Elliikinci Mektup By: derya Date: 21 Ocak 2010, 14:24:44
ELLÝÝKÝNCÝ MEKTUP
Nursli Molla Abdullah’a, telaffuzdaki gitmek manasýný ifade edecek kelime, velev ki halk dilinde talak için çok kullanýlýrsa da, cümlede talak kelimesine isnad edilirken, talakýn kinayesi olduðu, ister içinde talak kelimesi bulunsun veya bulunsýn. Þöhret, cümledeki talaktan kinaye olan kelimeyi, sarih talaký ifade eden kelimenin hükmüne geçirmediði ve bu konu ile ilgili meselenin tahkiki hakkýndadýr.
ALLAH’IN ADIYLA BAÞLARIM
Bütün hamdler, insana doðru yolu ilham eden Allah’a mahsustur. Salat ü selam, Allah tarafýndan kendisine Faslý Hitab ( hüküm kuvveti) verilen zat olan Muhammed’e, ( Sallallahü aleyhi ve sellem) dünya ve ahirette, muhtaç olduðumuz nasihatý bize ileten aline ve ashabýna olsun!
Bundan sonra, bu mektub, yüce kapý hizmetçisi, ahiret için sermayesi az olan kimseden, Allah yolundaki kardeþi, Allah için dostu, hakký, doðruyu belirtmeye çalýþan, Molla Abdullah’adýr. Allah, onu mukarrebundan ( kendisine yakýn olanlardan) eylesin! Aziz kardeþim! molla Abdülkerim namýna gönderdiðin mektubunuz, hizmetçiye ulaþtý. Ona baktým fakat ondan maksad ne olduðunu anlamadýðý için, onu getiren adam ile, Molla Abdülkerim’e gönderip, ondan maksad ne olduðu, sonbaharda sizin ve onunla aranýzda vereyan eden ilmi münakaþayý beyan etti. Hizmetçiye yakýþmaz ise de, lakin Allah’ýn tevfikýna temessük ederek, tahkik yollarý kudreti elinde bulanan Allah’tan yardým dileyip, istediðin meselenin beyanýný yazdý.
Ey kardeþ! Allah, bizi ve sizi doðru yol üzerinde bulundursun! Hiç þübhe yok ki, birisi karýsýna hitab ederek: “ Üç talakýn benden gitmiþ olsun. Veya talakýn benden gitmiþ olsun.” Ki arabça tercümesi de, “ selasü talkatüki zahibetün minni ev talakuki zahibün minni” olup sölediði sözütn fetvasý hakkýnda, Fethul-Muin kitabýnda bu lafzýn talaktan kinaye olduðunu sarahaten bildirmiþtir. Mezkur kitab birisi sevcesine talakýn gitti. Mealindeki dediði sözünü kinaye kýsmýndan saymýþtýr. Ýbni Hacer de Fetava kitabýnda, bunu kinayeden hatta en zaif kinaye sözlerinden saymýþtýr. Nitekim Ýbni Hacer, mezkur kitabda “ Talakýn düþmesi veya gitmesi bir olayda talýkýnýn, mesela: Birisi zevcesine, eðer eve girsen, talakýn düþsün veya talakýn düþtü veya gitti, dediðinin hükmü nedir?” diye kendisinden sorulan bu sualin fetvasýnýn cevabýnda demiþ ki: Adam, eðer eve dahil olsan talakýn düþsün veya düþtü dese, bu sözün zahirden anlaþýldýðýna göre, bu tabir, talak için sahih bir talýk olup kadýn ancak talaký, onunla talýk edilen eve girmesinden baþka hiçbir þeyle düþmez. Ama eðer böyle demeyip de, bunun yerine talakýn gitti dese, zahirine göre, bu sözü talakýn sarihi olmayýp kinaye kýsmýndandýr. Çünkü gitmek ve düþmek manalarýnýn arasýndabir nevi yaklaþma mevcud olduðundan, bu iki manaya delalet eden kelimelerin birisinden o birinin delalet eylediði mana kasdedilmesi düþünceden uzak deðildir. Þayet, adam bu talýklý sözünden, talakýn düþmesini irade etmiþse, kadýnýn eve girmesiyle talaký düþer. Etmemiþse düþmez. Burada Ýbni El-Hacer’in Fetava kitabýndaki ibaresi sonaerdi.
Ýþte Ýbni Hacer’in bu ibaresini düþünürsen, konumuz olan, “ üç talakýn bende gitmiþ olsun veya talakýn benden gitmiþ olsun” manasýndaki söz konusu olan tabir, Ýbni Hacer’in nezdinde, talaktan kinaye olan siðalarýn en zaifi olduðunu anlýyacaksýn. Mezkur Fethulmüin ile Fetava kitablarýnýn sahibleri olan bu çok büyük alimlerin yukarýda geçen kavillerine göre, konumuz olan tabir, talakýn sarihi olmayýp kinaye olduðu sabit olduktan sonra, tabirde talak kelimesi bulunsun veya bulnmasýn, halk arasýndaki örf ve þöhret, talaktan kinaye olan tabiri, sarih talak tabirinin hükmüne koyup koymadýðý ve talaktan kinaye olan tabirin hakikati ne olduðu konusu üzerindeki fikir münakaþasý kaldý.
Ýþte bu konu hakkýnda deriz ki: Fýkýh alimleri, talaktan kinaye olan tabiri, ister açýkça talakýn düþmenisi ifade veya etmiyecek, içinde talak kelimesi bulunsun veya bulunmasýn, talak manasýndan baþka bir manaya delaletinin ihtimali olan tabirdir, diye tarif etmiþlerdir.
Þerhur-Ravd kitabýnýn sahibi, Ravd kitabýnda sarih talak olmayan sözler bahsindeki veya ( birisi zevcesine) , “ bir talak senin içindir” dedriði metnin þerhinde demiþ ki, bu tabirin iki manasý vardýr. Birincisi sarih talak, ikincisi talakýn kinayesi olmasýdýr. Çünkü bu, talakýn ikai-i ( düþürmesi) manasýný içine almamýþtýr. Bu tabir, birisi diðerine, “ bu elbise senindir” dediði sözün ya muhatabýnýn mülki olmasýndan veya ona hibe ettiðinden haber verdiðinin ihtimali gibidir.
Sonra mezkur þerhin sahibi demiþ ki, metinde geçen söz, en kuvvetli delile göre, talakýn kinayesidir.
Ravd kitabýnda geçen talak senin içindir tabirinin, kinaye olduðunu Þafii mezhebinin þeyhleri olan Ýbni El-Hacer ile Remli de sarahaten söylemiþlerdir. Fýkýh alimleri,“ Talak üzerime vacibdir” tabirini talakýn sarih kýsmýndan “ Talak üzerimde farzdýr” talaktan kinaye olduðunu saymýþlardýr. Çünkü ikinci tabir, talaktan baþka manaya da muhtemeldir.
Fýkýh kitablarýndan Büceyremi kitabýnda, bu iki tabirde geçen farz ile vacib arasýnda, þöyle bir fark vardýr ki, “ birincisi kinaye ikincisi talakýn sarihidir. Sebebi: ikincisi tabirdeki vücub kelimesi, sübut manasýdýr. Çünkü farz ibadette meþhur olarak kullanýlýr.” Burada Büceyremi’nin ibaresi sona erdi.
Farz kelimesinin talaktan kinaye olduðunun beyaný hakkýnda bazý kitablarýn ibarelerinde, farz kelimesi, takdir etmek manasýna geldiði de yazýlmýþtýr. Bundan da anlaþýldý ki, alimler, düþünceden uzak da olsu, talak manasýndan baþka bir manaya ihtimali olan tabiri kinaye yaplar. Þöhret veya örf ise, ister talak lafzýna þamil olsun veya olmasýn, aslýnda talakýn sarihi olmayan bir tabiri, sarih talak hükmüne geçirmeye, hiçbir müdahaleleri yoktur. Ve buna fakihlerin sözleri de açýkça delalet eder.
Ravd kitabýnýn sahibi, ayný kitabda, talaktan kinaye olan kelimeleri sayýp, birisi zevcesine “ sana talaklarý hazýrladým, senin üzerine talak açtým” dediði tabirleri de kinaye kýsmýna derc eyledikten sonra, demiþ ki “ Far’un” ( geçen konu ile ilgili bir dal). Önce, kadýn kocsýndan boþanma talebinde bulunmasý, veya boþanmaya delalet eden bir karinenin mevcut olmasý veya karý ile kocanýn, “ sen üzerime haramsýn” mesela tabir, koca tarafýndan söylenirken, “ seni boþadým” tabiri talakýn sarihi olmasýna dair muvafakatlarý gibi, durum ve sözler, kinayeyi sarih talak tabiri olan “ seni boþadým” hükmüne baðlamaz. Belki kocanýn tabiri, ibtidaen söylemiþ gibi kinaye olur. Burada Ravd’ýn ibaresi sona erdi.
Ravd kitabýnýn þarihi ( ona þerh eden) Þeyhül Ýslam El-Kadý Zekeriyya da, bunu kabul etmiþtir. Þirvani, mezkur kitabýn fer’i ile þerhini, Ýbni Hacer’in Minhac kitabýnýn talak düþmesini kasd etmezse, alimlerin icmaýna göre, talaký düþmez. Ýster söylediði sözlerle, talaka ait karine bulunsun veya bulunmasýn” dediði kavlinin yanýnda nakletmiþtir.
Remli de, mezkûr Minhac kitabýnýn “Ýmâm-ý Þâfiî mezhebine göre, herhangi bir lisan ile olursa olsun, (arapçadaki) talâk kelimesinin tercemesi, talâkýn sarihidir. (Açýkça bir tâbirdir.)” ibaresinin þerhinde demiþ ki: (Arapçadaki) firah ve serah kelimelerinin tercemeleri ise, kinayedirler. Nitekim, Ravdet kitabý, Ýmâm-ý Þâfiî ile Ruyaniden bunlar kinaye olup kabul ettiklerini nakletmiþtir. Çünkü her ikisi de, sarih talâk manâsýnda kullanýlmaktan uzaktýrlar. Fakat þöhretin bu iki kelimeyi sarih talâk manâsýnda kullanýlmaktaki te’siri, birisi zevcesine meselâ, “Sen bana haramsýn” dediði sözün talâkta (boþanmada) kullanýldýðý te’sirsiz þöhretine aykýrý deðildir. çünkü arapça lügatýndaki mezkûr kelimelerin tercümeleri esnasýnda, hususi olarak boþanma manâsýna konulmuþtur. Halbuki sen bana haramsýn tabiri, boþanma manâsýnda kullanýlmasý meþhur ise de esnasýnda talâk manâsý için vâz edilmemiþtir. Burada Remlinin dedikleri sona erdi. Remlinin bu manâsýný Ýbni El-Hâcer de, Tuhfet El-Muhtaç kitabýnda açýkça yazmýþtýr. Öyli ise dikkat et ki, kendisi de, yalnýz misal olarak getirdiði tabirde yetinmeyip, (meselâ) diyerek hükmü geniþletmiþtir. Demek ki, yalnýz bu misal deðil, buna benzeyen bütün kinaye tabirleri, Ýbni Hâcer’in nnezdinde, bu misalin (sen bana haramsýn) hükmündedirler. Yani halkýn örfü, talâkta kullandýklarý buna benzer tabirlerin þöhreti, onlarý kinayelikten çýkarýp talâkýn sarih hükmüne dahil etmez.
Bu konu yalnýz “sen benim üzerime haramsýn” olan mezkûr misâle mahsus olmayýp, genel olduðuna dair, Tuhfetül Muhtac’ýn hâþiyesi, Ýbni Kasým bu hususta açýkça geniþ bir izah esnasýnda, Süyûtî’den naklen demiþ ki: þöhret, kinaye tabiri, sarih talâk hükmüne dahil etmediði meselesi, yalnýz.
“Bu helâl üzerime haram olsun” tâbiri ile benzerlerine mahsus olduðunu hiç kimse zan etmez. Çünkü bu tâbir, âlimlerce ancak misâl olarak fýkýh kitablarýnda zikr edilmiþtir. Bir tâbirin sarih olmasýnýn kaidesi þudur: Bir tâbir veya bir kelime, bir beldede veya bir halk taifesi arasýnda, talâkýn (açýkça boþanmanýn) manâsýný taþýmakta meþhur olmasýdýr. Öyle ise, “bu helâl üzerime haram olsun” tâbiri, Nevevî’nin görüþüne göre, avam tabakasý hakkýnda talâkýn kinayesi kýsmýndadýr. Rafiî’ye göre, sarihtir. Burada Ýbni Kasým’ýn Süyûtî’den nakl ettiði ibâresi sona erdi.
Kinaye olup, talâktan baþka bir manâya ihtimali olan bir tâbirin, sarih talâk hükmüne geçirmeye sebeb olan þöhretin te’sirini, kökünden sýyýran delillerden birisi, Büceyremi hâþiyesinin Menhac kitabý “aralarýnda fark edilir” kavline ait açýklamasýndaki, yani talâk tercümesinin tabiri ile, “sen benim üzerime haramsýn” tâbiri arasýnda fark edilir. Öyle ise, talâk için halk lisanýnda meþhur olup, manâsý da Kur’ân-ý kerîmde vârid olan kelime, ancak hususî olarak arab lügatýnda talâk manâsýna konulduðu takdirde, saruh talâk manâsýný ifade eden bir kelime olur.” ibaresidir.
Süleyman El-Cemal kitabýnýn tabiri de buna benzer. Fakat onda, sarih talâký ifade eden tabirin manâsý, Kur’ân-ý Kerîm’de vârid olmasýný ve yalnýz halk arasýndaki þöhretini de, muteber tutmayýp belki þöhretle birlikte o kelimenin talâk manâsýna konulmuþ olmasýný nazari itibare almýþtýr. Þöhret v örfün talâktan kinaye olan tabiri sarih talâk hükmüne çevirmediðine dair, bundan daha açýk delilerden bâzýsý da, Ýbni Hâcerin Fetâvâ El-Kübrâ kitabýndaki þu ibaresidir:” “Þu iþ böyle olmazsa, kadýným hakkýnda, üzerime üç talâk olsun.” denilen sözün fetvâsýnda, örfe müracaat edilmesine hüküm etmediðinizin sebebi: Zira sarih talâka delâlet eden kelimelerde, örfün hiçbir müdahelesi ve te’siri yoktur. Bir tabir hakkýnda örfe müracaat etmekten gaye, ancak halk bir sözü talâ olarak örf ve âdet edindiklerinde, o sözün talâk manâsýna delâletinin ihtimali varsa, talâkýn kinayesi olur. Burada Fetâvâ kitabýnýn ibaresi sona erdi.
Çünkü Fetâvâ’nýn bu ibaresinden, talâkýn sarih olmasýna, örfün hiçbir müdahalesi olmadýðý ve ancak bir sözün talâk manâsýna delâletinin ihtimali varsa, kinaye olduðu anlaþýlmaktadýr.
Remlinin Fetâvâ kitabýndaki bir soruya verilen cevabýn beyaný da, Ýbni Hâcer’in Fetâvâ kitabýndaki bu beyanýna benzer. Þöyle ki: Mezkûr kitabda yazýldýðýna göre, Remliden “Hindistan’ýn bâzý ülkesindeki ahalisinin lügatýna göre, talâk (boþanma) manâsýna kullandýklarý birçok sözleri meþhur olduklarý hâlde, arapça talâk kelimesinin tercemesi deðillerdir. Onlarca o sözün þöhreti, arapçada boþanma için kullanýlan talâk kelimesinin þöhretinden daha çoktur. Þu hâlde o sözleri talâkýn sarih (açýkça) lâfýzlarýndan mýdýr? Eðer evet deseniz, o ülke halký kadýn boþanma hususunda kullandýklarý mezkûr sözleri, kinaye mi yoksa sarih talâk kýsmýndan mýdýr?” sorulduðu bu suale, o sözleri, talâkýn sarihi deðillerdir. Sonra, eðer o sözlerin talâk manâsýna delâletlerinin ihtimali varsa, kinayedirler. Yoksa kinaye deðillerdir, diye cevab vermiþtir. Burada Remlinin Fetâvâ kitabýnýn ibaresi sona erdi.
Ýþte nakl eden bu ibareden El-Hâtýbýn (kinaye olan tabirin kaidesi þudur) “Fýrakî” (karý ile kocanýn ayrýlmasýný) ifade eden lâfýzlarýn manâlarýna yakýn bir manâyý ifade edip fakat ne þeriatte, ne örfde o manâda kullanýlmasý þayî (yaygýn) olmayan bütün lâfýzlardýr”, dediði mücmel ibaresinin manâsý zahir oldu. Mücmel oluþunun sebebi þudur: Çünkü bu ibaresinde, talâkýn kinayesi olan sözlerde ayrýlýk manâsýna delâletleri için, þuyû ve örfü muteber olmayýp, belki sarih talâk kelimesinin manâlarýna delâlet etmelerine, halkýn örfü muteber olduðu anlaþýlýr. Halbuki bu manâ yine Hâtýb’ýn kendisi, bundan önce, Nevevî’nin Minhac kitabýnda “Allah’ýh helâli üzerime haram olsun.” Gibi talâk için meþhur olan tabir, sahih kavle göre, kinayedir derim ve Allah çok bilir dediði kavlinin þerhinde, yani böyle bir tabir halk nezdinde kinayedir. Çünkü talâkýn sarih kelimeleri ancak Kur’ân-ý kerîmden anlaþýlýp þeriat âlimlerinin lisaný üzerine tekrarla kullanýlan kelimelerdir. Halbuki mezkûr tabir öyle deðildir, diye zikr ettiði ibaresinden, bir tabirin sarih talâk manâsýný ifade etmeye örfün te’siri olmadýðý manâya aykýrýdýr. Bu münafaata, ancak þöyle cevab verilir ki, kinaye tabirine dair beyan eylediði kaideden anlaþýldýðý üzere, sarih talâk sözlerinde örfü muteber etmesi, yukarýda Ýbni Kasým’ýn, Süyûtî’den nakl ettiði Nevevî’nin kavline göre deðil, Rafiî’nin kavline göre olduðu muhtemeldir.
Ýþte bu nakl olunan kitablarýn ibarelerinden, fýkýh âlimleri nezdinde talâktan kinaye olan kelime ve tâbirlerin hepsi kuvvet ve zaafiyet cihetinden bir seviyede olup, aralarýnda hiçbir fark olmadýðý anlaþýldý. Zira nakl edilen mezkûr ibarelerin hepsi de kayd ve istinalardan, mutlak olarak bütün kinayelere þâmildirler.
Öyle ise, bâzý kitablarýn ibarelerinde þöhret, tabirin sarih talâk olmasýna müdahalesi olduðu bahsi, ya yukarýda adlarý geçen Þâfiî mezhebinde mûtemed olan kitablarýn yazdýklarý þeylere muhaliftir veya hem talâkýn sarihine hem de lâðve (batýl hiçbir manâ ifade etmeyen) ihtimali olan bir tabir hakkýnda olup, bu ihtimalden dolayý kinayedir. Çünkü hem talâk hem de lâðv olmasý böyle bir lâfýz kavmin nezdinde sarih talâkta kullanýlmasý meþhur ise, sarih talâk lâfzý olur. Hem sarih, hem kinaye olduðuna ihtimali olan tabirlerden birisi de Þebramesilli Ýbni Kâsým kitabýndan nakl eylediði þu ibaresidir. “Bu mes’eledir. Þöyle ki, biri zevcesine, Teküni tâlýkan (Sen boþ olasýn) dediðinde, bu sözü þimdiki zaman ile gelecek zamana delâleti olduðu ihtimalinden dolayý, kadýn boþanýr mý, boþanmaz mý? Bu sözü talâkýn sarihi mi yoksa kinayesi midir? Talâký hemen düþmez derseniz, ya ne zaman düþer? Bu sözün üzerinden hemen geçecek bir anda mý, yoksa tabirdeki vakit mübhem olduðu için, hiç mi talâký vâki olmaz?”
Cevabi þudur: Söylediði bu sözü talâkýn kinayesidir. Þayet adam söylediði bu sözünden talâkýn þimdiki zamanda düþmesini kasd ederse, kadýný hemen boþamýþ olur. Þayet talâkýný bir zamana tâlik etmesini kasd ettiyse, ne gibi bir þey’in husûlüne tâlik eylediði þeyden bahs etmesi lâzýmdýr. Bunu da kasd etmiþse ise, söylediði bu tabiri zevcesine, talâkýný vereceðine dair bir va’d, söz vermiþ olup, talâký düþmez.
Bu cevab verdikten sonra, bu mes’ele hakkýnda birisi þöyle münakaþa ederek demiþ ki: Bu, tabir kinayedir, dedin. Halbuki kinaye, hem talâk (boþanma) hem baþka manâya da ihtimali olan tabirlerdir. Sual konusu olan tabir ise, öyle deðildir (talâký sarihtir).
Bu itzarýn cevabýnda dedim ki: evet, bu tabir, hem talâkýn ikâýna, hem de va’ad etmeye delâletinin ihtimali olduðu için kinayedir. Naklen Ýbni Kâsým’ýn ibaresi sona erdi. Ýþte, Þebramellisin Ýbni Kâsým’dan naklettiði bu ibaresini düþün! Çünkü bu, yukarýda geçtiði üzere, bâzý ibarelerden þöhretin sarih talâk tabirine müdahalesi olduðu anlaþýlan manâ, adlarý geçen muteber fýkýh kitablarýnýn ibarelerine muhalefeti hakkýnda veya talâkýn sarih ve gayri sarihine delâlet eden manâlara ihtimali olan tabirler hakkýndadýr, deye söylediðimiz tecvihe sarâhaten delâlet eder. Zira Ýbni Kâsým’ýn ibaresinde geçen arapça teküni tâlýkan (sen boþ olasýn) tabiri ancak içinde geçen “olasýn” kelimesi, þimdiki ve gelecek zamana delâletinin ihtimali olduðundan dolayý kinayedir. Bu tabirdeki arapça teküni (olasýn) fiilin masdarý (kökü) olan kevn (olmak) kelimesi arapçadaki zehab (gitmek) kökünden türeyen fiiller gibi talâkýn kinaye kýsmýndan deildir ki, o cihetten kinaye olsun. Belki kevn kökünden, müþtak olan (gelecek zamanýn fiili) öznesini mastarýndan (kökünden) baþka bir vasfý ispat eylemesine konulmuþtur. Öyle ise, hakikatta Ýbni Kâsým ibaresinde geçen arapça teküni talikan (sen boþ olasýn) tabirinin manâsý, sen (ey eþim) talâk ile muttasýfsýn demektir. Bu manâya göre, bu lâfýz, talâkýn ikâýnda kullanýldýðý ve halkýn örf ve âdeti de böyle olduðu zaman (þimdiki ve gelecek) delâletinden baþka bir manâya ihtimali yoktur. Örf ve istîmalin (kullanmanýn) ancak talâkýn sarih ve sarih olmayan manâsýna delâletinin ihtimali olan bir tabirde, te’sir ettiðine dair mezkûr bu beyanýmýza, Remlînin Fetâvâ kitabýndaki, “Boþanma benden ayrýlmaz.” sarih midir yoksa kinaye midir? Diye kendisinden sual hakkýndaki tabirde geçen “ayrýlmak” fiili, þimdiki vegelecek zaman manâlarý arasýnda müþterek bir fiil olduðundan kinâyedir, ilk cevabý iþaret eder. Halbuki, yukarýda Þebramelisinin Ýbni Kâsým’dan naklettiði son ibaresinden, “gelecek zaman”a delâlet eden fiilin kullanýlmasýndan dolayý, talâktan hiçbir þey vâki olmayýp, belki bir va’d olduðunu anladýn. Remlînin “Boþanma benden ayrýlmaz” tabirin fetvasýnda dediðine göre, öyle bir fiilden þimdiki zaman kasd edildiðinde, talâkýn sarihidir demiþ. Sonra mezkûr kavlinden rücû edip (piþman olup) tabirde geçen arapça yelzemuni (benden ayrýlmaz) örf ve âdete göre, hâl (þimdiki) zamanda kullanýldýðý delil göstererek, dolayýsýyla talâkýn sarihi olduðuna karar vermiþtir.
Ravd kitabý ile þerhindeki arapça “talakuki aleyye” talâkýn (ey zevcem) üzerimdedir” tabirin manâsý, meþhur olmamakla beraber. talâkýn üzerimde farzdýr manâsýna ihtimali olduðu için, “üzerimde talâk” tabiri, hükmüne muhalif olup, talâkýn kinayesidir diye sarâhaten söyledikleri ibareleri de, yukarýda geçen mezkûr beyanýmýzdaki örfün te’sirini te’yid eder. Te’yidin sebebi: Ravd ve þerhindeki “talâk üzerimdedir” tabirinin, talâkýn farzdýr manâsýna olduðu ihtimaliyle beraber talâkta kullanýlmasý meþhur deðildir diye zikr etmeleridir. Bâzý kitablarýn ibarelerinde, senin “talâkýn üzerimdedir” tabirin kinaye olduðunun illetinde þöhretten bahs etmeyip, belki yalnýz talâk üzerime farzdýr manâsýna ihtimali olduðundan bahsetmiþtir. “Talâk üzerime vâkidir” tabiri, yukarýda geçen “sen boþsun” tabiri kabilindedir. Zira, bu hem yemin etmek, hem talâk manâsýna ihtimali olduðundan, kinâyedir. Bununla beraber, bu tâbir, talâkta (kadýn boþanmasýnda) kullanýldýðý takdirde, sahibi, dediði bu sözü ile üzerine talâký iltizam ettiði manâya delâlet ettiðinden dolayý, sarih talâk tabirinden olur. Öyle ise, bu tabir bir kavmin örfünde talâk manâsýna kullanýlmasý meþhur olunca, sarih olur. Çünkü dinde, talâk ile yemin edilmesi muteber olmadýðýndan bu tabir ya lâðv (manâsýz) bir tabir bir veya yemine delâleti olmayýnca, boþanma manâsýndan baþka bir manâsý olmadýðý için talâkýn sarih tabiridir. Ýþte âlimler, örfün talâkta kullanýlan lâfýzlarda te’siri vardýr dedikleri sözlerinin manâsý budur. Yoksa, sözleri yukarýda geçen nakillere muhaliftir.
Remlînin Fetâvâ kitabýnda birisinin:
“Üzerimde talâk vâkidir” dediði sözleri hakkýnda sual ve cevab bahsindeki ibaresi, düþünülse, þöhretin bu gibi tabirlerde sarih talâk olmalarýna te’siri olduðu anlaþýlýr. Lâkin kendisi, ayný fetvâ bahsindeki “üzerime talâk vâkidir” mes’elesinde, þöhretin te’siri olduðuna göre, eðer “Bu helâl veya Allah’ýn helâli üzerime haramdýr" gibi misaller, talâkta kullanýlmalarý meþhur olsa da, sahih kavle göre, sarih talâk olmamasý, müþkül olmaz. Çünkü þöhretin te’siri içinde, talâk kelimesi bulunmayan tabirdedir dediði kavli ise, sana itimad edilir kitablardan naklettiðimiz ibarelerden anlaþýldýðý üzere, þöhretin bu kabil misallerde (üzerimde talâk vâkidir) te’siri olduðu manâsýna hami edilir. Yoksa talâk lâfzý, herhengi bir tabirde bulunursa bulunsun, sarih talâktýr demek deðildir. sana Ravd kitabý þerhinin hâþiyesinden naklettiðimiz Ferûn (bu bir daldýr) ibaresi de bunu ispat eder.
Konumuz olan Zehabbuttalâk (talâkýn gitmesi) tabiri ise, teküni talikan (sen boþ olasýn) ve aleyyettalâk (veya üzerimde talâk vâkidir) ev eltalâku yelzemuni (vyea talâk benden ayrýlmaz) talâkýn sarih vegayri sarih manâlarý arasýnda ihtimali olan tabirlere benzemez. Ki örfün onda te’siri olsun. Belki o kökten türeyen (talâkýn gitti) fiil, birçok manâlara ihtimali vardýr. Zira bu, talâkýn düþtü veya gitti, artýk istemiyorum veya talâk için azimli olduðum halde, o azmim zail oldu. Veya kaydýn (bukaðýnýn) çözülmesi gitti. Manâlarýna muhtemeldir. Çünkü, talâk bukaðýnýn çözümüne de denilir. Bukaðý açýlmazsa, kapalý kalmýþ olur. Kapalý kalmasý nikâhýn yerinde sabit kalmasýndan ibarettir. Bu gibi kinaye tabiri, sarih talâk manâsýna geçirmesine örfün hiçbir te’siri yoktur.
Hülâsa talâktan baþka manâya müsavi veya racih (tercihli) veya mercuh (tercihsiz) bir manâsý olan herhangi bir lâfzda, þöhretin onu sarih talâk hükmüne çýkarmaya asla hükmü yoktur. Kendisinde þöhret te’sir eden, onu sarih talâk hükmüne koyan kelime, açýkça talâk manâsýný ifade, lâfýz odur ki, sarih talâk kelimesi olup da, fakat þimdiki ve gelecek zamana veya yemin (and etme) ile talâk manâlarý arasýnda delâleti müþterek olduðu ihtimal olan veya arapçadaki firâk ve serah kelimelerinin tercümeleri gibi sarih olup da ancak o manâya delâleti açýk olmayan kelimedir. Çünkü fýkýh âlimlerince sabit olduðu ve Minhac kitabýnýn “Talâk kelimesinintercümesi sarihtir.” ibaresinin þerhinde, Nihayetülmuhtaç ile Tuhfetülmuhtaç’tan anlaþýldýðýna göre, örf ve þöhret, bu iki arapça kelimelerinin tercümeleri sarih talâk manasý olmalarýna sebeb olurlar.
Halbuki mektûbunuzda yazdýðýnýz talâk hakkýndaki lâfýzlarýn hepsinde, þöhretin te’sir eylediði tabirlerdir. Yalnýz mektubunuzda geçen ettelâku fardun aleyye (talâk üzerimde farzdýr) tabiri, bu hükümden hariçtir. Çünkü bu, talâktan baþka manâya delâleti ihtimali olduðundan, talâk hususunda, fýkýh âlimleri onu sarih talâk olarak nazarý itibare almadýlar. Kinaye olduðuna dair yalnýz talâktan baþka bir manâya delâletini, bazan da örfde o manâya eklemesi, bâzý vakitte yalnýz örfü sebeb olarak göstermiylerdir. Þayet fýkýh kitablarý burada zikredilen tabirlerden baþka bir lâfýz olup da þöhret onda te’sir edip sarih talâk hükmüne koymuþtur diye açýklamýþlarsa, bize bildiriniz! Bütün bu izah ile beraber, birçok kitablarýn ibarelerinden anlaþýldýðýna göre, örften maksad, þeriat âlimlerinin örfüdür. Öyle ise, diðer kitablarýn ibarelerinde geçen örf de, ayný manâya haml edilmelidir. Allah, efendimiz Muhammed’e, (Sallâllahü aleyhi ve sellem) âline ve ashâbýna salât ü selâm eylesin.
radyobeyan