Mesneviden Hikayeler I By: armi Date: 28 Ocak 2010, 13:59:32
Mesnevi´den Hikayeler- I
GÝRÝÞ (ÝLK ONSEKÝZ BEYÝT)
GERÇEK AÞK
ÝKÝ ÞARABIN FARKI
AHMED´E DOÐRU 1
AHMED´E DOÐRU 2
TEVEKKÜL MÜ? ÇALIÞMAK MI?
HZ.ÖMER´ÝN KERAMETÝ
ÞEYTAN ADEM´E NEDEN SECDE ETMEDÝ?
TACÝRÝN HÝKAYESÝ
BENLÝÐÝN ÞIMARTILMASI
MAÞALLAHU KAN SÖZÜNÜN TEFSÝRÝ
ÇENK ÇALAN ÝHTÝYAR
YAÐMURUN SIRRI
KADININ FENDÝ -1-
SALÝH PEYGAMBERÝN DEVESÝ
KADININ FENDÝ -2-
PÝR KÝMDÝR SIFATLARI
PERÝÞANLIKLAR ÝKÝLÝKTEN DOÐAR
ASLAN´IN ADALETÝ
KILIÇ SAPINI KESEBÝLÝR MÝ ?
VAHYÝN IÞIÐI
GURURUN AKILA OYUNU
GÖNÜL MÜ ALLAHDIR ALLAH MI GÖNÜL ?
GÜNDÜZÜ GECELEYÝN ARA
HZ.ALÝ´YE GÖRE BÜYÜK SAVAÞ
MESNEVÝ´NÝN ÝLK ONSEKÝZ BEYTÝ
BÝSMÝLLAHÝRRAHMANÝRRAHÝM
Dinle, bu ney nasýl þikayet ediyor, ayrýlýklarý nasýl anlatýyor:
Beni kamýþlýktan kestiklerinden beri feryadýmdan erkek, kadýn... herkes aðlayýp
inledi.
Ayrýlýktan parça parça olmuþ, kalb isterim ki iþtiyak derdini açayým
Aslýndan uzak düþen kiþi,yine vuslat zamanýný arar.
Ben her cemiyette aðladým, inledim. Fena hallilerle de eþ oldum, iyi hallilerle de.
Herkes kendi zannýnca benim dostum oldu ama kimse içimdeki sýrlarý araþtýrmadý.
Benim esrarým feryadýmdan uzak deðildir, ancak (her) gözde, kulakta o nur yok.
Ten candan, can da tenden gizli kapaklý deðildir, lakin caný görmek için kimseye izin
yok.
Bu neyin sesi ateþtir, hava deðil; kimde bu ateþ yoksa yok olsun!
Aþk ateþidir ki neyin içine düþmüþtür, aþk coþkunluðundur ki þarabýn içine
düþmüþtür.
Ney, dosttan ayrýlan kiþinin arkadaþý, haldaþýdýr.
Onun perdeleri, perdelerimizi yýrttý.
Ney gibi hem bir zehir, hem bir tiryak, ney gibi hem bir hemden, hem bir müþtak kim
gördü?
Ney kanla dolu olan yoldan bahsetmekte, Mecnun aþkýnýn kýssalarýný söylemektedir.
Bu aklýn mahremi akýlsýzdan baþkasý deðildir, dile de kulaktan baþka müþteri yoktur.
Bizim gamýmýzdan günler, vakitsiz bir hale geldi; günler yanýþlarla yoldaþ oldu.
Günler geçtiyse, geçip gitsin; korkumuz yok.
Ey temizlikte nazirý olmayan, hemen sen kal!
Balýktan baþka her þey suya kandý, rýzký olmayana da günler uzadý.
Ham, piþkinin halinden anlamaz, öyle ise söz kýsa kesilmelidir vesselam.
GERÇEK AÞK
Ey dostlar! Bu hikayeyi dinleyiniz. Hakikatte o bizim bu günkü halimizdir
Bundan evvelki bir zamanda bir padiþah vardý. O hem dünya, hem din saltanatýna
malikti. Padiþah, bir gün hususi adamlarý ile av için hayvana binmiþ, giderken ana
caddede bir halayýk gördü. O halayýðýn kölesi oldu. Can kuþu kafeste çýrpýnmaya
baþladý. Mal verdi o halayýðý satýn aldý.Onu alýp arzusuna nail oldu. Fakat kazara o
halayýk hastalandý.
Birisinin eþeði varmýþ, fakat palaný yokmuþ. Palaný ele geçirmiþ, bu sefer eþeði kurt
kapmýþ. Birisinin ibriði varmýþ, fakat suyu elde edememiþ. Suyu bulunca da ibrik
kýrýlmýþ!
Padiþah saðdan, soldan hekimler topladý. Dedi ki: “Ýkimizin hayatý da sizin
elinizdedir. Benim hayatým bir þey deðil, asýl canýmýn caný odur. Ben dertliyim,
hastayým, dermaným o .Kim benim canýma derman ederse benim hazinemi, incimi ve
mercanýmý ( atiye ve ihsanýmý) o aldý (demektir)”.
Hepsi birden dediler ki: “Canýmýz feda edelim. Beraberce düþünüp beraberce tedavi
edelim. Bizim her birimiz bir alem Mesih’idir, elimizde her hastalýða bir ilaç vardýr.”
Kibirlerinden Allah isterse (inþaallah ) demediler. Allah da onlara insanlarýn acizliðini
gösterdi.”Ýnþaallah” sözünü terk ettiklerini söylemeden maksadým, insanlarýn yürek
katýlýðýný ve maðrurluðunu söylemektir. Yoksa arýzi bir halet olan inþaallah’ý
söylemeyi unuttuklarýný anlatmak deðildir. Hey gidi nice inþaallahý diliyle söylemeyen
vardýr ki caný “inþaallah” la eþ olmuþtur.
Ýlaç ve tedavi nevinden her ne yapýldý ise hastalýk arttý maksat da hasýl olmadý.O
halayýkcaðýz, hastalýktan kýl gibi olunca padiþahýn kanlý göz yaþý ýrmaða döndü.
Kazara sirkengübin safrayý arttýrdý. Badem yaðý da kuruluk tesirini göstermeye
baþladý. Karahelileyle kabýz oldu, ferahlýðý gitti; su, neft gibi ateþe yardým etti.
Padiþah, hekimlerin aciz kaldýklarýný görünce yalýnayak mescide koþtu.Mescide gidip
mihrap tarafýna yöneldi. Secde yeri göz yaþýndan sýrsýklam oldu.Yokluk istiðrakýndan
kendisine gelince aðzýný açtý, hoþ bir tarzda medhü senaya baþladý:
“En az bahþiþi dünya mülkü olan Allahm! Ben ne söyleyeyim? Zaten sen gizlileri
bilirsin.Ey daima dileðimize penah olan Allah! Biz bu sefer de yolu yanýldýk.Ama sen
“Ben gerçi senin gizlediðin þeyleri bilirim. Fakat sen, yine onlarý meydana dök” dedin.
Padiþah, ta can evinden coþunca baðýþlama denizi de coþmaya baþladý.Aðlama
esnasýnda uykuya daldý.
Rüyasýnda bir pir göründü. Dedi ki: “Ey padiþah, müjde; dileklerin kabul oldu. Yarýn
bir yabancý gelirse o, bizdendir.O gelen hazýk hekimdir. Onu doðru bil, çünkü o emin
ve gerçek erenlerdendir.Ýlacýnda kati sihri gör, mizacýnda da Hak kudretini müþahede
et.”
Vade zamaný gelip gündüz olunca... güneþ doðudan görünüp yýldýzlarý
yakýnca:Rüyada kendine gösterdikleri zatý görmek için pencerede bekliyordu.Bir de
gördü ki, faziletli, fevkalade hünerli, bilgili bir kimse, gölge ortasýnda bir
güneþ;Uzaktan hilal gibi eriþmekte, yok olduðu halde hayal þeklinde var gibi
görünmekte.
Ruhumuzda da hayal, yok gibidir. Sen bütün bir cihaný hayal üzere yürür gör!Onlarýn
baþlarý da, savaþlarý da hayale müstenittir. Öðünmeleri de, utanmalarý da bir hayalden
ötürüdür.Evliyanýn tuzaðý olan o hayaller, Allah bahçelerindeki ay çehrelilerin
akisleridir.
Padiþahýn rüyada gördüðü hayal de o misafir pirin çehresinde görünüp
duruyordu.Padiþah bizzat abeyincilerin yerine koþtu, o gaipten gelen konuðun
huzuruna vardý.Her ikisi de aþinalýk (yüzgeçlik) öðrenmiþ bir tek denizdi, her ikisi de
dikilmeksizin birbirine dikilmiþ, baðlanmýþlardý.
Padiþah: “Benim asýl sevgilim sensin, o deðil. Fakat dünyada iþ iþten çýkar.Ey aziz,
sen bana Mustafa’sýn. Ben de sana Ömer gibiyim. Senin hizmetin uðrunda belime
gayret kemerini baðladým” dedi.
Allah’dan edebe muvaffak olmayý dileyelim. Edebi olmayan kimse Allah’nýn lütfundan
mahrumdur.Edebi olmayan yalnýz kendine kötülük etmiþ olmaz. Belki bütün dünyayý
ateþe vermiþ olur.
Alýþveriþsiz, dedikodusuz Allah sofrasý gökten iniyordu.Musa kavmi içinde birkaç
kimse terbiyesizce “haný sarýmsak, mercimek” dediler.Ondan sonra gökyüzünün
sofrasý, ekmeði kesildi; ekme, bel belleme, orak sallama kaldý.Sonra Ýsa þefaat edince
Hak, yemek sofrasý ve tabaklarla ganimetler gönderdi.Yine küstahlar edebi terk
ederek sofradan yemek artýðýný aþýrdýlar.
Ýsa bunlara yalvardý. “Bu devamlýdýr, yeryüzünden kalkmaz.Bir ulu kiþinin sofrasý
baþýnda kötü zanna düþmek ve harislik etmek küfürdür” dedi.O rahmet kapýsý,
hýrslarýndan dolayý bu görmedik dilencilerin yüzlerine kapandý.Zekat verilmeyince
yaðmur bulutu gelmez zinadan dolayý da etrafa veba yayýlýr.Ýçine kasavetten,
gussadan ne gelirse korkusuzluktan ve küstahlýktan gelir.
Kim dost yolunda pervasýzlýk ederse erlerin yolunu vurucudur, namert odur.Edepten
dolayý bu felek nura gark olmuþtur: Yine edepten dolayý melekler masum ve tertemiz
olmuþlardýr.Güneþin tutulmasý, küstahlýk yüzündendir. Bir melek olan Azazil de yine
küstahlýk yüzünden kapýdan sürülmüþtür.
Kollarýný açýp onu kucakladý, aþk gibi gönlüne aldý, canýnýn için çekti.Elini, alnýný
öpmeðe, oturdu yeri, geldiði yolu sormaya baþladý.Sora sora odanýn baþköþesine
kadar çekti ve dedi ki: “Nihayet sabýrla bir define buldum.
Ey vuslatý, her sualin cevabý! Senin yüzünden niþliðin anahtarýdýr” sözünün manasý, Ey
vuslatý, her sualin cevabý! Senin yüzünden müþkül, konuþmaksýzýn, dedikodusuz
hallolur gider.Sen, gönlümüzde, onlarýn tercümanýsýn, her ayaðý çamura batanýn elini
tutan sensin.
Ey seçilmiþ,ey Allah’dan razý olmuþ ve Allah rýzasýný kazanmýþ kiþi, merhaba! Sen
kaybolursan hemen kaza gelir, feza daralýr.Sen, kavmin ulususun, sana müþtak
olmayan, seni arzulamayan bayaðýlaþmýþtýr. Bundan vazgeçmezse...”O aðýrlama, o hal
hatýr sorma meclisi geçince o zatýn elini tutup hareme götürdü.
Padiþah, hastayý ve hastalýðýný anlatýp sonra onu hastanýn yanýna götürdü.Hekim,
hastanýn yüzünü görüp, nabzýný sayýp, idrarýný muayene etti. Hastalýðýnýn arazýný ve
sebeplerini de dinledi.
Dedi ki: “Öbür hekimlerin çeþitli tedavileri, tamir deðil; büsbütün harap etmiþler.
Onlar, iç ahvalinden haberdar deðildirler. Körlüklerinden hepsinin aklý dýþarýda.”
Hekim, hastalýðý gördü, gizli þey ona açýldý. Fakat onu gizledi ve sultana söylemedi.
Hastalýðý safra ve sevdadan deðildi.
Her odunun kokusu dumanýndan meydana çýkar. Ýnlemesinden gördü ki, o gönül
hastasýdýr. Vücudu afiyettedir ama o, gönüle tutulmuþtur. Aþýklýk gönül iniltisinden
belli olur, hiçbir hastalýk gönül hastalýðý gibi deðildir.
Aþýðýn hastalýðý bütün hastalýklardan ayrýdýr. Aþk, Allah sýrlarýnýn usturlabýdýr. Aþýklýk
ister cihetten olsun, ister bu cihetten... akýbet bizim için o tarafa kýlavuzdur. Aþký þerh
etmek ve anlatmak için ne söylersem söyliyeyim... asýl aþka gelince o sözlerden
mahcup olurum. Dilin tefsiri gerçi pek aydýnlatýcýdýr, fakat dile düþmeyen aþk daha
aydýndýr. Çünkü kalem, yazmada koþup durmaktadýr, ama aþk bahsine gelince; çatlar,
aciz kalýr. Aþkýn þerhinde akýl, çamura saplanmýþ eþek gibi yattý kaldý. Aþký , aþýklýðý
yine aþk þerh etti.
Güneþin vucuduna delil, yine güneþtir. Sana delil lazým ise güneþten yüz çevirme.
Gerçi gölgede güneþin varlýðýndan bir niþan verir, fakat asýl güneþ her an can nuru
bahþeyler. Gölge sana gece misali gibi uyku getirir. Ama güneþ doðuverince ay yarýlýr
(nuru görünmez olur). Zaten cihanda güneþ gibi misli bulunmaz bir þey yoktur. Baki
olan can güneþi öyle bir güneþtir ki, asla gurub etmez.
Güneþ gerçi tektir, fakat onun mislini tasvir etmek mümkündür. Ama kendisinden
esir olan güneþ, öyle bir güneþtir ki, ona zihinde de, dýþarýda da benzer olamaz.
Nerede tasavvurda onun sýðacaðý bir yer ki misli tasvir edilebilsin!
Þemseddin’in sözü gelince dördüncü kat göðün güneþi baþýný çekti, gizlendi. Onun adý
anýlýnca ihsanlarýndan bir remzi anlatmak vacip oldu.Can þu anda eteðimi çekiyor.
Yusuf’un gömleðinden koku almýþ! “Yýllarca süren sohbet hakký için o güzel hallerden
tekrar bir hali söyle, anlat. Ki yer, gök gülsün, sevinsin. Akýl, ruh ve göz de yüz derece
daha fazla sevince, neþeye dalsýn” (diyor). “Beni külfete sokma, çünkü ben þimdi
yokluktayým. Zihnim durakladý onu görmekten acizim. Ayýk olmayan kiþinin her
söylediði söz... dilerse tefekküre düþsün, dilerse haddinden fazla zarafet satmaya
kalkýþsýn... yaraþýr söz deðildir.
Eþi bulunmayan o sevgilinin vasfýna dair ne söyleyeyim ki bir damarým bile ayýk deðil!
Bu ayrýlýðýn, bu ciðer kanýnýn þerhini þimdi geç, baþka bir zamana kadar bunu býrak!”
(Can) dedi ki: “Beni doyur, çünkü ben açým. Çabuk ol çünkü vakit keskin bir kýlýçtýr. Ey
yoldaþ, ey arkadaþ! Sufi, vakit oðludur (bulunduðu vaktin iktizasýna göre iþ görür).
“Yarýn” demek yol þartlarýndan deðildir. Sen yoksa sufi bir er deðilmisin? Vara
veresiyeden yokluk gelir”.
Ona dedim ki: “Sevgilinin sýrlarýný gizli kapaklý geçmek daha hoþtur. Sen, artýk
hikayelere kulak ver, iþi onlardan anla! Dilbere ait sýrlarýn, baþkalarýna ait sözler
içinde söylenmesi daha hoþtur.” O, “Bunu apaçýk söyle ki dini açýk olarak anmak, gizli
anmaktan iyidir. Perdeyi kaldýr ve açýkça söyle ki ben, güzelle gömlekli olarak
yatmam” dedi.
Dedim ki: “O apaçýk soyunur, çýrýlçýplak bir hale gelirse ne sen kalýrsýn,ne kucaðýn
kalýr, ne belin! Ýste ama derecesine göre iste; bir otun bir daðý çekmeye kudreti
yoktur.
Bu alemi aydýnlatan güneþ, bir parçacýk yaklaþtý mý, her þey yandý gitti! Fitneyi,
kargaþalýðý ve kan dökücülüðü araþtýrma, Þems-ý Tebrizi’den bundan fazla bahsetme.
Bunun sonu yoktur; sen yine hikayeye baþla, onu tamamlamana bak.
(Hekim) dedi ki: “Ey padiþah, evi halvet et, yakýný da uzaklaþtýr.Köþeden , bucaktan
kimse kulak vermesinde ben bu cariyecikten bir þeyler sorayým.”
Oda boþaltýldý, Hekim ile hastadan baþka kimsecikler kalmadý. Hekim tatlýlýkla
yumuþak yumuþak dedi ki: “Memleketin neresi? Çünkü her memleket halkýnýn ilacý
baþka baþkadýr. O memlekette akrabandan kimler var? Kime yakýnsýnýz; neye
baðlýsýnýz? Elini kýzýn nabzýna koyup birer birer felekten çektiði cevir ve meþakkati
soruyordu.
Bir adamýn ayaðýna diken batýnca ayaðýný dizi üstüne kor. Ýðne ucu ile diken baþýný
arar durur, bulamazsa orasýný dudaðý ile ýslatýr. Ayaða batan dikeni bulmak bu derece
müþkül olursa, yüreðe batan diken nicedir? Cevabýný sen ver! Her çer çöp
(mesabesinde olan,) gönül dikenini göreydi gamlar, kederler; herkese el uzatabilir
miydi?
Bir kiþi, eþeðin kuyruðu altýna diken kor. Eþek onu oradan çýkarmasýný bilmez, boyuna
çifte atar. Zýplar, zýpladýkça da diken daha kuvvetli batar. Dikeni çýkarmak için akýllý
bir adam lazým. Eþek, dikeni çýkarabilmek için can acýsý ile çifte atar durur ve yüz
yerini daha yaralar. O diken çýkaran hekim üstaddý .
Halayýðýn her tarafýna elini koyup muayene ediyordu. Halayýktan hikaye yolu ile
dostlarýn ahvalini sormakta idi. Kýz, bütün sýrlarýný hekime açýkça söylemekte, kendi
duraðýndan, efendilerinden, þehrinden ve þehrinin dýþýndan bahsetmekteydi.
Hekim kýzýn anlatmasýna kulak vermekte, nabzýna ve nabzýnýn atmasýna dikkat
etmekte idi. Nabzý kimin adý anýlýnca atarsa cihanda gönlünün istediði odur(diyordu).
Memleketinde ki dostlarýný saydý, döktü. Ondan sonra diðer bir memleketi andý.
“Memleketinden çýkýnca en evvel hangi memlekette bulundun?”dedi.
Kýz bir þehrin adýný söyleyip geçti. Fakat yüzünün rengi nabzýnýn atmasý
baþkalaþmadý.Efendileri ve þehirleri birer birer saydý;o yerleri, yurtlarý, oralarda
geçirdiði zamanlarý, tuz, ekmek yediði kiþileri tekrar tekrar söyledi.Þehir þehir, ev ev
saydý döktü, kýzýn ne damarý oynadý, ne çehresi sarardý.
Hekim þeker gibi Semerkand þehrini soruncaya kadar kýzýn nabzý tabii haldeydi fazla
atmýyordu.Semerkand’ý sorunca nabzý attý, çehresi kýzardý, sarardý. Çünkü o,
Semerkad’lý bir kuyumcudan ayrýlmýþtý.O hekim, hastadan bu sýrrý elde edip o dert ve
belanýn aslýna eriþince:“Onun semti hangi mahallede?” diye sordu. Kýz, “Köprü
baþýnda, Gatfer mahallesinde” dedi.
Hekim, “Hastalýðýnýn ne olduðunu hemen anladým. Seni tedavi hususunda sihirler
göstereceðim;Sevin, iliþik etme, emin ol ki yaðmur çimenlere ne yaparsa ben de sana
onu yapacaðým;Ben, senin gamýný çekmekteyim, sen gam yeme; ben sana yüz
babadan daha þefkatliyim;Aman, sakýn ha, bu sýrrý kimseye söyleme; padiþah senden
bunu ne kadar sorup soruþtursa yine sakla;Sýrlarýn gönülde gizli kalýrsa o muradýn
çabucak hasýl olur;dedi.
Peygamber demiþtir ki: “Her kim sýrrýný saklar ise çabucak muradýna eriþir.” Tohum
toprak içinde gizlenince, onun gizlenmesi, bahçenin yeþillenmesi ile neticelenir. Altýn
ve gümüþ gizli olmasalardý... madende nasýl musaffa olurlar, nasýl altýn ve gümüþ
haline gelirlerdi? O hekimin vaadleri ve lütuflarý hastayý korkudan emin etti. Hakiki
olan vaadleri gönül kabul eder, içten gelmeyen vaadler ise insaný ýstýraba sokar.
Kerem ehlinin vaadleri akýp duran, eseri daima görünen hazinedir. Ehil olmayanlarýn,
kerem sahibi bulunmayanlarýn vaadleri ise gönül azabýdýr.
Ondan sonra hekim, kalkýp padiþahýn huzuruna gitti.; padiþahý bu meseleden birazcýk
haberdar etti. Dedi ki: “Çare þundan ibaret: bu derdin iyileþmesi için o adamý
getirelim. Kuyumcuyu o uzak þehirden çaðýr, onu altýnla, elbise ile aldat.” Padiþah,
hekimden bu sözü duyunca nasihatini, candan gönülden kabul etti. O tarafa ehliyetli,
kifayetli, adil bir iki kiþiyi elçi olarak gönderdi.
O iki bey, kuyumcuya padiþahtan muþtucu olarak Semerkand’e kadar geldiler. Dediler
ki: “Ey lütuf sahibi üstad, ey marifette kamil kiþi! Öðülmen þehirlere yayýlmýþtýr. Ýþte
filan padiþah, kuyumcubaþýlýk için seni seçti. Zira (bu iþte) pek büyüksün, pek
kamilsin. Þimdilik þu elbiseyi, altýn ve gümüþü al da gelince de padiþahýn havassýndan
ve nedimlerinden olursun.”
Adam çok malý, çok parayý görünce gururlandý, þehirden çoluk çocuktan ayrýldý. Adam
neþeli bir halde yola düþtü. Haberi yoktu ki padiþah canýna kastetmiþti. Arap atýna
binip sevinçle koþturdu, kendi kanýnýn diyetini elbise sandý.
Ey yüzlerce razýlýkla sefere düþen ve bizzat kendi ayaðý ile kötü bir kazaya giden.
Hayalinde mülk, þeref ve ululuk. Fakat Azrail “Git evet, muradýna eriþirsin” demekte!
O garip kiþi yoldan gelince, hekim onu padiþahýn huzuruna götürdü; Güzellik
mumunun baþý ucunda yakýlmasý için onu, padiþahýn yanýna izzet ve ikramla iletti.
Padiþah onu görünce pek aðýrladý, altýn hazinesini ona teslim etti. Sonra hekim dedi
ki: “Ey büyük sultan o cariyeciði bu tacire ver ki visali ile iyileþsin, visalinin suyu o
ateþi gidersin.”
Padiþah, o ay yüzlüyü kuyumcuya bahþetti, o iki sohbet müþtakýný birbirine çift etti.
Altý ay kadar murat alýp murat verdiler. Bu suretle o kýz da tamamen iyileþti.
Ondan sonra hekim, kuyumcuya bir þerbet yaptý, kuyumcu içti, kýzýn karþýsýn da
erimeye baþladý. Hastalýk yüzünden kuyumcunun güzelliði kalmayýnca kýzýn caný,
onun derdinden azat oldu, ondan vazgeçti. Kuyumcu, çirkinleþip hastalanýnca kýzýn
gönlüde yavaþ yavaþ ondan soðudu.
Ancak zahiri güzelliðe ait bulunan aþklar aþk deðildir. Onlar nihayet bir ar olur. Keþke
kuyumcu baþtan baþa ayýp ve ar olsaydý, tamamý ile çirkin bulunsaydý da baþýna bu
kötü hal gelmeseydi! Kuyumcunun gözünden ýrmak gibi kanlar aktý, yüzü canýna
düþman kesildi.
Tavus kuþunun kanadý, kendisine düþmandýr. Nice padiþahlar vardýr ki kuvvet ve
azametleri helaklerine sebep olmuþtur.
Kuyumcu,”Ben o ahuyum ki göbeðimin miskinden dolayý bu avcý, benim saf kanýmý
dökmüþtür. Ah ben o sahra tilkisiyim ki postum için beni tuzaða düþürüp tuttular,
baþýmý kestiler. Ah ben o filim ki diþimi elde etmek için filci benim kanýmý döktü. Beni
benden aþaðý birisi için öldüren, kanýmý döken; bilmiyor ki benim kaným uyumaz! Bu
gün bana ise yarýn onadýr. Böyle benim gibi bir adamýn kaný nasýl zayi olur?
Duvar gerçi (günün ilk kýsmýnda yere) uzun bir gölge düþürür; fakat o gölge, gölgeyi
meydana getirene avdet eder.
Bu cihan daðdýr, bizim yaptýklarýmýz ses. Seslerin aksi yine bizim semtimize gelir”
dedi.Kuyumcu bu sözleri söyledi ve hemen toprak altýna gitti.
O cariyecik de aþktan ve hastalýktan arýndý, tertemiz oldu. Çünkü ölülerin aþký ebedi
deðildir, çükü ölü tekrar bize gelmez.
Diri aþk ruhta ve gözdedir. Her anda goncadan daha taze olur durur. O dirinin aþkýný
seç ki bakidir ve canýna can katan þaraptan sana sakilik eder.
O ‘nun aþkýný seç ki bütün peygamberler, onun aþký ile kuvvet ve kudret buldular, iþ
güç sahibi oldular. Sen “Bize o padiþahýn huzuruna Varmaya izin yoktur” deme. Kerim
olan kiþilere hiçbir iþ güç deðildir.
O adamýn, hekimin eliyle öldürülmesi, ne ümit içindi ne korkudan dolayý. Allahnýn
emri ve ilhamý gelmedikçe hekim onu padiþahýn hatýrý için öldürmedi.
Hýzýr’ýn o çocuðun boðazýný kesmesindeki sýrrý halkýn avam kýsmý anlayamaz.
Allah tarafýndan vahiy ve cevaba nail olan kiþi her ne buyurursa o buyruk, doðrunun
ta kendisidir. Can baðýþlayan kiþi öldürse de caizdir. O, naibdir eli Allah elidir.
Ýsmail gibi onun önüne baþ koy. Kýlýcýnýn önünde sevinerek gülerek can ver. Ki
Ahmed’in pak caný, Ahad’la ebediyse senin canýnda ebede kadar sevinçli ve gülümser
bir halde kalsýn. Aþýklar, ferah kadehini, güzellerin elleri ile öldürdükleri vakit içerler.
Padiþah o kaný þehvet uðruna dökmedi. Suizanda bulunma münakaþayý býrak. Sen
onun hakkýnda kötü ve pis iþ iþledi deyip fena bir zanda bulundun. Su süzülüp
durulunca, berrak bir hale gelince bu berraklýkta bulanýklýk ve tortu kalýr mý, süzülüþ
suda tortu býrakýr mý?
Bu riyazatlar, bu cefa çekmeler, ocaðýn posayý gümüþten çýkarmasý içindir.Ýyinin
kötünün imtihaný, altýnýn kaynayýp tortusunun üste çýkmasý içindir.
Eðer iþi Allah ilhamý olmasaydý o, yýrtýcý bir köpek olurdu, padiþah olmazdý. Þehvetten
de tertemizdi, hýrstan da, nefis isteðinden de. Güzel bir iþ yaptý, fakat zahiren kötü
görünüyordu.
Hýzýr denizde gemiyi deldi ise de onun bu deliþinde yüzlerce saðlamlýk vardý. O kadar
nur ve hünerle beraber Musa’nýn vehmi, ondan mahçuptu; artýk sen kanatsýz uçmaya
kalkýþma. O, kýrmýzý güldür, sen ona kan deme. O, akýl sarhoþudur, sen ona deli adý
takma. Onun muradý Müslüman kaný dökmek olsaydý kafirim, onun adýný aðzýma
alýrsam! Arþ kötü kiþinin öðülmesinden titrer; suçlardan ve þüpheli þeylerden korunan
kiþi de kötü methedilince, metheden kiþi hakkýnda fena bir zanna düþer.
O padiþahtý, hem de çok uyanýk bir padiþah. Has bir zattý, hem de Allah hasý. Bir kiþiyi
böyle bir padiþah öldürürse onu, iyi bir bahta eriþtirir,en iyi bir makama çeker
yüceltir.Eðer onu kahretmede yine onun için bir fayda görmeseydi; o mutlak lütuf
nasýl olurda kahretmeyi isterdi?
Çocuk hacamatcýnýn neþterinden titrer durur, esirgeyen ana ise onun gamýndan
sevinçlidir. Yarý can alýr, yüz can baðýþlar. Senin vehmine gelmeyen o þey yok mu?
Onu verir. Sen kendince aklýndan bir kýyas yapmaktasýn ama çok, pek çok uzaklara
düþmüþsün; iyice bak!
Ynt: Mesneviden Hikayeler I By: armi Date: 28 Ocak 2010, 14:05:10
ÝKÝ ÞARABIN FARKI
Bir bakkal vardý, onun bir de dudusu vardý. Yeþil, güzel sesli ve söyler duduydu.
Dükkanda dükkan bekçiliði yapar; bütün alýþ veriþ edenlere hoþ nükteler söyler,
latifeler ederdi. Ýnsanlara hitap ederken insan gibi konuþurdu, dudu gibi ötmede de
mahareti vardý.
Efendisi bir gün evine gitmiþti. Dudu, dükkaný gözetliyordu. Ansýzýn fare tutmak için
bir kedi, dükkana sýçradý. Duducaðýz can korkusundan, dükkanýn baþ köþesinden
atýldý, bir tarafa kaçtý; gülyaðý þiþesini de döktü.
Sahibi evden çýkageldi. Tacircesine huzuru kalple dükkana geçti oturdu. Bir de baktý ki
dükkan yað içinde, elbisesi yaða bulanmýþ. Dudunun baþýna bir vurdu; dudunun dili
tutuldu, baþý kel oldu. Dudu birkaç günceðiz sesini kesti, söylemedi.
Bakkal nedametten ah etmeye baþladý. Sakalýný yolmakta, eyvah, demekteydi; nimet
güneþim bulut altýna girdi. O zaman keþke elim kýrýlsaydý; o güzel sözlünün baþýna
nasýl oldu da vurdum?
Kuþu yine konuþsun diye yoksullara sadakalar vermekteydi.
Üç gün üç gece sonra þaþkýn ve meyus, ümitsiz bir halde dükkanda otururken, ve
binlerce gussaya, gama eþ olup; bu kuþ acaba ne vakit konuþacak; diye düþünüp
dururken, Ansýzýn tas ve leðen dibi gibi tüysüz kafasý ile bir Cevlaki geçiyordu. Dudu
hemencecik dile gelip akýllýlar gibi derviþe baðýrdý:
“Ey kel, neden kellere karýþtýn; yoksa sen de þiþeden gülyaðý mý döktün? “ Onun bu
kýyasýndan halk gülmeye baþladý. Çünkü dudu, hýrka sahibini kendisi gibi sanmýþtý.
Temiz kiþilerin iþini kendinden kýyas tutma, gerçi yazýda (aslan manasýna gelen) þir,
(süt manasýna gelen) þire benzer. Bütün alem bu sebepten yol azýttýlar.
Allah Abdallarýndan az kiþi agah oldu. Peygamberlerle beraberlik iddia ettiler (biz de
onlar gibiyiz dediler); Velileri de kendileri gibi sandýlar.
Dediler ki: “Ýþte biz de insanýz, onlar da insan. Bizde uyumaya ve yemeðe baðlýyýz,
onlar da. “Onlar körlüklerinden aralarýnda uçsuz bucaksýz bir fark olduðunu
bilmediler. Her iki çeþit arý, bir yerden yedi. Fakat bundan zehir hasýl oldu, ondan bal.
Her iki çeþit geyik otladý, su içti. Birinden fýþký zuhur etti, öbüründen halis misk.Her iki
kamýþ da bir sulaktan su içti. Biri bomboþ öbürü þekerle dopdolu.
Böyle yüzbinlerce birbirine benzer þeyler var, aralarýnda bulunan yetmiþ yýllýk farký
sen gör! Bu, yer; ondan pislik çýkar... o, yer; kamilen Allah nuru olur. Bu, yer; ondan
tamamý ile hasislik ve haset zuhur eder... o, yer; ondan tamamý ile Tek Allah’nýn nuru
husule gelir. Bu temiz yerdir, o çorak ve pis yer. Bu temiz melektir o þeytan ve
canavar!
Her iki suretin birbirine benzemesi caizdir, acý su da, tatlý su da berraktýr. Zevk
sahibinden baþka kim anlayabilir?
Onu bul! Tatlý su ile acý suyun farkýný iþte o anlar. (Zevk sahibi olmayan) sihri, mucize
ile mukayese ederek her ikisinin de esasý hiledir sanýr.
Musa ile savaþan sihirbazlar, inatlarýndan ellerine onun asasý gibi asa aldýlar. Bu asa
ile o asa arasýnda çok fark var, bu iþle o iþin arasýda pek büyük bir yol var. Bu iþin
ardýnda Allah laneti var, o iþe karþýlýk da vade vefa olarak Allah rahmeti var. Kafirler
inatlaþmada maymun tabiatlýdýrlar. Tabiat, içte, gönülde bir afettir.
Ýnsan ne yaparsa maymunda yapar; maymun her zaman insandan gördüðünü yapýp
durur. O, “Bende onun gibi yaptým” sanýr. O inatçý mahluk aradaki farký nereden
bilecek? Bu emirden dolayý yapar, o, inat ve savaþ için.
Ýnatçý kiþilerin baþlarýna toprak saç! O münafýk, muvafýkla beraber, inat ve taklide
uyup namaza durur; niyaz ve tazarru için deðil.
Müminler; namazda, oruçta, hacda, zekatta münafýkla kazanýp kaybetmektedirler.
Müminler için nihayet kazanç vardýr, münafýka da ahirette mat olma.Ýkisi de bir oyun
baþýndaysa da birbirlerine nispetle aralarýnda ne kadar fark var; biri Merv’li öbürü
Rey’li!
Her biri kendi makamýna gider, her biri kendi adýna uygun olarak yürür.
Onu mümin diye çaðýrýrlar, ruhu hoþlanýr. Münafýk derlerse sertleþir, ateþ kesilir.
Onun adý zatý yüzünden sevgilidir. Bunun adýnýn sevilmemesi, afetleri yüzünden,
nifakla sýfatlanmýþ olan zatýndan dolayýdýr.
Mim, vav, mim ve nun harflerinde bir yücelik yoktur. Mümin sözü ancak tarif içindir.
Ona münafýk dersen... o aþaðýlýk ad, içini akrep gibi daðlar. Bu ad, cehennemden
ayrýlmýþ ve kopmuþ deðilse niçin cehennem tadý var? O kötü adýn çirkinliði harften
deðildir. O deniz suyunun acýlýðý kaptan deðildir.
Harf kaptýr ondaki mana su gibidir. Mana denizi de “Ümm-ül-Kitap” yanýnda bulunan,
kendisinde olan zattýr.
Dünya da acý ve tatlý deniz var. Aralarýnda bir perde var ki birbirine taþmaz
karýþmazlar. Fakat þu var ki bu iki denizin her ikisi de bir asýldan akar. Bu ikisinden de
geç, ta... onun aslýna kadar yürü.
Kalp altýnla halis altýn ayarda belli olur. Kalpla halisi, mehenge vurmadýkça tahmini
olarak bilemezsin.
Allah kimin ruhuna mehenk korsa ancak o kiþi, yakini þüpheden ayýrdedebilir.
Diri bir kiþinin aðzýna bir sýçrayýp girse o adam, onu dýþarý çýkarýp attýðý zaman
rahatlar. Binlerce lokma arasýnda aðzýna ufacýk bir çöp girdi mi, diri kiþinin hissi onu
duyar sezer.
Dünya hissi, bu cihanýn merdivenidir, din hisside göklerin merdiveni. Bu hissin
saðlýðýný hekimden isteyiniz, o hissin saðlýðýný Habib’den (H.Muhammed’den) . Bu
hissin saðlýðý, vücut saðlamlýðýndandýr, o hissin saðlýðý vücudu harabetmektedir. Can
yolu, mutlaka cismi viran eder, onu yýktýktan sonra da yapar.
Ne mutludur ve ne kutludur o can ki mana aþkýyla evini, barkýný, mülkünü, malýný
baðýþlamýþtýr. Altýn definesi için evi harabetmiþtir; fakat o altýn definesini elde ettikten
sonra o evi daha mamur bir hale getirmiþtir. Suyu kesmiþ suyun aktýðý yolu
temizlemiþ, ondan sonra arka içilecek su akýtýlmýþtýr.
Deriyi yarmýþ,termeni çýkarmýþ... ondan sonra orada yepyeni bir deri bitmiþtir. Kaleyi
yýkýp kafirden almýþ, ondan sonra oraya yüzlerce burç ve hendek yapmýþtýr.
Hikmetinden sual edilmeyen Allah´’nýn iþini kim anlayabilir, o iþin hakikatine kim
eriþebilir? Bu söylediðim sözler, ancak anlatmak için söylenmiþ zaruri sözlerdir. Gah
böyle gösterir, gah bunun aksini.
Din iþinin kühnünü anlamaya imkan yoktur. Ona ancak hayran olunur. Fakat din
iþinde hayrete düþen, arkasýný ona çevirmiþ ondan haberi olmayan bir hayran deðil,
sevgiliye dalmýþ, onun yüzünden sarhoþ olmuþ, kendisinden geçmiþ bir hayrandýr.
Birisinin yüzü sevgiliye karþýdýr, öbürünün yüzü yine kendisine doðru. Her ikisinin
yüzüne de bak. Her ikisinin yüzünü de hatýrýnda tut. Hizmet dolayýsýyla yüz tanýr
olman mümkündür. Zira nice insan suratlý þeytan vardýr. Binaenaleyh her ele el
vermek layýk deðildir.
Kuþ tutan avcý, kuþu avlamak için ýslýk çalar, ötme taklidi yapar. Aþaðýlýk kiþi
derviþlerin sözlerini, bir selim kalpli kiþiye afsun okumak, onu afsunlamak için çalar.
Erlerin huyu açýklýk ve sýcaklýktýr. Aþaðýlýklarýn iþi hile ve utanmazlýktýr. Dilenmek için
yünden aslan yaparlar. (yol aslanlarýnýn þekline bürünür, onlar gibi görünürler),
Ebu Museylim’e Ahmet lakabý verirler. Ebu Müseylim’in lakabý yalancý olarak kaldý,
Muhammed’e de akýllar sahibi dendi. O hak þarabýnýn mührü, þiþenin kapaðý; halis
misktir. Adi þarabýn mührü, þiþesinin kapaðý ise pis koku ve azaptýr.
AHMED´E DOÐRU 1
Yahudiler içinde zalim, Ýsa düþmaný ve Hýristiyanlarý yakýp yandýrýr bir padiþah vardý.
Ýsa’nýn devriyle, nöbet onundu. Musa’nýn caný oydu, onun caný Musa. Þaþý padiþah.
Allah yolunda o iki Allah demsazýný birbirinden ayýrdý. Usta bir þaþýya “yürü, var, o
þiþeyi evden getir” dedi. Þaþý,”O iki þiþeden hangisini getireyim? Açýkça söyle dedi.
Usta dedi ki: “O iki þiþe deðildir. Yürü, þaþýlýðý býrak fazla görücü olma!” Þaþý, “Usta,
beni paylama. Þiþe iki” dedi. Usta dedi ki: “O iki þiþenin birini kýr!” Çýrak birini kýrýnca
ikiside gözden kayboldu.
Ýnsan taraf girlikten, hiddet ve þehvetten þaþý olur. Þiþe birdi onun gözüne iki
göründü. Þiþeyi kýrýnca ne o þiþe kaldý, ne öbürü. Hiddet ve þehvet insaný þaþý yapar;
doðruluktan ayýrýr. Garez gelince hüner örtülür. Gönülden göze, yüzlerce perde iner.
Kadý kalben rüþvet almaya karar verince zalimi, aðlayýp inleyen mazlumdan nasýl ayýrt
edebilir?
Padiþah, yahudice kininden dolayý öyle bir þaþý oldu ki aman Ya Rabbi, aman! Musa
dininin koruyucusuyum, arkasýndayým diye yüz binlerce mazlum mümin öldürttü.
Padiþahýn öyle yol vurucu, öyle hilekar bir veziri vardý ki hile ile suyu bile düðümlerdi.
Dedi ki: “Hýristiyanlar, canlarýný korurlar ve dinlerini padiþahtan gizlerler. Onlarý az
öldür, çünkü öldürmede fayda yok, Dinin kokusu çýkmaz; misk ve öd aðacý deðil ki!
Yüz tane kýlýf içinde gizli sýrdýr. Dýþý sana malumdur ama içi aksine.”
Padiþah : “Peki söyle bakalým, ne yapalým; bu hususta ne hile ve tezvirde bulunalým,
çaresi ne? Ne yapalým ki dünya da ne açýk dindar, ne gizli din tutar bir Hýristiyan
kalmasýn” dedi
Vezir dedi ki: “Bana gazebederek hükmet, kulaðýmý elimi kestir; burnumu, dudaðýmý
yardýr! Ondan sonra beni dar aðacýna götür. O esnada bir þefaatçi suçumun affýný
dilesin. Bu iþi dört yol aðzý bir yerde, tellal pazarýnda yaptýr. Ondan sonrada beni,
huzurundan uzak bir þehre sür ki ben, onlarýn arasýna yüz türlü din kayýtsýzlýðý
sokayým.
Bu halde diyeyim ki: ben gizli hýristiyaným; ey sýr bilen Allah; sen benim gönlümü
bilirsin!Padiþah, benim imanýmý anladý; taassuptan dolayý canýma kasdetti.
Dinimi padiþahtan saklamak, onun dininden görünmek istedim. Padiþah, benim
sýrlarýmdan bir koku sezdi. Sözlerim huzurunda kusurlu göründü.
Dedi ki: “Sözlerin, içinde iðne olan ekmek gibidir. Benim gönlümden senin gönlüne
pencere var. Ben o pencereden halini gördüm, artýk lafýný dinleyemem.” Eðer Ýsa’nýn
ruhaniyeti bana imdat etmeseydi o, yahudicesine beni parça parça ederdi .Ýsa için
baþýmla oynar, canýmý verir ve bunu canýma yüz binlerce minnet bilirim. Ýsa’dan
canýmý sakýnmam, fakat onun din bilgisine iyiden iyiye vakýfým. O pak dinin cahiller
arasýnda mahvolmasý, bana dokunmakta.
Ýsa’ya þükrolsun ki biz, bu hak dine yol gösterici olduk. Belimizi zünnarla
baðladýðýmýzdan beri Yahudiden ve Yahudilikten kurtulduk. Ey halk; devir, Ýsa’nýn
devridir. Onun dininin sýrlarýný candan dinleyin!”
Vezir, bu hileyi, padiþaha sayýp dökünce padiþahýn gönlünden endiþeyi tamamiyle
giderdi.
Padiþah vezire, vezir ne dediyse yaptý.Halk, bu gizli ve hakikati meçhul hileden dolayý
þaþýrýp kaldý. Onu hýristiyanlarýn oturduklarý tarafa sürdü.Vezir de ondan sonra halký
davete baþladý.
HIRÝSTÝYANLARIN VEZÝRÝN HÝLESÝNE ÝNANMALARI
Yüz binlerce hýristiyan, azar azar ozun etrafýna toplandý.O onlara gizlice Ýncil’in,
zünnarýn ve namazýn sýrrýný anlatmaktaydý.Görünüþte din hükümlerini
anlatýyordu;fakat bu anlatýþ, hakikatte onlarý avlamak için ýslýk ve tuzaktý.
Bunun için (gizli hileyi anlamak müþkül olduðundan) bazý Ezhab, Peygamber’den,
azgýn ve hilekar nefsin hilesini sorarlar;
“Nefis, ibadetlere ve candan gelen ihlasa gizli garezlerden ne karýþtýrýr?” derlerdi.
Peygamber’den ibadetin faziletini ve sevabýný arayýp sormazlar;”Apaçýk ayýp
hangisidir?”diye kötü huylarý sorarlardý. Gülü kerevizden fark edercesine kýldan
kýla,zerreden zerreye nefis hilesini tanýr, bilirlerdi. Eshab’ýn kýlý kýrk yaranlarý,
umumiyetle o vaýz ve beyana hayran olurlardý.
Hýristiyanlar tamamý ile ona gönül verdiler. Zaten avamýn taklidinin kuvveti ne olabilir
ki? Kalplerinin içine onun muhabbetini ektiler, onu Ýsa’nýn halifesi sandýlar. O ise
hakikatte tek gözlü melun Deccal’dý.
Ey Allah, feryadýmýza yetiþ; sen ne güzel yardýmcýsýn! Ey Allah, yüz binlerce tuzak ve
yem var, bizler de yemsiz kalmýþ halis kuþlar gibiyiz. Her an yeni bir tuzaða
tutuluyoruz, istersek her birimiz, birer doðan ve simurk olalým.
Sen bizi her zaman tuzaktan kurtarmaktasýn. Ey gani ve müstaðni Allah, biz yine bir
tuzaða doðru gitmekteyiz! Biz bu ambarda buðday biriktirmede, toplanan buðdayý
yine kaybetmekteyiz. Biz, bu vahþi mahluklar topluluðu, düþünmüyoruz ki buðdayýn
noksanlaþmasý farenin hilesindendir. Fare, ambarýmýzý deldikçe, hilesinden ambar
harab olmuþtur. Ey can, önce farenin þerrini defet, sonra buðday biriktirmeye çalýþ,
çabala!
O büyükler büyüðünün haberlerinden birini dinle: “Huzuru kalb olmadýkça namaz
tamam olmaz.” Eðer bizim ambarýmýzda hýrsýz bir fare yoksa kýrk yýllýk ibadet buðdayý
nerde?Her günlük azar azar sadikane ibadet taneleri niçin bu ambarýmýzda
toplanmýyor?
Çakmak demirinden birçok ateþ yýldýzý sýçradý, o yanmýþ gönül, onlarý kabul edip
çekti.Ama karanlýkta bir hýrsýz, gizlice kývýlcýmlara parmak basmakta.Onlarý,felekte bir
çýrað parlamasýn diye, birer birer söndürmekte.
Ýnayetlerin bizimle oldukça o bayaðý hýrsýzlardan bize nice ve ne vakit korku olabilir?
Bir adýmda binlerce tuzak olsa, sen bizimle oldukça hiç gam yok! Her gece ten
tuzaðýndan ruhlarý kurtarmakta, tahtalarý sökmektesin.
Ruhlar her gece bu kafesten kurtulurlar, ne kimsenin hakimi,ne de mahkumu
olmayarak feragate ulaþýrlar. Geceleyin zindan haberleri yoktur, sultana mensup
davetliler, geceleyin devletten haberdar deðildirler.Ne gam var, ne kar ve ne zarar
düþüncesi.Ne bu filan kadýnýn hayali, ne o filan erkeðin kuruntusu!
Arifin hali , uyanýkken de budur, Allah”onlar uykudadýrlar” dedi. Bunu inkar
etme.Onlar gece gündüz dünya ahvalinden uykudadýrlar;Rabbin elinde evirip çevirdiði
kalem gibidirler.Yazý esnasýnda eli görmeyen kimse, kalemin hareketini kalemden
sanýr.Allah arifin bu halinden halka pek az bir miktarýný gösterdi; halký ise hisse
mensup uyku kapladý(gaflete dalýp arifi anlamadýlar.) Onlarýn caný:sýrrýna akýl almaz
sahraya gitti.Ruhlarýda istirahatte, bedenleri de.Sonra tekrar bir ýslýkla onlarý tuzaða
çeker, hepsini teklif kaydine düþürürsün.
*Sabah vaktinin nuru baþ kaldýrýp feleðin altýn gerkesi kanat çýrpýnca, Sabahý zuhura
getiren, Ýsrafil gibi, herkesi o diyardan suret alemine getirir; Yayýlmýþ ruhlarý cisim
yapar, her cismide tekrar gebe býrakýr. Can atlarýný eðersiz kor; bu, “uyku ölümün
kardeþidir”sýrrýdýr.
Fakat gündüzün geri gelmeleri için ayaklarýný uzun bir baðla baðlar.Ta ki o çayýrdan,
onu geri çeke ve otlaktan yine yük altýna getire.Keþki Eshab-ý kehf gibi, yahut Nuh’un
gemisi gibi bu ruhu koruyaydý. Da bu fikir, bu göz ve kulak;þu uyanýklýk ve akýl
tufanýndan kurtulaydý. Dünyada nice Eshab-ý Kehf vardýr ki bu zamanda senin
yanýbaþýnda ve önündedir. Maðara da , dost da onunla terennüm etmektir. Ne fayda,
senin gözünde ve kulaðýnda mühür var?
Halife, Leyla’ya dedi ki:”Sen o musun ki Mecnun, senin aþkýndan periþan oldu ve
kendini kaybetti.Sen baþka güzellerden güzel deðilsin.” Leyla, “Sus, çünkü sen
mecnun deðilsin” diye cevap verdi.
Uyanýk olan daha ziyade uykudadýr. Onun uyanýklýðý uykusundan beterdir. Canýmýz
hak uyaný olmazsa uyanýklýk, bizim için iki dað arasýndaki boðaz ve geçit gibidir.
Canýn; her gün hayalin tekmesini yemeden, ziyandan, faydadan, elden çýkarma,
kaybetme korkusundan. Ne temizliði kalýr, letafeti, ne kuvveti, ne de göklere çýkacak
yolu!
Uyumuþ ona derler ki o,her hayalden ümitlenir, onunla konuþur; Uykuda Þeytan’ý Huri
gibi görür, sonra þehvetle Þettan’a erlik suyu döker.Nesil tohumunu çoraða dökünce
uyanýr, kendine gelir, hayalde ondan kaçar. O rüyadan elde ettiði baþ aðrýsý, beden
pisliðidir. Ah o zahirde görünen, hakikatte görünmeyen, aslý olmayan hayalden!
Kuþ havadadýr, gölgesi yerde kuþ gibi uçar görünür.Ahmaðýn biri, o gölgeyi avlamaya
kalkýþýr, takati kalmayýncaya kadar koþar. O gölgenin havadaki kuþun aksi
olduðundan; o gölgenin aslýnýn nerde bulunduðundan haberi yok! Gölgeye doðru ok
atar. Bu araþtýrma yüzünden okluk bomboþ kalýr.
Ömrünün okluðu boþaldý. Ömür gitti; gölge avý ardýnda koþmada yandý eridi! Bir
kiþinin dadýsý, Allah gölgesi olursa onu gölgeden ve hayalden kurtarýr.Allah’a kul
olan, Allah gölgesidir. O bu alemden ölmüþ, Allah ile dirilmiþtir. Fýrsatý kaçýrmadan ve
þüphe etmeksizin onun eteðine sarýl ki ahir zamanýn sonundaki fitnelerden kurtulasýn.
Allah gölgeyi nasýl uzattý (ayeti) evliyanýn nakþidir. Çünkü veli , Allah güneþi nurunun
delilidir. Bu yolda bu delil olmaksýzýn yürüme, Halil gibi “Ben batanlarý sevmem de”!
Yürü, gölgeden bir güneþ bul. Þah Þems-i Tebrizi’nin eteðine yapýþ! Bu düðün ve
gelinin bulunduðu yerin yolunu bilmezsen Hak ziyasý Hüsameddin’den sor!
Haset yolda gýrtlaðýna sarýlsa... bil ki Ýblis’in tuðyaný hasettir. Çünkü o, haset
yüzünden Adem’den arlanýr... Kutlulukla haset yüzünden savaþýr. Yolda bundan daha
güç geçit yoktur. Ne kutludur o kiþi ki yoldaþý, haset deðildir. Bu beden, haset evi
olagelmiþtir. Soy sop hasetten bulaþýk bir hale düþer. Ten haset evidir ama Allah, o
teni tertemiz etmiþ, arýtmýþtýr.
“Evimi temizleyin” ayeti beden temizliðini bildirir. Bedenin týlsýmý topraða mensupsa
da hakikatte nur definesidir. Sen (hakikatte) teni olmayana hile ve haset edersen o
hasetten gönül kararýr. Allah erlerinin ayaklarý altýna toprak at!
O vezirciðin yaratýlýþý hasettendi, onun için abes yere kulaðýný, burnunu yele verdi! O
ümitle ki haset iðnesinden akan zehirle mahzunlarý ta canlarýndan zehirliye.
Hasetten burnunu koparan kiþi, kendisini kulaksýz ve burunsuz býrakýr. Burun, odur ki
bir koku alsýn ve kokuda, koku alaný bir yüzün bulunduðu tarafa götürsün. Kim koku
almazsa burunsuzdur, koku da ancak din kokusudur.Bir koku alýp onun þükrünü eda
etmiyen kimse, küfraný nimet etmiþ ve kendi burnunu mahveylemiþtir. Hem þükret,
hem þükredenlere kul ol. Onlarýn huzurunda ölerek ebedi hayat kazan! Vezir gibi
sermayeyi, yol vuruculuktan edinme. Allah kullarýný namazdan menetme.
O kafir vezir, din nasihatçisi olarak hile ile badem helvasýna sarýmsak karýþtýrmýþtý!
Zevk sahibi olanlar onun sözünde acýlýk karýþmýþ bir tat sezdiler.O, garezle karýþýk
latif sözler söylemekte, gül sulu þeker þerbetinin içine zehir dökmekteydi. Sözünün
dýþ yüzü, yolda çevik ol, diyordu. Ardýndan da cana, gevþek ol demekteydi.
Gümüþün dýþý ak ve berraksa da el ve elbise ondan katran gibi bir hale hale gelir. Ateþ
kývýlcýmlarýyla kýzýl çehreli görünürse de onun yaptýðý iþin sonundaki karanlýða bak!
Yýldýrým, bakýþta saf bir nurdan ibaret görünür;(fakat) göz nurunu çalmak (gözü
kamaþtýrmak) onun hassasýdýr.
Vezirin sözleri, uyanýk ve zevk sahibi olanlardan baþkalarý için bir boyun halkasýydý
(onun sözlerini kabul etmiþler,ona uymuþlardý).Vezir padiþahtan altý ay ayrý kaldý, bu
müddet zarfýnda Ýsa’ya uyanlara penah oldu. Halk umumiyetle dinini de, gönlünü de
ona ýsmarladý. Onun emir ve hükmü önünde herkes, can feda ediyordu.
Padiþahla onun arasýnda haber gidip geliyordu. Padiþah, ona gizlice vahitlerde
bulunuyordu.
Nihayet muradýnýn hasýl olmasý, hýristiyanlarýn topraðýný yele vermesi için. Padiþah
“Ey devletli vezirim, vakit geldi, kalbini gamdan tez kurtar”diye mektup yazdý. Vezir
de “padiþahým; iþte þimdicik Ýsa dinine fitneler salma iþindeyim” diye cevap verdi.
Hükümetleri zamanýnda, Ýsa kavminin on iki emri vardýr.Her fýrka bir emre tabiydi;
kendi beyine tamah yüzünden kul olmuþtu.Bu on iki emirler kavimleri, o kötü vezire
baðlanmýþlardý.Hepsi, onun sözüne itimad ediyordu, hepsi onun mesleðine
uymuþtu.O, öl, der demez her emir hemen o anda ölürdü.
Vezir, her emrin adýna birer tomar düzdü. Her tomarýn yazýsý, baþka bir olaydý.
Her birinin hükmü baþka bir çeþittir. Bu baþtan aþaðýya kadar ona aykýrýdýr.Birinde
riyazat ve açlýk yolunu tövbenin rüknü, Allah’ya dönüþün þartý yapmýþ.
Birinde “Riyazat faydasýzdýr, bu yolda cömertlikten baþka kurtuluþ yoktur” demiþti.
Birinde demiþti ki: “Senin açlýk çekiþin, mal veriþin mabuduna þirk koþmadýr. Gam ve
rahat zamanýnda Allah’ya dayanmak ve tamamiyle teslim olmaktan gayri hepsi
hiledir, tuzaktýr.”
Öbüründe demiþti ki: “Vacip olan hizmettir, yoksa tevekkül düþüncesi suçtan
ibarettir.”
Birinde; “Dindeki emir ve nehiyler, yapmak için deðil, aczimizi bildirmek içindir. Ta ki
onlardan aciz olduðumuzu görelim de Allah kudretini bilelim, anlayalým” demiþti.
Öbüründe, “Kendi aczini görme, uyan, kendine gel; o aczi görüþ, küfraný nimettir.
Kendi kudretini gör ki bu kudret ondandýr. Kudretini, nimeti bil ki, kudret odur”
demiþti.
Birinde demiþti ki: “Bu ikisinden de geç, nazarýna her ne sýðarsa put olur!”
Öbüründe; “Bu mumu söndürme ki bu görüþ, meclise mum mesabesindedir. Eðer
nazardan ve hayalden geçersen gece yarýsý visal mumunu söndürmüþ olursun”
demiþti.
Birinde demiþti ki: “Söndür, hiç korkma ki yüz binlerce karþýlýðýný göresin. Çünkü
nazar mumunu söndürmekle can mumu artar, kuvvet bulur. Sabrýnýn yüzünden
Leyla’n Mecnun olur! Kim, zahitliði yüzünden dünyayý terk ederse dünya onun önüne
çok, daha çok gelir!”
Baþka birinde; “Hak sana ne verdiyse onu icat ederken tatlýlaþmýþtýr, kolaylaþtýrmýþtýr.
Onu güzelce al; kendini zahmete sokma” demiþti.
Birinde demiþti ki: “Kendine ait olaný terk et, çünkü tabiatýnýn kabul ettiði, merduttur,
kötüdür. Birbirine aykýrý yollar, nefse kolaydýr, herkese bir din, can olmuþtur,eðer
Hak’kýn din iþlerini kolaylaþtýrmasý, doðru bir yol olsaydý her yahudi ve mecusi,
Allah’yý duyar, anlardý” demiþti.
Öbüründe demiþti ki: “Kolay, odur ki gönlü hayatý ve canýn gýdasý ola. Tabiatýn
hoþlandýðý her þey, vakti geçince, çorak yere ekilmiþ tohum gibi mahsul vermez. Onun
mahsulü, piþmanlýktan baþka bir þey olmaz; onun kazancý, sahibine ziyandan baþka
bir þey getirmez. O zevk, sonunda da önünde olduðu gibi kolay ve hoþ görünmez;
nihayette adý güç olur, güçlenmiþ bir hale gelir.
Sen güçlendirilmiþle, kolaylaþtýrýlmýþý, birbirinden ayýrdet; bunun yüzünü de sonuna
nazaran gör, onun yüzünü de sonuna nazaran”Bir tomarda da; “Bir üstad ara. Akýbeti
görme hassasýný nesepte (þunun bunun soyundan gelmiþ olmakta ve bununla
öðünende) bulamazsýn.
Her çeþit din salikleri üstad aramaksýzýn, peygamberlere tabi olmaksýzýn iþlerin
akibetlerini gördüler, kendi akýllarýnca netice hakkýnda istidlallerde bulundular da bu
yüzden hata ve dalalete düþtüler. Akýbet, görme elle dokunmuþ, örülmüþ deðildir.
Böyle olsaydý dinlerde nasýl ayrýlýk olurdu?” demiþti.
Bir tanesinde demiþti ki: “Usta da sensin, çünkü ustayý da sen tanýrsýn. Er ol erlerin
maskarasý olma; kendi baþýnýn çaresine bak sersemleþme.”
Bir diðerine; “Bunlarýn hepsi birdir. Ýki gören kimse þaþý adamcaðýzdýr” demiþ.Bir
tomarda da; “Yüz, nasýl bir olur, bunu kim düþünür, meðer ki deli olsun! Bunlarýn her
biri, öbürünün zýddýdýr. Gayrý zehirle þeker nice bir olur? Zehirden de þekerden de
geçmedikçe vahdet bahçesinden nice koku alabilirsin? demiþti.
O Ýsa dinine düþman olan vezir bu tarz da bu çeþitte on iki tomar yazdý.
Ýhtilaf; gidiþ tarzýndadýr, yolun hakikatinde deðil
O, Ýsa’nýn bir renkte oluþundan koku alýnamamýþtý. O, Ýsa küpünün mizacýndan huy
kapmamýþtý.
Yüz renkli elbise, Ýsa’nýn saf küpünden saba rüzgarý gibi sade ve latif bir hale gelir,
tek bir renge boyanýrdý. Birlikteki bu tek renklilik, insana usanç ve sýkýntý veren tek
renklilik deðildir.
Belki o tek renk deniz gibidir, ona dalanlar da balýk gibi hayat ve neþe içindedirler.
Karada gerçi binlerce renk var, ama balýklarýn kurulukla cengi var!
Misal olarak söylenen balýk kimdir, deniz nedir ki yüce ve ulu padiþah, ona
benzesin!Varlýk alemindeki yüz binlerce denizler ve balýklar, o ikram ve ihsan
huzurunda secde ederler.
Nice ihsan yaðmuru yaðdý da deniz, inciler saçýcý bir hale geldi. Nice kerem güneþi nur
saçtý da bulut ve deniz cömertlik öðrendi. Suya ve topraða zatýnýn ýþýðý vurdu da o
sebeple yeryüzü, tane ve tohum kabul eder oldu.
Toprak emindir; ona her ne ekersen ihanet görmeksizin onun cinsini toplar,
devþirirsin.Toprak bu eminliði o eminlikten bulmuþtur, çünkü adalet güneþi ona nur
saçmýþtýr.
Ýlk bahar, Hak fermaný getirmedikçe, toprak sýrrýný nice açýða vurur? O, öyle bir
cömert ve vericidir ki bu haberleri, bu eminliði ve bu doðruluðu bir cemada , kuru
yeryüzüne vermiþtir. Fazýl ve ihsaný, kuru topraðý haberdar eder, kahýr ve celali de
akýllý insanlarý kör eyler.
Canda, gönülde o coþmaya takat yoktur. Kime söyliyeyim? Cihanda bir tek kulak yok!
Nerede bir kulak varsa; onun yüzünden, göz oldu. Nerede bir taþ varsa; onun lütfiyle
yeþim taþýna döndü.
Kimyayý meydana getiren o dur, kimya ne oluyor ki? Mucize baðýþlayýcýdýr,simya ne
oluyor ki? Benim bu öðüþüm, öðmeyi terk etmenin ta kendisidir; çünkü bu öðüþ,
varlýk delilidir, varlýk ise hatadýr.Onun varlýðýna karþý yok olmak gerektir:onun
huzurunda varlýk nedir? Manasýz bir þeyden ibarettir! Varlýk kör olsaydý... Ondan
erirdi, güneþin hararetini tanýr, anlardý. Bu zahiri vucudun Allah’ýn varlýðýyla var
olduðunu bilmemesi körlüðüne delildir.
Padiþah gibi vezir de cahil ve gafildi. Varlýðý vacip olan Kadim Allah ile
pençeleþiyordu. Öyle kudretli bir Allah ile pençeleþiyordu ki bir anda yoktan bu gibi
yüz tanesini var eder.
Senin gözüne kendini görmek hassasýný verince nazarýnda alem gibi yüzlerce alem
meydana getirir. Her ne kadar dünya senin yanýnda azametli ve nihayetsizse de bil ki
kudrete karþý bir zerre bile deðildir. Zaten bu alem sizin canlarýnýzýn hapishanesidir;
uyanýn, o tarafa gidin! Zira o taraf sizin sahranýz, mesire yerinizdir.
Bu alemin hududu vardýr, o alem ise esasen hadsizdir. Nakýþ ve suret, o manaya
settir,maniadýr.
Firavun’un yüz binlerce mýzraðýný tek bir Musa’nýn bir tanecik asasý ile kýrdý.Yüz
binlerce Calinus’un yüz binlerce hekimlik hünerleri vardý; Ýsa’nýn ve nefesinin yanýnda
batýl oldu. Yüz binlerce þiir defterleri vardý, bir tek Ümmi’nin kitabýna karþý ayýp ve ar
haline geldi.
Aþaðýlýk olmayan kiþi böyle galip Allah huzurunda niçin ölmesin.Çok dað gibi gönüller
kopardý. Kurnaz kuþu, iki ayaðýndan asakoydu. Akýl ve zekada kemale ermekle
Allah’ya varýlmaz. Padiþahýn fazýl ve ihsaný aczini bilen kiþiden baþkasýný kabul etmez.
Hey gidi hey... Çok köþe, bucak kazýcý ve hazine doldurucular; o kurup duran kiþiye, o
öküze(vezire) maskara oldular. Öküz kimdir ki sen onun maskarasý olasýn.
Bir kadýnýn kötü iþten yüzü sararýnca, utanýnca Allah, onu çarpýp Zühre yýldýzý yaptý.
Bir kadýný Zühre yapmak çarpma oldu da balçýk haline geliþ, çarpýlma deðil midir? Be
inatçý!!!Ruh seni en yüksek göklere çýkarýrken sen en aþaðýlýklara, su ve çamura doðru
gittin.Akýllarýn bile imrendiði öyle bir varlýðý, bu alçaklýk yüzünden deðiþtin. Þimdi
bak, bu senin kendini çarpman nasýl? O çarpýlma yanýnda bu, gayet aþaðý. Himmet
atýný yýldýz cihetine sürdün, nücum ilmi ile uðraþtýn da secde edilmiþ Adem’i
tanýmadýn!
Ey hayýrsýz evlat! Nihayet sen Ademoðlusun, ne vakte dek alçaklýðý þeref
sayarsýn.Niceye dek “ben alemi zaptedeyim, bu cihaný kendi varlýðýmla doldurayým”
dersin?Dünyayý baþtan baþa kar kaplasa güneþin harareti, bir görünüþte onu eritir.
O vezirin vebalini de, daha onun gibi yüz binlercesinin vebalini de Allah bir kývýlcýmla
yok eder. O, aslý olmayan hayelleri, tamamý ile hikmet yapar; o, zehirli suyu þerbet
haline getirir.O zan ve þüphe doðuran sözleri, hakikat ve yakin haline getirir. Kin ve
adavet sebeblerinden dostluk ve muhabbet belirtir.
Ýbrahim’i ateþ içinde besler; korkuyu, ruhun emniyeti ve selameti yapar. Onun sebep
yakýcýlýðýna hayraným. Onun hayallerinde Sofestai gibiyim.
O vezir kendince baþka bir hile kurdu. Vaiz ve nasihati býrakýp halvete girdi. Müritleri
yakýp yandýrdý. Tam kýrk elli gün halvette kaldý. Halk onun iþtiyakýndan, hal ve tavrý ile
sözünden, sohbetinden uzak düþtükleri için deli oldular.Onlar yalvarýp sýzlanýyorlardý,
vezir ise halvette riyazattan iki büklüm olmuþtu.
Hepsi birden”Biz sensiz kötü bir hale düþtük, karýþýklýk içindeyiz, deðneðini yeden
birisi olmadýkça körün ahvali ne olur? Ýnayet et. Allah için olsun, bundan ziyade bizi
kendinden ayýrma! Bizler çocuk gibiyiz, sen bize dadýsýn; sen bizim üzerimize o
gölgeyi döþe” demiþlerdi.
Vezir dedi ki: “Ruhum dostlardan uzak deðildir. Fakat dýþarý çýkmaya izin yok. Emirler
rica ve þefaate, müritler dil uzatmaya baþladýlar:“Ey kerem sahibi! Bu ne kötü talih ki
sensiz gönülden de yetim kalmýþýzdýr, dinden de. Sen bahaneler ediyorsun, biz ise
dertle yürek yangýnlýðýndan soðuk soðuk ah edip duruyoruz. Biz senin sohbetine
alýþmýþýz. Biz senin hikmet sütünle beslenmiþiz. Allah aþkýna bize bu cefayý yapma;
lütfen bu günü yarýna býrakma! Gönlün razý olur mu, aþýklarýn, akýbet istifadesiz
kalsýnlar? Hepsi de karadaki balýk gibi çýrpýnýyorlar. Suyu aç ýrmaðým bendini yýk! Ey
zamanede naziri olmayan zat! Allah aþkýna halkýn imdadýna yetiþ!”
Vezir dedi ki: “Dikkat ediniz, ey dedikodu düþkünleri! Dilden çýkan ve kulakla duyulan
zahiri vaizleri arayanlar! Bu aþaðýlýk duygu kulaðýna pamuk týkayýn, ten gözünden
duygu baþýný çözün! O gizli kulaðýn pamuðu, baþ kulaðýdýr, bu kulak saðýr olmadýkça o
can kulaðý saðýrdýr. Hissiz, kulaksýz, fikirsiz olur ki “Ýrcii-Allahna geri dön” hitabýný
iþitesiniz.
Sen uyanýklýk dedikodusunda oldukça uyku sohbetinden nasýl olur da bir koku
alabilirsin! Bizim sözümüz iþimiz, hariçte yürümektedir. Batýni yürümek ise gökler
üzerinde olur.
Cisim kuruluðu(bu alemi) gördü, çünkü kuruluktan (bu alemden) doðdu; can Ýsa’sý
ayaðýný denize attý. Kuru cismin yürümesi, kuruya düþtü, ama canýn yürümesine
gelince: Ayaðýný denizin ta ortasýna bastý. Ömür kuruluk yolunda; gah dað, gah deniz,
gah ova aþarak geçip gittikten sonra...
Abýhayatý, nerede bulacaksýn; deniz dalgalarýný nerede yaracaksýn? Kara dalgasý,
bizimkuruntularýmýz, anlayýþýmýz ve fikrimizdir. Deniz dalgasý ise kendinden geçiþ,
sarhoþluk ve yokluktur.
Sen bu sarhoþlukta oldukça o sarhoþluktan uzaksýn. Bundan sarhoþ oldukça o
kadehten nefret eder durursun.Zahir dedikodusu toz gibidir. Kulak gibi bir müddet
dinlemeyi adet edin!”
Hepsi birden dediler ki: “Ey bahane arayan hakim bu cefayý bize reva görme!
Hayvana takati derecesinde yük yüklet. Zayýflara iktidarlarý nispetinde iþ havale et!
Her kuþun yiyeceði lokma, kendine göredir. Nasýl olur da her kuþ bir inciri(bütün
olarak) yutabilir? Çocuða süt yerine ekmek verirsen zavallý yavruyu öldü bil! Ondan
sonra diþleri çýkýnca kendi kendine onun içi ekmek ister.
Henüz kanadý çýkmayan kuþ uçmaya kalkýþýrsa her yýrtýcý kedinin lokmasý olur. Ama
kanatlanýnca o kendisinden teklifsizce,iyi ve kötü ýslýk olmaksýzýn uçar.
Senin sözün Þeytan’ý susturur, senin lütuf ve keremin, bizim kulaðýmýza akýl ve fehim
verir. Söyleyen, sen olunca kulaðýmýz, tamam akýldan ibarettir.
Madem ki deniz sensin, kurumuz da denizdir! Ey (sekizinci gökteki) Simak burcundan
(denizin dibindeki) balýða kadar her þey kendisinden nurlanmýþ olan! Seninle olunca
yer, bize gökten daha iyidir. Sensiz, biz göðün ta üstünde bile karanlýk içindeyiz.
Ey ay! Gayrý bu felek, nedir ki seninle mukayese edilebilsin? Göklerin süreta
yüksekliði var. Mana yüzünden yükseklik temiz ruhundur. Süreta yükseklik,
cisimlerindir, fakat mana huzurunda cisimler, isimlerden ibsrettir.
Vezir dedi ki: “Delillerinizi kýsa kesiniz; nasihatimi can ve gönülden dinleyiniz. Emin
isem, emin adam ittiham edilmez göðe ver desem bile!Eðer ben mahzý kemal isem
kemali inkar nedir? Deðilsem bu zahmet bu eziyet ne oluyor? Ben bu halvetten
çýkmayacaðým çünkü, kalp ahvali ile meþgulüm.”
Hepsi birden dediler ki: “Ey vezir, inkar etmiyoruz, bizim sözümüz aðyarýn sözü gibi
deðildir. Ayrýlýðýndan göz yaþlarýmýz akmakta, canýmýzýn ta içinden ahu vahlar
coþmakta!”
Çocuk dadý ile kavga etmez. Gerçi ne kötüyü bilir ne iyiyi... Fakat boyuna aðlar durur!
Biz çenk gibiyiz sen mýzrak vurmaktasýn; inleme bizden deðil, sen inliyorsun!
Biz ney gibiyiz bizdeki naðme senden. Kazanýp kaybetmede satranç oyunu gibiyiz; ey
huylarý güzel! Bizim kazanýp kaybetmemiz sendendir.
Ey bizim canýmýza can olan! Biz kim oluyoruz ki seninle ortada olalým, görünelim! Biz
yokuz. Varlýklarýmýz, fani suretle gösteren Vücud-u Mutlak olan sensin.
Biz umumiyetle aslanlarýz ama bayrak üstüne resmedilmiþ aslanlar! Onlarýn zaman
zaman hareketleri, hamleleri rüzgardandýr. Hareketimiz de, varlýðýmýz da senin
vergindir. Varlýðýmýz umumiyetle senin icadýndýr. Yoksa varlýk lezzetini gösterdin.
Yok olaný kendine aþýk eylemiþtin! O Ýn’am ve ihsanýn lezzetini... mezeyi, þarabý ve
kadehi esirgeme!Esirgersen kim arayýp tarýyabilir? Nakýþ nakkaþla nasýl mücadele
eder? Bize bizim efendimize bakma; kendi ikramýna, kendi cömertliðine bak!
Biz yoktuk, mücadelemiz de yoktu. Senin lütfun bizim söylenmemiþ sýrlarýmýzý da
iþitiyordu. Nakýþ, nakkaþýn ve kaleminin huzurunda ama karnýndaki çocuk gibi aciz ve
eli baðlýdýr.
Kudret huzurunda bütün alem mahluklarý, iðne önünde gergef gibi acizdir.Kudret
gergefe bazen þeytan resmi, bazen insan resmi iþler; gah neþe, gah keder
nakþeder.Gergefin eli yok ki onu def için kýmýldatsýn; dili yok ki fayda, zarar
hususunda ses çýkarsýn.
Sen beytin tefsirini Kur’an dan oku Allah “Attýðýn zaman sen atmadýn” dedi.Biz bir ok
atarsak, atýþ, bizden deðildir. Biz yayýz, o yayla ok atan Allah’dýr.Bu “cebir” deðil,
cebbarlýðýn manasýdýr. Cebbarlýðý anýþ da, ancak Allah’ya tazarru ve niyaz içindir.
Bizim figanýmýz muztar ve kudretsiz olduðumuzun delilidir. Yaptýðýmýzdan utanmamýz
da elimizde ihtiyar olduðuna delildir.Yapýp yapmamada ihtiyarýmýz varsa utanma ne?
Bu acýklanma, bu utanýþ, bu teeddüp ne? Hocalarýn þakirtleri terbiye etmesi niçin;
fikir, neden tedbirlerden tedbirlere dönüyor?
Eðer sen “O, cebirden gafildir. Hak’ka mensup olan ay, bulutta yüzünü gizliyor”
dersen.Buna hoþ bir cevap var; dinlersen küfürden geçer dini tasdik eder, bana tabi
olursun:Hasret ve figan, hastalýk zamanýndadýr.
Hastalýk zamaný tamamý ile uyanýklýk zamanýdýr. Hasta olduðun zaman günahýndan
istiðfar eder durursun.Sana günahýn çirkinliði görünür; iyileþince yola geleyim diye
niyet edersin. Bundan sonra kulluktan baþka bir iþ ihtiyar etmiyeyim diye ahdeylersin.
Þu halde bu yakinen anlaþýldý ki hastalýk sana akýllýlýk bahþediyor. Ey asýlý arayan
kimse! Þu aslý bil ki kimde dert varsa o, koku almýþ, dermana ermiþtir.Kim daha
ziyade uyanýksa o daha ziyade dertlidir. Kim iþi daha iyi anlamýþsa onun benzi daha
sarýdýr.
Hak’kýn cebrinden agah isen feryadýn nerede? Cebbarlýk zincirini görüþün hani?
Zincire baðlanan nasýl olur da neþelenir? Hapiste esir olan nasýl hürlük eder? Eðer
ayaðýný baðladýklarýný, baþýna padiþah çavuþlarýnýn dikildiðini görüyorsan...Gayrý
sende acizlere çavuþluk etme. Çünkü bu vazife acizlerin huyu ve tabiatý
deðildir.Madem ki görmüyorsun; Allah’nýn cebrinden bahsetme! Görüyorsan hangi
gördüðünün niþanesi?
Hangi bir iþe meylin varsa o iþte kendi kudretini apaçýk görür durursun; hangi iþe
meylin ve isteðin yoksa... Bu Allah’dandýr diye kedini Cebri yaparsýn! Peygamberler,
dünya iþinde Cebridirler, kafirler de ahiret iþinde. Peygamberlerin, ahiret iþinde
ihtiyarlarý vardýr, cahillerin de dünya iþinde.
Zira her kuþ, kendi cinsinin bulunduðu yere gider, bedeni, geride uçmaktadýr, caný
daha tez, daha ileri gitmekte.! Kafirler “Siccin” cinsinden olduklarýndan dünya
zindanýna rahat rahat gelmiþlerdir.
Peygamberler, (Ýlliyyi) cinsinden olduklarýndan can ve gönül Ýlliyyine doðru
gitmiþlerdir.Bu sözün sonu yoktur, fakat biz yine dönüp o hikayeyi tamamlayalým:
Vezir içerden seslendi: “Ey müritler, benden size þu malum olsun. Ki Ýsa bana “Hep
yakýnlarýndan, arkadaþlarýndan ayrýl, tek ol, yüzünü duvara çevirip yalnýzca otur,
kendi varlýðýndan da halveti ihtiyar et” diye vahyetti.Bundan sonra konuþmaya izin
yok, bundan sonra dedikodu ile iþim yok.
Dostlar elveda! Ben öldüm, yükümü dördüncü göðe ilettim. Bu suretle de ateþe
mensup feleðin altýnda zahmet ve meþakkatler içinde yanmayalým. Bundan sonra
dördüncü kat gök üstünde, Ýsa’nýn yanýnda oturacaðým.”
Neden sonra o emirleri yalnýz ve birer birer çaðýrýp her birine bir söz söyledi.Her
birine “Ýsa dininde Allah vekili ve benim halifem sensin. Öbür emirler senin
tabilerindir. Ýsa, umumunu senin taraftarýn ve yardýmcýn etti. Hangi emir, baþ çeker,
tabi olmazsa onu tut; ya öldür yahut esir et, hapse at. Ama ben sað iken bunu
kimseye söyleme, ben ölmedikçe, reisliðe talip olma. Ben ölmedikçe bunu hiç
meydana çýkarma. Saltanat ve galebe davasýna kalkýþma.
Ýþte þu tomar ve onda Mesih’in hükümleri... Bunu ümmete tasih bir tarzda oku!” dedi.
O, her emire ayrý olarak þunu söyledi: “Allah dininde senden baþka naib yoktur!”Her
birini ayrý ayrý aðýrladý. Ona ne söyledi ise buna da onu söyledi. Her birine bir tomar
verdi, her tomar öbürünün zýddýný ifade ediyordu. O tomarlarýn metni “Ya” harfinden
“Elif” harfine kadar olan harflerin þekilleri gibi birbirine aykýrýdýr. Bu tomarýn hükmü,
öbürünün zýddýydý, bu zýt diyeti bundan önce bildirdik.
Ondan sonra daha kýrk gün kapýsýný kapadý. Kendisini öldürüp varlýðýndan
kurtuldu.Halk onun ölümünü haber alýnca kabrinin üstü kýyamet yerine döndü. Bir
hayli halk onun yasý ile saçlarýný yolarak, elbiselerini yýrtarak mezarý üstüne yýðýldý.
Arap’tan ,Türk’ten, Rum’dan, Kürt’ten oraya toplananlarýn sayýsýný da ancak Allah
bilir.Mezarýn topraðýný baþlarýna serptiler. Onun derdini yerinde ve dertlerine derman
gördüler. Bir ay ahali, mezarý üstünde gözlerinden kanlý yaþlara yol verdiler. Onun
ayrýlýðý derdinden padiþahlar da, büyükler de, küçükler de ah u figan ediyorlardý.
Bir ay sonra halk dedi ki: “Ey ulular! Siz beylerden o vezirin makamýna oturacak
kimdir. Ki biz o zatý, vezirin yerine imam ve mukteda tanýyalým. Elimizi de, eteðimizi
de onun eline teslim edelim.
Madem ki güneþ battý ve bizim gönlümüzü daðladý, onun yerine çýraðý yakmaktan
baþka çaremiz yok.Sevgili, göz önünden kayboldu mu, onun visalinden mahrum kaldýk
mý, yerine birisinin vekil olmasý, birisinin bize yadigar kalmasý gerekir.Gül mevsimi
geçip gülþen harap olunca gül kokusunu nereden alalým? Gül suyundan!
Ulu Allah açýkça meydan da olmadýðýndan, bu peygamberler Hakk´ýn vekilleridir. Hayýr
yanlýþ söyledim. Vekil ile vekil edeni iki sanýrsan (bu) hatadýr, iyi bir þey deðil.Sen
sürete taptýkça ikidir. Süretten kurtulana göre ise birdir. Bir adam, gözün nuruna
bakarsa iki gözün nuru, birbirinden ayýrdedilemez.
Bir yerde on tane çýrað bulundurulursa görünüþte her biri, öbüründen ayrýdýr. Nuruna
yüz çevirirsen þüphesiz ki birinin nurunu öbürlerinden ayýrt etmeye imkan yoktur.
Yüz tane elma, yüz tane de ayva saysan her biri ayrý ayrýdýr. Onlarý sýkarsan yüz
kalmaz hepsi bir olur. Manalar da taksim ve sayý yoktur, ayýrma birleþtirme olamaz.
Dostun, dostlarla birliði hoþtur. Mana ayaðýný tut (ona yönel), süret serkeþtir.Serkeþ
süreti, eritip mahveyle ki onun altýnda define gibi olan vahdeti göresin. Eðer sen
eritmezsen onun (Allah’nýn) inayetleri, esasen onu eritir.
Ey gönlüm kulu olan Allah!O hem gönüllere kendini gösterir, hem derviþin hýrkasýný
diker. Hepimiz yayýlmýþtýk ve bir. Orada baþsýz ve ayaksýzdýk; Güneþ gibi bir
cevherdik, düðümsüz ve saftýk... su gibi.O güzel ve latif nur sürete gelince kale
burçlarýnýn gölgesi gibi sayý meydana çýktý. Mancýnýkla burçlarý yýkýn ki bu bölüðün
arasýndan ayrýlýk kalksýn.
Mutlaka ben bunu açar, anlatýrdým, fakat bir fikir bile sürçmesin, (bundan) korkarým.
Nükteler keskin bir çelik kýlýç gibidir. Eðer kalkanýn yoksa gerisin geriye kaç!
Kalkansýz bu elmasýn karþýsýna gelme. Çünkü kýlýca kesmekten utanç gelmez.Ben bu
sebepten kýlýcý kýna koydum; Ters okuyan birisi, aykýrý mana vermesin.
Hikayeyi tamamlamaya, doðrular topluluðunun vefakarlýðýndan bahse geldik: O reisin
ölümünden sonra kalktýlar, yerine bir vekil istediler.
O emirlerin birisi öne düþüp o vefalý kavmin yanýna gitti. Dedi ki: “Ýþte o zatýn vekili;
zamanede Ýsa halifesi benim. Ýþte tomar, ondan sonra vekilliðin bana ait olduðuna
dair burhanýmdýr.”
Öbür emirde pusudan çýkageldi. Hilafet hususunda onun davasý da bunun davasý
gibiydi. O da koltuðundan bir tomar çýkardý, gösterdi. Her ikisinin de Yahudi kýzgýnlýðý
baþladý.
Diðer emirler de bir bir katar olup (birbirlerinin ardýnca davaya kalkýþýp keskin kýlýçlar
çektiler.) Her birinin elinde bir kýlýç ve bir tomar vardý; sarhoþ filler gibi birbirlerine
düþtüler.
Yüz binlerce Hýristiyan öldü, bu suretle kesik baþlardan tepe oldu. Saðdan soldan sel
gibi kanlar aktý. Havaya daðlarcasýna tozlar kalktý. O vezirin ektiði fitne tohumlarý,
onlarýn baþlarýna afet kesilmiþti.
Cevizler kýrýldý; içi saðlam olan, kýrýldýktan sonra temiz ve latif ruha malik oldu. Ancak
ten nakþýna ait olan öldürmek, nar ve elmayý kýrmak, kesmek gibidir. Tatlý olan
nardenk þerbeti olur, çürümüþ olanýn ise bir sesten baþka bir þeyi kalmaz. Esasen
manasý olan meydana çýkar; çürümüþ olan rüsvay olur, gider.
Ey sürete tapan! Türü, manayý elde etmeye çalýþ! Çünkü mana süret tenine kanattýr.
Mana ehliyle düþ, kalk ki hem ata ve ihsan elde edesin, hem de feta olasýn. Bu cisimde
manasýz can; hilafsýz, kýlýf içinde tahta kýlýç gibidir. Kýlýfta bulundukça kýymetlidir.
Çýkýnca yakmaya yarar bir alet olur. Tahta kýlýcý muharebeye götürme, ah-ü figane
düþmemek için önce bir kere kontrol et; Eðer tahta ise, yürü... baþkasýný ara; eðer
elmassa sevinerek ileri gel!
Elmas kýlýç, velilerin silah deposundandýr. Onlarý görmek size kimyadýr. Bütün bilenler,
ancak ve ancak bunu böyle demiþlerdir: bilen alemlere rahmettir. Nar alýyorsan gülen
(çatlak) narý al ki onun gülmesi, sana tanesi olduðunu haber versin. O ne mübarek
gülmedir ki can kutusundaki inci gibi, aðýzdan gönlü gösterir.
Mübarek olmayan gülme, lanetin gülmesidir: Aðzýný açýnca kalbinin karanlýðýný
gösterir. Gülen nar bahçeyi güldürür. Erler sohbeti de seni erlerden eder.Katý taþ ve
mermer bile olsan, gönül sahibine eriþirsen cevher olursun. Temizlerin muhabbetini
ta... canýnýn içine dik. Gönlü hoþ olanlarýn muhabbetinden baþka muhabbete gönül
verme.
Ümitsizlik diyarýna gitme, ümitler var. Karanlýða varma güneþler var. Gönül seni gönül
ehlinin diyarýna; ten, seni su ve çamur hapsine çeker. Agah ol, bir gönüldeþten gönül
gýdasýný al... onunla gönlünü gýdalandýr. Yürü, ikbali bir ikbal sahibinden öðren!!!
Ýncil´de Mustafa’nýn, o Peygamberler baþýnýn, o sefa denizinin adý vardý. Sýfatlarý,
þekli, savaþý, oruç tutuþu ve yiyiþi anýlmýþtý. Hýristiyan taifesi, o da, o hitaba geldikleri
zaman sevap için. Yüce adý öperler; latif vasfa yüz sürerlerdi.
Bu söylediðimiz fitne esnasýnda o taife, fitneden, kargaþalýktan emindiler. Onlar, o
emirlerin ve vezirin þerlerinden emin olup Ahmed adýnýn sýðýnaðýnda korunmuþlardý.
Onlarýn neslide çoðaldý. Ahmed’in nuru, bunlara yardým etti, yar oldu.
Hýristiyanlardan AHMED adýný hor tutan diðer fýrka, fitnelerden ve o tedbiri de þom,
fitnesi de þom vezir yüzünden hor ve kýymetsiz bir hale geldi. Manalarý ters, sözleri
aykýrý tomarlara uymalarýndan dolayý dinleri de müþevveþ bir hale geldi, hükümleri
de!
Ahmed’in adý böyle yardým ederse acaba nuru nasýl korur? Ahmed adý saðlam bir kapý
olunca o emin ruhun zatý ne olur?
Vezirin belasý yüzünden yoldan çýkmýþ olan o nasihat kabul etmez padiþahtan sonra.
AHMED´E DOÐRU 2
Ýsa dinini mahvetmek için ayný Yahudinin neslinden diðer bir padiþah meydana çýktý.
Bu diðer padiþahýn meydana çýkýþýný haber almak istersen “Vessamai zatülburüc”
süresini oku.
Birinci padiþahtan doðan kötüye adeta bu padiþahta ayak uydurdu.
Bil ki o çeþit sitem ve zulümlerden bu, ne yaparsa Allah, günahýný artýksýz, eksiksiz ilk
zalimden sorar.
Kim fena bir adet koyarsa ona her an lanet gider durur. Ýyiler gittiler, güzel usul ve
adetleri kaldý; kötü adamlardan da zulümler ve lanetler. Kýyamete kadar o kötülerin
cinsinden kim vucuda gelse yüzü o kötülüðedir.
Bu tatlý suyla tuzlu su; damar damardýr. Halk arasýnda sür üfürülünceye dek birbirine
karýþmadan böylece gider durur. Ýyilere tatlý su miras kaldý. O ne mirastýr? “Evrensel
kitap” mirasý.
Dikkat edersen taliplerin dileði Peygamberlik cevherinin þuleleridir, o þuleleri
dilerler.Þuleler mücevherlere tabi olarak parýldar ve dönerler. Þule, nereden çýkýyorsa,
madeni nerede ise oraya gider.
Güneþ, bir burçtan bir burca gidip durduðundan pencereye vuran ziyasý da evin
etrafýnda döner dolaþýr. Kimin bir yýldýzla alaka ve merbutiyeti varsa o, kendi yýldýzý ile
döner, dolaþýr, o yýldýzýn tesiri altýndadýr.
Talihli Zühre ise þevki, çalýp çaðýrmayý, aþký diler, onlara adamakýllý meyli vardýr.
Kan dökücü huylu Mirrih’e mensup ise cenk, bühtan ve düþmanlýk arar.
Yýldýzlarýn ardýnda yýldýzlar vardýr ki onlarda ihtirak ve nahis olmaz. Onlar bu yedi kat
gökten baþka diðer göklerde seyir ve hareket ederler. Birbirlerine bitiþik ve
birbirlerinden ayrý olmayan bu yýldýzlar, Allah nurlarýnýn ýþýðýnda dururlar. Her kimin
talihi o yýldýzlardan olursa o kimsenin zatý, kafirleri taþlayýp yakar.
Onun hýþmý, bazen galip gelen, bazen maðlup olan ve tesiri böylece deðiþerek
yürüyen Mirrih’in hýþmýna benzemez.
Galip nur, noksandan ve karanlýktan emindir. Allah nurunun iki parmaðý arasýndadýr.O
nuru, canlara Hak saçtý. Devletliler, onunla eteklerini doldurmuþlardýr.O nur saçýþýný
bulan yüzünü Allah’nýn gayrýsýdan çevirmiþtir.Kimin aþk eteði yoksa o nur saçýþýndan
nasipsiz kalmýþtýr. Cüzülerin yüzü, külle doðrudur. Bülbüllerin aþký güledir.
Öksüzün rengini dýþýndan, insanýn rengini, sarý, kýrmýzý... her neyse içinde ara. Ýyi
renkler temizlik küpünden hasýl olur.
Çirkinlerin rengi ise, kirli kara sudan meydana gelir.O latif rengin adý “Sýbgatullah-
Allah boyasý” dýr. Bu kirli rengin kokusu ise... Allah lanetidir. Denizden olan, yine
denize gider; nereden gelmiþse, yine oraya varýr.
Dað baþýndan, hýzlý hýzlý akan seller; bizim tenimizden de aþkla karýþýk olarak akýp
giden can, aslýna gidip kavuþur.
O köpek Yahudi, bak, ne tedbirde bulundu? Ateþin yanýna bir put dikti. “Kim bu puta
taparsa kurtulur. Secde etmeyen, ateþin tam ortasýna oturur” dedi.O, nefis putunun
cezasýný vermeyince nefis putundan, baþka bir put doðdu.Putlarýn hasý nefsinizin
putudur. Çünkü o put yýlan, bu put ejderhadýr.
Nefis; demir ve taþtan yapýlan çakmaktýr, put kývýlcýmdýr. O kývýlcým su ile söner.Fakat
taþ ve demir,(çakmak), su ile söner mi? Ademoðlunda, bu ikisi oldukça ne vakit ve
nasýl emin olur? Taþ ve demir, ateþi içlerinde tutarlar, su onlarýn ateþine iþlemez, tesir
edemez.Irmak suyundan harici ateþ söner. Fakat taþ ve demirin içine su nasýl girer?
Küpün ve testinin suyu fanidir. Lakin pýnarýn suyu daima taze ve bakidir.
Ateþ ve dumanýn asli demir ve taþtýr. Hýristiyan ve Yahudi küfrü, ikisinin fer’idir.
Put bir testide gizli kara sudur. Nefsi, muhakkak olarak o kara suyun pýnarý bil.O
yontulmuþ put, kara sel gibidir. Put yapan nefis, anayolda bir pýnardýr.Bir taþ parçasý
yüz testiyi kýrar ama pýnar suyu durmadan kaynar.
Put kýrmak kolay, gayet kolaydýr. Fakat nefsi kolay görmek cahilliktir.
Ey oðul, nefsin misal ve süretini istersen yedi kapýlý cehennemin kýssasýný oku.Nefsin
her anda bir hilesi var, her hilesinde yüzlerce Firavun, Firavun’a uyanlarla boðulmuþ.
Musa’nýn Allah’sýna ve Musa’ya kaç; Firavunluk ederek iman suyunu dökme!Ahad ve
Ahmed’e yapýþ, ey kardeþ, ten Ebucehl’inden kurtul.
O Yahudi, bir kadýný çocuðu ile putun önüne getirdi, ateþ yalýmlanmýþtý. Çocuðu
anasýndan alýp ateþe attý. Kadýn korkup gönlünü imandan ayýrdý. Kadýn put önünde
secde etmek isteyince çocuk ateþ içinde “ben ölmedim” diye haykýrdý.
“Ana gel. Gerçi zahirde ateþ içinde isem de ben burada iyiyim, hoþum. Bu ateþ; perde
olarak zahirde bir gözbaðýdýr. Fakat hakikatte mana yakasýndan baþ çýkartmýþ, zuhur
etmiþ bir rahmettir. Ana gel, Allah’nýn buhranýný gör ki bu süretle Hak hastalarýnýn
zevk ve iþaretini göresin.
Ana hakikatte ateþ olan, fakat zahiren suya benzeyen bir alemden çýk, bu ateþe gir de
ateþe benzeyen suyu gör. Ateþe gir de ateþ içinde gül ve yasemin bulan Ýbrahim’in
sýrlarýný gör. Senden doðarken ölümü görüyordum, senden ayrýlmaktan çok pek
korkuyordum. Halbuki senden doðunca havasý hoþ, rengi güzel bir aleme gelip dar bir
zindandan kurtuldum. Þimdi þu ateþ içindeki sükün ve rahatý bulunca dünyayý ana
rahmi gibi görmeye baþladým.
Bu ateþ içinde bir alem gördüm ki her zerresinde bir Ýsa nefesi var. Þekli yok kendisi
var bir cihan... O zahiren var olan dünya ise sebatsýz þekilden ibaret.
Ana, analýk hakký için gel, gir... bu ateþin ateþlik hassasý yok. Ana, gel, gir... tam talih
ve devlet zamaný. Ana, gel, gir... devleti elinden kaçýrma.
O köpeðin kudretini gördün. Gel de bir de Allah’nýn lütuf ve kudretini gör. Ben sana
acýdýðýmdan ayaðýný çekiyorum, yoksa neþemden zaten seni kayýracak halde deðilim.
Ýçeri gel, baþkalarýný da çaðýr ki padiþah ateþ içinde sofra kurmuþtur.
Ey Müslümanlar, hepiniz ateþe girin; din lezzetinden baþka her þey azaptan ibarettir.
Ey ahali, hepiniz yüzlerce baharý olan bu nasibe pervane gibi gelin, atýlýn!” diye
baðýrdý.
O, cemaat ortasýnda böylece baðýrmakta; halk, sesinden heybet içinde kalmaktaydý.
Bunun üzerine kadýn, erkek kendilerini, ihtiyarsýz, ateþe atmaya baþladýlar. Hem de
memur olmaksýzýn, kimse kendilerine cebretmeksizin. Yalnýz dost aþký ile. Çünkü
sevgili, her acýya lezzet verir.
Nihayet öyle oldu ki hademe, halký “ateþe atýlmayýnýz” diye menetmeye baþladý.
O Yahudi’nin yüzü kara ve mahcup bir hale geldi. Bu sebeple piþman oldu, gönlü
sýkýldý. Zira halk, imana eskiden olduðundan daha ziyade aþýk, kendilerini feda etmede
daha fazla sadýk oldular.
Þükür olsun ki , Þeytan’ýn hilesi ayaðýna dolaþtý. Þükür olsun ki, Þeytan da kendisini
yüzü kara gördü! Halkýn çehresine sürüp bulaþtýrdýðý zillet tamamý ile o adamlýktan
dýþarý padiþahýn yüzüne bulaþtý.
O, pervasýzca halkýn elbisesini yýrtardý, kendininki yýrtýldý, halkýn elbisesi saðlam
kaldý.
Birisi aðzýný eðerek Ahmed adýný alaylý andý, aðzi çarpýldý öyle kaldý. Piþman olup “Ey
Muhammed, affet! Ey peygamber, sen, Min ledün ilminden lütuflara mazharsýn.Ben
bilgisizlikten seninle alay ettim. Alay edilmeye layýk ben oldum”dedi.
Allah, bir kimsenin perdesini yýrtmak isterse onu, temiz kiþileri ta’netmeye
meylettirir. Allah bir kimsenin ayýbýný örtmek isterse o kimse ayýplý kimselerin ayýbý
hakkýnda ses çýkaramaz olur.
Allah, yardým etmek dilerse bize yalvarmak ve munacatta bulunmak meylini verir.
Onun için aðlýyan göz ne mübarektir. Onun aþký ile yanýp kavrulan yürek ne
mukaddestir.
Her aðlamanýn sonu gülmektir. Sonunu gören adam, mübarek bir kuldur. Akar su
nerede ise orasý yeþerir; nereye göz yaþý dökülür ise oraya rahmet nazil olur. Ýnleyen
dolap gibi gözü yaþlý ol ki can meydanýn da yeþillikler bitsin. Aðlamak istersen gözyaþý
dökenlere acý... Merhamete nail olmak istersen zayoflara merhamet et!
Padiþah ateþe yüz çevirip dedi ki: “Ey sert huylu! Tabiatýndaki o cihaný yakýcýlýk
nerede? Niye yakmýyorsun? Ne oldu senin hassan? Yoksa bizim talihimizden niyet mi
deðiþti? Sen ateþe tapana bile lütfetmezsin. Sana tapmayan nasýl kurtuldu?
Ateþ! Sen hiç sabýrlý deðildin. Niye yakmýyorsun, sebep ne, kaadir mi deðilsin? Bu göz
baðý mý, yoksa akýl baðý mý? Böyle yücelmiþ alev nasýl yakmaz? Seni birisi büyüledi mi,
yoksa simya mý? Yahut tabiatýnýn deðiþmesi bizim talihimizden mi?
Ateþ dedi ki: “Ey þaman! Ben yine o ateþim. Hele bir içeri gel de benim hararetimi
gör! Benim tabiatým da deðiþmedi, unsurum da. Ben Allah kýlýcýyým, izinle keserim.
Türkmen’in köpekleri, çadýr kapýsýnda misafire yaltaklanmýþ, ama çadýr yanýna
yabancý biri uðrayacak olursa köpeklerden aslancasýna hamleler görür.
Kullukta, ben köpekten aþaðý deðilim; Allah’da hayat ve kudrette bir Türk’ten aþaðý
kalmaz.
Tabiat ateþi eðer seni gamlandýrýrsa o yakýþ, din sultanýnýn emriyledir. Tabiat ateþi
eðer sana sevinç verir ise ona o sevinci din sultaný verir.
Gam görünce istiðfar et. Çünkü gam, Halik emri ile tesir eder. Allah isterse bizzat
gam, neþe... bizzat ayak baðý, azatlýk ve hürriyet olur.
Rüzgar, toprak, su,ateþ; kölelerdir. Benimle, seninle ölüdürler. Hak’la diridirler, ancak
onun emrini tutarlar.
Ateþ Allah huzurunda daima emre hazýrdýr, aþýk gibi gece gündüz daima kývranýp
durmaktadýr. Taþý demire vurunca kývýlcým sýçrar. Fakat kývýlcým (senin çakmaðý
çakmanla deðil), Allah fermaný ile dýþarý ayak basar.
Zulüm demiri ile taþýný birbirine vurma. Çünkü bu ikisi, erkek ve kadýn gibi meydana
çocuk getirirler. Taþ ve demir sebepten ibarettirler ama ey iyi adam, sen daha ileriye
bak. Çünkü bu sebep, hakiki sebep olmaksýzýn nasýl meydana gelir? Enbiyaya sebep
olan o sebepler, bu sebeplerden daha yüksektir.
Bu müessir bir hale getiren o sebeptir. Bazen de olur ki semeresiz ve atýl kýlar,
hükümsüz býrakýr. Bu sebebe akýllar mahremdir. O sebeplerin mahremi de Enbiyadýr.
Bu sebep kelimesinin Türkçe’si nedir? Denirse iptir diye cevap ver. Bu ip bu kuyu da
iþe yarar. Çýkrýðýn dönmesi ipin sarýlýp koyverilmesine sebeptir. Fakat çýkrýðý
döndüreni görmemek hatadýr. Dünyada bu sebep iplerini, sakýn ha, sakýn ha... bu baþý
dönmüþ felekten bilme. Ki felek gibi bomboþ ve sersem bir halde kalmayasýn;
akýlsýzlýktan çýrað gibi yanmayasýn!
Rüzgar Hak’ýn emriyle ateþ olur; her ikisi de Allah þarabý ile sarhoþ olmuþlardýr.
Ey oðul! Eðer gözünü açarsan hilim suyunun da, hýþým ateþinin de Hak’tan olduðunu
görürsün. Rüzgarýn caný Hak’ka vakýf olsaydý, Ad Kavmini (müminlerden) nasýl ayýrt
ederdi?
Hüd, müminlerin bulunduklarý yerin çevresine bir çizgi çizdi. Rüzgar, oraya gelince
hafif ve latif bir halde esiyordu.
Çizgiden dýþarýda olanlarýn hepsini,havada parça parça ediyordu. Þeyban-ý Rai de
sürünün etrafýna böyle apaçýk bir çizgi çekerdi. Cuma günü, namaz vakti Cuma
namazýna gidince kurtlar sürüye saldýrmasýn,yaðmalamasýnlar diye böyle yapardý.
Hiçbir kurt, çizgiden içeri girmezdi. Hiçbir koyun da çizgi dýþýna çýkmazdý.
Allah elinin dairesi, kurdun hýrs yeline de set ve mania olmuþtu,koyunun hýrs yeline
de. Böylece ecel rüzgarý da ariflere gül bahçelerinden esip gelen rüzgar gibi latif ve
hoþtur.
Ateþ, Ýbrahim’e diþ geçiremedi. Çünkü Allah seçilmiþiydi onu nasýl ýsýrabilir?
Din erbabý da þehvet ateþinden yanmaz; halbuki baþkalarýný ta yerin dibine
geçirmiþtir. Deniz dalgasý Allah fermaný ile koþunca Musa kavmini Kýptilerden ayýrt
etti. Allah fermaný eriþince toprak, Karun’u altýnlarýyla, tahtýyla ta dibine çekti.
Su ile toprak, Ýsa’nýn nefeslerinden gýdalanýnca kol kanat açtý, kuþ olup uçtu. Allah’yý
tesbih etmen, su ve topraktan meydana gelmiþ olan cesedinden çýkan bir buhardan,
bir nefesten ibarettir. Fakat gönül doðruluðu yüzünden cennet kuþu olmuþ, oraya
uçup gitmiþtir.
Dað bir aziz sufi olursa þaþýlacak ne var? Musa’nýn cismi de bir kesik parçasýndan
ibaretti.O Yahudi padiþahý acip mucizeleri gördü. Fakat ancak taan ve inkarda
bulundu.
Nasihatçiler: “Ýþi haddinden ikeri götürme, inat hayvanýný bu kadar ileri sürme”
dediler. Nasihatçilerin ellerini baðlayýp hapsetti. Zulmünü birbirine uladý (biteviye ve
daha fazla zulmeder oldu).
Madem iþ bu dereceye vardý. Ey köpek, sabret; kahrýmýz eriþti!” diye bir ses
geldi.Ondan sonra ateþ kýrk arþýn alevlendi; bir halka teþkil etti ve o Yahudileri yaktý.
Onlarýn asýllarý önceden de ateþti; sonunda da asýllarýna gittiler. Zaten o zümre
ateþten doðmuþtu. Cüziler kül tarafýna yol alýr, o tarafa giderler. Onlar ancak mümini
yakan bir ateþtiler. Kendilerini kendi ateþleri çer çöp gibi yaktý. Anasý (mayasý) Haviye
olan kimsenin mekaný, ancak Haviyedir. Çocuk anasý, onu arar; asýllar, mutlaka
feri’leri izler.
Su havuz içinde zindanda mahpus gibidir ama hava onu çeker. Zira su, erkana
mensuptur (dört erkan denen havuz, ateþ, su ve topraktandýr. Havanýn fer’idir.Onu
havuzundan kurtarýr azar azar ta madenine kadar götürür. Azar azar olduðundan
nihayet sen, nasýl alýnýp götürüldüðünü görmezsin.
Bu nefes de bizim canlarýmýzý azar azar dünya hapishanesinden öyle çalar. Sözlerin
temizleri, bizden çýkarak ona yükselir, ondan baþkasýnýn bilmediði yere kadar varýr.
Nefeslerimiz, temizlik sebebi ile hediye olarak beka yurduna yücelir.
Sonra ululuk sahibi Allah’dan, rahmet olarak sözlerimizin mükafatý, iki misli bize gelir.
Sonradan kul na,l olduðu þeylere bir daha nail olsun diye bizi, yine o güzel sözlere
sevk eder, yine bize o çeþit sözler söyletir.
Ýþte böylece en güzel sözleri söyledikçe hep böyle o sözlerin çýkmakta, Allah rahmeti
inmektedir ve bu iki hal sende daimidir.
Farisi söyleyelim: Bu þevk ve cezbe, o zevkin geldiði taraftan gelir. Her kavmi gözü,
bir günceðiz zevk sürdüðü cihette kalmýþtýr.
Yakýnen her cinsin zevki kendi cinsiyledir. Bak; cüz’ün zevki kendi küllünden olur.
Yahut o þey, bir cinse katýlma kabiliyetinde olur da ona eriþince o cinsten oluverir.
Su ve ekmek gibi bizim cinsimiz deðilken bizim cinsimizden oluverdi ve vucudumuzu
besledi, kuvvetimizi arttýrdý. Su ve ekmeðin süreta bizimle cinsiyeti yoktur ama
sonucu bakýmýndan onu cinsimiz bil.
Eðer, bizimle cins olanlardan baþka bir þeyden zevk alýyorsak o da ancak bizimle
cinsiyeti olana benzer bir þeydir.
Cinse benzeyenden alýnan zevk, daimi deðildir. O zevk ariyettir. Ariyet nesne ise
akýbet baki kalmaz.Kuþa ýslýktan zevk gelirse de cinsini bulamayýnca ok gibi uçar
gider. Susuz kimseye seraptan zevk gelir, fakat ona eriþince kaçar ve yine su arar.
Müflisler kalp altýndan hoþlanýrlarsa da, o altýn darphanede rüsvay olur.
Dikkat et; altýn suyu ile boyaman seni yoldan alýkoymasýn! Dikkat et; batýl hayal seni
kuyuya düþürmesin.
Bu hikayeyi tekrar tekrar oku ve kýssadan hisse almaya bak.
Ynt: Mesneviden Hikayeler I By: armi Date: 28 Ocak 2010, 14:08:10
TEVEKKÜL MÜ? - ÇALIÞMAK MI?
Güzel bir derede av hayvanlarý, aslan korkusundan ýstýrap içindeydiler. Çünkü aslan,
daima pusudan çýkýp birisini kapmaktaydý. O otlak bu yüzden hepsine fena geliyordu.
Hileye baþ vurdular; aslanýn huzuruna geldiler: “Biz sana gündelikle yiyecek verip
doyuralým. Bundan sonra hiçbir av peþine düþme ki bu otlak bize
zehrolmasýn.”dediler.
Aslan dedi ki: “Hileye uðramasam, vefa görecek olsam dediðiniz doðru. Ben þundan
bundan çok hileler görmüþümdür.
Ýnsanlarýn yaptýklarý iþlerden, ettikleri hilelerden helak olmuþum; o yýlanlar, o
akrepler tarafýndan çok ýsýrýlmýþým.
Ýçinde pusu kurmuþ olan nefis ise, kibir ve kin bakýmýndan bütün adamlardan
beterdir.
Benim kulaðým “mümin, bir zehirli hayvan deliðinden iki kere daðlanmaz” sözünü
iþitti; Peygamberin sözünü canla gönülle kabul etti.”
Hepsi dediler ki: “Ey halden haberdar hakim! Çekinmeyi býrak; çekinme, insaný
kaderin hükümlerinden kurtaramaz. Kaderden çekinmekte periþanlýk ve kötülük
vardýr, yürü, tevekkül et ki tevekkül, hepsinden iyidir.
Ey kötü hiddetli adam! Kaza ile pençeleþme ki kaza da seninle kavgaya tutuþmasýn.
Tanyerini aðartan Allah’dan bir zarar gelmemesi için kulun Hak hükmüne karþý ölü
gibi olmasý lazýmdýr.”
Aslan: “Evet, tevekkül kýlavuzsa da bu sebebe teþebbüs de, Peygamber’in sünnetidir.
Peygamber, yüksek sesle “Tevekkülle beraber yine devenin ayaðýný baðla” dedi.
“Çalýþan kimse Allah sevgilisidir” iþaretini dinle; tevekkülden dolayý esbaba teþebbüs
hususunda tembel olma” dedi.
Hayvanlar ona: “Çalýþýp kazanma, bil ki, halkýn itikat zayýflýðý yüzünden, harislerin
boðazlarý miktarýnca bir riya lokmasýdýr.
Tevekkülden daha güzel bir kazanç yoktur. Esasen Hak’ka teslim olmadan daha
sevgili ne var?
Çoklarý beladan belaya; yýlandan ejderhaya sýçrarlar. Ýnsan hile etti ama hilesi
kendisine tuzak oldu... can sandýðý, içici bir düþman kesildi! Kapýyý kapadý, halbuki
düþman evinin içindeydi. Firavun’un hile ve tedbiri de iþte buna benzer
masallardandý.O kin güdücü, yüz binlerce çocuk öldürdü; aradýðý ise evinin içinde idi.
Madem ki bizim gözümüzde bir çok illet var; yürü kendi görüþünü dostun görüþünde
yok et! Bizim görüþümüze bedel onun görüþü, ne güzel bir karþýlýktýr. Bütün
maksatlarý onun görüþünde bulursun.
Çocuk; tutucu, koþucu deðilken ancak babasýnýn omuzuna biner. Halkýn canlarý; el
ayak sahibi olmazdan, beden kaydýna düþmezden evvel vefadan sefaya uçuyordu.
Vakta ki”Ýniniz” emriyle hapis olundular, hiddet, hýrs, kanaat ve zaruret kayýtlarýna
düþtüler.
Biz Hak’kýn hayali ve süt isteyen yavrularýyýz. (Peygamber) “Halk Allah hayalidir”
dedi.
Gökten yaðmur veren, rahmetiyle can vermeye de kadirdir” dediler.
Aslan dedi ki: “Evet ama Kullarýn Allah’sý bizim ayaðýmýzýn önüne bir merdiven koydu.
Dama doðru basamak basamak çýkmalý burada cebri olmak ham tamahtýr.
Ayaðýn var, nasýl olur da kendini topal edersin; elin var niye pençeni saklarsýn?
Efendi, kölenin eline beli verince söylemeden dileði malum olur. Bel gibi olan el de,
Allah iþaretlerindendir. Sonu düþünmek hassasý da onun ibarelerindendir. Allah’nýn
iþaretlerini canýna nakþ ederek ve o iþarete vefakarlýk ederek can verirsen.
Sana nice sýr iþaretleri bahþeyler; senden yükü kaldýrýr, seni iþ güç sahibi eder.Þimdi
yük altýndasýn; Allah seni yükler, bidirir... Þimdi onun emrini kabul etmektesin; sonra
seni makbul eder.
Þimdi onun emrini kabul etmiþsin, sonra o emirleri söylersin. Þimdi vuslat arýyorsun,
ondan sonra da vasýl olursun. Allah’ýný nimetlerine þükretmeye çalýþmak kudrettir.
Senin cebriliðin ise o nimeti inkardýr.
Onun verdiði kudrete þükretmek kudretini arttýrýr. Cebir ise nimeti elinden çýkarýr.
Senin cebriliðin yolda uyumaktýr, uyuma; o kapýyý, o dergahý görmedikçe uykuya
dalma! Ki rüzgar her anda dallarý silkip baþýna çerez ve azýk döksün.
Cebre inanmakla yol kesen haydutlar arasýnda uyumak müsavidir. Vakitsiz öten kuþ
nasýl olur da kurtulur? Eðer onun iþaretlerine burun büküyorsan kendini erkek mi
sanýyorsun! Sendeki bu kadarcýk akýl da zayi olur, aklý uçan baþsa buyruk kesilir!
Zira þükür etmemek uðursuz ve ayýp bir þeydir; o hal, þükretmeyeni, ta ateþin dibine
kadar çeker götürür.Tevekkül ediyorsan çalýþmak hususunda tevekkül et; kazan da
sonra Allah’ya dayan!”
Hepsi ona baðýrarak dediler ki: “Sebep tohumlarýný eken o harisler...”
Kadýn, erkek nice yüz binlerce kiþi, neden oldu da zamanýn menfaatlerinden mahrum
kaldýlar?
Dünyanýn baþlangýcýndan beri yüz binlerce kavim, ejderha gibi aðýz açmýþlar;O bilgili,
idrakli kavimle hileler düzmüþler, tedbirlerde bulunmuþlardýr. Öyle tedbirler ki o
tedbirlerle dað bile ta dibinden kopar, yerinden ayrýlýrdý.
Allah, onlarýn hile ve tedbirini “o tedbirler yüzünden daðlarýn tepeleri bile oynar,
yýkýlýr, dümdüz olurdu” diye övdü.
(Bunca tedbirlerine raðmen) o avlanmalarýndan, o çalýþmalarýndan ezelde verilen
kýsmetten baþka bir þey yüz göstermedi... Hepsi tedbirlerden de aciz kaldýlar,
çalýþmadan da; ortada Allah’nýn iþi ve hükümleri kaldý.
Adý saný belli kiþi! Kazanmayý bir addan baþka bir þey bilme; ey kurnaz ve hilekar
adam! Çalýþmayý bir vehimden baþka bir þey sanma.”
Saf bir adam, bir kuþluk çaðýnda koþa koþa Süleyman’ýn adalet sarayýna eriþti.Yüzü
gamdan sararmýþ, dudaklarý morarmýþtý. Süleyman ona “Efendi ne oldu?” dedi.O
“Azrail, bana öyle bir hýþýmla, öyle bir kinle baktý ki...” dedi.Süleyman “Peki þimdi ne
diliyorsan dile bakalým” dedi. O dedi ki: “Ey canlarý koruyan rüzgara emret; Beni ta
Hindistan’a götürsün; belki kullunuz oraya gidince canýný kurtarýr.”
Ýþte halk fakirlikten böyle korkar. Onun için insanlar hýrs, emele lokma
olurlar.Fakirlikten korkmak týpký o adamýn ölümden korkmasýna benzer. Hýrsý,
çalýþmayý da sen Hindistan farz et!
Süleyman rüzgara emretti; rüzgar da onu derhal Hindistan’da bir adaya götürdü.
Ertesi gün Süleyman, divan vakti halkla buluþunca Azrail’e dedi ki:
“O müslümana ne sebeple hýþýmla baktýn? Ey Allah elçisi, bana anlat. Acaba bu iþi o
adamýn hanümanýndan avare etmek için mi yaptýn?
Azrail, cevaben dedi ki: “Ey cihanýn zevalsiz padiþahý! O ters anladý; ona hayal
göründü. Ben ona hýþýmla ne vakit baktým? Onu yol uðraðýnda görünce
þaþýrdým.Çünkü Hak bana “Haydi bugün var onun canýný Hindistan’da al” buyurdu.
Taacüple “yüz tane kanadý olsa Hindistan’a gitmesi yine uzak” dedim.
Ýþte sen dünya iþlerini hep buna kýyas et, gözünü aç ta gör! Kimden kaçýyoruz,
kendimizden mi? Ne olmayacak þey! Kimden kapýp kurtarýyoruz, Hak’tan mý? Ne boþ
zahmet.
Aslan dedi ki: “Doðru ama Peygamberlerin, müminlerin çalýþmalarýný da gör. Cefadan,
kahýrdan ne gördülerse mükafata nail oldular; Allah onlarýn mücadelesini zayi etmedi.
Onlarýn baþ vurduklarý çareler her hususta latif oldu. Çünkü zariften ne gelirse
zariftir.Tuzaklarý felek kuþunu tuttu; noksanlarý tamamen sayýldý.
Ey ulu kiþi! Nebilerin ve velilerin yolunda çalýþ. Kaza ve kaderle pençeleþmek
mücadele sayýlmaz. Çünkü bizi pençeleþtiren, savaþtýran da kaza ve kaderdir.
Bir kimsenin iman ve itaat yolunda yürüyüp de bir an bile ziyan etmiþse kafirim!
Baþýn yarýlmamýþ, þu baþýný baðlama. Birkaç gün çalýþ da ondan sonra gül!
Dünyayý arayan kimse olmayacak ve kötü bir þey aradý. Ukbayý arayansa kendine iyi
bir hal aramýþ oldu.Dünya kazancý için çarelere baþ vurmak soðuk bir þeydir. Dünyayý
terk etmek için çarelere baþ vurmak ise caizdir, emredilmiþtir.Hile ve çare diye bir
zindaný delip çýkmaya derler. Yoksa birisi zaten açýlmýþ deliði kapatýrsa yaptýðý iþ,
soðuk ve ters bir iþtir.Bu dünya zindanýdýr, biz de zindandaki mahkumlarýz. Zindaný
del kendini kurtar!
Dünya nedir? Allah’dan gafil olmaktýr. Kumaþ, para, ölçüp tartarak ticaret yapmak ve
kadýn; dünya deðildir. Din yolunda sarf etmek üzere kazandýðý mala, Peygamber “ne
güzel mal” demiþtir.
Suyun gemi içinde olmasý geminin batmasýdýr. Gemi altýndaki su ise gemiye; geminin
yürümesine yardýmcýdýr.
Mal, mülk sevgisini gönülden sürüp çýkardýðýndandýr ki Süleyman, ancak yoksul adýný
takýndý. Aðzý kapalý testi, içi hava ile dolu olduðundan derin ve uçsuz bucaksýz su
üstünde yüzüp gitti. Ýþte yoksulluk havasý oldukça insan, dünya denizine batmaz, o
denizin üstünde durur.
Bütün bu dünya, onun mülkü olsa bu mülk, gözünde hiçbir þey deðildir.Þu halde
kalbini Min Ledün ululuðunun havasý ile doldur, aðzýný da baðla mühürle!
Çalýþma da haktýr, deva da haktýr, dert de hak. Münkir kimse çalýþmayý inkar da ýsrar
eder durur.”
Aslan bu yolda bir çok delililer getirdi. O cebriler aslanýn cevabýna kandýlar. Tilki,
geyik, tavþan ve çakal cebre inanýþý ve dedikoduyu býraktýlar. Bu biatte ziyana
düþmemek için kükremiþ aslanla ahitlerde bulundular...
Zahmetsizce her günün kýsmeti gelecek, aslanýn baþka bir teþebbüse ihtiyacý
kalmayacaktý.Kura kime isabet ederse günü gününe aslanýn yanýna sýrtlan gibi koþar,
teslim olurdu.
Bu kadeh dönerek tavþana gelince; tavþan haykýrdý: “ Niceye dek bu zulüm?”
Hayvanlar dediler ki: “Bunca zamanlardýr ahdimize biz vefa ederek can feda ettik. Ey
inatçý, bizim kötü bir adla anýlmamýza sebep olma, aslan da incinmesin. Yürü, yürü :
çabuk, çabuk!”
Tavþan, “Dostlar, bana mühlet verin de hilemle sizde beladan kurtulun. Benim
hilemle canýmýz kurtulsun, bu hile çocuklarýmýza miras kalsýn.
Her peygamber, dünyada ümmetini böyle bir kurtuluþ yerine davet etti.
Peygamberler, halk nazarýnda gözbebeði gibi küçük görünürlerdi ama felekten
kurtuluþ yolunu görmüþlerdi. Halk, peygamberleri; gözbebeði gibi küçük gördü,
gözbebeðinin manen büyüklüðünü kimse anlayamadý.”
Hayvanlar ona: “Ey eþek, kulak ver! Kendini tavþan kadrince tut, haddini aþma! Bu ne
laftýr ki senden daha iyiler, dünyada onu hatýrýna bile getirmezler. Ya gururlandýn,
yahut da kaza, bizim izimizde. Yoksa bu laf, senin gibisine nereden yaraþacak?
Dediler.
Tavþan, “Dostlar, Hak bana ilham etti. Hakikaten zayýf birisi, kuvvetli bir rey ve
tedbire nail oldu. Hak’kýn arýya öðrettiðini, aslan ve ejderha bilemez. Arý, terütaze
balla dolu petekler yapar. Allah ona o ilimden kapý açtý.
Hak’kýn ipekböceðine öðrettiðini hiçbir fil bilir mi?
Topraða mensup insan Hak’tan ilim öðrendi ve o bilgi ile yedinci kat göðe kadar
bütün alemi aydýnlattý; Allah’ya þüphe eden kiþinin körlüðüne raðmen meleklerin
adýný, sanýný unutturdu; altý yüz bin yýllýk o zahidin, o buzaðýnýn aðzýný baðladý.
Bu suretle din bilgisi sütünü emmesine, o yüce ve saðlam köþkün etrafýnda dönüp
dolaþmasýna mani oldu.
Duygu ehlinin, yalnýz zahire itibar edenlerin bilgileri, o yüce bilgiden süt emmeleri
için aðýz baðýdýr.
Gönül katresine bir inci düþtü ki o inci denizlere; feleklere bile verilmemiþtir.
Ey surete tapan! Niceye dek süret kaygýsý? Senin manasýz canýn süretten kurtulmadý
gitti. Eðer insan, süretle insan olsaydý Ahmet’le Ebucehil müsavi olurdu.
Duvar üstüne yapýlan insan resmide insana benzer. Bak, süret bakýmýndan nesi
eksik?
O parlak resmin yalnýz caný noksan. Yürü o nadir bulunan cevheri ara;
Eshab-ý Kehf’in köpeðine el verilince, dünyadaki bütün aslanlarýn baþlarý alçaldý.
Caný, nur denizinde gark olduktan sonra ona, kötü ve çirkin süretin ne ziyaný var?
Kalemler süreti övmezler. Kitaplara da adamýn süretine ait vasýflar deðil, “ alim,
adalet sahibi “ gibi zatýna ait vasýflar yazýlýr:
Bilgi ve adalet sahibi... Hep manadýr, onlarý önde, artta... bir yerde bulamazsýn; zata
ait sýfatlar Lamekan elinden cana þule vermektedir; can güneþi, göklere sýðamaz”
dedi.
Bu sözün sonu yoktur. Kulak ver tavþan hikayesini anla! Eþek kulaðýný sat, baþka bir
kulak al ki bu sözü eþek kulaðý anlayamaz!
Yürü, tavþanýn tilki gibi kurnazlýðýna bak, onun düþüncesini ve aslaný maðlup ediþini
gör! Bilgi Süleyman mülkünün hatemidir; bütün alem cesettir, ilim candýr.
Bu hüner yüzünden denizlerin, daðlarýn, ovalarýn mahlukatý, insanoðluna karþý aciz
kalmýþtýr. O yüzden kaplan, aslan; fare gibi korkmaktadýr. O yüzden ovada, daðda
bütün vahþi hayvanlar gizlenmiþlerdir.
O yüzden periler, þeytanlar, kenarý boylamýþlar, her biri gizli bir yerde mekan
tutmuþlardýr.
Ýnsanoðlunun gizli düþmaný çoktur. Ýhtiyata riayet eden kiþi akýllýdýr.
Bizden gizli; güzel, çirkin, nice mahlukat vardýr ki onlar daima gönül kapýsýný çalýp
dururlar.
Yýkanmak için dereye girince derenin dibindeki diken sana zarar verir; gerçi diken
suyun dibinde gizlidir, fakat sana batýnca mevcudiyetini anlarsýn.
Vahiy ve vesveselerin ýzdýraplarý, binlerce kiþiden gelir, bir kiþiden deðil. Þüphe
ediyorsan sabret, duygularýn deðiþince onlarý görürsün, müþkül hallolur;
O vakit kimlerin sözlerini ret etmiþsin, kimleri kendine ulu eylemiþsin görürsün.
Ondan sonra dediler ki: “Ey çevik tavþan! Aklýndakini meydana çýkar! Ey bir aslanla
pençeleþen, kavgaya giriþen, düþündüðün þeyi söyle!
Danýþmak, insana anlayýþ ve akýl verir; akýllar da akýllara yardým eder.
Peygamber “Ey tedbir sahibi, danýþ ki kendisiyle danýþýlan kiþi emindir” dedi.
Tavþan, “Her sýr söylenemez, gah çift dersin, tek olur; gah tek dersin, çift çýkar!
Aynanýn berraklýðýný, yüzüne karþý översen nefesinden ayna çabucak buðulanýr,
bulanýr, bizi göstermez olur.
Þu üç þey hakkýnda dudaðýný kýpýrdatma: Gittiðin yol, paran, bir de mezhebin.
Çünkü bu üçünün de düþmaný çoktur. Düþman bildi mi, sana pusu kurar. Bir iki
kimseye söyledin mi, artýk sýrra veda et. Ýki kiþiyi aþan bir baþkasýna da söylenen her
sýr, yayýlýr. Ýki üç kuþu birbirine baðlasan elem içinde yerde hapis kalýrlar. Üstü örtülü
güzel bir tarzda, kurtulmak için konuþur, danýþýrlar. Danýþmalarý, görenleri yanýltacak
þekilde kinayelerledir.
Peygamber, kapalý bir tarzda meþveret ederdi. Eshap cevap verir, düþman haberdar
olmazdý. Düþman, baþtan ayaðý bilmesin, bir þeyi sezmesin diye reyini kapalý misalle
söylerdi. Bu misalle muradýný anlatmýþ olurdu. Aðyar sorusundan bir koku bile
duymaz, hiçbir þey anlamazdý” dedi.
Tavþan, aslana gitmede biraz gecikti, sonra pençesi kuvvetli aslanýn yanýna gitti.
Aslan tavþan gecikti diye pençesi ile topraðý kazmakta, kükremekteydi:
“Ben, o alçaklarýn ahdi hamdýr, ham ahitleri kötüdür, sözlerinde durmazlar demiþtim.
Onlarýn gürültüleri beni yaya býraktý. Bu felek beni ne vakte kadar aldatacak, ne vakte
kadar? Tedbirsiz emir adamakýllý aciz kalýr. Çünkü ahmaklýðýndan dolayý ne önünü
görür, ne ardýný!” dedi.
Yol düzgün ama altýnda tuzaklar var. Yazýnýn tarzý hoþ ama içinde mana kýt. Sözler,
yazýlar, tuzaklara benzer. Tatlý sözler bizim ömrümüzün kumudur.Ýçinde su kaynayan
kum pek az bulunur; yürü, onu ara! Ey oðul ! O kum, Allah eridir. O er kendinden
ayrýlmýþ Hak’a ulaþmýþtýr.Ondan dinin tatlý suyu kaynayýp durmaktadýr. Ýstekliler o
sudan hayat bulurlar, geliþirler, yetiþirler.
Allah erinden baþkasýný kuru kumsal bil ki o kumsal, her zaman senin ömür suyunu
içer, mahveder.
Hakim olan erden hikmet iste ki onunla görücü, bilici olasýn. Hikmet arayan hikmet
kaynaðý olur, tahsilden ve sebeplere teþebbüsten kurtulur.
Bilgileri hýfzeden levh, bir Levh-i Mahfuz olur; aklý ruhtan nasiplenir, feyz alýr. Önce
aklý hoca iken, sonra akýl ona þakirt olur.
Akýl; Cebrail gibi “Ey Ahmed, bir adým daha atarsam yanarým! Sen beni býrak, budan
sonra sen ileri yürü. Ey can sultaný benim haddim bu karardýr” der.
Tembellik yüzünden þükür ve sabýrla kalan, ancak þunu bilir: Ayaðýný “cebir”
tutmuþtur. (Bana bunu Allah vermiþ demektedir).Cebir iddia eden, hasta deðilken
kendisini hasta göstermiþtir. Nihayette hastalýk o kimseyi sýhhatten ayýrmýþtýr.
Peygamber, “Þakacýktan hastalanýþ gerçekten hastalýk getirir ve o adam nihayet
mum gibi söner gider” dedi.
Cebir ne demektir? Kýrýk sarmak, yahut kopmuþ damarý baðlamak. Madem ki bu yolda
ayaðýný kýrmadýn; kiminle alay ediyorsun, ayaðýný niye sardýn? Çalýþma yolunda ayaðý
kýrýlana derhal Burak geldi ona bindi.
Din emirlerini yüklenmiþti, þimdi kendi bindi... Ferman kabul ediciydi, makbul
oldu.Þimdiye kadar Padiþahýn fermanýný kabul eder, o fermana uyardý, bundan sonra
askere ferman verir! Þimdiye kadar talih yýldýzý ona tesir ederken bundan sonra o zat
yýldýzý üzerine emredici olur.
Eðer sen bundan þüphelenirsen o halde “Þakk-ý Kamer” den de þüphelisin.
Ey gizlice heva ve hevesini tazeleyen kimse! Ýmanýný tazele ama yalnýz dille olmasýn.
Heva ve heves tazelenip durdukça iman taze deðildir. Çünkü heva iman kapýsýnýn
kilididir. Bakir sözü tevil etmiþsin; sen kendini tevil et, Kur’aný deðil. Ýsteðine göre
Kur’aný tevil ediyorsun. Yüce mana, senin tevilinden aþaðýlandý, aykýrý bir þekle girdi!!!
Senin ahvalin bir sineðe benzer ki o kendini bir adam sanýrdý. Ýçmeden kendi kendine
sarhoþ olmuþ, zerresini güneþ görmüþ.
Doðan kuþlarýnýn övüldüðünü iþitmiþ; “ Þüphe yok ki ben vaktin Anka´sýyým” demiþti.
O sinek eþek sidiði birikintisindeki saman çöpünün üstünde gemi kaptaný gibi baþ
kaldýrýp. “ Ben, deniz ve gemi hikayesini okumuþ, bir zaman bunu düþünmüþtüm. Ýþte
þu deniz, þu gemi, ben de ehliyetli, rey ve tedbir sahibi bir kaptaným” dedi.Deniz
üstünde salýnýp durmaktaydý. O kadarcýk bir su ona haddinden fazla göründü.O sidik
sineðe göre hudutsuzdu. Sinekte onu olduðu gibi görecek göz nerede? Onun alemi
kendi görüþüne göre olur. Gözü bu kadardýr, denizi de ona göre!
Batýl tevilci, sinek gibidir. Vehmi eþek sidiði, tevil ve tasavvuru saman çöpüdür.Eðer
sinek kendi reyiyle saðlandýðý tevilden geçse, baht o sineði hüma yapar. Bu ibret
gözüne sahip olan sinek olmaz; ruhu, sürete layýk olmayacak derecede yüksek bir zat
olur.
Aslanla pençeleþen o tavþan gibi. Onun ruhu, nasýl olur da küçücük cüssesine layýk
olur?
Aslan hiddetle: “ Düþman aldatýcý sözlerle gözümü kapattý. Cebrilerin hileleri beni
baðladý, tahta kýlýçlarý vucudumu yordu. Bundan sonra ben artýk o gürültüyü
dinlemem. Onlar hep þeytanlarýn, gulyabanilerin sesleri!
Ey gönül; durma, onlarý parçala, derilerini yüz. Zaten onlar deriden baþka bir þey
deðildir! diyordu.
Deriden maksat nedir? Renk renk laflar... su üstündeki, durmalarýna imkan olmayan
meneviþler gibi. Bu söz deri gibidir, mana onun içi; bu söz, ceset gibidir, mana, can.
Kötü iç’in ayýbýný deri örter; iyi iç’i de gayret dolayýsý ile Gayb alemi.
Kalemin rüzgardan, kaðýdýn sudan olursa ne yazarsan derhal yok olur.
Manasýz söz su üstüne yazýlan yazýdýr. Ondan vefa umarsan iki elini ýsýrarak dönersin
(piþman olur).
Rüzgar, insandaki heva ve arzudur. Heva ve hevesten geçersen Allah’nýn haberi kalýr,
ondan haber alýrsýn. Allah’nýn haberleri çok hoþtu; çünkü baþtan sona kadar ebedidir.
Peygamberlerin ululuðundan ve hutbelerinden gayrý padiþahlarýn hutbeleri,
ululuklarý, adlarý, sanlarý deðiþir baki kalmaz.Çünkü padiþahlarýn kuvvetleri
hevadandýr. Peygamberlerin icazetnameleri ise ululuk sahibi Allah’dandýr.Paralardan
padiþahlarýn adlarýný kazýrlar; Ahmed’in adýný ise kýyamete kadar hakkederler.
Ahmed’in adý, bütün peygamberlerin adýdýr. Yüz elimizde olunca doksan da bizde
demektir.
Tavþan aslana gitmede epeyce gecikti. Yapacaðý hileyi kendisince kararlaþtýrdý. Bir
hayli geciktikten sonra aslanýn kulaðýna bir iki sýr söylemek üzere yola düþtü.
Akýl diyarýnda nice alimler vardýr! Bu akýl denizi ne kadar engindir. Bizim þu þeklimiz
bu tatlý denizde su üzerinde kaseler gibi yüzer. Ýçi dolu olmadýkça kap, suyun
yüzündedir. Dolunca denize batar. Akýl gizlidir ortada bir alem görünüp durur. Bizim
þeklimiz; o denizin dalgasýndan yahut ýslaklýðýndan ibarettir.
Süret o denize ulaþmak için neyi vesile ederse etsin, deniz; süreti, o vesile yüzünden
daha uzaða atar.
Gönül, kendisine sýr vereni; ok, kendisini uzaða ataný görmedikçe. Atýmý kaybettim
sanýr, bindiði atý inat ve hýrçýnlýkla yolda hýzlý hýzlý koþturur! O yiðit atýný kaybolmuþ
sanýr. At ise onu yel gibi koþturmuþtur!
O sersem baðýrýr, arar, tarar kapý kapý dolaþýr, her tarafý arar sorar:
“Atýmý çalan nerede, kimdir?” Efendi, þu uyluðunun altýndaki mahluk ne?
Evet, bu attýr; fakat bu at nerede? Ey at arayan yiðit binici, kendine gel!
Can, apaçýk olduðundan, pek yakýn bulunduðundan görünmez. Ýnsan, içi su ile dolu,
dýþý kupkuru küp gibidir. Kýrmýzý, yeþil ve sarý... bu üç renkten önce ziyayý görmezsen
bunlarý nasýl görürsün?
Fakat senin aklýn renkler içinde kaybolduðundan dolayý o renkler senin nuru görmene
perde olur. Gece olunca o renkler örtüldü, o vakit rengi görmenin nurdan olduðunu
görüp anladýn. Harici nur olmadýkça rengin görünmesi mümkün deðildir. Ýçteki hayal
rengi de böyledir. Dýþ renkleri güneþ ve Süha yýldýzýnýn nuruyla görünür. Ýç renkleri
ise yüce nurlarýn aksiyle görünür.
Gözünün nurunun nuru da gönül nurudur. Göz nuru gönüllerin nurundan meydana
gelir. Gönül nurunun nuru da, akýl ve duygu nurundan olmayan, onlardan ayrý bulunan
Allah nurudur. Geceleyin nur yoktu, renkleri görmedin. Nurun zýddýyla sana sabit oldu
ki, önce nur görünür, sonra renk. Bunu da nurun zýddýyla tereddütsüz olarak bilirsin.
Allah; bu zýddýyetle gönül hoþluðu meydana gelsin, her þey iyice anlaþýlsýn diye
hastalýðý ve kederi yarattý. Þu halde gizli olan þeyler, zýddýyetle ortaya çýkar. Hak’kýn
zýddý olmadýðýndan gizlidir.
Evvela nura bakýlýr, sonra renge. Çünkü beyaz ve zenci, birbirine zýt olduðu için
meydana çýkar. Sen nuru zýddýyla bildin. Zýt, zýddý meydana çýkarýr gösterir. Varlýk
aleminde Hak nurunun zýddý yoktur ki açýkça görünebilsin.
Hulasa gözlerimiz onu idrak edemez; o, bizi görür, idrak eder. Sen bunu, Musa ile Tur
kýsasýnda gör!
Süretle manayý; aslanla orman, yahut ses ve sözle düþünce gibi bil. Bu söz, bu ses,
düþünceden meydana geldi. Fakat düþünce denizi nerede? Onu bilemezsin. Ama latif
bir söz dalgasý görünce onun denizinin de kadri yüce bir deniz olacaðýný anlarsýn.
Bilgiden düþünce dalgasý zuhura gelince mana, söz ve sesten bir süret düzdü. Sözden
bir þekil doðdu, yine öldü. Dalga kendini yine denize iletti.Süret süretsizlikten çýktý,
yine süretsizliðe döndü. Zira biz yine Allah’ya döneceðiz.
Þu halde sen her göz açýp kapamada ölüyor, diriliyorsun. Mustafa “dünya bir andan
ibarettir” buyurdu.
Bizim fikrimiz havada bir oktur. Havada nasýl durur? Allah’ya gelir. Her nefeste dünya
yinelenir. Fakat biz, dünyayý öylece durur gördüðümüzden bu yenilenmeden haberdar
deðiliz. Ömür su gibi yeniden yeniye akýp gider. Fakat cesette bir daimilik gösterir.
Elinde hýzlý hýzlý oynattýðýn ucu ateþli bir sopa nasýl upuzun ve tek bir ateþ hattý gibi
görünürse de pek çabuk akýp geçtiðinden daimi bir þekilde görünür.
Ateþli çöpü sallasan ateþ gözüne upuzun görünür. Bu ömür uzunluðu da Allah’nýn tez
tez halk etmesindendir. Allah’nýn yeniden yeniye ve süratle halk etmesi ömrü öyle
uzun ve daimi gösterir.
Bu sýrrý bilmek isteyen, pek büyük ve derin bir alim olsa bile kendiliðinden bilemez,
ona de ki: iþte Hüsamettin buracýktadýr. O ,yüce bir kitaptýr. (ondan öðren)
Aslanýn kýzgýnlýðý arttý, titizlendi. Baktý ki tavþan uzaktan geliyor. Korkusuz ve çalýmlý
bir tavýrla hiddetli, titiz, kýzgýn, suratý asýk bir halde koþmakta, çünkü müteessir ve
zebun bir halde geliþten suçluluk anlaþýlýr. Ama cesurluk her türlü þüpheyi giderir.
Aslanýn hizasýna yaklaþýp ilerleyince aslan baðýrdý: “Bire adam evladý olmayan!
Ben ki filleri parça parça etmiþim; ben ki erkek aslanlarýn kulaðýný burmuþum; bir
tavþan parçasý kim oluyor ki böyle benim emrimi ayak altýna atsýn! Tavþan uykusunu
ve gafletini býrak; ey eþek, bu aslanýn kükreyiþini dinle!”
Tavþan dedi ki: “Eðer efendimiz affederlerse aman dileyeceðim, mazeretim var.”
Aslan “Ey ahmaklardan arda kalan, bu ne biçim özür? Padiþahlar huzuruna bu zaman
mý gelinir? Sen vakitsiz öten horozsun, baþýný kesmeli. Ahmaðýn mazereti dinlenmez.
Ahmaðýn özrü kabahatinden beter olur. Cahilin özrü her ilmin zehridir.
Ey tavþan! Senin özründe bilgi yok. Ben tavþan deðilim ki kulaðýma sokasýn” dedi.
Tavþan “Padiþahým, adam olmayaný da adam sýrasýna koy; zulüm görenin mazeretine
kulak ver! Hele mevkiinin sadakasý olarak yolunu þaþýraný kendi yolundan sürme!
Bütün ýrmaklara su veren deniz bile her çöpü baþýnýn üstünde taþýr. Deniz bu
kereminden dolayý eksilmez; ihsaný yüzünden aþaðýlanmaz” dedi.
Aslan dedi ki: “Ben yerinde ve layýk olana kerem ve ihsanda bulunurum; herkesin
elbisesini boyuna göre biçerim.”
Tavþan “Dinle, eðer lütfa layýk deðilsem kahýr ejderhasýnýn önüne baþ koydum, ne
yaparsan yap! Ben kuþluk vakti yola düþtüm, arkadaþýmla padiþahýma geliyordum.
Arkadaþlarým, senin için baþka bir tavþaný da bana yoldaþ etmiþler.
Bir erkek aslan, kulunuzun kanýna kastetti. Yolda, bu iki yoldaþa da sataþtý. Ben ona
“Biz padiþahlar padiþahýnýn kuluyuz, o kapýnýn iki küçük kapý yoldaþýyýz” dedim.
Dedi ki: “Utan be! Padiþahlar padiþahý dediðin kim oluyor? Benim huzurumda öyle her
adam olmayanýn adýný anma! Eðer huzurumdan iki adým ileri atarsan seni de,
padiþahýný da paramparça ederim.”
“Beni býrak, bir kerecik daha padiþahýmýn yüzünü görüp seni haber vereyim” dedim.
Dedi ki: “Yoldaþýný huzurumda rehin býrak; yoksa sen benim kanunumca kurbansýn.”
Ona çok yalvardýk, hiç fayda etmedi. Yoldaþýmý alýp beni yalnýz býraktý. Arkadaþým
hem þiþmanlýk ve letafetçe, hem de güzelli ve irilik bakýmýndan benim üç mislimdi.
Bundan böyle o aslan tarafýndan bu yol kapanmýþtýr, böyle bir düþman
yüzünden,Padiþahým, yol baðlýdýr.
Bundan sonra tahsisattan ümidini kes. Ben doðru söylüyorum, doðru söz acýdýr.
Sana tahsisat lazýmsa yolu temizle. Haydi gel, o pervasýzý oradan kaldýr!” dedi.
Aslan dedi ki: “Bismillah, haydi gel bakalým, nerede o? Doðru söylüyorsan düþ
önüme! Onun da cezasýný vereyim, onun gibi yüz tanesinin de. Fakat bu sözün yalansa
seni cezalandýrýrým.”
Tavþan; onu, kurduðu dolaba düþürmek için kýlavuz gibi öne düþtü. Niþan koyduðu bir
kuyuya doðru yola çýktýlar. Aslana derin bir kuyuyu tuzak yapmýþtý. Her ikisi de
kuyunun bulunduðu yere yaklaþtýlar. Ýþte sana hilebaz, saman altýndan su yürüten bir
tavþan!
Su bir saman çöpünü ovaya götürür ama bir daðý nasýl sürükler acaba? Onun hile
tuzaðý aslana kemenetti. Ne tuhaf tavþan ki bir aslaný avlýyor!
Bir Musa, Firavun’u askeriyle, baþýndaki kalabalýkla Nil nehrinde öldürür; Bir
sivrisinek yarým kanadýyla pervasýzca baþýn beynini yarar.
Düþman sözü dinleyenin hali budur. Hasetçinin dostu olanýn uðradýðý cezayý gör!
Haman’ý dinleyen Firavun’un, Þeytan’ý dinleyen Nemrud’un hali budur.
Düþman her ne kadar dostça söylerse de, her ne kadar taneden, yemden bahsederse
de sen onu tuzak bil! Sana þeker verirse sen bunu zehir bil, bir lütufta bulunursa onu
kahýr bil! Kaza gelince kabuktan baþka bir þey göremez, düþmanlarý dostlardan
ayýramazsýn.
Böyle olunca yalvarmaya baþla, aðlayýp inlemeye, tesbihe, oruca devam et!
“Rabbim, sen gaipleri bilirsin. Günahtan dolayý bizden intikam alma” diye yalvar,
yakar!
“Ey aslanlarý yaratan! Eðer biz bir köpeklik etmiþsek bu pusudan bizim üstümüze
aslaný saldýrma! Güzel suya ateþ þeklini, ateþe de su letafetini verme!” diye niyaz et!
Yarabbi, sen kahýr þarabýyla insaný sarhoþ edersen yok olan þeylere varlýk suretini
verir, onlarý var gibi gösterirsin. Sarhoþluk nedir? Taþý gevher, yünü yeþim taþý
görecek derecede gözün baðlanmasý, görmemesidir. Sarhoþluk nedir? Ilgýn aðacý göze
sandal aðacý görünecek kadar duygularýn deðiþmesidir!
Süleyman’ýn büyük divan çadýrý kurulunca bütün kuþlar huzuruna geldiler. Onu kendi
dilini anlar, sýrrýný bilir bir zat bulup huzuruna canla, baþla bir bir koþtular.
Bütün kuþlar, cik cik ötmeyi býrakmýþlar; kardeþinin seninle konuþmasýndan daha
fasih bir surette Süleyman’la konuþmaya baþlamýþlardý. Ayný dili konuþma, hýsýmlýk ve
baðlýlýktýr. Ýnsan yabancýlarla kalýrsa mahpusa benzer.
Nice Hintli, nice Türk vardýr ki dildeþtirler. Nice iki Türk de vardýr kibirbirlerine
yabancý gibidirler. Þu halde mahremlik dili, bambaþka bir dildir. Gönül birliði dil
birliðinden daha iyidir. Gönülden sözsüz, iþaretsiz, yazýsýz yüz binlerce tercüman
zuhur eder. Kuþlarýn hepsi, bütün sýrlarýný, hünerlerine, bilgi ve iþaretlerine ait þeyleri.
Süleyman’a birer birer apaçýk söylüyorlar, kendilerini bildirmek ve tanýtmak için
öðünüyorlardý. Bu öðünmek kibirden, varlýktan dolayý deðildi. Her kuþ, onun huzuruna
varsýn, yakýnlarýndan olsun diye öðünüyordu.
Bir kul, bir efendiye kul olmak dilerse hünerinden bir miktarýný ona arz eder. Fakat o
efendi tarafýndan satýn alýnmayý istemezse kendisini hasta, saðýr, çolak ve topal
gösterir. Hüthüdün hünerini arz etme sýrasý geldi; sanatýný ve düþüncelerini bildirme
nöbeti eriþti.
Dedi ki; “Ey Padiþah, en küçük bir hünerimi kýsaca arz edeyim. Kýsa söylemek daha
iyidir.”
Süleyman “Söyle bakalým, o hangi hünerdir?” dedi. Hüthüt, “Gayet yükseklerde
uçtuðum zaman, havadan bakýnca yerin ta dibindeki suyu görürüm. O su nerededir,
derinliði ne kadardýr, rengi nedir, topraktan mý kaynýyor, taþtan mý? Hepsini görür,
bilirim.
Ey Süleyman! Ordu kurulacak yeri tayin etmek üzere beni sefere beraber götür” dedi.
Süleyman da “Ey iyi yoldaþ! Susuz ve uçsuz bucaksýz çöllerde sen bize arkadaþ ol; bu
suretle su bulur, seferde yoldaþlara saka olursun” dedi.
Karga, bunu iþitince hasedinden ilerleyip Süleyman’a “Hüthüt aykýrý ve kötü söyledi.
Padiþah huzurunda söz söylemek, edebe aykýrýdýr. Hele yalan ve olmayacak söz
olursa. Eðer onun böyle bir görüþü olsaydý bir avuç toprak altýndaki tuzaðý nasýl
görmezdi? Nasýl olur da tuzaða tutulurdu, nasýl olur da ümitsiz bir halde kafese
girerdi?” dedi.
Bunun üzerine Süleyman dedi ki: “Ey Hüthüt! Daha ilk kadehte böyle bulunman layýk
mý, akla sýðar mý? Ayran içen! Kendini nasýl oluyor da sarhoþ gösteriyor, huzurumda
sonu yalan çýkacak bir söz söylüyorsun?”
Hüthüt dedi ki: “ Padiþahým, Allah aþkýna bu çýplak yoksul hakkýnda düaAþmanýn
söylediði sözü dinleme! Eðer ettiðim dava yalansa iþte baþýmý koydum, boynumu vur!
Kaza hükmünü inkar eden karga, binlerce aklý olsa yine kafirdir. Sende “kafirler”
sözünden “ “ harfi, küfür sýfatlarýndan bir sýfat bulunsa kadýnýn ferci gibi þehvet
yerisin, pis pis kokarsýn .
Eðer kaza gözümü ve aklýmý kapatmazsa ben tuzaðý havada da görürüm. Fakat kaza
gelince bilgi, uykuya dalar, ay kararýr gün tutulur. Kazanýn bu çeþit hilesi nadir midir
ki? Kaza ve kaderi inkar edenin inkarý bile bil ki kaza ve kaderdendir”.
“Allemelesma” ya bey olan, her damarýnda yüz binlerce ilim bulunan insanlar atasý,
her þeyin adýný, nasýlsa öylece bilmiþ sonunda ne olacaksa sonuna kadar da agah
olmuþtu. O, eþyaya ne lakap verdiyse deðiþmemiþtir; çevik dediði tembel çýkmýþtýr.
Sonunda mümin olacak kimseyi önceden gördü; sonunda kafir olacak adamda ona
belli oldu.
Her þeyin adýný bilenden iþit; “Allemelesma” remzinin sýrrýný duy! Bize göre her þeyin
adý, görünüþe tabidir; nasýl görünüyorsa biz, ona öyle deriz. Fakat Allah’ya göre iç
yüzüne hakikatine tabidir.
Musa’ya göre sopasýnýn adý asa; Yaratan yanýnda ise ejderha idi. Bu alemde Ömer’in
adý puta tapan idi, halbuki “Elest” te onun ismi mümindi.
Bizim yanýmýzda adý meni olan þey, Hak yanýnda þu benlikle zahir olan süretti. Bu
meni yokluk aleminde vardý; eksiksiz, artýsýz aynen Allah’nýn ilminde mevcuttu.
Hasýlý Allah indinde sonumuz ne olacaksa hakikatte adýmýz o olmuþtur. Allah insana
akýbetine göre bir ad koyar. Halkýn taktýðý ödünç ada göre deðil!
Adem’in gözü Allah’nýn pak nuru ile gördüðünden adlarýn hakikati ve iç yüzü ona
ayan olur. Melekler onda Hak nurunu görünce hepsi ona yüzüstü secdeye vardýlar.
Adýný andýðým þu Adem’i kýyamete kadar övsem, vasýflarýný saysam yine övmekten
acizim! Adem bunlarýn hepsini bildi. Fakat kaza gelince nehyi bilme yüzünden hataya
düþtü. Acaba bu nehiy, haram olduðundan mýdýr, yoksa korkutmak için mi?
Gönlünce tevili üstün tutunca kendisi hayrette iken tabiatý, buðdaya doðru koþtu.
Bahçývanýn ayaðýna diken batýnca hýrsýz fýrsat buldu, esvabýný çalýp kaçtý.
Adem hayretten kurtulup tekrar yola gelince gördü ki hýrsýz eþyayý iþ yerinden
götürmüþ! “Rabbena Ýnna zalemna” deyip ah etmeye baþladý. Yani “karanlýk bastý yol
kayboldu” dedi.
Bu kaza, güneþi örten bir buluttur. Aslan ve ejderha bile ondan feryat ve figan
etmektedir. “Kaza ve kader zuhur edince bir tuzaðý bile görmüyorsam bu yolda cahil
olan yalnýz ben deðilim ya!”
Zorlamayý býrakýp feryad ü figana koyulan kiþi ne kutlu kiþidir; o, iyi bir iþe sarýlmýþtýr.
Eðer kaza, seni gece gibi sararsa sonunda yine elinden tutacak odur. Yüz kere canýna
kastederse yine sana can veren, derdine derman olan kazadýr. Bu kaza yüz kere
yolunu kesse de yine senin çadýrýný göklerin üstüne kurar. Seni eminlik mülküne
götürmek için bu korkutmasýný inayet bil!
Bu sözün sonu gelmez, söz de uzadý. Sen tavþanla aslan hikayesini dinle.
Kuyu yanýna gelince aslan, tavþanýn geri kaldýðýný gördü. Dedi ki: “Niçin ayaðýný geri
çektin. Ayaðýný geri çekme ileri gel!”
Tavþan “Ayaðým nerede? Elim ayaðým kesildi. Caným tir tir titriyor,yüreðim yerinden
oynadý. Yüzümün rengini görmüyor musun? Altýn sarýsý gibi. Rengim, ne halde
olduðumu bildiriyor.
Allah yüze “bildirici” demiþtir. Onun için ariflerin gözü, yüze dalmýþ kalmýþtýr. Renk
ve koku, can gibi haber verir; atýn kiþnemesi atýn mevcudiyetini bildirir.
Eþeðin sesini kapýnýn sesinden fark edesin diye her þeyin sesi, o þeyi haber verir.
Peygamber insanlarý ayýrt etmek hususunda “insan sözünde gizlidir” dedi.
Yüzün renginde gönül halinden bir niþan vardýr. Bana acý sevgimi kalbinde tut!
Kýrmýzý yüz sahibinin, refah ve saadetine delalet eder, sarý yüz, meþakkat ve bela
içinde olduðunu bildirir.
Elimi, ayaðýmý alana, yüzümün rengini uçurana, kuvvetimi giderene, çehremi bozana
uðradým. Önüne geleni kýrana, aðaçlarý kökünden, dibinden söküp çýkarana sataþtým.
Adamlarý, hayvanlarý, cemadat ve nebadatý mat edene rastladým.
Bunlar cüziyattýr, küllüyatýn da onun yüzünden renkleri sararmýþ, kokularý
bozulmuþtur. Cihan; gah sabredip gah þükrettikçe baðlar, bahçeler gah giyinir, gah
çýrýlçýplak kalýr. Güneþ ateþ renginde doðmuþken diðer bir saatte baþ aþaðý batar;
göklerde parýldayan yýldýzlar; zaman zaman ihtirake uðrarlar. Güzellikte yýldýzlardan
daha parlak olan ay da ince aðrýya tutulup hilal olur. Çok sakin ve edepli olan bir yeri
de sarsýntý sýtmaya düþürür.
Nice daðlar, bu ansýzýn gelen felaketten dolayý yeryüzüne kumlar gibi daðýlývermiþtir!
Ruhla eþ olan hava bile kaza baþ gösterince veba kesilir, ufunetlenir:
Ruhun kýz kardeþi olan latif su, bir gölcükte sarý, acý ve bulanýk bir hale gelir; azametli
ve kibirli ateþi bile bir yel söndürüverir!
Denizin halini de ýstýrabýndan, coþkunluðundan anla, akýlýnýn deðiþik durduðunu,
kalýptan kalýba girdiðini bil! Allah rýzasýný arayýp duran baþý dönmüþ feleðin hali de
oðullarýnýn hali gibidir:
Gah en altta, gah ortada, gah en tepede. Onda da bölük bölük kutlu ve yomsuz
zamanlar var! Ey külliyat ile karýþmýþ olan, ey insan! Basit cisimlerin halini de
kendinden kýyas et! Külliyatýn böyle hastalýklarý, böyle dertleri olunca onlarýn
cüzilerinin yüzü nasýl sararmaz?
Hele birbirine zýt olan þeylerden; su, toprak, ateþ ve yelden meydana gelmiþ cüzü...
Koyunun kurttan kaçmasýna þaþýlmaz; þaþýlacak þey bu koyunun kurda gönül
vermesidir! Saðlýk zýtlarýn sulhüdür; aralarýnda savaþýn baþlamasýný da ölüm bil!
Allah’nýn lütfu, bu aslanla yaban eþeðine, bu iki zýtta, vefakarlýk hususunda bir ülfet
vermiþtir. Dünya hasta ve mahpus olunca, hastanýn fani olmasýna þaþýlýr mý?”
Tavþan aslana bu çeþit nasihatler verip “Ben bu sebepler yüzünden geriledim” dedi.
Aslan dedi ki: “Sen bu sebepleri býrak ta þu geriye çekilmenin sebebini söyle, benim
maksadýn o.”
Tavþan, O “aslan bu kuyunun içinde oturuyor; bu kalenin içinde bütün afetlerden
emin” dedi.
Aklý olan kimse oturmak için kuyu dibini seçmiþtir. Çünkü gönül, sefalarý halvetler.
Kuyunun karanlýðý, halkýn verdiði karanlýklardan daha iyidir. Halkýn ayaðýný tutan,
halkla karýþýp görüþen; baþýný kurtaramamýþ, selamete eriþememiþtir.
Aslan “Ýleri yürü. Benim açacaðým yara, onu kahreder, bir bak , o aslan orada mý?”
dedi.
Tavþan “Ben o ateþten bir kere yanmýþým. Sen beni kucaðýna alýrsan, ey kerem
madeni, ancak o vakit yardýmýnla gözümü açar, kuyuya bakabilirim” dedi.
Aslan onu kucaðýna aldý. O da aslanýn himayesinde kuyuya kadar vardý. Kuyunun
içine, suya bakýnca aslanýn ve onun aksi parýldadý. Aslan su içinde parýldayan aksiiini
gördü. Suda bir aslan þekliyle kucaðýnda þiþman bir tavþan þekli gördü. Su içinde
düþmanýný görünce tavþaný býrakýp kuyu içine sýçradý.Kendi kazdýðý kuyuya kendi
düþtü. Çünkü yaptýðý zulüm kendi baþýna geldi.
Zalimlerin zulmü karanlýk bir kuyudur; bütün alimler böyle dediler:
Daha ziyade zalim olanýn kuyusu, daha korkunçtur. Adalet “daha kötüye daha kötü
ceza verilir” buyurmuþtur. Ey zulümle bir kuyu kazan! Sen kendin için tuzak
hazýrlýyorsun. Ýpek böceði giiibi kendi etrafýný örme; kendine kuyu kazarsan bari
kararlýca kaz! Zayýflarý sen yardýmcýsýz, kimsesiz sanma; Kur’andan “Ýza cae
nasrullah”ý oku.
Sen filsen, düþmanýn senden ürkmüþse sana ceza olarak iþte ebabil kuþu gelip çattý.
Yerde bir zayýf aman dilerse, gökyüzü askerleri birbirlerine karýþýrlar. Sen birisini
diþinle ýsýrýp da kan içinde býrakýrsan diþ aðrýsýna tutulunca ne yaparsýn?
Aslan, kuyuda kendisini görünce hiddetinden o anda kendini düþmanýndan ayýrt
edemedi. Kendi aksini kendi düþmaný sandý,
hulasa kendine kýlýç çekti.
Ey Adam! Ýnsanlarda gördüðün bir çok zulümler, senin huyundur; sen kendi huyunu
onlarda görüyorsun.
Senin varlýðýn, nifakýn, zulmün, gafletin onlara aksetmiþtir. Sen o sun, sen kendini
yaralamaktasýn. O anda lanet ipliðini kendine kendin dokuyorsun!
O kötülüðü sen kendinde açýkça görmüyorsun. Görsen kendine kendin candan
düþman olurdun. Ey ahmak kendine saldýran o aslan gibi sen de kendine
saldýrýyorsun. Ahlakýnýn künhüne eriþir, hakikatini anlarsan o adam olmamazlýðýn
senden olduðunu bilirsin. Aslan; baþka bir aslan gibi görünen þeklin, kendi aksinden ,
ibaret olduðu kuyu dibinde zahir oldu. Bir zayýfýn diþini söken, o ters gören aslanýn
iþini iþlemektedir.
Ey baþkasýnýn yüzünde kötü bir ben gören! Gördüðün kendi beninin aksidir, ondan
nefret etme! “Müminler birbirinin aynasýdýr”. Bu haberi Peygamberden rivayet
etmediler mi?
Gözünün önüne gök renkli bir cam koymuþsun, o sebepten alem sana gök görünüyor.
Kör deðilsen bu körlüðü kendinden bil. Kendine kötü de baþkasýna deme!
Eðer mümin Allah nur ile bakmamýþ olsaydý; gaip mümine bütün çýplaklýðý ile nasýl
görünürdü? Fakat sen Allah nuru ile deðil Allah ateþi ile baktýðýndan kötülükte kaldýn
iyilikten gafil oldun.
Ýyiliði kötülükten ayýrt edemedin, kötülükten de gafil oldun; iyilikten de. Ey gama
kedere dalmýþ adam! Azar azar ateþe nur serp ki ateþin nura dönsün.
Ya Rabbi, sen de o tertemiz suyu serp de alemin þu ateþi tamamýyla nur olsun.
Denizin suyu hep ferman altýndadýr; ya Rabbi su da senindir, ateþ de.
Sen istersen ateþ, latif su olur; dilemezsen su bile ateþ kesilir. Bizim þu niyazýmýzý da
yine sen ilham etmektesin. Zulümden kurtulmamýz, senin ihsanýndýr. Sen bize bu
isteði, biz istemeksizin verdin, hadsiz, hesapsýz ihsanlar da bulundun.
Tavþan kurtulduðuna sevinerek ovaya, av hayvanlarýna koþtu. Aslanýn kuyuda
öldüðünü görünce çayýra doðru güle oynýya gitmekte idi. Ölümün pençesinden
kurtulduðundan ayaðý yerden kesilmiþ, sevinmiþ; el çýrpmakta, dallar, yapraklar gibi
yeþermiþ neþelenmiþ, oynamaktaydý.
Dallar, yapraklar toprak hapsinden kurtulunca baþlarýný yükseltir, rüzgarýn eþi
arkadaþý olurlar. Yapraklar, daldaki tomurcuklarý yarýp çýkýnca aðacýn ta üstüne
çýkarlar.
Her meyve ve her yaprak, tomurcuðunun diliyle Allah’nýn þükrünü terennüm eder.
Bizim aslýmýzý ihsan sahibi Allah yetiþtirdi, nihayet aðaç kalýnlaþtý, doðrulup yükseldi
de. Su çamur içinde olan canlar da bataklýklardan, su ve çamurdan kurtulunca
gönülleri sevinç dolu bir halde.
Allah aþkýnýn havasýnda raks ederler; ayýn on dördü gibi noksansýz ve tam bir hale
gelirler. Tenleri oynayýp durur, ya canlarý ne haldedir? Sorma! Tamamý ile can olanlara
gelince; onlarý hiç sorma (anlatmaya imkan yok!)
Tavþan aslaný zindana soktu, aslan için ne ayýp þey; bir tavþancýktan geri kaldý! Böyle
bir ayýba sahip olduðu halde þaþýlacak þey þurasýdýr ki bir de kendisine Fahrettin
lakabýný takmalarýný ister!
Ey kiþi! Sen bu dünya kuyusunun dibinde mahpus kalan bir aslansýn. Tavþan gibi olan
nefsin seni nasýl kahretti? Senin tavþan nefsin sahrada yiyip içmekte, zevk ve sefa
etmekte. Sen ise þu dedikodu, bahis ve münakaþa kuyusunun dibindesin!
O aslan avcýsý tavþan, av hayvanlarýnýn bulunduðu yere koþup “birbirinizi muþtulayýn.
Size müjdeci geldi. Müjde ey zevki sefaya dalmýþ olanlar! Müjde ki o cehennem
köpeði, geldiði cehenneme gitti.
Müjde! Allah, o can düþmanýnýn diþlerini söktü. Pençesiyle nice baþlar ezen düþmaný,
ölüm süpürgesi çerçöp gibi süpürdü gitti” dedi.
O zaman bütün hayvanlar, sevinçli bir halde gülüp oynayarak, onun yüzünü öptüler.
Etrafýna halka oldular. O çýrað gibi ortalarýndaydý. Bütün sahradakiler ona secde
ettiler.
“Sen gökten inen bir melek misin, yoksa peri misin? Hayýr ne meleksin ne peri! Sen,
erkek aslanlarýn azrailisin! Ne olursan ol; canýmýz sana kurban olsun! Ona galip
geldin, elin kolun sað olsun!
Allah bu suyu senin arkýndan akýttý; eline koluna aferin. Bir daha söyle! Onu hile ile
nasýl inandýrdýn; o zalimi düzenle nasýl kahrettin?
Bir daha söyle ki hikayen dertlere derman, canlara merhem olsun! Bir daha söyle ki o
sitemkarýn zulmünden canlarýmýzda yüz binlerce yaralar var” dediler.
Tavþan dedi ki: “Ey ulular! Allah yardým etti, yoksa dünyada bir tavþan kim oluyor ki?
Koluma kuvvet, kalbime kudret verdi, cenneti, huriyi kucaðýma attý.
Üstünlükler Hak’tan gelir, hallerin deðiþmesi de ondandýr. Hak; bu kuvvet kudreti zan
ve yakin ehline nöbetleþe göstermektedir.
Ey ikbal nöbetine eriþen! Kendine gel, sevinme! Sen nöbetle mukayyetsin, hürlük
taslama! Saltanatý nöbetten üstün olan, ikbali ebedi bulunan nöbet davulunu yedi
yýldýzdan üstün bir yerde çalarlar.
Nöbetten üstün olanlar, baki padiþahlardýr; onlar daima ruhlara sakidir. Bir iki gün su
içmeyi terk edersen aðzýný ebediyet þarabýna daldýrýr, o hakikat þarabýný içersin.
HZ.ÖMER´ÝN KERAMETÝ
“KÜÇÜK MUHAREBEDEN BÜYÜK MUHAREBEYE DÖNDÜK” SÖZÜNÜN TEFSÝRÝ
Ey padiþahlar! Dýþarýdaki düþmaný öldürdük; içimizde ondan beter bir hasým var.
Bunu öldürmek, aklýn fikrin iþi deðil. Ýçerideki aslan öyle tavþan maskarasý olmaz.
Cehennem, bu nefistir; cehennem, bir ejderhadýr ki harareti denizlerle eksilmez. Yedi
denizi içer de yine kocakarýya benzeyen nefsin harareti ve coþkunluðu azalmaz.
Taþlar, taþ yürekli kafirler; aðlayýp inleyerek mahcup bir halde cehenneme girerler.
Hak’tan ona þu nida gelmedikçe bu kadar azaba da kanaat etmez:
“Doydun mu” denir. O kurt ve sýrtlan gibi “Hayýr doymadým” der. Ýþte ateþ, iþte sana
hararet! Bütün bir alemi, bir lokma edip yutar da yine midesi “Daha fazla yok mu”
diye baðýrýr.
Nihayet Hak onun üstüne Lamekan aleminden ayaðýný koyar da iþte o vakit derhal
sakinleþir. Bizim nefsimiz de cehennemin bir parçasýdýr. Onun için cüziler daima
küllün tabiatýndadýr. Nefsi öldürecek ayak da ancak Hak’ýn ayaðýdýr. Zaten nefsin
yayýný Hak’tan gayrý kim çekebilir? Yaya ancak doðru ok koyarlar. Bu yayýn ters ve
eðri oklarý da vardýr. Ok gibi doðru ol da yaydan kurtul! Çünkü her doðru okun,
yaydan fýrlayacaðýna þüphe yok.
Dýþ savaþýndan kurtulunca iç savaþýna yüz tuttum. Biz þimdi küçük muharebeden
döndük; Peygamberle beraber büyük muharebedeyiz. Allah’dan denizleri yaran bir
kuvvet isterim ki bu kaf daðýný iðne ile yerinden koparýp atayým.
Þunu bil ki saflarý bozup daðýtan aslanla savaþmak kolaydýr. Asýl aslan nefsini maðlup
edendir. “
Bunun hakkýnda sen bir hikaye dinle de sözümden hisse al:
Rum Kayseri’den, Medine’de Ömer’e uzak çölleri aþarak bir elçi geldi. Medine halkýna
“Halifenin köþkü nerededir ki atýmý, eþyamý oraya çekeyim” dedi.
Halk dedi ki: “Onun köþkü yok; Ömer’in köþkü ancak aydýn canýdýr.
Gerçi emir diye adý saný duyulmuþsa da onun, yoksullar gibi ancak bir kulübeciði var.
Kardeþ onun köþkünü nasýl görebilesin? Gönül gözünde kýl bitmiþ. Gönül gözünü
kýldan ve hastalýktan arýt, sonra köþkünü görmeyi gözet. Kimin caný heveslerden
arýnmýþsa derhal tertemiz Allah tapusunu, Allah dergahýný görür.
Muhammed, bu ateþten, bu dumandan temizlendiðinden nereye yüz çevirse orada
Allah cemalini gördü. Seni kötülüðe sevk eden vesveselere yoldaþ, oldukça “Semme
vechullah”ý nasýl bilebilirsin?
Kimin kalbinde kapý açýlýrsa gönül göðünde yüzlerce güneþ görür. Yýldýzlarýn içinde ay
nasýl görünürse baþkalarý arasýnda Allah da öyle görünür. Fakat iki parmaðýný iki
gözünün üstüne koy; bir þey görebilir misin? Ýnsaf et!
Sen görmesen de dünya yok deðildir. Kusur, ancak þom nefsin parmaðýnda. Kendine
gel! Gözünden parmaðýný kaldýr da ne istiyorsan gör.
Nuh’un ümmeti, Nuh’a “nerede sevap” dediler. Nuh “duymamak, görmemek için
elbisenize büründüðünüz cihette. Elbiselerinizi bürünüp yüzünüzü, baþýnýzý sardýnýz;
ondan dolayý gözünüz olduðu halde görmediniz” dedi.
Ýnsan gözden ibarettir. Geri kalaný bir deridir. Göz de dostu gören göze derler. Ýnsan
dostu görmeyince kör olsun, daha iyi. Böyle adam Süleyman bile olsa karýnca ondan
yeðdir".
Bu yepyeni sözler, Rum elçisini semaa getirdi, Ömer’i görmek iþtiyaký arttý. Gözünü o
padiþahý aramaya dikti, eþyasýný da kaybetti, atýný da. O iþ erinin ardýna düþmüþ, her
tarafa koþmakta, delicesine onu aramaktaydý. “Dünyada böyle adam da olur mu ki
cihandan can gibi gizlenmiþ” diyordu.
Candan kul olmak için onu aradý. Þüphesiz, arayan bulur. Bir bedevi karýsý, onun
yabancý olduðunu gördü; Ömer’i aradýðýný anlayýp “Ýþte þuracýkta, þu hurma aðacýnýn
altýnda ; hurma aðacýnýn dibinde, halktan ayrýlmýþ, yapayalnýz gölgelikte uyuyan Allah
gölgesini gör” dedi. Elçi oraya gelip uzakta durdu. Ömer’i görünce titremeye baþladý.
O uyuyandan elçiye bir heybet, gönlüne hoþ bir hal geldi. Muhabbet ve heybet
birbirinin zýttý iken gönlünde bu iki zýttýn birleþtiðini gördü.
Kendi kendine “Ben nice Padiþahlar gördüm; büyük sultanlarýn makbulü oldum.
Onlardan korkmaz, ürkmezdim. Bu adamýn heybeti aklýmý baþýmdan aldý. Aslanlar,
kaplanlar bulunan ormanlara daldým, yüzümün rengi bile kaçmadý. Bir çok savaþlarda
bulundum; savaþ baþlayýnca aðýr yaralar aldým, düþmanlarý aðýr bir surette yaraladým.
Bütün bu ahvalde kalbim, diðerlerinden daha kuvvetli idi.
Bu adam silahsýz, kuru yerde yatýyor; benim yedi azam tir tir titremekte; bu ne? Bu
heybet Hak’tan halktan deðil; bu heybet þu abalý adamdan gelmiyor” dedi.
Bir kiþi Hak’tan korkup takva yolunu tuttu mu: cin olsun, insan olsun, onu kim görse
korkar. Bu düþünce içinde hürmetle ellerini baðladý. Bir müddet sonra Ömer, uykudan
uyandý.
Elçi Ömer’i tazim etti, ona selam verdi. Peygamber “önce selam sonra söz” demiþtir.
Ömer, selamý alýp onu yanýna çaðýrdý, onu teskin etti, karþýsýna oturdu.
Korkaný, emin ederler, gönlünü yatýþtýrýrlar. “Korkmayýn” sözü, korkanlara sunulan
hazýr yemektir. Ve bu yemek tam onlara layýktýr.
Korkusu olmayana nasýl” korkma” dersin? Niye ona ders veriyorsun? O, derse muhtaç
deðil ki! Ömer, o yüreði oynayan kimseyi sevindirdi, yýkýlmýþ gönlünü yaptý. Ondan
sonra en güzel bir yoldaþ olan Allah’nýn tertemiz sýfatlarýna dair ince bahislere daldý.
Elçiye makam nedir? Hal neye derler? Anlasýn bilsin diye Allah’nýn Abdallara
gönderdiði lütuf ve ihsanlarý nakletti.
Hal güzel bir gelinin cilvesidir; makam ise o gelinle halvet olup vuslatýna eriþmektir.
Gelinin cilvesini padiþahta görür, baþkalarý da. Fakat onunla vuslat ancak aziz
padiþaha mahsustur. Gelin, havassa da cilve eder, avama da. Ama onunla halvete
giren ancak padiþahtýr.
Sufiler içinde hal ehli çoktur, fakat aralarýnda makam sahibi nadirdir. Ömer elçiye can
mevzilerini söyledi, ruh seferlerini anlattý.
Zamandan dýþarý olan, zamana sýðmayan bir zamandan, azamete mensup kutsiyet
makamýndan. Ruh simurgunun, bu aleme gelmeden önceki geniþ uçuþlarýndan
bahsetti. Ruhun, o alemde bir uçuþu ufuklarý aþýyordu; iþtiyak çekenlerin ümitlerinden
de ileri gidiyordu, hýrslarýndan da! Ömer, o yabancý çehreli zatý tam dost buldu,
canýnýn Allah sýrlarýný dilediðini anladý.
Þeyh, kamildi, talibin de tam bir isteði vardý. Yolcu çevikti, at da kapýdaydý. O mürþit,
onun irþat edilmeye kabiliyeti olduðunu gördü; tertemiz tohumu temiz yere ekti.
Elçi “ya Emirülmü’minin! Can yücelerden yere nasýl indi? Hiçbir þeyle mukayyet
olmayan can kuþu nasýl kafese girdi?” diye sordu. Ömer dedi ki: “Hak, ona afsunlar
okudu, hikayeler söyledi.
Allah; gözü kulaðý olmayan yokluklara afsun okuyunca onlar, coþmaya baþlarlar;
varlýk alemine konarlar. Yok olanlar, onun afsunu ile varlýk diyarýna takla atarak ve
derhal gelirler. Sonra var olana yine bir afsun okuyunca onu yokluða derhal ve iki
çifte atla sürer.
Gülün kulaðýna bir þey söyledi, güldürdü. Taþýn kulaðýna bir þey söyledi, akik ve
maden haline getirdi. Cisme bir ayet okudu, can oldu. Güneþe bir þey söyledi parladý.
Sonra yine güneþin kulaðýna korkunç bir þey üfler yüzüne yüzlerce perde iner. O
kelam sahibi Allah, bulutun kulaðýna bir þey okur; gözünden misk gibi yaþlar akýtýr.
Topraðýn kulaðýna ne söyledi ki murakebeye vardý, dalgýn bir halde kaldý!
Tereddüt içinde kalan, hayretlere düþen kiþinin kulaðýna da Hak, bir muamma
söylemiþtir. Bu süretle onu iki þüphe arasýnda hapseder. “Ey yardýmý istenen Allah!
Þunu mu yapayým, bunu mu?” der. Ýki þýktan birini üstün tutar, üstün tuttuðunu
yaparsa o da yine Hak’tandýr.
Can aklýnýn tereddüt içinde bocalamasýný istemezsen o pamuðu can kulaðýna týka. Ki
Allah’nýn o muammalarýný anlasýn, gizlice ve açýkça söylenen sözleri idrak edesin.
Böyle yaparsan can kulaðý vahiy yeri olur. Vahiy nedir? Zahiri duygudan gizli söz.
Can kulaðý ile can gözü, zahiri duyguya yabancýdýr; o duygu, bu duygudan
bambaþkadýr. Akýl ve duygu kulaðý bu hususta muhlistir
Cebir meselesi, aþkýmý ihtiyarsýz bir hale getirdi, sabrýmý elden aldý. Aþýk olmayansa
cebri hapsetti, onu inkar yahut takyid eyledi.Halbuki bu, Hak’la beraberlik ve birliktir,
cebir deðil... Bu, ayýn tecellisidir bulut deðil. Cebir bile olsa, herkesin bildiði cebir;
yalnýz kendi menfaatini gözeten Nefsi Emmarenin cebri deðildir.
Ey oðul! Allah, kimlerin gönül gözünü açtýysa bu cebri onlar anlar. Gayb ve istikbal
onlara apaçýk görünmektedir. Maziyi anýþ onlarca deðersiz bir þeydir. Onlarýn ihtiyarý
da baþka türlüdür, cebri de. Yaðmur damlalarý sedeflerin içinde inci olur. Sedeften
dýþarýda küçük, büyük damlalar var, sedefin içinde ise küçük, büyük inciler.
Onlarda misk ahusunun göbeðindeki kabiliyet vardýr. Dýþarýdaki kan damlalarý,
bunlarýn içlerinde misktir. Sen dýþarýdaki kan, göbeðin içinde nasýl misk olur? Deme!
Bu bakýr, dýþarýda adi ve bayaðý bir þeyken iksirin içinde nasýl altýn olmuþ da deme!
Ýhtiyar ve cebir, sende bir hayalden ibarettir. Onlardaysa Allah azametinin nuru
haline gelmiþtir. Ekmek sofrada durduðu müddetçe cansýzdýr. Fakat insan vucudunda
neþeli ruh kesilir. Sofranýn ortasýnda duran o ekmeðin can olmasý imkansýzdýr. Fakat
can, sel sebil suyu ile o olmayacak þeyi yapar, ekmeði ruh haline getirir.
Ey doðru okuyup doðru anlayan! Bu can kuvvetidir; bir düþün, o canlar canýnýn
kuvveti ne olabilir? Ýnsanýn bir tek kolu, candan gelen kuvvetle daðý, denizle
madenlerle yarýp delmekte. Dað yaran (Ferhat) ýn candan gelen kuvveti taþ delmek,
canlar canýnýn kuvveti de ayý ikiye bölmektir.
Gönül, Allah sýrlarý daðarcýðýný açarsa can, arþa doðru süratle koþar gider.
Ömer’den, bu sözleri iþitince elçinin gönlünde bir parlaklýk belirdi. Sual de mahvoldu
cevapta... hatadan da kurtuldu, doðrudan da.Aslý anladý, ferilerden geçti. Ancak bir
hikmete eriþip faydalanmak için sormaya baþladý:
Ömer’e “O duru suyun bulanýk yerde hapsedilmesinin hikmeti ne, bunda ne sýr var?
Duru su, toprakta gizlenmiþ; saf can cisimlerde mukayyet olmuþ, sebebi ne?” dedi.
Ömer dedi ki: “Sen derin bir bahse dalýyorsun. Mesela manayý harflerle takyid eder
(bir söz söylersin). Serbest olan manayý hapsettin, nefesi bir kelime ile takyid eyledin.
Sen faydadan mahçup iken; ruhun bedene gelmesindeki faydayý bilmezken; bunu bir
fayda elde etmek için yaparsýn da.
Fayda, kendisinde zuhur eden Allah, bizim gördüðümüzü nasýl görmez? Mananýn
kelimelerle söylenmesinde yüz binlerce fayda var. Bu faydalarýn her biri, canýn cesede
girmesindeki faydaya nispetle pek deðersiz.
Cüzilerin cüz’ü olan senin bu nefesin, bu söz söylemen, külli bir fayda temin ederse
ruhun bedene girmesiyle meydana gelen kül, neden faydasýz olsun? Sen bir cüz iken
fayda görüyorsun. O halde neden kýnama elini külle uzatýyor, onu neden kýnýyorsun?
Sözün faydasý yoksa söyleme, varsa itirazý býrakýp þükretmeye çalýþ! Allah’ya
þükretmek herkesin boynunun borcudur. Kavga etmek, suratýný ekþitmek þükür
deðildir. Þükretmek surat ekþitmeden ibaretse sirke gibi þükreden hiç kimse yok!
Sirke, ciðere gitmek için yol arýyorsa ona “þekerle karýþ da sirkengübin ol” de!
Manayý þiire sýkýþtýrmaya çalýþmak, haptolmakla müsavi, ondan gayrý bir þey deðil.
Þiirde mana, sapan gibi istenen yere gitmesine imkan yok. Elçi, bu bir iki kadehle
kendinden geçti; hatýrýnda ne elçilik kaldý, ne getirdiði haber! Allah kudretine hayran
olup kaldý; makam eriþip sultan oldu. Sel denize kavuþtu deniz oldu. Tane ekinliðe
vardý ekin oldu.
Ekmek Adem Atanýn vucuduna karýþtý, ölü iken dirildi, haberdar oldu. Mum ve odun,
ateþe can verip yanýnca nursuz vücutlarý nurlandý. Sürme taþý, (döðülüp) gözlere
çekilinceiyi görmeye sebep oldu, gözcü kesildi.
Ne mutlu o adama kendisinden kurtulmuþ, diriye ulaþmýþtýr! Yazýk o diriye ki ölü ile
oturmuþ, ölmüþ; hayatýný kaybetmiþtir!
Allah Kur’anýna kaçar, sýðýnýrsan Peygamberlerin ruhlarýna karýþýrsýn.
Kur’an; Peygamberlerin, Allah’nýn temiz ululuk denizindeki balýklarýn halleridir.
Fakat okur da dediðini tutmazsan farzet ki peygamberleri, velileri görmüþsün
(inanmadýktan onlara uymadýktan sonra ne fayda!).
Kur’an’ýn hükümlerini tutar, kýssalarýndan hisse alýrsan can kuþuna ten kafesi dar
gelir. Kafeste mahpus olan kuþun kurtulmak istememesi cahilliktendir. Kafeslerden
kurtulan ruhlar, Allah’ya layýk ve halka rehber olan peygamberlerdir.
Onlarýn sesleri, kafeslerin dýþýndan ve din makamýndan gelir: “Sana kurtuluþ yolu
ancak budur, bu! Biz bu daracýk kafesten bununla kurtulduk. Bu kafesten kurtulmanýn
bundan baþka çaresi yok!
Kazandýðýn þöhretten kurtulman için inleyip duran bir hasta haline gir. Zaten halk
arasýnda meþhur olmak saðlam bir baðdýr. Bu bað bu yolda demir bir baðdan
aþaðýmýdýr ki?”
Ömer’den, bu sözleri iþitince elçinin gönlünde bir parlaklýk belirdi. Sual de mahvoldu
cevapta... hatadan da kurtuldu, doðrudan da.Aslý anladý, ferilerden geçti.
Ancak bir hikmete eriþip faydalanmak için sormaya baþladý:
Ömer’e “O duru suyun bulanýk yerde hapsedilmesinin hikmeti ne, bunda ne sýr var?
Duru su, toprakta gizlenmiþ; saf can cisimlerde mukayyet olmuþ, sebebi ne?” dedi.
Ömer dedi ki: “Sen derin bir bahse dalýyorsun. Mesela manayý harflerle takyid eder
(bir söz söylersin). Serbest olan manayý hapsettin, nefesi bir kelime ile takyid
eyledin.Sen faydadan mahçup iken; ruhun bedene gelmesindeki faydayý bilmezken;
bunu bir fayda elde etmek için yaparsýn da. Fayda, kendisinde zuhur eden Allah, bizim
gördüðümüzü nasýl görmez? Mananýn kelimelerle söylenmesinde yüz binlerce fayda
var. Bu faydalarýn her biri, canýn cesede girmesindeki faydaya nispetle pek deðersiz.
Cüzilerin cüz’ü olan senin bu nefesin, bu söz söylemen, külli bir fayda temin ederse
ruhun bedene girmesiyle meydana gelen kül, neden faydasýz olsun? Sen bir cüz iken
fayda görüyorsun. O halde neden kýnama elini külle uzatýyor, onu neden kýnýyorsun?
Sözün faydasý yoksa söyleme, varsa itirazý býrakýp þükretmeye çalýþ! Allah’ya
þükretmek herkesin boynunun borcudur. Kavga etmek, suratýný ekþitmek þükür
deðildir. Þükretmek surat ekþitmeden ibaretse sirke gibi þükreden hiç kimse yok!
Sirke, ciðere gitmek için yol arýyorsa ona “þekerle karýþ da sirkengübin ol” de!
Manayý þiire sýkýþtýrmaya çalýþmak, haptolmakla müsavi, ondan gayrý bir þey deðil.
Þiirde mana, sapan gibi istenen yere gitmesine imkan yok.
Elçi, bu bir iki kadehle kendinden geçti; hatýrýnda ne elçilik kaldý, ne getirdiði haber!
Allah kudretine hayran olup kaldý; makam eriþip sultan oldu. Sel denize kavuþtu deniz
oldu. Tane ekinliðe vardý ekin oldu.
Ekmek Adem Atanýn vucuduna karýþtý, ölü iken dirildi, haberdar oldu. Mum ve odun,
ateþe can verip yanýnca nursuz vücutlarý nurlandý.
Sürme taþý, (dövülüp) gözlere çekilince iyi görmeye sebep oldu, gözcü kesildi.
Ne mutlu o adama kendisinden kurtulmuþ, diriye ulaþmýþtýr! Yazýk o diriye ki ölü ile
oturmuþ, ölmüþ; hayatýný kaybetmiþtir!
Allah Kur’anýna kaçar, sýðýnýrsan Peygamberlerin ruhlarýna karýþýrsýn.
Kuran; Peygamberlerin, Allah’nýn temiz ululuk denizindeki balýklarýn halleridir.
Fakat okur da dediðini tutmazsan farzet ki peygamberleri, velileri görmüþsün
(inanmadýktan onlara uymadýktan sonra ne fayda!). Kuran’ýn hükümlerini tutar,
kýssalarýndan hisse alýrsan can kuþuna ten kafesi dar gelir.
Kafeste mahpus olan kuþun kurtulmak istememesi cahilliktendir. Kafeslerden
kurtulan ruhlar, Allah’a layýk ve halka rehber olan peygamberlerdir.
Onlarýn sesleri, kafeslerin dýþýndan ve din makamýndan gelir: “Sana kurtuluþ yolu
ancak budur, bu! Biz bu daracýk kafesten bununla kurtulduk. Bu kafesten kurtulmanýn
bundan baþka çaresi yok!
Kazandýðýn þöhretten kurtulman için inleyip duran bir hasta haline gir. Zaten halk
arasýnda meþhur olmak saðlam bir baðdýr. Bu bað bu yolda demir bir baðdan
aþaðýmýdýr ki?”
Ynt: Mesneviden Hikayeler I By: armi Date: 28 Ocak 2010, 14:10:05
ÞEYTAN ADEM´E NEDEN SECDE ETMEDÝ ?
Hak’kýn yaptýklarýný da gör, bizim yaptýklarýmýzý da. Her ikisini de gör ve bizim
yaptýðýmýz iþler olduðunu bil, zaten bu meydanda. Ortada halkýn yaptýðý iþler yoksa,
her þeyi Hak yapýyorsa, þu halde kimseye “bunu niye böyle yaptýn” deme!
Allah’nýn yaratmasý, bizim yaptýðýmýz iþleri meydana getirmektedir. Bizim iþlerimiz
Allah iþinin eseridir.
Söz söyleyen kimse, ya harfleri görür, yahut manayý. Bir anda her ikisini birden nasýl
görebilir? Ýnsan konuþurken manayý düþünür, onu kastederse harflerden gafildir.
Hiçbir göz bir anda hem önünü hem ardýný göremez. Þunu iyice bil! Önünü gördüðün
zaman ardýný nasýl görebilirsin?
Madem ki can, harfi manayý bir anda kavrayamýyor, nasýl olur da hem iþi yapar, hem o
iþ yapma kudretini yaratýr? Ey oðul! Allah, her þeye muhittir. Bir iþi yapmasý, o anda
diðer bir iþi yapmasýna mani olamaz.
Þeytan, “Bima aðveyteni” dedi; o alçak ifrit, kendi fi’lini gizledi.
Adem ise “Zalemna enfüsena” dedi; bizim gibi Hak’kýn fiilinden gafil deðildir.
Günah ettiði halde edebe riayet ederek Allah’ya isnad etmedi. Allah’nýn halk ettiðini
gizledi. O suçu kendine atfettiðinden ihsana nail oldu.
Adem, tövbe ettikten sonra Allah, “Ey Adem! O suçu, o mihnetleri, sen de ben
yaratmadým mý?” O benim taktirim benim kazam deðil miydi; özür getirirken niye onu
gizledin?” dedi.
Adem “Korktum, edebi terk etmedim” deyince Allah, “Ýþte ben de onun için seni
kayýrdým” dedi.
Hürmet eden hürmet görür. Þeker getiren badem þekeri yer. Temiz þeyler temizler
içindir; sevgiliyi hoþ tut, hoþluk gör; incit, incin!
Ey gönül! Cebirle ihtiyarý birbirinden ayýrt etmek için bir misal getir ki ikisini de
anlayasýn:
Titreme illetinden dolayý titreyen bir el, bir de senin titrettiðin el... her iki hareketi de
bil ki Allah yaratmýþtýr; fakat bu hareketi onunla mukayeseye imkan yoktur.
Ýhtiyarýnla el oynatmadan piþman olabilirsin; fakat titreme illetine müptela bir adamýn
piþman olduðunu ne vakit gördün?
Anlayýþý kýt biriside þu cebir ve ihtiyar meselesine yol bulsun, bu iþi anlasýn diye
söylediðimiz bu söz, akli bir söz, akli bir bahistir. Fakat zaten bu hilekar akýl, akýl
deðildir ki.
Akli bahis, inci ve mercan bile olsa can bahsi, baþka bir bahistir. Can bahsi baþka bir
makamdýr, can þarabýnýn baþka bir kývamý vardýr. Akýl bahisleri hüküm sürdüðü sýrada
Ömer’le Ebülhakem sýrdaþtý. Fakat Ömer, akýl aleminden can alemine gelince can
bahsinde Ebülhakem, Ebucehil oldu. Ebucehil, cana nispetle esasen cahil olmakla
beraber his ve akýl bakýmýndan kamildi.
Akýl ve bahsi, bil ki eser, yahut sebeptir (onunla müessir ve müsebbip anlaþýlýr). Can
bahsi ise büsbütün þaþýlacak bir þeydir.
Ey nur isteyen! Can ziyasý parladý; lazým, mülzem, nafi, muktazi kalmadý. Bir gören
kiþinin. Nuru doðmuþ parlamaktayken sopa gibi bir delilden vazgeçeceði
meydandadýr.
Yine hikayeye geldik; zaten ne zaman hikayeden ayrýldýk ki?
Cehil bahsine gelirsek o Allah’nýn zindanýdýr; ilim bahsine gelirsek onun baðý ve
sayvaný. Uyarsak onun sarhoþlarýyýz; uyanýk olursak onun hikayesinden
bahsetmekteyiz. Aðlarsak rýzýklarla dolu bulutuyuz; gülersek þimþek!
Kýzar, savaþýrsak bu, kahrýnýn aksidir, barýþýr, özür serdedersek muhabbetinin aksidir.
Bu dolaþýk ve karmakarýþýk alemde biz kimiz? Elif gibiyiz. Elif’inse esasen, hiç ama
hiçbir þeyi yoktur!
TACÝRÝN HÝKAYESÝ
Bir tacirin bir dudusu vardý, kafeste hapsedilmiþ, güzel bir duduydu. Tacir,
Hindistan’a gitmek üzere yol hazýrlýðýna baþladý. Kerem ve ihsan dolayýsýyla,
kölelerinin, cariyeciklerinin her birine “Çabuk söyle, sana Hindistan’dan ne
getireyim?” dedi. Her birisi ondan bir þey diledi. O iyi adam hepsine, istediklerini
getireceðini vad etti. Duduya da “Sen ne armaðan istersin, sana Hindistan elinden ne
getireyim?” dedi. Dudu dedi ki: “Oradaki dudularý görünce benim halimi anlat. Dedi ki:
Sizin müþtakýnýz olan filan dudu, Allah’nýn takdiriyle bizim mahpusumuzdur. Size
selam söyledi, yardým istedi; sizden bir çare, bir kurtuluþ yolu diledi.
Dedi ki: Reva mýdýr ben iþtiyakýnýzla gurbet elde can vereyim. Sýký bir hapis içinde
olayým da siz gah yeþilliklerde, gah aðaçlarda zevk ve sefa edesiniz. Dostlarýn vefasý
böyle mi olur? Ben þu hapis içindeyim, siz gül bahçelerinde. Ey Ulular! Bir seher çaðý
þarap meclisinde bu inleyen garibi de hatýrlayýn!
Dostlarýn sevgiliyi anmasý, sevgiliye ne mutludur. Hele anan ve anýlanýn biri Leyla,
öbürü Mecnun olursa. Ey güzel endamlý sevgilinin mahremleri! Kendi kanýmla
doldurduðum peymaneleri içmem reva mý? Sevgili! Bana da bir nasip vermek istersen
beni anarak bir kadeh iç! Ýçerken bu yerlere serilmiþ düþkün aþýðý yad ederek topraða
bir yudum þarap dök! Þaþýlacak þey! Nerde o ahit, nerde o yemin? Oþeker gibi dudaðýn
verdiði vaadler hani? Bu kulun ayrý düþmesi, fena kulluktansa... kötüye kötülükle
mukabele edersen aramýzda ne fark kalýr?
Fakat hiddetle, þiddetle senden gelen kötülük, sema’dan, çengin namelerinden daha
zevkli, daha neþeli. Ey cefasý devletten daha güzel, intikamý candan daha sevimli
dilber! Ateþin bu... acaba nurun nasýl? matem, bu olunca düðünün nice? Cevrinde öyle
tatlýlýklar var ki...malik olduðun letafet yüzünden kimse seni hakkýyla anlayamaz.
Hem inlerim, hem de sevgili inanýr da kereminden o cevri azaltýr diye korkarým.
Kahrýna da hakkýyla aþýðým, lütfuna da. Ne þaþýlacak þey ki ben bu iki zýdda da gönül
vermiþim. Allah hakký için bu dikenden kurtulur, gül bahçesine kavuþursam bu
sebepten bülbül gibi feryat ederim. Bu ne þaþýlacak þey bülbüldür ki aðzýný açýnca
dikeni de gül bahçesiyle beraber yutar, ikisini de bir görür! Bu bülbül deðil ateþ
canavarý! Onun aþkýyla bütün kötü þeyler, kendisine hoþ gelmekte! Güle aþýk, halbuki
esasen kendisi gül, kendisine aþýk, kendi aþkýný aramakta!”
Can dudusunun hikayesi de bu çeþittir. Fakat nerede kuþlara mahrem olan kiþi?
Nerede zayýf ve suçsuz bir kuþ ki onun içine Süleyman, askeriyle ordu kurmuþ olsun!
Þükür yahut þikayetle feryat edince yere, göðe zelzeleler düþsün! Her demde ona
Allah’dan yüz mektup, yüz haberci eriþsin; o bir kere “Ya Rabbi” deyince Hak’tan
altmýþ kere “Lebbeyk” sesi gelsin! Hatasý, Allah indinde ibadetten daha iyi olsun;
küfrüne nispetle bütün halkýn imaný deðersiz kalsýn! Öyle kiþiye her nefeste hususi
miraç vardýr. Allah, onun tacýnýn üstüne yüzlerce hususi taç koyar. Cismi topraktadýr,
Caný Lamekan Aleminde, O Lamekan Alemi, saliklerin vehimlerinden üstündür.
(vehimlere sýðmaz.) O Lamekan Alemi, vehmine gelen bir alem olmadýðý gibi hayaline
de doðmaz.(ne idrak edebilirsin, ne tahayyül!) Cennetteki ýrmak, nasýl cennettekilerin
hükmüne tabi ise mekan alemiyle Lamekan Alemi de, o alemin hükmüne tabidir. Bu
ilahi akýl kuþlarýna ait olan bahsi kýsa kes, bu sözden yüzünü çevir, sukut et!
Doðrusunu, Allah daha iyi bilir. Dostlar biz yine kuþ, tacir ve Hindistan hikayesine
dönelim: Tacir, Hindistan’daki dudulara, dudusundan selam götürmeyi kabul etti.
Hindistan uçlarýna varýnca kýrda birkaç dudu gördü. Atýný durdurup seslendi, dudunun
selamýný ve kendisine emanet ettiði sözleri söyledi. O dudulardan birisi, bir hayli
titredi ve düþüp öldü, nefesi kesildi.
Tacir, bu haberi verdiðinden dolayý piþman oldu, dedi ki: “Bir cana kýydým, Bu dudu,
olsa olsa o duducaðýzýn akrabasý olacak, galiba bunlarýn cisimleri iki, canlarý bir. Bu iþi
neye yaptým, o haberi neye verdim? Bu münasebetsiz sözle biçareyi yaktým,
yandýrdým.” Bu dil, çakmak taþýyla çakmak demiri gibidir.
Dilden çýkan da ateþe benzer. Manasýz yere gah hikaye yoluyla, gah laf olsun diye
çakmak taþýyla demirini birbirine vurma! Zira ortalýk karanlýktýr, her tarafta pamuk
dolu. Pamuk arasýnda kývýlcým nasýl durur? Zalim onlardýr ki gözlerini kapamýþlar,
söyledikleri sözlerle bütün alemi yakmýþlardýr.
Bir söz, bir alemi yýkar, ölmüþ tilkileri aslan eder. Canlar aslen Ýsa nefeslidir; bir anda
yara, bir anda merhem olurlar. Canlardan perde kalkaydý; her canýn sözü, Mesih´i’
sözü gibi tesir ederdi. Þeker gibi söz söylemek istersen sabret, haris olma , bu helvayý
yeme! Feraset sahiplerinin iþtahlarý sabradýr, onlar sabretmek isterler. Helva ise,
çocuklarýn istediði þeydir.
Sabreden, göklerin üstüne yükselir; helva yiyense geriler, kalýr! “Ey gafil! Sen nefis
ehlisin, toprak içinde kan yiyedur! Fakat gönüle sahip olan kiþi , zehir bile yese o zehir
bal olur.” Gönüle sahip olan kiþi, apaçýk öldürücü bir zehir bile yese ona ziyan gelmez.
Çünkü o, sýhhat bulmuþ, perhizden kurtulmuþtur. Fakat zavallý talip (kemale ermemiþ
salik), henüz hararet içindedir.
Peygamber buyurdu ki:”Ey cüretli talip! Sakýn hiçbir matlup ile mücadele etme!”
Sende Nemrut’luk var, ateþe atýlma, atýlacaksan önce Ýbrahim ol! Madem ki sen ne
yüzgeçsin, ne de denizci... aklýna uyup kendini denize atma! Yüzgeç ve denizci,
denizden inci çýkarýr, ziyanlardan bile bir hayli fayda elde eder. Kamil, topraðý tutsa
altýn olur; nakýs, altýný ele alsa toz toprak kesilir. O gerçek er, Allah’ya makbul
olmuþtur, bütün iþlerde onun eli Allah elidir.
Nakýs kimsenin eli ise Þeytan’nýn, ifritin elidir. Çünkü Þeytan’nýn teklif ve hile
tuzaðýna tutulmuþtur. Kamile göre bilgisizlik bile bilgi olur, nakýsýn bildiði bilgi ise
bilgisizlik kesilir. Ýlletli kimse, ne tutarsa illet olur. Kamil kafir bile olsa o küfür, din ve
þeriat haline gelir. Ey yayan olduðu halde süvari ile yarýþa giriþen! Sen bu
müsabakada kazanmayacak , onu geçmeyeceksin, iyisi mi, dur!
Melun Firavun’un zamanýnda sihirbazlar Musa ile kin güderek mücadeleye girdiler.
Fakat onu büyük tuttular, öne geçirdiler, aðýrladýlar. Zira ona “Ferman senin.
Ýstiyorsan önce sen asaný at” dediler.
Musa “ Hayýr, ey sihirbazlar, önce siz büyülerinizi meydana koyun” dedi.
Musa’ya karþý gösterdikleri o kadar hürmet , din sahibi olmalarýna sebep oldu; inat
yüzünden de elleri ayaklarý kesildi. Sihirbazlar Musa’nýn hakkýný anladýklarýndan
evvelce iþledikleri suça karþýlýk olarak ellerini, ayaklarýný feda eylediler.
Yemek yemek ve nükte söylemek, kamile helaldir; madem ki sen kamil deðilsin yeme
ve sukut et! Çünkü sen kulaksýn, o dildir; o senin cinsinden deðil, Allah, kulaklara
“Ansitü” buyurdu.
Çocuk önce, süt emme kabiliyetinde doðar, bir müddet susar ve tamamý ile kulak
kesilir. Lakýrdý söylemeyi öðreninceye kadar bir zaman dudaðýný yummasý, söz
söylememesi gerekir. Kulak vermezse “ti ,ti “ diye manasýz sözler söyler; kendisini
alemin dilsizi yapar. Anadan saðýr doðan ise hiç dinlemediði için dilsiz olur; nasýl dile
gelsin? Çünkü söz söylemek için önce dinlemek gerekir. Söze, kulak verme yolundan
gir. Evlere kapýlardan girin; rýzýklarý, sebeplerine teþebbüs ederek arayýn! Dinleme
ihtiyacý olmaksýzýn anlaþýlan söz, ancak tamahsýz ve ihtiyaçsýz olan Allah’nýn sözüdür.
Allah, yarattýðýný eþsiz, örneksiz yaratýr; üstada tabi deðildir. Herkes ona dayanýr;
onun dayanacaðý bir varlýk yoktur. Ondan baþka bütün mahlukat; hem sanatýnda, hem
sözünde üstada tabidir, örneðe muhtaçtýr. Bu söze yabancý deðilsen bir hýrkaya
bürün, bir viraneye çekil ve göz yaþý dök! Çünkü Adem, Allah itabýndan aðlamakla
kurtuldu; tövbekarýn nefesi ýslak göz yaþlarýdýr. Adem, yeryüzüne, aðlamak için,
daima feryadetmek, inlemek ve mahzun olmak için gelmiþtir.
Adem, Firdevs’ten, yedi kat göklerin üstünden ayaklarý dolaþarak en adi yere, ta kapý
dibine, özür dilemek için gitti. Eðer sen de Ademoðluysan onun gibi özür dile, onun
yolunda yürü!
Gönül ateþiyle göz yaþýndan çerez düz. Bahçe, bulutla güneþ yüzünden yetiþmiþ,
yeþermiþtir. Sen göz yaþý zevkini ne bilirsin? Görmedikler gibi ekmek aþýðýsýn! Bu
karýn daðarcýðýndan ekmeði boþaltýrsan ululuk incileri ile doldurursun. Önce can
çocuðunu Þeytan sütünden kes de sonra onu meleklere ortak yap.
Sen karanlýk, mükedder ve bulanýk oldukça bil ki melun Þeytanla süt kardeþisin! Nur
ve kemali arttýran lokma, helal kazançtan elde edilen lokmadýr. Çýraðýmýza katýlýnca
söndüren yaða yað deme, çýraðý söndüren yaða su de!
Ýlim ve hikmet helal lokmadan doðar; aþk ve rikkat helal lokmadan meydana gelir. Bir
lokmadan hasede uðrar, tuzaða düþersen; bir lokmadan bilgisizlik ve gaflet meydana
gelirse, sen o lokmayý haram bil!
Hiç buðday ektin de arpa verdiðini gördün mü? Hiç attan eþek sýpasý olduðunu
gördün mü? Lokma tohumdur mahsulü fikirlerdir. Hizmete meyletmek ve o cihana
gitmek azmi, aðza alýnan lokmanýn helal olmasýndan doðar.
Tacir alýþveriþi bitirip muradýna nail olarak evine geri geldi. Her köleye armaðan
getirdi, her halayýða ihsan da bulundu. Dudu “ Bu kulun armaðaný hani? Ne gördün ve
ne dedinse söyle” dedi.
Tacir, “Söylemem, zaten elimi çiðneyip parmaklarýmý ýsýrarak, cahilliðimden,
akýlsýzlýðýmdan böyle saçma haberi niye götürdüm diye hala piþman olup
durmaktayým” dedi.
Dudu, “Efendim, piþmanlýk neden, bu hiddete bu gama ne sebep oldu?” dedi.
Tacir dedi ki: “Þikayetlerini sana benzeyen dudulara söyledim. Ýçlerinden biri senin
derdini anlayýnca ödü patladý, titreyip öldü.” Ben “Ne yaptým da bu sözü söyledim”
diye piþman oldum ama bir kere söylemiþ bulundum. Piþmanlýk ne fayda verir?
Aðýzdan bir kere çýkan söz, bil ki yaydan fýrlayan ok gibidir. Oðul, o ok gittiði yerden
geri dönmez, seli baþtan baðlamak gerek. Sel önce bir kere coþup da etrafý
kapladýktan sonra dünyayý harap etse þaþýlmaz.
Yapýlan iþin gayp aleminde eserleri doðar, o meydana gelen eserler, halkýn hükmüne
tabi deðildir. onlarýn bize nispeti varsa da hepsi, ancak tek Allah tarafýndan
yaratýlmýþtýr. Mesela Amr’e Zeyd bir ok atar; o ok, Amr’i kaplan gibi yaralar. Yara, bir
yýl kadar Amr’ýn vucudun aðrýlar, sýzýlar meydana getirir. O dertleri, Hak yaratmýþtýr,
insan deðil.
Oka hedef olan Amr, o anda korkudan ölürse, yahut ölümüme kadar bedeninde
yaralar, oluþursa, o aðrýlardan, o illetlerden ölürse Zeyd’e; ilk sebepten, ok attýðýndan
dolayý katil de! Hepsi, Allah’nýn icadý ise de o aðrýlarý Zeyd’e nispet et!
Ekin ekmek, nefes almak, tuzak kurmak, çiftleþmek de böyledir. Onlarýn sesleri hep
Hak’ka mutidir (eken, nefes alan, tuzak kuran, çiftleþen kuldur; bitiren, yaþatan,
tuzuða düþüren, doðurtan yahut bunlarýn aksini meydana getiren Hak’týr).
Velilerde Allah’dan öyle bir kudret vardýr ki atýlmýþ oku yoldan geri çevirirler. Allah
velisi, piþman olursa sebeplere eserlerin kapýlarýný kapar (fiilleri neticesiz býrakýr).
Fakat bunu Allah eliyle yapar. Allah kudretiyle; söylenmiþ bir sözü söylenmemiþ hale
getirir. Bir hale ki ne þiþ yanar ne kebap! Bütün kalplerdeki nükteleri iþitir,
gönüllerden o sözü yok eder.
Ey ulu kiþi! Sana delil ve huccet gerekse “Min ayetin ey nünsiha” ayetini oku.
“Ensevküm zikri” ayetini de oku velilerin kalplere nisyan koyma kudretini anla!
Veliler, hatýrlatma ve unutturmaya kadirdirler; þu halde herkesin gönlüne
hakimdirler. Veli, unutturma kudretiyle bir kiþinin istidlal yolunu baðladý mý, o adamýn
hüneri bile olsa bir iþ yapamaz.
Siz, yüce kiþileri alaya aldýnýz, bundan bir þey çýkmaz sandýnýz ama Kuran’da
“Ensevküm” ayetini bir okuyun!
Þehir ve köye sahip olan, cisimlerin padiþahýdýr. Gönül sahibi ise gönüllerinizin
sultanýdýr. Hiç þüphe yok ki iþler, görüþlerin ferridir. Þu halde insan, ancak göz
bebeðinden ibarettir. Ben bunu, tamamý ile söyleyemiyorum, çünkü merkez sahipleri
(Peygamberler) men ediyorlar. Madem ki halký unutmasý, ve hatýrlamasý onun
elindedir, imdatlarýna da o eriþir.
O güzel huylarla huylanmýþ olan zat, her gece gönüllerden yüz binlerce iyi ve kötü
hatýrayý giderir; gündüzün gönülleri, yine o hatýralarla doldurmakta; o sedefleri,
incilerle dopdolu bir hale getirmektedir. Evvelki düþüncelerin hepsi, Allah’nýn
hidayetiyle sahiplerini tanýrlar. Uyanýnca, sanat ve hünerin, sebepler kapýsýný açmak
üzere yine sana gelir.
Kuyumcunun hüneri demirciye gitmez, bu güzel huylunun huyu, öteki kötüye mal
olmaz. Hünerler ve huylar, kýyamet günü, çeyiz gibi sahibine döner. Güzel olsun,
çirkin olsun... bütün huylar ve hünerler, sabah çaðýnda sahiplerine gelir; nitekim
posta güvercinleri, gönderilen mektuplarý, yine uçtuklarý þehre getirirler.
Dudu, o dudunun yaptýðýný iþitince titredi, düþtü, kaskatý oldu. Sahibi, onun böyle
düþtüðünü görünce yerinden sýçradý, külahýný yere vurdu. Onu, bu renkte, bu halde
görerek yerinden fýrlayýp yakasýný yýrttý.
Dedi ki: “ Ey güzel ve hoþ naðmeli dudu! Sana ne oldu, niçin bu hale geldin? Vah
yazýk, benim güzel sesli kuþum! Vah yazýk, benim gönüldeþim, sýrdaþým. Yazýk, benim
güzel naðmeli kuþum; ruhumun neþesi, bahçem, çiçeðim! Süleyman’ýn böyle kuþu
olsaydý hiç baþka kuþlarla uðraþýr mýydý? Vah yazýk; ucuz bulduðum kuþtan ne çabuk
ayrýldým! Ey dil, sen bana çok ziyan veriyorsun! Söyleyen sen olduktan sonra ben sana
ne diyeyim? Ey dil, sen hem ateþsin, hem harman! Ne vakte kadar harmaný ateþe
vereceksin? Can, ne dersen onu yapmakla beraber gizlice yine senin elinden feryad
etmektedir.
Ey dil, sen hem bitmez tükenmez bir hazinesin; hem dermaný olmayan bir dertsin!
Hem kuþlara çalýnan ýslýk, yapýlan hilesin; hem yalnýzlýk ve ayrýlýk zamanýnýn enisisin!
Ey aman bilmez! Bana hiç aman vermiyorsun. Sen, yayýný beni öldürmek için
kurmuþsun. Ýþte benim kuþumu uçurdun. Zulüm ve sitem otlaðýnda az otla! Ya bana
cevap ver, yahut insafa gel, yahut da bana sevinç ve neþe sebeplerinden birini an!
Eyvah benim karanlýðý yakýp mafeden nurum; eyvah, benim gündüzü aydýnlatan
sabahým!
Vah benim güzel uçan; ta sondan baþlangýca kadar uçup gelen kuþum! Cahil insan
ilelebet mihnete aþýktýr. Kalk, “Fikebed” e kadar “La uksimü” yü oku!
Senin yüzünü gördüm de mihnetten kurtuldum; senin ýrmaðýnda köpükten, tortudan
arýndým. Bu eyvah demeler, bu acýnmalar onu görmek, peþin ve elde olan kendi
varlýðýndan kesilmek hayali iledir.
(Bu kuþun ölümüne sebep) Allah’nýn gayreti (kýskanmasý) idi. Hak’kýn hükmüne çare
bulunmaz. Nerede bir gönül ki Allah’nýn hükmünden yüz parça olmamýþ olsun!
Gayret (kýskançlýk) de her þeyden gayrý olan; vasfý söze ve sese sýðmayan Allah
gayretidir (kendisinden baþka her þeyi kýskanýr).
Ah keþke gözyaþým deniz olsaydý da o güzel dilberimin yoluna saçaydým! Benim
dudum, benim anlayýþlý kuþum; düþüncelerimin, sýrlarýmýn tercümaný! Rýzkýný vereyim,
vermeyeyim... benim enisimdi. Ýlk söylenen sözlerden onu hatýrlarým benimle ezeli bir
aþinadýr. O öyle bir duduydu ki sesi, vahiden gelirdi; varlýðý varlýk meydana gelmeden
önceydi.
O dudu, senin içinde gizlidir. Sen, þunda bunda onun aksini görmüþsün. O, kuþ senin
neþeni alýr, fakat yine sen ondan neþelenirsin. Onun yaptýðý zulmü, adalet gibi kabul
edersin.
Ey can uðruna canýný yakýp duran! Canýný yaktýn, tenini aydýnlattýn. Ben yandým,
kavýný tutuþturmak isteyen bana gelsin, benden tutuþtursun da çerçöpü alevlensin,
yaksýn! Kav, ateþ alma kabiliyetindendir, þu halde ateþi cezbeden kavý al!
Vah vah vah; yazýklar olsun... öyle bir ay bulut altýna girdi!
Nasýl bahsedeyim? Gönül ateþi þiddetle alevlendi; ayrýlýk aslaný çýldýrdý, kan döker bir
hale geldi. Ayýkken bile titiz ve sarhoþ olan, kadehi ele alýnca nasýl olur?
Anlatýlamayacak derecede sarhoþ olan bir aslan, çayýrlýða gelince oraya yayýlmýþ
yeþilliklerden neþelenir, sarhoþluðu büsbütün fazlalaþýr.
Ben kafiye düþünürüm; sevgilim bana der ki: “Yüzümden baþka hiçbir þey düþünme!
Ey benim kafiye düþünenim! Rahatça otur, benim yanýmda devlet kafiyesi sensin.
Harf ne oluyor ki sen onu düþünesin! Harf nedir? Üzüm baðýnýn çitten duvarý.! Harfi
sesi sözü birbirine vurup parçalayayým da seninle bu üçü olmaksýzýn konuþayým!
Adem’den bile gizlediðim sýrrý, ey cihanýn esrarý olan sevgili, sana söyleyeyim. Halil’e
bile söylemediðim sýrrý, Cebrail’in bile bilmediði gamý, Mesih’in bile dem vurmadýðý,
hatta Allah’nýn bile kýskanýp biz olmadýkça kimseye açmadýðý sýrrý sana açayým.”
Biz (ma) kelimesi, sözlükte nasýl bir kelimedir? Ýspata ve nefye delalet eden bir
kelime. Halbuki ben ispat deðilim; zatým, varlýðým yoktur ki ispat edilebilsin. (Varlýðým
olmadýðýndan ) Nefiy de deðilim (yokun varlýðý nefiy de edilemez, esasen olmadýðý için
yoktur da denemez).
Ben varlýðý yoklukta buldum, onun için varlýðý yokluða feda ettim. Padiþahlarýn hepsi
kendilerine karþý alçalana alçalýrlar. Bütün hak, kendisine sarhoþ olanýn sarhoþudur.
Padiþahlar, kendilerine kul olana kul olurlar. Halk umumiyetle kendi yolunda ölenin
yolunda ölür. Avcý onlarý ansýzýn avlamak için kuþlara av olmaktadýr.
Dilberler; aþklarý, canla, baþla ararlar. Bütün maþuklar aþýklara avlanmýþlardýr. Kimi
aþýk görürsen bil ki maþuktur. Çünkü o, aþýk olmakla beraber maþuk tarfýndan
sevildiði cihette maþuktur da. Maden ki aþýk odur, sen sus artýk. Maden ki o, kulaðýný
çekmekte, sen tamamýyla kulak kesil.
Sel akmaya baþlar baþlamaz önünü kes, yolunu baðla. Yoksa alemi periþan ve harap
eder, her tarafý yýkar. Fakat harap olmaktan niye gamlanayým? Harebenin altýnda
padiþah hazinesi var! Hakka dalan kiþi daha ziyade dalmak, can denizinin dalgasý
altüst olmak ister.
Denizin altý mý daha hoþtur, yoksa üstü mü? Onun oku mu daha ziyade gönül çekici
ve güzeldir, o oka karþý siper tutmak mý?
Þu halde ey gönül! Neþe ve sefayý cefa ve beladan ayýrt edersen vesveseye zebun
olmuþ olursun. Tutalým ki senin isteðinde þeker tadý var; sevgilinin isteði, isteksiz
murat ve maksadý terk etmek deðil mi? Onun her bir yýldýzý yüzlerce hilalin kan
diyetidir. Ona, alemin kanýný dökmek helaldir!
Biz deðeri de bulduk kan diyetini de. Ve o yüzden can vermeye koþtuk. Ey aþýk !
aþýklarýn hayatý ölümledir. Gönlü gönül vermeden baþka bir süretle bulamazsýn.
Yüzlerce naz ve iþveyle gönlünü almak istedim; sevgili bana istiðna yüzünü gösterdi,
bahaneler etti.
“Bu akýl, bu can, senin aþkýna gark olmuþ deðil mi ki?” dedim, dedi ki: “Git, git; bana
bu efsunu okuma! Ben, senin ne düþündüðünü bilmez miyim? Ey iki gören! Sen,
sevgiliyi nasýl gördün; buna imkan mý var? Ey aðýr canlý! Sen onu hor gördün; çünkü
çok ucuz aldýn! Ucuz alan ucuz verir. Çocuk bir inciyi bir somuna deðiþir.
Ben öyle bir aþka gark olmuþum ki evvel gelenlerin aþklarý da benim bu aþkýma
batmýþ, yok olmuþtur, sonra gelenlerin aþklarý da!
Ben, aþký kýsaca söyledim, tamamýyla anlatmadým. Anlatacak olsam hem dudaklar
yanar hem dil! Lep (dudak) dersem maksadým leb-i derya (deniz kýyýsý) dýr; La (hayýr)
dersem muradým illa (ancak, evet) dir.
Tatlýlýktan dolayý yüzümü ekþitmiþ olarak otururum; fazla sözden dolayý sükut
etmekteyim. Ýsterim ki bu suretle tatlýlýðýmýz, yüzümüzün ekþiliðiyle iki cihandan da
gizli kalsýn; bu söz, her kulaða girmesin. Onun için yüz ledün sýrrýndan ancak birini
söylemekteyim.
Hak kýskançlýkta bütün alemlerden ileri gittiði içindir ki bütün alem kýskanç oldu. O,
can gibidir, cihan beden gibi. Beden; iyiyi, kötüyü, canýn tesiriyle kabul eder.
Kimin namazýnda mihrap ve kýblesi Ayn (Allah’nýn zatý cemali) olursa onun tekrar
iman tarafýna gitmesini ayýp ve kusur bil.
Padiþaha esvapçýbaþý olan kiþinin, padiþah hesabýna ticarete giriþmesi ziyankarlýktan
ibarettir. Padiþahla birlikte oturan kimsenin padiþah kapýsýnda oturmasý yazýktýr,
aldanmaktýr.
Bir kimseye padiþaha elini öpmek fýrsatý düþer de o, ayaðýný öperse bu, suçtur. Her ne
kadar ayaða baþ koymak da bir yakýnlýktýr, fakat el öpme yakýnlýðýna nispetle hatadýr,
düþkünlüktür. Padiþah, birisi yüzünü gördükten sonra baþkasýna meylederse kýskanýr.
Allah’nýn gayreti buðdaya benzer, harmandaki saman da insanlarýn kýskançlýðýdýr.
Kýskançlýklarýn aslýný haktan bilin. Halkýn kýskançlýklarý, þüphe yok ki Allah
kýskançlýðýnýn fer’idir. Bunu anlatmayý býrakayým da o, on gönüllü hercai sevgilinin
cefasýndan þikayet edeyim. Feryadedeyim, çünkü feryat ve figanlar, hoþuna gidiyor.
Ýki alemden de ona ancak feryed ve figan lazým. Onun macerasýndan acý acý nasýl
feryad etmiyeyim ki sarhoþlarýnýn halkasýna dahil deðilim. Onun gözünden ayrý, güne
gün katan yüzünün vuslatýndan mahrum bir haldeyken nasýl gece gibi kapkara
olmam?
Onun hoþ olmayan þeyi de benim canýma hoþ geliyor. Ogönül inciten sevgilime caným
fede olsun! Naziri olmayan tek padiþahýmýn hoþnut olmasý için ben, hastalýðýma da
aþýðým, derdime de. Ýki deniz gibi olan gözlerimin incilerle dolmasý için gam topraðýný
gözüme sürme gibi çekmekteyim. Halkýn onun için döktüðü gözyaþlarý incidir; halk
gözyaþý sanýr. Ben canlar canýndan þikayetçi deðilim, hikaye etmekteyim.
Gönül,” ben ondan incindim” dedikçe, gönlün bu asýlsýz ve ehemmiyetsiz nifakýna
gülmekteyim.
Ey doðrularýn medar-ý iftiharý! Doðrulukta bulun. Ey baþ köþe! Ben senin kapýnda
eþiðim. Mana aleminde baþ köþe nerede, eþik nerede? Ey caný biz ve ben kaydýndan
kurtulan! Ey erkekte kadýnda söze ve vasfa sýðmaz ruh! Erkek, kadýn kaydý kalkýp bir
olunca o bir, sensin. Birler de aradan kalcýnca kalan yalnýz sensin. Kendi kendinle
huzur tavlasýný oynamak için bu “ben” ve “biz”i vücuda getirdin. Bu suretle “ben” ve
“sen” ler, umumiyetle bir can haline gelirler, sonunda da sevgiliye mustaðrak olurlar.
(Ben, biz, ben ve bizim, varlýklarýn varlýðý ve yokluðu, hulasa) söylediklerimin hepsi
vardýr, vakýdir. Ey kün emri, ey gel denmekten ve söz söylemekten münezzeh Allah,
sen gel!
Ten gözü, seni görebilir mi; senin gamlanman, neþelenip gülmen hayale gelir mi?
Gama, neþeye merbut olan gönüle, onu görmeye layýktýr, deme! Keder ve neþeye
baðlanmýþ olan; bu iki ariyet vasýfla yaþar. Halbuki yemyeþil aþk baðýnýn sonu, ucu,
bucaðý yoktur. Orada gamdan ve neþeden baþka ne meyveler var! Aþýklýk bu iki halden
daha yüksektir; baharsýz, hazansýz terütazedir.
Ey güzel yüzlü! Güzel yüzünün zekatýný ver; yine pare pare olan caný þerh et, onu
anlat (dedim!).Fettan gözünün ucuyla ve nazla bir baktý da gönlüme yeni bir dað
vurdu. Kanýmý bile dökse ona helal ettim. Helal sözünü söyledikçe o, kaçmaktaydý.
Mademki topraktakilerin feryadýndan kaçmaktasýn. Kederlilerin yüreðine niye gam
saçarsýn? Her sabah; doðudan parlayýnca seni, doðu pýnarý (güneþ) gibi coþmak ta,
zuhur etmekte buldu.
Ey þeker dudaklarýna paha biçilmeyen güzel! Divanene ne bahaneler buluyorsun? Ey
eski cihana taze can olan! Cansýz ve gönülsüz bir hale gelmiþ olan tenden çýkan feryat
ve figaný iþit!
Allah aþkýna olsun, artýk gülü anlatmayý býrak da gülden ayrýlan bülbülün halini anlat!
Bizim coþkunluðumuz gamdan neþeden deðildir; aklýmýz irfanýmýz, hayal ve vehimden
meydana gelmemiþtir. Nadir bulunur bir halettendir; inkar etme ki Hak’kýn kudreti
pek büyüktür. Sen bu hali insanlarýn ahvaline kýyas etme, cevir ve ihsan menzilinde
kalma!
Cevir ve ihsan, mihnet ve neþe, gelip geçicidir. Gelip geçenlerse ölürler; Hak onlara
varistir.
Sabah oldu, ey sabahýn penahý Allah! (Ben özür serd edemiyorum), bize hizmet eden
Hüsamettin’den sen özür dile! Aklý-ý Küll’ün ve canýn özür dileyeni sensin; canlarýn
caný, mercanýn parýltýsý sensin.
Sabahýn nuru parladý, biz de bu sabah çaðýnda senin Mansur þarabýný içmekteyiz.
Senin feyzin bizi böyle mest ettikçe þarap ne oluyor ki bize neþe versin! Þarap,
coþkunlukla bizim yoksulumuzdur; felek; dönüþte aklýmýzýn fakiridir. Þarap bizden
sarhoþ oldu, biz ondan deðil... Beden bizden var oldu, biz ondan deðil!
Biz arý gibiyiz, bedenler mum gibi. Allah, bedenleri bal mumu gibi göz, göz ev, ev
yapmýþtýr. Bu bahis çok uzundur, tacirin hikayesini anlat ki o iyi adamýn ne hale
geldiði, ne olduðu anlaþýlsýn.
Tacir, ateþler, dertler, feryatlar içinde, böyle yüzlerce karmakarýþýk sözler
söylüyordu. Gah birbirini tutmaz sözler söylüyor, gah naz ediyor, gah niyaz eyliyor;
gah hakikat aþkýný, gah mecaz sevdasýný ifade ediyordu. Suya batan adam fazla
debelenir, eline geçen ota tutunur. O tehlike zamanýnda elini kim tutacak diye can
korkusuyla þuraya, buraya elini sallar durur, yüzmeye çalýþýp çabalar. Sevgili, bu
divaneliði, bu periþanlýðý sever. Beyhude yere çalýþýp çabalamak, uyumaktan iyidir.
Padiþah olan; iþsiz, güçsüz deðildir. hasta olmayanýn feryat ve figan etmesi, þaþýlacak
þeydir! Allah, ey oðul, onun için “Külle yevmin hüve fi þe’n “ buyurdu.
Bu yolda yolun, týrmalan, son nefese kadar bir an bile boþ durma! Olabilir ki son
nefeste bir dem inayete eriþirsin. O inayet, seni sýrdaþ eder. Padiþahýn kulaðý, gözü
penceredir; erkeðin caný olsun, kadýnýn caný olsun... bir can neye çalýþýrsa, onu duyar,
görür!
Tacir ondan sonra duduyu kafesten dýþarý attý. Duducuk, uçup bir yüksek aðacýn
dalýna kondu. Güneþ, ufuktan nasýl süratle doðarsa o dudu da, o çeþit uçtu.
Tacir, hiçbir þeyden haberi yokken kuþun esrarýný bu iþe þaþýrýp kaldý. Yüzünü çevirip
“Ey bülbül! Halini bildir, bu hususta bize de bir nasip ver! Hindistan’daki dudu ne yaptý
da sen öðrendin, bir oyun ettin, canýmýzý yaktýn!” dedi.
Dudu dedi ki: “O, hareketiyle bana nasihat etti; “Güzelliði, söz söylemeyi ve neþeyi
býrak; çünkü söz söylemen seni hapse týktý” dedi. Bu nasihati vermek için kendisini
ölü gösterdi.
Yani “Ey avama karþý da, havassa karþý da naðme ve terennümde bulunan! Benim gibi
öl ki kurtulasýn. Taneyi gizle, tamamý ile tuzak ol. Goncayý sakla damdaki ot ol. Kim
güzelliðini mezada çýkarýrsa ona yüzlerce kötü kaza yüz gösterir.
Düþmanlarýn kem gözleri, kin ve gayýzlarý, hasetleri; kovalardan su boþalýr gibi baþýna
boþalýr. Düþmanlar kýskançlýlarýndan onu parça, parça ederler; dostlar da ömrünü
heva ve hevesle zayi eder, geçirirler.
Bahar zamaný, ekin ekmekten gafil kiþi, bu zamanýn kýymetini ne bilsin! Allah
lütfunun himayesine sýðýnman gerektir. Çünkü Allah, ruhlara yüzlerce lütuflar döktü.
Allah’nýn lütfuna sýðýnman gerek ki bir penah bulasýn. Ama nasýl penah? Su ve ateþ
bile senin askerin olur.
Nuh’a ve Musa’ya deniz dost olmadý mý? Düþmanlarýný da kinle kahretmedi mi? Ateþ,
Ýbrahim’e kale olup da Nemrut’un kalbinden duman çýkartmadý mý? Dað, Yahya’yý
kendisine çaðýrarak ona kastedenleri taþlarýyla paralayýp sürmedi mi? Ey Yahya! Kaç,
bana gel de keskin kýlýçlardan seni kurtarayým, demedi mi? “ dedi” diye cevap verdi.
Dudu ona hoþa gider bir iki nasihat verdi, sonra “Allahaýsmarladýk, artýk ayrýlýk
zamaný geldi” dedi. Efendisi dedi ki: “Allah selamet versin git. Sen bana yeni bir yol
gösterdin”.
Tacir kendi kendine dedi ki: Bu bana nasihatti. Onun yolunu tutayým, o yol aydýn bir
yol. Benim caným neden dududan aþaðý olsun? Can dediðin de böyle iyi bir iz izlemeli.”
BENLÝÐÝN ÞIMARTILMASI
Ten kafese benzer. Girenlerin, çýkanlarýn, insanla dostluk edenlerin aldatmasýyla can
bedende dikendir. Bu, “Ben senin sýrdaþýn olayým” der. Öbürü “Hayýr, senin akranýn,
emsalin benim”der.
Bu der ki: “Varlýk aleminde güzellik fazilet, iyilik ve cömertlik bakýmýndan senin gibi
hiçbir kimse yok.” Öbürü der ki: “Ýki cihan da senindir. Bütün canlarýmýz senin canýna
tabidir.” O da, halký, kendisinin sarhoþu görünce kibirlenir, elden, avuçtan çýkmaða
baþlar. Þeytan onun gibi binlerce kiþiyi ýrmaða atmýþtýr!
Dünyanýn lutfetmesi ve yaltaklanmasý, hoþ bir lokmadýr, ama az ye. Çünkü ateþten bir
lokmadýr! Ateþ gizlidir, zevki meydanda. Dumaný sonunda meydana çýkar.
Sen “Ben o medihleri yutar mýyým? O, tamahýndan methediyor. Ben, onu anlarým”
deme! Seni metheden, halk içinde aleyhinde bulunursa onun tesiriyle gönlün,
günlerce yanar.
Onun; mahrumiyetten senden umduðunu elde edemeyip ziyan ettiðinden dolayý
aleyhinde bulunduðu halde, O sözler, gönlüne dokunur, onun tesiri altýnda kalýrsýn.
Medihten de bir ululuk gelir, dene de bak! Medihin de günlerce tesiri altýnda kalýrsýn.
O medih canýn ululanmasýna, aldanmasýna sebebolur.
Fakat bu tesir, zahiren görünmez, çünkü methedilmek tatlýdýr. Kýnanmak acý
olduðundan derhal kötü görünür. Kýnanmak, kaynatýlmýþ ilaç ve hap gibidir; içer,
yahut yutarsa uzun bir müddet ýzdýrap ve elem içinde kalýrsýn.
Tatlý yersen onun zevki bir andýr, tesiri öbürü kadar sürmez.Zahiren uzun sürdüðü
için de tesiri, gizlidir. Herþeyi, zýddýyla anla! Medhin tesiri, þekerin tesirine benzer;
gizli tesir eder ve bir müddet sonra vücütta deþilmesi icabeden bir çiban çýkar.
Nefis çok öðülmesi yüzünden Firavunlaþtý. Alçak gönüllü, hor, hakir ol; ululuk
taslama! Elinden geldikçe kul ol, sultan olma! Top gibi zahmet çekici ol, çevgan olma!
Yoksa; senin bu letafetin, bu güzelliðin kalmayýnca o, seninle düþüp kalkanlar, senden
usanýrlar.
Evvelce seni aldatýp duranlar, o vakit seni görünce “Þeytan” adýný takarlar. Seni kapý
dibinde görünce hepsi birden “Mezarýndan çýkmýþ hortlak” derler; Genç oðlan gibi.
Ona önce Allah adýný takarlar, bu yaltaklýkla tuzaða düþürmek isterler. Fakat kötülükle
adý çýkýp da zaman geçince bu kötülükte sakalý çýkýnca; artýk ona yaklaþmaktan
Þeytan bile utanýr.
Þeytan, adamýn yanýna bir kötülük için gelir; senin yanýna gelmez. Çünkü sen
Þeytan’dan da betersin. Þeytan, sen insan oldukça izini izler, ardýndan koþar, sana
þarabýný tattýrýrdý.
Ey bir iþe yaramaz adam! Þeytan huyunda ayak direyip þeytanlaþýnca senden Þeytan
da kaçmaktadýr. Eteðine sarýlan kimse de, sen bu hale gelince senden kaçar!
“MAÞALLAH KAN” SÖZÜNÜN TEFSÝRÝ
Bunlarýn hepsini söyledik ama Allah inayetleri olmadýkça Allah yolunda hiçiz, hiç!
Allah’nýn ve Allah erlerinin inayetleri olmazsa...melek bile olsa defteri kapkaradýr. Ey
Allah, ey ihsaný hacetler reva eden! Sana karþý hiçbir kimsenin adýný anmak layýk
deðil. Bu kadarcýk irþat kudretini de sen baðýþladýn, þimdiye kadar nice ayýplarýmýzý
örttün. Ezelde baðýþladýðýn irfan katrasýný, denizlerine ulaþtýr.
Canýmdaki, bir katra ilimden ibarettir; onu ten havasýndan, ten topraðýndan kurtar!
Bu topraklar, onu örtmeden; bu rüzgarlar, onu kurutmadan önce sen halas et! Gerçi
rüzgarlar, onu kurutsa, mahvetse bile sen, onlardan tekrar kurtarmaða ve almaða
kadirsin.
Havaya giden, yahut yere dökülen katra, senin kudret hazinenden nasýl kaçabilir?
Yok olsa, yahut yokluðun yüz kat dibine girse bile sen onu çaðýrýnca baþýný ayak yapýp
koþar.
Yüz binlerce zýt, zýddýný mahveder; sonra senin emrin yine onlarý varlýk alemine
getirir Aman ya Rabbi! Her an yokluk aleminden varlýk alemine katar katar yüz
binlerce kervan gelip durmakta! Hele her gece, bütün ruhlar, bütün akýllar, o ucsuz
bucaksýz derin denizde batar, yok olurlar. Yine sabah vakti, o Allah’ya mensup ruhlar
ve akýllar, balýklar gibi denizden baþ çýkarýrlar.
Güz mevsiminde o yüz binlerce dallar, yapraklar; bozguna uðrayýp ölüm denizine
giderler. Kara kuzgun; yaslýlar gibi siyahlar giyinerek baðlarda, yeþilliklerin matemini
tutar. Varlýk köyünün sahibinden, yokluða, “Yediklerini geri ver” diye tekrar ferman
çýkar.
“Ey kara ölüm; nebattan, ilaç olacak otlardan, köklerden, yapraklardan ne yedinse
geri ver!” (diye emredilir) Kardeþ, bir an için aklýný baþýna al! Sende de her an hazan
ve bahar var. Gönül bahçesinin yemyeþil, terütaze, goncalar, güller, serviler ve
yaseminlerle dolu olduðunu gör! Yapraklarýn çokluðundan dal gizlenmiþ; güllerin
fazlalýðýndan kýr ve köþk görünmüyor.
Akl-ý Külden gelen bu sözler de, o gül bahçesinin, o servi ve sümbüllerin kokusudur.
Gülün olmadýðý yerden gül kokusu geldiðini, þarap olmayan yerde þarabýn kaynayýp
çoþtuðunu hiç gördün mü ki? Koku sana kýlavuz ve rehberdir. Seni ta ebedi Cennete
ve kevser ýrmaðýna götürür.
Koku, göze ilaçtýr, nurunu artýrýr. Yakub’un gözü, bir kokudan açýldý. Kötü koku gözü
karartýr. Yusuf’un kokusu ise göze nur verir. Yusuf deðilsen bile Yakup ol; onun gibi
matlubuna eriþmek için aðla!
Hakim-i Gaznevi’nin þu nasihatini dinle de eski vücudunda bir yenilik bul: “Naz için
gül gibi bir yüzün yoksa kötü huyun etrafýnda dönüp dolaþma, nazlanma! Çirkin ve
sarý bir yüzün nazý da çirkindir. Gözün hem kör, hem de hastalýklý oluþu müþküldür.
Yusuf’a karþý nazlanma, güzellik iddia etme! Yakub’casýna niyaz etmek ve ah
eylemekten baþka bir þey yapma!
Dudunun ölümünün manasý niyazdý. Sen de niyaz ve yoksullukta kendini ölü yap!
Ýsa’nýn nefesi seni diriltsin, kendisi gibi güzel ve mutlu bir hale getirsin! Baharlarýn
tesiriyle taþ yeþerir mi? Toprak ol ki renk renk çiçekler bitiresin.
Yýllarca gönüller yýrtan, kalblere elem veren taþ oldun; bir tecrübe et, bir zaman da
toprak ol!
Ynt: Mesneviden Hikayeler I By: armi Date: 28 Ocak 2010, 14:15:13
ÇENK ÇALAN ÝHTÝYAR
(Bilmem) iþittin mi? Ömer zamanýnda pek güzel, pek latif çenk çalan bir çalgýcý
vardý. Bülbül onun sesinden kendini kaybeder; bir namesini dinleyenlerin þevki, yüz
misli artardý. Meclisleri, cemiyetleri, onun naðmeleri süsler; onun sesinden kýyametler
kopardý. Sesi, israfil gibi mucizeler gösterir, ölülerin bedenlerine can baðýþlardý. Yahut
Ýsrafil’e yardým ederdi; onun namelerini dinleyen fil bile kanatlanýrdý. Ýsrafil, birgün
namesini düzer ve yüzlerce yýllýk çürümüþ ölüye can verir.
Peygamberlerin de içlerinde öyle naðmeler vardýr ki o naðmelerde isteyenlere, deðer
biçilmez bir hayat eriþir. Fakat o naðmeleri his kulaðý duymaz, çünkü his kulaðý ,
kötülükler yüzünden pis bir haldedir. Ýnsanoðlu perinin naðmesini iþitmez; çünkü
perilerin sýrlarýna yabancýdýr.
Gerçi perinin naðmesi de bu alemdedir ama gönül naðmesi her iki sesten de
yüksektir. Zira peri de, insan da mahpustur; ikisi de bu bilgisizlik ve gaflet
zindanýndadýr.
Rahman Suresinden “Ya ma’þaralcinin” ayetini oku; “Tenfüzu testa’tiu “nun manasýný
iyice bil! Velilerin içi naðmeleri evvela der ki: “Ey yokluk aleminin cüzüleri! Kendinize
gelin; nefis yokluðundan baþ çýkaran; bu hayali, bu vehmi bir tarafa atýn!
Ey Kevn ü fesat aleminde tamamiyle çürümüþ canlar! Ebedi canlarýnýz ne vücuda
geldi, ne doðdu!” O naðmelerden pek az, pek cüzzi bir miktarýný söylesem canlar,
mezar ve merkatlerinden baþ kaldýrýrlar.
Kulak ver! Onaðmeler uzakta deðil; fakat sana söylemeðe izin yok. Agah ol ki veliler,
zamanýn israfil’idirler. Ölüler, onlardan can bulur, geliþirler. Ölü canlar, ten mezarýnda
kefenlerine bürünmüþ yatarlarken onlarýn sesinden sýçrayýp kalkarlar.
Derler ki: Bu ses, öbür seslerden bambaþka; çünkü diriltmek Allah sesinin iþidir. Biz
öldük, tamamiyle çürüdük, mahvolduk. Fakat Allah sesi gelince hepimiz dirildik,
kalktýk.
Allah sesi ister hicab ardýndan, ister hicabsýz gelsin...Cebrail, Meryem’e, yakasýndan
üfleyerek ne verdiyse Allah sesi de insana onu verir. Ey derileri altýnda yokluðun
çürütüp mahvettiði kimseler! Sevgilinin sesiyle yokluktan dönün, tekrar var olun!
O ses, Allah kulunun boðazýndan çýksa da esasen ve mutlaka Padiþahtan gelmektedir.
Allah ona dedi ki: “Ben dilim, sen vücutsun. Ben senin hislerin, memnuniyet ve
gazabýným,
Yürü! Benimle duyan, benimle gören sensin. Sýr sahibi olmak da ne demek? Bizzat sýr
sensin. Sen mademki hayret aleminde “Lillah” sýrrýna mazhar oldun, ben de senin
olurum. Çünkü “Kim, Allah’nýn olursa Allah onun olur.”
Sana bazen sensin derim, bazen de benim derim. Ne dersem diyeyim, ben aydýn ve
parlak bir güneþim. Her nerede bir çýraðlýktan parlasan orada bütün alemin müþkülleri
hallolur.
Güneþin bile gideremediði, aydýnlatamadýðý karanlýk, bizim nefsimizden kuþluk çaðý
gibi aydýnlanýr. Adem evladýna esmasýný bizzat gösterdi. ( Adem’i, isimlerine mazhar
etti); diðer mevcudata esma, Adem’den açýldý. Nurunu, istersen Adem’den al, istersen
ondan...þarabý, dilersen küpten al, dilersen küpten al, dilersen testiden!
Çünkü bu testi, küple adamakýllý birleþmiþtir; o iyi bahtlý testi, senin gibi ( zahiri
zevklerle þad deðil, hakiki neþeyle neþelenmiþ) tir. Mustafa, “Beni görene benim
yüzümü gören kiþiyi görene ne mutlu” dedi.
Bir mumdan yanmýþ olan çýraðý gören, yakinen o mumu görmüþtür. Bu tarzda o
mumdan yakýlan çýraðdan baþka bir çýrað, ondan da diðer bir mum yakýlsa ve ta
yüzüncü muma kadar, hep o ilk mumun nuru intikal etse, sonuncu mumu görmek,
hepsinin aslý olan ilk mumu görmektir.
Ýstersen o nuru, son çýraðdan al, istersen ilk çýraðdan...hiç fark yok. Nuru dilersen
son gelenlerin mumundan gör, dilersen geçmiþlerin mumundan.
Peygamber, “Hakkýn güzel ve temiz kokularý ,bu günlerde esecek o vakitlere kulak
verin, aklýnýz o vakitlerde olsun ki, bu çeþit güzel kokularý alasýnýz, bu fýrsatý
kaçýrmayýnýz dedi.
Güzel koku geldi, sizin haberiniz yokken esip, esip gitti... Dilediðine can baðýþlayýp
geçti. Baþka bir koku daha eriþti; uyanýk ol ey arkadaþ, uyanýk ol ki bundan da
mahrum kalmayasýn.
Ateþ meþrepli olan can, ondan ateþ söndürme kabiliyetini kazandý. Hoþ olmayan can,
onun lütfu ile hoþ bir hale geldi. Ateþli can, onun yüzünden söndü. Ölü, onun
aydýnlýðýndan kaftan giyindi.
Bu tazelik, Tubâ aðacýnýn tazeliði; bu hareket, Tubâ aðacýnýn hareketidir. Halkýn
hareketlerine benzemez.
Eðer bu ebedi nefha, yere göðe nazil olsa yer ehliyle gök ehlinin ödleri su kesilirdi.
Esasen bu nihayeti olmayan nefhanýn korkusundan, gökler, yeryüzü ve daðlar o
emaneti yüklenmekten çekindiler. “Feebeyne en yahmilnehâ” ayetini oku da gör.
Korkusundan daðýn yüreði kan olmasaydý “Eþfekna minha” denir miydi?
Bu Allah kokusu dün gece bize bir baþka türlü zuhur etti, fakat birkaç lokma geldi,
kapýyý kapadý.
Lokma için bir Lokman rehin oldu. Þimdi Lokman´ýn sýrasý; ey lokma sen çekil. Bir
mihnet ve meþakkat lokmasý yüzünden Lokman´ýn ayaðýna batan dikeni çýkarýn.
Onun ayaðýnda diken deðil, gölgesi bile yok. Fakat siz, hýrstan onu fark
edemiyorsunuz. Hurma olarak gördüðünü diken bil. Çünkü, sen çok nankör, çok
görgüsüzsün. Lokmanýn caný, Allahnýn bir gül bahçesindeyken neden can ayaðý bir
dikenden incinsin. Bu diken yiyen vücut, devedir. Mustafa’dan doðan da bu deveye
binmiþtir.
Ey deve! Sýrtýnda öyle bir gül dengi var ki kokusundan sende, yüzlerce gül bahçesi
meydana gelmiþtir.
Halbuki sen, hala mugeylan dikenine ve kumsala meylediyorsun. Bu arta kalasý
dikenden gül nasýl toplayacaksýn?
Ey bu arama yüzünden taraf taraf, bucak bucak dolaþýp duran! Ne vakte kadar
“Nerede bu gül bahçesi” diyeceksin?
Ayaðýndaki bu dikeni çýkarmadýkça gözün görmez. Nasýl dönüp dolaþabilirsin? Ne
þaþýlacak þey, cihana sýðmayan Ademoðlu, gizlice bir dikenin baþýnda dolaþýp
durmakta!
Mustafa bir hem dem elde etmek için geldi; “Kellimini ya Humeyra” dedi.
“Ey Humeyra! Nalý ateþe koyda bu dað, lal haline gelsin” buyurdu.
Humeyra kelimesi, müennestir can da müennsi semaidir. Araplar cana müennes
demiþlerdir. Fakat canýn müenneslikten pervasý yok. Çünkü, ruhun ne erkekle bir
alakasý var, ne kadýnla!
Müzekkerden de yükselir, müennesten de. Bu, kurudan yaþtan meydana gelen ruh (u
hayvani) deðildir ki. Bu can, ekmekten kuvvetlenen, yahut kâh þöyle, kâh böyle bir
hale gelen can deðildir.
Bu ruh hoþluk verir, hoþtur, hoþluðun ta kendisidir. Ey maksadýna eriþmek için
vesilelere baþ vuran! Hoþ olmayan insaný hoþ bir hale getiremez. Sen þekerden tatlý
bir hale gelsen bile o tat bazen senden gidiverir, bu mümkündür.
Fakat fazla vefakarlýk sebebiyle tamamen þeker olursan buna imkan yoktur. Nasýl
olurda þekerden tat ayrýlýr, imkaný var mý?
Ey hoþ arkadaþ! Aþýk, halis ve saf þarabý, kendisinden bulur, onunla gýdalanýrsa bu
makamda artýk akýl kaybolur, (bu sýrra akýl ermez). Aklý cüzi sýrra sahip gibi
görünürse de hakikatte aþký inkar eder. Zekidir bilir; fakat yok olmamýþtýr. Melek bile
yok olmadýkça Þeytandýr.
Aklý cüzi sözde ve iþte bizim dostumuzdur. Ama hal bahsine gelirsen orada bir hiçten
bir yoktan ibarettir. Varlýktan fani olmadýðý için o, hiçtir, yoktur. Kendi dileðiyle yok
olmayýnca nihayet zorla, istemediði halde yok olacaktýr. Bu da ona yeter.
Can kemaldir, çaðýrmasý sesi de kemaldir. Onun için Mustafa “Ey Bilal bizi dinlendir
ferahlandýr; Ey Bilal! Gönlüne nefh ettiðim o nefhadan, o feyizden dalga dalga coþan
sesini yücelt. Adem’i bile kendinden geçiren, gök ehlinin bile akýllarýný hayrete
düþüren o nefhayla sesini yükselt!” buyurdu.
Mustafa o güzel sesle kendinden geçti. Ta’ris gecesinde namazý kaçtý. O mübarek
uykudan baþ kaldýrmadý; sabah namazýnýn vakti geçip kuþluk çaðý geldi. Ta’ris gecesi,
o gelinin huzurunda tertemiz canlarý, el öpme devletine eriþti.
Aþk ve can... her ikisi de gizli ve örtülüdür. Allah’a "gelin" dediðim için beni
ayýplama.
Sevgili benim sözüme darýlsaydý susardým; bana bir lahzacýk mühlet verseydi sükut
ederdim.
Fakat “Söyle, bu söz ayýp olmaz. Senin sözün, gayb alemindeki kaza ve kaderin
zuhurundan baþka bir þey deðildir” demekte. Ayýptan baþka bir þey görmeyene
ayýptýr. Fakat gayb aleminin pak ruhu, hiç ayýp görür mü? Ayýp cahil mahluka nispetle
ayýptýr; makbul Allah’a nispetle deðil.
Küfür bile yaratana nispetle bir hikmettir. Fakat bize nispet edecek olursan bir afet,
bir felakettir. Birisinde yüzlerce faziletle beraber bir de ayýp bulunsa o ayýp nebatatýn
sapý mesabesindedir. Terazide her ikisini de birlikte tartarlar. Çünkü, nebatat ve sap;
ikisi de bedenle can gibi baðdaþmýþtýr.
Þu halde büyükler, bu sözü boþ yere söylemediler: Temiz kiþilerin cisimleri de, can
gibi saftýr. Onlarýn sözleri de niþaný olmayan ve bir kayda gelmeyen can olmuþtur,
nefisleri de suretleri de. Onlara düþman olanlarýn canlarý ise sýrf cisimdir. O düþman,
tavla oyununda kýrýlmýþ zar gibi faydasýzdýr, ancak bir addan ibarettir.
Düþman topraða girdi, tamamý ile toprak oldu. Bu ise tuzlaya düþüp tamamý ile
arýndý. O tuz, öyle bir tuzdur ki Muhammed, ondan meslahat kazanmýþ, o yüzden
melih sözü fasih olmuþtur.
Bu tuz, bu melahat, ondan miras kalmýþtýr; varisleri de seninledir, ara bul! Varisler
senin huzurunda oturuyorlar, fakat nerede senin huzurun? Senin önündedirler, fakat
nerede önü sonu düþünen can.
Eðer sen, kendinde ön, art olduðunu sanýyorsan cisme baðlýsýn, candan mahrumsun.
Alt, üst, ön, art; cismin vasfýdýr. Nurani olan can ise bunlardan münezzeh ve
cihetsizdir.
Kýsa görüþlüler gibi zanna düþmemek için gözünü, o pak padiþahýn nuruyla aç! Sen
madem ki zahiri önü, sonu düþünmektesin... Ancak ve ancak bu gam ve neþe
alemindesin. Ey hakikatte yok olan! Yok olan, nerede ön nerede son?
Yaðmurlu gündür, gece çaðýna kadar yürü! Bu yaðmur, bildiðimiz yaðmur deðil! Allah
yaðmurlarýndan.
O, öyle çalgýcýydý ki alem, onun yüzünden neþeyle dolmuþtu. Dinleyenler sesinden
garip garip hallere düþüyorlardý. Gönül kuþu onun naðmesiyle uçmakta; canýn aklý,
sesine hayran olmaktaydý.
Fakat zaman geçip ihtiyarlayýnca evvelce doðan kuþu gibi olan caný, acizlikten sinek
avlamaya baþladý. Sýrtý küp sýrtý gibi eðrildi, kamburlaþtý. Gözlerinin üstünde kaþlar,
adeta eyer kuskununa döndü.
Onun cana can katan latif sesi fena, iðrenç , çirkin yürek týrmalayýcý geldi. Zühere’nin
bile haset ettiði o güzel sesi, kart eþeðin sesine benzedi. Zaten hangi hoþ vardýr ki
nahoþ olmamýþtýr? Yahut hangi tavan vardýr ki yýkýlmamýþ, yere serilmemiþtir.
Ancak sur’un üfürülmesi, nefeslerinin aksinden ibaret olan yüce azizlerin sesleri,
bundan müstesnadýr; onlarýn sesleri bakidir. Onlarýn gönülleri, öyle bir gönüldür ki
gönüller, ondan sarhoþtur. Yokluklarý öyle bir yokluktur ki bizim varlýklarýmýz, o
yokluktan varolmuþlardýr.
Her fikrin, her sesin kehlibarý (fikirleri ve sesleri çeken) o gönüldür. Ýlham, vahiy ve
sýr lezzeti yine o gönülden ibarettir. Çalgýcý bir hayli ihtiyarlayýp zayýflayýnca
kazançsýzlýktan bir parçacýk yufka ekmeðine bile muhtaç hale geldi.
Dedi ki: “Allahm, bana çok ömür ve mühlet verdin, hakir bir kiþiye karþý lutuflarda
bulundun. Yetmiþ yýldýr isyan edip durdum. Benden bir gün bile ihsanýný kesmedin. Bu
gün kazanç yok, senin konuðunum. Çengi sana çalacaðým, gayrý seninim.”
Çengi omuzlayýp Allah aramaða yola düþtü; ah ederek Medine Mezarlýðýna doðru
yollandý. Allah’dan kiriþ parasý isteyeceðim. Çünkü o kendisine karþý halis olan
kalplere kerem ve ihsanýyla eder” dedi.
Bir hayli çenk çalýp aðladý ve baþýný yere koydu, çengi yastýk yaptý bir mezara
yaslandý. Çalgýcýyý uyku bastýrdý, can kuþu kafesten kurtuldu; çalgýyý da býrakýp
sýçradý. Saf bir aleme, can sahrasýna vararak tenden ve cihan mihnetinden kurtuldu.
Caný, orada macerasýný þöyle terennüm etmekteydi: Beni burada býraksalardý. Caným
bu bahçede, bu bahar çaðýnda ne hoþ bir hale gelir, bu ovanýn bu gayb laleliðinin
sarhoþu olurdu. Baþsýz, ayaksýz seferler eder, diþsiz, dudaksýz þekerler yedim.
Felek sakinleriyle zahmetsiz, mihnetsiz zikre, dimaðsýz fikre dalar, onlarla latifeler
ederdim. Gözleri kapalý olarak bir alem görür; elsiz, avuçsuz güller, reyhanlar
devþirirdim...Çalgýcý bir su kuþuydu; bu alem de bir bal denizi. Bu bal Eyyub
Peygamberin içtiði ve yýkandýðý pýnardý.
Eyyub, o pýnarda yýkanarak tepeden týrnaða kadar doðu nuru gibi bütün
hastalýklardan arýndý, pirüpak oldu. Mesnevi hacým bakýmýndan felekler kadar bile olsa
yine bu alemin, hatta küçük bir cüz’ünü ihata edemezdi.
Halbuki çok geniþ olan o yerler gök, darlýktan gönlümü paramparça etti. Bu bir
alemdir ki bana rüyada göründü; açýklýðýyla kolumu, kanadýmý açtý. Bu alemde bu
alemin yolu meydanda olsaydý dünyada pek az kimse, ancak bir lahzacýk kalýrdý.
Ýhtiyar çalgýcýya “Burada kalmaya tamah etme, mademki ayaðýndan diken çýkmýþtýr,
haydi git” diye emir gelmekte. Can ise orada, Allah’nýn rahmet ve ihsaný meydanýnda
“Durakla, bekle” demekteydi.
O sýrada Hak Ömer’e bir uyku verdi ki kendini uykudan alamadý. “Bu mutat bir þey
deðildi. Bu uyku, gayb aleminden geldi. Sebepsiz olamaz” diye taaccüpte kaldý. Baþýný
koydu, uyudu. Rüyasýnda hak tarafýndan bir ses geldi, bu sesi ruhu duydu. Bu ses öyle
bir sesti ki her sesin naðmenin aslýdýr. Asýl ses odur, o sesten baþka sesler, aksi
sedadýr.
Türk, Kürt, Zenci, Acem, Arap bütün milletler kulaða, dudaða muhtaç olmadan bu sesi
anlamýþlardýr. Hatta Türk, Acem ve Zenci þöyle dursun... o sesi daðlar taþlar bile
iþitmiþtir. Her dem Allah’dan “ Elestü” sesi gelir, cevherlerle arazlar da o sesten var
olmaktadýrlar.
Gerçi bunlardan zahiren “Bela” sesi gelmezse de onlarýn yokluktan gelmeleri, var
olmalarý “Bela” demeleridir. Aðacýn, taþýn anlayýþýný söyledim ya. Hemen þimdicik
bunu anlatan þu hikayeyi dinle!
Hannane direði, Peygamberin ayrýlýðý yüzünden akýl sahipleri gibi aðlayýp inliyordu.
Peygamber, “Ey direk, ne istiyorsun?” dedi. O da “Caným, ayrýlýðýndan kan kesildi.
Bana dayanýyordun, þimdi beni býraktýn. Mimberin üstüne çýktýn” dedi.
Bunun üzerine Peygamber dedi ki: “Ey iyi aðaç, ey sýrrý bahta yoldaþ olan! Söyle ne
istersin? Dilersen seni yemiþlerle dolu bir hurma fidaný yapayým ki doðudakiler de,
batýdakiler de senin hurmaný yesinler.
Yahut Allah, seni o alemde bir servi yapsýn da ebediyen terü taze kal” dedi. Hannane
“Daim ve baki olaný isterim” dedi. Ey gafil, dinle de bir aðaçtan aþaðý kalma!
Peygamber, kýyamet günü insanlar gibi dirilmesi için o aðacý yere gömdü.
Bunu duy da bil ki Allah, kimi kendisine davet ettiyse o kimse bütün dünya iþlerinden
vazgeçmiþtir. Kim, Allah’dan tevfika mazhar olursa o aleme yol bulmuþtur. Bir
kimsenin Allah sýrlarýndan nasibi olmazsa cemadýn inlemesini nasýl tasdik eder?
Evet der ama yürekten deðil. Kendisine münafýk demesinler diye tasdik edenlere
uyar, zahiren tasdik eder. Eðer cemadat Allah’nýn “Kün-ol” emrine vakýf olmasalar
( ve bu emri duyup, bu emre uyup, varlýk alemine gelmemiþ bulunsalardý) bu söz
alemde o vakit reddedilirdi.
Yüz binlerce taklit ve istidlal ehlini, pek cüzi bir vehim, þüpheye düþürür. Çünkü
taklitleri de istidlalleri de, hatta bütün kollarý, kanatlarý da zanla kaimdir. O aþaðýlýk
Þeytan, bir þüphe meydana getirir. Bütün bu körler tepe takla düþerler.
Ýstidlalcilerin ayaklarý tahtadýr. Tahta ayaksa pek kudretsiz pek karasýzdýr. Sebatiyle
daðlarý bile hayran eden ve basiret sahibi olan zamanýn kutbu ise böyle deðildir.
(Ýstidlale deðer vermez). Çakýl üstüne baþ aþaðý düþmemek için körün ayaðý sopadýr
sopa.
Askerin, yani din ehlinin üstünlüðüne sebep olan o binici kimdir! Gören padiþah! Her
ne kadar körler sopa ile yol görmüþlerdir ama yine gözlükler sayesinde. Dünyada
gözlükler ve padiþahlar olamasaydý bütün körler ölürlerdi.
Körler elinden ne demek gelir, ne biçmek gelir, ne alýþveriþ gelir, ne de kar ve kazanç.
Allah onlara merhamet ve inayet kýlmasaydý onlarýn istidlal deðnekleri hemencecik
kýrýlýrdý. Bu sopa nedir? Kýyaslar, deliller. O sopayý onlara kim verdi? Gören Allah!
Sopa, mademki savaþ ve kavga aletidir; ey kör, o sopayý kýr, paramparça et! O size
sopa verdi de öyle meydana çýktýnýz. Sonra da kýzgýnlýkla o sopayý yine ona vurdunuz.
Ey körler güruhu! Ne iþtesiniz, ne yapýyorsunuz? Aranýza bir gören kiþi alýn!
Sen de sana sopa verenin eteðini tut. Bak bir kere Adem Peygamber istidlal ve isyan
yüzünden neler çekti? Musa ve Muhammed’in mucizelerine dikkat et. Sopa nasýl yýlan
þekline girdi, direk nasýl irfan sahibi oldu? Sopa yýlan þekline girdi, direkten de inilti
duyuldu. Bu mucizeleri, dini izhar için günde beþ kere ilan ederler.
Bu din lezzeti eðer akla aykýrý olmasaydý bunca mucizeye hacet var mýydý? Akýl akla
uygun olan her þeyi; mucizesiz, keþmekeþsiz kabul eder. Bu bakir yolu, akla aykýrý
(akýl hududundan hariç, kýyas ve istidlale sýðmaz) gör ve bu görüþ, her devlet
sahibine makbuldür; buna da dikkat et.
Þeytanlarla canavarlar, nasýl insan korkusundan ve hasetlerinden ürküp adalara, ýssýz
yerlere kaçtýlarsa, münkirler de Peygamberlerin mucizelerinden korkup baþlarýný
otlarýn içlerine sokmuþlar.
Bu suretle müslümanlýk ediyle anýlarak yaþamak, kim olduklarýný, ne inanýþta
bulunduklarýný sana bildirmemek istemiþlerdir. Kalpazanlýk, kalp paraya nasýl gümüþ
sürerler ve üstüne padiþahýn adýný kazarlarsa,onlarý sözlerinin dýþ yüzü de tevhit ve
þeriattir; fakat iç yüzü, ekmekteki delice tohumuna benzer.
Felsefecinin, dini inkara, yahut din ehliyle mübahaseye kudreti yoktur. Böyle bir þeye
giriþirse Hak din, onu mahveder. Onun eli, ayaðý cansýzdýr. Caný ne derse ikisi de
fermanýna uyar, dediðini yapar. Felsefeciler, dilleriyle cansýz þeylerin hareketini,
seslenmesini inkar ederse de elleriyle ayaklarý, bunun imkanýna þehadet edip durur.
Ebucehl’in elinde taþ parçalarý vardý. Dedi ki: “Ey Ahmed, þu avucumdaki nedir?
Çabuk söyle! Mademki göklerin sýrlarýna vakýfsýn, peygambersen avucumda ne saklý?”
Peygamber “Onlar nedir, ben mi söyleyeyim; yoksa onlar mý doðru olduðumuzu
söylesin, bizi tasdik etsinler; hangisini istersin? Dedi.
Ebucehil “Bu ikinci daha garip” deyince Peygamber dedi ki: “Evet, Allah ondan daha
ilerisine de kadirdir.” Derhal Ebucehl’in avucundaki taþlarýn her biri, þahadet
getirmeye baþladý. “Ýbadete layýk hiçbir þey yoktur, ancak Tek Allah’ya tapýlýr” dedi ve
“Muhammed, Allah elçisidir” incisini deldi. Ebucehil, taþlardan bu sözü iþitince
hiddetle taþlarý yere vurdu.
Bunu býrak da yine çalgýcýnýn hikayesine kulak ver. Çalgýcý, beklemekten bunalýnca.
Ömer’e yine ses geldi! “Ey Ömer, kulumuzu ihtiyaçtan kurtar! Has, muhterem bir
kulumuz var; mezarlýða kadar gitmek zahmetini ihtiyar et.
Ey Ömer, kalk. Beytülmalden yedi yüz dinar al, hepsini onun avucuna say! O parayý
huzuruna götürüp “O parayý huzuruna götürüp “Ey makbulümüz olan! Þimdilik bu
kadarcýðý al ve bizi mazur gör.
Bu kadarcýk para sana ancak ibriþim (kirþi) parasýdýr. Harcet, bitince yine buraya gel”
de. Bunun üzerine Ömer, sesin heybetinden sýçrayýp kalkarak bu hizmet için belini
baðladý. Koltuðu altýnda para kesesi olduðu halde koþarak çalgýcýyý arayýp taramak
için mezarlýða yüz tuttu.
Mezarlýðýn etrafýný bir hayli döndü, dolaþtý; orada o ihtiyardan baþka kimseyi
göremedi. “Bu olmasa gerek” deyip bir kere daha koþtu. Nihayet yoruldu, fakat yine o
ihtiyardan baþkasýný göremedi. Kendi kendisine “Hak, bana dedi ki: bizim saf, makbul
ve mübarek kulumuz var;
Ýhtiyar bir çalgýcý, nasýl olur da Allah haslarýndan olur? Ey gizli sýr, ne hoþsun sen, hoþ
ve garip!” Ava çýkan aslanýn dönüp dolaþmasý gibi bir kere daha mezarlýk etrafýný
dolaþtý. Orada o ihtiyardan baþka kimsenin olmadýðýný iyice anlayýnca “ karanlýklar
içinde parlak gönüller çoktur” dedi.
Gelip edebe fazlasýyla riayet ederek oraya oturdu. Bu sýrada Ömer aksýrdý, ihtiyar
uyanýp sýçradý. Ömer’i görünce þaþýrdý, kaldý. Gitmek istedi, fakat titremeðe baþladý.
Ýçinden dedi ki: “Yarabbi senin elinden eleman! Þimdi de çalgýcý ihtiyarcaðýza
muhtesip geldi, çattý.”
Ömer, o ihtiyarýn yüzüne bakýp da onu utanmýþ çehresini sararmýþ görünce, “Benden
korkma, ürkme; çünkü sana Hak’tan müjdeler getirdim. Allah, senin huylarýný o
derece methetti ki nihayet Ömer’i, senin cemaline aþýk etti. Otur þöyle önüme;
uzaklaþmaða kalkýþma. Kulaðýna devlet ve ikbal aleminden bazý sýrlar söyleyeyim.
Allah sana selam söylüyor; halini, hatýrýný soruyor. Hadsiz hesapsýz zahmetlerden,
kederlerden, ne haldesin? Buyuruyor. Þimdilik þu birkaç dinarý ibriþim parasý olarak
al, harca da bitince yine buraya gel!
O ihtiyar, bunu iþitince kendini yerden yere vurup ellerini ýsýrmaða, elbisesini
yýrtmaya baþladý. “Ey naziri olmayan Allah! Ziyade utancýndan zavallý ihtiyar su
kesildi” diye baðýrmaða koyuldu. Bir hayli aðlayýp eleme düþtü. Nihayet çengi yere
çalýp parça parça etti.
Dedi ki: “Ey benimle Rabbimin arasýnda perde olan, ey beni ana yoldan azdýrýp
sapýtan!
Ey yetmiþ yýldýr kanýmý emen, kemal sahibine karþý yüzümü kara eden! Ýhsan ve vefa
sahibi Allah, cefalarla, suçlarla, geçen ömrüme sen acý! Allah bana öyle bir ömür verdi
ki o ömrün bir gününün kýymetini bile cihanda kimse bilemez. Bense bütün o ömrü,
her nefeste zir ve bem perdelerine harç ederek yele verdim.
Ah! Arap ve Acem tarzýný anmaktan, Irak perdesiyle meþgul olmaktan acý ayrýlýk
zamaný hatýrýmdan çýktý. Eyvallah olsun ki Küçük makamýnýn tazeliði yüzünden
gönlümün ekini kurudu, gönlüm öldü.
Eyvahlar olsun bu yirmi dört makamýnýn sesinden ki kervan geçti, gündüz de bitti! Ey,
Allah, bu feryat edenin elinden feryat! Hiç kimseden deðil, bu medet isteyen medet!
Þikayetim en çok kendimden...
Kimseden medet yok. Yalnýz ve ancak bana, benden yakýn olandan medet var. Çünkü
bana bu varlýk, her an ondan gelmekte... Varlýðým mahvolunca da ancak onu görürüm,
baþkasýný deðil.”Birisi sana para verse, altýn saysa sen ona bakarsýn, kendine deðil; bu
da ona benzer.
Bunun üzerine Ömer, çalgýcýya dedi ki: “Senin bu aðlaman, aklýnýn baþýnda olduðuna
delalet eder. Yok olanýn yolu, baþka yoldur; çünkü aklý baþýnda olmak da baþka bir
günahtýr. Aklý baþýnda oluþ, geçmiþleri hatýrlamaktan ileri gelir. Geçmiþin de Allah’ya
perdedir,geleceðin de.
Her ikisini de ateþe vur. Bu ikisi yüzünden de ateþe vur. Bu ikisi yüzünden ne vakte
kadar ney gibi boðum boðum olacaksýn? Neyde boðum bulundukça sýrdaþ deðildir;
dudaðýn, sesin mahremi olamaz.
Sen kendi tarafýndan tavaf edip durdukça nasýl tavafta olursun, kendinde oldukça
nasýl olur da Kabeye gelmiþ sayýlýrsýn? Haberlerin haber vericiden bihaberdir; tövben
günahýndan beterdir. Ey geçen hallerden tövbe etmek isteyen! Bu tövbe etmekten ne
vakit tövbe edeceksin, söyle! Gah sýr naðmesini kýble edinirsin; gah aðlayýp inlemeyi
öper durursun.”
Faruk, sýrlara ayna olunca ihtiyar çalgýcýnýn caný da cisminde uyandý. Artýk can gibi,
aðlamadan gülmeden kurtuldu. Caný gitti, bambaþka bir canla dirildi. O zaman
gönlüne öyle bir hayret geldi ki yerden de dýþarda kaldý, gökten de ( bütün alemi
unuttu).
Ona arayýp tarama hududu ardýnda öyle bir arayýcýlýk düþtü ki ben bilmiyorum; sen
biliyorsan söyle! Halden de öte, kaalden de ileri þöyle bir hale, öyle bir kaale eriþti;
ululuk sahibi Allah’nýn cemaline dalýp kaldý. Ama tek bir kurtuluþ imkaný bulursun...
Yahut denizden baþka onu bir tanýyan, gören olsun... Hayýr bu çeþit dalýþ deðil.
Bu sözler, her an zuhura gelmeseydi, durmadan zuhur ediþ, bu sözlerin söylenmesine
sebep olmasaydý aklý cüzi, külle ait sözler söylemezdi. Fakat birbiri ardýnca durmadan
zuhur ettikçe zuhur ediyor. Bundan dolayý da denizin dalgalarý buraya gelip durmakta.
Ýhtiyar çalgýcýnýn hikayesi buraya varýnca ihtiyarda yüzünü perde arkasýna çekti,
ahvali de. Ýhtiyar, eteðini dedikodudan silkti; ona ait bizim aðzýmýzda ancak yarým bir
söz kaldý. Bu ayþü iþreti düzüp koþma uðrunda yüz binlerce can feda edilse deðer. Can
ormanýnda doðanki avcýlýkta doðan ol; cihanýn güneþi gidip canla oyna!
Yüce güneþ, can vere gelmiþtir; her nefeste boþaldýkça (nurla ) doldururlar. Ey
manevi güneþ, can ver de eski cihana yenilik göster. Ýnsanýn vücuduna akýl ve ruh,
gayb aleminden akar su gibi gelmekte.
Peygamber dedi ki: “Öðüt vermek üzere iki melek hoþ bir surette nida ederler: Ey
Allah, muhtaçlara ihtiyaçlarý olan þeyi verenleri doyur, verenleri doyur, verdikleri her
dirheme karþýlýk yüz bin ihsan et!
Yarabbi, malýný esirgeyenlere de ziyan içinde ziyandan baþka bir þey verme!” Fakat
nice esirgemeler vardýr ki vermeden iyidir. Allah malýný Allah’nýn buyurduðu yerden
gayriye verme, ki halde hesaba sýðmaz hazine elde edesin ve bu suretle kafirlere,
küfraný nimet edenlere katýlmayasýn.
Kafirler; kýlýçlarý, Mustafa’ya üstün olsun diye develer kurban edenlerdi. Allah emrini,
Allah’ya ulaþmýþ birisinden sor, öðren. Her gönül, Allah emrini anlayamaz. (Yersiz
ihsan), asi bir kölenin, güya adalet ediyorum, ihsanda bulunuyorum diye padiþahýn
malýný asilere daðýtmasýna benzer.
Kuranda “onlarýn bütün ihsanlarý hasretten ibarettir” diye gaflet ehlini korkutan bir
ayet vardýr. Þu asinin adlü ihsaný, onu padiþahtan daha ziyade uzaklaþtýrýr, gözden
düþürür ve ancak yüzünü kara eder.
Mekke ulularýnýn Peygamberle harp ederken kurban kesmeleri de , Allah tarafýndan
kabul edilir ümidiyleydi. Ýþte bunun için mümin tevfika mazhar olamamak
korkusundan daima namazda “Ýhdinas sýratal mustakim” der.
O para veriþ cömert kiþiye layýktýr. Can vermekse esasen aþýkýn vergisidir. Hak
uðruna ekmek verirsen sana ekmek verirler; Hak uðruna can verirsen sana da can
bahþederler. Þu çýnarýn yapraklarý dökülürse Allah, ona yapraksýzlýk azýðý baðýþlar.
Daðýtmaktan dolayý elinde mal kalmazsa Allah’nýn inayeti, seni hiç ayaklar altýnda
çiðnetir mi? Bir adam ekin ekince ambarý boþalýr ama bu iþin iyiliði, tarlada belli olur.
Fakat tohumu ambara kor, biriktirirse zaman geçtikçe bitler, fareler, o tohumu yiyip
bitirirler.
Bu cihan tamamiyle fanidir; aradýðýný sebatlý, kararlý alemde ara! Suretin sýfýrdan
ibarettir; dilediðini mana aleminde dile! Acý ve tuzlu caný kýlýç önüne koy, feda et de
tatlý bir deniz gibi olan caný al!
YAÐMURUN SIRRI
Mustafa, bir gün, dostlarýndan birinin cenazesiyle ve dostlarla mezarlýða gitti. Onun
mezarýna toprak doldurdu, tohumunu yeraltýnda diriltti. Bu aðaçlar, toprak altýndaki
insanlara benzerler. Ellerini topraktan çýkarýp; halka doðru yüz türlü iþaretlerde
bulunurlar, duyana söz söylerler.
Yeþil dilleriyle, uzun elleriyle topraðýn içindeki sýrlarý anlatýrlar. Kazlar gibi baþlarýný
su içine çekmiþler...Karga gibiyken tavus haline gelmiþlerdir. Allah, onlarý kýþ vakti
hapsetmiþse de baharda o kargalarý tavus haline getirir.
Kýþýn onlara ölüm vermiþse de bahar yüzünden yine diriltip yapraklandýrýr, yeþertir.
Münkirler der ki: “Eskiden beri olagelmiþ bir þey. Neden bunu kerem sahibi Allah’ya
isnad edelim?” Onlarýn körlüðüne raðmen Allah, dostlarýn gönüllerinde baðlar,
bahçeler bitirmiþtir.
Gönülde kokan her gül, kül sýrlarýndan bahisler açar.
Onlarýn kokularý, münkirlerin burunlarýný yere sürtmek için perdeleri yýrtarak
dünyanýn etrafýný dönüp dolaþýrlar. Münkirler o gönül kokusuna karþý kara böcek
gibidirler; dayanamazlar. Yahut davul sesine tahammül edemeyen beyni zayýf
kimseye benzerler.
Kendilerini meþgul ve müstaðrak gösterirler. Þimþek parýltýsýndan gözlerini yumarlar.
Göz yumarlar ama, onlarýn bulunduklarý makamdaki göz deðildir ki. Göz odur ki bir
sýðýnak görsün.
Peygamber, mezarlýktan dönünce Sýddýka’nýn yanýna giderek konuþup görüþmeye
baþladý. Sýddýka’nýn gözü, Peygamber’in yüzüne iliþince önüne gelip elini onun üstünü,
sarýðýna, yüzüne, saçýna, yakasýna, göðsüne, kollarýna sürdü.
Peygamber, “Böyle acele acele ne arýyorsun?” dedi. Ayþe “Bugün hava bulutluydu,
yaðmur yaðdý. Elbisende yaðmurun eserini arýyorum. Gariptir ki üstünü, baþýný
yaðmurdan ýslanmamýþ görmekteyim” dedi.
Peygamber “O sýrada baþýna ne örtmüþsün, baþ örtün neydi? Diye sordu. Ayþe senin
ridaný baþýma örtmüþtüm”dedi. Peygamber dedi ki: “Ey yeni yakasý tertemiz Hatun!
Allah onun için temiz gözüne gayb yaðmurunu gösterdi.”O yaðmur, sizin bu
bulutunuzdan deðildir. Baþka bir buluttan, baþka bir göktendir.
Gayb aleminin baþka bir bulutu, baþka bir yaðmuru, baþka bir göðü, baþka bir güneþi
vardýr. Fakat o, ancak havassa görünür, diðerleri “ Öldükten sonra tekrar yaratýlýp
diriltileceklerinden þüphe ederler.”
Yaðmur vardýr, alemi beslemek için yaðar. Yaðmur vardýr, alemi beslemek için yaðar.
Yaðmur vardýr alemi periþan etmek için yaðar. Bahar yaðmurlarýnýn faydasý, þaþýlacak
bir derecededir. Güz yaðmuruysa, baða sýtma gibidir.
Bahar yaðmuru, baðý nazü naim ile besler, yetiþtirir. Güz yaðmuruysa bozar, sarartýr.
Kýþ, yel ve güneþ de böyledir; bunlarýn tesirleri de zamanýna göre ve ayrý ayrýdýr. Bunu
böyle bil, ipin ucunu yakala!
Týpký bunun gibi gayb aleminde de bu çeþitlilik vardýr. Bazýsý zararlýdýr, bazýsý faydalý.
Bazý yaðmurlar berekettir, bazýlarý ziyan. Abdalin bu nefesi de iþte o bahardandýr.
Canda ve gönülde bu nefes yüzünden yüzlerce güzel þeyler biter.
Onlarýn nefesleri, talihli kiþilere bahar yaðmurlarýnýn aðaca yaptýðý tesiri yapar. Fakat
bir yerde kuru bir aðaç bulunsa cana can katan rüzgarý ayýplama! Rüzgar, iþini yaptý,
esti. Caný olan da, rüzgarýn tesirini candan kabul etti.
Peygamber, “Dostlar, bahar serinliðinden sakýn vücudunuzu örtmeyin. Çünkü bahar
rüzgarý, aðaçlara nasýl tesir ederse sizin hayatýnýza da öyle tesir eder. Fakat güz
serinliðinden kaçýnýn. Çünkü o, baða ve çubuklara ne yaparsa sizin vücudunuza da
onu yapar “dedi.
Bu hadisi rivayet edenler, zahiri manasýný vermiþler ve yalnýz zahiri manasýyla kanaat
etmiþlerdir. Onlarýn halden haberleri yoktur. Daðý görmüþler de daðdaki madeni
görmemiþlerdir.
Allah’ya göre güz, nefis ve hevadýr. Akýlla cansa baharýn ve ebediliðin ta kendisidir.
Eðer senin gizli ve cüzi bir aklýn varsa cihanda bir kamil akýl sahibini ara! Senin cüzi
aklýn, onun külli aklý yüzünden külli olur. Çünkü Akl-ý kül, nefse zincir gibidir.
Binaenaleyh hadisin manasý teville þöyle olur: Pak nefesler bahar gibidir, yapraklarýn
ve filizlerin hayatýdýr. Velilerin sözlerinden, yumuþak olsun, sert olsun, vücudunu
örtme, çünkü o sözler, dininin zahiridir.
Sýcak da söylese, soðuk da söylese, hoþ gör ki sýcaktan, soðuktan ( hayatýn
hadiselerinden) ve cehennem azabýndan kurtulasýn. Onun sýcaðý, hayatýn ilkbaharýdýr.
Doðruluðun, yakinin ve kulluðun sermayesidir.
Çünkü can bahçeleri, onun sözleri ile diridir. Gönül denizi, bu cevherlerle doludur.
Eðer gönlün bahçesinden cüzi bir zevk ve hal eksilse aklý baþýnda olan kiþinin
gönlünü, binlerce gam kaplar.
Sýddýka’nýn aþký çoþup edebe riayetle Peygamber’e sordu: “Ey þu varlýðýn hülasasý,
vücudun zübdesi! Bu günkü yaðmurun hikmeti neydi? Bu yaðmur, rahmet
yaðmurlarýndan mýydý, yoksa tehdit için mi yaðýyordu, pek yüce, pek azametli
Allah’nýn adaletinden miydi?
Bu yaðmur, bahara ait lutuflardan mýydý, yoksa afetlerle dolu güz yaðmuru muydu?”
Peygamber dedi ki: “Bu yaðmur musibetler yüzünden insanýn gönlüne çöken gamý
yatýþtýrmak için yaðýyordu.” Eðer Ademoðlu, o keder ateþi içinde kalýp duraydý
ziyadesiyle harabolur, eksikliðe düþer, ( hiçbir þey yapamaz bir hale gelir) di.
O anda bu dünya harap olurdu, insanlarýn içlerinde hýrs kalmazdý. Ey can, bu alemin
direði gaflettir. Akýllýlýk, uyanýklýk, bu dünya için afettir. Akýllýlýk o alemdedir, galip
gelirse bu alem alçalýr. Akýllýlýk güneþtir, hýrs ise buzdur. Akýllýlýk sudur, bu alem
kirdir.
Dünyada hýrs ve haset kükremesin diye o alemden akýllýlýk, ancak sýzar, sýzýntý
halinde gelir. Gayb aleminden çok sýzarsa bu dünyada ne hüner kalýr, ne de ayýp.
KADININ FENDÝ -1-
Eski zamanda bir halife vardý ki, Hatem’i cömertliðine köle etmiþti. Ýhsan ve adalet
bayraðýný yüceltmiþ, dünyadan yoksulluk ve ihtiyacý kaldýrmýþtý. Deniz ve inci, onun
vergisine nispetle ehemmiyetsiz bir hale gelmiþ lutuf ve ihsan Kaf’tan Kaf’a yayýlmýþtý.
O padiþah, topraktan ibaret olan þu yeryüzünde bulut ve yaðmurdu. Ýn’am ve ihsan
sahibi Allah’nýn vericiliðine mazhardý. Deniz ve maden, onun ihsanýna karþý zelzeleye
düþmüþ, onun cömertliðine doðru kafile kafile gelip duruyordu.
Kapýsý, hacet kýblesiydi. Þöhreti, cömertlikle bütün aleme yayýlmýþtý. Onun
vergisinden, onun cömertliðinden Acem de þaþýrmýþtý,Rum da. Türk de hayrete
dalmýþtý, Arap da. Hayat suyu, kerem deniziydi. Onun yüzünden Arap da dirilmiþti.
Acem de!
Bir gece bir bedevi karýsý, dedikoduyu hadden aþýrarak kocasýna dedi ki: “Bütün bu
yoksulluðu, bu cefayý biz çekmekteyiz. Alemin ömrü hoþlukla geçiyor. Sade biz kötü
bir haldeyiz.
Ekmeðimiz yok, katýðýmýz dert ve haset... Testimiz yok suyumuz gözyaþý. Gündüzün
elbisemiz güneþin ziyasý... Geceleyin döþek ve yorganýmýz ay ýþýðý. Açlýðýmýzdan deðil
mi ayý, okkalýk ekmek sanýp elimizle gökyüzüne saldýrýyoruz.
Yoksullar bizim yoksulluðumuzdan ve gece gündüz yiyecek düþünmemizden
arlanýyorlar. Samiri’nin halktan kaçtýðý gibi akraba, yabancý... herkes bizden kaçýyor.
Birisinden bir avuç mercimek isteyecek olsak bize “Sus, geber, babalar çýkarasýca!”
diyor.
Arabýn iftiharý, savaþ ve ihsandýr. Sence arap içinde yazýda kazýnýp yok edilecek bir
yanlýþa benziyorsun. Ne savaþý? Zaten biz savaþsýz öldürülmüþ, bitmiþiz; yoksulluk
kýlýcýyla baþýmýz uçurulmuþ, gitmiþ!
Ýhsan nerede? Yoksulluðun etrafýnda dönüp dolaþarak að örmekte, havada uçan
sineðin damarýný sokup kanýný emmekteyiz. Hele bize misafir gelsin... Geceleyin
uyuyunca elbisesini soymazsam ben de adam deðilim!
Bundan dolayý bilenler, hikmetle dediler ki: ihsan ve kerem sahiplerine konuk olmak
gerek. Halbuki sen, öyle birisinin müridisin ki hasisliði yüzünden kendisi galip deðil,
seni nasýl galip edecek? Sana nur vermesi þöyle dursun... bilakis kapkara bir hale
koyar.
Kendisinin nuru yok, onunla görüþüp konuþanlar nereden nurlanacak? Bir çeþit þeyh,
gözü akan ve görmeyen kiþiye benzer. Gözüne ilaç çeker ama zararlý ilaçtan baþka bir
þey çekemez ki. Yoksulluk ve meþakkatta bizim halimiz de böyledir. Bize aldanýp da
hiçbir konuk gelmez.
On yýllýk kýtlýðý mücessem olarak görmedinse gözünü aç da bize bak! Görünüþümüz
davacý adamlarýn içi gibi gönlü kapkara, fakat dili þaþalalý! Allah’dan onda ne bir koku
var, ne bir eser. Fakat davasý Þit’ten de ileri, Adem’den de!
Hatta ona, Þeytan bile kendisini göstermez. Böyle olduðu halde o “Biz Abdallardanýz,
hatta daha ilerdeyiz. Kendisini adam sansýnlar diye derviþlerin bir hayli sözünü çalmýþ
çýrpmýþtýr. Söz söylerken lafý Bayezid’den ziyade inceler, onu bile kusurlu bulur.
Halbuki onun içyüzünden Yezid arlanýr.
Gökyüzünün ekmeðinden, sofrasýndan nasipsizdir. Hak, önüne bir kemik bile
atmamýþtýr. O ise “Sofrayý yaydým, Hakkýn vekiliyim, halife oðluyum” diye baðýrýp
durmaktadýr. “ Ey aþaðýlýk saf kiþiler, gelin... gelin de ihsan keremimin sofrasýndan,
kimse mani olmaksýzýn yeyin” demektir.
Onlar da onun baþýna toplanýrlar. Nimet ve ihsan istedikçe yalancý þeyh “ Yarýn” der.
Fakat bir türlü o yarýn gelip çatmaz. Ademoðlunun, az çok sýrrý meydana çýkabilmek
için uzun zamanlar lazýmdýr.
Tek duvarýn altýnda define mi var, yoksa alan karýnca ejderha yuvasý mý? Oyalancý
þeyhin hiçbir þey olmadýðý meydana çýkýncaya kadar talibin de ömrü tükenmiþ olur:
artýk anlamanýn ne faydasý var?
Fakat nadir olarak talibin itikadýndaki parlaklýk yüzünden þeyhin yalaný talibe faydalý
olur. Þeyhi, can sanýr, ceset çýkar ama talip, kendi iyi niyeti yüzünden öyle bir
makama eriþir ki... Hali, týpký gece ortasýnda kýble arayana benzer. Kýble bulunmasa
bile namazý caizdir.
Davacý ve yalancý þeyhin can kýtlýðý gizlidir. Fakat bizdeki ekmek kýtlýðý meydanda.
Niçin bunu, davacý þeyh gibi gizleyelim? Neden fayda olmadýðý halde utanýp arlanarak
can çekiþelim?”
Kocasý dedi ki: “Daha ne vakte kadar gelir ve mahsul arayýp duracaksýn; zaten
ömrümüzden ne kaldý ki? Çoðu geçip gitti. Akýllý kiþi, artýða, eksiðe bakmaz; çünkü
ikisi de sel gibi geçer. Sel ister saf olsun, ister bulanýk... Mademki baki deðildir, ondan
bahsetme?
Bu alemde binlerce canlý, sýkýntýsýz, hoþ bir halde yaþamakta, geçinip gitmektedir.
Üveyk kuþu, geceki rýzký henüz meydanda olmadýðý halde aðaçta Allah’a þükreder.
Bülbül “Ey duaya icabet eden Allah, rýzýk hususunda itimadýmýz sana” diye Allah’a
hamdeyler.
Doðan, rýzkýný padiþahýn elinden umduðundan bütün pis þeylerden ümidini kesmiþtir.
Böylece sivrisinekten tut da file kadar bütün mahlukat Allah ailesidir; Hak da ne güzel
aile reisi. Gönlümüzdeki bütün bu gamlar, heva ve hevesimizin, varlýðýmýzýn tozundan,
dumanýndan meydana gelir. Bu kökümüzü söken gamlar, ömrümüzün oraðýna benzer.
Bu böyle oldu kuruntularý da vesveselerimizdir.
Bil ki her hastalýk ölümden bir parçadýr. Çaresi varsa, ölümün bir cüz’ünü kendinden
kov! Ölümün bir cüz’ünden bile kaçamadýðýn halde onun hepsini baþýndan aþaðýya
dökecekler, bunu iyice bil!
Ölümün cüz’ü olan hastalýk sana taht geliyorsa bil ki Allah küllü, yani ölümü de sana
tatlýlaþtýrýr. Hastalýklar, ölümden elçi olarak gelmektedir; ey boþboðaz, ölümün
elçisinden yüz çevirme!
Tatlý yaþayan, sonunda acý öldü. Ten kaydýnda olan canýný kurtaramadý. Koyunlarý
kýrdan sürer getirirler; hangisi daha besli ise onu keserler. Gece geçti, sabah oldu. Sen
ne vakte kadar bu altýn masalýný yeni baþtan söyleyip duracaksýn?
Gençken daha kanaatliydin; þimdi altýn istiyorsun, halbuki sen önceden altýndýn.
Üzümlerle dolu bir asmaydýn; nasýl oldu da kesada uðradýn; üzümün tam olacakken
bozulup gittin? Meyvanýn günden güne daha tatlý olmasý lazým.
Ýp eðirenler gibi gerisin geriye gitmenin luzumu yok! Sen bizim eþimizsin; iþlerin
baþarýlmasý için eþlerin ayný huyda olmalarý lazýmdýr. Eþlerin birbirine benzemesi
lazým. Ayakkabý ve mestin çiftlerine bir bak! Ayakkabýnýn bir teki ayaða biraz dar
gelirse ikisi de iþine yaramaz.
Kapý kanadýnýn biri küçük, diðeri büyük olur mu? Ormandaki aslana kurdun çift
olduðunu hiç gördün mü? Bir gözü bomboþ, öbürü týka basa dolu olsa hurç, devenin
üstünde doðru duramaz. Ben saðlam bir yürekle kanaat yolunda gidiyorum; sen neye
kýnama yolunu tutuyorsun?”
Kanaatkar adam ihlasla, yüreði yanarak sabaha kadar karýsýna bu yolda sözler
söyledi. Kadýn ona haykýrdý: “Ey namustan gayri bir þeyi olmayan, artýk bundan fazla
senin afsununu istemem. Yürü git. Gayri bu davadan bahsetme; kibir ve azamete dair
saçma sapan þeyler söyleyip durma!
Ne vakte kadar bu tumturaklý sözler, bu iþler güçler? Kendi halini, kendi iþini gör de
utan! Kibir çirkindir ama dilencilerden olursa daha çirkin. Soðuk gün ortalýk kar... Bir
de elbise ýslak olursa...
Ey örümcek aðý gibi evi olan! Ne vakte kadar dava, çalým; Ne vakte kadar kibir,
azamet! Sen kanaatten ne vakit canýný nurlandýrdýn ki? Kanaatten ancak bir ad
öðrendin. Peygamber “Kanaat nedir? Hazinedir? Dedi.
Sen hazineyi mihnet ve meþakkatten ayýrt edemiyorsun. Bu kanaat daimi bir
hazineden baþka bir hazineden baþka bir þey deðildir. Ey gönüle gam ve elem veren
artýk beyhude sözlere dalma!
Yürü bana “Eþim” deme, az koltukla. Ben insafýn eþiyim, hilenin deðil. Neden
padiþahtan, beyden dem urup durmaktasýn? Yoksulluktan havada sivrisineði bile
avlamaktasýn. Bir kemik parçasý için köpeklerle dalaþmakta, içi boþ ney gibi inleyip
durmaktasýn.
Bana öyle horlukla kötü kötü bakma ki damarlarýnýn içinde dolaþan sýrlarý
söylemeyeyim. Kendi aklýný benden fazla görüyorsun; Ya þu az akýllý olan beni nasýl
gördün? ( Büsbütün aþaðý deðil mi?)
Çirkin kurt gibi üstümüze atlama. Senin gibi insaný utandýracak akla sahip
olmaktansa akýlsýzlýk daha iyi! Aklýn, insanlara ayak kösteði olunca o akýl, akýl
deðildir, yýlan ve akreptir. Senin hile ve zulmünün hasmý Allah olsun; hile elin bize
uzanmasýn!
Ne þaþýlacak þey ki sen hem yýlansýn, hem afsuncu... Ey Arap, sen yýlansýn, hem de
çirkin yýlan! Eðer karga kendi çirkinliðini anlasaydý, derdinden kar gibi erirdi. Afsuncu
düþman gibi, yýlana afsun okur, yýlan da onu afsunlar.
Yýlanýn afsunu, yýlancýya tuzak olmasaydý yýlanýn afsununa aldanýr, onunla meþgul olu
muydu? Afsuncu, kazanç hýrsýna düþünce yýlanýn kendisini afsunladýðýný anlamaz.
Yýlan “ Ey afsuncu, kendine gel. Kendine gel. Kendi hünerini gördün, bir de benim
afsunumu gör!
Sen beni Hak’kýn adýyla afsunladýn, bu suretle de beni halka rüsvay etmek istedin.
Beni Hak’kýn adý baðladý, senin tedbirin deðil. Hakk’ýn adýný tuzak yaptýn, yazýklar
olsun sana! Senden benim hakkýmý Allahnýn adý alacak. Ben canýmý da Allah adýna
ýsmarladým, tenimi de. Allah adý, beni yaraladýðýn için ya can damarýný koparsýn, yahut
seni de benim gibi mahsup etsin!” der. Kadýn bu yolda sert sözlerle genç kocasýna
tomarlar okudu.
Bedevi dedi ki: “ Ey kadýn, sen kadýn mýsýn, yoksa hüzün ve keder atasý mý?
Yoksulluk, benim için iftihar edilecek bir þeydir; baþýma kakma! Mal ve para baþta
küllah gibidir. Küllaha sýðýnan keldir.Kývýrcýk ve güzel saçlarý olan kiþiye gelince:
küllahý giderse ona daha hoþ gelir.
Allah eri göz gibidir. Gözün kapalý olmaktansa, açýk olmasý daha iyidir. Esirci, esiri
satarken ayýp örten elbiseyi soyar. Esirin bir kusuru olursa hiç onu soyar mý? Soymasý
þöyle dursun, bir hile ile ne yapýp yapar, onu elbiseyle gösterir.
“Bu iyiden kötüden, olur olmaz þeyden utanýr. Soyarsam utanýp senden ürker” der.
Zengin kulaðýna kadar ayýp içine dalmýþtýr: fakat malý vardýr ve mal ayýbýný örter.
Tamahkar tamahý yüzünden zengin ayýbýný görmez. Tamahkar bütün gönülleri kaplar.
Yoksul, halis altýn gibi sevilse yine kumaþý, dükkana yol bulmaz, sözünü kimse
dinlemez. Yoksulluk, senin anlayacaðýn þey deðildir; yoksulluða hor bakma; Çünkü
yoksullarýn, mülkten, maldan öte ululuk sahibi Allah’dan pek büyük bir rýzýklarý vardýr.
Ulu Allah adildir; adiller, nasýl olur da çaresiz biçarelere zulmederler?
Birisine nimet, mal, matrah verip öbürünü yansýn diye ateþe atarlar mý? Böyle bir iþ,
Allah’dan, iki cihaný yaratan umulur mu? “Elfakru Fahri” hadisi, saçma ve asýlsýz bir
söz mü; bu sözde binlerce naz ve nimet gizli deðil mi?
Hiddetle bana lakaplar taktýn; ben sevgilimin dostuyum, onu elde ederim. Halbuki sen
bir yalancý, afsuncusun dedi. Yýlan tutsam bile diþini söker, bu suretle onu baþý
ezilmekten kurtarýrým. Çünkü o diþ, onun can düþmanýdýr; ben, düþmaný da bu suretle
kendime dost ederim.
Ben asla tamahtan afsun okumam. Ben bu tamahý baþ aþaðý etmiþimdir. Allah
göstermesin... Benim halka karþý tamahým yok. Gönlümde kanaatten bir alem var. Sen
armut aðacý tepesinden böyle görüyorsun. Aþaðý in de sende o þüphe kalmasýn. Biraz
dönersen baþýn dönmeðe baþlar; evi dönüyor görürsün... Halbuki dönen sensin!
Ebucehil, Ahmed’i görüp “Beni Haþim’den çirkin bir çehre zuhur etti” dedi. Ahmet ona
dedi ki: “ Haddini tecavüz ettinse de doðru söyledin.” Sýddýk görüp “Ey güneþ! Ne
doðudasýn, ne batýdan. Latif bir surette parla, alemi nurlandýr” dedi.
Ahmet dedi ki: “Ey aziz, ey deðersiz dünyadan kurtulan! Doðru söyledin.” Orada
bulunurlar “ Ey halkýn ulusu, ikisi birbirine zýt söz söyledi, sen ikisine de doðru
söyledin, dedin... “Neden?” diye sordular.
Peygamber “Ben Allah eliyle cilalanmýþ bir aynayým. Türk, Hintli nasýlsalar, bende o
sureti görürler” dedi. Kadýn! Eðer beni tamahkar görüyorsan bu kadýnca arayýþtan
yüksel! Kanaate dair söz söylemek, tamaha benzer ama hakikatte rahmettir. O
nimetin bulunduðu yerde tamah ne gezer?
Sen de bir iki günceðiz yoksulluðu sýna da yoksulluktaki iki misli zenginliði gör.
Yoksulluða sabret, bu gamý, gussayý býrak. Çünkü ululuk sahibi Allah’nýn yüceliði
yoksulluktur. Sirke satmada kanaat yüzünden bal denizine gark olmuþ binlerce can
gör.
Yoksulluk acýlýðý çeken yüz binlerce cana bak... Gül gibi gülbeþekere karýþmýþ, o
lezzetle lezzetlenmiþ. Ah yazýk; sende kavrayacak kabiliyet olsaydý da, canýmdan
gönül þem’asý zuhur etseydi!
Bu söz can memesinde süttür. Emen olmadýkça güzelce akmýyor. Dinleyen susuz ve
arayýcý olursa vazeden ölü bile olsa söyler. Dinleyen yeni gelmiþ ve usanmamýþ olursa
dilsiz bile sözde bülbül kesilir. Kapýmdan içeri namahrem girince harem halký, perde
arkasýna girer, gizlenir.
Zararsýz ve mahrem birisi gelince de o kendilerini gizleyen mahremler, yüzlerindeki
peçeleri açarlar. Bütün güzel, hoþ ve yaraþan þeyler, gören göz için yapýlýr. Çengin zir
ve bem naðmeleri, nasýl olurda saðýr kulak için terennüm edilir?
Allah, miski beyhude yere güzel kokulu yapmadý? Koku duyan için yarattý; koku
almayan için dedi. Hak yeri göðü yaratmýþ, aralarýnda da bir çok nur ve nar
yüceltmiþtir. Bu yeri yerdekiler için yaratmýþ, göðü de göktekilerin yurdu yapmýþtýr.
Aþaðýlýk kiþi yükseðin düþmanýdýr. Her þeyin müþterisi meydana çýkar. Ey kapalý
örtünüp bürünmüþ kadýn, sen hiç kör için süslendin mi? Dünyayý en deðerli incilerle
doldursan nasibin yoksa ne yapayým?
Ey kadýn, kavgayý, darýlmayý býrak; býrakmayacaksan beni býrak! Ben iyiyle kötüyle,
kavga edemem; kavga ile iþim yok. Savaþmak þöyle dursun; gönlüm barýþlardan bile
ürkmekte. Susacaksan ne ala: yoksa öyle bir iþ yaparým ki þu anda hemen kalkar,
evimi, barkýmý býrakýr, giderim.”
Kadýn onu titiz ve hiddetli görünce aðlamaya baþladý. Zaten aðlamak, kadýnýn
tuzaðýdýr. “Ben, senden bunu mu umardým? Senden baþka ümidim vardý” dedi. Kadýn
yokluk yoluna girip dedi ki: “Ben senin karýn deðil, ayaðýnýn topraðýyým. Cismim,
caným, nem varsa senindir; hüküm de senin, ferman da!
Yoksulluk yüzünden sabrým tükendiyse bu da kendim için deðil, senin için. Sen bana
dertli zamanlarda deva oldun; muhtaç olmaný istemiyorum. Canýn için, bu kendim için
deðil. Bu aðlayýþ bu inleyiþ hep senin için.
Ben, Allah hakký için varlýðýmý her nefeste huzurunda feda etmek isterim. Caným sana
kurban olsun... Ne olurdu ruhun bana vakýf olsaydý. Fakat sen hakkýmda böyle kötü
zanna düþünce candan da usandým, tenden de.
Ey canýmýn rahatý! Sen bana böyle aykýrý olunca altýna da toprak saçtým, gümüþe de
( artýk ikisi de gözümde deðil) Canýmda da sen varsýn, gönlümde de sen. Öyle olduðu
halde bu kadarcýk bir þeyden dolayý benden ayrýlmaya kalkýþýyorsun.
Kudret senin elinde, ayrýlabilirsin; fakat senin bu niyetine karþýlýk candan özürlüler
dilemekteyim. O zamanlarý hatýrla ki ben put gibi güzeldim, sen de karþýmda puta
tapan þamana benzerdin.
Bu kul sana tabidir; gönlü, senin dileðine göre aydýnlanmýþ, yanmýþtýr. Neyi “piþir,
hazýrla” dersen hemen “piþti, yandý bile” derim. Ben senin ýspanaðýným. Ýster ekþili
piþir, ister tatlýlý... Küfür söylemiþtim; iþte imana geldim. Can ve gönülle hükmüne tabi
oldum. Senin þahane huyunu takdir edemedim. Huzuruna küstahça eþek sürdüm.
Fakat affýndan bir mum düzüp yakýnca tövbe ettim; itirazý býraktým.
Kýlýçla kefeni huzuruna koyuyorum; önüne boynumu uzatýyorum; vur! Acý ayrýlýktan
gem vuruyorsun. Ne istersen yap fakat bunu yapma! Gönlünde benim için gizlice bir
özür dileyici vardýr ki o, ben olmasam da bana þefaat edip durur.
Gönlündeki o özür dileyicim senin huyundur. Ona güvendiðimden gönlüm, kendisine
suç aradý. Ey ahlaký yüz batman baldan daha güzel, daha tatlý olan kýzgýn adam! Sen
de bana gönlünden ve gizlice merhamet et.”
Bu suretle güzel, açýk açýk söylerken kadýna bir aðlamadýr geldi. Aðlamasý bile yüzünü
güzelliðiyle gönülleri cezbeden o güzelin, hüngür hüngür aðlamasý haddinden aþýnca.
O gözyaþý yaðmurundan bir yýldýrým zuhur etti, o naziri bulunmayan erin gönlüne bir
kývýlcým sýçradý.
Adamýn, güzel yüzüne kul olduðu dilber, kulluða baþlarsa hal ne olur, insan ne hale
gelir? Azametinden yüreðini oynatan, kibirinde4n seni tir tir titreten sevgili, gözünün
önünde aðlamaya baþlarsa ne hale girersin?
Naz ve istiðnasý ile can ve gönülleri kan haline getiren güzel, niyaza giriþirse hal ne
olur? Cevrü cefasý, bize tuzak olan dilber, özür dilemeye kalkýþýrsa biz ne mazeret
bulabilir, ne söyleyebiliriz?
Züyyine linnas, hükmünce Allah’nýn insanlar için bezediði þeylerden halk, nasýl
kurtulabilir? Allah; kadýný erkeklere munis olmak üzere yarattý. Adem nasýl olurda
Havva’dan ayrýlabilir? Kiþi yiðitlikte Zaloðlu Rüstem bile olsa Hamza’dan bile ileri
geçse yine hükmetme hususunda karýsýnýn esiridir.
Adem sözlerinden alemin sarhoþ olduðu Muhammed bile “Kellimini ya Humeyra”
derdi. Gerçi zahiren su, ateþten üstündür; fakat bir kaba konunca ateþ, onu fýkýr fýkýr
kaynatýr. Ýkisinin arasýnda bir tencere, bir çömlek oldu mu ateþ, o suyu yok eder, hava
haline getirir.
Görünüþte su nasýl ateþten üstünse, sen de kadýndan üstünsün; fakat hakikatte ona
maðlupsun, sen onu istemektesin.
Böyle bir hassa ancak Ademoðlundadýr. Çünkü insanda muhabbet vardýr. Hayvanýn
muhabbeti azdýr ve bu da onun nakýþ olmasýndan ileri gelmiþtir.
Peygamber dedi ki: “Kadýnlar; akýllý kiþilere ehli dil olanlara fazlasýyla galip olurlar.
Fakat cahiller, kadýna galebe ederler.” Çünkü onlar sert ve kaba muameleli olurlar.
Onlarda acýma, lutfetme, sevme azdýr. Çünkü tabiatlarýnda yaradýlýþlarýnda hayvanlýk
üstündür.
Sevgi ve acýma, izsanlýk vasfýdýr; hiddet ve þehvetse... hayvanlýk vasfýdýr. Kadýn, Hak
nurudur, sevgili deðil... Sanki yaratýcýdýr, yaratýlmýþ deðildir!
Avamdan olan birisinin ölüm anýnda avamlýktan piþman olmasý gibi o bedevi de
söylediðine piþman oldu. “Canýmýn canýna nasýl oldu da düþman kesildim; canýmýn
baþýna nasýl oldu da tekmeler savurdum?” dedi.
Aklýmýz baþtan ayaðý fark etmesin diye kaza geldi mi, gözümüzü örtüyor. Kaza
geçince, insan kendisini yemeðe baþlar. Perdesi yýrtýlan, sýrrý meydana çýkan, yakasýný
yýrtar. Bedevi dedi ki: “Ey kadýn, piþman oluyorum. Kafir olmuþsam bile müslüman
olmaktayým. Sana karþý suçluyum bana acý; beni kökümden, dibimden kamilen söküp
atma!” Ýhtiyar kafir, piþman olursa özür getirmeye baþlar ve müslüman olur. Allah
tapusu, rahmet ve keremlerle dopdoludur. Varlýk da ona aþýk yokluk da.
Küfür de o ululuk sahibi Allah’ya aþýktýr, iman da; bakýr da o kimyanýn kuludur,
gümüþ de!
Musa’nýn da mana cihetinden bir yolu vardýr, Firavun’un da. Fakat, zahiren Musa
yolludur, Firavun yolsuz. Musa , gündüzün Allah huzurunda aðlayýp inledi; Firavunda
gece yarýsý aðladý, Dedi ki; “Ey Allah, boynundaki bu demir zincir nedir? Boynumda
demir zincir olmasa kim “ Ben, benim” der (asýlsýz davaya. Benliðe kalkýþýr? )
Þüphe yok ki Musa’yý nurlandýran iradenle beni de karanlýklara daldýrdýn. Musa’yý ay
yüzlü bir hale getirten dileðinle canýmýn ayný kara yüzlü bir hale getirdin. Yýldýzým
aydan daha iyi, daha talihli deðil ki. Tutulursa ne çarem var? Halk, benim nöbetimi
Allah diye, Sultan diye tutuyor ama doðrusu ay tutulmuþ, tas çalýyorlar! Onlar tas
çalýp gürültü ediyorlar ama o gürültüyle ayý rüsvay etmektedirler.
Ben ki Firavun’um, þöhretten el-aman! “Enerabbüküm-ül a’la" demem de beni rüsvay
eden tas gürültüsüdür. Musa’da ben de ayný kapýnýn kuluyuz. Fakat senin ormanýnda
senin baltan iþliyor; dallarý senin baltan kesmektedir; Bir dalý yetiþtiriyor, öbürünü
kesip atýyor. Baltaya karþý dalýn eli var mý? Ne gezer! Hiç dal baltanýn elinden
kurtulabilir mi? Balta senindir, o kudret hakký için kereminden bu eðrilikleri doðrult!”
Firavun yine kendi kendine “Ne þaþýlacak þey! Ben bütün gece “Ey Rabbimiz” diye
yalvarmýyor muyum? Yalnýzken mütevazi bir hale geliyor, düzeliyorum. Neden
Musa’ya karþý öyle oluyorum?
Kalp altýnýnýn rengi halis altýndan on derece daha parlak olsa ataþe karþý nasýl yüzü
kara bir hale gelir!
Kalbim de kalýbým da onun hükmünde deðil mi? Bir zaman, beni iç haline kor, bir
zaman kabuk haline. Bir zaman beni ay haline kor, bir zaman karartýr. Allah’nýn iþi,
bundan baþka nedir ki? Ekin ol der beni yeþertir. Çirkinleþ der, sarartýr. Varlýðý emriyle
yaratan Allah’nýn çevganlarý önünde mekan aleminde de koþup duruyoruz. Lamekan
aleminde de.
Renksizlik alemi, renge esir olunca bir Musa öbür Musa ile savaþa düþtü. Renksizlik
alemine ulaþýrsan Musa ile Firavun’un karýþtýðý aleme eriþirsin. Bu nükte yüzünden
hatýrýna “renk, nasýl olur da kýylü kalden kurtulur? Þaþýlacak þey... Bu renk, renksizlik
aleminden zuhura geldiði halde, renksizlikle nasýl savaþa giriþir?
Yaðýn aslý sudandýr ve su ile artar. Sonunda nasýl olur da suya zýt olur? Mademki yaðý
su ile yoðurdular; yað sudan oldu; su ile yað neden birbirine zýt oldu?
Gül dikenden meydana meydana gelmiþtir, diken de gülden... böyle olduðu halde niçin
savaþa, maceralara düþmüþlerdi?.. gibi bir sual hatýra gelirse (bil ki bu) ya hakikatta
savaþ deðildir, bir hikmet içindir, eþek satanlarýn kavgalarý gibi bir hiledir, bir sanattýr;
yahut ne savaþ ne hikmet...Hayretten ibarettir.
Bu, viraneliktir, içinde define aramak gerek. Sen define sandýðýn þey yüzünden, o
vehminden defineyi kaybediyorsun. Sen vehmi de, tedbirleri, düþünceleri de mamure
bil, mamur yerlerde define olmaz. Mamur yerlerde varlýk, didiþmek olur.
Yok olan, varlýklardan utanýr, arlanýr. Varlýk yokluktan feryad etmemiþtir. Yokluk, o
varlýðý, kendisinden uzaklaþtýrmýþ, gidermiþtir. Ben yokluktan kaçýyorum deme.
Hakikatte o, senden yirmi kere daha fazla kaçmakta! Görünüþte seni kendisine
çaðýrmaktadýr. Ama içinden seni reddetme sopasýyla sürmektedir. Bu iþler, kovalayaný
yanýltmak için ata çakýlan ters nallardýr; ey saf kiþi! Firavun’un, Musa´dan nefretini
sen Musa´dan bil.
Tabiata inananlar; gök bir yumurtadýr, yer de onun sarýsý diye itikat etmiþlerdir.
Birisi, “Bu yeryüzü yeri kaplayan göðün ortasýnda nasýl duruyor? Havaya asýlmýþ bir
kandil gibi ne aþaðýya gitmekte, ne çýkmakta” dedi. O hakim, “Altý cihetten de göðün
çekmesi yönünden hava ortasýnda kalýr. Mýknatýstan bir yuvarlak olsa ortasýna konan
demir, ortada kalýr” diye cevap verdi. Öteki hakim de “Saf gök, kara topraðý kendisine
çekmez. Onu altý taraftan da iter. Ondan dolayý da yeryüzü, kuvvetli yeller ortasýnda
muallakta kalmýþtýr” dedi.
Kemal ehlinin gönülleri de firavunlarýn canlarýný böyle defeder de, onlar dalaletde
kalýrlar. Onlarý bu cihan da defeder o cihan da. O yolsuzlar da bu yüzden o cihanda da
mahrum kalýrlar, bu cihanda da. Ululuk sahibi Allahnýn kullarýndan, velilerden baþ
çeker, uzaklaþýrsan bil ki onlar senden hoþlanmýyorlar, onlar seni istemiyorlar.
Onlarýn kehlibarlarý vardýr, meydana çýkarýrlarsa senin saman çöpü gibi oaln varlýðýný
deliye döndürür, kendilerine çekerler. Kehlibarlarýný saklarlarsa derhal seni azgýnlýða
teslim ederler. Hayvanlýk mertebesi nasýl insanlýða esir ve maðlupsa. Ýnsan
mertebesinin de Allah velilerinin elinde hayvan gibi maðlup olduðunu anla ey yoksul!
Ahmed, irþadederken halka “Kullarým” dedi. Allah bütün alemi “ Kul ya ibadi” diye
çaðýr buyurdu. Senin aklýn deveciye benzer, sen de devesin, Akýl, seni ister istemez
hükmünce çekip durmaktadýr. Veliler akýllarýn aklýdýr. Akýllar da ta en sonuncusuna
kadar develere benzer. Onlara ibretle bak: bir kýlavuz, yüz binlerce can! Ne kýlavuzu
ne deveciyi!
Sen güneþi gören gözü bul da sonra bak! Bütün cihan, gece içinde kalmýþ, karanlýklara
mýhlanmýþ, güneþi ve gündüzü bekleyip durmakta. Ýþte sana zerrede gizli güneþ, iþte
sana kuzu postuna bürünmüþ erkek aslan. Ýþte sana saman altýnda gizli bir deniz!
Kendine gel, o samana þüphe ile ayak basma! Ama yol gösterici hakkýnda içe gelen
þüphe, Allah rahmetidir.
Her peygamber dünyaya tek gelmiþtir. Tektir ama içinde yüzlerce alem gizli. Alem-i
Kübra, kudretle sihir yaptý da cimrini, küçücük bir suret içinde gizledi. Ahmaklar onu
tek ve zayýf gördüler. Hiç padiþahýn dostu olan zayýf olur mu? Ahmaklar,"O, ancak bir
tek kiþiden ibaret!” dediler. Vay akýbeti düþünmeyene!
Ynt: Mesneviden Hikayeler I By: armi Date: 28 Ocak 2010, 14:17:34
SALÝH PEYGAMBERÝN DEVESÝ
Salih’in devesi görünüþte deveydi, o zalim kavim, bilgisizlik yüzünden deveyi kestiler.
Su için deveye düþman olduklarýndan kendileri, mezara su ve ekmek oldular. ( helak
olup mezarý doyurdular).
Allah devesi, ýrmaktan buluttan su içmekteydi. Onlar, Hakk’ýn suyunu Hak’tan
esirgediler Salih’in devesi, salih kiþilerin cisimleri gibidir; onlar kötülerin helaki için
tuzaktýr. Neticede” Allah devesinden ve içeceðinden çekinin” hükmü, o ümmeti ne
dertlere uðrattý, onlarý nasýl helak etti! Allah kahrýnýn þahnesi, bir devenin kanýna
diyet olarak onlardan bütün bir þehri diledi.
Ruh, Salih gibidir,ten de deveye benzer. Ruh vuslattadýr ten ihtiyaç içindedir. Temiz
ruha zarar vermenin imkaný yoktur. Allah yaralanmaz. Böyle ruha sahip olanlara
kimse galip gelemez. Zarar gelse bile sedefe gelir, inciye deðil. Temiz ruha zarar
vermenin imkaný yoktur. Allah’nýn nuru, kafirlere maðlup olmaz. Can, topraða mensup
cisme, kötü kiþiler, incitsinler de Allah imtihanýný görsünler diye ulaþtý, bu yüzden
cisimle baðdaþtý, birleþti.
Caný inciten kiþinin, bu incitmenin Allah’yý incitme olduðundan haberi yoktur. Bilmiyor
ki bu küpün suyu ýrmak suyu ile birleþmiþtir. Allah bütün aleme penah olsun diye bir
cisme alaka baðlamýþtýr.
Onlarýn gönüllerine kimse muzaffer olamaz. Sedefe zarar gelir, inciye gelmez. Allah
velisinin cisim devesine kul ol ki Salih Peygamberle kapý yoldaþý olasýn.
Salih peygamber, “ Madem ki haset ettiniz, bu iþi yaptýnýz, üç gün sonra Allahdan
azap eriþecek. Ondan üç gün sonra da can alýcý Allahdan baþka bir afet gelecek ki
onun üç alameti vardýr: Hepinizin yüzünüzün rengi deðiþir. Birbirinize bakýnca
yüzlerinizi türlü türlü renklerde görürsünüz. Ýlk günlerde yüzleriniz safran gibi
sararýr; ikinci günü erguvan gibi kýzarýr. Üçüncü günü yüzleriniz tamamý ile kararýr,
ondan sonra da Allahnýn kahrý gelir, çatar. Eðer bu tehdide benden delil isterseniz
devenin yavrusunu daha doðru kovalayýn!
Eðer tutabilirseniz derdinize çare bulunur. Tutamazsanýz ümit kuþu uzaktan kaçtý,
gitti!” dedi.
Bu sözü duyunca hepsi birden köpek gibi onun ardýndan seðirtmeðe baþladýlar. Kimse
yavruya eriþmedi; daðlar arasýna dalýp kayboldu.
Temiz ruh gibi ten ayýbýndan, nimet ve ihsan sahibi Allah’ya kaçýp gitmekteydi.
Salih dedi ki: “Gördünüz mü Allahnýn bu kazasý nasýl geldi? Artýk ümidin boynunu
vurdu.” Devenin yavrusu nedir? Salih? Peygamberin gönlü. Onun hatýrýný ele alýn,
onun isteðini yerine getirin. Onun gönlünü alýrsanýz azaptan kurtuldunuz yoksa,
piþman olduðunuzun, ümitsizliðe düþtüðünüzün günüdür.
Salih’ten bu bulanýk vadi duyduklarý gibi azaba göz dikip beklemeye baþladýlar. Birinci
gün yüzlerinin sarardýðýný gördüler.Ümitsizlikle soðuk ,soðuk ah etmeye baþladýlar.
Ýkinci günü hepsinin yüzü kýzardý. Artýk ümit ve tövbe nöbeti kayboldu. Üçüncü gün
hepsinin yüzü kapkara kesildi. Salih Peygamberin hükmü: cenksiz, cidalsiz doðru
çýktý. Hepsi de ümitsiz bir hale gelince kuþlar gibi ayaklarýný altlarýna alýp iki dizlerinin
üstlerine çöktüler.
Cibril-i Emin, bu diz çökmeyi Peygambere “Casimin” ayetini getirerek Kuran’da
anlattý. Sana diz çökmeyi öðrettikleri ve seni bu çeþit diz çökmeden korkuttuklarý
vakit, yani bela gelmeden diz çök!
Salih’in kavmi, Allah kahrýnýn zahmýný beklediler: o kahýr ve azap da gelip o þehri yok
etti. Salih, halvetten çýkýp þehre doðru gitti; gördü ki þehir duman ve ateþ içinde.
Onlarýn hak ile yeksan olmuþ cüzülerinden bile feryat ve figanlarýný duyuyordu; feryat
duyulmaktaydý ama ortada feryat eden yok! Kemiklerinden iniltiler, sýzýntýlar duydu;
canlarý çið taneleri gibi yaþ döküyor, aðlýyordu. Salih bunu duyup aðlamaya baþladý:
feryat edenlere feryat etmeye koyuldu:”Ey batýl yolda yaþayan kavim! Ben sizin
çevrinizden Allah’a þikayet etmiþ aðlamýþtým.
Allah, bana “Onlarýn eziyetlerine sabret; onlara nasihat ver. Zaten devirlerinden çok
bir zaman kalmadý” demiþti. Ben cefalarý eziyetleri yüzünden onlara nasihat
edemiyorum. Nasihat sütü sevgiden, saflýktan coþup akar” demiþtim. Bana o kadar
eziyetler ettiniz ki nasihat sütü damarlarýmda dondu. Allah, bana “Ben sana lütuf ve
inayet eder, o yaralara merhem koyarým” buyurdu. Hak, gönlümü gök gibi saf bir hale
getirdi. Gönlümden, sizin cefalarýnýzý sildi, süpürdü.
Yine size nasihatler vermeye, þeker gibi temsiller getirmeye , sözler söylemeye
baþladým. Þekerden taze süt çýkarýp balla þekeri sözlerime katmaya, size tatlý, tatlý
öðütler vermeye koyuldum. O sözler, size zehir gibi tesir etti. Çünkü siz baþtan aþaðý
zehir membaý, zehir madeniydiniz, zehirden ibarettiniz. Nasýl gamlanayým ki gam baþ
aþaðý yuvarlanýp gitti.
Ey inatçý kavim! Gam sizdiniz. Gamýn ölümüne aðlayýp feryat eden olur mu? Baþtaki
yara iyileþince bu yüzden saçýný sakalýný yolan bulunur mu?” Salih, yüzünü kendine
çevirip dedi ki: “Ey feryat eden, onlar feryat etmeye deðmez!”
Ey Kuran’ý doðru okuyan! Eðri okuma. Zalim kavmin ardýndan nasýl yas tutayým? Fakat
yine gözünden, gönlünden yaþlar akmaya baþladý. Onda sebepsiz bir merhamet hasýl
oldu. Gözyaþý damarlarý (yaðmur gibi) yaðmaktaydý, kendisi de þaþýrmýþtý. Bu
katralar, cömertlik ve kerem denizinin sebepsiz akan katralarýydý.
O aðlarken aklý diyordu ki: “Bu aðlama neden? Seninle eðlenen o çeþit bir kavme
aðlamak reva mý? Neye aðlýyorsun söyle. Yaptýklarý iþlere mi? O gidiþleri kötü kin
askerine mi? Onlarýn paslý karanlýk gönüllerine mi, yýlan gibi zehirli dillerine mi?
Onlarýn Segsar’larýnkine benzeyen nefes ve diþlerine mi? Akrep yataðý olan aðýz ve
gözlerine mi? Ýnatlarýna mý, alaylarýna mý, kýnamalarýna mý? Þükret; bak, Allah onlarý
nasýl hapsetti, helak eyledi! Elleri eðri, ayaklarý eðri, gözleri eðri, bakýþlarý eðri,
savaþlarý eðri, öfkeleri eðri...
Onlar, geçmiþleri taklit edip nakil ettikleri reylere uyduklarýndan bu akýl pirinin
baþýna ayak bastýlar. Birbirlerine görünmek ve duyulmak kaygýsý ile hür ihtiyar
olmadýlar, kart eþek oldular. Allah cehennemlikleri göstermek üzere dünyaya
cennetten kullar getirdi...”
Cehennemlikler, cennetlikler bir dükkanda otururlar. Aralarýnda bir perde vardýr,
birbirlerine karýþmazlar. Nar ehliyle nur ehli, görünüþte karýþýktýr ama aralarýnda kaf
daðý çekilmiþtir.
Bunlar, madende toprakla altýnýn birbirine karýþmasýna benzerler. Toprakla altýn
karýþýktýr ama aralarýnda yüzlerce ova, yüzlerce konak var! Bu, bir dizide hakiki inci ile
yalancý incinin bir gecelik konuk gibi misafir olmasýna benzer. Denizin yarýsý þeker gibi
tatlý, lezzetli, rengi ay gibi parlak; Diðer yarýsý, yýlan zehri gibi acý,lezzetsiz, rengi de
katran gibi kara.
Cennetlikle cehennemlik olanlar da deniz gibi alttan üstten, dalgalanýp dururlar. Dar
ve küçük bir cisimden dalgalarýn birbiri ardýnca zuhuru da canlarýn barýþta, savaþta
birbirlerine karýþmalarýna benzer. Barýþ dalgalarý kopar, gönüllerden kinleri giderir.
Bunun aksine savaþ dalgalarý kopar, sevgileri altüst eder. Sevgi acýlarý tatlýya çeker,
tatlýlaþtýrýr. Çünkü sevgilerin aslý, doðru yola götürmedir. Kahýr ise, tatlýyý acýlýða
çekmektedir. Acý, tatlý ile bir arada bulunur, baðdaþýr mý? Acý tatlý;bu gözle görünmez.
Basiret ehli, onlarý, akýbet penceresinden görmeyi bilir. Akýbeti gören göz, doðuyu
görebilir. Ahiri gören göz ise gururdan, körlükten ibarettir.
Nice tatlýlar vardýr ki þeker gibidir, fakat o þeker içinde zehir gizlidir. Aklý en üstün,
anlayýþý en keskin olan, kokudan anlar. Öbürüyse ancak dudaðýna, diþine deðince fark
eder. Þeytan “Yiyin” diye baðýrýr ama o adamýn dudaðý zehri, boðazýna varmadan
reddeder. Baþka biri boðazýna varýnca anlar, bir baþkasý yer, bedenini berbat edince
anlar. Zehir; diðer birisinde abdest bozarken yanýþ yapar; zaman, zaman ciðerini
delen bir acý peyda eder.
Bir baþkasýnda zehrin eseri; günler, aylar geçtikten sonra görünür. Diðer birisinde ise
ölümden ve sur üfürüldükten sonra meydana çýkar. Eðer o kiþiye mezarda mühlet
verirlerse mutlaka mahþer günü azap ederler.
Her otun, her þekerin zamanede bir oluþ müddeti vardýr. Lalin, güneþin tesiriyle renk,
parlaklýk ve letafet elde etmesi için yýllarýn geçmesi gerektir. Alelade otlar, iki ay
içinde yetiþir. Fakat kýrmýzý gül, ancak bir yýlda yetiþir gül verir. Yüce ve Ulu Allah,
bunun için eceli, yani her þeyin müddetini En’am suresinde anlatmýþtýr. Bunu duydun
ya; her kýlýn kulak kesilsin...
Bu duyduðun abýhayattýr, afiyet olsun! Bu söze söz deme, abýhayat de. Bu sözü, eski
harfler teninde yepyeni bir ruh olarak gör. Arkadaþ; baþka bir nükte daha duy. Bu
nükte can gibi hem apaçýk, meydandadýr, hem gayet ince ve gizli. Bir yer olur ki bu
yýlan zehri, Allahnýn tasarruflarýyla gayet tatlý ve lezzetli bir hale gelir. Bir yerde
zehirdir, bir yerde ilaç... Bir yerde küfürdü, bir yerde tam layýk ve yerinde. Orada cana
zarar verir ama burada derman kesilir. Su koruk içinde ekþidir; fakat üzüme gelince
tatlýlaþýr, güzelleþir. Sonra küpün içine girince acýr, haram olur...Sirke olunca ne güzel
katýktýr!
Veli, zehir yese bal olur, fakat talip yese aklý kararýr zarara uðrar. Süleyman”Rabbi
hebli” demiþ, yani “”Benden baþkasýna bu saltanatý verme.” Yahut benden baþkasýna
bu lütufta, bu ihsanda bulunma” diye niyaz etmiþtir. Bu hasede benzer ama deðildir.
La yenbaðý nüktesini candan oku. Benden sonra bu saltanatý kimseye verme sýrrýný
onun nekesliðinden bilme. Hatta o, saltanatta yüzlerce zarar ve tehlike gördü. Cihan
saltanatý, kýldan kýla, baþtanbaþa can kaygýsýndan, baþ korkusundan ibarettir. Baþ
korkusuyla can ve din korkusu... Bize bunun gibi bir imtihan daha olamaz.
Süleyman himmetli birisi gerektir ki bu yüz binlerce renkten, kokudan vazgeçsin.
Kuvvet ve kudretiyle beraber o saltanatýn dalgasý Süleyman’ýn bile nefesini týkýyordu.
Bu keder yüzünden üstüne toz, toprak konunca bütün cihan padiþahlarýna acýdý da.
Þefaat edip”Bana verdiðin bu saltanatý, kemal sahibi olanlara da ver. Bu saltanatý,
kerem edip kime verir, kime baðýþlarsan Süleyman odur, o da benim.
O benden sonra kimseye verme hükmüne dahil deðildir; benimledir. Hatta benimle ne
demek? O kiþi, davasýz, nizasýz benim” dedi.
KADININ FENDÝ -2-
Bir Muhlis’in (Çelebi Hüsameddin’in) gönlü, o karý ve koca hikayesinin neticesini
istemekte. Karýkoca hikayesi, bir masaldan ibaret. Fakat onu nefsinle aklýnýn misali
bil.
Bu kadýnla erkek nefisle akýldýr. Ýyi kiþiye de mutlaka lazýmdýr, kötü kiþiye de. Bu ikisi,
toprak yurtta esir ve mahpusturlar. Gece gündüz savaþta macera içinde. Kadýn
durmadan evin ihtiyaçlarýný ister, evin þerefini, yani eve lazým olan ekmeði, yüceliði,
hürmeti diler durur.
Nefis, kadýn gibi her iþe bir çare bulmak üzere gah topraða döþenir, tevazu gösterir;
gah ululuk diler, yücelir. Aklýnsa, bu düþüncelerden zaten haberi yoktur. Fikrinde
Allah gamýndan baþka bir þey yoktur.
Hikayenin içyüzü, bu tane ve tuzaktýr, nefisle akýl arasýndaki maceradýr, fakat sen dýþ
yüzünün tamamýný dinle. Eðer yalnýz manaya ait anlatýþ kifayet etseydi alem halký,
tamamý ile iþten güçten kalýr, alemin nizamý bozulur giderdi. Sevgi düþünce ve
manadan ibaret olsaydý senin oruç ve namazýnýn zahiri suretleri de kalmaz, yok
olurdu. Dostlarýn birbirine armaðan sunmalarý, dostluða nazaran ancak görünüþe ait
þeylerdir. Fakat bu suretle o armaðanlar, gönüllerde gizli bulunan sevgilere þahadet
eder. Çünkü, ey ulu kiþi, zahiri iyilikler gizli sevgilere þahittir. Þahidin de bazen
doðrucu, bazen yalancý olur.
Sarhoþ bazen þaraptan olur, bazen da ayrandan! Ayran içen de kendisini sarhoþ
gösterebilir. Gürültü eder, sarhoþ görünür. O murai de, kendisini muhabbet sarhoþu
sansýnlar diye oruçlu görünür, namaz kýlar.
Surete ait iþlerden meydana gelen þey bambaþkadýr. Fakat gönülde gizli olan þeye
alamettir. Ya Rabbi, duamýzý kabul et, bize bu temyizi ver de o eðri, yalancý
alameti,doðrusundan ayýrt edelim.
Hiç, bu temyize nasýl malik olur? Allah nuru ile bakar, görürse o zaman bu temyizi
elde eder. Eser olmasa bile sebep onu meydana çýkarýr. Akrabalýk gibi...Akrabalýk
sevgiyi bildirir. Fakat imam ve muktedasý Allah nuru olan kiþi, ne eserlere kul olur ne
sebeplere. Sevgi gönülde þulelendikçe büyür, nihayet sevgi sahibi, eserden kurtulur.
Sevgisini bildirmeye ihtiyacý yoktur. Çünkü sevgi nurunu bütün kainata yaymýþtýr. Bu
sözün tamamlanmasý için hayli tafsilat var ama sen ara. Gerçi mana, bu suretten zahir
olmaktadýr ama bir cihetten manaya yakýndýr, bir bakýmdan manaya uzak!
Delalet hususunda mana ile suret, su ile aðaç gibidir. Mahiyetlerine bakarsan
birbirlerinden tamamý ile uzaktýrlar. Sen mahiyetleri de býrak, hususlarý da. O iki rýzýk
arayan karýkocanýn ahvalini anlat.
Arap dedi ki: “Ayrýlýktan vazgeçtim. Hüküm senin. Kýlýcý kýndan çek, emret. Ne
dersen ben sana tabiim; emrin, ister iyi olsun, ister kötü... ona bakmam. Senin uðruna
feda olayým; çünkü seni seviyorum. Sevgi; insaný kör eder, saðýr yapar.” Kadýn
“Sahiden beni seviyor musun, yoksa hile ile sýrrýmý öðrenmek mi istiyorsun?” dedi.
Erkek dedi ki: “Gizli sýrlarý bilen ve Adem Safi’yi yaratan Allah hakký için (Seni
seviyorum.) Allah, Adem’e üç arþýn bir boy verdiði halde ruhlarda, levhlerde ne varsa
hepsini gösterdi. Allah, ona ezelden ebede kadar ne varsa ve ne olacaksa, önceden ve
“Allemelesma” sýndan ders verdi, öðretti. Bu suretle melekler, onun ders vermesine
hayran oldular, kendilerinden geçtiler. Onun takdisiyle baþka bir mukaddesliðe
eriþtiler. Adem’in yüzünden nail olduklarý fütühata, göklerde bile eriþememiþlerdir.
Adem’in o pak ruhunun fezasýna nispetle yedi gök sahasý bile dardý. Peygamber
“Allah; ben, yücelere, aþaðýlara yere, göðe, hatta arþa sýðmam. Bunu, ey aziz, yakinen
bil. Fakat þaþýlacak þeydir ki inanan kiþinin kalbine sýðarým. Beni ararsan inanan
gönüllerde ara buyurdu” dedi.
Allah dedi ki: “Ey haramdan, þüpheli þeylerden sakýnan! Kullarýmýn arasýna gir ki bu
suretle beni görme cennetine eriþesin.” Arþ, bile o nuriyle, o geniþliðiyle beraber
Adem’ görünce yerinden kalktý. Arþýn sonsuz bir büyüklüðü var, fakat manaya karþý
suret nedir ki? Her melek diyordu ki: Bizim bundan önce yeryüzüyle üfletimiz vardý.
Hizmet ve ibadet tohumunu yere ekiyorduk.
Yere olan bu meylimize, bu alakamýza da þaþmaktaydýk. Gökten yaratýldýðýmýz halde
yeryüzüne bu alakamýz nedir? Biz nurlarýz, karanlýklarla ülfetimiz neden? Nur
zulmetlerle yaþayabilir mi? Ey Adem! O ülfet, senin kokundanmýþ. Çünkü cisminin
nesci yeryüzü. Topraktan olan cismini yeryüzünde dokudular; pak nurunu burada
buldular. Þimdi canýmýzýn ruhundan bulduðu ülfet, bundan önce cisminin yoðrulduðu
topraktan parlýyordu. Yeryüzündeydik ama yerden gafildik, orada gömülü olan
defineden haberimiz yoktu. Allah da bize oradan göklere sefer etmeyi emredince, bu
yurt deðiþtirme, acý geldi. O yüzden Allah’a deliller getirerek “Ey Allah! Bizim
yerimize kim gelecek? Bu tesbih ve tehlinin nurunu, dedikoduya satýyorsun” dedik.
Allah hükmü, bize rahmet yaygýsýný döþedi:”Açýkça istediðinizi söyleyin. Tek evlatlarýn
babalarýna söyledikleri gibi aðzýnýza ne gelirse çekinmeden deyin. Çünkü bu sözler,
yaraþmasa bile rahmetim, gazabýmdan artýktýr.
Ey melek! Bunu meydana çýkarmak için gönlünüze þüpheler salmaktayým; Sen
söyleyesin; ben darýlmayayým, gazaplanmayayým. Bu suretle de benim hilmimi inkar
eden aðýz açamasýn.
Her nefeste bizim hilmimizden yüzlerce baba yüzlerce ana doðar, yokluða dalýp
mahvolur. O babalarýn, o analarýn hilmi, þefkati, bizim hilim ve þefkat denizimizin
köpüðüdür. Köpük gider gelir ama deniz bakidir dedi.” Hayýr, ne dedim? O inciye karþý
bu sedef, köpük deðil, köpüðünün köpüðüdür. Ýþte o köpük hakký için, o saf deniz
hakký için bu söz bir sýnama, bir laf deðil.
Sevgiden, vefadan, boyun büküp teslim olmadan ileri gelmiþtir. Huzuruna varacaðým
Allah hakký için. Bu hevesim, sence sýnamadan ibaretse bu sýnamamý sýna. Sýrrýný
saklama ki sýrrým meydana çýksýn. Elimden geleni; gücümün yettiðini buyur!
Gönlündekini benden gizleme de benim gönlümdeki de ortaya çýksýn bu suretle ne
yapabileceksem kabul edeyim. Fakat nasýl edeyim; elimde ne çare var? Bir bak hele,
caným ne iþe yarar ki?”
Kadýn dedi ki:”Bir güneþ doðmuþ, bütün cihan ondan aydýnlanmýþtýr. O Allah vekili,
Allah halifesidir. Baðdat þehri, onun yüzünden bahar gibidir. O padiþaha ulaþabilirsen
padiþah olursun. Ne vakte kadar ikbal sahibi olmayanlarýn yanýna gidip duracaksýn?
Ýkbal sahiplerinin dostluðu kimya gibidir. Onlarýn nazarýna benzer kimya nerede?
Ahmed’in gözü Ebubekir’e o bir tasdik yüzünden sýddýk olmuþtur.” Kocasý, “Ben
padiþah huzuruna nasýl kabul olunurum; bir bahanesiz onun yanýna nasýl giderim?
Buna bir münasebet, bir vesile gerek. Hiçbir sanat aletsiz meydana gelir mi?
Mecnun gibi ki, birisinden Leyla’nýn bir parça hastalandýðýný duydu. Eyvah, dedi;
bahanesiz nasýl gideyim? Gitmezsem, hatýrýný sormazsam ne hale gelirim? Keþke
hazýk bir hekim olaydým...O vakit Leyla’ya koþa, koþa giderdim.
Allah, bize “Ya Muhammed, gelin de” buyurdu da bu davet, utanmamýzýn
giderilmesine sebep oldu. Gece kuþlarýnýn gözleri ve kabiliyetleri olsaydý gündüzün
uçup gezerler, dönüp dolaþýrlardý” dedi.
Kadýn cevap verdi: “Kerem sahibi padiþah meydana girer, kendisini gösterirse
aletsizlik, aletin ta kendisi, vesileden mahrum oluþ, vesilenin ayný olur. Çünkü alet,
vesile; davaya düþmektir, varlýk alametidir. Asýl hüner aletsizliktedir, alçalmadadýr."
Arap “Aletsiz nasýl alýþveriþ edeyim de aletsizliði elde edeyim? Müflisliðime de bir delil
gerek ki padiþah halime acýsýn. Sen, bana dedikodudan ve hileden baþka bir þahit
göster de o þen padiþah merhamete gelsin. Çünkü sözden ve kötü hileden ibaret olan
bu þahitlik o hakimler hakiminin yanýnda mecruhtur. Müflisin þahidi doðruluk olmalý ki
nuru, söylemeden parýldasýn (halini arzetmeden hali anlaþýlan)” dedi.
Kadýn dedi ki: “Doðruluk varlýðýndan tamamý ile çýkýp arýnarak, isteðini terk etmendir.
Testimizde yaðmur suyu var. Malýn, mülkün, sermayen bundan ibaret. Bu su testisini
al, git; padiþahlar padiþahýn huzuruna var, armaðan götür. De ki: Bizim bundan baþka
hiçbir malýmýz, mülkümüz yok. Çölde de bundan iyi su hiç yoktur. Padiþahýn hazinesi
aðýr elbiselerle doluysa da bunun gibi suyu yoktur. Bu su az bulunur.
O testi nedir? Bizim mezar gibi cismimiz, içinde de bizim acý ve hislerimizin suyu var.
Ey Allah! “Allah, cennet karþýlýðýna iman edenlerin canlarýný, mallarýný satýn aldý”
ayetindeki fazýl ve kereminden bizim bu küpümüzü, bu testimizi kabul et! Bu beþ
duygudan meydana gelme beþ lüleli testideki suyu her türlü murdar þeylerden, her
çeþit pisliklerden temiz tut. Bu suretle þu testinin denize bir menfezi olsunda testim
deniz huyuyla huylansýn.
Armaðaný padiþaha tertemiz götürünce onu görür, anlamak ister. Ondan sonra da
artýk testinin suyu nihayetsiz bir dereceye gelir. Testinin suyundan yüzlerce dünya
dolar. Lüleleri kapa, testiyi de küpten doldur.
Allah” Gözlerinizi heva ve hevesten yumun” buyurdu. Arap, kimin böyle bir hediyesi
var? Hakikaten bu armaðan, öyle bir padiþaha layýk diye gururlanmaktaydý. Kadýn da
bilmiyordu ki, orada yol üzerinde þeker gibi Dicle akýp durmakta. Þehrin ortasýndan
gemilerle, balýk aðlarýyla dolu, deniz gibi akýp gitmekte. Padiþahýn huzuruna var da
þevketi, azameti gör; altýndan nehirler akan bahçeler diye övülen yerlere bak! O saffet
denizine nispetle bizim, anlayýþlarýmýz bir katradan ibarettir.
Arap, evet, dedi. Testinin aðzýný kapa, hakikaten armaðan, bize faydalý. Keçeye sar
sarmala. Padiþah, orucunu armaðanla açsýn. Çünkü dünyada bunun gibi su yoktur. Bu
halis þarap, zevk ve sefa kaynaðý! Çünkü onlar acý tuzlu sularý içmekten daima
hastadýrlar, yarý kör olmuþlardýr. Duraðý, yataðý acý subaþý olan kuþ; saf berrak suyu
ne bilsin? Yurdun acý su kaynaðý; Þatt’ý, Ceyhun’u nereden bileceksin?
Ey þu fani konaktan kurtulmayan! Sen yokluðu, sarhoþluðu ve neþeyi ne bilirsin ki!
Bilsen bile babandan, atandan nakil ve rivayet yoluyla bilirsin.
Senin yanýnda bu adlar ebced gibidir. Ebced, hevvez. Bunlar, bütün çocuklara apaçýk
ve meydandadýr, fakat manasý yok. Hulasa, Arap testiyi alýp yola düþtü. Gece, gündüz
onu taþýmaktaydý. Testiye bir ziyan gelecek diye korkusundan titreyerek çölden ta...
þehre kadar götürdü.
Kadýn da evde seccadesini yaymýþ, namaz kýlýp dua etmekte; “Suyumuzu, bayaðý
kiþilerden koru...Ya Rabbi, bu inciyi o denize ulaþtýr. Her ne kadar kocam uyanýktýr,
hünerlidir ama incinin binlerce düþmaný olur.Cevher dediðin de nedir ki... Bu su
Kevser suyudur. Ýncinin aslý, bunun bir katrasýdýr” diyordu.
Kadýnýn aðlayýp yalvarmasý; erkeðin derdi ve aðýr yükü bereketiyle, Arap, testiyi
hýrsýzlara kaptýrmadan, taþla kýrdýrmadan durup dinlenmeksizin ta Hilafet Þehrine
kadar götürdü. Orada bir tapu gördü ki nimetlerle dolu.
Haceti olanlar oraya tuzaklarýný yaymýþlar? Zaman, zaman her tarafta bir haceti olan
o tapudan ihsana nail olmuþ, hil’atler elde etmiþ. O kapý; kafire, Müslüman’a, güzele,
çirkine güneþ gibi! Bir bölük halk gördü, huzurda bezenmiþ duruyor. Bir bölük halk
gördü ayakta, hizmet bekliyor. Süleyman’dan karýncaya kadar herkes, içinde... Hepsi
sur üfürülmüþ te dirilmiþ canlar gibi. Görünüþe aldananlar, cevherlere gark olmuþlar...
Ýç yüzüne ehemmiyet verenler, mana denizini bulmuþlar. Himmetsizler, himmete
eriþmiþ... Himmet sahipleri nimete eriþmiþ!
Kapýdan ses gelmekteydi: Ey istekli, gel! Cömertlik, yoksul gibi, yoksullara muhtaçtýr.
Cilalý ve tozsuz ayna arayan güzeller gibi cömertlik de yoksul ve zayýf kiþileri arar.
Güzellerin yüzü ayna ile güzelleþir. Onlar aynaya bakýp bezenirler. Ýhsan ve keremin
yüzü de yoksula bakmakla görünür. Bundan dolayý H “Vedduha” suresinde “ Ey
Muhammed, yoksula baðýrma” buyurdu. Mademki yoksul, cömertliðin aynasýdýr, iyi bil
ki aðýzdan çýkan nefes aynayý buðulandýrýr. Allahnýn bir çeþit cömertliði, yoksullarý
meydana çýkarýr, bir baþka cömertliði de onlara bol ,bol ihsanda bulunur. Þu halde
yoksullar, Allah cömertliði aynalarýdýr. Hak ile Hak olan ve varlýktan tamamý ile geçen
hakiki yoksullarsa mutlak nur olmuþlardýr.
Bu iki çeþit yoksuldan baþkalarý(yani varlýðý olmayanlarla varlýktan geçenlerden
baþkalarý) esasen ölüdür. Bu çeþit adam bu kapýda deðildir, perdedeki, nakýþtan,
suretten ibarettir.
O kiþi, yoksulun resmidir, caný yoktur, ekmek yemez. Köpek resmine kemik atma. O,
Allah fakiri deðil, lokma fakiridir. Ölü resmin önüne yemek tabaðýný koyma. Ekmek
yoksulu, karada balýktýr. Þekli balýk þeklidir ama denizden ürküp kaçar. O evde
beslenen kuþtur, havada uçan Simurg deðil. Nefis þeyler yiyip içer, gýdasý Hak’tan
deðildir. Yemek, içmek için Allah aþýðýdýr; cam güzelliðe aþýk deðildir. Allahnýn zatýna
aþýk olduðunu vehmetse bile sevdiði zat deðildir; vehmi, esma ve sýfatýn verdiði
vehimdir. Vehim; vasýflardan, hadlerden doðar.
Hak ise doðmamýþtýr, doðurmaz. Kendi tasvir ettiði þeye, kendi vehmine aþýk olan
kiþi, nereden nimet ve ihsan sahibi Allah aþýklarýndan olacak? O vehme aþýk olan,
doðrucuysa mecazi sevgisi, kendisini nihayet hakikate çeker, götürür.
Bu sözü iyice anlatmak, açmak lazým; fakat eski düþüncelilerden, onlarýn köhne
anlayýþlarýndan korkuyorum. Kýsa görüþlü köhne anlayýþlar, fikre yüz türlü kötü
hayaller getirirler. Herkesin doðru iþitmeye kudreti yoktur. Her kuþcaðýz, bir inciri
bütün olarak yutamaz. Hele ölmüþ, çürümüþ, hayallere dalmýþ kör bir kuþ olursa...
Balýk resmine ister deniz olmuþ, ister toprak. Kara yüzlüye ha sabun, ha kara boya!
Kaðýda gamlý bir adam resmi yaparsan o resmin ne gamla alýþveriþi vardýr, ne neþeyle.
Resim, görünüþte gamlýdýr ama, kendisi gamla alakasýzdýr.
Görünüþte gülen bir resmin de neþeyle münasebeti yoktur. Gönülde bir haletten
baþka bir þey olmayan dünya gamý dünya neþesi; hakiki neþeye hakiki gama nispetle
resimden ibarettir. Resmin gamlý bir surette görünüþü, o resim yüzünden mananýn
doðrulmasý, hakiki gamý anlaman içindir. Bu hamamlardaki resimler camekanýn
dýþýndan bakýlýrsa elbiseler gibidir; cansýz, hareketsiz durup durmaktadýrlar Sen ancak
dýþardan elbiseleri görürsün. Elbiseni çýkar, soyun da bir içeriye gir arkadaþ!
Çünkü elbiseyle içeriye yol yoktur. Ten elbiseden, elbise de tenden haberdar deðildir.
O bedevi Arap uzak çöllerden Hilafet Þehrinin kapýsýna vardý. Kapýcýlar, bedeviyi
karþýlayýp üstüne lütuf gülsuyunu serptiler. Bedevi söylemeden ihtiyacýný, dileðini
anladýlar. Zaten onlarýn iþi istetmeden ihsan etmekti.
Ona “Ey Arab’ýn en asili, en yücesi! Hangi diyardansýn, yol yorgunluðuyla nasýlsýn?”
dediler. Bedevi dedi ki: “Eðer bana yüz verirseniz asilim, yüceyim. Fakat ardýnýza atar
mühimsemezseniz ne asaletim var ne yüzüm! Ey yüzlerinde ululuk niþanesi olanlar,
ey þevketleri Caferi altýndan daha hoþ kiþiler! Sizi bir kerecik görmek, sizinle bir
kerecik buluþmak, yüzlerce kiþileri görmeye, yüzlerce güzellerle buluþmaya bedeldir.
Sizi görmek için mal, mülk, servet... hepsi feda olsun!
Ey Allah nuruyla bakanlar, bu dereceye eriþmiþ olanlar, padiþahlar padiþahýnýn
ahlakýyla ahlaklanmýþ kiþiler! Kimya gibi olan bakýþý nýzla bakýra benzer insanlara
bakar, onlarý altýn haline getirirsiniz. Ben garibim, padiþahýn lütfunu umarak çöllerden
geldim. Onun lutfunun kokusu çölleri tuttu, kum zerrelerini kapladý, o zerreler bile
lütfiyle canlandý.
Buralara kadar paraya kavuþmak için gelmiþtim, fakat ulaþýnca sizin yüzünüzden
sarhoþ oldum. Birisi, ekmek almak için ekmekçi dükkanýna koþtu, fakat ekmekçinin
güzelliðini görünce canýný verdi. Birisi, gezip eðlenmek üzere gül bahçesine gitti,
bahçývanýn yüzü teferrüç yeri oldu. Kuyudan su çekerken Yusuf’un yüzünden abýhayat
içen bedevi gibi.
Musa ateþ elde etmek için gitti., öyle bir ateþ gördü ki ateþten vazgeçti. Ýsa
düþmanlardan kurtulmak için kaçtý. O kaçýþ, onu dördüncü kat göðe kadar çýkardý.
Buðday baþaðý, Ademin tuzaðý oldu da bu suretle varlýðý, insanlara baþak oldu; bütün
insanlar ondan var oldu. Doðan kuþu, karnýný doyurmak üzere tuzaða tutulur, fakat bu
yüzden devlet ve kuvvet bulur, padiþahýn kolu, duraðý olur. Çocuk, babasý lutfedecek,
kendisine kuþ alacak ümidiyle, fakat hakikatte hüner sahibi olmak için mektebe gider.
Mektepten çýkýnca yücelir, en yüksek mevkiye sahip olur. Hocaya aylýk verirken alemi
aydýnlatan bir bedir haline gelir. Abbas, kin güderek eski dinin öcünü almak ve
Ahmed’i ortadan kaldýrmak üzere harp etmeye gelmiþti. Öyle olduðu halde o ve
evlatlarý, hilafet makamýnda kýyamete dek dine arka oldular, o makama þeref verdiler.
Ben bu kapýya bir þey dilemek için geldim; daha dehlizde baþ köþe oldum, yüceldim.
Ekmek ümidiyle armaðan olarak su getirdim; ekmek kokusu, beni ta cennetin baþ
köþesine kadar çekti, götürdü. Ekmek, bir Adem’i cennetten sürdürdü; beni ise
cennetliklerle kaynaþtýrdý. Melek gibi sudan da vazgeçtim, ekmekten de. Bu kapýda
gök gibi ihtiyarsýz dönmekteyim. Aþýklarýnýn cisimlerinin, aþýklarýn canlarýnýn
dönmesinden baþka dünyada garezsiz bir dönüþ yoktur. Her þey bir maksatla hareket
eder, her þey bir maksatla dönüp dolaþýr.”
Kül aþýðý olanlar, bu cüz’e müþtak olmazlar, Cüz’e müþtak olan, külden mahrum kalýr.
Cüzü, cüze aþýk olunca maþuku, çabucak küllüne gider, aþýk ayrýlýða düþer. Cüz’ü
seven, maskaralaþtý, baþkalarýna kul oldu. Denize düþtü, boðulmak üzere; eline geçen
ota yapýþmakta. O zayýf maþuk, hakim deðildir ki aþýðýn derdine derman olsun.
Efendisinin iþini mi görsün, kendi iþini mi?
“Zina edersen hür kadýnla et” sözü bu yüzden ata sözü olup kaldý.”Çalacaksan inci
çal” sözü de neye meyledeceksen en iyisine meylet manasýna geldi. Kul yani maþuk;
efendisinin, Allahsý’nýn yanýna gitti. Aþýk aðlayýp inler bir halde kaldý. Gül kokusu, güle
gitti; o, hor hakir kala kaldý.
Dirliðinden uzaklaþtý... Çalýþmasý zayi oldu. Çektiði eziyet hiçe gitti, ayaðý yaralandý.
Gölge avlayan avcýya benzedi. Hiç gölge ona sermaye olur mu? Adam kuþun gölgesini
sýmsýký tutmuþ. Kuþ da aðacýn dalýnda ona þaþmakta ve.” Bu akýlsýz adam neye
seviniyor?” demekte... Ýþte sana batýl, iþte sana çürümüþ sebep!
Eðer cüzü külle muttasýldýr, ayrýlmaz dersen diken ye, gül isteme. Diken de gülden
ayrýlmaz. Cüz’ü kül’ ancak bir yüzden baðlýdýr. Yoksa Allahnýn peygamberleri
göndermesi abes olurdu. Çünkü peygamberler, kullarý Allah’a ulaþtýrmak için
gelmiþlerdir. Herkes bir tenden ibaretse, Allah ile kul, kül ile cüz ise birbirine baðlýdýr;
kiki kime ulaþtýrýrlar? Oðul bu sözün sonu yoktur. Gün sona erdi, hikayeyi tamamla!
Su testisini sunup tapuya hizmet ve tazim tohumunu ekti. Dedi ki:” Bu armaðaný o
sultana götürün, padiþahtan murat isteyeni ihtiyaçtan kurtarýn! Tatlý, lezzetli
su...Yaðmur sularýndan biriken gölden toplanmýþtýr. Testi de güzel, yepyeni.” Padiþah
kullarýnýn bu söze gülecekleri geldi. Fakat o armaðaný can gibi kabul ettiler. Çünkü
basiret sahibi padiþahýn tabiatýndaki lütuf, bütün saray erkanýný da sirayet etmiþti.
Padiþahlarýn huyu halka da tesir eder.
Yeþil gök, yeryüzünü de yeþertir. Padiþah bir havuza benzer. Maiyetini de lüleler gibi
bil. Su, göllere lülelerden akar. Lülelerden akan sularýn hepsi, tertemiz bir havuzdan
geldiði için her lüle, zevkli ve tatlý su akýtýr. Eðer havuzdaki su tuzlu ve pis olursa her
lüleden ayný su akar. Çünkü her lüle havuza muttasýldýr.
Sen bu sözün manasýna iyice dal, adamakýllý dikkat et, düþün! Yurdu olmayan
padiþahlar padiþahý can da, bak, bütün bedene nasýl tesir etmiþtir. Tabiatý, soyu sopu
hoþ aklýn lutfu da, bak, bütün bedeni nasýl müeddep bir hale getiriyor. Kararý, sükunu
olmayan þuh ve þen aþk da bütün bedeni nasýl cünuna sürüklüyor? Kevser gibi olan
deniz suyunun letafeti yüzünden dibindeki ateþ parçalarýnýn hemen hepsi inci ve
mücevherdir. Usta hangi hünerde tanýnmýþsa, hangi hünerle þehvet bulmuþsa çýraðý
da o hünerde ilerler ,o hünerde meþhur olur.
Usul ilmini bilen üstadýn yanýnda zihni çevik, istidatlý talebe usul okur; Fakih üstadýn
yanýnda da usul okumaz, fýkýh tahsil eder. Nahiv üstadýnýn talebesi nahiv üstadý olur.
Hakikat yolunda mahvolan üstadýn talebesi ise üstadýnýn sayesinde padiþahta
mahvolur, yokluða eriþir.
Ölüm günü bütün bu bilgiler içinde iþe yarayan ve yol azýðý olaný da yokluk bilgisidir .
Bir nahiv alimi, gemiye binmiþti. O kendini beðenmiþ alim, yüzünü gemiciye dönüp,
“Sen hiç nahiv okudun mu?” demiþti. Gemici “hayýr” deyince demiþti ki : “Yarý ömrün
hiçe gitti.”
Gemici bu söze kýzdý, gönlü kýrýldý. Fakat susup derhal cevap vermedi. Derken rüzgar
gemiyi bir girdaba düþürdü. Gemici, o nahiv alimine baðýrdý: “ Yüzmeyi bilir misin,
söyle!” nahivci “Bilmem bende yüzgeçlik arama” deyince “Nahiv alimi, bütün ömrün
hiçe gitti. Çünkü gemi bu girdapta batacak.
Ýyi bil burada mahiv bilgisi lazým, nahiv bilgisi deðil. Eðer mahiv bilgisini biliyorsan
tehlikesizce denize dal! Deniz suyu, ölüyü baþýnda taþýr. Fakat denize düþen adam diri
olursa nerede kurtulacak? Sen de eðer beþeriyet vasýflarýndan öldünse hakikat sýrlarý
denizi, seni baþýnýn üstüne kor.
Ey alim, sen halka eþek diyorsun ama þimdi sen, eþek gibi buz üstünde kalakaldýn.
Ýstersen dünyada zamanýn allamesi ol, hele þimdicik dünyanýn yokluðunu da gör,
zamanýn yokluðunu da!” dedi.
Nahivciyi, size yok olma nahvini öðretmek için hikaye arasýnda hikaye ettik. Fýkhý
bilmeyi de yok olmada bulursun, nahvi tahsil etmeyi de, sarftaki deðiþiklikleri de, ey
yüce sevgilim!
O su testisi bizim bilgilerimizdi; halife de Allah bilgisinin Diclesi. Biz dolu testileri
Dicle’ye götürüyoruz. Böyle olduðu halde eþek olduðumuzu bilmezsek hakikaten
eþeðiz! O Arap, bari o hususta mazurdu. Çünkü Dicle’yi bilmiyordu, çok uzaktaydý.
Bizim gibi Dicle’den haberi olsaydý o testiyi alýp konaktan konaða kona göçe
götürmezdi. Hatta Dicle’yi bilseydi o testiyi kýrar, bu iþten tamamý ile vazgeçerdi.
Halife, bunu görüp bedevinin ahvalini duyunca o testiyi altýnla doldurdu, daha fazla
da ihsanda bulunup. Hediyeler, hususi hil’atler verdi, bedeviyi yoksulluktan kurtardý.
O Ulu padiþah, o ihsan dünyasý, o adalet denizi, adamlarýndan birisine. “Bu altýn dolu
testiyi ona ver. Dönerken de onu Dicle yoluyla götür. Çöl yolundan buraya gelmiþ.
Halbuki Dicle yolu,
yurduna daha yakýndýr” dedi.
Bedevi, gemiye binip Dicle’yi görünce utancýndan iki büklüm olmaya, yere
kapanmaya baþladý. “Bu ihsan sahibi cömert padiþahýn lutfuna þaþtým. Daha ziyade
þaþýlacak þey de þu ki, o suyu aldý. O cömertlik denizi öyle hor ve kalp armaðaný nasýl
oldu kabul etti?” diyordu.
Ey oðul! Bütün dünyayý, aðzýna kadar ilmle, güzellikle dolu bir testi bil. Fakat bu ilim
ve güzellik, fevkalade dolu olduðundan derisine sýðamayan kiþinin (zuhuru, zatýnýn
muktazasý olan ve zuhur etmemesine imkan bulunmayan Allah’nýn )Dicle’sinden bir
katradýr.
O gizli bir defineydi. Pek dolu olduðundan yarýldý, kendisini izhar etti. Topraðý ,
göklerden daha parlak bir hale getirdi. Gizli bir hazineyken coþtu; topraðý atlas giyen
bir sultan haline soktu. O Bedevi, Allahnýn Dicle’sinden bir katrayý görseydi hakikatte
bir deniz olan o katranýn önünde testisini atardý.
Onu görenler, daima kendilerinden geçmiþ bir haldedirler. Bu yokluk halinde
testilerini taþlayýp kýrmýþlardýr. Ey himmet edip testiyi kýran! O testi, kýrýlmakla daha
iyi yapýlmýþ olur. Küp kýrýlýr ama içindeki su dökülmez. Bu kýrýlmada yüzlerce
saðlamlýk vardýr.
Küpün bütün parçalarý oynamakta, hallenmektedir. Fakat Akl-ý Cüz’i, bunu imkansýz
görür. Bu halette ortada ne testi görünür, ne su. Bunu iyice gör, doðrusunu Allah daha
iyi bilir. Mana kapýsýný döversen açarlar. Fikir kanadýný terket ki seni iri bir doðan
haline getirsinler.
Fikir kanadý, çamurlara bulanmýþtýr, aðýrdýr. Sen toprak yemeðe alýþmýþsýn; onun için
toprak, sana can gibi geliyor. Ekmek et... Bunlar topraktýr, bunlarý daha az ye de
toprak gibi yeryüzünde kalma. Acýkýnca kýzgýn geçimsiz, aslý kötü bir köpek oluyorsun.
Karnýn doyunca murdarlaþýyor, ayak üstünde duran ve hiçbir þeyden haberi olmayan
bir duvar kesiliyorsun.
Þu halde sen bir zaman pis, murdar bir hale geliyor, bir zaman köpekleþiyorsun.
Aslanlarýn yolunda nasýl yürüyebilecek, nasýl koþup seðirteceksin? Sana avlanmakta
yarayan ancak köpektir. Bunu böyle bil de köpeðe daha az miktarda kemik at. Çünkü
köpeðin karný doyarsa daha ziyade serkeþleþir. Bu serkeþlikle ava istediðin gibi gider
mi?
O Bedeviyi, oraya yoksulluk çekiyordu. Nihayet o kapýyý, o devleti gördü. O penahý
olmayan yoksula padiþahýn ihsanýný hikaye etmiþtik. Aþýk, aþk diyarýnda ne söylerse
söylesin, aðzýndan aþk kokusu duyulur. Fýkýhtan bahsetse aðzýndan hep yokluða ait
sözler çýkar; o sözlerden yokluk kokusu gelir.
Küfre ait bahis açsa o bahsinde din kokusu vardýr. Þüpheye dair söz söylese sözleri,
yakýni anlatmýþ olur. Eðri söylese doðru görünür. O ne güzel eðridir ki doðruyu süsler.
Doðruluk denizinden zuhur eden o eðri köpük, feridir. Saf asýl, o fer’i de saflýkla
bezemiþtir.
O köpüðü saf ve makbul bil. Sevgilinin dudaðýndan çýkan azarlayýþ say. Aþýðýn, pek de
istemediði o azar, sevgilinin yüzünün hatýrý için hoþ görülür. Þekeri ekmek þekline
sokar, piþirirsen tadýnca yine onda þeker lezzeti vardýr, ekmek lezzeti bulunmaz.
Bir mümin, altýndan yapýlmýþ bir put bulsa hiç onu Þamanlara býrakýr mý?
Býrakmadýktan baþka alýr, ateþe atar. Onun ariyet þeklini bu suretle eritip bozar.
Altýnda put þekli kalmaz. Çünkü suret, ibadete manidir, yol vurucudur.
O putun hakikati, yani altýn; Allahnýn bir ihsanýdýr. Sonradan put þekline sokulmuþtur.
Altýn, Allah ihsaný olup altýnlýk nasýl bu ihsan için ariyet put þeklide altýn için arýzi bir
surettir. Bir pire için yepyeni kilimi yakma. Sineðin verdiði baþ aðrýsý yüzünden
gününü zayi etme.
Surette kalýrsan putperestsin. Her þeyin suretini býrak, manaya bak. Hacca gidersen
hac yoldaþý ara. Ama ha Hintli olmuþ, ha Türk, ha Arap. Onun þekline rengine bakma;
azmine ve maksadýna bak. Rengi kara bile olsa deðil mi ki seninle ayný maksadý
güdüyor, ayný senin rengindedir, sen ona beyaz de.
Bu hikaye parça buçuk söylendi (araya sözler karýþtý, baþka hikayeler girdi.) Aþýklarýn
iþi gibi baþsýz, ayaksýz nakledildi. Fakat hakikatte baþý yoktur, ezel gibi evveline evvel
bulunmaz. Sonu da yok. Ebetle eþ!
Hatta su gibidir; her katrasý hem baþtýr, hem ayak. Hem de baþsýz, ayaksýz koþup
gider. Haþa, bu hikaye deðil, kendine gel! Bizim ve senin bugünkü halimizdir, dikkat
et! Kuvvet ve kudret sahibi olan sofilerin yanýnda geçmiþ anýlmaz.
Arap da biziz, testi de biziz, padiþah da biziz, hepsi biziz. Ezelde mahrum olanlar,
bunu anlamaktan mahrum kaldýlar. Aklý erkek bil. Kadýn da bu nefis ve tabiattýr. Bu
ikisi zulmete mensup ve münkirdirler; akýl ise ýþýktýr.
Þimdi dinle, asýl inkar neden meydana geldi, Þundan: küllün çeþit, çeþit cüzileri
vardýr. Bu küllün cüz’ü, cüzülerin külle nispeti gibi deðildir (terkip kabul etmez);
gülün cüz’ü olan gül kokusu gibi de deðildir.(cüzülenmez. Bu cüz ve kül itibaridir).
Yeþilliðin letafeti güldeki güldeki letafetin (itibari olarak) cüz’ü olduðu gibi kumrunun
sesi de (yine itibari olarak) bülbül naðmesinin bir cüz’üdür. Eðer bu husustaki müþkül
þeyleri anlatmaya, onlara cevap vermeye koyulsam susamýþlara ne vakit su
vereceðim?
Eðer sen, burada müþkül vaziyete düþtüysen sabret. Sabýr, gamdan kurtulmak için
anahtardýr. Sakýn, endiþelerden sakýn! Fikir aslan ve yaban eþeðidir, gönüller de
ormanlýklar. Perhizler, ilaçlarýn baþýdýr. Çünkü kaþýnma, uyuzluðu arttýrýr. Perhiz,
þüphe yok ki ilacýn aslýdýr. Düþüncelerden perhiz et de can kuvvetini gör!
Sen, kulak gibi bu sözlere kabiliyet kazan da sana altýndan küpe takayým. Küpe de
ne? Altýn madeni olursun Aya, Süreyya’ya kadar yükselirsin. Önce þunu duy ki bu
muhtelif halkýn canlarý da “elif”ten “ya” ya kadar olan harfler gibi muhteliftir.
Bir yüzden baþtan ayaða kadar hepsi birse de yine muhtelif harflerde birbirlerine
benzerlik yoktur. Harfler; bir yüzden birbirlerine zýt, bir yüzden birbirleriyle bir, bir
yüzden faydasýz ve alaydan ibaret, bir yüzden tamamý ile faydalý ve ciddidir.
Kýyamet günü her þeyin Allah’a arz edileceði, Allah tarafýndan görülüp sorulacaðý en
büyük bir gündür. Kendisini göstermeyi süslenip bezenen kiþi ister. O görünüþ günü;
Hindu gibi yüzü kapkara olan kiþiye rüsvay olmak nöbetinin gelip çattýðý gündür, Yüzü
güneþ gibi olmayan, ancak yüzünü peçe gibi örten geceyi ister.
Dikeninde bir gül yapraðý bile bulunmadýðýndan baharlar onun sýrlarýna düþman
kesilmiþtir. Fakat bahar, baþtan ayaða kadar gül ve süsen olana iki aydýn gözdür.
Manadan mahrum olan diken, gül bahçesiyle bir arada bulunabilmek için güz
mevsimini ister güz mevsimini!
Çünkü güz, hem gülün öðünecek halini, hem dikenin ayýbýný örter. Bu suretle sen de
onun rengiyle bunun halini görmezsin. Þu halde güz, dikenin hayatýdýr, baharýdýr.
Çünkü güzün ikisi de bir görünür. Ama bahçývan, gülü güzün de görür. Bu bir kiþinin
görüþü yok mu? Yüzlerce cihanýn görüþünden iyidir.
Zaten Cihan o bir kiþiden ibarettir. Geri kalanlar, hep onun tabileridir, hep onun
yüzünden geçinenlerdir. Onun için bütün güzel çiçekler “ Müjde, müjde; iþte bahar
gelmekte “ deyip dururlar; Çiçekler, akarsu zinciri gibi parlamak, meyveler,
tomurcuklanmak için hep baharý isterler. Baharda çiçek dökülünce meyve baþ
gösterir. Ten de harap olunca can görünür.
Meyve manadýr, çiçek onun sureti. O çiçek, müjdedir, meyve de nimeti! Çiçek döküldü
mü meyve meydana çýkar. O kayboldu mu bu fazlasýyla görünür. Ekmek kýrýlýp
yenmeyince kuvvet verir mi; salkýmlar sýkýlmadýkça þarap olur mu? Hileli, ilaçlarýn
arasýnda kýrýlýp ezilmedikçe ilaçlar, nereden sýhhati arttýracak?
PÝR KÝMDÝR? PÝR ÝN SIFATLARI
Ey Hak Nuru Hüsameddin! Bir iki kaðýdý fazla al da pirin sýfatlarýný anlatayým. Gerçi
vücudun nazik ve çok zayýf , fakat sensiz cihanýn iþi yoluna girmiyor. Gerçi ýþýk ( gibi
nurlu, latif) ve sýrça ( gibi ince ve nazik) oldun. Fakat gönül ehlinin baþýsýn, onlara
muktedasýn.
Mademki ipin ucu senin elindedir, senin isteðine tabidir; gönül gerdanlýðýnýn incileri
de senin ihsanýdýr. Yol bilen Pirin ahvalini yaz; Piri seç, onu yolun ta kendisi bil. Pir,
yaz mevsimidir; halk ise güz ayý...Halk, geceye benzer, Pir aya...
Genç ve terü taze talihe Pir adýný taktým. Fakat o, Halk tarafýndan Pir olmuþtur,
günlerin geçmesiyle deðil. O öyle bir Pirdir ki iptidasý yoktur, ezelidir. Öyle tek ve
eþsiz inciye eþ yoktur. Eski þarap esasen kuvvetlidir, hele “ Min ledünn” þarabý
olursa...
Piri bul ki bu yolculuk, Pirsiz pek tehlikeli, pek korkuludur, afetlerle doludur. Bildiðin
ve defalarca gittiðin yolda bile kýlavuz olmazsa þaþýrýrsýn. Kendine gel! Hiç görmediðin
o yola yalnýz gitme, sakýn yol göstericiden baþ çevirme!
Ey nobran! Pirin gölgesi olmazsa gulyabani sesi, seni sersemleþtirir, yolunu þaþýrtýr.
Gulyabani, sana sana zarar verir, yolundan alýkor. Bu yolda nice senden daha dahi
kiþiler kaybolup gittiler. Yolcularýn yollarýný þaþýrdýklarýný, kötü ruhlu Ýblisin onlara
neler yaptýðýný Kuran’dan iþit!
Onlarý ana yoldan yüz binlerce yýl uzak olan yola götürdü, felakete uðrattý, çýrçýplak
býraktý. Onlarýn kemiklerine, kýllarýna ( onlardan kalan eserlere) bak da ibret al;
eþeðini onlarýn yoluna sürme. Eþeðin baþýný çek, onu yola sok, doðru yolu bilen ve
görenlerin yoluna sür.
Onu boþ býrakma, yularýný tut; çünkü o, yeþilliðe gitmeði sever. Gaflet edip de bir an
boþ býraktýn mý çayýrlara doðru fersahlarca yol alýr. Eþek yol düþmanýdýr, yeþillik
görünce sarhoþ olur. Onun yüzünden nice ona kul olanlar telef olup gitmiþlerdir.
Eðer yol bilmezsen eþeðin dileðine aykýrý yoldur. Kadýnlarla meþverette bulunun, ne
derlerse aksini yapýn. Þüphe yok ki onlara aykýrý hareket etmeyen helak oldular. Heva
hevesle, nefsin isteðiyle az dost ol. Çünkü seni Allah yolundan çýkaran, yolunu
þaþýrtan, heva ve hevestir.
Cihanda bu heva ve hevesi, yoldaþlarýn gölgesini kýrýp öldürdüðü gibi hiçbir þey
kýramaz, yok edemez.
Peygamber, Ali’ye dedi ki: “ Ey Ali! Allah aslanýsýn, kuvvetlisin, korkmazsýn,
yüreklisin. Fakat aslanlýðýna dayanma, güvenme. Ümit aðacýnýn gölgesine sýðýn! Hiç
kimsenin rivayetlerle, masallarla yoldan ayýramayacaðý akýllý bir kiþinin gölgesine gir.
Yeryüzünde onun gölgesi Kafdaðý gibidir, ruhu da Simurg gibi çok yükseklerde
uçmakta, yücelerde dolaþmakta. Kýyamete kadar onu övsem, söylesem tükenmez. Bu
övüþe bir kesim, bir son arama.
Güneþ, insan suretiyle yüzünü örtmüþtür, insan suretinde gizlenmiþtir; artýk sen
anlayýver. Doðrusunu Allah daha iyi bilir. Ya Ali! Sen, Allah yolundakini bütün
ibadetler içinde Allah’a ulaþmýþ kiþinin gölgesine sýðýnmayý seç. Herkes bir çeþit
ibadete sarýldý, kendisi için bir türlü kurtulma çaresine yapýþtý.
Sen, akýllý bir kiþinin gölgesine kaç ki gizli, gizli savaþan düþmandan kurtulasýn. Bu,
senin için bütün ibadetlerden daha iyidir. Bu suretle yolda ilerlemiþ olanlarýn hepsini
geçer, hepsinden ileri olursun. Bir Pir ele geçirdin mi hemen teslim ol; Musa gibi
Hýzýr’ýn hükmüne girip yürü.
Ey münafýklýk nedir, bilmeyen! Hýzýr’ýn yaptýðý iþlere sabret ki Hýzýr” Haydi git, ayrýlýk
geldi” demesin. Gemiyi kýrarsa ses çýkarma; çocuðu öldürürse saçýný baþýný yolma.
Mademki Hak, onun eline “kendi elimdir” dedi; “Yedullahi fevka eydihim” hükmünü
verdi; Þu halde Allah eli, onu öldürse de yine diriltir. Hatta diriltmek nedir ki? Ona
ebedi hayat verir.
Bu yolu, nadir olarak yapayalnýz aþan bile yine Pirlerin himmetiyle aþmýþ, varacaðý
yere onlarýn sayesinde ulaþmýþtýr. Pirin eli, kýsa deðildir, gaiptekilere de eriþir. Onun
eli, Allah kabzasýndan baþka bir þey deðildir ki. Gaipte bulunanlara böyle bir hil’ati
verirlerse huzurda bulunanlar þüphesiz gaiptekilerden daha iyidir. Gaiptekileri bile
doyururlar, onlara bile ihsan ederlerse artýk konuðun önüne ne nimetler koymazlar?
Huzurlarýnda hizmet kemeri baðlanan nerede, kapý dýþýnda bulunan nerede? Piri seçip
ona teslim oldun mu, nazik ve tahammülsüz olma; balçýk gibi gevþek ve sölpük bir
halde bulunma. Her zahmete, her meþakkate kýzar, kinlenirsen cilalanmadan nasýl
ayna olacaksýn?”
PERÝÞANLIKLAR ÝKÝLÝKTEN DOÐAR
Rivayetçiden þu hikayeyi de dinle: Kazvinlilerin adetleridir; Vücutlarýna, kol ve
omuzlarýna, kendilerine zarar vermeksizin iðne ile mavi dövmeler dövdürürler. Bir
Kavzinli, tellaðýn yanýna gidip “Bana bir dövme yap; fakat canýmý acýtma” dedi.
Tellak “ Söyle yiðidim; ne resmi döveyim?” diye sorunca “ bir kükremiþ aslan resmi
döv” dedi; Talihim aslandýr, onun için aslan resmi olsun. Gayret et, dövmeyi
adamakýllý yap!” Tellak “Vücudunun neresine döveyim?” dedi. Kavzinli “ Ýki omzumun
arasýna”” dedi.
Tellak, iðneyi saplamaya baþlayýnca yiðidin sýrtý acýmaya baþlayýp, “ Aman usta, beni
öldürdün gitti. Ne yapýyorsun?”diye baðýrdý. Usta “ Aslan yap dedin ya” dedi. Kazvinli
sordu:” Neresinden baþladýn? Usta “ Kuyruðundan” dedi. Kazvinli dedi ki:” Aman iki
gözüm, býrak kuyruðunu. Aslanýn kuyruðu ile kuyruk sokumum sýzladý, nefesim
kesildi, boðazým týkandý.
Aslan varsýn kuyruksuz olsun. Ýðne yarasýndan yüreðime fenalýk geldi, bayýlacaðým.”
Usta, “Kavzinliyi kayýrmadan, merhametsizce aslanýn bir baþka tarafýný dövmeye
baþladý. Yiðit yine baðýrdý “Burasý neresi?” Usta: “Kulaðý” dedi. Kazvinli “ Býrak,
kulaksýz olsun. Orasýný da yapma” dedi. Usta bu sefer baþka bir yerine baþlayýnca
Kazvinli yine feryat etti: “Bu üçüncü iðne de neresini dövüyor?” Usta:”Azizim, karný”
dedi.
Kazvinli “Fena acýyor, iðneyi bu kadar çok batýrma, býrak, karýnsýz olsun” deyince
Tellak þaþýrdý, hayli müddet parmaðý aðzýnda kaldý. Ýðneyi yere atýp “ Alemde kimse
böyle bir hale düþtüm mü ki? Kuyruksuz, baþsýz, karýnsýz aslaný kim gördü? Allah bile
böyle bir aslan yaratmamýþtýr” dedi.
Kardeþ, iðne yarasýna sabret ki gavur nefsin iðnesinden kurtulasýn.
Varlýklarýn kurtulmuþ olanlara felek de secde eder, güneþ de, ay da. Vücudunda nefsi
ölen kiþinin fermanýna güneþ de tabidir, bulut da. Gönlü ýþýk yakmayý, þulelenmeyi
öðrenmiþ olan kiþiyi güneþ bile yakamaz.
Allah; doðmasý, batmasý muayyen olan güneþ hakkýnda “Doðduðu ve battýðý zaman
onlarýn maðaralarýna vurmaz; o maðara hiç güneþ yüzü görmezdi”demiþtir. Bir cüzü,
külle ulaþýrsa o cüz’ün yanýnda diken bile, gül gibi baþtanbaþa letafet kesilir.
Allah’ý ululamak, yüceltmek, nasýl olur? Kendini, varlýðýný horlamak, toprak
mesabesinde tutmakla. Allah’ý levhidetmeyi öðrenmek nedir? Kendini tek Allah
önünde yakýp tok etmek. Gündüz gibi þulelenip parlamayý diliyorsan geceye benzeyen
varlýðýný yak!
Varlýðýný o varlýðý meydana getirenin varlýðýnda bakýrý kimya içinde eritir, yok eder
gibi eritir, yok eder gibi erit, yok et (de altýn ol) Sen, sýký sýkýya ben’e, yapýþmýþ
( yokluðu ve birliðe ulaþmýþ) sýn. Bütün bozuk düzen iþler, bütün bu periþanlýklar,
ikilikten meydana çýkýyor.
Ynt: Mesneviden Hikayeler I By: armi Date: 28 Ocak 2010, 14:18:52
ASLAN´IN ADALETÝ
Bir aslan, bir kurt, bir tilki avlanmak için daðlara düþmüþler. Birbirlerine yardým
ederek av hayvanlarýný adamakýllý yakalamayý, onlarýn yolunu kesmeyi kurmuþlardý.
Üçü de beraberce o geniþ ovada birçok av elde etmek niyetindeydiler.
Aslan, onlarla beraber avlanmaktan utanmaktaysa da yine onlarý aðýrladý, onlara
yoldaþ oldu. Böyle bir padiþaha maiyetindeki asker, ancak zahmettir. Fakat bu
“Topluluk rahmettir” deyip onlara uydu. Böyle bir ay, yýldýzlarla beraber gezmeden
utanýr. O, yýldýzlarýn içinde ancak onlarý parlatmak, onlara ihsan etmek için bulunur.
Reyine, tedbirine benzer isabetli bir rey, yerinde bir tedbir bulunmamakla beraber
yine Peygambere “ Þavirhum” emri geldi. Terazide arpa, altýnla arkadaþ olmuþtur.
Fakat bununla arpanýn da altýn gibi kýymetlenmesi icabetmez.
Ruh, þimdilik kalýba yoldaþ olmuþtur. (kalýp, ruhu korumaktýr). Nitekim köpek de bir
zaman için kapýyý korur. Bunlar; kudretli, þevketli aslanýn maiyetinde daða doðru
gittikleri zaman iþleri rast geldi, bir dað öküzü, bir dað keçisi, bir de semiz tavþan
avladýlar.
Savaþçý aslanýn maiyetinde giden kiþinin kebabý, gece olsun, eksik olmaz. Ölmüþ
yaralanmýþ, kan içinde bulunan avlarýný daðdan çeke, çeke ormana getirince, kurt ve
tilki padiþahlara layýk bir adaletle av hayvanlarýnýn paylaþýlmasýna tamahlandýlar.
Ýkisinin de tamahý, aslana aksetti, o tamahýn sebebini anladý.
Sýrlarýn aslaný ve beyi olan, kalpten geçenleri bilir. Kendine gel, ey düþüncelere
dalmayý huy edinen gönül! Onun huzurunda kötü düþüncelerden sakýn! O bilir, o anlar,
eþeði sükut içinde sürer. Sýrrýný bildiðini anlatmamak, ayýbýný yüzüne vurmamak için
de yüzüne güler.
Aslan, onlarýn vesveselerini anladýysa da açmadý, bir þey söylemedi, onlarý korudu.
Fakat kendi kendine “Yoksul hasisler sizi! Ben, sizin cezanýzý veririm, size gösteririm
ben! Size benim hükmüm kafi gelmedi mi? Benim ihsaným hususunda zannýnýz bu mu?
Sizin akýllarýnýz, reyleriniz de benden; benim dünyamý aydýnlatan ihsanlarýmdandýr.
Resim ressamý nasýl ayýplayabilir? Resme o ayýbý, o kötü görünüþü veren ressamdýr.
Benim hakkýmda böyle hasisçe bir zanna mý düþeceksiniz? Zamanýn ayýbý, arý asýl
sizsiniz.
Allah hakkýnda kötü zanda bulunanlar, sizin kellenizi uçurmazsam bu iþim, hatanýn ta
kendisidir. Dünyayý sizin ayýbýnýzdan kurtarayým da bu hikaye, dünya durdukça
söylenip dursun dedi. Aslan bu düþünceyle açýkça gülüyordu. Aslanýn
gülümsemelerine emin olma. Dünya malý, Allahnýn gülümsemeleridir. Bizi bu suret
sarhoþ, maðrur ve periþan etmiþtir.
Ey Kadri yüce kiþi! Sana yoksulluk ve hastalýk iyidir. Çünkü o gülümseme nihayet
tuzaðýný kurar, seni düþürür!
Aslan “Bunlarý payet. Ey koca kurt, adaleti tazele! Pay etmede benim vekilim ol da ne
mahiyettesin, meydana çýksýn” dedi. Kurt “Padiþahým, yaban öküzü senin payýn. O
büyük, sen de büyük, iri ve çeviksin. Keçi orta boyda, orta irilikte, onun için benim.
Tilki, sen de tavþaný al. Tavþan tam sana münasip” dedi.
Aslan dedi ki: “Ey kurt, hele bir daha söyle, ne dedin? Ben varken sen pay istiyorsun
ha! Kurt, ne köpek oluyor ki benim gibi misli, naziri bulunmayan bir aslanýn
huzurunda kendisini görüyor, varým sanýyor! Kendini beðenen eþek, ileri gel!” Kurt
ileri gelince bir pençe vurup onu parçaladý.
Onda akýl ve isabetli bir tedbir görmeyince cezasýný verip derisini yüzdü. Mademki
beni görmek, seni kendinden geçirmedi, huzurumda yok olmadýn. Böyle cana
inleyerek ölmek gerek. Mademki huzurumda mahvolmadý, boynunu vurmak farz oldu.
Allah’dan baþka her þey fanidir. Mademki onun zatýnda fani deðilsin, varlýk arama!
Bizim hakikatimiz de yok olana “Her þey fanidir” cezasý yoktur. Çünkü o “illa” dadýr,
“La” dan geçmiþtir. “illa” da fani olmaz. Kapýda dolaþan, Ben’den, biz’den dem vuran
kapýdan sürülür, “la” makamýnda dolaþýp durur.
Birisi, bir dostunun kapýsýna gelip kapýyý çaldý. Dostu “Kapýyý çalan kim?” deyince.
“Benim” diye cevap verdi. Dostu “Git, þimdi zamaný deðil. Böyle bir sofra, ham kiþinin
makamý olamaz. Hamý, ayrýlýk ateþinden baþka ne piþirebilir, nifaktan ne kurtarabilir?
“ dedi .
Adamcaðýz gitti, tam bir yýl dostunun ayrýlýðýyla yanýp yakýldý. Yanýp piþerek tekrar
döndü, geldi. Dostunun evinin etrafýnda dolaþmaya baþladý. Kapýya varýp aðzýndan
edepten dýþarý bir söz çýkmasýn diye yüzlerce korku ile edepli, edepli halkayý çaldý.
Sevgilisi “Kim o?” deyince “Gönlümü alan sevgili sensin” diye cevap verdi. Sevgili “
Mademki bensin, ey ben, gel içeri gir! Ev dar, iki kiþi sýðmýyor dedi. Ýðneye geçirilecek
iplik iki ayrý iplik olursa geçmez. Mademki birsin, bu iðneden geç! Ýpliðin iðne ile
münasebeti vardýr, geçer. Fakat deve, iðne yordamýndan geçmez ki.
Devenin vücudu riyazat ve ibadet maksadýndan baþka bir þeyle incelir mi? Bu iþe
Allah eli kudreti gerektir. Çünkü Allah, her hayali, bir iradesiyle var eder. Her
olmayacak þey, onun eliyle mümkün olur; her serkeþ onun kokusuyla sakinleþir.
Anadan doðma kör ve alaca illetine tutulmuþ kiþiler nedir ki? Onlarý bir tarafa býrak;
ölü bile o aziz Allahnýn afsuniyle dirilir. Ölüden daha ölü yokluk bile, onun var etme
avucunda muztar kalýr, (varlýða bürünür).
Külle yevmin hüve fi’þe’n ayetini oku da onu katiyyen iþsiz, güçsüz bilme. En az iþi bu
dünyaya her gün üç bölük asker yollamasýdýr. Bir bölük asker, rahimde (çocuklarýn)
yetiþip yeþermesi için babalarýn bellerinden analarýna gider.
Bir bölük asker, dünyayý erkek ve kadýnla doldurmak üzere rahimlerden bu
yeryüzüne sefer eder. Bir bölüðü de herkesin yaptýðý iþin karþýlýðýný görmesi için
yeryüzünden ecel tarafýna yürür. Bu sözün sonu yoktur. Kendine gel de iki temiz
dostun hikayesine dön!
Sevgilisi “Ey tamamý ile ben olan, içeri gir. Yeþillikteki gül ve diken gibi aykýrý
deðilsin. Ýplik bir oldu, artýk ey yanlýþlýk, ortadan kalk! Kaf ve Nun harflerini iki
görürsen de hakikatte bir-dir” dedi. Yokluðu, büyük ve müþkül iþleri cezbetmek için
Kaf ve Nun çekicidir.
Ýþ yapma hususunda bir olmakla beraber halat, surette iki kattýr. Ýster iki ayak olsun,
ister dört... Yol yürür. Makasa benzer, iki aðýzlý olduðu halde birden keser. Bez
yýkayan iki arkadaþa bak. Görünüþte o, buna aykýrý iþ görmekte.
Birisi bezi suya sokar, öbür arkadaþý kurutur. Sonra yine öteki ýslatýr. Sanki
birbirlerine aykýrý iþ görürler. Fakat, ey genç! Görünüþte birbirlerinin zýddýna iþ görür
gibi olan bu iki arkadaþýn gönülleri de birdir, yaptýklarý iþ de.
Her Peygamberin, her velinin bir mesleði vardýr. Fakat deðil mi ki hepsi halký Hak’ka
ulaþtýrýyor, birdir. Dinleyenler, onlarýn sözlerinden uykuya daldýlar mý... Deðirmenin
taþlarýný su götürdü demektir. Bu suyun akýþý, deðirmene sizin için gitmektedir. Fakat
deðirmene ihtiyacýnýz kalmadýðý için deðirmenci, suyu yataðýna koyuverdi, asýl dereye
akýttý.
Söz söyleme kudreti, öðretmek için aðza gelir; yoksa o sözün ayrý bir mecrasý vardýr.
Sessizce, akýþý tekerrür etmeksizin, bir akan cüz’ü bir daha akmaksýzýn ta... altýnda
nehirler akan gül bahçelerine kadar akýp gider.
Allah, harfsiz söz beliren o makamý, canýmýza sen göster. Ki pak can, baþýný ayak
yapýp yokluðun o uzak ve geniþ sahasýna koþsun. Yokluk alemi, pek geniþ ve hudutsuz
bir alemdir. Bu hayal ve varlýk, o alemden yüzlerce gýda alýr, o alemden belirir,
beslenir. Hayaller, yokluk alemine nispetle dardýr. Onun için hayal, darlýk ve sýkýntýya
sebep olur.
Varlýk da hayalden daha dardýr. O yüzden aylar, bu alemde hilal gibi görünür. Duygu
ve renk aleminin, yani bu dünyanýn varlýðý ise... yokluða, hayale ve varlýða nispetle
büsbütün dardýr, adeta daracýk bir zindandýr.
Alemdeki terkip ve sayý, darlýða sebeptir. Fakat bizi duygularýmýz, terkip alemine
çekip durmaktadýr. O duygularla birlik alemini bil, eðer birlik alemini diliyorsan o
tarafa yürü. Kün emri, bir tek iþ yapar, fakat sözde Kaf ve Nun harflerinden meydana
gelmiþtir. Manasý, yine tek ve saftýr. Bu söze nihayet yoktur. Dön de o kurdun o
savaþta ne olduðunu anlat.
O yüce aslan; iki baþ, iki üstünlük kalmasýn diye kurdun baþýný kopardý. Koca kurt!
Mademki padiþahýn huzurunda kendini ölü saymadýn, cezaný gör. Ýþte” Fentekamna
minhüm?” budur. Sonra yüzünü tilkiye dönüp “Hadi, bunlarý yememiz için pay et”
dedi.
Tilki secde edip dedi ki: “Bu semiz öküz, ey emin padiþah, kuþluk yemeðin. O keçiden
de bahtý aydýn padiþaha gün ortasýnda yemesi için bir yahni olur. Tavþan da lutuf ve
kerem sahibi padiþahýn akþam yemeðidir.”
Aslan “Tilki, adaleti parlattýn, apaydýn bir hale getirdin. Bu çeþit pay etmeyi kimden
öðrendin? Ey ulu kiþi! Bu pay ediþi nereden belledin? “ deyince Tilki dedi ki “
Padiþahým, kurdun halinden!” Bunun üzerine aslan “ Mademki sen bizim aþkýmýza
kendini rehin ettin; üçü de senin olsun, üçünü de al, git.
Ey tilki, sen baþtanbaþa bizim oldun, seni nasýl incitebilirim? Mademki sen, biz oldun;
Biz de seniniz, bütün avlar da. Ayaðýný yedinci kat göðün üstüne bas, yüksel. Alçak
kurttan ibret aldýðýn için artýk sen, tilki deðilsin, benim aslanýmsýn” dedi.
Akýllý o kiþidir ki çekinilen belada dostlarýn ölümünden ibret alýr. O zaman tilki “
Aslan, bana bunu kurttan sonra teklif ette” diye yüzlerce þükürde bulundu. “ Eðer
önce bana, bunu pay et, diye teklif etseydi, ondan canýmý kurtarmama imkan mý
vardý? “ diye þükürler etti.
Þu halde bizden de Allah’a þükürler olsun ki, bizi ancak helak olanlardan sonra
dünyaya getirdi. Bu suretle Hak’ýn, geçmiþ zamanlarda gelip geçen kavimleri nasýl
helak ettiðini duyduk. Nihayet, o önce gelip geçen kurtlarýn halini duyup da tilki gibi
kendimizi koruyabiliriz.
Ýþte Allahnýn o hak Peygamberi, o sözü doðru peygamber, bize bu yüzden “Acýnmýþ
ümmet” adýný taktý. Ey ulular, o kurtlarýn kemiklerini, tüylerini apaçýk görün de bu
halden ibret alýn! Akýllý, bu varlýðý, bu kibir ve gururu terk eder; çünkü Firavun’un
halini hatýra getirir. Eðer ululanmayý býrakmaz, ibret almazsa onun azgýnlýðýndan
baþkalarý ibret alýr!
Nuh “Ey serkeþler! Ben, ben deðilim. Ben, canýmdan öldüm, varlýðýmý terk ettim. Allah
ile diriyim. Ýnsanlýk duygularýmý deðiþtirdiðim için Allah bana duyuþ, anlayýþ, görüþ
oldu. Çünkü ben, ben deðilim. Bu nefes ondandýr. Bu sözün karþýsýnda söz söyleyen,
inkarda bulunan kafirdir” dedi.
Bu tilki suretinde aslan gizlidir. Bu tilkinin bulunduðu yerde yiðitlik taslamaða
gelmez. Suretine bakýp aslan olduðuna inanmýyorsan ondan aslan kükreyiþini de
duymuyor musun? Nuh’ta Allahdan bir kudret yoktu da bütün dünyayý neden birbirine
vurdu?
Bir vücutta yüz binlerce aslan vardý. O, ateþ gibiydi, alemse bir harman. Harman,
onun onda bir hakkýný gözetmeyince o da harmana böyle bir þuleyi saldý, yakýp kül
etti. Kim, bu gizli aslanýn önünde kurt gibi aðýz açýp edepten dýþarý konursa,
Aslan, kurdu nasýl paraladýysa onu da paralar, ona nasýl “ Fentekamna” ayetini
okuduysa buna da okur. Aslan pençeyi yer. Aslanýn önünde yiðitlik satanýn aklý yoktur.
Keþke o yara yalnýz vücuda gelseydi de gönül ve iman selamette kalsaydý... Söz
buraya gelince kuvvetim kesildi. Bu sýrrý nasýl açayým?
O tilki gibi siz de boðazýnýzý az düþünün, onun huzurunda hileye az sapýn. Huzurunda
bütün bizi, beni terk edin... Mülk, onun mülküdür; mülkü ona teslim edin. Doðru yola
yoksulca gelirseniz aslan da sizindir, aslanýn avladýðý av da sizin.
Çünkü o, paktýr; Sübhan, onun vasfýdýr. O, batýný þeylerden de müstaðnidir, zahiri
þeylerden de. Ondaki her türlü av, her çeþit ikram ve ihsan o padiþahýn kullarý içindir.
Padiþahýn hiçbir þeye tamahý yoktur, O, bütün bu devleti halk için düzüp koþmuþtur;
ne mutlu anlayana!
Dünyanýn ve ahiretin devletleri; devleti, dünyayý ve ahireti yaratan kiþinin ne iþine
yarar? Þu halde Süphannýn huzurunda gönlünüzü koruyun ki sonra kötü düþünceden
utanmayasýnýz. Çünkü o; halis sütün içindeki siyah kýl gibi bütün gizli þeyleri,
düþünceleri arayýp taramayý...her þeyi görür.
Suretten geçip gönlünü arýtan kiþi, gayp suretlerine ayna olur. Þüphe yok, sýrrýmýzý
anlar; çünkü mümin, müminin aynasýdýr. Nakdimizi mehenge urunca derhal yakini
þüpheden ayýrt eder. Caný, nakitlerin mehengi olunca elbette ayarý saðlam olaný da
görür, kalp olaný da.
Hatýrlarsan duymuþsundur; padiþahlarýn böyle bir adeti vardý: Sol taraflarýnda
yiðitler, bahadýrlar dururdu, çünkü kalp vücudun sol tarafýndadýr. Defterdarlarla
hesap memurlarýnýn ve kalem ehli olanlarýn makamý sað taraflarýndaydý. Çünkü yazý
yazmak ve bir þeyi tespit etmek sað elin iþidir.
Sofilere karþýlarýnda yer verirlerdi. Zira onlar, can aynasýdýrlar, hatta aynadan da
iyidirler. Gönül aynasýnýn bikir suretleri kabul etmesi o aynada bu görülmemiþ
suretlerin görünmesi için kalplerini zikirle, fikirle cilalamýþlardýr.
Yaratýlýþ sulbünden temiz ve güzel doðan kiþinin önüne ayna koymak gerektir. Güzel
yüz, aynaya aþýk olduðu gibi cana cila, kalplere de temizlik verir.
KILIÇ SAPINI KESEBÝLÝR MÝ?
Uzak yerlerden bir merhametli dost, Yusuf-u Sýddýyk’a konuk oldu. Çocukluktan beri
birbirlerini tanýrlardý. Eskiden beri aþinalýk yastýðýna yaslanmýþlardý. Konukla, Yusuf’a
kardeþlerinin yaptýðý cefayý, onlarýn hasetlerini konuþtular. Yusuf “o haset ve cefa,
zincirdi; biz de aslandýk.
Aslanýn zincire vurulmasý ayýp deðildir. Bizim Allahnýn kaza ve kaderinden þikayetimiz
yok. Aslan, boynunda zincir bulunmakla beraber bütün zincir yapanlara beydir” dedi.
Dostu Yusuf’a “Zindanda ve kuyuda ne haldeydin?” dedi. Yusuf cevap verdi:
“Ay, bedir halinden çýkar ve eski ay haline gelir ya... iþte öyle” Eski ay görünmez,
sonra hilal olur da iki büklüm bir halde görünür. Fakat sonunda yine gökte bedir
haline gelmez mi? Ýnci tanesini havanda döverler ama kadri yine yücedir, ya ilaç
olarak göze çekilir, yahut macun haline getirilir, kalp ferahlýðý için yenir.
Buðdayý toprak altýna attýlar ama sonradan topraktan baþaklar çýktý. Ondan sonra
deðirmende öðüttüler, deðeri arttý, cana can katan gýda oldu. Sonra ekmeði bir kere
daha diþ altýnda ezdiler; akýllý kiþiye akýl ve idrak oldu.
Daha sonra da o can, aþkta mahvoldu da Hak yolunda ekildikten sonra mahsul verdi,
ekincileri hayrete düþürdü. Bu sözün sonu gelmez. Sen, o iyi adamýn Yusuf’a ne
dediðini anlatmaya baþla.
Yusuf, baþýndan geçenleri anlattýktan sonra “ Eh...bize ne armaðan getirdin,
bakalým?” dedi. Ey ulu kiþi! Dostlarý görmeye eli boþ gitmek, deðirmene buðdaysýz
gitmeye benzer. Ulu Allah bile mahþer günü, halka “ Kýyamet günü için armaðanýn
nerede;
Bize yapayalnýz, azýksýz, adeta sizi yarattýðýmýz gibi geldiniz. Kendinize gelin! Kýyamet
günü için ne hediyeniz var, ne getirdiniz? Yoksa tekrar dönüp geleceðinizi ummuyor
muydunuz, size bugünün vadesi batýl mý göründü ki? Der.
Ona konuk olacaðýmýzý inkar ediyorsan bu mutfaktan ancak toprak ve kül alabilirsin.
Ýnkar etmiyorsan niçin böyle elin boþ. O sevgilinin kapýsýna böyle nasýl ayak
atacaksýn? Yemeyi, uyumayý biraz azalt da onunla görüþmek için bir armaðan götür.
Geceleri az uyuyanlardan seher çaðlarýnda istiðfar edenlerden ol.
Sen de rahimdeki çocuk gibi az oyna da sana da nurlarý gören duygular baðýþlasýnlar.
Rahim gibi olan dünyadan çýkýnca yeryüzünden daha geniþ bir sahaya dalacaksýn. “
Allah yeri geniþtir” derler ya; o geniþ yer, bil peygamberlerin gidip daldýklarý sahadýr.
O geniþ sahada gönül daralmaz; yaþ aðaç, orada kuru dal haline gelmez.
Þimdi duygular, sen de. Fakat bir gün yorgun, bitkin, baþ aþaðý bir hale geleceksin.
Uykuda duygularýný taþýmazsýn, duygular seni taþýr. Bu yorgunluk, bitkinlik gider,
eziyetten, sýkýntýdan kurtulursun. Sen uyku halini, velilerin uyanýkken de duygularýný
taþýmamalarý halinde bir çeþni bil.
Be inatçý; veliler, Eshab’ý Kehf’dir. Ayakta olsalar da, yürüyüp gezseler de
uykudadýrlar. Allah, onlarý, kendilerinin haberi olmadan iþletir; saða sola çevirir. O
saða çevrilme nedir? Ýyi iþ. Ya sola çevrilme? O da bedene, varlýða ait iþler.
Bu iki hal de peygamberlerden, daðdan ses gelir gibi zuhur eder. Onlarýn, her
ikisinden de haberleri yoktur. Dað, hayýr olsun, þer olsun... Senin sesini sana verir,
duyurur. Fakat ikisinden de bihaberdir.
Yusuf “Hadi, armaðanýný çýkar” deyince konuk, bu istekten utanýp adeta figan
ederek.”Sana getirmek için ne kadar armaðan aradýysam hiçbir þeyi beðenmedim,
layýk görmedim. Bir habbeyi alýp da madene, bir katrayý alýp da ummana nasýl
götürebilirim?
Sana gönül ve can bile getirsem Kirman’a kimyon götürmüþ sayýlýrým. Senin, misli
olmayan güzelliðinden baþka bir tohum yoktur ki bu ambarda olmasýn. Sana gönül
nuru gibi bir ayna getirmeyi layýk gördüm.
Ey güneþ gibi gökyüzünün ýþýðý olan güzel! Ona baktýkça kendi güzel yüzünü
görürsün. Gözümün nuru, sana ayna getirdim, ona bakýp yüzünü gördükçe beni
hatýrlarsýn” dedi. Koynundan aynayý çýkarýp sundu. Güzeller, aynayla meþgul olurlar.
Varlýðýn aynasý nedir? Yokluk. Ahmak deðilsen yokluðu ihtiyar et. Varlýk, yoklukta
görünebilir. Zenginler, yoksula cömertlik edebilirler. Ekmeðin saf aynasý açtýr; kav da
çakmak taþýnýn aynasýdýr. Bir yerde yokluk ve noksan oldu mu...bu, bütün sanatlarýn
güzelliðine aynadýr.
Elbise biçilmiþ, dikilmiþ olursa terzinin mahareti görünebilir mi? Budaklar
yontulmamýþ olmalý ki marangoz onu yontsun, rendelesin... Ondan asla, yahut fer’e
ait bir þey yapsýn. Usta kýrýkçý nerede ayaðý kýrýlmýþ varsa oraya gider. Hasta ve arýk
kiþi olmazsa týp sanatýnýn güzelliði nasýl görünür?
Ey ulu kiþi! Bakýrlarýn bayalýðý, aþaðýlýðý olmasa kimya nasýl olur da zuhur eder?
Noksanlar, kemal vasfýnýn aynasýdýr. O horluk, yücelik ve ululuða aynadýr. Çünkü
yakinen zýt, zýddý gösterir. Ondan dolayý bal, sirke ile görünür, (sirkengebin olur)
Kim, kendi noksanýný görüp anlarsa yedeðinde dokuz at olduðu halde tekemmül
yolunda koþar. Kendisini kamil sanan, ululuk sahibi Allahnýn yolunda uçamaz. Ey
maðrur ve sapýk! Canýnda kendini kamil sanmaktan daha beter bir illet olamaz.
Senden bu kendini beðenme defoluncaya kadar gönlünden de çok kan akar,
gözünden de! Ýblis’in illeti “Ben, Adem’den hayýrlýyým” demesiydi. Bu hastalýk, her
mahlukta vardýr. Bu hastalýða müptela olan, kendisini hor görse bile sen onu, altýnda
pislik olan saf su bil!
Ýmtihan kasdýyla onu bir karýþtýrsan hemen su bulanýr, pislik rengini alýr. Ey yiðit!
Irmak sana saf ve berrak görünüyor ama senin ýrmaðýnýn dibinde de pislik var. Yol
bilen anlayýþlý pir, Nefs-i küll baðlarýna ark kazýcýdýr.
Irmak, kendisini nereden temizleyecek? Ýnsanýn bilgisi, Allah bilgisiyle fayda verir.
Kýlýç sapýný kesebilir mi? Yürü, bu yarayý bir cerraha göster. Kimse, yarasýnýn
kötülüðünü görmesin diye her yaranýn üstüne sinek düþer.
O sinekler; senin düþüncelerin, mallarýndýr; yaran da ahvalindeki zulmet! Eðer o
yaraya pir merhem korsa o zaman derdin iyileþir, feryat ve figanýn kesilir. Yara sahibi,
merhem konunca sýhhat buldum sanýr. Halbuki hakikatte oraya merhemin ýþýðý
vurmuþtur.
Kendine gel, ey sýrtý yaralý, merhemden baþ çekme; iyileþince de kendi kendime
iyileþtim deme, sýhhati merhemden bil!
VAHYÝN IÞIÐI
Osman’dan önce bir katip vardý. Vahyi yazmaða gayret ederdi. Peygamber, kendisine
vahiy edilen ayetleri söyledi mi o, hemen kaðýda yazardý. Vahyin ýþýðý, katibe vurunca,
gönlüne bazý hikmetler doðardý.
Peygamber de onun içine doðanlarý aynen söylerdi. O herzevekil, bu kadarcýk bir
þeyden azdý. Yoldan çýkýp.” Allahdan nur alan Peygamber, ne söylüyorsa o söylediði
þey, benim gönlümde, o hakikat benim de gönlüme doðmakta” dedi.
Düþüncesinin ýþýðý, Peygambere vurdu, katibin canýna Allahnýn kahrý gelip çattý. Hem
katiplikten çýktý, hem dinden. Kinlenip Mustafa’ya ve dine düþman oldu. Mustafa “ Ey
inatçý kafir! Nur, sendense niçin þimdi kapkara kesildin?
Eðer Allah ýrmaðýnýn kaynaðý olsaydýn böyle bir kara suyun bendini açmaz,
akýtmazdýn” dedi. Þunun, bunun yanýnda namusum bir paralýk olmasýn düþüncesi,
aðzýný baðladý. Bu yüzden içten yanýp yakýlýyordu. Fakat þaþýlacak þey þurasý ki tövbe
de edemiyordu. Ah ediyordu, fakat ah etmesi faydasýz. Kýlýç gelmiþ, kelleyi uçurmuþtu.
Allah, namusu, ar ve hayayý yüz batman aðýrlýðýnda bir demir yapmýþtýr. Nice kiþiler,
görünmez baðlarla baðlanýp kalmýþtýr!
Kibir ve kafirlik, o yolu, o kadar baðlamýþtýr ki kibir ve küfür sahibi, açýkça ah edemez
bile! Allah “Onlarýn boyunlarýna zincirler vurduk, baþlarýný kaldýrmýþlardýr,
indiremezler “ dedi. Bu zincirler, bizden dýþarýda deðil.
“Önlerine, artlarýna manalar koyduk, gözlerini perdeleyip örttük” buyurdu. Fakat bu
hale uðrayan, önündeki, ardýndaki manaya görmez. O dikilen mananýn çetinliði
görünmez. Çünkü o kiþi, kaza ve kaderin tesiriyle kurulduðunu bilmez.
Senin sevgilin, asýl sevgilinin yüzünü örtmekte...mürþidin, asýl mürþidin, sözünü
dinlemene mani olmaktadýr. Nice kafirler vardýr ki din sevdasýndadýrlar. Fakat namus,
kibir, þu bu; onlarýn manalarý, halleridir.
Bu, gizli bir baðdýr ama demirden beter. Demir baðý, ancak balta kýrar...Demir baðý
kýrmak, kaldýrmak ne de olsa yine mümkündür. Fakat gayptan baðlanan baða kimse
çare bulamaz. Bir adamý arý sokarsa tabiatý, derhal o kötülüðü gidermek için
uðraþmaya baþlar.
Bu da arý sokmasýdýr ama kendi varlýðýndan, senden meydana gelmedir. Böyle olunca
da gam kuvvetlenir, illet bir türlü geçmez. Ýçimden bunu açmak, iyice anlatmak
geliyor ama ümitsizlik verir diye korkuyorum.
Hayýr , ümitsizlenme, sevin o feryada eriþen Allah’ya feryat et! Ey affetmeyi seven
Allah, bizi affet! Ey eskimiþ nasýr illetinin bile hekimi, bizi baðýþla! Hikmetin gönlüne
aksetmesi o kötüyü yoldan çýkardý. Sen de kendini görme ki bu görüþ senden toz
kaldýrmasýn.
Kardeþ sana akýp duran hikmet “ Allah Abdali’ndendir, sana ariyettir. O kendisinde bir
nur bulmuþtur ama o nur, padiþahlarýn eþiðinden vurmuþtur. Þükret, maðrur olma,
ululanma, kulak as ve hiç kendini görme. Yüz binlerce ah ki bu ariyet hal, ümmetleri
ümmetlikten uzaklaþtýrdý.
Kendisini, her konakta sofra baþýna varacak sanmayan kiþiye kul olayým. Adamýn bir
gün evine varabilmesi için bir çok konaklarý terk etmesi lazýmdýr. Demir kýpkýrmýzý
oldu ama hakikatte kýzýl deðildir ki. Bu kýzýllýk, bir ocaðýn demire verdiði ariyet
kýzýllýktýr.
Penceredeki cam, yahut ev; nurlanýrsa, ýþýk verirse onu parlak sanma , anla ki
parlaklýk güneþtedir. Her kapý, duvar “ Ben parlaðým, baþkasýnýn nuruyla
parlamýyorum. Parlayan benim” diyebilir. Fakat güneþ “Ey ham! Hele ben bir batayým
da ne olduðun meydana çýkar” der. Yeþillikler “ Biz kendimizden yeþerdik, sevinç
içindeyiz, gülümseyip duruyoruz, ta ezelden beri bu yücelik bizde var” diyebilirler.
Fakat yaz mevsimi, onlara “ Ey ümmetler, ben geçeyim de o vakit kendinizi görün”
der. Vücut güzellikle öðünür, nazlanýr durur. Çünkü ruh, kuvvetini, kolunu kanadýný
gizlemiþtir. Vücuda der ki: “Ey süprüntülük! Sen kim oluyorsun ki? Bir iki gün benim
ýþýðýmla yaþadýn: Nazýn iþven dünyaya sýðmýyor? Hele dur, bekle; ben senden çýkayým
da gör.
Seni o ziyadesiyle sevenler, mezara týkarlar; karýncalara, yýlanlara gýda ederler. Çok
defalar senin önünde ölüme razý olan yok mu? Ýþte o, senin pis kokundan burnunu
týkar!” Söz, göz, kulak... Hep ruhun ýþýðýdýr. Suda coþan pýrýldayan, ateþin parýltýsýdýr.
Canýn ýþýðý nasýl tene vuruyorsa Abdal’ýn ýþýðý da benim canýma vurmakta. Canýn caný
olan o Abdal’ýn ýþýðý candan ayak çekti mi...Ten, cansýz ne hale gelirse o hale gelir.
Þunu bil ki, Ben kýyamet günü bu sözüme þahit olsun diye yere baþ koyuyorum.
Yerlerin þiddetle sarsýldýðý kýyamet gününde bu yeryüzü, insanlarýn hallerine þahit
olur. Gizlediði haberleri ap aþikar söyler. Yeryüzü ve dikenler söze gelir. Filozof; kendi
fikrince, kendi zannýnca bunu inkar eder. Ona de: Sen var, baþýný o duvara vura gör!
Gönül ehlinin duygularý; suyun, topraðýn, çamurun sözünü duyar durur. Filozof,
Hannane direðinin inlemesini inkar eder. Çünkü velilerin duygularýndan haberi yok,
onlara yabancý. Der ki: “ halkta sevdanýn aksi, birçok hayaller yaratýr, onlara gösterir”
Halbuki bu fikir, onun fesat ve küfrünün aksidir.
Bu inkar hayali; ona fikrinden, inanýþýndaki bozukluktan gelmiþtir. Filozof; cini,
þeytaný inkar eder; fakat inkar eder etmez bir cinin, bir þeytanýn maskarasý olmuþtur.
Ey filozof, eðer þeytaný görmedinse kendine bak!( Baþýný duvara vurup çürütmüþsün,
gömgök olmuþ) Deli olmadan alýn böyle göðerir mi? Kimin gönlünde þüphe, vesvese
varsa felsefeye inanmýþtýr, gizli münkirdir. Bazen dine inanýr ama bazý ,bazý da o
filozofluk damarý yüzünü kapkara eder.
Sakýnýn müminler; o felsefeye inanýþ sizde de vardýr. Sizde nice sonsuz alimler var.
Bütün bu yetmiþ iki din ve þeriat sendedir. Senden zahir olduðu gün eyvah haline!
Kimde o aykýrý inanýþtan bir yapracýk varsa o günün korkusundan yaprak gibi titrer.
Ýblis’e cine, kendini iyi adam gördüðünden güldün. Fakat can, postunu ters giyer ,
içindekini dýþarý verirse din ehlinden ne kadar ahlar vahlar çýkar. Dükkanda altýn gibi
görünen madenlerin hepsi güler. Çünkü imtihan taþý gizlidir.
Ey ayýplarý örten Allah! Perdemizi kaldýrma; imtihan zamanýnda bize yardým et, bizi
kurtar! Geceleyin kalp altýn, hakiki altýnla yan yanadýr. Altýn ise gündüzü bekler. Hal
diliyle der ki: “ Yalancý, hele bir dur. Herkesin meydana çýkacaðý gün bir gelsin!”
Lanetlenmiþ Ýblis; yüz binlerce yýl Abdal’ dandý, müminler beyiydi. Naz ve istiðnasý
yönünden Ademle savaþtý, kuþluk vakti kokmaya baþlayan pislik gibi rüsvay oldu.
Dünya halký, Baur oðlu Bel’am’a zamanýn Ýsa’sýna maðlup olduklarý gibi maðlup ve
zebun olmuþtu. Ondan baþka kimseye secde etmezlerdi. Afsunu, hastalara þifa verirdi.
Kendisini beðendiði, ulu gördüðü için Musa ile savaþtý. Sonra hali, duyduðun gibi oldu.
Dünyada yüz binlerce iblis ve Bel’am vardýr ki gizli, açýk hep bu hale düþmüþlerdir.
Allah, diðerlerine misal olsun diye bu ikisini meþhur etti; Bu iki hýrsýzý daraðacýna
çekti, yükseltti. Yoksa kahrýna uðramýþ daha nice hýrsýz var! Bu ikisini aþikare
kahredip þöhretlendirdi; yoksa onun kahrýyla ölenler sayýlamayacak kadar çok!
Nazeninsin, nazlýsýn, ama haddince Allah aþkýna olsun haddini aþma! Eðer kendinden
daha nazenin birisine çatarsan seni yerin yedi kat dibine sokar. Ad ve Semud
kavminin hikayeleri ne için söylenip duruyor? Peygamberlerin nazik, nazenin
olduklarýný bilmen için.
Yere batma, baþlarýna taþ yaðma, bir sesle canlarýnýn alýnýþý...Hep bu vakalar, nefs-i
natýka sahiplerinin yücelerini bildirmek içindir. Bütün hayvanlarý insan için öldür,
fakat bütün insanlarý da bir akýllý kiþi için öldür. ( hiç beis yok!)
Akýl dediðin nedir? Akýl sahibinin akl-ý Küll’ü. Cüzi akýl da akýldýr ama pek arýktýr.
Ýnsanlardan kaçan vahþi hayvanlarýn hepsi, ehli hayvanlara nispetle aþaðýlýktýr. Vahþi
hayvanlarýn kaný mübahtýr. Çünkü yüce akýldan kaçmaktadýrlar. Akýllarý yoktur.
Ýnsanýn emrine uymuyor diye vahþinin yüceliði bu dereceye düþmüþtür.
Þu halde ey garip adam! Aslandan kaçan yaban eþeklere benzedikten sonra senin ne
þerefin var ki? Eþek, iþe yaradýðý için öldürülmez. Fakat yaban eþeði olursa kaný
mübahtýr. Eþeðin kendisini kötülükten koruyan iyiliðe sevk eden bir bilgisi olmadýðý
halde Allah onu mazur tutmuyor.
Ey yüce sevgili! Ýnsan (akýllý olduðu halde) o nefesten, ( Peygamberlerin, velilerin
sözlerinden)kaçar, vahþileþirse nasýl mazur olur?Hulasa oklar ve süngüler önünde
kafirlerin kaný mübahtýr. Çünkü onlar, iþe yaramaktan uzaktýrlar. Onlarýn karýlarý ve
çocuklarý da esir sayýlýr. Çünkü akýllarý yoktur, merdut ve aþaðýlýk kiþilerdir. Artýk bir
akýl, aklýn aklýndan kaçarsa akýllýlar taifesinden hayvanat zümresine geçmiþtir.
Ynt: Mesneviden Hikayeler I By: armi Date: 28 Ocak 2010, 14:20:48
GURURUN AKILA OYUNU
Aklýn aklýndan kaçan, peygamber ve velilere uymayan kiþi meþhur Harut’la Marut’a
benzer. Onlar da gururlarý yüzünden zehirli ok yediler. Mukaddes yaradýlýþlarýna,
melek olduklarýna itimat ettiler. Fakat bu itimat, su sýðýrýnýn aslana itimadý gibidir.
Manda, aslana ne kadar itimat edebilir?
Onun yüz tane boynuzu olsa ve bu boynuzlarla korunmaya çalýþsa yine aslan, onun
boynuzunu deðil; boynuzunun boynuzunu bile parça parça eder. Kirpi gibi baþtan
aþaðý diken olsa, aslan, yine onu çaresiz öldürür.
Kasýrga, birçok aðaçlarý kökünden sökerse de alçacýk bir ota ihsanda bulunur. O sert
rüzgar, otun zayýflýðýna acýr. Gönül, artýk sen de kuvvetten dem vurma. Balta
aðaçlarýn, dallarýn çokluðundan, sýklýðýndan hiç korkar mý? Hepsini paramparça eder,
kesip biçer. Fakat bir ota saldýrmaz. Neþter yaradan baþka yere vurulmaz. Aleve
odunun çokluðundan ne gam? Kasap koyun sürüsünden kaçar mý?
Manaya nispetle suret nedir? Çok zayýf, çok aciz. Kötüyü baþ aþaðý tutan ondaki
manadýr. Dolap gibi dönüp duran gökten kýyas tut. Onun dönmesi nedendir? Onda
müdebbir olan akýldan. Oðul, siper gibi olan bu kalýbýn dönüþü, hareketi de gizli
ruhtandýr.
Bu rüzgarýn hareketi onun manasýndan ( o suretle zahir olan manadan, Allah
kudretindendir) deðirmen çarkýna benzer; çark, ýrmak suyunun esiridir. Bu nefesin
alýnýp verilmesi, girip çýkmasý da hevesli candan baþka kimdendir? Can, o nefesi,
nefesle çýkan sözü, bazen cim haline kor; bazen de ha ve dal haline ( bu suretle de
inkar da bulunur). Gah o sözü barýþ sözü yapar, gah savaþ sözü.
Can, o nefesi bazen saða götürmektedir, bazen sola ..Bazen gül bahçesine
koymaktadýr, bazen diken haline. Yine böyle Allahmýz, bu rüzgarý Ad kavmine ejderha
yaptýðý halde, Yine ayný rüzgarý; müminlere rahmet, hayat ve emniyet verici bir hale
getirmiþti.
Alemlerin Rabbinin manalar denizi olan bin Þeyhi, “ mana Allah’dýr” dedi. Bütün
yerler, gökler; o yürüyen denizde, o can deryasýnda çör çöp gibidir. Suda çör çöpün
saldýrmasý, oynamasý, suyun dalgalanmasýndandýr. Ýnat eder de onlarý hareketsiz
býrakmayý dilerse kýyýya atýverir. Kýyýdan dalgalandýðý yere, kendisine çekti mi... ateþ,
ota ne yaparsa deniz de onlara onu yapar (hepsini siler, süpürür, yok eder) Bu söze
de son yoktur. Ey genç sen yine Harut Marut hikayesine dön.
Bu iki melek, cihan halkýnýn günahýný, kötülüðünü görünce, hiddetlerinden ellerini
ýsýrýyorlardý. Fakat gözleriyle kendi ayýplarýný görmüyorlardý. Bir çirkin, aynada
kendisini görünce yüzünü çevirmiþ, kýzmýþ. Kendisini gören kendisini beðenen;
birisinde bir suç gördü mü...Ýçinde cehennemden daha þiddetli bir ateþ parlar. O, bu
kibre din gayreti adýný takar; kendi kafir nefsini görmez.
Din gayretinin baþka alameti vardýr. O ateþten bütün bir dünya yeþerir, hayat bulur.
Allah; Harut’la Marut’a “ Eðer siz, nurdan yaratýlmýþ, masum melekseniz aldanmýþ,
ziyankar suçlarý görmeyin.
Ey gökyüzünün askerleri, benim kullarým! Þükredin ki þehvetten ve cinsi temayülden
kurtulmuþsunuz. Eðer size de þehvet versem, artýk gök, sizi kabul etmez. Sizdeki
masumluk, benim ismetimin, benim korumamýn aksindendir. O masumluðu benden
bilin, kendinizden deðil. Kendinize gelin, kendinize... Lanetlenmiþ Þeytan, size galip
gelmesin” dedi.
Nitekim Peygamberin vahiy katibi de hikmeti kendisinde gördü, kendine de vahiy
geliyor zannetti.
Allah kuþlarýnýn sesi, kendinde de var sandý, o kötü ýslýk, o kuþlarýn sesi gibi güzeldir
zannýna düþtü. Sen, kuþlarýn seslerini övüp dururken nereden kuþun muradýný
anlayacaksýn. Bülbülün sesini öðrensen, tanýsan da gül ile ne yapýyor, ne iþi var?
Nereden bileceksin?
Kýyas ve þüphe yoluyla bildiðini farz edelim... O biliþ saðýrlarýn, dudak oynamasýndan
anladýklarý kadar bir anlayýþ ve biliþten ibarettir.
Anlayýþlý, hal hatýr, yol yordam bilen birisi bir saðýra “ komþun hasta” diye haber
verdi. Saðýr kendi kendisine dedi ki: “ Bu saðýr kulakla ben onun sözünü nereden
anlayacaðým. Hele hasta olur, sesi pek çýkmazsa... Fakat mutlaka da gitmek lazým.
Dudaðýný oynar görünce ne dediðini kýyas yoluyla kendiliðinden düþünür, bulurum.
Ey benim mihnete düþmüþ dostum, nasýlsýn? Derim. O, elbette iyiyim, yahut hoþum,
diyecek. Þükürler olsun diye cevap verir, ne çorbasý yedin diye sorarým. O mesela,
mercimek çorbasý diye cevap verir. Afiyet olsun der, hekimlerden kim geliyor, kendini
hangisine tedavi ettiriyorsun? derim.
O, filan deyince derim ki: ayaðý çok kutludur. Geldi mi iþin yoluna girdi demektir. Biz
de onun kademini denedik. Nerede vardýysa dilek hasýl oldu.” O iyi adam, kýyas
yoluyla tasarladýðý bu cevaplarý düzüp koþarak hastaya hal hatýr sormaya gitti.
“Nasýlsýn “dedi. Hasta “öldüm” deyince dedi ki: “ Çok þükür!” Hasta, bu sözden
hiddetlendi, caný pek sýkýldý. “ Bu ne biçim þükür? O bizim kötülüðümüzü istiyormuþ,
anlaþýldý” diye düþündü. Saðýr bir sözdür, tasarladý ama yanlýþ düþtü. Sonra “Ne
yedin ?diye sorunca hasta
“Zehir” dedi. Saðýr “ Afiyet olsun” der demez hastanýn kahýrlanmasý fazlalaþtý.
Saðýr, bundan sonra da “ Tedavi için hekimlerden kim geliyor?” diye sordu. Hasta “
Hadi be, defol, Azrail geliyor!” diye cevap verdi. Saðýr “ Ayaðý pek kutludur, sevin,
neþelen!”dedi. Saðýr; þükür, böyle bir zamanda hal hatýr sorup komþuluk hakkýný
gözettim diye sevinerek dýþarý çýktý.
Saðýr, eþekliðinden tamamý ile aksini sandý, ziyanýn ta kendisi olan o iþi kar zannetti.
Hasta ise “Bu, bizim canýmýza düþmanmýþ, onun cefa madeni olduðunu
bilmiyormuþuz” diyordu. Hatýrýna yüz türlü kötü þeyler geliyor, ona türlü ,türlü haber
göndermeyi kuruyordu.
Kötü bir yemek yiyenin o yemeði kusuncaya kadar gönlü bulanýr. Ýþte hiddeti yenmek
budur; onu kusma ki karþýlýk tatlý sözler duyasýn. Hasta olmadýðý için hasta
kývranmakta, “ nerede bu kötü sözlü köpek ki. Söylediklerinin hepsine karþýlýk
vereyim. O zaman tamamý ile hastaydým, aslan gibi olan aklým uyumuþtu, hatýrýma bir
þey gelmedi. Hal hatýr sorma, gönül almak ve teselli etmek içindir. Halbuki bu, hatýr
sorma deðil, düþmanlýk!
Düþmanýný zayýf ve bitkin bir halde görüp memnun olmak istemiþ” diyordu. Nice
ibadetten vazgeçmiþ, kulluktan çýkmýþ kiþilerin gönüllerinde Allahnýn rýzasýný almak,
sevaba nail olmak vardýr, bunu umarlar. Halbuki bu, esasen gizli bir günahtýr.
Nice bulanýk þeyler vardýr ki sen, onlarý saf ve berrak sanýrsýn. O saðýr gibi...Saðýr,
iyilik yaptým sanmýþtý, halbuki aksi zuhur etti. O, bir hastaya iyilikte bulundum hatýrýný
ele aldým, komþuluk hakkýný ele getirdim diye rahatça oturmuþtu. Halbuki hastanýn
gönlünde bir ateþ alevlenmiþ, kendisini de yakmýþtý. Yaktýðýnýz ateþlerden korkun. Siz,
onu günahlarýnýzla çoðalttýnýz, günahýnýz yüzünden alevdesiniz.
Peygamber bir riyakara namaz kýldýðý halde “ Ey yiðit kalk, namaz kýl, çünkü senin
kýldýðýn namaz deðil” dedi. Bu korkular yüzünden her namazda “ ihdinassýratal
müstakime- sen bizi doðru yola hidayet et” denir.
Yani “ Ey Allah! Bu namazýmý yolunu azýtmýþlarýn, riyakarlarýn namazýyla karýþtýrma”
O saðýr adamýn seçtiði kýyas yüzünden on yýllýk konuþma hiç olup gitti. Ulu kiþi, hele
bu kýyas, tavsif edilemeyecek vahiyde aþaðýlýk duygusunun kýyasý olursa... Senin
duygu kulaðýn harfleri anlayabilirse de bil ki gaybý duyan kulaðýn saðýrdýr.
Allah nurlarýna karþý bu kýyasçýklarý ileri süren ilk kiþi, Ýblisti. Dedi ki: “ Þüphe yok,
ateþ topraktan daha iyidir. Ben ateþten yaratýldým Adem kapkara topraktan. Þu halde
fer’i, asla nispetle mukayese edelim: O zulmettendir, biz aydýn nurdan.”
Allah “ Hayýr, soy sop yok. Zahitlik ve þüpheli þeylerden çekinmek, faziletin
mihrabýdýr. Bu, fani dünyanýn mirasý deðildir ki soy sop yüzünden onu elde edesin. Bu
can mirasýdýr. Hatta peygamberlerin mirasý. Bunun varisi þüpheli þeylerden sakýnan
müminlerin canýdýr.
O Ebucehl’in oðlu, açýkça müslüman oldu; þu Nuh Peygamberin oðlu yolunu
yanýlanlardan. Topraktan yaratýlan, ay gibi nurlandý. Ateþten yaratýlan sen, yüzü kara
oldun, defol!” dedi.
Bu kýyaslar, bu araþtýrmalar; bulutlu günde, yahut geceleyin kýbleyi bulmak içindir.
Fakat güneþ doðmuþ, Kabe de karþýdayken bu kýyasý, bu araþtýrmayý býrak, arama!
Kýyas yüzünden Kabe’yi görmezlikten gelme, ondan yüz çevirme.
Doðruyu Allah daha iyi bilir. Allah kuþundan bir ötüþ duyunca ders beller gibi yalnýz
zahirini beller, hatýrýnda tutarsýn. Sonra da kendinden kýyaslar yapar, hayalin ta
kendisini hakikat sanýrsýn. Abdallarýn ýstýlahlarý vardýr ki sözlerin, onlardan haberi
yok. Sen, kuþ dilini, yalnýz ses bakýmýndan öðrendin; yüzlerce kýyas ve hevesler
ateþledin.
Fakat o hastanýn incindiði gibi senden de gönüller incindi, kederlendi. Halbuki saðýr,
kendi zannýna kapýlýp, isabet ettiðini sanýp sevincinden sarhoþ oldu. O vahiy Katibi de
kuþun sesini duyup kendini de o kuþla eþit sandý. Fakat kuþ, bir kanat vurup onu kör
etti iþte... Onu ölümün ve elemin ta dibine kadar götürdü.
Kendinize gelin, sizde bir akis, yahut zan yüzünden göklerdeki duraklarýnýzdan
düþmeyesiniz. Harut’la Marut’sanýz da, “ Biz sana saf ,saf ibadet ediyoruz” damýnýn
üstünde herkesten ileriyseniz de. Kötülerin kötülüklerine acýyýn. Benliðin kendini
görüp beðenmenin etrafýnda dolaþmayýn. Kendinize gelin. Allah gayreti, pusudan
çýkmayý görsün; baþ aþaðý yerin dibine gidersiniz.
Ýkisi de dediler ki: “ Allah, ferman senin ihsanýn, senin koruman olmazsa nerede bir
ihsan, nerede bir koruyan?” Hem bunu söylemekte, hem de yeryüzüne inip
hükmetmek için yürekleri oynamaktaydý. “ Bizden kötülük gelir mi? Biz ne güzel
kullarýz!” diyorlardý.
Bunlarýn bu gurur ve istekleri, kendilerini rahat býrakmadý: nihayet bunlarý kendilerini
beðenmiþ bir hale soktu.
“Ey topraða, suya, yere, ateþe mensup insanlar, ey ruhanilerin temizliðinden haberi
olmayanlar. Biz þu gökyüzünün üstünde perdeler dokuyor, yeryüzüne inip þadýrvanlar
kuruyoruz. Adalet yapar, ibadet eder; her gece yine göklere uçar gideriz. Bu suretle
de þu devrin þaþýlacak büyükleri olur, yeryüzüne adalet ve emniyeti yayarýz”
diyorlardý. Gökyüzü ahvalini yeryüzüne kýyas ettiler, fakat bu kýyas, doðru deðil...
Arada büyük bir fark var!
Perde altýna girmiþ olan Hakimin sözünü dinle: Þarap içtiðin yere baþ koy, yat.
Meyhaneden çýkýp yol, yanýlan sarhoþ, çocuklarýn maskarasý ve oyuncaðý olur. Her
tarafa, her yola, çamurlarýn içine düþer, her ahmak da ona güler. O bu haldeyken
onun sarhoþluðundan, içtiði þarabýn neþe ve zevkinden haberleri olmayan çocuklar
peþine takýlýrlar.
Allah sarhoþundan baþka bütün halk, çocuktur. Heva ve hevesinden kurtulmuþ
kiþiden baþka balið yoktur. Allah “ Dünya kuru bir istek, faydasýz bir oyuncaktan
ibarettir, siz de çocuklarsýnýz.” Dedi. Allah doðru buyurur. Oyuncaðý terk etmedikçe
çocuksun. Ruh arýnmadýkça nasýl temiz olabilirsiniz?
Dünyada daima istenen, peþinde koþulan, bir türlü terk edilemeyen bu þehvet; bil ki
çocuklarýn cimaý gibidir. Çocuðun cimaý nedir ki? Bir Rüstem’in, bir yiðidin cimaýna
nispetle oyundan ibaret. Halkýn savaþý da çocuklarýn savaþý gibidir. Tamamý ile
manasýz, esassýz ve hor! Hepsi sopadan kýlýçlarla savaþýrlar.
Hepsi faydasýz bir þeyle uðraþýp dururlar. Hepsi, bu bizim Burak’ýmýz Düldül
yürüyüþlü atýmýz diye bir sopaya binmiþtir. Sýrtlarýnda yük var, fakat
bilgisizliklerinden kendilerini yüksek görüp ata binmiþ, yol gidiyor sanýrlar.
Hele dur... halk atlýlarý, bir gün atlarýný sürerek dokuz kat gökten geçsinler de bak! O
gün ruh ve melek Allah’ya yücelir. Ruhun yücelmesinden gök titrer! Siz ise
umumiyetle çocuklar gibi eteðinize binmiþsiniz... Ata binmiþ gibi eteðinizin ucunu
tutmuþsunuz!
Allah’dan “ Þüphe yok ki zan fayda vermez” hükmü gelmiþtir. Zan merkebi nerede
gökler koþacak? Ýki türlü zan olursa kuvvet hangisindeyse o tercih edilir. Fakat güneþ
zuhur etti mi... onun varlýðýnda ve parlaklýðýnda inat edilmez. Ýþte o zaman bindiðiniz
þeyleri görürsünüz; anlarsýnýz ki ancak ayaklarýnýza binmiþsiniz...
Vehmi, fikri, duyguyu, anlayýþlarý sopa gibi çocuk atý bil! Gönül ehlinin ilimleri,
kendilerini taþýr. Ten ehlinin ilimleriyse kendilerine yüktür. Gönle uran, adamý gönül
ehli yapan ilim; insana fayda verir. Yalnýz tene tesir eden, insana mal olmayan ilim
yükten ibarettir.
Allah “ Yahmilü esfara-Tevrat’ý bilip onunla amel etmeyen kitap taþýyan eþeðe
benzer” dedi. Allah’dan olmayan bilgi yüktür. Allah’dan vasýtasýz olarak verilmeyen
ilim, gelini süsleyen kadýnýn ona sürdüðü renk gibi diri kalmaz, uçup gider. Fakat bu
yükü iyi çekersen yükünü alýrlar, rahat ettirirler.
Heva ve heves uðrunda o bilgi yükünü taþýma ki içindeki ilim ambarýný göresin. Ýlmin
rahvan atýna bindikten sonra sýrtýndan yükü alýrlar. Allah kadehi olmadýkça heva ve
heveslerden nereden geçeceksin? Ey Allah’ya ait yalnýz “HU” ismine kani olan!
Sýfattan, addan ne doðar? Hayal! O hayal, sahibine ancak vuslat delili olur. Medlulü
olmayan bir delalet edici hiç gördün mü?
Yol olmadýkça katiyen gül de olmaz... Hakikatý olmayan bir adý hiç gördün mü; yahut
Kar ve Lam harflerinden gül topladýn mý? Mademki ismi okudun; var, müsemmayý da
ara. Ayý gökte bil derede deðil!
Addan ve harften geçmek istersen hemencecik kendini tamamý ile kendinden arýt
(yok ol!) Demir gibi demirlikten çýk, renksiz bir hale gel. Riyazatta tozsuz passýz bir
ayna ol! Kendini kendi vasýflarýndan arýt ki asýl kendi saf, pak zatýný göresin.
O vakit kitap, müzakereci ve üstat olmaksýzýn gönlünde peygamberlerin ilimlerini
görür bulursun. Peygamber “ ümmetimden öyleleri vardýr ki onlar, benimle ayný
yaratýlýþtadýrlar, benimle ayný himmete sahiptirler. Ben onlarý hangi nurla görüyorsam
onlarýn canlarý da beni mutlaka ayný nurla görür” dedi.
Bunlar Peygamberi, Shihayn kitaplarý, hadisler, hadisi rivayet edenler olmaksýzýn,
bunlara hacet kalmaksýzýn abýhayat kaynaðýnda (gönüllerinde) görürler. “Kürt olarak
yattýk” sýrrýný bil, “ Arap olarak sabahladýk” sýrrýný oku! Gizli ilme dair bir misal
istersen Rum halkýyla Çinlilere ait hikayeyi söyle:
GÖNÜL MÜ ALLAHDIR ALLAH MI GÖNÜL?
Çinliler “ Biz daha mahir ressamýz, dediler. Rum halký da dedi ki: “ Bizim maharetimiz
daha üstündür.” Padiþah “Sizi imtihan edeceðim; bakalým hanginiz davasýnda haklý”
dedi. Çinlilerle Rum diyarý ressamlarý hazýrlandýlar; Rum diyarý ressamlarý ilimlerine
daha vakýf kiþilerdi.
Çin ressamlarý “ Bize bir hususi oda verin, bir oda da sizin olsun” dediler. Kapýlarý
karþý karþýya iki oda vardý. Bir tanesini çin ressamlar aldý. Öbürünü de Rum
ressamlarý. Çinliler, padiþahtan yüz türlü boya istediler. Yüce padiþah bunun üzerine
hazinesini açtý. Çinlilere her sabah hazineden boyalar verilmekteydi.
Rum ressamlarý “ Pas gidermekten baþka ne resim iþe yarar, ne boya!” dediler. Kapýyý
kapatýp duvarý cilalamaya baþladýlar. Gök gibi tertemiz, saf ve berrak bir hale
getirdiler. Ýki yüz çeþit renge boyanmaktansa renksizlik daha iyi. Renk bulut gibidir.
Renksizlikse ay. Bulutta parlaklýk ve ziya görürsen bil ki yýldýzdan aydan ve
güneþtendir.
Çinli ressamlar iþlerini bitirdiler. Hepsi de yaptýklarý resimlerin güzelliðine
sevinmekteydiler. Padiþah kapýdan içeri girip odadaki resimleri gördü. Hepsi akýldan,
idrakten dýþarý, fevkalade güzel þeylerdi.
Ondan sonra Rum ressamlarýnýn odasýna gitti. Bir Rum ressamý, karþý odayý görmeye
mani olan perdeyi kaldýrdý. Öbür odada Çin ressamlarýnýn yapmýþ olduklarý resimlerle
nakýþlar, bu odanýn cilalanmýþ duvarýna vurdu. Orada ne varsa burada daha iyi
göründü; resimlerin aksi, adeta göz alýyordu.
Oðul Rum ressamlarý sofilerdir. Onlarýn; ezberlenecek dersleri kitaplarý yoktur. Ama
gönüllerini adamakýllý cilalamýþlar, istekten, hýrstan, hasislikten ve kinlerden
arýnmýþlardýr. O aynanýn saflýðý, berraklýðý gönlün vasfýdýr. Gönle hadsiz hesapsýz
suretler aksedebilir. Gaybýn suretsiz ve hudutsuz sureti, Musa’nýn gönül aynasý da
parlamýþ, koynuna sokup çýkardýðý elde görünmüþtür.
O suret göðe, arþa, ferþe, denizlere, ta en yüce gökten, denizin dibindeki balýða kadar
hiçbir þeye sýðmaz. Çünkü bütün bunlarýn hududu, sayýsý vardýr. Halbuki gönül
aynasýnýn hududu yoktur. Burada akýl, ya susar, yahut þaþýrýp kalýr. Sebebi de þu :
Gönül mü Allah’dýr, Allah mý gönül?
Hem sayýlý hem sayýsýz olan (hem kesrete dalan, hem vahdeti bulan) gönülden baþka
bir nakþýn aksi geçip gider, ebedi deðildir. Fakat ezelden ebede kadar zuhur ede gelen
her yeni nakýþ, gönle akseder, orada perdesiz, apaçýk surette tecilli eder.
Gönüllerini cilalamýþ olanlar; renkten, kokudan kurtulmuþlardýr. Her nefeste
zahmetsizce bir güzellik görürler. Onlar, ilmin kabuðundaki nakþý býrakmýþlar, Aynel
yakin bayraðýný kaldýrmýþlardýr. Düþünceyi býrakmýþlar, aþinalýk denizini bulmuþlar,
biliþikte yok olmuþlardýr.
Herkes ölümden ürker, korkar. Bu kavimse ona býyýk altýndan gülmektedir. Kimse
onlarýn gönlüne galip gelmez. Sedefe zarar gelir, inciye deðil.
Onlar fýkhý ve nahvý terk etmiþlerdir ama mahvolmayý ve yokluðu ihtiyar etmiþlerdir.
Sekiz cennetin nakýþlarý parladýkça onlarýn gönül levhine vurur, orada tecelli eder.
Allah’nýn doðruluk makamýnda oturanlarýn, orasýný yurt edinenlerin derecesi; arþtan
da yücedir, kürsüden de, boþluktan da!
Çinliler “ Biz daha mahir ressamýz, dediler. Rum halký da dedi ki: “ Bizim maharetimiz
daha üstündür.” Padiþah “Sizi imtihan edeceðim; bakalým hanginiz davasýnda haklý”
dedi. Çinlilerle Rum diyarý ressamlarý hazýrlandýlar; Rum diyarý ressamlarý ilimlerine
daha vakýf kiþilerdi.
Çin ressamlarý “ Bize bir hususi oda verin, bir oda da sizin olsun” dediler. Kapýlarý
karþý karþýya iki oda vardý. Bir tanesini çin ressamlar aldý. Öbürünü de Rum
ressamlarý. Çinliler, padiþahtan yüz türlü boya istediler. Yüce padiþah bunun üzerine
hazinesini açtý. Çinlilere her sabah hazineden boyalar verilmekteydi.
Rum ressamlarý “ Pas gidermekten baþka ne resim iþe yarar, ne boya!” dediler. Kapýyý
kapatýp duvarý cilalamaya baþladýlar. Gök gibi tertemiz, saf ve berrak bir hale
getirdiler. Ýki yüz çeþit renge boyanmaktansa renksizlik daha iyi. Renk bulut gibidir.
Renksizlikse ay. Bulutta parlaklýk ve ziya görürsen bil ki yýldýzdan aydan ve
güneþtendir.
Çinli ressamlar iþlerini bitirdiler. Hepsi de yaptýklarý resimlerin güzelliðine
sevinmekteydiler. Padiþah kapýdan içeri girip odadaki resimleri gördü. Hepsi akýldan,
idrakten dýþarý, fevkalade güzel þeylerdi.
Ondan sonra Rum ressamlarýnýn odasýna gitti. Bir Rum ressamý, karþý odayý görmeye
mani olan perdeyi kaldýrdý. Öbür odada Çin ressamlarýnýn yapmýþ olduklarý resimlerle
nakýþlar, bu odanýn cilalanmýþ duvarýna vurdu. Orada ne varsa burada daha iyi
göründü; resimlerin aksi, adeta göz alýyordu.
Oðul Rum ressamlarý sofilerdir. Onlarýn; ezberlenecek dersleri kitaplarý yoktur. Ama
gönüllerini adamakýllý cilalamýþlar, istekten, hýrstan, hasislikten ve kinlerden
arýnmýþlardýr. O aynanýn saflýðý, berraklýðý gönlün vasfýdýr. Gönle hadsiz hesapsýz
suretler aksedebilir. Gaybýn suretsiz ve hudutsuz sureti, Musa’nýn gönül aynasý da
parlamýþ, koynuna sokup çýkardýðý elde görünmüþtür.
O suret göðe, arþa, ferþe, denizlere, ta en yüce gökten, denizin dibindeki balýða kadar
hiçbir þeye sýðmaz. Çünkü bütün bunlarýn hududu, sayýsý vardýr. Halbuki gönül
aynasýnýn hududu yoktur. Burada akýl, ya susar, yahut þaþýrýp kalýr. Sebebi de þu :
Gönül mü Allah’dýr, Allah mý gönül?
Hem sayýlý hem sayýsýz olan (hem kesrete dalan, hem vahdeti bulan) gönülden baþka
bir nakþýn aksi geçip gider, ebedi deðildir. Fakat ezelden ebede kadar zuhur ede gelen
her yeni nakýþ, gönle akseder, orada perdesiz, apaçýk surette tecilli eder.
Gönüllerini cilalamýþ olanlar; renkten, kokudan kurtulmuþlardýr. Her nefeste
zahmetsizce bir güzellik görürler. Onlar, ilmin kabuðundaki nakþý býrakmýþlar, Aynel
yakin bayraðýný kaldýrmýþlardýr. Düþünceyi býrakmýþlar, aþinalýk denizini bulmuþlar,
biliþikte yok olmuþlardýr.
Herkes ölümden ürker, korkar. Bu kavimse ona býyýk altýndan gülmektedir. Kimse
onlarýn gönlüne galip gelmez. Sedefe zarar gelir, inciye deðil.
Onlar fýkhý ve nahvý terk etmiþlerdir ama mahvolmayý ve yokluðu ihtiyar etmiþlerdir.
Sekiz cennetin nakýþlarý parladýkça onlarýn gönül levhine vurur, orada tecelli eder.
Allah’nýn doðruluk makamýnda oturanlarýn, orasýný yurt edinenlerin derecesi; arþtan
da yücedir, kürsüden de, boþluktan da!
GÜNDÜZÜ GECELEYÝN ARA
Peygamber bir sabah Zeyd’e “ Ey temiz ve saf arkadaþ, sabahý nasýl ettin? Diye sordu.
Zeyd: “ Mümin bir kul olarak” deyince “ Ýman baðýn yeþermiþ, çiçekler açmýþsa
niþanesi nerede?” dedi. Zeyd dedi ki: “ Gündüzleri susuz geçirdim, geceleri aþktan,
yanýp yakýlmadan uyumadým. Mýzrak kalkandan nasýl geçerse ben de gündüzlerden,
gecelerden öyle geçtim. (onlar beni tutamadýklarý gibi onlardan bana bir þey de
bulaþmadý.)
Ondan dolayý bence bütün þeriatler, bütün dinler birdir. Bence yüz binlerce yýlla bir
saat ayný. Ezelle ebet birleþti. Fakat akýl, kabiliyetsizliðinden buraya yol bulamaz.”
Peygamber “Peki, o yoldan, bu diyarýn anlayýþýnca, bu diyar akýllýlarýnýn harcýna
getirdiðin bir hediye var mý, nerede? Çýkar bakalým!” dedi.
Zeyd dedi ki: “ halk, gökyüzünü nasýl görürse ben de arþý, arþtakilerle beraber öyle
görüyorum. Benim önümde sekiz cennetle yedi cehennem, þaman önündeki put gibi
apaçýk ve meydanda. Halký, deðirmende buðdayý arpadan fark edercesine teker ,teker
tanýyorum.
Cennetlik kim, yabancý nerede? Bence yýlan ve balýk gibi ap aþikar. “ Kýyamet günü,
bazý yüzler ak olur, bazýlarý kara...” Sýrrý, þimdiden meydana çýktý. Bu halkýn bir
kýsmýnýn yüzü ak, bir kýsmýnýn kara.”
Hakikatte bazý ruhlar, bundan önce de ( dünyaya gelmeden de) ayýplýydý. Fakat ana
rahminde olduðu için hali, halka gizliydi. Þaki, ana karnýnda þaki olur (fakat bilinmez)
Cisim alemindeyse cisimdeki hallerden, ruhun halleri de anlaþýlýr.
Vücut da ana gibi can çocuðuna gebedir. Ölüm, doðmak derdi ve kýyamettir. Bu
dünyada geçmiþ canlarýn hepsi, “ O ferahlý can acaba nasýl doðacak?” diye
beklemektedirler. Zenciler, o mutlaka bizdendir derler. Beyazlar da, imkaný yok... O
çok güzel olacak, derler.
Vücudun caný, ahiret alemine doðunca artýk beyaz, kara ihtilafý kalmaz. Kara ise
Zenciler alýp götürürler, beyazsa kendi cinslerinden olan bu çocuðu, beyazlar alýp
götürürler. Fakat doðmadýkça anlamak, alemdeki müþkül iþlerdendir.
Çünkü henüz doðmamýþ çocuðun nasýl olduðunu bilen azdýr. Bunu anlayan kiþi, ancak
Allah nuruyla bakýp gören kiþidir. Böyle olan zat, batýna da nüfuz edebilir. Nutfenin
aslý beyaz renkli ve hoþtur. Fakat beyaz kiþinin canýnýn aksi; Nutfeye renk verir, onu
en güzel þekle sokar; kara kiþinin canýnýn aksi de bir kýsým halký, en aþaðýlýk bir renge,
en bayaðý bir þekle sürer, götürür.
Bu söze nihayet yoktur. Sen yine atýný sür de biz kervandan geri kalmayalým. Bir gün
her zümrenin önünde, saman çöpü müsün , dað mý. Hindu musun, Türk mü? Meydana
çýkar. Hindu ile Türk, ana karnýnda belli olmaz. Fakat doðunca zayýf mý kuvvetli mi...
herkes görür anlar.
Zeyd “ Ben halký, kadýn, erkek... Herkesi, kýyamet günündeymiþ gibi apaçýk
görüyorum. Hemen þimdicik söyleyeyim mi? Yoksa kapayayým mý?” dedi. Mustafa,
dudaðýný ýsýrarak sus demek istedi.
Zeyd dedi ki: “Ey Allah Peygamberi, haþir sýrrýný söyleyeyim de bugün dünyada
kýyameti koparayým mý? Müsaade et bana, perdeleri yýrtayým da aslým, mahiyetim
güneþ gibi parlasýn; Güneþ benim nurumdan tutulsun...
Hurma aðacý (gibi meyveliler) ile söðüt aðacýný (gibi meyvesizleri) göstereyim.
Kýyamet sýrrýný açayým, halis altýn para ile ayarý bozuk parayý izhar edeyim. Elleri kesik
Eshab-ý Simal-ý küfür rengiyle al rengi...
Tutulmayan, gidilmeyen ayýn ziyasýnda yedi nifak deliðini... Þakilerin pýrtýl elbiselerini
göstereyim. Peygamberlerin davullarýný, nöbetlerini duyurayým. Cehennemi,
cennetleri, ikisinin arasýndaki Araf’ý apaçýk olarak kafirlerin gözlerinin önlerine
getireyim.
Kevser Havuzunun çoþmakta olduðunu... suyunun, cennetliklerin yüzlerine vurmakta.
“Ýç. Ýç!” diye seslenmekte ve bu sesin de kulaklarýna gelmekte bulunduðunu...
Susuzlarýn, havuzun etrafýnda koþup durduklarýný apaçýk göstereyim.
Onlarýn omuzlarý omuzlarýma sürünmekte, naralarý kulaðýma gelmekte. Ýþte gözümün
önünde... Cennet ehli, dilekleriyle birbirlerini kucaklamýþlar; Birbirlerinin ellerini
ziyaret ediyor, musafahada bulunuyorlar, dudaklarýndan buseler yaðmalýyorlar.
Aþaðýlýk kiþilerin hasret naralarýndan, “ ah, ah” diye baðrýþmalarýndan kulaðým saðýr
oldu. Bu söylediklerim ancak iþaretlerden ibarettir. Daha derin söylerim ama
Peygamberi incitmekten korkuyorum.”
Zeyd, böylece sarhoþ, harap bir surette söyleyip duruyordu. Peygamber, yakasýný
büktü. Dedi ki: “ Kendine gel, atýn pek hýzlý gidiyor, yularý çek. “Allah haya etmez”
hükmünün aksi vurdu, utanma ortadan kalktý. Aynan, kýlýftan çýktý. Ayna ve terazi
yalan söyler mi?
Ayna ile terazi, kimse incinmesin, utanmasýn diye sözünü saklar mý? Ayna ile teraziye
yüzlerce yýl hizmet etsen onlar yine doðrucu ve kadri yüce mihenklerdir. Sen benim
sýrrýmý sakla, doðruyu gizle; sen de eksik gösterme, fazla göster, ( diye yalvarsan
bile) Onlar sana “ Kendini maskara etme ayna, terazi nerede; hile düzen nerede?
Allah, hakikatlerin bizim vasýtamýzla anlaþýlmasý için kadrimizi yüceltti. Eðer bu
doðruluðumuz olmasaydý ne deðerimiz olurdu; iyilerin yüzünü nasýl aðartýrdýk?”
derler. Fakat sen, gönlüne Sina daðýndaki Allah tecellisi vurduysa bile yine aynayý
koynuna koy!”
Zeyd, “ Allah güneþi, ezeli güneþ, hiç koltuða sýðar mý? Aslý olmayan þeyleri de yýrtar,
yakar; koltuðu da. Önünde ne delilik kalýr, ne akýllýlýk!” dedi. Peygamber dedi ki: “ Bir
parmaðýný gözünün üstüne koydun mu... dünyayý güneþsiz görürsün.
Bir parmak bile, aya perde oluyor. Ýþte bu padiþahýn ayýp örtücülüðüne alamettir. Bir
suretle bir nokta ( gibi olan parmak), cihaný örter; bir sürçme de güneþi küsufa
uðratýr. Dudaðýný yum, denizin dibine bak. Allah, denizi, insana mahkum etmiþtir.
Nitekim selsebil ve Zencebil ýrmaklarý da Allah’nýn cennete koyduðu kullarýn hükmü
altýndadýr. Cennetin dört ýrmaðý bizim hükmümüzdedir. Fakat bu gücümüzden,
kuvvetimizden deðil...Allah emriyle böyledir.
Bu ýrmaklar, büyücülerin hükümlerine uyan büyüler gibi bizim hükmümüzdedir;
onlarý nereye istersek oraya akýtýrýz. Bu akýp duran ve gönlün hükmü altýnda, canýn
fermanýna tabi bulunan iki göz çeþmesi gibi...
Gönül dilerse gözler; zehrin, yýlanlarýn bulunduðu tarafa gider; gönül dilerse baktýðý
þeylerden ibret alýr. Gönül dilerse görülen þeylere bakar; gönül dilerse örtülü , gizli
þeylere akar. Gönül dilerse, gözleri külliyat tarafýna sevk eder; gönül dilerse cüziyatta
hapseyler.
Bu beþ duygu da ( çeþmelerdeki lüleler, nasýl çeþmeye tabi ise) ayný tarzda gönle
tabidir. Onun muradýnca ve onun emrine göre iþ görür. Gönül ne tarafý iþaret ederse
beþ duygu da eteklerini toplayýp o tarafa gider.
Musa’nýn elindeki sopa nasýl Musa’ya tabi ise el, ayak da apaçýk gönlün emrine
tabidir. Gönül isterse ayak, raksa girer, yahut yavaþ yürürken hýzlý yürümeye baþlar.
Gönül isterse el, parmaklarla hesaba giriþir, yahut kitap yazar.
El gizli bir elin hükmündedir. O gizli el içerdedir, dýþarýya teni dikmiþ, kendisine onu
vekil etmiþtir. Gönül dilerse el, düþmana bir ejderha kesilir. Gönül dilerse sevgiliye
yardýmcý olur. Gönül dilerse el, yemek için kepçedir, on batmanlýk gürz.
Acaba gönül, bunlara ne söylüyor ki? Bu ne þaþýlacak vuslat, bu ne gizli sebep! Gönül,
acaba Süleyman Mührünü mü ele geçirdi ki bu beþ duygunun yollarýný istediði gibi
iþaret etmekte! Beþ zahiri duygu dýþarýda kolayca onun mahkumu olmuþ, beþ batýni
duyguda içeride onun memuru...
On duygu bunlardan baþka yedi endam... Daha da dille söylenmeyecek kadar çok
kuvvetler... Gayri sen say. Gönül mademki ululukta sen de bir
Süleyman’sýn...Parmaðýndaki saltanat yüzüðüyle perilere, þeytanlara hükmet! Bu
saltanatta hileye sapmazsan o üç þeytan, senin parmaðýndan yüzüðü alamaz.
Gayri adýn, sanýn, bütün dünyayý tutar. Cismin gibi iki cihan senin hükmüne uyar.
Fakat þeytan elindeki yüzüðü alýrsa padiþahlýk bitti, bahtýn öldü demektir. Allah
kullarý, eðer iþ böyle olursa bundan böyle kýyamete kadar ancak ve ancak “ Ah
hasretlik!” der, durursunuz. Hadi, tutalým, kendi hileni inkar edersin; canýný teraziyle
aynadan nasýl kurtaracaksýn?”
Lokman efendisinin hizmetinde bulunan köleler arasýnda hor, hakir görünmekteydi.
Efendi rahatça yesin, eðlensin diye kullarýný meyve getirmek üzere baða gönderdi.
Lokman, kullar içinde, adeta onlara tabi bir kuldu. Ýçi manalarla dolu, görünüþü gece
gibi kapkaranlýktý.
Köleler topladýklarý meyveleri, tamah edip bir iyice yediler. Efendilerine de “ Lokman
yedi” dediler. Efendi, Lokman’a yüzünü ekþitti, aðýr bir tavýr takýndý. Lokman bunun
sebebini araþtýrýp anlayýnca efendisine dargýn bir tarzda aðzýný açýp.
“ Efendi; hain kul, Allah yanýnda, onun rýzasýný kazanmýþ bir kul olmaz. Ey kerem
sahibi! Hepimizi imtihan et. Bize fazlasýyla sýcak su içir. Ondan sonra beni büyük bir
sahraya çýkar. Sen atlý olarak koþ, bizi de yaya olarak koþtur. O zaman kötülük yapaný
gör, sýrlarý açan Allah’nýn iþlerini seyret” dedi.
Efendi, kullara saki oldu, sýcak suyu içirdi. Onlarda korkularýndan içtiler. Sonra onlarý
ovalarda koþturmaya baþladý. Kullar aþaðý koþup duruyorlardý. Nihayet iyice
yoruldular, kusmaya baþladýlar. Ýçtikleri su yedikleri meyvelerin hepsini çýkardý.
Lokmanýn da gönlü bulandý, o da kustu. Fakat onun karnýndan halis su geldi.
Lokmanýn hikmeti bunu göstermeyi bilirse, varlýðýn Rabbi olan Allah’nýn hikmeti
nelere kadir deðildir? Kýyamet gününde bütün sýrlar çýkacak, bilinip görülecek. Sizin
de bilinmesini istemediðiniz sýr meydana çýktý. Sýcak suyu içtikleri gibi kendilerini
rüsvay edecek sýrlarý tamamý ile açýða vurulmuþ oldu.
Taþ; ateþle sýnanacaðý ( ateþ içinde parçalanýp yumuþayacaðý, eriyebileceði) için
kafirler, ateþe atýlýrlar, onlarýn azabý ateþle olur. O taþ gibi gönle biz kaç kereler
yumuþak sözler söyledik, fakat öðüt almadý.
Damarda da kötü yara olursa oraya kötü ilaç konur, eþeðin baþýna köpeðin diþi
layýktýr. “Habis olan þeyler habisler içindir” hükmü bir hikmettir. Çirkine münasip olan
çirkin eþtir. Þu halde sen de hangi eþi dilersen yürü, onu al. Allah’da mahvol, onun
sýfatlarýný kazan!
Nur istersen nura istidat kazan; Allah’dan uzaklýk istersen kendini gör, uzaklaþ! Yok,
eðer bu harap zindandan kurtulmaya bir yol istersen sevgiliden baþ çekme, secde et
de yaklaþ!
Bu sözün sonu yoktur. Zeyd; kalk, natýka Burak’ýný baðla! Söz söyleme kabiliyeti ayýbý
açar; gayb perdelerini yýrtar. Allah, nice yerlerde gaybý ister. Þu davulcuyu sür, yolu
kapa. Atýný hýzlý sürme, yularý çek. Sýralarýn gizli kalmasý, herkesin gizli zannýndan
mesrur olmasý daha iyi.
Hak kendisinden ümit kesenlerin de bu ibadetten yüz çevirmemelerini istemektedir;
Onlar da bir ümide kapýlsýnlar, birkaç gün o ümidin maiyetinde koþup dursunlar;
Allahnýn merhameti herkese þamil olduðundan diler ki o rahmet, herkesi aydýnlatsýn.
Her bey, heresir, ümit ve korkuyla Allah’dan çekinsin. Bu ümit ve korku: herkes bu
perdenin ardýnda beslenip yetiþsin diye perde ardýna girmiþtir. Ümit ve korku
perdesini yýrttýn mý... Gayb, bütün þaþaasýyla ortaya çýkar.
Bir genç dere kýyýsýnda balýk tutan birisini görüp, “Bu balýkçý Süleyman olmalý” diye
zanna düþtü. Süleyman’sa neden yalnýz ve gizlenmiþ; deðilse nasýl oluyor da bu
derece Süleyman’a benziyor?”
Süleyman tekrar müstakil bir padiþah oluncaya kadar gönlünde bu þüphe vardý. Dev
onun tahtýndan, diyarýndan yýkýlýp gitti; baht kýlýcý, o þeytanýn kanýný döktü. Yine
yüzüðünü parmaðýna taktý dev ve peri askerlerini yine baþýna topladý.
Halk, seyretmek için tapuya geldiler, düþünceye kapýlmýþ olan genç de onlarýn arasýna
katýlýp huzura vardý. Süleyman’ýn parmaðýnda yüzüðü görünce düþüncesi, kuruntusu
tamamý ile geçti.
Vehim, iþin gizli, kapalý olduðu zamandadýr. Bu araþtýrma görünmeyen þey içindir.
Ortada olmayan þeyin kuruntusu, büyüdükçe büyür. Fakat gaypta olana þey, meydana
çýktý mý, kuruntu geçer.
Gerçi bir þeyin hakikatini izhar etmek esasen kemaldir ve canlarý kuruntudan
kurtarýr; Fakat gayba imanýn, görünen þeye inanmaya nispetle bire yüz fazileti vardýr.
Bunu iyice bil de þüphe ve tereddütten kurtul! Nurlu gökyüzü yaðýþsýz olmaz ama kara
yeryüzü de nebatatý yetiþtirmeden vazgeçmez.
Bana gayba iman edenler gerek... Onun için bu fani konaðýn penceresini örttüm. Nasýl
izhar eder de gökleri yarar, açarým; eðer hakikatleri meydana korsam, nasýl “ Bunda
bir ayýp, bir noksan gördün mü?” diyebilirim?
Bu karanlýkta arayýp taradýkça herkes, yüzünü bir tarafa çevirir; Ýþler bir zaman
aksine gider; hýrsýz, polisi dar aðacýna sürükler... Böylece bir nice sultan, bir nice yüce
himmetli, bir müddet kendi kuluna kul olur.
Kul, efendisinin huzurunda deðilken de kulluðunu korur, itaatten çýkmazsa bu kulluk
iyi ve hoþ bir kulluktur. Bu padiþahýn önünde onu öðen kiþi nerede, padiþah yokken
bile ondan utanýp çekinen nerede.
Memleket ucunda, padiþahtan saltanat sayesinden uzak bir kale dizdarý; Kaleyi
düþmanlardan korur, orasýný sayýsýz mal ve para verse bile satmaz, Padiþah orada
deðilken, hudut boylarýnda, padiþahýn huzurundaymýþ gibi vefakarlýkta bulunursa; O
dizdar; elbette padiþahýn yanýnda, huzurunda bulunan ve can feda eden kiþilerden
daha deðerlidir.
Þu halde yarý zerre miktarý, fakat gaibane emir tutmak; emredicinin huzurunda kulluk
etmek ve emrine uymaktan yüz binlerce defa üstündür. Kulluk ve iman, þimdi
makbuldür. Fakat ölümden sonra her þey meydana çýkýnca inanmak, bir iþe yaramaz.
Hakikatýn kapalý, örtülü olmasý ve gayba inanmak daha iyi, daha makbul olunca aðzýn
kapalý, dudaðýn yumuk olmasý elbette iyidir. Kardeþ, sözden el çek ki bizzat Allah,
sende Ledün ilmini meydana çýkarsýn. Güneþin varlýðýna delil kendisi yeter. Allah’dan
daha ulu þahit kimdir?
Hayýr... söyleyeceðim çünkü Kuran’da þahadet hususunda hep beraberce Allah da
anýlmýþtýr, melek de alimler de. Allah da þahadet eder, melekler de, bilgili kiþiler de:
Þüphe yok ki Rabb, ancak daimi Allah’dýr...
Hak, þahadet edince melek kim oluyor ki þahadette Allah ile müþterek olsun! Çünkü
ziyaya tahammül edemeyen zavallý gözlerle biçare gönüllerin güneþin nuruna ve
güneþe takatleri yoktur. Bu çeþit gözler, böyle gönüller, yarasaya benzerler. Yarasa
güneþin ýþýðýna, güneþin hararetine tahammül edemez, ümidini keser ( güneþten
mahrum kalýr)
Gökyüzünde cilve eden güneþe þahadette, melekleri de bize dost, bize eþ bil! “ Biz o
tek güneþten nurlandýk, güneþin halifesi gibi zayýflarý nurlandýk” diye þahadet ederler.
Her melek; yeni ay, yahut üç günlük ay, yahut da dolunay gibi kemal, nur ve kudret
sahibidir.
O þule; üçer, dörder kanatlý meleklerin her birine, mertebelerine göre vurmakta,
onlarý nurlandýrmaktadýr. Meleklerin kanatlarý insanlarýn akýl kanatlarýna benzer.
Ýnsanlarýn akýllarý arasýnda da çok fark vardýr. Ýyilikte olsun, kötülükte olsun her
insana kendisine benzer bir melek arkadaþtýr. Gözü tahammül edemediði için çipile,
yýldýz ýþýk verir, o da bu suretle yol bulur.
Peygamber “ Sahabem yýldýzlar gibi yola gidenlere ýþýk, þeytanlara taþtýr” dedi.
Herkes uzaktan görebilseydi gökyüzündeki güneþle nurlanýrdý. Ve ey aþaðýlýk kiþi,
güneþin nuruna delalet etmek üzere yýldýza ne luzum kalýrdý?
Ay; buluta, topraða ve gölge der ki: “Ben de sizin gibi insaným. Ancak bana vahiy
geliyor. Ben de yaratýlýþta sizin gibi karanlýktým. Fakat vahiy güneþi, bana böyle bir
nur verdi. Güneþlere nispetle biraz karanlýðým, fakat insanlarýn karanlýklarýna nispetle
nurluyum. Tahammül edebilesin diye nurum zayýf. Çünkü sen parlak güneþin eri
deðilsin
Balla sirkeden meydana gelen sirkengebin gibi ben de nurlu zulmetten meydana
geldim ve bu suretle kalp hastalýðýna yol buldum, faydalý oldum. Hasta adam
hastalýktan kurtulunca sirkeyi býrak bal yiye gör.”
Gönül tahtý, heva ve hevesten arýndý; gönülde “Er Rahmanu alel arþisteva” sýrrý zuhur
etti. Bundan sonra Hak, gönle vasýtasýz hükmeder. Çünkü gönül bu rabýtayý buldu. Bu
sözün de sonu yoktur. Zeyd nerede? Ona rüsvay olmak iyi deðildir, diyeyim!
Artýk Zeyd’i bulamazsýn, o kaçtý; kapý yanýndaki son saftan fýrladý, papuçlarýný bile
býraktý! Sen kim oluyorsun? Zeyd bile, üstüne güneþ vurmuþ yýldýz gibi kendisini
kaybetti, bulamadý! Ondan ne bir nakýþ bulabilirsin, ne bir niþan... Hatta ne de saman
uðrusu yoluna gidebilmek için bir saman çöpü!
Duygularýmýzla sonu gelmeyen sözümüz, sultanýmýzýn bilgi nurunda mahvoldu. (Bu
mazhariyete erenlerin) duygularýyla akýllarý iç alemde “Ledeyna Muhdarun” denizinde
dalgalanmakta, dalga dalga üstüne, çoþup durmaktadýr.
Fakat gece olunca gene teklif ve icazet vakti gelir; gizlenmiþ yýldýzlar iþlerine,
güçlerine koyulurlar. Allah akýlsýzlarýn akýllarýný kulaklarýnda halka halka küpeler
olduðu halde geri verir. Hepsi hamdüsena ederek ayaklarýný vurur, ellerini çýrpar,
nazlý nazlý “Rabbimiz bizi dirilttin bize hayat verdin” derler.
O çürümüþ deriler, dökülmüþ kemikler, yerden tozlar koparan atlýlar kesilir; Kýyamet
günü, þükrederek, yahut kafir olarak yokluktan varlýða hamle ederler. Niçin baþýný
çevirir, görmezlikten gelirsin? Önce yoklukta da böyle baþ çevirmemiþ miydin?
“Beni nerede yerimden tedirgin edecek? Deyip yoklukta da böyle ayaðýný diremiþtin.
Allah’nýn sun’u; görmüyor musun? Nasýl seni alnýndaki perçemden tutup çekerek:
Evvelce hatýrý hayalinde olmayan bu çeþit hallere uðrattý. O yokluk da daima Allah’ya
kuldur. Ey dev kulluk et. Süleyman diridir!
Dev havuzlar gibi kaseler yapmakta; kudreti yok ki bu iþi yapmaktan vazgeçsin,
yahut emredene bir cevap versin! Bir kendine bak, yok olmaktan nasýl titreyip
durmaktasýn? Yokluðu da aynen böyle tir,tir titrer bil! Dünya mansýplarýný elde etsen
bile yine kaybetme korkusundan canýn çýkar.
En güzel olan (Güzeller güzeli ) Allah’nýn aþkýndan baþka ne varsa can çekiþmeden
ibarettir, hatta þeker yemek bile! Can çekiþme nedir? Ölüme yaklaþmak, abýhayatý
elde edememek. Halkýn iki gözü de topraða ve ölüme saplanmýþtýr. Abýhayat var mý,
yok mu, bunda yüz türlü þüpheler var.
Sen cehdet de bu yüz þüphen de sana düþsün. Geceleyin yürü ,yol al... Uyudun mu
gece gitti gider! O gündüzü geceleyin ara; karanlýklarý yakan o aklý, kendine kýlavuz
yap! Kötü renkli gecede çok iyilikler vardýr. Abýhayat, karanlýklarýn eþidir,
karanlýktadýr.
Böyle yüzlerce gaflet tohumunu ekip durdukça baþýný uykudan kaldýrabilir misiniz?
Ölü uyku, ölü lokmaya dost oldu; efendi uyudu, geceleyin iþ gören hýrsýz da hazýrlýða
koyuldu. Senin düþmanýn kimlerdir? Bilmiyorsun.
Ateþten yaratýlanlar, topraktan yaratýlmýþlarýn varlýðýna düþmandýr. Ateþ suyun ve
oðullarýnýn düþmanýdýr. Nitekim su da ateþin canýna düþmandýr. Suyun ve çocuklarýnýn
düþmaný olduðundan su da ateþi öldürür, söndürür. Bütün bunlardan sonra ( þunu da
bil ki) bu ateþ, þehvet ateþidir, günahýn suçun aslý ondadýr. Dýþ alemdeki ateþi su
söndürür. Fakat þehvet ateþi kýyamete kadar sürüp gider. Þehvet ateþi, su ile sakin
olmaz. Çünkü azap ve elem bakýmýndan cehennem tabiatlýdýr.
Þehvet ateþine ne çare var? Din nuru. Müminler ;nurunuz kafirlerin ateþini söndürdü.
Bu ateþi ne söndürür? Allah nuru. Bu hususta Ýbrahim’in nurunu kendine usta yap. Ki
öd aðacýna benzeyen bu cismin, Nemrut gibi olan nefis ateþinden kurtulsun!
Þehvet ateþi yanmakla eksilip bitmez. Yanmakla güzelce eksilir, nihayet yok olur. Bir
ateþe odun attýkça o ateþ nereden sönecek? Fakat odun atmazsan söner. Çünkü bu
çekinme ateþe su serper. Yüzüne, kalplerin haramdan çekinmesinden kýzýllýk süren
kiþinin güzel yüzü, hiç ateþten kararýr mý?
Ömer’in zamanýnda bir yangýn oldu. Ateþ, taþlarý bile kuru aðaç gibi yakmaktaydý.
Yapýlarý, evleri yakmaða, hatta kuþlarýn kanatlarýný ve yuvalarýný bile tutuþturmaða
baþladý. Alevler þehrin yarýsýný sardý. Su bile ondan korkmakta, þaþýrmaktaydý!
Akýllý kiþiler, ateþe kovalarla su ve sirke döküyorlar. Yangýn inada gelip alevini
artýrýyordu. Ona Allah yardým etmekteydi.
Halk Ömer’e yüz tuttular, koþa koþa gidip “Yangýnýmýz suyla sönmüyor?” dediler.
Ömer “O yangýn, Allah alametlerindendir. Sizin hasislik ateþinizden bir þuledir. Suyu
býrakýn yoksullara ekmek daðýtýn. Eðer bana tabi iseniz hasisliði terk edin” dedi.
Halk, Ömer’e “ Bizim kapýlarýmýz açýk. Cömert kiþileriz, mürüvvet ehliyiz, dediler.
Ömer dedi ki: “ Siz, adet olduðu için yoksullara ekmek verdiniz, Allah için eli açýk
olmadýnýz. Öðünmek, görünmek, nazlanmak için cömertlik etmektesiniz; korkudan.
Allah’dan çekinmeden, ona niyaz etme yüzünden deðil!”
Mal tohumdur, her çorak yere ekmek; kýlýcý her yol vurucunun eline verme! Din ehlini
kin ehlinden ayýrt et; Hakla oturaný ara, onunla otur! Herkes, kendi kavmine
( meþrebine uygun kimselere) cömertlik gösterip mal, mülk verir, Nadan kiþi de bu
suretle bir iþ yaptým sanýr.
Ynt: Mesneviden Hikayeler I By: armi Date: 28 Ocak 2010, 14:21:50
HZ.ALÝ´YE GÖRE BÜYÜK SAVAÞ
Ali dedi ki: “Ben kýlýcý Allah için vuruyorum. Allah kuluyum ten memuru deðil! Allah
aslanýyým heva heves aslaný deðil... Ýþim, dinime þahittir. Ben “Attýðýn zaman sen
atmadýn, Allah attý” sýrrýna mazharým. Ben kýlýç gibiyim, vuran o güneþtir.
Ben; pýlýmý pýrtýmý yoldan kaldýrdým; Allahdan gayrýsýný yok bildim. Bir gölgeyim
sahibim güneþ... Ona hacibim hicap deðil. Kýlýç gibi vuslat incileriyle doluyum; savaþta
diriltirim, öldürmem. Kýlýcýmýn gevherini kan örtmez. Rüzgar nasýl olur da bulutumu
yerinden teprendirebilir? Saman çöpü deðil; hilim, sabýr ve adalet daðýyým. Kasýrga
daðý kýmýldatabilir mi? Bir rüzgarla yerinden kýmýldanýp kopan bir çöpten ibarettir.
Çünkü muhalif esen nice rüzgarlar var!
Hýþým, þehvet ve hýrs rüzgarý, namaz ehli olmayan kiþiyi silip süpürür. Ben daðým;
varlýðým, onun binasýdýr. Hatta saman çöpüne benzesem bile rüzgarým, onun
rüzgarýdýr. Benim hareketim, ancak onun rüzgarýyladýr.
Askerimin baþbuðu, ancak tek Allahnýn aþkýdýr. Hiddet, padiþahlara bile padiþahlýk
eder, fakat bize köledir. Ben hiddete gem vurmuþ, üstüne binmiþimdir. Hilim kýlýcým,
kýzgýnlýðýmýn boynunu vurmuþtur. Allah hýþmýysa bence rahmettir. Tavaným, damým
yýkýldý ama nura gark oldum.
Toprak atasý ( Ebu Turab) oldumsa da bahçe kesildim. Savaþýrken içime bir vesvese,
bir benlik geldi; kýlýcý gizlemeyi münasip gördüm. Bu suretle “Sevgisi Allah içindir”
denmesini diledim; ancak Allah için birisine düþmanlýk etmeli.
Cömertliðimin Allah yolunda olmasýný, varýmý yine Allah için sakýnmamý istedim.
Benim sakýnmamam da ancak Allah içindir. Vermem de... Tamamý ile Allahnýným,
baþkasýnýn deðil. Allah için ne yapýyorsam bu yapýþým, taklit deðildir; hayale
kapýlarak, þüpheye düþerek de deðil.
Yaptýðýmý, iþlediðimi, ancak görerek yapýyor, görerek iþliyorum. Hüküm çýkarmadan
arayýp taramadan kurtuldum. Elimle Allah eteðine yapýþtým. Uçarsam uçtuðum yeri
görmekteyim, dönersem döndüðüm yeri. Bir yük taþýyorsam nereye götüreceðimi
biliyorum.
Ben ayým, önümde güneþ, kýlavuzuyum. Halka bundan fazla söylemeye imkan yok;
denizin ýrmaða sýðmasý mümkün deðildir. Akýllarýn alacaðý kadar aþaðý mertebeden
söylemekteyim. Bu, ayýp deðil, Peygamberin iþidir. Garezden hürüm ben; hür olan
kiþinin þahadetini duy Kul, köle olanlarýn þahadetleri iki arpa tanesine bil deðmez!
Þeriatte dava ve hükümde kulum þahitliðinin kýymeti yoktur. Senin aleyhinde binlerce
köle þahadet etse þeriat onlarýn þahadetlerini bir saman çöpüne bile almaz. Þehvete
kul olan, Allah indinde köleden, esir olmuþ kullardan beterdir.
Çünkü köle bir sözle sahibinin kulluðundan çýkar,hür olur. Þehvete kul olansa tatlý
dirilir, acý ölür. Þehvet kulu, Allah’nýn rahmeti, hususi bir lutuf ve nimeti olmadýkça
kulluktan kurtulamaz. Öyle bir kuyuya düþmüþtür ki bu kuyu, onun kendi suçudur.
Ona cebir deðildir, cevir de deðil!
Kendisini kendisi, öyle bir kuyuya atmýþtýr ki ben o kuyunun dibine varacak ip
bulamýyorum. Artýk yeter... Eðer bu sözü uzatýrsam ciðer ne oluyor? Mermer bile kan
kesilir. Bu ciðerlerin kan olmamasý katýlýktan, þaþkýnlýktan, dünya ile uðraþmadan ve
talihsizliktendir.
Bir gün kan kesilir ama bu kan kesilmesinin o gün faydasý yok. Kan kesilme iþe
yararken kan kesil!
Mademki kullarýn kölelerin, þahadeti makbul deðildir, tam adalet sahibi, o kiþiye
derler ki gulyabani kölesi olmasýn. Kuran’da peygambere “Biz seni þahit olarak
gönderdik” denmiþtir. Çünkü o, varlýktan hür oðlu hürdür.
Ben, mademki hürüm; hiddet beni nasýl baðlar, kendisine nasýl kul eder? Burada Allah
sýfatlarýndan baþka sýfat yoktur, beri gel! Beri gel ki Allah’nýn ihsaný seni azat etsin.
Çünkü onun rahmeti gazabýndan üstün ve arýktýr.
Beri gel ki þimdi tehlikeden kurtuldun, kaçtýn kimya seni cevher haline soktu.
Küfürden ve dikenliðimden kurtuldun, artýk Allah bahçesinde bir gül gibi açýl! Ey ulu
kiþi, sen bensin, ben de senim. Sen Ali’ydin, Ali’yi nasýl öldürürüm?
Öyle bir suç iþledin ki her türlü ibadetten iyi bir anda gökleri bir baþtan bir baþa aþtýn.
O adamýn iþlediði suç ne kutlu suç! Gül yapraklarý dikenden bitmez mi? Ömer´in
Peygambere kastediþi suçu, onu ta kabul kapýsýna kadar çekip götürmedi mi?
Firavun; büyücüleri, büyüleri yüzünden çaðýrmadý mý? Onlara da bu yüzden ikbal
yardým etmedi mi, bu yüzden devlete eriþmediler mi? Onlarýn büyüsü, onlarýn inkarý
olmasaydý inatçý Firavun, onlarý huzuruna alýr mýydý?Onlar da asayý ve mucizeleri
nereden göreceklerdi?
Ey isyan eden kavim! Suç, ibadet oldu. Allah ümitsizliðin boynunu vurmuþtur. Çünkü
günah ve suç ibadet olmuþtur. Çünkü Allah, þeytanlarýn rahmine suçlarý ibadete,
sevaba tebdil eder. Bundan dolayý Þeytan, taþlanýr; hasedinden çatlar, iki parça olur.
Þeytan bir günah meydana getirmek ve onunla bizi bir kuyuya düþürmek ister. “ O
günahýn ibadet olduðunu gördü mü?” iþte o an, Þeytan’a yomsuz bir andýr. Beri gel;
ben, sana kapý açtým; sen benim yüzüme tükürdün, bense sana armaðan sundum.
Cefa edene bile böyle muamelede bulunur, aleyhime ayak atanlarýn ayaðýna bile bu
çeþit baþ korsam, vefa edene ne baðýþlarým? Anla! Cennetlerde ebedi mülkler ihsan
ederim
Ben öyle bir erim ki kanlýma, katilime bile lutuf þerbetim, kahýr zehri olmadý.
Peygamber, hizmetkarýmýn kulaðýna, bu baþýmý boynumdan onun ayýracaðýný söyledi.
Peygamber, sevgilinin vahyiyle nihayet ölümümün onun eliyle olacaðýný haber verdi.
O, daima “ Beni önce öldür de benden bu kötü ve yanlýþ iþ zuhur etmesin” demekte;
Ben de “Mademki ölümüm senden olacak, ben kaza ve kadere karþý nasýl hile
edebilirim?” demekteyim.
O, daima önümde yerlere kapanarak “Ey Kerem sahibi, beni Allah hakký için ikiye böl,
ki bu kötü akýbete uðramayayým. Bu yüzden caným yanmasýn” der; Ben de daima
“Yürü, git. Kader kalemi, bunu yazdý, yazýnýn mürekkebi de kurudu. Olan oldu. Kader
kaleminden nice bayraklar, baþ aþaðý olur.
Gönlümde, sana hiçbir düþmanlýk yok. Çünkü bunu, ben senden bilmiyorum ki. Sen
Allah aletisin; yapan, Allahnýn eli. Hakkýn aletini nasýl kýnayayým, Hakkýn aletine nasýl
itiraz edeyim?” derim
O, “Öyle ise kýsas niçin?” dedi. Ali cevap verdi: “ O da Hak’tan, o da gizli bir sýr. Eðer
Allah, kendi yaptýðý iþe itiraz ederse bu itiraz yüzünden baðlar, bahçeler yeþertir.
Kendi yaptýðý iþe itiraz, ancak onun karýdýr. Çünkü kahýrda da tektir, lutufta da.
Bu hadiseler þehrinde bey odur, memleketlerde tedbir onundur, Aletini kýrarsa
kýrýlaný tekrar iyileþtirebilir.” Ulu kiþi, “ hiçbir ayeti deðiþtirmedik ki ardýndan daha
hayýrlýsýný getirmeyelim” remzini bil.
Allah hangi þeriatýn hükmünü kaldýrdýysa otu yoldu, yerine gül bitirdi demektir. Gece,
gündüz meþguliyetini giderir, bitirir. Akýl ermeyen þu uykuya bak! Sonra tekrar
gündüzün nuruyla gece ortadan kalkar, bu suretle de o yalýmlý ateþ yüzünden
donukluk, uyku yanar, gider.
O uyku, o duygusuzluk zulmettir ama abýhayat, zulmette deðil mi? Akýllar, o zulmetle
tazelenmiyor mu? Hanendenin bestedeki duraklamasý sese kuvvet vermiyor mu?
Zýtlar, zýtlardan zuhur etmekte... Allah, kalpte ki süveydada daimi bir nur yarattý.
Peygamberin savaþý sulha sebep oldu. Bu ahir zamandaki sulh o savaþ yüzündendir.
O gönüller alan sevgili ( Peygamber), alemdekilerin baþlarý aman bulsun diye yüz
binlerce baþ kesti. Bahçývan, fidan yücelsin, meyve versin diye muzýr dallarý budar.
Sanatýný bilen bahçývan, bahçe ve meyve geliþsin diye bahçedeki otlarý yolar.
Sevgilinin aðrýdan, hastalýktan kurtulmasý için hekim, çürük diþi çekip çýkarýr.
Noksanlarda nice fazlalýklar var. Þehitlere hayat yokluktadýr. Rýzk yiyen boðaz kesildi
mi “Onlar Rablerinden rýzýklanýr, ferahlarlar” nimeti hazmedilir. Hayvanýn boðazý
kesilince insanýn boðazý geliþir. O hayvan, insan vücuduna girer, insan olur, fazileti
artar.
Ýnsanýn boðazý kesilirse ne olur, fazileti ne dereceye varýr? Artýk agah ol da onu
bununla mukayese et. Öyle bir üçüncü boðaz doðar ki o, Allah þerbetiyle, Allah
nurlarýyla beslenir, geliþir. Kesilen boðaz, bu þerbeti içer ama “La” dan kurtulmuþ
“Bela” da ölmüþ boðaz!
Ey kýsa parmaklý, himmeti kesik kiþi! Ne vakte dek canýnýn hayatý ekmek olacak?
Beyaz ekmek için yüzsuyu döktüðünden dolayý söðüt aðacý gibi meyven yok! Duygu
caný, bu ekmeðe sabredemiyorsa kimyayý elde et de bakýrý altýn yap!
Elbiseyi yýkamak istiyorsan bez yýkayanlarýn mahallesinden yüz çevirme! Ekmek
orucunu bozduysa kýrýkçýya yapýþ, yücel! Onun eli, mademki kýrýklarý sarar, iyileþtirir...
Þu halde onun kýrmasý þüphe yok ki yapmaktýr. Fakat sen kýrarsan der ki: “Gel yap
bakalým.” Elin ayaðýn yok ki yapamazsýn.
Þu halde kýrmak, kýrýðý sarýp iyileþtiren adamýn hakkýdýr. Dikmeyi bilen yýrtmayý da
bilir. Neyi satarsa yerine daha iyisini alýr. Evi yýkar, hak ile yeksan eder; fakat bir anda
da daha mamur bir hale getirir.
Bir bedenden baþ kesti mi yerine derhal yüz binlerce baþ izhar eder. Canilere kýsas
emretmese, yahut “Kýsasta hayat var” demeseydi, Kimin haddi vardý ki kendiliðinden,
Allah hükmüne esir olmuþ bir kiþiye kýlýç vurabilsin!
Çünkü Allah, kimin gözünü açmýþsa o adam bilir ki katil, takdirin esiridir. O takdir
kimin boynuna geçmiþse kendi oðlunun baþýna bile kýlýç vurmuþtur. Yürü, kork ve
kötüleri az kýna; takdirin hüküm tuzaðýna karþý aczini bil!
Adem Peygamber, ansýzýn esasen þaki olan Ýblise hor baktý. Kendisini beðenip,
kendisini ulu görüp melun þeytanýn yaptýðý iþe güldü. Allah gayreti baðýrdý: Ey
tertemiz adam! Sen gizli sýrlarý bilmiyorsun. Eðer Allah kürkü ters giyerse daðý bile ta
kökünden temelinden söker.
O zaman, yüzlerce Adem’in perdesini yýrtar, yüzlerce yeni müslüman olmuþ suçsuz,
günahsýz iblis yaratýr! Adem “Bu hor görüþten tövbe ettim. Bir daha böyle küstahça
düþünceye düþmem” dedi.
Ey yardým dileyenlerin yardýmcýsý, bize hidayet ver. Bilgilerle, zenginlikle öðünmeye
imkan yok. Kerem ederek hidayet ettiðin kalbi azdýrma; takdir ettiðin kötülükleri
bizden defet; kötü kazalarý üstümüzden esirge; bizi Allah’ya razý olan kardeþlerden
ayýrma!
Senin ayrýlýðýndan daha acý bir þey yok... Sana sýðýnmazsak sen esirgemezsen iþimiz,
gücümüz ancak kargaþalýktýr. Zaten malýmýz mülkümüz; malýmýzýn, mülkümüzün
yolunu kesmekte... Zaten cismimizi soyup çýrçýplak býrakmakta!
Elimiz, ayaðýmýza kastettikten sonra artýk kim, senin lutfun olmadýkça canýný
kurtarabilir ki? Bu pek büyük tehlikelerden canýný kurtarsa bile kurtardýðý þey ancak
idbar ve tehlike sermayesi kesilir.
Çünkü can, canana ulaþmadýkça ebediyen kördür... ebediyen yaslýdýr. Esasen senin
inayetin olmazsa can, adeta bir tutsaktýr; seninle diri olmayan caný ölü farz et. Sen
kullara darýlýr,kullarý kýnarsan, Ey Allah hakkýndýr, yaparsýn.
Aya, güneþe kusurlu, nursuz... Servinin boyuna iki büklüm; Feleðe, arþa hor ve
aþaðý... madene, denize yoksul dersen, Kemaline nispetle yaraþýr. Çünkü yokluklara
kemal verip onlara eriþtirme kudreti ancak senindir. Çünkü sende yokluk ve ihtiyaç
yoktur; yoklarý icat eden, onlarý ihtiyaçtan kurtaran sensin.
Yetiþtiren, yakmayý da bilir; çünkü yýrtýk söken, dikmeyi de bilir. Her güz; baðý
bahçeyi yakýp yandýrmakta. Sonra yeniden bahçeleri renklere boyayan kýrmýzý güllere
boyayan kýrmýzý gülleri yetiþtirmektedir.
“ Ey yanýp yakýlan, zuhur et, yenilen; tekrar güzelleþ, güzel sesli bir hale gel” diye
hepsini yeniden yaratýr. Nergisin gözü körleþir, o, tekrar açar... Kamýþýn boðazýný
keser, sonra yine kendisi tekrar okþar, ondan naðmeler çýkarýr. Biz mademki
masnu’uz, sani deðiliz... Þu halde ancak zebunuz, ancak kanaatkarýz.
Hepimiz “Nefsim, nefsim” deyip durmakta, hepimiz yalnýz kendimizi düþünmekteyiz.
Sen buna lutufta bulunmazsan þeytanýz. Sen bizim canýmýzý körlükten kurtardýðýndan,
gözümüzü açtýðýndan dolayý Þeytandan kurtulduk.
Kim hayattaysa deðnekçisi, yol gösteren sensin. Deðneðin, deðnekçisi olmadýkça kör
nedir ki, ne yapabilir ki? Senden gayrý hoþ olsun, hoþ olmasýn... Her þey, insaný yakar,
ateþin aynýdýr.
Kim ateþe dayanýr, ateþe arka verirse hem Mecusidir, hem zerdüþt! Allah’dan baþka
her þey batýldýr, asýlsýzdýr. Allahnýn ihsaný, yaðmuru kesilmeyen bir buluttur.
Tekrar Ali ve katilinin hikayesine dön; katiline fazlasýyla gösterdiði kerem ve
mürüvveti anlat. Ali dedi ki: “Ben düþmanýmý gözümle görmekte, gece gündüz ona
bakýp durmaktayým. Böyle olduðu halde hiç kýzmýyorum. Çünkü ölümüm, bana can
gibi hoþ geliyor; dirilmemle adeta bir.
Ölümsüzlük ölümü bize helal olmuþtur; azýksýzlýk azýðý, bize rýzk ve nimettir. Ölümün
görünüþü ölüm, iç yüzü diriliktir; ölümün görünüþte sonu yoktur, hakikatte ise
ebediliktir. Çocuðun rahimden, doðmasý bir göçmedir; fakatta cihanda ona yeni
baþtan bir hayat var.
Ecele doðru meylimiz, ecele aþkýmýz olduðundan “Nefislerinizi elinizle tehlikeye
atmayýn” nehyi asýl bizedir. Çünkü nehiy, tatlý þeyden olur, acý için nehye zaten hacet
yok ki.
Bir þeyin içi de acý olur dýþý da acý olursa onun acýlýðý kötülüðü esasen nehiydir. Bana
da ölüm tatlýdýr. “Onlar ölmemiþlerdir, Rablerinin huzurunda diridirler” ayeti benim
içindir. Ey inandýðým, itimat ettiðim kiþiler! Beni kýnayýn ve öldürün. Þüphe yok, benim
ebedi hayatým öldürülmemdedir.
Ey yiðit! Hayatým, mutlaka ölümdedir. Ne zamana kadar yurdumdan ayrý kalacaðým?
Bu alemde durmaklýðým, ayrýlýk olmasaydý (öldüðümüz zaman) “Biz, þüphe yok,
Allah’ya dönenleriz” denmezdi. Dönen kiþi; ayrýldýðý þehre tekrar gelen kiþidir;
zamanýn ayýrýþýndan kurtulup birliðe eriþendir.
Seyis tekrar gelerek “Ya Ali, beni tez öldür ki o kötü vakti, o fena zamaný
görmeyeyim. Sana helal ediyorum, kanýmý dök ki gözüm o kýyameti görmesin” dedi.
Dedim ki: Eðer her zerre bir kanlý, bir katil olsa da elinde hançer olarak senin kastýna
yürüse. Yine senin bir tek kýlýný kesemez. Çünkü kader kalemi böyle yazmýþtýr; sen
beni öldüreceksin.
Fakat tasalanma, senin þefaatçin benim. Ben ruhun eri ve sultanýyým, ten kulu deðil!
Yanýmda bu tenin kýymeti yok; ten kaydýna düþmeyen bir er oðlu erim. Hançer ve
kýlýç, benim çiçeðim; ölüm meclisim... baðým, bahçemdir.”
Tenini bu derece öldürüp ayaklar altýna alan kiþi, nasýl olur da beylik ve halifelik
hýrsýna düþer? O, ancak emirlere yol göstermek, emirliði belletmek için zahiren
makam iþleriyle ve hükümle uðraþýr; Emirlik makamýna yeni bir can vermek, hilafet
fidanýný meyvelendirmek için bu iþle meþgul olur.
Peygamber, Mekke’yi fethe uðraþtý diye nasýl olurda dünya sevgisiyle ittiham edilir?
O öyle bir kiþiydi ki imtihan günü ( yani Miraç’ta) yedi göðün hazinesine karþý hem
yüzünü yumdu, hem gönlünü kapadý.
Onu görmek için yedi kat gök uçtan uca hurilerle meleklerle dolmuþtur. Hepsi
kendilerini, onun için bezemiþti, fakat onda sevgiliye aþktan, sevgiliye meyil ve
muhabbetten baþka bir heva ve heves nerede ki.
O, Allah ululuðuyla, Allah celaliyle öyle dolmuþtur ki bu dereceye, bu makama Allah
ehli bile yol bulamaz. “Bizim makamýmýza ne bir þeriat sahibi peygamber eriþebilir, ne
melek, hatta ne de ruh” dedi. Artýk düþünün anlayýn!
“Göz Allahdan baþka bir yere þaþmadý, meyletmedi” sýrrýna mazharýz, karga deðiliz;
alemi renk ,renk boyayan Allah sarhoþuyuz; baðýn bahçenin sarhoþu deðil” buyurdu!
Göklerin, hazinelerin akýllarý bile Peygamberin gözüne bir çöp kadar ehemmiyetsiz
görünürse. Artýk Mekke, Þam ve ýrak ne oluyor ki onlar için savaþsýn, onlara iþtiyak
çeksin!
Ancak gönlü kötü olan, onun iþlerini kendi bilgisizliðine, kendi hýrsýna göre mukayese
eden kiþi onun hakkýnda böyle bir þüpheye düþer. Sarý camdan bakarsan güneþin
nurunu sapsarý görürsün. O gök ve sarý camý kýr da eri ve tozu gör!
Atlý bir er, atýný koþtururken tozu dumana katar, etrafta bir tozdur kalkar. Sen, tozu
Allah eri sanýrsýn. Ýblis de tozu gördü, “Bu topraðýn fer’idir. Benim gibi ateþ alýnlý
birisinden nasýl üstün olur?” dedi. Sen azizleri insan gördükçe bil ki bu görüþ Ýblis’in
mirasýdýr
Be inatçý, Ýblis’in oðlu olmasan o köpeðin mirasý nasýl olur da sana düþer? Ben köpek
deðilim, Allah aslanýyým. Allah aslaný suretten kurtulandýr. Dünya aslaný av ve rýzk
arar, Allah aslaný hürlük ve ölüm! Çünkü ölümde yüzlerce hayat görür de varlýðýný
pervane gibi yakýp yandýrýr.
Ölü isteði, doðru kiþilerin boyunlarýna bir halkadýr. Çünkü bu istek, yahudilere
imtihan oldu. Allah Kuran’da “Yahudiler, doðrulara ölüm; futuhat, sermaye ve
ticarettir. Sermaye ve ticaret isteði var ya; ölümü istemek ondan daha iyidir.
Ey yahudiler; halk içinde namusunuzu korumak istiyorsanýz bu dileði, bu ölüm
temennisini dile getirin” dedi. Muhammed, bu bayraðý kaldýrýnca bir tek yahudi bile bu
istekte bulunmaya cüret edemedi.
Peygamber “Eðer bunu dillerine getirirlerse dünyada tek bir yahudi bile kalmaz” dedi.
Bunun üzerine yahudiler ; “Ey din ýþýðý, bizi rüsvay etme! Diyerek mal ve haraç
verdiler. Bu sözün sonu görünmez. Mademki gözün sevgiliyi gördü, ver elini bana!
Emirül Müminin, o gence dedi ki: “Ey yiðit! Savaþýrken. Sen benim yüzüme tükürünce
nefsim kabardý, hiddet ettim, huyum harap berbat bir hale geldi. Öyle bir hale geldim
ki o anda savaþýmýn yarýsý Allah içindi, yarýsý nefsim için. Allah iþinde ortaklýk
yaraþmaz.
Sen Allah nakýþýsýn: Seni, o, kudret eliyle yarattý, bezedi. Onunsun, benim deðil.
Allah’nýn nakýþýný yine Allah eliyle kýr; sevgilinin camýna sevgilinin taþýný at!” Kafir bu
sözü iþitti, gönlünde öyle bir nur zuhur etti ki zünnarýný kesti. “Ben, cefa tohumunu
ekmiþtim, seni baþka türlü sanýyordum.
Halbuki sen Allah huylu bir teraziymiþsin, hatta her terazinin oku senmiþsin! Meðer
sen benim soyum sopummuþsun; meðer çýraðýmýn, dinimin aydýnlýðý senmiþsin! Ben o
görür göz arayan çýraðýn kulu, kölesiyim ki senin çýraðýn da ondan nurlanmýþ,
aydýnlanmýþtýr...
Ben, o nur denizinin kulu, kurbanýyým ki böyle bir inci izhar eder. Bana kelimei
þahadeti söyle, bende söyleyeyim ki seni zamanýn en yücesi gördüm” dedi. Onlar
beraber akrabasýndan, kavminden elli kiþiye yakýn kimse de aþýkçasýna dine yüz
tuttular, müslüman oldular. Ali, ilim kýlýcýyla bu kadar boðazý, bu kadar halký kýlýçtan
kurtardý.
Ýlim kýlýcý, demir kýlýçtan daha keskin, hatta yüzlerce ordudan daha galip, daha
üstündür. Yazýklar olsun ki iki lokmacýk yendi de bu yüzden fikir çoþkunluðu dondu,
yatýþtý.
Bir buðday tanesi, Adem Peygamberin güneþinin tutulmasýna... arzýn, güneþ ile ay
arasýna girmesi , dolunayýn kararmasýna sebep oldu. Ýþte sana gönlün letafeti! Bir
avuç balçýktan (bir iki lokma ekmekten) ayýrmadaðýn bir hale gelmekte!
Ekmek manevi olursa yenmesinde fayda var. Fakat bildiðimiz ekmeðin faydasý yok,
kalbi daraltýyor. Manevi ekmek, yeþil diken gibi... deve yiyince yüz türlü fayda,
yüzlerce lezzet bulmakta.
Fakat yeþilliði gitti de kurudu mu, onu çölde deve yiyince; Damaðýný avurdunu yýrtar,
paralar. Yazýklar olsun; öyle yetiþmiþ gül kýlýç kesildi. Ekmek de manevi oldukça o
yeþil dikendi. Fakat þimdi zahiri ekmek olduðundan kupkuru bir hale geldi, sertleþti.
Ey nazlý nazenin varlýk (ey hüsameddin), bundan önce onu yemeðe alýþmýþtýn. O
alýþkanlýkla bu kuru ekmeði de alýp yemek istiyorsun ama gayri mana, yerle karýþtý;
Toprakla karýþýk, kaskatý, dili damaðý yýrtar bir hale geldi. Ey deve, þimdi otu yeme,
ondan çekin!
Söz, toprakla pek karýþýk bir hale geliyor, su bulandý... Kuyunun aðzýný kapa ki Allah
onu yine saf, yine hoþ bir hale getirsin. Onu bulandýran, durultur da. Maksada sabýrla
eriþilir, aceleyle deðil. Sabret, doðrusunu Allah daha iyi bilir.
BÝRÝNCÝ CÝLDÝN SONU.
Ynt: Mesneviden Hikayeler I By: Sems Date: 05 Mart 2010, 16:40:57
Allah (c.c) razý olsun.
Ynt: Mesneviden Hikayeler I By: 8-D fatma zehra Date: 01 Haziran 2014, 18:31:49
çok güzel hikayeler allah sizden razý olsun
radyobeyan