Dinde Reformcular, Yenilikciler,Fazlurrahmancilar,Diyalogcular.. By: ezzehraveyn Date: 06 Kasým 2009, 00:49:40
DÝNDE REFORMCULAR, YENÝLÝKÇÝLER, FAZLURRAHMANCILAR, DÝYALOGCULAR
Mehmet Þevket EYGÝ
Çaðýmýzýn büyük tarih felsefecisi Arnold Jr. Toynbee’nin, “Eflâtun’un ideal Cumhuriyetine, uygulamada (realitede) en fazla yaklaþabilmiþ sistem Osmanlý Devletidir.” (Tarih üzerine bir etüd, Ispartalýlar bölümü) hükmünü verdiði Osmanlý devleti için 19′uncu asýrda yaþamýþ büyük Ýslam âlimi ve tarihçi Mekke Þâfiî Reisülulemasý Ahmed Zeyni Dahlan da “Hulefâ-i Râþidîn devrinden sonra, Kitab ve Sünnet’e en uygun Ýslam devleti Osmanlý devletidir.”(Fütühatü’l-Ýslamiyye, Osman-lý Devleti faslý) demektedir.
Böylesine medih ve senalara nâil olan Devlet-i Osmaniye’nin Ýslamî siyaseti nasýldý?
Osmanlý, Ýslam konusunda üç esasa baðlýydý:
Birinci esas: Ýtikadda Ehl-i Sünnet ve Cemaat inancý üzerinde olmak, bu inancý korumak.
Ýkinci esas: Fýkýhta, Ehl-i Sünnet’in en geniþ ve yaygýn kolu olan Hanefî mezhebini tatbik etmek. (Diðer üç mezhebi de saygýyla karþýlamak.)
Üçüncü esas: Þeriat’a mutabýk (uygun) olmak þartýyla tasavvufa, tarikatlara teþvik etmek, onlara hürmet ve itibar etmek.
Osmanlý devletinin yýkýlýþýndan sonra Türki-ye’de Ýslam’a karþý sesler yükselmiþ, Ehl-i Sünnet itikad ve fýkhýna aykýrý birtakým reform, yenilik hareketleri baþlamýþtýr. 1960′larýn sonlarýna kadar, eski mücaz (icazetli) ulemanýn bir kýsmý sað olduðu için reformcular, bid’atçiler, tahripçiler fazla baþarýlý olamamýþlar; onlarýn dünya hayatýna veda etmesinden sonra meydaný boþ bulup gemi azýya almýþlardýr.
Bugün ülkemizde, büyük bir kýsmý ilahiyatçý olan bir takým reformcular, yenilikçiler (Vaktiyle çarlýk Rusya’sýndaki “Cedidçiler” gibi…) bid’atçiler, saðlam bir din eðitiminden ve kültüründen mahrum kalmýþ halk yýðýnlarýnýn, gençliðin kafalarýný karýþtýrýp durmaktadýr.
Hemen þu hususu da tebârüz ettirelim ki, bütün ilahiyatçýlarý reformculukla, yenilikçilikle, bid’atçilikle suçlamak aklýmýzýn köþesinden geçmez. Ehl-i Sünnet inancý ve fýkýh dairesi içinde kalan, hadlerini bilen (haddini bilmek ne büyük fazilettir) ilahiyatçýlarý tenzih ediyoruz ve kýymetli hizmet ve mesaileri dolayýsýyla kendilerine teþekkür, minnet ve hürmetlerimizi sunuyoruz. Bizim tenkit ettiklerimiz reformcu ve yenilikçilerdir.
Reformcu ve Yenilikçi
Ýlahiyatçýlarýn Özellikleri
“Onlarýn, Ýslamî usullere uygun icazetnameleri yoktur.
“Onlar, bir nev’i “yerli müsteþrik”tir, yani Müslüman Oryantalisttir.
“Onlar, ilhamlarýný, ondört asýr boyunca gelip geçmiþ icazetli, râsih, büyük, âmil din alimlerinden almamakta; birtakým bid’atçilerin gulüvve (aþýrýlýða) sapmýþ Müslüman þahsiyetlerin, Ýslam’ý tenkit eden doðu-bilimcilerin yollarýndan gitmektedir.
Þu hususu da belirtmek gerekir ki, reformcu ve yenilikçi ilahiyatçýlarýn hepsi, bir taraðýn diþleri gibi birbirine benzer deðildir. Aralarýnda gruplaþmalar vardýr. Kimisinin bid’at ve yanlýþlarý Ýslam dininin sýnýrlarýný zorlamakta ve kendilerini zarurat-ý diniyeyi inkâr ve red vartasýna düþürmektedir. Bir kýsmý ise nisbeten ýlýmlýdýr. Bozuk ilahiyatçýlarýn reform ve yenilik programlarý da ayný deðildir. Birinin ak dediðine diðeri kara diyebilmekte; birinin doðru bulduðuna ötekisi yanlýþ damgasýný vurmaktadýr.
Ülkemizde ki dinde reform, yenilik ve bid’at cereyaný bilhassa son otuz, kýrk yýl içinde alevlenmiþtir. Bellibaþlý reform ve yenilik fikirleri nelerdir? Bunlarý, anlaþýlmasý kolay olsun diye maddeler þeklinde sýralayalým:
Kur’an Müslümanlýðý
1. En aþýrýlarýndan biri, kendi kafasýna, re’yi-ne, hevasýna göre “Kur’an Müslümanlýðý” diye bir din çýkarmýþtýr. Bu kiþi, Ýslam’ýn temel hüküm kaynaklarýndan üçünü inkâr etmekte, sadece
Kur’aný esas aldýðýný söylemektedir. Peki Kur’anýn yorumlanmasýnda hangi metodu takip etmektedir? Daha önceki muteber ve ehliyetli müfessirlerin yorum ve tefsirlerine itibar etmemekte, kutsal Kitab’ýmýzý kendi kafasýna göre yorumlamaktadýr. Ehl-i Sünnet Müslümanlarýnýn baðlý olduklarý gerçek Ýslam’ý “Ýlmihal Müslümanlýðý” diyerek hafife almakta, reddetmekte, onunla alay etmektedir. Bu reformcu ilahiyatçý, merkezi Amerika’da bulunan “Dr. Moon Dini”nin “Kutsal Metinler Heyeti” üyesidir. New York’taki Dr. Moon üniversitesinde de hocalýk yapmýþtýr.
2. Yine bu zat, Resûl-i Kibriya aleyhissalatü vesselam e-fendimiz için “Peygamber bir postacý idi. Dini teblið etmiþ, iþi bitmiþtir…” demekte; Müslümanlarýn Peygamberi din ve dünya iþlerine rehber, kâid, kumandan, reis olarak tanýma-larýna karþý çýkmaktadýr. Peki, Müslümanlar Peygamberi býrakýp da kimin peþinden gidecekler? Tabiî ki, bizim mâlum ve mâhut reformcu ilahiyatçýnýn peþinden …
Dini Oyuncak Etmenin
Usûlü: Telfik-i Mezahib
3. Baþka bir ilahiyatçý, Müslümanlarýn kurtuluþunu “Tel-fik-i Mezâhib” yapmaya baðlamaktadýr. Yani, dört fýkýh mezhebinin hükümleri karýþýk þekilde uygulanacak ve bu yolla Müslümanlar kurtulacak. Telfikçi Reþid Rýza’nýn bozuk kitabý Türkçeye tercüme edilmiþ ve bir ara Diyanet’e hâkim olan reformcular tarafýndan bol miktarda yayýnlanarak daðýtýlmýþtýr. Son devrin Osmanlý ulemasýndan Seydiþehirli Mahmud Esad efendi “Tarih-i Ýlm-i Hukuk” adlý eserinde “Ýslam Þeriatý” faslýnda, telfik-i mezâhib için “Dini oyuncak etmektir.” hükmünü veriyor.
Üç Ayaklý Þer Sacayaðý: Cemaleddin Afganî, Muhammed Abduh, Reþid Rýza
4. Reformcular Cemaleddin Afganî’yi de büyük bir Ýslam önderi ve rehberi olarak gösterirler ve Ehl-i Tevhid’in kurtuluþ ve selametini bu zatýn eteðine yapýþmakta görürler. Kimdir bu Afganî? Bir kere Afgan deðildir, Ýran’ýn Ese-dâbad þehrine mensuptur. Bu zat Sünnî de deðildir, Þiîdir. Ýki konuda, tagiyye yaparak Müslümanlarý aldatmýþtýr. Ýranlý olduðu halde kendisini Afganlý göstermiþ, Þiî olduðu halde Sünnî postuna bürünmüþtür. Resûlullah efendimiz “Bizi aldatan bizden deðildir” buyuruyor.
Bu zatýn bir baþka özelliði de, Farmason oluþudur. Ýstanbul’da yayýnlanan “Mimar Sinan” adlý Mason dergisinde Afganî hakkýnda uzun bir övgü makalesi yayýnlanmýþ bulunuyor. (Mimar Sinan dergisi, sayý: 127, Mart 2003)
Afganî bir din âlimi, bir rehber, bir mürþid deðil aktivist bir Ýslamcýdýr. Yalancý, karýþýk, bulaþýk bir kiþidir. Bir ara, Blunt adlý bir Ýngiliz ajaný ile birlikte Halife Sultan Abdülhamid’i tahtýndan indirmeye teþebbüs etmiþtir. Bugün Ýslam aleminde görülen, Kitabullah’ýn ve Resûl Sünnetinin ruhuna muhalif nice olumsuz iþ ve davranýþta Afganî’nin tuzu biberi vardýr. Afganî’ci reformcular, onun talebesi ve halefi Muhammed Abduh’u da göklere çýkarttýlar. Abduh da mason ve reformcudur. Onun talebesi Menarcý Reþid Rýza da bozuk fikirli ve yanlýþ görüþlü bir kimsedir.
Afganî, Abduh ve Reþid Rýza üç bacaklý bir þer sacayaðýdýr. Bin dört yüz yýl boyunca Ýslam dünyasýndan nice Ehl-i Sünnet müctehidleri, büyük fakihler, velîler, kâmil mürþidler, âmil ve râsih âlimler, imamlar, rehberler çýkmýþtýr. Müslümanlarýn bu nurlu kafileyi býrakýp da Afganî ve tilmizleri gibi birkaç sarýklý masonun peþine düþmesini isteyenlerde akýl mý yoktur, yoksa hüsnüniyet mi?
Kur’aný Akla Göre Yorumlama Hastalýðý
5. Reformcular ve yenilikçiler Kur’an-ý Kerimi yorumlama, ondan dinî hüküm çýkartma konusunda da Müslümanlarýn kafalarýný karýþtýrmýþ, dinî kesimde anarþiye yol açmýþlardýr. Yanlýþ fikir ve metodlarýnýn özü þudur: “Her Müslüman kutsal kitaptan kendi kafasýna ve anlayýþýna göre hüküm çýkartabilir, onu yorumlayabilir.” Ne kadar hatâlý ve sakýncalý bir zihniyet ve metod! Evet Kur’an-ý Azimüþþan elbette bütün Müslümanlarýn kitabýdýr, hidayet kaynaðýdýr. Ancak, ondan hüküm çýkartmak, onu tefsir etmek her müslümanýn yapabileceði bir þey deðildir. Tefsir ve hüküm çýkartma iþi ve vazifesi ehliyetli, liyakatli, icazetli müctehidlerin , müfessirlerin iþidir.
“Men fessere’l-Kur’ane bi re’yihi fekad kefer” buyurulmuþ
tur, yâni Kur’aný kendi kafasýna göre yorumlayan kâfir olur denmektedir. Birtakým ilahiyatçýlar hazýrladýklarý Kur’an tefsirlerinde Ehl-i Sünnet sýnýrlarýný aþmýþlar ve son derece yanlýþ ve sakýncalý yorumlar yapmýþlardýr. Bir örnek verelim: Cennet’in kapýlarýný açmýþlar ve Hz. Muhammed’in risaletini, Kur’an-ý, Ýslam’ý inkâr edenleri de oraya sokuyorlar. Kur’an, Hz. Ýsa’yý Allah’ýn oðlu ilân edenleri kesin þekilde reddediyor, bizim reformcu ilahiyatçý ise Ýsa aleyhisselama “ibnullah” diyenleri Cennet’e dolduruyor.
Allah akýl fikir versin… Bazý reformcular o kadar ileri gidiyorlar ki, “Ebû Hanife de bizim gibi bir insandý, o ictihad yapabiliyor da biz niçin yapamayacakmýþýz ?…” gibi gülünç muhakemeler yürütüyorlar. Din çok hassas bir konudur. Kaynaklardan din hükmü çýkartmak, Kur’aný yorumlamak büyük ihtisas ister. Doktor, mühendis, tâcir, bakkal, çiftçi, terzi, ev kadýný, üniversite öðrencisi, iþçi kutsal kitabýmýzdan kendi kafalarýna, irfanlarýna, heva ve re’ylerine göre hüküm çýkartmaya kalkarsa Ýslam toplumunda anarþi baþ gösterir, her kafadan bir ses çýkar, dört hak mezhep yerine binlerce bâtýl mezhep meydana gelir ve Ümmet-i Muhammed çöker.
Müslümanlar elbette Kur’an-ý Azimü’þ-þaný okuyacaklar; tefsir, tercüme ve meallerini inceleyecekler, bu kýraatten yararlanacaklardýr. Kur’andaki kýssalardan, öðütlerden, uyarýlardan ders, ibret, hisse alacaklardýr. Ancak kesinlikle kendi heva ve re’yleriyle kutsal kitaptan hüküm çýkartmaya yeltenmeyeceklerdir. Þu husus da bir an bile hatýrdan çýkartýlmamalýdýr: Zamanýmýzda bir takým ehliyetsiz, liyakatsiz kiþiler para kazanmak için Kur’an meâlleri, tercümeleri, tefsirleri hazýrlayýp yayýnlamýþlardýr. Ehl-i Sünnet Müslümanlarýnýn bunlarý kesinlikle satýn almamasý, okumamasý gerekir.
Yarým doktor insaný candan, yarým din âlimi dinden imandan edermiþ. Usûl-i tefsir kitaplarýnda kimlerin tefsir yapabileceði yazýlýdýr. Müfessir (Tefsir âlimi) olabilmek için on dört Arabi ve dini ilmi iyi bilmek gerekir. Bunlarý öðrenen ve ilmiyle âmil olan kullarýna Allahü Teala hazretleri onbeþinci bir ilmi nasip eder ki, o ilim kesbî (okuyup öðrenerek elde edilen) biri ilim deðildir, vehbî’dir, yâni Allah vergisidir. Bu onbeþ ilmin yanýnda müfessirin, yaþadýðý çaðdaki dünyevî kültüre de sahip olmasý gerekir. Felsefe, sosyoloji, antropoloji ve saire…
Mezhepsizlik Dinsizliðe Köprüdür
6. Reformcular ve yenilikçiler genellikle fýkýh mezheplerine karþýdýr. Suriyeli büyük Ýslam alimi Profesör Doktor Said Ramazan el-Bûtî hazretleri “Ýslam Þeriatýný Tehdit Eden en Büyük Bid’at Mezhepsizliktir” adýyla bir kitap yazmýþtýr. Son devrin büyük âlimlerinden Düzceli Muhammed Zâhid el-Kevserî ise, “Makalat” isimli kitabýndaki bir maka-leye “Mezhepsizlik Dinsizliðe Köprüdür” unvanýný koymuþ bulunuyor. Fýkýh mezheplerinin yýkýlmasý Ehl-i Sünnet Müslümanlýðýnýn yýkýlmasý demektir.
Mezhepsiz reformcular ve yenilikçiler câhil ve saf Müslümanlarýn kafalarýný karýþtýrmak için þöyle diyorlar: “Asr-ý Saadette mezhep var mýydý? Yoktu… O halde mezhepler bid’attir…” Hiçbir Müslümanýn bu gibi safsatalara kanmamasý gerekir. Asr-ý Saadet’te Mushaf da yoktu, sonradan bir araya getirilip yazýldýðý için bugün elimizde bulunan Kur’an nüshalarýna da mý bid’at diyeceðiz. Hâþâ ! Mezhepler, ilk asýrlarda, Kur’andaki ve onun tefsirini yapan Sünnet’teki hükümlerin metodik bir þekilde bir araya getirilmesidir. Mezhebe, fýkh’a kesinlikle bid’at mid’at denilemez.
Ýyi niyetli, akýllý, ferasetli, Müslümanlarýn bu gibi tuzaklara düþmemeleri gerekir. Mezhepsiz reformcular ve yenilikçiler câhil ve saf Müslümanlarýn kafalarýný karýþtýrmak için þöyle diyorlar: “Asr-ý Saadette mezhep var mýydý? Yoktu… O halde mezhepler bid’attir…” Hiçbir Müslümanýn bu gibi safsatalara kanmamasý gerekir. Asr-ý Saadet’te Mushaf da yoktu, sonradan bir araya getirilip yazýldýðý için bugün elimizde bulunan Kur’an nüshalarýna da mý bid’at diyeceðiz. Hâþâ! Mezhepler, ilk asýrlarda, Kur’andaki ve onun tefsirini yapan Sünnet’teki hükümlerin metodik bir þekilde bir araya getirilmesidir. Mezhebe, fýkh’a kesinlikle bid’at mid’at denilemez.
Ýndirilen Yerine Uydurulan Ýslam
7. Hepsi için söylenemese bile bir kýsým reformcular ve yenilikçiler yeni bir Ýslam türetmek için çalýþmaktadýrlar. Peki böyle bir Ýslam’ý kimler istemektedir? Müslümanlar mý, gayr-i müslimler mi? Elbette Müslümanlar deðil, gayr-i müslimler istemektedir. Nasýl bir Ýslam istiyorlar? Fýkýhtan ve Þeriat hükümlerinden arýndýrýlmýþ, ilahî bir din olmaktan çýkartýlýp beþerî bir hümanizma ve ideoloji haline getirilmiþ “Light” bir Ýslam. Bir baþka tâbirle indirilmiþ Ýslam’ý kaldýrýp, onun yerine uydurulmuþ bir Ýslam koymak istiyorlar, Allah böylelerine fýrsat vermesin, þerlerinden ümmet-i Muhammed’i korusun. Reformcu, yenilikçi, Fazlurrahmancý kimseler iyi bilmelidir ki, bizim dinimiz Rasulullah’ýn vefatýndan kýsa bir müddet önce tamamlanmýþ mükemmel bir dindir. Onda hiçbir deðiþiklik, reform, ilave, çýkartma, yapýlamaz.
Fazlurrahmancýlarýn, “Tarihsel Görüþ” doktri-ninin en yanlýþ tarafý, Allah’ýn kesin olarak koymuþ olduðu hükümleri beðenmemeleri ve “Bu hükümler eski zamanlar içindi, bugün için geçerli deðildir.” demeleridir. Böyle bir düþünce büyük bir hezeyandan ibarettir. Allah yanýlmaz, hatâ etmez. Dinimizin, Þeriatýmýzýn en küçük bir hükmünü bile kimsenin kaldýrmaya yetkisi yoktur.
Ýslam bir bütündür, bütünüyle muhafaza edilmelidir. Birtakým oryantalist bozuntularýnýn dinimizi kuþa çevirmesine asla izin vermemeliyiz. Bazý reformcularýn üstad, imam, rehber kabul ettikleri Fazlurrahman kimdir? O aslen Pakistanlýdýr. Bozuk ve çarpýk fikir ve görüþleri yüzünden binden fazla din âlimi tarafýndan þiddetle protesto edilmiþ, Pakistan’dan kaçmak zorunda kalmýþ, bir ara Ankara’ya uðramýþ, oradaki bir takým ilahiyatçýlarý zehirlemiþ, sonra ABD’ye gitmiþ, Chicago üniversitesinde profesörlük yapmýþ ve orada Dar-ý Ceza’ya intikal etmiþtir.
Fazlurrahman’ýn ve peþinden gidenlerin görüþlerine itibar edilirse, günün birinde “Beþ vakit namaz eski çaðlardaydý. Bugünün þartlarý içinde buna lüzum yoktur…” bile diyenler çýkabilir. Halbuki namaz ve Ýslam Þeriatýnýn diðer muhkem hükümleri ta Kýyamet’e kadar yürürlüktedir ve Müslümanlar bu ibadeti dünya sona erinceye kadar eda edeceklerdir. Ýslam’ýn kesin; Kitab, Sünnet ve Ýcma-i ümmet ile sâbit olan (müttefekun aleyh) temel hükümlerinde asla deðiþiklik, reform, tâdilat yapýlamaz.
Ýslam dini, her türlü tahriften korunmuþtur. Reformcular, kendileri Ýslam’a uyamadýklarý için, Ýslam’ý kendilerine uydurmak istiyorlar ki, bu büyük bir sapýklýktýr. Ýslam’ýn reforma ihtiyacý yoktur; Müslümanlarýn deðiþime ihtiyacý vardýr. Her türlü bâtýl, bid’at, cahilî görüþleri, fikirleri, alýþkanlýklarý, zihniyeti býrakýp; hem bir din, hem bir medeniyet, hem bir dünya nizamý olan Din-i Mübin-i Ýslam’a uymak için cehd ü gayret sarf etmelidirler.
Dinlerarasý Diyalog
8. Son yýlarda, Ýslam dünyasýna, dýþarýdan ithal edilmiþ tehlikeli bir bid’at de “Dinlerarasý Diyalog, Hoþgörü ve Evrensel Kardeþlik” ideolojisidir. Bu ideolojiye inananlar (gerçekten inanýyorlar mý?) “Üç büyük din arasýnda temelde, esaslarda önemli bir farklýlýk olmadýðýný” savunuyorlar. Bu son derece yanlýþ ve çarpýk bir iddiadýr. Hýristiyanlar Hazreti Ýsa’nýn Allah’ýn oðlu olduðu inancýna baðlýdýr. Bir Hýristiyan bu inancý reddetse, onlara göre kâfir olur, dinden çýkar.
Müslümanlýkta ise Hz. Ýsa aleyhisselam sadece bir peygamber, kuldur, insandýr. Hýristiyanlar Kur’anýn ilahî kitap olduðuna inanmazlar, -hâþâ- uydurmadýr derler. Yine onlar Ýslam’ýn Allah tarafýndan gönderilmiþ hak din olduðunu da kabul etmezler. Diyalogculara göre bunlar önemli farklýlýklar, ihtilaflar deðilmiþ. Sübhanalllah !.. Bazý demagoglar diyorlar ki:
Hepimiz de Allah’a inanýyoruz… Onlara deriz ki: Vaktiyle, Kâbe’ye üç yüz küsür put yerleþtirmiþ olup bunlara tapýnan Mekke müþrikleri de Allah’a inanýyorlardý. Hindistan’da on binlerce puta tapan müþrikler de, bu putlarýn üzerinde bir Allah bulunduðuna inanýyorlar. Ýslam Tevhid (Allah’ý birleme) dinidir. Allah’a hiç bir þekilde eþ, ortak, þerik, oðul, kýz ittihaz edilmesini kabul etmez. Binaenaleyh Müslümanlarýn Tevhid inancý ile Hýristiyanlarýn Teslis inancý hiçbir vakit birbiriyle uyuþmaz. Tevhid ile Teslis arasýnda fark olmadýðýný iddia etmek, insaný küfre kadar götürecek bir sapmadýr.
Dinler arasý diyalog ve hoþgörü Ýslam aleminden çýkmamýþtýr. Bunu papalýk ve baþka Hýristiyanlýk merkezleri müslüman âlemini içten fethetmek için çýkartmýþlardýr. Biz müslümanlar tarih boyunca Musevîlere ve Nasranilere tolerans göstermiþ onlarýn Dâr’ül Ýslâm’da kimliklerini koruyarak, dinlerine baðlý kalarak yaþamalarýna imkan ve fýrsat tanýmýþýzdýr. Dinler arasý diyalog ideolojisi, Müslümanlarýn, “Ýslam’ýn Allah katýnda tek hak din olduðu” inancýna gölge düþürmeye yöneliktir ki, bu tarafýyla küfürdür. Çünkü Kur’anda “Allah katýnda tek hak dinin Ýslam olduðuna dair kesin âyet bulunmaktadýr.” Rasulullah efendimiz geldikten ve Ýslam gönderildikten sonra daha önceki þeriatler hükümsüz kýlýnmýþtýr. Ýnanç itibari ile Ýslam dini Hz. Muhammed ile baþlamamýþtýr.
Ýlk insan ve ilk peygamber Âdem Sâfiyul-lah aleyhisselam ile baþlamýþtýr. Diyalogcularýn “Ýbrahimî dinler” propagandasý da çürüktür. Hz. Ýbrahim aleyhisselam Ehli Tevhidin, muvahhidlerin, tek tanrý inancýna baðlý olanlarýn atasýdýr. Bir peygambere tanrýnýn oðludur diyenlerin deðil.
Reformculuðun Menþei
9. Yakýn tarihimizde çýkan dinde reform ve yenilik cereyanýnýn iç yüzünü ve mahiyetini anlamak için, metnini aynen takdim ettiðim kýsa yazýya dikkat buyurulmasýný istirham ederim.
Yazar Hikmet Çetinkaya diyor ki: “Türkiye de devletin hâkim sistemi iki þeyi aradý durdu. Mümkünse Ýslâmý deðiþtirmek, ona gücü yetmezse Müslümanlarýn din anlayýþýný deðiþtirmek. Kemalizmin en önemli özelliklerinden biri dinde reformu amaçlamasý idi. Bunda muvaffak olunamadý. Çünkü Ýslam’ýn kitaba baðlý karakterleri böyle bir reformasyona ve deformasyona izin vermiyordu. Bu, Müslümanlara da kabul ettirilemedi. Aðýr baský dönemleri yaþandý Türkiye’de ama dinde reform kabul görmedi.”
Dinde reform ve deðiþiklik cereyaný Müslümanlar tarafýndan çýkartýlmamýþtýr. Bugün bazý ilahiyatçýlarýn reformcu, yenilikçi, deðiþiklik taraftarý olmalarý kimseyi yanýltmasýn. Bu gibi ilahiyatçýlar kesinlikle Ýslam’ý ve Müslümanlarý temsil etmezler. Onlara bir misyon verilmiþtir. Vazifelerini yapmaktadýrlar. Tarih boyunca, hiçbir gerçek din alimi reform ve yenilik taraftarý olmamýþtýr. Hükümleri Kýyamet’e kadar baki olacak yüce Ýslam dininin reforma ve yeniliðe ihtiyacý yoktur. Reformculuk, dolaylý olarak, zýmmen Ýslamýn mükemmel olmadýðý mânasýna gelir ki kiþiyi dinden çýkartýr
Çözüm
10. Bütün akýllý, iyi niyetli, firasetli müslümanlar þu hususlara dikkat buyurmalýdýr: Ehl-i Ýslam arasýnda anarþi, fitne ve fesat, nifak ve þikak olmamasý için her müslüman dinini ehliyetli ve icazetli din âlimlerinin yazmýþ olduðu akaid, fýkýh, ilmihal, ahlak kitaplarýndan öðrenmelidir. Hiçbir müslüman, dinî konularda “Bana göre… Bu konuda benim fikrim þöyledir.. Benim görüþüm böyledir…” gibi sözler söylememelidir. Böyle konuþmak edepsizlik olur.
Dinî ve þer-î konularda “Benim görüþüm þöyledir” diyebilecek kimseler ancak mutlak müctehidlik makamýna ve rütbesine yükselmiþ kimselerdir ki, bunlarýn sayýsý bütün Ýslam tarihinde parmakla gösterilecek kadar azdýr. Mukallid Müslümanlarýn vazifesi, dinlerini, Peygamber aleyhissalatü vesselam’ýn halifeleri, vârisleri, vekilleri olan büyük fukahadan, âmil ve râsih din alimlerinden, kâmil mürþidlerden öðrenmektir. Müslüman bir toplum din konusunda tartýþmaya baþlar, her kafadan ayrý bir ses çýkarsa sonunda yýkýlmaya, çökmeye mahkumdur.
11. Ýtikadda, fýkýhta, ibadetlerde, muamelatta, ahlakta, tasavvufta, ahkâm-ý sultaniyede, velhasýl bütün dinî ve þer-î konularda; ucu Resûller’in Seyyid’ine ulaþan nuranî silsilelere sahip Ehl-i Sünnet ve Cemaat âlimlerine ve mürþidlerine baðlanan, onlara itimad eden, Ýslam’ý onlarýn anlattýðý ve açýkladýðý þekilde anlayýp hayata uygulayan kimseler doðru yoldadýr ve inþaallah âkýbetleri hayýrlý olacaktýr. Reformcularýn ve yenilikçilerin yollarý ise ya çýkmaz sokaktýr, yahut da kiþiyi içi ateþ dolu bir uçuruma götüren tehlikeli bir yoldur.
radyobeyan