Riya By: armi Date: 18 Ocak 2010, 19:26:07
Riya ve Afetlere Kapýlmak Korkusuyla Ýbâdetleri Terketmek
Halktan bir grup, amelle riyakâr olacaðýndan korkarak ameli býrakmaktadýr. Oysa böyle yapmak yanlýþ ve þeytana uymaktýr. Âfetlerin korkusundan dolayý terkedilen ve terkedilmeyen ameller hakkýnda hakîkat bizim zikredeceðimizdir: Þöyle ki, ibâdet ve taatlar, bizzat kendisinde zevk olmayan, aksine esasýnda zahmete katlanmak, malî ve bedenî mücâhedeler olan, ancak muttakî olduðunda insanlarýn övgüsüne sebep olan ve bundan ötürü zevkli olan namaz, oruç, hac ve gazâya gitmek gibi kýsýmlarla, bizzat kendisinde zevk olan kýsýmlara ayrýlýr. Zevkli olan kýsmýn çoðu bedenle ilgili olmayan, aksine hilâfet, kadýlýk, idarecilik, zâbitlik, namazda imamlýk, vaizlik, müderrislik, infak etmek, halkla ilgili bulunduðundan ve içindeki zevkten dolayý âfeti pek büyük olan ibâdetler gibi halka taallûk eder,
Birinci Kýsým
Birinci kýsým, baþkasýyla ilgilenmeyen ve sadece bedene lazým olan oruç, namaz ve hac gibi bizzat kendisinde zevk olmayan ibâdetlerdir. Bu ibâdetlerde riyanýn tehlikeleri üç tanedir:
Birincisi: Amelden önce olan riyadýr. Bu riya, halkýn görmesi için baþlangýçta insaný o ibâdete teþvik eder. Oysa beraberinde dinî bir teþvik bulunmamaktadýr. Bu tür bir ameli terketmek gerekir. Çünkü bu amel içinde ibadet olmayan sýrf mâsiyet ve günahtýr; zira âbid suretine bürünerek halkýn kalbinde mevkî istemektir. Eðer insanýn riyanýn teþvikini nefsinden uzaklaþtýrmaya ve nefsinden riya teþvikini uzaklaþtýrmak için ´Sen Allah´tan utanmýyor musun? Allah için ibâdet ve amelle cömertlik yapmayýp da kullarý için cömertlik yapýyorsun!´ demeye gücü yetiyorsa, amel yapmak suretiyle riya düþüncesinin kefaretini nefsine ödetebiliyorsa derhal ibâdetle iþtigal etsin.
Ýkincisi: Allah için ibâdet yapmasýdýr. Fakat ibâdetin akdiyle beraber ve baþlangýcýnda riya baþgösterirse, bu durumda ibâdeti terketmek uygun deðildir. Çünkü böyle bir kiþi, dinden gelen iteleyici bir kuvvet bulmuþtur. Bu bakýmdan ibâdete baþlamalý, riyayý bertaraf etmek hususunda nefsiyle mücadele etmelidir. Daha önce zikrettiðimiz gibi nefse riyayý çirkin göstermek ve riyayý kabul etmekten çekinmek gibi tedavi usûlleriyle ihlâsý elde etmeye çalýþmalýdýr.
Üçüncüsü: Ýhlâs üzerine ibâdeti yapar. Sonra riya ve riyayý isteyen sebepler baþgösterir. Bu bakýmdan riyayý bertaraf etmek için mücâhede etmesi gerekir. Amel, ihlâslý olsun, arýnsýn diye, ameli terketmemelidir. Nefsini ameli tamam edinceye kadar zorla ibâdete yöneltmelidir. Çünkü þeytan önce amel ve ibâdeti terketmeye dâvet eder. Ona bu hususta uymadýðýn ve amelle meþgul olduðun takdirde, seni riyaya dâvet eder. Bu hususta da istediðini kabul etmeyip onu kovduðun zaman sana þöyle demekle yetinir: ´Bu ibâdet hâlis deðildir. Sen burada riyakârsýn. Zahmetin boþunadýr. Ýçinde ihlâs bulunmayan bir ibâdetten sana ne fayda gelebilir?´
Bu sözleri, seni ibâdeti terketmeye iteleyinceye kadar tekrar edip durur. Ýbâdeti terkettiðin zaman, onun gayesi tahakkuk eder. Riyakâr olmasýndan korkarak ibâdeti terkeden bir kimsenin misali, týpký þu kölenin misâline benzer: Efendisi kendisine içinde zivarý (karacuk) bulunan bir buðdayý teslim eder ve ´Bu buðdayý güzel bir þekilde ayýkla´ der. O ise bu iþi temelinden býrakýr ve der ki: ´Eðer bu iþi yaparsam buðdayýn güzel bir þekilde ayýklanmayacaðýndan korkuyorum´. Böylece iþi temelinden terkeder. Böyle yapmak amelin aslýyla beraber ihlâsý terketmek demektir ve mânâsýz bir harekettir.
Halkýn ´Bu adam riyakârdýr´ demesinden korkarak ve dolayýsýyla günahkâr olmalarýndan endiþe ederek ibâdeti býrakmak da bu türdendir. Bu tip vesveseler þeytanýn hilelerindendir. Çünkü böyle sanan bir kimse, önce müslümanlar için su-i zanda bulunmuþ demektir. Oysa müslümanlar için su-i zanda bulunmak hiç de hakký deðildir. Sonra eðer böyle birþey var ise, onlarýn sözü kendisine bir zarar vermediði gibi ibâdetinin sevabýný da elinden çýkaramaz. Onlarýn riyakâr demelerinden korkarak ibâdeti terketmek riyanýn ta kendisidir; zira eðer halkýn övmesinden hoþlanmamýþ ve zemlerinden korkmamýþ olsaydý, onlarýn sözleriyle ne ilgisi olabilirdi? Onlarýn ´O riyakârdýr´ veya ´Ýhlâslýdýr´ demeleri arasýnda hiçbir fark olmazdý. Acaba riyakâr olduðunun söylenmesinden korkarak ibâdeti terketmek ile ´kusurludur, gâfildir´ denmesinden korkarak güzel ibâdet yapmanýn arasýnda ne fark vardýr? Ýbâdeti terketmek, bu ikincisinden daha þiddetli ve dehþetlidir. Ýþte bunlarýn hepsi câhil âbidler için þeytanýn hileleridir. Sonra ibâdeti terketmek suretiyle þeytandan kurtulmayý nasýl ümit edebilir? Zira þeytan hiçbir zaman yakasýný býrakmamaktadýr. Kendisine der ki: "Ýþte þimdi halk sana ´ihlâslýdýr ve þöhreti istemiyor denilsin diye ibâdeti terketmektedir´ derler". Böylece seni halktan kaçmaya mecbur eder. Eðer kaçýp da yeraltýnda bir izbeye sýðýnsan bu sefer kalbine, halk tarafýndan zâhidliðinin ve halktan kaçmanýn ve bundan dolayý kalpten seni tâzim etmelerinin bilinmesinin tadýný yerleþtirir. Öyleyse sen nasýl þeytandan kurtulabilirsin? Þeytandan kurtuluþ, ancak kalbine riya âfetinin mârifetini gerekli kýlmanla mümkündür. ´Riya ahirette zarar olduðu gibi, dünyada da riyada fayda yoktur´ hakikatini kalbine ihtar etmelisin ki kalbin daima riyadan nefret edip ondan sakýnsýn. Bununla beraber perva etmeksizin ibâdete devam etmelisin! Eðer düþman, tabiatýn bozulduðuyla çarpýþýrsa, bunun sonu gelmez. Bunun için ibâdeti terketmek insaný dalâlete ve hayýrlarý terketmeye sevkeder!
Bu bakýmdan ibâdete yönelmek için dinî bir teþvikçi buldukça ibâdeti terketme! Riya tehlikesiyle çarpýþ! Allah´tan utanmayý kalbinden uzaklaþtýrma! Nefsin Allah´ýn övmesi yerine mahlûklarýn övmesini tercih etmeye seni dâvet ettiði zaman Allah´tan utan; zira O, kalbine muttalidir. Eðer mahlûkat, kalbine muttali olsaydý ve onlar tarafýndan övülmeni istediðini bilseydiler muhakkak senden nefret ederlerdi. Eðer rabbinden utanarak nefsine bir ceza olarak fazla ibâdet yapmaya gücün yetiyorsa derhal yap!
Eðer þeytan sana ´Sen riyakârsýn´ dese, onun yalancý ve kandýrýcý olduðunu kalbindeki riyaya karþý duyduðun nefretten anla! Kalbinin riyadan tiksinip ondan korkmasý ve Allah´tan utanmasýyla bil! Eðer kalbinde riyaya karþý bir nefret ve riyadan çekinme olduðuna tesadüf etmezsen, ayný zamanda dinî bir teþvik de yoksa, riya teþviki tek baþýna varsa, bu takdirde ibâdeti terket! Fakat böyle bir durumun olmasý da gayet uzaktýr! Bu bakýmdan kim Allah için ibâdete baþlarsa, elbette onunla beraber sevap kastýnýn esasý devam etmelidir.
Soru: Þöhret korkusundan ötürü seleften birçok kimsenin ibâdeti terkettikleri nakledilmiþtir! Nitekim rivayet ediliyor ki, Ýbrahim en-Nehaî´nin huzuruna, Kur´an okuduðu bir anda, biri girdi. Ýbrahim Kur´an´ý derhal kapatýp okumayý terketti ve þöyle dedi: ´Bu adamcaðýz, bizim her saat Kur´an okuduðumuzu sanmasýn!´ Ýbrahim et-Teymî þöyle demiþtir: ´Konuþma hoþuna gittiði zaman, sükût et! Sükût etmek hoþuna gittiði zaman konuþ!´ Hasan Basrî þöyle demiþtir: ´Seleften biri, yolda müslümanlara eziyet veren bir þeyin yanýndan geçtiði zaman o þeyi alýp yoldan atmaktan onu ancak þöhretten korkmasý menederdi´. Seleften bazýlarýna aðlamak galebe çaldýðý halde þöhret korkusundan onu derhal gülmeye çevirirdi. Nitekim bu hususta birçok rivayetler vârid olmuþtur.
Cevap: Sayýlmayacak kadar çok insanlardan ibâdet ve taatlarý açýkça yapmalarý hakkýnda vârid olan rivayetler, bu rivayetlerle muâraza etmektedir. Hasan Basrî´nin bu konuþmayý va´z ve nasihat tarzýnda söylemesi, þöhret korkusuna aðlamaktan ve yolda bulunan eziyet verici þeyleri uzaklaþtýrmaktan daha yakýndýr. Sonra onu terketmedi.
Kýsacasý nafile ibâdetlerin terki caizdir. Buradaki konuþma en faziletli olan hakkýndadýr. En faziletlisine ise, ancak kuvvetlilerin gücü yeter, zayýflarýn deðil! Bu bakýmdan en faziletlisi ibâdetlerini tamamlamak ve ihlâsý temin hususunda var kuvvetiyle çalýþmak ve onu terketmemektir. Ameller ve ibâdetlerin erbablarý, korkularýndan ötürü bazen nefislerini, en faziletlinin zýddý ile tedavi etmektedirler. Bu bakýmdan en faziletlilerini yapmak daha uygundur.
Ýbrahim en-Nehâî´nin Kur´an´ý kapatmasýna gelince, bu hâdiseyi þöyle tevil etmek mümkün. Ýbrahim en-Nehâî, adam geldiðinde okumayý terketmek zorunda olduðunu bildiði için adam gittikten sonra okumaya yeniden baþlamak için okumayý býrakmýþ olabilir. Bu bakýmdan o, kiþinin kendisini okurken görmemesinin riyadan daha uzak olduðu düþüncesindedir. Nitekim kendisi onunla meþgul olmak için Kur´an okumayý terk edip bilâhare Kur´an okumaya dönmeyi düþünmüþtür.
Yoldan geçenlere eziyet veren þeyi uzaklaþtýrmayý terketmeye gelince, bu þöhret âfetini gerektirmesinden ve halkýn teveccühünü kazanmaya vesile olmasýndan ötürü korkulan hareketlerdendir. Yoldan kaldýrýlan çöpün sevabýndan daha büyük ibâdetlerden kendisini meþgul edeceklerinden korktuðundan dolayý terketmiþtir. Bu bakýmdan bunu terketmek bundan daha büyük ibâdetleri korumak içindir. Sadece riya korkusu için deðildir.
Ýbrahim et-Teymî´nin ´Konuþma hoþuna gittiði zaman hemen sus!´ sözüne gelince, mümkündür ki bununla, hikâyelerde fesâhat göstermek gibi konuþmanýn mübah kýsýmlarýný kasdetmiþtir; zira böyle bir konuþma kendisini beðenmeyi gerektirir. Böylece mübah olan sükûtun da gerektiði anlaþýlýr. Çünkü ucub ve benimseme mahzurludur. Bu bakýmdan bu, ucubtan korkarak bir mübahtan diðer bir mübaha geçmektir.
Hak ve söylenilmesi gereken konuþmaya gelince; bu, kesinlikle belirtilmemiþtir. Buna raðmen konuþmada âfet, oldukça büyüktür. O halde ikinci kýsma dahil olur.
Bizim konuþmamýz, halkla ilgili olmayan, âfetleri çok olan ve sadece kulun bedeni ile ilgili olan ibâdetler hakkýndadýr. Sonra Hasan Basrî´nin ´Onlar þöhret korkusundan ötürü eziyet veren þeyleri yoldan uzaklaþtýrmýyorlardý ve aðlamayý terk ediyorlardý!´ sözüne gelince, çoðu zaman mümkündür ki bu söz, en faziletliyi bilmeyen zayýflarýn ve bu incelikleri idrâk etmekten aciz olanlarýn hallerini hikâye etmektir. Hasan Basrî bunu ancak halký þöhret âfetinden korkutmak ve þöhreti talep etmekten uzaklaþtýrmak maksadýyla söylemiþtir.
Ýkinci Kýsým
Ýkinci kýsým, halkla ilgili âfet ve tehlikesi büyük olan kýsýmdýr. Bunun tehlike bakýmýndan en büyüðü hilâfettir. Sonra kadýlýk, sonra va´z ve irþad, sonra müderrislik, sonra fetva, sonra da malý infak etmek gelir.
Hilâfet ve emirliðe gelince, adalet ve ihlâsla beraber olduðu zaman ibâdetlerin en faziletlilerindendir. Çünkü Hz. Peygamber þöyle buyurmuþtur:
Yemin olsun, âdil bir imamýn bir günü, kiþinin tek baþýna yapmýþ olduðu altmýþ senelik ibâdetinden daha üstün ve hayýrlýdýr.73
Bu bakýmdan bir tek günü altmýþ senelik ibâdete eþit olan bir taat, ne büyük bir ibâdettir!
Cennete ilk girenler üç sýnýftýr ve âdil imam onlardan biridir...74
Ebu Hüreyre Hz. Peygamber´in þöyle buyurduðunu rivayet eder: ´Üç sýnýf vardýr, onlarýn dualarý geri çevrilmez: Adil imam, onlardan biridir.75
Kýyamet gününde bana insanlarýn en yakýný âdil imamdýr.
Bu hadîsi Ebu Said el-Hudrî rivayet etmiþtir. Bu bakýmdan emirlik ve hilâfet, ibâdetlerin en büyüklerindendir. Oysa muttakîler, eskiden beri bunlarý terketmekte ve bunlarý kabul etmekten sakýnmaktalar. Bunun hikmeti buradaki tehlikenin büyüklüðüdür; zira bu vazifeden dolayý içteki sýfat ve nitelikler harekete geçer, rütbe ve istilâ lezzeti, emrin nâfiz olmasýnýn sevgisi nefse galebe çalar. Bu vazife dünya sýðýnaklarýnýn en büyüðüdür. Bu bakýmdan velayet sevimli olduðu zaman vâli, nefsinin isteklerini yerine getirmek için çaba sarfeder. Böylece hevâ-i nefsinin peþine takýlmasý yakýn bir ihtimal olur. Bu bakýmdan mertebe ve velayetine zarar getiren þeyleri -hak da olsa- menetmeye çalýþýr. Bâtýl da olsa, derecesini yücelten þeyleri yapmaya gayret eder. Ýþte bu takdirde helâk olur ve böylece zâlim bir sultanýn bir günü, bir fâsýðýn altmýþ senelik fýskýndan daha þerli olur. Nitekim daha önce zikrettiðimiz hadîsin mefhumundan bu anlaþýlmaktadýr.
Bu büyük tehlike için Hz. Ömer (r.a) þöyle derdi: ´Acaba içindeki tehlikelerle beraber kim idareciliði benden kabul eder?´ Nasýl böyle olmasýn! Zira Hz. Peygamber (s.a) þöyle buyurmuþtur:
Bir kabileye idareci olan bir kimse yoktur ki kýyamet gününde eli boynunda kelepçeli olarak huzur-u ilâhîye gelmesin! Bu kimseyi ya adâleti o kelepçeden kurtarýr veya zulmü kendisini helâk ettirir.
Bu hadîsi Ma´kal b. Yesar76 rivayet etmiþtir. Hz. Ömer, Ma´kal b. Yesar´ý (Basra valiliðinden önce) bir vilayete vali tâyin etti. Ma´kal, Hz. Ömer´e hitaben ´Ey Mü´minlerin emîri! Bana nasýl hareket edeceðimi söyle!´ dedi. Hz. Ömer cevap olarak ´Otur ve benden sakla!´ buyurdu.
Hasan Basrî rivayet ediyor ki: Hz. Peygamber (s.a) bir kiþiyi vali tayin etti. O kiþi Hz. Peygamber´e ´Bana en hayýrlýsýný seç´ deyince, Hz. Peygamber, ona cevap olarak ´Otur!´ dedi.77
Abdurrahman b. Semure´nin rivayet ettiði hadîs de böyledir; zira Hz. Peygamber ona þöyle demiþtir:
Ey Abdurrahman! Emîrliði isteme! Zira sen istemeden emirlik verilirse, o hususta yardýma mazhar olursun. Eðer istemenle emirlik sana verilirse, ona havale edilmiþ olursun!78
Ebubekir Sýddîk (r.a) Râfi b. Ömer´e dedi ki: ´Ýki kiþiye dahi emîr olmaya razý olma!´ Sonra Hz. Ebubekir bizzat halife seçilince Râfi kendisine dedi ki: ´Sen bana iki kiþiye dahi baþ olma demedin mi? Oysa sen Ümmet-i Muhammed´in iþini üzerine aldýn!´ Hz. Ebubekir Sýddîk ´Evet! Ben yine sana ayný þeyi diyorum! Kim bu va-zifede adalet etmezse Allah´ýn lâneti onun üzerinedir´ dedi.
Basireti az olanlar, emirliðin fazileti hakkýnda vârid olan hadîslerle, emirlikten sakýndýrmak hususunda vârid olan hadîslerin arasýnda çeliþki görebilirler. Oysa böyle birþey yoktur. Burada hakîkat þudur: Dinde kuvvetli bulunan havass için idarecilikleri kabul etmekten kaçýnmak uygun deðildir. Zayýflar için de uygun deðildir; zira onlar bu vazifeleri alýp helâk olurlar. Buradaki ´kuvvetli´den gayem, dünyanýn kendisini kaydýrmadýðý, tamahkârlýðýnýn kendisini felâkete sürüklemediði kimsedir. Allah için hiçbir kimsenin kýnamasýndan çekinmez. Böyleleri halka aldýrmazlar, dünya hususunda zâhid olmuþlardýr. Dünyadan ve halkýn ihtilâtýndan nefret etmiþler, nefislerini maðlup etmiþ, dizginini ele almýþlardýr. Þeytanlarý gemlemiþler, dolayýsýyla þeytan onlarý aldatmaktan ümitsiz olmuþtur. Bu bakýmdan bu kimseleri haktan baþka hiçbir þey harekete geçirmez. Bunlarý haktan baþka hiçbir þey teskin etmez. Canlarý pahasýna haktan ayrýlmazlar! O halde onlar emirlik ve hilâfet hususunda fazileti elde eden kimselerdir. Kim bu sýfatta olmadýðýný biliyorsa, onun için idarecilik almak haramdýr.
Kim nefsini deneyip hak için sabredici olduðunu görürse, idareciliklerin dýþýnda þehvetlerden kaçtýðýný müþahede ederse, fakat buna raðmen idarecilik tadýný aldýðý zaman bozulacaðýndan korkarsa, idareciliðin hoþuna gideceðinden ve emrinin yerine getirilmesi zevk verdiðinden ve icabýnda iþinden atýlmaktan hoþlanmamaktan endiþe ederse ve iþinden atýlmamak için yaðcýlýk yapmasýný muhtemel görürse, böyle bir kimsenin hakkýnda âlimler ihtilâf etmiþlerdir. Bu kimse acaba idarecilikten kaçýnmalý mýdýr?
Bazýlarý demiþtir ki: ´Kaçýnmasý farz deðildir. Çünkü yukarýda sayýlan tehlikeler gelecek zamanda olacak bir þeyin korkusu ve endiþesidir. Hâl-i hâzýrda ise, nefsin lezzetlerini terketmek ve haktan ayrýlmamak hususunda nefsini kuvvetli görmektedir´.
Doðrusu böyle bir kimseye idarecilikten sakýnmak gerekir. Çünkü nefis kandýrýcýdýr. Hakký iddia eder, hayrý va´d eder. Eðer kesinlikle hayrý va´d ederse, yine idarecilik anýnda bozulmasýndan korkulur. O halde tereddütü olduðu zaman, nasýl korkulmasýn? Ýdareciliði kabulden kaçýnmak, baþladýktan sonra azledilmekten daha kolaydýr. Azil elem vericidir. Nitekim ´azil, erkeðin talâkýdýr´ darb-ý meseli meþhurdur.
Bu bakýmdan kiþi idareciliðe baþladýktan sonra nefsi artýk azlolup uzaklaþtýrýlmasýna müsamaha göstermez. Nefsi yaðcýlýk yapmaya, hakký ihmal etmeye doðru kayar ve dolayýsýyla sahibini cehennemin derinliðine düþürür. Ölüme kadar bu idarecilikten el çekmeye artýk gücü yetmez. Ancak kerhen ve cebren uzaklaþtýrýlýrsa baþka... Bu þekildeki uzaklaþtýrmakta da idareciliði seven herkes için bir azap vardýr. Ne zaman nefis idareciliði aramaya meylederse, sahibini idareci olmak için zorlarsa, bu nefis þerri þiddetle emreden nefistir. Onun için Hz. Peygamber þöyle buyurmuþtur:
Biz elbette bizden vazife dileyeni, idareci yapmayýz.79
Zayýf ve kuvvetlinin hakkýndaki hükmün deðiþik olduðunu bildiðin zaman Ebubekir Sýddîk´in Râfî´i idarecilikten menetmesi ile bilâhare kendisinin idareciliði kabul etmesinin arasýnda çeliþki olmadýðýný anlayacaksýn.
Kadýlýða gelince, kadýlýk her ne kadar hilâfet ve imametten derece bakýmýndan daha az ise de o da iki vazifenin aðýrlýðýný taþýmaktadýr; zira her velayet sahibi nâfiz bir emre sahiptir. Emirlik doðal olarak sevilir. Hakka tâbi olmakla beraber kadýlýkta sevap büyüktür. Haktan inhiraf edince de cezasý büyüktür. Nitekim Hz. Peygamber (s.a) þöyle buyurmuþtur:
Kadýlar üçtür: Ýkisi cehennemde, biri cennettedir.80
Kim kadýlýk vazifesini almaya koþarsa, o kimse býçaksýz kesilmiþ demektir.01
Bu bakýmdan kadýlýðýn hükmü, emîrliðin hükmü gibidir. Zayýf kimselerin kadýlýðý terketmesi uygundur. Gözünde dünyanýn ve dünya lezzetlerinin kýymeti olan da kadýlýk vazifesini terketmelidir. Kuvvetliler bu vazifeyi almalýdýr. Onlar, Allah yolunda hiçbir kimsenin kýnamasýndan çekinmezler. Ne zaman ki sultanlar zâlim iseler, kadýlar da ancak onlara yaðcýlýk yapmak suretiyle ve onlarýn ve yakýnlarýnýn hatýrý için bazý haklarý ihmal etmek suretiyle kadýlýk yapabiliyorsa ve eðer onlarýn aleyhinde hak ile hüküm verdiðinde kendisini azledeceklerini veya kendisine itaat etmeyeceklerini biliyorsa bu takdirde kadýlýk vazifesini alabilir. Fakat kadýlýk vazifesini aldýðý takdirde onlardan hak ve hukuku talep etmesi gerekir. Azledilmenin korkusu, ihmal etmek hususunda kendisine asla bir özür olamaz. Eðer azledilirse mesuliyet kendisinden gider. Bu bakýmdan eðer Allah için hüküm veriyorsa, azledilmesine sevinmesi gerekir. Eðer nefsi bu hususta müsamahakâr davranmazsa bu kimse, bu takdirde hevâi nefse ve þeytana tâbi olmak için hüküm veriyor demektir. Bu bakýmdan böyle bir kimse hükmetmekten nasýl sevap bekleyebilir? Oysa kendisi zâlimlerle beraber cehennemin en dibinde olacaktýr.
Vaizlik, müftilik, müderrislik, hadîs rivayet etmek, âli senedlerin toplanmasý ve mertebenin geniþlemesine vesile olan ve kýymetini halkýn gözünde artýran konulara gelince, bunun da âfeti idarecilerin âfeti gibi büyüktür. Selefin korkanlarý fýrsat buldukça fetva vermekten çekinir, baþkasýna havale ederlerdi. Selef ulemasý þöyle derdi: ´Haddesenâ (Bize tahdîs etti) dünya kapýlarýndan bir kapýdýr. Kim ´haddesenâ´ derse, muhakkak o kimse ´bana geniþ yer açýnýz´ demek istiyor!
Biþr el-Hafî, bir yük hadîs kitabýný topraða gömdü ve dedi ki:82 ´Hadîs rivayet etmeye olan hýrsým beni hadîsten menetti. Eðer nefsim konuþmamayý isteseydi muhakkak konuþurdum´.
Vaiz bir kimse, halkýn kalbinin o vaaz ile etkilenmesinde, aðlamalarýnda, sýzlamalarýnda ve kendisine hürmet etmelerinde öyle bir zevk hisseder ki hiçbir zevk bu zevke denk olamaz. Bu bakýmdan vâizin kalbine bu durum hâkim olduðu zaman onun tabiatý avamýn yanýnda tervic edilen -bâtýl olsa dahi- süslü püslü olan konuþmaya meyleder. Halk tarafýndan aðýr sayýlan her konuþmadan -hak da olsa- kaçar. Tamamen himmetini halkýn kalbini harekete geçiren ve halkýn kalbinde derecesini yükselten konuþmalara sarfeder. Herhangi bir hadîsi veya hikmetli bir sözü dinlediði zaman, onu minberin baþýnda halka nakletmeye elveriþli olduðu için onunla sevinir. Oysa onunla ancak saadet yolunu, din yolunu gösterdiðinden dolayý sevinmeliydi. Ýster onunla amel etmiþ olsun, ister olmasýn.
Sonra vaiz der ki: ´Allah Teâlâ bana bu nimeti ihsan etti ve bu hikmetle beni faydalandýrdýðý zaman ben onu söylemeliyim ki müslüman kardeþlerim de onun faydasýnda bana ortak olsunlar´.
Ýþte bu vazifede, büyük bir korku ve fitne vardýr. Bu bakýmdan onun hükmü de idareciliðin hükmü gibidir. Öyleyse teþvik edicisi mevkî elde etmek, din vasýtasýyla halkýn malýný yemek, böbürlenmek, halka karþý büyük âlim olduðunu ispat etmek olan bir kimse için, vaizliði terketmek uygundur ve bu hususta hevâ-i, nefse muhalefet etmelidir. Ta ki nefsi, olgunlaþýncaya kadar, din hususundaki himmeti kuvvet buluncaya kadar, nefsinin hakkýnda fitneden emin oluncaya kadar... Böyle olduðu takdirde va´z ve nasihat vazifesine yeniden dönebilir.
Eðer Ýlim ehli hakkýnda böyle hüküm verilirse ilimler yok olup ortadan kalkar. Cehalet bütün halký kasýp kavurur!´ dersen, cevap olarak deriz ki: ´Hz. Peygamber (s.a) emirliði istemeyi yasaklamýþtýr ve emirlikten dolayý þiddetli tehditler savurmuþtur´.
Muhakkak sizler emirlik için harislik gösterirsiniz. Oysa emirlik, kýyamet gününde hasret ve nedâmettir. Ancak emirliði, hakkýný vermek suretiyle yapan kimse hariç...
Süt veren (emirlik) ne mutlu, ne güzeldir! Sütten kesen (emâret) ne kötü, ne çirkindir!83
Oysa malûmdur ki saltanat ve hilâfet eðer muattal olursa din ve dünya muattal olur. Halk arasýnda fitne kabarýr, emniyet kalkar, memleket harâbeye döner. Maiþetler muattal olur. O halde bütün bunlarla beraber neden Hz. Peygamber emirliði nehyetmiþtir?
Hz. Ömer (r.a) Ubey b. Ka´b´ýn arkasýna bir topluluðun takýldýðýný gördüðü zaman Ubey´i dövdü ve döverken de þöyle dedi: ´Ubey müslümanlarýn efendisidir ha!´
Oysa Hz. Ömer, Ubey´in yanýnda Kur´an okuyordu, ondan ders alýyordu. Buna raðmen Hz. Ömer, halkýn Ubey´e tâbi olmasýný menederek þöyle demiþtir: ´Böyle yapmak baþ olaný saptýrýr, kuyruk olanlara da zillettir´.
Oysa Ömer hutbe okuyor, va´zediyor ve bunu yapmaktan da çe-kinmiyordu.
Bir kiþi Hz. Ömer´den halka sabah namazýndan sonra va´zetmek hususunda izin istedi. Hz. Ömer onu menetti. Adam Hz. Ömer´e ´Halka va´zetmekten beni men mi ediyorsun?´ diye sordu. Hz. Ömer ´Süreyya yýldýzýna yetiþecek kadar kendini büyütmenden korkuyorum´ dedi. Zira Hz.Ömer, o kiþide, halkýn teveccühünü ve mevkîsinin yükselmesini talep etme emarelerini görmüþtü.
Kadýlýk ve halifelik de dinleri hususunda vaaz, müderrislik ve fetva gibi halkýn muhtaç olduðu vazifelerdir. Onlarýn her birinde fitne ve lezzet vardýr. Bu bakýmdan aralarýnda, tehlike bakýmýndan hiçbir fark yoktur.
Ýtirazcýnýn ´Bu vazifeyi almayý yasaklaman ilmin yok olmasýna yol açar!´ sözüne gelince, bu söz yanlýþtýr; zira Hz. Peygamber´in kadýlýðý nehyetmesi84 kadýlýðýn muattal olmasýna sirayet etmemiþtir. Aksine riyasetin sevgisi halký bunu istemeye mecbur eder. Riyaset sevgisi, ilimlerin yok olup gitmesine müsaade etmez. Bilakis eðer halk, içinde riyaset ve hürmet görmenin bulunduðu ilimleri kendileri zincir ve bukaðýlarla baðlanýp hapsedilseler de muhakkak hapisten kaçar, zincirleri kýrar, yine de o ilimleri ararlar. Kaldý ki Allah Teâlâ´nýn, bu dini, ahlâksýz birtakým kavimlerle teyid edeceðini Hz. Peygamber bize va´detmiþtir. (Nesâî) Bu bakýmdan sen halkýn iþiyle kalbini meþgul etme. Kesinlikle Allah onlarý zâyi etmez. Sen kendi nefsin için düþün!
Bununla beraber memlekette vaaz vazifesini yerine getiren bir grup varsa, vaaz etmemek hususundaki yasak ancak onlarýn bazýlarýnýn bu vazifeden imtinâ etmesini gerektirir. Biliniyor ki bunlarýn tümü birden o vazifeden imtina etmez ve riyaset lezzetini býrakmazlar. Eðer memlekette bir kiþiden fazla yoksa, onun da vaaz ve nasihati güzel konuþtuðundan dolayý halka fayda veriyorsa, zâhirde doðru dürüst görünürse, halka da Vaazýyla ancak Allah´ý irade ediyor, dünyayý terketmiþ ve dünyadan yüz çevirmiþtir´ düþüncesini veriyorsa, biz böyle bir kimseyi va´zdan menetmeyiz. Biz ona deriz ki: ´Bir taraftan va´zla meþgul ol, diðer taraftan nefsinle mücadele et!´ Eðer derse ki: ´Nefsime gücüm yetmiyor! Bu sefer deriz ki: ´Meþgul ol, mücâhede et!´ Çünkü biz kesinlikle biliyoruz ki, eðer o kiþi o vazifeyi terkederse, ondan baþka o vazifeyi yapan olmadýðý için, halkýn tamamý helâk olacaktýr. Eðer gayesi dünya rütbesi olduðu halde o vazifeye devam ederse, bu takdirde yalnýz kendisi helâk olur. O halde, bütün halkýn dininin sel-âmeti, bizce sadece o kiþinin dininin selâmetinden daha mühimdir. Bu bakýmdan biz onu halka fedâ eder ve deriz ki: Bu öyle bir kimsedir ki Hz. Peygamber onun hakkýnda þöyle buyurmuþtur:
Muhakkak Allah Teâlâ bu dini ahlâký olmayan birtakým kavimlerle teyid eder.85
Sonra vâiz o kimsedir ki insanlarý ahirete teþvik eder, konuþmasýyla insanlarý dünyadan soðutur, yaþantýsýyla bu iki hususta tesirli olur. Bu zamanda ise vâizlerin ihdas ettikleri birtakým süslü püslü kelimeler, þiirlerle beraber seci´li lâfýzlar vardýr ki on-larýn içinde dinin herhangi bir iþinin büyütülmesi ve müslümanlarý korkutmak yoktur. Aksine nükteler savurmak suretiyle günahlara dalmaya cesaret vermek ve ümitler bahþetmek vardýr. Böyle bir vâize gelince, memleketi böyle vaizlerden kurtarmak idarecilerin boynuna farzdýr. Çünkü bu tip vâizler deccallerin vekilleri ve þeytanlarýn halifeleridir. Biz ancak güzel vaazlý, zâhiri dine uygun, kalbinde halk tarafýndan hüsnü kabul görme sevgisini besleyen ve bundan baþka birþey düþünmeyen vâiz hakkýnda konuþuyoruz. Kitab´ul-Ýlim´de kötü âlimler hakkýnda vârid olan tehdit hususunda belirttiðimiz hakikatlerde ilmin ve ilim felâketlerinin fitnelerinden sakýnmanýn lüzumlu olmasýný belirtecek durum vardýr.
Bunun için Hz. Ýsa (a.s) þöyle demiþtir:
Ey kötü âlimler! Oruç tutar, namaz kýlar, sadaka verirsiniz. Fakat emrettiklerinizi yapmazsýnýz. Yapmadýklarýnýzý söylersiniz. Hükmettikleriniz ne kötüdür. Söz ve temennilerle tevbe eder, nefsin hevasýyla amel edersiniz. Oysa derilerinizi kalpleriniz kirli olduðu halde temizlemeniz size hiçbir fayda vermez. Gerçek olarak sizlere derim ki, elek gibi olmayýnýz! Elekten güzel un çýkarýyorsunuz, fakat göðüslerinizde hileler kalýyor. Ey dünyanýn köleleri! Dünyadan þehvetini kýsmayan, raðbetini kesmeyen bir kimse, ahireti nasýl elde edebilir? Gerçek olarak size derim ki, sizin kalpleriniz yaptýklarýnýzdan hüngür hüngür aðlamakta... Dünyayý dillerinizin, ameli de ayaklarýnýzýn altýna koymuþ bulunuyorsunuz. Hakkýyla size derim ki; dünyanýzýn ýslahýyla ahiretinizi ifsad etmiþ bulunuyorsunuz. Bu bakýmdan dünyanýn ýslahý sizin nezdinizde, ahiretin ýslahýndan daha sevimlidir. Acaba sizden daha çirkin kimler bulunabilir? Vay halinize! Keþke bilseydiniz geceleyin gidenlere yolu târif ettiðinizi ve kendiniz de þaþkýnlar mahallinde durduðunuzu ki bu (ne acý bir felâkettir). Sanki siz dünya ehlini, sizler için dünyayý terketmeye dâvet ediyorsunuz.Yavaþ olunuz, yavaþ olunuz! Azap olasýcalar! Karanlýk evin dýþardan damýna çýra býrakmak ne fayda verir! Oysa evin içinde karanlýk ve vahþet doludur! Böylece aðzýnýzdaki ilim nûru içinizde yoksa size ne fayda verir?!
Ey dünya köleleri! Siz ne muttaki köleler gibi, ne de hür kimseler gibisiniz. Dünyanýn sizi temelinizden söküp yüz üstü atýp sonra yüzünüz üzerinde sürükleye sürükleye helâk etmesi yakýndýr! Sonra günahlarýnýz gelir alýnlarýnýza yapýþýr. Sonra ilim de sizi arkadan iteler. Sonra sizi götürüp þiddetle cezalandýran padiþaha (Allah´a) teslim eder. Hem de yalýn ayak, beden çýplak, tek baþýnýza olduðunuz halde! O padiþah sizi kötülüklerinizin üzerinde durdurur, sonra kötü amellerinizden dolayý size ceza verir.
Hâris b. Esed el-Muhâsibî bu hadîsi bazý kitaplarýnda rivayet ettikten sonra þöyle demiþtir: ´Bu kötü âlimler, insan þeytanlarýdýr. Halk için fitnedirler. Dünyanýn (geçici) mallarýna ve yüksekliklerine raðbet etmiþler, onu ahirete tercih edip dini dünya için zelil etmiþlerdir. Onlar geçici dünyada ayýp ve lekedirler. Ahirette de zarar edenlerin ta kendileri!´ Eðer "Bu âfetler açýktýr. Fakat ilim ve vaaz hakkýnda birçok tergib edici nasihatlar vârid olmuþtur" dersen, þu hadislere dikkat et!
Eðer Allah senin (nasihatin)le bir kiþiyi hidayet ederse, bu senin için dünya ve dünyadaki þeylerden daha hayýrlýdýr.86
Hangi çaðýrýcý (vâiz) ki bir hidayete çaðýrýr ve bu mevzuda halk ona tâbi olursa, onun için kendi ecri ve kendisine tâbi olanlarýn ecri kadar ecir yazýlýr.87
Ýlmin faziletleri hakkýnda bunlardan baþkasý da vârid olmuþtur. Bu bakýmdan âlim bir kiþiye Ýlimle meþgul ol! Halka riyakârlýk yapmayý býrak!´ demek uygundur. Nitekim namaz hususunda kalbine riya gelen bir kimseye ´Ýbâdeti terketme! Fakat ibâdeti tamamla! Nefsinle de mücahede et!´ denildiði gibi...
Ýlmin fazileti büyüktür, tehlikesi de büyüktür. Týpký hilâfet ve emâretin fazileti gibi... O halde biz, Allah´ýn kullarýndan hiçbir kimseye ´ilmi terket!´ diyemeyiz; zira ilmin esasýnda felâket yoktur. Felâket ancak, vâizlik, müderrislik ve hadîs rivayet etmek makamýnda oturmak suretiyle ilmi izhar etmekte olabilir.
Biz âlim kiþiye ´Riya teþviki ile karýþan dinî bir teþvik bulundukça ilmi terket!´ diyemeyiz! Fakat sadece riya onu harekete geçirdiði zaman, ilmi izhar etmeyi terketmek kiþi için daha faydalý ve daha selâmetlidir. Namazýn nafile kýsýmlarý da böyledir. Bunlar hususunda riya teþvikçisi tek baþýna harekete geçirici ise, terkedilmeleri farzdýr. Fakat riyayý istemediði halde, namazýn ortasýnda riya vesveseleri kalbine gelirse, namazý terketmemelidir. Çünkü ibâdetlerdeki riya âfeti zayýftýr, ancak idareciliklerde büyür. Ýlim, büyük mertebelere namzet olmakla kabarýr. Kýsaca mertebeler üçtür:
Birincisi: Ýdareciliklerdir. Ýdareciliklerdeki âfetler büyüktür. Âfetten korkarak idareciliði býrakan seleften bir cemaat vardýr.
Ýkincisi: Oruç, namaz, hac ve gazâdýr. Bu vazifeleri selefin kuvvetlileri de, zayýflarý da yapmýþlardýr. Afetin korkusundan dolayý bu vazifeleri terketmek onlardan rivayet edilmemiþtir. Çünkü bu vazifelere giren âfetler zayýftýr. Ameli Allah için tamamlamakla beraber, o âfetleri yok etmek için az bir kuvvet kâfidir.
Üçüncüsü: Bu geçen iki rütbenin arasýnda bulunan bir rütbedir, va´z, fetva, hadîs rivayeti ve müderrislik mansýp ve bunlardan kaynaklanan mevkîlere tâlip olmaktýr. Buralardaki âfetler idarecilikteki âfetlerden daha az, namazdaki âfetlerden daha çoktur. Bu bakýmdan namazý ne zayýfýn ne de kuvvetlinin terketmesi uygun deðildir. Ancak zayýf bir kimse riya vesvesesini bertaraf et meye çalýþýr. Ýdareciliði ise, kuvvetlilerin deðil, zayýflarýn terketmeleri uygundur. Ýlim mertebeleri bu iki mertebenin arasýndadýr. Kim ilim mertebesinin âfetlerini denemiþse bilir ki bu idareciliðe daha çok benzer. Zayýf bir kimse için bu mertebeden sakýnmak daha selâmetlidir. Allah herkesten daha iyisini bilir.
Burada dördüncü bir mertebe daha vardýr. O da malýn toplanmasý ve gereken yerlere daðýtmak için edinilmesidir. Muhakkak malý infak etmekte ve cömertliði izharda halkýn övgüsünü celbetmek vardýr. Halkýn kalbine sürur ve lezzeti sokmakta nefis için bir lezzet vardýr. Buradaki âfetler de çoktur. Bunun için Hasan Basrî´den, gýdasýný arayan, gýdasýný elde ettikten sonra çalýþmayan bir kiþi ile gýdasýndan fazlasýný elde edip sadaka veren bir kiþinin durumu sorulduðu zaman þöyle demiþtir: ´Normal nafakasýndan sonra oturup ibâdete yönelen daha faziletlidir´.
Bunun hikmeti þudur: Selef, dünyada selâmetin azlýðýný, dünyayý Allah´a yaklaþmak için terketmenin zâhidlik olduðunu bilirlerdi.
Ebu Derdâ þöyle demiþtir: ´Dýmeþk (Þam) caminin merdivenlerinde durup her gün elli dinar kazanýp sadaka vermek beni sevindirmez. Dikkat edilsin! Ben bu sözümle alýþveriþi haram etmiyorum. Fakat kendilerini Allah´ýn zikrinden ne alýþveriþin ne de herhangi bir ticaretin meþgul etmediði kimselerden olmayý istiyorum!´
Âlimler ihtilâf ettiler. Bir grup dedi ki: ´Kiþi dünyayý helâlin-den istese ve dünyadan selâmet kalýp onu sadaka verse, böyle yapmasý ibâdet ve nafilelerle meþgul olmasýndan daha efdaldir´.
Baþka bir grup dedi ki: Allah´ýn zikrine devam etmek daha efdaldir. Almak ve vermek insaný aldatýr, meþgul eder. Oysa Ýsa Mesih (a.s) þöyle demiþtir: ´Ey dünyayý, onunla iyilik yapmak için isteyen kiþi! Dünyayý terketmen daha sevaplýdýr´.
Yine Ýsa Mesih þöyle demiþtir: ´Buradaki en az felâket, kiþinin baþkalarýný ýslah etmesinin kendisini Allah´ýn zikrinden alýkoymasýdýr. Oysa Allah´ýn zikri daha büyük ve daha faziletlidir´.
Buraya kadar söylediklerimiz, âfetlerden selâmet kalan bir kimse için sözkonusudur. Dünya âfetlerine mâruz kalan bir kim-seye gelince, onun dünyayý terketmesi daha sevap ve zikirle meþgul olmasýnýn daha üstün olduðunda þüphe yoktur.
Halkla ilgili olup ve içinde nefsin lezzeti bulunan þey, âfet ve felâketlerin kaynaðýdýr. En iyisi, ibâdet edip âfetleri bertaraf etmektir. Eðer kiþi bundan âciz ise düþünmeli, mücâhede etmeli, kalbinden fetva istemelidir. Kalbindeki hayrý, oradaki þer ile karþýlýklý tartmalý. Ýlim nûrunun delâlet ettiðini yapmalýdýr, tabiatýnýn meylettiðini deðil...
Kýsacasý kalbine daha hoþ gelen, çoðu zaman kendisi için daha zararlý olur. Çünkü nefis þerre teþvik eder, pek az zaman hayra teþvik eder ve ona meyleder. Her ne kadar bu bazý durumlarda uzak bir ihtimal deðil ise de hakîkat budur. Bunlar yokluk veya varlýkla tafsilâtlarýna hükmetmek mümkün olmayan birtakým þeylerdir. O halde hüküm, kalbin ictihadýna havale edilir. Kiþi dini için bu hükmü dikkatle izlemelidir. Kendisini þüphelendireni býrakýp, þüphelendirmeyene dikkat etmelidir.
Sonra zikrettiðimizde bazen de cahil bir gurur gelir. Cahil, mal kazanýr fakat felâket korkusundan infak etmez. Bu ise cimriliðin ta kendisidir. Þüphe yoktur ki sadakalarýn ötesinde mübah yerlerde malý daðýtmak, tutmasýndan daha üstündür. Ýhtilaf çalýþmaya muhtaç olan bir kimse hakkýndadýr. Acaba bu adam için çalýþmayý terketmek mi yoksa çalýþýp infak etmek mi daha üstündür veya zikir için tecerrüd etmek mi? Bu ihtilâf þundan ileri gelir: Çalýþmakta âfetler vardýr. Helâlden gelen malý her halükârda Allah yolunda infak etmek, onu infak etmemekten daha üstündür.
Soru: Hangi alâmetler, âlim ve vâizin doðru, vaazýnda ihlâslý olduðunu, halka riyakârlýk etmediðini bildirir?
Cevap: Bunun birçok alâmetleri vardýr: O alâmetlerden biri, eðer o vâizden daha güzel vaaz eden veya ilmi daha fazla olan biri çýkarsa, halk da bu yeni geleni daha fazla kabul ederse, samimi vâiz buna sevinir ve yeni ortaya çýkan meslektaþýný kýskanmaz.
Evet! Gýpta etmekte zarar yok! Gýpta etmek, kendi nefsine onun amelinin benzerini temenni etmek demektir.
O alâmetlerin biri de, büyükler kendisinin meclisine geldikleri zaman konuþmasý deðiþmez. Aksine onlarýn olmadýðý zamandaki konuþma temposuyla devam eder. Halka ayný gözle bakar!
Diðer bir alâmet, yolda halkýn arkasýna takýlmasýný ve arkasýnda çarþýlarda yürümelerini sevmemesidir. Bu hususun sayýlmasý uzun sürecek birçok alâmetleri vardýr. Nitekim Ebu Said b. Mervan þöyle anlatýr: Hasan Basrî´nin yanýnda otururken mescidin kapýsýndan Haccac-ý Zâlim içeri girdi. Onunla beraber muhafýzlar vardý. Kendisi sarýmtýrak bir ata binmiþti. Atý ile beraber caminin sahasýna girdi. Caminin saðýna soluna baktý. Arkasýnda Hasan Basrî´nin ders halkasýndan daha kalabalýk bir topluluk görünce Hasan Basrî´nin ders halkasýna doðru yöneldi, onun yakýnýna yürüdü. Hasan Basrî onun kendisine yöneldiðini görünce meclisinin bir tarafýný ona boþalttý. Ben de oturduðum yerin bir tarafýný boþalttým. Öyle ki benimle Hasan Basrî´nin arasýnda Haccac için oturacak kadar bir yer açýldý. Haccac gelip, benimle Hasan Basrî´nin arasýna oturdu. Hasan her günkü konuþmasýndan birini yapýyordu. Bu bakýmdan .Hasan konuþmasýný kesmedi. Kendi kendime dedim ki: ´Yemin olsun, bugün Hasan´ý deneyeceðim. Acaba Haccac´ýn buraya gelip oturmasý, Hasan´ýn konuþmasýna bir þeyler ekleyip Haccac´a yaklaþmasýna vesile mi olacak, yoksa Haccac´ýn korkusundan konuþmasýnda herhangi bir kýsaltma mý yapacak?´. Hasan bir konuþma yaptý, hergün yaptýðýnýn benzeri bir konuþma idi... Böylece konuþmasýnýn sonuna geldi. Hasan Haccac´a aldýrmaksýzýn konuþmasýný bitirdiði zaman, Haccac elini kaldýrýp onun omuzunu okþadý ve þöyle dedi: ´Þeyh doðru söyledi ve sevap kazandý! Siz buna benzer meclislere gidin! Onlara gitmeyi âdet ittihaz edin. Çünkü Hz. Peygamber´den kulaðýma gelmiþtir ki zikir meclisleri cennetin bahçeleridir. Eðer insanlarýn üzerimize aldýðýmýz iþleri olmasaydý bizden daha fazla bu meclislere gelemezdiniz. Çünkü biz bu meclislerin faziletini biliyoruz´.
Sonra Haccac coþup konuþtu. Hatta Hasan Basrî de ve o meclisde hazýr bulunanlar da onun belâgatýna hayret ettiler. Konuþmasýný tamamladýðý zaman ayaða kalktý. Haccac kalktýðý zaman Þam halkýndan bir kiþi Hasan Basrî´nin meclisine geldi ve dedi ki: ´Allah´ýn müslüman kullarý! Siz hayret etmez misiniz, ben kocamýþ bir kiþiyim. Ben savaþa gönderiliyorum. Bana bir at, bir katýr ve bir çadýr lâzýmdýr. Benim maaþým üçyüz dirhemdir. Yedi tane kýzým var...´
Böylece kiþi halinden þikayet etti. Hasan da, Hasan´ýn arkadaþlarý da rikkate geldiler. Hasan baþýný eðip dinliyordu. Adam konuþmasýný tamamlayýnca Hasan baþýný kaldýrdý ve þöyle dedi: ´Ne oluyor onlara (o idarecilere?) Allah onlarý kahretsin! Allah´ýn kullarýný köle gibi kullanýrlar. Allah´ýn malýný ticaret edinirler. Halký dinar ve dirhem için öldürürler. Allah´ýn düþmaný savaþa gittiði zaman þatafatlý çadýrlar içerisinde ve koþar katýrlar sýrtýnda gidiyor.. Oysa kardeþini harbe gönderdiði zaman karný aç ve yaya gönderiyor´.
Böylece Hasan Basrî idarecileri en çirkin ve en þiddetli ayýplarla vasýflandýrýncaya kadar konuþmasýný gevþetmedi. Bunun üzerine Hasan´m yanýnda oturan Þamlýlardan biri ayaða kalktý. Gidip Hasan´ý, Haccac´a þikayet edip konuþmasýný nakletti. Bunun üzerine Haccac´ýn elçileri Hasan´ý çaðýrmaya gelip ´Valinin dâvetine icabet et!´ dediler. Bunun üzerine Hasan kalkýp gitti. Biz de konuþtuðu þeylerden ötürü korkuyorduk. Bir zaman sonra Hasan meclisine tebessüm ettiði halde döndü, onu az zaman aðzýný açýp gülerken görmüþtük. O sadece tebessüm ederdi. Meclisine gelip oturdu. Emaneti tâzim etti ve dedi ki: ´Siz ancak emanetle bu mecliste oturuyorsunuz. Siz zannediyorsunuz ki hainlik ancak dinar ve dirhemde olur. Hainliðin en þiddetlisi, bir kiþinin yanýmýzda oturmasý ve bizim de ondan emin olmamýz ve sonra da gidip bizi ateþten bir kývýlcýmla ihbar etmesidir. Ben þu kiþiye (Haccacý kastediyor) vardým. Bana "Dilini tut! ´Allah´ýn düþmaný harbe gittiði zaman, þöyle olur. Kardeþini harbe gönderdiði zaman þöyle gönderir´ gibi sözlerinle halký bizim üzerimize kýþkýrtýyorsun. Dikkat et! Biz bu hususta senin nasihatin baþka þekilde telâkki etmiyoruz. Fakat dilini tut" dedi´. Hasan sonra ´Allah onun þerrini benden defetti!´ dedi.
Hasan Basrî evine gitmek üzere bir merkebe bindi. Yolda giderken, arkasýna takýlan bir grubu gördü. Durup þöyle dedi: ´Bir ihtiyacýnýz mý var veya bir mesele mi sormak istiyorsunuz? Eðer birþey yoksâ dönün! Sizin bu yaptýðýnýz, kulun kalbini selâmetli býrakmaz!´
Bu alâmet ve benzerleriyle kalbin gizlilikleri belli olur. Öyle ise ne zaman âlimleri sürtüþür, birbirlerinden nefret eder, birbirine yaklaþmaz ve yardýmlaþmaz görürsen bil ki onlar ahireti verip dünya hayatýný satýn almýþlardýr. Onlar zarar edenlerdir. Ey Allahým! Lütfûnla bize rahmet et! Ey rahmet edenlerin hepsinden daha fazla rahmet eden!
________________________
73)Taberânî, Beyhakî
74)Müslim
75)Daha önce geçmiþti.
76)Künyesi Ýbn Abdilberr el-Müzenî´dir. Hudeybiye Barýþý´nda bulunmuþtu.
77)Taberânî, (mevsul olarak)
78)Müslim, Buhârî, Ýmam Ahmed, Ebu Dâvud ve Tirmizî
79)Müslim, Buhârî
80)Sünen sahipleri (Bureyde´den)
81)Sünen sahipleri (Bureyde´den)
82)Ýlim bölümünde geçmiþti.
83)Buhârî
84)Müslim, (Ebu Zer´den); ´Sakýn iki kiþiye emîr olma ve hiçbir yetimin malýna veli olma´. Ebu Dâvud, Nesâî, Ýbn Hibban ve Hâkim; ´Ey Ebu Zer! Seni zayýf görüyorum. Kendime istediðimi sana da isterim. Sakýn iki kiþiye (dahi) emîr olma ve hiç bir yetimin malýna velilik yapma..´
86)Müslim, Buhârî
87)Ýbn Mâce
radyobeyan