Dilencilerin halleri By: armi Date: 22 Ocak 2010, 14:16:47
Dilencilerin Halleri
Halk bu hususta ihtilâfa düþmüþtür: Cüneyd-i Baðdâdî, el-Havvas ve bir çoklarý, fakirliðin üstünlüðüne kaildirler. Ýbn Atâ ´Þükreden ve zenginliðin hakkýný yerine getiren zengin, sabreden fakirden daha üstündür´ demiþtir.
Deniliyor ki: Bu hususta kendisine muhalefet ettiðinden dolayý, Cüneyd, Ýbn Atâ´ya bedduada bulundu. Bunun üzerine, Ýbn Atâ´nýn baþýna bir musibet geldi.
Biz bu meseleyi Sabýr Kitabý´nda, sabýr ile þükür arasýndaki farký anlatýrken zikretmiþtik. Amellerde ve hallerde faziletin talebinin yolunu da belirtmiþtik. Bu ise ancak tafsilât ile mümkündür. Fakirlik ve zenginlik, mutlak olarak ele alýndýklarý takdirde, haber ve eserleri okuyan bir kimse fakirliðin fazileti hakkýnda þüpheye düþmez. Fakat burada tafsilât lâzýmdýr. Þüphe ancak iki makamda tasavvur edilir.
Birinci Makam: Bu sabreden ve talep üzerinde ihtirasý olmayan fakirdir. Bu fakir kanaat eden veya malýný hayýrlara sarfeden zengine nisbeten daha fazla razý olmuþtur.
Ýkinci Makam: Haris bir zenginle haris bir fakirdir; zira kanaat eden fakirin mal biriktiren ve harislik yapan zenginden üstün olduðunda þüphe yoktur. Malýný infak eden zenginin haris fakirden daha üstün olduðu da muhakkaktýr.
Birincisine gelince, çoðu zaman zannedilir ki zengin, fakirden üstündür. Çünkü ikisi, mala karþý harisliðin zâfiyetinde eþittirler. Fakat zengin, sadaka ve hayýrlar yapmakla Allah´a yaklaþýr. Fakir ise bundan acizdir. Ýþte Ýbn Ata böyle zannetmiþtir. Mal ile nimetlenen zengine gelince, her ne kadar bu mübah ise de bu zenginin kanaat eden fakirden daha üstün olduðu düþünülemez. Haberde vârid olan da buna þehâdet eder. Fakirler Hz. Peygamber´e zenginlerin hayýr, sadakalar, hac ve cihadla kendilerini geçtiklerinden þikayet ettiler.
Bunun üzerine Hz. Peygamber, tesbih hususunda onlara birkaç kelime öðretti ve onlara bu kelimelerle zenginlerin vardýklarý derecelerin daha üstüne varacaklarýný söyledi. Bunun üzerine zenginler o kelimeleri öðrendiler ve onu söylemeye baþladýlar. Fakirler Hz. Peygamber´e gelip haber verdiler. Hz. Peygamber ´O Allah´ýn faziletidir. Dilediði kuluna ihsân eder!´ dedi.
Ýbn Atâ, bu mesele kendisine sorulduðu zaman, bu hadîsle istiþhâd ederek þöyle dedi: ´Zengin üstündür. Çünkü zenginlik, hakkýn sýfatýdýr!´
Birincisinin delilinde düþünmek gerekir; zira haber bunun hilâfýna delâlet eden bir tafsilâtla varid olmuþtur. Þöyle ki: ´Fakirin tesbihteki sevabý, zenginin sevabýndan fazla olur. Fakirlerin o sevabý elde etmeleri ise, Allah´ýn faziletidir. Allah, faziletini dilediði kuluna verir´.
Zeyd b. Eslem, Enes b. Mâlik´ten þöyle rivayet etti: Fakirler Hz. Peygamber´e bir elçi gönderdiler. O elçi ´Ben fakirlerin sana gönderilen elçisiyim!´ dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber ´Sana ve yanlarýndan geldiðin kimselere merhaba! Onlar öyle bir kavimdir ki ben onlarý severim´ dedi. Elçi ´Ey Allah´ýn Rasûlü! Zenginler hayrý tamamen bizden aldýlar. Hacca giderler. Bizim buna gücü-müz yetmiyor. Umre yaparlar, bizim ise buna tâkatimiz yok! Hasta olduklarý zaman, mallarýnýn fazlasýný kendilerine zahire edinirler´ dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a) þöyle buyurdu:
Benden fakirlere teblið et! Muhakkak sizden sabreden ve ec-rini Allah´tan isteyen bir kimse için zenginlerde olmayan üç nimet vardýr. Birincisi; cennette birtakým köþkler vardýr. Yeryüzündeki insanlarýn, gökteki yýldýzlara baktýklarý gibi, cennet ehli onlara bakarlar. Oraya ancak fakir bir peygamber, fakir bir þehid veya fakir bir mü´min girer. Ýkincisi; fakirler zenginlerden yarým gün önce cennete girerler. O yarým gün de beþ yüz senelik bir zamandýr. Üçüncüsü; zengin ´Sübhânallahi velhamdü lillâhi ve lâ ilâhe illâllahü vallahü ekber´ (Allah´ý tenzih ederim. Hamd Allah´a mahsustur. O´ndan baþka mâbud yoktur ve Allah herþeyden yücedir) dediðinde fakir de onun gibi derse, zengin bu hususta fakire yetiþemez, velev ki bu hususta onbin dirhem harcasýn. Ýyiliklerin hepsi de böyledir.
Bunun üzerine, fakirlerin elçisi yanlarýna dönüp Hz. Peygamber´in söylediklerini kendilerine haber verdi. Onlar da ´Biz razý olduk, razý olduk´ dediler.42
Bu hadîs Hz. Peygamber´in ´O, Allah´ýn fazlýdýr. Dilediði kuluna verir´ sözünün, zikirlerinden ötürü fakirlere fazladan verilen sevaplarýn Allah´ýn fazlý mânâsýna olduðuna delâlet eder.
Hz. Peygamber´in ´Muhakkak ki zenginler hakkýn sýfatýdýr´ sözüne gelince, meþâyihten biri þöyle demiþtir: ´Allah´ýn sebeplerle ve geçici servetlerle zengin olduðunu mu sanýyorsun?´ Bunun üze-rine itiraz eden susup konuþmadý. Baþkalarý da bu hadîs hakkýnda þöyle dediler: ´Kibir Allah´ýn sýfatlarýndandýr. O halde tevazudan daha üstün olmasý uygun olur!´
Sonra þöyle dediler: ´Bu cümle fakirliðin daha üstün olduðuna delâlet eder. Çünkü kulluðun sýfatlarý kul için daha üstündür. Korku ve ümit gibi...
Rubûbiyet sýfatlarýnda ise, hiçbir kulun Allah ile münâzaa etmesi uygun deðildir´.
Allah Teâlâ bir hadîs-i kudsî´de þöyle buyurmuþtur:
Büyüklük benim ridamdýr. Azamet benim izarýmdýr. Kim bu hususta benimle cedelleþirse onun belini kýrarým.
Sehl et-Tüsterî þöyle demiþtir: Ýzzetin ve bekanýn sevgisi, rubûbiyette ortaklýktýr ve bu hususta Allah ile cedelleþmektir. Çünkü bunlarýn ikisi de Allah Teâlâ´nýn sýfatlarýndandýr´.
Zenginlik ve fakirliðin fazileti hakkýnda bu tür þeyler söylediler. Sözün kýsasý, te´vil kabul eden umumî hükümlere, biri diðerini nakzetmesi uzak olmayan kusurlu kelimelere baðlýdýr; zira nasýl ki zenginliði Hakkýn sýfatý olmak hasebiyle üstün gören bir kimse-nin sözü tekebbürle tenkid ediliyorsa, aynen onun gibi zenginliði kulun vasfý olduðu için kötüleyen bir kimsenin sözü de ilim ve marifetle tenkid ediliyor. Çünkü ilim ve marifet Allah´ýn sýfatýdýr.
Cehalet ve gaflet ise, kulun sýfatýdýr. Oysa hiçbir kimsenin gafleti ilimden üstün tutmaya yetkisi yoktur. Bu bakýmdan burada Sabýr Kitabý´nda zikrettiðimiz için deðil, baþka þeyler için kastolunan þey, maksuduna izafe edilmeye lâyýktýr; zira onunla fazileti belirir. Dünyanýn bizzat kendisi mahzurlu deðildir. Fakat Allah´a varmaktan alýkoyduðu için mahzurludur! Fakirlik de bizzat kendisi için matlûb deðildir. Fakat onun içinde Allah´tan alýkoyan birþey olmadýðý için kastolunur. Nice zengin vardýr ki zenginlik kendisini Allah´tan meþgul etmiþtir. Mesela Süleyman (a.s), Hz. Osman ve Abdurrahman b. Avf gibiler...
Nice fakir vardýr ki fakirlik onu meþgul edip hedeften uzaklaþtýrmýþtýr. Dünyada maksadýn en yücesi, Allah´ýn sevgisi ve O´nunla ünsiyet kurmaktýr. Bu da ancak Allah´ý bildikten sonra olur. Oysa meþgul edenlerle beraber Allah´ýn yolunu öðrenmek mümkün deðildir. Fakirlik de bazen insaný Allah´tan meþgul eder. Týpký zenginliðin bazen meþgul ettiði gibi... Ancak hakîkatte meþgul eden dünya sevgisidir; zira dünya ile beraber Allah´ýn sevgisi bir kalpte toplanmaz. Birþeyi seven onunla meþguldür; ister ayrýlýðýnda, ister kavuþmasýnda olsun! Bazen ayrýlýktaki meþguliyet daha fazla olur ve bazen de kavuþmadaki meþguliyet daha fazla olur.
Dünya ise, gafillerin mâþukasýdýr. Ondan mahrum olan onun talebiyle meþguldür. Ona gücü yeten onu korumak ve lezzet almakla meþguldür. Bu bakýmdan durum böyle iken mal sevgisinden kalbi uzak olan iki kiþi olsa, ikisinin yanýnda da mal su gibi olur. Yanýnda mal bulu-nan ile bulunmayan eþittir; zira ikisi de ancak ihtiyacý kadar ondan lezzetlenir. Ýhtiyaç kadarýnýn varlýðý, yokluðundan daha üstündür; zira aç bir kimse mârifet yolunu deðil, ölüm yolunu izler. Eðer iþi en büyüðü itibariyle ele alýrsan fakir tehlikeden daha uzaktýr; zira zenginliðin fitnesi, fakirliðin fitnesinden daha þiddetlidir. Gücün yetmemesi de ismet (korunma) sýfatýndandýr. Bu sýrra binaen ashab-ý kiram þöyle demiþtir: ´Biz fakirlik fitnesiyle belâlandýrýldýk, sabrettik. Zenginlik fitnesiyle belâlandýrýldýk, sabredemedik´. Bu durum, bütün insanlarýn tabiatýdýr. Ancak birçok asýrda bile pek nadir bulunan kimse müstesnadýr. Þeriatýn hitabý, o nadir kimseye deðil, bütün insanlara olduðu için, fakirlik de o nadir kimse hariç, bütün insanlar için daha elveriþli olduðundan, þeriat aþýrý zenginlikten sakýndýrýp onu kötülemiþ, fakirliði de üstün kýlýp övmüþtür. Hatta Hz. Ýsa (a.s) þöyle demiþtir: ´Ehl-i dünyanýn mallarýna bakmayýn; zira onlarýn mallarýnýn parlaklýðý, imanýnýzýn nûrunu götürür´.
Âlimlerden biri þöyle demiþtir: ´Mallarýn evrilip çevrilmesi imanýn tadýný emer´.
Her ümmetin tapmak için bir buzaðýsý vardýr. Bu ümmetin buzaðýsý ise, altýn ile gümüþtür.43
Hz. Musa´nýn kavminin buzaðýsýnýn esasý da altýn ve gümüþten yapýlmýþtý. Mal ile suyun, altýn ile taþýn eþit olmasý, an-cak peygamberler (a.s) ve velî kullar için düþünülebilir. Sonra bunu müteakip, onlar için, uzun mücâhedenin yüzü suyu hürmetine Allah´ýn fazileti tamamlanýr; zira Allah´ýn yüce peygamberi (s.a) dünyaya þöyle hitab etmektedir:
Benden uzaklaþ, benden uzaklaþ!44 Zira dünya Hz. Peygamber´e süslerine bürünerek görünürdü.
Hz. Ali þöyle derdi: ´Ey altýn! Benden baþkasýný kandýr! Ey gümüþ! Benden baþkasýný kandýr´.45
Bu sözü, nefsinde paraya kanma emaresinin belirdiðini hissettiðinden dolayý söyledi. Eðer rabbinin delilini görmeseydi onunla aldanabilirdi. Rabbinin delili de mutlak zenginliktir; zira Hz. Peygamber þöyle buyurmuþtur:
Zenginlik fazla maldan ileri gelmez. Zenginlik ancak gönül zenginliðidir.46
Bu durumun tahakkuku uzak olduðu için bütün insanlar için en yararlýsý sadaka verseler, hayýrlara sarfetseler bile fazla malýn olmamasýdýr. Çünkü halk, mala kudretleri olduðu zaman dünya ile yakýnlýk kurmaktan ve zevk almaktan ayrýlamazlar. Onu vermekteki rahatý hissetmekten ayrýlamazlar. Bütün bunlar beraberinde dünyaya baðlanmayý getirir. Kul dünyaya ne kadar baðlanýrsa, o nisbette ahiretten ürker. Allah´ýn mârifeti olan sýfatýn dýþýndaki diðer sýfatlarýndan herhangi birine ne kadar ünsiyet verirse, o nisbette Allah´tan ve sevgisinden uzaklaþýr! Dünyaya baðlanmanýn sebepleri kesildiði zaman, kalp dünyadan ve onun süsünden uzaklaþýr. Kalp Allah´ýn gayrýsýndan uzaklaþtýðý zaman, Allah´a iman ettiði için, þüphesiz ki Allah´a yönelir; zira boþ olan bir kalp düþünülemez. Varlýkta da Allah ve gayrýsýndan baþkasý yoktur. Bu bakýmdan baþkasýna yönelen Allah´tan, Allah´a yönelen de baþkasýndan uzaklaþýr. Kiþinin iki-sinden birine yönelmesi, diðerinden uzaklaþmasý nisbetindedir. Birine yaklaþmasý diðerinden uzaklaþmasý oranýndadýr.
Ýkisinin misali,doðu ile batýnýn misali gibidir. Zira onlar iki cihettirler. Onlarýn arasýnda gezen bir insan birine yaklaþtýðý nisbette ötekinden uzaklaþýr. Birine yaklaþmak diðerinden uzaklaþmanýn ta kendisidir. Bu bakýmdan dünya sevgisinin aynýsý, Allah´ýn buðzunun aynýsýdýr. O halde arif kimsenin, dünyadan uzaklaþmasý veya dünyaya baðlanmasý hususunda dikkat edeceði yer kalbi olmalýdýr.
Durum böyle olunca fakir ve zenginin fazileti sadece kalplerinin mal ile ilgilenmesi nisbetindedir. Eðer bu hususta eþit olurlarsa dereceleri de eþit olur. Ancak bu nokta gurur ve ayaðýn kaydýðý yerdir. Çünkü zengin kimse çok zaman kalbinin maldan ayrýldýðýný zanneder. Oysa farkýnda olmadan kalbi mal sevgisiyle doludur. Ancak bunu, malý kaybettiði zaman hisseder. Ýþte bu nedenle malý daðýtmak sûretiyle veya malý çalýndýðýnda nefsini denemelidir. Eðer nefsinin mala iltifat ettiðini görürse, aldandýðýný bilmelidir.
Birçok kiþi kalbinin cariyesinden ayrýldýðýný zannettiðinden ötürü cariyesini satmýþtýr. Fakat daha sonra kalbinde gizlenmiþ olan ateþ alevlenmiþtir. Böylece maðrurluðu açýða çýkar. Ateþ külün altýnda gizli olduðu gibi, aþk da kalpte gizlidir. Bu durum, peygamberler ve velîler hariç bütün zenginlerin durumudur.
Madem ki bu durum muhal ve uzak bir ihtimaldir, öyleyse fakirliðin bütün insanlar için daha elveriþli ve üstün olduðunu mutlak bir þekilde hükme baðlayalým. Çünkü fakirin dünya ile ilgisi daha zayýftýr. Ýlgisinin azlýðý nisbetinde ibadetlerinin sevabý artar. Çünkü gaye olan dilin hareketi deðil, daha önce sözü edilen ünsiyetin perçinleþmesidir. Dilin, anýlanýn dýþýnda boþ olan bir kalpteki ünsiyeti artýrmaktaki tesiri, anýlanýn dýþýndaki þeylerle meþgul olan bir kalpteki tesiri gibi olmaz. Ýþte bundan ötürü seleften biri þöyle demiþtir: ´Kim dünyayý talep ettiði halde kulluk yaparsa o, çabuk tutuþan sopa ile ateþi söndürmeye çalýþan bir kimse gibidir. Elinin kokusunu balýkla gidermeye çalýþan bir kimse gibidir´.
Ebu Süleyman ed-Daranî þöyle demiþtir: ´Bir fakirin gücünün yetmediði bir nimetin önünde durup derinden bir nefes almasý, zenginin bin yýllýk ibadetinden daha deðerlidir´.
Dahhak´tan47 þöyle rivayet ediliyor: ´Kim çarþýya girip iþtahý çektiði bir þeyi görürse ve sabredip ecrini Allah´tan isterse bu durum, Allah yolunda infak ettiði bin dinardan daha hayýrlýdýr´.
Bir kiþi Biþr b. Haris´e ´Benim için Allah´a dua et! Çoluk çocuk beni pek sýkýntýya düþürdüler´ deyince, Biþr þöyle dedi: "Ailen sana ´Evde ne un var, ne ekmek´ dedikleri zaman sen bana dua et. Çünkü o zaman senin duan benim duamdan daha makbul olur".
Biþr þöyle diyordu: ´Ýbâdet eden zenginin misali, mezbelelik üzerindeki bahçenin misali gibidir. Ýbâdet eden fakirin misali ise, güzel bir kadýnýn boynundaki gerdanlýðýn misali gibidir´.
Selef, zenginlerinden mârifet ilmini dinlemeyi kerih görürlerdi. Nitekim Ebubekir Sýddîk (r.a) ´Ey Allahým! Senden nefsimden gelen adaletin yanýnda yumuþaklýðý, kolaylýðý ve zarurî ihtiyacý geçen malýn miktarýnda da zâhidliði talep ediyorum´.
Hz. Ebubekir gibi biri, halinin kemâline raðmen, dünyadan ve dünyanýn varlýðýndan bu kadar sakýnýrsa, acaba ´Malýn fazlasýnýn olmamasý, olmasýndan daha elveriþlidir´ hükmünde þüpheye düþen bir kimse nasýl olur? Bu durumla beraber, zenginin en güzel hali, helâlinden kazanmak, candan infak etmektir. Buna raðmen kýyamet arasatýnda onun hesabý uzar ve bekler. Oysa hesapta münakaþaya tutulan azap görür.
Bu sýrra binaen Abdurrahman b. Avf (r.a) cennetten gecikmiþtir; zirâ Hz. Peygamber´in gördüðü gibi hesapla meþgul olmuþtur.
Ebu Derdâ (r.a) þöyle demiþtir: ´Mescidin kapýsýnda beni na-mazdan, zikirden alýkoymayan ve hergün elli altýn kâr edip Allah yolunda harcayacaðým bir dükkâným olmasýný istemezdim´.
´Sen neden böyle bir dükkânýn olmasýndan kaçýnýyorsun?´ denildiðinde, þöyle demiþtir Hesabýn zorluðundan ötürü istemiyorum´.
Süfyan es-Sevrî þöyle demiþtir: ´Fakirler üç þeyi tercih ettiler, zenginler de üç þeyi tercih ettiler. Fakirler nefsin rahatýný, kalbin boþalmasýný ve hesabýn hafifliðini tercih ettiler. Zenginler nefsin zorluk çekmesini, kalbin meþguliyetini ve azabýn þiddetini tercih ettiler!´
Ýbn Atâ´nýn ´Zenginlik Allah´ýn vasfýdýr ve dolayýsýyla fakirlikten daha üstündür´ sözüne gelince, bu hüküm yerinde bir hükümdür. Fakat kul malýn hem varlýðýndan, hem de yokluðundan müstaðni olduðu zaman, durum böyledir; yani malýn varlýðý ve yokluðu kiþi için eþit ise, Ýbn Atâ´nm hükmü doðru olur. Ama malýn varlýðýyla zengin ve devam etmesine muhtaç olursa, bu tür zenginlik Allah´ýn zenginliðine benzemez. Çünkü Allah Teâlâ bizâtihî zengindir. Gitmesi düþünülen þeylerle zengin deðildir. Malýn ise, çalýnmak sûretiyle gitmesi düþünülebilir. Ýbn Atâ´nýn aleyhinde ileri sürülen delil þudur ki Allah Teâlâ´nýn zenginliði geçici þeyler ve sebeplerle deðildir. Bu delil de malýn daimî kalmasýný isteyen bir zenginin aleyhinde sýhhatli bir delildir. ´Allah Teâlâ´nýn sýfatlarý kula lâyýk deðildir´ diyen hükme gelince bu hüküm, sýhhatli bir hüküm deðildir. Aksine ilim Allah´ýn sýfatlarýndandýr. Kul için en üstün bir sýfattýr. Kulun en son varacaðý nokta Allah´ýn ahlâký ile ahlâklanmasýdýr.
Þeyhin biri þöyle diyordu: ´Allah´a giden yolun yolcusu, yolu kat´etmeden önce, Allah´ýn doksan dokuz ismi onun için sýfatlar olur; yani o isimlerin her birinden payý olur´.
Kibirlenmeye gelince, bu kula lâyýk deðildir; zira kendisine karþý kibirlenmeye müstehak olmayana karþý kibirlenmek Allah´ýn sýfatlarýndan deðildir. Müstehak olana karþý böbürlenmek ise, mü´minin kâfire karþý, âlimin cahile, itaat edenin âsiye karþý kibirlenmesi gibi, bu O´na lâyýktýr. Evet! Bazen tekebbürden ahmaklýk, katýlýk ve baþkasýna eziyet vermek kastolunur. Bu ise, Allah Teâlâ´nýn vasfý deðildir. Allah Teâlâ´nýn vasfý her þeyden daha büyük olmasý ve bunun böyle olduðunu bilmesidir. Kul ise, eðer gücü yetiyorsa, mertebelerin en yücesini aramakla mükellef kýlýnmýþtýr. Fakat hakký olduðu gibi istihkakla ancak bu mertebeye varýr. Bâtýl ve kandýrýcý yollarla deðil! Bu bakýmdan mü´minin kâfirden, itaat edenin âsiden, âlimin cahilden, insanýn hayvan, cemad ve bitkiden daha yüce ve Allah´a daha yakýn olduðunu bilmek kulun vazifesidir. Eðer kul nefsini þüphesiz bir þekilde bu sýfatla muttasýf olarak görürse, tekebbür sýfatý kul için hâsýl olmuþtur ve bu sýfat kula uygundur. Ayný zamanda da hakkýnda faziletlidir.
Ancak bunun mârifetine kulun yolu yoktur; zira bu, son nefesi iman ile kapatmaya mütevakkýf bir hükümdür. Kul ise, son nefesinin nasýl kapanacaðýný bilmemektedir. Ýþte bunu bilmediði için nefsine kâfirin rütbesinden daha üstün bir rütbe vermemelidir; zira kâfirin son nefesini imanla ve kendisinin de küfürle vermesi mümkündür. Bu bakýmdan, neticeyi bilmediði için, kibirlenmek kulun þanýna yakýþmaz. Þeyin olduðu gibi bilinmesi düþünüldüðü
için, ilim, kiþinin hakkýnda kemâldir. Çünkü Allah´ýn sýfatlarýndandýr. Bazý þeylerin bilinmesi, bazen zarar verdiði için, bu bilgi de kiþide bulunmasý düþünülen sýfatlarýndandýr. Madem durum budur, þüphe yok ki bu, faziletin en son noktasýdýr ve bununla
enbiya, evliya ve ulema üstünlük elde etmiþlerdir. Madem ki durum budur, eðer kiþinin nezdinde malýn varlýðý ile yokluðu eþitse, iþte bu eþitlik, bir yönden, Allah Teâlâ´nýn sýfatý olan zenginliðe benzeyen zenginliktendir. Bu bakýmdan fazilettir. Malýn
varlýðý ile zenginliðe gelince, bunda bir fazilet düþünülemez. Ýþte buraya kadar bahsettiðimiz, kanaat eden fakirin þükreden zenginin haline göre durumunu beyan etmektir.
Ýkinci makam, haris olan fakirin halini, haris zenginin haline nisbet etmek hakkýndadýr. Farzedelim ki bir þahýs mal talep ediyor. Elde etmek için yoðun çaba sarfediyor ve malý kaybediyor. Sonra buluyor. Onun için malýn kayýp olma hali de, var olma hali de vardýr. Acaba bu kiþinin bu iki halinden hangisi daha üstündür? Bu durumda þuna dikkat etmek gerekir: Eðer gayesi, yaþamak için yemek, din yolunda yürümek ve o maldan bu hususta faydalan-mak ise, bu kiþi için mal sahibi olmasý daha faziletlidir. Çünkü fakirlik, kendisini mal kazanmakla meþgul eder! Geçim sýkýntýsý çeken bir kimsenin tefekkür etmeye, zikretmeye gücü yetmez. Ancak meþguliyete raðmen yeterli malý bunlara güç yetiren baþka! Bu sýrra binaen Hz. Peygamber þöyle buyurmuþtur:
Ey Allahým! Muhammed´in âlinin nafakasýný yetecek kadar kýl!
Fakirlik neredeyse küfür olacaktý! Yani zarurî ihtiyaçla beraber olan fakirlik...
Eðer istenilen, ihtiyaçtan fazla veyahut ihtiyaç miktarý ise, fakat gaye onunla din yolunda yürümeye yardým etmek deðilse, bu durumda fakirlik hali daha üstün ve daha elveriþlidir. Çünkü harislik ve mal sevgisinde eþit olduklarý gibi, din yoluna yardým etmek hususunda, fakirlik ve zenginlik sebebiyle herhangi bir mâsiyete teþebbüs etmemek hususunda da eþittirler. Fakat þu hususta ayrýlýrlar: Mal bulan, edindiði mala ünsiyet eder, o malýn sevgisi kalbinde yerleþir, dün-yaya bel baðlar! Muhtaç olan fakir ise, kalbi dünyadan uzaklaþýr, dünya onun yanýnda kendisinden kurtulmak istenilen bir hapishane gibi olur. Bütün haller müsavi olup da dünyadan iki kiþi ayrýldýðý takdirde onlarýn hali þüphesiz daha korku vericidir; zira onun kalbi dünyaya iltifat eder, ahiretten ürker. Tabiîdir ki bu ürkme, dünyaya olan sevgisi nisbetindedir. Oysa Hz. Peygamber (s.a) þöyle buyurmuþtur:
Rûh´ul-Kudüs (Cebrail) kalbime þöyle ilham etti: ´Sev sevebildiðini! Muhakkak ondan ayrýlacaksýn!´
Hz. Peygamber´in bu hadîsi, sevgiliden ayrýlmanýn çok zor olduðuna dikkati çekmektedir. Bu bakýmdan senin için en uygunu senden ayrýlmayacak olaný sevmendir. O da Allah Teâlâ´dýr. Senden ayrýlacak olan dünyayý sevmemendir. Sen dünyayý sevdiðin zaman, Allah ile mülâki olmaktan ikrah edersin. Dolayýsýyla ölümle Allah´ýn huzuruna varýþýn, istemediðin bir yere varmak ve sevdiðinden ayrýlmak olur. Kim sevdiðinden ayrýlýrsa, ayrýlýktaki eziyeti, onu sevdiði ve ona baðlandýðý nisbette olur. Dünyayý elde eden ve dünyaya güç yetirenin dünya ile baðlantýsý, dünyayý kaybedenin dünya ile baðlantýsýndan daha fazladýr. Ýsterse fakir insan dünya hakkýnda harîs olsun yine de zengin kadar dünyaya baðlý olmaz. Bu tedkik ve tahkik neticesinde anlaþýldý ki fakirlik daha þerefli, daha üstün ve iki yer müstesna bütün insanlar için daha elveriþlidir. O istisna edilen yerlerin biri, Hz. Âiþe´nin zenginliði gibi bir zenginliktir. Böyle bir zenginin yanýnda varlýk ile yokluk eþittir. Hatta varlýk böylelerinin derecelerini artýrýr; zira varlýktan ötürü fakir ve miskinlerin duasýný kazanýr. Onlarýn bozuk durumlarýnýn düzelmesine vesile olur.
Ýkincisi ise, zaruret miktarýndan daha fakir olmaktýr; zira bu þekildeki fakirlik, neredeyse küfre sebep olacak kadar tehlikeli bir fakirliktir. Böyle bir fakirlikte hiçbir þekilde hayýr yoktur. Ancak onun varlýðý hayatýný idame ettirip sonra mal ve hayatýyla küfür ve masiyete yardým ediyorsa durum deðiþir. Eðer aç olarak ölürse, günahlarý daha az olur. Bu bakýmdan bu durumda, onun için en iyisi, aç olarak ölmesi ve muhtaç olduðu nafakayý bile elde edememesidir. Ýþte buraya kadar söylediðimiz, zenginlik ve fakirlik hakkýndaki hükmün tafsilâtýydý. Þimdilik haris, mal talebine alabildiðine dalmýþ, maldan baþka bir hedefi olmayan bir fakir ile malý korumak hususunda o fakirden daha az haris olan ve malýn yokluðu ile eðer malý kaybederse fakirin fakirliðinden ötürü duyduðu üzüntü kadar bir üzüntü duymayan bir zengin hakkýndaki hükmü tedkik etmek meselesi kaldý.
Ýþte burada dikkatli olmak gerekir. En açýk fetva bu iki þahsiyetin de Allah´tan uzaklýðý, malýn yokluðundan dolayý duyduklarý üzüntüleri nisbetindedir. Allah´a yakýnlýklarý ise, malý kaybetmekten dolayý duyduklarý üzüntünün zâfiyeti nisbetindedir. Bu husustaki ilim Allah´ýn katýndadýr.
42) Irâkî, bu siyak ile görmediðini, fakat bu mânâda Ýbn Mâce´nin Ýbn Ömer´den bir hadîs rivayet ettiðini söylemiþtir.
43) Deylemî, Müsned´ü1 Firdevs
44) Hâkim
45) Ýmam Ahmed, Zühd
46) Müslim, Buhârî
47) Dahhak b, Müzahim el-Hilalî, meþhur müfessirlerdendir, Hicretin 100, senesinden sonra vefat etmiþtir
radyobeyan