- nin vazîfen kendini muhâfaza etmektir. O zaman, dalâlette olan kimse sana zarar veremez.? dedi.
Ýstanbul´da yetiþen büyük velîlerden Merkez Efendi (rahmetullahi te- âlâ aleyh) bir tarafa giderken, yolda bir çiftçiyi tarlasýnda çalýþýr görse, yanýna varýr ve; "Îmâný bilir misin? Namazýn farzlarý hakkýnda mâlûmâtýn var mý?" der, bilmiyorsa anlatýr. "Mü´min ile kâfiri ayýran fark, namazdýr" hadîs-i þerîfini naklederdi. Hayvanlara merhamet edilmesini, götürebilecekleri kadar yük yüklenmesini, aç býrakýlmamalarýný da tenbih ederdi. Ýþe baþlarken; "Yâ Rabbî! Bütün müslümanlara faydalý olmak, çocuklarý- ma helâlinden rýzk kazanmak için çalýþýyorum." diye niyet etmesini, böyle niyet ederse, her adýmýna sevap verileceðini ve günahlarýnýn affoluna- caðýný, yetiþtirdiði mahsûlün herbir tânesinin boþa gitmeyeceðini, hepsi- nin fayda saðlayacaðýný ve mahsûlün uþrunu vermenin farz olduðunu anlatýrdý. Bu þekilde, gördüðü insanlara mesleðiyle ilgili nasîhatler eder- di.
Ýstanbul´da yetiþen âlim ve velîlerden Muhammed Murâd Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Dünyada ve ahirette selâmeti isteyen kimse önce bedenini sýhhatli tutup, ihtiyacýndan fazla þeyleri kazanmak için haddi aþmamalýdýr. Kendine her ne muamele yapýlýrsa baþkasýna da o muameleyi yapmalýdýr. Bu nasihatý kabul eden kimse dünya ve ahirette selamet bulur."
Muhaddis, zâhid, âbid, ârif-i kâmil ve Tâbiînin büyük âlimlerinden Muhammed bin Vâsi (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinden bir kimse nasîhat istedi. ?Dünyâ ve âhirette padiþah olmaný tavsiye ederim.? buyurdu. Adam; ?Bu nasýl olur?? diye sorunca; ?Dünyâda zâhid olmakla, yâni kimseye tamah etmez, herkesi muhtâc görürsün. Ýþte o zaman sen dünyâyý istemediðin için, zengin, ihtiyaçsýz ve padiþahsýn. Böyle olan dünyâ ve âhiret padiþahý olur.? buyurdular.
Evliyânýn büyüklerinden Muhammed Zuðdân (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: ?Ey kiþi, evliyânýn sohbetinde bulun. Eðer onlarýn sana hiç faydasý yok ise de, kýyâmet gününde senin ellerinden tutarlar. Kendilerine arkadaþ olanlarýn, dünyâda da musîbet yükünü yüklenirler. Üzüntü ve hüzünlerini paylaþýrlar.?
Tabiînden hadîs ve fýkýh âlimi, velî Mutarrif bin Abdullah (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: ?Ýnsana verilen þeyler içerisinde akýldan daha kýymetlisi yoktur?. ?Verâ (þüpheli þeyleri terketmek), yalnýz kendini bu hâle ehil kýlanlara (farzlarý yapýp, haramlardan sakýnan ve Allahü teâ- lânýn rýzâsýný isteyenlere) gelir.? ?Dâimâ þerefli olmalýsýn. Ýnsanlara ihtiyaç arzetmedikçe þerefini ve iyiliðini muhafaza etmiþ olursun.?
Hindistan´da yetiþen evliyâdan ve Çeþtiyye yolunun büyüklerinden Nizâmeddîn Evliyâ (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Kalb kýrmak, Allahü teâlânýn lütfunu incitmektir. Neye uðrarsa uðrasýn, sâlih kim- se, aslâ kimseye kötü söylememeli ve lânet etmemelidir. Ýnsanlarýn ka- bahatlerini açýklamamalýdýr."
"Komþunuz borç isterse verin. Baþka þeye ihtiyaç duyarsa, verin. Hastalýk ve felâkete uðradýðýnda, sizin güler yüzünüze ihtiyâcý var ise ona güleryüz gösterin. Vefât edince, cenâzesine katýlýn ve kurtulmasý için duâ edin."
Ferîdeddîn-i Genc-i Þeker, Nizâmeddîn Evliyâ´ya Dehli´ye giderken; "Borçlanmak zorunda kalýrsan, onu hemen öde. Bir de dâimâ düþmanlarýný memnun etmeye çalýþ." diyerek; iki mühim ve deðerli tavsiyede bulundu. Nizâmeddîn Evliyâ, hocasýnýn bu sözlerine hayâtý boyunca uydu ve her iþinde muvaffak oldu.
Tâbiîn devrinde Kûfe?de yetiþen büyük âlim ve velîlerden Rebî bin Haysem (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir arkadaþýna yazdýðý bir mektubunda þöyle diyordu: ?Ey kardeþim! Kendine nasihat eden yine kendin olsun. Bir noksanýn olduðu zaman, kardeþlerinin seni uyarmalarýný bekleme! Bu güzel haslet, artýk kendisine vedâ edilen bir þey oldu. Vesselâm.?
Hindistan?ýn büyük velîlerinden Þeyh Rükneddîn Ebü?l-Feth (rah- metullahi teâlâ aleyh) talebelerinden birine yazdýðý mektubunda þöyle buyurdular: ?Bir gün Emîr-ül-Müminîn hazret-i Ali; ?Ben hiç kimseye aslâ iyilik ve kötülük etmedim? buyurdu. Oradakiler bu söze hayret ettiler ve; ?Ey Emîr-ül-müminîn, belki sizden hiç kimseye karþý bir kötülük meydana gelmiþ deðil, ama iyilik için ne buyurursunuz?? dediler. Buyurdu ki: ?Alla- hü teâlâ, Câsiye sûresi 15. âyetinde meâlen; ?Sâlih (iyi) amel eden ken- dine, kötülük eden de kendine etmiþ olur? buyurdu. O hâlde benden meydana gelen her iyilik ve kötülük, aslýnda benim içindir ve banadýr, baþkasýna deðil.? Bu sebebledir ki büyükler; ?Bu, kiþinin iyiliði için yeter? demiþlerdir. Beyt:
Mâdem bildin her þeyin faydasý kendindedir,
O hâlde hep iyilik etmek daha iyidir.
Akýllý olana, dünyâ ve âhiret iþlerinde bu kadar nasîhat yeter.?
Baðdât velîlerinden Rüveym bin Ahmed (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Allahü teâlâ rýzâsýný tâatte, gazabýný mâsiyette (O´na isyân etmede) saklamýþtýr."
"Allahü teâlâdan râzý olmak demek, O´ndan gelen bütün belâ ve elemlerden zevk almaktýr."
"Allahü teâlâ, söz ve amel kuvvetini verdikten sonra, senden konuþma kuvvetini alsa, ameli býraksa hiç üzülme! Çünkü bu senin için bir nîmettir. Zîrâ konuþmada âfet ve ziyan çok olur. Maksat, Allahü teâlânýn istediði iþ ve ibâdetleri yapmaktýr. Eðer ameli alýp, sende konuþmayý býrakýrsa, baðýrarak aðla ki, senin için büyük bir musîbettir. Eðer ikisini birden alýrsa; senin için derd, kötülük ve büyük bir yaradýr."
Tâbiîn devrinde Kûfe´de yetiþen müctehid imamlarýn büyüklerinden Saîd bin Cübeyr (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Vâz ve nasi- hatý, her bakýmdan kusursuz olan kimselerin yapmasý lâzým gelirse, kim- senin birþey anlatmamasý icabederdi". Kimsenin yüzüne karþý kusurunu söylemez, nasihatý umûmî yapardý.
Tâbiînin büyük âlim ve evliyâsýndan Seleme bin Dînâr (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Ey oðul, Allahü teâlâdan korkmayan, ayýbdan sakýnmayan, ihtiyarlýðýnda sâlih amel iþlemeyen kimseye uyma."
Yine buyurdular ki: "Allahü teâlânýn rýzâsý için bir kimseyi seviyorsan, dünyâlýk konusunda, onunla münâsebetlerini (iliþkini) azalt."
"Rabbinin devamlý üzerine nîmetler gönderdiðini görüp duruyorken, hâlâ niçin O´na isyân eder, yasaklarýndan kaçýnmazsýn."
Anadolu velîlerinden Seyyid Ahmed-i Kebîr er-Rufâî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin hocalarýndan Abdülmelik Harnûtî ona þöyle vasiyet etmiþtir: "Ey Ahmed! Baþkalarýna iltifât edip gezen, hedefine varamaz ve hakîkate kavuþamaz. Þüphelerden kurtulmayanýn, dünyâ düþüncelerinin ve nefsinin arzularý peþinde olanýn, felâha, kurtuluþa kavuþmasý düþünülemez. Bir kimse kendi kusûrunu ve noksanýný bilmiyorsa, onun bütün zamâný da noksan geçer." Hocasýnýn bu nasîhatlerine iyice sarýldý. Baþka bir nasîhatýnda da; "Hakîkî âlimleri, evliyâyý tanýyamamak çok kö- tü bir haldir. Tabîbin hasta olmasý ne kadar fenâ! Akýllý kimsenin câhil kalmasý ne kötüdür!" demiþtir.
Büyük ve meþhûr velîlerden Sýrrî-yi Sekatî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki:
UYKU GÝRMEZ GÖZÜME
Sýrrî-yi Sekatî?nin, hastalýðý ânýnda,
Cüneyd-i Baðdâdî de, bulunurdu yanýnda,
Son hastalýðý idi, Sýrrî-yi Sekatî?nin,
Aðlamaya baþladý, Cüneyd de bunun için.
Onun firak ateþi, hüzün kattý hüznüne,
Damladý göz yaþlarý, üstâdýnýn yüzüne.
Kendini toparlayýp, dedi ki: ?Ey üstâdým,
Nasîhat buyurun ki, ona var ihtiyâcým.?
Buyurdu: ?Kötülerle, oturup etme sohbet,
Ýyilerle beraber, bulunmaya gayret et!
Güçlü insan olarak, bilirim ki ben þunu,
Nefsine hâkim olup, yapmaz bir arzûsunu.
Bir kimse ki nefsini, etmemiþtir terbiye,
Onun, hiç bir sözünden, fayda gelmez gayriye.
Allah´tan çok korkanýn, þudur ki alâmeti,
Uyku girmez gözüne, düþünür âhireti.
Yemek ile içmekten, kesilmiþtir o hattâ,
Yürüyen ölü gibi, bulunur bu hayatta.
Mahcûb ve edeblidir, önündedir baþý hep,
Âhirete mâildir, dünyâyý etmez talep,
Bir müslüman, kendine, bir þeyi eylese arz,
Peki der, kabûl eder, aslâ etmez îtirâz.
Öyle çok sarmýþtýr ki, onu Allah korkusu
Bu korkuyla gözüne, girmez gece uykusu.
Rahatýný kaçýran, bu korkudur tek sebep,
Hâlim ne olacak? diye, göz yaþlarý döker hep.
Buyurdu ki: ?Ey gençler, aman dikkat ediniz,
Tükenir bir gün elbet, sizin de gençliðiniz.
Bizim gibi tâkattan, düþmeden henüz daha,
Gençliði fýrsat bilip, kulluk edin Allah´a.
Çünkü gencin yaptýðý, ibâdetin sevâbý,
Öyle çok fazladýr ki, olmaz haddi hesâbý
Ýhtiyarlýk gelince, azalýr güç ve kuvvet,
Fazla sevap alamaz, yapsa da çok ibâdet.?
Buyurdu: ?Ey insanlar, þudur ki ahmak insan,
Kendi yaratanýna, durmadan eder isyân.
Yine de hiç görmeyip, kendinin günahýný,
Araþtýrýr durmadan, baþkasýnýn aybýný.
Kendi her gün iþler de, türlü çeþit kabâhat,
Lâkin hiç esef etmez, dolaþýr gâyet rahat.
Yine de kendisini, namzet görür Cennet´e,
Bilmez ki bu hâl onu, sürükler felâkete.?
Buyurdu: ?Þu kimsedir, ahlâký iyi olan,
Etrâfýnda olanlar, zarar görmez hiç ondan.
Kendini kötü bilip, iyi bilir gayriyi,
Hep edepli bulunur, incitmez hiç kimseyi.
Çok sýkýntý gelse de, insanlardan nefsine,
Yüzünü ekþitmeden, göðüs gerer hepsine.
Kötülük yapana da, o yine ihsân eder,
Zîrâ onun içinde, kemlikten yoktur eser.
O hep güler yüzlüdür, suratý asýlmaz hiç,
Onu gören kimseyi, kaplar bir neþe, sevinç.
Her kiþi, rahatlýkla, girer onun yanýna,
Zîrâ gelmez bir zarar, ondan bir yâranýna.?
Sevdiðin kullarýnýn, hürmetine Ýlâhî,
Ýhsân et, iyi huylu, olalým bizler dahî.
Büyük velîlerden Þâh Þücâ Kirmânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: ?Tövbe etmiþ olmak için dünyâyý, murâda ermek için de nefsinin arzu ve isteklerini terk et.?
?Yalan söylemekten, gýybet etmekten ve hýyânette bulunmaktan uzak durunuz.?
Hindistan evliyâsýnýn tanýnmýþlarýndan Þeyh Nûreddîn (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri buyurdular ki: "Cömertlikte güneþ gibi, tevâzuda su gibi, tahammülde de toprak gibi ol. Halkýn cefâsýna katlan."
Tâbiînin büyüklerinden, âlim ve velî Þumeyt bin Aclân (rahmetullahi teâlâ aleyh) az konuþurdu. Bu hususta; "Ey Âdemoðlu! Sen sustuðun müddetçe selâmettesin. Konuþtuðun zaman sakýnmaya (düþünüp, ölçülü ve dikkatli konuþmaya) yapýþ" buyurmuþtur. Bir bayram günü eðlenen bir kalabalýða bakar ve oðlu Ubeydullah´a; "Eskimeye mahkûm bir elbise ve bir müddet sonra böceklerin yiyeceði et olan þu insanlarý görüyor musun?" buyurarak kabre girecek bir insanýn gaflet içinde eðlenip oynamasýna olan hayretini bildirmiþtir. Allahü teâlânýn müminlere ayrýca bir îmân kuvveti verdiðini bildirmiþ ve; "Allahü teâlâ müminin kalbine bir kuvvet vermiþtir ki, bu kuvveti âzâlarýna vermemiþtir. Þu ihtiyarý görüyor musunuz? Ýhtiyar hâliyle geceleri nasýl ibâdet ediyor, gündüzleri oruç tutuyor. Gençler ise bunu yapmaktan âcizdirler" buyurmuþlardýr.
Din ilimleriyle uðraþanlarýn, ilimlerini dünyâ kazancýna vesile kýlmalarýný istemezdi. Herkese bunu anlatýrdý. Bu hususta: Sizden biriniz Kur´ân-ý kerîm okumayý öðrenir ve ilim tahsil eder. Bu ilimleri öðrenir ve dünyâyý kalbine yerleþtirir, dünyâya koþar. Dünyâyý (taç gibi) baþýna geçirir. Bunu görenler: "Bu kimse bizden daha âlim. Eðer dünyâyý istemekte bir fayda görmeseydi böyle yapmazdý" derler, sonra dünyâya raðbet ederler, onu toplamaya baþlarlar. Buna sebep olan ilim sâhipleri meâlen þu âyet-i kerîmede bildirilenlerden olurlar: "Kýyâmet günü kendi günahlarýný tamâmen yüklendikten baþka, saptýrdýklarý insanlarýn günâhlarýndan bir kýsmýný da yükleneceklerdir" (Nahl sûresi: 25).
Þumeyt bin Aclân hazretleri; dünyâda Allahü teâlânýn ihsân etmiþ olduðu nîmetlere þükür etmeyi ve onlarýn kýymetini bilmeyi tavsiye buyurur ve; "Hastalýk gelmeden sýhhatin, meþgûliyet gelmeden boþ vaktin, ölüm gelmeden evvel hayâtýn kýymetini biliniz" diye nasîhat ederdi.
Evliyânýn büyüklerinden Tâc-ül-Ârifîn Seyyid Ebü´l-Vefâ (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) vefâtýna yakýn hastalandý. Bütün talebeleri, arkadaþlarý, dostlarý baþýna toplandý. Baþýnda bulunanlara; "Bilin ve anlayýn ki, her nesne yoktan var edilmiþtir. Her canlý ölümü tadacaktýr. Allahü teâlâ, Cennet´i ve Cehennem´i de biz kullar için yaratmýþtýr. Cennet´e gitmeyi arzulayan, ona giden yola gitsin! Bu yola âit amelleri iþlesin! Bu yolun aksi Cehennem yoludur. Bundan baþka yol yoktur.
Ey insanlar! Size, ceddim Muhammed aleyhisselâmýn yolunu gösterdim. Bu yolun dýþýndaki her þey bâtýldýr. Bâtýla tâbi olmak, dalâlete, bu da helâk olmaya sebeptir. Takvâyý elden býrakmayýn! Bütün nesnenin nûru takvâdandýr. Dâimâ Allahü teâlâyý hatýrlayýn! Gönlünüzde dâimâ O bulunsun! Allahü teâlâyý unutan kimselerden olmayýnýz! Dâimâ Allahü teâlâ ile olup, iki cihânda sâdete kavuþunuz."
Seyyid Ebü´l-Vefâ hazretleri buyurdular ki: "Az yiyip, az uyuyun. Çok tefekkür edin. Geceyi ibâdetle geçirin! Çok yemek, insaný uyuþuk yapar. Uyuþuk kimse gâfil olur, gâfil olan mahzûn olur. Bu da insaný felâkete götürür."
"Nerede olursanýz olun, ne yaparsanýz yapýn, Allahü teâlâ sizi görür. Onun için, yasaklanan yerlerde deðil, emredilen yerlerde bulunun."
Kendilerine ?Silsile-i aliyye? denilen büyük âlim ve velîlerin otuz birincisi olan Seyyid Tâhâ-i Hakkârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir sohbeti esnâsýnda buyurdular ki: "Bana Cennet ve Cehennem´den bahsetmek iþi verilmedi. Bu kapýda olanlara bu ikisi tesir etmez." Bu sözü açýklarken halîfesi Seyyid Sýbgatullah Arvâsî þöyle buyurdu: "Ebrâr, yâni iyi müminler âhiretleri için amel ederler, mukarrebler, yâni Allahüteâlâya yakýn olan ve hep O´nunla bulunmaktan zevk alan seçkinler, sâdece Allahü teâlâ için amel ederler."
Ýnkarcýlardan ve bid´at sâhiplerinden kaçýnmak hususunda buyurdu ki: "Münkirden (inkârcýdan) ve bid´at ehlinden aslandan kaçar gibi kaçýn! Münkirin ekmeðini yiyenin kalbi, zikre karþý kýrk gün ölür. Bu münkirler, Resûlullah´ýn zamânýnda olsalardý, ona îmân etmezlerdi."
Seyyid Tâhâ hazretleri bâzan; "Misvâkla kýlýnan bir rekat namaz, misvâksýz kýlýnan yetmiþ rekattan hayýrlýdýr." hadîs-i þerîfini okurdu. "Ha- dîsdeki sivâk, "misvâklamak" mânâsýna geldiði gibi "sensiz" mânâsýna da gelir. O zaman hadîs-i þerîfin mânâsý; "Sensiz, yâni kendini düþünmeden Rabbinle olduðun bir rekat, kendinle olduðun yetmiþ rekattan faydalýdýr." buyururdu.
Tâbiînden, meþhûr hadîs âlimi ve velî Hazret-i Tâvûs bin Keysân (rahmetullahi teâlâ aleyh) Mekhûl?e gönderdiði bir nasîhat mektubunda; ?Selâmün aleyküm, kardeþim Mekhûl, sakýn yaptýðýn ibâdetlerin çokluðu sebebiyle, kendini Allahü teâlânýn yanýnda büyük bir makam sâhibi sanmayasýn. Çünkü, kendisini bu zanna kaptýranlarýn hepsi ahirete eli boþ gittiler. Eðer, yaptýðým ibâdetlerin çokluðunu insanlar görsün, beni öð- sünler diye düþünüyorsan, insanlar seni öðerler ve maksadýn hâsýl olur. Fakat âhirete sen de eli boþ dönersin? diye yazdý.
Evliyânýn büyüklerinden Yûsuf-ý Hemedânî (rahmetullahi teâlâ a- leyh) hazretlerine Ýslâm âlimlerinin ve kýymetli rehberlerin azalýp yok olduðu zaman ne yapmak lâzým? denildiðinde; ?O zaman, her gün o büyüklerin yazdýðý kitaplardan bir miktar okuyunuz.? buyurdu.
radyobeyan