Mesneviden Hikayeler VI By: armi Date: 29 Ocak 2010, 13:10:45
Mesnevi´den Hikayeler- VI
DAVET
HÝNTLÝ KÖLENÝN AÞKI
EYAZ´IN AKLI
ÇAYIRLIKTAKÝ KUÞ
SEVGÝLÝNÝN SÖZÜ
ÖLMEDEN ÖNCE ÖLMEK
AÞURE GÜNÜ
SAHUR DAVULU
HZ.BÝLAL AÞKI
HÝLAL´ÝN HASTALIÐI
KOCAKARI HÝKAYESÝ
AYIPLARI ÖRTEN HEKÝM
DEFÝNE YIKIK YERDEDÝR
ZAMAN YAPRAKLARINDAKÝ GÝZ
KAZANMADAN RIZK DÝLEYEN YOKSUL
HASAN-I HARKANÝYE´YE AÝT HÝKAYE
ÜÇ YOLCU
TÝRMÝZ PADÝÞAHI
FARE ÝLE KURBAÐA
SULTAN MAHMUT
ÖLÜ;YAÞADIÐI HALDE ÖLEN KÝÞÝDÝR
ADIN ÖMER ÝSE
BEY´ÝN GÜZEL ATI
PADÝÞAHIN ÜÇ OÐLU
DAVET
Ey gönüllerin hayatý Hüsameddin, nice zamandýr altýncý cildin yazýlmasýný meyledip
durmaktasýn. Husami-name, senin gibi bilgisi çok bir erin çekiþiyle dünyayý dönüp
dolaþmada. Ey manevi er, Mesnevinin son cildi olan altýncý cildi de sana armaðan
sunmaktayým.
Bu altý ciltle cihete nur saç da çevresini dolanmayan dolansýn. Aþkýn beþle altýyla iþi
yoktur. Onun maksadý, ancak sevgilinin kendisini çekmesidir. Belki bundan sonra bir
izin gelir de söylenmesi lazým olan sýrlar söylenir.
Bu ince ve gizli kinayelerden daha açýk, daha anlayýþlý bir tarzda anlatýlýr. Sýr, ancak
sýrrý bilenle eþittir. Sýr, onu inkar eden kiþinin kulaðýna söylenmez. Fakat Allahdan
davet etme emri gelince artýk halkýn kabul edip etmemesiyle ne iþimiz var?
Nuh, tam dokuz yüz yýl kavmini davet edip durdu. Her an da kavminin inkarý arttý.
Fakat söylemeden vazgeçti mi? Hiç sükut maðarasýna çekilmeye kalkýþtý mý?
Köpeklerin havlamasý ile kervan, hiç yolundan kalýr mý? Ay ýþýðý olan gecede
dolunay, köpeklerin havlamasý ile yürüyüþünü aðýrlaþtýrýr mý, dedi. Ay, ýþýðýný saçar,
köpek de havlar durur. Herkes, yaradýlýþýna göre bir hizmette bulunur. Takdir herkese
bir hizmet vermiþ, herkesi bir iþe layýk görüp iptilaya salmýþtýr.
Ay der ki: Köpek, o pis sesini býrakmýyorsa ben ayým, gidiþimi nasýl býrakýrým ki?
Sirke, sirkeliðini artýrdýkça þekerin artmasý gerek. Kahýr, sirkedir, lütuf da bala benzer.
Sirkengübinin temeli bu ikisidir. Bal, sirkeden az oldu mu sirkengübin iyi olmaz.
Nuh’un kavmi de, ona sirke döküp duruyorlardý, fakat Allahnýn lütuf ve ihsan denizi
ona daha fazla þeker dökmekteydi. Onun þekerine cömertlik denizinden yardým
edilmekte idi de o yüzden alem halkýnýn sirkesinden fazlaydý onun þekeri.
Tek bir kiþi ama bine bedel... Kimdir o? Allah velisi. Hatta o yüce Allah kulu, yüzlerce
zamanýn tek eridir. Denize bir yol bulmuþ olan küpün önünde ýrmaklar bile diz çöker.
Hele þu deniz yok mu? Bütün denizler, bu örmekleri, bu sözleri duyunca ulu bir ad,
küçücük, ehemmiyetsiz bir ada eþ oldu diye utançlarýndan aðýzlarý acýlaþýr.
Bu dünyanýn o dünya ile birleþmesinden bu dünya, utanýr, ortadan kalkar. Bu söz
dardýr, derecesi pek aþaðýdýr. Yoksa bayaðý bir þeyin hasýn hasý ile ne münasebeti var?
Kuzgun, baðýnda kuzgunca baðýrýr. Fakat bülbül, bunu duyup sesini azaltýr mý? Bu
“Allah dilediðini yapar” pazarýnda her ikisi için de ayrý alýcý var.
Dikenliðin gýdasý ateþtir; sarhoþ dimaðýnýn gýdasý da gül kokusu. Bir leþ, bizce
kötüdür, pistir ama domuzla köpeðe þekerdir helvadýr. Pisler, þu pisliklerini yapa
dursunlar, sular da pisleri arýtmaya savaþýr. Yýlanlar zehir saçar, acýlar bizi periþan
eder ama, bal arýlarý daðlarda, kovanlarda, aðaçlarda baldan þeker ambarlarý
doldurur. Zehirler tesirlerini yapýp dururlar ama panzehirler de hemen o tesirleri
gideriverir.
Þu aleme baksan görürsün ki baþtanbaþa savaþtan ibarettir. Zerre, zerreyle adeta
dinin kafirlerle savaþmasý gibi savaþýr durur. Bir zerre sola doðru uçmaktadýr, öbürü
saða doðru gidip arayacaðýný aramada. Bir zerre yücelere çýkmada, öbürü baþ aþaðý
düþmede. Þöyle durur gibi görünürler ama onlarýn savaþýný bu durgunluk aleminde
gör. Onlarýn fiili savaþlarý gizli savaþlarýndan ileri gelmededir. Bu aykýrýlýðý gör de o
aykýrýlýðý anla.
Fakat güneþte mahvolan zerrenin savaþý, vasýftan hesaptan dýþarýdýr. Zerrenin
kendiside, nefesi de mahvoldu mu artýk onun savaþý, ancak güneþin savaþýdýr. Onun
kendiliðinden hareketi de kalmamýþtýr, duruþu da. Neden? “Biz Allah’a dönenleriz”
sýrrýndan. Biz kendimizden geçip senin denizine döndük. Asýldan süt içtik, geliþtik. Ey
gulyabaniye aldanýp yolun fer-i lerine dalan, ey usulsüz kiþi asýllardan az bahset.
Bizim savaþýmýzda hakikatte bizden deðildir, sulhumuz da. Her halimiz Allahnýn iki
parmaðý arasýndadýr. Tabiat, iþ ve söz bakýmýndan cüzüler arasýndaki savaþ, pek
korkunç bir savaþtýr. Fakat bu alem, þu savaþla durmadadýr. Unsurlara bak da anla.
Dört unsur dört kuvvetli direttir. Dünyanýn tavaný onlarla düz durmada. Her direk,
öbürünü kýrar. Su direði ateþ direðini yýkar. Halkýn yapýsý zýtlar üstüne kurulmuþ.
Hasýlý biz, zarar bakýmýndan da savaþtayýz, fayda bakýmýndan da. Ahvalin, birbirine
aykýrý. Tesir dolayýsýyla her biri öbürüne zýt. Her an kendi yolumu vurup durmadayým,
artýk baþkasýna nasýl bir çare bulabilirim?
Bana gelen hal askerlerinin dalgalarýna bak; her biri, öbürüyle savaþmada, her biri,
öbürüne kin gütmede. Kendindeki þu müthiþ savaþa bak. Baþkalarýnýn savaþý ile ne
meþgul olup durursun? Meðer ki Allah, seni bu savaþtan çeke de sulh aleminde bir tek
renge boyanasýn. O alem, ancak bakidir, mamurdur, baþka türlü olmasýna imkan yok.
Çünkü terkibi, zýt olan þeylerden deðil.
Bu yok olma, bitme, zýttýn zýddýný yok etmesinden ileri gelir. Zýt olmadý mý
ebedilikten baþka bir þey olamaz. O eþsiz, örneksiz Allah, cennetten zýddý giderdi.
Orada güneþ de yoktur, zýddý olan zemheri de. Renklerin asýllarý, renksizliktir...
Savaþlarýn aslý barýþlardýr. Bu gamlarla dolu olan bucaðýn aslý, o alemdir. Her ayrýlýðýn
aslý, buluþmadýr.
Hocam, neden biz bu ayrýlýlar içindeyiz? Neden birlik bu sayýlarý doðuruyor? Çünkü
biz fer’iz, bu birbirine zýt olan dört asýl, fer’ide kendi huyunu iþliyor. Halbuki can
cevheri, ayrýlýklarýn ötesinden. Onun huyu bu deðil, onun huyu, ulu Allahnýn huyu.
Savaþlara bak. O savaþlar, barýþlarýn asýllarý. Allah uðrunda savaþan Peygamber gibi
hani. O, iki cihanda da üstündür. Bu üstünü dil anlatmaz ki.
Irmak suyunu tamamý ile içmenin imkaný yok. Yok ama susuzluðu giderecek kadar
içmenin de imkaný yok. Mana denizine susamýþsan Mesnevi adasýndan o denize bir ark
aç. O arký o derece aç ki her an Mesneviyi, ancak ve ancak mana denizi göresin.
Yel derenin üzerindeki saman çöplerini temizledi mi su, tek renkliliðini meydana
çýkarýr. Sen Mesnevide ter-ü taze mercan dallarýný gör, can suyundan bitmiþ meyveleri
seyret. Söz, harften, sesten ve soluktan ayrýldý mý hepsini býrakýr, deniz kesilir. Harfi
söyleyen de, duyan da, hatta harfler de, bu üçü de sonunda can olur.
Ekmek veren, ekmek alan ve pak ekmek suretlerden kurtulur, toprak olur. Fakat
manalarý, yine birbirinden ayrý olarak ve daimi bir surette üç makamdadýr. Suret
toprak olur ama mana olmaz. Kim, olur derse de ki: Hayýr buna imkan yok.
Ruh aleminde gah suretten kaçarak, gah surete bürünerek üçü de beklerler.
Suretlere gidin diye emir gelir, giderler. Yine onun emri ile suretlerden ayrýlýrlar.
Hasýlý “Halk da onundur, emir de” sýrrýný bil. Halk, surettir, emir de o surete binen can.
binek de padiþahýn buyruðundadýr, binen de, cisim kapýdadýr, can huzurda. Su testiye
dolmak istedi mi padiþah, can askerine binin diye emreder. Sonra yine canlarý
yücelere çekmek diledi mi padiþah nakiplerinden ses gelir: Ýnin! Bundan öte söz
inceldi. Ateþi azalt, odunu çok atma. Atma da küçücük çömlek kaynamasýn. Anlayýþ
çömlekleri pek küçük ve pek yufka.
Noksandan münezzeh Allah, bir elmalýk meydana getirmede, onlarý aðaçlara,
yapraklara benzeyen harfler içinde gizlemede. Bu ses, harf ve dedikodu aðaçlýðý
arasýnda elmadan ancak bir koku alýnabilir. Bari sen de bu kokuyu sende aklýna iyice
çek, bu kokuyu iyice al da seni kulaðýndan tutup asla kadar götürsün. Nezle
olmamaya, koku almaya bak. Halkýn yelinden, nefesinden bedenini ört. Onlarýn
havalarý, kýþ rüzgarlarýndan da soðuktur. Örtün, bürün de burnuna girmesin. Onlar
cansýz donmuþ kiþilerdir. Nefesleri, karlý daðlardan gelir. Fakat yeryüzü bu karlý
kefene büründü mü durma, hemen Hüsameddin’in güneþ kýlýcýný vur. Derhal doðudan
Allah kýlýcýný çek, o doðuyla bu tapýyý ýsýt.
Güneþ, karý hançerledi mi daðlardan ovalardan seller yürür. Çünkü o, ne doðudadýr,
ne batýda. Gece gündüz müneccimle savaþýr durur. Neden der, benden baþka ve yol
göstermeyen yýldýzlarý bayaðýlýk ve körlük yüzünden kýble edindin? Kuran’da o emim
erin “Ben hatalarý sevmem” sözü hoþuna gitmedi. Ayýn önüne geçtin, beline eleðim
saðmadan kulluk kemerini baðladýn da o yüzden ayýn ikiye bölünüþünden incindin.
“Güneþ dürülür” ayetini inkar edersin. Çünkü sence güneþ en yüce bir mertebedir.
Havanýn deðiþmesini yýldýzlarýn tesirinden bilirsin de “And olsun yýldýza, indiði zaman”
ayetinden hoþlanmazsýn.
Ay, ekmekten de tesirli deðil ya. Nice ekmek vardýr ki adamýn can damarýný koparýr.
Zühre sudan daha tesirli deðildir ya. Nice su vardýr ki bedeni harap eder. Fakat onun
sevgisi senin canýndadýr da onun için dostun öðüdü bir kulaðýndan girer, bir
kulaðýndan çýkar. Fakat bil ki senin öðüdünde bize tesir etmez, bizim öðüdümüz de
sana.
Meðer ki göklerin anahtarlarý elinde olan sevgiliden sana hususi bir anahtar ihsan
edile. Bu söz, yýldýza benzer, aya benzer. Fakat Allah buyruðu olmaksýzýn tesir etmez.
Bu cihetsiz yýldýz, yalnýz vahiy arayan kulaklara tesir eder. Cihetten cihetsizlik
alemine gelin de sizi kurdu paralamasýn der.
Onun yýldýzlar saçan pýrýltýsý karþýsýnda þu dünya güneþi, bir yarasaya benzer. Yedi
mavi gök, onun kulluðundadýr. Bir çavuþa benzeyen ay, onun derdiyle yanmada
erimededir. Zühre bir þey soracak oldu mu el atar, müþteri can nakdini eline alýp
huzurunda durur.
Zühal onun elini öpme havasýndadýr ama kendisini bu devlete layýk görmez. Merih
onun yüzünden elini ayaðýný incitmiþ, Utarit onun vasfýndan yüzlerce kalem kýrmýþtýr.
Bütün bu yýldýzlar, müneccimle, ey caný býrakýp rengi seçen. Can odur,bizse hep
rengiz, sayýlar ve yazýlarýz. Onun düþünce yýldýzý, bütün yýldýzlarýn canýdýr diye
savaþmaktadýr.
Düþünce de nerede? O makam, tamamýyla pak nurdur. Ey düþüncelere kapýlan, bu
düþünce lafý senin için söylenmiþtir. Her yýldýzýn yücelerde bir evi vardýr ama bizim
yýldýzýmýz hiçbir eve sýðmaz. Yeri, yurdu yakan þey, nasýl olur da mekana sýðar? Haddi
olmayan nur, nasýl olur da hadde girer? Fakat sevdalý ve bir zayýf kiþi anlasýn diye bir
örnek verir, bir suretle tasvir ederler.
O þey, örnektir, onun misli deðil. Bu örneði de donmuþ kalmýþ akýl, bunu anlasýn
diye getirirler. Akýl keskindir ama ayaðý gevþektir. Çünkü gönlü yýkýktýr, bedeni
saðlam. Bu çeþit aklý olanlarýn akýllarý, neye takýlýrsa sýmsýký takýlýr ama þehveti
býrakmayý hiç mi hiç düþünmezler. Dava zamaný göðüsleri doðruya benzer, fakat
takva zamaný sabýrlarý, adeta bir þimþektir.
Her biri hünerlerle kendini gösterir, alim geçinir. Fakat vefa vaktinde alem gibi
vefasýzdýr. Kendini görme zamanýnda cihana sýðmaz, fakat ekmek gibi boðazda mide
de kaybolur gider. Fakat yine de bütün bu vasýflar iyidir... Ýyilik aradý mý insanda kötü
þey kalmaz ki.
Meni benliðinde kaldýkça kokuþur, pis olur. Fakat cana ulaþtý mý aydýnlýk alemini
bulur. Cansýz þey nebatata yüz tuttu mu, baht aðacýndan hayat biter. Canlýya yüz
tutan nebat, Hýzýr gibi abýhayat kaynaðýndan içer. Can da canana yüz tutarsa pýlýsýný
pýrtýsýný sonsuz ömür iklimine çeker götürür.
Bir gün bilgisiz bir adam, vaaz eden birine sordu: Mimberde senden daha yüce söz
söyleyen, senden daha güzel vaaz eden bir adam bile yok. Sana bir sorum var, ey
akýllý er, bu mecliste sualime cevap ver. Bir kale burcunun üstüne bir kuþ otursa baþý
mý daha üstündür, kuyruðu mu?
Vaaz eden dedi ki: Yüzü þehre, kuyruðu köyeyse yüzü, bil ki kuyruðundan üstündür.
Yok... Eðer kuyruðu þehre, yüzü köyeyse o kuyruða toprak ol, yüzünden yüz çevir.
Kanadý olan kuþ yuvasýna kadar uçup gider. Ýnsanlar, insanlarýn kanadý da himmettir.
Bir aþýk, hayra, þerre bulanabilir. Sen onun hayrýna þerrine bakma, himmetine bak.
Doðan, isterse beyaz ve eþsiz olsun; fare avladýktan sonra bayaðýdýr. Fakat baykuþun
meyli, padiþaha olsa doðan sayýlýr, külahýna bakma. Ýnsan, bir hamur teknesi
boyuncadýr ama gök yüzünden de üstündür, esirden de. Hiç bu gökyüzü “Biz onu
ululadýk” sözünü duydu mu? Kim duydu bu sözü? Dertlere düþmüþ Ademoðlu.
Hiç kimse, güzelliðini, aklýný, sözlerini, isteklerini yeryüzüne gösterdi, bildirdi mi?
Hiç yüzünün güzelliðini, reyindeki isabeti gökyüzüne göstermeye, söylemeye kalkýþtý
mý? Oðlum, hiçbir gümüþ bedenli dilber, hamam duvarlarýna çizilmiþ resimlere
kendisini gösterir, onlarýn karþýsýnda cilvelenir mi? O huri gibi güzel resimler þöyle
dursun kalkar yarý kör bir kocakarýya karþý cilvelenirsin. O kocakarý da olan ve
resimlerde olamayan nedir ki seni o resimlerden tutup çeker? Sen söylemezsin ama
ben söyleyeyim: Akýldýr, duygudur, anlayýþtýr, tedbirdir, candýr. Kocakarý da insanla
kaynaþan can var. Halbuki hamamdaki resimlerde ruh yok. Hamam duvarýndaki resim,
bir harekete gelseydi derhal seni kocakarýdan çekerdi.
Can nedir? Hayýrdan þerden haberdar olan, lütuf ve ihsana sevinen, zarardan yerinip
aðlayan þey. Madem ki canýn sýrrý, mahiyeti, insana hayrý, þerri haber vermede... Þu
halde hakikatten kimin daha ziyade haberi varsa o, daha canlýdýr.
Ruhun tesiri, bilgi ve anlayýþtýr. Kimde bu bilgi ve anlayýþ, daha fazlaysa o, daha
ziyade Allahlýktýr. Fakat bu tabiat aleminin ötesinde öyle haberler, öyle bilgiler vardýr
ki bu canlar, o meydan da cansýz bir hale gelirler. Bunlardan haberdar olamayan can,
Allah tapýsýna mazhar oldu... Canlarýn caný ise Allah’a mazhar oldu.
Melekler de tamamý ile akýldan, candan ibarettiler. Fakat yeni bir can geldi. Adem
yaratýldý mý onun karþýsýnda beden haline geldiler. Kutluluktan o caný gördüler, ten
gibi o ruha hizmetçi kesildiler.
Þeytana gelince canla baþla ondan baþ çekti, canla birleþmedi, çünkü ölü bir uzuvdu.
Caný olmadýðý için Adem’e feda olmadý... Kýrýk bir eldi cana itaat etmedi. Fakat o uzvu
kýrýldýysa cana bir noksan gelmedi ya. Canýn elindedir bu onu yine yaratabilir. Baþka
bir sýr daha var, fakat bunu duyacak kulak nerede? O þekeri yiyecek dudu kuþu hani?
Has dudulara pek bol, pek deðerli þeker var ama aþaðýlýk dudular, o taraftan göz
yummuþlar. Yalnýz sureti derviþ olan, o zekatý, o arýlýðý nereden tadacak. O, manadýr,
faülün failat deðil. Ýsa’nýn eþeðinden þeker esirgenemez ama eþek, yaradýlýþ
bakýmýndan otu beðenir. Þeker, eþeði neþelendirseydi önüne kantarla þeker
dökülürdü. “Onlarýn aðýzlarýný mühürledik” ayetinin manasýný bil. Yolcuya bu mühim
bir þeydir. Bunu bil de belki peygamberlerin sonuncusunun yolu hürmetine aðýzdan o
kuvvetli mühür kaldýrýlýr.
Peygamberlerden kalan mühürleri, Ahmed’in dini hürmetine kaldýrdýlar. Açýlmamýþ
kilitleri vardý; onlar, “Ýnna fettehna” eliyle açýldý. O, bu dünyada da þefaatçidir, o
dünyada da, bu dünyada insaný dine götürür, o dünyada cennetlere. Bu dünyada “Sen
onlara yol göster” der; o dünyada “Sen onlara ay gibi yüzünü göster” der.
Onun gizli aþikar iþi, daima “Yarabbi sen kavmime doðru yolu göster, onlar
bilmiyorlar” demektir. Onun nefesi ile iki kapý da açýktýr. Duasý, iki alemde de
müstecap olur. Ona benzer ne gelmiþtir, ne de gelecek. Bu yüzden son peygamber
olmuþtur. Sanatýnda son derece ileri gitmiþ bir üstadý görünce bu sanat, sende
bitmiþtir demez misin?
Ey peygamber, mühürleri kaldýrmak, kapalý kapýlarý açmaktasýn, hatemsin, bu iþ,
seninle ve sende bitmiþtir. Can baðýþlayanlar aleminde bir hatemsin sen. Hasýlý
mühürleri kaldýrma ve kapýlarý açmada Muhammed’in iþaretleri, tamamý ile açýlýktýr,
açýlýk içinde açýlýktýr, açýlýk içinde açýklýk. Onun canýna, evladýna geliþine ve zamanýna
yüz binlerce aferin. Onun devlet ve ikbal sahibi halifesinin oðullarý, onun can ve gönül
unsurundan doðmuþlardýr.
Ýster Baðdat’tan olsunlar, ister Herat’tan, ister Rey’den. Su toprak karýþýklýðý
olmaksýzýn onun soyudur onlar. Gül dalý nerede biterse bitsin güldür. Þarap, nerede
kaynayýp köpürürse köpürsün þaraptýr. Güneþ isterse batýdan baþ göstersin, yine
güneþtir, baþka bir þey deðil.
Allahm sen örtücülüðünle ört, ayýp görenlere bunu gösterme, onlarý kör et. Allah,
ben, eþi olmayan güneþle kötü huylu yarasanýn gözünü baðlamýþým dedi. Bakýþý
noksan yarasanýn gözünden, o güneþin yýldýzlarý da gizlidir.
Ey Allah ýþýðý Hüsameddin, ey ruh cilasý, ey doðru yolu gösteren padiþah gel!
Mesneviyi yayýlmýþ bir mera haline getir, örneklerinin suretlerine can ver! Can ver de
bütün harfleri akýl ve can olsun, can cennetine uçup gitsin. Zaten onlar, senin sayende
can aleminden gelip harf tuzaðýna tutuldular, mahpus oldular.
Ömrün alemde Hýzýr gibi uzasýn, canlara can katsýn, düþkünlerin ellerini tutsun,
daimi olsun. Ýlyas ve Hýzýr gibi dünyalar durdukça dur da yeryüzü, lütfunla gökyüzü
haline gelsin. Kötü gözlülerin þatafatý, nazarý olmasaydý lütfunun yüzde birini
söylerdim. Fakat nefesi zehirli kem gözlerden ben ne can üzen zahýmlar yedim. Onun
için senin halini, ancak baþkalarýnýn hallerini anarak remiz ve kinayeyle söylerim.
Bu bahanede, gönlüne ait bir hiledir ki gönlün ayaklarý, o yüzden, topraða kakýlmýþ
kalmýþtýr. Yüzlerce gönül ve can yaratýcý Allah’a aþýk olmuþtur da onlara ya kem göz
mani olmuþtur ya kötü kulak.
Bunlarýn bir tanesi de peygamberin amcasý. Araplarýn kýnamasý, ona pek korkunç
göründü.
Arap kendi çocuðuna uydu da güvenilir dininden döndü derlerse ne derim, dedi.
Peygamber amca dedi, bir kere þahadet getir de senin için Allah’a þefaat edeyim.
Ebutalip, doðru ama duyulur, yayýlýr, herkes duyar. Ýki kiþiyi aþan her sýr yayýlýr,
otuz iki diþten otuz iki orduya duyulur. Bu Araplarýn diline düþerim. Onlarýn yanýnda
bu yüzden hor hakir olurum dedi.
Fakat Allahnýn ezeli lütfu olsaydý Allah çekiþiyle beraber bu kötü gönüllülük olur
muydu hiç?
Ey düþkünlere yardým eden Allah, medet! Medet bu iki taraflý dileklerden. Ben,
gönlün hilesinden, düzeninden öyle periþan bir hale geldim ki feryada bile kudretim
kalmadý.
Ben kim oluyorum? Gökyüzü bile yüzlerce iþiyle gücü ile, iktidarý ile, yüzlerce
debdebe ve tantanasý ile beraber bu pusudan, bu dileðe uyma yüzünden feryada geldi.
Ey kerem sahibi, ey hilim sahibi, bu iki taraflý dilekten sen bana aman ver. Ey kerem
sahibi, doðru yolun bir taraflý çekiþi, iki yol arasýnda tereddüde düþmekten hayýrlýdýr.
Bu iki yoldan da maksat sensin ama bu ikilikten adama adeta can çekiþmesi gelir.
Bu iki yolla da sana gelmeye azmedilir ama savaþ, asla neþe meclisine benzemez dedi.
Bunu, Kuran’daki “Göklerle yeryüzü Allah emanetini kabul etmekten korktular,
çekindiler” ayetini oku da Allahdan duy. Bu ikilikte kalýþ, caba þu mu iyidir, hayýrlýdýr,
yoksa bu mu diye tereddüde düþüþ, gönülde bir savaþ gibidir. Tereddütte de bütün
kudretleriyle korku ve ümit birbirine saldýrýr.
Ey yüce Allah, önce bendeki bu çekiliþ ve yükseliþ geliþ senden meydana geldi,
yoksa bu deniz, sakindi Yarabbi. Bana bu tereddüdü, o makamdan verdin, kereminle
yine beni tereddütsüz bir hale getir.
Medet ey feryada yetiþen Allahm, sen beni dertlere müptela etmektesin. Senin
verdiðin dertlerle erler bile kadýlara döner. Bu derde uðratýþ niceye dek, yapma
Yarabbi. Bana bir yol baðýþla, on yol verme bana.
Sýrtý yaralý arýk bir deveyim; sýrtýmda bir semere benzeyen ihtiyar yüzünden sýrtým
yaralandý. Arkamdaki bu mahfe, gah aðýr gelip beni bu yana çekmede, gah öbür tarafa
yayýlýp beni o yana sürüklemede. Bu uygunsuz yükü sýrtýmdan al da iyi kiþilerin
bahçelerini göreyim. Uyanýk olarak deðil de Ashabý Kehf gibi uykuda olarak cömertlik
bahçesinde yayýlayým.
Saðýma, soluma yatýp uyuyayým, fakat ancak top gibi ihtiyarsýz olarak yuvarlanayým.
Ey din Allahsý, saðýma da dönersem senin döndürmenle döneyim, soluma da
dönersem senin döndürmenle. Yüz binlerce yýllardýr havadaki zerreler gibi
ihtiyarsýzdým. O zaman ve o hali unuttum ama uykuda bu alemden göçüp gitmem,
bana o alemden bir armaðan.
Uyku zamaný bu dört unsur çarmýhýndan kurtulur, þu daracýk yurttan can yaylasýna
sýçrar, çýkarým. Uyku dadýsýndan o geçmiþ günlerin sütünü içerim ey bir þeye ihtiyacý
olmayan ve herkes kendisine muhtaç olan Allah.
Bütün alem, kendi ihtiyarýndan, kendi varlýðýndan sarhoþluk alemine kaçmaktadýr.
Bu suretle herkes, þarap, çalgý gibi þeylere düþer de kendi aklýndan bir an olsun
kurtulmaya çalýþýr.
Herkes bilir ki bu varlýk tuzaktýr. Ýnsanýn kendi ihtiyarý ile bir þeyi düþünmesi, bir
þeyi anmasý cehennemdir adeta.
Onun için herkes varlýðýndan, kendiliðinden geçme alemine, yahut sarhoþluða kaçar,
yahut da bir iþe koyulup kendini unutur. Fakat yine bu alemden kendini çeker, varlýk
alemine gelirsin. Çünkü o kendini unutma alemine Allah fermaný olmadan gitmiþtik.
Ne cin, zaman kaydýnýn hapsinden kurtulabilir, ne insan. Yüce göklere çýkmak
anacak doðru yolu bulma kudretiyle olabilir.
Ýnsan doðru yolu ancak Allahdan çekinen kulun ruhunu, göklerden þeytanlarý kovan
þahaplardan koruyan kuvvetle bulabilir. Yok olmadýkça hiç kimseye ululuk tapýsýna
varmaya yol yoktur. Göklere yücelme nedir? þu yokluk. Aþýlarýn yolu da yokluktur, dini
de. Aþk yolunda yalvarma bakýmýndan pöstekiyle çarýk, Eyaz’a mihrap olmuþtur. Gerçi
onu padiþah severdi. Ýçi de güzeldi, dýþý da. Fakat kendisi de kibirsiz riyasýz, kinsiz bir
hale gelmiþti. Yüzü, padiþahýn güzelliðine bir anda kesilmiþti. Varlýðýndan uzaklaþtýðý
için iþinin sonu da Mahmut oldu.
Eyaz kibir korkusundan çekinirdi de onun için temkini, pek kuvvetli bir hale
gelmiþti. O tertemiz bir hale gelmiþti. Kibrin nefsin boynunu vurmuþtu. Ya o düzenleri
halka bir þey öðretmek için yapýyor, yahut korkuda uzak bir hikmet yüzünden böyle
bir harekette bulunuyordu. Yahut varlýk, yokluk rüzgarlarý ile esip gelen bir bað
olduðundan bir gün çarýðýný görmeyi istiyor, bu suretle de yokluk definesinin üstüne
kurulan yapýnýn kapýsýný açmak, o zevk yaþayýþýnýn yelini bulmak diliyordu. Bu
kaynaðýn malý, mülkü, atlasý, çabuk yürüyüp giden cana bir zincirdir.
Buna kapýlan, þu altýn zinciri gördü de kapýldý, ruhu bir delik içinde kaldý, ovalara
çýkamadý. Görünüþü cennet ama hakikatte bir cehennem. Üstü güllü nakýþlarla
bezenmiþ bir zehirli yýlan. Ýnanan kiþiye cehennem zarar vermez ama ortadan geçmek
daha iyidir ya. Cehennem ona bir zeval vermez-. Vermez ama herhalde cennet, onun
için daha hoþtur ya.
Ey noksan kiþiler, þu gül yüzlülerden sakýnýn. Onlarla konuþmaya kalktýnýz, düþüp
kalkmaya baþladýnýz mý anlarsýnýz ki onlar cehennemdir.
Ynt: Mesneviden Hikayeler VI By: armi Date: 29 Ocak 2010, 13:12:20
HÝNTLÝ KÖLENÝN AÞKI
Zengin bir adamýn Hintli bir kölesi vardý. Onu beslemiþ, büyütmüþ, adeta ölüyken
diriltmiþti. Bilgi ve edep belletmiþ, gönlünde hüner ýþýðýný yakmýþtý.
Çocukluðundan beri nazla yetiþtirilmiþ, o iyilikçi adam, onu lütuf kucaðýnda
büyütmüþtü. Bu zengin adamýnda güzel, gümüþ bedenli, yaradýlýþý ahlaký hoþ bir kýzý
vardý.
Kýz, evlenme çaðýna girince kýzý isteyenler, ona aðýr nikah parasý vermeye
baþladýlar. Her ulu adamdan kýz istemeye bir görücü geliyordu. Adam, malýn sebatý
yoktur, gece gelir, gündüz daðýlýverir. Güzelliðin de deðeri yoktur. Bir diken yarasý ile
renk solup sararýverir. Büyük bir adamýn oðlu olmak da bir þey deðil. Bu çeþit gençler
mala mülke gururlanýr. Nice büyük adamlarýn oðullarý vardýr ki kötülükte bulunur,
yaptýðý kötü iþ yüzünden babasýna bir ar olur. Hünerli bilgili kiþi iyidir ama Ýblisten
ibret al ona da az tap.
Onun bilgisi vardý ama din aþký yoktu, bu yüzden Adem’in yalnýz topraktan yaratýlan
suretini gördü.
Ey emin kiþi, bilgi de ne kadar ileri gidersen git onunla gaybý gören gözün açýlmaz
ki! Can gözü açýk olmayan, sakaldan, sarýktan baþka bir þey görmez, adamýn ileri
yahut geri oluþunu onu tarif edenden öðrenir.
Ey arif, sen, birsini anlamak için onu bilen, söyleyip tarif eden kiþiye müracaat
etmezsin. Çünkü sen, doðmuþ, parýl, parýl parlamakta olan bir nursun. Senin takvan,
dinin var, iyi iþler iþlersin, öyle ki alem onlarla düzelir, kurtuluþa ere.
Kendine öyle temiz ve iyi bir damak seçti ki bütün halkýn övündüðü kiþiydi o.
Kadýnlar onun malý yok, mülkü yok, ululuðu yok, güzel deðil, baþýna buyruk deðil
dediler.
Adam dedi ki: Onlar dine, zahitliðe uymuþ adamlar. O da yeryüzünde altýný olmayan
bir define. Hasýlý armaðanlar sunuldu, niþan yapýldý, kumaþlar gönderildi, kýzýn
verileceði ortalýða yayýldý.
Evde küçük bir köle vardý. Bu sýralarda hastalandý, yanýp yakýlmaya, eriyip solmaya
baþladý. Hummaya tutulmuþ bir hasta gibi eriyordu. Hekim, hastalýðýný anlayamadý.
Akýl diyordu ki: Onun illeti, gönül illeti. Beden ilacý gönlüne tesir etmez ki. Bu sevda
yüzünden köleciðin gönlü yaralýydý ama derdini kimseciklere söyleyemiyordu.
Bir gece zengin adam karýsýna dedi ki: Kimseye duyurmadan, gizlice onun halini sor
soruþtur bakalým. Sen onun anasý sayýlýrsýn. Derdini sana açar elbette. Kadýn, bu sözü
kulaðýna koyunca ertesi gün kölenin yanýna gitti. Yüzlerce nazla muhabbetle baþýný
karýþtýrmaya, saçlarýný taramaya baþladý. Þefkatli analar gibi onu yumuþattý, nihayet
söyletmeye muvaffak oldu.
Köle dedi ki: Senden bunu mu umardým ben kýzýný inatçý bir yabancýya veresin. Bizim
efendimizin kýzý olsun, biz de ona aþýk olalým da o baþkasýna varsýn? Yazýk deðil mi?
Kadýn bu söze öyle kýzdý ki onu dövüp damdan aþaðýya atmak istedi. O kim oluyor
diyordu, bir kahpenin Hintli bir oðlu. Nasýl oluyor da bir efendinin kýzýna tamah
ediyor? Fakat bunlarý içinden söylemekle beraber sabretmek daha doðru deyip
kendini tuttu. Kocasýna, dinle þu þaþýlacak þeyi dedi.
Biz onu güvenilir bir adam sanýyorduk, umarmýydýk böyle bir çalýkuþunun hain
çýkacaðýný?
Efendi dedi ki: Sabret. Ona de ki: Kýzý ona vermez sana veririz. Bu suretle belki
gönlündeki sevdayý çýkarýrýz. Sen hele bir hoþça bak, ben nasýl onu bu iþten
vazgeçiririm? Sen gönlünü hoþ tut iyice bil ki kýzýmýz hakikatten de senin eþindir. A
güzel müþteri, evvelce bunu bilmiyorduk, mademki bildik, elbette kýzýmýza daha
layýksýn sen. Ateþimiz kendi mangalýmýzda; Leyla, bizim Leyla’mýz, Mecnunumuzda
sensin, de. Ýyice bir hayale bir düþünceye düþsün. Ýyi düþünce insaný semirtir.
Ýnsan kulaðýndan geliþir, duya duya canlanýr. Hayvansa boðazýndan yemesinden,
içmesinden geliþir.
Kadýn, “Böyle bir arlanýlacak sözü aðzýn nasýl varýr da söyler? Onun için böyle bir
abes sözü nasýl geveleyebilirim? Gebersin o þeytan huylu hain” dedi.
Adam, hayýr dedi, korkma. Sen böyle söyle de onun hastalýðý geçsin, bu lütuf
yüzünden iyileþsin. Ondan sonra sevgilim onun derdini gidermeyi bana býrak sen.
Yalnýz o ince eleyip sýk dokuyan bir kere iyileþsin.
Kadýn o hasta köleye böyle söyleyince köle ferahladý, öyle kabardý o köle ki adeta
yeryüzüne sýðamaz oldu. Semirdi, geliþti, benzine kan geldi, kýrmýzý güle döndü,
binlerce þükürler etti. Bazen de hanýmcýðým diyordu sakýn bu bir düzen olmasýn!
Efendi, Ferec’i evlendiriyorum diye davet yaptý, eþini dostunu çaðýrdý. Gelenler de
“Ferec, kutlu olsun” diye onu kandýrmaktaydýlar. Ferec, bu sözleri duyunca artýk kýzý
alacaðýna iyice inandý. Büsbütün iyileþti, hastalýðý kökünden geçti gitti. Ondan sonra
gerdek gecesi bir oðlaný kadýn kýlýðýna soktular. Elini, bileðini gelinler gibi kýnaladýlar.
Adeta ona tavuk gösterip horoz verdiler.
Baþýný baðladýlar, gelinler gibi elbiseler giydirdiler, gürbüz oðlaný kadýn kýyafetine
sokup koyverdiler. Efendi halvet zamaný derhal mumu üfledi. Hintli köle öyle güçlü
kuvvetli bir oðlanla yalnýz kaldý. Oðlan, köleye saldýrýnca Hintlicik, feryada baþladý
ama dýþarýdaki def gürültüsünden sesini kimse duymuyordu ki.
Def çalmasý, el çýrpmasý, kadýn ve erkeðin naralarý, onun sesini boðuyordu. Oðlan,
sabaha kadar o Hintli köleceðizi berbat edip durdu. Köle, adeta köpeðin önündeki un
torbasýna döndü. Sabahleyin tas ve büyük bir bohça getirdiler. Ferec damatlar gibi
güvey hamamýna gitti. Gitti ama bitkin bir haldeydi. Ardý, külahçýlarýn yýrtýk
peþtamalýna dönmüþtü.
Zavallý hamamdan dönünce efendinin kýzý, gelin gibi odaya geçip oturdu. Anasý, köle
kýzý gündüzün sýnamaya kalkmasýn diye oracýkta beklemekteydi.
Köle, bir müddet kinle kýza baktý da sonra ellerini on parmaðýný da ona doðru
sallayýp dedi ki: Dilerim kimse seninle buluþmasýn, senin gibi kötü ve pis bir geline
düþmesin. Gündüzün yüzün, kadýnlar gibi ter-ü taze, geceleyin çirkin aletin, eþek
aletinden beter.
Ýþte bu alemin bütün nimetleri, uzaktan pek hoþtur ama yaklaþtý mý sýnamadan
ibarettir. Uzaktan su görünür yanýna vardýn mý görürsün ki serapmýþ. O kokmuþ bir
kocakarýdýr ama çok cilvelidir, kendisini yeni bir gelin gibi gösterir.
Sakýn onun yüzündeki boyaya aldanma; aman, onun zehirle karýþýk þerbetini
tatmaya kalkýþma.
Sabret, sabýr sýkýntýnýn anahtarýdýr; sabret de Ferec gibi yüzlerce zahmete mihnete
düþme. Tanesi meydandadýr da tuzaðý gizlidir. Önce onun sana nimet veriþi hoþ
görünür ama sonu öyle deðil.
Ona ulaþtýn mý eyvahlar olsun sana. Nedamete düþer, ne kadar zarý zarý aðlarsýn.
Fakat beylik, vezirlik ve padiþahlýk adý, hakikatte ölümdür, derttir, can vermedir.
Kul ol da yeryüzünde at gibi yürü. Cenaze gibi kimsenin boynuna binme. Allah
nimetine küfranda bulunan, ister ki herkes, kendisini yüklesin de ölüyü mezara
götürür gibi götürsünler. Rüyada kimi tabuta binmiþ, görülüyor görürsen yüce
mertebeli büyük mevkili bir adam olur.
Çünkü o tabut halkýn boynuna bir yüktür. Bu büyükler de halkýn boynuna yük
koyarlar, yük olurlar. Yükünü herkese yükleme, kendine yükle. Baþ olmayý az iste
yoksulluk daha iyidir. Halkýn boynuna binme de ayaklarýna nikris illeti gelmesin.
Sonunda iki elinle bu biniciliðin alnýný karýþlarsýn, fakat þimdi bir þehre
benzemedesin. Þehre benziyorsun ama hakikatte bir yýkýk köysün sen! Þimdi bir þehir
görünürken varlýðýndan bez de pýlýný pýrtýný yýkýk yerde çözme. Þimdi yüzlerce baða,
bahçeye sahipken vazgeç varlýktan da aciz ve yýkýk yere tapar bir hale gelmeyesin.
Peygamber Allahdan cenneti istiyorsan kimseden bir þey isteme. Kimseden bir þey
istemezsen ben kefilim, cennete de girersin, Allah’a da ulaþýrsýn dedi.
Bunu duyan sahabe de þu kefillik yüzünden öyle ayarý tam bir hale geldi ki bir gün
ata binmiþ, bir yere gidiyordu. Elinden kamçýsý düþtü. Attan inip kendisi aldý,
kimseden istemedi. Çünkü Allah, bir þey verdi mi iyidir, kimseye kötü bir þey vermez.
O, bilir ve adamýn dileðini insan istemeden verir.
Fakat Allah emri ile dilersen caizdir. Çünkü o çeþit istek, peygamberlerin yoludur.
Sevgili emredince kötü kalmaz. Küfür onun için olursa iman kesilir. Onun emri ile olan
kötülük, bütün alem iyiliklerinden üstündür.
Sedefin kabuðu paralanýrsa ilenme, onda yüz binlerce inci vardýr. Bu sözün sonu
gelmez, dön de padiþaha gel. Doðan kuþuna benze. Halis altýn gibi dükkana çýk da
ilenmeden kýnanmadan kurtul. Bir suret, gönle girdi mi insan, sonunda nedamete
düþer, o suretten bezer. Sonunda herkes, kapýldýðý suretten tövbe eder, fakat yine
unutuþ gelir, onu o yana çeker. Pervane gibi uzaktan o ateþi nur görür, yükünü o
tarafa çeker. Fakat geldi mi kanadý yanýp kaçar. Kaçar ama çocuklar gibi yine gelir,
yaraya tuz eker.
Yine zanna tamaha düþer, derhal kendisini o ateþe atar. Yine yanar, sýçrar. Fakat
yine gönlündeki hýrs, kendisine yandýðýný unutturur, sarhoþ eder.
Hintli köle gibi bezdi de o iþten vazgeçti mi iþte o zaman yanmaktan kurtulur. Ey
geceleri aydýnlatan ay gibi yüzü parlak güzel, ey konuþup görüþmesine aldananý
yakan yalancý, der.
Fakat yine tövbe ve sýzlanma, hatýrýndan çýkar. Çünkü Allah, yalancýlarýn düzenini
zayýf bir hale getirir, bozar gider. Onlar savaþ ateþini yaktýlar mý Allah, onlarýn ateþini
tamamý ile söndürür.
Ýnsan azmeder der ki: Gönül, orada durma. Fakat yine unutur, çünkü azim ehli
deðildir ki. Doðruluk tohumunu ekmemiþ olduðundan Allah, ona o unutkanlýðý verir.
Gönül çakmaðýný çakmak ister ama Allah, o kývýlcýmý söndürüverir.
Bir adam, geceleyin bir ayak pýtýrtýsý iþitti. Mumu yakmak için çakmaðý kavradý.
Hýrsýz gelip adamýn önüne oturdu, kav ateþ aldýkça söndürmeye baþladý. Kav ateþ
almasýn diye boyuna kavý, yandýkça parmaðý ile söndürüyordu.
Adam, kavý kendi kendine sönüyor sanmakta, hýrsýzýn söndürdüðünü
görmemekteydi. Tuhaf þey dedi, bu kav, ýslak olmalý ki ateþlenirken hemen sönmede.
Pek karanlýk olduðundan önünde oturan ve ateþi söndüren hýrsýzý görmüyordu.
Senin de gönlünde böyle ateþ söndüren var da kafir gözün körlüðünden görmüyor.
Bilen duyan gönül, nasýl olur da dönen þeyi bir döndüren var, bunu bilmez? Nasýl
olur da kendi kendine geceyle gündüz, sahipsiz olarak nasýl gelir, nasýl gider
demezsin?
A aþaðýlýk kiþi, aklýn aldýðý þeylerin etrafýnda döner dolaþýrsýn ha... bir de gel de þu
akýlsýzlýðýný gör! Evi bir yapanýn olmasý mý daha akla uygundur, yapýcýsý olmayan kendi
kendine yapýlmýþ bir ev mi, a aklý kýt? Yazýyý bir yazanýn olmasý mý daha akla uyar,
yoksa olmamasý mý ey oðul?
Cim harfine benzeyen kulak, aynaya benzeyen göz, mime benzeyen aðýz, nasýl olur
da yazan olmadan yazýlýr, meydana gelir a kýnanmaya deðer adam? Aydýn bir mum,
yakmayan oldukça mý bulunur, yoksa bilen bir yakýcý olunca mý?
Güzel bir sanat kör ve çolak bir adamýn elinden mi çýkar, yoksa her tarafý bütün bir
gözlünün elinden mi? Madem ki seni kahredeceðini, baþýna mihnet topuzunu
vuracaðýný bildin; hadi Nemrut gibi savaþ, havayý okla bakalým! Hani Moðul askerleri
gibi... Onlar da biri hastalandý mý ölmesin diye göðe ok atarlar ya, sen de atadur.
Yahut da kaçabilirsen kaç, kurtul bakalým imkaný var mý? Onun eline bir kere rehin
olmuþsun.
Yokluktayken bile elinden kurtulamadýn, þimdi nasýl kurtulabilirsin a güzelim. Ýstek
yok mu? Ýþte o, sýçramak, kaçmaktýr; onun adaletine karþý takvanýn kanýný dökmektir.
Bu dünya tuzaktýr, tanesi de istek. Tuzaklardan kaç onlardan yüz çevir. Böyle
hareket ettin mi yüzlerce ferahlýk bulursun. Fakat istekten geçemedin mi fesatlýklara
uðrarsýn.
Bunun için bir peygamber “Müftüler sana kuvvetli fetvalar bile verseler sen, kalbine
danýþ” dedi. Ýsteði býrak da Allah acýsýn. Bunun böyle olmasý lazým, bunu denedin
sýnadýn ya.
Mademki kaçamýyorsun, ona kullukta bulun da hapsinden kurtul, gül bahçelerine
git. Her an kendini görür gözetirsin adaleti de görürsün, yüceliði de ey azgýn.
Fakat perde ardýna girer, gözünü kaparsan senin bu göz yummanla güneþ, iþinden
gücünden kalýr mý hiç?
EYAZ´IN AKLI
Beyler, hasetten coþunca nihayet padiþahý bile kýnamaya baþlayýp dediler ki: Bu
senin Eyaz’ýnda otuz adamýn aklý yokken nasýl olur da otuz beyin kaftan parasýný yer?
Padiþah otuz beyle avlanmak üzere daðlara ovalara çýktý. Uzaktan bir kervan gördü,
beyin birisine git de sor bakalým, o kervan hangi þehirden geliyor? Dedi.
Bey gitti, sorup geldi, dedi ki: Rey’den geliyor. Peki nereye gidiyormuþ? Deyince
kalakaldý. Bir baþka beye git bakalým yüce kiþi dedi, sen de nereye gidiyor, þunu anla!
O da gidip geldi, Yemen’e gidiyormuþ dedi. Padiþah yükü neymiþ? Deyince dinelip
kaldý. Padiþah bir baþka beye hadi, sen de yükü neymiþ, onu öðren dedi. Bey gidip
geldi, her cins mal var, fakat çoðu Rey kaseleri deyince, padiþah Rey’den ne vakit
çýkmýþ? Diye sordu. O aklý gevþek bey de aciz kaldý. Böylece otuz hatta daha fazla
beyin hepsi de aciz ve noksan çýktý.
Bunun üzerine padiþah beylere dedi ki: Ben bir gün tek baþýma Eyaz’ýmý sýnadým. Þu
kervan nereden geliyor git anla dedim. Gitti, hepsini sorup öðrenmiþ. Benim emrim
olmadan kervanýn bütün ahvalini, olduðu gibi bir bir anlattý. Bu otuz bey, otuz defada
ne öðrenebildiyse o, hepsini birden öðrenip geldi.
Beyler bu bir zeka iþi, o da Allah vergisi, çalýþmakla olmaz ki. Aya o güzel yüzü Allah
vermiþ, güle o hoþ kokuyu Allah ihsan etmiþ dediler. Padiþah dedi ki: Ýnsanýn elde
ettiði þey zararsa çalýþmamasýndan ileri gelmiþtir, karsa çalýþýp çabalamasýndan.
Yoksa Adem, “Rabbimiz, biz nefsimize zulmettik” der miydi. Bu suç bahtýmdan,
kader böyleymiþ,ihtiyatýn tedbirin ne faydasý var? Derdi. Ýblis gibi hani. O da “Sen
beni azdýrdýn. Hem kadehimizi kýrýyor, hem de bizi dövüyorsun” demiþti ya.
Halbuki takdir haktýr ama, kulun çalýþmasý da hak. Kendine gel de koca þeytan gibi
kör olma. Ýki iþ arasýnda tereddütte kalýyoruz. Hiç ihtiyarýmýz olmasa bu tereddüt olur
mu?
Ýki eli iki ayaðý baðlý olan adam bunu mu yapsam onu mu der mi? Denize mi dalsam,
yücelere mi uçsam diye hiç tereddüt eder mi? Musul’a mý gitsem, yoksa büyü
öðrenmek için Babil’e mi diye düþüncelere kapýlýr mý? Þu halde tereddüt, bir kudrete
delalet eder. Böyle olmasa tereddüde düþmenin býyýðýna gülerler.
Yiðidim, kadere az bahane bul! Nasýl oluyor da suçunu baþkalarýna yükletiyorsun?
Zeyd, kana girsin, cezasýný Amr çeksin... Amr, þarap içsin Ahmet dayak yesin, bu olur
mu? Kendi etrafýnda dolan, kendi suçunu gör. Hareketi güneþten bil, gölgeden bilme.
Bir beyin bile ceza vermesi yanlýþ olmuyor, o gözü açýk er, düþmaný biliyor. Bal
þerbeti içersen baþkasýna humma gelmiyor. Gündüzün çalýþýyorsun, akþamleyin
ücretini baþkasý almýyor. Neye çalýþtýn da zararýný, faydasýný görmedin? Ne ektin de
devþirme vakti onu biçmedin?
Canýndan teninden doðan iþin, çocuðun gibi gelir, senin eteðini tutar. Yaptýðýn iþe
gayb aleminden bir suret verirler. Hýrsýzlýk için daraðacý kurmuyorlar mý? Daraðacý
hýrsýzlýða benzemez ama gayplarý bilen Allahnýn meydana getirdiði bir örnektir.
Allah þahsýn gönlüne, adalet için þöyle bir suret düz diye ilhamda bulunur. Sen de
bilir, anlarsýn ki bu, bu iþin karþýlýðý. Yoksa adalet sahibi olan Allah takdiri, insana
yaptýðýna uygun olmayan cezayý nasýl olur da verir?
Hakim bile bunu seçer, bu çeþit hareket ederken bu hakilerin en doðru ve adaletli
hüküm vereni olan Allah, nasýl hükmeder? Düþün artýk.
Arpa ektin mi arpadan baþka bir þey bitmez. Borcu sen verdin kimden rehin
istiyorsun ki? Suçunu baþkasýna yükleme. Aklýný yaptýðýn iþin cezasýna ver, kulaðýný o
yana aç... suçu kendine bul, tohumu sen ektin. Allahnýn mücazatýyla, adaletiyle uzlaþ.
Zahmetin sebebi kötülük etmektir. Kötülüðü yaptýðýn iþlerde gör, talihimden deme.
Talihe bakýþ insaný þaþý eder. Köpeði samanlýkta uyutur tembel bir hale sokar. Civaným
kendi nefsini suçlu bul da adaletin verdiði cezayý az kýna.
Ercesine tövbe et, yola baþ koy. “Kim bir zerre kadar iyilik, yahut kötülük etse
mükafat ve mücazatýný görür.” Nefsin afsununa az aldan, Allah güneþi, bir zerreyi bile
örtüp kaybetmez. Þu cismani güneþ karþýsýnda bile bu cismani zerreler görünürse,
elbette hatýra ve düþünce zerreleri, hakikatlar güneþine karþý görünecek.
Ynt: Mesneviden Hikayeler VI By: armi Date: 29 Ocak 2010, 13:13:41
ÇAYIRLIKTAKÝ KUÞ
Bir kuþ, çayýrlýða gitti. Orada da av için bir tuzak vardý. Avcý yere birkaç tane saçmýþ,
kendisi de orada pusuya sinmiþti. Biçare avý yakalamak için kendisine yapraklarý otlarý
sarmýþtý.
Bir kuþcaðýz onu tanýmayýp geldi, adamýn etrafýnda dönüp dolaþtý. Sen kimsin ki
dedi, böyle yeþiller giyinmiþsin bu vahþi hayvanlar içinde ovada oturup duruyorsun.
Adam, bir zahidim dedi, dünyadan elimi ayaðýmý çektim, burada otlarla kanaat edip
gidiyorum. Zahitliði kendime yol yordam yaptým. Çünkü ecelimi önümde
görmekteyim. Komþumun ölümü bana, vaiz edici yeter. Bu öðüt, benim kazancýmý
dükkanýmý yýktý mahvetti. Sonunda mademki yapayalnýz kalacaðým, her kadýnla, her
erkekle düþüp kalkmaya alýþmamak lazým.
Mademki sonunda mezara yüz tutacaðým tek Allah’a alýþmam daha iyi. Güzelim,
sonunda deðil mi ki çenemiz baðlanacak, çenemi az oynatmam daha doðru.
Ey altýn sýrmalý esvaplar giymeye, altýn kemerler takýnmaya alýþmýþ adam, nihayet
sana da bir dikilmemiþ elbisedir giydirilecek. Yüzümüzü topraða tutalým, ondan bittik,
geliþtik. Neden gönlümüzü vefasýzlara verelim?
Bizim atalarýmýz akrabalarýmýz, eskiden beri dört tabiattýr. Öyle olduðu halde biz,
eðreti akrabalara tamah ettik. Yýllardýr insanýn cismi, unsurlarla görüþmede,
konuþmada.
Ruhu da, nefislerle akýlardan ama ruh, kendi asýlarýný unutmuþ. O tertemiz nefislerle
akýllardan, cana her an ey vefasýz diye mektup gelmede. Beþ günlük dostlarý buldun
da eski dostlardan yüz çevirdin. Çocuklar oyundan hoþlanýrlar ama, geceleyin onlarý
çeke çeke evlerine götürürler.
Küçük çocuk oyuna baþlarken soyunur, hýrkasýný küllahýný, ayakkabýsýný çýkarýr atar.
Hýrsýz da gelip ansýzýn onlarý kapýverir. Çocuk, oyuna öyle bir dalar ki külahý, gömleði
aklýna bile gelmez. Gece gelir çatar bir türlü oyunu býrakamaz. Eve bir türlü yüz
çeviremez.
Duymadýn mý, “Dünya ancak bir oyundan ibarettir” denmiþtir. Sense oyuna daldýn,
elbiseni yele verdin, þimdi korkuya düþtün. Gece gelmeden elbiseni ara, gündüzü
dedikoduyla zayi etme.
Hasýlý ben o ovada kendime halvet bir yer seçtim, halký elbise hýrsýzý gördüm. Ömrün
yarýsý, sevgili isteðiyle geçti, yarýsý düþmanlarýn derdiyle. O, cüppeyi aldý götürdü bu,
külahý. Biz de küçücük çocuklar gibi oyuna daldýk; derken ecel gecesi yaklaþtý. Artýk
býrak þu oyunu, yeter dönme oyuna gayrý. Tövbe atýna binde hýrsýza yetiþ, hýrsýzdan
elbiselerini al, geri dön.
Tövbe atý acayip bir attýr. Bir anda þu aþaðýlýk alemden ta göðün üstüne kadar
sýçrayýp çýkar. Fakat atýný da hýrsýzdan gözet ha. Biliyorsun ya o gizlice elbiseni çaldý.
Aman þu atýný gözet de hýrsýz çalmasýn.
Birisinin bir koçu vardý. Boynuna bir ip baðlamýþ, ardýndan çekip götürüyordu. Bir
hýrsýz geldi, ipini kesip koçu götürdü. Adam haberdar olunca koçu nereye götürdü diye
saða sola koþmaya baþladý. Hýrsýzýn bir kuyu baþýnda eyvahlar olsun diye
feryadetmekte olduðunu gördü.
Dedi ki: Üstat, neden feryat ediyorsun? Hýrsýz, kuyuya altýn torbam düþtü.
Çýkarabilirsen sana gönül hoþluðu ile beþte birini veririm. Yüz altýnýn beþte birine
sahip olursun dedi. Bu tam on koçun deðeri.
Bir kapý kapandý ise on kapý açýldý. Bir koç gittiyse Allah, ona karþýlýk bir deve ihsan
etti deyip ; elbisesini çýkarttý, kuyuya indi. Hýrsýz da derhal elbiselerini alýp kaçtý.
Yolu köye çýkaracak bir tedbir gerek. Yoksa insana tamah tohumunu getiren tedbire
tedbir demezler. Tamah huyu fitneden ibaret bir hýrsýzdýr ama hayal gibi her an bir
surete bürünür.
Onun hilesini Allahdan da baþka kimse bilmez. Allah’a kaç da o alçaktan kurtul!
Kuþ dedi ki: Azizim, halvette oturma. Ahmed’in dininde rahiplik iyi deðildir.
peygamber, rahipliði neyhetti. Sen, nasýl oldu da böyle bidate kapýldýn.
Cuma namazýný kýlmak, namazý cemaatle eda etmek, halka iyilik yapmalarýný, Allah
buyruklarýný tutmalarýný emretmek, kötülükte bulunmaktan çekinmek lazým. Kötü
huylularýn zahmetlerini çekip sabretmek, bulut gibi halka menfaatli olmak gerek.
“Ýnsanlarýn hayýrlýsý halka faydalý olanýdýr” babacýðým. Taþ deðilsen taþla toprakla
iþin ne? Acýnmýþ, Allah rahmetine eriþmiþ ümmetin arasýnda ol. Ahmed’in sünnetini
býrakma, ona mahkum et kendini.
Adam dedi ki: Aklý tam olmayan, akýllý kiþinin yanýnda taþa kerpice benzer. Ekmek
isteðine düþen, eþekten farksýzdýr. Onunla konuþup görüþmek rahipliðin ta kendisidir.
Çünkü Haktan baþka ne varsa hepsi mahvolur gider. Her gelecek, bir müddet sonra
gelir, olacak olur. Adam olmayan kiþinin hükmü de. Kýblesine benzer. O ölüyü arayýp
durur, var onu da ölü say sen.
Böyle adamlarla düþüp kalkan da rahiptir. Çünkü düþüp kalktýðý adamlar, taþtan,
kerpiçten baþka bir þey deðildir. Hatta onlar taþtan, kerpiçten de beterdir. Çünkü taþ
ve kerpiç, kimsenin yolunu vurmaz. Halbuki bu kerpiçlerden insana yüz binlerce zarar
gelir.
Kuþ, iyi ama dedi, asýl savaþ, yolda böyle yol vuranlar olunca savaþtýr. Aslan gibi
olan er, halký korumak, onlara yardým etmek ve düþmanla savaþmak için emin
olmayan yola gelir. Erlik, yolcu düþmanla çatýþtýðý zaman meydana çýkar.
Peygamber, kýlýçla gönderildi, ümmeti de saflar yaran er bir ümmettir. Bizim dinimiz
de iþ savaþtýr. Ýsa dininde maðaraya, daða çekilip ibadette.
Adam dedi ki: Evet ama insanda güç kuvvet varsa, kötülüklere karþý durabilirse.
Kuvvet olmayýnca çekinmek daha doðru. Takatin yetmeyeceði þeyden kaçmak daha
yerinde bir iþ.
Kuþ, iþe sarýlmak için dedi, yüreðin doðru olmasý gerek. Yoksa insanýn dostu eksik
olmaz. Sen dost ol da sayýsýz dost gör. Fakat dost olmazsan dostsuz, yardýmsýz kala
kalýrsýn. Þeytan kurttur, sen de Yusuf’a benzersin. Ey temiz er, sakýn Yakup’un eteðini
býrakma. Kurt, çok defa sürüden bir kuzu, yalnýz baþýna bir yol tutup ayrýldý mý onu
kapar,yer.
Sünneti ve topluluðu býrakan kiþi, yýrtýcý hayvanlarla dopdolu olan böyle bir yerde
kendi kanýný dökmez de ne yapar? Sünnet yoldur, topluluk da yoldaþa benzer. Yolsuz
yoldaþsýz oldun mu bu daracýk yerde helak oldun gitti.
Akla düþman olan yoldaþ, yoldaþ deðildir. o, bir fýrsat arar ki elbiseni alýp götürsün.
Seninle beraber gider, gider ama bir aþýlmaz bele, boðaza gelsin de varýný yoðunu
yaðma etsin diye. Yahut o yoldaþ dediðin kimse görünüþte cesurdur fakat hakikatte
korkak. Bu sarp iþ baþa düþtü mü dönmek için sana ders vermeye kalkýþýr.
Korkaklýðýndan dostunu da korkutur. Böyle yoldaþý düþman bil, dost deðil.
Bu yol, insanýn caný ile baþý ile oynayacaðý yoldur. Her meþelikte, her sazlýkta yufka
yüreklileri geriye çevirecek bir afet vardýr. Din yolu, her puþt tabiatlýnýn gideceði yol
deðildir. bu yüzden de tehlikelerle doludur.
Yoldaki bu korku, unu kepekten ayýran elek gibi insanlarýn da yüreklilerini
yüreksizlerinden ayýrt eder. Yol, nasýl yoldur? Gidenlerin ayak izleri ile dopdolu bir
yol. Dost nasýl dosttur? Rey ve tedbir bakýmýndan merdivene benzeyen, seni aklý ile
her an irþat edip yücelten dost.
Tutalým ki ihtiyatlýsýn da seni kurt kapmadý. Ýyi ama topluluk olmadýkça o neþeyi
bulamazsýn ki. Yalnýz olarak bir yolda neþeli neþeli giden kiþinin neþesi, dostlarla,
yoldaþlarla giderse birken yüz olur. Eþek aðýr canlý olduðu halde eþeðiyle dostu ile
giderse neþelenir kuvvet bulur.
Kervendan ayrýlýp yol almaya kalkýþan eþeðe o yol, yüz kere daha uzar, o derece
yorulur. O çölü yalnýz olarak aþýncaya kadar kaç sopa fazla yer, kaç kere fazla
nodullanýr.
O eþek sana der ki: Eþek deðilsen yola böyle yalnýz düþme. Sen de bu öðüdü iyi
dinle. Yolu gözeterek tenhaca ve güzel güzel giden þüphe yok ki dostlarla daha güzel
gider.
Her peygamber bu düz yolda mucize gösterdi, yoldaþlarý aradý. Duvarlarýn yardýmý
olmasa evler, ambarlar nereden meydana gelirdi? Her duvar birbirinden ayrý olsa
tavan, havada nasýl olur da direksiz dayanaksýz durur. Katibin, kalemin yardýmý
olmasa kaðýt üstüne yazý yazýlýr, sayý mý dökülür?
Bir kiþi kamýþlarý yere döþese, fakat örüp hasýr yapmasa nasýl durur? Bir yel geldi mi
alýr, uçuruverir. Allah, her cins eþ yarattý, sonuçlarda topluluktan meydana geldi.
Hasýlý dam söyledi kuþ söyledi... bahisleri uzadý gitti.
Mesneviyi kýsa gönlün istediði bir þekilde düz. Macerayý özlü ve kýsa anlat. Ondan
sonra kuþ dedi ki: Bu buðdaylar kimin? Adam, vasisi olmayan bir yetimin emaneti.
Beni emin bildikleri için emanet ettiler, yetim malý dedi.
Kuþ dedi ki: Ben pek açým. Þu anda bana leþ bile helal. Müsaade ette ey emniyetli,
zahit ve muhterem zat, þu buðdaydan yiyeyim. Adam, zaruret hakkýnda fetva veren
de sensin. Fakat zaruretin, ihtiyacýn yok da yersen suçlu olursun. Hatta zaruretin
varsa bile çekinmek daha iyi. Fakat mademki yiyeceksin, parasýný ver bari dedi.
Kuþ, o anda tamamý ile kendisinden geçmiþti. Atý, yularýný elinden almýþtý.
Buðdaylarý yedi ama tuzakta kala kaldý. Nice Yasin okudu,nice En’am okudu. Aciz
kaldýktan sonra ister acýklan ister ah et. Bu kara duman, o hale düþmeden gerekti.
Hýrs ve heves, insaný harekete getirdi mi o zaman ey feryadýma yetiþen medet de.
Çünkü bu feryat, Basra harap olmadan edilen feryattýr. Belki bu sýnýklýk yüzünden
Basra kurtulur.
Ey aðlayan dövünen, bana Basra ile Musul yýkýlmadan aðla dövün! Ölümden evvel
feryat et, baþýna topraklar saç. Ölümden sonraysa aðlama, dayan. Ben felakete
düþmeden, helak olmadan aðla bana, felaket tufanýndan sonraysa aðlamayý býrak.
Þeytan yolunu vurmadan Yasin okumak gerek. Kervan vurulup kýrýlmadan hayvan
döv de yol alsýn ey kervancý.
Bir kervan muhafýzý uyunmuþtu. Hýrsýz gelip kervaný soydu, aldýðý mallarý topraða
gömdü. Sabahleyin kervan halký uyandý, mallarýn, gümüþlerin, develerin yerinde yeller
esiyordu.
Mallarýmýz ne oldu yahu? Söyle bakalým dediler. Dedi ki: Gece hýrsýzlar geldiler.
Gözümüzün önünde ne var ne yoksa alýp götürdüler. Halk, a kum tepesine benzeyen
herif, a arda kalasýca, sen ne yaptýn? Dediler. Dedi ki: Ben bir kiþiydim, onlar yiðit,
gürbüz, silahlý bir alay adamdý. Halk pekala dedi, savaþmayacaktýn bari uyanýn kalkýn
diye baðýrsaydýn.
Dedi ki: Baðýrmak istedim ama tam o sýrada bana býçak, kýlýç gösterip sus, yoksa
acýmadan seni keseriz demek istediler. Ben de korkudan aðzýmý kapadým. Fakat þimdi
istediðiniz kadar baðýrýp çaðýrayým. O zaman soluk bile alamýyordum, fakat þimdi
dilediðiniz kadar feryat edeyim.
Kötü ve rüsva, þeytan, ömrünü zati ettikten sonra “Eüzü” çekmek, “fatiha” okumak
beyhudedir. Beyhudedir ama yine de gaflete düþmek, feryat etmekten daha kötüdür
ya.
Sen de beyhude olsa, tatsýz tuzsuz bulunsa bile yine feryat et, sýzlan; ey yüce ve
üstün Allah de... Lütfet bu hor kiþilere bir bak. Feryada eriþme zamaný da kadirsin, o
zaman geçince de. Allah’ým senden bir þey eksilmez ki!
Sen “Kaybettiðiniz þeylere hayýflanmayýn” diyen padiþahsýn. Dilediðin þey nasýl
olmaz?
Kuþ dedi ki: Zahitlerin afsununu dinleyenin layýðý budur. Zahit hayýr dedi, nahak
yere yetimlerin malýný yiyen kiþinin layýðý bu. Kuþ, bundan sonra öyle bir aðlayýp
sýzlanmaya koyuldu ki derdinden tuzak da titredi, avcý da.
Kuþ, gönlümdeki birbirine zýt þeyler yüzünden belim kýrýldý diyordu; sevgili, gel de
ellerinle baþýmý okþa. Elinin altýnda oldukça baþým rahatlaþýr. Elin lütuf ve ihsan
hususunda bir delildir senin. Gölgeni baþýmdan çekme. Kararým kalmadý, kararým
kalmadý, kararým kalmadý!
Senin derdinle ey selvilerin, yaseminlerin haset ettikleri güzel, uyku gözlerimden
usandý. Layýk deðilsem bile ne olur, bir an olsun bu dertlere düþmüþ, dermana layýk
olmayan kulun halini sorsan ne olur ki?
Yoklukta ne liyakat vardý ki sen ona bunca lütuf kapýlarýný açtýn. Uyuz bir topraðý,
kerem ettin de insan haline getirdin; yenine, yakasýna duygu nurlarýndan on inci
doldurdun. Ölü bir meni, bu beþ zahiri, beþ batýný duyguyla adam haline geldi.
Ey yüce nur, senin tevfikýn olmadýkça tövbe nedir ki? Tövbenin býyýðýna gülmeli.
Dilersen tövbe býyýklarýný bir bir yolarsýn. Tövbe, bir gölgedir, sense aydýn bir ay.
Ey yüzünden dükkaným, duraðým yýkýlmýþ olan dilber, kalbimi sýkmaktasýn, nasýl
feryat etmeyeyim? Senden nasýl kaçabilirim ki sensiz bir diri bile yoktur. Senin
Allahlýðýn olmadýkça kulun varlýðý olamaz.
Ey canlarýn aslý, canýmý al benim. Sensiz bu candan usandým artýk. Deliliðe aþýðým,
akýllýlýða, usluluða doydum. Utancýmý yýrttým, paraladým mý hiç olmazsa sýrrýmý açýk
söylerim. Ne zamana dek bu sabýr, ne zamana dek bu mihnet ve titreyiþ?
Saçak gibi ar ve haya altýnda gizlendim kaldým. Birdenbire þu yorganýn altýndan bir
sýçrayayým. Yoldaþlar, sevgili, yollarý baðladý. Biz topal ceylanlarýz, o avlanan bir
aslan. Ona teslim olmak, emrine boyun eðmekten baþka, böyle bir kan döken erkek
aslana karþý ne çaremiz var?
O güneþ gibi ne uyumakta, ne bir þey yemekte. Ruhlarý da uyutmamakta,ruhlara da
bir þey yedirmemekte. Gel demekte, ya ben ol, ya benim huyumla huylan da sana
tecelli edeyim, yüzümü gör. Görmediysen neden böyle çýldýrdýn... Topraktan neden
böyle dirilmeyi istiyorsun?
Mekansýzlýk mekanýndan sana ot vermeseydi can gözün, o tarafa dikilir kalýr mýydý
hiç? Kedi delikten rýzýklanýr da onun için delik baþýnda bekler durur. Baþka bir kedi de
damlarda gezinir çünkü kuþ avlar onunla rýzýklanýr.
Birisi çulhacýlýðý kýble edinmiþtir, öbürü kaftan parasý için padiþaha bekçilik yapar.
Bir baþkasý da iþsiz güçsüzdür, yüzünü mekansýzlýk yurduna tutmuþtur. Çünkü onun
can gýdasýný da oradan sen vermedesin.
Ýradesini Allah’a verenin iþi iþtir. O, Allah iþi için her iþten kesilmiþtir. Baþkalarý þu
birkaç gün içinde ta göç gecesine kadar çocuklar gibi oyuna dalýp giderler. Uyuyan biri
sýçrayýp uyandý mý vesveseler dadýsý ona iþveler yapar.
Hadi der caným yavrum uyu. Kimsenin seni uyandýrmasýna razý deðiliz biz. Senin
kendi kendini uykudan çekip koparman lazým... su sesini duyan susuz gibi hani.
Ben susuzlarýn kulaðýna gelen bir su sesiyim. Yaðmur gibi göklerden yaðarým ben.
Aþýk, sýçra þu ýstýraptan kurtul. Hem susuzluk, hem su sesini duymak hem de uyku...
Bu nasýl olur?
SEVGÝLÝNÝN SÖZÜ
Eski zamanlarda bir aþýk vardý, devrinde ahdinde duran bir aþýktý o. Yýllarca zaman
ay yüzlü sevgilisine baðlanmýþ, padiþahýna adeta esir olmuþtu. Arayan nihayet bulur.
Kurtuluþ, sabýrdan doðar. Sevgilisi bir gün, bu gece gel dedi, senin için ballar börekler
yaptým. Fakat odada gece yarýsýna kadar bekle de geceleyin sen çaðýrmadan ben
gelirim.
Adam kurban kesti ekmekler daðýttý. Beklediði ay, toz altýndan çýkmýþ görünmüþtü.
O hararetli aþýk geceleyin, sevgilisinin vaadine ümitlenerek o odaya gelip oturdu.
Gece yarýsý geçince vaadinde duran sevgilisi çýka geldi. Fakat aþýðýný uyuyor buldu.
Yeninden bir parça kesti. Sen çocuksun bunlarla oynaya dur diye cebine de birkaç
tane ceviz koydu. Aþýk geceleyin uykusundan sýçrayýp uyanýnca baþýnda yenini,
cebinde cevizleri gördü.
Dedi ki: Padiþahýmýz, doðruluktan vefadan ibaret. Bize ne geliyorsa bizden geliyor.
Ey uykusuz gönül, biz bundan eminiz. Çünkü bekçi gibi dam üstünde elimizde sopa
beklemekteyiz. Cevizlerimiz, bu deðirmende kýrýldý, derdimize ait ne söylesem azdýr.
Ey bizi kýnayan, bu macerayý ne vakte dek dinleyip duracaðýz? Bundan böyle artýk
deliye az öðüt ver. Ben artýk ayrýlýk iþvesine ait sözleri duymak istemem. Bunu
sýnadým, ne vakte dek sýnamaya devam edeceðim. Bu yolda coþup köpürmekten, deli
divane olmaktan baþka ne varsa uzaklýktýr, yabancýlýktýr. Derhal kalk ayaðýma o zinciri
vur. Çünkü ben, tedbir silsilesini yýrttým gitti. Fakat o devletli sevgilimin büklüm
büklüm saçlarýndan baþka iki yüz tane zincir getirsen kýrarým.
Kardeþ aþk ve namus doðru bir þey deðil. Ey aþýk ar ve haya kapýsýnda durma. Artýk
vakti geldi, soyunayým, sureti býrakayým da baþtanbaþa can olayým.
Ey utancýn düþüncenin düþmaný gel! Ben ar ve haya perdesini yýrttým. Ey canýn
uykusunu büyüyle baðlayan sevgili, sen þu alemde ne katý yürekli sevgilisin. Hemen
sabrýn boðazýný sýk da aþkýn gönlü kutlu olsun. Ey gönlümüzü yurt ve konak edinen
dost, ben yanmadýkça aþkýn gönlü kutlu olur mu hiç? Sen kendi evini yakmadasýn yak.
Kimdir bu caiz deðil diyecek?
Ey sarhoþ aslan bu evi yak. Aþkýn evi, böyle olsun, bu daha doðru ve yerinde.
Bundan böyle bu yanýþý kýble edineyim, çünkü ben mumum yandýkça aydýným.
Babacýðým bu gece uykuyu býrak, bir gececik olsun uykusuzlar mahallesine gel de, þu
mecnun olanlara pervane gibi vuslat uðruna ölenlere bak.
Halkýn aþk denizinde gark olan þu gemisine bak. Sanki aþkýn boðazý bir ejderha.
Gizli, fakat gönüller kapan bir ejderha... Dað gibi akýllarý çekiveren bir kehribar. Hangi
güzel koku satanýn aklý, ondan haberdar olsa ýrmaða bütün tablalarýný döküverir.
Yürü, yürü... hakikaten bu ýrmaðýn ne misli vardýr, ne eþi; sen, bu ýrmaktan ebediyen
çýkamazsýn.
Ey yalancý gözünü aç da bak. Ne vakte dek ben þunu, bunu bilmem diyeceksin. Riya
ve mahrumiyet vebasýndan kurtul, diri ve daima iþte güçte olan Allahlýk alemine gir.
Gir de görmüyorum, görüyorum olsun... Þu bilmemler biliyorum haline gelsin.
Sarhoþluktan geç sarhoþluk verir ol. Bu renkten renge giriþi býrak, onun istivasýna
naklet. niceye bir bu sarhoþlukla nazlanýp duracaksýn? Her mahalle baþýnda bunca
sarhoþluk var.
Ýki alem de sevgilinin sarhoþlarý ile dolsa hepsi de bir olur ki o bir de hor hakir
deðildir. Onlar bir olmakla derecelerinden düþmeyecekleri gibi çok olmakla da
dereceleri düþmez. Her hakir kimdir? Bedene tapan cehennemlik!
Alem güneþin nuru ile dolsa o yalýmý güzel ýsýlýk kaynaðý, hor mu olur? Fakat bütün
bununla beraber yücelere çýk, salýn. Çünkü Allahnýn yeryüzü geniþtir, sana ram
olmuþtur.
Bu sarhoþluk, yüce bir doðan kuþuna benzer ama kutluluk mekanýnda ondan da
yüceleri vardýr. Yürü, herkesten seçilmiþ olmada, ruh baðýþlamada sarhoþlukta ve
sarhoþ etmede bir Ýsrafil kesil. sarhoþun gönlü ile alay etme, eðlenme hevesi düþtü
mü bunu bilmem onu bilmem demeyi tutturur. Bunu bilmem onu bilmem demek,
bildiðimiz kimdir onu söylemen içindir.
Sözde bir þeyi nefyetmek. Bir þeyi ispat etmek içindir. Nefyi býrak da söze ispattan
baþla. Bu deðil, o deðil sözünü terk et de var olaný ileri getir. Nefyi býrak da var olana
tap, bunu o sarhoþ Türk’ten öðren babacýðým.
Yabancý bir Türk, seher vakti uyandý. Sarhoþluðun verdiði mahmurlukla bir çalgýcý
istedi. Can çalgýcýsý, insanýn canýna munistir. Sarhoþun mezesi, gýdasý ve kuvveti odur.
Çalgýcý onlarý sarhoþluða çeker. Sonra yine sarhoþluðu, çalgýcýnýn, okuyucunun
naðmesinden, nefesinden tadarlar.
Allah þarabý, insaný o çalgýcýya, o okuyucuya götürür; bu ten þarabý da bu çalgýcýdan,
bu okuyucudan gýdalanýr. Söze gelince ikisi de birdir ama hakikatte bu Hasan’la o
Hasan arasýnda fark çoktur. Arada söze ait bir þüphe var ama gökyüzü nerede, ip
nerede?
Sözdeki birlik daima yol vurur. Kafirle müminin birliði, ten bakýmýndandýr.
Bedenler aðýzlarý kapalý testilere benzerler. Her testide ne var? Sen ona bak. O
beden testisi, abýhayatla doludur, bu beden testisi ölüm zehriyle. içindekine bakarsan
padiþahsýn, dýþýna bakarsan yolunu azýttýn gitti. Söz,bil ki þu bedene benzer, manasý
da içindeki candýr. Baþ gözü, daima bedeni görür, can gözü ise, hünerli caný.
Mesnevinin sözlerindeki suret de surete kapýlaný azdýrýr, yolunu kaybettirir, manaya
bakan kiþiye de yol gösterir, doðru yolu buldurur.
Allah da “Bu Kuran, gönül yüzünden bazýlarýna doðru yolu gösterir, bazýlarýnýn da
yolunu azýtýr” buyurmuþtur.
Arif, þarap dedi mi Allah için olsun abes görme. Arife nasýl olur da bir þey yok olur?
Sen þeytanýn içtiði þarabý anlarsan Allah þarabýný nereden düþünebileceksin?
Çalgý ile þarap... bu ikisi de eþittir. Bu ona koþar o buna. Sarhoþlar çalgýnýn
namesiyle, çalgýcýnýn nefesiyle gýdalanýrlar. Çalgý ile çalgýcý onlarý meyhaneye çeker
götürür. O meydanýn baþýdýr, bu, sonu. Gönül, onun çevganýnda bir top kesilmiþtir.
Akýlda ne varsa kulak oraya dikilir. Baþta safra varsa yanýnca sevda olur. Sonra bu
ikisi de kendinden geçer, orada baba da bir olur oðul da. Neþeyle dert uzlaþtý mý
türkümüz çalgýcýlarý uyandýrdý.
Çalgýcý uyutucu bir þarký okumaya baþladý: Ey yüzünü görmediðim sevgili, bana bir
kadeh sun. Sen benim yüzümsün, hakikatimsin, seni görmezsem þaþýlmaz. Yakýnlýðýn
son derecesi, þüpheye düþme perdesiyle bürünmedir.
Sen aklýmsýn, seni görmezsem þaþýlmaz. Karýþýk þeylerin birbirine girmesinden seni
göremezsem þaþýlacak þey deðildir bu. Sen, bana þah damarýmdan daha yakýnken, ya
diye nasýl sana hitap edebilirim? Ya uzakta olana hitaptýr.
Ben, kýskançlýðýmdan yanýmdaki sevgiliyi gizlemek, duyanlarý yanýltmak için
daðlarda, çöllerde sana nida edip duruyorum.
Peygamberin huzuruna bir kör geldi, ey her hamur teknesine ihsanda bulunan dedi.
Sen, sulara, yaðmurlara hakimsin, ben de susuzum, su istiyorum. Ey beni suvaran
medet, medet!
Kör kapýdan aceleyle gelince Ayþe görünmemek için derhal kaçtý. O temiz kadýn,
kýskanç peygamberin gayretini biliyordu. Kim daha güzelse kýskançlýðý daha artýktýr.
Çünkü oðullarým kýskançlýk nazdan meydana gelir.
Kokmuþ kocakarýlar, çirkinliklerinin, kartlýlarýný bilirler de kocalarýna kendi elleriyle
genç kadýn alýrlar, kendi elleriyle kendilerine ortak getirirler. Ýki alemde de Ahmed’in
güzelliði gibi güzellik mi var? Allah nuru, ona yardým etmede. Ýki alemin nazý da onda
olacak elbet. Bu bakýmdan kýskançlýk da, güneþten yüz kat daha parlak olan ona
yaraþýr.
Topumu zühal yýldýzýna attým. Yýldýzlar yüzünüzü çevirin. Benim eþi olmayan
parlaklýðýma karþý yok olun. Yoksa nuruma karþý rüsvay olursunuz.
Ben her gece keremimden kaybolurum, gider gibi görünürüm, yoksa nereye
gideceðim? Gider gibi görünürüm de, siz de bir gececik olsun bensiz þu alemde
yarasalar gibi kanat çýrpýn! Tavus kuþlarý gibi kanatlarýnýzý gösterin, sarhoþ olun baþ
çekin ululanýn.
Fakat çarýk nasýl Eyaz’ýn mumu ise siz de arada bir o çirkin ayaklarýnýza bakýn.
Benlikle sol taraf ehlinden olmayasýnýz diye kulaðýnýzý çekmek için sabahleyin yüz
gösteririm der. Bunu býrak da bu söz uzundur. Kün emri sözü uzatmayý nehyetmiþtir.
Peygamber sýnamak için “O kadar gizlenme, o seni görmüyor ki” dedi. Ayþe elleriyle
iþaret ederek “O görmüyor ama ben onu görüyorum ya” demek istedi.
Bu öðüt vericinin sözlerinin benzetmelerle, örneklerle dolu olmasý, aklýn, ruhun
güzelliðine karþý kýskançlýðýndan onu göstermek istemeyiþinden ileri gelir. Ruh, bu
kadar gizliyken akýl, neden bu derece de onu kýskanýr.
Onun nuru kendi yüzünü örtmüþtür. A kýskanç, kimden gizleniyorsun? Bu güneþ,
yüzünü örtmeden seyredip durmada. Fakat onun þiddetli nuru, yüzüne perde olmada.
Güneþ bile ondan bir eser görmemekte. Artýk sen, onu kimden gizlersin ki a kýskanç?
Fakat bende öyle bir kýskançlýk var ki onu kendimden bile kýskanýr, kendimden bile
gizlemek isterim. Þiddetli kýskançlýk ateþimden gözlerimle, kulaklarýmla savaþa
girmiþim adeta.
Ey can, ey gönül! Mademki bu kadar kýskançsýn, aðzýný yum, sözü býrak bari. Fakat
korkarým susarsam o güneþ baþka bir yerde perdesini yýrtar, kendini gösterir.
Sükutumuz ondan daha ziyade anlatmýþ olur. Onu görünmekten men edersek
görünmeye olan meyl daha fazlalaþýr.
Deniz coþup kükredi mi, kükreyiþi köpük halinde görünür; köpürüþü, “Bilinmeyi
diledim, sevdim de halký yarattým” sýrrýný meydana getirir. Söz söylemekse o
pencereyi kapatmak demektir. Söz söylemek, onu gizlemenin ta kendisidir.
Güle karþý bülbüle naralar at da ondan haberi olmayanlara korkusunu duyurma,
oyala bu naðmelerle onlarý. Kulaklarý, sözle meþgul olsun da akýllarý, gülün yüzünü
görme havasýna kapýlmasýn. Hele pek aydýn olan bu güneþin karþýsýnda her delil
hakikatte yol vurucudur.
Çalgýcý, sarhoþ Türkün huzurunda naðmelere gizleyerek elest sýrlarýný söylemeye
baþladý:
Bilmem ki ay mýsýn, put mu? Bilmem ki benden ne istersin? Bilmem ki sana nasýl
hizmet edeyim? Susup oturayým mý, yoksa söyleyeyim mi?
Þaþýlacak þey þu: Hem benden ayrý deðilsin, hem de ben neredeyim, sen neredesin?
Bunu bir türlü bilmiyorum. Bilmiyorum beni nasýl çekiyor da bazen karalar da
yürütüyor, bazen kan denizlerine gark ediyorsun. Böylece aðzýný açýp bilmem,
bilmiyorum demeye giriþti, boyuna bu lafý söylüyordu. Bilmiyorum sözü haddi aþýnca
Türkümüz kýzdý, kýzýþtý. Yerinden fýrlayýp topuzunu çekti, çalgýcýnýn baþýna çöktü.
Hemen bir çavuþ koþup topuzu yakaladý, çalgýcýyý öldürmek size yaraþmaz dedi.
Türk dedi ki: Bu sayýsýz tekerlemesi, kafamý þiþirdi, bari ben onun kafasýný ezeyim de
görsün. A kaltaban, bilmiyorsan nane yeme... Biliyorsan ne söyleyeceksen söyle. A
ahmak bildiðini söyle bari de bilmiyorum, bilmiyorum deyip durma.
Ben; neredensin, nerelisin be adam? Diye soruyorum. Sen, ne Herat’lýyým ne
Belh’li... ne Baðdat’lýyým ne Musul’lu, ne de Týraz’lý diyor, ne diye uzatýp duruyorsun.
Nereliysen söyle bari de kurtul. Burada meramýný söylememek aptallýktýr.
Yahut da sana ne yedin diye soruversem ne þarap içtim, ne kebap yedim... Ne et
yedim, ne tirit ne de mercimek diyorsun. Ne yediysen yalnýz onu söyle kafi. Sözü uzun
uzun gevelemek neden? Çalgýcý dedi ki: Maksadým gizli.
Senin nefyetmenden, yoktur demenden ispat senden ürküp kaçmada. Var olaný bir
türlü bulamýyorsun. Ýspattan bir koku alasýn diye nefyettim, bilmiyorum dedim. Bu
sazý, nefiyle naðmelendirdim. Ölünce de ölüm, sana yaþayýþ sýrlarýný söyler.
Ynt: Mesneviden Hikayeler VI By: armi Date: 29 Ocak 2010, 13:14:47
ÖLMEDEN ÖNCE ÖLMEK
Bir haylidir can çekiþtin ama hala perde arkasýndasýn. Çünkü bir türlü ölemedin;
halbuki ölüm, asýldý. Ölmedikçe can çekiþmen, sona ermez. Merdiven
tamamlanmadýkça dama çýkamazsýn.
Yüz ayak merdivenin iki ayaðý noksan olsa dama çýkmak isteyen çýkamaz, dama
namahrem kesilir. Yüz kulaç ipin bir kulacý eksik olsa kovaya kuyu suyunun dolmasýna
imkan yoktur.
Bu gemi, yükünden artýk olan son batmaný da yüklemezse batmaz beyim. Son
yüklenen yükü asýl bil, ne iþ yaparsa o yapar. Vesvese ve azgýnlýk gemisini o batýrýr.
Akýl gemisi battý mý insan, bu gök kubbeye güneþ kesilir. Ölmediðin için can çekiþmen
uzadý. Ey Týraz mumu, sabahleyin sön öl. Yýldýzlarýmýz gizlenmedikçe can güneþi, bil ki
gizlidir.
Topuzu kendine vur da benliðini darmadaðýn et. Çünkü bu ten gözü, kulaða týkanmýþ
pamuða benzer. Ey alçak, bende, benim hareketlerimde gördüðün benlik, senin
benliðinin aksidir. Sen, kendi kendine topuz vurmadasýn.
Benim suretimde kendi aksini görmüþ kendinle boðazlaþmak için coþmuþ,
köpürmüþsün. Hani o aslan da kuyuda kendi aksini görmüþtü de düþmaný sanýp
saldýrmýþtý ya, onun gibi iþte.
Yok demek, þüphe yok ki var olanýn varlýðýn zýddýdýr. Yok, diyorum, bilmem diyorum,
sen de bu zýtla, zýddý olan varý ve varlýðý birazcýk anla artýk.
Bu zamanda zýddý nefyetmeden baþka anlayýþ çaresi yok ki tuzak olmasýn. Ey akýllý
fikirli er, sevgiliyi perdesiz görmek istiyorsan ölümü seç, o perdeyi yýrt. Fakat ölür
mezara gidersin hani o ölümü deðil. Seni deðiþtiren nura götüren ölümü seç.
Erkek erkeklik çaðýna girdi, kendini bildi mi çocukluk, ölür gider; Rum diyarýna
mensup olur. Zencilik kalmaz. Toprak altýn oldu mu topraklýðý kalmaz. Gam ferahlýk
haline geldi mi insana keder verme dikeni yok olur gider.
Mustafa bunu için ey sýrlarý arayan, diri olan bir ölü görmek istersen dedi... Diriler
gibi þu toprak üstünde ölü olarak yürüyen, caný göklere yücelmiþ, yüceleri yurt
edinmiþ birisini görmek dilersen... Ölümden önce bu alemden göçmüþ, akýlla deðil de
ancak sen de ölürsen anlayacaðýn bir hale gelmiþ. Caný, halkýn caný gibi göçmemiþ, bir
duraktan bir duraða göçe göçe ta son duraða varmýþ.
Birisini, yeryüzünde bu sýfatlara bürünmüþ gezip duran bir ölüyü görmek istersen...
Tertemiz Ebu Bekir’i gör ki o, doðruluðu yüzünden mahþere varmýþ, haþrolmuþ
kiþilerin ulusudur.
Bu alemde EbuBekris Sýddýyk’a bak da haþri daha iyi tasdik et.
Muhammed’de elde bulunan, görünüp duran yüzlerce kýyametti. Çünkü o, her
hakikati, çözüp baðlama yokluðunda hal olmuþ, hakiki varlýða ulaþmýþtý. Ahmet bu
dünyaya ikinci defa doðmuþtu. O, apaçýk yüzlerce kýyametti. Ondan kýyameti sorup
dururlar ve “Ey kýyamet, kýyamete ne kadar zaman var” derlerdi.
Birisi o hakiki mahþer olan Peygamberden haþri sordu mu çok defa hal diliyle
“Mahþerden haþri soruyor” derdi.
Ýþte onun için o güzel haberler veren peygamber, ey ulular demiþtir, ölmeden önce
ölün! Nitekim ben de ölmeden öldüm de bu sesi, bu þöhreti o taraftan aldým, getirdim.
Kýyamet ol da kýyameti gör. Her þeyi görmenin þartý budur. Ýster nur olsun, ister
karanlýk. O olmadýkça onu tamamý ile bilemezsin.
Akýl oldun mu aklý tamamý ile bilirsin, aþk oldun mu aþkýn yanmýþ, mahvolmuþ
fitillerini anlar, duyarsýn. Anlayýþ bunu kavrayabilseydi bu davanýn delilini apaçýk
söylerdim.
Ýncir yiyen bir kuþ gelip konuk olsa bu tarafta incir çoktur, incirin hiçbir deðeri
yoktur. Alemde bulunan kadýn, erkek... Herkes her an can vermede, ölmededir.
Sözlerini de, ölüm zamaný babanýn oðula vasiyeti say. Da ibret al acýn... Bu suretle de
buðuz haset ve kin, kökünden sökülüp çýksýn. Yakýnlarýna onlar ölünce nasýl yüreðin
yanarsa o çeþit bak. Gelecek þey gelmiþtir onlarý ölmüþ say, sevdiðini ölüyor, ölmüþ
onu kaybetmiþsin bil.
Garezler senin bu çeþit bakýþýna perde oluyorsa onlarý yýrt, at. Bunlarý yýrtýp
atamazsan acizim deyip kalma. Bil ki aciz olaný bir acze salan var. Aciz, bir zincirdir.
Birisi gelmiþ, sana o zinciri takmýþtýr. Gözünü açýp zinciri takaný görmek gerek.
Ey yaþayýþ yolunu gösteren ben bir doðandým, ayaðým baðlandý, bu neden? Diye
yalvarýp sýzlanmaya koyul. Yarabbi de, kötülüðe kuvvetle adým attým. Bu yüzden
kahrýnla daima zarar ve ziyan içindeyim.
Senin öðütlerine karþý kulaðým saðýrdýr. Put kýrýyorum diye davadaydým ama put
yapýyormuþum meðer. Senin yaptýðýn þeyleri senin sanatlarýný anmak mý farzdýr,
ölümü anmak mý? Ölüm, güz mevsimine benzer, sense yapraklarýn aslýsýn.
Þu ölüm yýllardýr davulcaðýzýný döver durur da senin kulaðýn vakitsiz ve yersiz oynar.
Fakat can verme çaðýnda ah ölüm dersin. Ölüm þimdi mi seni uyandýrdý? Ölümün nara
atmadan boðazý yýrtýldý sesi tutuldu; dövüle dövüle davulu patladý!
Sense kendini bir þeylere verdin, ince eleyip sýk dokudun; ne sesini duydun, ne
davulunu! Fakat ölümün ne demek olduðunu þimdi anladýn iþte.
AÞURE GÜNÜ
Aþure günü bütün Halep’liler, Antakya kapýsýna gelirler, ta geceye kadar. Kadýn
erkek, büyük bir kalabalýk toplanýr, Ehlibeyt’in yasýný tutarlardý.
Baðýrýrlar, aðlarlar, feryat ederlerdi. Þia, Kerbela vakasý için yas tutarlardý. Ehlibeyt’in
Yezit’ten, Þimir’den çektikleri zulümleri, onlar tarafýndan uðradýklarý sýnamalarý sayýp
dökerler, sesleri ses verir, feryatlarý, bütün ovayý, çölü doldururdu. Bir garip þair,
aþure günü çölden geldi, o feryadý duydu. Þehri býrakýp o tarafa yürüdü, feryadýn
sebebini araþtýrmaya koyuldu.
Merak etti, bu gam nedir bu yas kime tutuluyor diye soruþturmaya baþladý. Herhalde
bir ulu bey ölmüþ olmalý diyordu; böyle bir topluluk, küçük iþ deðil. Ben garibim siz
buralýsýnýz adýný lakaplarýný söyleyin. Adý neydi ne iþ görürdü, nasýl adamdý? Bana
bildirin de onun iyiliklerine ait bir mersiye söyleyeyim.
Bunu duyanlarýn birisi dedi ki: Yahu sen deli misin? Yoksa Þia deðilsin de Ehlibeyt
düþmaný mýsýn? Aþure gününü, o gün þehit olan cana yas tutmanýn yüzlerce yýl
yaþamadan daha üstün olduðunu bilmiyor musun? Bu dert Müminin yanýnda deðersiz
olur mu hiç? Kulaðýn aþký küpenin deðerincedir. Mümine göre o pak nurun yasý,
yüzlerce Nuh tufanýndan da meþhurdur.
Þair dedi ki: Doðru ama Yezit’in devri nerede? Bu yas buraya ne kadar geç gelmiþ?
Körler bile o kötülükleri gördüler, saðýrlarýn kulaklarý bile o hikayeleri duydu. Siz
þimdiye kadar uyuyor muydunuz ki þimdi yas tutuyor, elbisenizi yýrtýyorsunuz?
Ey uykuya dalanlar, kendinize aðlayýn! Çünkü bu aðýr uyku, çok kötü bir ölüm.
Allah’a mensup ruh, zindandan kurtuldu. Neden elbisenizi yýrtalým, niçin elimizi ýsýrýp
duralým? Onlar din sultanlarýydý. Baðý kýrdýklarý zaman onlara sevinç çaðýdýr.
Devlet saymanýna uçup gittiler; tomruðu zinciri çözüp attýlar. O gün devler günüdür,
güzellik ve saltanat günüdür. Bir zerrecik anlasan, bilsen bunun böyle olduðunu
tasdik edersin?
Bilmiyor anlamýyorsan yürü, kendine aðla. Çünkü göçmeyi mahþeri inkar ediyorsun.
Kendi harap dinine, harap gönlüne aðla ki bu eski topraktan baþka bir þey görmüyor.
Görüyorsa neden yiðitleþmiyor, Allah’a dayanmýyor; neden gözü tok deðil?
Nerede yüzünde din þarabýnýn verdiði nur? Denizi gördüysen hani cömert elin,
avucun? Irmaðý gören suyu esirgemez; hele o denizi, o bulutu görmüþse.
Karýnca o güzelim harmanlarý görmez de bir tanecik buðdayýn üstüne titrer. O taneyi
hýrsla, korkuyla çeker durur da onca yýðýný görmez. Harman sahibi de ey körlüðünden
hiçbir þey görmeyen der; harmanlarýmýzdan ancak o bir tek taneyi gördün de ona
canla baþla sarýldýn. Ey surette zerre olan, Zuhal yýldýzýný gör. Sen bir topal karýncasýn,
yürü Süleyman’a bak. Sen bu cisimden ibaret deðilsin, gözden ibaretsin. Caný görsen
cisimden vazgeçersin.
Ýnsan gözdür, öte yaný deriden, etten baþka bir þer deðil. Gözü, neyi görürse deðeri o
kadardýr insanýn.
Bir küp boyuna deniz suyu ile doldurulsa koca bir daðý sele verir. Küpün canýndan
denize bir yol açýlýrsa küp, ýrmaktan üstün olur. Onun için “Söyle” sözü denizin
sözüdür. Ahmed neyi söylerse hakikatte o söz hakikat denizinindir. Onun sözleri
denizin incileridir. Çünkü gönlü denizle birdir onun. Deniz daima küpümüze yardým
edip durursa artýk bir balýkta denizin bulunmasýna þaþýlýr mý?
Duygu gözü þu geçip gidici suretlere düþmüþ, donup kalmýþtýr. Sen, o sureti geçip
gidici görürsün ama hakikatte geçip gitmez o. Bu ikilik þaþý gözün görüþüdür. Yoksa
evvel ahirdir, ahir de evvel.
Bu nereden bilinir? Öldükten sonra dirilmeden. Öldükten sonra dirilmeyi ara da
bundan az bahset. Dirilme gününün gelmesine þart önce ölmektir. Çünkü dirilme,
ölümden sonradýr. Herkes yokluktan korkar, iþte bütün alem, bu yüzden yol
sapýtmýþtýr. Halbuki yokluk, asýl sýðýnýlacak yerdir.
Bilgiyi nerede arayalým? Bilgiyi terk etmede. Barýþý nerede umalým? Barýþtan
vazgeçmeden. Varlýðý nerede arayalým? Varlýðý terk etmede. Elmayý nereden umalým?
Elden vazgeçmeden!
Ey güzel yardýmcý, yok gören gözü varlýðý görür bir hale getirmeye de kadirsin sen.
Yokluktan meydana gelen göz, varlýðý tamamý ile yom gördü. Fakat þu iki göz, deðiþti
de nurlandý mý bu düzgün cihan mahþer olur. Bu hamlara anlamak haram oldu da
onun için bu hakikatler noksan göründü.
Allah cömerttir ama güzelim cennetin nimetleri cehennemliðe haramdýr. O, ebedi
ahde vefa edenlerden deðildir, onun için de cennet balý aðzýna acý gelir. Müþteri
olmayýnca alýþ veriþ etmeye eliniz oynar mý? Birisi gelir, mallara bakar, fakat
bakmakla alýcý olmaz ki. O ahmak bakýþ ancak alay içindir.
Bu kaça? Þu kaça? Diye sorar, dolaþýr. Fakat vakit geçirmek, içinden de gülüp
eðlenmek için. Usancýndan gelir, senden kumaþ ister. Fakat ne müþteridir ne de
kumaþ arar. Kumaþý yüz kere görür, yüz kere geri verir. O nerede kumaþ ölçecek? Yel
ölçer poyraz biçer! Nerede müþterinin geliþi, alýþveriþi, nerede bir serserinin alayý,
gönül eðleyiþi? Cebinde bir habbe bile yoktur. Ancak gevezelik eder, yoksa nereden
cüppe alacak? Alýþveriþ için sermaye yoktur; artýk onun çirkin suratý nedir, alayý,
gevezeliði ne oluyor? Bu dünya pazarýnda sermaye altýndýr, orada da aþk ve iki ýslak
göz.
Kim eli boþ pazara giderse ömrü geçer, tamamý ile ham ve eli boþ olarak geri döner.
Kardeþ neredeydin? Hiçbir yerde. Ne piþirdin? Hiçbir þey! Müþteri ol da elim oynasýn
gebe olan madenimden lal doðsun. Fakat müþteri gevþek ve soðuk bile olsa yine sen
onu çaðýr. Çünkü böyle emredilmiþtir. Doðan kuþunu uçur ruh güvercinini tut. Davet
yolunda Nuh’un yolunda yürü.
Allah için hizmette bulun. Halkýn kabul etmesiyle, ret etmesiyle ne iþin var senin.
SAHUR DAVULU
Birisi, büyük bir zatýn evinin kapýsýnda sahur davulu çalmakta idi. Gece yarýsý aþk ile
þevk ile davul çalýyordu. Ona kabiliyetli birisi dedi ki: Evvela bu davulu, seher vakti
çal, gece yarýsý bu kepazelik olmaz. Bir de ey hevesli adam, þunu da bil ki bu evde hiç
kimse yok.
Burada þeytandan periden baþka kimse yokken ne diye vaktini zayi ediyorsun? Tefi,
davulu birisi duysun diye çalýyorsan duyacak kulak nerede? Bunu anlamak için akýl
lazým, fakat akýl hani?
Davulcu dedi ki: Sen sözünü bitirdin þimdi cevabýmý dinle de þaþýrýp kalma. Sence
þimdi gece yarýsý ama bence neþe sabahý yaklaþtý. Her sýnýklýk bence kutlu bir hale
geldi. Bütün geceler, gözüme gündüz kesildi.
Nil ýrmaðý sana kandýr ama bence kan deðil, sudur ey akýllý kiþi. Sence o demirdir,
tunçtur ama Davut peygambere mumdur. Dað, sana karþý aðýrýdýr, cansýzdýr, fakat
Davut’un önünde usta bir çalgýçý, bir okuyucudur.
Senin önünde o kýrýk taþlar susarlar. Fakat Ahmed’in önünde fasih bir hale gelir,
hamdü senada bulunurlar. Senin önünde mescidin sütunu ölüdür, fakat Ahmed’e karþý
gönlünü aldýrmýþ bir aþýktýr.
Cihanýn bütün cüzüleri halkýn önünde ölüdür, Allah’a karþý bilgi sahibi ve muti. Bu
evde bu konakta kimse yok, neden bu davulu çalýyorsun dedin. Bu halk, Allah için
paralar verir, yüzlerce hayrýn temelini atar, mescitler yaparlar. Sarhoþ aþýklar gibi
uzun bir yol olan Hacca giderler, seve seve canlarý ile, mallarý ile oynarlar. Hiç o evde
kimse yok derler mi? Ev sahibi, ev içinde gizlenen cana benzer.
Allah nuru ile ýþýklanan, sevgilinin konaðýný dolu görür. Nice dolu ve kalabalýk
konaklar vardýr ki iþin sonunu görenler, onlarý boþ görürler. Kimi dilersen Kabe’de ara
da derhal önünde beliriversin.
Ziynetli ve yüce olan bir suret, nasýl olur da Allah yurdu olmaz, boþ olur? Ona kapý
kapanmaz, o geldi mi derhal açýlýr. Fakat baþkalarý, aþkla deðil, ihtiyaçlardan gelirler.
Hacca gidenler neden bu ses duymadan “Lebbeyk” deyip duruyoruz derler mi?
Hakikatte onlara þu “Lebbeyk” demeyi nasip ediþ, her lahza tek Allahdan gelen bir
sestir.
Ben de koku aldým, biliyorum bu köþk, bu konak, can meclisinin kurulduðu yerdir
topraðý da kimyadýr. Hafif ve tiz naðmelerle bakýrýmý ebediyen onun kimyasýna vurup
duracaðým. Nihayet bu sahur davulum, denizleri coþturacak, inciler saçacak,
ihsanlarda bulunacak. Halk, savaþ safýnda Allah için canlarý ile oynar. Birisi Eyüp gibi
belalara düþer, öbürü Yakup gibi sabreder. Yüz binlerce susuz ve muhtaç kiþi, Allah
için tamaha düþer, çalýþýr durur.
Ben de suçlarý yargýlayan, örten Allah için bu kapýdan sahur davulu çalýyorum,
benim de ümidim onda. Parasýný almak için müþterimi istiyorsun? Gönül, Allahdan
daha iyi müþteri nerede var? Malýndan pis daðarcýðý alýr, sana kendinden ýþýklanan bir
gönül nuru verir. Hakikatte yok olan þu buz kesmiþ bedeni alýr, vehmimize sýðmaz bir
saltanat ihsan eder.
Birkaç katra göz yaþý alýr, þekerlerin, ballarýn kýskandýðý kevseri baðýþlar. Sevdalarla,
dertlerle dolu ah-ý alýr, her ah-a karþýlýk yüzlerce karlý mevkii lütfeder. Gözyaþý
bulutunun sürdüðü ah bulutu yüzündendir ki Halil’e fazla ah eden dedi.
Gel de hemen þu eþi olmayan alýþveriþi durmayan pazarda eskileri sat, hazýr ve elde
bir olan beyliði al. Eðer bir þüphe gelir de yolunu vurursa ticarette bulunan
peygamberleri kendine senet yap.
O padiþahlar padiþahý, onlarýn talihlerini öyle yaver etti, onlara öyle bir baht verdi ki
daðlar bile onlarýn pýlý pýrtýlarýný çekmeye muktedir deðildir.
Ynt: Mesneviden Hikayeler VI By: armi Date: 29 Ocak 2010, 13:15:50
HAZRETÝ BÝLAL AÞKI
Efendisi, Bilal’i terbiye etmek için diken dalý ile dövmekte o da dikenlere canýný feda
etmekteydi. Efendisi neden Ahmed’i anmaktasýn diyordu... Sen, kötü bir kulsun,
benim dinimi inkar ediyorsun. Efendisi onu güneþ altýnda dövmekte, o da “Ahad” diye
övünmekteydi.
Derken Sýddýyk, o taraftan geçti, onun “Ahad” demesini duydu. Gözü doldu gönlü
incindi, o “Ahad” sözünden bir aþina kokusu aldý. Sonra onu tenhaca görüp nasihat
verdi, dedi ki: Ýnanýþýný kafirlerden gizli tut. Allah gizli þeyleri bilir, maksadýný gizle.
Bilal tövbe ettim dedi. Ertesi gün Sýddyk, erkenden bir iþ için oradan geçiyordu. Yine
“Ahad” sözüyle dayak sesini duydu. Gönlü ateþlendi.
Yine nasihat etti, o da tövbe etti ama aþk gelince tövbesini bozuverdi. Böyle bir hayli
tövbe etti, nihayet tövbeden bezdi. Ýnanýþýný açýða vurdu, bedenini belaya attý, ey
Muhammed dedi, ey tövbelere düþman. Bedenim de seninle dolu, damarým da. Artýk
bu bedene nasýl olur da tövbe sýðar? Bundan böyle tövbeyi gönülden çýkaracaðým.
Ebedi hayata nasýl olur da tövbe edebilirim?
Aþk, kahredicidir, ben de onun eline düþmüþ, kahrolmuþ birisiyim. Aþkýn coþup
köpürmesiyle, aþkýn acýlýðý ile þeker gibi tatlýlaþtým. Ey kasýrga, senin önünde bir
yapraðým ben, nereye düþeceðimi ne bilirim?
Hilal’sem de koþuþup duruyorum Bilal’sem de. Senin güneþine uymuþum bir kere.
Ayýn Bedir oluþ yahut zayýflayýp eriyerek hilal haline geliþle ne iþi var? O güneþin
ardýna düþmüþ gölge gibi koþar durur. kaza ve kadere karþý bir kararda durmaya
kalkýþan kendi sakalýna güler.
Hem bir saman çöpü rüzgarýn önüne düþmek, hem de bir yerde durmaya kalkýþmak.
Hem kýyamet, hem de sonra iþe güce kalkmak! Ben aþkýn elinde daðarcýktaki kedi
gibiyim. Bir an yukarý çýkmadayým, bir an aþaðý düþmede. O, beni baþýnýn üstünde
döndürüp durmada. Ne aþaðýda kararým var, ne yukarýda. Aþýlar kuvvetli bir selin
önüne düþmüþlerdir. Onlar, aþkýn takdirine razý olmuþlardýr.
Deðirmen taþý gibi durup dinlenmeden gece gündüz inleyip sýzlanarak döner
dururlar. Deðirmen taþýnýn dönüp durmasý, kimse bu ýrmak duruyor demesin diye
ýrmak arayanlara bir þahit olmuþtur. Arktaki suyu görmüyorsan gel de deðirmen
taþýnýn dönüþünü gör. Feleðin o dönüp durmadan usandýðý, bir karara baðlandýðý yok.
Sen de ey gönül, yýldýz gibi ol, durup dinlenmeyi dileme.
Hangi dala el atsan, nereye ulaþýp yapýþsan aþk, o dalý kýrar, o þeyi koparýr. Kaderin
dönüp duruþunu görmüyorsan unsurlarýn coþuþunu, dönüþünü seyret.
Denizin üstündeki çöplerle köpüklerin dönüp akýþý, þerefli denizin köpürüp
coþmasýndandýr. Baþý dönmüþ rüzgarýn dönüþünü seyret de onun emrine uymuþ olan
deniz dalgalarýnýn coþup köpürüþünü gör. Güneþle ay, iki deðirmen öküzüdür. Dönüp
dururlar ve etrafý korurlar. Yýldýzlar da konak konak koþarlar. Her kutlu ve kutsuz
þeyin bineði olurlar.
Felekteki yýldýzlar, uzak olduklarýndan, duygularýn da tembel ve gevþek olup iz
izleyemediklerinden onlarýn hakikatini bilmezsin. Bizim göz, kulak ve akýl
yýldýzlarýmýz, gece nerededir, uyanýkken nerede?
Gah kutlulukla, vuslatta, gönülleri hoþ. Gah kutsuzlukla, ayrýlýkta kendilerinden
geçmiþlerdir. Felekteki ay, böyle dönüp durdukça bazen kapkaranlýktýr bir zamanda
apaydýnlýk. Gah balla süt gibi bahar ve yaz olur, gah, bir ölüm yerine benzeyen kýþ,
zemheri gelir çatar, karlar yaðar.
Külli olan þeyler bile onun önünde top gibi yuvarlanýp durur, çevganýna tabi olur,
secde eder. Sen ey gönül, bu yüz binlerce varlýk içinden bir cüzüsün, nasýl olur da
onun hükmüne karþý kararsýz bir hale gelmezsin?
Beyin emrindeki ata dön, at gah ahýrda mahpustur, gah gezer dolaþýr. Seni de bir
mýha baðladý mý sabret, çözdü mü yürü sýçra. Güneþ gökyüzünde eðri büðrü gitti mi
yüzü kararýr, Allah onu bir tutulmaya uðratýr.
Sen de aklýný baþýna devþir de tutulma yerine düþmemeye savaþ, bu suretle de
tencere gibi yüzü kara bir hale gelme. Buluta da öyle yürüme, böyle yürü diye ateþten
kýrbaç vururlar. Filan ovaya yaðmur yaðdýr, buraya deðil, kulaðýný aç diye kulaðýný
bururlar.
Senin aklýn, güneþten artýk deðildir ya. Nehyedilen fikirde kakýlýp kalma. Ey akýl, sen
de dizginini eðriltme de tutulup nursuz bir hale gelmeyesin. Güneþin suçu az oldu mu
az tutulur, yarýsýný tutulmuþ görürsün, yarýsýný nurlu.
Allah, bu suretle seni suçun ne kadarsa o kadar tutarým. Suça verilen ceza suç
miktarýncadýr. Ýster iyi olsun ister kötü... Ýster aþikar olsun, ister gizli... Biz her þeyi
duyarýz, her þeyi görürüz der.
Babacýðým, bundan geç, nevruz oldu, halk, Allah lütfuna ulaþtý, herkesin aðzýna tat
geldi. Yine ýrmaðýmýza can suyu geldi. Yine padiþahýmýz köyümüze kondu.
Baht salýnýp gezmede, eteðini sürmede, tövbeyi bozma zamaný geldi diye naralar
atmadadýr. Yine sel geldi, tövbeyi silip süpürdü. Bekçi uykuya daldý, fýrsat vakti gelip
çattý. Her mahmur, þarap içti, sarhoþ oldu. Bu gece varýmýzý, yoðumuzu rehine
koyacaðýz.
O canlara canlar katan lal þarapla lal içinde lal olduk, lal içinde lal kesildik. Yine
meclis þenlendi, gönülleri parlattý. Kalk, kem göz deðmesin diye mangala çöre otu at.
Güzel sarhoþlarýn naralarýný duyuyorum. Camýn, ta sonuna kadar böyle olmayalým
iþte.
Ýþte bir Hilal bir Bilal’e dost oldu. Diken yarasý, ona gül ve gülnar kesildi. Beden
diken yarasý ile kalbura döndü ama caným, bedenim, devlet gülistaný oldu. Beden, o
kafirin dikeninin zahmý önünde ama caným, Allahnýn sarhoþu.
Canýma bir can kokusudur gelmede, merhametli sevgilimin kokusu eriþmede.
Mustafa, Miraçtan geldi, Bilal’ine nu mutlu ne mutlu. Sýddýyk, doðru özlü, doðru sözlü
Bilal’den bu sözleri duyunca tövbesinden el yudu.
Sýddýyk bunun üzerine Mustafa’nýn yanýna gelip vefalý Bilal’in halini anlattý. Dedi ki:
O felekleri ölçen çevik ve kutlu kanatlý Bilal, þimdi senin aþkýna düþmüþ, senin
tuzaðýna tutulmuþtur.
Padiþahýn doðaný iken o kuzgunlardan zahmetlere uðramada. O aðýr define, pislik
içine gömülmüþ. Baykuþlar, doðana sitem etmedeler. Suçsuz olduðu halde kanatlarýný
yolmadalar.
Suçu ancak doðan oluþu. Yusuf’un güzellikten baþka ne suçu var ki? Baykuþun yeri
yurdu yýkýk yerlerdir. Onun için doðana kafirce kýzmadalar. Neden o diyarý
hatýrlýyorsun? Neden padiþahýn köþkünü bileðini anýyorsun? Baykuþlarýn köyünde
gevezelik ediyor, buraya bir kargaþalýktýr salýyorsun. Feleðin üstündeki esir bile,
yuvamýza haset ederken sen oraya yýkýk yer diyor, orayý hor görüyorsun.
Deli oldun galiba ki baykuþlarýn seni padiþah ve baþbuð yapmalarý hevesine kapýldýn.
Vehme, sevdaya kapýlýp dönmede, dolaþmada, bu cennete virane adýný takmadasýn.
Kötü huylu herif, bu delilik, bu saçma fikirler, kafadan çýkýncaya kadar kafana
vuracaðýz senin. Bu sözlerle onu doðruya karþý çarmýha geriyorlar, elbiselerini soyup
çýplak vücudunu diken dallarýyla dövüyorlar. Bedenden yüzlerce kan ýrmaðý
fýþkýrmada. Öyle olduðu halde “Ahad” diyerek baþ koymada.
Dinini gizle melun kafirlerden sýrrýný sakla diye öðütler verdim. Fakat o aþýk,
kýyamete ulaþmýþ... Ona tövbe kapýsý kapanmýþ. Hem aþýklýk, hem tövbe, hem de
sabretme imkaný. Bu, pek imkansýz bir þeydir caným efendim. Tövbe bir kurtçaðýzdýr,
aþksa bir ejderhaya benzer. Tövbe, halkýn sýfatýdýr, aþksa Allah sýfatý.
Aþk, kimseye niyazý ve ihtiyacý olmayan Allahnýn vasýflarýndandýr. Ondan baþkasýna
aþýk olma geçici bir hevestir. Çünkü mecazi aþk, altýnlarla bezenmiþ bir güzelliktir.
Görünüþü nurdur, fakat içi dumandýr. Nur gitti de duman meydana çýktý mý mecazi
aþk, derhal soður donar. O güzellik aslýna gider, beden kokmuþ rüsvay, kötü bir halde
kalýr.
Ayýn nuru da aya döndü mü duvardaki aksi gider, o duvar simsiyah kesilir. O nakýþ,
o boya gitti mi su ve toprak kalýr. Ay olmayýnca o duvar þeytan gibi bir hale düþer.
Kalp altýnýn yüzünden altýný gidince, o altýn, kendi madenine dönünce, kepaze bakýr,
duman gibi kala kalýr. Bu yüzden de ona aþýk olanýn yüzü kararýr.
Gözlülerse altýn madenine aþýk olurlar. Aþklarý her gün biraz daha artar. Çünkü altýn
madenine altýnlýkta ortak yoktur. Merhaba ey þüphesiz hilesiz altýn madeni. Kim kalp
bir akçayý altýn madenine ortak ederse asýl altýn, mekansýzlýk madenine gitti mi, aþýk
da ýstýrabýndan ölür, maþuk da. Ýkisi de adeta suyu çekilmiþ girdaptaki balýða döner.
Allah’a ait olan aþk, yücelik güneþidir. Halk da gölge gibi onun nurunun emrindedir.
Mustafa, bu vakayý duyunca hoþ bir surette ferahladý, neþelendi Ebubekir’de bu hali
görünce söz söylemeye iþtahlandý. Mustafa gibi bir dinleyici duyunca her kýlý, ayrý bir
dil oldu.
Mustafa dedi ki: Peki, ne çaresi var þimdi? Ebubekir ben ona müþteriyim dedi.
Efendisi ne isterse zarara ziyana bakmadan alacaðým. Çünkü o yeryüzünde Allah esiri
olmuþ, Allah düþmanlarýnýn hýþmýna uðramýþ.
Mustafa dedi ki: Ey devlet arayan, bu hususta ben de sana ortaðým. Vekilim ol,
müþteri olup onu al, yarý parasýný ben de sana ortaðým. Ebubekir baþ üstüne deyip
derhal amansýz kafirin evine gitti. Kendi kendine çocuklarýn elindeki inciyi almak
kolaydýr diyordu. Yol yanýltan Þeytan, dünya malýna karþýlýk bu ahmak çocuklarýn
aklýný, imanýný satýn alýr ya.
Leþe o kadar ziynet verir ki karþýlýk olarak onlardan iki yüz tane gül bahçesi satýn
alýr. Büyü yapar da o kadar ay ýþýðý gösterir ki aþaðýlýk adamlardan yüzlerce keseyi
kapar.
Peygamberler onlara alýþveriþ etmeyi öðrettiler, onlarýn önünde din mumunu
yaktýlar. Fakat þeytan ve yol yanýltan büyücü, hileyle, büyüye peygamberleri onlara
çirkin gösterdi. Düþman büyü yaparak karý ile kocayý birbirine çirkin gösterir, nihayet
aralarýna ayrýlýk düþer. Onlarýn gözlerini büyüyle kapattýlar da böyle deðerli bir inciyi
aþaðýlýk kiþiye sattýlar.
Bu inci, iki alemde de üstündür. Gel de hemen þu eþek gibi bir þeyden anlamayan
çocuktan satýn al. Eþeðe göre katýr bocuðu ile inci birdir. O eþek zaten inciyle denizin
vücudunda þüphe eder. O denizi de inkar eder, incilerini de. Hiç hayvan, inciyi süsü
püsü arar mý? Allah, lal ve inci aramaz. Allah onun kafasýna böyle bir þey koymamýþtýr.
Hiç eþeklerde küpe gördün mü? Eþeðin kulaðý da yeþilliktedir aklý da. Vettini
suresindeki “Ýnsaný en güzel þekilde yarattýk” ayetini oku. Ey dost en deðerli inci
candýr. En güzel þekli olan insan þekli, arþtan da üstündür, düþünceye de sýðmaz. Bu
paha biçilmez þeyin deðerini söylesem ben de yanarým, duyan da yanar.
Burada artýk sus dudaðýný yum, eþeðini bu tarafa sürme. Sýddýyk da eþeklerin yanýna
gitti. Kapýnýn halkasýný dövdü. Kapý açýlýnca o kafirin evine adeta kendinden geçmiþ bir
halde girdi. Kendinden geçmiþ sarhoþ ve ateþli bir halde oturdu. Aðzýndan bir hayli acý
sözler çýktý.
Dedi ki: Bu Allah dostunu nasýl dövüyorsun? Ey apaçýk düþman bu ne haset? Kendi
dininde doðru isen doðru sözlü bir adama zulmetmeye gönlün nasýl razý oluyor? Ey
kafirlik dininde karý olan, nasýl oluyor da bir þehzadeye karþý böyle bir zanda
bulunuyorsun? Ey ebedi lanete uðramýþ, ey merdut adam, daima adamý eðri büðrü
gösteren aynaya bakma. O anda Sýddýyk’ýn aðzýndan çýkan sözleri söylesem elini
ayaðýný kaybedersin. O hikmet kaynaklarý cihetsizlik makamýndan coþmada,
dudaðýndan Fýrat gibi kaynayýp akmada idi.
Herhangi bir taþtan su kaynar, akar. Bu su, taþýn ne yanýndan gelir, ne ortasýndan.
Allah o taþý kendisine bir siper yapmýþtýr. O gök renkli suyu, o taþtan akýtýp
durmadadýr. Nitekim senin göz kaynaðýndan da nur, hiç eksilmeden akýp durmadadýr.
O nur, ne yaðdan meydana gelir, ne deriden. Dost, yaratýlýþta o gözü, nura bir vesile
yapmýþtýr. Kulak boþluðunda da çekici bir yel vardýr. Söyleyenin yalan olsun doðru
olsun sözlerini duyar anlar.
O küçücük kemikteki yel nasýl bir yeldir ki söz söyleyenin harfini, sesini alýyor?
Kemikle yel ancak bir vesileden ibarettir. Ýki alemde de Allahdan baþka kimse yoktur.
Perdesiz olarak duyan da odur söyleyen de. Çünkü “Kulaklar baþtan sayýlýr.”
Kafir dedi ki: Ey ikramcý adam, eðer acýyorsan para ver, al onu. Gönlün yanoyorsa
onu benden satýn al. Müþkülün parasýz hallolmaz. Ebubekir, yüzlerce hizmette
bulunur, Allah’a karþý da beþ yüz kere þükür secdesine kapanýrým. Güzel bir kulum
var fakat kafir. Vücudu beyaz ama gönlü kara, gönlü nurlu kulu ver bana. Birisini
gönderip kölesini getirtti, hakikatten o köle pek güzeldi. Bir derece ki o kafir, hayran
oldu, taþa benzeyen yüreði adeta yerinden oynadý.
Surete tapanlarýn hali budur. Taþ gibi yürekleri, bir suret gördüler mi mum gibi erir.
Fakat yine dayandý, inat etti, bu hiçbir þey deðil, bundan baþka daha para vermelisin
dedi.
Ebubekir, o kafirin, hýrsý yatýþýncaya, gönlü razý oluncaya kadar da para verip Bilal’i
satýn aldý. O taþ yürekli kafir acýklanarak, eðlenerek, alay ederek bir kahkaha attý.
Sýddýyk dedi ki: Bu kahkaha neden? Herif cevap vereceði yerde büsbütün gülmeye
kahkahasýný arttýrmaya baþladý.
Dedi ki: Bu kara köleyi almaya bu kadar düþmesen, bu kadar sevdalanmasan, ben de
ýsrar etmezdim , bu verdiðin paranýn onda biriyle almýþ olurdun. Bence o yarým akça
bile etmez. Fakat pahasýný baðýra çaðýra sen arttýrdýn.
Sýddýyk a ahmak diye cevap verdi, çocuk gibi bir cevize karþýlýk bir inci verdin. Bence
o iki cihana deðer. Ben cana bakýyorum sen renge bakýyorsun. O kýzýl altýn fakat þu
ahmaklar yurdunda oturanlarýn hasedi yüzünden kara görünmede. Cisimlerin þu yedi
rengini gören baþ gözü, bu perde ardýndan o ruhu göremez. Eðer satýþta biraz daha
nekeslik etseydin bütün malýmý mülkümü verirdim. Daha ziyade üstüne düþseydin
baþkalarýndan bir etek dolusu altýn borç alýr, onu da verirdim. Fakat bedava buldun da
ucuz verdin. Hokkayý açýp da içindeki inciyi görmedin.
Cahilliðinden üstü kapalýn okkayý verdin, yakýnda görürsün sen ne zarara girdin! Lal
dolu hokkayý yele verdin. Zenci gibi kara yüzlü oluþuna da seviniyorsun. Sonunda çok
eyvah dersin. Hiçbir kimse bahtý, devleti satar mý? Baht sana köle elbiselerini
bürünmüþ de gelmiþti. Fakat talihsiz gözün, zahirden baþka bir þey görmedi ki. O sana
kulluðunu gösterdi, fakat çirkin huyun onunla hileye düzene giriþti.
A herzevekil bu bedeni ak, gönlü kara köleyi puta taparcasýna al bakalým. Bu senin,
o da benim. Ýkimiz karlýyýz a kafir. Senin dinin senin, benimki benim. Puta tapanlarýn
layýðý budur zaten. Çulu atlas olur atý sopa. Kafirlerin mezarý gibi dumanla ateþle
doludur içi, fakat dýþarýsý yüzlerce nakýþla, ziynetle bezenmiþtir.
Zalimlerim mallarý gibi hani. Dýþarýdan güzel görünür ama hakikatte mazlum kanýdýr,
vebalidir. Münafýk gibi görünüþte orucu, namazý görünür de hakikatte otsuz, çimensiz
kapkara topraktýr.
Gar gur edip duran boþ buluta benzer. Ondan ne yeryüzünde bir fayda vardýr, ne
buðdaya bir kuvvet. Hileli ve yalan vade gibi hani. Sonu rüsvaylýktýr, fakat önü parlak
görünür.
Ondan sonra Bilal’in elini tuttu, o mihmetin diþlerinde bir hilale dönmüþ olan dostun
eline yapýþtý, yola düþtüler. O bir hilale dönmüþ de aðza yol bulmuþtu, tatlý dilli birine
gitmekteydi. Zayýf, hasta bir haldeydi. Mustafa’nýn yüzünü görünce sýrt üstü düþüp
bayýldý.
Uzun müddet kendisinden geçmiþ olarak öyle baygýn kaldý. Kendine gelince
sevincinden gözyaþlarý dökmeye baþladý. Mustafa onu kuçakladý. Ona ne baðýþladý, ne
ihsanlarda bulundu kim bilir? Sanki bir bakýrdý, iksire kavuþmuþ. Sanki bir müflisti, bol
bir define elde etmiþ.
Periþan balýk denize düþmüþtü, yolunu kaybetmiþ kervan yol bulmuþtu.
Peygamberin o anda söylediði sözler, geceye söylenseydi gecelikten çýkar, sabah gibi
apaydýn olurdu. Ben, o sözleri anlatamam ki!
Hamel burcundaki güneþ, otlara ve henüz olmamýþ hurmalara ne yapar? Bilirsin ya.
Arý duru su, çiçeklerle fidanlara neler söyler? Onu da bilirsin. Allahnýn sanatý, cihanýn
bütün cüzilerine karþý adeta afsuncularýn aðzýndan çýkan soluðun, harfin tesirini
yapar. Allah çekiþi, tesir ve sebeplerle olur. Harfsiz, dudaksýz yüzlerce söz söyler
Allah. Tesir ediþ de kaderden deðil midir? Fakat tesiri, akýlla anlaþýlmaz.
Akýl, asýllarda mukallit olduðu için bil ki ferilerinde de mukallittir. Akýl peki, ben aslý
bilmede de mukallidim, fer-i bilmede de fakat asýl maksat nedir, diye sorarsa de ki:
Asýl maksat öyle bir þeydir ki sen onu bilemezsin vesselam.
Peygamber dedi ki: Ey Sýddýyk, sana demedim mi ki bu ihsanda beni de ortak et.
Ebubekir biz dedi ikimiz de senin kullarýnýz. Ben, onu senin rýzan için azat ettim. Sen
beni kul et,bana dostum de, de senden hiç azatlýk istemem. Benim azatlýðým sana kul
olmamdýr. Sensiz olursam mihnetlere azaplara uðrarým.
Ey Allah seçilmiþi, bu seçiliþinle dünyayý dirilttin. Halkýn geri kalanlarýný ileri
götürdün, hele beni yok mu? Gençliðimde rüya görmüþtüm, deðirmi güneþ, bana
selam vermiþti. Beni yerden almýþ, gökyüzüne çýkarmýþtý. Bu yüceliþte ona yoldaþ
olmuþtum. Bu rüya, olmayacak bir þey, malihulyadan ibaret. Hiç olmayacak þey,
benim halime uyar mý?, benim vasfým olur mu? Demiþtim.
Fakat seni görünce kendimi gördüm. Aferin o güzel aynaya! Seni görünce olmayacak
þey, bana hal oldu. Caným ululuklara daldý. Ey þehirlerin ruhu, seni görünce bu
güneþin sevgisi, harareti, gözümden düþtü. Gözüm senin yüzünden yüce bir himmet
sahibi oldu, artýk çayýrlýða, çimenliðe hor bakýyor, onlarý hoþ görmüyor.
Nur aradým, kendimi nurun nuru olarak gördüm. Huri aradým, kendimi hurilerin bile
kýskandýklarý derecede güzel buldum. Latif ve gümüþ bedenli bir Yusuf aradým, sen de
bir Yusuf’lar yurdu gördüm ben. Cennet peþindeydim, arayýp duruyordum. Her cüzün,
bana bir cennet göründü. Bu övüþte bana nispetledir, yoksa bu övüþ sana bir
kýnamadýr, bir hicivdir. Hani, Allah Kelim’i Musa’ya karþý, o saf çoban, Allah’ý övüyor.
Gel de bitlerini kýrayým sana süt içireyim,çarýðýný dikeyim, önüne çevireyim diyordu
ya. Fakat Allah onun bu sözlerini medih, saydý; sen de merhamet eder, benim
sözlerimi medih sayarsan þaþýlmaz. Anlayýþlara acý, kusurludur onlar ey akýllarýn,
vehimlerin ötesinde olan Allah. Ey aþýklar, eskileri yenileyen alemden yepyeni bir
ikbal, bir devlet eriþti.
O alem, öyle bir alemdir ki biçarelere çareler, arar. Dünyanýn yüz binlerce bulunmaz
matahý o alemdedir. Ey kavim, müjdeler olsun, ferahlýk vakti geldi, zahmet devri
geçti, ferahlanýn ey kavim.
Ey Bilal, bizi ferahlandýr demek için bir güneþ, hilalin evine gitti. Ey Bilal, düþman
kokusu ile dudak altýndan söylediðin sözü minarelere çýk da kafirlerin körlüðüne
raðmen baðýr.
Müjdeci, her dertlinin kulaðýna, kalk ey talihsiz, devlet yolunu tut diye baðýrmada.
Ey bu hapiste, þu kokmuþ yerde, bitler içinde kalan, kendine gel... kimse duymasýn
kurtuldun sus!
Dostum, her kýlýn dibinden bir davul sesi gelmede... Neden þimdi susuyorsun?
Hasetçi düþman öyle bir saðýr oldu ki bu kadar davul sesine karþý hani, ses nerede ki
diyor. Bak, ne taze diye yüzüne reyhan vuruyorlar da körlüðünden bu eziyet de nedir
ki demekte. Huri, elini sýkar; kör neden beni incitiyor diye hayretlere düþer, elini
çeker. Bedenimi, elimi ne diye çekiþtirip duruyorlar... Ben uyuyorum, býrakýn da
güzelce dalayým, bir rüya göreyim der. Rüyada arayýp durduðun burada... gözünü aç,
o izi kutlu ay, önünde! Onun için yücelere daha fazla bela geldi. Çünkü sevgili,
güzellere daha fazla cilvelenir.
Her yolda güzellerle latife eder, kendisini onlara gösterir, onlarla cilvelenir. Fakat
bazen körleri de bir coþturur. Bir an için kendisini körlere de verir. Bu yüzden de
körlerin mahallesinden bir feryattýr kopar.
Bilal’in bazý vasýflarýný duydum. Þimdi de Hial’in zayýflýðýný dinle. O, yürüyüþte,
gidiþte Bilal’den ileriydi; kötü huylarýný daha fazla tepelemiþti. Senin gibi ardýna
ardýna gitmez, her an daha ziyade gerilemezdi; senin gibi mücevheri býrakýp taþa
koþmazdý. Hani þunu gibi: Bir adama konuk geldi. Adam, konuðun yaþýný sormaya, ne
vakit doðduðunu araþtýrmaya koyuldu. Oðul dedi, kaç yaþýndasýn? Söyle, saklama
anlat bakalým. Konuk on sekiz dedi yahut on yedi, on altý. Yahut da kardeþlik, on beþ!
Ev sahibi hadi bakalým þaþkýn hadi, biraz daha geri geri git de ananýn rahmine gir!
Birisi bir beyden at istedi. Bey, yürü dedi, o güzel atý al. Adam, ben onu istemem
deyince neden dedi. Adam dedi ki: Pek huylu geri geri gidiyor. Boyuna gerisin geri
gitmede. Bey dedi ki: Sen de kuyruðunu eve çevir.
Senin nefis atýnýn kuyruðu da þehvettir. Bu sebepten o kendisine tapan geri geri
gider. Þehvet, sana aslýndan kuyruk olduysa o þehveti çek çevir, ahirete þehvetlen.
Þehvetini yemeden içmeden kestin mi þehvet yüce akýl cihetine düþer, oradan baþ
gösterir. Hani bir aðacýn kötü dallarýný budarsýn da iyi dallarýndan dal budak verir, o
dallar kuvvetlenir ya.
Kuyruðunu o tarafa çevirdin mi geri geri gitse bile sýðýnýlacak yere kadar varýr,
dayanýr. Ne mutludur binicisine râm olan ve doðru giden atlar. Onlar, ne geri giderler,
ne huysuzluk ederler. Allah Kelim’i Musa gibi hýzlý hýzlý gider, bir kilim gibi Bahreyn’e
kadar varýr, yayýlýr.
Musa’nýn gittiði yol, tam yedi yüz yýllýk yoldu, o sevda ile bu kadar uzun yolu aþtý.
Bedenindeki gidiþ gayreti bu kadardý. Canýndaki gayretse ta Ýlliyn’e deðdi. Ýyi
biniciler, birbirlerini geçmek için atlarýný sürdüler. Karýnlarý þiþ battallarsa ahýrda kala
kaldýlar.
Hani bir kervan bir köye gelip çatmýþ, orada açýk bir kapý görmüþtü. Kervan
halkýndan biri bu kocakarý soðuðunda eþyamýzý buraya atalým, birkaç gün burada
kalalým dedi.
Ýçeriden bir ses geldi: Hayýr neyiniz varsa önce dýþarýya býrakýn da ondan sonra içeri
girin. Atýlmasý gereken ne varsa dýþarýya at da öyle gel. Onlarla içeriye girmeye
kalkýþma ki bu meclis pek yüce bir meclistir.
Hilal, gönlü üstat, ruhu aydýn bir zattý. Ýnanmýþ bir adamýn kuluydu, ona seyislik
etmekteydi. Ahýrda seyislik ediyordu, ay, kuldu, köleydi ama hakikatte padiþahlar
padiþahýydý. Beyin, kölesinden haberi bile yoktur. Çünkü ona ancak þeytanýn Adem’e
baktýðý gibi bakýyordu.
Ancak su ve toprak görüyordu, ondaki defineden haberi yoktu. Beþ duyguyla altý
ciheti görüyordu, beþ duygunun aslýný deðil. Topraðýn rengi meydandaydý, din nuru
görünmüyordu. Her peygamber alemde böyleydi.
Birisi minareyi görür, minaredeki kuþu göremez. Minaredeki hünerli doðaný gözü
alamaz. Ýkincisi kanatlarýný çýrpan kuþu görür, fakat kuþun aðzýndaki tüyü göremez.
Allah nuru ile bakansa hem kuþu görür, hem aðzýndaki tüyü.
Öbürüne der ki: Tüyü gör tüyü. Tüyü göremedikçe düðüm açýlmaz. Birisi insaný
nakýþlarla bezenmiþ balçýktan bir suret görür öbürü ilim ve amelle dolu bir balçýk.
Beden minaredir, ilim ve ibadet kuþa benzer, onu ister üç yüz tane say ister iki tane.
Orta görüþlü adam, yalnýz kuþu görür, kuþtan baþka önde, artta hiçbir þey göremez.
Tüyse, kuþta gizli olan tüydür, kuþun caný onunla kaimdir. Gagasýnda tüy bulunan
kuþun iþi, hiç eðreti olmaz. Onun bilgisi daima canýndan coþar
Ynt: Mesneviden Hikayeler VI By: armi Date: 29 Ocak 2010, 13:17:40
HÝLAL´ÝN HASTALIÐI
Hilal kazara hastalandý, zayýflamaya, erimeye baþladý. Mustafa, vahiyle onun halini
anladý. Efendisi, onu, pek hor gördüðünden hastalýðýndan da haberdar olmadý.
O ihsan sahibi ahýrda tam dokuz gün yattý. Hiç kimse halini bilmiyordu. Er olan,
erlere padiþahlar padiþahý kesilen, kendisini yüzlerce akýl, bir deniz gibi kaplayan,
peygambere vahiy geldi. Allah merhameti dertlilere derman oldu, iþtiyakýný çeken
Hilal hastadýr.
Mustafa kadri yüce Hilal’i görmek, ona geçmiþ olsun deyip hatýrýný sormak için o
tarafa doðru yola çýktý.
O ay, vahiy güneþinin ardýna düþmüþ, sahabe de yýldýzlar gibi onun ardýnca
gitmedeydi. Ay “Sahabem yýldýzlara benzer. Ýyilere doðru yolu gösterirler, azgýnlarý
taþlarlar” diyordu.
Beye o padiþah geldi dediler neþesinden çýlgýn bir halde yerinden sýçradý. O
padiþahlar padiþahýný kendisi için gelmiþ sanýp sevinçten ellerini çýrptý. Aþaðýya inip
muþtucuya canlar saçýyordu adeta. Yeri öptü, selam verdi. Yüzü, sevincinden gül gibi
kýzarmýþtý.
Buyurun dedi yurdumuzu þereflendirin de burasý cennete dönsün. Evim,
gökyüzünden üstün olsun, çünkü zamanýn kutbunu gördüm. O hürmete deðer sultan,
onu azarlar gibi dedi ki: Ben seni görmeye gelmedim. bey, ruhum sana feda olsun
dedi, hatta ruh da nedir ki? Lütuf et, bu geliþ kimin için? Söyle. Söyle de senin lütuf ve
ihsan baðýna dikilmiþ bir fidan olan o zatýn ayaklarýna toprak olayým.
Mustafa, arþýn Hilal’i nerede? Tevazuundan ay ýþýðý gibi yerlere döþenen. Kullukta,
gizlenen padiþah, o sýrlarý duymak için dünyaya gelmiþ er nerede? O bizim kulumuz
seyisimiz deme. Þunu bil ki define yýkýk yerlerdedir.
Binlerce dolunay ayaklarýnýn altýna döþenmiþ olan Hilal, hastalýkla ne alemde acaba?
Dedi. Bey, hastalýðýndan haberim yok ama dedi, birkaç gündür yanýma gelmedi. O,
atlarla katýrlarla düþer kalkar, seyis olduðu için þu ahýrda yatar.
Peygamber Hilal’i görmek üzere ahýra girdi araþtýrmaya baþladý. Ahýr karanlýk, pis ve
berbattý. Fakat ülfet zamaný gelip çatýnca bu kötülüklerin hepsi ortadan kalktý.
O erkek aslan, Yusuf’un kokusunu alan Yakup gibi Peygamberin kokusunu aldý.
Mucizeler, imana sebep olmaz, sýfatlarý çeken cinsiyet kokusudur. Mucizeler düþmaný
kahretmek içindir. Halbuki cinsiyet kokusu, gönül almaya insaný aþýk etmeye sebep
olur. Mucizeler, düþmaný kahreder ama dostu deðil. Hiç dostun boynu aðlar mý?
Hilal uykudayken Peygamberin kokusunu aldý, bu gübrelik içindeki þu güzel koku
nedir ki? Dedi. Derken atlarýn katýrlarýn ayaklarý arasýnda o eþi olmayan Peygamberin
tertemiz eteðini gördü. Sürüne sürüne ahýrýn bucaðýndan gelip o erin ayaðýna yüzünü
gözünü sürdü. Peygamber yüzünü yüzüne sürdü. Baþýný yüzünü gözünü öptü.
Rabbim dedi, sen ne gizli mücevhersin. Ey arþ garibi, nasýlsýn iyi misin?
Hilal dedi ki: Uykusu daðýlmýþ bir aþýðýn aðzýna gün doðarsa ne hale gelir? Toprak
çiðneyen bir susuzu su, güzel bir halde baþý üstünde taþýrsa nasýl olur?
Ýsa gibi hani. Irmak onu baþ üstünde tutardý; abýhayat içinde gark olmadan emindi.
Ahmed dedi ki: Eðer yakýyni fazla olsaydý hava ona binek olurdu. Benim gibi... Ben
de havaya bindim, miraç gecesi hava üstünde yürüdüm.
Hilal dedi ki: Kör ve pis bir köpek, uykudan sýçrayýp kalkar da kendisini aslan olmuþ
görünce ne hale gelir? Fakat okla vurulan aslan gibi bir aslan deðil, korkusundan
kýlýçlarýn temrenlerin kýrýldýðý bir aslan. Yýlan gibi karný üstünde sürünüp giden bir
körün gözü açýlýr, baðý baharý görürse ne olur? Mahiyet ve keyfiyetten kurtulan,
keyfiyetsizliðin ebedi hayat yurduna ulaþan birisi nasýl olur?
Mekansýzlýk yurduna mahiyet ve keyfiyet baðýþlayan bir hale gelir, bütün keyfiyet ve
mahiyetler, köpekler gibi sofranýn etrafýna toplanýrsa, keyfiyetsizlik aleminden onlara
kemik verirse ne olur? Cenabetken sus bu sureyi okuma. Keyfiyetten gusül edip,
tamamý ile yýkanýp arýnmadýkça sen bu musafa dokunma oðlum.
Fakat ey padiþahlar, pis olayým, temiz olayým, alemde bunu okumayayým da neyi
okuyayým? Sen bana sevaba girmem için diyorsun ki yýkanýp arýnmadan su havuzuna
girme. Fakat havuzun dýþýnda topraktan baþka bir þey yok. Havuza girmeyen
temizlenemiyor. Suyun bu lütuf ve keremi olmasa, her pislikleri kabul edip
temizlemese, vay ona iþtiyak çekenlere, vay ona ümit baðlayanlara, vay onlarýn ebedi
hasretine!
Suyun yüzlerce lütfu vardýr, yüzlerce ihsaný vardýr. Pislikleri kabul eder vesselam. Ey
hak ziyasý Hüsamettin, nur seni kötü kuþlardan korur, gözetip bekler. Ey yarasalardan
gizli olan güneþ, Allah nuru ve onun yüceliþi, senin gözcün bekçindir. Güneþin
yüzündeki perde, ancak parlaklýðýnýn fazlalýðý ve ýþýðýnýn keskin ve þiddetli oluþudur.
Güneþin perdesi de Allah nurudur. Ondan nasipsiz olan yarasadýr gecedir. Her ikisi de
güneþten uzakta ve perde ardýnda kaldýðýndan ya yüzleri kararmýþtýr, yahut da donup
kalmýþlardýr.
Hilal’e ait hikayenin bir kýsmýný yazdým. Þimdi de dolunaya ait hikayeyi dile getir.
Hilal’le dolunay birdir. Ýkilikten, noksandan, gidilmeden uzaktýr onlar. Hilal
hakikatte noksan kabul etmez, görünüþteki noksan, yavaþ yavaþ dolunay haline
gelmek,kemal bulmaktýr.
Geceleyin geceye yavaþlýk hususunda ders verir. Sýkýntýnýn yavaþ yavaþ açýlacaðýný
gösterir. Yavaþlýkla ey ham aceleci der, dama dayanan merdivenden basamak
basamak çýkýlýr. Tencereye yavaþ ve ustaca kayna, delice kaynayan yemekten hayýr
gelmez der. Allah, alemi bir kere Kün demekle yaratmaya kadir mi deðildi? Bunda
þüphe mi var? Peki neden bu yaratýþ altý gün sürdü, her gün de tam bin yýl kadardý.
Neden çocuk dokuz ayda yaratýlmada? Çünkü padiþahlarýn adeti bir þeyi yavaþlýkla
yapmaktýr.
Neden Adem’in yaratýlýþý kýrk sabah sürdü, yavaþ yavaþ o balçýðý insan haline
getirdi? Allah, senin gibi aceleci deðildir a ham adam. Sen, þimdi sýçrayýp koþtun;
çocuk olduðun halde kendini þeyh göstermedesin. Kabak gibi her þeyin üstüne çýktýn.
Nerede sen de savaþta direnecek ayak? Aðaçlara duvarlara dayandýn, kabak gibi
yukarý çýktýn a kelceðiz.
Önce bineðin, usul boylu selvidir ama sonunda kupkuru, içi boþ bir hale gelirdin. A
su kabaðý, yeþil rengin tez sararýr, çünkü o renk iðreti bir boyadýr, aslýnda yok ki.
KOCAKARI HÝKAYESÝ
Doksan yaþýnda bir kocakarý vardý. Yüzü bumburuþuktu rengi safran gibi sarýydý.
Yanaðý, sofra altýsýnýn baþ taraflarý gibi kat kattý. Fakat erkek aþkýndan
vazgeçmemiþti.
Diþleri dökülmüþ saçlarý süt gibi aðarmýþtý. Boyu yay gibi bükülmüþ, her duygusu
deðiþmiþti. Böyle olduðu halde koca isteði ve þehvet hýrsý hala yerindeydi. Erkek
avlamaya aþký vardý da tuzaðý paramparça olmuþtu. Vakitsiz öten horoza, yolsuz
yolcusuz bir yola benziyordu. Kýzgýn ateþe konmuþ bir boþ tencereydi sanki.
Meydana aþýktý fakat ne atý vardý, ne ayaðý. Düdük çalmaya sevdalýydý, fakat ne
dudaðý vardý ne zurnasý. Ýhtiyarlýkta Allahm, kafire bile hýrs vermesin. Bu hýrsý Allah
kime verdiyse ne kötüdür o kul. Köpek kocaldý, diþleri döküldü mü damalara salamaz,
ancak pisliðe gübreye salar.
Öyle olduðu halde þu altmýþ yaþýndaki köpeklere bak ki her an köpek diþleri biraz
daha keskinleþmede. Ýhtiyar köpeðin, derisinden tüyler dökülür; fakat þu ipekler
giymiþ kart köpeklere bak bir kere de!
Bu köpeklerin aþký da alt yanlarýyla paraya, hýrslarý da. Kocaldýkça da bu hýrslarý
artýyor, hele bak þu köpek soylarýna! Böyle ömür cehennem sermayesi. Gazap
kasaplarýna salhane.
Ömrün uzun olsun dediler mi hoþlanýr, güler de aðzý açýk kalýr. Böyle bir bedduayý
dua sanýr. Gözünü açmaz, kafasýný bir türlü kaldýrmaz. Kýl ucu kadar ahret ahvalini
görseydi, böyle diyene “Senin ömrün uzun olsun” derdi.
Ekmeðe tapan, bir erkek bir yoksul, bir zembilli dilenci, bir gün Geylan’lý zengin
birisinden ekmek alýnca dedi ki: Yarabbi sen bu kulunu hoþlukla, selametle evine
barkýna kavuþtur.
Geylan’lý kýzýp a çirkin herif dedi, eðer ev bark, benim gördüðüm ev barksa oraya
Allah, seni kavuþtursun. Aþaðýlýk kiþiler, her söz söyleyeni hor hakir bir hale getirirler.
Sözü yüceyse, deðerliyse bile o sözün kaderini düþürürler. Çünkü söz, dinleyene göre
söylenir; terzi kaftanýný adamýn boyuna göre biçer.
Mademki meclisteki dinleyenler aþaðýlýk kiþiler, aþaðýlýk söz söylemeden baþka çare
yok. Bu sözü rehine koy da yine o kocakarý hikayesine baþla.
Bir insan kocaldý da bu yolda er olmadý mý adýný kocakarý takýver! Ne sermayesi var,
ne deðeri, ne de bir sermaye kabul edecek kabiliyeti. Ne hoþ ve güzel bir þey verir, ne
alýr. Ne manasý var ne anlama liyakati. Ne dili var ne kulaðý, ne aklý var; ne görü. Ne
kendinde, ne kendinden geçmiþ, ne düþünceye sahip. Ne niyazý var, ne nazlanacak
güzelliði. Soðan gibi kat kat ve her katýda kokmuþ!
Ne bir yol varmýþ, ne yola gidecek ayaðý kalmýþ. O kahpenin ne bir yanýklýðý var, ne
bir ah ve feryadý.
Evin birine bir yoksul geldi. Kuru ekmek, yahut taze nane istedi. Ev sahibi, burada
ekmek ne arar? Burasý ekmekçi dükkaný mý, aptal mýsýn sen dedi. Dilenci bari biraz
yað ver deyince dedi ki: Burasý kasap dükkaný deðil ki.
A ev sahibi, birazcýk un ver bari deyince de yine ev sahibi, burasýný deðirmen mi
sandýn dedi. Dilenci her þeyden vazgeçtik, bir çanak su olsun ver dedi. Ev sahibi cevap
verdi: Burasý ýrmak yahut çeþme deðil.
Hasýlý ekmekten kepeðe kadar ne istediyse ev sahibi kendisiyle alay etti, acýklandý,
yok dedi. Yoksul eve girip eteklerini kaldýrdý evin içinde aptes bozmaya niyetlendi. Ev
sahibi ey çirkin herif ne yapýyorsun deyince dedi ki: Böyle yýkýk yere bari aptes
bozayým da ferahlayayým. Burada yaþamanýn madem ki imkaný yok, böyle eve ancak
aptes bozulur.
Padiþah kolunda beslenmedin, avlanmayý bellemedin, zaten doðan deðilsin ki av
tutasýn. Tavus kuþu da deðilsin ki yüzlerce nakýþlarla bezenesin de gözleri
neþelendiresin. Dudu deðilsin ki sana þeker versinler, tatlý sözlerini dinlesinler.
Bülbül deðilsin, aþýkçasýna aðlayýp inleyesin, çayýrlýkta, çimenlikte yahut lale
bahçelerinde güzel güzel çileyesin. Hüthüt deðilsin ki çavuþluk edesin. Leylek deðilsin
ki yücelerde yurt tutasýn.
Ne iþtesin sen? Seni ne diye satýn alsýnlar? Ne kuþusun sen? Seni ne diye yesinler?
Bu deðer bilmezlerin dükkanýndan vazgeç, yücel “Allah satýn alýr” ihsanýnýn dükkanýna
gel. Köhneliðinden kimsenin almadýðý o kumaþý o kerem sahibi alýr. Onun yanýnda
hiçbir kalp ret edilmez; çünkü alýþ veriþten kar beklemez ki.
O bunak sokaða bir gelin gibi çýkmak istedi; a azgýn karý, kaþlarýný yoldu. Yanaðýný,
yüzünü, aðzýný güzelleþtirip süslenmek için aynanýn önüne oturdu. Yüzüne neþeyle
birkaç kere allýk sürdü; fakat pörsümüþ suratýný bir türlü boya tutmadý.
Kuranýn aþýr baþlarýndaki tezhipleri kesti, pis mundar suratýna yapýþtýrdý. Bu suretle
yüzünün buruþuklarýný örtmek, güzeller halkasýna yüzük taþý olmak istiyordu. O
tezhipli yerleri yapýþtýrdýkça yapýþtýrýyor, fakat çarþafýný giydi mi hepsi yere
düþüyordu. Yine onlarý alýp tükürüklüyor, yüzüne yapýþtýrýyor, fakat yine çarþafýna
büründü mü hepsi, yere dökülüyordu.
Bir hayli çalýþtý, çabaladý. Nihayet þeytana yüzlerce lanet dedi. Bu sözü der demez
Ýblis göründü de dedi ki: A kademsiz kadit olmuþ, kurumuþ kokmuþ kahpe! Ben bütün
ömrümde bunu düþünmediðim gibi senden baþka da bu iþi yapan kahpe görmedim.
Kötülükte acayip bir tohum ektin, alemde musaf býrakmadýn.
Sen þeytan ordusunda yüz tane þeytan ordususun. A pis kocakarý, býrak beni. Yüzün
elma gibi kýzarsýn diye kitap bilgisinden nice aþirler çaldýn. Satmak ve onlarla kendine
þeref ve mevki satýn almak için Allah erlerinin nice sözlerini aþýrdýn. Fakat eðreti renk
senin yüzünü kýzartmadý. Hurma aðacýna baðlanan dal, hurma vazifesini görmedi.
Sonunda ölüm çarþafý gelip seni bürüdü mü bütün bu ziynetler, yanaðýndan düþtü. O
göç zamanýnýn “Hadi... kalk, kalk” sesi geldi mi bütün dedikodular yok olur gider.
Sükut alemi gelir çatar. Bari sen, o gelmeden sus. Vay o kiþiye ki ölümle ünsiyeti
yoktur! Gönlünü bir iki günceðiz cilala da o aynayý kendine defter edin. Sahip kýran
Yusuf’un sayesinde Züleyha yeni baþtan gençleþti.
Kocakarý soðuðunun o soðukluðu, temmuz güneþiyle deðiþiverir. Meryem’in
sýzýldanýþýyla kurumuþ hurma dalý yeþerir, hurma verir. A kocakarý, kaza ve kaderle
niceye bir savaþýp duracaksýn, geçmiþi býrak da eldekini ara. Mademki yüzünün
güzelleþmesine imkan yok; ister allýk sür, ister kara mürekkep.
AYIPLARI ÖRTEN HEKÝM
Birisi hastalandý. Hekimi gidip dedi ki: Nabzýmý ele al da içimdeki derdi anla. Çünkü
nabýzdaki damar kalbe ulaþýr. Kalp görünmez kayýptýr. Onun hali, nabýzdan anlaþýlýr,
çünkü nabýzla iliþiði vardýr.
Ey emin kiþi, yel de gizlidir; kopardýðý tozdan, uçurduðu yapraklardan anlaþýlýr.
Saðdan mý esiyor, soldan mý? Onu sana yapraklarýn hareketi söyler. Gönül
sarhoþluðu nerededir? Görmezsin. Onu nerkise benzeyen mahmur gözlerde ara.
Allahnýn zatýndan da uzak olduðun için onu peygamberlerle mucizelerden bile
bilirsin. Gizli olan mucize ve kerametler, temiz pirlerden gönüllere akseder. Onlarýn
gönüllerinde yüzlerce hazýr kýyamet vardýr... En aþaðýsý þudur: Komþularý sarhoþ olur.
Kutlu bir kiþinin yanýna göçen talihli, Allah ile düþüp kalkýyor demektir. Cansýz
þeylere tesir eden mucize ya sopa ( nýn ejderha olmasý) dýr, ya deniz(in bölünmesi)
dir, yahut da ayýn ikiye ayrýlýþý. Fakat vasýtasýz olarak cana tesir ederse gizlice bir
ilgiyle ilgilenir.
Mucize ve kerametlerin cansýz þeylere tesiri daimidir, birbiri ardýnca ulanýr durur.
Bu suretle o cansýz þeyden adamýn gönlüne tesir eder. Ne hoþtur hamur heyulasý
olmayan ekmek. Ne hoþtur Mesih’in hiç eksilmeyen sofrasý, ne hoþtur Meryem’in
baðsýz, bahçesiz yetiþen meyvesi.
Kamil erin canýndan kopup gelen mucizeler, talibin canýna, gönlüne hayat gibi tesir
eder.
Mucize denizdir, nakýs kiþiyse karada yaþayan kuþ. Suda yaþayan kuþ, helak
olmadan emindir. Her namahremin canýný aciz eder, fakat hem dem olan kiþinin
canýna kudret baðýþlar. Ýçinde bu kutluluðu bulamazsan her an zahirden istidlalde
bulun.
Tesirler, insanýn duygularýnda görünür durur. Bunlar, tesir edeni haber verirler. Her
ilacýn manasý hakikati, her hünerin sanatý, sihri gibi gizlidir. Fakat yaptýðý iþe ve
eserlerine bakarsan hakikati gizli olmakla beraber onu meydana çýkarýrsýn. Ýçinde
gizli olan kuvvet, fiile gelince açýða çýkar, görünür.
Bunlarýn hepsi, sana eserleriyle görünür de nasýl olur. Allah, eserleriyle görünmez?
Sebeplerle tesirler, iç ve kabuk deðil mi? Araþtýrýrsan hepsi de onun eserleri deðil mi?
Eserlerine bakýyor da bazý þeyleri seviyorsun, peki, neden eserleri baðýþlayandan
haberin yok?
Bir hayale kapýlýp halký seviyorsun da doðu ve batýnýn padiþahýný nasýl sevmiyorsun?
Ey ulu kiþi, bu sözün sonu gelmez. Bu husustaki hýrsýmýz da dilerim bitmesin. Dön de
hasta hikayesini söyle, ayýplarý örten hekimle macerasýný anlat.
Hekim, hastanýn nabzýný tutup halini anladý. Ýyileþme ümidi hiç yoktu.
Dedi ki: Gönlün ne dilerse onu yap da bedenindeki bu eski dert gitsin. Hatýrýna ne
gelirse yap, geri durma da sabýr ve perhiz, sana eziyet vermesin.
Bil ki sabýr ve perhiz, bu hastalýða ziyandýr, gönlüne geleni yap. Hastaya, Allahnýn
dediði gibi adeta “Dilediðinizi yapýn” dedi. Hasta ala dedi, haydi sen git, hayra karþý.
Ben ýrmak kýyýsýna seyre gidiyorum.
Kendisine sýhhatten bir kapý açýlsýn, iyileþsin diye gönlünün dilediðince ýrmak
kýyýsýnda gezinip duruyordu. Su kenarýnda bir sofi oturmuþ, elini yüzünü yýkýyor,
temizken bir kat daha temiz oluyordu. Hasta sofinin kafasýný görünce hülyaya kapýldý,
içinden bir sille vurmak isteði coþtu. Bulgur aþýna tapan sofinin kellesine vurmak için
elini kaldýrdý.
Hekim, içinden geçeni yapmazsan o, sana dert olur dedi. Allah da “Kendinizi,
elinizle, tehlikeye atmayýn” buyurmuþtur. Hele bir sille aþk edeyim. Bu sabýr ve
perhiz, bir tehlikedir. Baþkalarý gibi çekinme, bir iyice vur bakalým diyordu.
Silleyi aþk edince sofinin kellesinden þýrrak diye bir ses çýktý. Sofi, hey asi kaltaban
diye baðýrdý. Ona iki üç yumruk vurmak, sakalýný, býyýðýný yolmak istedi ama vazgeçti.
Halk da hastadýr, hummalýdýr, çaresizdir. Þeytanýn igvasýyla böyle sille vurur durur.
Hepside suçsuzlarý incitmeye haristir. Birbirlerinin kafasýný noksan görürler. Ey
suçsuzlarýn kafasýna vuran, bunun cezasýný kendi kafanda görmüyor musun?
Ey hava ve hevesini hekimlik sanýp zayýflarý tokatlamaya kalkýþan! Sana bu ilaçtýr
diyen, seninle alay etmiþ, sana gülmüþtür. O, Adem’e de buðdaya kýlavuzluk ettiydi
ya!
Ey Allah yardýmýný dileyen Adem ve Havva, ilaç için bunu yiyin, “Ebedi olarak
yaþarsýnýz” demiþti ya. Þeytan, Adem’in ayaðýný titretti, sürçtürdü, onun kafasýna
vurdu. Fakat o sille döndü, þeytanýn kafasýna geldi, ona ceza oldu.
Þeytan, Adem’i adam akýllý sürçtürdü ama Adem’in arkasý Allah idi, elini tutan Haktý.
Adem bir daðdý, yýlanla dolsa ne çýkar? Tiryak madeniydi, ona hiçbir zarar gelmedi.
Sende tiryakten bir zerre bile yok, kurtulacaðýný nasýl umuyor, nasýl aldanýyorsun?
Nerede sen de Halil’cesine Allah’a dayanma, nerede sende Kelim’deki keramet?
Nerede o Allah’a dayanma ki kýlýcýn Ýsmail’i kesmesin, nerede o keramet ki Nil’in
dibini ana cadde yapsýn?
Kutlu bir adam, minareden düþse elbisesine rüzgar dolar, onu yere yavaþ indirir,
kurtulur.
Ey güzel adam, o bahta inanmýyorsan neden kendini yele veriyorsun ya? Bu
minareden Ad gibi yüz binlercesi tepesi üstüne düþtü, baþlarýný da yele verdiler,
canlarýný da. Bu minareden tepesi üstüne düþen milyonlarca kiþiye bak. Ýp üstünde
oynamayý bilmiyorsan ayaklarýna þükret, yeryüzünde yürü.
Kendine kaðýttan kanat yapýp daðdan uçmaya kalkýþma. Bu sevdada niceler
baþýndan oldu. O sofi, kýzgýnlýktan ateþlendi, ateþe döndü ama iþin sonuna göz attý.
Taneyi almayan ve tuzaðý gören kiþi, ilk saftan adým atar atmaz durur, ileri gitmez.
Ýþin sonunu gören gözlere ne mutlu. Onlar, bedenin bozulup çürüyüþünü görürler.
Ahmed’in gözü de onu görmüþ, cehennemi buradayken kýldan kýla seyretmiþti. Arþý,
kürsüyü, cennetleri görmüþ, gaflet perdelerini yýrtmýþtý. Zarardan kurtulmak
istiyorsan gözünü iþin önünde kapa, sonuna bak. Sona bak da yoklarý var gör, varlarý,
duyguyla duyulan aþaðýlýk bir þey bul.
Yoksulluða düþüp de cömertliði kim aramaz, dükkanlarda bir kar elde etmeyi kim
istemez? Tarlalarda kim mahsul istemez, fidanlýklardan kim bir fidan ummaz?
Medreselerde bilgi elde etmeyi istemeyen, ibadet yurtlarýnda Allah lütfunu dilemeyen
var mý? Bütün bunlar varlarý, artlarýna atmýþlar yoklarý istemekte, yoklara kul
olmaktadýrlar. Çünkü Allah sanatýnýn madeni mahzeni, yokluktan baþka bir yerde
tecelli etmez.
Bundan önce bir remizdir söylemiþtik. Sakýn bunu ve onu iki görme. Demiþtik her
sanat sahibi, sanatýný meydana getirmek için yokluk arar. Mimar yapýlmamýþ bir yer,
yýkýlmýþ, tavanlarý çökmüþ bir yurt arar. Saka, içinde su olmayan kap peþindedir.
Dülger, kapýsý bulunmayan bir ev aramaktadýr. Avlanma zamanýnda hepsi de yokluða
saldýrýrlar. Ondan sonra da hepsi yokluktan kaçarlar. Mademki ümidin yoklukta,
neden çekiniyorsun ondan? Tamahýnýn enis olduðu þeyden bu çekinme nedir?
Mademki tamahýn o yokluktur, yokluktan yok oluþtan bu kaçýþýn neden? Eðer bir
yuvaya enis olmuþsan neden yokluk pususunda bekliyorsun a caným? Elinde ne var,
ne yoksa hepsinden gönlünü çekmiþ, gönül oltasýný yokluk denizine salmýþsýn. Öyle
olduðu halde bu murat denizinden kaçýþýn neden? O denizden oltana yüz binlerce av
düþtü. Neden kârýn adýný ölüm taktýn? Büyüye bak ki kâr sana ölüm görünmede.
Onun büyüsündeki sanat, iki gözünü de baðladý da canlar, kuyuya raðbet ettiler.
Allah hilesiyle hayaline kuyunun üstündeki ova tamamý ile yýlan zehrinden ibaret
görünür. Hasýlý kuyuyu, sýðýnýlacak yer sanýr, nihayet ölüm de onu kuyuya atar.
Söylediðim bu yanlýþlarý Attar’ýn sözlerinden dinle azizim.
Sofi dedi ki: Kafaya yenen bir sille yüzünden körcesine baþ vermeye gelmez. Teslim
hýrkasýný giyinmiþim, bana sille yemek kolay gelir. Düþmanýný pek arýk gördü, ben de
düþmanca bir yumruk vursam. Kalay gibi eriyip akýverecek. Derken padiþah kýsas
emredecek. Zaten çadýr harap, direk kýrýk, yýkýlmaya bahane arýyor. Bu ölü herif için
kýlýç altýna gitmek, kýsasa razý olmak yazýktýr doðrusu, yazýk dedi.
Onu dövemediðinden kadýya götürmek kurdu. Çünkü kadý Allahnýn terazisidir.
Kilesine þeytan hilesi giremez. O, hasetlerin, çekiþlerin makasýdýr. Ýki düþmanýn
savaþý dedikodusunu keser. Afsunu þeytaný þiþeye hapseder. Kanunu fitneleri
yatýþtýrýr. Tamahkar düþman teraziyi görünce serkeþliði býrakýr, onun hükmüne uyar.
Fakat terazi olmazsa çok bile versen payýna razý olmaz.
Kadý rahmettir, savaþý defeder, kýyametteki adalet denizinden bir katradýr o. Katra
küçük ve ayaðý kýsa bile olsa denizin letafeti, ondan belli olur. Gözündeki tozu
temizledin mi katradan Dicleyi görebilirsin. Cüzüler küllerin haline tanýktýr. Gün
battýktan sonra batýdan beliren kýzýllýk, güneþin varlýðýný bildirir.
Allah “Güneþ battýktan sonra batýda beliren kýzýllýða and olsun” dediði zaman
Ahmed’in cismine yemin etmiþtir. Karýnca bir tanecik buðdayý görüp harmaný
anlasaydý hiç o bir tane buðdayýn üstüne titrer miydi?
Sen yine sözüne gel, sofi sabýrsýz. Yediði sillenin cezasýný acele istemekte. Ey
zulümler eden, nasýl oluyor da gönlün hoþ yaptýðýný çekmeyeceksin mi sanýyorsun da
gafil oluyorsun? Yoksa yaptýklarýný unuttun mu ki gaflet, perdelerini indirdi? Ardýnda
düþmanlarýn olmasaydý düþmanlarýn sana haset ederdi.
Fakat sende olan hukuk yüzünden hapistesin. Yaptýðýn isyanlar yüzünden azar azar
özür dilemeye bak. Bak da ceza veren seni birden tutmasýn. Ey dost, suyunu durult.
Sofi kendisine sille vuran adamýn yanýna gidip davacý gibi eteðine yapýþtý. Onu çeke
çeke kadýnýn yanýna götürdü. Bu ters eþeði ya eþeðe bindir, halka göstererek ceza ver.
Yahut da döverek cezalandýr. Artýk hangisini münasip görürsen onu yap. Senin
verdiðin cezadan ölse bile ölür gider, soran bile olmaz. Kadýný þer-an vurduðu sopayla
birisi ölürse kadý, onu ödemez. Çünkü þeriatin emri oyuncak deðildir. o, Allah vekilidir,
Allah adaletinin gölgesidir. Her hak sahibiyle cezaya müstahak olanýn aynasýdýr o.
O, mazlumun hakkýný hak etmek için ceza verir, kendi ýrzý için kýzgýnlýðýndan yahut
da bir þey kazanmak için deðil. Onun cezasý, Allah içindir, kýyamet günü içindir. Bu
ceza da bir hata olsa bile ona diyet lazým gelmez. Çünkü birisini kendisi için döven
borçludur. Allah için döven her þeyden emindir. Baba oðlunu dövse de oðlu ölse kan
diyetini vermesi lazýmdýr. Çünkü onu kendi iþi için dövmüþtür. Oðulun babaya hizmeti
vaciptir. Fakat çocuðun öðretmeni dövse de çocuk bu dayaktan ölse korkma,
öðretmene hiçbir þey olmaz. Çünkü öðretmen Allah vekilidir, emindir. Her eminin
hakkýndaki hükümde böyledir.
Talebenin öðretmene hizmeti farz deðildir. bu yüzden de üstat ona kendisi için bir
ceza vermez. Baba döverse kendi hizmeti için döver, bundan dolayý,kan pahasýndan
kurtulamaz.
Ey Zülfikar, kendi varlýðýnýn, benliðinin baþýný kes. Kendinden geç, derviþ gibi yok ol.
Kendinden geçtin, varlýðýný býraktýn mý ne yaparsan Allah yapar. “Sen atmadýn, Allah
attý” hükmüne girersin, eminsin. O diyet Allah’adýr, emin olan adama deðil. Bu,
“Fýkýh” ta uzun uzadiye ve etraflýca anlatýlmýþtýr. Her dükkanýn ayrý bir sanatý, ayrý bir
karý vardýr. Mesnevide yokluk dükkanýdýr oðul.
Kunduracý dükkanýnda güzel deriler bulunur. Herhangi bir tahta parçasý görürse bil
ki kundura kalýbýdýr. Kumaþ satanlarda kumaþlar, ipekliler bulunur, demir olsa olsa
arþýn olarak vardýr.
Mesnevimiz vahdet dükkanýdýr. Orada birden baþka ne görürsen puttur. Halký tuzaða
düþürmek için putu övmeyi “Onlar ak ve yüce kuþlardýr” sözü gibi say. Peygamber,
onu “Vennecmi” suresinde okudu ama o söz, surede bir ayet deðildi, sýnama için
söylenmiþ bir sözdü. Sonunda bütün kafirlerde secde ettiler. Bu, bir sýrdý, bu suretle
onlar da yere baþ koydular. Bundan sonra anlaþýlmasý güç, karýþýk bir söz vardýr. Sen,
Süleyman’la bulun, þeytanlara karýþma.
Yine sofi ile kadý hikayesine gel, o zayýf ve periþan, fakat zalim adamýn hikayesini
anlat.
Kadý dedi ki: Oðul, önce tavaný durdur da ondan sonra ona hayýr, þer bir resim
yapayým. Vuran nerede? Vurduðu yer neresi? Yahu, bu, hastalýkla bir hayal olmuþ!
Þeriat dirilerle zenginler içindir. Hiç mezardaki ölülere þeriat hükümleri tatbik
edilebilir mi? Yoklukla kendilerinden geçmiþ olanlar, o ölülerden yüz kat daha ölüdür.
Ölü, bir kere ölmüþ, bu alemden geçip gitmiþtir. Halbuki sofiler, yüz taraftan
ölmüþlerdir. Ölüm, bir kere öldürülmedir. Halbuki bu, üç yüz ölümdür, her birine de
sayýsýz diyet vardýr.
Allah, bunlarý defalarla öldürmüþtür ama diyetleri için de ambarlar dökmüþtür.
Bunlarýn her biri hakikat aleminde Circis’e benzerler. Altmýþ kere öldürülmüþler,
altmýþ kere dirilmiþlerdir.
Bu çeþir adam, ihsan sahibi kýlýcýn zevkiyle öldürülmüþtür; fakat bir kere daha vur
diye yanar, sýzlanýr durur. Vallahi þehit olan, o canlar baðýþlayan varlýðýn aþkýyla ikinci
defa öldürülmeye öyle bir aþýktýr ki!
Kadý dedi ki: Ben dirilere hükmederim, mezarlýkta yatan ölülere deðil. Bu görünüþte
mezarda alçalmýþ, ölü deðil ama mezarlar onun varlýðýnda gizli. Mezarda ölüyü çok
gördün, bir de ölüde mezarý gör ey kör adam.
Bir mezardan üstüne bir kerpiç düþse ne yaparsýn, akýllýlar kalkarlar, mezardan
davacý olurlar mý? Ölüye kýzýp da kinlenmeye öç almaya kalkýþma. Hamam duvarýndaki
resimle kavgaya giriþme. Þükret ki sana bir diri vurmadý. Çünkü dirinin ret ettiðini
Allah da ret eder. Dirilerin kýzgýnlýðý Allah kýzgýnlýðýdýr, Allah zahmýdýr. Çünkü o dýþý
temiz kiþi, Allah’la diridir. Allah onu öldürmüþ, ayaðýndan üflemiþ, çabucak kasap gibi
derisini yüzmüþtür. Allahnýn üfürmesi, ona ebedi olarak kalýr. Allahnýn üfürmesi
kasabýn üfürmesine benzemez.
Fakat Allah üfürmesiyle kasap üfürmesi arasýnda çok fark vardýr. Bu, baþtan aþaðýya
kadar lutuftur, kemaldir, öbürü tamamý ile ayýp ve ar. Bu dirilik üfürmeyle
mahvolmuþtur; o dirilik, o üfürmeyle gelmiþtir, ebedidir.
Bu soluk, o soluk deðildir ki söze sýðsýn, anlatabilsin. Kendine gel de þu kuyunun
dibinden köþkün üstüne çýk, yücel! Bunu eþeðe bindirmenin þeriatta yeri yok. Sopanýn
resmini eþeðe bindiren var mýdýr hiç? Onu eþeðe deðil, tabuta bindirmek daha doðru,
daha yerinde.
Zulüm nedir? bir þeyi layýk olduðu yere koymamak. Sen de onu, ona layýk olan
yerden baþka bir yere koyup zayi etme.
Sofi dedi ki: Peki, hiçbir suçum, günahým yokken bana bir sille vurmasýný reva
görüyor musun? Demek ki bir deðirmen eþeði, hiçbir suçu olmayan sofiye bir sille aþk
edebilir ha? Kadý, zayýf adama, az çok paran var mý? Diye sordu. Adam, dünyada
yalnýz altý kuruþum var deyince, peki dedi, üç kuruþunu sen harcan, üç kuruþunu da
hiç laf etmeden ver bu adama. o dA zayýf yok yoksul bir adam. Üç kuruþla kendine
ekmek katýk alýr.
Hasta adamýn gözü kadýnýn ensesine iliþti. Baktý ki onun kellesi, sofininkinden daha
hoþ. Vurduðum sillenin cezasý ucuz deyip vurmak için elini kaldýrdý. Kadýnýn yanýna
gidip kulaðýna bir þey söyleyecek gibi yaptý, ensesine bir hudayi sille aþk etti. Dedi ki:
Altý kuruþu bölüþün ben de hýrýltýdan gürültüden kurtulayým!
Kadý kýzýnca sofi, hey deli. Þüphe yok ki senin hükmün adalettir, azgýnlýk deðil. Ey
din þeyhi, ey emin adam! Kendine yapýlmasýný istemediðin þeyi kardeþine nasýl
hükmediyorsun? Bilmiyor musun ki benim için kuyu kazarsan nihayet kendin
düþersin.
“Kim kardeþine kuyu kazarsa kendi düþer” hadisini okumadýn mý? Okuduysan a
babasýnýn kuzusu önce o hükme sen uy. Kafana bir sille inmesine sebep olan þu tek
hükmün yok mu? Eðer öbür hükümlerin de böyleyse, vay senin hükümlerine. Kim bilir
onlar da baþýna, ayaðýna ne dertler getirir? Bir zalime, sana harcamak için üç kuruþ
lazým diye acýrsýn ha. Acýmanýn yeri mi? Zalimin elini kes. Halbuki sen, hükmü, dizgini
o zalimin eline veriyorsun. Sen ey adaleti bilinmez adam, kurt yavrusuna süt veren
keçiye benziyorsun!
Kadý dedi ki: Kaza be kaderden gelen her silleye her cefaya razý olmamýz gerek.
Alnýmýzýn yazýsýna içten razýyým, yüzüm ekþidi ama hoþ gör; hak, acýdýr. Gönlüm
baðdýr, gözüm buluta benzer. Bulut aðladý mý bað güler, neþelenir, hoþ bir hale gelir.
Kýtlýk yýlýnda gülüp duran güneþin yüzünden baplar, bahçeler ölüm haline girer, can
çekiþirler.
Allahnýn “Çok aðlayýn” emrini okumuþsundur. Peki, ne diye piþmiþ kelle gibi sýrýtýp
kaldýn ya? Mum gibi daima göz yaþý dökersen mum gibi evi aydýnlatmýþ olursun.
Anasýnýn yahut babasýnýn ekþi suratý,çocuðu her zarardan korur. Ey sersem sersem
gülüp duran, gülmenin zevkini gördün, bir de aðlamanýn zevkini seyret. O, þeker
madenidir. Seni cehennem aðlatýrsa onu anmak, sana cennetten hoþtur. gülmeler,
aðlamalarda gizlidir. Ey saf ve temiz kiþi, defineyi yýkýk yerlerde ara.
Zevk gamlardadýr. Onlarýn izini kaybetmiþler, abýhayatý karanlýklara çekip
götürmüþlerdir. Yolda konak yerine kadar tersine nal izleri var. Ýhtiyatlý ol gözünü
dört aç. Ýbret gözünü dört aç. Sevgilinin iki gözünü de kendi gözlerine dost et.
Kuran’dan “Onlar iþlerini danýþarak yaparlar” ayetini oku. Sevgiliye dost ol,
nazlanarak of deme. Dost yola arkadýr,sýðýnaktýr. Ýyice bakarsan görürsün ki yol
sevgiliden ibarettir. Dostlara, sevdiklere ulaþtý mý sus, otur. O halkaya kendini yüzük
taþý yapmaya kalkýþma. Aklýný baþýna devþir de Cuma namazýna bak. Herkes
toplanmýþtýr, bir düþüncededir, susup dururlar. Varýný yoðunu sükut diyarýna çek.
Niþan arýyorsan kendini niþane yapmaya kalkýþma.
Peygamber dedi ki: Bil ki karanlýkta yýldýzlar nasýl yol gösterirse dostlar da elemler,
sýkýntýlar denizinde öyle yol gösterir. Gözü yýldýzlara dik, yol ara. Söz, bakýþý
bulandýrýr, sus, söyleme. Ýki doðru söz söyledin mi, uydurma söz de ona uyar, ulanýr
gider. Söz, sözü açar derler; hiç duymadýn mý bu lafý? Sakýn doðru söze de giriþeyim
deme. Çünkü söz, doðrudan eðriye gidiverir.
Aðzýný açtýn mý artýk söz, senin elinde deðildir. saf sözün ardýndan bulanýk söz de
akar. Fakat Allah vahyinin yolunda masum olanýn sözleri, tamýmý ile saftýr, onun için
böyle dam aðzýný açar, söze baþlarsa caizdir. Çünkü peygamber, kendi heva ve
hevesinden söz söylemez. Allah masumundan heva ve heves doðar mý hiç? Hal sahibi
ol da söz söyle; bu suretle de benim gibi söze düþkün olma.
Sofi dedi ki: Mademki altýn, bir madendendir. Neden bunda fayda var, onda zarar?
Hepsi bir elden geldiði halde neden bunu aklý baþýnda, öbürü sarhoþ?
Bu ýrmaklar, hep bir denizden akýyor da neden bu tatlý, öbürü aðza zehir gibi
gelmede. Bütün nurlar, ebedilik güneþindedir de doðru sabahla yalancý aydýnlýk nasýl
meydana geliyor? Bakanýn gözüne çekilen sürme, ayný sürme. Doðru görüþle þaþý
görüþ nereden çýkýyor?
Para basýlan yerin sahibi Allah iken nasýl oluyor da paralarýn bir kýsmý iyi basýlýyor,
bir kýsmý fena? Allah, yola “benim yolum” dedikten sonra neden bu ahde vefa etmede,
öbürü yol kesmede. Mademki hür kiþiyle þaþkýn kiþi, bir karýndan doðmada, “Çocuk,
babanýn sýrrýdýr” sözü nasýl doðru oluyor?
Binlerce suretle görünen birliði kim görmüþtür? Daimi olarak duran bir varlýktan
nasýl oluyor da yüz binlerce hareket meydana geliyor?
Kadý dedi ki: Ey sofi, þaþýrma. Bunu bir örnekle anlatacaðým dinle. Aþýklarýn
kararsýzlýðý da sevgilinin karar ve sebatýndan ileri gelir. O dað gibi nazlanýp durur,
aþýklar da yapraklar gibi titrerler.
Onun gülüþü aðlamalar koparýr, yüzünün suyu yüz sularýnýn yerlere döker.
Bütün bu keyfiyetler, köpük gibi denizin üstünde oynar durur. Fakat denizin zatýnda
da bir zýttý, bir ortaðý benzeri yoktur, iþinde de. Varlýlar, varlýk libaslarýný ondan
giyerler. Zýt, kendisine zýt olan þeye nasýl olur da varlýk verir? Onu yaratmasý þöyle
dursun belki ondan kaçar, uzaklaþýr. Eþ ne demektir? Misil demektir, iyinin kötünün
misli. Misil kendisine misil yaratýr mý hiç?
Ey Allahdan korkup çekinen, Allah, birbirine benzer, birbirinin misli iki varlýk olsa
yaratýcýlýkta bu, neden öbürüne üstün olsun yani? Bir bahçedeki yapraklar kadar
birbirine eþ ve zýt varlýk olsa onlar, yine zýttý ve eþi olmayan denizin köpüklerine
benzerler. Denizin bu zýt görünüþlerini , keyfiyetsiz olarak gör. Denizin varlýðýna
keyfiyet nasýl sýðar? Onun en aþaðý oyunu, canýndýr. Bu nelik ve nitelik cana nasýl
sýðar? Can nasýldýr, nicedir diyebilir misin?
Peki her katradaki akýl ve can bile bedene bigane olan böyle bir deniz, nasýl olur da
sayý ve keyfiyetin daracýk sahasýna sýðar? Aklýkül bile orada bilmeyenler arasýna
katýlmýþtýr. Akýl, bedene ey cansýz þey der, hiç o dönüp varacaðýn denizden bir koku
aldýn, bir þey duydun mu?
Beden der ki: Ben ancak senin bir gölgenim. Gölgeden kim yardým ister ki? Akýl da
burasý der, anlayabilecek kiþinin, anlayamayacak kiþiden daha aciz olduðu bir yerdir.
Öyle bir hasret makamýdýr burasý ki, burada parlak güneþ bile bir zerreye kulluk
etmede, köle gibi hizmetlerde bulunmaktadýr.
Aslan burada ceylanýn önüne baþ kor. Doðan burada çil kuþunun yanýnda kanat
çýrpar. Buna inanmýyorsan neden Mustafa yoksullardan dua ister durur ya? Bu,
belletme incindi dersen bilgisizlik, nasýl olur da anlatma vesilesi kesilir? O biliyor ki
padiþahlara layýk defineyi, padiþah, yýkýk yerlere gömer. O yýkýk yerin her cüzü,
defineyi gösterir ama kötü zan, o defineyi kaybetmek için tersine çakýlmýþ nal izlerine
benzer.
Hatta doðrusu hakikat, hakikatte garkolmuþtur da bu sebeple yetmiþ fýkra, belki de
yüz fýkra meydana çýkmýþtýr. Sofi can kulaðýný iyi aç, sana kendi saçma sözlerini
anlatýyorum.
Takdir sana bir zahým vurdu mu bekle, ondan sonra bir aðýr elbise giydirecektir.
Çünkü o, silleyi vurduktan sonra taç ve taht baðýþlamayacak bir padiþah deðildi.
Bütün dünya, onca bir sinek kanadý deðerindedir. Bir silleye karþý da sonsuz
ihsanlarda bulunur. Boynunu, dünyanýn þu altýn boyunduruðundan çabuk kurtar da
Allahdan sille satýn almaya bak.
Peygamberler de dertlere musibetlere sabrettiler de o yüzden baþlarýný yücelttiler.
Fakat yiðidim, hazýrlan, bekle de gelince seni evde bulsun. Yoksa eve geldim,
kimsecikler yoktu diye getirdiði elbiseyi geri götürür ha.
Sofi dedi ki: Ne olurdu yani, bu alem, ebedi olarak insana gülseydi, hiç kaþlarýný
çatmasaydý. Her an ortaya bir acýlýk katmasaydý, deðiþip durarak insana zahmetler
vermeseydi. Gündüzün nurunu gece çalmasaydý, zevk ve sefalar sürülen bahçeyi kýþ
talan etmeseydi. Sýhhat kadehi humma taþý ile kýrýlmasaydý eminliði dert ve elem
korkusu bozmasaydý. Hasýlý nimetinde bir hýrýltý, gürültü olmasaydý cömertliðinden, ne
eksilirdi ki?
Kadý, pek bomboþ bir sofisin sen. Küfi yazýdaki kef gibi bomboþsun, bir parçacýk bile
aklýn yok. Aðzýndan þekerler saçan hikayeci, geceleri terzilerin hainliklerini anlatýr, hiç
duymadýn mý sen? Onlarýn halký nasýl soyup soðana çevirdiklerine dair geçmiþ
zamanlardaki hikayeleri anlatýr durur.
Kumaþ keserlerken kumaþýn bir parçasýný nasýl çaldýklarýný þuna buna söyler.
Hikayecinin biri de geceleyin yine terzi masalý okumaya koyulmuþtu. Halk baþýna
toplanmýþtý. Dinleyici bulunduðundan bütün cüzleri hikaye olmuþtu adeta.
Birisinin sözü güzelse dinleyicidendir. Öðretmenin heyecaný ve iþe iyi sarýlmasý,
çocuðun tesiriyledir. Yirmi dört þubeden çalgý çalan bir çalgýcýya dinleyen olmadý mý
çalgýsý bir yük olur. Aklýna ne bir yanýk naðme gelir, ne bir güzel, ne de on parmaðý,
çalgýnýn perdelerinde ve tellerde oynar.
Gayb haberlerini dinleyen bir kulak olmasaydý hiçbir muþtucu gökten vahiy
getirmezdi. Allah sanatlarýný gören gözler olmasaydý ne gökyüzü dönerdi, ne yeryüzü
gülerdi. “Sen olmasaydýn” sözü, keskin ve görür gözler içindir. Fakat halk, kadýn ve
yemek aþkýndan nereden Allah sanatýna bakacak, nereden Allah aþkýna düþecek?
Yiyecek birkaç köpek olmadýktan sonra tutmaç suyunu köpeklerin yiyecekleri yere
dökmezsin ki. Yürü, Allah maðarasýnýn köpeði ol da o, seni seçsin, bu yal yerinden
kurtarsýn.
Hikayeci, terzilerin insafsýzca hýrsýzlýlarýný anlattý, çaldýklarý kumaþlarý nasýl
sakladýklarýný söyledi. Halk arasýnda Hýta’lý bir Türk vardý. Bu sýrrýn açýlmasýna pek
kýzdý öfkelendi. Gece, kýyamet günü gibi o sýrlarý, hakikat ehline açýp durmaktaydý.
Nereye gitsen de orada birbirlerinin sýrlarýný açan iki düþmaný savaþýr görsen; o aný,
anýlýp söylenen mahþer bil. O sýr söyleyen boðazý da sur say. Allah, öfke sebeplerini
hazýrlamýþ, o kötülükleri ortaya atmýþtýr. Hikayeci terzilerin bir çok hainliklerini sayýp
döktü. Türk acýklandý, kýzdý, dertlendi.
Dedi ki: Ey meddah, þehrinizde hilede, hýyanette en usta hangi terzi?
Meddah dedi ki: Ciðeroðlu derler bir terzi vardýr, hýrsýzlýkta, çeviklikte halký öldürür
adeta. Türk, benden dedi bir iplik bile çalamaz. Sizinle bahse giriyorum.
Senden daha akýllý nice kiþileri mat etti, bahse giriþme, böyle kanatlanýp uçmaya
kalkma. Yürü aklýna böyle maðrur olma. Onun hileleriyle sen de kendini kaybedersin
dediler.
Türk, büsbütün kýzdý, benden ne yeni, ne eski hiçbir þey alamaz diye bahse giriþti.
Tamah edenler de onu büsbütün kýzdýrdýlar. Bahse girip aðzýný açarak dedi ki: Þu Arap
atým rehin olsun. Benden hileyle at çalabilirse at sizin olur. Fakat hile yapamaz,
çalamazsa ben sizden bir at alýrým. Türk, o gece kýzgýnlýðýndan uyuyamadý. Hýrsýzýn
hayali ile savaþýp durmaktaydý. Sabah çaðý bir atlas kumaþý koltukladý, çarþýya o
hilebazýn dükkanýna gitti.
Terziye selam verdi. Usta hemen yerinden kalkýp selamýný aldý, merhaba hoþ geldin
dedi. Türk’e haddinden fazla saygý gösterdi, hal ve hatýr sordu, kendisini sevdirdi.
Türk, ondan bu bülbül gibi çilemeyi görünce o Ýstanbul atlasýný terzinin önüne attý.
Bana, dedi, bundan savaþ için bir kaftan biç. Belinden aþaðýsý bol olsun yukarýsý dar.
Belden yukarýsý dar olsun da güzel dursun, beni bezesin. Fakat aþaðý tarafý bol olmalý
ki savaþta ayaðýma dolaþmasýn.
Terzi, sevimli müþterim, sana yüzlerce hizmette bulunayým deyip elini gözünün
üstüne koydu, baþ üstüne dedi. Kumaþý önce bir ölçtü, ne kadardan çýkacak onu
anladý, sonra Türkü lafa tuttu. Baþka beylerin hikayelerini söylemeye, onlarýn lütuf ve
ihsanlarý övmeye koyuldu. Nekeslerden, onlarýn aþaðýlýk huylarýndan bahsetti.
Güldürmek için tuhaf tuhaf sözler söyledi. Ateþ gibi makasýný çýkardý, kumaþý kesmeye
baþladý. Aðzýysa masallarla afsunlarla doluydu.
Türk hikayelere gülmeye baþladý. Daracýk gözü tamamý ile örtüldü. Terzi kumaþtan
bir parça çalýp oyluðunun altýna gizledi. Allahdan baþka kimsecikler görmedi.
Allah her þeyi görür ama huyu, örtmektir. Fakat haddini aþtýn mý açan da odur ha.
Türk, onun masallarýnýn lezzetinden giriþtiði bahsi tamamen unuttu. Atlas neymiþ,
bahis neymiþ, rehin ne? Türk, o terzi beyinin latifesine kapýldý gitti, adeta sarhoþ oldu,
kendinden geçti. Allah için olsun, latifelerin canýma gýda oldu, gülünecek bir þey daha
söyle diye yalvardý. O hain gülünecek bir þey daha söyledi. Türk kahkahasýndan sýrt
üstü yere yýkýldý. Gafil Türk, gülüp dururken terzi kumaþtan bir parça daha çalýp
gömleðinin yakasýndan koynuna soktu.
Hýta’lý Türk, üçüncü defa, Allah aþkýna gülünç bir þey daha söyle dedi. Terzi, ikinci
latifesinden daha gülünç bir þey söyledi, Türkü tamamý ile avladý.
Gözü kapanmýþ, aklý gitmiþ þaþýrmýþ kalmýþ bahse giriþtiði halde kahkahayla sarhoþ
olmuþtu. Bu sýrada Türkün gülmesinden meydaný boþ bulup kumaþtan bir parça daha
çaldý. Hýta’lý Türk, ustadan dördüncü defa olarak yine gülünç bir þey isteyince, herif
rahme geldi, hilesini, baþkalarýna yapmaya niyetlenip, amma da gülünecek þeye haris
ha dedi, zararýndan, ziyanýndan haberi bile yok. Türk, ustayý öperek; Allah aþkýna bir
hikaye daha söyle diye yalvarýyordu.
Ey masal, hikaye olmuþ, varlýktan geçmiþ adam, masalý ne zamana kadar
deneyeceksin? Senden daha ziyade gülünecek masal yok. Yýkýk kabrinin baþýna git de
bir güzelce dur.
Ey bilgisizlik ve þüphe mezarýna düþmüþ kiþi, feleðin latifesini, masalýný ne zamana
kadar arayacaksýn? Ne zamana kadar þu cihanýn iþvesini tadacaksýn? Ne aklýn düzenin
de kaldý, ne canýn.
Hor ve zalim olan þu felek senin gibi yüz binlerce kiþinin yüz suyunu döktü. Herkesin
terzisi olan felek, yüz yaþýndaki ham bebeklerin elbiselerini yýrtar, diker. Latifesi
bahçelere bir letafet verir ama kýþ gelince verdiðin þeylerin hepsini yele verir.
Halbuki ihtiyar oðlancýklar, ihtiyaçlarý yüzünden onun kutlu, kutsuz devriyle alay
etmek eðlenmek için önüne oturmuþlardýr.
Terzi dedi ki: A hadým aðasý vazgeç. Bir latife daha söylersem vay haline. Sonra
kaftanýn dapdaracýk olur. Hiç kimse kendi kendine böyle iþ iþler mi? Gülüyorsun ama
gülmenin yeri mi?
Ömrünün atlasýný, ay makasýyla gurur terzisi kesip parça parça ediyor. Sense
yýldýzým, hep beni güldürseydi, hep kutlu olsaydý der, bunu isterdin. Onun terbilerine
pek kýzar, cilvesinden, kininden, aletlerinden hiddetlenirsin.
Susmasýndan, kutsuzluðundan, tutukluluðundan, kinciliðinden incinirsin. Neden
zühre çalýp çýðýrmýyor dersin. Fakat onun kutluluðuna, oynayýþýna, çaðýrýþýna pek
güvenme.
Yýldýz der ki: Latifeyi biraz daha fazlalaþtýrýrsam seni tamamý ile aldatýr, borçlu
çýkarýrým. Bu yýldýzlarýn iþvesine bakma da ey hor hakir kiþi, erkeklere olan aþkýna
bak.
Birisi yola düþmüþ, dükkana gidiyordu. Gördü ki kadýnlar yolu kapamýþ. Hýzlý
yürümeden ayaðý yanmaktaydý. Yolsa ay gibi kadýnlarla doluydu, yol açmaya adeta
imkan yoktu. Bir kadýna yüz çevirdi de dedi ki: A bayaðý mahluklar, a kýzcaðýzlar, ne
de çoksunuz.
Kadýn ona döndü ey emniyet sahibi dedi, bizim bolluðumuzu kötü görme. Bu kadar
çoðuz ama öyle olduðu halde size bu çokluk bile az gelmede. Kadýn kýtlýðýndan
oðlancýlýða düþüyorsunuz da yapan da dünyaya rezil rüsva oluyor, yaptýran da.
Zamanýn hadislerine bakma. Feleðin acýlýklarýný, hazm olunmaz þeylerini görme.
Rýzkýn, geçimin darlýðýna, þu kýtlýðýna, korkuya, titreyiþle bakma.
Þuna bak sen: Bu kadar acýlýklarýyla beraber yine onun için ölüyor, ondan bir türlü
kendinizi çekemiyorsunuz. Acý imtihaný bir rahmet bil, Belh ve Merv ülkelerine sahip
olmayý bir gazap say.
O Ýbrahim telef olmaktan çekinmedi, ateþe atýldý, fakat yanmadý, bu Ýbrahim,
þereften saltanattan kaçtý, kendisini ateþe attý. Þaþýlacak þey ateþ onu yakmadý, bunu
yaktý. Ýstek yolunda böyle tersine nallar vardýr iþte.
Sofi dedi ki: Yardýmý dilenen Allah, kârýmýzý ziyansýz etmeye kadirdir. Ateþi gül ve
aðaç haline getiren, bunu da zararsýz bir hale getirebilir. Dikenden gül çýkaran þu kýþý
da bahar edebilir. Her selviyi hür bir halde sere serpe yücelten, derdi de neþe haline
getirir. Onun lütfiyle her þey, yokluktan var oldu. Var ettiðini ebedi kýlarsa nesi eksilir
ki? Bedene can verip dirilten, dirilttiðini öldürmezse ziyana mý girer?
O cömert Allah, kulunun isteðini çalýþmadan verse ne çýkar? Artýk kullarýndan
pusuda bekleyen nefis hilesiyle melun þeytanýn hilesini uzat Tutsa ne olur ki?
Kadý dedi ki: Acý emir olmasaydý, dünyada çirkin, güzel taþ ve inci bulunmasaydý,
nefis, þeytan heva ve hevese... Zahmet, meþakkat, savaþ olmasaydý, a perdesi,
yýrtýlmýþ adam; padiþah kullarýna ne ad takardý?
Nasýl ey sabýrlý, ey hilim sahibi, ey yiðitlik, ey hikmet ýssý diyebilirdi? Yol kesen ve
melun þeytan olmasaydý sabýrlýlar, doðrular ve yoksullarý doyuranlar, nasýl belli
olurdu?
Rüstem ve Hamza’yla namussu, ayný ve bir olsaydý bilgi ve hikmet batýl olurdu. Bilgi
ve hikmet, doðru yolla yolsuzluðu göstermek içindir. her taraf yoldan ibaret olsaydý
hikmet, abes ve boþ bir þey olurdu. Sense bu acý sulu tabiat dükkaný için iki aleminde
yýkýlmasýný hoþ görüyorsun.
Ben bilip duruyorum ki sen paksýn, ham deðilsin. Bu soruþunda aþaðýlýk kiþilerin
anlamasý için. Devranýn cefasý ile alemdeki bütün eziyetler, Allahdan uzak olmadan ve
gafil bulunmadan daha kolaydýr. Çünkü bunlar hep geçer de onlar geçmez. Devlet, ona
derler ki insanýn caný uyanýk olsun.
Ynt: Mesneviden Hikayeler VI By: armi Date: 29 Ocak 2010, 13:19:17
DEFÝNE YIKIK YERDEDÝR
Allah rahmet etsin, hikaye etmiþ, Gazi padiþah Mahmut’u anarak inciler delmiþtir.
Hint savaþýnda o ulu ve temiz kiþi bir köle elde etti. Onu halife yaptý tahta oturttu.
Ona ordu verdi onu kendisine oðul edindi.
Bu hikayeyi uzun boylu ve etraflý olarak o din büyüðünün kitabýnda bul oku. Hasýlý o
çocuk, o güzelim tahtýn üstünde o büyük padiþahýn yaný baþýnda otururdu.
Daima yanar yakýlýr, aðlar dururdu. Padiþah dedi ki ey bahtý kutlu! Neden
aðlýyorsun? Devletin mi bozuldu? Padiþahlardan üstünsün, padiþahlar padiþahý ile
düþüp kalkmadasýn. Sen þu tahtýn üstünde oturuyorsun vezirlerle asker, tahtýnýn
önünde ay ve yýldýzlar gibi saf, saf duruyorlar.
Çocuk þundan aðlýyorum dedi; anam memleketimizde. Beni daima seninle korkutur
seni aslan Mahmut’un elinde göreyim derdi. Babam, anama sýkýlýr, bu ne kýzgýnlýk, bu
ne kötü dilek. Bundan baþka bir beddua bulamýyor musun da böyle kötü ve öldürücü
bir bedduada bulunuyorsun. Ne merhametsiz ne taþ yürekli anasýn. Onu adeta
yüzlerce kýlýçla kesip öldürmedesin diye kýzar savaþýrdý.
Ben ikisinin sözüne þaþardým, gönlüme bir korkudur bir derttir düþerdi. Mahmut
acaba ne cehennem adam ki derdim, helake felaketlere örnek olmada. Senin
korkundan titrer dururdum. Keremlerinden aðýrlamalarýndan tamamý ile gafildim.
Neden anam þimdi gelsin de beni taht üstünde görsün ey cihan padiþahý!
Ýþte yoksullukta ey daralmýþ adam, o Mahmut’a benzer, týpkýsýdýr. Tabiatýn, seni
yoksullukla korkutur durur. Fakat ey yüce ve adalet sahibi Mahmut’un merhametini
bilsen sonu hayýr olsun, Mahmut olsun dersin.
Ey gönlü korkup duran, yoksulluk sana göre Mahmut’tur. Seni yoldan çýkaran
tabiatýný pek dinleme. Yoksulluðu adam akýllý avlasan o çocuk gibi kýyamete dek
aðlarsýn. Beden, insaný besleme hususunda anaya benzer ama sana yüz düþmandan
daha düþmandýr.
Bedenin hasta oldu mu sana ilaç aratýr, kuvvetlendi mi seni þeytanlaþtýrýr, bir put
haline sokar. Þu sitemlerle dopdolu olan bedeni bir zýrh bil; ne kýþa yarar ne yaza.
Sabredersen kötü arkadaþ iyidir. Sabýr insanýn göðsünü açar, insaný geniþletir. Ayýn
gece sabretmesi, onu apaydýn bir hale kor. Gülün dikene sabrý, onu güzel kokulu bir
hale getirir. Aslanýn pislik ve kan içinde kalýp sabretmesi, onu deve yavrularýyla
doyurur.
Peygamberlerin münkirlere sabretmesi onlarý Allah hasý yapmýþ, sahip kýran
etmiþtir. Kimde bir düzgün esvap görsen bil ki onu sabretmek, uðraþýp kazanmakla
elde etmiþtir.
Kimi aç çýplak görürsen bu hali, sabýrsýzlýðýna tanýktýr. Kim ürker, caný dertler içinde
kalýrsa mutlaka bir kötü kiþiye arkadaþlýk etmiþtir. Eðer sabretsen ülfetine tahammül
edip vefa göstersen sevdiðinden ayrýlmaz, baþýný dövmezdin.
Balla sütün karýþtýðý gibi Allah huyuyla huylansaydýn “Ben batanlarý sevmem” der,
kervandan arda kalmýþ ateþ gibi yol üstünde yalnýz baþýna kala kalmazdýn.
Sabýrsýzlýktan Allahdan baþkasýna eþ oldun mu onun ayrýlýðý ile dertlenirsin, hayrýn
kalmaz. Sohbetin halis altýnsa nasýl oluyor da haine emanet ediyorsun?
Allah ile düþ kalk, onun huylarýyla huylan da emanetlerin zayi olmaktan da emin
olsun, eksilmekten de. Huylarý yaratanýn huyuyla huylan, peygamberlerin ahlakýný
yetiþtirip besleyen Allahnýn ahlakýna bürün.
Ona bir kuzu versen sana bir sürü baðýþlar. Her sýfatý, kemale götüren zaten
Allahdýr. Kuzuyu kurda emanet edebilir misin? Sakýn kurtla Yusuf’u yoldaþ etme. Kurt
kurnazlýktan gelir, tilkilenirse sakýn aldanma, ondan iyilik gelmez.
Bilgisiz adam bir müddet seninle gönül arkadaþlýðýnda bulunsa bile nihayet
cahillikten sana bir zahým vurur. Onun iki aleti vardýr, o hunsadýr. Her iki aletinin iþi
nihayet meydana çýkar. Erlik aletini kadýnlardan saklar onlara bir kýz kardeþ olur.
Erlerden de kadýnlýk aletini, eliyle örtüp gizler. Kendisini erkek gösterir.
Allah, “Onun gizli ayýbýný meydana çýkarýr, burnunun üstünde erlik aleti gibi
gösteririz” de, gözü olan kullarýmýz o iþvecinin hilelerine aldanýp çuvala girmezler”
dedi.
Hasýlý her alet insaný erkek etmez. Eðer bilgin varsa kendine gel de bilgisizlikten
kork. Tatlý sözlü cahil dostun sözlerine pek kapýlma. O sözler eskimiþ, yýllanmýþ zehre
benzer.
Anasýnýn caný, gözümün nuru der ama günden güne artan duran dertten, hasretten
baþka bir þey vermez sana. O ana, babaya açýkça, yavrucuðum mektepten bezdi,
soldu sararsý der. Baþka karýndan olsaydý ona bu kadar cefada bulunmadým.
Doðrusunu istersen bu yavrucuk, senin oðlun olmasaydý ve ben doðurmasaydým, yine
anasý bu sözü söylerdi.
Kendine gel, bu anadan, onun merhametinden kaç. Babanýn sillesi, onun
helvasýndan yeðdir. Ana, nefistir... Baba da cömert akýl. Akla uyan önce daralýr ama
sonunda yüzlerce geniþliðe uðrar.
Ey akýllarý ihsan eden Allah, feryada yetiþ. Sen bir þey dilemezsen hiç kimse dilemez.
Ýstek de sendedir, ihsan da. Biz kimiz ki? Evvel de sensin, ahir de. Hem sen söyle,
hem sen dinle, hem sen ol. Biz bunca malýmýz mülkümüzle yine hiçbir þey deðiliz.
Yarabbi, bize tekliflerde bulundun, lütfet de secdeye raðbetimizi arttýr; bize cebir
tembelliðini gönderip þevkimizi söndürme. Cebir, kamillerin kolu, kanadýdýr...
Tembellerin baðý, zindaný. Bu cebri Nil suyu gibi bil. Mümine sudur, kafire kan. Kanat,
doðan kuþlarýný padiþaha götürür, kuzgunlarý mezarlýða. Þimdi sen, yokluðu anlatmayý
býrak. Çünkü panzehiri benzer de zehir sanýrsýn.
Ey kapý yoldaþý kendine gel. Hintli çocuk gibi yokluk Mahmut’un dan korkma sakýn.
Þimdi bürünmüþ olduðun varlýktan kork. O varlýk hayali de bir þey deðildir, sen de bir
þey deðilsin.
Hiçbir þey olmayan bir þey, hiçbir þey olmayan bir þeye aþýk olmuþ; hiç var olmamýþ,
hiç var olmamýþýn yolunu kesmiþtir. Bu hayaller, ortadan kalktý mý akla sýðmaz
þeylerin apaçýk görünür sana.
Ýnsanlarýn baþbuðu doðru söylemiþtir: “Dünyadan geçip giden kiþinin, ölüm
yüzünden bir derdi, bir acýsý yoktur. Elindekini kaçýrdýðýndan dolayý yüzlerce acýya
düþer.”
Neden her devletin, her nimetin mahzeni olan ölümü kýble edinmedin?
Þaþkýnlýðýmdan bütün ömrümce hayalleri kýble edindim, onlar da ecel gelince
kaybolup gittiler der. Ölenlerin hasreti ölümden deðildir. neden suretlere kapýldýk
kaldýk? Diye acýnýrlar. Bunlarýn bir suretten köpükten ibaret olduðunu görmedik.
Halbuki köpük, denizden doðar, denizde geliþir ve hareket eder. Deniz köpükleri
karaya attý mý mezarlýða git de o köpükleri seyret. Nerede sizin hareketiniz,
oynaþmanýz? Deniz sizi mahvolmaya mý terk etti de.
Onlar da sana dille dudakla deðil de hal diliyle bu soruyu bize sorma, denize sor
desinler.
Köpük gibi olan suret de dalga olmadan nasýl oynar? Yel olmadýkça toprak nasýl olur
da havalanýr? Suret tozunu gördün ya, yeli de gör. Köpüðü gördün ya, icat denizi de
seyret.
Gör, gör ki sende yalnýz bu görüþ, bu bakýþ iþe yarar. Bundan ötesini sorarsan
yaðsýn, etsin, ilik ve sinirsen ibaretsin. Fakat yaðýn mumlarý ýþýklandýrmaya yaramaz.
Etin sarhoþa kebap olmaz. Bütün bu bedenini bakýþta erit, bakýþa yürü, bakýþa git,
bakýþa var! Bir bakýþ vardýr, iki alemi de görür, padiþahýn yüzünü de. Bu ikisinin
arasýnda sayýya sýðmaz fark var. Gizli þeyleri Allah bilir ama gözüne bir sürme ara.
Yokluk denizini anlattýk, duydun ya. Çalýþ da daima bu denizde ol. Çünkü tezgahýn
aslý yokluk alemidir; orada hiçbir þey yoktur, bomboþtur, oranýn niþanesi bulunmaz.
Bütün ustalar, iþlerini göstermek için yokluðu ve sýnýklýk yurdunu ararlar. Ustalýn
ustasý Allahnýn da tezgahý yokluktur. Nerede yokluk fazlaysa orasý Allah tezgahýdýr,
Allah iþi oradadýr. Yokluk, en yüksek derece olduðundan yoksullar, oraya vardýlar,
öndülü aldýlar. Hele bedenini malýný yok etmiþ derviþ hepsinden ileridir. Fakat iþ
beden yokluðundadýr, dilencilikte deðil.
Dilenci malý bitmiþ kiþidir; kanat sahibi ise bedenine kýyan kiþi. Artýk dertten þikayet
etme. Çünkü dert, insaný yokluða sürüp götüren rahman bir attýr.
Ben bu kadarýný söyledim ötesini sen düþün. Fikrin donmuþsa, düþünemiyorsan
yürü, zikret. Zikir, fikri titretir, harekete getirir. Zikri bu donmuþ fikre güneþ yap. Ýþin
aslý cezp eder. Fakat kardeþ, iþten kalýp o cezbeyi bekleme. Çünkü iþi býrakmak,
nazlanmaya benzer. Caný ile oynayan hiç nazlanabilir mi?
Oðul ne kabul edilmeyi düþün, ne ret edilmeyi. Sen daima emri nehyi gör gözet.
Derken cezbe kuþu, birden bire çerden çöpten yapýlmýþ yuvasýndan uçar, görünüverir.
Onu gördün mü sabah oldu demektir, mumu o vakit söndür.
Gözler, perdeleri delip hakikati görmeye baþladý mý bu nur, onun nurudur artýk. Bu
nura sahip olan, dýþa bakar içi görür. Zerrede ebedi varlýk güneþini görür, katrada
bütün denizi.
ZAMAN YAPRAKLARINDAKÝ GÝZ
Kadýnýn biri kocasýna dedi ki: Ey adamlýðý bir adýmda aþan! Bana hiç bakmýyorsun,
neden? Ne zamana kadar bu horlukta kalacaðým?
Kocasý dedi ki: Boðazýna bakýyorum, çýplaðým ama elim ayaðým var, çalýþýp
çabalýyorum. Güzelim, ere kadýnýn boðazýna ve elbisesine bakmak farzdýr. Ben ikisine
de bakýyorum. Bu hususlarda eksiðin gediðim yok.
Kadýn, gömleðinin yenini gösterdi. Pek kaba ve kirliydi. Dedi ki: Kabalýðýndan
bedenimi yiyor. Kimse kimseye bu çeþit elbise verir mi? Kocasý a kadýn dedi, sana bir
sorum var: Yoksul adamým ben elimden bu geliyor. Doðru, bu çok kaba, çok çirkin,
fakat ey düþünceli kadýn, bir düþün. Bu mu daha kötü yoksa boþanmak mý? Bu mu
daha kötü, yoksa boþanmak mý? Bu mu sana daha kötü geliyor yoksa ayrýlýk mý?
Ey kýnayýp duran bela, yoksulluk, eziyet ve mihnet de böyledir iþte. Þüphe yok ki
heva ve hevesi terk etmek acýdýr ama Allahdan uzak olma acýlýðýndan daha iyidir.
Savaþ ve oruç güçtür, çetindir. Fakat bu güçlük ve çetinlik, Allahnýn kulu kendinden
uzaklaþtýrmasýndan, böyle bir derde uðratmasýndan yeðdir. Ýhsan ve lütuflar ýssý
Allah, bir gün, ey benim hastam, ey benim mihnetime uðrayan kul, nasýlsýn? Derse hiç
zahmet ve eziyet kalýr mý? Hatta böyle demese bile, böyle dediðini duymasan,
anlamasan bile senin o zevkin yok mu? Allahnýn senin hatýrýný sormasýdýr iþte.
Gönül hekimleri olan güzeller, hastalarýn hatýrýný sormaya düþkündürler. Utanýr, söz
olmasýn derlerse bir çare bulurlar, yine haber gönderirler. Haber bile göndermeseler
bunu düþünürler ya. Hasýlý hiçbir sevgili yoktur ki aþkýndan haberi olmasýn?
Ey duyulmamýþ, eþsiz hikayeler arayan, aþýklarýn hikayesini oku. Bunca uzun
zamanlardýr kaynar durursun ama yine de tatar aþý gibi yarý piþman bir haldesin ey
kadid olmuþ adam!
Bir ömürdür Allah adaletini görmüþ, o tadý almýþsýn da yine görmeyenlerden daha
namahremsin. Talebelik eden üstat olur. Öyle olduðu halde sen günden güne geri
gitmiþsin a inatçý kör. Anandan babandan haberin yok, geceyle gündüzden de ibret
almamýþsýn.
ÖRNEK:
Bir arif, papazýn birine sordu: Sen mi daha yaþlýsýn sakalýn mý?
Papaz dedi ki: Ben ondan önce doðdum. Sakalsýz nice zamanlarým var.
Arif dedi ki: Sakalýn aðarmýþ, eski halini terk etmiþ. Öyle olduðu halde yazýklar
olsun, kötü huyun hala dönmemiþ! O senden önce doðmuþ seni geçmiþ. Sense tirit
sevdasý ile böylece kala kalmýþsýn. Önce doðduðun renktesin hala. Ondan bir adým bile
ileri atmamýþsýn. Hala kaptaki ekþi ayransýn. Hala o yoðurdun yaðýný ayýramamýþsýn.
Hala balçýk küpteki hamursun, bir ömürdür ateþli tandýrdasýn ama hala piþmemiþsin.
Heves yeli ile baþýn dönüyor ama tepedeki ot gibi ayaðýn toprakta. Musa kavmi gibi
Tih çölünün ýssýsýnda, durduðun yerde tam kýrk yýl kala kalmýþsýn a akýlsýz adam! Her
gün ta akþama kadar koþup duruyorsun. Fakat kendini yine de ilk konak yerinde
görmedesin. O öküze aþýk oldukça þu üç yüz yýllýk uzaklýktan kurtulamazsýn. Onlarýn
da gönüllerinden öküzün hayali çýkmadýkça ýssý bir girdaba benzeyen o çölde kaldýlar.
Bu öküzü bir tarafa býrak, Allahdan sonsuz lütuflara ermiþ, nihayetsiz nimetler
görmüþsün. Fakat öküz tabiatlýsýn, onun için o büyük büyük iyilikler, bu öküzün aþký
ile gönlünden gidiverdi. Bari þimdi bedeninin bütün cüzilerinden sor. Þu dilsiz
uzuvlarýnýn yüzlerce dili vardýr.
Aleme rýzk veren Allahnýn nimetlerinin zikri zaman yapraklarýnda gizlenmiþtir.
Sen gece gündüz hikaye arar durursun. Halbuki senin cüzilerinin cüzileri, sana
hikayeler söyler durur. Onlar yokluktan var olalý nice neþeler gördüler, nice gamlar
tattýlar. Çünkü hiçbir cüzi lezzetsiz bitmez. Istýraplarla zayýflar, kuru kalýr.
Halbuki senin cüzün kaldý da o iyilik, o nimet, aklýndan gitti. Daha doðrusu
gitmedi,beþ duygunla yedi endamýndan gizlendi. Yaz gibi hani. Yazýn pamuk biter de o
kalýr, fakat yaz hatýrlanmaz olur. Yahut da buz gibi. Kýþýn olur da kýþ gizlenir, buz bize
kalýr. Bu o güçlükten bir armaðandýr. Kýþýn da yazýn armaðanlarý þu meyvelerdir.
Ey yiðit bunun gibi senin her cüzün de bedenin de Allahnýn bir nimetini
söylemededir. Þu kadýn gibi yirmi oðlu vardý da her oðlu, bir güzel halini
anlatmadadýr.
Sarhoþluk ve oynaþma olmadýkça gebe kalýnmaz. Bahar olmayýnca bahçelerde bir
þey doðar mý? Gebelerle kucaklarýndaki çocuklar, baharýn o kadýnlarýndan aþkýna
delalet eder. Her aðaç çocuklarýný emzirmededir. Hepsi, Meryem gibi gizli bir
padiþahtan gebe kalmýþtýr. Ateþ sula gizlenir ama üstünde yüz binlerce köpük coþar.
Ateþ pek gizlidir, fakat köpük, on parmaðý ile ateþin varlýðýna delalet etmededir.
Vuslat sarhoþlarýnýn cüzileri de, bunun gibi hal ve söz timsallerinden gebe kalýr. Hal
güzelliðine karþý aðýzlarý açýk kalmýþtýr onlarýn. Gözleri cihan nakþýna örtülmüþtür.
O doðanlar bu dört unsurdan doðmazlar. Onun için de bu gözlere görünmezler.
Onlar, tecelliden doðmuþlardýr. Bu yüzden renksiz perdeyle örtülüdürler. Doðmuþlar
dedim ya, hakikatte doðmamýþlar da. Bu söz, ancak anlatmak için söylenmiþ bir
sözdür.
Sus da “Kul-söyle” padiþahý söylesin. Bu çeþit güllere karþý bülbüllük satmaya
kalkýþma. Bu gül, coþmuþ köpürmüþ, söyleyip duran bir güldür. Ey bülbül, bana karþý
sözü kes de kulak kesil.
Her ikisi de yani hal de, söz de, tertemiz iki güzele benzer. Vuslat sýrrýna iki adil
þahittir bunlar. Bu iki seçilmiþ latif güzellik de gebeliklere ve geçmiþ zamandaki
haþirlere þahadet ederler. Yeniden yeniye gelen temmuz ayýnda buzun, her an kýþ
hikayelerini söylemesi gibi. Hani buz da soðuk rüzgarlarý, zemheriyi, yaz günlerinde o
güç zamanlarý söyler ya.
Kýþýn meyve ve Allah lütfunun hikayelerini anlatýr. Güneþin gülümsediði zamanlarý,
çimen gelinlerine dokunup eksiltmesini söyler. Ýþte onun gibi senden de hal gitti,
cüzün o halin armaðaný olarak kaldý. Ya ona sor, yahut da hatýrla.
Gama giriftar oldumu çeviksen derhal sýçrar, o ümitsiz deminden kurtulursun. Ona,
ey hali, nimetleri o yüceliði inkar eden gam, dersin...
Her dem baharda, neþede deðilsin de gül yýðýnýna benzeyen bedenin, neyin ambarý
ya? Gül yýðýný bedenin, düþüncen de gül suyu gibi. Gül suyu, gülü inkar ediyor ha.
Þaþýlacak þey bu iþte!
Nimetleri inkar eden maymun huylulardan saman bile esirgenir. Fakat peygamber
huylu kiþilere güneþ ve bulut, saçý olarak saçýlýr. O küfür inadý, maymun adetidir. Þu
hamd-ü þükürse Peygamberin yoludur.
Perdelerin yýrtýlmasý, maymun huylulara neler etti? Peygambere benzeyenlerse
ibadetleri, ne faydalar verdi! Mamur yerlerde kuduz köpekler vardýr. Yücelik ve nur
definesi, yýkýk yerlerdedir.
Þu doðma, ayýn tutulmasýndan olmasaydý bunca filozof, yolu kaybeder miydi hiç?
Akýllý fikirli kiþiler, bu yol yitirme yüzünden burunlarýnýn üstünde ahmaklýk daðýný
gördüler.
KAZANMADAN RIZK DÝLEYEN YOKSUL
Çaresiz bir müflis, derde düþmüþtü. Hiçbir þeyi yoktu, binlerce zehir yutmuþtu.
Namazlarda, dualarda yalvarmakta, ey Allahm, ey kurdu kuþu koruyan! Sen, beni
yorulmadan, çalýþýp çabalamadan yarattýn. Þu alemde rýzkýmý da benim kazancým
olmadan ver.
Baþýnda gizli olan beþ inci verdin. Beþ duygu daha ihsan ettin ki onlar da gizli. Bu
ihsanlarýn sayýya sýðmaz. Ben utanýyorum anlatmadan acizim. Beni yaratan yalnýz
sensin. Rýzkýmý da sen düzene koy demekteydi.
Yýllarca bu duada bulundu. Nihayet aðlayýp yalvarýþý tesir etti. Hani çalýþmadan,
yorulmadan helal bir rýzk isteyen adam vardý ya, onun gibi. Nihayet Allah adaletine
sahip Davut Peygamber zamanýnda bir öküz, onu kutluluða ulaþtýrmýþtý. Bu adamda
yüzünü yerlere sürdü, yalvarýp sýzladý, nihayet meydandan icabet topunu çeldi. Bazen
duasýnýn kabul edilmeyiþine bakýp kötü zanlara düþüyor, niçin duam kabul edilmiyor
diyor, derken yine Allahnýn lütuf ve keremi, gönlüne muþtuluklar veriyor, duasýnýn
kabul edileceðine delil oluyordu.
Çalýþýp çabalarken yorulup ümitsizliðe düþünce Allah tapýsýndan gel sesini
duyuyordu. Allah alçaltýcýdýr, yücelticidir. Bu ikisinden baþka hiçbir iþi yoktur.
Yerin alçalýþýna bak, göðün yüceliþine bak. Kainatýn devraný bu ikisinden hali
deðildir. þu yerin yücelip alçalýþý da bir baþka çeþittir. Yýlýn yarýsýnda çorak bir hale
gelir, yarýsýnda yeþerir, tazeleþir.
Mihnetle dolu olan zamanýn yücelip alçalmasý, büsbütün baþka tarzdadýr. Yirmi dört
saatin yarýsý günden olur yarýsý gece. Zýtlarla uzlaþan mizacýn yükselmesi, alçalmasý
da þudur: Gah insan sýhhatli olur, gah hastalanýr, inler.
Dünyanýn bütün hallerini böyle bil. Kýtlýk, bolluk, barýþ, savaþ, hep denemelerden
meydana gelir. Þu dünya, havada bu iki kanatla uçar. Canlar da bu ikisi yüzünden
korku ve ümit yurtlarýnda yurt edinirler.
Böylece dünya, þimal rüzgarýna benzeyen hayatla ve sam yeli gibi titrer durur.
Nihayet Ýsa’mýzýn tek renge boyayan birlik küpü yüzlerce renkli küpleri kýrar. Çünkü o
alem, tuzlaya benzer. Oraya ne düþerse renkten arýnýr.
Topraða bak. Çeþit, çeþit renkte bulunan insanlarý mezarlarda bir renge sokmada.
Bu, görünen bedenlerin tuzlasý, mana alemine ait tuzlaysa bundan tamamý ile ayrýdýr.
O mana tuzlasý manevidir. O, ezelden ebede kadar yenilikler içindedir. Eskilik bu
yeniliðin zýddýdýr. Halbuki o alemin yeniliði zýtsýzdýr, eþsizdir, sayýya da sýðmaz.
Nitekim Mustafa’nýn nurunun cilasý ile yüz binlerce çeþit karanlýk ýþýk kesildi.
O ulu er yüzünden Yahudilerin. Allah’a þirk koþanlarýn, Hýristiyanlarýn, Mecusilerin
hepsi bir renge boyandýlar. Yüz binlerce kýsa ve uzun gölgeler o sýr denizinin nurunda
bir oldular. Ne uzunluk kaldý, ne kýsalýk, ne geniþlik. Çeþit, çeþit gölgeler, güneþe rehin
oldu. Fakat mahþerdeki tek renge boyanýþ, iyiye de apaçýk görünür, kötüye de.
O alemde manalar, surete bürünürler. Suretlerimiz, hülyalarýmýza uygun olur. O
zamanda mektuplarýn sureti açýða çýkar, elbiselerin astarý yüz olur, herkesin içi, dýþýna
döner. Þimdi gizli þeyler, alacalý öküze benzer. Söz iði, alem içinde yüzlerce renkte bir
iplik gibi görünür.
Þimdi yüzlerce renge boyanma, yüzlerce gönül sahibi olma devri. Tek renkli olma
alemi nereden tecelli edecek? Þimdi zencilik zamaný. Rum diyarýna mensup olanlar,
beyaz güzeller gizli. Þimdi gece, güneþ gizli.
Kurdun devri, Yusuf kuyunun dibinde. Kýptilerin nöbeti, Firavun padiþah þimdi. Bu
suretle de herkese lüzumlu, lüzumsuz gülüp duran ve kimseden esirgemeyen rýzktan
þu köpeklerde birkaç gün rýzýklansýnlar, hisselerini alsýnlar bakalým.
“Gelin” buyruðu verilinceye kadar aslanlar, orman içinde beklemedeler. Bu emir
geldi mi o aslanlar, yayýldýklarý yerden çýkarlar. Allah hicapsýz olarak yayýlacaklarý,
geçinecekleri yerleri gösterir.
Ýnsanýn mahiyeti, insanlýk, karayý da kaplar, denizi de. Alacalý öküzler o kurban
gününde kesilirler. O kurban günü, korkunç bir kýyamettir. Müminlere bayramdýr,
öküzlere helak olma günü. O kurban gününde bütün su kuþlarý, gemiler gibi deniz
üstünde akarlar, yüzerler.
Bu suretle de “Helak olan apaçýk delilleri helak olur.” Kurtulan kurtulur ve yakýyne
erer. Doðan kuþlarý, padiþaha giderler, kuzgunlar, mezarlýða. Kemikle ekmek gibi pis
þeylerin cüzileri, bu cihanda kuzgunlarýn mezesi gýdasýdýr.
Hikmetin kadrini bilme nerede, bað bahçe nerede? Nefsiyle savaþmak, kahpe adama
layýk deðildir. eþeðin ardýndan öd aðacý yakýlmaz eþeðin ardýna da misk sürülmez.
Kadýnlara savaþ yazýlmamýþtýr. Nefisle savaþmaksa onlarýn iþi olamaz. Çünkü bu,
büyük savaþtýr. Ancak nadir bazý kadýnda da bir Rüstem vardýr. Meryem gibi gizlidir o.
Nitekim erlerin bedeninde, yüreksizliklerinden kadýnlarýn gizlendiði vardýr. Kim,
erliðe hazýrlanmamýþ, er olmamýþsa o diþilik, öbür alemde surete bürünür. O gün
adalet günüdür. Adalet, her þeyi layýk olduðu yere koymaktýr. Ayakkabý ayaðýndýr,
külah baþýn. Bu suretle her isteyen isteðine eriþir her batan batacaðý yere kavuþur.
Hiçbir istek isteyenden esirgenmez. Parlaklýðýn eþi güneþtir, suyun eþi bulut.
Dünya Allahnýn kahýr yurdudur. Kahrý seçtiysen kahýr göre dur. Kahýr kýlýcý, denize,
karaya düþmüþ. Kahrolanlarýn kemiklerine, kýllarýna bak. Damýn çevresinde kuþlarýn
kanatlarýný, ayaklarýný seyret. Bunlar, sessiz, sözsüz sana Allah kahrýný anlatýrlar.
Ölü, gömüldüðü yerde bir yýðýn toprak kaldý. Öldüðü zaman geçtikçe o yýðýn da
düzeldi gitti. Allah adaleti, herkesi eþiyle çift etmiþtir; fili fille, sivrisineði sivrisinekle.
Ahmed’e mecliste dört seçilmiþ dost, enis olur, Ebucehl’e de Utbe’yle Zül-hýmar!
Cebrail’le canlarýn kýblesi Sidre’dir, karnýna kul olanlarýn kýblesi sofra. Arifin kýblesi
vuslat nurudur, filozaflaþan aklýn kýblesi hayal.
Zahidin kýblesi ihsan sahibi Allahdýr, tamahkarýn kýblesi altýnla dolu torba. Mana
gözetenlerin kýblesi sabýrdýr, surete tapanlarýn kýblesi taþtan yapýlan suret.
Batýn aleminde oturanlarýn kýblesi lütuf ve ihsan sahibi Allahdýr, zahire tapanlarýn
kýblesi kadýn yüzü. Böylece eski yeni... Say dur. Usanýrsan yürü, iþine bak. Bizim
rýzkýmýz, altýn kase içindeki þarap, köpeklerin rýzký, yal yedikleri yere dökülen tutamaç
suyu.
Ne huyla huylandýrdýysak ona layýksýn. Seni o rýzk için göndermiþizdir. Onu ekmeðe
aþýk ettik, o huyu verdik ona. Bunu sevgiliye aþýk ettik, sarhoþ yaptýk, bu huyu verdik
buna. Huyundan razýysan, hoþlanýyorsan neden ondan kaçýyorsun öyleyse? Diþilik
hoþuna gittiyse çarþafa gir. Rüstemlikten hoþlanýyorsan al hançeri. Bu sözün sonu
yoktur. O yoksul da yoksulluk derdiyle arýkladý, gücü kuvveti kalmadý.
Bir gece rüyasýnda gördü. Ne rüyasý, rüya nerede? Doðru özlü sofi, uyumadan rüya
görür. Hatif ona dedi ki: Ey bir çok yorgunluklar görmüþ er, kaðýtçýlarda bir kaðýt ara.
Komþun olan kaðýtçýda gizlidir o. Kaðýtlarýný ele al.
Onlarýn arasýnda þu þekilde, þu renkte bir kaðýt var. Onu gizle bir yerde oku. Oðul,
onu kaðýtçýdan çaldýn mý kalabalýktan, iyi kötü adamlardan bir kenara çekil. Yalnýzca
oku. Okurken kimseyi yanýnda bulundurma.
Ýþ yayýlýr, ortaya düþerse bile dertlenme. O defineden senden baþka hiç kimsecik,
bir arpa bile alamaz. Elde etmen uzarsa sakýn ümitsizlenme her an “ Allahdan ümit
kesmeyin” ayetini vird edin.
O muþtucu, bunu söyleyip elini, adamýn göðsüne koydu, hadi dedi, yürü, zahmet
çek!
O genç dalgýnlýk aleminden kendine gelince ferahýndan adeta dünyaya sýðmýyordu.
Allahnýn korumasý ve lütfu olmasaydý sevincinden çatlayacaktý doðrusu. Öyle bir
sevinmiþti ki. Kulaðý, altý yüz perdenin ardýndan Allah sesini duymuþtu. Ýþitme
duygusu, perdeleri aþmýþ, baþýný yüceltmiþ, feleði geçmiþti.
Öyle bir an olur ki insanýn görüþ duygusu ibret ýssý olur, gaip perdesinden bile geçer.
Duygularý, perdeyi aþtý mý artýk birbiri ardýna ve boyuna görür, duyar. Adam, kaðýtçý
dükkanýna geldi. Meþk kaðýtlarýna el attý.
O yazýlý kaðýt çabucak gözüne iliþti, Hatif’in söylediði alametlerin hepside o kaðýtta
vardý. Kaðýdý koltuðuna koyup hayýrlý pazarlar olsun usta, ben gidiyorum artýk dedi.
Tenha bir bucaða çekildi, kaðýdý okudu. Adeta þaþýrdý kaldý.
Bir definenin yerini göstermekte olan böyle bir deðer biçilmez kaðýt, meþk
kaðýtlarýnýn arasýna nasýl girmiþti? Sonra aklýna þu geldi: Her þeyi koruyan, Allahdýr.
Koruyucu Allah nasýl olur da birisinin, abes yere bir þey aþýrmasýna müsaade eder?
Ova, baþtanbaþa altýnla, para ile dolu olsa hiç kimse, Allahnýn izni olmadýkça bir arpa
bile alamaz. Tutulmadan, kekelemeden yüzlerce kitap okuyan Allah taktir etmediyse
aklýnda hiçbir þey kalmaz. Fakat Allah’a kulluk edersen bir kitap bile okumadan
yeninden, yakandan duyulmadýk bilgiler bulursun.
Musa’nýn avucu, koynundan ziyalandý, nurlar saçtý, nuru, gökyüzündeki aydan da
üstündü. Bu heybetli gökyüzünden dilediðin, ey Musa, koynundan baþ gösterdi. Bil ki
yüce gökler, insanýn anladýðý þeylerin aksidir; gökler, o akisten ibarettir. Yüce ulu
Allahnýn eli, iki alemden de önce aklý yaratmadý mý? Bu söz, hem apaçýktýr, hem de
pek gizli. Çünkü sinek, ankaya mahrem olamaz. Oðul, yine hikayeye dön de defineyle
o yoksulun kýssasýný tamamla.
Kaðýtta þu yazýlýydý: Bil ki þehrin dýþýnda bir define var. Ýçinde mezar olan filan
kubbe var ya. Hani arkasý þehre, kapýsý Ferkat yýldýzýna karþý. O türbeyi ardýna al,
yüzünü kýbleye çevir. Sonra yayla bir ok at. Kutlu kiþi yaydan oku attýn mý okun
düþtüðü yeri kaz.
O yiðit kuvvetli bir yay aldý, oku boþluða doðru attý. Derhal kazma kürek getirdi.
Sevine,sevine okunun düþtüðü yeri kazmaya koyuldu. Hem kendi körleþti, hem
kazmasý, küreði. Fakat gizli defineden hiçbir eser görünmedi.
Böylece her gün ok atýyor, düþtüðü yeri kazýyor, fakat bir türlü definenin yerini
bulamýyordu. Bunu adet edindi. Daima orayý burayý kazýp durduðundan þehre bir
dedikodudur yayýldý, iþ halkýn aðzýna düþtü.
Pusuda duran, fýrsat gözleyen adamlar, bu iþi padiþaha haber verdiler. Filan, bir
define bildiren kaðýt bulmuþ diye söylediler. Adam, padiþah tarafýndan duyulduðunu
anlayýnca teslim olmadan, kadere boyun eðmeden baþka çare görmedi. Padiþah
kendisine iþkence yapmadan, kaðýdý padiþahýn önüne koydu.
Dedi ki: Þu kaðýdý buldum ama defineyi bulamadým. Define yerine hadsiz, hesapsýz
zahmetlere girdim. Defineden bir habbe bile meydana çýkmadý. Fakat ben yýlan gibi bir
hayli kývrandým durdum. Bir aydýr aðzýmýn tadý yok. Bunun ziyaný da haram oldu bana,
kârý da. Belki bahtýn þu perdeyi açar ey savaþý kutlu olan kaleler fethetmiþ padiþahým.
Padiþah da altý ay, belki de daha fazla ok attý, her yanda define aradý durdu. Fakat
eziyetten, dertten, sýkýntýdan baþka bir þey elde etmedi. Define adeta ankaya
benziyordu, ismi var cismi yok.
Ýþin eni, boyu uzayýp duruyordu. Padiþah, nihayet o defineden usandý. Her tarafý yer
yer eþtirmiþti. Günün birinde kaðýdý, herifin önüne atýp dedi ki: al þu kaðýdý. Definenin
eseri bile görünmedi. Senin iþin yok, bu iþ sana daha layýk.
Bu iþi olanýn yapacaðý þey deðil. Gülü yakýp dikenin etrafýnda dolanmak akýl karý
deðil. Demirden ot bitmesini bekleyen olabilir ama bu hülyaya tutulan, az olur. Bu iþ
için senin gibi yorulma bilmez bir adam gerek. Sen mademki yorulmuyorsun, var ara.
Bulursan ne ala, onu sana helal ettim. Bulamazsan yorulmazsýn kazar durursun. Akýl,
ümitsizlik yoluna gider mi hiç? Aþk lazým ki o tarafa koþsun.
Hiç bir þeye aldýrmayan aþktýr, akýl deðil. Akýl, faydalanacaðý þeyi arar. Aþk yýlmaz,
canýný sakýnmaz, utanma nedir bilmez. Deðirmen taþýnýn altýna gitmiþ gibi belalara
uðrar, sabreder.
Öyle pek yüzlüdür ki hiç arkasýný dönmez. Bir fayda elde etmek ümidini öldürmüþtür
içinde. Neyi var, neyi yoksa ortaya kor, oynar, yutulur, bir ücret aramaz. Allahnýn
aldýðý gibi yine hepsini Allah’a verir, tertemiz olur. Allah, ona sebepsiz olarak Allah
vergisini Allah’a baðýþlar. Cömertlik, sebepsiz olarak vermektir. Temizlik, her þeyi
Allah’a verip arýnmak, her þeriatýn dýþýndadýr. Çünkü þeriat, ya Allah ihsanýna nail
olmayý, yahut Allah kahrýndan kurtulmayý arar. Varlýktan arýnanlarsa Allahnýn has
kurbanlarýdýr. Onlar, ne Allah’ý sýnarlar, ne de ziyana, kara aldýrýþ ederler.
O dertli definenin kaðýdýný padiþah, o dertlere uðramýþ fakire verince; yoksul adam,
düþmanlarýndan, onlarýn saçmasýndan emin oldu, gidip sevdalandýðý þeye adamakýllý
sarýldý.
Ýnsaný dertlere düþüren aþka yar oldu. Köpek, yarasýný yalaya yalaya iyi eder. Aþk
ýstýrabýna hiçbir yar, hiçbir ortak yoktur. Aþýða alemde bir tek mahrem bile bulunmaz.
Aþýktan daha deli kimse yoktur. Akýl, onun sevdasýna karþý kördür, saðýrdýr. Çünkü bu,
herkesin deliliðine benzemez ki. Hekimlik bilgisinde bunu iyileþtirecek hükümler
yoktur. Bir hekim, bu çeþit deliliðe uðrasa hekimlik kitabýný kaný ile yýkar, yazýlanlarýn
hepsini silerdi.
Bütün akýllarýn hekimliði, aþka göre çizilmiþ suretlerden baþka bir þey deðildir.
bütün güzellerin yüzleri, onun yüzünün perdesidir. Ey aþk mezhebine giren, yüzünü
kendine çevir. Sana meftun olan, senden baþkasý deðildir.
O adamda kendini kýble yapmýþ, dua edip durmuþtu. “Ýnsan ancak çalýþtýðýný elde
eder.” Bundan önce bir cevap duymadan yýllarca dua etmiþti. Ýcabet edilmeden dua
ediyor, Allah kereminden “Lebbeyk” sesini gizli olarak iþitiyordu.
O illetli adam, ulu yaratýcýnýn cömertliðine güvendiðinden tefsiz oynuyordu. Ona ne
bir hatif sesi gelmiþti, ne bir haberci ulaþmýþtý. Ümit kulaðý, “Lebbeyk” sesiyle doluydu
ama. Ümidi, dilsiz, sessiz “gel” demekteydi. O davet, gönlünden usancý silip
süpürüyordu. Dama gelmeyi öðrenen güvercini çaðýrma, kov, o bir yere gidemez,
kanadý baðlýdýr.
Ey hak Ziyasý Hüsameddin, onu kovsan da seninle buluþtuðu için can kanadý
bitmiþtir; kovsan da can kuþu, sebepsiz olarak senin damýnýn etrafýnda döner dolaþýr.
Onun yiyeceði ,içeceði, konacaðý yer, hep senin damýndýr. Yücelerde kanat çýrpar
ama tuzaðýna aþýktýr. Hatta ruh, bir an hýrsýzlamacasýna o fütuhattan dolayý sana
þükretmese, münkir olsa.
Durup dinlenmeden kin güden aþk sahnesi, derhal o inkar eden göðüse ateþ dolu bir
leðen koyuverir. Aya gel, tozdan vazgeç. Aþk padiþahý seni çaðýrmada, çabuk dön der.
Ben, güvercin gibi sarhoþçasýna bu damýn, bu güvercinliðin etrafýnda kanat
çýrpmaktaydý. Aþk Cebrailiyim, Sidre’m sensin. Ýlletliyim, Meryem oðlu Ýsa sensin
bana. O inciler saçan denizi coþtur. Þu hastayý bu gün bir hoþça sor, soruþtur. Çünkü
sen, onunsun, deniz de onundur. Bu an, onun nöbet zamanýdýr ama aldýrma.
Zaten bu, onun meydana getirdiði bir feryattan ibarettir. Yarabbi, sen gizli olaný
koru, onu meydana çýkarma. Ney gibi iki aðzýmýz var. Bir aðýz, onun dudaklarýnda
gizli. Öbür aðýz, size görünmede, feryat etmede, havaya bir hay huydur salmada.
Fakat can gözü açýk olan bilir ki bu baþtan çýkan feryat da o baþtan çýkmadadýr.
Neyin bu feryadý, onun soluklarýndan. Ruhun hay huyu, onun hay huylarýndan. Ney,
onun dudaklarý ile hemdem olmasaydý alemi þekerle doldurabilir miydi?
Kiminle yattýn, hangi tarafýndan kalktýn da böyle deniz gibi coþup köpürmedesin?
Yahut da “Ben rabbime konuk olurum” hadisini okudun, ateþ denizinin ta içine atýldýn.
Fakat “ey ateþ, soðu” narasý, ey kendisine uyulan zat, senin canýný korudu.
Ey hak Ziyasý, din ve gönlün Husam’ý! Hiç güneþ, balçýkla sývanýr mý? Bu toprak
parçalarý, senin güneþini örtmek istediler ama, daðlarýn gönlündeki lâ’l madenleri,
sana delalet etmede. Baðlar, bahçeler, senin gülümsemelerinle dopdolu.
Senin erliðine mahrem olacak Rüstem nerede ki senin yüzlerce harmanýndan bir
buðday tanesini söylemeye kalkayým. Senin sýrrýndan bir ah etmek istersem ancak Ali
gibi bir kuyuya gitmeli, kuyunun içine ah etmeliyim.
Kardeþlerin gönüllerinde kin olduðundan Yusuf’umun kuyu dibinde kalmasý daha iyi.
Sarhoþ oldum, kendini ortaya atacaðým artýk. Kuyu nedir ki? Ben gidip ovanýn ta
ortasýna çadýr kuracaðým. Ateþli þarabý ver avucuma da ondan sonra benim sarhoþça
debdebemi, azametimi seyret.
O yoksul, defineyi elde edemedi ama söyle, beklesin. Çünkü biz, bu anda neþeye
gark olduk. Ey yoksul, artýk sen Allah’a sýðýn. Ben gark oldum, benden yardým isteme.
Artýk o hikayelerde iþim yok benim. Ne kendimden haberim var, ne sakalýmdan! Ýçine
bir kýl bile sýðmayan þaraba gurur, izzeti nefis filan sýðar mý hiç?
Saki, büyük bir saðrak sun da þu zengini sakalýndan, býyýðýndan kurtar. Gururundan
bize býyýk buruyor, fakat bize hasedinden de sakalýný yolup durmada. Onun bütün
riyalarýný, düzenlerini biliyoruz. O mattýr, mattýr, mat.
Pir, beþ yüz yýl sonra, ondan ne doðacak? Kýldan kýla ve apaçýk görür. Halkýn aynada
gördüðünü pir, piþmemiþ kerpiçte görür. Kaba sakallýnýn evinde görmediði, köseye bir
bir görünür.
Denize git, sen balýk oðlusun. Neden çerçöp gibi sakalýna düþtün böyle? Çerçöp
deðilsin sen, bu senden uzaktýr. Sana inciler bile haset eder. Denizde, dalgalar
arasýnda olman daha doðrudur. Deniz birdir. Eþi, ortaðý yoktur. Ýncisi balýðý da
dalgasýndan baþka bir þey deðildir.
Ona eþ, ortak olsun... Buna imkan yoktur. Böyle þey, o denizden, o denizin pak
dalgasýndan uzaktýr. Denizde ikilik ve ýstýrap yoktur. Fakat þaþýya ne söyleyeyim? Hiç
hiç! Ey þemen, þaþýlara arkadaþýz madem, müþrikçe konuþmak gerek. O birlik, vasýf ve
hal bakýmýndandýr. Fakat söz meydanýna ancak ikilik gelebilir. Ya þaþý gibi bu ikiliði iç,
yahut aðzýný yum, güzelce sus! Yahut da nöbetle gah sus, gah söyle. Hasýlý þaþýca
davul döv vesselam. Bir mahrem gördün mü can sýrrýný söyle. Gül gördün mü bülbüller
gibi nara at.
Hileyle, geçici þeylerle dolu bir tulum görürsen dudaðýný kapat, kendini küp haline
sok. O, suyun düþmanýdýr, onun önünde oynama. Yoksa bilgisizlik taþýný atar, küpü
kýrar. Cabilin eziyetlerine sabretmek, ehil olanlara ciladýr. Nerede bir gönül varsa
sabýrla cilalanýr. Nemrut’un ateþi, Ýbrahim’e bir ayna temizliði verdi, aynayý cilalar gibi
onu da arýttý, cilaladý. Nuh kavminin cefasý ile Nuh’unu sabrý, Nuh’a ruh cilasý oldu.
Ynt: Mesneviden Hikayeler VI By: armi Date: 29 Ocak 2010, 13:20:36
HASAN-I HARKANÝYE AÝT HÝKAYE
Bir derviþ, Ebül-Huseyn-i Harkan’ýn þöhretini duyup Talkan þehrinden yola çýkmýþtý.
Daðlar aþtý, uzun ovalar geçti, þeyhi görmek için özü doðru olarak, Allah’a yalvarýp
yakararak bunca yol aldý.
Yolda gördüðü cefalar, çektiði eziyetler, anlatýlmaya deðer ama ben kýsa kesiyorum.
O genç, yolu bitirip maksadýna ulaþtý. O padiþahýn evini sordu. Öðrenip kapýsýna geldi,
yüzlerce saygýyla kapý halkasýný vurdu. Þeyhin karýsý, kapýdan baþýný çýkardý.
Ey kerem sahibi, ne istiyorsun? Dedi. Derviþ, ziyaret için geldim deyince. Kadýn
kahkahayla gülüp dedi ki: Sakalýna bak yahu. Hele þu yolculuða, þu uðradýðýn derde
bak. Yerinde, yurdunda iþin yok muydu da beyhude yere yollara düþtün? Bir ahmaðý
görmek hevesine mi düþtün, yoksa yurdundan mý usandýn? Yahut da þeytan sana bir
boyunduruk urdu, vesveseler verdi, sana bu yolculuk kapýsýný açtý.
Birçok kötü sözler söyledi, küfürlerde bulundu, dýrýldandý durdu. Onlarýn hepsini
söyleyemem ben. Kadýnýn sayýsýz gülümsemesinden, hikayeler söylemesinden derviþ,
pek dertlendi, dertlere uðradý.
Derviþin gözlerinden yaþlar aktý, dedi ki: Bütün bunlarla beraber o adý tatlý padiþah
nerede? Söyle bana.
Kadýn dedi ki: O bomboþ riyakar bir hilebazdýr. Ahmaklara tuzaktýr. Yol azýtanlara
kementlik eder. Senin gibi sakalýný deðirmende aðartan yüz binlerce kiþi azgýnlýktan
ona düþmüþtür. Onu görmez, esenlikle yerine yurduna dönersen senin için daha
hayýrlýdýr. Onu görüp de azmazsýn hiç olmazsa. Onun iþi gücü laftýr, kase yalayýcý,
hazýr sofraya oturucu bir heriftir. Fakat davulunun sesi, etrafa yayýlmýþ nasýlsa.
Bu kavim Ýsrail oðullarýna benzer, öküze taparlar. Böyle bir öküze el vurup adarlar
iþte. Bu hazýr sofraya oturan adama kapýlan, geceleyin bir leþtir, gündüzün iþsiz
güçsüz bir adam. Bunlar yüzlerce bilgiyi, yüceliði býrakmýþlardýr da bir hileye, bir
riyaya kapýlmýþlardýr. Ýþte hal bu.
Nerede Musa’nýn soyu? Gelse de þu öküze tapanlarýn kanlarýný dökse. Yazýk! Þeriatý,
Allahdan ürküp sakýnmayý ardýna atmýþ. Nerede Ömer? Gelse de þiddetle doðruluðu
emretse. Bunlar her kötü þeyi mübah biliyorlar. Bu ibahilik bunlardan yayýldý, fesatçý
kalleþe de ruhsat oldu adeta. Nerede Peygamberle sahabesinin yolu. Nerede namaz,
nerede tesbih, nerede onlarýn edepleri.
Genç, yeter diye baðýrdý, apaydýn günde bekçinin ne lüzumu var? Erlerin nuru
doðuyu da tuttu batýyý da. Gökler bile hayrette kalýp secde ettiler.
Tantý güneþi Hamel burcundan doðdu da bu güneþ utancýndan perde arkasýna girdi.
Senin gibi bir þeytanýn saçmalarý, nereden beni bu kapýnýn tokmaðýndan döndürecek?
Ben bulut gibi yele kapýlýp gelmedim ki beni bu kapýdan bir tozla çevirebilesin. Öküz
bile o kerem kýblesi olunca nur kesilir, fakat o nur olmadý mý kýble, küfürdür, puttur.
Heva ve hevesten gelen, ibahilik sapýklýktýr, azgýnlýktýr, fakat Allahdan gelen, ibahilik
yüceliktir.
O hesaba sýðmaz nurun doðup parladýðý yerde küfür iman kesildi,þeytan Müslüman
oldu. O, yücelik mazharýdýr, Allah sevgilisidir. Bütün ileri meleklerden öndülü
kapmýþtýr. Melekten Adem’e seçde etmeleri ondan ileri olmalarýndandýr. Deri daima
içe secde eder.
A kocakarý, sen Allah mumunu üflüyorsun ama hem sen yanýyorsun, hem baþýn, ey
aðzý kokmuþ. Bir köpeðin aðzýndan deniz pislenir mi? Güneþ üflemekle söner mi?
Eðer görünüþe göre hüküm veriyorsan bu aydýnlýktan daha aydýn, daha görünür ne
var? Söyle. Zahirden olanlarýn hepsi, bu zuhurun karþýsýnda noksanýn, kusurun en
ilerisidir. Kim Allah mumunu üflerse o mum sönmez, üfleyenin aðzý yanar. Senin gibi
bir çok yarasalar rüya görürler ama bu alem, güneþten yetim kalýr mý?
Ruh denizlerinde öyle kuvvetli dalgalar olur ki Nuh tufanýndan yüzlerce defa
üstündür. Fakat Kenan’ýn gözünde kýl bitmiþtir de o yüzden Nuh’u da býrakmýþtýr,
gemiyi de. Daða týrmanmaya kalkýþmýþtýr. Fakat derhal yarým bir dalga, daðý da
aþaðýlýklarýn dibine atmýþtýr, Kenan’ý da. Ay, nurunu saçar köpek havlar durur. Hiç
köpek ayý kendisine ortak edebilir mi? Ay ýþýðý ile geceleyin yol alanlar, köpek
havlamasý ile yollarýndan kalýrlar mý? Cüzü, külle doðru ok gibi gider. Kokuþuk
kocakarýnýn ardýna düþer mi hiç?
Þeriatýn caný da ariftir, takvanýn caný da. Marifet, geçmiþ zamanlardaki zahitliðin
mahsulüdür. Zahitlik, ekmeye çalýþmaktýr. Marifet de o ekilenin bitmesidir.
Þu halde çalýþmak ve inanmak, bedene benzer. Bu ekmenin caný da biten mahsuldür
ve onu devþirmektir. Doðruluðu emretmek de odur, doðruluk da o. Bu günümüzün de
padiþahýdýr, yarýnýmýzýn da. Deri, daima latif içe kuldur.
Þeyh “Ben Allah’ým” dedi ama ileri gitti, bütün körlerin boðazýný sýktý. Kulun varlýðý
Allah varlýðýnda yok olunca ne kalýr? Bir düþün a çýfýt.
Gözün varsa aç da bak. Lâ dedikten sonra artýk ne kalýr? O göðe aya tüküren
dudaðýn, boðazýn, aðzýn kesilseydi keþke. Þüphe yok ki o tükürük, göðe çýkmaz,
döner, senin suratýna gelir.
“Ebuleheb’in ruhuna kýyamete kadar “Elleri kurusun” bedduasý geldiði gibi o
tükürük de kýyamete kadar Allahdan, senin sýratýndan gelir. Davulu var, bayraðý var,
ülkesi var. Böyle bir padiþaha hazýr sofraya oturur diyen köpektir. Gökler onu ayýna
kuldur. Doðu da ondan ekmek dilemektir, batý da.
Fermanýnda “Sen olmasaydýn gökleri yaratmazdým” hadisi yazýlý olan zat, bir zattýr
ki herkes, onun nimetlerine, onun rýzk taksimine muhtaçtýr. O olmasaydý gökyüzü
olmazdý, dönmezdi, nurlanmazdý, meleklere yurt kesilmezdi. O olmasaydý denizler
olmaz, denizlerdeki heybet vücut bulmaz, balýklar ve padiþahlara layýk inciler
meydana gelmezdi.
O olmasaydý yeryüzü olmaz, yeryüzünün içinde defineler, dýþýnda yaseminler
yaratýlmazdý. Rýzklarda onun rýzkýný yemektedir. Meyveler de onun yaðmuruna karþý
dudaklarý kupkuru bir haldedir.
Kendine gel de, bu iþteki düðüm, tersine düðümlenmiþtir. Sana sadaka verene sen
sadaka ver. Ey yoksul zengine zekat ver. Bütün altýnlar bütün ipekli kumaþlar,
yokluktadýr yoksuldadýr. Senin gibi bir kötü, o makbul ruha eþ olmuþ, Nuh’un
nikahýndaki katil gibi adeta. Bu yurda mensup olmasaydýn þimdi seni paramparça
ederdim. O Nuh’u senden halâs ederdim, ben de kýsasa uðrar, þeyhin yolunda ölmek
þerefiyle yücelirdim.
Fakat zamanýn padiþahlar padiþahýnýn evinde bu çeþit küstahlýkta bulunamam. Yürü,
dua et ki bu yurdun köpeðisin. Yoksa þimdi yapacaðýmý yapardým sana.
Ondan sonra derviþ herkese sormakta, þeyhi her tarafta araþtýrmaktaydý. Birisi dedi
ki: O kutup, odun getirmek üzere ormana gitti. O Zülfikar düþünceli ve ateþli derviþ
þeyhin havasýna uyup ormanýn yolunu tuttu. Þeytan, aklýna ayý tozla örten bir gizli
vesvese vermekteydi. Bu din þeyhi neden böyle bir kadýný evinde tutuyor, onunla
düþüp kalkýyor?
Zýt, nasýl olur da zýddýyla beraber bulunur? Halkýn imamý olan bir zat nerede,
maymun nerede? Diyordu. Sonra yine ateþ gibi dönüyor, Lâ havle okuyor, ona itirazým
küfürdür, kindir diyordu. Ben kim oluyorum ki Allahnýn iþlerine karýþýyorum?
Nefsimden neden böyle þüpheler, kýnamalar geliyor?
Derken nefsi yine saldýrýyor, bu yüzden gönlünden kuyumcular potasýndan çýkar gibi
duman tütüyordu. Þeytanla, diyordu, Cebrail’in ne münasebeti var ki onunla
konuþsun, düþüp kalksýn, beraber yatsýn uyusun. Azer, nasýl olur da Hilal’le
geçinebilir? Yol kesen nasýl olur da kýlavuzla beraber bulunur?
O bu düþüncedeyken ünlü þeyh, bir aslana binmiþ, çýkageldi. Kükremiþ aslan odunu
çekmekteydi. O kutlu zat da odunlarýnýn üstüne binmiþti. Kamçýsý bir yýlandý. Yücelikle
yýlaný bir kamçý gibi eline almýþtý. Ýyice bil ki, her þeyh, sarhoþ aslanýn üstüne biner. O
görünür, bu görünmez ama can gözünden gizli deðildir. onlarýn altýnda yüz binlerce
aslan vardýr, odun çeker durur. Gayp gözü, onu görür.
Fakat adam olmayan da görsün diye Allah, onlarý bir bir baþ gözüne de gösterir. O
padiþah, derviþi uzaktan görüp güldü. Sakýn dedi, aldanma, þeytaný dinleme.
O ulu þeyh, gönlünün nuru ile derviþin içinden geçeni bildi. O nur, ne güzel bir
delildir. O hünerli zat, derviþin yola düþmesinden o ana kadar aklýndan geçenleri bir
bir söyledi. Ondan sonra o güzel güzel çileyip þakýyan zat, kadýný kýnamsý hususunda
da aðzýný açýp, dedi ki: O tahammül nefis havasýnda deðildir. bu zan senin nefsinin
havasýdýr, orada durma. Ben sabredip bu kadýnýn yükünü çekmeseydim aslan, benim
yükümü çeker miydi hiç? Ben Allah yükünün altýnda kendinden geçmiþ sarhoþ ve
köpürmüþ bir deveyim. Onun buyruðunda yarý ham bile deðilim ki halkýn kýnamasý,
yermesini düþüneyim.
Bizim geri kalanýmýzda onun buyruðudur, ileri gidenimizde. Canýmýz yüz üstü
koþarak onu aramadadýr. Bizim tekliðimiz, çiftliðimiz, hava ve hevesten deðildir.
canýmýz, mühre gibi Allah elindedir.
O ahmaðýn nazýný da çekeriz, onun gibi yüzlercesinin nazýný da. Bu, renk aþkýndan,
koku sevdasýndan deðildir. bu kaza ve kader, bizim dersimizin talebeleridir. Artýk
savaþýmýzýn debdebesi nereye varýr, bir düþün. Nereye mi varýr? Yere bir yol olmayan
bir yere. Iþýðý, gözleri alan Allah ayýna ancak. O nur, bütün vehimlerden ve
tasavvurlardan uzak olan nurun nurunun nurunun nurudur!
Dedikoduyu senin için aþaðýlattým. Ýbret al da kötü huylu arkadaþla arkadaþ ol,
uzlaþ. “Sabýr, sýkýntýnýn anahtarýdýr” sýrrýna ermek için gülerek hoþlanarak onun
derdini çek. Bu aþaðýlýk kiþilerin aþaðýlýðýný çekersen sünnetlerin nuruna ulaþýrsýn.
Peygamberler aþaðýlýk adamlarýn zahmetlerini çok çektiler. Bu çeþit yýlanlardan nice
ýstýraplara uðradýlar. Yargýlayan Allahnýn muradý, hükmü, ta ezelden tecelli ve zuhur
etmekti. Zýddý olmadýkça bir þey görünemez. O misli olmayan padiþahýn zýddý yoktur.
“Ben yeryüzünde bir halife yaratacaðým” ayetindeki hikmet
Bunun için padiþahlýðýna ayna olmak üzere bir gönül sahibini halife edindi. Ona
hadsiz, hesapsýz arýlýðýný ihsan etti, ondan sonra karanlýklardan da ona bir zýt verdi.
Ak ve kara iki bayrak dikti. Birisi Adem’di bunlarýn öbürü yol kesen Ýblis. O iki büyük
ordu arasýnda savaþlar oldu, geldi geçti.
Ýkinci devre Habil geldi, onun pak nurunun zýddý Kaabil oldu. Adalet ve zulümden
ibaret olan bu iki bayrak, böylece devir devir, Nemrud’a kadar geldi dayandý.
O Ýbrahim’in zýddý ve düþmaný oldu. O iki ordu birbirine kin güttü, savaþtý durdu.
Savaþýn uzamasýndan hoþlanmayýnca ikisinin arasýný ateþ ayýrdý. O iki taifenin
müþkülü halledilsin diye ateþi, azabý hakem yaptý. Devir, devir zaman, zaman bu iki
fýrka, Firavunla esirgeyici Musa’nýn zamanýna kadar yýllarca savaþtý. Savaþ bitmedi
tükenmedi. Bu iþ, haddi aþýp usanç verince de Allah, denizi hakem yaptý; bakalým
hangisi öndülü alacak dedi.
Mustafa’nýn devrine, onun zuhuruna kadar bu böyle gitti. O zuhur edince Ebucehil’le
o cefa askerinin baþbuðuyla savaþtý. Allah, Semud kavmi için, bir haykýrýþ hizmetkar
tuttu, onlarýn canlarýný alýverdi. Ad kavmi için tez kalkan ve hýzlý giden bir hizmetkarý
tuttu, yeli kullandý.
Karun’un halini de bildi, onu defetmek için de yeryüzünü kullandý. Yer, halim
olmakla beraber ona kinlendi, onu yuttu. Yerin halimliði adeta kahroldu da Karun’u da
dibine kadar sömürdü, hazinesini de. Bu bedenin direði lokmadýr. Açlýk kýlýcýna karþý
ekmek, bir zýrhtýr. Öyle olduðu halde Allah, senin ekmeðine bir kahýr mayasý kodu mu
o ekmek boðaz illeti gibi kursaðýnda durur, boðazýný sýkar, seni öldürür. Seni soðuktan
koruyan þu elbiseye Allah, zemheri mizacýný verir. Bu güzelim cüppe buz gibi soðuk
olur, kar gibi ziyan verir.
Kürkten de kaçarsýn, ipekli elbisenden de. Ondan kaçar zemheriye sýðýnýrsýn. Sen iki
dað tepesi deðilsin,bir dað tepesisin, yalýn kat bir adamsýn sen. Zelle azabýndan
gafilsin.
Þehre, köye Allah emri geldi: Eve duvara, onlara gölge verme, yaðmura, güneþe
mani olma dendi. Bu suretle o ümmet peygamberlerinin yanýna koþtular. Ey ulu kiþi
dediler, çoðumuz öldük. Artýk arkasýný tefsirden oku. O eli sopalý er, sopayý yýlan yaptý.
Aklýn varsa bu nükte sana yeter. Gözün var ama anlayýþýn yok. Adeta donmuþ bir
kaynak, bir et parçasý.
Bunun içindir ki düþünceleri meydana getiren, bezeyen Allah, ey kul, anlayýþlý bir
surette bak demektedir. Soðuk demiri döv demiyor, bunu istemiyor, fakat ey demir,
hiç olmazsa Davut’un yanýnda dön dolaþ.
Bedenin ölmüþ, Ýsrafil’in yanýna koþ. Gönlün donmuþ, yürüyüp giden güneþe git.
Hayallerden öyle libaslara büründün ki neredeyse kötü zanlý sofestailere karýþacaksýn.
Sofestai’de zaten akýl yoktu. Bu yüzden duygudan da oldu, varlýktan da mahrum
kaldý. Kendine gel, þimdi söz çiðnemek devri. Söylersen halka rezil rüsva olursun.
Ým’an ne demektir? Kaynaktan su akýtmak. Bedenden can gitti mi o cana “giden
revan” derler. Caný beden baðýndan çözüp kurtararak çayýrlýða, çimenliðe salýveren
hakim. Hayatla ruhu ayýrt etmek için ona bu iki lakabý taktý. Bunu fark edenin canýna
aferin. Bu suretle de Allah fermanýna uyan, dilerse gülü diken, dikeni gül yapan
kiþideki ruhu anlattý.
Ýnananlar, o zararlý yelin elinden kaçmýþlar, hepsi bir daire içine sýðýnmýþlardý. Yel,
adeta tufandý, onun lütfu da gemi. Onun bu çeþit nice gemileri var, nice tufanlarý.
Allah, bir padiþahý gemi yapar. Hýrsý ile kendisini saflara vurur. Maksadý halkýn emin
olmasý deðildir, ülke zapt etmektir. Deðirmen beygiri koþar, döner durur. Maksadý da
dayak yemeden kurtulmaktadýr. Su çekmekten yahut susamdan þýrlagan yaðý
çýkarmaktan haberi bile yoktur.
Öküz, arabayý çekmek eþyayý götürmek için deðil, dayak korkusundan yürür, yeler.
Fakat Allah, ona öyle bir acý korkusu vermiþtir de o yüzden iþler de görülür gider. Her
kazanç sahibi de bunun gibi alemi ýslah için deðil, kendisi için çalýþýr. Her biri derdine
bir melhem arar. Derken bir alem de bu yüzden düzene girer. Allah korkuyu bu aleme
direk yapmýþtýr. Herkes can korkusu ile bir iþe sarýlmýþtýr.
Allah’a hamd olsun ki böyle bir korkuyu mimar etmiþ, onunla yer yüzünü düzene
koymuþtur. Bunlarýn hepside iyiden, kötüden korkarlar. Fakat hiçbir kimse yoktur ki
kendi kendisinden korksun. Þu halde hakikatte herkese hakim olan birsidir ve o,
duygularla duyulmaz ama çok yakýndýr insana. O, bir gizli yerde duyulur ama bu evin
duygularý ile duyulmaz. Allahnýn anlaþýlacaðý, duyulacaðý duygu deðildir, o duygu,
baþka bir duygudur.
Hayvan duygusu, o suretleri görseydi öküzle eþek de vaktin Beyazýd’ý olurdu.
Bedeni, ruha mazhar eden, gemiyi Nuh’a burak yapan, dilerse ey nur arayan, gemiyi
deðiþtirir, tufan haline getirir.
Ey yoksul, her an sana bir tufandýr, bir gemidir. Seni gama neþeye ulaþtýrýr durur.
Gemiyle denizi görmüyorsan bütün cüzilerindeki þu titreyiþi, þu kaynaþmayý gör.
Gözler, korkunun aslýný görmediðinden çeþit çeþit hayallerden korkar insan.
Sarhoþ bir herif, körün birine bir yumruk indirir. Kör sanýr ki kendisini deve tepti.
Çünkü o sýrada deve sesini duymuþtur. Körün aynasý kulaktýr, göz deðil. Derken yine
hayýr, bu bir taþ olacak. Belki þu çýnlayýp duran kubbeden geldi der. Bu da deðil, o da
deðil, öbürü de deðil. Bunlarý o korkuyu yaratan gösterir. Korku ve titreyiþ, mutlaka
baþkasýndandýr. Hiçbir kimse kendisinden korkar mý? O filozofcuk, korkuya vehim der.
O, bu dersi eðri anlamýþtýr.
Hakikati olmayan vehim olur mu hiç? Hiç gönül doðru olmayan bir yere akar mý?
Yalancý, doðru olmasa bir yalan kývýrabilir mi? Ýki alemde de bir yalan doðrudan
meydana gelir. Doðrunun revacýna, parlaklýðýna bakar da yalancý o ümitle yalan
söyler.
Ey yalancý, bu yalanýn da doðru yüzünden geçmede. Nimete þükret de doðruyu inkar
etme. Filozofluk taslayandan mý söyleyeyim, onun sevdasýndan mý bahsedeyim?
Yoksa Allahnýn gemilerini denizlerini mi anlatayým?
Hadi onun gemilerinden bahsedeyim. Çünkü o bahis, gönle öðüt verir. Külden
bahsedeyim. Çünkü cüz, küllün içindedir. Her vesileyi Nuh ve kaptan bil, bu halkýn
sohbetini de tufan say. Aslandan ve erkek ejderhadan az kaç da aþinalarýndan,
akrabalarýndan daha fazla sakýn. Onlar seninle buluþup ömrünü ziyan ederler. Onlarý
anma, gayb aleminden elde ettiðin mahsulü bitirir.
Susuz eþek gibi her birinin hayali, beden kabýndan düþünce þerbetini emer,
sömürür. O kovucularýn hayali, abýhayattan elde ettiðin çið tanesini emiverir. Daldan
suyun çekilmesine alamet, o dalýn kupkuru kalmasý, oynamamasýdýr.
Her uzuv taze dala benzer. Ne yana çekersen eðilir. Dilersen ondan sepet, hatta
çember bile yaparsýn. Fakat suyu çekildi mi, kökünden su almaz oldu, kurudu mu
dilediðin gibi bükülmez.
Kuran’dan “Namaza kalksalar da üþenerek kalkarlar” ayetini okusana. Dal kökünden
meme emmiyor ki. Bu alamet, taþ gibidir. Kýsa keseyim de yoksulu, definesini onun
hallerini söyleyeyim. Her fidaný yakan ateþi gördün ya. Hayali yakan can ateþini de
seyret. Candan böyle bir ateþ yalýmlandý mý ne hayale aman vardýr ne hakikate.
O, her aslanýn, her tilkinin düþmanýdýr. “her þey helak olur, ancak onun hakikati
bakidir.” Onun hakikatine var, varlýðýndan vazgeç. “Bismi” deki elif gibi kelimede
kaybol. O elif, Bismi’de gizlenmiþtir. O, hem Bismi’de vardýr, hem yoktur. Böyle
ulanmak için hazfedildi mi kelimede yok olur. O, ulanma içindir, be harfiyle sin harfi,
onunla birbirine ulanmýþtýr. Fakat be harfiyle sin harfinin ulanmasý, elifin bulanmasýna
razý olmaz.
Bu ulanmada, bu buluþmada bir harf bile sýðmazsa artýk sözü kýsa kesmem lazým
benim. Bir harf bile sin’le be’yi ayýrýyor. Burada susmak, ne lüzumlu bir þey. Elif,
varlýðýndan yok olmuþtur ama o harfi olmaksýzýn da be’yle sin, elifi söyler durur.
“Sen atmadýn attýðýn vakit o attý” ayeti Peygamberin varlýðý olmadan inmiþtir.
Peygamber de kendi varlýðýndan geçmiþ, susmuþ, Allah diliyle söylemeye koyulmuþtur
da ondan sonra “Allah dedi” demiþtir. Ýlaç, ilaç olarak kaldýkça tesirsizdir. Fakat içildi,
yendi de varlýðýndan geçti mi tesir eder.
Ormanlar kalem olsa, denizler mürekkep olsa yine Mesnevinin biteceðini umma.
Toprak oldukça ve kerpiç dökücü, topraðý karýp dört sopadan meydana gelen kalýba
döktükçe bu kitabýn þiiri de uzar gider.
Hatta toprak kalmasa, yapýlan kerpiç kurusa yine onun denizi coþar, köpürür...
Köpüklerden toprak düzer. Orman kalmasa, aðaçlar tükense ormanlýk, bu sefer
denizin içinden biter, baþ gösterir. Onun için sýkýntýlarý gideren o zat, “Bizim
denizimizden zuhur eden sözleri rivayet edin. Bu hususta size bir teklif yoktur” dedi.
Denizden dön, yüzünü karaya ko. Oyundan oyuncaktan bahset, çocuða bu daha iyi.
Çocukluðunda oyunla oynarsa da yavaþ yavaþ akýl denizine aþina olur, o denize dalar
yüzer. Çocuk, oyunla akýllanýr, oynaya oynaya aklý baþýna gelir onun. Oyun, görünüþte
akla uymaz ama iþ böyledir iþte. Deli çocuk, oyun oynar mý? Cüzü lazým ki külle
dönsün.
Ýþte o yoksulun hayali, riyasýz olarak gel, gel demekle beni aciz býraktý. Onun sesini
sen duymazsýn ama ben duyarým. Çünkü gizlilik aleminde onun sýrdaþýyým ben.
Onu define arýyor sanma. Define kendisi. Dost, manada dosttan baþka bir þey
olabilir mi? Her lahza o, kendisine secde etmede. Yüzünü görmek için önüne bir ayna
koymuþ secde ediyor. Aynada hakikati bir habbecik görseydi ondan bir hayalden
baþka bir þey kalmazdý.
Hayalleri de yok olurdu, kendisi de. Bilgisi, bilgisizlikte mahvolmak olurdu. Bizim
bilgisizliðimizden baþka bir bilgi, þüphe yok ki benim diye baþ gösterirdi.
Adem’e secde edin diye ses gelip durmada. Adem’seniz bir an olsun kendinizi görün.
Bu ses meleklerin gözünden þaþýlýðý giderdi de yeryüzü, onlarca lacivert gökyüzünün
ayný oldu.
Allahdan baþka tapacak yoktur dedi, tapacak yalnýz Allahdýr demekle ondan baþka
varlýk yoktur demiþ oldu ve birlik açýldý. O dostun, o doðru yolu bulmuþ sevgilinin
kulaðýmýzý çekme zamaný geldi.
Kulaðýmýzý tutup çeþmeye götürerek aðzýný burada, bu suyla yýka, halktan gizlediðin
þeyleri söyleme demesinin tan vakti. Fakat söylesen de o meydana çýkmaz ki. Yalnýz
sen açmayý kastetmekle suçlu olursun, o kadar.
Fakat ben, onlarýn etrafýnda dönüp duruyorum iþte. Bunu söyleyen de benim
dinleyen de. Yoksulun ve definenin suretini söyle. Bunlar, eziyet çekenlerdir, o eziyeti
anlat bakalým.
Rahmet çeþmesi, onlara haram oldu. Öldürücü zehri kadeh kadeh içiyorlar.
Eteklerine toprak doldurmuþlar, þu kaynaklarý doldurmaya geliyorlar. Denizden
yardým gören bu kaynak, þu iyi kötü bir avuç topraðýn çalýþýp çabalamasý ile dolar mý
hiç?
Fakat sizi býraktým, size karþý kurudum, ebediyen de akmayacaðým der. Halk, iþtah
bakýmýndan ters tabiatlýdýr. Öyleleri vardýr ki suyu býrakýr, içmez de toprak yer. Halk
peygamberlerin tabiatlarýna zýttýr, tutar ejderhaya dayanýr. Göze mühür vurmasýný,
gözü kapatmasýný bildin, fakat neden göz yumdun, bunu da bildin mi?
Gözü yumdun da onun yerine þu gözlerini neye açtýn? Bir bir, bil ki kapadýðýn gözün
yerine gelen kötü gözlerdir onlar. Fakat inayet güneþi parlayýp doðmuþ, ümidini
kesenlere lütfetmiþtir. Rahmetiyle görülmemiþ bir tavla oyununa giriþir. Küfrün ta
kendisini tövbe haline kor.
O cömert Allah halkýn bu bahtsýzlýðýný görüp iki yüz tane sevgi çemberi akýtmýþtýr. O,
koncaya dikenden sermaye verir, dikenden gonca bitirir. Yýlan boynuzu ile yýlaný
süsler, bezer. Gece karanlýðýndan gündüzü çýkarýr. Yoksulun elinden zenginlik izhar
eder. Halil’e kumu un yapar, Davut’a daðý enis kýlar.
O karanlýk bulutlarýn altýndaki dað, olanca vahþetiyle beraber aðýz açar, zir ve bem
perdelerinden çenk çalar. Ey halktan nefret eden Davut, kalk. Onlarý terk ettin, yerine
bizi dinle, beraber çalalým der.
O derviþ dedi ki: Ey sýrlarý bilen, bu define için ömrümü ziyan ettim. Hýrs þeytaný,
acele ettirdi, bana. Ne yavaþlýðým kaldý, ne tedbirim, ne ihtiyatým. Tencereden bir
lokma bile yemedim. Yalnýz avucum siyahlandý, aðzým yandý. Bunu iyice bilmiyorum,
bari bu düðümü baðlayana müracaat ederek çözeyim demedim.
Allahnýn sözünü Allahnýn sözü ile tefsire kalkýþ. Kendine gel de zannýna uyup
hezeyan etme a pek yüzlü! Düðümü kim baðladýysa o çözer. Bu nükteleri, bu sýrlarý,
yine söyleyen açar. Sana o çeþit söz, kolay anlaþýlýr gibi gelir ama Allah remizleri
kolay anlaþýlýr mý hiç?
Adam yarabbi dedi, bu iþten tövbe ettim. Kapýyý sen kapadýn, yine sen aç! Duada da
bir hünerim yokmuþ, yine baþýmý hýrkaya çekiyor, sana yalvarýyorum. Hüner nerede,
ben neredeyim, doðru bir gönül nerede? Bunlarýn hepside senin aksin, hepsi de
sensin. Her gece rüyada bir tedbire giriþmede, bir fikre düþmedeyim. Suda gark olan
gemiye döndüm. Ne ben kalýyorum, ne hünerim kalýyor. Beden de bir leþ gibi bihaber
olarak bir tarafa düþüyor.
O yüce padiþah, seher çaðýna kadar her gece “evet, Rabbiniz deðil miyim?” diye
sormada. “Evet” diye cevap vermede. Nerede “Evet, Rabbimizsiniz” diyen? Hepsini de
uyku seli aldý götürdü. Yahut da bir timsah, hepsini paraladý, yedi.
Sabah çaðý, karanlýklar kýnýndan parlak kýlýcýný çekip de, doðu güneþi, geceyi
dürünce bu timsah da yediklerini kusar. Yunus gibi o timsahýn midesinden kurtulur,
koku ve renk alemine yayýlýrýz. Halk, Yunus gibi Allah’ý tesbih etti, o karanlýklar
aleminde o yüzden rahat kaldý. Her biri seher vakti, gece balýðýnýn karnýndan çýkýnca
der ki: Yarabbi, ey kerem sahibi, o korkunç geceye rahmet definesini gömmüþ, ona
bunca tat vermiþsin.
O üstü pul pul, yol yol olan ve bir timsaha benzeyen gece, gözlerimizi, kulaklarýmýzý
kuvvetlendiriyor, bedenimiz rahatlaþýyor. Bundan böyle senin gibi birisi, bizimle
beraber olduktan sonra bize korkunç görünen þeylerden kaçmayýz.
Musa, onu ateþ gördü ama nurdu. Biz geceyi bir zenci gibi gördük, halbuki o huridir.
Bundan böyle denizi, çerçöpün örtmemesi için senden bir göz isteyelim. Büyüklerin
gözleri açýldý da ellerini çýrpmaya, oynamaya baþladýlar. Ama bu elle, bu ayakla deðil.
Halkýn gözünü, ancak sebepler baðlar. Sebepten korkup titreyen, eshaptan deðildir.
fakat bizim eshabýmýz; hakikat ehlidir. Allah, onlara kapý açmýþ, onlarý odanýn baþ
köþesine geçirmiþtir. Allah eline nispetle müstahak olan da Allah azatlýsýdýr, baðdan
kurtulmuþtur, müstahak olmayan da. Yokluk alemindeyken hak mý kazanmýþtýk da bu
cana ulaþtýk, bu bilgiyi elde ettik? Ey aðyarý yar eden, ey dikene gül libasý ihsan
eyleyen! Topraðýmýzý ikinci defa olarak yine süz de hiçbir þey olmayaný yine bir þey
haline getir! Bu duayý da önce sen emrettin, yoksa bir toprak parçasýnda sana dua
etmeye kudret mi olurdu?
Ey hikmetine hayran olduðumun Allahsý, mademki dua etmemizi emrettin, bu
emrettiðin duayý sen kabul et. Geceleyin anlayýþ ve duygular gemisi kýrýlýr. Ne bir ümit
kalýr, ne korku, ne yeis. Allahm beni rahmet denizine daldýrýr, bakalým, ne hünerle
doldurup geri gönderecek?
Birisini ululuk nuru ile doldurur, öbürünü vehimlerle, hayallerle. Kendimde bir rey,
bir tedbir olsaydý her yaptýðým, her giriþtiðim iþ, kendi hükmünce olurdu. Geceleyin
aklým, benim buyruðum olmadan gitmezdi. Kuþlarým, tuzaðýmda dururdu. Can
duraklarýný bilir, uykumda da, uyanýkken de, sýnandýðým zaman da onlarý anlardým. Bu
iþleri baðlayýp çözmek elimde deðil, deðil de yine de bu ululanmam, bu kendimi
beðenmem nedir? Gördüðümü görmemiþ sandým da yine dua zembilini kaldýrdým.
Ey kerem sahibi, elif gibi hiçbir þeyim yok... Mimin gözünden daha dar bir gönlüm
var ancak. Bu elif, bu mim, varlýðýmýzýn anasýdýr. Anamýz olan mimin eli dardýr, elifse
ondan daha yoksul! Elifin bir þeyi yok demek gaflettir, mim gibi gönlü daralmýþ bir
hale gelmek akýl alametidir. Kendimden geçtiðim zaman hiçim. Fakat aklým baþýma
geldi mi ýstýraplara düþer, kývranýr dururum.
Artýk böyle bir hiçe bir þey yükleme. Böyle kývrandýran þeye devlet adýný takma.
Zaten beni iyileþtirecek bir þeyim yok. Bu yüzlerce derde de vehimden uðradým. Hiçbir
þeyim yok, o haldeyim iþte. Bana lütfet. Zahmetler çektim, rahatlaþtýr beni, rahatýmý
arttýr benim. Göz yaþlarýma gark oldum, üryan bir halde durmadayým. Senin kapýný
görecek göz yok bende. Gözsüz kuluna rahmet et de gözyaþlarý, þu yazýda bir yeþillik,
bir ot bitirsin. Gözyaþým kalmazsa gözyaþý ihsan et. Peygamberin yaþ dökücü gözleri
gibi hani. O bile bunca devletiyle, bunca ululuðuyla, bunca ileri oluþuyla beraber Allah
kereminden gözyaþý istedi.
Artýk benim gibi eli boþ bir kase yalayýcý, nasýl olur da kanlý gözyaþlarýný iplik gibi
salmaz? Öyle bir göz bile gözyaþýna meftun olduktan sonra benim göz yaþlarým,
yüzlerce ýrmak olmalý.
Onun göz yaþlarýnýn bir katrasý, benim iki yüz ýrmaðýmdan yeðdir. Çünkü o bir
katrayla insanlar da kurtuldu, cinler de. O cennet bahçesi bile yaðmur isteyince çorak
ve çirkin toprak nasýl istemez? Kardeþ, elini duadan ayýrma. Kabul edilmiþ, edilmemiþ,
bununla ne iþin var senin? Ekmek bile bu göz yaþýna mani olursa elini ekmekten
yumak gerek. Kendine çeki düzen ver, çevikleþ, yan yakýl da ekmeðini göz yaþlarýnla
piþir.
O böyle dua edip dururken Allahdan ilham geldi, bu müþküller açýldý.
Dendi ki: Hatif sana yaya bir ok koy, at dedi, yayýn zýhýný adamakýllý çek demedi ki.
Yayý iyice ta kulaðýna kadar çek demedi, bir ok koy,atýver dedi. Sen, ukalalýðýndan
yayý çekmeye okçuluk hünerini göstermeye kalkýþtýn. Bu katý yayý býrak da yürü,
alelade yaya bir ok koy, fazla gitmesine savaþma. Düþtüðü yeri kaz, defineyi orada
bulmaya çalýþ, altýnlarý elde et.
Allah, þah damarýndan yakýndýr insana. Halbuki sen ok gibi olan düþünceni uzaklara
atmadasýn. Ey yayý kurup oku atan! Av yakýnda, sen uzaða düþmüþsün. Kim daha
uzaða ok atarsa daha uzaktadýr. Böyle bir defineden daha uzaða düþer o.
Filozof kendisini düþünceyle öldürdü. Koþ de ona, zaten defineye arkasýný
çevirmiþtir o. Koþ de. Ne kadar fazla koþarsa gönlünün muradýndan o kadar uzaklaþýr.
Padiþah, “Bizim için savaþanlar” dedi, bizden uzaklaþmaya çalýþanlar demedi a
kararsýz adam! Kenan gibi hani. O da Nuh’dan arlandý da o koca daðýn tepesine
çýmaya kalkýþtý. Kurtulmak için daða ne kadar koþtu, týrmandýysa kurtuluþtan o kadar
uzaklaþtý.
Her sabah, daha katý bir yayla daha uzaða ok atýp define arayan bu yoksul gibi.
Daha katý olan her yayý, eline aldýkça defineden o derece mahrum olmaktaydý. Bu
atalar sözü, alemde söylenir durur: Þeytanýn caný azapta gerek. Çünkü bilgisiz kiþi
hocadan utanýr, kalkar, gidip yeni bir dükkan açar.
Ustana danýþmadan açtýðýn o dükkan, bil ki kokmuþ bir dükkandýr, akreplerle,
yýlanlarla doludur o suretten ibaret adam. Çabuk yýk bu dükkaný da yeþilliðe, gül
fidanlarýna, içilecek sularýn bulunduðu yere dön.
Kibrinden, iþin iç yüzünü bilmediðinden güya kendisini kurtaracak daðý kurtuluþ
gemisi yapmaya kalkýþan Kenan’a benzemez. O define arayana da okçuluðu hicap
oldu. Halbuki isteði hazýrdý, koynundaydý. Nice bilgi, nice zeka, nice zeka, nice anlayýþ
vardýr ki yolcuya bir gulyabani, bir harami kesilir.
Cennetliklerin çoðu ahmaktýr. Bu suretle de filozofun þerrinden kurtulur onlar.
Kendini faziletten de üryan bir hale getir, saçma þeylerden de... Böylece rahmet, her
an sana insin dursun. Anlayýþlý olmak; sýnýklýðýn, niyazýn zýddýdýr. Anlayýþlý olmayý
býrak, ahmaklýkla uzlaþmaya bak. Anlayýþý hýrs ve tamah tuzaðý bil. Temiz kiþinin
þeytan gibi akýllý olmakla ne iþi var?
Aklý, fikri ileri olanlar, bir sanatla kanaat ederler. Fakat o kadar ileri anlayýþlý
olmayanlar sanatý görür, sanatkarý bulurlar. Ana küçücük yavrusunu gündüzün
kucaðýna alýr, ona el ayak olur, onu her þeyden korur.
Ynt: Mesneviden Hikayeler VI By: armi Date: 29 Ocak 2010, 13:21:42
ÜÇ YOLCU
Oðul, burada bir hikaye dinle de hünerlerine kapýlýp belalara uðrama.
Bir Yahudi, bir Müslüman, bir de Hýristiyan yolda arkadaþ oldular. Bir mümin, iki
sapýkla yoldaþ oldu. Aklýn þeytan ve nefisle arkadaþ olmasý gibi.
Yol hali bu bir de bakarsýn, bir Maraga’lý ile bir Rey’li arkadaþ olur. Beraber yerler,
beraber içerler. Baykuþ, karga ve doðan, bir kafese düþebilir. Hapiste bir temiz kiþiyle
bir beynamaz arkadaþ olabilir. Bir konaktaki kervan sarayda doðu ve batý halkýyla
Maveraünnehir’li bir araya gelir.
Aþaðýlýk ve yüce kiþiler, kýþ ve kar yüzünden bir kervansarayda günlerce kalýrlar.
Fakat yol açýldý, mani kalmadý mý hepsi ayrýlýr, her biri bir yana gider.
Akýl padiþahý, kafesi kýrdý mý kuþlarýn her biri bir tarafa uçar. Bundan önce
neþelenerek, sevinerek kendi cinsinin havasý ile geldiði yere uçar giderdi ya. Kafeste
ve zindan da iken de her an aðlayýp inleyerek kanat açar ama uçmaya yol ve imkan
yoktur. Fakat yol oldu mu her biri, anarak kanat açtýðý yere uçar, yel gibi uçup gider.
Aðlayýp vah ettiði tarafa fýrsat buldu mu koþar uçup kavuþur. Bedenine bak. Bu
cüzüler, nereden toplanýp bedenine geldi. Kimisi suya, kimisi topraða, kimisi yele,
kimisi ateþe mensup. Kimi arþtan gelmiþ, kimi ferþten. Kimisi güzel, kimisi çirkin.
Her biri kar korkusundan bu kervansaraya sinmiþ, geldikleri yere tekrar dönmeyi
umuyor. Çeþit çeþit kar var, her taraf donmuþ, hiçbir yerde hayat kalmamýþ. O adalet
güneþinden uzak kalmýþlar, o uzaklýk kýþýndan buz kesilmiþler. Fakat o kýzgýn güneþin
harareti bir geldi mi dað bile kum ve yün kesilir.
Can verirken beden nasýl erirse kendilerinde candan eser olmayan cansýzlar bile öyle
erir.
Bu üç yoldaþ bir konaða vardýlar. Orada bir devletli, kendilerine helva hediye etti.
Bir ihsan sahibi, “Ben yakýným” sofrasýndan her üç garibe de helva götürdü. Allahdan
sevap ümidi ile sýcak somun ve bal helvasý hediye etti.
Þehirliler edep ve zeka ehli olurlar. Toy vermek yoksul doyurmak da köylülere
verilmiþtir. Allah, garibe ziyafet çekmeyi köylülere vermiþtir. Köylerde her gün
Allahdan baþka imdadýna yetiþecek hiç kimsesi olmayan yeni bir misafir vardýr.
Köylerde her gece yeni bir topluluk vardýr ki onlarýn Allahdan baþka kimseleri yoktur.
O iki yabancý, adamakýllý yemek yemiþler, imtilaya uðramýþlardý. O Müslüman ise
oruçluydu. Akþam namazý vakti o helva gelince Mümin, pek aç olduðundan yemek
istediyse de, ikisi de biz boðazýmýza kadar tokuz. Bu yemeði bu gece býrakalým da
yarýn yeriz. Bu gece sabredelim, yemeyelim de helvayý yarýna saklayalým dediler.
Mümin dedi ki: Sabrý býrakalým da bu gece yiyelim yarýnýn sahibi var. Ona sen, böyle
hikmet satarak yalnýz yemek istiyorsun galiba dediler.
Dedi ki: Dostlar, biz üç kiþi deðil miyiz? Bana razý deðilseniz pay edelim. Kimse ne
düþerse diler yesin, diler saklasýn. Ýkisi birden hayýr dediler, pay etmeyi býrak, “her
pay eden cehennemdedir” sözünü duy.
Mümin, burada pay eden, kendi havasýna uyup pay edendir. Allah için pay eden
deðil. Sen de Allahnýnsýn onun payýsýn. Onun payýný baþkasýna verirsen ona þirk
koþmuþ olursun. Eðer kötü kiþilerin zamaný olmasaydý bu aslan, köpeklere üstün
olurdu. Onlarýn kasti o Müslüman’ýn gam yemesi, o geceyi aç geçirmesiydi.
Allah’a teslim oldu, boynunu eðdi, dostlarým dedi, baþ üstüne, dediðiniz gibi olsun.
O gece yatýp uyudular, sabahleyin kalkýp kendilerini bezediler. Yüzlerini aðýzlarýný
yýkadýlar. Her biri, kendi yolunca virdini okumaya koyuldu.
Bir zaman virtlerine yüz tutup Allahdan lütuf ve ihsan dilediler. Müminde ulu
padiþaha yüz tutar, Hýristiyan da Yahudi de; Mecusi de. Hatta taþ, toprak, dað ve
suyun bile Allah’a gizli bir duasý, ilticasý vardýr.
Her sözün sonu gelmez. Her üç dostta ibadetlerini bitirdikten sonra dostçasýna
birbirlerine yüz çevirdiler.
Biri dedi ki: Her birimiz gördüðü rüyayý anlatsýn. Kimin rüyasý daha güzelse bu
helvayý o yesin, üstün olan alt olanýn payýný alsýn. Aklý en üstün olanýn yemesi
herkesin yemesi demektir. Onun nurlarla dolu olan caný üstün gelmiþtir, arda
kalanlarýn derdine o deva eder. Akýllýlar, ebediliðe ulaþmýþlardýr. Þu halde onlarýn
vücudu ile bu alemde mana bakýmýndan bakidir.
Bunu üzerine önce Yahudi gördüðünü söyledi, geceleyin ruhu nerelerde gezdiyse
anlattý. Dedi ki: Yolda önüme Musa çýktý. Öyledir, kedi rüyasýnda yaðlý kuyruk görür.
Musa’nýn ardýnda Tur daðýna gittim. Ben de Musa’da Tur daðý da nura gark olduk,
görünmez bir hale geldik. O güneþin nuru ile üç gölge de mahvoldu. Ondan sonra o
nurdan bir kapý açýldý. O nurun içinden bir baþka nur göründü. O ikinci nur, çabucak
yüceldi. Ben de, Musa’da, Tur daðý da... Üçümüzde o nurun doðmasýyla yok
kaybolduk. Ondan sonra gördüm, Allah nuru ý-ona üfürünce dað üçe ayrýldý.
Heybet sýfatý ona tecelli edince parçalar, birbirinden ayrýldý
Her bir parçasý bir tarafa gitti. Bir parçasý denize doðru gitti. Zehir gibi acý olan deniz
suyu, bu yüzden tatlýlaþtý.
Ýkinci parçasý yere geçti, yerden tatlý sular, deva çeþmeleri kaynadý. Tertemiz vahyin
kutluluðundan o sular, bütün hastalara þifa kesildi. Öbür parçasý da derhal uçup da
Kâbe’nin yanýna gitti, Arafat daðý oldu. Sonra tekrar o sesten kendime geldim, bir de
gördüm ki Tur yerindeydi, ne eksiði vardý, ne fazlalýðý.
Fakat Musa’nýn ayaðý altýnda buz gibi eriyordu. Ne çukuru kaldý ne tepesi. Heybetten
yerle bir oldu, tepesi de o heybetle eteðiyle birleþti. Derken yine kendime geldim,
gördüm ki Tur’la Musa, eskisi gidi durmakta. Yalnýz daðýn eteðindeki çölde yüzleri
Musa’ya benzeyen bir alay halk var. Onun gibi onlarýn ellerinde de birer asa var,
hýrkasý týpký onlarýn hýrkasýna benziyor. Hepside eteðini çemremiþ kendi turuna
gitmekte. Hepsi ellerini duaya kaldýrmýþ, “Rabbin bana görün” demeye koyulmuþ.
Sonra yine o dalgýnlýktan kendime geldim, her birinin sureti bana baþka türlü
göründü. Hepsi de Allah aþýðý peygamberdi bunlarýn. Bu suretle bana peygamberlerin
birliði anlatýlmýþ oldu.
Bu sýrada yine o ulu melekleri gördüm. Kardan meydana gelmiþti bunlar. Bunlardan
baþka yardým dileyen bir halka melek daha vardý ki onlarda ateþten yaratýlmýþlardý.
O çýfýt böyle söyleyip duruyordu. Nice Yahudi vardýr ki sonu iyi olur. Hiçbir kafiri hor
görmeyin. Müslüman olarak ölebilir olur ya. Ömrünün sonundan ne haberin var ki
ondan tamamý ile yüzünü çeviriyorsun. Ondan sonra Hýristiyan söze geldi. Dedi ki:
Rüyada Mesih gördüm.
Onunla dördüncü kat göðe alemin güneþinin bulunduðu duraða çýktým. Gök
kalelerinin þaþýlacak þeylerini gördüm. Bu alemdeki alametlere hiç benzemiyorlardý.
Oðullarýn gökçeði, herkes bilir ki gökyüzünün hüneri, elbette yeryüzünden üstündür.
Bir deve, bir öküz ve bir koç, yolda giderlerken bir bað ot buldular.
Koç dedi ki: Bunu paylaþýrsak hiç birimiz doymayýz. Fakat kimin ömrü daha artýksa
bu otu o yesin. Yaþlýlara hürmet Mustafa’nýn sünnetlerindendir çünkü.
Aþaðýlýk kiþilerin hükmettiði bu devirde ise halk, yaþlýlarý iki yerde öne geçirirler. Ya
ateþ gibi sýcak yemeðe buyur derler, yahut bakýmsýzlýktan yýkýlacak dereceye gelen
köprüde ileri sürerler. Aþaðýlýk kiþiler kötü bir maksatlarý olmadýkça bir þeyhi, bir
büyüðü, bir kýlavuzu aðýrlamazlar. Onlarýn hayýrlarý budur, artýk kötülüklerini var sen
kýyas et.
ÖRNEK
Bir padiþah camiye geliyordu. Yaverleri, sopalý memurlarý, halký dövmedeydi. Sopalý
damlar, birinin baþýný yarýyor, öbürünün gömleðini yýrtýyor, padiþaha yol açýyorlardý.
O arada bir yoksul da yasakçýlardan suçsuz olarak on sopa yedi. Kanlar içinde kaldý.
Padiþaha yüz dönüp dedi ki: Þu apaçýk zulme bak, gizlisini ne soruyorsun? Camiye
gidiyorsun güya. Hayrýn buysa þerrin ve kötülüðün nedir ey azgýn?
Bir pir aþaðýlýk bir adamdan bir tek selam iþitmez ki nihayet ondan bir hayli derde
uðramasýn. Böyle bir kötü kiþinin veliye musallat olmasýndansa kurdun musallat
olmasý daha iyidir.
Kurt, çok zalimdir ama hiç olmazsa hilesi, düzeni yoktur. Hilesi, aklý fikri olsa hiç
tuzaða düþer mi? Hile insandadýr tamamý ile. Koç, öküzle deveye arkadaþ dedi,
mademki böyle bir ota rastladýk, hadi bakalým her birimiz ömrümüzün baþlangýcýný
söyleyin. Kim daha yaþlý anlaþýlsýn,öbürleri de sussun.
Benim vücuda geliþim, Ýsmail’in koçu ile baþlar. O vakitten beri varým ben. Öküz ben
dedi, Adem peygamber, bir öküzle çift sürüyordu ya, iþte o vakit küçücüktüm. Halkýn
atasý Adem’in yeryüzünde çift sürdüðü öküzle eþim ben.
Deve öküzle koçtan bu sözleri duyunca çok þaþýrdý. Baþýný indirip otu aldý. Havaya
kaldýrdý. Hiçbir söz söylemeden o esrik deve,otu yedi, sonra dedi kÝ: Benim için
doðum tarihine zaten hacet yok. Bende bu çeþit gövde ve bu uzun boy varken buna ne
hacet? Yavrum, herkes bilir ki ben, sizden küçük deðilim. Akýl, fikir sahipleri, bilirler ki
yaratýlýþým sizden üstündür.
Hýristiyan da, hepiniz bilirsiniz ki dedi bu yüce gök, þu eski yeryüzünden yüzlerce
defa geniþtir. Nerede gökyüzünü acayip geniþlikleri, nerede þu yerin köþeleri,
bucaklarý?
Müslüman bunu üzerine dedi ki: Dostlar, sultaným Mustafa zuhur etti.
Bana dedi ki: Onlarýn birisi Tur’a gitti, Allah Kelim’ine arkadaþ oldu, aþk tavlasý
oynamaya giriþti. Öbürünü de sahip kýran Ýsa aldý, dördüncü kat göðe çýkardý.
Kalk a arda kalmýþ zarar görmüþ adam! Bari o helva ile yahniyi sen ye. O hünerli,
sanatlý kiþiler, koþtular; devlet ve mevki mektubunu okudular. O iki faziletli er, lütuf
ve ihsanlar buldular, meleklere karýþtýlar. Ey arda kalmýþ saf ve bön! Kalk, sýçra da
helva kasesinin baþýna otur! Bu sözü duyunca Hýristiyan’la Yahudi a haris dediler,
yoksa helvayý yedin mi?
Müslüman, “O emrine itaat edilen padiþah, emredince ben kimim ki buyruðuna
uymayayým? sen Yahudi’sin Musa’nýn emrinden baþ çekebilir misin? Seni iyi ve kötü
bir þeye koþsa emrinden nasýl olur da dýþarý çýkabilirsin? Sen de Mesih’e tabisin, hayýr
veya þer, herhangi bir iþte Mesih’in emrine karþý durabilir misin? E... Artýk ben nasýl
olur da peygamberlerin övündüðü Peygamberimin emrinden dýþarý çýkabilirim?
Helvayý yedim tabii, þimdi de sarhoþum iþte!” dedi.
Bunun üzerine vallahi dediler, rüya, senin rüyan. Bu gördüðün rüya, bizim yüzlerce
rüyamýzdan üstün.
Ey neþeli zat senin uykun uyanýklýk. Rüyanýn eserini uyanýklýkla bile görüyorsun. Sen
de faziletten, yiðitlikten, hünerden geç, iþ hizmette ve güzel huydadýr.
Allah, bizi bunun için meydana getirdi. “Ýnsanlarý ancak bana ibadet etsinler diye
yarattým, cinleri de” dedi.
Samiri’nin hüneri, neyini fazlalaþtýrdý ki? O hüner kendisini Allah kapýsýndan
sürdürdü. Karun’un baþýna kimya bilgisinden neler geldi? Seyret de bak. Yer, onu ta
dibini kadar çekti. Ebülhakem, hünerinden ne elde etti? Küfrüyle inkarý ile baþ aþaðý
cehenneme gitti.
Hüner odur ki ateþi apaçýk göresin; duman ateþe delalet eder demeyesin bunu böyle
bil. Senin delilin hakikatte hekimin delilinden daha kokmuþtur.
Oðul, senin delilin bundan baþka bir þey deðilse pislik ye, sidiðe bak dur. Delilin,
asaya benzer senin. Elindedir de körlüðünden göremediðin þeyleri, güya onunla
anlarsýn. Bu gürültüyü, bu kap tutu göremiyorum, beni mazur tut diyorsun adeta.
TÝRMÝZ PADÝÞAHI
Delkak, Tirmiz’de padiþah olan Seyyid’in her þeyi bilen akýllý bir maskarasýydý.
Padiþahýn Semerkant’da mühim bir iþi vardý. O iþi derhal yapýp gelecek bir adam aradý.
“Beþ günde oraya gidip gelecek ve bana haber getirecek olana hazineler vereceðim”
diye tellal çaðýrttý. Delkak köydeydi. Bunu duyunca eþeðine bindi. Tirmiz’e doðru
koþturmaya baþladý. Öyle koþturuyordu ki eþek sakatlandý. Ata bindi at da çatladý.
Nihayet yol tozlarýna bulanmýþ bir halde Tirmiz’e gelip divana girdi. Vakitsiz olmakla
beraber padiþahýn huzuruna girmek istedi. Divana bir fýsýltýdýr düþtü. Padiþah da
vehimlendi adeta.
Þehrin ileri gelenleri de ürktüler, geri kalanlarý da. Acaba diyorlardý, ne fitne ne
kötülük çýktý? Kuvvetli bir düþman mý kast etti bize, yoksa kaza ve kaderden helak
edici bir felakete mi uðradýk?
Ne oldu da Delkak, köyden kalktý, böyle aceleyle yola düþtü, yolda birkaç tane Arap
atýný çatlattý?
Halk, padiþahýn sarayýnýn kapýsýna toplandý. Bakalým Delkak, böyle acele niçin geldi
diye bekliyorlardý. Onun acelesinden, o telaþýndan Tirmiz’de bir gürültüdür koptu. Biri
iki eliyle dizlerini dövüyor, öbürü eyvahlar olsun, baþýmýza gelenler nedir, diye
baðýrýyordu.
Herkes, korkudan, gürültüden bir felaket düþünmede, bir baþka çeþit düþünceye
kapýlmada, yüzlerce hayallere düþmedeydi. Hýrkamýza düþen bu ateþ nedir, diye
herkes aklýnca bir þeyler kuruyordu.
Delkak, huzuruna gitmek istedi. Padiþah derhal izin verdi. Yeri öpünce padiþah “Ne
oldu yahu” dedi. Kim, o ekþi suratlý adama bir þey sorduysa parmaðýný aðzýna götürüp
sus demekteydi. Bu hareketinden halkýn, vehmi artýyor, herkes derleniyor, þaþýrýp
kalýyordu. Delkak, padiþahýn emri üzerine ey kerem sahibi padiþahým dedi, bir an dur
da nefes alayým. Aklým baþýma gelsin. Çünkü acayip bir aleme düþtüm. Bir an geçti
ama padiþah da vehme, zanna kapýldý. Boðazý da acýdý, aðzýnýn tadý da kaçtý. Çünkü
Delkak’ý hiç böyle görmemiþti. Ondan daha hoþ bir nedimi yoktu.
Daima hikayeler söyler, latifeler eder, padiþahý sevindirir, güldürürdü. Huzurda
oturdu mu öyle bir güldürürdü ki padiþah, kahkaha atarken iki eliyle karnýný tutmaya
mecbur olurdu. kahkahadan terlere batar, yüzüstü yerlere yýkýlýrdý. Bu günse yüzü
sapsarýydý, suratý asýktý. Parmaðýný aðzýna götürüp sus padiþahým diyordu. Bu ne
haldi?
Padiþah, ne felaket var acaba diye vehimlendikçe vehimleniyordu, hayallendikçe
hayalleniyordu. Harzemþah, pek zalimdi, pek kan dökücüydü. Padiþahýn gönlünde o
yüzden zaten gam, gussa vardý. O taraflardaki birçok padiþahlarý ya hileyle, ya
kuvvetle öldürmüþ, yok etmiþti o inatçý.
Tirmiz padiþahý da bundan vehimleniyordu zaten. Delkak’ýn halinden vehim
büsbütün arttý. Dedi ki: çabuk söyle, ne var? Kimden bu derece periþan oldun? Delkak
cevap verdi: Köyde duydum ki padiþah, her ana caddenin baþýnda bir tellal baðýrtmýþ.
Üç günde Semerkant’a kadar gidecek adama hazineler baðýþlatacaðým demiþ. Koþa,
koþa aceleyle geldim ki ben de o kudret olmadýðýný söyleyeyim. Benden böyle çeviklik
gelmez. Hiç olmazsa bunu benden umma.
Padiþah hay canýna lanet olsun dedi, þehre yüzlerce korku saldýn. A ham herif, bu
kadar þey için ota da ateþ saldýn, otlaða da. Þu davullu, bayraklý hamlar da, biz yokluk
yurdundan haberciyiz diye baðýrýp dururlar ya! Hepsi dünyaya bir þeyhlik lafýdýr atmýþ,
kendisini Beyazýd yerine koymuþtur. Kendi kendine yola girmiþ, kendi kendine
ulaþmýþ; bir dava yurdunda meclis kurmuþtur.
Kendi kendisine gelin güvey olan gibi. Kýz tarafýný hiç bundan haberi yokken güvey
evi birbirine girer. Ýþ yarýdan yarýya düzeldi, biz, bize gereken þartlarý yerine getirdik.
Evleri süpürdük, bezedik. Bu hevesle adeta sarhoþ olduk, bu iþe hoþ bir surette
giriþtik der. Fakat o taraftan bir haber geldi mi hayýr. O damdan bir kuþ uçup bu yana
ulaþtý mý? Hayýr.
Bu birbiri üstüne ulanan elçilikler, bu gürültü patýrtý üzerine o taraftan size bir
cevap geldi mi? Ne gezer? Gelmedi ama sevgilimiz biliyor ya. Mutlaka gönülden gönle
yol vardýr derler. Peki ama umduðumuz sevgiliden niye mektubumuza cevap gelmedi,
niye yol bomboþ öyleyse?
Gizli aþikar yüzlerce niþane var, fakat yeter, bu kapýnýn perdesini bundan fazla
açma. Sen yine, zevzekliðinden kendi kendisini derde atan o ahmak Delkak’ýn
hikayesini söyle.
Vezir dedi ki: Ey doðruya bir direk, bir dayak olan padiþahým! Þu aþaðýlýk kul bir söz
söyleyecek, onu lütfen dinle. Delkak, köyden bir iþ için geldi. Bir þey söyleyecekti.
Þimdi vazgeçti, piþman oldu. Yaðdan, baldan bahsetmede, söyleyeceðini gizlemede,
maskaralýkla bu iþten kurtulmaya savaþmada. Kýný gösteriyor, kýlýcý gizliyor. Onu
acýmadan sýkýþtýrmak gerek. Fýstýðý, yahut cevizi kýrmadýkça ne içi meydana çýkar, ne
ondan bir çýkarýlýr. Onun bu saçma sözlerini, bu maskaralýðýný dinleme de titreyiþine,
yüzünün rengine bak.
Allah, “Niyetleri yüzlerine görünüp durur” dedi. Çünkü yüz içteki sýrrý söyler, açýða
vurur. Bu görünen þey, duyulan sözün zýddýdýr. Çünkü insan þerle yoðrulmuþtur.
Delkak, feryat ve figan ederek, coþup köpürerek vezir dedi, bu yoksulun kanýna
girmeye kalkýþma. Gönle nice þüpheler, vehimler gelir ki doðru ve yerinde deðildir.
“Þüphe yok ki þüphenin bazýsý suçtur, günahtýr.” Sitem, hele yoksula olursa hiç doðru
deðildir. padiþah kendisini inciten kiþiye bile kötülük etmezken nasýl olur da onu
güldürene kötülük eder? Fakat vezirin sözü, padiþahýn gönlüne yer etmiþti. “Delkak’ý
zindana götürün, maskaralýðýna, rüyasýna pek kapýlmayýn. Boþ karnýna davul gibi
vurun da davul gibi nesi var, nesi yoksa bize haber versin.
Davul kuru olursa sesi baþka türlü çýkar, yaþ olursa baþka türlü. Ýçinde bir þey
olursa baþka türlü bir ses verir, boþ olursa baþka türlü. Sesi ne halde olduðunu bildirir
bize. Siz de onu dövün de zorundan içindekini söylesin, gönüllerimiz kabul edinceye
kadar nesi var, nesi yoksa açýða vursun.
Parlak ve açýk doðru söz, gönle rahatlýk verir. Gönül, yalan sözle yatýþmaz. Yalan,
çerçöpe benzer, gönül de aðza. Çöp aðýzda gizlenmez. Aðýzda çöp oldu mu dil dolanýr
durur, nihayet onu aðýzdan atar. Hele göze bir çöp girerse göz yaþarýr, kapanýp
açýlmaya baþlar. Biz, bu çöpü, aðzýmýza, gözümüze girmeden ayaðýmýzýn altýnda
ezelim” dedi.
Delkak padiþahým yavaþ ol dedi. Yavaþlýk ve yarlýgama yüzünü pek yýrtma. Beni
azaba sokmak için neden bu kadar acele ediyorsun? Senin elindeyim, kuþ deðilim k,
uçayým. Allah için verilen cezada acele etmek doðru deðildir. fakat kendi
kýzgýnlýðýndan, kendi gelip geçici heva ve hevesinden verilen cezada acele edilir.
Adam, kendini bir an önce razý etmeye bakar.
Kaza ve kadere razý olursa kýzgýnlýðý yatýþýr. Öç almadan geçer, o zevkten mahrum
kalýr. Bundan korkar iþte. Yalancý þehvet, yemeye atýlýr, onun lezzetini, zevkini
kaybedivereceðinden korkar ki bu zaten derttir.
Ýþtah varsa acele etmemek, yenen þeyin iyice sinmesi için aðýr aðýr yemek daha
doðrudur. Sen, benim belamý defetmek, gördüðün gediði týkamak istiyorsun. O
gedikten bir felaket gelmesin diyorsun ama kaza ve kaderin o gedikten baþka daha
nice gedikleri, nice delikleri var.
Belayý def etmenin çaresi, sitem etmek deðildir. buna çare ihsandýr, aftýr keremdir.
Peygamber “sadaka belayý defeder” dedi. Ey yiðit hastalýðýný sadakayla tedavi et.
Sadaka, yoksulu yakmak, hilim gözleyen gözü kör etmek deðildir.
Padiþah dedi ki: Hayýr, yerinde yapýlýrsa iyidir. Yerinde bir hayýrda bulunursan bu,
doðru bir harekettir. Ruh, yerine þah sürmek iþi harap etmektir. Þah yerine atý sürmek
de bilgisizliktir. Þeriatta ihsan da var ceza da. Padiþah, baþ köþeye geçer; at ahýra
baðlanýr.
Adalet nedir? Bir þeyi layýk olduðu yere koymak. Zulüm nedir? layýk olmadýðý yere
koymak. Allahnýn yarattýðý bir þey abes deðildir. Kýzgýnlýk, hilim, öðüt, hile... hepsi
doðrudur. Bunlarýn hiç biri mutlak olarak hayýr deðildir. ayný zamanda mutlak olarak
þer de deðildir. her birinin yerinde faydasý vardýr, yerinde de zararý. Onun için bilgi
vaciptir, faydalýdýr.
Yoksula yapýlan öyle cezalar vardýr ki sevap bakýmýndan ekmekten de yeðdir,
helvadan da. Çünkü helva, vakitsiz yenirse safra yapar. Halbuki helva verilecek yerde
ona bir sille vurulsa kötülükten kurtulur. Yoksula vaktinde bir sille vur da boynu
vurulmaktan kurtulsun. vuRmak, hakikatte kötü huyadýr. Kilim dövülmez, tozu
dövülür. Meclis de var, zindan da. Her ikisi de lazým. Meclis ihlas sahibi olana, zindan
ham kiþiye.
Yarayý deþmek lazým. Deþeceðin yerde üstüne merhem korsan pisliði kökleþtirmiþ
olursun. Yaranýn altýndaki eti yer. Yarý faydasý olsa elli tane ziyaný olur. Delkak, beni
býrak demiyorum dedi, iþi ara, sor, tahkik et diyorum. Sabýr yolunu kapama, acele
etme. Sabret de birkaç gün düþün. Bu düþünce esnasýnda bir þeye iyice karar verirsin
de kulaðýmý bilerek çekersin.
Neden yürüyüþte “Yüzü üstünde sürünme” sözü söylenir? Daima doðru yürümek
gerekken yüzüstü sürünme neden? Ýyi kiþilerle danýþ, görüþ. Peygamber “Ýþlerini
meþveretle yapar onlar” dedi, bunu böyle bil. Ýþleri meþveretle yapmak, þunun içindir:
Meþveretten hata ve eðrilik, az meydana gelir.
Bu akýllar, aydýn kandillere benzer. Elbette yirmi kandil bir kandilden daha ziyade
aydýnlýk verir. Belki aralarýna gökyüzünün nurundan yanmýþ bir kandil düþüverir.
Allah gayreti, ortaya bir perde salmýþtýr. Aþaðýlýk ve yücelik alemine mensup olanlarý
birbirine karýþtýrmýþ, karmýþtýr. “Yürüyün alemi gezin” demiþtir. Sen de gez, dolaþ da
bahtýný, rýzkýný sýnaya dur. Meclislerde, peygamber de bulunan akýl gibi bir akýl ara.
Çünkü peygamberden, miras kalan ancak odur. Bu akýl, gayplarý önden de görür,
arttan da.
Bu kýsa kesilen kitapta anlatýlmasýna imkan bulunmayan gözü de gözler arasýnda
ara. Ýþte o azametli peygamber, rahipliði, daðlara çekilip yalnýzca ibadet etmeyi
bunun için menetmiþtir. Ýnsanlar birbirleri ile buluþsunlar diye bunu kaldýrmýþtýr.
Çünkü böyle bir göze sahip adamýn bakýþý bahttýr, ebedilik iksiridir. Temiz kiþiler
arsýndan tertemiz biri vardýr ki padiþah, onun fermanýnýn üstüne “Þah” çekmiþtir.
Onun duasý, icabet edilir. Ýnsanlarýn, cinlerin en ulularýnýn içinde bile ona eþit
yoktur. Onunla inada giriþen, ister tatlý olsun, ister ekþi; Allah’a karþý hiçbir delili
yoktur. Çünkü biz onu yücelttik... Özrü, delili ortadan kaldýrdýk.
Allah kýbleyi ortaya apaçýk bir surette çýkardý mý bil ki artýk kýble aramak abestir.
Kendine gel, araþtýrmadan yüz çevir, baþýný döndürüp durma artýk. Döneceðin yer ve
konaklayacaðýn mekan, meydanda iþte. Bu kýbleden bir an gafil oldun mu her batýl
kýblenin maskarasý oldun gitti. Sana temyiz verene hamd etmezsen kýbleyi tanýma
kabiliyetini kaybedersin.
Bu ambardan bir þey elde etmek, bir ihsana uðramak niyetindeysen seninle hemdert
olanlardan bir an bile ayrýlma. Çünkü bu yardýmcýdan ayrýldýðýn an kötü bir arkadaþýn
derdine uðrarsýn.
Ynt: Mesneviden Hikayeler VI By: armi Date: 29 Ocak 2010, 13:23:22
FARE ÝLE KURBAÐA
Tesadüf bu ya, bir fare, vefalý bir kurbaða ile su baþýnda tanýþtýlar. Her ikisi de bir
buluþma zamaný tayin ettiler. Her sabah bir bucaktan çýkýyorlar, birbirleri ile gönül
tavlasý, oynuyorlar, gönüllerini vesveseden arýtýyorlardý.
Bu buluþmadan ikisinin de gönlü ferahlýyor, birbirlerine hikayeler anlatýyorlar, birini
söylediðini öbürü dinliyordu. Gah baþ diliyle, gah hal diliyle sýrlarýný ortaya
koyuyorlar. “Topluluk rahmettir” sözünü tevil diyorlardý. O kötü mahluk, kurbaða ile
eþ oldu mu neþeleniyor, beþ yýllýk vakalarý hatýrlýyordu.
Sözün coþmasý, ulanýp gitmesi, dostluk niþanesidir. Söz söyleyememekte
ülfetsizliktendir. Gönül, dilberi gördü mü nasýl olur da suratý ekþi bir halde kalýr?
Bülbül, gül görür de nasýl susar? Kýzarmýþ balýk bile, Hýzýr’ýn himmetiyle dirildi, denize
sýçradý, orada karar kýldý. Sevgili, sevgilisiyle beraber oturdu mu yüz binlerce sýr
levhini bilir.
Sevgilinin alný Levhi mahfuzdur. Dost, onun alnýndan iki alemin sýrrýný da apaçýk
görür. Dost kudümiyle adeta yol kýlavuzudur. Mustafa, bunun için, “Sahabem yýldýza
benzer” demiþtir. Yýldýz çölde de kýlavuzdur, denizde de. Yýldýza göz dik, o kýlavuzdur,
yol gösterir. Gözünü onun yüzüne eþ et. Onunla bahse giriþmeye kalkma, bu çeþit
hareketlerle toz koparma. Çünkü o tozla yýldýz, görünmez olur. Halbuki göz, sürçen
dilden elbette daha iyidir. Yalnýz Allahdan vahiy alan kiþi söylerse o baþka. Çünkü o
toz koparmaz, tozu yatýþtýrýr.
Adem, vahiy ve sevgiye mazhar olunca sözü “Allemel esma” sýrrýný açtý. Her þeyin
adý nasýlsa öylece gönül sahifesinden diline aktý, her þeyi bildirdi. Her þeyi gönül gözü
görmüþtü, onun için hepsinin hassasýný ve mahiyetini apaçýk söylüyordu. Her þeye
layýk olan adý söyledi, puþta aslan demedi. Nuh da tam dokuz yýl doðru yolda vaaz
ette. Her gün yeni bir öðüt verdi. Laal dudaklarý, kalplerin yakutuydu. Ne risale
okumuþtu, ne de “Kuutül kulub!” vaazlarýný þerhlerden öðrenmiyordu. Sözleri, keþifler
kaynaðýndan coþuyordu, ruh þerhiydi.
Bir þarap var. O içildi mi söz suyu dilsizden bile kaynar, köpürür. Yeni doðan çocuk
fasih söz söyler bir edip olur, Mesih gibi, ergen adamlarýn hikmetini okur. O þaraptan
içip dudaðýný hoþ bir hale getiren dað. Davut peygamber gibi yüzlerce gazel öðrenir.
Bütün kuþlar, cik cik ötüþlerini býrakmýþlar, padiþah olan Davut’a uymuþlar, ona dost
olmuþlar, onunla ýrlamaya baþlamýþlar.
Kuþ bile onu duyup sarhoþ olduktan sonra demir, onun sesini duymuþ, bunda
þaþýlacak ne var? Kasýrga, Ad kavmini kýrmýþ geçirmiþ, fakat Süleyman’a hamal olmuþ,
onu sýrtýnda taþýmýþtýr. Kasýrga, o padiþahýn tahtýný yüklenmiþ, her sabah, her akþam
bir aylýk yol götürmüþtür. Hem ona hamal olmuþ, hem casusluk yapmýþtýr. Uzakta olan
birisini sözünü duydu mu, derhal gelir, o sözü Süleyman’ýn kulaðýna fýslardý. “Filan
kiþi, þimdi böyle söyledi ey Süleyman ey sahip kýran ay” derdi.
Bu sözün sonu yoktur. Fare, bir gün kurbaðaya ey akýl kandili dedi; zaman oluyor ki
sana bir sýr söylemek istiyorum. Halbuki sen suyun dibinde bulunuyorsun. Su
kýyýsýnda nara atýyorum ama suyun içindeyken aþýklarýn narasýný duyuyorsun sen.
Ey yiðit er, ben bu muayyen buluþma vakitleri ile kanaat edemiyor, senin sohbetine
doyamýyorum. Namaz ve yol gösteren ibadet, beþ vakit olarak farz edildi. Fakat
aþýklar daima namazdadýr. Ve sarhoþluk o baþlardaki mahmurluk, ne beþ vakitle
yatýþýr, ne beþ yüz bin vakitle. “Beni az ziyaret et” sözü aþýklara göre deðildir. doðru
özlü aþýklarýn caný, pek susuzdur.
“Beni ziyaret et “sözü, balýklara göre deðildir. çünkü onlarýn canlarý, deniz
olmadýkça hiçbir þeyle ünsiyet edemez. Bu denizin suyu pek korkunçtur ama
balýklarýn mahmurluðuna göre bir yudumcuktur. Aþýða bir an ayrýlýk, bir yýl gibi gelir.
Bir yýllýk vuslat bile onca bir hayalden ibarettir. Aþk susuzdur, susuzu arar. Bunlar,
geceyle gündüz gibi birbirinin ardýna düþmüþlerdir. Gündüz geceye aþýktýr, onsuz
olamaz. Fakat bakarsan görürüsün ki gece, ona, ondan ziyade aþýktýr.
Onlar,birbirlerini aramadan bir lahza bile durmazlar. Daima, birbirlerinin ardýndan
koþup dururlar.
Bu onun ayaðýna yapýþmýþtýr. O, bunu kulaðýna. Bu ona hayrandýr, o, buna aþýk.
Sevgilinin gönlünce herkes aþýktýr, herkesi aþýk görür o. Azra´nýn gönlünde daima
Vamýk vardýr. Aþýðýn gönlünde de sevgiliden baþka kimse yoktur. Onlarýn aralarýnda
ne az, ne çok fark edici bir þey olamaz, onlarý birbirinden ayýracak kimse bulunamaz.
Bu iki çan bir devededir. Artýk buraya “Az ziyaret et” sözü nasýl sýðar?
Hiç kimse,kendisine “Beni az ziyaret et” der mi? Hiç kimse kendisine nöbetle
zamanla dost olur mu? Bu birlik aklýn alacaðý þey deðildir. bunu anlamak, insanýn
ölümüne baðlýdýr. Eðer bu, akýlla anlaþýlsaydý, insanýn nefsini öldürmesi neden vacip
olurdu ki?
Akýllar padiþahý, bu kadar merhametliyken nasýl olur da zaruretsiz olarak insana
“Kendini öldür” der?
Fare dedi ki: Ey merhametli, sevgili dost, ben seni görmedikçe bir an bile karar
edemiyorum. Gündüzün nurum, kazancým, ýþýðým sensin; geceleyin kararým, neþem,
uykum sen. Beni sevindir, vakitli vakitsiz kerem eder anarsýn lütfedersin. Ey iyiliðimi
isteyen, buluþmak için yirmi dört saatte bir kuþluk çaðýný tayin ettin.
Fakat ciðerim yanýyor, beþ yüz kere susuzum, her susuzluðumda bir öküz açlýðý var
adeta. Benim derdimden haberin bile yok. Mevkiinin zekatýný ver de bu yoksula bir
bak.
Bu biedep yoksul, buna layýk deðil ama senin umumi lütfun, bundan çok üstün.
Herkese lütfetmektesin. Lütfetmen için bir lüzuma hacet yok. Güneþ, pisliklere de
vurur. Fakat nuruna bir ziyan gelmez. O pislik, onun hararetiyle kurur, odun haline
gelir. Bu yüzden de bir külhana girer, nurlanýr, hamamýn kapýsýný duvarýný kýzdýrýr,
parlatýr. Pisken bezenir, nurlanýr. Çünkü güneþ, ona öyle bir afsun okumuþtur iþte.
Güneþ yeryüzünün içini de kýzdýrýr da artakalan pislikleri yer. Bu pislikler, bu suretle
topraðýn cüzü olur, ondan otlar biter. Ýþte Allahda kötülükleri iyiliklere böyle çevirir.
Güneþ en kötü þey olan pisliðe bunu yaparsa yeþilliklere, güllere, nergislere neler
yapmaz? Bir düþün, Allah da ibadet güllerine karþýlýk ne vefada bulunur, ne
mükafatlar verir, ne ihsanlar eder. Kötülüklere böyle elbiseler verirse temizlere neler
baðýþlar?
Allah onlara gözlerin görmediði þeyler verir. Dile, lügata sýðmaz lütuflar eder. Biz
kimiz ki bu derece lütfu hak edelim? Gel sevgili, güzel huyunla benim günümü de
aydýnlat. Çirkinliðime, kötülüðüme bakma. Daðdaki yýlan gibi zehirlerle doluyum ben.
Ben çirkinim, huylarým da tamamý ile çirkin. Beni diken olarak dikti, artýk ben nasýl gül
olabilirim?
Dikene güldeki güzelliðin ilk baharýný ver. Bu yýlana tavus güzelliðini sen ihsan et.
Çirkinliðin son derecesine varmýþým ben. Fakat senin lütfun da ihsan etmede son
dercedir. Bu kötülüðün çirkinliðin son derecesine varmýþ olan kulun hacetini, son
derecede olan lutfunla reva et ey usul boylu selvilerin bile haset ettikleri güzel! Ben
ölürsem yine senin lütfun, bana gözyaþý döker, kerem sahibisin, buna ihtiyacýn yoktur
ama yine sen aðlarsýn bana. Mezarýmýn baþýnda çok oturursun. O güzel gözlerinden
çok yaþlar akar. Mahrumiyetime aðlar, mazlumluðuma gözlerini yumup yaþ dökersin
sen. Ýyisi mi o lütuflarýn birazcýðýný þimdi yap. O sözleri, þimdi benim kulaðýma küpe
et. Topraðýma söyleyeceðin sözleri þu gamla kulaðýma saç, þimdi söyle bana.
Gümüþ paralar veren bir ihsan sahibi, sofinin birine dedi ki: Ey ayaklarýnýn altýna
canýmý döþediðim zat. Ey padiþahým! Bugün sana bir kuruþ mu vereyim, yoksa yarýn
kuþluk çaðýnda üç kuruþ mu? Hangisini istersin?
Sofi dedi ki: Bugünkü de vaat, yarýnki de. Dün yarým kuruþ verseydin bugün elimde
olsaydý. Buna, bugünkü vereceðin bir kuruþtan da daha ziyade sevinirdim, yarýn
vereceðin yüz kuruþtan da. Peþin sille, veresiye keremden hayýrlýdýr. Ýþte kafam
önünde, baþýmý eðiyorum, vur, tek peþin olsun! Hele sille, senden geldikten sonra hiç
gam yemem. Baþ da o elin sarhoþudur, sille de. Ey canýmýn caný, ey yüzlerce cihan
deðer dost, aklýný baþýna devþir, bu peþin þeyi ganimet say. Ay gibi yüzünü gece
yolcularýndan gizleme. Ey akar su, bu arktan baþ çekme.
Hep buradan da ak da ýrmak kýyýsý bu akar suyla gülsün, kenarlarýnda yaseminler
boy atsýn. Uzaktan ýrmak kýyýsýnda sarhoþ yeþillikler gördün mü bil ki orada su vardýr.
Allah “Gönüllerindeki yüzlerinden anlaþýlýr” dedi. Yeþillikte yaðmuru suyu anlatýr.
Yaðmur gece yaðarsa kimse görmez. Çünkü herkes uykuya dalmýþtýr. Ama her güzel
gül bahçesi gizli bir yaðmura delalet eder.
Kardeþim ben toprak hayvanlarýndaným, sen su hayvanlarýndan. Fakat rahmet ve
ihsan padiþahýsýn. Öyle lütfet, öyle bir ihsan da bulun ki arada bir huzuruna
gelebileyim. Irmak kýyýsýnda seni canla baþla çaðýrýyorum ama sen merhamet edip
cevap vermiyorsun. Suya dalmama imkan yok. Çünkü terkibim topraktan meydana
gelmiþ. Ya bir elçi gönder, yahut kerem et, bir niþana ver de benim sesimi sana
ulaþtýrsýn. Bu iþ için o iki dost konuþup görüþtüler. Nihayet þuna karar verdiler:
Bir uzun ip bulacaklardý. Bu ipin çekiþi, onlarýn sýrrýný birbirine duyuracaktý. Fare,
ipin bir ucunu sana karþý iki büklüm olan bu kulun ayaðýna baðlarýz, öbür ucunu da
senin ayaðýna. Bu suretle ikimiz, birbirimize ulanmýþ, baðlanmýþ oluruz; bir bedendeki
can gibi birbirimize karýþýrýz dedi.
Beden de canýn ayaðýnda bir ipe benzer, onu gökyüzünden yere çeker durur. Can
kurbaðasý, kendinden geçme suyuna hoþ bir surette dalmýþken, beden faresinden
güzelce kurtulmuþken. Beden faresi o iple yine onu çeker. Can, bu çekiþten ne acýlar
tadar! Beyni kokmuþ farenin çekiþi olmasaydý kurbaða, suyun içinde rahatça yaþardý.
Bunun ötesini, gündüz olup da ecel uykusundan uyanýnca güneþe nurlar
baðýþlayandan duyarsýn. Ýpliðin bir ucunu benim ayaðýma baðla, öbür ucunu kendi
ayaðýna düðümle de bu kupkuru yerde iktiza edince ipi çekebileyim, sen de bu
vesileyle benim derdimi anlayasýn dedi. Bu söz kurbaðanýn gönlüne acý geldi. Bu pis
beni baðlýyor galiba dedi. Ýyi adamýn gönlüne kötü bir düþünce geldi mi bu boþ
deðildir, bir aslý vardýr bunun. O anlayýþý vehim sayma, Allah anlayýþý bil. Gönüldeki
nur, onu külli levihten okumuþ, anlamýþtýr.
Biliyorsun ya, filcinin o kadar çalýþmasýna, korkunç bir surette baðýrýp çaðýrmasýna
raðmen fil, Allah evine gitmemiþti. Ayaðý, o kadar köteðe raðmen az çok, Kabe
tarafýna gitmiyordu vesselam. Sanki ayaklarý kurumuþtu, yahut da o saldýran caný,
bedeninden çýkmýþtý dersin. Fakat baþýný Yemen tarafýna döndürdüler mi o erkek fil
yüz at süratinde koþmaktaydý. Filin duygusu, gayb zahmýný anlamýþtý. Bu böyle olunca
artýk kendisine Allahdan ilham gelen velinin duygusu nasýl olur? O güzel huylu Yakup
peygamber d, kardeþleri, Yusuf için babalarýndan izin alýp onu birazcýk sahraya
gezmeye götürmek istedikleri zaman bir þeyler sezinlemiþti. Hepsi de ona, Yusuf’a bir
zarar gelir diye düþünme. Bir iki günceðiz müsaade et baba. Neden bize emniyet
etmiyor, neden Yusuf’unu bizimle gezmeye, eðlenmeye göndermiyorsun? Yeþilliklerde
beraber gezip tozalým. Biz, onu çaðýrýyoruz ama emniyet ve ihsan sahibi kiþileriz
dediler.
Yakup, þu kadar biliyorum ki onu benim yanýmdan alýp götürmenizden gönlümde bir
dert, bir elem peydahlanýyor. Gönlüm, asla yalan söylemez. Çünkü o arþ nurundan
nurlanmýþtýr dedi. Yakup’un þu gönlünün burkulmasý yok mu iþte o, bu iþte bir kötülük
olduðuna kati bir delildi. Fakat kaza ve kaderden kaçmasýna imkan yoktu. Kaza ve
kader hükmünü iþleyecekti. Onun için Yakup da bu kadar niþaneler gördüðü halde
yine de Yusuf’u gönderdi. Körün, kuyuya düþmesine þaþýlmaz, fakat yolu gören de
düþer, buna þaþýlýr iþte. Bu kaza ve kaderin çeþit çeþit iþleri vardýr. Adamýn gözünü,
Allah nasýl dilerse öyle baðlar. Gönül hilesini hem bilir, hem bilmez. Mührünü vurmak
için demiri bile yumuþatýr, muma döndürür.
Gönül derdi ki: Mademki Allah taktiri böyle, bunu istiyor, ha olsun, ne yapalým?
Kendisini bundan gafil tutmaktaydý. Can da, onun ipiyle baðlanmýþ kalmýþtý. O yüce
kiþi, taktir yüzünden mat olursa bu, alt olma deðildir, Allah kazasýna uðramadýr. Bir
musibet, onu yüzlerce musibetten kurtarýr. Bir iniþ onu yüceliklere çýkarýr.
Hani ham bir þuh bir þen adam gibi. Gece içtiði þarap, onu sarhoþ etti, yüz binlerce
ham kiþinin sarhoþluðundan kurtardý. Nihayet o da piþti, usta oldu, cihanýn
esirliðinden kurtuldu, hürriyete kavuþtu.
Zevali olmayan Allah þarabý içti, sarhoþ oldu. Kendisine her þeyi, herkesi anlayacak
bir kabiliyet geldi, halktan kurtuldu. Onlarýn gevþek ve taklitçi inanýþlarýndan, görmez
gözlerinin gördüðü hayalden halas oldu.
Þaþýlacak þey! Onlarýn anlayýþý, bu niþanesiz denizin met ve cezrine ne yapabilecek
ki? Bu yapýlmýþ, düzülmüþ mamureler, o çölden geldi. Saltanat, padiþahlýk, vezirlik,
oradan verildi. Yokluk çölünden bu görünen aleme iþtiyaklarla bölük bölük varlýklar
gelip durmada. Bu çölden her akþam, her sabah kervan üstüne kervan geliyor.
Geliyor, biz geldik, nöbet bizim, siz gidin diye yerimizi yurdumuzu alýyor. Oðul, akýl
gözünü açtý mý baba, hemencecik yükünü kaðnýya koyuyor. Padiþahým biz kimiz ki
devlete, kutluluða layýk olalým? Sen gel, talihimi devlete döndür. O alemden buraya
bir ana yol var. Oradan buraya geliyorlar, buradan oraya gidiyorlar.
Ýyi dikkat et. Oturmuþuz ama gidiyoruz, yeni bir yere hareket etmiþiz, fakat
görmüyorsun sen. Sermayeni aðzýný bugün için deðil, ilerisi için, ileride bir iþ yapmak
için hazýrlarsýn. Ey yola tapan, yolcu odur ki yüzü ve gidiþi, ileriyedir. Nitekim gönül
perdesi ardýndan da anbean yorulmadan, usanmadan hayal alayý gelip durur. O
düþünceler, hep bir fidanlýktan kopup gelmese nasýl olur da hepsi yol bulur, gönle
gelip çatar? Bölük, bölük düþünce ordumuz, susamýþ bir halde gönül çeþmesine
geliyor. Testilerini doldurup gidiyorlar. Daima meydanda ve daima gizli bunlar.
Düþünceleri, gökyüzünün yýldýzlarý say. Fakat bunlar, baþka bit gökyüzünde
dönmedeler. Kutluluk gördün mü þükret, ihsanda bulun. Kötülük gördün mü sadaka
ver, yargýlanma dile! Çark vur. Ayýn nuru ile ruhu parlat. Çünkü tutulma yerine geldi,
zararlar gördü, can simsiyah oldu.
Onu yine hayalden vehimden, zandan kurtar. Yine kuyudan çýkar, cefa ipinden halas
et. Bu suretle de bir gönül, senin güzel gönül alýþýnla kanatlansýn, uçsun, þu balçýktan
kurtulsun!
Ey Mýsýr azizi, ey ahdinde duran zat,mazlum Yusuf, senin zindanýndadýr. Onu
kurtarmak için çabucak bir rüya görüver, Allah, ihsan sahiplerini sever. Yedi arýk ve
hasta öküz, yedi semiz öküzü yutmada. Yedi kuru ve çirkin beðenilmeyecek baþak,
yedi taze ve yemyeþil baþaðý otlamada.
Ey aziz, gönül Mýsýrýnda kýtlýk baþlýyor. Aman padiþahým bunu caiz görme.
Padiþahým, senin hapsinde bir Yusuf’um ben. Lütfet, beni kadýnlardan kurtar. Arþta
oturup duruyordum. Anamýn þehveti “inin” emri ile beni buraya attý. O tam yücelikten
bir kocakarýnýn hilesiyle rahim zindanýna düþtüm. Ruhu ta arþtan bu yurda getirdi.
Hasýlý kadýnlarýn hilesi pek büyük.
Ýniþim, önce de kadýn yüzünden, sonra da kadýn yüzünden. Ruhtum, nasýl oldu da
bedene büründüm? Ya bu düþkün Yusuf’un aðlayýp inlemesini duy, yahut o aþýk
Yakub’a merhamet et. Kardeþlerimden mi feryat edeyim, kadýnlardan mý? ADEM GÝBÝ
CENNETLERDEN DÜÞTÜM BEN! Kýþ yapraðý gibi soldum, çünkü vuslat cennetinde
buðday yedim. Senin lütfunu, ihsanýný, o barýþ selamýný o güzel haberini duyunca, kötü
göz deðmesin diye ateþe çöreotu attým, fakat çöreotuma da kötü göz deðdi. Önde de
sonda da her kötü gözü def eden, ancak ve ancak mahmur gözlerindir.
Padiþahýn kötü gözü, senin güzel gözlerin mat eder, mahveder; ne güzel ilaç bu.
Hatta senin gözünden kimyalar eriþti mi kötü göz bile iyi göz olur. Padiþahýn gözü,
doðanýn gözüne deðdi mi doðan, yücelir, himmetli bir göze sahip olur. O bakýþtan öyle
bir göze sahip olur ki, öyle yücelir ki artýk erkek aslandan baþka bir þey avlamaz olur.
Aslan da nedir ki? O manevi yüce doðan, hem senin avýndýr, hem de seni avlar. Din
çayýrýnda can doðanýnýn ýslýðý “Ben batan þeyleri sevmem” naralarý olur.
Senin izinden uçup duran gönül doðaný da sayýsýz ihsanlarla uðradý, gözün, bir
kerecik ona düþtü. Burnu bir koku aldý, kulaðý senin naðmelerini duydu. Her duygusu,
muayyen olamayan nasipler elde etti.
Sen, hangi duyguya gayb aleminin yolunu açarsan o duygu, artýk eskimez,
yýpranmaz, ölmez. Mülk senindir. Duyguya bir þey ihsan edersin; o duygu, öbür
duygulara padiþahlýk eder.
Fare doðru yolu bulmuþ olan kurbaða ile buluþmak isteyince o aþk ipini çekerdi.
Anbean elime böyle bir vasýta, böyle bir vesile geçirdim diye o ipe güvenirdi. Can ve
gönül de bu geceli, görüþmek için artýk bir ipliðe döndü adeta derdi.
Derken ansýzýn bir alaca karga geldi, fareyi yakaladý. Kurbaða da onunla beraber
havalandý. Fare karganýn gagasýnda havalanýnca kurbaða da ona baðlý olduðundan
onunla beraber sudan çýktý. Fare, karganýn gagasýndaydý, kurbaða da ipe baðlý
olduðundan havalanmaktaydý.
Halksa hele bak diyordu, karga, hileyle suda yaþayan kurbaðayý nasýl da avladý.
Nasýl suya girdi, nasýl da onu kaptý? Suda yaþayan kurbaða, nasýl olur da alaca
kargaya avlanýr? Kurbaða, bu, suda yaþamayan susuz hayvanlar gibi, aþaðýlýk bir
mahluka eþ olanýn layýðýdýr.
Feryat adamýn kendi cinsinden olmayan dostundan, feryat. “ey “ulu” lar, sizinle
düþüp kalkacak iyi bir dost arayýn, diyordu. Akýl ve ayýplarla dopdolu bulunan nefisten
feryat eder. Nefis, güzel bir yüzdeki çirkin buruna benzer.
Akýl, ona der ki: Cins oluþ, iyi bil ki su ve toprak bakýmýndan deðil, mana,
bakýmýndandýr. Kendine gel de surete tapma, suret sözüne kapýlma, cins oluþu surette
arama. Suret, cansýz þeye, taþa benzer. Cansýz þeyin, kendisiyle cins olandan, yahut
olmayandan haberi var mýdýr?
Can, karýncaya benzer, beden de bir buðday tanesine. Karýnca o buðday tanesini her
an çeker durur. Karýnca bilir ki o kendi cinsinden olmayan buðdaylar, nihayet
yenecek, kendisine karýþacak. Bunlar, benim cinsimden olacaklar der.
Karýncanýn biri, yoldan bir arpa tanesi bulur, çekip götürmeye koyulur. Öbürü, bir
buðday yakalar, koþa koþa götürmeye baþlar. Arpa, buðdayýn bulunduðu yere gelmez
ama karýnca, karýncanýn bulunduðu yere gelir ya. Arpanýn gitmesi, buðdaya tabidir.
Karýncaya baksana, dönüp kendi cinsine nasýl geliyor. Buðday, neden arpaya doðru
gidiyor deme. Gözünü aç da düþmaný gör, alýnan, götürülen þeyi deðil.
Kara bir karýnca, siyah kilimin üstünde bir taneyi almýþ gitmekte mesela. Tanenin
gittiði görülür de karýnca görünmez. Akýl der ki gözünü iyi aç da bak. Hiç tane onu bir
götüren olmasa gider mi?
Köpek bu yüzden Ashabý Kehf’in bulunduðu yere geldi, onlara katýldý. Suretler,
tanelerdir ama karýnca, kalptir.
Ýsa bu yüzden gökyüzündeki temiz meleklere karýþtý. Kafesler ayrýydý ama kuþ
yavrusu bir cinsten. Bu kafes meydandadýr da kuþ yavrusu gizli. Fakat kafesi bir
götüren olmasa kafes, kendi kendine nasýl gider?
Ne mutlu o göze ki akýl, onun baþýnda buyruktur; iþin sonunu görür, her þeyi bilir,
aydýndýr, nurludur. Çirkinle güzeli, akýlla ayýrt edin; þu karadýr, bu ak diyen gözle
deðil. Göz, pislikte biten yeþilliðe de aldanýr. Fakat akýl, onu bir de bizim mehengimize
vur der.
Yalnýz isteði gören göz, kuþa bir afettir; fakat tuzaðý gören akýl, onu afetlerden
kurtarýr. Ama bir tuzak daha vardýr ki onu akýl da bilemez. Ýþte gayb aleminde
bulunanlarý gören vahiy, onun için bu tarafa koþup geldi.
Cinse cins olmayaný akýlla bilmek, tanýmak gerek. Hemencecik suretlere koþmamalý.
Cins oluþ, ne senin için suretledir, ne benim için. Ýsa, insan þeklindeydi, fakat melek
cinsindendi. Onun için gökyüzü kuþu, karganýn kurbaðayý havalandýrmasý gibi onu alýp
bu gök kubbenin üstüne çýkardý.
Abdülgavs da peri cinsindendi de peri gibi tam dokuz yýl gizlice kanat çýrpýp uçtu.
Karýsý baþka bir kocaya vardý, ondan çocuklarý oldu. Kendi yetimleriyse babalarýnýn
ölümünü konuþurlar; acaba onu kurt mu paraladý, yoksa eþkýya mý öldürdü; yoksa bir
kuyuya mý düþtü, yahut da bir pusuya mý uðradý? Derlerdi.
Çocuklarýnýn hepsi de düþüncelere dalarlar, hiç biri babamýz sað demezdi. Tam
dokuz yýl sonra fakat yine iðreti olarak meydana çýktý, bir müddet sonra yine gözden
kayboldu.
Bir ay oðullarýna konuk oldu. Ondan sonra hiç kimse, bir daha onun rengini bile
görmedi. Kýlýç yarasý, bedenden ruhu nasýl çalarsa peri cinsinden oluþu onu, insanlar
arasýndan öyle kaptý iþte. Cennetlik, cennet cinsinden olduðu için bu cinsiyet
bakýmýndan Allah’a tapar.
Peygamber “Hamd ve cömertlik, dünyaya uzanmýþ cennet dallarýdýr” demedi mi?
Bütün sevgileri, lütuflarý, sevgi ve lütuf cinsinden bil, bütün kahýrlarý da kahýr
cinsinden.
Küstahlýk, küstahlýðý doðurur, aldatan aldanýr. Çünkü bunlar akýl bakýmýndan
birbirlerinin cinsidir. Ýdris yýldýzlarýn cinsindendi. Onun için sekiz yýl Zuhal’de kaldý.
Zuhal, doðularda da onun dostu oldu, batýlarda da, herhalde onunla konuþtu, onun
sýrlarýna mahrem oldu. Kaybolduktan sonra tekrar dünyaya gelince yeryüzünde
nücum bilgisine dair ders verirdi. Önünde yýldýzlar güzelce saf kurarlar, dersinde
bulunurlardý. Bir derecede ki aþaðýlýk yukarýlýk bütün halk, yýldýzlarýn seslerini
duyarlardý. Cins olma çekiþi, yýldýzlarý ta yeryüzüne kadar çekmiþ, onun yanýna
getirmiþti. Her yýldýz, kendi adýný, halini, nasýl rasat edileceðini ona açar söylerdi.
Cinsiyet nedir? bir çeþit bakýþ. Bununla bir cinsten olanlar,
birbirlerine yol bulur, birbirlerine kavuþurlar. Allah birisine verdiði bakýþý sana da
verse sen de onun cinsinden olursun. Bedeni her yana çeken nedir? bakýþtýr. Haberdar
olan, nasýl olur da bihaberi bildiði tarafa çeker? Erkekte kadýn huyu oldu mu puþt olur,
namussuzluk eder. Kadýna kadýn huyu verdi mi kadýn, kadýn arar sevici olur.
Allah, sana Cebrail sýfatlarýný verirse kuþ gibi uçar, havalarda yol ararsýn. Gözün,
havayý gözler durur. Yeryüzüne yabancý kesilir, gökyüzüne aþýk olursun. Fakat sana
eþek huyu verirse yüzlerce kanadýn olsa uçar, ahýra konarsýn!
Aþaðýlýk fare, suret bakýmýndan aþaðý olmadý. Pisliðinden çaylaða zebun oldu. Yemek
peþinde koþan hain olan, karanlýða tapan, peynir, fýstýk ve pekmezle sarhoþ olur. Eþsiz
doðan kuþundan bile fare huyu olursa farelere ar olur, hayvanlar ondan utanýrlar.
Oðul Harut’la Marut’a Allah insan huyunu verdi, melek huylarý deðiþti. “Biz Allah’a
ibadet için saflar kurmuþuz” makamýndan aþaðýya düþtüler, Babil kuyusuna baþ aþaðý
asýldýlar. Levhi mahfuz, gözlerinden uzaklaþtý, levhleri büyü yapan ve büyülenen
kiþilerin bedenleri oldu.
Kanatlarý ayný, baþlarý ayný, bedenleri ayný fakat birisi arz üstünde Musa, öbürü
aþaðýlýk yerlerde hor hakir Firavun. Huy peþinde yürü, iyi huyluyla düþ kalk. Gül
baðýna bak, nasýl gülün huyunu almýþ. Mezar topraðý bile insanla þereflenir; gönül ona
elini kor, yüzünü sürer. Toprak bile temiz bir bedenle komþu olduðundan þereflenir,
devlet bulursa, artýk sen “Önce komþu gerek sonra ev” de. Gönlün varsa yürü, bir
gönül sahibi dost ara.
Onun topraðý bile can huyunu almýþ, aziz kiþilerin gözlerine sürme olmuþtur. Nice
toprak gibi mezarlarda yatanlar var ki faydalarý, feyizleri bakýmýndan yüzlerce diriden
yeð. Gölgesini gizlemiþ ama topraðý, gölge vermekte. Yüz binlerce diri, onun
gölgesinde gölgelenmekte.
Ynt: Mesneviden Hikayeler VI By: armi Date: 29 Ocak 2010, 13:26:09
SULTAN MAHMUT
Sultan Mahmut, bir gece yalnýz baþýna þehri dolaþýrken bir bölük hýrsýza rastladý.
Hýrsýzlar ey vefalý adam dediler, sen kimsin? Sultan Mahmut, ben de sizlerden biriyim
diye cevap verdi. Hýrsýzlarýn biri, ey daima hileye düzene baþ vuranlar, hadi
bakalým,her birimiz hünerini söylesin.
Yaratýlýþta ne hüner ne marifet var? Þu gece vakti arkadaþlarýna anlatsýn dedi. Birisi
dedi ki: Ey hünerini göstermeye kalkýþan kavim, benim kulaklarýmda bir hassa vardýr.
Köpek havladý mý, ne diyor, anlarým. Öbürleri, bu iki metelik eder ancak dediler. Bir
baþkasý ey altýna tapanlar, benim bütün hassam gözümdedir. Geceleyin karanlýkta
kimi görsem, hiç þüphe yok, onu gündüz tanýrým dedi. Baþka biri, benim hünerim
kolumdadýr. Kolumun kuvvetiyle duvarlarý delerim dedi. Baþka biri dedi ki: Benim
marifetim burnumda. Ýþim, topraklarý koklamaktýr.
“Ýnsanlar madenlere benzerler” sýrrýna ermiþim. Peygamber, onu ne için söylemiþti.
Ben, topraðýn bedeninde ne kadar para var, ne madeni gizli anlarým. Bir yerde altýn
gizli, öbür tarafýn masrafý, gelirinden fazla mesela, derhal bilirim. Mecnun gibi topraðý
koklarým, yanýlmaksýzýn Leyla’nýn bulunduðu topraðý bulurum. Her gömleði koklar,
içinde Yusuf mu var, þeytan mý anlarým.
Ahmet gibi hani. O da Yemen’den koku alýrdý ya. Benim de þu burnum, o nasibe
eriþmiþtir iþte. Hangi toprak altýna komþu, hangisi sýfýrdan ibaret. Beþ para etmez?
Bu, bana malum olur.
Bir baþkasý da benim hünerin dedi elimdedir. Dað tepesine kadar kement atarým.
Ahmet gibi... Onun caný da bir kement attý, kenemdi ta göðe ulaþtý.
Allah dedi ki: Ey gökyüzündeki Beyt-i Mamur’a kement atan, atýþý benden bil.
“Attýðýn vakit sen atmadýn ben attým”
Nihayet dediler ki: Ey yüce ve vefalý dost, sen de söyle. Senin ne hünerin ne
marifetin var?
Sultan Mahmut dedi ki: Benim hünerim sakalýmdadýr. Onunla suçlularý cezadan
eziyetten kurtarýrým. Suçlularý cellatlara verdiler mi, sakalým oynayýnca onlar
kurtuluverirler. Acýyýp sakalýmý oynattým mý öldürülmeden de kurtulurlar, dertten de,
elemden de. Hýrsýzlar, bu sözü duyunca kutbumuz sensin dediler; minnet gününde
kurtuluþumuz senden olacak. Sonra hep beraber yola düzüldüler, o kutlu padiþahýn
köþküne doðru hareket ettiler.
Bu sýrada sað taraftan bir köpek havladý. Köpek sesinden anlayan, köpek diyor ki
dedi, padiþah sizinle beraber. Kokudan anlayan bir yandaki topraðý kokladý, bu dedi,
bir dul kadýnýn odasýnýn topraðý. Kement atan, kemendini attý, yüksek bir duvara
ulaþtýlar. Koku alan bir baþka yeri kokladý, dedi ki: O eþsiz padiþahýn hazinesi burada.
Delik delen, duvarý deldi, hazineye girdiler. Her biri bir þeyler aldý. Bir hayli altýn
sýrmalarla bezenmiþ kumaþ, aðýr mücevherler alýp hemen gizlediler.
Padiþah konakladýklarý yeri, þekillerini, adlarýný, yollarýný iyice öðrendi. Onlardan
gizlenip geri döndü. Sabahleyin divanda bu macerayý anlattý. Hemen yiðit çavuþlar
yolladýlar. Hýrsýzlarý tutup baðladýlar. Hepsini eli baðlý olarak divana getirdiler. Can
korkusu ile tir tir titriyorlardý. Padiþahýn huzurunda durdular. O ay gibi parlayan
padiþah, geceleyin kendileri ile arkadaþlýk eden adamdý. Geceleyin kimi görse gündüz
þüphesiz bir surette tanýyan, padiþahý tahtýnda görünce bu adam dedi, geceleyin
bizimle arkadaþlýk eden adamdýr. Sakalýnda o kadar hüner, marifet vardý ya hani; bu
tutulmamýzda yine ondan oldu.
Gözü, padiþahý tanýmýþ olduðundan bu tanýþýklýkla aðzýný açtý, tesirli bir suretle söz e
baþladý. Dedi ki: “Nerede olursanýz olun, o sizinledir” dedikleri bu padiþah iþte. Bizim
yaptýðýmýzý görüyor sýrrýmýzý duyuyordu. Gözüm, geceleyin padiþahý tanýdý; Bütün
gece onun ay gibi yüzü ile aþk oyununa giriþti. Ben, ondan ümmetimi dileyecek,
þefaatte bulunacaðým. O, hiçbir ariften yüz çevirmez. Bil ki arifin gözü, iki alemde de
insana aman verir. Herkes, onunla yardýma nail olur. “Gözü Allahdan baþka bir þeye
kaymadý” da onun için Muhammed, her derdin þefaatçisi oldu.
Dünya gecesiyle güneþ, perde ardýndayken o Allah’ý görüyordu, ümidi ondandý. Ýki
gözü de “Biz senin göðsünü açmadýk mý, ferahlatmadýk mý seni?” sürmesiyle
sürmelemiþti. Cebrail’in bile görmeye tahammül edemediðini o, gördü.
Allah bir yetime sürme çekti mi onu, doðru yola girmiþ eþsiz, iri bir inci haline
getirir. Nuru incilerden üstün olur. Öyle bir istenen, arzulanan, Allah’ý ister, arzular.
Kullarýn duraklarýný gördü; hasýlý o yüzden Allah, onun adýný “Gören tanýk taktý.
Þahidin aleti keskin gözle keskin kulaktýr. Geceleri bile uyanýktýr; sýrlar ondan
gizlenemez. Binlerce davacý, davaya kalkýþsa kadý, kulaðýný þahide verir.
Hüküm verirken kadýlarýn hüneri budur. Onlarýn aydýn gözleri, tanýktýr. Onun için
þahidin sözü, göz yerine geçer. Çünkü o, garezsiz olarak sýrrý görmüþtür. Davacý da
görmüþtür ama garezle görmüþtür. Garez, gönül gözünün perdesidir. Allah diler ki sen
zahit olasýn; garezi býrakasýn da tanýk kesilesin.
Bu garezler göze perdedir. Göz perde indi mi insan, yukarý aþaðý, bunca þeyi,
göremez, “Sevdiðin þeyler seni kör ve saðýr eder.” Fakat bir adamýn gönlüne güneþin
nuru vurdu mu onca yýldýzýn bir kadri, kýymeti kalmaz artýk. Sýrlarý perdesiz olarak
görür. Müminle kafirlerin ruhlarýnýn ne makamlarda bulunduðunu seyreder.
Allahnýn, yeryüzünde de, yüce gökte de insan ruhundan daha gizli bir þeyi yoktur.
Hak, kuru, yaþ; her þeyi bildirdi de ruhu “O benim iþimdendir” diye mühürledi, gizledi.
Yüce kiþinin gözü, ruhu gördü mü artýk ona hiçbir gizli þey kalmaz. O, her kavgada,
þahadeti makbul bir þahit olur. Sözü, her baþ aðrýsýný keser, sersemliðini giderir.
Allahnýn adý “adalet sahibi” dir, þahit de onun adamýdýr. Onun için sevgilinin gözü
adalet sahibi bir þahittir. Ýki alemde de Allahnýn baktýðý yer, gönüldür. Padiþah daima
gönle bakar.
Allahnýn aþký, onu þahidi “güzeli” sevmesi, bütün bu perdeleri düzüp koþmasýna
sebep oldu. Onun için bizim þahit (güzel) seven Allahmýz, Miraç gecesi, Peygamberle
buluþunca “Sen olmasaydýn gökleri yaratmazdým” dedi.
Bu kadý, iyiye de hüküm etmede, kötüye de. Fakat þahit, kadýya bile hüküm etmiyor
mu? Hüküm sahibi, þahide esir oldu. Sevin ey Allah rýzasýný kazanan kiþinin keskin
gözü.
Allah’ý bilen, bilinen Allahdan pek ziyade niyazda bulundu; ey sýcakta soðukta bizi
gözleyen Allah dedi...sen hayýrda da danýþtýðýmýz zatsýn, þerde de. Fakat gönlümüz,
senin remizlerinden, buyruklarýndan bihaberdir. Biz seni görmeyiz, fakat sen gece
gündüz bizi görürsün. Sebebi görmemiz bizim gözümüzü baðlar. Benim gözüm, gözler
arasýndan seçildi de geceleyin güneþi gördü.
Ey yüce, ey ulu Allah, o, senin lütfundu. Lütfun yüceliði, tamamlanmasýndandýr.
Yarabbi, nurumuzu kýyamette de fazlalaþtýr, tamamla. Bizi kahredici kötülüklerden
kurtar. Gece dostuna gündüz ayrýlýðý verme. Yakýnlýðý görmüþ caný uzaklaþtýrma.
Senden uzaklaþmak, dertli, veballi bir ölümdür. Hele bu ayrýlýk, bu uzaklaþma,
buluþtuktan sonra olursa. Seni göreni gözsüz býrakma, ondan gizlenme. Bitmiþ, boy
atmýþ yeþilliðine su serp.
Ben yürüyüþte küstahlýk etmedim, sen de ceza ve cefada aldýrmazlýktan gelme.
Yüzünü göreni, lütfet, cemalinden uzaklaþtýrma. Senden baþkasýnýn yüzünü görmek,
boðaza takýlan bir zincirdir. “Allahdan baþka bir þey batýldýr, asýlsýzdýr.” Batýldýrlar
ama bana hak görünmedeler. Çünkü batýl batýllarý çeker. Yeryüzünde, gökyüzünde ne
varsa hepsi de zerre zerre kehlibar gibi kendi cinsini çekmededir. Mide, ta dibine
kadar ekmeði çekmededir, ciðerdeki hararet suyu. Güzellerin çekici gözleri de
buralarda döner, dolaþýr, gül bahçelerindeki kokularý arar durur. Çünkü gözün
duygusu, rengi çeker; beyin ve burun, güzel kokularý.
Bu çekiliþleri de sýrlarý bilen Allahdan bil. Sen, kendi çekiþinle bizi buralardan kurtar
Yarabbi. Ey müþterimiz olan Allah, sen bu çekicilerden üstünsün. Acizleri satýn alýrsan
deðer, yaraþýr. Kadir gecesi, o dolunayý tanýyan, susuz kiþinin buluta yüz çevirmesi
gibi yüzünü padiþaha döndürdü. Dili de onundu zaten, caný da. Onun olan, ona
küstahça söz söylese ne çýkar?
Dedi ki: Biz can gibi balçýða kakýlýp kaldýk. Kýyamet gününde can güneþi sensin. Ey
gizlice yürüyen padiþah, vakti geldi... Kerem et, hayýrlýsý ile bir sakalýný oynat.
Her birimiz hünerimizi gösterdik, fakat o hünerler, ancak bahtsýzlýðýmýzý arttýrdý. O
marifetler, boynumuzu baðladý, o mevkiler yüzünden baþ aþaðý düþtük, alçaldýk. O
hünerler, boynumuza baðlanmýþ bir hurma lifi oldu. Ölüm günü, onlarýn hiç birinden
fayda yok. Ancak geceleyin gözü padiþahý tanýyanýn o güzel duygusu iþe yarar.
O marifetlerin hepsi yolda görünen adamýn yolunu þaþýrtan gulyabanidir. Yalnýz
geceleyin padiþahýn yüzünü gören göz baþka. Padiþah, hüküm gününde yalnýz
geceleyin yüzünü gören, kendisini tanýyan adamdan haya eder. Muhabbet padiþahýný
tanýyan köpeðe de Ashabý Kehf’in köpeði adýný takmalýdýr. Köpeðin sesini anlayýp
aslandan haber alan bir kulaða sahip bulunan kiþinin hüneri de, iyi bir hüner.
Köpek, geceleri bekçiler gibi uyanýk olduðundan padiþahýn geceleri uyanýk olan
kullarýndan da bihaber deðildir. adý kötüye çýkanlardan utanmaya lüzum yok. Onlarýn
sýrlarýný anlamak gerek. Adý tamamý ile kötüye çýkana gelince artýk onun hamlýkta
bulunup iyi bir ad san aramaya kalkýþmasýna hiç lüzum yok. Nice altýn vardýr ki yaðma
edilmekten, zarara uðramaktan kurtarmak için üstünü karartýrlar.
Susýðýrý, denizden bir mücevher çýkarýr, onu kýyýya koyar, ýþýðý ile etrafýný görür,
otlamaya koyulur. Mücevherin nuru ile aydýnlanan sahadaki sümbül ve süsenleri
hemencecik yer. Böyle güzel kokulu çiçeklerle geçindiðinden, gýdasý nergis ve nilüfer
olduðundan da onun pisliði amberdir.
Birini gýdasý, ululuk nuru olursa artýk nasýl olur da o adamýn dudaðýndan sihri helal
doðmaz? Gýdasý, arý gibi vahiy olan kiþinin evi, nasýl olur da balla dolu bulunmaz?
Susýðýrý, yine o mücevherin ýþýðý ile otlar dururken ansýzýn mücevherden pek uzaða
düþtü. Bir tacir, bunu görüp otlaðýn, çayýrýn kararmasý için mücevheri balçýkla örttü.
Kendisi aðacýn arasýna gizlendi. Sýðýr kuvvetli boynuzlarý ile onu süsmek için bir hayli
aradý. Düþmaný boynuzlamak için o çayýrýn etrafýný belki yirmi kere döndü, dolaþtý.
Düþmanýný bulmadan ümit kesince mücevheri koyduðu yere geldi. fakat o iri, o
padiþahlara layýk mücevherin üstündeki balçýðý görünce þeytan gibi o da balçýktan
korktu.
Þeytan bile topraðý anlamadýktan, topraða karþý kör ve saðýr kesildikten sonra artýk
toprakta mücevher olduðunu öküz, nereden bilecek? "Ýnin" emri ile caný bu aþaðýlýk
yeryüzüne indirdi. Bu hayýz hali, onu namazdan mahrum etti. Yoldaþlar, bu dertten
kaçýn, bu dedikodudan çekinin. Çünkü heva ve heves, erkeklerin hayzýdýr.
“Ýnin” emri, caný bedene soktu da Adem incisi, toprakta gizlendi. Onu tacir bilir,
fakat öküz bilmez. Gönül ehli olanlar anlarlar, fakat her toprak kazan anlamaz.
Ýçinde mücevher bulunan topraktaki o mücevher, öbür topraðýn da sýrrýný
söylemektedir. Fakat Allah rahmetinin saçýsýndan bir nur elde etmemiþ olan toprak,
inciyle, mücevherle dolu olan topraklarýn sohbetini anlamaz.
ÖLÜ; YAÞADIÐI HALDE ÖLEN KÝÞÝDÝR
Bir yoksul borçlanmýþ, civar memleketlerden kalkýp Tebriz’e gelmiþti. Dokuz bin
altýn borcu vardý. O vakit de Tebriz’de Bedrettin Ömer, muhtesipti.
Bu öyle bir erdi ki gönlü adeta bir denizdi. Her kýlý bir Hatem kesilmiþti. Hatem,
dünyada olsa ona yoksul olur, önüne baþ kor, ayaðýna toprak olmayý canýna minnet
bilirdi. Birisine bir deniz dolusu iyi su verse o vergisinden utanýrdý. Bir zerreyi doðu
güneþi haline getirse bu ihsaný bile kendisine layýk görmezdi.
O garip, muhtesipten bir kerem umarak gelmiþti. Çünkü o, gariplere bir dost, bir
hýsým olmuþtu adeta. O garip kiþi de adeta onun kapýsýna kapýlanmýþ, ihsanýný umarak
tekrar borç vermeye baþlamýþtý. O kerem sahibine güvenerek, onun vergilerini
umarak borçlanmaktaydý. O ümitle bir hayli borca girmede, o huyu kerem ve ihsandan
ibaret olan zatýn lütuf denizine dayanarak þundan bundan borç almaktaydý.
Borç verenlerin suratlarý asýlýyor, o ise o ululuklar, keremler bahçesinin lütfuna
güvenerek gül gibi gülüyordu. Birisinin sýrtý, Arab’ýn güneþinden kýzýþýrsa artýk ona
Ebuleheb’in kýzgýnlýðýndan ne gam?
Bir adam bulutla sözleþti mi sakalarýn suyuna muhtaç olur mu artýk? Allah elini bilen
büyücüler, bu ele, bu ayaða el, ayak derler mi hiç? Aslana güvenen tilki, yumruðu ile
kaplanlarýn bile kellesini kýrar.
Cafer, tek baþýna bir keleyi zapt etti. Kale, onun sonsuz ve kurumuþ dudaðýna bir
yudumcuk suydu. Bir tek atlý, yürümüþ, kaleye kadar gelmiþ, savaþa hazýrlanmýþtý.
Kaledekiler ürküp kapýyý kapattýlar. Kimsede karþý duracak cüret yoktu. Gemidekilerin
ne hadleri vardý ki timsaha karþý koysunlar.
Padiþah, vezire yüz çevirip “Seninle danýþýyorum, böyle bir zamanda ne çare var, ne
yapalým?” dedi.
Vezir dedi ki: Kibri, hileyi býrakýp eline bir kýlýç al, boynuna bir kefen at, huzuruna
git. Padiþah peki ama dedi, bu tek bir kiþi deðil mi? Vezir, doðru, fakat onun tek
oluþunu görüp de bunu ehemmiyetsiz bulma. Gözünü aç, kaleye dikkat et. Önünde
cýva gibi titreyip durmada. O ise eyerin üstüne öyle bir oturmuþ ki sanki doðudakiler
de onunla berabermiþ, batýdakiler de. Hiçbir þeye aldýrmýyor. Birkaç fedai, ona
saldýrdý; kendilerini onun önüne attýlar. Fakat hepsini de gürzüyle öldürdü. Hepsi de
onun atýnýn ayaklarý altýna baþ aþaðý düþtüler.
Allah kudreti, ona öyle bir ordu vermiþ ki tek baþýna bir ümmete saldýrýyor. Gözüm,
o eri görünce sayý çokluðu gözümden düþtü. Yýldýzlar çoksa da güneþ birdir ve bütün
yýldýzlar da onun önünde darmadaðýn olur, görünmezler.
Binlerce fare baþ kaldýrsa kedi, ne korkar, ne çekinir. Nasýl olur da fareler, toplanýp
kedinin karþýna çýkarlar? Onlarda böyle bir yürek yoktur ki. Topluluk, suret
bakýmýndan olursa beyhudedir. Kendine gel de Allahdan mana topluluðu iste.
Topluluk, bedenlerin çokluðundan meydana gelmez. Cismi de isim gibi yel üstünde
durur bir þey bil.
Farelerin yüreklerinde topluluk kudreti olsaydý kýzarlar, gayrete gelirlerdi de birkaç
tanesi bar araya gelir; fedai gibi aman vermeden kediye saldýrýrdý. Bir tanesi gözünü
ýsýrýr, oyar, öbürü kulaðýný diþleyip yýrtar, bir baþkasý yanýný delerdi. Kedi bu
topluluktan kurtulamazdý.
Fakat farede topluluk için yürek yoktur. Kedinin sesini duydu mu aklý baþýndan
gider. Hilebaz kedinin önünde kuruyup kalýr. Ýsterse farenin sayýsý yüz bin olsun ne
çýkar?
Koyun sürüsü çok olmuþ kasaba ne gam? Akýl çokluðu uykuyu def edebilir mi?
Mülkün sahibi Allahdýr. Topluluðu o verir, bu yüreði o ihsan ederde aslan, yaban sýðýrý
sürüsüne atýlýr. On çatallý boynuzlarý olan yüz binlerce yiðit geyik aslanýn saldýrýþýna
karþý, adeta yok olur.
Mülkün sahibi O’dur. Bir Yusuf’a güzellik saltanatýný verir de onu ak buluttan yaðan
latif yaðmura döndürür. Bir yüze bir yýldýz parlaklýðý ihsan ederde koca bir padiþah bir
kýzýn kölesi kesilir. Bir baþkasýnýn yüzüne kendi nurunu verir, o adam, gece yarýsý her
iyiyi her kötüyü görür.
Yusuf’la Musa, Allah nuruna sahip oldular, yüzlerinde, gönüllerinde o nur parladý.
Musa’nýn yüzü, öyle bir nur saçtý ki nihayet yüzüne bir nikap tutunmaya mecbur oldu.
Yüzünün nuru adeta hücum eden yýlanýn gözünü zümrüt nasýl alýrsa gözleri öyle
almaktaydý. Musa o kuvvetli nuru örtmek üzere Allahdan nikap istedi.
Allah da o nikabý, yürü, var, kiliminden yap. Çünkü o, emniyet sahibi bir arifin
elbisesidir. O elbise Allah nurundan bir sabra nail olmuþtur, dokumasýnda can nuru
vardýr. Böyle bir hýrkadan baþka bir þeyle korunamazsýn. Nurumuza, ondan baþka
hiçbir þey tahammül edemez. Kafdaðý bile o nura mani olmaya kalkýþsa o nur,
Kafdaðý’ný da Tur gibi parçalar dedi.
Erlerin bedenlerine Allah kudretinin yüceliði öyle bir tahammül vermiþtir ki neliksiz
niteliksiz Allah nuruna dayanýrlar. Tur daðýnýn zerresine tahammül etmediði nur, Allah
kudretiyle bir sýrçayý yer eder. Kandil duracak yer ve bir sýrça kandil, Kafdaðý ile Tur’u
paramparça eden nura mekan olur.
Onlarýn bedenlerini kandil konacak yer, gönüllerini de sýrça bil. Bu kandilin nuru,
arþa da vurur, göklere de. Arþýn ve göklerin nuru, bu nura karþý þaþýrýp kalýr, kuþluk
çaðýndaki yýldýz gibi yok olur gider.
Peygamberlerin sonuncusu, bunu hiçbir an zevali olmayan padiþahlar padiþahýndan
nakletmiþtir.
Allah demiþtir ki: Ben göklere, boþluða, yüce akýllarla nefislere sýðmadým da, konuk
gibi vardým, müminin gönlünde keyfiyetsiz, mahiyeti anlaþýlmaz bir þekilde yurt
tuttum, oraya konuk oldum. Bu gönül vasýtasý ile yücelerde bulunanlar da benden
padiþahlýlar, baht ve devletler bulurlar, aþaðýda bulunanlar da. Böyle bir ayna
olmadýkça güzelliðinden hiçbir þey görünmez, ne yeryüzünde, ne de zaman içinde
nurum tecelli etmez. Ýki aleme de merhamet atýný sürdüm de geniþ bir ayna düzdüm.
Her an bu aynadan elli düðün halký doyar. Aynayý iþit fakat nasýldýr? Sorma. Hasýlý
Musa’da bu elbiseden nikap yaptý, yüzünü örttü. Çünkü o yay gibi parlak nurun tesirini
anlamýþtý.
Elbisesinden baþka bir þeyden nikap yapsaydý saðlam ve yüce bir dað olsa, hatta
daðdan da saðlam bulunsa yine paramparça olurdu. Allah nuru demir duvarlardan bile
geçtikten sonra artýk nikap ona ne yapabilir? O nikap, hararetli bir arifin coþkunluk
zamanýndaki hýrkasýna benziyordu adeta.
Kav, önce yakýlýr, alýþtýrýlýr da ondan sonra ateþ alýr. O doðru yolu gösteren nurun
aþkýyla Safura iki gözünü de yele verdi. Önce bir gözünü kapatýp baktý, Musa’nýn
gözündeki nuru görünce o gözü uçtu, kör oldu. Ondan sabrý kalmadý, o gözünü de açýp
baktý, öbür gözünü de o ayýn uðruna harcadý.
Savaþ eri de önce yoksulara ekmek verir. Fakat ibadet nuru ona vurdu mu canýný
baðýþlar.
Bir kadýn Safura’ya, “O nergis gibi gözlerin elden gitti, acýklanýyor musun?” diye
sordu. Safura dedi ki: Yüz binlerce gözüm olsaydý da hepsini feda etseydim. Fakat ne
fayda, yok ki! Buna acýklanýyorum. Göz pencerem, ayýn nuru ile yýkýldý ama ay, define
gibi bu yýkýk yeri yurt edindi. Define, artýk bu yýkýk yurdu, ev mi, dam mý, düþünmeye
vakit býrakýr mý?
Yusuf sokaktan geçerken yüzünün nuru her evin kafesinden içeri vururdu.
Evdekiler, Yusuf bir yere gidiyor yine derlerdi. Köþede bucakta oturanlarda duvarda
bir nur gördüler mi Yusuf’un geçtiðini anlarlardý. O tarafa penceresi bulunan ev,
Yusuf’un geçiþiþinden ululanýr, þeref bulurdu.
Hadi Yusuf’un geçeceði tarafa bir pencere aç da oraya otur, seyrine bak! Aþýk olmak,
o yana bir pencere açmaktýr. Çünkü gönül, dostun cemali ile aydýnlanýr. Þu halde
daima sevgilinin yüzüne bak. Babacýðým, dinle, bu senin elindedir. Gönüllere girmeye
yol bul, baþkalarýný düþünmeyi býrak.
Kimya elinde, deriyi bununla tedavi et de bu sýfatla düþmanlarý kendine dost edin!
Güzelleþtin mi o güzele ulaþýrsýn da o, ruhu kimsesizlikten kurtarýr. Onun rutubeti can
bahçelerini besler, yetiþtirir. Soluðu gamdan ölmüþ kiþiyi diriltir. Yalnýz aþaðýlýk cihan
saltanatýný vermez, yüz binlerce çeþit, çeþit saltanatlar baðýþlar.
Allah Yusuf’a güzellik saltanatýný baðýþlamakla beraber bir de ders vermeden, meþk
etmeden rüya yorma saltanatýný baðýþlamýþtý. Güzelliði onu zindana çekti, bilgisi de
Zuhal yýldýzýna dek yüceltti onu.
Bu bilgi ve hüner yüzünden padiþah, ona kul oldu. Bilgi padiþahlýðý, güzellik
saltanatýndan da üstün oldu ve takdir edildi.
O dertlere uðramýþ garip de borç korkusu ile yola düþtü, o esenlik yurduna hareket
etti. Tebriz’e gül bahçelerinin yurduna yöneldi. Ve gül bahçesinde sýrt üstü yatarak
ümit uykusuna dalmýþtý.
Þimdi, yüce Tebriz ülkesinden, o saltanat yurdundan parlayýp aydýnlanmakta, nura
nur katmaktaydý. O erlerin oturduðu bahçeyi görünce caný gülüyor Yusuf’un kokusunu
alýyor, vuslat Mýsrýný duyuyordu.
Dedi ki: Ey deveyi süren, devemi ýhlat, bana yardým geldi, yoksulluðun uçup gitti.
Çök ey devem, iþler güzelleþti. Þüphe yok ki Tebriz, gönüllerin çöktükleri bir yurttur.
Ey devem bahçelerin kenarlarýnda yayýl. Tebriz, bize ne güzel de bir feyiz yeri ya! Ey
deveci develerin yükünü çöz. Burasý Tebriz þehri, gül bahçelerinin bulunduðu yer. Bu
baðda cennet parlaklýðý, cennet güzelliði var. Bu Tebriz’de arþ nuru var. Her an
Tebrizlilere arþýn yücesinden cana canlar katan bir koku gelmededir. O garip,
muhtesibin evini arayýnca halk dediler ki: O dost, vefat etti. Evvelsi gün dünya
yurdundan göçtü. Onun ölümü yüzünden erkeðin yüzü de sapsarý, kadýnýn yüzü de. O
arþ tavusuna hatiflerden arþ kokusu geldi, o da arþa gitti. Halk, onun gölgesine
sýðýnýrdý. Fakat güneþ, o gölgeyi tez tez dürüverdi. Evvelsi gün, bu kýyýdan gemisini
sürdü. O büyük zat, bu gam yurduna doymuþtu zaten.
Garip bunu duyunca bir nara attý, kendisinden geçip gitti. Sanki o da, muhtesibin
ardýndan can verdi. Hemen yüzüne gül suyu serptiler, sular saçtýlar. Yol arkadaþlarý,
haline aðladýlar. Adam, geceye kadar kendisine gelemedi, gece yarýsýnda gayb
aleminden caný geri geldi, yarý ölü bir halde ayýldý.
Aklý baþýna gelince dedi ki: Yarabbi, suçluyum. Halka ümit baðladým. Muhtesip
cömertti ama cömertlikte hiç de senin eþin olamaz. O külah baðýþlar, sen, akýlla dolu
baþ verirsin. O kaftan verir, sen boy pos ihsan edersin. O altýn verir bana, sen altýn
sayan el. O katýr verir bana sen ona binecek akýl.
Obana ýþýk verir, sen aydýn göz. O meze verir, sen onu yiyecek kabiliyet. O maaþ
verir, sen ömür ve yaþayýþ. Onun vaat ettiði þey altýndýr, senin vaat ettiðin, temiz
þeyler. O oda verir, sen gök ve yer verirsin. Senin verdiðin sahada onun gibi
yüzlercesi yaþar, semirir. Altýn senindir, altýný o yaratmada. Ekmek senindir, ekmeði
sen baðýþlarsýn.
Ona cömertliði merhameti veren de sensin. Cömertlik ederde neþelenir; bu neþeyi,
bu sevinci veren de sensin. Ben onu kendime kýble edindim de asýl kýble edilecek
makamý býraktým.
O din Allahsý aklý, suyla topraktan karýlmýþ balçýða ekerken biz neredeydik?
Gökyüzünü yokluktan meydana getirdi, bu yer döþemesini de yaptý döþedi.
Yýldýzlardan kandiller yaptý, tabiatlardan kilitler ve anahtarlar. Nice gizli, aþikar
yapýlarý þu tavanla þu döþemenin içine koydu, gizledi. Ýnsan yücelikler vasýflarýnýn
usturlabýdýr. Ýnsan sýfatý onun ayetlerine mazhardýr. Ýnsanda ne görürsen onun
aksidir. Irmak suyuna akseden ay gibi hani. Usturlabýnda örümcek aðý gibi nakýþlar
vardýr, ezel vasýflarý onlarla anlaþýlýr bilinir. O usturlabýn üstündeki ankebut, gayb
göðü ile ruh güneþine ait þerhlerde bulunur, dersler verir, bu doðruyu bulan
usturlapla ankebut, halkýn eline müneccimsiz düþmüþtür.
Allah bu yýldýz bilgisini peygamberlere vermiþtir. Gaybý görmek için o alemi
görebilen bir göz gerek. Zamanlarca gelip geçen þu insanlar, dünya kuyusuna
düþmüþlerdir. Her biri, kuyunun içinde kendi aksini görmüþtür. Kuyuda sana görünen,
bil ki dýþarýdadýr. Yoksa o aslan gibi sen de kuyuya düþtün gitti.
Tavþan, onu “kuyuda kükremiþ bir aslan var. Kuyuya gir de ondan öç al. Sen ondan
üstünsün kopar kafasýný” diye yoldan çevirdi. O mukallit de tavþana kandý, onun
maskarasý oldu. Kendi hayalleriyle köpürdü, coþtu.
“Bu görünen þey, suyun aksettirmesinden ibaret deðil mi? O her þeyi döndüren,
çeviren Allahnýn bir hayal göstermesinden baþka bir þey mi? Diyemedi. Sen de bir
düþmana kinlendin mi, ey altý duyguya zebun olan, altý duygun da yanýlýr, yanlýþlar
içerisinde kalýrsýn.
Halbuki ondaki o düþmanlýk, Allahnýn aksidir. Oradaki kahýr, Allahnýn kahýr
sýfatlarýndan üremiþtir. Ondaki suç, sendeki suçun cinsindendir. Önce o huyu, kendi
tabiatýndan yýkayýp arýtmak gerek. Sendeki çirkin huy, onda göründü. Çünkü o, sana
bir aynadýr adeta. Güzelim aynada çirkinliðini görünce aynaya saldýrma. Mesela yüce
yýldýz, suya vurur. Sen de yýldýzýn aksine toprak atarsýn.
Bir kutsuz yýldýz bizim kutluluðumuzu alt etmek için suya geldi mi dersin. O aksi,
yýldýz sanýr, kapansýn diye üstüne toprak atar durursun. Akis gizlenir, gayb alemine
gider. Sanýrsýn ki yýldýz da söndü. O kutsuz yýldýz, gökyüzündedir. Baþýný o tarafa
kaldýrmak lazým. Hatta gönlü, mekansýzlýk mekanýna baðlamak gerek. Burada zuhur
eden yomsuzluk, o mekansýzlýk aleminin bir aksinden ibarettir. Vergiyi Allah vergisi,
ihsaný Allah ihsaný bil. Çünkü bu aksi, beþ duygu alemiyle altý cihet alemine veren
odur.
Aþaðýlýk kimselerin ihsaný, kumdan artýk bile olsa yine sen ölürsün, o vergiler
senden arda kalýr. Akis gözde ne kadar kalabilir ki? Ey eðri gören, aslý görmeyi
kendine hüner yap.
Allah yalvarýp yakaranlara ihsanda bulundu mu onlara ihsan ettiði þeylerle beraber
uzun bir ömür baðýþlar. Nimeti de ebedidir onun, nimet ettiði de ebedilik verir. O,
ölüleri bile diriltir, ona baþ vurun! Allah, lütfetti mi o lütuf, can gibi sana karýþýr,
seninle bir olur. Adeta sen o olursun, o, sen olur. Sende ekmek ve suya iþtah yoksa bu
ikisi de olmaksýzýn sana tertemiz bir rýzk verir yine. Semizliðin gittiyse Allah, gayb
aleminden lütfeder, sana zayýflýkta bir gizli semizlik, þiþmanlýk verir.
O peri ve cine kokuyu gýda etmiþ, meleklere can gýdasý vermiþtir. Can nedir ki ona
dayanýyorsun? Allah kendi aþký ile seni diriltir. Ondan aþk diriliði iste, can isteme. O
rýzký iste, ekmek dileme. Halký su gibi arý duru bil. O suya akseden, ululuk ýssý Allahnýn
sýfatlarýdýr. Onlarýn bilgileri, adaletleri, lütuflarý akar suya aksetmiþ yýldýza benzer.
Padiþahlar, Allah saltanatýna mazhardýr; bilgi sahipleri, Allah bilgisinin aynasýdýr.
Zamanlar geçti gitti. Bu yeni bir zaman. Ay, o ay ama su, o su deðil. Adalet, o adalet.
Bilgi de, o bilgi. Fakat o zamanlarda gelip geçen ümmetler, geldiler geçtiler.
Ey akýllý er, zamanlar, zamanlarýn üstüne geldi; hepsi be birer birer bir teviye gelip
geçti. Fakat þu manalar, daimi ve hep o. O arktaki su kaç kere deðiþti. Fakat ayýn
aksiyle yýldýzlarýn aksi hep var. Çünkü yapýsý, su üstüne kurulmamýþ, gökyüzü
sahasýnda onlar.
Bu sýfatlar, bil ki mana yýldýzlarý gibi mana göklerindedir. Güzeller, onun güzelliðinin
aynasý. Onlardaki aþk, onun istemesinin aksi. Bu göz kaþ, bu boy pos, daima aslýna
gider durur. Suya akseden hayal, kalýr mý hiç?
Bütün tasvirler, ýrmak suyundaki akislerdir. Gökyüzünü ovdun mu görürsün ki hepsi
de o. Derken o garibin aklý dedi ki: Þu þaþýlýðý býrak. Sirke pekmezdir, pekmez de
sirke.
O muhtesibi, noksanýn yüzünden ayrý bildin. Gayretli padiþahlardan utan a þaþý!
Havanýn üstündeki esirden bile ileri gitmiþ olan zatý þu karanlýklarda oturan
farelerden sayma. Onu can olarak gör, aðýr cisim olarak görme. Onu beyin gör, kemik
olarak görme. Ona melun iblisin gözü ile bakma, onu topraða mensup sayma.
Güneþle yoldaþ olana yarasa deme. Kendisine secde edileni secde eder bilme. Bu da
akislere benzer ama akis deðildir. akis suretinde Allahnýn görünüþüdür bu. O, bir
güneþ görmüþtür, cansýz ve donmuþ bir halde kalmamýþtýr. Þýrlaðan yaðý, gül yaðý
olmuþtur; þýrlaðan yaðý kalmamýþtýr.
Allah Abdal’i de, fani varlýklarýný deðiþtirdiler mi artýk halktan deðildirler, çevir bu
yapraðý. Birlik kýblesi, nasýl olur da iki olur? Toprak, nasýl olur da meleklerin secde
ettikleri bir þey olabilir? Adam, bu ýrmakta elma aksini gördü ama bu görüþü de,
eteðini elmayla doldurdu. Bu görüþü, yüzlerce çuvalý elmayla doldurdu. Artýk, ýrmakta
gördüðü, nasýl olur da hayal olur? Ten görme de o saðýr ve dilsizler gibi kendilerine
doðru bir þey söylenince inkar edenlerden olma.
O zat, “Attýðýn vakit sen atmadýn, Allah attý” sýrrýna mazhar olmuþtur. Onun gürüþü,
Allah görüþüdür. Ona hizmet Allah’a hizmettir. Gündüzü görmek, bu pencereyi
görmektir.
Hele þu pencere yok mu? O, kendinden parlamadadýr. Ondaki nur, güneþin, yahut
Ferkat yýldýzýnýn eðreti nuru deðildir. o pencereye vuran nur da yine o güneþtendir
ama bilinen yoldan, bilinen taraftan gelmemiþtir o. Bu pencereyle güneþ arasýnda öyle
bir yol vardýr ki baþka pencereler, o yolu bilmez.
Bir bulut gelse de güneþi örtse güneþin nuru bu pencereden köpürür, çaðlar. Bu
pencereyle güneþ arasýnda þu havayla altý cihetten baþka bir yoldan bir ülfet, bir
ünsiyet vardýr.
Onu övmek, onu tesbih etmek, Allah’ý övmek, Allah’ý tesbih etmektir. Bu tabaðýn
meyvesi, kendiliðinden biter. Bu sebepten salkým salkým elmalar biter. Bu sepete aðaç
adýný taksan hiç yanlýþ olmaz. Bu sepete elma aðacý de. Ýkisinin arasýnda gizli bir yol
var zaten. Meyve veren bir aðaçtan ne biterse aynen bu sepetten de biter, bu sepet de
o çeþit meyveleri verir. Þu halde artýk sepeti baht aðacý gör de bu sepetin gölgesinde
bir hoþça otur.
Ekmek, insana mülayemet verince ey sevgili dost, artýk neden ona ekmek dersin?
Mahmude de. Yoldaki toprak göze ve cana parlaklýk verirse o topraðý sürme gör,
sürme bil. O nur, bu topraktan çýkýp parlarken artýk ben ne diye baþýmý göðe
kaldýrayým? O yok oldu, ey küstah, ona var deme. Böyle bir ýrmakta hiç kuru toprak
kalýr mý? Bu güneþin önünde yeni ay parlayabilir, yahut böyle bir Rüstem’e karþý Zal’in
kuvveti para eder mi?
Allah da diler ve üstündür o. Nihayet varlýklarýn kökünü kazýr, hepsini yok eder. Ýki
deme, iki bilme, iki çaðýrma. Kulu efendisinde yok olmuþ bil. Efendi de efendiyi
yaratanýn nurunda yok olmuþ, ölüp gitmiþ gömülmüþtür.
Bu efendiyi Allahdan ayrý bildin mi metni de kaybedersin, dibaceyi de. Gözünü
gönlünü topraktan çevir. Bu, bir tek kýbledir, iki kýble görme. Ýki gördün mü iki
taraftan kalýrsýn. Pabuca bir ateþtir düþer, pabuç da yanar gider.
Ynt: Mesneviden Hikayeler VI By: armi Date: 29 Ocak 2010, 13:28:15
ADIN ÖMER ÝSE
Kaþ þehrinde adýn Ömer olursa yüz kuruþ versen kimse sana lavaþ satmaz. Bir
dükkana gidip ben Ömer’im kerem edin de bu Ömer’e ekmek satýn dedin mi. Dükkancý
der ki: yürü öbür dükkana git oradaki bir ekmek buradaki elli ekmekten iyidir. Adam
þaþý olmasa baþka dükkan yok ki derdi. Onun þaþýlýðý gitse de nuru, kaþlýnýn gönlüne
vursaydý o vakit de Ömer Ali olurdu.
Fakat bu dükkancý buradan oradaki ekmekçiye ekmekçi diye baðýrýr bu Ömer’e ekmek
sat. O da Ömer adýný duydu mu ekmeði gizler onu baþka ve uzak bir dükkana yollar.
Arkadaþ diye baðýrýr bu Ömer’e ekmek ver. Yani sesimi duyda sýrrýmý anla demek
ister. O da seni ekmek almak için Ömer geliyor diye oradan baþka bir dükkana yollar.
Bir dükkanda Ömer’im dedin mi yürü bütün Kaþaný gez, ekmekten mahrumsun.
Fakat bir dükkanda Aliyin dedin mi oracýkta ekmeði parasýz zahmetsiz alýver. Biri iki
gören þaþý bile zevkten mahrum olur. Halbuki sen biri on görüyorsun ey anasýný satan
Kaþan olan bir yeryüzünde þaþkýnlýðýndan Ali olmadýnsa Ömer gibi gez dolan gayrý.
Hadi hayra karþý bu yýkýk manastýrda þaþýya yeniden yeniye göçler vardýr. Fakat
hakký tanýyan gören iki göze sahip olursan iki alemde dostla dolu görürsün. Bu korku
ve ümitle dolu Kaþan la oradan oraya yollanmadan kurtulursun. Bu ýrmakta konca
yahut aðaç gördün mesela her ýrmakta olduðu gibi onu hayal sanma buna kýþlarýn aksi
doðrudur ve Allah bunlardan sana meyve satar.
Göz bu su yüzünden þaþkýnlýktan azat olur. Oradaki akisleri görür sepeti meyvelerle
dolar. Þu halde hakikatte bu su deðildir baðdýr. Artýk sende Belkýs gibi happeleri
görüp soyunmaya kalkýþma. Eþeklerin sýrtýnda çeþit, çeþit yükler var kendine gel, bu
eþekleri bir sopayla sürme. Eþeðin birindeki yük Laal ve mücevherdir öbüründeki yük
taþ ve mermer. Her ýrmaðý da bir sanma.
Bu ýrmakta ay gör ayýn aksi deme. Bu hayvanlarýn içtiði su deðil Hýzýrýn içtiði
Abýhayat. Onda ne görünürse doðrudur. Bu ýrmaðýn dibinde görünen ay ben ayým,
ayýn aksi deðilim. Seninle konuþan seninle yol arkadaþlýðý benim der. Bu suyun
üstünde ne varsa diler onlara el at diler suyun içine vuran akislerine.
Bu suyu baþka sulara kýyas etme bu ay yüzlünün ýþýðýna ay de. Bu sözün sonu
gelmez o garip muhtesibin derdi ile dertlendi bir hayli aðladý.
O adamýn borç alýþý halka yayýldý. Kethüda onun derdi ile dertlendi. Borcunu para
toplayýp vermek üzere þehirde dolaþmaya her yerde hararetli ,hararetli o adamýn
halini anlatmaya baþladý fakat bu dilencilikle o para dileyen adamcaðýzýn eline ancak
yüz altýn girdi. Gelip adama hali anlattý. Adam Kethüdanýn iki eline yapýþýp kalktý,
onun delaletiyle o þaþýlacak derecede ihsan sahibi olan Muhtesibin mezarýna gitti.
Dedi ki: bir kula Allah muvaffakiyet verir de kutlu bir adama konuk olursa ev sahibi
onun yoluna bütün malýný mülkünü kor mevkiini bile onun mevkiine feda eder. Artýk
ona þükretmek Allah’a þükretmekten ibarettir. Çünkü Allah o ihsan sahibine ihsana eþ
etmiþtir.
Buna þükretmemek Allah’a þükretmemektir. Onun hakký þüphe yok ki Allah hakký
demektir. Nimet ve ihsanlarýna karþýlýk Allah’a þükret fakat ihsan edene de þükret
onu da an. Ananýn merhameti Allahdandýr ama ona kulluk etmek, hizmette bulunmak
da hem farzdýr, hem de yerinde bir iþ.
Allah iþte bu yüzden “ Muhammed’e salavat getirin” dedi. Çünkü Muhammed,
inananlarýn dönüp baþvurduklarý zattýr. Allah kýyamette kula “ Ne getirdin, sana
verdiðim nimetlere karþýlýk ne yaptýn?” der. Kul der ki: yarabbi sana can ve gönülden
þükrettim. Çünkü o rýzýk ve ekmek, asýl bakýmýndan sendendi.
Allah der ki: hayýr, sana ihsan edene þükretmediðin için bana da þükretmedin. Bir
kerem sahibine zulmettin, sitemde bulundun. Halbuki onun yüzünden benim
nimetlerime nail olmadýn mý? Hasýlý o garip de velinimetinin mezarýna gelince aðlayýp
inlemeye koyuldu. Dedi ki: ey her yoksulun dayandýðý güvendiði zat. Ey himmeti
umulan ey yolda kalanlarýn imdadýna eriþen!
Ey rýzýklarýmýz için gam yiyen bizi hatýrlayan ey ihsaný, lütfu, Allah rýzký gibi umumi
olan! Ey yoksullara aþiret ve ana baba olan ey onlara geçinmek harcanmak ve
borçlarýný vermek için ana baba gibi yardým eden! Ey deniz gibi yakýnlarýna inci
uzaklarýna yaðmur hediye eden!
Ey güneþ sýrtýmýz senin hararetinle ýsýnmýþtý. Her köþkün parlaklýðý sendendi, her
yýkýk yerin definesi sendin. Kaþýnýn çatýldýðýný kimsecikler görmemiþti ey mikail gibi
rýzýk ve azýk veren ey gönlü gayb deniziyle birleþmiþ, ey ihsaný Kaf daðýnda gayp
Anka’sý kesilmiþ zat! Ýhsan ederken malýmdan ne gitti acaba diye aklýna bir þeycikler
gelmezdi. Himmetinin yüce tavaný bir kere olsun yarýlmadý senin.
Her ay her yýl ben de benim gibi yüzlerce kiþi de senin soyun sopun olmuþtu adeta.
Paramýz, soyumuz, varýmýz yoðumuz adýmýz sanýmýz bahtýmýz devletimiz bizim
geçimimiz, bizim verile gelen rýzkýmýz öldü. Sen mecliste de ihsan ve keremde de bir
kiþiydin ama bine bedeldin. Ýhsan esnasýnda yüzlerce Hatem’din adeta.
Hatem cansýz þeyi ölü gönüllü adama verir sayýlý birkaç ceviz ihsan ederdi. Sense
her solukta öyle bir hayat baðýþlamadasýn ki onun güzelliðini anlatmaya ömür yetmez.
Sen ebedi bir hayat tükenmez ve sayýlmaz altýnlar baðýþlarsýn. Ey gökyüzünün
civarýna secde ettiði zat bir huyuna bile mirasçý yok senin. Lütfun halka çobanlýk
etmede gam kurtundan korumada Allah Kelim’i gibi, merhametli bir çoban hem de.
Allah Kelim’i çobanlýk ederken sürüden bir koyun kaçmýþtý. Musa peþine düþtü
koþmaya baþladý çarýklarýný çýkardý ayaklarýnýn altý þiþti kabardý. Akþama kadar onu
aradý. Koyun da gözünden kayboldu. Fakat nihayet koyun yorulup kaldý, Allah Kelim’i
de onu yakaladý. Merhametle arkasýný, baþýný okþamaya anasý gibi onu sevmeye
koyuldu.
Bir parçacýk bile öfkelenmedi, kýzmadý. Yalnýz sevdi acýdý gözünden yaþlar döküldü.
Dedi ki. Tutalým bana acýmadýn kendi kendine neden zulmettin? Allah o anda
meleklere dedi ki. Peygamberliðe Musa yaraþýr. Mustafa buyurmuþtur ki. Her
peygamber, gençliðinde yahut çocukluðunda mutlaka çobanlýk etmiþtir.
Çobanlýk etmeden o sýnavý geçirmeden Allah ona alem baþbuðluðunu vermez. Birisi
sen de ettin mi? Diye sordu. Dedi ki. Ben de bir müddet çobanlýk ettim. Vekarlarý
sabýrlarý meydana çýksýn diye Allah onlarý peygamber yapmadan çoban yapmýþtýr. Her
buyruk sahibinin de insanlara çobanlýk ederken Allah buyruðunu gözetmesi gerektir.
Kendisi sürüsünü güderken Musa gibi halim olmasý, akýl ve tedbirle bu iþi görmesi
lazýmdýr. Böyle harekette bulunursa Allah ona ayýn üstünde, yücelikler aleminde bir
ruhani çobanlýk verir. Nitekim peygamberleri de bu çobanlýktan kurtarmýþ, onlara
temiz kullarýn çobanlýðýný vermiþtir. Sen bu çobanlýkta öyle doðru hareket ettin ki
sana bir ayýp bulan kör olur.
Biliyorum Allah mükafat olarak sana o alemde de ebedi bir baþbuðluk verir. Ben de
deniz gibi cömert eline senin lütfuna ihsanýna güvenerek hiç yoktan tam dokuz bin
altýn borç ettim. Neredesin sen ki lütfunla bu tortu saf bir hale gelsin. Neredesin ki
yeþillik gibi gülesin de onu da al. Onun on mislini de al diyesin.
Neredesin ki beni güldüresin, efendiler gibi lütufta bulunasýn, ihsan edesin.
Neredesin ki beni hazine götüresin da borçtan da emin edesin, yoksulluktan da. Ben
yeter dedikçe, sen ihsanýný fazlalaþtýrasýn da bunu da hatýrým için al diyesin. Bir alem
nasýl olurda toprak altýna sýðar? Bir gökyüzü nasýl olur da yere girer?
Haþa Allah hakký için sen, diriyken de bu alemden dýþarýda deðilsin, þimdi de. Gayb
havasýnda bir kuþ uçar ama gölgesi yere vurur. Beden, gönlün gölgesinin,gölgesinin
gölgesidir. Nereden beden gönül mertebesine eriþecek? Adam uyur, ruhu, güneþ gibi
gökyüzünde parlar. Bedense yorgan altýndadýr. Can, boþluklarda astar gibi gizlidir,
bedense yorganýn altýnda döner durur.
Ruh, “Rabbimin emrindedir” gizlidir. Onun için nasýl bir örnek versem anlatmaya
imkan yoktur. Acaba o þekerler saçan dudak nerede? O güzel cevaplarýn, o sýrlarýn
hani? O þeker çiðneyen akik dudaklar, o müþküllerimizdeki kilitlerin anahtarý ne oldu?
Nerede o zülfikar gibi sözler, nerede o akýllarý kararsýz bir hale getiren laflar?
Yuvasýný arayan kumru gibi niceye bir “ Kü- Kü nerede, nerede” deyip duracaksýn?
Nerede? Rahmet sýfatlarýnýn bulunduðu yerde Kudretten arýlýktan akýldan ve
anlayýþtan ibaret olan alemde? Nerede olacak? Aslanýn daima ormanda oluþu gibi o da
gönlüyle düþüncesinin daima bulunduðu alemde. Nerede olacak Kadýnýn erkeðin dert
ve mihnet zamaný ümit baðladýðý cihanda.
Nerede olacak? Ýnsan hastalanýnca sýhhat ümidiyle göz diktiði yerde. Bir kötülüðü
gidermek için yalvardýðýn bir harmaný savurmak bir gemiyi sürmek için rüzgar
beklediðin alemde. Gönlün iþaret ettiði dilin “ Ey o” diye dile getirdiði yerde. Nereden,
nerede diye aramaya lüzum yok, Allah’la iste, keþke ben de çulhalar gibi hep mekik
deyip dursam bu sýrrý bilen aklý dileseydim.
Aklýmýz doðuyu da görür batýyý da. Akýldan ruhlara yüzlerce çeþit þimþekler çakar. O,
köpüklü bir denizle beraber kabardý, kýyýyý kapladý. Sonra denizle beraber çekildi.
Kýyýyý kaplayýþý geçti, çekiliþi kaldý! Dokuz bin altýn borcum var. elimden tutaným yok.
Elimde yalnýz bütün þehirden toplanmýþ yüz altýn var, iþte bu kadar! Allah, seni çekti
aldý.
Ben bu kargaþalýklar içinde kaldým. Ey topraðý bile güzel zat, ümitsiz bir halde
gidiyorum. Seni hasretinle iþtiyakýnla dolu olan kuluna bir himmet et ey yüzü de eli de
himmeti de kutlu zat! Kaynaðýn, ýrmaklarýn baþýna geldim, fakat orada su yerine kan
buldum. Gök, o gök, fakat ay ýþýðý o ay ýþýðý deðil. Irmak o ýrmak, fakat su o su deðil!
Ýhsan sahipleri var ama o tertemiz ihsan sahibi nerede? Yýldýzlar var ama hani o
güneþ?
Ey saygý deðer zat, en Allah’ya gittin, bari ben de Allah’a gideyim. Bütün devirlerde
gelip geçenlerin toplandýklarý yer, bayraðýn dibidir, orasý ne güzel bir topluluk yeridir.
Allah “ Her þey tapýmýzda toplanýr” der. Allah topluluk yeridir. Resimler ister haberdar
olsunlar, ister olmasýnlar, hepsi de ressamýn elinde toplanýr. O niþansýz Allah anbean
onlarýn düþünce sahifesinde bir þeyler yazar, yazdýklarýndan bir kýsmýný siler durur.
Ýnsaný kýzdýrýr, hoþnutluðu giderir, nekesliði getirir, cömertliði giderir. Aklým fikrim,
zihnim yarým lahza bile bu yazýyý bozmadan hali deðil. Testici testi ile uðraþýp
durdukça testi hiç kendiliðinden geniþleyebilir, büyür mü? Tahta dülgerin elindedir.
Yoksa nasýl olur da kesilir, yahut baþka bir tahtayla birleþir? Kumaþ, bir terzinin elinde
olmadýkça kendiliðinden nasýl dikilir yahut biçilir? Su kabý, ey akýllý adam sakanýn
elindedir. Öyle olmasa kendi kendine nasýl dolar, boþalýr? Sen de her an dolmada
boþalmadasýn. Bil ki onun sanat elindesin.
Gökyüzündeki bu bað kalktý mý sanatýn sanatkarýn elinde halden hale girmekte
olduðunu anlarsýn. Gözün varsa kendi gözünle bir bak. Hiçbir þeyden haberi olmayan
bir ahmaðýn gözüyle bakma. Kulaðýn varsa kendi kulaðýnla dinle duy. Neden
sersemlerin kulaðýna kapýlýyorsun? Taklide uymaksýzýn bakmayý adet edin, kendi
aklýný koru, onu düþün sen.
BEY´ÝN GÜZEL ATI
Bir beyin pek güzel bir atý vardý. Padiþahýn at sürülerinde eþi yoktu. Bir gün o ata
binip padiþahýn alayýna katýldý. Harzemþah’ýn gözü, ansýzýn ona iliþti. Atýn çalýmý, rengi
padiþahýn gözünü aldý. Dönünceye kadar o attan gözünü ayýramadý. Hangi uzvuna
baksa öbüründen daha güzel görünüyordu. Çevikliðinden, güzelliðinden
ruhaniyetinden baþka Allah ona eþsiz bir güzellik vermiþti. Padiþah aklýyla þöyle bir,
araþtýrdý. Bu nedir ki aklýmý çeldi? Dedi.
Gözüm böyle atlarý çok ördü, toktur, ganidir. Belki böyle güneþ gibi iki yüz at
görmüþ, aydýnlanmýþtýr. Þahlarýn ruhlarý bence beydaktýr. Böyle olduðu halde nasýl
olur da bir yarým at, haksýz olarak gözümü çeler? Yoksa büyücüleri yaratan bir büyü
mü yaptý? Bu, onun çekiþi olmalý, atýn hassasý deðil. Fatiha okudu, bir hayli lahavle
çekti. Fakat okuduðu fatiha gönlündeki derdi çoðalttý. Çünkü padiþahý çeken zaten
fatihaydý. Fatiha bir muradýn olmasýnda, bir kötülükten kurtulmada birebirdir. Ama
onu bu derde sokan, fatihanýn sahibi Allahydý. Göze bir baþkasýný gösterirse bu onun
iþidir. Gözden kendisinden baþkasý kaybolur, göz yalnýz Hakk’ý görürse bu da onun
uyandýrmasýdýr. Padiþah, iyice anladý ki gönlünün akmasý Allahdan. Allahnýn iþi her an
eþsiz örneksiz þeyler yaratmaktýr.
Onun hilesiyle taþtan öküze , taþtan ata tapar, secde ederler. Kafire göre putun bir
ikincisi olamaz. Halbuki putta ne bir kudret vardýr, ne bir ruhaniyet. Öyle olduðu halde
o gizliden gizli gönülleri çekip duran nedir? O, bu aleme baþka bir alemden
parlamadadýr. Bu pusuyu akýlda görmez canda. Ben göremiyorum sen görebiliyorsan
gör.
Harzemþah, gezintiden dönünce saltanat erkanýnýn ileri gelenlerine sýrrýný açtý.
Derhal, çavuþlara o atý. Beyden alýp getirmelerini emretti. Çavuþlar ateþ gibi koþup
vardýlar. Dað gibi olan o bey yüne döndü adeta. Dertten elemden caný aðzýna geldi.
imadülmülk’ten baþka derdine derman olacak kimseyi göremedi. Ýmadülmülk onun
bayraðýydý. Herkes onun altýna gelirdi.
Her zulüm gören dertten ölüm haline gelen koþar ona baþvururdu. Ulular içinde
ondan daha saygýlýsý ondan daha üstünü yoktu. Padiþahýn kapýsýnda adeta bir
peygamberdi. Vezirliðe tamahý yoktu. Soyu sopu temizdi zahitti, ibadet ehliydi.
Geceleri kalkar Allah’a ibadette bulunurdu. Cömertlikte de sanki bir hatemdi. Rey ve
tedbiri pek kutluydu. Her hususta reyi sýnanmýþtý.
Can vermede de cömertti. Mal vermede de. Yeni ay gibi gayb güneþini dilerdi.
Beylikte garipti kimsesizdi. Yokluk ve Allah sevgisi sýfatlarýnda gizlenmiþti. Her ihtiyaç
sahibine baba gibiydi. Padiþahýn tapýsýnda þefaatçiydi her zararý def ederdi. Kötülere
Allah hilmi gibi örterdi. Hasýlý huyu halkýn huyundan bambaþka ve tamamýyla
aykýrýydý.
Kaç kere vezirliði býrakýp ibadet için yalnýzca daðlara yönelmiþti de padiþah yüzlerce
niyazlarda bulunarak onu önlemiþti. Her an yüzlerce suça þefaat etse padiþah ondan
utanýr þefaatini kabul ederdi. O bey adalet ve insaf sahibi imadülmülk’ ün yanýna baþ
açýk bir halde koþtu. Baþýna topraklar serpiyordu. Dedi ki Haremde neyim var neyim
yoksa hepsini alsýn yaðmacýlara buyursun varýmý yoðumu yaðma ettirsin.
Fakat þu bir tek at yok mu o benim canýmdýr. Ey beni seven hayrýmý isteyen! Ýyice bil
ki onu alýrsa öldüm ben. Bu atý elimden alýrsa muhakkak biliyorum ki yaþayamam
artýk. Allah sana bu yakýnlýðý ihsan etmiþ ey Mesih hemen elinle baþýmý okþa kadýna da
sabrederim, altýným akarým gitse de aldýrmam. Bu ne uydurmalar nede hile eyer
inanmazsan bu hararetimi yalan sanýrsan hazýrým.
Sýna; sözü doðrumu yalan mý anla! Ýmadülmülk bu hali gördü gözleri yaþardý, aðladý.
Gözlerini silerek periþan bir halde padiþahýn tapýsýna koþtu. Padiþahýn huzurunda
durdu. Aðzýný yumdu fakat içinden kullarýn Allahsýna gizlice yalvarýyordu, ayakta
duruyor fakat sultanýnýn içinden geçirdiði þeyleri duyuyordu. Gönlünden þunlarý
düþünmekte Allah’a þöyle niyaz etmekteydi.
Yarabbi, o genç, eðri yola gittiyse affet senden baþkasýna sýðýnmak doðru deðil.
Fakat sen onun yaptýðýný bakma sana layýk olaný yap. O tutsak olan kullardan halas
olmasýný beklemede. Fakat sen halas et onu. Çünkü bu halkýn hepside muhtaçtýr
yoksulundan tut da padiþahýna kadar hepsi. Yüceliklere sahip dururken bir mumdan
bir mum yalýmýndan yol bulmayý ummak. Güzelim parlak güneþ meydandayken mumla
kandilden ayrýlmak istemek. Fakat þüphe yok ki bizim þanýmýz edebi terk etme nimete
karþý küfranda bulunma heva ve hevesinize uymadýr.
Aklýlarýn çoðu düþünceye daldýðý zaman yasa gibi karanlýðý sever geceleyin yarasa
bir kurtcaðýz yese bu kurt’u bile can güneþi beslemiþ yetiþtirmiþtir. Yarasa geceleyin o
kurt’u yiyip sarhoþ olduysa kurt yine kurt yine güneþ yüzünden canlanmýþtýr. Iþýðýn
aydýnlýðý meydana getiren güneþ düþmanýný bile doyurmaktadýr.
Fakat yarasa olmayan iri doðan kuþunun açýk gözü doðru yolu görür aydýndýr o da
yasa gibi geceleyin geliþmek istese o vakit güneþ edebe sokmak için kulaðýný çeker.
Der ki. Tutalým o inatçý yarasanýn bir illeti var ya sana ne oldu? Sana bir dert vereyim
seni bir zahmete sokayým da bir daha güneþten çekinmeyesin.
Yusuf da zindanda bulunan birisine yakardý ondan yardým diledi. Dedi ki: buradan
çýkýnca ve Padiþahýn tapýsýnda iþim düzelince o azizin huzurunda beni an halimi söyle
de beni bu hapisten kurtarsýn. Hiç sýkýntý içinde bulunan bir mahpus nasýl olurda
baþka bir mahpus kurtarabilir dünyadakilerin hepsi de mahpustur.
Zindandadýr. Þu fani dünyada ölümü bekleyip dururlar. Pek nadirdir. Öyle bir adam
ki bedeni zindanda ruhu yedinci kat gökte olsun. Hasýlý Yusuf’ta o adamý kendine
yardýmcý gördüðünden zindanda beþ küsur yýl kaldý. Þeytan o adamýn aklýndan Yusuf’u
çýkardý, gönlünden Yusuf’un sözünü kaybetti. O güzel huyludan böyle bir suç meydana
geldiði için adalet sahibi Allah onu yýllarca zindanda býraktý.
Adalet güneþinin ne kusuru oldu ki sen yarasa gibi karanlýklara düþtün. Denizden
buluttan ne kusur meydana geldi ki sen kumdan seraptan yardým istiyorsun. Halk aklý
ermeyenler yarasa tabiatýndadýrlar. Onlar geçici þeylere baþvururlar kendileri gibi her
þeyleri gelgeçtir. Fakat ey Yusuf senin bari gözün açýk. Bir yarasa karanlýklara
baþvurur olmayacak þeylere müracaat eder.
Fakat padiþah doðanýn gözüne ne oldu ki dedi. Üstat bu suç yüzünden bir daha
çürümüþ sopaya dayanma çürük tahtaya basma diye onu cezalandýrdý. Fakat Yusuf’u
da gönlüne o mahpusluktan bir dert gelmesin diye kendisiyle meþgul etti. Allah ona
öyle bir ünsiyet öyle bir sarhoþluk ver di ki, gözünde ne zindan kaldý ne karanlýk.
Zindan Rahimden daha aþaðýlýk daha kötü daha karanlýk daha kanlý ve daha kokuþuk
deðil ya. Allah rahimde sana kendi tarafýndan bir pencere açýnca bedenin günden
güne geliþti. O zindan da kýya kabul etmez bir zevkle bedenin duygularý adeta dikilmiþ
bir aðaç gibi güzelce açýldý.
O rahimden çýkmak sana pek güç gelirdi. Ananýn kasýðýndan arkaya doðru kaçardýn.
Lezzet dýþardan gelmez içten gelir. Bunu böyle bil. Köþkleri kaleleri aramayý ahmaklýk
say. Birisi Mescit bucaðýnda sarhoþ ve neþelidir. Öbürü baðda bahçede suratýný asar
Muradýna eriþmez bir zevk bulamaz. Köþk bir þey deðildir. Bedenin yýk define yýkýk
yerdedir a benim beyim. Görmüyor musun bunu þarap meclisinde sarhoþ yýkýlýnca
zevk alýyor. Ev suretlerle dolu ama yýk onu yýk da defineyi bul sonra yine yap. Tasvir
ve hayal nakýþlarýyla dolu bir ev þu resimlerde vuslat definesinin üstüne çekilmiþ
perdeye benzer.
Þu gönülde suretler coþup duruyor ya onlarýn hepsi definenin ýþýðý altýnlarýn
parlayýþý. Su arý durudur. Fakat üstünü köpük kaplamýþ köpük suya bir þey vurmasýna
mani oluyor. Deðerli camda latiftir coþkundur. Fakat insanýn bedeni onun üstüne
çekilmiþ bir perdedir. Halkýn dilinde söylene duran atalar sözünü duysana bize bizden
gelir her ne gelirse.
Bu köpüðe tapan susuzlar da köpük yüzünden arý duru sudan uzaklaþmýþlardýr. Ey
güneþ sen gibi bir kýblemiz bir imanýmýz varken yine de geceye tapmakta yarasalýk
etmekteyiz. Ey yardýmý dilenen lütfet de bu yarasalarý civarýnda uçur onlarý bu
yarasalýktan kurtar. Bu genç bana müracaat etti. Bu suç yüzünden yol sapýttý seni
kaybetti.
Fakat sen onun kusuruna bakma ormanlardaki aslanýn gönlünden bir þeyler geçer
ya imadülmülk’ ün gönlünden de bu düþünceler geçmekteydi. Görünüþte Padiþahýn
huzurundaydý. Fakat ruhu gayp bahçelerinde uçuyordu. Melekler gibi elest ülkesinde
her an yeniden yeniye þarap içmekte sarhoþ olmaktaydý. Ýçi eðlencelerle düðün
derneklerle doluydu. Dýþý gamlarla kederlerle.
Bedenin içinde mezarýn içinde olduðu gibi hoþ bir alem vardý. O bu þaþkýnlýk
aleminde bakalým gayp ýkliminden ne zuhur edecek diye bekliyorduk. O sýrada
çavuþlar o atý Harzemþah’ýn huzuruna çektiler hakikaten de bu gök kubbenin altýn da
o çeþit o boyda o renkte at yoktu. Rengi her gözü alýyordu.
Sanki þimþekten aydan doðmuþtu. Ne de güzeldi ya. Ay gibi Utarit gibi hýzlý
gütmekteydi. Sanki arpa yememiþti kasýrgayla beslenmiþti. Ay bir gece içinde gök
sahasýný yürür aþar, ay bir gece içinde burçlarý dönüp dolaþýyor peki neden miracý
inkar ediyorsun öyleyse. O eþi bulunmaz tek inci yüzlerce aya bedeldir.
Bir iþaretiyle ay ikiye bölündü þaþýlacak þey þu ki ayý yardý ama halkýn duygularý
zayýf olduðu için bu kadarcýk bir mucize gösterdi. Yoksa peygamberlerle Allah
resullerinin iþleri güçleri göklerden de dýþarýdýr yýldýzlardan da feleklerden þu dönen
göklerden dýþarý çýk ta onlarýn iþlerini güçlerini seyret.
Sen yumurtada ki kuþ yavrusu gibisin. Havadaki kuþlarýn tespihlerini duymazsýn
mucizeler burada anlatýlamaz. Sen yine atla harzemþah’ýn hikayesini anlat. Köpek
olsun at olsun Allah güneþinin lütfu neye vurursa Ashabý Kehf’in köpeðine döndürür.
Sonra onun lütfunun vuruþunu da bir sanma. Taþa da vurmuþtur laale de laal, ondan
bir define elde etmiþtir.
Taþsa yalnýz bir hararet ve bir parlaklýktýr güneþ duvara da vurur fakat suya
vurduðu gibi görünmez. Parlamaz ona bir þey vurmaz ve üstünde bir þey titremez. O
tek bir padiþah bir ümmet ata hayran, hayran baktý sonra yüzünü imadülmülk ’e
döndürüp ey büyük adam dedi. Güzel bir at deðil mi sanki yeryüzünden deðil de
cennetten gelmiþ imadülmülk dedi ki: Padiþahým gönlünün akýþý sana þeytaný melek
gibi göstermede.
Ýyice dikkat edersen görürsün pek güzel pek dilber bu at ama bedenine göre baþý
kusurlu. Baþý adeta öküz baþýna benziyor bu söz harzemþah’ýn gönlüne tesir etti. At
gözünden düþtü. Bir alým satýmda garaz vasýta olur satýlan þeyin o överse bir Yusuf’u
üç arþýn beze alýrsýn. Can verme çaðýnda da Þeytan vasýtalýk eder senden iman incisi
alýr. Ahmak derhal o sýkýþýk zamanda bir ibrik suyu imanýný satýverir.
Halbuki o su ibriði deðildir. Bir hayalden i,ibarettir. O vasýtalýk eden ibrik ancak bir
hile peþindedir. Bir kötülük yapmak ister. Þimdi saðlam ve semizken bile doðru þeyi
bir hayal için verip duruyorsun . çocuk gibi her an madendeki inciyi satýp yerine ceviz
almaktasýn. Ecel gününün o hastalýðýnda böyle bir þeyi yaparsan þaþýlmaz artýk.
Hayalinde bir surettir coþmuþtur, fakat sýnama zamanýnda ceviz gibi çürümüþ bir
þey. O hayal ilk zuhur ettiði zaman dolunay gibidir. Ama sonunda yeni aya döner.
Önce bakýnca onu sonra ne hale gelecekse öyle görürsün. Görürsen aldanmaz. Ondan
kurtulursun. Ey emin kiþi dünya çürük bir cevizdir. Onu pek sýnama uzaktan bak.
Padiþah o atý hal gözüyle gördü imadülmülk meal gözüyle padiþahýn gözü titredi
ancak iki arþýnlýk yolu gördü. O sonu gören erse elli arþýnlýk yolu gördü. Allahnýn
insaný gözüne çektiði o sürme ne sürmedir ki can yüzlerce perdesinin ardýndaki yolu
görür. Kainatýn ulusunun gözü sonu görmeyle eþ olmuþtur.
O yüzden cihaný leþ gördü. Padiþah bir kerecik bu zemmi duymakla iktifa etti. Gönlü
attan soðudu gitti. Kendi gözünü býraktý onun gözünü kabul etti. Kendi aklýný býraktý
onun sözünü duydu. Bu bir bahaneydi o tek Allah at sahibinin yalvarmasý yüzünden
padiþahý attan soðuttu. Atýn güzelliðini örttü ona göstermedi o sözde arada kapý
gýcýrtýsý gibiydi.
O sözü padiþahýn gözüne bir perde yaptý. Ay o perdenin ardýndan kara göründü. Ne
temiz mimar ki gayp aleminde sözle afsunla kaleler yapar. Sözü sýr köþkünün
kapýsýnýn sesi bil. Bu ses kapýnýn açýlmasýndan mý geliyor kapýnýn kapanmasýndan mý?
Buna dikkat et. Kapý sesi duyulur kapý görünmez. Bu sesi görürsünüz kapýyý
görmezsiniz.
Hikmet çengi o bir ses verdi mi dikkat et. Bakalým cennet kapýlarýndan hangisi açýldý.
Kötü söz kapýsý açýldý mý bak bakalým cehennemin hangi kapýsý açýldý. Kapýsýndan uzak
olsan da sesini duy. Ne mutlu gözü de açýk olan kiþiye. Ýyilik ettiðin müddetçe
görürsün ki iyi yaþamaktasýn gönlün rahat. Fakat bir kötülükte bulundun bir fenalýk
ettin mi o yaþayýþ o zevk gizleniverir.
Bu aþaðýlýk kiþilerin görüþüne uyup kendi görüþünü terk etme. Bu gerkesler seni
leþe doðru çekerler çünkü. Nergis gibi gözlerini kapatýyor aman deðneðimi tut beni
yet ey ulu kiþi diyorsun. Halbuki seni götürmek için seçtiðin o sopcýya dikkat edersen
görürsün kü o senden de kördür. Kör gibi elini at Allah ipine yapýþ.
Allahnýn emrinden nehyinden baþka bir þeyin etrafýnda dönüp dolaþma Allah ipi
nedir. Heva ve hevesi terk etmek. Bu heva ve heves Ad kavmine bir kasýrga
kesilmiþtir. Halk heva ve heves yüzünden zindanda oturmaktadýr. Kuþun kanadý heva
ve heves yüzünden baðlanmýþtýr. Balýk heva ve heves yüzünden kýzgýn tavaya düþer.
Namuslu adamlardan utanma arlanma heva ve heves yüzünden gider.
Þahnenin gözü heva ve hevesten bir ateþ yalýmýdýr. Çarmýha gerilmek ve darý
aðacýnýn korkunçluðu heva ve heves yüzündendir. Yer yüzünde beden þahnelerini
gördün ya can aleminin hükümlerini yürüten þahneleri de gör. Ruha gayp aleminde
iþkenceler vardýr. Fakat sen sýçrayýp kurtulmadýkça bu iþkenceler gizlidir.
Kurtuldun mu iþkenceyi azabý görürsün çünkü zýt zýddýyla görünür. Kuyuda ve kara
su içinde doðan ovanýn letafetiyle kuyunun zahmetini ne anlasýn. Allah korkusuyla
heva ve hevesten geçtin mi Allah tesliminden bir saðrak elde edersin. Heva ve
hevesine uyup dolaþma. Býrak o yolu Allah kapýsýna, sel sebil ýrmaðýna doðru gel.
Heva ve hevese uyup ot gibi yelin geldiði tarafa eðilme. Þüphe yok arþ gölgesi, çerden
çöpten yapýlma kulübelerden yeðdir.
Padiþah, atý görürsün, sahibine verin. Tez beni bu günahtan kurtarýn dedi. Fakat
kendi kendine þu kadarcýk bile söyleyemedi. Aslaný bu öküz baþýyla aldatma. Hileyle
ortaya öküz ayaðýný getirmedesin. Yürü, Allah ata öküz boynuzunu vermez. Bu þöhret
sahibi mimar, sanatýný uygun yapar. Hiç atýn bedenine öküz azasý koyar mý? Mimar
bedenleri uygun yaratmýþtýr. Köþkleri bir yerden bir yere götürülür bir tarz da
kurmuþtur. Köþklerin arasýna balkonlar çýkarmýþ, bir taraftan öbür tarafa sarnýçlar
açmýþtýr. Ýçlerinde sonsuz bir alem vardýr.
Bir kara çadýra bunca boþluðu sýðdýrmýþtýr. Gönül gözü, ululuk ýssý Allah’dan daima
halden hale dönmekte, daima sihri helale uðramakta bulunduðundan Mustafa,
Allahdan çirkini çirkin hakký hak olarak göstermesini diledi. O eþsiz imadülmülk ’ü de
yaptýðý o hileye sevk eden, yine saltanat sahibi Allah’ydý. Allah hilesi bu hilelerin
kaynaðýdýr. “ Kalb ulu Allah’nýn iki parmaðý arasýndadýr.” Gönlüne hile ve kýyasý veren
Allah, hýrkasýný ateþe vermeyi de bilir.
Bu güzel hikayenin de bir türlü sonu gelmiyor. Garip o zatýn mezarýndan dönünce
Kethuda, onu kendi evine götürdü. O yüz altýný ondan mühürlü bir kaðýt alýp kendisine
teslim etti. yemek çýkardý,hikayeler söyledi. Adamcaðýzýn gönlünde yüzlerce ümit gülü
açýldý. Kolaylýðýn, güçlükten sonra geldiðini görmüþtü. garibe buna ait hikayeler
anlattý. Vakit gece yarýsýný bile geçti. Hikaye söylerler konuþup dururlarken uyku,
onlarý aldý, ta can otlaðýna kadar götürdü.
Kethuda rüyasýnda o kutlu muhtesibi görü. Odanýn baþ köþesine geçmiþ oturuyordu.
Ona dedi ki: “ Ey iyi ve þirin Kethuda, neler söylediysen hepsini bir, bir iþittim,
duydum. Fakat cevap vermeme izin yoktu. Ýzinsiz aðýz açamam ki. Biz iþlerin
gidiþatýný öðrenmiþ olduðumuzdan aðýzlarýmýzý mühürlediler.
Gayp sýrlarý faþ olmasýn. Þu hayat, þu geçim yýkýlmasýn diye bizi söyletmiyorlar.
Gaflet perdesi tamamýyla yýrtýlmasýn, mihnet tenceresi yarý ham kalmasýn diye
susturdular bizi. Kulaðýmýz kalmadý ama baþtan ayaða kulaðýz. Aðzýmýz söylemiyor,
dudaðýmýz yok ama baþtanbaþa sözüz. Ne verdiysek burada bulduk þimdi. Bu alem
perdedir, o alemse asýl hakiki alem. Ekim günü, ektiðini gizleme günüdür; tohumu
topraða saçma günüdür. Devþirme vaktiyse ektiðinin zuhur ettiði gündür. O gün
mükafat günü, ettiðini bulma günüdür.
Þimdi benden o yeni konuða edeceðin ihsanlarý duy. Onun gelip çatacaðýný görüp
duruyordun. Onun borcundan haberim vardý. Onun için iki üç mücevher hazýrlamýþtým.
Onlarýn deðeri borcuna yeter de artar bile. Konuðum, dertlenmesin diye bu iþe
giriþmiþtim. Onun dokuz bin altýn borcu var. ona de ki. Borcunu bunlarýn bir kýsmýyla
öde. Bir hayli para artar, onlarý harca beni de duadan unutma.
Onu kendi elimle vermeyi isterdim. Filan deftere de bunu yazmýþýmdýr. Fakat ecel
mühlet vermedi ki ona Aden incilerini gizlice vereyim. O laal ve yakutlarý, bir þeye
sardým. Onlar, o garibin borcu için sakladýðým þeylerdir, üstünde de onun adý yazýlýdýr.
Filan kemerin altýna gömdüm. O dostun gamýný, önceden yedim ben. Onlarýn deðerini
Padiþahlardan baþka kimsecikler bilmez.
Satarken dikkat et, aldatmasýnlar seni. Aldanmadan korkuyorsan bir þeyi alýrken
Peygamberin öðrettiði gibi üç günlüðüne muhayyer olarak al. Onlarýn kesada
düþeceðinden, deðerlerinin düþkün olacaðýndan korkma. Onun revacý hiç geçmez.
Mirasçýlarýma da selam söyle benden. Bu vasiyeti de kýldan kýla onlara anlat. O
altýnlarýn çokluðuna kapýlmasýnlar.
Hepsini o konuðun önüne yýðsýnlar. Bu kadarýný istemem derse al, dilediðine ver
desinler. Ben verdiðimden bir habbe bile geri almam. Memeden çýkan süt, bir daha
gerisin geriye memeye girmez. Verdiðini geri alan, Peygamberin sözüne göre köpek
gibi kusmuðunu yemiþ olur. Bana lazým deðil diye kapýsýný örter, o altýný kabul
etmezse altýnlarý götürüp onun kapýsýna döksünler.
Kim oraya uðrarsa o altýnlarý alsýn, götürsün. Ýhlas sahibi kimseler hediye ettikleri
þeyi geri almazlar. Ben o parayý o mücevherleri iki yýl önce onun için koydum, ululuk
ýssý Allah’ya böyle nezirde bulundum. Mirasçýlarým ondan bir þey almak isterler. Bunu
caiz görürlerse aldýklarýnýn yirmi misli ziyana girerler. Gönlümü incitmeden
çekinmezlerse onlara yüzlerce mihnet kapýsý açýktýr.
Allah’dan tatlý dillerle dilerim ve umarým ki hakký müstahak olana ulaþtýrýr. Bu
sözlerden sonra Kethüdaya iki þey daha anlattý ki onlarý anlatmak için aðzýmý
açmayacaðým. Hem o iki þey sýr olarak kalsýn, hem de Mesnevi o kadar uzamasýn
artýk. Kethüda sýçrayýp ellerini çýrparak uyandý. Gah gazel okumaktaydý, gah baðýrýp
aðlamakta. Konuk ne sevdalardasýn dedi. Ey kethuda, sarhoþ ve güzel bir halde
kalktýn.
Gece rüyada ne gördün ey ulu er? Ne gördün de böyle þehre de sýðamýyorsun, ovaya
da. Filin rüyada Hindistan’ý mý gördü de böyle dostlarýn halkasýndan kaçtýn? Kethuda,
güzel bir rüya gördüm dedi. Gönlüme doðmuþ bir güneþ gördüm. O uyanýk muhtesibi,
o sevgiliye ulaþmak için can vereni gördüm. Ýstekleri veren bir iþ için çaðrýlýnca bin
kiþiye bedel olan efendiyi gördüm.
Sarhoþ ve kendisinden geçmiþ bir halde böyle sayýp dökerken nihayet sarhoþluk,
aklýný, fikrini aldý. Evin ortasýna upuzun düþtü. Halk, baþýna üþüþtü. Bir müddet sonra
kendisine gelince dedi ki: Ey iyilik güzellik denizi ey akýllarý kendisinden geçiren!
Uyanýklýkta uyku veren, gönülsüzlük aleminde gönül alýcýlýðý baðýþlayan! Aþaðýlýk
yoksullukta bir gönül zenginliði verir.
Devlet boyunduruðunu da yoksulluk zinciri edersin. Zýddý, zýddýn içine kor, yakýcý
suya ateþ hararetini verirsin. Nemrud’ un ateþinde bahçe gizlidir, harcamakla ihsan
etmekle gelir artar. Bunu içindir ki o kurtuluþ padiþahý Mustafa, “ Ey nimet sahipleri,
cömertlik kazançtýr, kardýr” demiþtir.
Mal sadakayla katiyen azalmaz. Hayýrlarda bulunmak, malý zayi etmez,
kaybolmaktan kurtarýr. Altýn zekat vermekle coþar, fazlalaþýr. Ýnsaný kötülükten,
fenalýktan kurtaran namazdýr. Zekat vermen keseni korur. Namazýn da seni kurtlardan
kurtarýr, çobanlýk eder sana. Tatlý meyve; dallarýn yapraklarýn arasýnda gizlidir. Ebedi
yaþayýþ, ölümün içindedir. Gübre bir suretle topraðýn gýdasý olmuþ yer, o gýda ile bir
meyve doðurmuþtur. Varlýk, yoklukta gizlenmiþtir.
Secde edilmede secde etmede mevcuttur. Demirle taþ görünüþte karanlýktýr fakat iç
alemde nurdur alemin ýþýðýdýr. Korkuda yüzlerce eminlik gizli. Gözün karasýnda bunca
aydýnlýk var. beden öküzünün içinde þehzade var. defineyi bir yýkýk yere gömmüþsün.
Bu suretle de bir kart eþek, o güzelim defineyi anlamasýn, ondan kaçsýn; yani iblis,
öküzü görsün padiþahý görmesin diyorsun.
Ynt: Mesneviden Hikayeler VI By: armi Date: 29 Ocak 2010, 13:29:49
PADÝÞAHIN ÜÇ OÐLU
Bir padiþahýn üç oðlu vardý. Üçü de anlayýþlý, görgülüydü. Her biri öbürlerinden daha
deðerli, cömertlikte yiðitlikte, savaþ eri olmada öbürlerinden üstündü. Þehzadeler,
padiþahýn tapýsýnda toplandýlar. Adeta padiþahýn iki gözünün nuru üç tane mumdular.
Babanýn aðaca benzeyen vücudu, gizli bir yol vasýtasýyla oðul’ un iki gözünden su alýr,
gýdalanýr. Oðuldan coþan bu kaynak ananýn, babanýn bahçelerine kadar akar gider.
Anayla babanýn gönül ve hayat bahçeleri bu suretle yeþerir, tazeleþir. Onun gözleri,
bu iki ýrmak yüzünden yaþarýr, gözyaþý döker. Kaynak hastalanýp kötüleþirse o aðacýn
dallarý yapraklarý da kurur. O aðaç kurumaya baþlar, çünkü oðulun vücudundan
sulanýyor, gýdalanýyordu. Nice böyle gizli su yollarý vardýr ki ey gafiller, sizin canýnýza
ulanmýþtýr.
Gökten, yerden nice sular çektin de vücudun böyle semirdi. Fakat bu iðretidir. Az, az
sýkýþtýrmak gerek. Çünkü elde edilenin býrakýlmasý lazým. Yalnýz Allah’nýn “Adem’e
ruhumdan ruh üfürdüm” dediði varlýk yok mu? O kalýr iþte. Sen de ruha bak, baþkalarý
beyhudedir. Fakat bu beyhude sözünü, cana ruha nispetle söylüyorum, her þeyi
saðlam bir surette yapan sanatkara Allah’ya nispetle deðil ha!
Her þeyin aslý olan kaynak coþar da seni bu su yollarýna muhtaç etmezse ne mutlu!
Sen yüzlerce kaynaktan su içmedesin. O yüz kaynaktan ne kadarý azalýrsa sendeki
hoþluk da o kadar azalýr. Fakat içerden bir güzelim kaynak coþtu mu seni baþka
kaynaklarý gözlemekten kurtarýr. Gözünün nuru balçýktan oldu mu onun sana vereceði
þey de ancak gönül derdinden ibarettir.
Kaleye dýþardan su gelirse emniyet ve barýþ zamanýnda iyidir ama düþman geldi de
kaleyi çevirdi, kaledekiler kanlarýna battýlar mý düþman askeri dýþardan gelen suyu
keser, kaledekilerin o suya güvenmemelerini temin eder. Ýþte o zaman kale içindeki
bir acý kuyu dýþarýdaki yüz tatlý ýrmaktan daha iyidir.
Sebepleri kesen ecel ve ölüm askeri de kýþ gibi dallarý yapraklarý kesmeye gelir. O
zaman aðaçlara bahar, yardým edemez. Ancak iç alemindeki sevgilinin bahara
benzeyen yüzü yardým eder. Onun için þu toprak yeryüzüne” Gurur, aldanýþ yurdu”
denmiþtir. Çünkü göçme çaðýna ulaþtýn mý senden ayaðýný çekiverir. Ondan önce senin
saðýnda, solunda koþar, senin derdini ben alýrým, senin yerine ben dertlenirim derdi.
Bir þey almadý ya!
Gam zamanlarýnda sana senden gam ýrak olsun, gamla aranda on dað bulunsun
derdi. Fakat elem ordusu geldi de aðzýný kapattý mý, seni görmüþlüðüm var bile
demez. Allah þeytan içinde bu çeþit bir örnek gösterdi. Hilelerle seni savaþa sokar.
Ben seninleyim, sana yardým eder, tehlikelerde senin önüne ben düþer, tehlikeye ben
koþar, göðüs gererim. Oklara siper olur, dara düþtün mü seni kurtarýrým.
Senin sürçtüðün yerde ben canýmý feda ederim. Sen bir Rüstem’sin, bir Aslansýn.
Yürü ercesine karþý dur. Diyerek bu iþvelerle seni küfür yoluna getirir, o hile, düzen
çuvalýna sokar. Fakat ayaðýný attýn da hendeðe düþtün mü aðzýný açar, kahkahayla
gülmeye baþlar. Sen aman yahu dersin, gel ümidin sende. O hadi der, git, ben senden
býkmýþtým zaten.
Allah’nýn adaletinden korkmadýn, bense korkarým. Ellerini çek benden! Allah da onda
zaten iyilikten eser yoktur. Þimdi bu hileyle nasýl, nerede kurtulacaksýn? Dedi ya.
Hesap gününde yapanýn da yüzü karadýr, yapýlanýnda. Ýkisi de taþlanýrlar. Adalet
bakýmýndan yol kesen de uzaklýk kuyusundadýr, yol yitiren de ve o azap yurdu, ne
kötü bir yatýlacak yerdir. Yolunu azýtan aptal da kurtuluþtan ümidini kesmeli yol
azdýran da!
Burada eþek balçýða saplanmýþtýr, eþekçi de, burada da gaflettedirler, orada da
çamura saplanýr kalýrlar. Ancak geri dönenler, ondan vazgeçenler ayrý. Onlar güz
mevsiminden çýkar, Allah’nýn lütuf ve ihsan baharýna ererler. Tövbe ederler Allah da
tövbeyi kabul eder. Onun buyruðunu tutarlar ve o, ne güzel bir buyruk sahibidir.
Piþman oldular da inlemeye baþladýlar mý suçlularýn iniltisinden arþ bile titrer. Hem
de ananýn çocuðunun üstüne titreyiþi gibi. Onlarýn ellerini tutar, onlarý yücelere çeker.
Allah der, sizi aldanmadan, ululanmadan kurtardý, iþte ihsan bahçeleri, iþte suçlarý
örten, yargýlayan Allah! Bundan böyle size ebedi ve tükenmez rýzýkla azýk Allah
havasýndan gelir, damdan, oluktan deðil. Deniz bütün vasýtalarý, gayretinden kaldýrdý,
bizzat kendisi lütfe ihsana baþladý mý artýk susuz da balýk gibi elindeki maþrapayý terk
eder.
O üç oðlan da babalarýnýn ülkesinde seyahate çýkmayý kurdular. Divan ve geçim
iþlerini düzene koymak üzere babalarýnýn þehirlerini kalelerini gezip dolaþacaklardý.
Padiþahýn elini öpüp vedalaþtýlar. O emrine itaat edilir padiþah onlara dedi ki“
gönlünüz nereye isterse varýn. Allah’a emanet. Elinizi, kolunuzu sallaya, sallaya gidin.
Yalnýz “ Hüþ-rüba- Akýl kapan” derler bir kale vardýr. Orada nice erlerin kaftaný,
bedenine dar gelir. Sakýn oraya gitmeyin.
Allah aþkýna olsun sakýn “ Zatüssuver- Resimli “ denen kaleye varmayýn. Oradan
uzak olun, tehlikeden korkun. O kalenin yüzü, arka tarafý, burçlarý tavaný döþemesi
hep insan resimleriyle bezenmiþtir. Yusuf dalýp baksýn diye Zeliha da odasýný
resimlerle bezemiþti ya hani. Yusuf, ona bakmadýðýndan o da hileye baþvurmuþ, odayý
kendi resimleriyle doldurmuþtu.
Güzel yüzlü Yusuf, nereye bakarsa elinde olmaksýzýn onun yüzünü görsün diye böyle
yapmýþtý. Allah da gözü aydýnlar için altý tarafý da delillerine mazhar etti. Her hayvan
her bitki nereye baksa nereye varsa Allah güzelliðini görsün; ondan gýdalansýn dedi.
Onun için o oraya “ Nereye dönersiniz Allah yüzü var” buyurdu. Susar da bir
bardaktan su bile içersiniz suyun içinde Allah’a bakmaktasýnýz.
Fakat aþýk olmayan suya bakar da suyun içinde kendi yüzünü görür ey gözü açýk er!
Ama aþýkýn sureti, Allah’da fani olursa söyle bakalým, suda kimin suretini görür?
Güneþte Allah güzelliðini görür aþýklar. Gayret sahibi Allahnýn sanatýyla nasýl ay, suya
vurur da suda görünürse güneþte de hak görünür. Fakat Allah’nýn bu gayreti aþýk ve
sadýk kiþileredir, þeytanla hayvana tecelli etmez o.
Þeytan bile aþýk olsa “ Þeytaným benim elimde Müslüman oldu” sýrrý belirir. Yezid’lik
Allah ihsanýyla kalmaz, Yezit, Bayazýt olur ey kavim bu sözün sonu gelmez. Siz o
kaleye insan resimlerinden sakýnýn! Olmaya ki heves yolunuzu kessin, ebedi bir
kötülüðe düþesiniz. Tehlikeden sakýnmak farzdýr. Benden bu garezsiz sözü duyun.
Kurtuluþ arýyorsan aklýn saðlam ve keskin olmasý bele pususundan çekinmek yeðdir.
Babalarý bu sözleri söylemeseydi, o kaleden çekinin demeseydi. O kaleye gitmek
akýllarýna bile gelmeyecekti. Gönülleri o tarafa akmayacaktý bile. Çünkü tanýnmýþ bir
kale deðildi. O, pek ýssýz bir yerdeydi. Kalelerden yolardan uzaktaydý. Fakat babalarý
gitmeyin deyince bu sözden hevese hayale düþtüler. Bu men edilme yüzünden
gönüllerinde bir raðbettir uyandý, onun sýrrýný mutlaka öðrenmek gerek dediler.
Men edilen þeye gitmeyin yapmayýn denen þeyi yapmayan kimdir? Ýnsan men
edildiði þeye haristir. Bir þeyi yapma demek, iyi ve Allah’dan çekinir kiþileri o þeye
yanaþtýrmaz ama hava ve hamasîne uyanlarý o tarafa sürer, götürür. Þu halde bu
yapmayýn sözü birçok kiþileri azdýrýr. Birçok kalbi uyanýk kiþilerde bununla doðru yola
gitmiþ olurlar. Alýþkýn güvercin kamýþlardan kaçar mý hiç? O kamýþlardan alýþmamýþ,
yabani güvercinler kaçar.
Þehzadelerde hizmette bulunuruz, dediðin gibi hareket ederiz baþ üstüne.
Buyruðundan dýþarý çýkmayýz. Senin lütuf ve ihsanýndan gaflet etmek, küfürdür
dediler. Fakat kendilerine güvendiklerinden Allah izin verirse demediler. Allah’yý
anmadýlar bile. Bu Allah izin verirse demek, bu kat, kat tedbir ve ihtiyat, Mesnevinin
baþlangýcýnda anlatýldý. Yüz tane kitap da olsa hepsi de bir baptan ibarettir. Yüz
tarafta da bir tek mihraba dönülür. Bu yollarýn hepsi de tek bir eve çýkar. Bu binlerce
baþak, bir tek tohumdan meydana gelmiþtir. Çeþit, çeþit yüz binlerce yemekler vardýr.
Fakat yemek olmak bakýmýndan hepside bir þeydir.
Bir tanesini yedin de tamamýyla doydun mu elli tane yemek olsa hepsinden
soðursun. Fakat açken þaþýlýðýn tutar, bir yemeði yüz bin yemek görürsün. O halayýðýn
hastalýðýný doktorlarýn ahvalini kusurlarýný anlayýþsýzlýklarýný söylemiþtik ya. Hekimler
yularsýz atlara benziyorlardý. Üstlerindekinden haberleri bile yoktu. Damaklarý,
gemden yaralanmýþtý, týrnaklarý yol yürümeden incinmiþti.
Öyle olduðu halde üstümüzdeki hünerini gösteren bir binici demiyorlardý, haberleri
yoktu bundan. Demiyorlardý ki bu periþanlýðýmýz gemden deðil. Üstümüzdeki sevgili
süvaridir. Gül devþirmek için bahçeye gitti. Gül göründü bize ama meðerse dikenmiþ
diyen yoktu. Hiçbiri aklýný baþýna alýp da bizim boðazýmýzý kim tekmeliyor demedi gitti.
Hekimler sebebe kul kesilmiþler, Allah hilesini görememiþlerdi. Bir ahýra öküz
baðlasan sonra öküzün yerinde bir eþeði baðlý bulsan, bu iþi gizlice kim yaptý diye
araþtýrmaz, uykudaymýþ gibi gaflet edersen bu, eþekliktir. Kendi kendine “ Bunu
deðiþtiren kim? Görünmüyor ama acaba göktekilerden biri mi yaptý bu iþi”
demiyorsun ha? Oku dosdoðru sað tarafa attýn, gördün ki sola gitti! Bir ceylan
avlamak için at sürdün, domuza av oldun!
Kazanç için kar elde etmeye koþtun, kar þöyle dursun hapse girdin. Baþkalarý için
kuyu kazdýn, bir de gördün ki o kuyuya sen düþmüþsün. Görüyorsun ki Allah sebeplere
el attýn ama seni muradýna eriþtirmedi. Peki neden sebepler hakkýnda bir kötü zanna
düþmedin? Niceler kazançla padiþah kesildiler, niceler de kazanç peþinde çýrçýplak
kaldýlar.
Nice kiþi kadýn olarak Kaarun oldu. Nice kiþide kadýn yüzünden borçlandý. Þu halde
sebep, eþeðin kuyruðu gibi oynar, döner durur. Ona pek dayanmazsan daha iyi
edersin. Hatta sebebe yapýþýrsan bile yiðit olmamalýsýn ki altýnda nice tehlikeler
gizlidir. Ýþte bu tedbir ve çekinme “ Allah izin verirse” demenin sýrrýdýr. Çünkü bu kaza
ve kader insana eþeði keçi gösterir.
Bir adam yiðit ve akýllý bile olsa kaza ve kader onun gözünü baðladý mý
þaþkýnlýðýndan eþek gözüne keçi görünür. Gözleri döndüren Allah’dýr. Peki gönlü ve
fikirleri döndüren kimdir? Kuyuyu latif bir ev görürsün, tuzaðý zarif bir tane. Bu
sofestailik deðildir. Allah’nýn deðiþtirmesidir. Hakikatler nerede? Sana böyle gösterir
iþte. Hakikatleri inkar eden tamamýyla bir hayal peþine düþmüþtür. Fakat demez ki
her þeyi hayal sanan da bir hayal olur mu? Gözünü ov da bak!
Bu sözün sonu gelmez. Þehzadeler, o kaleye gitmek için yola düþtüler. Meyvesini
yemeyin denen aðaca yürüdüler. Ýhlas sahiplerinin tavlasýndan çýktýlar. Babalarýnýn
gütmeyin demesinden büsbütün hararetlendiler. O kaleye yüz çevirdiler. O seçilmiþ
Padiþahýn sözüne karþý durdular. Ýnsanýn sabrýný yakýp yandýran “ Hüþ-rüba” kalesine
yüz tuttular.
Öðütleri kabul eden aklýn inadýna gündüzden döndüler de kapkaranlýk geceye
daldýlar. O güzelim “ Zatüssuver” kalesinin denize beþ kapýsý vardý, karaya beþ kapýsý.
Beþ kapýsý, dýþ duygularýmýz gibi renk ve koku alemineydi, beþ kapýsý da iç
duygularýmýz gibi sýrlar arardý. O binlerce resim be nakþý seyrettiler, yer, yer gezdiler
resimler görüp kararsýz bir hale geldiler. Bu suret kadehlerinden pek sarhoþ olma ki
put yapýcý ve puta tapýcý olmayasýn.
Suret kadehlerinden geç onlara kapýlma. Þarap kadehtedir ama kadehten meydana
gelmemiþtir ki. Aðzýný þarabý verene aç. Þarap geldikten sonra kadeh eksik olmaz. Ey
Adem gönül baðlayan mana benim beni ara kabuðu, buðday suretini býrak. Kum Halil
için un olduktan sonra artýk ey akýllý er, bil ki buðday hiçbir þey deðildir. Suret sureti
olmayandan meydana gelir.
Nitekim duman da ateþten çýkar. Bu suret alemini boyuna görür durursun ayýplarýný
görmeye baþlarsýn, usanýrsýn býkarsýn. Fakat suretsizlik sana tam bir hayret verir.
Yüzlerce alet aletsizlikten meydana çýkar. Allah elsizlik aleminde eller dokur. O canlar
caný adam suretini düzer durur. Nitekim ayrýlýktan buluþmadan dolayý da gönülde
çeþit, çeþit hayaller dokunur.
Fakat hiçbir eser yapan esere benzer mi? Feryat ve figan zarara benzer mi hiç?
Feryadýn sureti vardýr, zarar suretsizdir. Zarar uðrayanlar, kendi ellerini diþler
dururlar, fakat zararýn eli yoktur. Ey delil isteyen bu örnek yakýþýr bir örnek deðil ama
anlayýþý az olan için ancak bu örneði bulabildim. Suretsiz Allah’nýn sanatý bir suret
eker, derken benden duygularla aletlerle bitiverir.
Dileðine göre ne suret ektiyse beden ona uyar, iyi yahut kötü olur. Nimet sureti
verirse beden þükreder. Mihnet sureti verirse sabreder. Allah acýma suretiyle tecelli
ederse insan geliþir büyür. Bir yara bere suretiyle tecelli ederse aðlar feryat eder. Bir
þehir suretiyle tecelli edince insaný yola düþürür. Bir ok suretiyle tecelli ederse insan
kalkanla karþý durur. Güzellerde tecelli ederse zevk ve iþrete dalar. Gayb suretiyle
görünürse insan halvete girer.
Ýhtiyaç sureti, insaný kazanca götürür. Kol kuvveti þunun bunun malýný çalýp
çýrpmaya. Bu çeþit hayallerden doðan ve insana bir iþ yaptýran suretler, o kadar
çoktur ki saymaya imkan yok. Sonsuz gidiþler sonsuz hüner ve sanatlar, hep
düþüncelerde doðan suretlerin gölgesidir. Bir kavim dam kenarýnda bir hoþça
durmuþlar.
Her birinin gölgesi de bak yere vurmuþ. O saðlam damýn üstünde duran düþüncenin
fikrin suretidir. O ne yaparsa aþaðýda o görünür. Ýþ yerde duvarda görünmede fikir
gizli. Fakat tesir ve ulaþma bakýmýndan ikisi de bir. Bir mecliste zevk kadehinden
içilen suretlerin eseri insanýn kendisinden geçmesi sarhoþ olmasýdýr.
Kadýnla erkeðin ve ikisinin buluþma suretleri buluþma anýnda kendilerinden
geçmelerini meydana getirir. Bir nimet olan ekmek ve tuz suretinin eseri suretsiz olan
kuvvettir. Savaþta kýlýç ve kalkan sureti suretsizlikle yani düþmana üstün olmayla
sona erer. Medrese medreseye gidip gelme medresenin türlü, türlü suretleri insan
bilgi sahibi olunca dürülür gider. Bu suretler suretsizliðin kuluyken nasýl oluyor da o
nimet sahibine yok diyorlar. Bu suretler suretsizlikten vücut bulmuþtur.
Peki kendilerine bu varlýðýn verene þu aykýrý gidiþ onu þu inkar ediþ nedir ki. Ha..
suretin inkarý da ondan olur ondan zuhur eder. Bu iþte onun bir aksidir zaten. Her
yurdun duvar tavan ve sair suretlerini mimarýn düþüncesinin gölgesi bil. Düþünce
zamanýnda taþ tahta ve kerpiç meydanda deðildir. Ama bu böyledir. Dilediði gibi iþ
yapan suretsizliktir. Suret onun elinde bir alete benzer.
Bazý, bazý o suretsiz varlýk yokluk gizliliðinden kerem eder suretlere yüz gösterir.
Her suret ondan yardým görür. Bu suretle onun yüceliðinden güzelliðinden
kudretinden var olur. Derken yine suretsiz varlýk yüzünü gizler suretler
ihtiyaçlarýndan renk ve koku aleminde dilenciliðe baþlarlar. Bu suret baþka bir
suretten yücelik dilerse bu yol azýtmanýn sapýklýðýn ta kendisidir.
A cevhersiz þu halde neden ihtiyacýný baþka bir ihtiyaç sahibine arz edersin. Madem
ki suretler kuldur, Allah’ya suret deme. Onu suret sanma onu bir þeye benzetmeye
kalkýþma. Yalvar yakar kendini yok etmeye savaþ. Çünkü düþünceden suretlerden
baþka bir þey meydana gelmez. Baþka bir suretle geliþmiyor semirmiyorsan sende sen
yokken doðan suret elbette daha iyidir.
Bir þehre gider o þehir suretine ulaþýrsýn a yolcu seni oraya çeken suretsizliktir.
Mana bakýmýndan hatta mekansýzlýk alemine kadar gidersin. Çünkü zevk ve hoþluk
mekan ve zaman aleminden gayrý bir alemdir. Bir sevgilinin suretine gidersin. Onunla
eþ olmaya arkadaþlýk etmeye can atarsýn. Maksattan gafilsin ama mana bakýmýndan
suretsizliðe ittin yine. Þu halde herkesin taptýðý Hak’týr.
Çünkü yollara gidenler zevk için giderler suretsizliðe doðru yürürler. Ama bazýlarý
yüzlerini kuyruða tutmuþlardýr. Baþ asýldýr ama baþý kaybetmiþlerdir onlar. Baþ bu
sapýklar tarafýndan kaybedilmiþtir. Fakat baþ kuyruk yolundan baþlýk eder. O baþtan
imdat görür bu kuyruktan bir tayfa vardýr ki onlar baþý da kaybetmiþlerdir, kuyruðu
da. Hepsi ve her þey kayboldu mu hepsini ver her þeyi bulurlar. Her varlýðý her sureti
yok etmeðe yolundan külle koþup ulaþýrlar.
Bu söze son yoktur þehzadeler kalede pek güzel pek alýmlý bir resim gördüler.
Bundan daha güzel kýz görmüþlerdi ama bu resmi görünce derin bir denize daldýlar
sanki. Çünkü onlara bu kase içinde afyon verilmiþti bir kere kaseler görünürde o afyon
görünmez. Hüþ-Rüba Kalesi yapacaðýný yaptý. Her üçünü de bele kuyusuna attý. Bakýþ
oku yaysýz olarak gönüle geldi saplandý.
Ey aman bilmez aman, aman eski zamanlarda gelip geçmiþ nice ümmetleri taþtan
suret yaktý yandýrdý. Dinlerine de ateþ saldý. Gönüllerine de. Artýk bu suret canlý olursa
nasýl olur neler yapmaz o. Fitnesi her an bir baþka çeþittir onun. Suret aþký
Þehzadelerin gönlüne mýzrak gibi battý. Her biri bulut gibi gözyaþlarý döküyor alýný
diþliyor. Yazýk diyordu. Padiþahýn önceden gördüðünü biz þimdi gördük o eþsiz
padiþah bize ne kadar antlar verdi. Peygamberlerin bu yüzden bizim üstümüzde çok
hakký vardýr. Onlar bizim sonumuzdan haber vermiþlerdir. Ektiðin tohumdan ancak
diken biter.
Bu tarafa doðru uçarsan buradan öteye yol yoktur. Baþka uçacak yer bulamazsýn.
Tohumu benden al ki mahsul versin. Benim kanadýmla uç ki o tarafa fýrlasýn gitsin.
Sen onun mutlaka var olduðunu varlýðýnýn vacip bulunduðunu bilmezsin ama sonunda
yine dersin ki hakikaten varlýðý vacipmiþ.
O hakikatte sensin. Fakat sonunda hakiki varlýðý anlayýp terk edeceði bu mevhum
senliðin o deðildir ha.. bu sonraki varlýðýn seni evvelki ve hakiki varlýða ulaþtýrmak ve
böyle bir varlýðýn olduðunu bildirmek için gelmiþ asýlsýz bir varlýktýr. Senin senliðinde
baþka bir sen gizlidir. Bu varlýkla var olup kendini gören kiþiye kurban olayým ben.
Gencin aynada gördüðünü ihtiyar ondan önce kerpiçte görür.
Biz padiþahýmýzýn buyruðundan dýþarý çýktýk babamýzýn lütuflarýna nankörlük ettik.
Onun sözünü ehemmiyetsiz bulduk. Onun eþsiz inayetlerini mühimsemedik. Ýþte
þimdilik hepimizde hendeðe düþtük. Savaþsýz kazalara uðradýk öldürdük. Kendi
aklýmýza güvendik fikrimize dayandýk ta bu tehlikeye çattýk. Ýnce hastalýða tutulan
kendisini nasýl saðlam sanýrsa biz de týpký onun gibi kendimizi saðlam sandýk hür
zannettik.
Fakat gizli illet þimdi meydana çýktý baðlandýk avlandýkta ondan sonra kendini
gösterdi. Kýlavuzun gölgesi Allah’ý anmadan yeðdir. Bir kaanat yüzlerce tabak
yemekten hayýrlýdýr. Gören göz üç yüz tane sopadan daha iyidir. Mücevherle taþý ayýrt
eden gözdür. Hasýlý dertler içinde acaba dünyada kim bu resim kimin resmi diye
araþtýrmaya koyuldular.
Bir hayli arayýp sorduktan sonra bir gün yolda gözü açýk bir ihtiyara rastladýlar. O bu
sýrrý açtý. Duyma yoluyla deðil aklýna gelen ilham yoluyla bu sýrrý buldu. Sýrlar onun
gözünün önünde apaçýktý. Dedi ki. Pervin denilen yýldýz kümesi de buna haset eder. Bu
Çin Padiþahýnýn kýzýnýn resmidir. O, can gibi ana karnýndaki çocuk gibi gizlidir.
Sarayýnda perdeler arkasýndadýr.
Yanýna ne erkek çýkabilir ne kadýn. Padiþah onu fitnelere uðramamasý için
gizlemiþtir. Padiþah onu pek kýskanýr. Bulunduðu yerin damýnýn üstünden kuþ bile
uçamaz. Eyvah böyle bir sevdaya düþen gönüle. Hiç kimse böyle sevdaya uðramasýn.
Bu bilgisizlik tohumunu eken, o öðütleri ehemmiyetsiz ve lüzumsuz gören kiþinin
layýðýdýr. O kendi tedbirine güvendi, aklýmla elbette bir iþ baþarýrým dedi.
Halbuki o inayetin bir zerresi bile aklýndan doðacak üç yüz ihtiyat tedbirinden daha
iyidir. Beyim kendi hileni býrak. Allah inayetine yürü orada öl. Buna sayýlý hilelerle
ulaþýlma. Sen ölmedikçe fayda yok vesselam.
Buhara’daki o ulu zat kendisinden bir þey isteyenlere çok iyi muamele ederdi. Pek
çok sayýsýz ihsanlarda bulunur, ta gecelere kadar cömertlik eder, altýnlar saçardý.
Altýnlarý kaðýt parçalarýna sarar, öyle verirdi. Hasýlý dünyada bulundukça hep böyle
ihsanlar ederdi. Güneþ gibi tertemiz ay gibiydi. Onlarda Allah’dan aldýklarý aydýnlýðý
halka saçarlardý ya.
Topraða altýn baðýþlayan kimdir güneþ. Madendeki altýn da ondandýr yýkýk yerlerdeki
hazine de. Her sabah yoksullarýn bir kýsmýna ihsanda bulunuyordu. Bu suretle hiçbir
tayfanýn mahrum kalmamasýný isterdi. Bir gün dertlilere lütfeder, öbür gün dul
kadýnlara ihsanda bulunur. Daha öbür gün yoksul Alevilerle okuyup okutmakla
uðraþan yoksul fakirlere kerem eder.
Daha öbürüsü gün halkýn eli boþlarýna para verir. Daha öbürüsü günde borçlulara
ihsan ederdi. Yalnýz bir þartý vardý: kimse aðzýný açýp bir þey istemeyecekti. Geçeceði
yolun kenarýna bütün yoksullar duvar gibi dizilirler susarlar beklerlerdi. Birisi aðýz açtý
da bir þey istedi mi bir habbe bile alamazdý. Þartý kim susarsa kurtulur hükmüydü
kesesi kasesi susamlarýndý.
Nasýlsa bir gün ihtiyarýn biri açým bana zekat ver demiþti. Ýhtiyarý men ettiler. Ama o
boyuna söylemekteydi. Halk hayretlere düþtü. Sadr-ý Cihan babacýðým ne utanmaz
ihtiyarsýn dedi. Ýhtiyar sen benden daha ziyade utanmazsýn dedi. Bu cihaný yedin
yuttun bir de alemle beraber öteki alemin elde etmeye tamah ediyorsun.
Bu sözü duyunca güldü. O ihtiyara bir hayli mal verdi. Adamcaðýz bütün mallarý
yalnýz baþýna alýp götürdü. O ihtiyardan baþka ondan bir þey isteyen hiçbir kimse ne
yarým habbe altýn elde etti. Ne bir zerre kumaþ. Fakihlerin günüydü, bir hoca hýrsa
geldi feryat ediyordu, bir hayli aðladý sýzlandý. Fakat çare yoktu her çeþit söz söyledi,
hiçbir faydasý olmadý. Ertesi günü ayaðýný eski çapýtlarla sardý kötürümlerin arasýna
karýþtý. Ayaðýnýn saðýna soluna tahtalar baðladý.
Bu suretle kendisini ayaðý kýrýk bir alil göstermek istedi. Padiþah onu gördü tanýdý
hiçbir þey vermedi. Ertesi gün yüzünü bir keçe parçasýyla örttü. Fakat padiþah yine
tanýdý aðzýný açýp bir þey istediði için kusurda bulunmuþtu ona hiçbir þey vermedi. Yüz
türlü hileye baþvurdu nihayet aciz kalýp kadýnlar gibi çarþafa büründü. Dul kadýnlarýn
arasýna karýþýp elini gizledi baþýný eðdi öylece durdu.
Fakat padiþah yine tanýyýp sadaka vermedi. Hocanýn mahrumiyetten yüreði yandý.
Sonunda bir kefenciye gitti dedi ki: beni bir kilime sar yol üstüne koy hiç aðzýný açma
yalnýz Sadr-ý Cihan’nýn buradan geçmesini bekle belki görünce ölü sanýrda kefen
parasý almak üzere bir þey verir. Ne verirse yarýsýný sana veririm. Kefenci para gözler
bir yoksuldu dediðini kabul etti.
Onu bir kilime sarýp yol üstüne koydu. Padiþahýn yolu oraya düþtü. Kilimin üstüne
bir miktar altýn attý. Hoca hemen aceleyle kilimden elini çýkarýp altýnlarý aldý.
Kefencinin almasýna verilen altýnlarý gizlemesine meydan bile býrakmadý. Ölü kilimden
elini uzatýp paralarý aldýktan sonra baþýný kilimden çýkardý. Padiþaha dedi ki: ey bana
kerem kapýlarýný kapayan bak nasýl aldým gördün ya Sadr-ý Cihan doðru dedi.
Aldýn ama ölmedikçe kapýmdan hiçbir þey koparamadýn ya inatçý “ Ölmeden önce
ölün” sýrrý budur iþte çünkü ölümden sonra ganimetler elde edilir. Ey hilebaz Allah’a
karþý ölümden baþka hiçbir hüner para etmez bir inayete uðramak yüzlerce çalýþýp
çabalamadan yeðdir. Çalýþýp çabalamanýn yüzlerce çeþit bozukluðu olabilir. Çalýþmada
u korku var. o inayet ölüme baðlýdýr. Bu yolu güvenilir erler sýnadýlar ama ölümde
onun inayeti olmadýkça gelip çatmaz. Aman sen ,sen ol inayete sýðýnmadan hiçbir
yerde durma. Ýnayet bu koca yýlana zümrüttür. Yýlan zümrüdü görmedikçe kör olur
mu hiç?
Bir geçle bir kösenin yolu bir topluluða düþtü. Orada oturdular konakladýlar. O
seçilmiþ topluluk söze sohbete koyuldu. Akþam oldu hatta gecenin de üçte biri geçti.
Bekçinin korkusundan o iki delikanlý o bekar odasýnda kaldýlar orada uyudular.
Kösenin sakalýnda dört kýl vardý. Fakat yüzü ayýn on dördüne benziyordu adeta.
Delikanlý çirkindi arka tarafýna tam yirmi tane kerpiç yýðdý.
Bekarlardan bir oðlancý gece vakti kalabalýðýn içinden kalktý. Yavaþ, yavaþ yürüdü.
Ýþtahlý bir halde oðlanýn yanýna gelip kerpiçleri bir tarafa koydu. Çocuða elini uzatýnca
çocuk yerinde sýçradý. Hey dedi A köpeðe tapan kimsin sen? Bu otuz kerpici neye
buradan aldýn? Herif dedi ki: sen ne için o otuz kerpici yýðdýn? Oðlan dedi ki: Hastayým
zayýfým. Yatarken ihtiyata riayet ettim.
Herif hastaysan, hastalýktan hararetlendiysen neden hasta haneye gitmedin? Yahut
bir esirgeyici hekimin evine varmadýn? Gitseydin hastalýktan kurtulurdun. Çocuk dedi
ki: ben de bilmem nereye gideyim? Nereye gidersem bir derde uðruyorum. Senin gibi
bir zýndýk bir pis bir dinsiz herif baþucuma yýrtýcý canavar gibi gelip dikiliyor. Ey iyi bir
yer olan tekkede bile bir an olsun aman bulmadým.
Bir avuç bulgur aþýyla geçinmeye çalýþan derviþ, gözlerinden meni akarak elleriyle
hayalarýný sýkarak bana yüz tuttu. Namuslu oldun mu gizli, gizli bakar aletleriyle
oynarlar. Tekke böyle olursa artýk halkýn pazarý eþek sürüsü ve hamlarýn divaný nasýl
olur? Var kýyas et. Eþek, nerede namus ve takva nerede? Eþek korkmayý ürkmeyi ne
bilir? Akýl kadýnýn da emniyet ve adaletini diler, erkeðin de. Fakat akýl nerede?
Tutar bu sefer de kadýnlara kaçarsam Yusuf gibi sýnamalara fitnelere düþerim. Yusuf
kadýn yüzünden zindana düþtü, sýkýntýlara uðradý. O bile böyle olursa artýk ben elli
kere daraðacýna çekilirim. Kadýnlar bilgisizliklerinden bana saldýrdýlar. Erkekler
canýma kastederler. Hasýlý ne kadýnlardan kurulabiliyorum ne erkeklerden. Ne
yapayým bilmem?
Ne bunlardaným ben, ne onlardan! Ondan sonra oðlan, köþeye baktý, dedi ki: o
çenesinden o iki kýlla dertten kurtuldu gitti. Kerpiçten de kurtuldu, kerpiç
kavgasýndan da hatta senin gibi bir kahpe oðlu çirkin kart oðlanýn saldýrýþýndan da.
Gösteriþ için olsun çenede bulunan kaç dört kýl, adamýn arkasýna çepeçevre yýðýlan
otuz kerpiçten hayýrlýdýr. Allah inayetinin bir zerresi itaat ve ibadetinden yeðdir.
Çünkü þeytan itaat kerpicini alýr, hatta iki yüz tuðla olsa yine kapar, kendine yol
açar. Her yanýn kerpiçle dolu olsa yine o kerpiçler senin tarafýndan konmuþtur. Fakat
o iki üç, kýl Allah verisidir. Hakikatte o kýlarýn her biri bir daðdýr. Çünkü o, padiþahýnýn
bir aman fermanýdýr. Sen bir kapýya yüzlerce kilit vursan bir sersem gelir, hepsini de
söker çýkarýr. Fakat bir þahne herhangi bir kapýyý mumla kapatsa erler, babayiðitler
bile ona yaklaþamaz, yürekleri oynar. Allah inayeti olan o iki üç kýl kötülüklerle arana
girer, dað kesilir yüzlerde görünen nura benzer.
Ey iyi yaratýlýþlý adam kerpiç komaya kalkýþma, fakat çirkin þeytandan da emin
olarak uyuma. Yürü Allah kereminden iki tanecik kýl elde et de ondan sonra gam yeme
emin olarak uyu! Bilgili adamýn uykusu ibadetten yeðdir. Hele insaný gafletten
uyandýran bilgi olursa. Yüzme bilenin hareketsiz durmasý aceminin elle ayakla
savaþmasýndan iyidir.
Acemi elini ayaðýný oynatýr durur, fakat boðulur. Yüzme bilense denizdeki dalgýç gibi
yüzer durur. Bilgi uçsuz bucaksýz ve kýyýsýz bir denizdir. Bilgi dileyenin ömrü binlerce
yýl olsa yine araþtýrmadan vazgeçmez, bir türlü doymaz. Allah elçisi hadisinde “ Ýþte
iki tane haris ki hiç doymazlar” dedi.
“ Dünyayý ve dünyanýn þatafatýný dileyenle bilgi etmek isteyen” dendi. Bu ayýrmaya
dikkat edilirse buradaki bilginin dünya bilgisinden baþka olduðu anlaþýlýr babacýðým.
dünyadan baþka ne olabilir? Ahret. Seni buradan ayýran, sana kýlavuzluk eden!
Derde uðrayan o üç Þehzade birbirlerine döndüler. Her üçünün de zahmeti birdi,
derdi bir elemi bir. Her üçü ayný düþüncedeydi ayný sevdaya düþmüþtü. Her üçü ayný
derde uðramýþ ayný hastalýða tutulmuþtu. Sükut içindeydiler. Fakat üçü de ayný
tehlikeye düþmüþtü. Sözde de her birinin delili birdi. Bir müddet hepsi gözyaþý
döktüler, musibet sofrasýnýn baþýnda kanlar saçtýlar. Bir zaman her üçü de gönül
ateþiyle yandýlar, buhurdan gibi sýcak soluklar aldýlar.
Büyük kardeþleri dedi ki. Ey hayýrlý kardeþler biz baþkasýna er gibi öðütler vermez
miydik? Adamlarýmýzdan biri bize dertten yoksulluktan, korkudan yer
deprenmesinden þikayet edince sýkýntýdan az aðla sýzla. Sabret, sabýr ferahlýðýn
anahtarý derdik ya1 þimdi bu sabýr anahtarý ne oldu? O türe bozuldu mu þaþýlacak þey!
Savaþ zamanýnda ateþ içinde bile altýn gibi hoþça gül diyen biz deðil miydik? Savaþýn o
dar zamanýnda asker benziniz saramasýn demez miydik?
Atlarýn adam kellerinden baþka basacak bir yer bulamadýðý zamanlarda ordumuzu
hay haylar la mýzrak gibi kahredici bir halde saldýrýn diye teþvik etmez miydik? Bütün
aleme sabredin der; sabýr gönlün ve göðsün ýþýðýdýr diye öðüt verirdik ya. Þimdi nöbet
bizde. Neden sersem oluyor, çirkin karýlar gibi neden çarþafa bürünüyoruz? Ey gönül
herkesi hararetlendirdin ya hadi bakalým þimdi sen hararetlen kendiliðinden utan.
Ey dil herkese öðür verirdin ya iþte þimdi sana nöbet geldi neden sustun? Ey akýl
nerede o þekerler çiðneyen öðütün? Senin çaðýn þimdi. O hay ,hay ýn ne oldu?ey
gönülden yüzlerce teþviþi gideren þimdi senin nöbetin hadi oynat sakalýný! Kahpelik
eder de þimdi sakalýný oynatmazsan bundan önce de sakalýna gülmüþ olursun.
Baþkalarýna öðüt verme vaktinde hay, hay iþ baþa düþünce karýlar gibi vay, vay ha!
Baþkalarýnýn derdine dermen oluyordun ya; þimdi dert sana konuk oldu fakat
susuverdin.
Askere baðýrýr çaðýrýr orduyu teþvik ederdin hani. Neden sesin kýsýldý, nutkun
tutuldu? Kendine de baðýrsana. Aklýnla elli yýldýr ördüðün kumaþtan bir zýbýn yap da
giyin bakalým! Dostlarýn kulaklarý sesinden hoþlanýyordu. Elini çýkar da þimdi kulaðýný
çek! Daima baþtýn kendini kuyruk yap da ayaðýný elini sakalýný býyýðýný az kaybet. Þu
döþenmiþ yeryüzünde þimdi oyun senin. Kendini boþ bir hale getir de neþelen!
Bir padiþah mecliste oturmuþ þarap içip sarhoþ olmuþtu. Kapýnýn önünden bir fakih
geçiyordu. Þunu meclise getirin laal renkli þarabý sunun þuna diye emretti. Hocayý
ister istemez meclise getirdiler. Mecliste zehir gibi, yýlan gibi ekþi bir suratla
somurtup oturdu. Padiþah þarap sundu. Hoca kýzdý kabul etmedi. Padiþahtan da yüz
çevirdi sakiden de. Ben ömrümde þarap içmedim.
Halis zehir, bence þaraptan daha hoþ. Kendinize gelin bana þarap yerine zehir verin
içip öleyim de kendimden de kurtulayým, sizden de dedi. Þarap içmeden gürültüye
baþladý. Mecliste ölüm gibi canavar gibi bir hal aldý. Nefis ehliyle þu balçýða kapýlmýþ
olanlar gibi hani. Onlar gönül ehliyle oturdular mý bu hale gelirler iþte. Allah kendi
haslarýna gizlilik aleminde hürlerin içtikleri þaraptan sunarlar ama duygu o, þarabýn
sözünden baþka bir þey duymaz.
Hakikati görmeyenler onlarýn irþadýndan yüz çevirirler. Çünkü gözle onlarýn ihsanýný
göremez. Kulaklarýndan boðalarýna bir yol olsaydý onlarýn öðütleri gönüllerine tesir
ederdi. Fakat bu çeþit adam baþtanbaþa ateþtir, nur deðil. Yakýcý ateþe de ancak
kabuklar atýlýr. Ýç kabuktan çýktý. Kabuktan ibaret olan söz, kaybolup gitti. Mide hiç
kabuktan kýzýþýr, geliþir mi? Cehennem ateþi ancak kabuðu yakar. ateþin içle hiçbir iþi
yoktur. Ateþi içe yalým verirse mutlaka bil ki onu piþirmek içindir, yakmak için deðil.
Allah hüküm ve hikmet sahibi oldukça bu kaide daimidir. Geçmiþ zamanda da
böyledir. Gelecek zamanda da. Latif iç, hatta kabuklar bile onun tarafýndan
yarlýganýrken artýk nasýl olur da içi yakar? uzaktýr ondan bu. Hatta inayet eder de bu
inayeti yüzünden baþýna vurursa bile ona bir iþtah verir, o kýrmýzý þarabý içirir. Baþýna
vurmazsa o hoca gibi onun aðzýný baðlar.
Þarap da içirmez, bu padiþahlarýn meclisine de sokmaz. Padiþah sakiye dedi ki: Ey
izi kutlu ne susuyorsun? Hadi onu hoþ bir hale getir, neþelendir. Her akýlda gizli bir
hükmeden vardýr, kimi dilerse hileyle baþtan çýkarýr. Doðu güneþi de onun alemi
aydýnlatmasý da tutsaklar gibi onun zincirine baðlanmýþtýr. Dimaðýna yarým afsun
okuduðu zaman feleði çarha getirir döndürür.
Bir aklý tesiri altýna alan baþka bir akýl ondan kudret bulmuþtur, tavla üstadý odur.
Saki hocanýn baþýna birkaç sille vurdu al deyip þarap kadehini sundu. Zavallý hoca sille
korkusundan kadehi alýp içti. Ýçince de sarhoþ oldu, neþelendi, bað gibi gülmeye
baþladý. Nedimliðe alaya latifeye koyuldu. Aslaný ile tutacak bir hale geldi. neþesinden
parmacýklarýný þakýrdatmaya baþladý. Sonra su dökmek için ayak yoluna gitti.
Ayak yolunda ay gibi bir halayýk vardý. Padiþahýn cariyelerinden olan bu kýz pek
güzeldi. Onu görünce aðzý açýk kaldý. Aklý gitti halayýða saldýrmaya kalkýþtý. Ömrünce
bekardý iþtiyak halindeydi. Þimdi bir de sarhoþ olmuþtu. Hemen halayýða el attý.
Halayýk çýrpýnmaya baþladý, narayý attý. Fakat hiçbir çaresi olmadý. Kadýn buluþma
zamanýnda erkeðin elinde ekmekçinin elindeki hamura döner.
Onu gah yumuþaklýkla gah sert bir halde yoðurur durur, elinin altýnda ondan çak,
çak diye sesler çýkar. Gah onu uzatýr, tahta üstünde yassý bir hale getirir. Gah bir
araya toplar. Gah su döker, gah tuz eker. Gah tandýra yayar, ateþle onu mehenge
vurur. Ýstekli ve istenen bu çeþit dürülüp bükülür, alt olan ve üst gelen, bu oyundadýr
iþte.
Bu oyun yalnýz kocayla karý arasýnda olmaz. Her aþýkla her sevgili de bu oyunu
oynar. Evveli olmayanla sonradan olanýn varlýkla var olup suret kabul edenin Vise ve
Ramin gibi bükülüp ezilmesi farzdýr. Fakat her birinin oyunu baþka bir çeþittir. Her
birinin ezilip bükülmesi baþka bir hünerdendir. Kocayla karýyý ey koca karýný kötü
tutma, hoþ tut demek için örnek olarak söyledim.
Gerdek gecesi yenge onun elini tutup hoþ bir emanet olarak senin eline vermedi mi?
Ey güvenilir kiþi sen iyi kötü ne yaparsan Allah da sana onu yapar. Hasýlý o hoca
ayakyolunda sarhoþluktan halayýða saldýrdý. Ne namusu kaldý, ne zahitliði! O huriden
doðmuþ güzelin üstüne atýldý. Ateþi o pamuða düþtü. Can, cana ulaþtý bedenler
dürülüp bükülmeye baþladý. Ýkisi de baþlarý kesilmiþ iki kuþ gibi çýrpýnýyorlardý.
Hocanýn gönlünde ne þarap meclisi ne padiþah n aslan, ne haya ne din ne ürkeklik
ne de can korkusu kaldý. Gözü kýzdý bir þey görmez oldu. Burada zaten ne Hasan
görünür göze, ne Hüseyin! Hocanýn meclise dönmesi gecikti. Padiþahýn bekleyiþi de
haddi aþtý. Ne oluyor bir göreyim diye gitti. Oradaki kýyamet alametini gördü. Hoca
korkusundan hemen sýçrayýp meclise gitti, ateþ gibi derhal þarap kadehini kaptý.
Padiþah cehennem gibi kýzmýþ gazaba gelmiþti. O kötü iþi iþleyen hocanýn da kýzýn
da kanýna susamýþtý. Fakih padiþahý hiddetli gazaplý görünce kötü bir hale düþtü zehir
kadehi gibi acý ve kanlý bir hale geldi. sakiye yahu acele et dedi., neye öyle sersem,
sersem oturuyorsun? Çabuk padiþahý neþelendir. Padiþah gülümsedi ey ulu er dedi,
hoþlandým, o kýz senin olsun!
Ben padiþahým benim iþim adalettir, lütuftur. Ne yersem cömertliðim, sevgiliyi de
onu verir. Tatlý, tatlý içemediðim þeyi nasýl olur da sevgiliye verir, ona azýk olarak
sunarým? Ben kendi hususi soframda ne yersem kullarýma da onu yediririm. Piþmiþ
olsun ham olsun. Ne yemek yersem kölelerime onu yedirir, onlarý o yemekle beslerim.
Kürkten atlastan ne giyersem kölelerime onu yedirir, onlarý yemekle beslerim.
Kürkten atlastan ne giyersem kölelerime de onu giydiririm. Onlara köhne elbiseler
giydirmem. Hüner sahibi Peygamberden utanýrým. O “ Hizmetçinize siz ne giyiyorsanýz
onu giydirin” dedi.
Mustafa evladý olan ümmetine “ Elinizin altýndakilere yediðiniz þeyden yedirin” diye
vasiyette bulunundu. Baþkalarýný hoþ bir hale getirdin, sabýrla çevikleþtirdin, sabra
teþvik ettin. Þimdi erlik göster de kendini de hoþ bir hale getir. Sabýr düþüncesine
dalan aklýný kendine kýlavuz et. Sabýr kýlavuzu sana kanat olursa canýn arþ ve
kürsünün ta yücesine çýkar. Mustafa’ya bak, sabrý Burak edindi de bu Burak onu
göklere çekti, çýkardý.
Bu sözleri söyleyip derhal yürüdüler. Ýþte dostum ne olduysa da o vakit odu. Sabrý
seçtiler doðrulardan oldular. Ondan sonra Çin þehirlerine doðru yürüdüler. Analarýný
babalarýný býraktýlar ülkelerini terk ettiler. O gizli sevgilinin yolunu tuttular. Ýbrahim
Edhem gibi aþk onlarý tahtlarýndan etti. Elsiz ayaksýz ve yoksul bir hale düþtüler.
Yahut sanki bir sarhoþ. Ýbrahim Peygamber gibi kendisine ateþe attý. Yahut da ulu
Allah’nýn sabýrlý kulu Ýsmail kendilerini aþka kurban ettiler, onun hançerine boyun
verdiler.
Ynt: Mesneviden Hikayeler VI By: armi Date: 29 Ocak 2010, 13:30:58
Aþk Ýmriülkays’ý dudaklarý kurumuþ susuz bir halde Arap ülkesinden çekti. Nihayet
Tebük’e geldi, orada kerpiç ameleliði yaptý. Padiþaha, Arap padiþahlarýndan
imriülkays, bu diyara kazanç elde etmeye geldi. Aþka av oldu, kerpiç ameleliði yapýyor
dediler. Padiþah kalktý, gece vakti onun huzuruna gitti. Dedi ki: Ey güzel yüzlü
padiþah! Sen zamanýn Yusuf’usun. Ýki ülkede þehiler ve güzellik bakýmýndan bütün
yüceliðiyle sana ram oldu.
Erler kýlýcýnýn yüzünden sana kul oldular; kadýnlar bulutsuz bir aya benzeyen yüzüne
köle kesildiler. Bizim yanýmýzda konakla da devlet ve ikbale eriþelim. Canýmýz senin
visalinle yüzlerce defa tazelensin. Ben de senin kulunum ülkem ve saltanatým da. Ey
bunca saltanata tenezzül etmeyen! Böyle bir hayli hikmetler söyledi. Ýmriülkays
öylece susup duruyordu. Birdenbire sýrrýnýn yüzündeki örtüyü kaldýrdý.
Kulaðýna eðilip aþk ve derde it ne söylediyse söyledi. Kendi gibi onu da baþtan
çýkardý. Tebük padiþahý da onun elinin tuttu, onunla dost oldu. O da onun gibi tahttan,
kemerden bezdi. Bu iki padiþah, uzak, uzak ülkelerin yolunu tuttular. Aþk zaten bu
suçu bir kere yapmamýþtýr ki. Aþk büyüklere baldýr, çocuklara süt. O her gemiye
yüklenen ve geminin aðýrlýðýndan fazla olduðu için batmasýna sebep olan son yüktür.
Bu ikisinden baþka daha nice sayýsýz padiþahlarý aþk saltanatlarýndan, ülkelerinden
etmiþtir. Bu üç þehzadenin caný da Çin ülkesinin etrafýnda kuþlar gibi tane devþirmeye
baþladý. Aðýzlarýný açýp sýrlarýný söylemeye kudretleri yoktu. Çünkü içlerindeki sýr, pek
mühim ve pek tehlikeli bir sýrdý. O anda yüz binlerce baþ bir pulaydý. Kýzgýn aþk okunu
yayýna koymuþ, yayýný kurmuþtu. Aþkýn okunu yayýna koymuþ, yayýný kurmuþtu.
Aþkýn hoþnutluk zamanýnda kýzgýn deðilken bile her an öyle zalim bir huyu vardý ki.
Bu hoþnutluk zamanýnda kýzgýnlýk deðilken bile her an, öyle zalim bir huyu vardýr ki.
Bu hoþnut olduðu zamanda böyle. Artýk kýzgýn olunca neler yapmaz? Ben ne
söyleyeyim? Fakat can yaylasý, bu aþkýn öldürdüðü, bu aþk kýlýcýnýn kestiði aslana feda
olsun. Bu çeþit öldürülme binlerce hayattan iyidir.
Saltanatlar bile böyle kulluða kurban olsun! Þehzadeler yüzlerce korkuyla yüzlerce
çekinmeyle sýrlarýný kinaye yollu hafif, hafif birbirlerine söylüyorlardý. Sýrlara
Allah’dan baþka mahrem yoktur. Ah’a ancak gökyüzü hemdemdir. Birbirlerine bir þey
bildirirken aralarýnda kendilerine ait ýstýlahlar vardý. Alelade halk da bu kuþdilinin bir
kýsmýný bellemiþtir de þatafatlar satmýþlar, ululuklar etmeye kalkýþmýþlardýr.
Fakat onlarýn sözü kuþlarýn seslerinin suretinden ibarettir. Ham kiþi kuþlarýn
ahvalinden gafildir. Nerede bir Süleyman ki kuþdilini anlasýn. Þeytan da saltanat sürer
ama Süleyman deðildir ki. Þeytan Süleyman’a benzer tahta oturur, hile bilgisi vardýr,
fakat “ Biz ona kuþdilini öðrettik” sýrrýna mazhar deðildir ki. Süleyman, Allah’dan
muþtuluklara nail olmuþtu da bu yüzden “ Biz ona kuþdili öðrettik” sýrrýna eriþmiþti.
Sen “ Min Ledün” kuþlarýný görmemiþsin. Artýk o hava kuþlarýna bak da onlardan
anla. Simurglarýn yeri, Kaf daðýdýr. Her haya1 oraya el atamaz. Ancak o birleþmeyi
gören hayal o makamý görür. Gördükten sonra da yine araya ayrýlýk düþer. Fakat iþi
tamamýyla kesen ayrýlýk deðildir bu. Bu iþ, bu makam her türlü ayrýlýktan emindir.
Ruha mensup olan o kalýbýn baki kalmasý için güneþ bir an kendisini kardan çeker.
Sen onlardan kendi canýn için bir düzenlik ara. Onlarýn sözlerinden ýstýlah çalmaya
kalkýþma. Zeliha’ da çörekotundan öd aðacýna kadar her þeyin adýný Yusuf takmýþtý.
Onun adýný gizli bir surette yazmýþ, mahremlerine o sýrrý bildirmiþti. Mum ateþten
yumuþadý dese bu söz, o sevili bize alýþtý, sevdalandý demekti. Ay doðdu, bakýn dese
yahut söðüt aðacý yeþerdi diye bir söz söylese.
Yapraklar ne güzel oynamakta çörekotu ne hoþ yapýyor. Gül bülbülle sýrrýný söyledi
padiþah sevgilisine sýr söyledi. Bahtýmýz ne kutlu yaygýlarý döþeyin, saka su getirdi
güneþ doðdu. Dün gece bir tencere kaynattýlar içindekiler güzelce piþti, helmelendi.
Ekmekler tuzsuz felek aksine dönmede. Baþým aðrýyor baþýmýn aðrýsý geçti gibi bir þey
söylese hep baþka þey kastederdi.
Birini övse onu över birinden þikayetlense onun ayrýlýðýný anlatmýþ olurdu. Yüz
binlerce ad söylese maksadý, dileði hep Yusuf’tu. Acýkýrsa onun adýný söylerdi. Tok
olursa onunla duyar, onun kadehinden sarhoþ olurdu. Susuzluðu onun adýyla geçerdi.
Batýni þerbeti onun adýydý. Derdi oldu mu onun yüce adýyla derhal derdi yatýþýrdý.
Hatta kýþ vakti sevgilisinin adý ona kürk kesilirdi.
Sevda aleminde sevgilisinin adý bu iþi iþler iþte. Aþaðýlýk kiþiler de her an o temiz adý
anar ama bu tesir görülmez çünkü onlarda aþk yoktur. Ýsa onun adýyla mucizeler
yaptý. Ne mucize gördüyse onun adýyla gösterdi. Bir can Hakk’a ulaþtý mý onun zikri,
bunun zikridir. Bunun zikri onun zikri. Böyle can kendinden boþalýr, sevgilisinin
aþkýyla dolar. Testide ne varsa dýþýna o sýzar.
Gülme vuslat safranýnýn kokusunu verir, aðlama uzaklýk soðanýnýn kokusunu.
Halbuki bunlarýn her birinin gönlünde yüzlerce murat var. bu aþk ve sevgi mezhebi
deðildir. Gündüze nasýl güneþ lazýmsa aþka da sevgili lazým. Güneþ o yüze nikap
gibidir. Nikapla sevgilinin yüzünü fark edemeyen, güneþe tapar. Ondan el çek. Aþýkýn
günü de odur, rýzký da.
Aþýkýn günü de odur, rýzký da. Aþýkýn gönlü de odur, gönlünün yanýþý da. Balýklara
ekmek de sudur su da. Elbise de sudur, ilaç da, uyku da. Aþýk çocuða benzer.
Mememden süt emer durur. O iki alemde de sütten baþka bir þey bilmez. Fakat þu da
var ki çocuk sütü hem bilir, hem bilmez. Bu tarafta tedbirin yeri yoktur. Bu define
bildiren kitap, açaný da açýlaný da bulsun, define sahibi de defineye de nail olsun diye
ruhu hayretlere düþürmüþtür.
Ruh bu yürüyüþte hayran olmaz. Hayret þöyle dursun defineyi bi bildiren kitabý elde
eden ruh deniz kesilir sel ve ýrmak deðil. Bulduðunu buldu mu kendisi kaybolur. Bir
sel gibi denize gark olur gider. Tohum yok oldu da ondan sonra bitti, incir haline geldi.
"“Ben de sen ölmeyince altýn vermedim ya” sözü budur iþte.
Büyük kardeþleri dedi ki: Kardeþlerim beklemeden caným aðzýma geldi. artýk bir
þeye aldýrýþ etmiyorum sabrým kalmadý. Bu sabýr beni adeta ateþe attý. Sabretmeden
takatim tak oldu. Baþýma gelen þey aþýklara ibret kesildi. Ayrýlýk yüzünden canýma
doydum. Ayrýlýkta yaþamak münafýklýktýr. Ayrýlýðýn derdi, niceye bir beni öldürecek
kes baþýmý da aþk, bana bir baþ baðýþlasýn.
Dinim aþkla yaþamaktýr. Bu canla bu baþla diri kalmak bunlarla yaþamak benim için
ayýptýr, ardýr. Kýlýç aþýkýn canýndan tozu topraðý iler süpürür. Çünkü kýlýç, suçlarý
kökünden mahveder. Ey güzel ömürlerdir” Hayatým ölümümdendir”diye aþýkýnýn
davulunu dövüp durmaktayým. Beden tozu kalktý mý ayým parlar. Can ayým saf bir
hava bulur. Can su kuþu olduðunu dava etmede. Artýk bela tufanýndan feryat eder mi
hiç?
Gemi parçalanmýþ kaza ne gam? Onun gemisi suya ayak basývermektir. Caným ve
bedenim bu dava ile dirildi. Artýk ben bu davadan nasýl vazgeçer, nasýl sukut
edebilirim? Rüya görürüm ama uykuda deðil. Dava edip duruyorum ama yalancý
deðilim. Yüz kere kellemi kessen mum gibiyim ben. Daha ziyade aydýnlanýr, etrafý
daha aydýnlýk bir hale getiririm. Ateþ önden arttan bütün harmaný sarsa gece
yolcularýna ayýn harmaný kafidir.
Yusuf’u kardeþlerinin hilesi Yakub peygamberden gizledi. Onu hileyle gizlediler.
Fakat gömlek nihayet gammazlýkta bulundu. Ýki küçük kardeþi büyük kardeþlerine
öðütlerde bulundular. Dediler ki. Düþeceðin tehlikelerden bihaber olma. Kendine gel,
yaralarýmýza tuz ekme. Babayiðitlik taslayýp yahut þüpheye düþüp bu zehri içmeye
kalkýþma. Her þeyden haberdar olan bir þeyin tedbirine uymadýkça kalb gözün açýk
olmadýðý halde nasýl yol gidebilirsin? Vay o kuþa ki kanadý bitmeden yücelere uçmaya
kalkýþýr da tehlikeye düþer. Ýnsana kol kanat akýldýr. Adamýn aklý olmazsa kendisine
baþka bir aklý kýlavuz etmesi gerektir. Ya üstün ol ya üstünlüðü ara.
Ya görüþ sahibi ol yahut bir görüþ sahibi ara. Akýl anahtarý olmaksýzýn bu kapýyý
açmaya kalkýþmak beyhudedir doðru deðildir açýlmaz. Heva ve heves yüzünden bütün
bir alemi tuzaða tutulmuþ gör. Ýlaç rengindeki yaralara karmýþ bil. Yýlan ölüm gibi
göðsünün üstüne dayanýp ayaða kalkmýþ aðzýna da kuþ avlamak için büyük bir yaprak
almýþtýr.
Otlar arasýnda o da bir ot gibi boy vermiþtir. Kuþ onu bir dal sanýr yemek için
yapraðýn üstüne oturdu mu yýlanýn ve ölümün aðzýna düþer. Bir timsah aðzýný açar
diþlerinin çevresinde uzun, uzun kurtlar vardýr. Yediðinin artýðýndan diþlerinin
arasýnda kalanlar kurtlanýr. Diþlerinin çevresinde kurtlar peydahlanýr. Kuþcaðýzlar
kurtlarý o rýzký görüp o tabutu otlak sanýrlar.
Aðzý ansýzýn kuþlarla doldu mu derhal nefesini çeker aðzýný kapar. Bu ekmeklerle
azýklarla dolu olan alemi o timsahýn açýlmýþ aðzý bil ey rýzýk kazanan kurt ve yeme
derdine düþüp zaman timsahýnýn hilesinden emin olma. Tilki topraðýn altýna yayýlýr
topraðýn üstünde de hileli tohumlar vardýr. Nihayet bir karga gaflette bulunur oraya
gelir konar. O hilebaz da derhal onun ayaðýný yakalýyý verir.
Hayvanlar da yüz binlerce hile varken artýk hayvanlardan daha üstün olanda ne
hileler bulunur? Zeynel-abidin gibi elinde bir Kuran, fakat yeninde kahredici bir
hançer! Sana gelerek efendim der. Fakat gönlümde büyülerle hilelerle dolu bir Babil
var. öldürücü zehrin görünüþü baldýr süttür. Kendine gel de haberdar bir pirin sohbeti
olmadýkça yürüme. Heva ve heves lezzetlerinin hepsi hiledir, riyadýr.
Her lezzet etrafý karanlýklarla çevrilmiþ þimþek ýþýðýna benzer. Derhal gelip geçen
þimþek nuru, yalan ve geçici bir þeydir. Çevresinde karanlýklar var, yolunsa uzaktýr
senin. Onun ýþýðýyla ne bir kitap okuyabilirsin, ne bir konaða at sürebilirsin. Yalnýz
þimþek ýþýðýna kapýldýðýnýn suçu olarak doðu nurlarý senden yüz çevirir. Kýlavuz
olmadýkça þimþek ýþýðý seni geceleyin mil, mil karanlýk bir çukura çeker. Gah, daða
düþersin, gah dereye.
Gah bu yana düþersin, gah o yana. Ey mevki arayan, zaten kýlavuzu görmezsin.
Hatta görsen bile ondan yüz çevirirsin. Ben bu yolda altmýþ mil yol yürüdüðüm halde
bu kýlavuz hala bana sapýk diyor. Bu þaþýlacak adamýn sözüne kulak asarsam yola yeni
baþtan baþlamam lazým. Halbuki ben bu yolda ömrümü harc ettim. Ne olursa olsun
artýk git oradan dersin.
Evet yol yürüdüm ama þimþeðe benzeyen zannýnca. O aþtýðýn yolun onda birini
doðuya benzeyen vahyin izine uy da yürü. “ Zan, doðruyu bilmez” ayetini okuduðun
halde öyle bir þimþeðe uydun da doðudan kaldýn ha. A köhne adam, ya bizim
gemimize gir, yahut o gemiyi bizim gemiye baðla. Fakat bu söz söylenince duyan der
ki: bu ululuðu nasýl býrakayým, kör gibi sana uyup nasýl gideyim?
Körün kýlavuzla gitmesi elbette daha iyidir. Çünkü bundan insana bir ayýp gelirse,
öbüründen yüz ayýp gelir. Pireden adeta akrebe kaçmada, bir ýslaklýktan kaçýp denize
dalmadasýn sen babanýn cefalarýndan kaçýp oðlancýlarýn, kötülüklerin, pisliklerin
arasýna kaçýyorsun. Yusuf gibi bir iç sýkýntýsý yüzünden gezelim, oynayalým deyip
gidiyor, bir kuyuya düþüyorsun. Bu gezinti yüzünden onun gibi kuyuya düþüyorsun
ama nerede onun gibi sana yar olacak Allah inayeti?
Yusuf, o gezintiye babasýndan izin almadan gitseydi mahþere kadar kuyudan
çýkamazdý. Babasý, gönlü olsun diye ona izin verdi. Dedi ki: Mademki gönlün gezmeye
akmada. Hadi hayra karþý. Hangi kör olursa olsun bir Mesih’ten baþ çekerse o
çýfýtçasýna doðru yoldan kalýr. Görse de gözünün ýþýklanmasý mümkündür. Fakat bu
çekinmesi yüzünden büsbütün körleþip kaldý.
Ýsa ona gel der, bana sarýl. Ey kör, o yüce sürme bendedir. Körsen bile benim
mucizemle aydýnlýða ulaþýr, can Yusuf’unun gömleðine nail olursun. Sana o sýnýklýktan
sonra gelen ululukta devlet vardýr. O devlet sana yol gösterir. Eli ayaðý olmayan
devleti terk et a kart eþek, terk et! Pirden baþka üstat ve baþbuð olmasýn. Fakat yaþ
bakýmýndan pir deðil, doðru yol piri.
Karanlýða tapan, pirin emri altýna girdi mi aydýnlýðý görür. Þart teslim olmaktan
ibarettir. Uzun iþe giriþmek deðil. Sapýklýkta koþup yelmenin faydasý yoktur. Ben
bundan böyle esir yolunu aramam. Pir ararým, pir ararým, pir! Göklerin merdiveni
pirdir, ok nereden fýrlar, havalanýr? Yaydan. O aðýr gövdeli Nemrut, Ýbrahim’in
yüzünden gerkes kuþiyle beraber göklere sefer etmedi mi? Bir hayli yücelere çýktý
ama herkes bu gökten yukarýya çýkamaz ki. Ýbrahim ona dedi ki: Ey yolcu er, adamýn
ben olursam, bana uyarsan, bu sana daha iyidir.
Yücelere çýkmak için beni merdiven edinirsen uçmaksýzýn gökyüzüne çýkarsýn. Hani
gönlün ekmeksiz, azýksýz þimþek gibi batýdan da doðuya dek gidiþi gibi. Hani gün
battýktan sonra insanlarýn duygularýnýn geceleyin uykuda þehirleri gezip tozduðu gibi.
Hani arifin oturup durduðu halde gizli bir yoldan yüzlerce aleme gittiði gibi. Böyle
gidiþ mümkün deðilse o ilden gelen bu haberler, kimden geliyor öyleyse?
Bu haberlerde bu dosdoðru rivayetlerde yüz binlerce pir ittifak etmiþtir. Bu
kaynaklarda, öyle zanla kurulmuþ bilgilerde olduðu gibi türlü, türlü deðil bir tane bile
aykýrý þey yoktur. O arayýþ karanlýk gecede kýble arayýþýna benzer. Buysa öyle bir
haldir ki gün ortasý Kabe de iþte orada durup durmada. Kalk ey Nemrut adamlarý
kanat edin. Bu gerkesler, sana merdiven olmaz. Ey zayýf adam, cüzi akýl gerkese
benzer, o daima leþ yer de öyle uçar.
Abdal’larýn aklýysa Cebrail’in kanadý gibidir. Mil ,mil yol alýr ta sidre gölgesine uçar.
ben padiþahýn doðanýyým. Güzelim izim kurtlu, ben leþe aldýrýþ bile etmem, gerkes
deðilim ben. Gergesi býrak, senin adamýn ben olayým. Benim bir kanadým yüzlerce
gerkesten iyidir. Niceye bir körce at koþturup duracaksýn? Sanat için de usta gerek
kazanç için de. Kendini Çin ülkesinde rezil etme. Bir akýllý er, ara, ondan ayrýlma. O
zamanýn Eflatunu ne derse ona uy.
Kendine gel, heva ve hevesi býrak, onun dileðince hareket et. Çin ülkesinde herkes
inanarak ve kuvvetle padiþahýmýz, anadan doðmamýþtýr; onun hiçbir oðlu yoktur.
Hatta bir kadýný bile kendisine yaklaþtýrmamýþtýr der. Padiþahlar hakkýnda oðlu kýzý
vardýr diyen, boynunu keskin kýlýca eþ etmiþtir. Padiþahsa madem ki der; bu sözü
söyledin karým olduðunu ispat et; kýzým olduðunu ispat ettin mi keskin kýlýcýmdan
emin olursun. Yahut da þüphe etme ki senin boynunu keserim. Canýndan hýrkaný çeker
çýkarýrým! Ey yalan dolu sözler söyleyen sen hiçbir suretle baþýný kýlýçtan
kurtaramazsýn. Ey bilgisizlikten batýl sözler söyleyip duran! Kesik baþlarla dolu olan
hendeði gör.
Bu gürültü yüzünden dibinden ta aðzýna kadar kesik baþlarla doludur bu hendek. Bu
baþlarýn sahipleri hep bu iþe giriþtiler bu dava yüzünden baþlarýný verdiler. Kendine
gel de ibret gözünü aç, bunlarý gör, böyle bir davaya giriþmeye kalkýþma. Kardeþ sen
bu iþe giriþtin ama ömrümüzü bize zehir edeceksin. Birisi körlükle ve bilmeden yüzyýl
yürürse o aþtýðý yol, yoldan sayýlmaz. Silahsýz savaþa gitme. Korkusuzlar gibi
tehlikeye atýlma.
Kardeþleri bu sözler söylediler ama o sabýrsýz þehzade dedi ki: Bana bu sözlerden
nefret geliyor. Göðüs ateþle dolu bir mangala benziyor. Ekin kemale geldi artýk orak
zamaný. Gönülde bir sabýr vardý, þimdi o da kalmadý. Sabrýn yerine aþk gelip oturdu.
Aþkýn doðduðu gece sabrým öldü. O ölüp gitti. Allah sizlere ömür versin. Ey söz
dinleyen ben söz söylemeden de geçtim dinlemeden de. Artýk soðuk demir dövmeye
kalkýþma.
Hey gidi hey. Ben baþ aþaðý gelmiþim, ayaðýmý býrak benim. Nerede benim
bedenimin cüzlerinde bir akýllý fikir? Ben deveyim gücüm yettikçe yük çekerim.
Düþtüm mü kesilmem daha yeð. Kesik baþlarla dolu yüzlerce hendek olsa benim
derdime karþý ancak bir eðlencedir bu. Artýk ben heva ve heves davulunu korkumdan
kilim altýnda çalmayacaðým. Ben artýk sahraya bayrak dikeceðim ya baþýmý vereceðim,
ya sevgiliyi göreceðim. O þarabý içmeye layýk olmayan boðazýn kýlýçlarla hançerlerle
kesilmesi daha iyi.
Onun vuslatýyla aydýnlanmayan gözün aðarmasý kör olmasý daha yeð. Onun sýrrýna
mahrem olmayan kulaðý kökünden kopar. O baþta hoþ görünmez. O cömertliðe sahip
olmayan elin kasap satýrýyla kýrýlmasý daha hoþ. Onun yürüyüþüne can vermeyen,
onun nerkis bahçesine canla baþla gitmeyen ayak yok mu? O çeþit ayaðýn bukaðýya
vurulmasý daha doðrudur. O çeþit ayak nihayet baþa dert olur.
Ya bu yolda muradýma eriþirim, yahut doðan gibi o yoldan döner yine yurduma
gelirim. Belki muradýma eriþmem sefere baðlýdýr. Seferde bulamaz isem belki de
oturduðum yerde bulurum. Sevgiliyi öyle bir arayayým ki onu aramaya lüzum
olmadýðýný bilinceye kadar bu aramadan vazgeçmeyeyim. Zamanenin çevresinde
dönüp dolaþmadýkça o beraberlik kulaðýma girer mi benim?
Uzun ve uzak yerlere düþmeden bu beraberlik sýrrýný nasýl anlayabilirim? Allah
kullarýyla beraber olduðunu anlattý, sonra da bu sýrrý gönlün aksetsin, bununla kanaat
etmesin, bu sýrrý araþtýrsýn diye gönülü mühürledi. Gönül seferlere düþtü yollar aþtý.
Ondan sonra gönüldeki mührü açtý. Hesaptaki iki yanlýþ gibi hani. O iki yanlýþtan sonra
hesap aydýnlanýr, doðrulur ya, týpký onun gibi.
Fakat seferden sonra der ki: bu beraberliði bilseydim hiç onu arar mýydým? Ýyi ama
onu anlamak sefere baðlýdýr. O anlayýþ keskin fikirlerle elde edilmez ki. Hani þeyhin
borcunun verilmesi de o çocuðun aðlamasýna baðlýydý ya. Helvacý çocuk zarý, zarý
aðladý da o ulular þeyhinin borcunu ödediler. Bu manevi hikaye bundan önce
“Mesnevi” içinde söylendi. Ondan baþka bir yerden tamah etmeyesin iye bir yerden
gönlüne bir korkudur düþer.
Fakat bu tamaha bir baþka fayda verir; o muradýn baþka bir kimseden meydana
gelir. Ey birere sýkýca baðlanan maksadýný oradan uman ö yüce aðaçtan meyve elde
edeyim diyen! O maksadýn oradan olmaz da Allah onu baþka bir yerden verir. Peki o
þeyi sana umduðun taraftan vermeyecekti de neden o tamahý sana verdi? Gönlüne bir
hayret gelsin diye bir hikmet bir kudret göstermek için.
Ey fayda dileyen! Muradým acaba nereden meydana gelecek diye gönlün hayran
olsun diye. Bu suretle kendi aczini bilgisizliðini bilirsin de gayba olan inanýn büsbütün
fazlalaþýr. Gönlüm de menfaat gelecek yerde hayrete düþer. Acaba bu tamahtan bu
ümitten ne hasýl olacak dersin. Terzilikten rýzýk umarsýn, sað oldukça terzilikle geçinir
giderim dersin.
Derken rýzkýn kuyumculuktan meydana geliverir. Halbuki o vehmine bile gelmemiþti
senin. Peki, o rýzýk oradan meydana gelmeyecekti de terziliðe tamahýn nedendi? Allah
bilgisindeki eþsiz örneksiz bir hikmet yüzündendi. Allah onu ezelde öyle yazmýþtý.
Düþüncen þaþýrsýn, bütün hünerin, iþin gücün hayranlýktan ibaret oldun diye Allah bu
hikmeti halk etti. Acaba sevgilinin vuslatýna bu çalýþmasýyla mý ererim.
Yoksa bedeni çalýþmam olmaksýzýn baþka bir yoldan mý sevgiliye ulaþýrým?
Maksadýma bu yoldan eriþeceðim demem. Yalnýz bakalým, isteðim nereden meydana
gelecek diye çýrpýnýr dururum. Baþý kesilmiþ kuþ can bedeninden nerede kurtulacak
diye her yana koþar çýrpýnýr , çýrpýnýr ya. Ben de ya bu çýkýþla muradýma nail olurum,
yahut burçlarla süslü gökteki baþka bir burçtan muradýma ererim dersin.
Mal ve akara konmuþ bir mirasyedi vardý. Konduðu mirasýn hepsini yedi, çýrçýplak
kaldý. Miras malýnýn zaten vefasý yoktur. Geçip gider fayda etmez, geçip gider sahibi
ondan ayrýlýverir. Mirasa konan malýn kadrini bilmez çünkü kolay buldu. Dileyip
savaþmadý pek o kadar zahmet çekmedi ki. Sana da Allah bu caný bedava verdi de o
yüzden canýnýn kadrini bilmiyorsun.
Adamýn elindeki para da gitti, kumaþ da gitti, evler de gitti. Yýkýk yerlerde baykuþlar
gibi kalakaldý. Dedi ki: Yarabbi mal, mülk ekmek azýk verdin, hepsi gitti. Ya lütfet bir
geçim ver, yahut da ölümümü yolla. Gönlünden her þey boþalýnca yarabbi, yarabbi
demeye koyuldu. “ Rabbim beni kurtar, bana yardým et” demeye baþladý. Peygamber
“ inanan, kamýþa benzer” demiþtir. Ýçi boþ olunca feryat eder.
Fakat kamýþýn içi dolu oldu mu çalgýcý onu elinden atar. Sakýn dolu olma. Onun
elinden gelen zarar da hoþtur. Boþ olda Allah’nýn iki parmaðý arasýnda hoþ bir hale gel.
Çünkü bütün alem yokluk þarabýndan sarhoþtur. O mirasyedinin de azgýnlýðý gitti,
gözlerinden yaþ boþandý. Gözyaþlarý, din mahsulüne su verdi.
Nice ihlas sahibi vardýr ki aðlar, sýzlar, duasýndaki ihlas dumaný da göðe kadar gider.
Suçlularýn sýzlanmasýndan bir öd aðacý kokusu, bu güzelim gök kubbenin ta yücelerine
kadar varýr. Bunun üzerine melekler Allah’ya sýzlanmaya baþlarlar: Ey her duayý kabul
eden, ey sýðýnýlan Allah! Sen yabancýlara bile ihsanda bulunursun. Her iþtah sahibi,
dileðini senden diler.
Allah buyurur ki: bu onu horlamak için deðil. Ona geç ihsan etmem, onun
faydasýnadýr. Ýhtiyacý onu gafletten ayýlttý, bana çevirdi; saçýndan tuttu, çeke, çeke
benim tarafýma getirdi. Dileðini verirsem yine döner, o oyuncaða kapýlýr gaflete gark
olur gider. Gerçi ey sýðýnýlan en düþkünlere yardým eden Allah diye gönlü kýrýk periþan
bir halde aðlayýp sýzlanmada ama o aðlasýn, sýzlasýn.
Bana onun sesi hoþ gelmede. O yarabbi demesi sýrlarýný söylemesi hoþuma gidiyor.
Yalvararak baþýndan geçenleri anlatarak beni her çeþit aldatmada. Dudu kuþlarýyla
bülbülleri seslerinin güzelliði yüzünden kafese koyarlar. Fakat kuzgunla baykuþu hiç
kafese korlar mý? Güzel seven bir ekmekçinin yanýna iki kiþi gelse, bir tanesi ihtiyar,
bir tanesi de güzel bir delikanlý olsa.
Ýkisi de ekmek isteseler ekmekçi hemen bir somun kapýp al deri ihtiyara verir. Öbür
boyu boyu güzel olana hemencecik ekmek verir mi? Onu geciktirir. Der ki: bir
zamancaðýz bekle hele. Evde taze ekmek piþiriyorlar. O sýcak ekmek bir müddet sonra
gelse bile yine hele otur der, helva da gelecek þimdi. Böyle , böyle onu geciktirir,
oyalar gizli bir yoldan avlamaya baþlar. Benim seninle bir müddet iþim var. ey dünya
güzeli, bekle hele der. Ýþte müminlerin iyiden kötüden bir murada hemencecik nail
olamamalarý iyice bil ki bu yüzdendir.
Mirasyedi, mirasý yiyip bitirdi. Yoksullaþtý, yarabbi demeye aðlayýp sýzlanmaya
baþladý. Zaten rahmetler saçan bu kapýyý kim dövdü de Allah icabet etmedi bu kapý
açýlýp ona yüzlerce bahar saçýlmýþtý. Rüya gördü bir hatif ona dedi ki: sen, Mýsýr’da
zengin olacaksýn. Yürü Mýsýr’a git. Ýþin orada düzelecek. Allah niyazýný kabul etti. O
ricalarý kabul eden Allahdýr. Falan yerde büyük bir define var. onun için ta Mýsýr’a
kadar gitmen gerek.
Ey köhne adam durmadan hemencecik Baðdat’tan kalk, Mýsýr’a þeker kamýþlýðýna
kadar git! Adam, Baðdat’tan kalkýp ta Mýsýr’a kadar gitti. Mýsýr’ý görünce sýrtý kaþýndý.
Sýkýntýsýný gidermek için hatifin vadine ümitlenerek Mýsýr’a gitti. Hatif falan mahallede
falan yerde gömülü pek nadir, pek deðerli bir define var demiþti. Oraya kadar gitti
ama az çok hiçbir geçinecek parasý pulu kalmadý. Halktan dilencilik etmeye niyet etti.
Fakat yüzü tutmuyor, utanýyordu. Sabretti, üzülüp durdu. Derken yine açlýktan
kývranmaya baþladý. Dilencilikten baþka bir çaresi kalmadý. Dedi ki: geceleyin yavaþ,
yavaþ çýkarým: karanlýktan görünsem de o suretle dilenirim.
Gece kuþu gibi geceleri Allah’ya zikrederim, elbette bir kapýdan yarým dirhem bir þey
elde ederim. Bu düþünceyle taraf, taraf gezmeye baþladý. Bir zaman utangaçlýðý mevki
mani oluyor, bir zaman da açlýk, kendisine hadi iste diyordu. Gecenin üçte biri
geçinceye kadar isteyeyim mi yoksa dudaklarým kuru bir halde uyuyayým mý? Diye bir
ayaðýný ileri atmada bir ayaðýný geriye çekmedeydi.
Ansýzýn o adamý sokakta bekçi yakaladý. Dayanamadý, bir hayli yumrukladý, sopayla
dövdü. O karanlýk gecelerde halk hýrsýzlardan çok zarar görmüþtü. bekçi o korkunç ve
menhus gecelerde hýrsýzlarý iyiden iyiye araþtýrmadaydý. Halife geceleyin kimi
sokaklarda dolaþýyor görürseniz benin adamlarýndan, akrabalarýmdan bile olsa
yakalayýp elini kesin demiþti.
Padiþah bekçiyi iyice tehdit etmiþ, neden demiþti,hýrsýzlara böyle merhamet
etmektesiniz? Neden onlarýn yalarýna kanýyorsunuz, yahut neden onlardan rüþvet
alýyorsunuz? Hýrsýzlara ve her menhus adama acýmak zayýflarý vurmak ve onlara
merhamet etmektedir. Kendine gel de bu sýkýntý yüzünden öç almadan vazgeçme. O
sýkýntýya o eziyete pek bakmada umumimi sýkýntýyý umumi eziyeti gör.
Þerri defetmek için ýsýrýlan parmaðý kes at. Bedeninin helak olacaðýna zulme
uðrayacaðýna bak. Tesadüf bu ya o günlerde hýrsýzlar pek çoðalmýþtý. Piþkin, ham bir
çok hýrsýz belirmiþti. Ýþte bekçi o adamý böyle bir zamanda yakalamýþ. Sayýsýz kötek
atmýþ, sopayla iyice dövmüþtü. O yoksul dövme doðruyu söyleyeceðim diye bar, bar
baðýrmaya baþlamýþtý. Bekçi dedi ki. Peki mühlet verdim söyle ne hileye çattýn
bakalým?
Divan ehli, bekçiyi kýnamýþlar, neden hýrsýzlar bu zaman çoðaldýlar? Bu çokluk senin
ve senin gibilerin yüzünden. Önce çirkin ve pis arkadaþlarýný göster. Yoksa hepsinin
öcünü senden alýrýz. Bu suretle her mal sahibinin altýný da emin olsun demiþlerdi.
Adam aðýz dolusu yeminlerden sonra ben ne ev yakan birisiyim ne yankesici. Ben ne
hýrsýzým ne zalim. Ben Mýsýr’da garip bir Baðdatlýyým dedi.
Rüyasýný, rüyada hatifin kendisine bir define haber verdiðini söyledi. Bekçinin gönlü
rahatlaþtý, adamýn doðru söylediðini anladý. Yemininden doðruluk kokusu
gelmekteydi. Sözünden, içinin çörekotu gibi yandýðý anlaþýlýyordu. Gönül doðru
sözden huzur ve sükun bulut susuzun suyla hararetini teskin etmesi gibi. Ancak bir
illete tutulmuþ olan mahcup gönül doðruyu anlamaz. O peygamberlerle ahmak bir
adamý bile ayýrt edemez. Yoksa mahallinden kopup gelen o haber aya bile gelse onu
ikiye böler. Ay ikiye bölünür de o hicap altýnda kalmýþ gönül bölünmez. Çünkü o
sevgili deðildir. Onu Allah reddetmiþtir. Bekçinin gözleri yaþardý, bir kaynak oldu
adeta.
Fakat kuru sözden deðil, gönül korkusundan. Bir söz cehennemden kopar, adamýn
dudaðýna kadar gelir. Bir söz de can þehrinden kopar, dudaða gelir. Bu dudak cana
canlar katan denizle eziyetler zahmetler denizi arasýnda bir berzahtýr. Þehirlerdeki
köylü pazarýna benzer adeta. Etraftan alýþveriþ için hep oraya gelirler. Kusurlu
kumaþla adamýn kesesini berbat eden kalp akça ve inci gibi deðerli ve pahalý kumaþ,
hep oradadýr.
Bir köylü pazarýndan kim daha ziyade ticaretten anlar, geçer kalp akçayý görür,
tanýrsa kar eder. Köylü pazarý bu çeþit adama kar yeri olur. Baþkasýna da körlüðü
yüzünden suç ve zarar yeridir. Alem cüzülerinden her biri teker, teker aptala
düðümdür, ustaya düðüm açmak. Birine þekerdir, öbürüne zehir. Birine lütuftur.
Öbürüne kahýr.
Her cansýz þey, peygambere hikayeler söyler. Kabe hacýya tanýklýk eder, söz söyler.
Mescit de namaz kýlana tanýklýk verir, ta uzak yollardan bana gelirdi der. Ateþ, Halil’e
gül ve reyhan kesilir. Nemrud ’a uyanlaraysa ölümdür derttir. A güzelim bunu
defalarca söyledim, fakat söylemeye doyamýyorum ki. Solup sararmamak için
defalarca ekmek yedin iþte bu hep ekmek. Nasýl olur da usanmazsýn?
Mizacýndaki itidal yüzünden yine acýkýrsýn. Bu açlýkla da senin hazýmsýzlýðýn yanar
gider. Kimde açlýk derdi varsa bedeninin her cüzü diðer cüzüyle baðdaþýr yenileþir.
Lezzet açlýktan gelir, yeni bir yemekten deðil. Açlýkla yenen arpa ekmeði, þekerden
lezzetlidir. O usangaçlýk da sözün tekrarýndan deðildir, aç olmadan ve
hazýmsýzlýktandýr.
Dükkandan baç, ve haraç almadan dedikodudan halký aldatmadan usanmazsýn.
Altmýþ yýl gýybette bulunsan, insanlarýn etini yesen yine doymazsýn. Kadýnlarý avlamak
için iþvelerde bulunursu. Defalarca güzel sözler söylersin de bir türlü usanç gelmez.
Son söylediðin sözü, ondan öncekinden daha yanarak, daha çevik bir halde ilk
söylediðinden yüzlerce daha hararetli olarak söylersin.
Dert eski ilacý yeniler. Dert her usanmýþ bezmiþ dalý kýrar. Eskileri yenileyen kimya
derttir. Nerede dert varsa orada usanç ne gezer? Kendine gel de usançtan
soðuk,soðuk ah etme. Dert ara, dert ara, dert ara dert! Abes ilaçlar, derde dermen
aramak için hile düzerler. Yol kesicilerdir baç diye para almaya kalkýþýrlar. Acý su
içildiði zaman soðuktur, hoþ gelir ama susuzluðu kesmez. Yalnýz bir hiledir düzer,
yüzlerce yeþillik bitiren tatlý suyu araþtýrmaya mani olur.
Her kalp altýn da týpký bunun gibi nerede iyi ve güzel altýn varsa onu araþtýrmaya
mani kesilir. ey mürit senin muradýn benim, beni al diye hileyle kolunu kanadýný keser.
Senin derdini ben çekerim der ama o dert deðildir, tortudur. Görünüþte sana tabidir
ama hakikatte seni alt eder. Yürü yalancý dermandan kaç da derdin, sana derman
olsun, iyileþsin, miskler saçsýn. Bekçi evet sen ne hýrsýzsýn ne kötü bir adam. Ýyi bir
adamsýn ama aptalsýn, ahmaksýn.
Bir rüyaya inanmýþ bir hayale kapýlmýþ bu kadar yol aþýp buralara gelmiþsin. Aklýn
yok galiba. Ben yýllardýr bir teviye Baðdat’ta bir define var filan yerde filan mahallede
gömülüdür. Diye görürüm. Der demez adam kendine geldi. çünkü bekçi kendisinin
mahallesini söylüyordu. Bekçi sözüne devam etti. Yürü derler filanýn evinde o define.
Adam büsbütün ayýldý.
Çünkü o düþman kendisinin evini ve adýný söylemekteydi. Bekçi söylüyordu: ben
defalarca bu rüyayý gördüm Baðdat’ta böyle bir define var dediler de bu hayale kapýlýp
yerimden bile kýpýrdamadým. Sense hiç usanmadan bir rüyaya kapýlýp buralara kadar
geliyorsun. Ahmak adamýn rüyasý da aklýnca olur. Aklý gibidir deðersizdir bir þeye
yaramaz. Bil ki aklý ve ruhu da zayýf olduðu için kadýnýn rüyasý erkeðin rüyasýnda daha
aþaðýdýr daha deðersizdir.
Aklý kýt ve ahmak adamýn rüyasýnda bir kýymet olmaz. Akýlsýzlýktan ne çýkar yel gibi
bir rüya. Adam kendi kendine define evindeymiþ de neden yoksulluktan feryad
ederim. Definenin baþýnda ne kadar gaflet içindeymiþim ne kadar da perde
ardýndaymýþým gözüm örtülüymüþ dedi. Bu muþtuluktan sarhoþ oldu, derdi kalmadý.
Dilsiz dudaksýz yüz binlerce hamd okudu.
Ýçinden nasibine ermek için bu sýkýntýya uðramak lazýmmýþ halbuki abýhayat benim
meyhanemdeymiþ. Yürü ben yüce bir nimete nail oldum kendimi müflis sanýyordum. O
körlüðe raðmen bu nimeti buldum. Ýster bana ahmak de ister aþaðýlýk bir adam o
define benim oldu ya sen dilediðini söyle. Ben þüphesiz olarak muradýmý gördüm. A
kötü aðýzlý sen ne istersen söyle. Ey ulu er sen bana dertli de. Sence dertliyim ama
kendimce hoþum ben eðer bu iþ aksine olsaydý da sana gül bahçesi bana hor hakir bir
yer kesilseydi vay bana.
SON
radyobeyan