Makale Dünyasý
Pages: 1
Biraz Cidiyet Lutfen..!!! By: ezzehraveyn Date: 06 Kasým 2009, 01:28:14

BÝRAZ CÝDDÝYET LÜTFEN!...

 

EBUBEKÝR SÝFÝL


Bugünden baþlayarak birkaç yazý halinde, bir internet sitesinde Sünnet/Hadis konusunda ileri sürülen bazý iddialarý kýsaca mercek altýna alacaðým. “Kur’an Ýslamý” sloganýnýn bizi nereye çaðýrdýðý meselesi, dinî, siyasî, kültürel nokta-i nazardan ciddi analizler gerektiriyor olmakla birlikte, burada meselenin sadece ilmî veçhesi üzerinde duracaðým.

 

Konuyla ilgili olarak elektronik posta adresime iletilen mesajlardan, sitede ileri sürülen görüþlerin, –Ýslam Modernizmi’nin yabancýsý olmadýðýmýz argümanlarýndan beslenmekle birlikte– insanýmýzýn bir kesimi üzerinde ciddi etkiler býraktýðý anlaþýlýyor.

Ancak birlikte göreceðimiz gibi, söz konusu iddialarýn –ilmî bir temele sahip olmak þöyle dursun– son derece acemice kurgulandýðý ve ciddiyetten uzak olduðu dikkat çekiyor. Ýleri sürülen hususlarýn büyük ölçüde Ebû Reyye’nin “Advâ’ ale’s-Sünneti’l-Muhammediyye”sinin, dilimize “Muhammedî Sünnetin Aydýnlatýlmasý” adýyla yapýlan çevirisi tarzýndaki birkaç kitaptan “kes-yapýþtýr” yöntemiyle ortaya konduðu bir yazýdan bundan baþkasý da beklenemezdi doðrusu…

Maksada geçmeden önce –izninizle–, bilgi sahibi olmadan kanaat sahibi olanlara da bir çift laf etmek isterim: Allah’ýn dininin, birkaç kitap okuyarak ya da birkaç internet sitesinde gezinerek “tayin edilebilecek” kadar basite indirgenmesi anlaþýlabilir bir husus deðil. Ahiretiniz hakkýnda nasýl bu kadar kolay karar verebiliyorsunuz? Kendinizi, “Bir kitap okudum, dünyam deðiþti” diyebilecek seviyesizlikte görüyorsanýz, bunun, en baþta kendinize hakaret anlamýna geldiðini bilmelisiniz! Bir kitap okuyarak yahut bir internet sitesini ziyaret ederek dünyasýný deðiþtiren insan, müslümanýn sahip olmasý gereken basiret, firaset ve fetanetten yoksun insandýr! Biraz ciddiyet lütfen!..

Ýþte insanýmýzýn “kafasýný bulandýran” siteden birkaç “inci”:

“Hadisleri incelemeye Peygamberimiz’in dönemine giderek ve sonra yavaþ yavaþ kendi dönemimize gelerek baþlayalým. Peygamberimiz’in hadis yazýmýna izin vermediðini, kendi sözlerinin yazýmýný yasakladýðýný hadisçiler bile kabul etmektedir. En doðru kabul edilen iki hadis kitabýndan biri olan Müslim’de ve Hanbeli mezhebinin kurucusu Ýbni Hanbel’in Müsned’inde þu hadisi rivayet ederek Peygamber’in kendi sözlerinin yazýmýný yasakladýðýný kabul ederler. “Benden Kuran dýþýnda hiçbir þey yazmayýn. Kim benden Kuran dýþýnda bir þey yazmýþsa imha etsin.” (Müslim, Sahihi Müslim Kitabý Zühd, Hanbel, Müsned 3/12, 21, 33) Darimi’deki hadis ise þöyledir: “Sahabe Allah’ýn elçisinden sözlerini yazmak için izin istediler. Ancak onlara izin verilmedi.”(Darimi, esSünen) El Hatib’teki hadis þöyledir: “Biz hadis yazarken Hz. Peygamber yanýmýza geldi ve yazdýðýnýz þey nedir? dedi. Senden iþittiðimiz hadisler (sözler) dedik. Hz. Peygamber Allah’ýn kitabýndan baþka kitap mý istiyorsunuz? Sizden evvelki milletler Allah’ýn kitabý yanýnda baþka kitaplar yazdýklarý için yoldan çýktýlar.” (El Hatib, Takyid, sayfa 33) Tirmizi’den de bunu öðrenebiliriz: “Allah elçisinden sözlerini yazmak için izin istedik, bize izin vermedi.” (Tirmizi, esSünen, K. Ýlm, sayfa 11)…”

Ýleride göreceðimiz gibi, hadislerin uydurma olduðu tezini iddiasýnýn temeline yerleþtiren bu bakýþ açýsýnýn, hadislerin yazýya geçirilmesinin yasaklandýðý iddiasýnda yine rivayetlerden hareket etmesi hayatî bir çeliþkidir. Eðer hadisler hakkýndaki temel görüþümüz, uydurma olabilecekleri/olduklarý temelinde þekillenecekse, burada ne diye hadislere dayanalým?

Öte yandan konuyla þu veya bu ölçüde ilgilenen herkes bilir ki, hadislerin yazýya geçirilmesi konusunda yasaklama bildiren rivayetler olduðu gibi, serbestiyet, hatta “teþvik” ifade eden rivayetler de vardýr. Reþid Rýda ve onun gibi düþünen birkaç kiþi, birinci gruptakilerin ikinci gruptakileri nesh ettiði iddiasýnda ise de, Efendimiz (s.a.v)’in, Ebû Þâh isimli sahabînin talebi üzerine Veda Hutbesi’nin yazýlmasýný emir buyurduðunu anlatan rivayet gibi birçok delil, yazým yasaðýnýn, konjonktürel bazý sebeplerle geçici bir süre için öngörüldüðünü ve bilahare kaldýrýldýðýný ortaya koymaktadýr. Hadis Usulü ve Hadis Tarihi ile ilgili eserlerde enine boyuna tartýþýlmýþ olan bu meselede sözü fazla uzatmaya gerek görmüyorum.

Yukarýya aldýðým satýrlarýn devamýnda, tam bir “hilebazlýk” örneði sergilenerek, hadislerin yazýya geçirilmesi ila nihaye yasaklanmýþ, bunu serbest býrakan rivayetler hiç varit olmamýþ gibi davranýldýðý ve özetle “Eðer hadisler dinin ikinci kaynaðý ise yazýmý niçin yasaklanmýþtýr?” dendiði görülüyor. Oysa art niyetsiz bir yaklaþýmýn, karþýt rivayetleri okuyucunun gözünden gizlemeye çabalamamasý ve bunlarý da dürüstçe gündeme getirip –gücü yetiyorsa– tartýþmasý gerekirdi!

Esasen hadislerin yazýya geçirilmesine Efendimiz (s.a.v) tarafýndan getirilmiþ olan –geçici– yasaklama ile “hadislerin Din’deki konumu” arasýnda doðrudan iliþki kurmak da bir “el çabukluðu”dur. Zira iddia edildiði gibi hadisler Din’de baðlayýcý bir deðere sahip olmasaydý, Efendimiz (s.a.v) hadislerin sadece yazýmýný deðil, “rivayetini” ve baðlayýcý olarak kabul edilmesini de yasaklardý. Oysa Efendimiz (s.a.v)’den, hadislerin rivayet edilmesini ve Din’de ölçü olarak alýnmasýný yasaklayan herhangi bir söz/tavýr rivayet edilmiþ deðildir.

Tam aksine, hadislerin baþkalarýna aktarýlmasýnýn Efendimiz (s.a.v) tarafýndan teþvik edildiðini gösteren birçok rivayet mevcuttur. Konuyla ilgili herhangi bir kitaptan kolayca tahkik edilebilecekleri için burada ilgili rivayetleri tek tek zikretmeyi gereksiz görüyorum.

HADÝSLERÝN SAYISI NÝÇÝN ARTMIÞ?

 

Mal bulmuþ maðribîlerin elinde tedavülde bulunan bir baþka husus da bahse konu internet sitesinde þöyle ifade ediliyor:

“Ahmed Emin, hadis uydurmacýlýðýnýn tablosunu gösteren þu zeki tespiti yapar: “Ýginçtir ki eðer hadisleri açýklayýcý bir þekilde ele alacak olsak piramit biçiminde olduðunu görürüz. Piramidin tepesi Allah’ýn elçisinin dönemi olup aþaðýya indikçe piramidin eni artmaktadýr. Piramidin temeline vardýðýmýzda Peygamber döneminden ne kadar geniþ olduðunu farkederiz. Halbuki makul olan tersidir. Çünkü Peygamber’in yanýnda olanlar hadisleri (Peygamber’in söylediklerini) en çok bilenlerdi. Sonra onlarýn ölümüyle hadisleri bilenlerin sayýsý azalacak ve bu þekilde üstteki piramit ters þekilde geliþecekti. Ama bizler Emevi dönemindeki hadislerin bu dönemdekilerden daha kabarýk olduðunu görüyoruz.”

Daha önce de bir baþka vesileyle deðinmiþtim: Özellikle mütekaddimun Hadisçiler’in terminolojisinde ayný metnin deðiþik senetlerinin her birine, ayný metnin aralarýnda nüans(lar) bulunan varyantlarýna, hatta Sahabe ve Tabiun kavillerine de “hadis” denirdi. Dolayýsýyla Hz. Peygamber (s.a.v) döneminden sonra “merfu” hadislerin sayýsýnda “reel olarak” herhangi bir artýþ olmamýþtýr. (Ulemanýn “uydurma” olduðunu söylediði rivayetlerin bu tesbitin dýþýnda olduðu izahtan varestedir.)

Þu halde, alýntýdaki tesbit þöyle düzeltilmelidir: Hz. Peygamber (s.a.v)’in yanýnda olanlar (Sahabe) vefat ettiðinde, Din’in ikinci kaynaðý olan Sünnet/Hadis, Din’in anlaþýlmasýnda ve yaþanmasýnda herhangi bir boþluðun oluþmasýna meydan verilmeksizin daha sonraki kuþaklara aktarýlmýþtýr. Basit bir hesapla her bir alim sahabînin 2 öðrencisi olduðunu varsayarsak, Tabiun döneminde hadisleri bilenlerin sayýsý Sahabe dönemine oranla ikiye katlanmýþ olacaktýr. Dolayýsýyla Sahabe döneminden sonra hadisleri bilenlerin sayýsýnda “azalma” deðil “artma” olduðunu söylemek durumundayýz. Bu iki öðrenciden her birinin yine ikiþer öðrencisi olduðu varsayýmýndan hareket edersek, Etbau’t-Tabiîn dönemine gelindiðinde rakam kümülatif olarak yine katlanacaktýr…

Elbette burada sayýsý artan, sadece “hadisleri bilenler” deðildir. Yukarýdaki örnekten devam edersek; Etbau’t-Tabiîn halkasýna geldiðimizde, ayný rivayetin ayný sahabîde birleþen dört ayrý rivayet silsilesi oluþmuþ durumdadýr. Bu silsilelerden her biri –yukarýda da söylediðim gibi– ayrý bir “hadis” olarak itibara alýnacaktýr. Bu durumda Sahabe halkasýndaki bir tek rivayet Etbau’t-Tabiîn halkasýnda (rivayet silsilesinin farklýlýðý anlamýnda) “4 hadis” oluvermiþtir, bir. Ayný metin, bu dört rivayet silsilesinde birtakým lafýz farklýlýklarýyla aktarýldýðýnda bunlarýn her biri yine birer “hadis” olarak isimlendirilecektir, iki. Sahabe ve Tabiun halkalarýný teþkil edenlerin her birinin fetvalarý (mevkuf/maktu) rivayet olarak yine “hadis” tabir edilmiþtir, üç. Sanýyorum anlaþýlmýþtýr…

Bir baþka iddia:

“Müslim sahih olan, yani kesin doðru olduðu kanaatine vardýðý her hadisi kitabýna almadýðýný söyler (Müslim, 1. cilt, sayfa 28). Müslim’in mantýðýna göre hadisler dinin kaynaðýdýr, fakat kendisi her doðru bildiði hadisi kitabýna almaz. Yani bu mantýða göre dinimiz eksik olur. Müslim’in atladýðý bir hadisi, baþka birinin atlamadýðýnýn garantisi olmadýðýna göre, gelenekçi mantýk kendi kendini eksik ilan eden bu izahý kaynaklarýnda taþýmaktadýr. Hadisler dinin kaynaðýdýr diyen Buhari 600 bin hadis bilip 6000-7000 tanesini yani %1′ini kitabýnda yazmýþtýr. Geriye kalan % 99′u ise bunlara ihtiyacýmýz olmadýðýna veya bunlarýn güvenilir olmadýklarýna kanaat getirip kitabýna almamýþtýr.”

Bu iddia karþýsýnda lafý çok fazla uzatmaya gerek görmüyorum. Zira “tasnif dönemi”nin mahsulü olan elimizdeki Hadis musannefatý hadislerin tümünü bir araya toplamak maksadýyla kaleme alýnmamýþtýr. Yani (elimizdeki musannefat için söylüyorum) hiçbir Hadis imamý, hadislerin tümünü bir araya toplamak maksadýyla kitap yazmýþ deðildir. Ne zaman bu söylediðimin aksi ispatlanýr, ancak o zaman yukarýdaki iddiada haklýlýk payý olduðu söylenebilir.

Diðer bir iddia:

“Buhari’nin 600.000 hadis bildiði iddiasýný ele alalým. Buhari’nin hayatýnda hiçbir iþ yapmadýðýný, hiç uyumadýðýný ve her hadisin doðruluðunu, nakil zincirinin saðlamlýðýný anlamak için her hadise 2 saat ayýrdýðýný düþünelim. Sýrf bu süre 130 yýldan fazladýr. Oysa bazen bir hadisin, bir zincirinin, bir halkasýnýn saðlamlýðýný anlamak için günlerce seyahat edildiði iddiasýný düþünürsek, Buhari’nin bildiði tüm hadislerin doðruluðunu test etmesi binlerce yýla bile sýðmazdý. Kýsacasý Buhari’nin ve diðer hadisçilerin bildikleri tüm hadislerin saðlamlýðýný test edip, içinden en saðlamlarýný seçtikleri iddiasý akýl dýþýdýr.”

Bu satýrlarýn yazarý belli ki hiç Hadis Tarihi okumamýþ. Ýmam el-Buhârî’nin yaþadýðý dönemde Ýslamî ilimlerin her sahasýnda olduðu gibi Hadis sahasýnda da sistem oturmuþ durumdaydý. Prof. Dr. Fuat Sezgin hocanýn Buhârî’nin Kaynaklarý isimli çalýþmasýnda ortaya koyduðu gibi, Ýmam el-Buhârî Sahîh’ini oluþtururken büyük ölçüde yazýlý kaynaklardan istifade etmiþti. Bu sahada Ýmam el-Buhârî’den önce Sa’îd b. el-Müseyyeb, Sa’îd b. Cübeyr, Muhammed b. Sîrîn, Ebû Amr eþ-Þa’bî, Ýbn Þihâb ez-Zührî, Ýbn Cüreyc, Sa’îd b. Ebî Arûbe, Þu’be b. el-Haccâc, Süfyân es-Sevrî, Süfyân b. Uyeyne, Abdullah b. el-Mübârek, Yahya b. Sa’îd el-Kattân, Vekî’ b. el-Cerrâh, Abdurrahman b. Mehdî ve daha yüzlerce isim –ve elbette bu arada Müçtehid Ýmamlar– Hadis sahasýnda icra-i faaliyet etmiþ, ravilerin cerh-ta’dili ve hadislerin tashih-taz’ifi konusunda sonraki nesillere büyük bir birikim aktarmýþlardýr.


HADÝSLERÝN SAYISI NÝÇÝN ARTMIÞ? (2)

 

Bir önceki yazýyý hadislerin sýhhatinin tesbiti konusuna giriþ mahiyetinde birkaç þey söyleyerek noktalamýþtým. Ýddiayý hatýrlayalým:

“Buhari’nin 600.000 hadis bildiði iddiasýný ele alalým. Buhari’nin hayatýnda hiçbir iþ yapmadýðýný, hiç uyumadýðýný ve her hadisin doðruluðunu, nakil zincirinin saðlamlýðýný anlamak için her hadise 2 saat ayýrdýðýný düþünelim. Sýrf bu süre 130 yýldan fazladýr. Oysa bazen bir hadisin, bir zincirinin, bir halkasýnýn saðlamlýðýný anlamak için günlerce seyahat edildiði iddiasýný düþünürsek, Buhari’nin bildiði tüm hadislerin doðruluðunu test etmesi binlerce yýla bile sýðmazdý.”

Ýmam el-Buhârî’nin ya da bir baþka Hadis musannýfýnýn, Hadis sahasýnda kendisine kadar intikal etmiþ birikimi hiç dikkate almadan ya da ondan hiç istifade etmeden, sýfýrdan sistem inþa ettiði varsayýmýndan hareket eden bu tesbitin, bir “masa baþý kurgusu” olduðu her halinden belli. Bir önceki yazýda da belirttiðim gibi Ýmam el-Buhârî (ve tabii çaðdaþý diðer Hadis imamlarý), kendilerine kadar gerek yazýlý, gerekse þifahi olarak intikal etmiþ birikimi, kendi gayretleriyle bir adým daha ileriye taþýmýþ, yani binaya bir tuðla daha eklemiþlerdir. Esasen bu, onlarla sýnýrlý bir faaliyet deðildir. Onlardan öncekiler de ayný kolektif çabanýn birer parçasý olarak icra-i faaliyet etmiþlerdir. Aksi halde Ýmam el-Buhârî’nin, kendisinden önce yaþamýþ Hadis ravilerinin ahvalinden haberdar olmasý nasýl mümkün olurdu?

Dönemin belli baþlý ilim merkezlerinin her birinde, hayatýný Hadis sahasýna vakfetmiþ onlarca yüzlerce alimin bitmek tükenmek bilmeyen gayretlerinin semeresinin, ilim talebi için diyar diyar gezmedikçe alim olunamayacaðý þeklindeki son derece haklý yerleþik anlayýþ sayesinde bir bölgeden diðerine kolayca ulaþtýrýlýyor olduðu gerçeði burada mutlaka göz önünde bulundurulmalýdýr.

Kýsacasý, “yükselen deðer”in ilim olduðu bir dönemden ve ilim talebine her þeyini adamýþ kadrolardan bahsediyoruz. Ýlimle ilgili hiçbir geliþmenin “rastgele” olmadýðý, iþlerin belli bir sistem ve disiplin içinde yürüdüðü o dönemde hadislerin gerçeðini sahtesinden ayrýþtýrma yeteneðinin “meleke” haline dönüþtüðü o insanlar, ayný zamanda hafýza gücü ve ezber kapasitesinin de zirvesinde idiler. Konuyla ilgili eserlerde son derece çarpýcý anekdotlar bulunduðunu bilenler bilir.

Öyleyse Ýmam el-Buhârî’nin –masa baþý bir hesapla– her hadisin durumunu araþtýrmak için þu kadar saatini verdiði üzerinden hesap yapmak son derece yanlýþ ve yanýltýcýdýr.

“Kuran baþý sonu belli bir kaynaktýr. Oysa hadiste insanlar: “Bir tane duydum”, “Bir tane de þu var” diyerek hadisleri çoðaltmýþlardýr. Hadislerin içine çok uydurma girmesinin en büyük sebeplerinden biri hadislerin baþý ve sonu belirsiz bir kaynak oluþudur.”

Konu hakkýndaki koyu cehaletin deðilse, su-i kastin ürünü olduðunda þüphe bulunmayan bu satýrlar hakkýnda ne denebilir? Hangi kaynakta insanlarýn birbirine “fýkra anlatýr” gibi hadis naklettiðinin söylenmesini mümkün kýlacak bir anekdot var? Hadis nakli iþinin, insanlarýn dinî/toplumsal konumuna ve encamýna doðrudan tesir eden bir “risk” olduðu bir dönemde ve anlayýþta, kendisini iki cihanda rüsvay olma tehlikesine atarak “Duyduðuma göre þöyle bir hadis varmýþ” diyen çýksa da onu ciddiye alan çýkmýþ mýdýr? Hadislerin cem, tedvin ve tasnifi böyle mi olmuþtur? Eðer böyleyse Hadis talebi uðruna ömür tüketen Hadis imamlarý onca meþakkat, yokluk ve sýkýntýyý ne diye göðüslemiþtir?

Hadislerin baþý-sonu belirsiz bir kaynak olduðu iddiasýna gelince, sahibinin hayal dünyasýnýn zifiri karanlýðýndan baþka bir þeyin ifadesi deðildir. Hadislerin “çoðalmasý”nýn ne anlama geldiðine daha önce deðinmiþtim. Her önlerine gelenden rivayet almak þöyle dursun, yeri geldiðinde en yakýnlarýný bile cerh eden Hadis otoritelerinin, konu hakkýndaki hassasiyetleri, elbette bu satýrlarýn yazarýnýn muhayyilesinin alamayacaðý kadar büyüktü.

Bir noktaya daha dikkat çekelim: Tarih içinde “hadis uydurma” adýna muhtelif kesimler tarafýndan icra-i faaliyet edildiði, bizzat konuyla ilgili kaynaklarýn ifade ettiði bir husus. Eðer o kaynaklar nakletmeseydi, bugün bizler böyle bir olgunun varlýðýndan haberdar olamayacaktýk.

Bizzat kendileri de Hadis uydurma faaliyetine karýþmýþsa, bu kaynaklar kendi güvenilirliklerini berhava eden bu kozu bize kendi elleriyle niçin takdim etsinler? Ýþin esasý þu ki, burada büyük bir özgüven, saðlam bir sistem ve berrak bir bilinç yapýsý ile karþý karþýyayýz. Bu gerçeði –yaþamayý býrakýn– idrak etmekte bile zorlananlar, o kaynaklarý itham etmekle aslýnda kendi sýðlýklarýný dile getirmiþ oluyor.

Manzara þu: Milyonlarca kilometrekarelik bir coðrafyada, farklý din ve kültürden insanlarýn iç içe yaþadýðý bir ortamda türlü maksatlarla hadis uyduran kimseler olmuþtur. Bunlar genellikle sapýk inanç mensuplarý, Ýslam’a yeni girmiþ avam kesimi ve dinî þuuru yeterince geliþmemiþ kimseler arasýndan çýkmýþtýr. Bunlarýn karþýsýnda da Hadis otoriteleri, engin takva, bilgi ve gayretleriyle görevlerini yerine getirmiþ ve –özgünlük ve mükemmeliyetini bugün insaflý Batýlýlar’ýn bile itiraf ettiði– “isnad sistemi”ni iþleterek bu rivayetlerin sahih hadisler arasýna karýþmasýný engellemiþlerdir.

Bunu, Kur’an ayetlerinin birtakým batýl fýrka mensuplarý tarafýndan yanlýþ tevillere tabi tutularak kendi inanç ve ideolojilerine gerekçe yapýlmasýna benzetebiliriz. Tefsir ve Kelam alimleri, doðru tefsir ve tevilleri ilmî bir þekilde ortaya koyarak bu art niyetli giriþimlerin önü nasýl almýþsa, Hadis alimleri de “uydurma” faaliyetlerine karþý en güçlü silah olan “isnad” sistemini çalýþtýrarak görevlerini yapmýþlardýr.

 


PEYGAMBERSÝZ DÝN, SÜNNET’SÝZ KUR’AN

 

Son birkaç yazýnýn konusunu oluþturan internet sitesinde Sünnet/Hadis ve “Kur’an Ýslamý” hakkýnda ileri sürülen görüþlerin tamamýný buraya aktarmaya ne niyetim, ne de imkâným var.

Yabancýsý olmadýðýmýz bu yaklaþým hakkýnda sözü daha fazla uzatmaya gerek de yok doðrusu. Bugün son olarak birkaç noktaya parmak basýp bu konuyu nihayetlendireceðim.

Siteyi hazýrlayanlarýn tutarlý olduðu tek nokta var. O da þu: Madem ki aralarýna çok sayýda uydurma karýþmýþtýr; o halde hadisler arasýnda “þunlar sahih olabilir” gibi seçici bir yaklaþýmla ayýklamaya gitmek doðru deðildir. Zira onlarý da diðerlerini de bize aktaran ayný raviler ve ayný kaynaklardýr. Bir sözün doðru, tutarlý ve Kur’an’a, akla vs. uygun olmasý, onu Hz. Peygamber (s.a.v)’in söylediðini garanti etmez.

Evet, sitedeki tek tutarlý yaklaþým bu. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, bu “tutarlý” tavýr hiçbir þeyi çözmüyor; aksine problemi daha da içinden çýkýlmaz hale getiriyor.

Zira hadisler olmadan Sünnet’e ulaþmaya, Sünnet olmadan da Din’in murad-ý ilahiye uygun anlaþýlýp yaþanmasýna imkân yok. “Ýtikadiyyat”tan “ameliyyat”a kadar bütün boyutlarýyla Ýslam, ancak Kur’an’ýn beyaný olan Sünnet’tin rehberliðinde hayata gerçek anlamda yansýyabilir.

Nitekim sitenin hazýrlayýcýlarý da bunun farkýnda olacaklar ki, sitede Kur’an’la yetinilerek “çözümlenen” meseleler arasýnda hemen hiçbir temel ibadet, hatta itikad konusu yer almýyor. Ýþte Kur’an merkezli örnek “fetva” konularý:

“Kurban bayramýnda kurban kesmek gerekir mi? Bu ibadet vacip midir? Kravat giymenin hükmü nedir? Hýristiyanlar’a benzemek olduðu için günah olur mu? Gebe suyu ile abdest alýnýr mý? Kuran’a göre meclis, baþbakan ve cumhurbaþkanýndan oluþan bir sistem olabilir mi? Namazda ellerim nasýl durmalý? Tuvaleti oturarak yapmak dinen daha mý makbul? Ýpek gömlek giyilebilir mi? Kadýnlar makyaj yapabilir mi? Sünnet olmak dini bir zorunluluk mudur? Dövme yapýlabilir mi? Hangi elle yemek yiyelim? Kadýn erkek el sýkýþabilir mi? Mastürbasyon yapýlabilir mi? Doðum kontrolü yapmanýn dinen bir sakýncasý var mý? Ölünün arkasýndan Kuran okunabilir mi? Kusmak orucu bozar mý? Domuz postu kullanýlýr mý? Orucu hangi yiyecekle açmak daha sevaptýr? Karým benden habersiz kaç kilometre uzaða gidebilir? Dinimizde kandil geceleri var mý?”

Bu sorularýn hemen tamamýna, “Böyle bir mesele Kur’an’da geçmez. Kur’an’da geçmeyen bir þey de yasak deðildir, nasýl uygunsa öyle yapýn” tavrýyla “cevap” verilmiþ.

Bu örnek sorular ve “cevap”lar arasýnda mesela “Namaz kaç rekât olarak ve nasýl kýlýnýr? Zekât hangi mallardan ne kadar ve ne zaman verilir? Hac nasýl yapýlýr?..” gibi “fuzuli” konulara yer yoktur!

Bu ibadetlerin ve benzeri pek çok hususun nasýl yerine getirileceði, ana hatlarýyla dahi zikredilmezken, detaylara iliþkin bir açýklama beklemek elbette beyhudedir…

Burada, gönderildiði zaman diliminden kýyamete kadar bütün tarih ve coðrafyalar için biricik hidayet olan “son din”den bahsediyoruz ve önümüzde böyle bir “komedi” var!

Üstelik ne hikmetse bu “komedi”de rol kesen herkes, Müslüman olmadan da kurtuluþa erilip cennete gidilebileceðini koro halinde tekrarlýyor. Siteyi hazýrlayanlarýn iddiasýna göre, “Kur’an ayetlerini incelersek, Kur’an geldikten sonra Musevi olmaya veya Hýristiyan olmaya devam edenlerin cehennemlik olduðuna dair hiçbir iddia geçmez.”

“Ehl-i Kitap ve müþriklerden olan inkârcýlar, içinde ebedi olarak kalacaklarý cehennem ateþindedirler…” (98/el-Beyyine, 6) diyen Kur’an’a açýk bir iftira ve baþkaldýrý anlamýna gelen yukarýdaki satýrlarýn gerçek anlamda “Kur’an Müslümanlýðý” ile herhangi bir ilgisi olabilir mi? Ya da “Kur’an Müslümanlýðý” bu ise, bunun Kur’an’la bir ilgisi var mýdýr?..

Tarih boyunca olduðu gibi günümüzde de herkes her þeyi söylemiþtir, söyleyebilir. Herkes aðzýndan çýkanýn ve kaleminden dökülenin hesabýný “öte”de elbette verecek. Burada “can sýkýcý” olan, sapý samandan ayýracak temyiz kabiliyetine sahip olmadýðý halde, hem dünyasýný hem de ahiretini nasýl bir tehlikeye attýðýný fark etmeden “gerçeði buldum” diyerek bu komediyi “din” edinen kimselerin varlýðýndan haberdar olmak.

Bilmesi gerekeni bilmemek kiþioðlu için kötü; ama anlaþýlabilir bir þey. Bilmediðini bilmemek ise dertlerin en devasýzý…


radyobeyan