Makale Dünyasý
Pages: 1
Kalibimiza Degil Kalbimize Bakilacak.. By: ezzehraveyn Date: 04 Kasým 2009, 22:19:48
KALIBIMIZA DEÐÝL KALBÝMÝZE BAKILACAK

EBUBEKÝR SÝFÝL

Bizi yol almaktan, yükselmekten alýkoyan engelin bedenimizde olmadýðýný biliyoruz.

Bir bacaðýmýz yürürken aksýyor olsa da, zaten yürüyerek gidilemeyecek yere gidiyoruz. Sýrat’tan geçiþimize bunlar engel olmayacak.

Bedenimizi burada býrakýp gideceðiz. Mallarýmýzý ve biriktirdiklerimizi de… O gün orada, yanýmýzda sadece kalbimiz ve amellerimiz olacak.

 

O halde çabamýz, bizi ‘yol almak’tan alýkoyan gerçek engelleri aþmaya yönelik olmalý. Kalýbýmýzdaki deðil, kalbimizdeki engelleri…

Dünya hayatýný elden geldiðince uzatmak ve konforlu kýlmak, modern varlýk anlayýþýnýn en önemli hedefleri arasýnda bulunuyor. Bu hedefi gerçekleþtirmenin en temel þartý da hastalýk ve fiziksel özür halini insandan uzaklaþtýrmaktýr. Bunu saðlayabilmek için özellikle “geliþmiþ” denen ülkelerde saðlýk sektörüne her yýl dev bütçelerin ayrýldýðýný biliyoruz.

Yine bu sebeple çaðýmýzda “hastalýk hastasý” dediðimiz insan tipine yaygýn olarak rastlýyoruz. “Hastalýk ve âzâ eksikliði kötüdür” düþüncesinin kabulü sonucunda bu türlü bir imtihana müptela olan insanlarýn psikolojisi kolayca bozuluyor, maneviyatý hemencecik kýrýlýyor. Toplum da zaten onlarý dýþlamaya hazýr olduðu için, böyle insanlar genellikle içlerine kapanýk, problemli ve baþkalarýna yük olmaktan baþka bir özelliði olmayan kiþiler olarak görülüyor. Hem toplum onlarý böyle görüyor, hem de onlarýn kendilerini böyle hissetmelerine yol açýlýyor.


Hastalýk üretip tedavi satan medeniyet

Her ne kadar modern hayat tarzýnýn bizzat kendisinin önce hastalýk üretip, sonra onu
tedavi için ilaç keþfetmenin peþinde koþtuðu, hatta keþfettiði ilaçlarýn, bir hastalýðýn iyileþmesine vesile olurken baþka hastalýklarýn sökün etmesine sebebiyet verdiði birer

vakýa ise de, bu yazýda bu nokta üzerinde durmayacaðýz.
Ayný þekilde modern hayat tarzý, önce bedensel özürlü kimseleri “acýnýlacak” insanlar olarak görmeye yatkýn insan tipini üretiyor, sonra da özürlüleri rehabilite ederek topluma kazandýrmanýn yollarýný arýyor.

Ýnsanlarý her türlü reklam ve propaganda tekniðini kullanarak midelerine esir edip, “yaþasýn yemek yemek” diyen, sonra da “mükemmel görünmek için fazla kilolarýnýzdan kurtulmak mý istiyorsunuz, bizim yöntemimizi denemelisiniz” çaðrýlarý yapan hep ayný çarpýk anlayýþ…

Týpta “plastik cerrahi” diye bir alan var. Ýnsaný iç güzelliði, kalp safiyeti, diðergâmlýðý, takva ve ahlâký ile deðil, sadece beden özellikleriyle deðerlendiren “kaporta medeniyeti”, vücudunda cerrahi müdahaleye uðramayan nokta kalmamýþ, dýþý cilalý içi çürümüþ insan tipi üretmekle meþgul. Haris, bencil, mütekebbir, kiþiliksiz, haya ve ahlâk fukarasý, edepten bînasip, þefkat ve merhamet yoksunu ama “güzel” ve “yakýþýklý” tiplere özendirilen nesillerin oluþturduðu bir toplumun çürümesinden daha doðal ne olabilir?

Bütün bunlar, dýþ görünüþten baþka bir þeye önem vermeyen, insaný sadece bir cephesiyle ele alýp, onu “insan” yapan asýl yanlarýný törpüleyen ve sonunda adeta bedenine tapýnan insanlardan müteþekkil bir toplum oluþturan modern hayat anlayýþýnýn yansýmalarý…

Eðer her baþýmýz aðrýdýðýnda aðrý kesici ilaçlara müracaat ediyorsak, en küçük bir hastalýk belirtisi hissettiðimizde doktor doktor dolaþýyorsak, “özürlü” sýnýfýna giren birisini gördüðümüzde, “acýma” hissi bütün benliðimizi sarýyor ve “aman, çoluk-çocuðumuzdan uzak olsun” diyorsak, dýþ görünüþümüz ahlâkýmýzdan daha önemli hale geldiyse, modern hayat anlayýþýnýn bizi de etkisi altýna aldýðýný itiraf etmemiz gerekiyor.

Öyleyse müslüman olarak hastalýk-saðlýk ve güzellik-çirkinlik olgularýna bakýþýmýzýn ne olmasý gerektiðini tesbit etme zaruretiyle karþý karþýya bulunuyoruz demektir.


Hastalýk ve saðlýðýn hakikati

Yüce Dinimiz’in saðlýðýn korunmasýný esas kabul ettiðini burada öncelikle vurgulamak durumundayýz. Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz’in, saðlýðýn korunmasýna yönelik birçok tavsiyesi bulunduðu malum. Allah Tealâ’dan afiyet istemenin esas olduðunu belirtmesi, hastalandýðýmýzda tedavi olmamýzý emir buyurmasý, veba hastalýðýnýn bulunduðu yere gitmememizi, eðer bulunduðumuz yerde bu hastalýk zuhur etmiþse, oradan ayrýlmamamýzý (karantina) emretmesi, mideyi yemekle týka basa doldurmamayý tavsiye buyurmasý… ilk akla gelen hususlardandýr.

Yine saðlýðýný nerede, nasýl harcadýðý sorusunun, kulun ahirette kendisine verilen nimetlerle ilgili sorguya çekileceði hususlarýn baþýnda yer alacaðýný da Efendimiz s.a.v.’den öðreniyoruz.

Ýnsanýn, ancak sýhhatli iken kulluk görevlerini hakkýyla yerine getirebileceði ve çevresine faydalý, üretken, verimli olabileceði düþünüldüðünde, Yüce Dinimiz’in saðlýðýn korunmasýna niçin öncelik verdiðini daha iyi kavrarýz.

Hastalýk da ilâhi takdir, tedavi de

Ancak tek baþýna bu durum, hastalýðýn ve âzâ eksikliðinin bizatihi kötü olduðunu ortaya koymaz. Saðlýðýn da, hastalýðýn da, âzâlarýn tamlýðýnýn da, eksikliðinin de, þu veya bu biçimde yaratýlmýþ olmanýn ilâhi takdirle olduðunu bilen mümin için, Yüce Yaradan’ýn iradesine rýza ve teslimiyetten baþka bir hal söz konusu deðildir.

Söz Sultaný s.a.v., söylemek istediðimiz þeyi birkaç cümleyle nasýl da çarpýcý bir þekilde özetlemiþtir: “Müminin durumuna þaþýlýr ki, onun her hali hayýrdýr. Bu durum müminden baþka hiç kimse için bahis konusu deðildir. Kendisine bir bolluk isabet ederse þükreder, bu onun için hayýr olur. Kendisine bir musibet ve darlýk isabet ettiðinde ise sabreder, bu da onun için hayýr olur.” (Müslim)

Yine þöyle buyurmuþtur: “Allah, bir topluluðu sevdiðinde onlara bela ve sýkýntý verir. Baþýna gelen bela ve sýkýntýya rýza gösteren O’nun rýzasýný, öfkelenen de O’nun hoþnutsuzluðunu kazanýr.” (Ahmed b. Hanbel, Tirmizî, Ýbn Mace)

Sahabe’den Ebu Huzâme r.a. anlatýyor:

- Ey Allah’ýn Rasulü, dedim, (hastalýktan iyileþmek için) rukye olarak yaptýðýmýz duayý, tedavi olduðumuz ilacý, (hastalýða tutulmamak için) tedbir almamýzý nasýl buluyorsunuz? Acaba bunlar Allah’ýn takdirinden herhangi bir þeyi geri çevirebilir mi?

Bunun üzerine Rasul-i Ekrem s.a.v.:

- O (saydýðýn þeyler de) Allah’ýn takdiridir, buyurdu. (Ahmed b. Hanbel, Tirmizî, vd.)


Hastalýkta saklý þifa

Bizim için saðlýklý olmak, gereðini yerine getirmekle yükümlü olduðumuz bir imtihan durumu olduðu gibi, hastalýk ve âzâ eksikliði de rýza ile karþýlanmasý gereken durumlardýr. Zira mümin için hastalýk, Yüce Rabbimiz’in günahlarýmýzý baðýþlamasýna vesile olmasý dolayýsýyla bir lütuf ve ihsandýr.

Bir keresinde Efendimiz s.a.v.’in yanýnda “humma” hastalýðýndan söz açýlmýþtý. Orada bulunanlardan birisi bu hastalýðý kötüleyen bir söz söyleyince Efendimiz s.a.v. buyurdu ki:

- Humma hakkýnda kötü söz söylemeyin. Zira ateþ nasýl demirin pasýný giderirse, humma da günahlarý öylece giderir.” (Müslim)

Ebu Hureyre r.a. da: “Bana hummadan daha çok sevdiðim bir hastalýk isabet etmiþ deðildir. Zira humma tüm organlarýma sirayet eder. Cenab-ý Hak da her organýn sevabýný ayrý ayrý baðýþlar.” demiþtir. (Ýbnu’l-Kayyým, Zâdu’l-Meâd)

Hadis hafýzlarýnýn büyüklerinden Ýbn Hacer, Bezlu’l-Mâ’ûn fî Fadli’t-Tâ’ûn adýný verdiði eserinde, taun (bir tür veba) hastalýðýnýn faziletlerini anlatan rivayetleri toplamýþtýr ki, hastalýk olgusuna bakýþýmýzýn nasýl olmasý gerektiði konusunda tek baþýna bu eser bile þayan-ý ibrettir.

Yine Selef’ten birisi, “dünya musibetleri olmasaydý, kýyamete müflis olarak gelirdik” demiþtir. (Ýbnu’l-Kayyým, ayný eser)


Allah dýþ görünüþe bakmaz

Her þeyden önce Dinimiz’in, “bedensel özürlüler” diye bir kategori kabul etmediðini bilmemiz gerekiyor. Dinimiz, insaný, malî ve bedenî durumuyla deðil, kalbî ve amelî durumuyla deðerlendirir. Âzâ eksikliðinin ya da zahiri güzellik-çirkinliðin, insanýn bizatihi “insan” olmasý dolayýsýyla haiz olduðu deðere herhangi bir þekilde etki etmemesi kadar normal ne olabilir ki!.. Bu gerçeði Efendimiz s.a.v. þöyle ifade buyurmuþtur:

“Muhakkak ki Allah sizin dýþ görünüþünüze ve malýnýza bakmaz; kalplerinize ve amellerinize bakar.” (Ahmed b. Hanbel, Müslim, Ýbn Hibbân)

Ýlâhi tekliflere, aklý baþýnda, eriþkin ve sorumluluðunu ifaya engel bir durumu bulunmayan her insan muhatap olduðuna göre, Yüce Allah nazarýnda azalarý saðlam kimselerle azalarý eksik kimseler arasýnda insanlýk kýymeti ve teklife muhatap olmak bakýmýndan bir fark yoktur. Nazar-ý ilâhi bizim amellerimize ve kalbî durumumuza bakar, yoksa azalarýmýzýn eksikliði veya tamlýðý ya da dýþ görünüþümüzün þu veya bu biçimde olmasý O’nun nazarýnda bir kýymet ölçüsü deðildir.

Þu kadar var ki, Dinimiz’de sadece belli azalarý eksik kimselerin bedenî ibadetleri yerine getirebilmesi için kendine mahsus bir takým kolaylaþtýrýcý hükümler (ruhsatlar) vardýr. Eðer aza eksikliði sebebiyle bir ibadetin tam anlamýyla yerine getirilmesinde kiþi için meþakkat mevcut ise, bu durumda dinimiz böyle kimseleri zora sokmaz ve kendilerine kolaylýklar tanýr. Maddi durumu elveriþli olduðu için hacca gitmek kendisine farz olduðu halde, gözleri görmeyen ve kendisine rehberlik edecek birisini de bulamayan kimsenin, yerine baþkasýný göndermesi veya bu ibadetten tamamen muaf tutulmasý; yine kendisine rehberlik edecek kimsesi olmayan bir âmânýn, Cuma ve cemaat namazlarýna gitmekten muaf olmasý… gibi hükümler bu türlü kolaylýklar cümlesindendir.

Bunun dýþýnda Dinimiz açýsýndan saðlam-engelli diye bir ayrým bulunduðuna dair baþta Kur’an ve Sünnet olmak üzere kaynaklarýmýzda herhangi bir veriye rastlamýyoruz.

“Özür” mü, hayýr mý?

Hastalýðýn, dýþ görünüþün veya aza eksikliðinin, mümin kiþinin þahsiyetini etkilememesi gerektiði konusunda yukarýdan beri söylediklerimizin canlý misallerine bakalým biraz da.

Abid ve zahid hanýmlardan Ufeyre b. el-Velid’in yanýnda birisi körlük hakkýnda konuþmuþ ve þöyle demiþti:

- Gözleri gören bir kimsenin bilahare kör olmasý ne kadar zor bir durumdur!

Bunun üzerine Ufeyre þöyle dedi:

- Kalbin Allah Tealâ’ya karþý kör olmasý, dünya gözünün kör olmasýndan daha þiddetli bir beladýr. Allah’a yemin ederim ki, Allah Tealâ’nýn, beni muhabbetinin künhüne vasýl kýlmasý karþýlýðýnda bütün azalarýmý almasýný arzu ederdim. (es-Safedî, Nektu’l-Himyân)

Hz. Ebu Bekr r.a.’ýn torunu el-Kasým b. Muhammed’in gözleri kör olduðunda bir adam:

- Yüzünün en güzel kýsmý alýndý, dediðinde ona þu karþýlýðý verdi:

- Doðru söyledin. Ancak gözlerimin kör olmasýnýn benim için anlamý þudur ki, bana faydasý olmayan þeylere bakmaktan men edilmeme karþýlýk, faydalý ameller hakkýnda düþünme imkanýna kavuþturuldum. (es-Safedî, ayný yer)

Sabýr ve mükafat


Sabýr ve mükafat

Ýbn Abbas r.a., bir keresinde Atâ b. Ebi Rabah’a: “Ey Atâ! Sana cennetlik bir kadýn göstereyim mi?” dedi. O, “evet” deyince Ýbn Abbas r.a. þöyle devam etti: “Þu gördüðün esmer kadýn bir gün Rasulullah s.a.v.’in yanýna geldi ve þöyle dedi:

- “Ben saralýyým. Sara nöbetim tuttuðunda (yere düþüyorum ve) üstüm baþým açýlýyor. Benim için Allah’a dua etseniz de bu hastalýktan kurtulsam.” Bunun üzerine Rasulullah s.a.v.:

- “Ýstersen sabret. Zira karþýlýðýnda senin için cennet var. Dilersen, Allah’a seni afiyete kavuþturmasý için dua edeyim.” buyurdu. Kadýn:

- “Sabrederim. Yalnýz, yere düþtüðümde üzerim açýlýyor. Üzerimin açýlmamasý için Allah’a dua edin” dedi. Bunun üzerine Rasulullah s.a.v. onun için dua etti.” (Buharî, Müslim)

Ulemanýn “tevessül”ün meþruiyetinin delillerinden birisi olarak zikrettiði Osman b. Huneyf r.a. rivayetinde þöyle deniyor: Sahabe’den gözleri görmeyen birisi Efendimiz s.a.v.’e gelerek: “Ey Allah’ýn Rasulü! Allah’a dua edin de bana afiyet versin (ve gözlerim açýlsýn).” dedi. Efendimiz s.a.v.’in verdiði karþýlýk konumuz açýsýndan önemlidir:

- “Ýstersen dua edeyim, istersen sabret. Eðer sabredersen senin için daha hayýrlýdýr.” (Tirmizî, Nesaî, Ýbn Mace, vd.)

Zikrettiðimiz bu rivayetler ve daha birçok benzerleri, görme engeli, “bedensel özür” veya “çirkinlik” olarak görülen hususlarýn dinimiz açýsýndan insaný deðerlendirmede hiçbir þekilde kýstas olmadýðýný anlatmaktadýr.

Ýþte modern kültürün bedeni putlaþtýran çarpýk anlayýþý karþýsýnda Dinimiz’in insan telakkisi!..


ÂZÂLARI EKSÝKTÝ AMA…

Bizim tarihimizde âzâ eksikliði bulunanlarýn, müzmin hastalýða müptela olanlarýn ya da þu veya bu beden özellikleriyle yaratýlmýþ bulunanlarýn modern hayatta müþahede edildiði gibi toplum dýþýna itildiði, tek baþýna yaþamaya mahkum edildiði veya acýnýlacak kimseler olarak görüldüðü vaki deðildir.

Ýlâhi vahye dayalý hükümlerin þekillendirdiði hayat anlayýþýnda, engelli-engelsiz, güzel-çirkin diye bir ayrýmýn söz konusu olmadýðý, bugün “engelli” diye nitelendirilen insanlarýn, hayat sahnesinde ilim, zühd ve ibadet hayatýnda etkin bireyler olarak yer almalarýndan kolayca anlaþýlýr.

Bu söylediklerimizin subjektif yorumlardan ibaret olmadýðýný gösteren birkaç ilgi çekici tablo zikredelim


Atâ b. Ebi Rabah rh.a.

Ýmam Ebu Hanife rh.a’in, “ondan daha üstününü görmedim” dediði bir zat vardýr: Tabiun neslinin büyüklerinden, ilim ve zühd hayatýnýn önderlerinden Atâ b. Ebi Rabah…

Kaynaklar, günümüzde “fiziksel engel” ya da “çirkinlik” diye ifade edilen özelliklerin hemen tamamýnýn kendisinde mevcut olduðunu söylüyor ve þöyle diyor:

Bir ayaðý topal, bir eli sakattý (eli, 73/692 yýlýnda Abdullah b. Zübeyr r.a.’ýn yanýnda Haccac’a karþý savaþýrken kesilmiþti); bir gözü kördü (ömrünün sonuna doðru öbürü de görmez olmuþtu); kamburdu, burnu çok basýktý ve derisinin rengi kapkaraydý.

Döneminde Mekke müftüsü olan bu zat, Sahabe’den iki yüz kiþi ile görüþmüþ, pek çok hadis rivayet etmiþ, kendisinden de Tabiun neslinin küçükleri ile Etbau’t-Tabiin’in büyükleri ilim almýþ, hadis nakletmiþtir. (ez-Zehebî, Tarihu’l-Ýslâm, 4/279)


Abdullah b. Mesud r.a.

Sahabe’nin alim ve fakihlerinden, ilk müslüman olanlarýn altýncýsý, içtihadlarý Hanefî mezhebine kaynaklýk etmiþ bulunan, menakýp ve fezaili saymakla bitmeyecek olan Abdullah b. Mesud r.a. Hazretleri, kaynaklarýn zikrettiðine göre o kadar kýsa boylu idi ki, ayakta durduðu halde oturanlarýn boyunda görünüyordu. (Ýbnu’l-Esîr, Üsdü’l-Gâbe, 3/284)

Efendimiz s.a.v., Abdullah b. Mesud Hazretleri’nin son derece ince olan bacaklarýnýn, Mizan’da Uhud daðýndan bile daha aðýr geleceðini beyan buyurmuþtur. (Ýbnu’l-Esîr, ayný yer)

Amâ alimler

Ýslâm aleminin yetiþtirdiði alim, abid, zahid, yönetici, þair vs. arasýnda gözleri görmeyenlerin sayýsý o kadar fazladýr ki, bunlar hakkýnda ulema özel kitaplar yazmýþtýr. Bu alanda kaleme alýnan kitaplarýn en hacimlisi, Salahuddin es-Safedî’nin Nektu’l-Himyân fî Nüketi’l-Umyân adlý eseridir. Doðuþtan veya sonradan arýz olan bir sebeple bir veya iki gözü görmeyen 310 kiþinin zikredildiði bu eserde yer alan ilgi çekici isimlerden birkaçýný burada zikredelim:

Sahabe’den: el-Bera b. Azib, Cabir b. Abdillah, Hassan b. Sabit, Sa’d b. Ebi Vakkas, Abbas b. Abdilmuttalib ve oðlu Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Erkâm, Abdullah b. Alkame, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Umeyr, Itban b. Malik, Utbe b. Mesud, Hz. Ebu Bekr’in babasý Ebu Kuhafe (Osman b. Amir), Hz. Ali’nin kardeþi Akil b. Ebi Talib, Amr b. Kays, Ka’b b. Malik, Malik b. Rebia, Mahrame b. Nevfel… (Allah hepsinden razý olsun)

Meþhur fakih, kadý, müfessir, muhaddis ve alimlerden: Ýmam Tirmizî (Muhammed b. Ýsa), Ebu Bekr b. Abdirrahman el-Mahzumî, Ubeydullah b. Abdillah b. Mesud (Medineli meþhur “yedi fakih”ten ikisi), Hafs b. Ömer ed-Durî (Kur’an’ýn 7 kýraat vechinden birisi olan meþhur “Hafs kýraati”nin sahibi), Hammad b. Zeyd, Simak b. Harb (ikisi de meþhur hadis imamlarýndandýr), Süveyd b. Said el-Hadesanî (Ýmam Malik’in el-Muvatta’ýný rivayet edenlerdendir), Ýbn Ebu Asrun (Abdullah b. Muhammed, baþkadýlýk yapmýþtýr), Abdürrezzak b. Hemmam (meþhur el-Musannef adlý hadis kitabýnýn sahibi), yukarýda zikri geçen Atâ b. Ebi Rabah, meþhur el-Muhassas adlý sözlüðün sahibi Ýbn Sîde (Ali b. Ahmed) ve yine meþhur Lisanu’l-Arab adlý sözlüðün sahibi Ýbn Manzur (Muhammed b. Mükerrem), Kûfeli meþhur hadis hafýzý Amr b. Mürre, Hz. Ebu Bekr’in torunu, meþhur fakih el-Kasým b. Muhammed, Tabiun’un büyüklerinden Katade b. Diame, ünlü Þafiî fakihi Bedruddin b. Cemâ’a (Muhammed b. Ýbrahim), “Müverrihu’l-Ýslam” lakabýyla meþhur hadis hafýzý ez-Zehebî (Muhammed b. Ahmed), meþhur abid, zahid ve alim Ebu Muaviye ed-Darîr (Muhammed b. Hâzim), meþhur muhaddis Ebu’l-Abbas el-Asamm (Muhammed b. Yakub, kulaklarýnda saðýrlýk da vardý), el-Bahru’l-Muhit adlý meþhur tefsirin sahibi Ebu Hayyan (Muhammed b. Yusuf), meþhur Hadis imamý Ebu Amr el-Ezdî (Müslim b. Ýbrahim), meþhur hadis hafýzý ve fakih Muðire b. Miksem ed-Dabbî, büyük hadis hafýzý el-Fesevî (Yakub. b. Süfyan)…

Bunlar dýþýnda Ýslâm ilim tarihinde iz býrakmýþ, “özürlü” olduklarýný sadece lakaplarýndan ve birkaç anekdottan bildiðimiz pek çok isim vardýr.



Kaynak: SEMERKAND DERGÝSÝ

Ynt: Kalibimiza Degil Kalbimize Bakilacak.. By: Hadice Date: 21 Ocak 2011, 16:57:48
Humma hakkýnda kötü söz söylemeyin. Zira ateþ nasýl demirin pasýný giderirse, humma da günahlarý öylece giderir


Yine Selef’ten birisi, “dünya musibetleri olmasaydý, kýyamete müflis olarak gelirdik” demiþtir

- Kalbin ALLAH Tealâ’ya karþý kör olmasý, dünya gözünün kör olmasýndan daha þiddetli bir beladýr. ALLAH’a yemin ederim ki, ALLAH Tealâ’nýn, beni muhabbetinin künhüne vasýl kýlmasý karþýlýðýnda bütün azalarýmý almasýný arzu ederdim.
Rabbim cümlemizi dünyanýn yalan dolan çekici güzelliklerine karþý gözümüzü kapayabilmeyi faydasýz uðraþlardan uzak faydasý olacak her iþte sebat edebilmeyi nasip etsin hastalýklaýmýza karþý dayanma gücü versin bizleri bu yoldan ayýrmasýn inþaallah

radyobeyan