Siyasi - Ýtikadi Mezhebler
Pages: 1
Bahailik By: neslinur Date: 27 Aralýk 2009, 09:13:22
Bahailik






Bahaîliðin Deðerlendirilmesi:


Bu mezhebi, Ýsnaaþeriye fýrkasýna mensup olan bir kiþi kurmuþtur.

Bu mezhebi, bu kitapta anlatmamýz, onun îslâmi bir mezhep oluþundan deðildir. Biz bu mezhebi, Ýslâmî olduðu için deðil, müslümanlarýn arasýnda yayýldýðý ve asýl kurucusunun, Ýslâmî mezheplerden birine mensup bir kiþi olduðu için burada tanýtýyoruz.

Bu mezhep, müslümanlann, üzerinde ittifak ettikleri esaslardan ve îsîâm dininin temel prensiplerinden sapmýþ bir mezheptir.

Bu mezhebin kurucusu, Hicri 1252, Miladî 1820 de Ýran´da doðan «Mirza Ali Muhammed eþ-Þirazi» dir. Bu zat, daha önce Isnaaþeriye mezhebine mensuptu. Fakat bu mezhebin sýnýrlarýný aþtý. Bu mezhep ile «tsmailiyye» mezhebinin sapýk görüþlerini ve «Sebeiyyo» fýrkasýnýn «Hulul» fikrini birleþtirdi. Böylece, Ýslâm inancýndan çok uzak olan karma bir mezhep ortaya koydu.

îsnaaþeriye mezhebinde «gizlenen iman» diye bir prensip vardýr. Bu mezhebe göre, onikinci Ýmam, gözler önünden kaybolmuþtur. îsmaþerîler, bu imamýn dönmesini beklemektedirler. Mirza Ali Muhammed, Ýran halkýnýn çoðunluðunu teþkil eden Ýsnaaþeriyye fýrkasý içinde yaþadýðý için, önceleri bu mezhebin inançlarýna sýký sýkýya baðlýydý. Mezhebini büyük gayretlerle savunmuþ ve bu sebeple, dikkatleri üzerine çekmiþti. Kendisini psikolojik incelemelere ve felsefi düþüncelere vermiþti. Ýnsanlarýn, kendisino itibar etmeleri ve çalýþmalarýnda kendisini teþvik etmeleri, Mirza´yi. «Kaybolan Ýmaný adýna konuþan tek kiþi ve ona açýlan tek kapý» olma iddiasýna sürükledi. Çünkü, Ýsnaaþeriye mezhebinin bir gereði olarak, diðer imamlar gibi, kaybolan bu imamýn da, kendisine özel olarak verilen yetki mucibince, kendisine tâbi olmayý gerektiren bir ilmi bulunduðu, kendisinin, hidayet ve bilgi kaynaðý olduðu kabul edilmektedir.

Mirza Ali, Nurani lmam´ýn bilgisinin kendisine verildiði varsayýmýndan hareket ettiði için, kendisine uyanlara göre, sözleri, diðer imamlarmki gibi tartýþma kabul etmeyen bir hüccet, bir delil kabul ediliyordu. Bu sebeple Mirza Ali, taraftarlarýndan mutlak bir itaat gördü ve her söylediði kesinlikle kabul edileli.

Mirza Ali, zamanla çok aþýn gitti. «Kaybolan Ýmamýn ilmini aktardýðý» iddiasýný ortaya atfý. Hicri 260 tarihinde kaybolan imamdan bin sene sonra ortaya çýkacak Mehci nin kendisi olduðunu iddia etti. Bununla da yetinmeyip, Allah´ýn kendisine girdiðini, yarattýklarýna O´nun þekline bürünerek göründüðünü, Hz. Musa ile Hz. Ýsa´nýn, âhir zamanda ortaya çýkmalarýnýn tek yolunun, kendisi olduðunu iddia etti. Umumi olarak inanýldýðý gibi, sadece Hz. Ýsa´nýn döneceðini söylemekle kalmayýp, ona Hz. Musa´yý da ilâve etti. Ve bunlarýn tekrar geri dönmelerinin tek yolunun kendisi olduðunu iddia etti.

Mirza Ali, bu iddialarla, kendi tesirinde kalan bir topluluk elde etti.Fakat, îmamiye mezhebine mensup olsun veya olmasýn, bütün âlimler bu iddialara karþý çýktýlar. Çünkü bu adamýn, kendisinde varlýðýný iddia ettiði hususlar, Islâmi gerçeklere ve Kur´an-ý Kerîm´in getirdiði esaslara tamamen ters düþmek´e idi.

Fakat Mirza Ali, âlimlerin eleþtirilerine kulak asmadý. Aksine, insanlarý onlardan nefret ettirmeye giriþti. Onlarý, ikiyüzlülük, maddecilik ve idarecilere yaðcýlýkla suçladý. Her söylediðini delilsiz olarak, safça kabul eden insanlar da buldu.

Mirza Âli, kendisinde bir kýsým þeylerin varlýðýný iddia ettikten sonra, itikadi mevzularda ve hukuki meselelerde bazý saçma düþünceler ileri sürdü. Ýtikadý mevzularda ileri sürdüðü saçma düþüncelerden bazýlarý þunlardýr:

a) Âhiret gününe, müminlerin mükâfatlandýrýlacaklar! bir cennetin ve suçlularýn cezalandýrýlacaklarý bir cehennemin varlýðýna ve bunlarýn, insanýn hesaba çekilmesinden sonra gerçekleþeceðine inanmamasý.

Mirza AH, Allah´ýn huzuruna çýkmanýn ve âhiret gününün, yenilenmekte olan ruhi bir hayatýn sembollerinden baþka bir þey olmadýðým kabul eder.

b) Mirza Ali´nin, davet ettiði itikadi meselelerden biri de, kendisinin, geçmiþteki bütün peygamberlerin gerçek temsilcisi olduðuna, ilâhî peygamberliklerin kendisinde toplandýðýna, bu nedenle bütün diðer din sahiplerinin kendisinde birleþtiðine iman etmeye ça-

ðýrmasýdýr.

Babailikte, Yahudilik, Hristiyanlýk ve Ýslâm birleþmekte ve aralarýnda herhangi bir fark gözetilmemektedir.

c) Allah´ýn bizzat kendisine girdiðine inanmasý. Mirza Ali, Allah´ýn, kendisine huîûl ettiðini ve kendisinden sonra da baþkalarýna hulul edeceðini ilân etti. Böylece hululü, sadece kendi tekelinde bulundurmadý.

d) Mirza Ali, Hz. Muhammed´in peygamberliðinin, son peygamberlik olduðuna inanmaz.

e) Mirza Ali, birlikte bulunan bazý harfleri ve harflerin, hesapta kullanýlan rakamlarýný zikrederek birçok garip iddialara giriþti. Rakamlarýn, bu adamýn görüþlerine büyük tesiri vardý. Özellikle (19) rakamýnýn ona göre ayrý ve üstün bir deðeri vardý.

Hukuka ve muamelata ait bazý mevzularda, ileri sürdüðü sapýk görüþlerinden bazýlarý da þunlardýr :

a) Mirasta ve diðer mevzularda kadýný, erkekle tamamen eþit kabul ediyordu. Bu görüþüyle Mirza Ali, Kur´an-ý Kerim´in bir kýsým açýk hükümlerini inkâr etmiþtir. Bu hükümleri inkâr etmek ise, insaný kâfirliðe götürür.

b) Mirza Ali, bütün insanlarýn eþit olduðunu söyleyerek, insanlar arasýnda cjns, renk ve din bakýmýndan ayýrým yapýlmamasýna davet etti. Bu görüþü, genellikle Islâmi gerçeklere uygun düþmektedir. Mirza Ali, bu görüþlerini «Beyan» diye adlandýrdýðý bir kitabýnda topladý.

Görüldüðü gibi bu görüþler, genellikle, îslâmm dýþýna çýkan görüþlerdir. Hatta Ýslâmýri gerçek mahiyyetini tamamen inkâr mânâsýna gelen, Abdullah Ýbn-i Sebe´nin, Allah´ýn, Hz. Ali´ye hulul ettiði iddiasýný tekrar hortlattý ki, bu iddia apaçýk bir kâfirliktir. Bu sebeple devlet, bunlara karþý çýktý. Mirza Ali ve ona tâbi olanlarýn peþini býrakmadý. Onu, otuz yaþlarýna vardýðý bir dönemde 1850 tarihinde idam ettiler. Kendisini takibedenler de daðýtýldýlar.

Fakat ne yazýk ki Mirza Ali, ölmeden önce «Subhi Ezel» ve «Bahaullah» adlarýnda iki mürit seçmiþti. Bunlarýn her ikisi de Ýran´dan sürgün edilmiþlerdi. Subhi Ezel, Kýbrýs´ý, Bahaullah da Edirne´yi kendilerine karargâh seçtiler.

Subhi Ezeî´e tâbi olan kiþiler.çok az idi. Fakat Bahaulîah´m peþinden gidenler bir hayli çoktu. Bu mezhebe, Bahaullah´a izafeten «Bahailik», bazan da asýl kurucusuna izafeten «Babilik» denilmiþtir. yi mükemmel bir þekilde yürütebilmesi için, kendi þahsýnda yeniden Subhi Ezel, Babiye mezhebinin, olduðu gibi muhafaza edilmesini ve insanlarýn, ona davet edilmeleriyle yetinilmesini isterken, Bahaullah kendisinde Mirza Ali´nin yetkilerini topladý. Hatta, daha fazla yetkisi olduðunu ileri sürdü. Bu itibarla Bahaullah, Allah´ýn kendisine hulul ettiðini (girdiðini) ve kendisinin, Allah´ýn tam bir görünüm´ü olduðunu ilân etti. Hristiyan inancýnda Yahya´nýn, Hz. Ýsa´nýn gelmesine zemin hazýrlayan biri olduðu gibi, Bahaullah da hocasý Mirza Ali´nin, kendisi için zemin hazýrlayan bir nitelikte olduðunu ve kendisini müjdelediðini iddia etti.

Goldzhier, «El-Akide ve eþ-Þeria» adlý kitabýnda þöyle der: «Ba-haullah´m, kendisinden önce gönderilen ve reklamýný yaptýðý dâvayý mükemmel bir þekilde yürütebilmesi için kendi þahsýnda yeniden-ilâhlýk düþüncesi ortaya çýktý. Bahaullah, «baba»dan daha büküktür. Çünkü «baba», ayakta duran, Bahaullah ise, ayakta tutan, yani, devam eden ve ebedi kalandýr. Bahaullah kendisine, «Allah´ýn görünümü» veya «Allah´ýn manzarasý» isminin takýlmasýný tercih etti. Çünkü, Allah´ýn zatýnýn güzelliði, onun görünümünde müþahade edilir. Ve o, bir ayna gibi, Allah´ýn güzelliðini yansýtýr. Bahaullah kendisini, deðerli, parlak bir mücevherin parladýðý gibi, ýþýk saçan, gökleri ve yeri aydýnlatan, Allah´ýn güzelliði kabul eder. Bahaullah, cevher­den meydana gelen bir suret ve bir yansýmadýr. Cevheri bilmek, ancak Bahaullah vasýtasýyla mümkün olur.

Bahaullah´a tâbi olanlar, onun, insanlýðýn üstünde olduðuna inanýyor ve ona birçok ilâhî sýfatlar veriyorlardý.[1]

Bahailikteki beynelmilel anlayýþ ve Bahaullah´m, kendisine ilâh süsü vermesi sebebiyle Bahaullah, kitaplarýný doðuda ve batýda bulunan bütün yöneticilere gönderdi. Kitapçýklarýnda, ilâhýn, kendisine girdiðini iddia ediyordu. Kur´an-ý Kerîm´in surelere, ayrýlmasý gibi, o da yazdýklarýný bölümlere ayýrýyor ve onlara «Sure» adýný veriyordu. Bahaullah, gaybý bildiðini iddia ediyor ve gaipten haberler vermeye çalýþýyordu. Tahminlerinin bir kýsmýnýn gerçekleþtiði söylenebilir. Meselâ: III. Napolyon hükümetinin düþeceðini söylemiþ, dört yýl sonra tesadüfen hükümet düþmüþtü. Kendisine tâbi olanlarýn aþýrý propogandalarý sebebiyle bu hadise, birçoklarýnýn, Bahaullah´a inanmasýna sebep olmuþtur. Halbuki Bahaullah, III. Napolyon hükümetinin ne zaman düþeceðini kesin olarak söylememiþtir. Bu haber, Bahaullah´m bir tahminidir. Onun verdiði her haberin doðru çýktýðýný, kendisine aþýrý derecede baðlý olanlar bile iddia edememiþlerdir. Bahaullah, kendisine tâbi olanlarý, dâvasýný desteklemeleri için yabancý dil öðrenmeye teþvik etmiþtir.

Bahaullah´m, insanlarý davet ettiði iddialarýnýn en önemlileri þunlardýr:

a) Bütün Ýslâmî kayýt ve baðlarý bir kenara atmak. Böylece, Bahaullah´m icad ettiði mezhebin, Ýslâmla hiçbir iliþkisi kalmamýþtýr. Çünkü Bahaullah, Ýslâm þeriatýnýn zamanýnýn geçtiðini ileri sürmüþtür. Daha önce de belirttiðimiz gibi, Bahaullah bu noktada hocasý Mirza Ali´den tamamen ayrýlmýþtýr.

b) Bahaullah, renkleri, dinleri, ýrklarý ne olursa olsun, bütün insanlarý eþit saymayý, dâvasýnýn özü ve cevheri kabul etmiþtir. Onun propagandalarý bu «eþitlik» ilkesine dayanýyordu. Irkçýlýk, sýmfçýlýk ve dinî taassuplarýn hâkim olduðu bir dönemde, dikkatlerin Bahaullah üzerinde toplanmasýnýn sebebi þüphesiz ki, bu ilke idi.

c) Bahaullah, aile düzenine de deðindi. Bu hususta da Ýslâmi esaslara tamamen karþý çýktý. Çok istisnaî durumlar hariç, birden fazla evlenmeyi kaldýrdý. Ýstisnaî durumlarda da ancak iki kadýnla evlenmeye izin verdi. Boþanmayý da, iki eþin birlikte yaþamalarýnýn mümkün olmadýðý haller dýþýnda tamamen yasakladý. Boþanan kadýnýn, belli bir süre iddet bekledikten sonra, evlenebileceðini reddetti. Ve boþanýr boþanmaz bir´baþkasýyla evlenebileceðini söyledi.

d) Cenaze namazý hariç, diðer namazlarýn cemaatle kýlmamýyacaðýný ve yalnýz olarak kýlýnacaðýna hüküm verdi.

e) Kendisine tâbi olanlara kýble olarak «Kâbe»yi deðil, kendisinin bulunduðu yeri tayin etti. Zira, mademki ilâh kendisine girmekteydi, o halde ilâh nereye girerse kýble de orasý olmalýydý. Bahaullah, her yer deðiþtirdikçe Bahailer de ona göre kýble deðiþtireceklerdi.

f) Bahaiîer, Ýslâmm getirdiði maddi ve manevi temizliðe dokunmadýlar. Bunlarý olduðu gibi kabul ettiler. Namaz için abdest almayý, cünüplukten, yýkanarak temizlenmeyi kabul ettiler.

g) Bahailer, tslâmýn, yome-içme, ahþ-veriþ ve benzeri hususlarda koyduðu »«Helâl» ve «Haramlarý» tamamen ortadan kaldýrdýlar. Hüküm vermede þeriatýn yerine aklý koydular.

Eðer Bahaullah, gerçekten hakký idrak etseydi, Ýslâmm helâl kýldýðý her þeyi akim da helâl kabul edeceðini ve haram kýldýðý þeyleri ise, haram kabul edeceðini anlamýþ olurdu. Böylece, kendisine «Niçin Muhammed´e iman ettin?» diye sorulan Bedevi´nin : «Çünkü ben, Muhammed´in -yap- dediði bir iþe, aklýn, «yapma» dediðini, «yap­ma» dediði bir iþe de aklýn «yap» dediðini görmedim» þeklindeki cevabýnýn mânâsýný kavramýþ olurdu.

Fakat, Bahaullah, sadece yýkmak istiyordu. Yýkýcý âleti kazma idi, kazma ile de herþey yýkýlabilirdi.

h) Bahaullah´m ve daha Önce de hocasýnýn, insanlarýn mutlak eþitliðini ilân etmelerine raðmen, Bahaullah «demokrasiyi- kabul etmiyor, melikin düþürülmesine izin vermiyordu. Bahaulîah´ý bu düþünceye sevkeden, sistemindeki özellik idi. Onun aksini söylemek, mezhcbiyle. baðdaþmýyordu. Zira onun mezhebi, «ilahýn, þahýslara girdiði» düþüncesine dayanýyordu. Ona göre, ilâh, kendisine girmiþtir. Kaldýki, kendilerine ilahýn girmediði þahýslar bile, kutsal bir otoriteye sahiptirler. Bunu bu þekilde kabul etmek gerekmektedir. Ýþte bu nedenle kullarýn, dokunulmaz kutsal iktidarlarýnýn varlýðýný kabul etmek, onun mezhebine göre mantýkî bir davranýþtýr.

Bahaullah, meliklerin, kutsal sayýlabilecek kadar otoritelerinin bulunduðunu kabul ederken, din adamlarýnýn herhangi bir otoritelerinin varlýðýný kabul etmez. Hocasý, kendisine karþý çýkan ve konuþtuklarým çürüten din âlimlerine karþý savaþýrken, Bahaullah, sadece Ýslâm âlimlerine karþý deðil, bütün din adamlarýna savaþ açtý. Ya­hudi ve Hristiyan din adamlarýna da karþý çýktý.

Bahaullah´m, 16 Mayýs 1892 de ölümüyle, kendi dönemi sona erdi. Mezhebini devam ettirmek için yerine, «Bahânýn kulu» veya «Gusn-ý âzam» «Büyük dal» diye adlandýrýlan oðlu Abbas Efendi geçti. Babasýna olan samimi baðlýlýðýndan dolayý kimse ona karþý çýkmadý.

Abbas Efendi, Avrupa kültür ve medeniyetini çok iyi biliyordu. Bu nedenle babasýnýn görüþlerini, batý düþüncesiyle baðdaþýr bir þekilde deðiþtirdi. »Ýlâhýn, þahýslara girmesi» meselesini mezhepten çýkardý. Babasý gibi harikalar gösterme iddiasýnda da bulunmadý.

Abbas, batý kültürüne taraftar olduðu için, Yahudi ve Hristiyanlarca mukaddes sayýlan kitaplarý okumaya giriþti.

Babailiðin kurucusu Mirza Ah, «îslâmda Reform» düþüncesiyle bu istikamette büyük adýmlar atmýþ, arkasýndan gelen Bahaullah, Mirza´nýn baþlattýðýný devam ettirmiþ, ondan sonra gelen Abbas Efendi ise, yýkýcýlýkta üçüncü adýmý atarak, sadece Ýslâmý terketmek-le yetinmemiþ, Yahudî ve Hýristiyanlarýn da kitaplarýna yönelerek, Kur´an´m yerine, o kitaplardan hüküm çýkarmaya çalýþmýþtýr.

Ýþte bu sebeple, Bahaîlik propogandasý, Yahudiler, Hýristiyanlar ve Mecusüer arasýnda geniþ çapta yayýlmýþ ve bu dinlerin mensuplarýndan birçok kimseler Babaîliðe girmiþlerdir.

Abbas ve babasý, çok sayýda müslümanm kendilerine tâbi olmalarýndan ümitlerini kestikleri için, dâvalarýný diðer din mensuplarýna yöneltmiþlerdir. Bu sebeple, Ýran ve çevresinde bulunan ülkelerdeki Hristiyan, Yahudi ve Mecusilerin arasýnda, Bahailik çok sayýda taraftar bulmuþtur. Bahaîliðe mensup bazý insanlar, Türkistan´da kendilerine özel bir bina yapmýþlar ve orada toplantýlar akdetmiþlerdir. Bu mezhebin mensuplarý, Amerika ve Avrupada da çok vardýr.

«El-Akide ve Eþ-Þeria» adlý kitabýn sahibi þöyle diyor: «Söylendiðine göre, Akkâ peygamberinin (Bahauliah´m) Amerika ve Avrupada, Hristiyanlarýn arasýnda çok sayýda baðlýlarý bulunmaktadýr. Banaller için temin edilen kültürel ve edebî faaliyetler, Bahaîliðin kökleþmesine sebep olmuþtur. Bu faaliyetlerden olmak üzere, 1910 da ku­rulan ve yýlda 19 sayýsý çýkan Babaîliðe ait «Batý Yýldýzý» adlý bir

dergi bulunmaktadýr.[2] Bu derginin, yýlda sadece 19 sayýsý çýkar. Çünkü Bahaîler, 19 sayýsýnýn çok etkili olduðuna inanýrlar. Mirza Ali´nin mezhebini açýklarken gördüðümüz gibi, bunlara göre rakamlarýn etkisi vardýr. Ayný kitabýn sahibi, sözlerine devamla þunlarý söylüyor: «Bahaîlik, Amerika Birleþik Devletlerinin büyük bir bölümünde yayýlmýþ ve «Þikago» þehrini merkez edinmiþtir.»[3]

Bahaîler, Hristiyanlýkta, kendi dinlerine davet esasýnýn bulunduðu iddiasýnda çok ileri gittiler. Tevrat ve încil ile alâkalý kitaplarýn, Bahaullah´ý ve oðlunu müjdelediðini iddia ettiler.

Bu hususta Goldzhier þöyle der: «Bahaîlik, Abbas Efendinin ortaya çýkýp Tevrat ve Ýncil´le yai´dýmlaþmasýyla yeni bir merhaleye ulaþmýþtýr. Tevrat ve încil, önceden, Abbas Efendinin geleceðini müjdelemiþlerdi. «Eþiya» sifrinin onsekizinci eshahýmn altýncý bölümünde zikredilen üstün vasýflarý taþýyacak ve emirlik elinde bulunacak kiþiden bu þahýs kastedilmiþtir. Eþiya sifrinde þunlar zikredilir: «Bizim bir oðlumuz doðacak, ona bir oðul verilecek, liderlik bunun omuzunda olacak, buna acaip bir isim verilecek ve devamlý olarak «barýþ reisi» [4]denilecektir.[5]



Bahaîliðin Deðerlendirilmesi:


Ýþte Bahailik, baþtanberi anlattýðýmýz bu þekilde bir mezheptir. Umarým bu mezhebin gerçek mahiyetini anlatmýþ olayým. Ona herhangi bir þey katmýþ veya deðiþik bir biçimde anlatmýþ deðilim. Zira biz, mezheplerin gerçek mahiyetlerîyle, onlara aþýrý derecede baðlý olanlarýn tasavvur ettikleri þekillen aynen anlatmak arzusundayýz. Avrupalýlar Bahailiðe son derece bir taassupla baðlýdýrlar. Zira bu mezhebin amacý Islâmý yýkmaktýr.

Görüldüðü gibi bu mezhep, efsane ve masallardan baþka birþey deðildir. Bu þekliyle bu mezhep, Amerikalýlar, Avrupalýlar ve dininden dönen çok az sayýdaki müslümanlar arasýnda yayýlmýþtýr. Fakat Avrupalýlar, bu mezhebe girenlerin sayýlarýnýn aslýnda çok olduðunu, iþkence ve baskýya uðramamak için inançlarýný gizlediklerini söylemektedirler.

Avrupalýlarýn bu iddialarý delilsizdir. Çünkü ne bizlere, kalblerde olanlarý keþfetme gücü verilmiþtir, ne de onlara, gizlenen þeyleri bilme ilmi. Avrupalýlar bunlarý söylerken belki de bazý ümitlerini dile getirmektedirler. Çünkü onlarýn en büyük arzularý, Ýslâm inancýnýn bozulmasý ve müslümanlarm arasýnda, Ýslâmýn hükümlerinin y ýkýlm asýdýr.

Avrupalýlarýn, bu arzularýna´ ulaþmalarý imkânsýzdýr. Çünkü Ýslâm dini kýyamete kadar baki kalacak olan gerçek dindir. Onlar, öfkelerinden patlasýnlar isterlerse...

Burada dikkate deðer bir husus ta þudur: Mýsýr danýþtaymca Bahailiðin, semavî bir din olmadýðýna, hatta bir din Dahi sayýlamý yacaðma karar verilmiþ, Bahailik cereyanýnýn asýl amacýnýn, müslümanlar arasýnda inançsýzlýðýn yayýlmasý ve îslâm dininin yýkýlmasý olduðu ifade edilmiþtir.

Mýsýr devlet þûrasýnýn, evlenme akitleri tescil edilmek istenen üç Bahai hakkýndaki kararý þöyledir: «Hayýr dernekleri ve sosyal kurumlar kanununun birinci maddesinin´ gözden geçirilmesinden ve Bahaî mezhebine ait talimatlarýn ve kitaplarýn daha önce Mýsýr yar-gýtayýmn kararýnda açýklanmasýndan anlaþýldýðýna göre, Bahaîlik mezhebinin, Ýslâm dininin esaslarýna ters düþen bir kýsým bozuk inançlarý yaymayý amaçladýðý, neticede müslümanlarm kafasýna, kitaplarýnýn âyetleri ve peygamberleri hakkýnda þüphe soktuðu anlaþýlmýþ, hatta adý ðeçejý Bahaîlik mezhebinin bütün semavi dinlere ters düþtüðü açýkça ortaya çýkmýþtýr. Resmi dini Ýslâm olan bir ülkede bu bozuk inançlan yaymak, kamu düzenini bozacak, hislen kabartacak ve milleti galeyana getirecektir. Çünkü bu cereyanýn, eski dinlere sataþtýðý ve bu dinlere inananlarý kýþkýrttýðý, dolayýsiyle bu mezhebin gayesinin meþru olmadýðý anlaþýlmakla, bu mezhebin, kamu düzenine ve genel güvenliðe ters düþtüðü sonucuna varýlmýþtýr.

Ayrýca, devlet konseyi hukuk ve fetva komitesi, dýþiþleri bakanlýðýnýn, Bahaîliði dinî bir cemaat kabul etmediði beyanatýna dayanarak, ve Bahaîlik düþüncesinin Mýsýr kanunlarýna da ters düþmesi nedeniyle resmen tescili istenen akdin sahih olmadýðý, aksine tamamen bâtýl olduðu ka.naatma varmýþtýr.»

Bu ifadeden de anlaþýldýðý gibi bu fetva þu sebeple verilmiþtir: Bir avukat, eþlerin dinlerinin Bahaîlik olduðu belirtilen bir evliliði, resmen tescil ettirmek istemiþtir. Bunun üzerine akdi yapacak olan (Noter) itiraz etmiþ ve böyle bir dini cemaatýn bulunup bulunmadýðýný, devletin, aile hukukunda böyle bir cemaati kabul edip etmediðini öðrenmek istemiþtir. Soru .üzerine dýþiþleri bakanlýðý olumsuz cevap vermiþtir. Akdi yapacak olan makam ise, bunlarýn durumunu daha detaylý olarak inceledikten sonra, þu neticeye varmýþtýr: Bahaîlik, yýkýcý bir mezheptir. Özellikle Islama düþmandýr. Devlet tarafýndan kabul edilen bir din deðildir. Din olma seviyesinde de deðildir. Bu nedenle korunmasý düþünülmemiþtir. Noterler, ancak resmen müsaade edilen cemaatlerin iþlemlerini tescil edebilmektedir.

Noter; millî meclisi bulunmayan cemaatlerin evlendirme muamelelerinin tescilinin, daha önce þer´iyye mahkemelerinin yetkisi dahilinde olduðunu, þimdi ise bu mahkemelerin ilgasýyla bu görevin noterlere ait olduðunu da beyan etmiþtir.

Banaller bu karardan sonra tekrar bir hayýr cemiyeti olduklarýný ileri sürerek, sosyal kurumlar kanununun, kendilerine de uygulanmasýný istediler. Fakat, fetva buna da müsaade etmedi.

Þurasý bir gerçektir ki; Ýslâm düþmanlarýnýn besledikleri, dinden uzaklaþma çaðrýlarý döneminde, Bahaîlik faaliyetleri Ýslâm ülkelerinde gittikçe artmakta ve güçlenmektedir. Bu faaliyetler, birinci ve ikinci dünya savaþlarý sonunda çok yoðunlaþmýþ, günümüzde ise, tekrar baþýný kaldýrmýþ durumdadýr. Bu baþýn koparýlmasý, veya en azýndan, asýl propaganda merkezi olan Þikago´ya döndürülmesi bir zaruret haline gelmiþtir.[6]







--------------------------------------------------------------------------------

[1] El-Akide ve eþ-Þeria, sh.; 244. Muhammed Yusuf Musa, Audülaziz Abdül-hak ve Ali Hasan Abdülaziz´in tercümeleri.

[2] El-Akide ve Eþ-Þeria; sh. 250

[3] El-Akide ve Eþ-Þeria.

[4] El-Akide ve Eþ-Þeria

[5] Ýslamda Siyasî Ve Ýtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayýnevi: 1/263-270.

[6] Ýslamda Siyasî Ve Ýtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayýnevi: 1/270-272.


radyobeyan