Reþahat
Pages: 1
Hoca Muhammed Parisa By: derya Date: 07 Ocak 2010, 12:01:21
HOCA MUHAMMED PARÝSA

Hoca Bahaeddin Hazretlerinin ikinci halifeleri. Fazilet ve takva, ilim ve ihlâsta tarikatin dayanak þahsiyetlerinden...

Bir gün, Hoca Bahaeddin Hazretlerinin meclislerine devama baþladýklarý en genç çaðda, riyazet ve mücahede içindeyken evin­den çýkýp Hoca Hazretlerinin kapýsý önüne gelmiþ ve orada diki­lip durmuþ. O sýrada Hoca Hazretlerinin hizmetlerine bakan ca­riyelerden biri dýþarýdan içeriye girmiþ. Hoca Hazretleri bu ca­riyeye «Dýþarýda kim var?» diye sorunca, kýz «Bir taze civan var; kapýda dikilmiþ, bekliyor!» cevabýný vermiþ. Hoca Hazretleri de dýþanya çýkýp Hoca Muhammed´i görmüþ ve «Kapýdaki taze civan sizsiniz öyle mi?» buyurmuþlar.Taze civan mânasýna ge­len «pârisâ» sýfatý da o günden sonra Hoca Muhammed´e alem ol­muþ.

Hoca Muhammed, Hoca Bahaeddin Hazretlerinin ikinci haccýnda kendilerine yoldaþlýk etmiþlerdi. Þöyle anlatýyor :

- Hoca Hazretleri, Hicaz çöllerinde samimî bir dilek sahi­bine murakabe ettiler ve kendi çehrelerini hayalinde muhafaza etmesini (rabýta) tenbih buyurdular. Dediler ki : «Bu iþin yolu cezbedir, sýfatý da celâl ile cemalin ortasýdýr.» Ayrýca zikir de tel­kin ettiler. Keyfiyetleri Allah´ýn ilmine havale eylediler. Daima ilâhî lûtfa yapýþmak, iyi amellere el atmak ve amel karþýlýðý bir þey beklememek ölçülerini belirttiler. Buyurdular ki «Söz ve iþ halinde senden kemal ifade edici ne zuhur ederse onlarý yokluk deryasýna at ve devamlý olarak nefsini kusurlu gör!. .» O samimî dilek sahibi hakkýnda da «O, muraddýr; bazen öyle olur ki, terbi­ye noktasýndan murada mürid þeklinde muamele ederler» buyur­dular. Ona söz söylemeði emrettiler ve bir gün o þahýs, yolda, ön-lerince yürürken ona bakýp yanýndakilere hitap ettiler : «Onun meclisinde hazýr olanlarýn her biri, kendi hâli derecesince ondan söz iþitse gerektir.» Ve o samimî dilek sahibine, sözlerinin tesirli olmasý için nefes baðýþladýlar ve buyurdular : «O ne derse Allah onu eyler; ve ben ona söyle dediðim halde söylemez, edebe riayet eder.»

Dikkat edilsin ki, bu söz þeriate aykýrý deðildir. Bu sözde, Allah´ýn iradesini kul iradesine tâbi gösteren bir mâna yoktur. Bu sözün derin mânasý, kulda hiç bir irade kalmaz ve her þey ilâ­hî iradenin tecellisinden ibaret bulunur demektir. Hani Allah´ýn öyle kullarý vardýr ki, iradelerini Allah´ýn iradesinde yok etmiþ­ler, fena ve beka sýfatlarýna bulanmýþlar, gerçek acz ve fakr, kul­luk ve tâbilik mertebesine ermiþlerdir. Bu mertebedeki kalan gönlü, Allah´ýn kalemine karþý mücellâ bir sayfa gibidir. Allah´ýn iradesine aykýrý bir þey onca murat edilemez, muradlan daima Allah´ýn muradýdýr. Nitekim böyleleri hakkýnda sahih ve emin bir hadis vardýr. Böyleleri, ledün ilminde bilgiç ve nefs âfetlerinden korunmuþ kiþilerdir.

Ve Hoca Hazretleri, Mûsa Peygamber zamanýnda, «seven» sýfatýndan «sevilen» derecesine ulaþmýþ biri hakkýndaki sýfatý o samimî dilek sahibine baðýþladýlar, îsrail oðullarý içindeki kiþiye ait o sýfat, bizim ümmetimizde Üveys El Karani´y e yakýnlýk be­lirtir.

Hoca Ubeydullah Hazretleri:

- Eskilerin büyüklerinden bir topluluk vardý ki, meclisle­rinde, lisana muhtaç olmaksýzýn birbirinin hallerini okurlardý, iþ­te onlara, esrarlý oðullarýndaki misalin sýfatý verilmiþti. Kâinatýn Efendisi zuhur ve islâm tahakkuk ettikten sonra bu sýfatla belirenlere veysî demiþlerdir.

Hoca Muhammed Pârisâ :

- Hoca Bahaeddin Hazretleri Hicaz yolunda hastalandýkla­rý zaman, yakýnlarýnýn huzurunda o samimî dilek sahibine hitap edip buyurdular : «Hacegân yolundan bana gelen ve benim ayrý­ca çalýþarak elde ettiðim ne kadar emanet ve feyz varsa hepsini sana baðýþladým. Nitekim ahret kardeþimiz Mevlânâ Arif de ba­ðýþlamýþtý.» Hicaz dönüþlerinde o kimseye tekrar tekrar «Neyim varsa aldýn!» dediler ve ona inayet nazarlarým günden güne de-rinleþtirdiler. Bir gün de buyurdular : «Mevlânâ Arif onun hak­kýnda ne dediyse biz de onu deriz. Ama onun zuhuru bizim vazi­yetimize baðlýdýr. Yani biz ahret seferine çýktýktan sonra o mâna tecelli edecektir. Hayatlarýnýn sonunda da þöyle dediler : «Bâtýnî nispet mânasý elbette zuhur edecektir. Ama yolun önünde bir ka­ra taþ var.. Her þey onun kalkmasýna baðlý. .»

Hoca Hazretlerinin «kara taþ» dedikleri, kendi maddî vücut­larýdýr  ve sözlerindeki öz, Hoca Muhammed Pârisâ´ya söyledik­lerine eþtir :

- Sana bâtýný bir mâna zuhur etmesini vaadetmiþtik. O mâ­na zuhur edecektir. Fakat o zuhur bizim ahrete sefer maddî vü­cudumuzun dünyadan gitmesine baðlýdýr.

Büyük velîlerin bâtýnî tasarruflarý zahirî saltanat gibidir. Hakikat noktasý olan kâmil insanýn beþerî vücudu, oðlunun zu­huruna mânidir. Sultan ile sultanlýða namzet þehzade arasýndaki vaziyet gibi.  Zamanýn imamý maddî vücut âleminde oldukça saltanat nuru þehzade tecelli etmez. Eðer bazen zuhur etse bile o asaletle deðil, vekâletle olur. Dünyadan gitmek zamaný gelince de kâmil zat kendisim yine kendi hal´ine mezun görür. Allah onu öyle gemlendirmiþtir ki, kendi kendisini azletmekle muhtar kýl mistir, iþte Hoca Hazretlerinin «Onun zuhuru bizim irademiz baðlýdýr» demeleri bu bakýmdandýr.

Hoca Muhammed Pârisâ :

- Hoca Hazretleri hayatlarýnýn sonunda o samimî dilek sa hibi için, huzurlarýnda deðilken «ondan hiç bir defa incinmedim. yakýnlarýmýn her birinden incitici tavýrlar belirmiþ olabilir, fakat ondan hiçbir zaman belirmedi. Aramýzda bir tartýþma, çatýþma geçmiþ ise benim tarafýmdan olmuþtur. Bâtýným birkaç gün ondan döner gibi olmuþtu, sonra tamamiyle ona doðruldu. Daima Hicaz yolunda söylediðim sözün üstündeyim. Þu anda da kudsiyetimde olsaydý daha fazlasýný söylerdim.» buyurmuþlardýr. Ve hasta hallerinde o muhlis kimseyi çok anmýþlardýr.

Yine Hoca Muhammed Pârisâ nakline göre Hoca Hazretleri son demlerinde, o muhlis kimsenin gýyabýnda þöyle demiþler :

- Bizim vücudumuzdan murad onun zuhurudur. Biz onu iki yoldan, cezbe ve sülük ile terbiye ettik. Eðer uðraþýrsa cihan hal­ký onunla aydýnlanýr.

Hoca Ubeydullah Hazretleri:

- Ben bu nakli Hoca Muhammed Pârisâ hakkýnda olarak iþittim. Hoca Hazretleri «Bizim vücudumuzdan murad Muhammed´in zuhurudur» buyurmuþlardýr. Bundan ötürü ilk nakilde bir ibham, karanlýk vardýr. Hoca Muhammed Pârisâ, Hoca Hazretle­rinin son demlerinde sabah ve akþam hizmetlerinden eksik ol­mazlardý. Bir gün Hoca Hazretleri kendilerine çok lütuf göster­miþler ve bu derecede gayret göstermelerine lüzum olmadýðýný söylemiþlerdir.

Hoca Ubeydullah Hazretleri Semerkant´ta kendilerine ziya­rete gelenlere demiþtir ki :

- Bir aziz hoca, Bahaeddin Hazretlerini, vefatlarýndan son­ra rüyasýnda görüyor ve kendilerine bir sual yöneltiyor : «Kur­tuluþ için ne yapmalý, ne gibi bir amel iþlemelidir?» Þu cevabý alýyor : «Son nefesinde hangi amel üzerindeysen hep onu iþlemelisin?» Yani Allah´ý son nefesle andýðýn gibi bilmeli ve anmalýsýn! Hoca Muhammed Pârisâ Hazretleri vecd ve istiðrakta o kadar de­rinleþmiþlerdi ki, bir gün Hoca Bahaeddin Hazretleri bir bað ke­narýndan geçerken, orada bulunan havuzun kenarýnda Hoca Muhammed Pârisâ´yý, âdeta baygýn vaziyette gördü. Havuzun kena­rýna oturmuþ ve ayaklarýný suya daldýrmýþ, murakabe halinde. . Kendinden geçmiþ ve dünyasýný unutmuþ. Hoca Hazretleri bu manzarayý görünce o kadar mütehassis oluyorlar ki, hemen soyu­nup havuza giriyorlar ve mübarek yanaklarýný Hoca Muhammed Pârisâ´nýn ayaklarýna sürüp «Allah´ým, bana bu ayaklar hürme­tine rahmet et!» diye Hakk´a yalvarýyorlar.

Hoca Muhammed Pârisâ Hazretleri, son nefeste iþlenecek fiilden gayri ne iþlemiþlerdir ki, bu mertebeye eriþmiþlerdir.

Hoca Muhammed Pârisâ´nm derecesi, keramet ve harikalar­la ifade edilmekten üstündür. Ama bu mübarek silsilenin büyük­lerinden öðrenilen bir iki vakasýný göstermek küstahlýðýna cür´et etmek lâzýmdýr :

Hoca Muhammed Pârisâ. hususiyle kerametlerini gizlemek­te büyük cehd sarfederlerdi. Lâkin bazen kendi irade ve ihtiyar­larýnda olmaksýzýn kerametlerinden bir pýrýltý gösterdikleri de vâ­ki olurdu. Nitekim bir defa. bir hadis meselesinde hakikatin or­taya çýkmasý ve gönül ehlinin zafer bulmasý için kerametlerini iz­har zorunda kaldýlar. Hadis âlimlerinin büvüklerinden Þeyh Þemseddin Mehmed bin Muhammedül-Cezrî. Mirza Uluð Bey zama­nýnda Semerkant´a gelmiþti. Maverâünnehr hadiscilerinin senet­lerini tahkik ve tashih iþiyle uðraþmaktaydý. Bu zata Hoca Mu­hammed Pârisâ´yý gammazladýlar :

- Hora Muhammed Pârisâ. senetlerinin sýhhati emin delil­ken Buhara´da pek çok hadis nakleder. Bu hadîsleri gözden geçir­meniz münasip olur.

Bunun üzerine hadîs âlimi. Mirza Ulus. Beye baþ vurup Mu­hammed Pârisâ´yý Semerkant´e getirtmesini istedi. Uluð Bey de Buhara´ya bir memur gönderin Hoca Muhammed Pârisâyý davet etti. Hoca Muhammed Pârisâ, münakaþa etmeden Semerkant yolunu tuttular. Semerkantta, oranýn Þeyhülislâmý, yüksek din bil­ginleri ve hadîs âlimi zat, büyük bir meclis kurdular ve Hoca Muhammed Pârisâ´yý karþýlarýna geçirip kendilerinden bir hadîs rivayet etmesini istediler. Hoca Hazretleri, hadîsi nakletti. Hadîs âliminin mukabelesi þöyle oldu :

- Bu hadîsin doðruluðunda hiç þüphe yoktur. Lâkin bu hadîs benim ilmimde mevcut ve indimde sabit deðildir.

Bu mukabele üzerine mecliste bulunanlar gülümsüyor ve birbirine göz iþareti vererek Hoca Muhammed Pârisâ Hazretleri­nin düþtüðünü zannettikleri müþkül mevkiden adetâ haz duyu­yorlar. Hoca, ayný hadîsi baþka senetlerle ve baþka yoldan riva­yet ediyor. Ona da ayný cevap :

- Muhakkak doðru hadîs! Fakan bence sabit deðil!

Hoca Muhammed Pârisâ anlýyor ki, hangi yoldan hangi se­nedi gösterse «Bence malûm deðil!» cevabýný alacaktýr. Birden gayrete geliyor ve bir lâhza susup murakabeye varýyor. Sonra birden baþýný kaldýrýp hadîs âlimine hitab ediyor :

- Siz, hadîs kitaplarýndan filancaya ait falan senedi mute­ber tutar mýsýnýz ?

Þeyh atýlýyor :

- Elbette! Onun senetleri küllî olarak muteber ve mutemeddir. Hadîs âlimlerinden hiç bir ferdin bu hususta þüphesi yoktur. Eðer sizin rivayetiniz böyle bir senede dayansaydý hiç sözümüz kalmazdý.

öyleyse, diyor Hoca Hazretleri; þimdi, aranýzda bulunan Þeyhülislâm Usamüddin´in evine bir adam gönderiniz! Kütüpha­neye girsin ve filan rafta, falan kitabýn altýnda, þu boyda, þu þe­kilde ve cildi þu renkteki kitabý çekip alsýn. . Bu kitabýn filan sayfasýnda bu hadîs, bildirdiðimiz senetlerle ve tafsilâtlý olarak yazýlýdýr.

Herkes donup kalýyor. Þeyhülislâm Hoca Usamüddin´in bile, kütüphanesinde böyle bir kitabý bulunduðundan haberi yoktur. Üstelik Hoca Muhammed Pârisâ Hazretlerinin de hiç bir defa bu eve ve kitap odasýna girmemiþ olduðu herkesçe malûm.

Hemen Þeyhülislâmýn evine koþar adým bir adam gönderi­yorlar. Adam, tarif edilen yerde kitabý buluyor ve getiriyor. Ha­ber verilen sayfada hadîs, Hoca Hazretlerinin bildirdikleri senet­lerle, eksiksiz ve fazlasýz, ayniyle karþýlarýnda. Þaþkýnlýk, hay­ranlýkla bir arada, büsbütün artmýþtýr. Hoca Üsamüddin´in hay­reti ise herkesin halini gölgede býrakacak derecede.

- Nasýl olur, diyor; kütüphanemde böyle bir kitap olsun da ben bilmeyeyim?

Mirza Uluð Bey kerameti haber alýnca Hoca Hazretlerini Buhara´dan getirttiðine ve ona zahmet çektirdiðine üzülüyor. Hâ­dise de her tarafa yayýlýp bir anda Hoca Muhammed Pârisâ´nýn þöhretini son haddine çýkarýyor.
 

Timur oðullarýndan Niran Þah oðlu Mirza Halil, Semerkand´da padiþah. Mirza Þahruh da Horasan´da hükümdar. Ho­ca Muhammed Pârisâ Hazretleri de, Müslümanlarýn iþlerine alâ­ka göstermesi için ara sýra Mirza Halil´e þefaat mektuplarý yazmaktalar. Mirza Halil´e bu mektuplar bir nevi nüfuz kýrýcý gö­rünüyor ve giran gelmeðe baþlýyor. Kýskançlarýn tahrikleri de padiþahýn bu duygusunu körükleyince. Mirza Halil harekete geçi­yor ve Hoca Hazretlerine "bir adam gönderip þu teklifte bulunu­yor :

- Lütuf edip Dest taraflarýna gitsinler!. Orada bulunan ni­ce cahiller kendilerinin kudümü bereketiyle Ýslâm þerefini ka­zansýnlar ..

Hoca Hazretleri de þu cevabý veriyorlar :

- Müsaade etsinler de ulularýmýzýn mezarlarýný ziyaret ede­lim ve ondan sonra gidelim. .

Ve atlarýn eyerlenmelerini emir buyuruyorlar. Mevlânâ Abdürrahim anlatýyor :

- Ben Hoca Hazretlerinin atlarýný eyerledim ve önlerine götürdüm. Hemen atlayýp bindiler. Yakýnlarýndan bir alay piya­de insanla önlerine düþtük. Evvelâ «Kasr-ý Arif an »a gidip Hoca Bahaeddin Nakþibend Hazretlerinin kabirlerine vardýlar. Mezar­dan ayrýldýklarý zaman yüzlerinde azamet ve heybet eseri belirmisti. Oradan Emîr Külâl Hazretlerinin kabirlerini ziyaret için Suhâr´a gittiler. Biraz durduktan sonra atlarýný kamçýlayýp ya­kýndaki bir tepenin üstüne çýktýlar ve Horasan istikametine dönüp bir beyit okudular :

«Hepsini birbirine düþür ve altlarýný üstlerine getir; tâ ki bu meydanda er kimdir, anlasýnlar!.» Ve oradan Buhara´ya döndü­ler. Tam o esnada Mirza Þahruh´tan Mirza Halil´e bir nâme : «Geldim, vakit geçirmeden cenk yerini seç!» hüküm camilerde ve minberlerde halka okundu ve ondan sonra Mirza Halil´e gönde­rildi. Mirza Þahruh ta hemen yetiþip Mirza Halil´i öldürdü.


Hoca Muhammed Pârisâ Hazretleri son defa olarak Hicaz´a hareketlerinde, yakýnlariyle veda ederken kendilerine diyorlar ki:

- Fakat siz Hicaz´a gittiniz! Cevap veriyorlar :

- Gittik ve gittik!

Bu sözden muratlarý, o seferde vefat edeceklerini anlatmak­tý.

Hoca Ebu Nasr, o seferde babasiyle beraber... Anlatýyor :

- Babamýn vefatýnda yanýnda deðildim. Vefatýndan sonra oraya gelince mübarek yüzünü göreyim diye örtüyü açtým. Göz­lerini açýp tebessüm ettiler. Onun üzerine yüzümü mübarek ayak­larýna sürmeðe kalkýþýnca ayaklarýný da yukarýya çektiler.

Hoca Muhammed Pârisâ Hazretleri, Hicaz´a, ilki Þâh-ý Nakþibend Hazretleriyle olmak üzere iki kere gitmiþlerdir. Bu ikinci seferleri, 822 Muharrem ayýndaydý ki, Buhara´dan çýkýp Nesef yoluyle Safaniyan, Belh ve Herat´a uðramýþlar, oralarda evliya kabirlerini ziyaret etmiþler ve her uðradýklarý yerde .Þeyhler ve ilim adamlarý tarafýndan büyük izzet ve ikramla karþýlanmýþlar­dýr. Niþabur´a gelince havalarýn deðiþmesi, yakýnlarý arasýnda söz edilmesine sebep olmuþ ve bu hal kendilerine fütur vermiþ. Bir ýþýk göstermesi niyetiyle Mevlânâ Celâleddin-i Rumî divanýndan tefe´ül etmiþler.

Çýkan mýsralar :

Ey hak âþýklarý, ikballe yürüyün! Saadet burcuna yönelin dosdoðru! Bu yol size hakkýn izniyle mübarek olsun; Þehirde, çölde, daðda ve suda!

Hoca Hazretleri Niþabur´dan o senenin Cemaziülâhýr ayýnýn on birinci günü hareket ederek sýhhat ve afiyetle Mekke´ye eriþ­miþler. Hac rükünlerini eda ettikten sonra Hoca´ya bir maraz yapýþmýþ. Veda tavafýný sedyede icra edebilmiþler. Oradan Medine´ye geçip mübarek Ravzaya yüz sürdüklerinde Kâinatýn Efendisinden nice iltifat ve nevaziþlere nail olduktan sonra ayný ayýn 24 üncü perþembe günü hakkýn rahmetine kavuþmuþlar. Medine halký, Þemseddin Fenârî ve kafile ahalisi Hoca Hazretle­rinin cenaze namazýný kýlmýþlar; ve cuma gecesi, o mübarek vü­cudu, o mübarek yerde, mü´minlerin emîri Hazreti Abbas´ýn kub­beleri civarýna gömmüþler. Þeyh Zeynüddin Hâbî Hazretleri Hoca Hazretlerinin kabirlerine dikilmek üzere Mýsýr´dan beyaz bir taþ getirtmiþ. Kabir, hâlâ o taþ yüzünden ayýrt edilebilmek­tedir. (Eser yazýldýðý tarihte, beþ asýr evvel verilmiþ hüküm).

Yaþlan 73...


radyobeyan