Maide Suresi By: hafizvuslat Date: 02 Kasým 2009, 00:42:36
5-MAÝDE SURESÝ
Bismillâhirrahmânirrahîm
1. Ey imân edenler!. Saðlam akitleri yerine getiriniz. Sizin için behîme denilen hayvanat helâl kýlýnmýþtýr. Ancak size haram ol-duklarý bildirilecek olanlar müstesna ve siz ihrama girmiþ bir halde iken avlamayý helâl görmemek þartiyle. Þüphe yok ki, Allah Teâlâ dilediði ile hükmeder.
1. Bu âyeti kerime, anýlaþmalara riâyet edilmesini ve haram olduðu beyan olunan hayvanlardan baþkasýnýn helâl bulunduðunu beyan buyurmaktadýr. Þöyle ki: (Ey imân edenler!) Cenab'ý Hak'kýn size uymanýzý gerekli kýlmýþ olduðu hükümlere ait ve kendi aranýzda meþru þekilde yaptýðýnýz, üstlendiðiniz emanetlere, muamelelere dâir (saðlam âbidleri yerine getiriniz) bunlara riâyette n ayrýlmayýnýz. (Sizin için en'âm kabilinden olan behime helâl kýlýnmýþtýr) onlarý yiyebilirsiniz.
§ Behime: Dört ayaklý bulunup karalarda ve denizlerde yasayan herhangi akýlsýz bir hayvandýr. Çoðulu: Behaimdir. En'âm ise koyunlardan, keçilerden, develer ile sýðýrlardan ibarettir. Ýste bunlarýn birer behime olan diþileri de erkekleri de yiyilebilir. En'âm süresine müracaat ediniz. (Ancak size haram olduklarý bildirilecek olanlar müstesna) Onlarýn etlerinden yiyemezsiniz, size haramdýr, (ve) bir de (siz) hac için (ihrama girmiþ bir halde iken) karada (avlamayý) avcýlýk yapmayý ve harem bölgesinden avlanacak bir hayvanýn etinden yemeyi (helâl görmemek þartiyle) baþkalarý da size helâldir. Elverir ki baþkasýnýn hukukuna tecavüz edilmesin. (Þüphe yok ki. Allah Teâlâ dilediði Ýle hükmeder) Dilediði þjeylerin helâl olduðuna ve diðer dilediði þeylerin haram bulunduðuna mutlak olarak hükmedebilir. O kâinatýn yaratýcýsýnýn hiçbir hükmüne, hiçbir kimsenin itiraza selahiyeti yoktur. Özellikle onun hükümleri nice hikmetleri gerektirir. Kullarýn vazifeleri ise o hükümleri teþekkür ile kabul edip ona göre hareketlerini tanzim etmektir.
§ Bu maide sûresi, Hz. Peygamber'in hicretinden sonra Medine'i Münevvere'de nazil olmuþtur. Yüzyirmi âyeti kapsamaktadýr âyet
kerimesi veda haccýnda cumaya tesadüf eden arife günü ikindiden sonra nazil olmuþtur ve Müslümanlar hakkýnda ilâhî lutüflarýn tecellisini, Ýslâmiyet in dinlerin en mükemmeli olup Allah'ýn korumasýnda bulunduðunu ehli imâna müjde eylemektedir. Bu mübarek sûre, Ýslâm dinine ait ilâhî hükümlerin Ýslâm âlemine tamamen teblið edildiðini bildirmektedir. Müslümanlara helâl olup olmayan þeyleri tâyin ederek onlarýn hattý hareketlerini aydýnlatmaktadýr. Ehli kitap ile münafýklara dâir de uyanýk olmalarýný gerektiren beyanlarý kapsamaktadýr. Ýçtimaî, iktisadî muamelelere ve maddî manevî emanetlere dâir þer'î meseleleri içermektedir. Bu sebeple bu sûre'i celile, bütün ehli imân için bir manevî, kutsî ilâhî sofradýr. Bütün müslümanlar için bir ruhanî ziyafethanede ortaya konmuþ olan nimetleri içine alýr. Hz. Ýsa'nýn nail bulunmuþ olduðu bir semavî sofrayý da Allah'ýn lütfuna bir örnek olarak göstermektedir.
2. Ey imân edenler!. Allah Teâlâ'nýn dinî hükümlerini ve haram olan aya ve hareme gönderilen kurbana ve gerdanlýklý kurban hayvanlarýna ve Rablerinden lütuf ve rýza talebinde bulunarak beyti hareme gelmek kasdýnda bulunanlara tecavüzü helâl saymayýnýz. Ýhramdan çýktýðýnýz zaman artýk avlanabilirsiniz. Sizi mescidi haramdan engellemiþ olduklarýndan dolayý bir kavime olan öfkelenmeniz sizi sakýn tecavüze sevketmesin. Ve birr ve takva üzere yardýmlasýnýz ve günah ve düþmanlýk üzere yardýmlaþmayýnýz. Ve Allah Teâlâ'dan korkunuz, þüphe yok ki, Allah Teâlâ'nýn azabý pek þiddetlidir.
2. Bu âyeti kerime, mukaddesata hörmeti, hukuka riâyeti, intikam duygularýndan kaçýnarak hak yolunda yardýmlama ve destekleþmede bulunulmasýný gayrý meþru yardýmlaþmalardan, yakýnlaþmalardan da sakýnýlmasýný emretmektedir. Þöyle ki: (Ey imân edenler!. Allah Teâlâ'nýn) þeairullah denilen haccýn vakitlerine, merasimine dâir veyahut bütün dinî farizelere dâir olan (dinî hükümlerine) riâyet ediniz, bunlara muhalefeti helâl görmeyiniz (ve haram olan aya) yâni hac ayýna veyahut haram aylar denilen zilkade, zilhicce, muharrem ve receb aylarýna da hörmet ediniz, bunlarda kesin olarak gerekmedikçe savaþta bulunmayýnýz, (ve) hedy'e (hareme gönderilen kurbana ve) bir kurban alâmeti olmak üzere boyunlarýna bir þey baðlanýlmýþ, böylece (gerdanlýklý) bulunmuþ olan (kurban hayvanlarýna) dokunmayýnýz. Onlara saldýrýda bulunmayýnýz, (ve rablarýndan) Yüce Mâbudlarýndan (fazi) sevab veya ticaret yoluyla rýzk (ve rýdvan) Hak Teâlâ'nýn rýzâsý (talebinde bulunarak) ziyaret için (beyti hareme gelmek kasdinde bulunanlara tecavüzü helâl saymayýnýz) onlarýn gelip Beytullah'ý tam bir emniyet ile ziyaret etmelerine mâni olmayýnýz. Bu ziyaretçilerden maksat bazý zevata göre müslümanlardýr. Bu bakýmdan bu âyeti kerime muhkemdir, bu maide sûresinde neshedilmiþ bir âyet yoktur. Bu sûre'i celilede onsekiz farize vardýr ki, hepsi de olduðu gibi dinî bir vazifedir. Diðer bir görüþe göre bu nazmý þerif müslümanlarý içine aldýðý gibi gayri müslimleri de içine alýr. Ýslâm'ýn baþlangýcýnda onlarýn da Beytullah'ý ziyaretlerine mâni olunmamakta idi. Daha sonra onlarýn Mescidi Haram'a yaklaþmalarý yasaklanmýþtýr. Bu itibarla bu âyeti kerime kayýtlýdýr, bunun hükmü kýsmen gayri müslimler hakkýnda neshedilmiþtir. Ey müslümanlar!. (ihramdan çýktýðýnýz zaman artýk) avlanýnýz. Yani: (avlanabilirsiniz) sizin için bunda bir günah yoktur. Bu mubah kýlmak olan bir emirdir, (sizi) Hudeybiye senesi (mescidi haramdan) onu ziyaretten, tavafta bulunmaktan (engellemiþ olduklarýndan dolayý bir kavme olan öfkelenmeniz) þiddetli gazabýnýz (sizi) o kavme karþý (sakýn) öldürme vesaire suretiyle (tecavüze sevketmesin) sizi gönül rahatlamasý için intikama sürüklemesin, (ve) sizler ey müslümanlar!, (bir) yani: Allah'ýn rýzâsýna muvafýk hayýrlý amel (ve tekva üzere) haram olan þeylerden sakýnmak suretiyle (yardýmlasýnýz) birbirinize yardýmda bulununuz, (ve günah ve düþmanlýk üzere) intikam maksadýyle ve Allah'ýn hududuna tecâvüz suretiyle (yardýmlaþmayanýz) öyle gayrimeþru þekillerde teþriki mesâide bulunmayýnýz, (ve Allah Teâlâ'dan korkunuz) onun azabýndan sakýnýnýz, (þüphe yok ki. Allah Teâlâ'nýn azabý) onun kutsal hükümlerine muhalefet edenler hakkýnda (pek þiddetlidir.» artýk haksýz yere baþkalarýnýn hayatýna, servetine, harekât ve sekenatýna suikasidde bulunmayýnýz. Sonra kendinizi Allah'ýn azabýndan kurtaramazsýnýz.
3. Sizlere ölü, kan, domuz eti, Allah Teâlâ'dan baþkasýnýn adýna boðazlanan hayvan, boðulmuþ, vurulmuþ, yuvarlanmýþ, susulmuþ, veya canavar yemiþ, daha ölmeden boðazladýðýnýz müstesna, ve dikili taþlar üzerine boðazlanan hayvanlar ve zarlar ile kýsmet istemeniz haram kýlýnmýþtýr. Bunlar birer fýsýktýr. Bugün kâfirler sizin dininizden ümitsizliðe düþmüþlerdir. Artýk onlardan korkmayýnýz, benden korkunuz, bugün sizin için dininizi ikmâl ettim, ve sizin üzerinize nîmetimi tamamladým ve sizin için din olarak Ýslâmiyet'e razý oldum. Ýmdi her kim son derece açlýk halinde çaresiz kalýrsa günaha meyilli olmaksýzýn -o yasak etlerden hayatýný kurtaracak miktar yiyebilir þüphe yok ki, Allah Teâlâ çok baðýþlayandýr, pek esirgeyendir.
3. Bu âyeti kerime haram olan on þeyi bildiriyor, Ýslâm dininin Allah'ýn rýzâsýna uygun, en mükemmel bir din olduðunu müjdeliyor. Çaresiz olan müslümanlar
hakkýndaki þer'î müsâadeyi beyan buyuruyor. Þöyle ki: Ey Ýslâm milleti! (Sizlere ölü) yani: kesilmeksizin ruhu kendisinden ayrýlmýþ, Ýaþe adýný almýþ olan hayvan haramdýr, bunun etinden yiyemezsiniz, (kaný) hayat sahibi bir mahlûktan akan kan da haramdýr, (domuz eti) de haramdýr. Domuz hayvanlarýn en harisi, en kýskanmayanýdýr. Yasaklara en ziyade düþkünüdür, kendi diþi arkadaþý üzerine diðer erkek domuzlarýn saldýrdýklarýný gördüðü halde hiç aldýrmaz. Gýdanýn ise ahlâk ve evsaf üzerinde pek ziyade tesiri vardýr. Bunun içindir ki, domuz eti haram bulunmuþtur. (Allah Teâlâ'dan baþkasýnýn namýna boðazlanan hayvan) meselâ: Bismillah denilmeyip de bismillah denilerek kesilen veya Cenâb-ý Hak'kýn rýzasý için deðil de hangi bir þahsýn þerefi adýna besmelesiz kesilmiþ hayvanýn eti de haramdýr, (boðulmuþ) gerek bir insan tarafýndan ve gerek baþka bir mahlûk tarafýndan boðazý sýkýlarak öldürülmüþ hayvan da haramdýr, (vurulmuþ) meselâ: Üzerine tesadüfen isabet eden bir kurþunla veya kendisine birþeyin çarpmasýyla ölmüþ hayvan eti de haramdýr, (yuvarlanmýþ) meselâ yüksek bir yerden düþerek veya kuyu içine atýlarak ölmüþ bir hayvanýn eti de haramdýr. Fakat havada bulunan bir kuþ, kendisine avlamak maksadýyle atýlan bir kurþunla ölüpte yere düþecek olsa bunun eti helâldir. Çünkü bu halde onun yere düþmesi zaruridir, (susulmuþ) yani: Baþka bir hayvanýn boynuzu ile vurulup öldürülmüþ bir hayvan da haramdýr, (veya canavar yemiþ) yani bir canavar tarafýndan öldürülerek kýsmen eti yenilmiþ olan hayvan da haramdýr, kalan eti yiyilemez, (daha ölmeden boðazladýðýnýz) hayvanlar (müstesna) dýr. Böyle kazaya uðrayan hayvanlardan hangi birisi daha ölmeden usulü dairesinde boðazlanýrsa onun esasen yasaklanmýþ olmayan etini yemek helâldir, (ve dikili taþlar üzerine boðazlanan hayvanlar) da haramdýr. Câhiliyet zamanýnda Kâbe'i Muazzama'nýn etrafýna konulmuþ taþlar vardý, bu taþlara taparcasýna riâyet eder bunlara saygý için kurban keserlerdi. Ýþte böyle putlar adýna kesilen hayvanlarýn etleri de haramdýr, yiyilemez, (ve zarlar ile kýsmet istemeniz) de (haraný kýlýnmýþtýr) câhiliyet zamanýnda mühim bir iþte bulunup bulunmamak için "ezlam" denilen oklar ile kur'a çekerlerdi. Þöyle ki: Bunlar üç ok idi, birinin üzerine "Rabbim bana emretti" diðerinin üzerine de "Rabbim beni nehy etti" üçüncünün üzerine "gaflet etti" diye yazýlý bulunurdu. Bunlarý bir torba içine korlar, bu oklardan rastgele birini seçip çýkarýrlardý. Eðer "Rabbim bana emretti" yazýlý ok çýkarsa o iþe baþlanýr, meselâ ticaret için bir yere gidilirdi, "Rabbim beni nehy etti" yazýlý ok çýkarsa o iþten vazgeçilirdi, "gaflet etti" diye yazýlý ok çýkarsa tekrar bir kur'a çekilirdi. Ýþte böyle bir muamele ile hattý hareketi tayine kalkýþmak da haramdýr, (bunlar birer fýsýktýr) bütün bu haram þeyleri yapmak, hak'ka itaatden çýkmak, haramý iþlemek veya böyle oklar ile kýsmet istemek fýsýktýr, ilâhî emre muhalefettir. Bir kere yiyilmeleri haram olan þeylerin bu haram oluþlarý bir takým hikmetlere dayanmaktadýr. Bunlar saðlýðýn korunmasý bakýmýndan da zararlý þeylerdir. Zarlar ile uðraþanlar ise bununla gayb ilminden haberdar olma iddiasýnda bulunmuþ olurlar. Halbuki, gaybý Cenâb-ý Hak'tan baþkasý bilemez. Binaenaleyh bu gibi zararlý, þer'an yasaklanmýþ þeylerden kaçýnmalý, son derece yüce, eþsiz Ýslâm dininin kutsal, manâlý hükümlerine riayetkar olmalýdýr, iþte Yüce Allah dinimizin yüceliðini þöylece beyan buyuruyor: Ey müslümanlar!. (bugün) bu kavuþtuðunuz mutlu zaman veya bu âyeti kerimenin nüzul ettiði vakit artýk (kâfirler sizin dininizden) dininize galip geleceklerinden, sizi dininizden çevireceklerinden ümitlerini keserek (ümitsizliðe düþmüþlerdir) isteklerine kavuþamamýþlar ve ziyanda kalmýþlardýr, (artýk) ey müslümanlar! (onlardan) o dininizin düþmanlarýndan (korkmayýnýz) onlarýn Ýslâm dininin meydana çýkma ve yayýlmasýna mâni olacaklarýndan endiþeye düþmeyiniz, Allah Teâlâ Ýslâm dinini meydana çýkarmýþ ve yüceltmiþtir. (benden korkunuz) yalnýz benim bir olan yüce zatýmdan tam bir ihlâs ile korkun ve bana saygýlý bulunun. Çünki (bugün sizin için dininizi ikmâl ettim) sizi zafere kavuþturdum, Ýslâm dinini bütün dinler üzerine galip kýldým, dininizin imân esaslarýný þeriat esaslarýný tamamen bildirdim, bütün kulluk vezâif elerinizi size teblið büyürdüm, (ve sizin üzerinize nimetimi tamamladým) Mekke'i Mükerreme'nin fethini, onun içine tam bir emniyetle girmeyi, câhiliyet kalýntýlarýnýn yýkýlmasý ve yok edilmesini size nasib kýldým, (ve sizin için dîn olarak Ýslâmiyet'e razý oldum) sizin için Ýslâm dinini seçtim. Bütün dinî hükümetine boyun eðip teslimiyetle bulunarak hidâyet ve saadete nail olmaya çalýþýnýz ve haram kýlýnan þeylerden kaçýnýnýz, (Ýmdi her kim son derece açlýk halinde çaresiz kalýrsa) hayatýný kurtaracak baþka bir yiyecek bulamazsa (günaha meyilli olmaksýzýn) bir zevk almak için veya mhsat miktarýndan fazla veya kendisi gibi bir çaresizin elinden kapýp kaçýrmak suretiyle olmaksýzýn (o yasaklanmýþ etlerden hayatýný kurtaracak nektar yiyebilir) bu bir çaresizlik ve zaruret halidir, (þüphe yok ki. Allah Teâlâ çok baðýþlayandýr) o yiyeceðinizi affeder ve (pek esirgeyendir.) onu bir rahmet eseri olarak size mubah kýlmýþtýr. Ondan dolayý sizi cezalandýrmaz.
§ Rivayete göre bir Yahudi, Hz. Ömer'e hitaben: Ey Müminlerin Emirü, "sizin kitabýnýzda bir âyet var ki, onu okumaktasýnýz, eðer o bir Yahudi cemaatine nazil olmuþ
olsaydý, o günü bayram edinirdik" demiþ, Hz. Ömer de "o hangi âyettir" diye sormuþ, Yahudi "o <!£|*-Sü o_lo \ a j-*J\ <& ayetidir." Demiþ, Hz. Ömer de: Biz o
âyeti kerimenin nazil olduðu zamaný da mekâný da biliriz. Hz. Peygamber cuma günü arefede bulunurken nazil olmuþtur diye buyurmuþ ve o günün müslümanlarca zaten bir bayram günü olduðuna iþaret etmiþtir.
§ Rivayete göre bu âyeti kerime nazil olunca Hz. Ömer aðlamýþ Ýslâm dini tekemmül etmiþ olduðundan peygamberlik görevinin sona ermesi nedeniyle Rasülü Ekrem Hazretlerinin artýk dünyadan alâkasýný kesip ebediyet âlemine irtihal buyuracaðýna kanaat getirmiþ ve gerçekten de bu âyeti kerimenin nuzûlundan seksen bir gün sonra Fahri âlem Hazretleri âhirete irtihâl buyurmuþtur Sallallahü Teâlâ Aleyhi Vesellem.
4. Senden sorarlar ki, kendileri için helâl kýlýnmýþ olan þey nedir? De ki: Sizin için temiz nimetler helâl kýlýnmýþtýr. Ve yýrtýcý hay-vanlardan olup Cenab'ý Hak'kýn size bildirdiðinden kendilerine öðretmiþ olduðunuz eðitilmiþ av hayvanlarýnýn -avladýklarý da he-lâldir- Ýmdi sizin için onlarýn tuttuklarýndan yeyiniz, ve onun üzerine Allah'ýn ismini zikrediniz ve Allah Teâlâ'dan korkunuz. Þüphe yok ki, Allah Teâlâ'nýn hesabý pek çabuktur.
4. Bu âyeti kerime, müslümanlar için bir kýsým helâl olan þeyleri av ve avlamanýn meþru oluþ þeklini þöylece bildirmektedir. Habibim!. (Senden) müslümanlar (sorarlar ki) kendileri için helâl kýlýnmýþ olan þey nedir?, ne gibi þeylerden yiyip istifade edebilirler?. Onlara (de ki: Sizin için temiz nimetler) selim tabiatlarýn pis görmedikleri, kendisinden nefret etmedikleri þeyler (helâl kýlýnmýþtýr) onlardan yiyip istifade edebilirsiniz, (ve) Bir de (yýrtýcý hayvanlardan) av köpeði, av kuþu gibi tuttuklarýný çok kere yaralayan þeylerden (olup kendilerine Cenâb'ý Hak'kýn size bildirdiðinden) size ilham buyurduðu tâlim ve terbiyeden, av avlama usulünden (kendilerine öðretmiþ olduðunuz eðitilmiþ av hayvanlarýnýn) avladýklarý da helâldir, (Ýmdi sizin için onlarýn tuttuklarýndan yiyiniz. Ve onun üzerine) O hayvaný ava saldýðýnýz zaman veya sizin için tutacaðýnýzý boðazlamaya kavuþtuðunuz vakit (üzerine) Bismillah diye (Allah'ýn ismini zikrediniz ve Allah Teâlâ'dan korkunuz) haram olan þeyleri iþlemeyiniz, (þüphe yok ki. Allah Teâlâ'nýn hesabý pek çabuktur) sizleri süratle hesaba tâbi tutar. Gizli, açýk her ne varsa hepsini tamamiyle bilir, ona göre hüküm verir. Binaenaleyh helâl þeyler ile yetinmeli, haram þeylerden de kaçýnmalýdýr ki mesuliyetten kurtulabilsin.
§ Av ve avcýlýk hakkýndaki fýklýî meseleler: Bir avcý ava silâhý atarken veya eðitilmiþ hayvaný saldýrýrken bir defa "Bismillahi, Allahüekber" demesi kâfidir. Bu halde birden fazla avlar alacaklarý yaradan dolayý ölecek olsalar etleri yiyilebilir.
§ Avcý, ava silâh atarken veya hayvaný saldýrýrken Besmele'i þerife'yi unutarak terketse hükmen okumuþ sayýlýr. Fakat Besmeleyi kasden terkederse avýn eti yiyilemez.
§ Av için kullanýlan þeyler, ya eðitim görmüþ köpek, doðan, pars, atmaca, þahýs gibi bir hayvan olur veya yaralayýcý bir silâh olur veya tuzak kurmak veya çukur kazmak veya býçak ve kamýþ gibi keskin birþeyi yere dikmekte olur.
§ Bir av hayvanýnýn eðitilmiþ bir hâle geldiði ya galip bir görüþ ile veya bilir kiþiye müracaatla bilinir. Bu, Ýmamý Azama göredir. Ýmamý Azamdan diðer bir görüþe ve Imâmeyne göre ise azý diþleri olan bir hayvanýn ard arda üç defa tuttuðu av hayvanýný yemeyip terketmesiyle, týrnaklý bir av hayvanýnda salýverildiðinden sonra çaðýrýldýðý zaman koþup gelmesiyle eðitilmiþ olduðu anlaþýlýr. Pars gibi bir hayvanýn eðitilmiþ olduðu da hem yemeyi terk, hem de çaðýrýldýðý zaman hemen dönüp gelmesiyle malûm olur.
Arslan, kaplan, ayý, hýnzýr gibi eðitime kabiliyetleri olmayan hayvanlar ile ise av avlamak caiz deðildir.
§ Bir avýn yiyilebilmesi için þu þartlar vardýr:
(1) Av þer'an eti yiyilecek hayvanlardan olmalýdýr. Meselâ: Bir hýnzýr, bir köpek avlansa eti yiyilemez.
(2) Avcý bir müslüman veya bir ehli kitap olmalýdýr. Bir ateþperestin, bir putperestin veya Ýslâm'dan dönmüþ birinin avladýðý hayvanýn eti yiyilemez. Haramdýr.
(3) Avcý ava silâh atarken veya hayvaný saldýrýrken hakikaten veya hükmen Allah'ý anmalýdýr.
(4) Av hayvaný henüz avcýnýn eline girmeden hangi bir azasýna isabet eden bir yaranýn tesiriyle ölmelidir. Daha ölmeden elde edilirse boðazlanmasý lâzým gelir.
(5) Avcý silâh ila vurduðu veya eðitilmiþ hayvan ile tutturup yaralattýrdýðý av hayvanýný durmaksýzýn elde etmek için hemen koþmalýdýr. Çünkü onu daha ölmeden elde edip boðazlamak mümkündür. Binaenaleyh bir müddet durduktan sonra gider de avý ölmüþ bulursa artýk onun eti yiyilemez. Baþka bir sebeble ölmüþ olmasý düþünülür. Fakat durmadan gider de onu yaralý bir halde ölmüþ bulursa eti yiyilebilir. Bunda hükmen bir tezkiye var demektir.
(6) Ava saldýrýlarý eðitilmiþ hayvan da bir müddet durmadan hemen ava doðru yürümelidir ve kendisine eðitilmiþ olmayan bir hayvan iþtirak etmemelidir. Fakat pars gibi eðitilmiþ hayvanýn salýverildikten sonra avý avlamak için bir hile olarak bir yerde saklanýp durmasý zarar vermez.
(7) Av köpekleri gibi diþli eðitilmiþ av hayvanlarý tuttuklarý avýn etinden kendi kendilerine az çok yememelidirler. Yiyecek olurlarsa artýk o ölmüþ avýn eti helâl olmaz. Fakat týrnaklý eðitilmiþ hayvanlarýn tutup etlerinden yedikleri avlar yiyilebilir. Çünki bu kýsým hayvanlarýn eðitilmiþ olmalarý yemeyi terk ile deðil, belki çaðýrýldýklarý zaman hemen geri dönüp gelmeleri iledir.
§ Vahþi hayvanlarý avlamak caizdir. Bunlar insanlarýn istifadeleri için yaradýlmýþlardýr. Bunlarý avlamak bir mubah kazanç yoludur. Fakat baþka kazanç yollarý bundan daha uygundur. Bir de bu avlamak keyfiyeti, eðlence için olmamalýdýr. Böyle bir hareket, insana kalp katýlýðý verir, insaný þefkat hissinden mahrum býrakýr. Cenâb-ý Hak'kýn mahlûkatýna þefkat göstermemiz ise bir ahlâkî faziletin icabýdýr.
5. Bugün sizin için temiz nimetler helâl kýlýnmýþtýr. Ve kendilerine kitab verilmiþ olanlarýn yemeði sizin için helâldir, sizin yemeðiniz de onlar için helâldir. Ve mü'minlerden hür iffetli olanlar ve kendilerine kitab verilmiþ olanlardan hür, iffetli olanlar onlara mihirlerini verdiðiniz, iffetli, zinadan uzak ve gizli dostlar edinmeden kaçýnýr bulunduðunuz takdirde -sizlere helâldir- ve her kim dinî hükümleri inkâr ederse muhakkak iþlediði mahvolur. Ve o kimse âhirette de hüsrana uðramýþ olanlardandýr.
5. Bu âyeti kerime, müslümanlara temiz nimetlerden istifâde etmenin ve þartlarý içerisinde mü'min hanýmlarý ile, ehli kitap kadýnlar ile evlenmenin helâl olduðunu, bu gibi þer'î hükümleri inkâr edenlerin de eliboþ ve ziyanda olacaklarýný beyan buyuruyor:
Þöyle ki: Ey Ümmeti Muhammedi. (Bugün) böyle dininizin hükümlerinin tamamlandýðý zamandan itibaren (sizin için temiz nimetler) tabii olarak nefis, pislikten uzak olan gýda maddeleri ve diðer þeyler (helâl kýlýnmýþtýr) bunlardan istifâde edebilirsiniz, (ve kendilerine kitab verilmiþ olanlarýn) Ýsrail oðullarý ile Hýristiyanlarýn (yemeði sizin için helâldir) onlarýn temiz yemeklerinden, ekmeklerinden, meyvelerinden, kesdikleri helâl hayvan etlerinden yiyebilirsiniz (sizin yemeðiniz de onlar için helâldir) siz de onlara kendi yemeklerinizden vesaireden verebilirsiniz. Onlar da sizin ziyafetlerinizde bulunabilirler. (Ve mü'min kadýnlardan) korunmuþ bulunanlar yani: (hür, iffetli olanlar) veyahut hür olsun olmasýn iffetli bulunanlar isterse, cariye olsunlar, sizin için helâldir. Onlar ile evlenebilirsiniz, (ve kendilerine kitap verilmiþ olanlardan) Yani: Yahudi veya Hýristiyan olan kadýnlardan (hür, iffetli olanlar) da size helâldir. Onlar ile evlenebilirsiniz. Bu mü'min ve ehli kitap kadýnlar ile evlenmenin helâl olmasý ise (onlara) o mü'mine veya kitabiye olanlara (mihirlerini verdiðiniz) yani: Kendileri için muayyen bir miktar mihir belirlediðiniz ve kendiniz de (iffetli, zinadan uzak ve gizli dostlar edinmeden) yani: Gayrý meþru þekilde kapatma kadýnlar ile cinsel iliþkide bulunmadan (kaçýnýr bulunduðunuz takdirde) dir. Bu halde onlar. Ey müslümanlar!. (sizlere helâldirler) iþte bunlar birer ilâhî hükümdür, bunlara riâyet lâzýmdýr, (ve her kim) Bu gibi (dinî hükümleri) Ýslâm kanunlarýný (inkâr ederse) kâfir olacaðýndan (iþlediði) her iyi iþ (mahvolur) onlarýn artýk uhrevî mükâfatýný göremez, (ve o kimse) O inkarcý þahýs daha dünyada iken tövbe ve istiðfar etmezse (âhirette de hüsrana uðramýþ olanlardandýr) ebedî bir felâkete, azaba mâruz kalacaktýr. Dünyada iken nail olduklarý bir kýsým nîmetler, imtiyazlar, kendilerine o âhiret haleminde bir fâide vermiyecektir. Ebedî olarak eliboþ ve ziyanda kalacaklardýr.
6. Ey mü'minler!. Namaza kalkacaðýnýz zaman yüzlerinizi ve dirseklerinize kadar ellerinizi yýkayýnýz ve baþlarýnýza mesnediniz ve ayaklarýnýzý iki topuða kadar yýkayýnýz ve eðer cünüb iseniz gusul ediniz -tamamen yýkanýnýz. Ve eðer hastalar iseniz veya sefer ha-linde iseniz veya sizden biri heladan gelmiþ ise veya kadýnlarýnýza dokunmussanýz da su bulamazsanýz o halde temiz bir toprak ile teyemmüm ediniz, ondan yüzlerinize ve ellerinize meshediniz. Allah Teâlâ sizin üzerinize bir sýkýntý vermek istemez. Fakat o sizi tertemiz kýlmak ve üzerinize nîmetini tamamlamak ister ki, þükür edesiniz.
6. Besinci âyeti kerime dünya ile ilgili þer'î hükümlere ait olduðu gibi bu altýncý âyeti kerime de ibadetlerle ilgili ser'î hükümlere ait bulunup abdestin ve guslün farziyetini ve teyemmümün sebeblerini ve bu husustaki dinî hikmeti göstermektedir. Þöyle ki: (Ey mü'minler!, namaza kalkacaðýnýz) Yani: Namaz kýlmak istediðiniz (zaman) abdesttiniz yok ise þöylece abdest alýnýz: Evvelâ (yüzlerinize) yani iki kulak yumuþaklarý arasýndaki mahal ile alnýnda sac. bittiði yer ile çene altý arasýnda bulunan mahalli yýkayýnýz, (ve) ikinci olarak (dirseklerinize kadar) dirsekler de dahil olmak üzere (ellerinizi yýkayýnýz) dirseklerin yukarýsýný yýkamak ise mecburî deðildir, (ve) üçüncü olarak (baslarýnýza) yani iki kulaðýn üst tarafýna bir kere (mesh ediniz) bu mesh, basýn dörtte birine yapýlýr. Basýn ön tarafýna yapýlmasý daha iyidir. Basýn üzerindeki saçlarýn üzerine mesh edilir. Fakat bastan sarkmýþ olan saçlarýn üzerine meshedilemez. Þafiîlere göre basýn en az bir miktarýna mesh de yeterlidir. M âl i kiler ile Han belilere göre ise basýn tamamýna meshedilmesi vâcibtir, (ve) dördüncü olarak (ayaklan iki topuða kadar yýkayýnýz) topuk denilen yüksekçe kemikleri yýkamak da lâzýmdýr. Bunlarýn yukarýsýný yýkamak icab etmez. Ayaklar da usulü dairesinde mest var ise bunlarýn üzerine belirli müddet içinde bir kere meshedilmesi de yeterlidir, Ýste bu dört âzâyý böylece yýkamak, abdestin dört tarzýdýr. Elleri, kollarý, ayaklan abdest niyetiyle üçer defa yýkayýnca hem bu farzlar ifâ edilmiþ, hem de peygamberin sünnetine riâyette bulunulmuþ olur. (ve eðer cünüb iseniz) yani bir cinsel iliþki meydana gelmiþ i5d veyahut uykuda veya uyanýkken Þehvetle meni gelmiþ ise, veya hayýz, nifas, doðum hâli sona ermiþ ise <*Y müslüman erkekler ve kadýnlar gusul ediniz) yani bütün vücudunuzu yýkayýnýz, bir kere aðzý, burnu ve bütün vücudu bolca bir su ile yýkayýp vücutta iðne ucu kadar bir kuru yer býrakmayýnýz, (ve eðer hastalar iseniz) bir halde ki, suyun kullanýlmasý halinde ölmekten veya hastalýðýn artmasýndan korkulursa teyemmüm ile yetininiz, (veya sefer halinde iseniz veya sizden biri belâdan gelmiþ ise veya kadýnlarýnýza dokunmussanýz) yani onlar ile cinsel iliþkide bulunulmuþ iken (su bulamazsanýz) o halde temiz bir toprak ile (teyemmüm ediniz) söyle ki: Öyle bir toprak üzerine veya topraktan sayýlan kaya parçasý gibi b irs ey üzerine ellerinizi sürmek suretiyle (ondan) o topraða veya emsaline bir kere ellerinizi sürerek onunla (yüzlerinize ve) bir kere de sürerek (ellerinize) dirseklerinize kadar (mesh ediniz) Nisa süresindeki 43 ncü âyeti kerimenin tefsirine müracaat!. (Allah Teâlâ sizin üzerinize) böyle abdest, güsül, teyemmüm gibi dinî vazifeleriniz hususunda (bir sýkýntý vermek is et eme z) sizi bunlar ile bos yere mükellef kýlmýþ deðildir, (fakat o sizi tertemiz kýlmak) ister, sizi abdestsizlikten arýndýrmak, günahlardan kurtarmak ister, (ve) böyle serî hükümlerini beyan ile (üzerinize nîmetini itmam etmek ister ki) böyle faydalý, yüce, hükümleri öðrendiðinizden dolayý o yüce mabudunuza (þükür edesiniz) bu yüzden de ayrýca mükâfatlara nail olasýnýz.
§ Evet... Mükellef olduðumuz abdestin, guslün, teyemmümün de birçok fâideleri vardýr. Bu cümleden olarak abdestin maddî ve manevî bir nice faydalarý vardýr. Vakit vakit abdest alan bir müslüman, temizliðe riâyet etmiþ, temizliðe alýþkanlýk kazanmýþ bulunur. Kendisini bir takým hastalýklara sebebiyet verecek kirli hallerden korumuþ olur. Bir hadisi þerifte ise: "Abdest üzerine abdest, nur üzerine nurdur" diye buyrýý I muþtur.. Guslü gerektiren þeylere "hadesi ekber" denilir. Bunlardan dolayý bütün vücude bir fit ur, bir gevþeklik ariz olur. Gusul edilince de bu haller yok olur, bu sebeble insanýn kalbinde bir uyanýklýk vücude gelir, ruhu temizlenir, ibâdet ve itaat bir temizlik içerisinde yapýlarak imanda bir nuranilik ortaya çýkar. Nitekim bir hadisi þerifte "ennezafetü minel imân == Temizlik imândandýr" buyurulmuþtur. Abdest alacak, gusul edecek bir sudan yoksun veya su kullanmaktan âciz bir mü'min, ümitsiz bir halde bulunarak bir neþ'e ile ibâdette bulunamayacaðý için Cenâb-ý Hak kendisine lûtf etmiþ, bir kolaylýk göstermiþ, teyemmüm suretiyle bir manevî temizliðin meydana geleceðini kabul buyurmuþtur. Binaenaleyh bir müslüman, bu teyemmüm sayesinde bir ruh ferahlýðýna kavuþur, dinî vazifesini bir temizlik içerisinde ifâ etmiþ olduðunu bilerek bu husustaki müsaadesinden dolayý yüce mabuduna þükran arzýnda bulunur, bunun neticesinde de nice mükâfatlara nail olabilir. Velhâsýl: Bizim için birer ilâhî nîmet olan bu gibi dinî vazifelerimizin daha böyle nice fâideleri, hikmetleri vardýr. Her müslüman bunu tasdik ve takdir ederek ona göre hayatýný düzenlemelidir.
7. Ve Allah Teâlâ'nýn üzerinizde bulunan nimetini ve "iþittik ve itaat ettik" dediðiniz vakit Cenab'ý Hak'kýn sizi onunla baðladýðý ahdini hatýrlayýnýz ve Allah Teâlâ'dan korkunuz. Þüphe yok ki, Allah Teâlâ bütün kalplerde olaný bilir.
7. Bu mübarek âyetler, nail olduðumuz ilâhî nimetleri ve üstlenmiþ olduðumuz abitleri hatýrlamayý ve Cenâb-ý Hak'tan korkarak adaletle hüküm ve þahitlikte bulunmayý bizlere tenbih etmekte ve bir düþmanlýk duygusuna kapýlarak adaletten ayrýlmaktan bizleri men buyurmaktadýr. Þöyle ki: (Ve) Ey müslümanlar!. (Allah Teâlâ'nýn üzerinizde bulunan nimetini) hatýrlayýnýz. Sizi akýl ve zekâya sahip kýlmýþ, sýhhat ve afiyete kavuþturmuþ, günbe gün ilâhi lütuflarýna mazhar etmiþ ve özellikle sizi Ýslâmiyet'e hidâyet buyurmuþtur. (Ve iþittik ve itaat ettik dediðiniz vakit) Rasûlü Ekrem ile bey'atlaþmada bulunduðunuz zaman veya Hz. Adem'in sulbünden birer zürriyet olarak çýkarýldýðýnýz an (Cenâb-ý Hak'kýn sizi onunla) o verdiðiniz söz ile, (baðladýðý) yaptýðýnýz pekiþtirilmiþ (ahdini) de (hatýrlayýnýz) ona riâyetten ayrýlmayýnýz (ve Allah Teâlâ'dan korkunuz) yapýlmýþ olan ahd ve yemine aykýrý hareketten çekininiz. (Þüphe yok ki. Allah Teâlâ bütün kalplerde) bütün gönüllerde (olaný) tamamen (bilir) artýk bütün insanlarýn zahir olan sözlerini, amellerini de daha iyi iþitir, görür, bilir. Binaenaleyh hareketinizi ona göre tanzim ediniz, ilâhi hükümlere muhalefetten kaçýnýnýz.
8. Ey imân edenler!. Allah Teâlâ için hakký ayakta tutanlar, ada-letle þahitler olunuz. Bir kavme olan buðzunuz, sizi adalet et-memeðe sevketmesin. Adalette bulununuz, o takvaya en yakýndýr ve Allah Teâlâ'dan korkunuz, þüphe yok ki, Allah Teâlâ ya-pacaðýnýz þeylerden tamamen haberdardýr.
8. (Ey imân edenler!. Allah Teâlâ için) Onun emir ve yasaklarýna ilâhi hukukuna riâyet için fazlasýyla çalýþarak (onu ayakta tutanlar) olunuz bundan ayrýlmayýnýz ve (adaletle þahitler olunuz) haklarýnda þahitlik edeceðiniz kimselere karþý olan baðlýlýk veya düþmanlýðýnýz sizi hakkiyle þahitlikten geri býrakmasýn. Ve (bir kavme olan buðzunuz) þiddetli dargýnlýðýnýz (sizi adalet etmemeðe) onlarýn haklarýnda gerçek dýþý þahitliðe ve lâyýk olmayan hükme ve yapýlmasý caiz olmayan hareketlere (sevk etmesin) içinizi rahatlatmak ve intikam almak hissine maðlûb olmayýnýz, herhalde (adalette bulununuz) adaletten ayrýlmayýnýz, (o) Adalet (takvaya en yakýndýr) size emredilen takva vazifesini yerine getirmeðe hizmetçidir, (ve Allah Teâlâ'dan korkunuz) en büyük bir kulluk vazifesi olan takvadan ayrýlmayýnýz. Selâmetiniz bununladýr. (þüphe yok ki. Allah Teâlâ yapacaðýnýz þeylerden tamamen haberdardýr.) Artýk O Yüce Yaratýcýnýn, bu gibi emir ve yasaklarýna bütün varlýðýnýzla uyunuz ki, o Yüce Mabudun lütuflarýna mazhar olasýnýz, onun elem verici azaplarýndan emin bulunasýnýz. Bütün bu ilâhi emirler, yasaklar insanlýðýn selâmet ve saadeti için birer muazzam ilâhi nimettir. Bunlarýn þükrünü ifaya çalýþmalýdýr.
§ Ýslâm dininin yüceliðini bir kere düþünmeli, bu dini mübin, düþman milletlere karþý bile müslümanlarýn adaletle hareket etmelerini emir etmektedir. Artýk müslümanlarýn birbirine karþý adâletden sapmalarý etmeleri nasýl caiz olabilir!. Ýslâmiyet'in bu husustaki bu yüce hükmünü de düþünerek bu kutsi dini dâima yüceltmeye ve kutsallaþtýrmaya çalýþýp durmak bütün insanlýk âlemi için en mühim bir vazîf eþidir. Cenâb-ý Hak cümleye uyanmalar nasib buyursun âmîn.
9. Allah Teâlâ, imân edip iyi amellerde bulunanlara va'ad bu-vurmuþ t ur ki onlar için maðfiret ve büyük bir mükâfat vardýr.
9. Bu mübarek âyetler, müslümanlara nail olduklarý nîmetleri hatýrlatarak takvada, Hak'ka tevekkülde bulunmalarýný emir ediyor. Ýnkarcýlarýn da ne büyük felâketlere düþeceklerini bildiriyor. Þöyle ki: (Allah Teâlâ) kullarýndan kalben tasdik ve lisânen ikrar suretiyle (imân edip) namaz, oruç gibi, adalet ve güzel þahitlik, yaptýklarý ahda riâyet gibi (iyi amellerde bulunanlara vâd buyurmuþtur ki, onlar için maðfiret) vardýr. Bir kýsým günahlarý af edilecek ve örtülecektir (ve) onlar için (büyük bir mükâfat vardýr) ki, o'da cennettir. Orada ilâhî lütuflara kavuþmaktýr. Ne büyük bir saadet!.
10. Ve o kimseler ki, küfrettiler ve bizim âyetlerimizi yalanladýlar, onlar da cehennem ehlidirler.
10. (Ve o kimseler ki, küfrelliler) ahid ve yemine riayetkar olmadýlar, imân edilecek þeyleri tamamen veya kýsme.n inkâr ederek küfr ve þirke düþtüler (ve bizim âyetlerimizi yalanladýlar) Allah'ýn birliðine þahitlik eden ve þahitliklerinde doðru olduklarý, göstermeye muvaffak olduklarý mucizeler ile sabit bulunan Peygamberleri, semavî kitablarý ve diðer yaratýlýþ harikalarýnýn Allah'ýn varlýðýna olan dalâletini yalanlayýp inkârda bulundular (onlar da) böyle bir küfr ve inkâr cinayetini iþlemiþ bulunanlar da (cehennem ehlidirler) cehennemde ebedî olarak kalacaklardýr. Onlarýn hak ettikleri bundan baþka deðildir.
§ Anlattýklarý hikmetli olan Kur'an'ýn teþvik ile korkutmanýn, müjdeleme ile uyarmayý böyle bir araya getirerek insanlýðý irþat ve ikaz etmektedir. Tâki insanlar uyansýnlar, imân sayesinde ebedî saadetlerini temine çalýþsýnlar.
11. Ey imân edenler!. Sizin üzerinize olan nimeti ilâhiyeyi hatýrlayýnýz ki, bir vakit bir kavim size ellerini uzatmayý kurmuþtu, onlarýn ellerini Cenâb-ý Hak sizden menetti. Ve Allah Teâlâ'dan korkunuz, ve mü'minler artýk Allah Teâlâ'ya tevekkül etsinler.
11. (Ey imân edenler) Allah'ýn birliðini, Hz. Muhammed'in peygamberliðini tasdik eyleyenler!, (sizin üzerinize olan nimeti ilâhiyeyi hatýrlayýnýz) Cenâb-ý Hak, sizi cehaletten küfür dalâletinden kurtarmýþ, Islâmî saadetine nail buyurmuþtur ve özellikle hatýrlayýnýz (ki, bir vakit bir kavim size ellerini uzatmayý kurmuþtu) sizin üzerinize büyük bir kuvvetle hücum etmeðe karar vermiþti, fakat (onlarýn ellerini Cenâb-ý Hak sizden men etti) onlarýn hücum teþebbüslerini sonuçsuz býraktý, üzerinize hücum edemez oldular. Siz de onlarýn saldýrýlarýndan emin bir halde kaldýnýz.
§ Rivayete göre "Zlenmar" savaþýnda Rasülü Ekrem Hazretleri eshabý kiramý ile bareber "Astan" denilen vadide öðle namazýný kýlarken düþmanlar bunu görmüþler, fakat yerlerinde durmuþlar, müslümanlarýn üzerine hücum etmemiþler, daha sonra ne için onlarýn namazda bulunmalarýndan istifâde ederek hücum etmedik diye piþmanlýkta bulunmuþlar, ikindi namazýný kýlacaklarý zaman hücum etmek niyetinde bulunmuþlar. O zamana kadar da Cibrili Emin gelip korku namaz hakkýndaki âyeti kerimeyi teblið etmiþ, artýk müslümanlar bu þekilde namazlarýný nöbetleþme yoluyla kýlarak düþmanlarýnýn hücumundan emin bulunmuþlardýr. Ýþte bu âyeti kerime bu olaya iþaret etmektedir. Maamafih Ýslâm'ýn baþlangýcýnda müslümanlar zayýf idiler, sayýlarý az idi, düþmanlarý olan müþrikler ise büyük bir kitle halinde idiler. Buna raðmen ittifak ederek hep birden ehli Ýslâm üzerine saldýramamýþlardýr ki, bu da bir ilâhî korumadan baþka birþey deðildir. Binaenaleyh Cenâb-ý Hak dilediði zaman müslümanlarý düþmanlarýndan korur, artýk ey müslümanlarl. Hem, o Yüce Mabuda þükrediniz (ve) hem de yalnýz (Allah Teâlâ'dan korkunuz) baþkalarýndan korkarak o Yüce Yaratýcýnýza karþý vazifelerinizde kusur etmeyiniz (Ve) bütün (mü'minler artýk) özellikle (Allah Teâlâ'ya tevekkül etsinler) baþkalarýna isvvekkül ve itimatta bulunmasýnlar. Çünki Hak Teâlâ Hazretleri Yüce Zâtýna tevekkül ve iltica edenleri þer ve fesattan korumak ve hayr ve saadete kavuþturmak için yeterlidir. Buna inanmýþýzdýr.
12. Ve yemin olsun ki, Allah Teâlâ Ýsrail oðullarýnýn ahdini almýþtý ve onlardan oniki müfettiþ göndermiþtik. Ve Allah Teâlâ bu-yurmuþtu ki: Ben sizinle beraberim. Eðer namazý kýlar ve zekâtý verir ve Peygamberlere inanýr ve onlara kuvvetle yardýmda bulu-nursanýz ve Allah Teâlâ'ya güzel bir ödüne, verirseniz elbette sizden kusurlarýnýzý örterim ve sizi mutlaka altlarýndan ýrmaklar akar cennetlere girdiririm. Fakat bundan sonra her kim kâfir olursa muhakkak ki, dümdüz yol ortasýnda sapýtmýþ olur.
12. Bu âyeti kerime, vaktiyle Ýsrail oðullarýndan alýnmýþ olan ahd ve yemini ve onlarýn ne gibi vazifeler ile mükellef bulunmuþ olduklarýný þöylece göstermektedir. Cenâb-ý. Hak, Ýsrail oðullarýna Hz. Musa, Hz. Harun gibi Peygamberler göndermiþ (ve yemin olsun ki. Allah Teâlâ Ýsrail oðullarýnýn ahdini) Hz. Musa vâsýtasýyle (almýþtý) Tevrat ile amel edeceklerine, onu ciddiyetle, bir sevinçle kabul eyleyeceklerine dâir söz vermiþlerdi, (ve onlardan) o Ýsrail oðullarý kabilelerinden kendilerine (oniki) nakib yani: Vekil, bakan (müfettiþ göndermiþtik) bunlar o kabilelerin iþlerine bakar onlar adýna kefalette bulunurlardý, (ve Allah Teâlâ) Ýsrail oðullarýnýn Hz. Musa vâsýtasýyle lütfen (buyurmuþtu ki: Ben) Yüce Yaratýcý, Ýlim, kudret ve yardým bakýmýndan (sizinle beraberim) ben sizin bütün hareketlerinizi bilirim, size amellerinize göre mükâfat ve mücazat vermeðe kadirim ve sizin için düþmanlarýnýz üzerine yardýmcýyým (eðer) siz (namazý kýlar) iseniz, þartlarýna ve erkânýna tamamen riâyette bulunursanýz (ve zekâtý verir) seniz, mallarýnýzýn bir kýsmýný harcayarak nefislerinizi arýndýrmaya, temizlemeye çalýþýrsanýz (ve Peygamberlere inanýr) sanýz, Musa Aleyhisselâm'dan sonra gönderilmiþ olan Davüd, Süleyman, Yahya, Zekeriya, Ýsa ve Muhammed aleyhimüsselâtü vesselam gibi Yüce Peygamberleri de tasdik eylerseniz (ve onlara) o Peygamberlere (kuvvetle yardýmda bulunursanýz) o Peygamberlere saygýya, hizmete koþarsanýz, onlarýn düþmanlarýna karþý cephe alarak hak dine yardýmda bulunmaya çalýþýrsanýz (ve Allah Teâlâ'ya güzel bir ödünç verirseniz) yani: Allah rýzâsý için onun fakir kullarýna sadakalar verir durursanýz (elbette) ben Yüce Yaratýcý (sizden) meydana gelmiþ olan (kusurlarýnýzý örterim) af ve maðfiret buyururum, çünkü iyilikler, kötülükleri yok eder. (ve sizi mutlaka altlarýndan ýrmaklar akar cennetlere girdiririm) siz bu halde böyle bir ilâhî lütufa lâyýk, bulunmuþ olursunuz, (fakat bundan sonra) böyle sizden alýnmýþ olan bir ahd ve yemini müteakib (her kim kâfir olursa) imân edilmesi gereken þeylerin tümünü veya bir kýsmýný inkârda bulunursa, meselâ: Hz. Muhammed'in peygamberliðini kabul etmezse (muhakkak ki) açýk bir yoldan çýkmýþ, (dümdüz yol ortasýnda) iken öyle mazereti mümkün olmayan apaçýk bir sapýklýða düþmüþ, öyle bir hidâyet yolundan ayrýlýp (sapýtmýþ olur) elbette gerçek olduðu gün gibi parýldanýp duran bir din yolunu býrakýp da dalâlet vadisine dalan kimselerin akibeti selâmetten, saadetten yoksun olmaktan baþka birþey deðildir. Ne felâket Yarabbi!..
13. Sonra yeminlerini bozmalarý sebebiyle onlara lanet ettik, ve kalblerini kaskatý yaptýk, onlar kelimeleri yerlerinden deðiþtiriyorlar. Ve kendilerine öðretilen þeylerden bir nasib almayý da unutmuþ bulunurlar. Ve onlardan bir azý müstesna olmak üzere daima bir hainlik görürsün. Bununla beraber onlardan affet, aldýrýþ etme. Þüphe yok ki, Allah Teâlâ iyilik edenleri sever.
13. Bu âyeti kerime, Ýsrail oðullarýnýn verdikleri söze riâyet etmeyip haince hareketlerde bulunup durduklarýný bildirmektedir. Þöyle ki: Ýsrail oðullarý ahd ve misakta bulunmuþlardý, buna riâyet etmediler, bilâkis (Sonra yeminlerini bozmalarý) onun aksine harekette bulunmalarý (sebebiyle onlara lanet ettik) onlarý rahmetimizden uzaklaþtýrdýk veya onlarý maymun, domuz suretine çevirdik veya onlarýn üzerlerine haraç konularak kendilerini hâkimiyetten mahrum býraktýk (ve kalblerini kaskatý yaptýk) imâný kabul etmeðe müsait olmayan bir katýlýða tutulmuþ oldular (onlar kelimeleri) Cenab'ý Hak'kýn tertib buyurmuþ olduðu (yerlerinden deðiþtiriyorlar) Bu cümleden olarak Son Peygamber Hazretlerinin vasýflarýna ait âyetleri deðiþtiriyor ve bozuyorlar. Böyle Allah'ýn âyetlerini deðiþtirmeðe cür'et ise en büyük bir kalp katýlýðý eseri deðil midir?, (ve kendilerine öðretilen þeylerden) Allah tarafýndan kendilerine emr olunan hükümleri ve özellikle Son Peygamber Efendimize uymayý terkederek bunlardan fâideli (bir nasip) bir hidâyet feyzi (almayý da unutmuþ) terketmiþ (bulunurlar) ruhlarýndaki katýlýk, yaptýklarý kötülükler, kendilerini bir takým fâideli hakikatlarý görüp hatýrlayamaz bir hâle getirmiþtir. (Ve) Yüce Peygamberim!, (onlardan birazý) Abdullah bin Selâm gibi müslümanlýðý kabul eden bazý zevat (müstesna olmak üzere dâima) yemini bozmak gibi, müslümanlarýn aleyhine bir takým cahilleri teþvik gibi (bir hainlik görürsün) bu onlarýn geleneksel adetleridir. (Bununla beraber) Ey Yüce Resul! (onlardan) gördüðün kusurlarý (affet) kendilerinden yüz çevir (aldýrýþ etme) onlarýn fenalýklarýna karþý sen af ile ihsan ile muamelede bulun. Böyle kimseler hakkýndaki af ve baðýþlama affýn üstünde bir ihsan demektir, (þüphe yok ki. Allah Teâlâ iyilik edenleri sever) onlarý bu ihsanlarýnýn mükâfatýna kavuþturur.
§ Bu konuda müfessirlerin birkaç görüþü vardýr. Bir görüþe göre ehli kitap hakkýnda böyle af ve baðýþ ile olan emir, Beraet süresindeki savaþ ayetiyle neshedilmiþtir. Diðer bir görüþe göre nesh yoktur. Bir kavim Rasülü Ekrem ile bir ahd ve yeminde bulunmuþlardý. Sonra bu ahda riâyet etmediler, bu âyeti kerime nazil olup onlarýn hakkýnda af ile muamele yapýlmasý emir olunmuþtur. Üçüncü bir görüþe göre de bu emirden maksat, ehli kitap verdikleri sözde durdukça kendilerinden küçük kabilinden olarak meydana gelecek kusurlarýnýn affedilmesidir. Nitekim bir Yahudinin Peygamber Efendimiz hakkýnda sihir yaptýðý anlaþýldýðý halde Rasülü Ekrem Hazretleri onu cezâlandýrmayýp af etmiþtir. Ayný þekilde bir Yahudi kadýný Yüce Peygamber Efendimize zehirli birþey vermiþ ve bunu peygamberin hayatýna su'ikast için yaptýðýný da itiraf eylemiþ olduðu halde Rasülü Ekrem Efendimiz o kadýný bu ilâhî emre uyarak af buyurmuþtur.
§ Ýsrail oðullarýnýn kendilerinden alýnmýþ olan ahdi bozmuþ olduklarýna dâir þöyle bir rivayet vardýr. Fravun boðulup Ýsrail oðullarý onun zulmundan kurtulunca Cenâb-ý Hak, Ýsrail oðullarýna vatan olmak üzere Beyti Mukaddese gitmelerini, orada zorbalardan olan Kenanlýlara karþý cihatta bulunmalarýný emir etmiþ, kendilerine zafer vereceðini de va'ad buyurmuþtu. Hak Teâlâ Hazretleri Musa Aleyhisselâm'a da emretmiþti ki, Ýsrail oðullarýnýn her sýbtýndan = kabilesinden bir nakib - bir müfettiþ tâyin etsin, bu nakibler onlarýn memur olduklarý þeyleri yapmalarýna kefil bulunsun. Musa Aleyhisselâm, oniki kabileye, oniki nakip tayin etmiþ Ýsrail oðullarý Beyti Mukaddes'e yaklaþýnca nakibler, Kenanlýlarýn durumunu teftiþe gönderilmiþti. Bunlar Kenanlýlarý maddeten kuvvetli güçlü bir halde görerek korkmuþlar, dönünce bu gördüklerini Ýsrail oðullarýna haber vermiþlerdi. Halbuki, Hz. Musa, onlara evvelce tenbih etmiþti ki, göreceðiniz þeyleri gelince Ýsrail oðullarýna hemen haber vermeyiniz. Nakibler ise bu husustaki sözlerinde durmamýþlar keyfiyeti Ýsrail oðullarýna hemen haber vermiþler, onlarýn kuvve'i mâneviyelerini kýrmýþlar, cihad için vermiþ olduklarý sözlerinde durmayarak ahde vefada bulunmamýþlardýr. Yalnýz nakiblerden iki zat verdikleri sözde durmuþ, onlar gördükleri düþman küvetlerinden bahsederek Ýsrail oðullarýnýn ahdi bozmalarýna sebebiyet vermemiþlerdir: Bu iki zat ise Keleb Ibni Yuhennâ ile Yüþâ Ibni Nun'dür. Kenanlýlar Isa Erihada yerleþmiþ bulunmakta idiler.
14. Ve biz Hýrýstiyanýz diyenlerden de ahdlarýný almýþ idik. sonra ihtar edilmiþ olduklarý þeyden nasip almayý unuttular. Artýk biz de onlarýn arasýna kýyamet gününe kadar düþmanlýk ve kin býraktýk. Ve Allah Teâlâ neler yapmýþ olduklarýný yakýnda haber verecektir.
14. Bu âyeti kerime, Hýristiyan taifelerinin de ahd ve yemine riayetkar olmadýklarýný, bu yüzden aralarýnda kýyamete kadar mücâdelelerin devam edeceðini beyan buyurmaktadýr. Þöyle ki: (Ve biz) Yüce Yaratýcý, Ýsrail oðullarýndan söz almýþ olduðumuz gibi kendilerine gerçek dýþý olarak (Hýristiyanýz diyenlerden de ahdlarýný almýþ idik) Allah'ýn birliðini, bütün Peygamberleri ve özellikle son peygamberi tasdik ederek imanda sabit bulunmalarýna dâir Ýncil'de kendilerine tenbîhât yapýlmýþ, onlar da bunu teahhüd etmiþlerdi. Bunlar Hz. Ýsa'ya karsý "Biz Allah'ýn yardýmcýlarýyýz Allah'ýn dinine yardýmda bulunanlarýz" demiþlerdi. Halbuki daha sonra Nesturiye, Yakubiye, Melkâiyye gruplarýna ayrýlarak ihtilâfa düþmüþler, Allah'ýn birliði inancýndan mahrum kalmýþlardýr. Incildeki dinî emirler ve hükümleri de deðiþtirmiþ ve bozmuþlardýr. Evet... Bunlar (sonra ihtar edilmiþ olduklarý þeyden nasip almayý unuttular) Ýncil'e muhalif hareketlere cür'et ettiler, ve bilhassa Son Peygamber Hazretlerini tasdik ederek doðru bir inanç üzere bulunmalarý hakkýndaki ilâhî uyarýlarý terkettiler, (artýk biz de) onlarýn bu kötü davranýþlarýnýn bir cezasý olmak üzere (onlarýn arasýna kýyamet gününe kadar düþmanlýk ve kin býraktýk) onlar Allah'ýn kitabý amelî býraktýlar, dinî hükümleri deðiþtirdi ve tahrif ettiler, birbirine kâfir demeye baþladýlar, aralarýnda sürekli olarak savaþlar meydana geldi, bu savaþlar Yahudiler ve Hýristiyanlar arasýnda meydana geldiði gibi Hýristiyan kabileleri arasýnda da meydana gelmiþ ve gelmekte bulunmuþtur. Bu hâl kýyamete kadar da devam edecektir, (ve Allah Teâlâ) onlara dünyada iken (neler) ne fena þeyler (yapmýþ olduklarýný yakýnda) kýyamet gününde veya her birine ölür ölmez (haber verecektir) onlarý bu yüzden devamlý olarak ve cezaya mâruz kýlacaktýr. Ne müthiþ bir ilâhî tehdit, bir Rabbani korkutma!
15. Ey ehli kitabi. Muhakkak size Resulümüz geldi. Kitaptan gizlemekte olduðunuz birçok þeyleri size açýklýyor, bir çoðundan da geçiveriyor. Þüphe yok ki, size Allah Teâlâ tarafýndan bir nur ve bir apaçýk kitab gelmiþtir.
15. Bu mübarek âyetler, bir nice hakikatlarý gizlemiþ olan ehli kitabý uyanmaya, hakký kabule davet ediyor, son peygamberin bütün insanlýk için nasýl bir hidâyet rehberi olduðunu beyan buyuruyor. Þöyle ki: (Ey ehli kitab) Ey kendilerine vaktiyle Tevrat ve Ýncil kitaplarý verilmiþ olan Yehudi ve Hýristiyan taifesi!, (muhakkak size Resulümüz) olan mahlükatýn en üstünü ve bütün Peygamberlerin sonuncusu Muhammed Mustafa Aleyhisselâtü veselâm (geldi) sizi Ýslâm dinine davet ediyor, (kitaptan) Tevrat ve Ýncil'deki hükümlerden (gizlemekte olduðunuz birçok þeyleri) bu cümleden olarak Tevrat'taki evli olup da zina eden hakkýnda recim hükmünü ve Ýncil'deki son peygamberin vasýflarýný ve diðer gizlediðiniz bir nice hükümleri (size açýklýyor) kanaat verecek þekilde izah ediyor. Son Peygamber Hazretleri hikmet gereði okumamýþ, yazmamýþ idi, Ümmî bulunuyordu, buna raðmen önceki kitap I ardaki hükümleri bilmesi, öyle gizli t ut ulag elen þeyleri olduðu gibi haber verip teshir eylemesi onun risaleti hakkýnda bir mucize, bir kesin þahitlik deðil midir. Bununla beraber (bir çoðundan da geçiveriyor) saklamakta olduklarý bir nice hususlarý da bildiði halde birer dinî faydalarý olmadýklarý için meydana çýkarmak istemiyor, onlarýn hakkýnda müsamahada bulunuyor. Veyahut ehli kitaptan bir nicelerini affediyor, kusurlarýndan dolayý kendilerini cezalandýrmýyor (þüphe yok ki) ey bütün insanlar!, (size Allah Teâlâ tarafýndan bir nur) gelmiþtir ki, o da bütün ufuklara hidâyet nurlarýný yayan Son Peygamber Hazretleridir, (ve bir açýk kitap gelmiþtir) ki, o da Kur'an-ý Kerim'dir, þimdiye kadar insanlara gizli kalmýþ, meçhul bulunmuþ nice hakikatlarý beyan buyurup durmaktadýr. Artýk bunlardan istifadeye koþmalý deðil midir?
16. Allah Teâlâ, rýzasýna tâbi olanlarý onunla selâmet yollarýna götürür, ve onlarý izniyle zulmetlerden nura çýkarýr ve onlarý dosdoðru bir yola hidâyet eder..
16. (Allah T e âlâ, rýzâsýna tâbi olanlarý) Ýmân edip Ýslâmiyet'i kabul eyleyenleri (onunla) O Yüce Peygamber ile, o Kur'an-ý Kerim vâsýtasýyle (selâmet yollarýna götürür) onlarý azap ve cezadan kurtarýr (ve onlarý izni ile) ilâhî iradesiyle ve baþarý saðlamasýyla (zulmetlerden) küfrün çeþitlerinden, þeytanî vesveselerden uzaklaþtýrarak (nura) Ýslâm sahasýna (çýkarýr) onlara selâmet lütfeder (ve onlarý) o Ýslâmiyet! kabul etmiþ olanlarý (dosdoðru bir yola) Hak'ka ulaþmak için yollarýn en yakýný olan hak dine (hidâyet eder.) onlarý bu sayede cennetine, ilâhî nimetine nail buyurur. Ne yüce bir saadet!.
17. Þüphe yok ki, "Allah o Meryem'in oðlu Mesihtir" diyenler yemin olsun ki, muhakkak kâfir olmuþlardýr. De ki: Eðer Meryem'in oðlu Mesih'i ve onun annesini ve yerde bulunanlarýn hepsini helak etmek istese kim Allah'tan birþeye sahip olabilir!. Göklerin de, yerin de ve bunlarýn aralarýnda bulunanlarýn da mülkü Allah Teâlâ'ya aittir. Dilediðini yaratýr. Ve Allah Teâlâ herþeye tamamiyle kadirdir.
17. (Þüphe yok ki. Allah o Meryem'in oðlu Mesih'tir, diyenler) Hz. Ýsa'ya böyle ilahlýk isnat edenler (yemin olsun ki, muhakkak kâfi I olmuþlardýr) onlar Allah'ýn birliðini inkâr etmiþ, mahlûkattan olan bir zatý ilahlýk mertebesinden görmüþ olduklarý için kâinatýn yaratýcýsýný inkâr ederek küfre düþmüþlerdir. Habibim onlara (de ki:) bir kere düþününüz, (Eðer) Allah Teâlâ Hazretleri (Meryem'in oðlu Mesih'i ve onun annesini ve yerde bulunanlarýn hepsini helak etmek istese) kim mâni olabilir?. Nitekim Meryem'i dünya hayatýndan mahrum býrakmýþ, asýrlardan beri nice milyarlarca insanlarý ölümün pençesinde güçsüz býrakmýþtýr. Binaenaleyh, Hz. Mesih'de bir insandýr, o da Cenâb-ý Hak'kýn korumasý olmasa bir dakika bile yaþayamaz. Bütün kâinat, Allah Teâlâ'nýndýr. Onun yaratmasýnýn birer eseridir. Bunlarda kimsenin ortaklýðý yoktur. Artýk (kim Allah'tan birþeye mâlik olabilir?.) kim birþeye yaratma bakýmýndan sâhib ve mutasarrýf olabilir, hangi bir kimse, Cenâb-ý Hak'kýn tasarrufuna, sahipliðine, hayat verme öldürmesine mâni bulunabilir?. Hz. Ýsa'da Allah'ýn bir mahlûku olduðundan o da böyle bir kudret ve selâhiyete sahip olamaz. Onun elinde meydana gelen hârikalar, bütün Allah'ýn kudreti iledir. (Göklerde, yerde ve bunlarýn arasýnda bulunanlarýn da mülkü Allah Teâlâ'ya aittir.) Bütün semalardaki melekler, yeryüzündeki insanlar, fezadaki, yerlerin altýndaki, denizlerin içindeki mahlûkat bütün Allah Teâlâ'nýn mülk ve tasarrufu altýndadýrlar. Ýþte Hz. Mesih de bunlardan biridir. O Yüce Yaratýcý (Dilediðini yaratýr) isterse bir insaný Hz. Adem gibi babasýz ve anasýz olarak yaratýr ve isterse bir insaný Hz. Isa gibi babasýz olarak vücude getirir, onun kudreti herþeye yeterlidir. Artýk Hz. Ýsa'nýn babasýz olarak yaradýlmýþ olduðu için ona ilahlýk nasýl isnat edilebilir?, (ve Allah Teâlâ herþeye tamamiyle kadirdir.) Evet... Cenâb-ý Hak'kýn kudreti sonsuzdur. Bir kulunu harikulade bir þekilde vücude getirmesi, o kulunun vasýtasýyle bir takým hârikalarý yaratmasý nasýl uzak görülebilir? Ve onun yaratmýþ olduðu bir mahlûka nasýl olur da ilahlýk, yaratýcýlýk, mâbudluk vasfý verilebilir?. Halbuki, Hýristiyan taifesi böyle bir isnada cür'et etmiþlerdir.
§ Evet... Hýristiyan taifesinden bilhassa Yakubiye, Melkâiye gruplarý Hz. Ýsa'nýn baðýmsýz olarak i I âh lýðýna inanmýþlardýr. Onlara göre Allah Teâlâ belirli bir insanýn bedenine veya ruhuna girerek o þekilde görülebilir. Binaenaleyh bizim gördüðümüz Isa, Allah Teâlâ'dan baþka deðildir, demiþ oluyorlar. Bir de lâhutiyet sýfatý ancak Allah Teâlâya mahsustur. Hýristiyanlar ise Isa Aleyhisselâm'a lâhutiyet isnat etmekle onun baðýmsýz olarak Allah Teâlâ'dan ibaret olduðuna inanmýþ oluyorlar, isterse bunu açýkça iddia etmesinler. Onlar Hz. Ýsa'ya bizzat yaratmak, diriltmek ve öldürmek kudretini yaptýrdýklarý için bu bakýmdan da küfr ve þirke düþmüþ bulunuyorlar.
18. Yahudi ve Hýristiyanlar, bîz Allah'ýn oðullarýyýz ve dostlarýyýz dediler. De ki: Ya ne için size günahlarýnýz sebebiyle azap ediyor?. Siz ancak onun yarattýklarýndan bir beþersiniz. Ve dilediðine maðfiret eder ve dilediðine azap eder ve göklerin, yerin ve aralarýnda bulunanlarýn mülkü bütün Allah'ýndýr ve nihayet dönüþ de On a'dýr.
18. Bu âyeti kerime, ehli kitabýn ne kadar bencil olarak cüretkârca iddialarda bulunur olduklarýný gösteriyor. Ve bu iddialarý reddediyor Þöyle ki: "Yahudiler Üzeyr Allah'ýn oðludur, Hýristiyanlar da Mesih Allah'ýn oðludur" dediler (ve Yehudi ve Hýristiyanlar) taifeleri kendilerinin de böyle fevkalâde bir ayrýcalýða sahip olduklarýný iddia ederek herbiri: (biz Allah'ýn oðullarýyýz ve dostlarýyýz dediler) yani:
Yahudiler: Madem ki, bizim büyüðümüz olan Üzeyr, Allah'ýn oðludur, bizler de onun evlât ve torunlarý ve yakýnlarý bulunduðumuz için Allah Teâlâ'nýn oðullarý yerindeyiz, demek isterler. Hýristiyanlar da madem ki Mesih Allah'ýn oðludur, diyerek ayný iddiada bulunurlar. Nitekim bir hükümdarýn yakýnlarý da makamý iftiharda kendilerine hükümdarlýk isnat ederek: "biz bu memleketin hükümdarlarýyýz" derler. Ýþte Yahudiler de Hýristiyanlar da kendi selefleri olan Peygamberler sebebiyle kendilerini baþka milletler üzerine üstün görerek böyle bir iddiada açýkça veya dolaylý olarak bulunmuþlardýr.
§ Rivayete göre Rasülü Ekrem Hazretleri Yahudilerden bir cemaati Ýslâm dinine davet etmiþ onlarý Allah Teâlâ'nýn azabýyle korkutmuþ onlar da: "Sen bizi nasýl ilâhî azap ile korkutuyorsun ki, biz Allah'ýn oðullarýyýz, dostlarýyýz demiþler. Bunun üzerine bu âyeti kerime nazil olmuþtur. Hýristiyanlar da ayný iddiada bulunmuþlardýr. Hatta bozulmuþ inciller'de okumaktadýrlar ki, Hz. Isa, Hýristiyan taifesine hitaben: Ben, benim ve sizin babanýza gidiyorum demiþ, bu sebeple Cenâb-ý Hak'kýn oðullarý olduklarým iddiaya cür'et etmiþlerdir. Habibim!. Onlara (de ki:) eðer bu iddianýz doðru ise Cenâb-ý Hak, (ya ne için size günahlarýnýz sebebiyle azap ediyor?.) bir baba evlâdýný, bir dost dostlarýný hiç cezalandýrýr mý?. Halbuki, Hak Teâlâ Hazretleri sizi dünyada bile vakit vakit azaplara uðratýyor, nice öldürülmelere, esaretlere mâruz býrakýyor, düþmanlarýnýz olan putperestler tarafýndan Beyti Mukaddes yýkýlmýþ, aranýzda en feci savaþlar devam edip durmakta bulunmuþtur. Hatta siz bile iddia ediyorsunuz ki, Cenâb-ý Hak size âhirette sayýlý günlerde azap edecektir. Yok yok siz hâþâ Allah'ýn oðullarý deðilsiniz (siz ancak onun yaratýklarýndan bir beþersiniz) diðer mahlûkatý kabilindensiniz, baþkalarý üzerine öyle bir meziyetiniz yoktur, (ve) Allah Teâlâ mahlukatýndan (dilediðine) mü'min kullarýna ilâhî lütfü ile maðfiret eder) insanlýk icâbý yapmýþ olduklarý kusurlarý af eder ve örter, (ve dilediðine azap eder) özellikle Allah'ýn birliðini ve Peygamberlerin bir kýsmýný inkâr Sen kimseleri de ebedî olarak azaba uðratýr, (ve göklerin, yerin ve aralarýnda bulunanlarýn) bütün mahlûkatýn (mülkü) varlýðý, mülkiyeti (bütün Allah'ýndýr) bütün bunlar, o Yüce Yaratýcýnýn mülkiyeti ve kulu olmakla vasýflanmýþtýrlar, hepsi de onun melekut, kudret ve azameti altýnda bulunmaktadýr. Bunlarda istediði gibi tasarruf eder, dilediðini yaþatýr, dilediðini öldürür: Dilediðine sevab verir, dilediðini de azaba sokar (ve sonunda dönüþ de Ona'dýr) Âhirette yalnýz o Yüce Yaratýcýnýn hükmü alanýna gidilecektir. Ýyilik yapanlara sevablar verecek, dilediði günahkarlarý da lâyýk olduklarý cezalara kavuþturacaktýr. Artýk bunun aksi nasýl iddia edilebilir?.
19. Ey ehli kitabi. Peygamberlerin arasý kesilmiþ olduðu bir za-manda size apaçýk beyanda bulunur olarak Resulümüz geldi. Tâki bize ne müjdeleyici ve ne de azab ile korkutucu gelmedi demeye-siniz. Ýþte size müjdeleyici ve korkutucu geldi. Ve Allah Teâlâ herþeye tamamiyle kadirdir.
19. Bu âyeti kerime, bütün insanlýða Allah'ýn dinini teblið eden Son Peygamber Hazretlerinin gönderilmiþ olmasýyle artýk hiçbir taifenin bizi uyaracak ve irþad edecek bir zat gelmedi diye mazeret ileri sürmesine mahal kalmadýðýný bildirmektedir. Þöyle ki: (Ey ehli kitap) Ey Ýsrail oðullarý. Ey Hýristiyanlar taifesi (Peygamberlerin arasý kesilmiþ) çoktan beri insanlýða Peygamber gönderilmeyip ilâhî vahy inmez (olduðu bir zamanda size) dinî hükümleri ve sizin gizlediðiniz hakikatlarý (apaçýk) bir þekilde size (beyanda bulunur olarak Resulümüz) Hz. Muhammed Aleyhisselâm (geldi) insanlýk âleminde yeniden bir risâlet nuru tecelli etmeðe baþladý (tâki) biz mazuruz (bize ne) cennet ile, ilâhî lütuflar ile, (müjdeleyici) bir peygamber geldi, (ne de) bizleri cehennem ile, uhrevî (azab ile korkutucu) bir Peygamber geldi (demeyesiniz) hayýr, sizin mazeretiniz yok. (iþte size müjdeleyici ve korkutucu) yaratýcýnýzýn emirlerini, yasaklarýný, yardýmlarýný, azaplarýný size geniþçe bildiren Son Peygamber Hazretleri (geldi) artýk ona tâbi olmanýz, o sayede cehaletten, dalâletten kurtularak hidâyete ermeniz lâzým gelmez mi?. (Ve Allah Teâlâ herþeye tamamiyle kadirdir) Binaenaleyh öyle peygamberlerin arasý kesildiði böyle bir Yüce Peygamberi bütün insanlýða dinî hükümlerine tebliðe memur etmeðe de kadirdir. Bu sayede insanlýk âlemi, ilâhî dinden onun bütün hükümlerinden kýyamete kadar haberdar olabilecektir. Gerçekten de Ýslâmiyet, bütün insanlýk âleminde yayýlmýþ,, Islâmiyetin dayandýðý Kur'an'ý Kerim, bütün medeniyet âlemine yayýlmaya baþlamýþtýr. Artýk hiçbir millet, biz hakiki bir dinden haberdar olamadýk diye mazeret beyan edemiyecektir. Dünya iþlerinde o kadar çalýþan ve gayret gösteren milletlerin, ilâhî din hususunda da çalýþmalarý, hakký araþtýrmalarý, Ýslâmiyet'in yüce mahiyetini kavrayarak o sayede hakiki istikballerini temine gayret göstermeleri elbette kendileri için en mühim bir vazifedir.
§ Ýki Peygamber arasýndaki zamana "devri fetret" denir ki, ilâhî vahy kesilmiþ, insanlara gevþeklik ariz olarak dinî vazifelerine karþý laubalice bir vaziyet almýþ olacaklarý için o zamana bu fetret ismi verilmiþtir. Fetret müddetlerinin mikdarý hakkýnda muhtelif rivayetler vardýr. Bir rivayete göre Hz. Musa ile Hz. Isa arasýndaki müddet bin yedi yüz senedir. Bu müddet zarfýnda bin nebi gönderilmiþtir. Hz. Isa ile Son Peygamber Efendimiz arasýndaki müddet de altý yüz senedir. Bu müddet içinde dört nebi gönderilmiþtir ki, bunlarýn üç Ýsrail oðullarýndandýr, biri de arablardan olup adý Halit Ibni Sinan'dýr. Doðrusunu Allah daha iyi bilir.
20. Ve bir vakit de Musa kavmine demiþti ki: Ey kavmim!. Allah Teâlâ'nýn üzerinize olan nimetini hatýrlayýnýz ki, içinizde Peygamberler vücude getirdi ve sizleri hükümdarlar kýldý ve âlem-lerden hiçbir ferde vermediðini sizlere verdi.
20. Bu mübarek âyetler, Ýsrail oðullarýnýn vaktiyle nail olduklarý nimetlere ve kendilerinden alýnmýþ olan sözlere muhalif hareketlerinden dolayý eliboþ ve ziyanda olacaklarýný þöylece bildirmektedir, Ýsrail oðullarý sürekli olarak haktan ayrýlmýþ, kavuþmuþ olduklarý nimetleri takdir edemiyerek isyanda bulunmuþlardýr. (Ve bir vakit de Musa) Ýsrail oðullarýndan olan (kavmine demiþti ki. Ey kavmim! Allah Teâlâ'nýn üzerinizde olan nimetini) birçok lûtuflarýný, yardýmlarýný (hatýrlayýnýz ki,) sizin için büyük bir þeref ve imtiyaz olmak üzere (içinizde) kendi yakýnlarýnýzdan bir nice (Peygamberler vücude getirdi) ki, hiçbir millet arasýndan o kadar Peygamber çýkmamýþtýr. Hattâ Hz. Musa'nýn seçtiði yetmiþ zat vardýr ki, hepsi de Ýsrail oðullarý Peygamberlerinden sayýlýrlar. Bunlar ile beraber Cebelitur'a gitmiþ idi. Hz. Yakub'un evlât ve torunlarý arasýndan da nice Peygamberler zuhur etmiþtir. (Ve) Cenâb-ý Hak (sizleri) Ey Ýsrail oðullarý (hükümdarlar kýldý) yâni: Firavun'un helakinden sonra Ýsrail oðullarýný esaretten kurtardý hürriyete, hâkimiyete, servet ve zenginliðe, hizmetçiler ve maiyet halkýna kavuþturdu, (ve) Hak Teâlâ (alemlerden) kendi zamanlarýna kadar olan geçmiþ milletlerden (hiçbir ferde vermediðini sizlere verdi) ezcümle deniz yarýlýp Ýsrail oðullarýna yol verdi, düþmanlarý olan Firavun'u ise boðdu, bulutlar üzerlerine gölgelik yaptý, kendilerine kudret helvasý ve býldýrcýn denilen nimetler verildi, taþlardan sular fýþkýrarak akmaya baþladý. Artýk bu nimetlere þükretmeli deðil mi idiler?. Artýk Peygamberlerinin emirlerine itaat etmeli deðil mi idiler, ne yazýk ki, onlar öyle yapmadýlar.
Ynt: Maide Suresi By: hafizvuslat Date: 02 Kasým 2009, 00:48:18
21. Ey kavmim!. Allah Teâlâ'nýn sizin için yaratmýþ olduðu mukad-des yere giriniz. Ve artlarýnýz üzerine geri dönmeyiniz. Sonra zi-yana uðramýþlar olduðunuz halde geri dönmüþ olursunuz.
21. Evet... Hz. Musa onlara hitaben dedi ki: (Ey kavmim!.. Allah Teâlâ'nýn sizin için) imân ve itaatte bulunmanýz þartiyle levhimahfuzda (yazmýþ takdir buyurmuþ olduðu mukaddes yere giriniz) orasýný iþgal etmiþ olan kâfirler ile savaþta bulunarak onlarý oradan uzaklaþtýrýnýz. Beytülmukaddes, denilen kýt'a, vaktiyle Peygamberlerin karargâhý: Mü'minlerin meskeni olduðu için böyle mukaddes adýný almýþtýr. Bazý zatlara göre bu mukaddes yerden maksat, tur daðý tarafýdýr veya Þam ülkesidir, veyahut Dýmýþk ile Filistin'den ve Ürdün un bazý parçalarýndan ibarettir, (ve) Ey Ýsrail oðullarý (artlarýnýz üzerine geri dönmeyiniz) oradaki zorbalardan korkarak savaþtan kaçmayýnýz, isyan sebebiyle, Cenâb-ý Hak'kýn vaadine güvensizlik sebebiyle dininizden dönmeyiniz, (sonra) dünyada da, âhirette de (ziyana uðramýþlar olduðunuz halde geri dönmüþ olursunuz) sizin için yazýlmýþ olan mukaddes yere girmekten de mahrum kalýr, zillete düþer, büyük bir felâkete uðramýþ bulunursunuz. Nitekim de öyle oldu. Bütün bunlar Allah'ýn emrine muhalefetin elem verici bir neticesidir.
22. Dediler ki, ya Musa!. Muhakkak orada zorbalar olan bir kavim vardýr. Ve onlar oradan çýkmadýkça biz oraya elbette girmiyeceðizdir. Fakat onlar oradan çýkarlarsa bizler oraya muhakkak giricileriz.
22. Bu mübarek âyetler, Ýsrail oðullarýnýn zafer kazanacaklarý vadedilmiþ olduðu halde savaþtan kaçýndýklarýný, büyüklerinin emirlerine, tavsiyelerine muhalefetten geri durmadýklarýný þöylece bildirmektedir. Benî Ýsrail, Hz. Musa'nýn emir ve yasaklarýna karcý muhalefet ederek (dediler ki. Ya Musa!. Muhakkak orada) o mukaddes yerde (zorbalar) güç ve kuvvet sahibi, yenilmeleri imkânsýz, mütegallib, zorba kimseler (vardýr) bunlar Ad kavminin kalýntýsý olan Amalikadan ibaret bulunuyorlar biz onlar ile savaþta bulunanlayýz (ve onlar oradan) kendi kendilerine (çýkmadýkça biz oraya elbette girmeyeceðizdir) bizim kuvvetimiz buna yeterli deðildir. (Fakat onlar oradan) bizim alâkamýz olmaksýzýn hangi bir sebeble (çýkarlarsa) o zaman (bizler oraya muhakkak giricileriz) o zaman emre muhalefet etmeyiz. Onlarýn çýkmalar! ise uzak bir ihtimaldir.
23. Kendilerine Allah Teâlâ'nýn ihsanda bulunmuþ olduðu korkan-lardan iki er dedi ki: Onlarýn üzerlerine kapýdan giriveriniz, siz ona girdiðiniz zaman þüphe yok ki, galiplersiniz. Artýk siz mü'min kimseler iseniz Allah Teâlâ'ya tevekkül ediniz.
23. Cihat için Beyti mukaddese doðru hareketten kaçýnan Ýsrail oðullarýna hitaben (Kendilerine Allah Teâlâ'nýn) imân ile, ilâhî vâd ve güven ile, azim ve sebat ile (ihsanda bulunmuþ olduðu korkanlardan) düþmanlardan deðil, Allah Teâlâ'dan korkan zatlardan (iki er) Yûþâ bini Nun ile Kâlib bini Yufennâ'dan ibaret iki muhterem zat (dedi ki, onlarýn üzerlerine kapýdan) þehirlerinin kapýsýndan (giriveriniz) hemen baskýnda bulununuz, onlarýn sahraya atýlmalarýna meydan vermeyiniz (siz ona girdiðiniz) o kapýdan hücum gösterdiðiniz (zaman þüphe yok ki, galiplersiniz) savaþa gerek kalmaksýzýn þehri fethe muvaffak olacaksýnýzdýr. Çünki bu halde fetihlere nail olacaðýnýz Allah tarafýndan vaad olunmuþtur. Bununla beraber o þehir ahalisinin cisimleri büyük ise de kalbleri zayýftýr. Sizinle çarpýþmaya manevî güçleri müsait deðildir. (Artýk) Ey Ýsrail oðullarý!, (siz mü'min kimseler iseniz) Eðer Allah Teâlâ'nýn kudretine, zafer hakkýndaki vaadine, Hz. Musa'nýn peygamberliðine imanýnýz var ise düþmanlarýn öyle kuvvet ve tecellisi için (Allah Teâlâ'ya tevekkül ediniz) ona itimatta bulununuz, cihatdan geri durmayýnýz.
§ Ýsrail oðullarý, bu iki zatýn bu nasihatlarýný dinlememiþler, hattâ rivayete göre bu iki zatý taþlar ile öldürmek bile istemiþlerdir.
§ Bir yoruma göre de bu iki zat, Ýsrail oðullarýnýn korkmakta olduklarý Amâlika kavmine mensub bulunuyordu. Bu iki zat, imân þerefine nail olmuþ ve Ýsrail oðullarýný o müþrik olan kavimleri üzerine sevketmek istemiþlerdi. Fakat Ýsrail oðullarý, yine muhalefette ýsrar edip duruyorlardý.
24. Dediler ki: Ya Musa!.. Biz elbette oraya ebediyen girmeyeceðiz, onlar orada devam ettikçe artýk sen Rabbinle git savaþta bulunun, bizler ise burada oturucularýz.
24. Bu mübarek âyetler, Ýsrail oðullarýnýn Hz. Musa'ya muhalefette devamýný ve bu yüzden yine Tih sahrasýnda kýrk sene mahkûm bir halde kaldýklarýný þöylece bildirmektedir. Ýsrail oðullarý (Dediler ki: Ya Musa!. Biz elbette oraya) o zorbalarýn bulunduklarý mukaddes yere (ebediyen girmeyeceðiz) oraya gidip feth etmeðe kudretimiz yeterli deðildir, (onlar) o Amâlika kavmi (orada) o Mukaddes yerde (devam ettikçe) onlar kuvvet ve güç sahibi kimselerdir, biz onlar ile nasýl savaþta bulunabiliriz, (artýk sen Rabbinle git) o kavim ile (savaþta bulunun) biz onlar ile çarpýþmaya muktedir deðiliz (bizler ise burada) bu Tih çölünde (oturucularýz) buradan baþka yere hareket etmeyiz, Ýsrail oðullarý bir nevi alay ve hakaret yoluyla böyle edepsizce bir teklif e cür'et etmiþlerdi.
25. Dedi ki: Yarabbü. Þüphe yok ki, ben kendi nefsini ile kardeþimden baþkasýna sahip olamam, artýk bizim aramýzla o fasýklar olan kavmin arasýný ayýr.
25. Hz. Musa, kavminin bu cahilce, inatçý sözlerini iþitince tam bir üzüntü ve gönül yufkalýðý ile dua etmeye baþlayarak (Dedi ki: Yarabbü. Þüphe yok ki, ben kendi nefsim ile kardeþim) Harun'dan veya sana imân eden herhangi bir dindaþýmdan (baþkasýna malik olamam) baþkalarýna söz geçiremem. (artýk bizim aramýzla o fasýklar olan kavmin) O Peygamberlerine karþý isyan edip duran Ýsrail oðullarýnýn (arasýný ayýr) bizim hakkýmýzda lâik olduðumuz þey ile, onlarýn haklarýnda da hak ettikleri þey ile hükmet. Veya bizi onlarla beraber olmaktan, arkadaþ olmaktan kurtar.
26. Buyurdu ki: Þüphesiz orasý onlarýn üzerine kýrk yýl haram kýlýnmýþtýr. Orada þaþkýn bir halde dolaþýp duracaklardýr. Artýk o fasýklar topluluðunun haline acýma.
26. Cenab'ý Hak böyle dua ve yakarýþta bulunan Hz. Musa'ya vahy ederek (Buyurdu ki,) Ya Musa!, (þüphesiz orasý) o Beyti Mukaddes yurdu (onlarýn) o isyankâr Ýsrail oðullarýnýn (üzerine kýrk yýl haram kýlýnmýþtýr) oraya bu müddet içinde girmeðe kadir olamýyacaklardýr. Sonra orasýný Hak Teâlâ onlarýn evlât ve torunlarýna savaþmadan nasip edecektir. Onlar ise (Orada) bulunduklarý Tih çölünde (þaþkýn bir durumda dolaþýp duracaklardýr) oradan çýkmaya muktedir olamýyacaklardýr. Diðer bir yoruma göre: Onlara o mukaddes yere ebedî olarak haram olmuþtur. Onlar o Tih çölünde kýrk sene sersemcesine dolaþýp duracaklardýr. (Artýk) Ya Musa!, (o fasýklar topluluðunun haline acýma) Onlar faþýklýklarý, muhalefetten yüzünden öyle elem verici bir akibeti hak etmiþlerdir.
§ Gerçek þu ki Mukaddes yurda girmeyeceðiz diyenlerden hiçbiri oraya daha sonra girememiþ, hepsi de Tih çölünde helak olmuþlardýr. Sonra onlarýn evlât ve torunlarý zorbalar ile savaþta bulunmuþlardýr. Bir rivayete göre Hz. Musa ile Hz. Harun da Tih çölünde vefat etmiþlerdir. Hz. Harun'un vefatý Hz. Musa'nýn vefatýndan bir sene öncedir. Hz. Musa vefat edip kýrk sene sona erince Cenab'ý Hak Yüþâ Aleyhisselâm'ý Ýsrail oðullarýna Peygamber göndermiþtir, Ýsrail oðullarý onunla beraber Eriha tarafýna giderek savaþlarda bulunmuþlar, altý ay kuþatmadan sonra Eriha'yý feth etmiþler, zorbalarý yenilgiye uðratmýþlardýr.
27. Onlara Adem'in iki oðlunun haberini hakkýyla oku! O vakit ki, onlar iki kurban takdim etmiþlerdi. Birisinden kabul edilmiþ, diðerinden kabul edilmemiþti. Seni elbette öldüreceðim dedi, diðeri de Allah Teâlâ ancak takva sahibi olanlardan kabul eder deyiverdi.
27. Bu mübarek âyetler, yeryüzünde ilk meydana gelen bir öldürme olayýný, Allah Teâlâ'nýn hükmüne muhalefette bulunanlara bir uyanma vesilesi olmak üzere beyan buyurmaktadýr. Þöyle ki: Yüce Peygamberime! (Onlara) kavmine, kendilerini hak dine davete memur olduðun kimselere (Adem'in iki oðlunun) Kabil ile Hâbil adýndaki iki oðlunun (haberini) aralarýnda cereyan etmiþ olan hadiseyi (hakkiyle oku) abartmaktan uzak, yalandan beri, dosdoðru olarak beyan et. (o vakit ki onlar) o iki kardeþ, hangisinin iddiasýnýn Allah katýnda kabul olduðunu anlamak için (iki kurban takdim etmiþlerdi) biri Kabil'e, diðeri de Hâbil'e ait bulunuyordu. O kurban (birisinden) Hâbil'den (kabul edilmiþ, diðerinden) Kabil'den (kabul edilmemiþti) Kabil buna üzülmüþ, kalbindeki kýskançlýk duygularý canlanmýþ, kardeþinin kendi üzerine Allah katýndaki üstünlüðünü anlamýþtý. Artýk bir ihtiras þevkiyle Hâbil'e hitaben (Seni) andolsun ki (elbette öldüreceðim dedi) kin ve düþmanlýðýný böylece açýklamaya cür'et etti. (diðeri de) Hâbil de Kabil'i ikaz için pek hikmetlice bir karþýlýkta bulunarak (Allah Teâlâ ancak takva sahibi olanlardan) kurbanlarýný diðer güzel amellerini (kabul eder deyiverdi) Hâbil, böyle demekle Kabil'e karþý âdeta "sen takvadan ayrýldýn, Allah'ýn hükmüne muhalif hareket etmek isteyerek sana nikâhý helâl olmayan bir kýz kardeþinle evlenmek istedin, elbette senin kurbanýn Allah katýnda makbul olmaz, artýk neden öfkelenerek beni öldürmek istiyorsun?." demiþ bulunuyordu.
28. And olsun ki, eðer beni öldürmek için bana elini uzatýrsan ben seni öldürmek için elimi sana uzatmam. Þüphe yok ki, ben âlemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ'dan korkarým
28. Hâbil, Kabil'e karþý þöyle de bir ihtarda bulundu: (And olsun ki, eðer beni öldürmek için) sen (bana elini uzatýrsan) beni öyle korkuttuðun gibi öldürmeðe kalkýþýrsan, senden böyle bir cinayet tahakkuk ederse (ben senî öldürmek için elimi sana uzatmam) ben hiçbir vakit seni öldürmeðe kalkýþarak öyle bir cinayeti iþlemem. Zira (þüphe yok ki, ben âlemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ'dan korkarým) öyle bir öldürmeðe teþebbüsten dolayý mesul olacaðýmý düþünerek ona cür'et demem. Halbuki, benim bu hareketim, bir nefis müdafaasý mahiyetinde olacaktýr. Sen ise Ey Kabil!. Hiç yoktan benim hayatýma kasdetmek istiyorsun, hiç Allah Teâlâ'dan korkmaz mýsýn?
Ýhtimâl ki onlarýn zamanýnda nefsi müdafaa için hasmý öldürmek helâl deðildi. Veyahut öyle bir halde misillemede bulunmamak, efdal bulunuyordu. Nitekim bir hadisi þerifte: = Allah Teâlâ'nýn öldürülmüþ kulu ol, katil kulu olma) diye buyrulmuþtur
29. Muhakkak ben isterim ki, sen benim günahýmý ve kendi günahýný yüklenesin de ateþe atýlacaklardan olasýn. Ve o ise zâlimlerin cezasýdýr.
29. Hâbil, öyle misli ile karþýlýkta bulunmayýp Kabil'i öldürmeðe teþebbüs etmediðinin bir diðer sebebini beyan için de þöyle demiþtir: (Muhakkak ben isterim ki,) Ey Kabil!, (sen benim günahýmý) Yâni: Seni öldürmeðe kasdettiðim takdirde bana gelecek olan günahý (ve kendi günahýný) öyle bana el uzatarak hayatýma kasdedeceðinden kaynaklanan günahý veya kestiðin kurbanýn kabul olmamasýna sebep olan günahý birlikte (yüklenesin de) bunun neticesi olmak üzere (ateþe) cehennem ateþine (Bulanlardan olasýn) ben ise öyle bir günaha girerek cehennemlik olmamý istemem, (ve o) Cehennem ateþi (ise zâlimlerin) baþkalarýnýn hayatýna, hukukuna haksýz yere kastedenlerin (cezasýdýr) ben ise senin hayatýný kendi hayatým üzerine tercih etmiþ olacaðým için büyük bir ihsanda, iyilikte bulunmuþ olacaðým. Ýyilik edenlerin yeri ise cennettir.
Hâbil, bu mânâya gelen sözleriyle Kabil'e pek güzel bir nasihat vermiþ onu uyandýrmak istemiþ, onu karar vermiþ olduðu cinayetten kurtarmak iyiliðini yapmak istemiþ.
30. Artýk kardeþini öldürmeði kendisine nefsi kolaylaþtýrdý da onu öldürdü. Sonra da ziyana uðramýþlardan oldu.
30. Bu mübarek âyetler, Kabil'in, kardeþi hakkýndaki cinayetini bildirmektedir. Haset ve rekabet gibi ahlâk dýþý hallerin ne kadar piþmanlýklara, felâketlere sebebiyet vereceðini göstermektedir. Þöyle ki: (Artýk) Hâbil'in karþýlýk vermeyeceðini anlayýnca bu (kardeþini öldürmeði kendisine) Kabil'e (nefsi kolaylaþtýrdý) kendisine cesaret ve fýrsat verdi (o da onu öldürdü) Hâbil'in dünyevî hayatýna son verdi, (sonra da) Kabil bu cinayeti iþlediðinden dolayý dünyada da âhirette de (ziyana uðramýþlardan oldu) dünyada ana-babasýný üzdü, insanlar arasýnda kýyamete kadar kötü adlý oldu, âhirette de Allah'ýn gazabýna uðrayarak ateþe düþtü.
31. Sonra Allah Teâlâ ona kardeþinin cesedini nasýl defn edeceðini göstermek için bir karga gönderdi ki yeri eþiveriyordu. Yazýklar olsun bana ben þu karga kadar olup da kardeþimin cesedini örtmekten âciz mi oldum, dedi. Artýk piþmanlýða düþenlerden olmuþtu.
31. Kabil, bu cinayeti yaptýktan sonra þaþkýnlýða düþmüþ, kardeþinin cesedini bir müddet yanýnda taþýmýþtý. Hâbil, Âdem oðullarýndan ilk evvel vefat eden bir zat olduðu için cesedi hakkýnda ne yapacaðýný Kabil belirleyememiþti. (Sonra Allah T e âlâ ona) Kabil'e (kardeþinin cesedini nasýl defn edeceðini göstermek için bir karga gönderdi ki, yeri eþiveriyordu) þöyle ki: Ýki karga gelip çarpýþtýlar, biri diðerini öldürdü, gagasýyla ve ayaklarýyla yeri kazýyarak öldürdüðü kargayý yaptýðý çukura atýverdi, üzerini de toprak ile örttü. Kabil bunu görünce kendi cehaletine teessüfle bulundu (yazýklar olsun bana þu karga kadar olup da kardeþimin cesedini örtmekten âciz mi oldum, dedi) bir karga kadar da bilgi sahibi olmadýðýný anladý, sýrf cehaletinden dolayý kardeþinin hayatýna kastetmiþ, oldu. Yanýp yakýlarak azabý hak ettiðini düþündü (artýk piþmanlýða düþenlerden olmuþtu) kardeþini faydasýz yere öldürdüðünden dolayý veya onu bir müddet yanýna taþýyýp da defnini düþünememiþ olduðundan dolayý hiçbir þey elde edememiþ ve ziyana uðrayanlardan olmuþtu.
§ Rivayete göre Hz. Adem'in eþi Havva anamýz, bir karýnda biri oðlan diðeri kýz olmak üzere iki çocuk doðururdu. Böylece doðurduðu çocuklarýn sayýsý kýrka ulaþmýþtýr. O zaman insanlarýn artmasý istendiði için her erkek çocuk, kendisiyle beraber doðan kýz kardeþini deðil baþkaca doðmuþ olan kýz kardeþi ile evlenebilirdi. Hz. Havva evvelâ Kabil ile onun ikiz kýz kardeþi olan iklimayý sonra da Hâbil ile onun ikizi olan Lebudayý doðurmuþtu. Kabil, kendisiyle beraber doðmuþ ve daha ziyâde güzelliðe sahip bulunmuþ olan iklima ile evlenmek istemiþ, bunun caiz olmadýðýný Hz. Adem kendisine bildirmiþ, fakat Hz. Adem'in bu sözüne itimat etmiyerek arzusunda Ýsrar eylemekte bulunmuþtu. Bunun üzerine Adem Aleyhisselâm bu oðullarýna emretti ki, birer kurban kesiniz, hanginizin kurbaný Allah katýnda kabul olursa hak onun tarafýnda olup diðerinin arzusunda hatalý olduðu tehakkuk etmiþ olur. O zaman ki, ilâhî adete göre makbul olan kurbanlar gökten gelen beyaz bir ateþ tarafýndan yiyiliverirdi. Binaenaleyh Kabil ile Hâbil de birer kurban edindiler, gelen ateþ Hâbil'in kurbanýný yemiþ, Kabil'in kurbaný ortada kalarak yiyilmemiþti. Bu hadisenin böyle meydana gelmesinden dolayý Kabil'in haset damarlarý harekete gelmiþ, kardeþi Hâbil'e karþý haset beslemeye baþlamýþtý. Hz. Âdem, Beytullah'ý ziyaret için Mekke'i Mükerreme'ye gitmiþ olduðu bir sýrada Kabil, Hâbil ile münakaþada bulunarak o günahsýz zatý baþýna taþ vurarak veya uyku halinde iken öldürmüþtür. Bu öldürme olayý ya Bud daðýnda veya Akibe'i birada veyahut Basra'nýn Mescidi Âzam'ý yanýnda meydana gelmiþtir. O zaman Hâbil henüz yirmi yaþýnda bulunuyordu. Kabil, yaptýðý bu cinayetten dolayý Hz. Adem'in reddi üzerine Yemen bölgesindeki Aden'e gitmiþ, orada kendisine þeytan musallat olarak demiþ ki: Hâbil ateþe taptýðý için onun kurbanýný ateþ yemiþ, sen de senin ve zürriyetin için bir at e þevi vücude getir. Kabil de bir ateþgede == at eþ evi yapmýþ, ona tapmaya baþlamýþtýr. Ateþe ilk ibâdet eden, Kabil'dir. Daha sonra bir torununun kendisine attýðý bir taþ ile ölüp gitmiþtir. Tefsirlerde yazýlý olduðu üzere Hâbil'in öldürülmesinden elli sene geçmiþ, Hz. Adem'in ömrü de yüz otuz seneye ulaþmýþtý ki, Hz. Havva Þiþ adýndaki oðlunu doðurmuþtur. Þiþ, Allah'ýn hediyesi manasýnadýr, Hâbil'e, halef olmuþtur. Kendisine peygamberlik verilmiþ, elli sahife nazil olmuþ. Hz. Adem'in vasisi ve valiyylahdý bulunmuþtur. Nuh Aleyhisselâm bu Þiþ Aleyhisselâm'ýn neslindendir. Nuh Tüf aný zamanýnda Kabil'in bütün evlâdý boðulmuþ, Cenâb-ý Hak, yalnýz Þis'in neslini kýyamet gününe kadar baki kýlmýþtýr.
32. Bundan dolayý Ýsrail oðullarýnýn üzerine yazdýk ki her kim bir þahsý, bir þahýs karþýlýðýnda veya yerdeki bir fesattan dolayý olmaksýzýn öldürürse sanki bütün insanlarý öldürmüþ gibi olur ve her kim de bir þahsýn hayatýný kurtarýrsa sanki bütün insanlarý kurtarmýþ gibi olur. And olsun ki, bizim Peygamberlerimiz onlara mucizeler ile gelmiþlerdir. Sonra onlardan bir çoklarý bunu müteakib yeryüzünde muhakkak aþýrý giden kimseler olmuþlardýr.
32. Bu âyeti kerime, yeryüzünde fesada çalýþan ve haksýz yere kan akýtmaktan çekinmeyen bir kavme yapýlmýþ olan bir ilâhî ihtarý içermektedir. Þöyle ki: (Bundan dolayý) Öyle haksýz yere yapýlan bir öldürmenin sebep olduðu bir nice kötülük sebebiyle bir uyanýþ vesilesi olmak üzere Kabil ve Hâbil kýssasýný beyan ederek (Ýsrail oðullarýnýn üzerine yazdýk ki) Tevrat'ta beyan ederek hükmeyledik ki (her kini bir þahsý bir þahýs karþýlýðýnda) icabeden bir kýsastan dolayý olmaksýzýn (veya yerdeki bir fesattan dolayý) meselâ: Yol kesicilikten, veya imân ettikten sonra dinden dönmesi sebebiyle (olmaksýzýn öldürürse sanki bütün insanlarý öldürmüþ gibi olur) çünkü öyle gayrý meþru þekilde kan dökmek, cemiyet arasýndaki birliði ahengi bozacaðýndan bunun zararý umuma yönelmiþ olur. Bununla beraber bir kimsenin hayatýna haksýz yere tecâvüz etmek de bütün halkýn hayatýna su'ikast gibi Allah'ýn gazabýný çeker (ve her kim de bir þahsýn hayatýný kurtarýrsa) Meselâ: Onu bir zâlimin saldýrýsýndan komrsa veya onu boðulmaktan veya açlýk sebebiyle ölmekten kurtarýrsa (sanki bütün insanlarý kurtarmýþ gibi olur) bütün insanlýðý kurtarmýþ, hayatlarýný tehlikeden korumuþ gibi sevaba nail bulunur. (Andolsun ki, bizim Peygamberlerimiz onlara) Ýsrail oðullarýna (mucizeler ile gelmiþlerdir) o Peygamberler, öyle mucizeler ile, tehdit dolu emirler ile, hükümler ile gelmiþ olduklarý halde (sonra onlardan bir çoklarý bunu müteakib) bu açýk âyetlere, mucizelere, emirlere raðmen (yeryüzünde muhakkak aþýn giden) küfür ile, öldürme ile haddi aþan (kimseler olmuþlardýr) Kabil gibi dinî hükümlere riâyette bulunmaz, haksýz yere kanlarýn akýtýlmasýndan sakýnmaz bulunmuþlardýr. Böyle bir hâl ise insanlýða asla lâyýk deðildir. Ýnsanlar, dâima birbirinin hukukunu gözetici olmalýdýrlar. Ýþte Ýslâmiyet, insanlýða böyle mühim bir ahlâk dersi vermektedir, insanlarýn arasýnda bir birliðin, bir dayanýþmanýn meydana gelmesini tavsiye buyurmaktadýr. Ýçtimaî selâmet ve saadet ancak böyle hareket etmekle saðlanabilir.
33. Allah Teâlâ ile ve Peygamberleriyle savaþta bulunanlarýn ve yerde fesada çalýþanlarýn cezalarý ancak öldürülmeleri veya asýlmalarý veya ellerinin ve ayaklarýnýn çaprazca kesilmeleri veya yerden sürülmeleridir. Bu onlar için dünyada bir zillettir, ve onlar için âhirette pek büyük bir azap vardýr.
33. Bu mübarek âyetler, Allah Teâlâ'nin ve Yüce Peygamberin emirlerine muhalefet edip yeryüzünde fesada çalýþanlarýn hak ettikleri cezalarý bildirmektedir. Þöyle ki: (Allah Teâlâ'ya ve Peygamberine karþý savaþta bulunanlarýn) Yani: Cenâb-i Hak'kin dinine giren. Peygamberine uyan, dini yüceltmeye hizmet eden müslümanlarýn varlýðýna mukaddesatýna saldýrmaya cür'et edenlerin cezalarý (ve yerde fesada çalýþanlarýn) insanlarýn yollarýný kesip canlarýna veya mallarýna veya her ikisine musallat olanlarýn ve halkýn huzurunu, asayiþini bozmaya cür'et edenlerin (cezalarý) ayrý ayrýdýr. Onlarýn cezalarý cinayetlerine göre tâyin edilir. Bununla beraber bu cezalara baþlýcalar, o yasaklarý iþleyenlerin (ancak öldürülmeleri) dir. Yani: Eðer yalnýz bir öldürme cinayetinde bulunmuþlar ise cezalarý asýlmaksýzýn yalnýz had yoluyla öldürülmeleridir, (veya asilmalari) dir. Eðer öldürme cinayetini tekrar tekrar yapmýþlar ise veya öldürme ile beraber insanlarýn malini haksiz yere almýþlar ise onlar hem katledilir ve hem de asýlýrlar, ve ölünceye kadar karýnlarý süngü ile delinir. (veya ellerinin ve ayaklarýnýn çaprazca kesilmeleri) dir. Þöyle ki: Her biri bir müslümanýn veya bir zimminin en az nisab miktarý yani: Yirmi dirhem gümüþ miktarýnda veya kýymetçe buna eþit bir malini gasp etmiþ ve çalmiþ ise her birinin sað eli ile sol ayaðý kesilir. Ellerinin kesilmesi, mali haksiz yere almiþ olduklar) içindir, ayaklarý kesilmesi, de yollarýn emniyetini gidererek insanlarý korku içinde býraktýklarýndan dolayýdýr. Bu gibi cinayetlerin cemiyet arasýnda meydan bulmamasý için böyle aðýr bir ceza, içtimaî hikmet gereðidir. Aksi takdirde sürekli olarak binlerce böyle cinayetler meydana gelir, milletin huzur ve asayiþi bozulur durur, (veya) böylelerinin cezalarý (yerden sürülmeleridir) þöyle ki: Yalnýz insanlarý korkutmuþ, bozgunculuða çalýþmýþ olduklarý takdirde hapis edilmek suretiyle bulunduklarý yerden sürülmüþ olurlar. Bu Hanefî imamlarýna göredir, Ýmam Þafiî'ye göre ise bunlar bir beldeden, diðer bir beldeye sürülürler, (bu) beyan olunan hükümler, cezalar (onlar için dünyada bir zillettir) onlar için bir rezalettir. Onlarý yaptýklarý kötülüklerle tanýtmaktýr. Baþkalarýna bir ibret dersidir, (ve onlar için âhirette) ise (pek büyük bir azab vardýr) ki, onun miktarýný, ne kadar büyük olduðunu ancak Cenâb-ý Hak bilir.
Binaenaleyh insanlar, bu gibi cezalarý, azaplarý düþünerek bunlarasebep olacak gayrimeþru hareketlerden son derece sakýnmalýdýrlar.
§ Bir rivayete göre bu âyeti kerime, yol kesiciler hakkýnda nazil olmuþtur.
34. Ancak onlarýn üzerine kadir olmanýzdan evvel tövbe edenleri müstesna. Ýmdi biliniz ki, þüphesiz Allah Teâlâ çok yarlýðayýcýdýr, çok esirgeyicidir.
34. Ancak Ey yetkililer!. (Onlarýn) O cinayetleri iþleyenlerin (üzerine kadir) onlarý henüz yakalayarak cezalarýný vermeðe muktedir (olmanýzdan evvel) onlarýn yaptýklarý þeylerde nadim ve piþman olarak (tövbe edenleri müstesna) onlarýn haklarýnda o cezalarý tatbik etmeniz icabetmez. Bununla beraber kamu siyaseti bakýmýndan öylece cezalandýrýlmalarý uygun görülürse öylece cezalandýrýlmalarý da caizdir. Bir de öldürme ve hýrsýzlýk gibi hâdiseler kimlerin haklarýnda meydana gelmiþ ise onlarýn hukuku yine korunmuþtur. Meselâ: Bir maktulün velisi, katili dilerse kýsas yoluyla öldürtebilir, ve dilerse af eyler. Ayný þekilde tövbe ile þahsa ait bir mal düþmez, bunu sahibine ödemek lâzýmdýr. Meðer ki sahibi baðýþlasýn.
§ Rivayete göre Hars bini Bedir adýndaki bir þahýs, yol kesicilikte bulunduktan sonra tövbekar olarak Hz. Ali'nin huzuruna gelmiþ, Hz. Ali de onun tövbesini kabul ederek hakkýnda cezayý af buyurmuþtur.
35. Ey imân edenler!. Allah T e âlâ'd an korkunuz ve ona vesile arayýnýz ve onun yolunda cihadda bulununuz ki, kurtuluþa e re bilesiniz.
35. Bu mübarek âyetler, mü'minler için kurtuluþ vesilesi olan yolu gösteriyor. Kâfirlerin de ne elem verici, ne ebedî azaplara uðrayacaklarýný ihtar ediyor. Þöyle ki: (Ey imân edenler!.) Dâima itaatkâr olunuz, insanlarýn hayatýný kurtarmaya, fesadý yok etmeye çalýþýnýz, tövbe ve istiðfar ediniz. (Allah Teâlâ'dan) onun azabýndan (korkunuz) da öldürme gibi, hýrsýzlýk gibi, yeryüzünde fesada çalýþmak gibi fenalýklara cür'et etmeyiniz (ve ona) Cenâb-ý Hak'kýn sevabýna, manevî yakýnlýðýna (vesîle arayýnýz) sizi ilâhî lütuflara kavuþturacak olan güzel amellere tevessül ediniz, sarýlýnýz, günahlardan sakýnýnýz (ve onun) O Yüce Yaratýcýnýn (yolunda) dini uðrunda (cihadda bulununuz) onun açýk ve gizli düþmanlarý ile savaþmaktan geri durmayýnýz (ki) ilâhî dinin yücelmesi tecelli etsin, sizler de o sayede (kurtuluþ bulabilenin iz) Hak Teâlâ'nýn rýzâsýna onun lütuflarýna kavuþmakta selâmet ve saadete eresiniz, Ýnsanlýk için bu þekilde hareketten baþka saadete vesile olacak birþey yoktur.
§ Vesile: Lügatte sebep, vâsýta, bahane demektir. Çoðulu, vesaildir. Þeriatta vesile, Allah'ýn rýzâsýný kazanmaya, Cenâb-ý Hak'ka manen yakýnlaþmaya sebep olan herhangi güzel bir amelden ibarettir. Tevessül de: Birþeye sarýlmak, birþeyi bir maksada ulaþmak için vesile edinmek manasýnadýr.
36. Þüphesiz o kimseler ki, kâfir oldular eðer yerde bulunanlarýn hepsi ve onunla beraber bir misli daha onlarýn olup da kýyamet gününün azabýndan dolayý onlarý feda edecek olsalar kendilerinden kabul edilmez ve onlar için elîm bir azap vardýr.
36. (Þüphesiz o kimseler ki,) Allah'ýn birliðini veya diðer dinî hükümleri inkâr ederek (kâfir oldular) ve bu hâl üzere ölerek âhirete gittiler, artýk onlar için kurtuluþ çaresi yoktur. Faraza (eðer yerde bulunanlarýn hepsi) bütün dünya varlýklarý (ve onunla beraber bir misli daha onlarýn) onlardan her birinin (olup da kýyamet gününün azabýndan) kurtulmak ümidinden (dolayý onlarý) bütün varlýklarý kurtuluþ vesilesi olmak için (feda edecek olsalar) bunlar (kendilerinden) asla (kabul edilmez ve) bilâkis (onlar için) o ebedî âlemde (elîm) pek etkili, acýklý (bir azap vardýr) ki o da cehennem ebedî azabýndan ibarettir.
37. Ateþten çýkmak isteyeceklerdir. Halbuki, onlar ondan çýkacak kimseler deðildirler. Ve onlar için daimî bir azap vardýr.
37. O kâfirler cehennemde bulunup durdukça (Ateþten çýkmak isteyeceklerdir) ateþ kendilerini havaya savurdukça cehennem dýþýna Bulacaklarýný ümid eder dururlar veya cehennemden birgün çýkacaklarýný kalben arzuda bulunurlar. Çok uzak!.. Ne faidesiz bir temenni!, (halbuki, onlar ondan) O cehennemden asla (çýkacak kimseler deðildirler) onlarýn o bâtýl kanaatlarýnda ebedî olarak sebat edecekleri hakkýnda kötü kararlarý, inançlarý, haklarýnda böyle azabýn devamýný gerekli kýlmýþtýr. Artýk onlar için kurtuluþ yoktur, (ve onlar için daimî bir azap vardýr.) Onda ebedî olarak kalýp azap çekeceklerdir. Ýþte küfür ve þirkin lâik olan cezasý!.
38. Ve hýrsýzlýk yapan erkeðin ve hýrsýzlýk yapan kadýnýn -kazandýklarýnýn bir cezasý ve Allah T e âlâ tarafýndan bir ibret olmak üzere- ellerini kesiniz. Ve Allah T e âlâ izzet ve hikmet sahibidir.
38. Bu mübarek âyetler, hýrsýzlýk suçunun cezasýný ve yapýlacak tövbelerin Allah katýnda makbul olacaðýný bildirmektedir. Ve Cenâb-ý Hak'kýn bütün kâinata sahip olup bunlarda dilediði gibi tasarruf edeceðine iþaret buyurmaktadýr. Þöyle ki: Yol kesmek gibi, yeryüzünde fesada çalýþmak gibi cinayetlerde bulunanlarýn hak ettikleri cezalarý evvelce bildirilmiþtir, onlarý tatbik ediniz (ve hýrsýzlýk yapan erkeðin ve hýrsýzlýk yapan kadýnýn) hýrsýzlýk þartlarý mevcut olunca, öyle hýrsýzlýk sebebiyle (kazandýklarýnýn) elde eyledikleri malýn (bir cezasý) olmak üzere (ve) kendilerine (Allah Teâlâ tarafýndan bir ibret) olmak üzere (ellerini) bileklerinden itibaren (kesiniz) onlar böyle bir cezayý, bir azabý hak etmiþlerdir, (ve Allah Teâlâ azizdir) Herþeye galiptir, dilediðini yapmaya kadirdir. Kendisine engel olacak ve münakaþada bulunacak bir fert yoktur ve (hikmet sahibidir) bütün þer'î hükümleri hikmet ve fayda gereðidir, Ýþte bundan dolayýdýr ki, hýrsýzlar hakkýnda da böyle hüküm etmiþtir.
§ Sirkat, lügatte baþkalarýnýn bir malýný gizlice almaktýr, miktarý az olsun, çok olsun, cezayý icabetsin, etmesin, fakat þer'î hükümler itibariyle sirkat, iki türlüdür. Biri: Sirkati kübradýr (Büyük hýrsýzlýktýr) ki, bu, yol kesicilikten ibarettir. Bunun hükmü evvelce beyan olunmuþtur. Diðeri de sirkati suðradýr (küçük hýrsýzlýktýr) ki: Mükellef bir þahsýn en az bir dinar altýn veya on dirhem gümüþ miktarý bir malý saklý bulunduðu yerden gizlice alýp dýþarýya çýkarmasýdýr. Ýþte bu miktar mala hýrsýzlýk nisabý denir. Bu, hanefîlere göredir. Diðer müctehitlere göre hýrsýzlýk nisabý, bundan daha azdýr. Hýrsýzlýk olayýndan dolayý verilen cezaya: Haddi sirkat (hýrsýzlýk cezasý) denir.
§ Had: Lügatte engellemek manasýnadýr. Birþeyi mahiyetini tarif eden þeye ve bir gayrimenkulun nihayetini, sýnýrlarýný bildiren þeye de hak denilir. Çoðulu hududtur. Þer'î hükümler itibariyle haddi sirkat (hýrsýzlýk cezasý) ise: Þartlarý mevcut, usulen sabit olan bir hýrsýzlýktan dolayý hýrsýz hakkýnda azanýn kesilmesi suretiyle yapýlan bir cezadýr. Bu hýrsýzlýk cezasý, hýrsýzlýðýn usulen sabit oluþundan ve hüküm verildikten sonra, malý çalýnan þahýs hýrsýzý af etse bile bununla bu ceza düþmez. Çünkü bu ceza kamu hukuku ile ilgilidir.
§ Hýrsýzlýkta aranýlan þartlar þunlardýr:
(1) Hýrsýzlýk yapan, akýllý, bulûð çaðýna ermiþ, konuþan ve gören olmalýdýr. Bu vasýflarý taþýmayan bir hýrsýzýn eli kesilmek suretiyle cezalandýrýlmasý icabetmez. Bunlarýn bu vasýflardan mahrumiyeti haklarýnda cezalarýnýn hafif olmasýna sebep olur.
(2) Hýrsýz ile malý çalýnan þahýs arasýnda doðum, birbirinin parçasý olmak veya aralarýnda nikâh caiz olmayacak þekilde akrabalýk veya evlilik veya çalýnan malda ortaklýk bulunmamalýdýr.
(3) Çalýnan mal þer'an faydalanýlmasý mubah olmayan, çabuk bozulan þey olmamalýdýr. Þarap gibi faydalanýlmasý mubah olmayan veya aðaç üzerindeki hurma, üzüm gibi sür'at I e bozulan birþeyi çalmak, cezayý gerektirmez.
(4) Çalýnan mal, muhrez sayýlan bir yerden sirkat edilmelidir. Muhrez mahal ise: Bir malýn âdet üzere saklanmasýna mahsus mahal demektir. Ýki kýsma ayrýlýr. Birisi binefsihi hirz: yani muhrezdir ki, içinde eþya saklanmak üzere hazýrlanýp içerisine izinsiz girilmesi memnu olan herhangi bir yerdir. Evler, dükkânlar, çadýrlar gibi. Çuvallar, sandýklar, kasalarda bu hükümdedir. Diðeri de bigayrihi hýrzdir ki, öyle hane vesaire içinde olmayýp ancak içerisine konulacak mallarýn yanýbaþýnda muhafýzý bulunan herhangi bir yerdir. Mescitler, yollar, sahralar bu kýsma dahildir. Bir kimsenin cebi de böyle bir mahalli muhrez demektir. Binaenaleyh yankesicilik de sirkatten mâduddur.
Sirkat hâdisesi mahkemede sârikin ikrariyle veya þahitlerin þahadetiyle sabit ve þeraiti mevcut olunca sârikin sag eli bileðinden kesilir. Bundan sonra tekrar sirkatte bulunsa sol ayagi da mafsallardý d an kesilir. Bundan sonra yine sirkatta bulunsa art ik azasindan hiçbiri kesilmez, belki s al âh i hâli zahir oluncaya kadar hapis edilir. Aksi takdirde Sârikin ihlâkina gidilmiþ olur ki, bu caiz deðildir. Bu Eimmei Hanefiyyeye göredir. Imami Mâlik ile Imami Þafiiüye göre üçüncü ve dördüncü sirkatten sonra da sol eli sag ayagi kesilir. Hâlâ nedamet etmediðinden bu cezalara müstehik bulunur.
Had icra edildiði takdirde çalýnan mal mevcut ise sahibini iade edilir. Fakat bu mal sârikin elinde had cezasýndan evvel veya sonra zayi olmuþ olursa artýk bunu tazmin lâzým gelmez. Çünki bir sirkat hakkýnda kat ý uzuv ile zaman içtimâ etmez. Þayet bir sebeble had cezasý sakit olursa o zaman çalýnan mal herhalde tazmine tâbi olur.
39. Fakat her kim yaptýðý zulümden sonra tövbe eder ve hâlini ýslâhta bulunursa elbette Allah Teâlâ onun tövbesini kabul eder. Þüphe yok ki, Allah Teâlâ çok baðýþlayan, çok esirgeyendir.
39. (Fakat) Hýrsýzlardan (her kim yaptýðý zulümden) yani sirkatten (sonra tövbe eder) nadim ve piþman olur (ve halini) emrini, tarzýhayatýný (Ýslahta bulunursa) hýrsýzlýðý býrakýr, bir daha böyle harekette bulunmamaya azmederse (elbette Allah Tealâ onun tövbesini kabul eder) onu ahrette muazzeb kýlmaz. Fakat mezhebi Hanefiye göre bu töbe ile katuý yed cezasý sakit olmaz. Çünki bunda mesrukun minhin veya âmmenin hakký vardýr. Fakat Ýmamý Þafii: den bir kavle göre sakit olur. (Þüphe yok ki, Allah Tealâ gafurdur, rahimdir) maðfireti ve rahmeti pek ziyadedir. Bunun içindir ki, tövbeleri kabul buyurur.
40. Bilmez misin ki, göklerin de, yerin de mülkü Allah Teâlâ'nýndýr. Dilediðine azap eder ve dilediðini baðýþlar. Ve Allah Teâlâ herseye hakkýyla kadirdir.
40. Ey Habibim!. Veya ey hitaba salih olan insan!. (Bilmez misin ki) Elbette bilir itiraf edersin ki, (göklerin de yerin de mülkü) bütün varlýðý her türlü þüphelerden beri olarak (Allah Tealâ. nýndýr) hepsi de onun eseri hilkatidir, hepsi de onun hükmü, kudreti altýnda bulunmaktadýr. Binaenaleyh bu kendi mahlükatýndan (dilediðini) onun kötü hareketinden dolayý (muazzep kýlar) kimse buna mâni olamaz, (ve dilediðini) hakkýnda bir âtifeti ilâhiyyeye olarak veya taib ve müstaðfir olmasýndan dolayý (maðfiret buyurur) hiçbir kimse buna muariz bulunamaz, (ve Allah Tealâ her þeye hakkiyle kadirdir) Ýþte böyle tazib ve maðfirete de kudreti azimesi maziyadetin kâfidir. Amenna!.
Ynt: Maide Suresi By: hafizvuslat Date: 02 Kasým 2009, 00:54:32
41. Ey Resul!. Küfr içinde yarýþ edenler seni mahzun etmesin. O kimselerden ki, aðýzlarýyla imân ettik dedikleri halde kalbleri imân etmemiþtir. Ve Yahudi olan kimselerden ki, bunlar pek ziyâde yalan dinleyicilerdir. Ve sana gelmeyen diðer bir kavmi de ziyadesiyle dinleyicidirler. Kelimeleri yerlerine konulduktan sonra deðiþtirirler. Derler ki: Eðer size bu verilirse alýveriniz ve eðer size bu verilmezse sakýnýnýz. Ve Allah Teâlâ her kimin fitnesini isterse elbette sen onun için Allah Teâlâ tarafýndan birþeye sahip olamazsýn. Onlar o kimselerdir ki Allah Teâlâ onlarýn kalblerini temizlemek istemiþtir. Onlar için dünyada zillet vardýr ve onlar için âhiret de pek büyük bir azap vardýr.
41. Bu âyeti kerime, bir takým Ýslâm düþmanlarýnýn yalancýlýktaki ve haki kat I arý deðiþtirme ve bozmaya çalýþmaktaki rezilce hallerini bildirmektedir, onlarýn ne gibi fitnelerine, azaplara mâruz kalacaklarýný beyan ederek Rasülü Ekrem'e teselli vermektedir. Þöyle ki: Allah Teâlâ Hazretleri Son Peygamber Efendimizin þeref ve meziyetini, kadrinin yüceliðini göstermek için kendisine (Ey Resul!) ey benim Peygamberim! diye hitab buyuruyor ve kendisine teselli vermek için de þöylece emir ediyor: (küfr içinde yarýþ edenler) birçok kâfirce hükümleri veren, hareketleri iþleyip duranlar (seni mahzun etmesin) sen onlarýn kendi haklarýnda felâket sebebi olan hallerinden dolayý üzülme, onlara meyilde bulunma. O küfre koþup duranlar (o kimselerden) dirler (ki,) onlar ciddî olmaksýzýn sâdece (aðýzlarý ile imân ettik dedikleri halde kalbleri imân etmemiþtir) onlar münafýk taifedir, (ve) Yine o küfre koþup duranlar (Yahudi) tâifasýndan (olan kimselerden) dirler (ki,) bu iki taife (pek ziyâde yalan dinleyicücrdir) bunlar ilâhî dinin aleyhindeki uydurma lâkýrdýlara, bir takým bâtýl, uydurma kabilinden sözlere kýymet verir, onlarý dinler dururlar, (ve) kibirlerinden düþmanlýklarýndan dolayý (sana gelmeyen diðer bir kavmi) de onlarýn gerçek dýþý sözlerini (ziyadesiyle dinleyicidirler) öyle dinî hükümler aleyhindeki sözlere kulak verirler, ondan zevk alýrlar (ve) bunlar (kelimeleri) Allah'ýn kitaplarýnda âyetleri dinî hükümleri (yerlerine konulduktan sonra) Allah tarafýndan konulmuþ ve belirlenmiþ olduktan sonra lâfzen veya manen (deðiþtirirler) meþru olan birþeyi gayrimeþru ve bilâkis gayrimeþru olan birþeyi meþru gibi göstermek isterler ve kendilerine tâbi olanlara (derler ki, eðer size) Peygamber tarafýndan (bu) yani kendilerinin deðiþtirip tahrif ettikleri þey (verilirse alýveriniz) onun gereði ile amel ediniz, Ýþte hak olan odur (ve eðer size bu) deðiþtirilen þey, þer'î hüküm (verilmezse) baþkasý verilir, teblið edilirse (sakýnýnýz) onu asla kabul etmeyiniz, Ýþte bunlar böyle hakikatlarý deðiþtirmeye çalýþan sapýk kimselerdir. (Ve Allah Teâlâ her kimin) Bu gibi kötü hareketlerinden, kötü tercihlerinden dolayý (fitnesini) sapýklýðýný, rezaletini (isterse elbette sen onun için Allah Teâlâ tarafýndan) o fitneyi defetmek için (birþeye) bir çareye (sahip) eli yetiþir (olamazsýn) takdiri ilâhîyi kimse deðiþtiremez, (onlar) O Allah'ýn dinî hükümlerini tahrif e çalýþan topluluklar (o kimselerdir ki. Allah Teâlâ onlarýn kalblerini) dalâletten, küfr ve nifak pisliðinden (temizlemek istememiþtir.) çünkü onlar o küfr ve nifaký kendi kötü tercihleriyle yapmýþ kimselerdir. Artýk (onlar için dünyada zillet vardýr) onlarýn nifaký, küfrü ilâhî hükümleri tahrife cür'etleri anlaþýlarak dünyada eliboþ ve ziyanda kalacaklardýr, (ve onlar için) bu dünyevî rezillikten baþka (âhirette de pek büyük bir azap vardýr) o da cehennemde ebedî olarak kalýp azap çekmelerinden ibarettir. Binaenaleyh böyle kendi tercihleriyle küfre koþup duranlar bu gibi cezalara kendileri sebebiyet vermiþ bu cezalarý hak etmiþlerdir. Onlar için üzülmeye lüzum yoktur.
§ Bu âyeti kerimenin nüzul sebebi hakkýnda deniliyor ki: Yahudilerin eþrafýndan bir erkek ile bir kadýn, muhsen, yani: Koca ve karý sahipleri bulunmuþ olduklarý halde zina rezaletini iþlemiþler, bunlarýn hakkýnda Tevrat'a göre recim cezasý lâzým geliyordu. Bu cezadan kurtulmak için Yüce Peygamber Efendimize müracaat etmeleri tavsiye olunmuþ ve denilmiþ ki: Gidin Muhammed -Aleyhisselâm- a müracaat ediniz. Eðer hafif bir ceza tâyin ederse kabul ediniz, recim cezasýna lüzum görürse kabul etmeyiniz. Müracaat etmiþler, Rasülü Ekrem de buyurmuþ ki: Benim hükmüme razý olur musunuz?. Onlar da evet oluruz demiþler. Bunun üzerine Cibrili Emin inerek recim âyetini getirmiþtir. Binaenaleyh, Yüce Peygamberimiz onlarýn hakkýnda recim lâzým geldiðini söylemiþ, zaten Tevrat'a göre de recim lâzým geleceðini onlarýn yüksek âlimlerinden "Ibni Surya" da itiraf eylemiþtir. Fakat buna raðmen onlar bu recim hükmünü kabul etmemiþler, bunun aksine bir hüküm uydurulmasýný arzuda bulunmuþlardýr.
Ýþte bu âyeti kerime ve bunu müteakib olan âyetler, dinî hükümlere riâyetin lüzumunu, onlarý deðiþtirme ve bozmaya cür'etin ne kadar mesuliyeti gerektirir bulunduðunu ihtar buyurmaktadýr.
42. Onlar yalaný çokça dinleyicilerdir. Haram olaný da pek çok yiyicilerdir. Artýk sana gelirlerse aralarýnda hükmet veya onlardan yüz çevir. Ve eðer onlardan yüz çevirirsen sana hiçbir þey ile zarar veremezler ve eðer hü km edersen aralarýnda adaletle hükmet. Þüphe yok ki: Allah T e âlâ ad al et d e bulunanlarý sever.
42. Bu mübarek âyetler, Yahudi taifesinin kendi dinî hükümlerine riâyet etmediklerini ve müslümanlara müracaat ettikleri takdirde haklarýnda adaletle hükmedilmesi lüzumunu beyan buyurmaktadýr. Þöyle ki: (Onlar) O kendi kitaplarý olan Tevrat'ýn hükmüne razý olmayanlar (yalaný) deðiþtirilmiþ olan hükümleri, ilâhî din hakkýndaki iftiralarý (ziyadesiyle dinleyicilerdir) ona kýymet verirler (haram olaný da) süht denilen ve kanýlmasý helâl bulunmayan rüþvet vesaire gibi þeyleri de (pek çok yiyîcîdirler) bunlardan istifâde etmeðe pek çok düþkündürler (artýk) onlar kendi dinî hükümlerini býrakýrlar da aralarýnda hükmetmek için (sana gelirlerse) sen serbestsin dilersen (aralarýnda) Ýslâm hükümlerine göre (hükmet veya) dilersen (onlardan yüz çevir) kendi aralarýndaki dâvalarý hakkýnda hüküm verme, (ve eðer onlardan yüz çevirirsen) Haklarýnda hüküm vermezsen (sana hiç bir; ey ile zarar veremezler) onlardan yüz çevirdiðin için sana düþmanlýkta bulunsalar da Allah T e âlâ seni korur. (Ve eðer hükmedersen aralarýnda adaletle hükmet) Allah Teâlâ'nýn emrine göre hükümde bulun. Þüphe yok ki (Allah Teâlâ adaletle bulunanlarý sever) adil bir þekilde hüküm verenleri mükâfata nail buyurur.
§ Gayrý müslimler hakkýnda, müracaatlarý takdirinde, hüküm verilip verilmemesi hususunda Ýslâm hakimleri serbest midir, deðil midir meselesinde ihtilâf vardýr. Birçok fýkýh âlimine göre serbesttirler. Fakat Hanefî fýkýh âlimlerine göre serbest deðildirler. Þer'î hükümlere göre hükmetmekle mükelleftirler. Çünki O < jv
<&4_Ln J jo' _*_j *^^j frS j-\ = Aralarýnda Allah'ýn indirdiði ile hükmet... Maide 5/49) âyeti kerimesi, o serbestliði bildiren âyeti kerimeyi neshetmistir.
Yahut serbestlik veren âyeti kerime, zimmiler hakkýnda deðil, anlaþmalý olan diðer gayrý müslimler hakkýndadýr ve neshedilmiþ deðildir. Zimmiler hakkýnda ise müracaat ettikleri takdirde Ýslâm hâkimlerinin Islâmî hükümlere göre hükmetmeleri vâcibtir. Hâkimiyeti Islâmîye bunu gerektirir. Ýmamý Þafiî'nin görüþü böyledir.
43. Ve seni nasýl hakem yapýyorlar?. Halbuki, onlarýn yanlarýnda, içinde Allah'ýn hükmü bulunan, Tevrat vardýr. Sonra da bunun arkasýndan yüz çevirirler ve onlar mü'min kimseler deðildirler.
43. (Ve) Resulüm!, (seni) O gayrý müslimler (nasýl hakem yapýyorlar) ne þaþýlacak bir hakem seçme hareketi, peygamberliðini kabul etmedikleri bir zâtý nasýl hakem tâyin etmek istiyorlar?, (halbuki onlarýn yanlarýnda) Vaktiyle Hz. Musa vâsýtasýyle verilmiþ olan ve (içinde Allah'ýn) recim ve diðer konular hakkýnda (hükmü bulunan Tevrat vardýr) ne için onun hükmüne razý olmuyorlar da ondan daha hafif bir hüküm araþtýrýyorlar?, (sonra da bunun arkasýndan) Yani: Hz. Peygamber'! hakem tâyin etmelerini müteakip (yüz çevirirler) onlarýn kitabýndakine de muvafýk olan bir hükümden yüz çeviriverirler. (ve onlar) Haddizatýnda kendi kitaplarýna da, Son Peygamber'e de imân etmiþ (mü'min kimseler deðildirler) iþte bundan dolayýdýr ki, iþlerine gelen hükmü kabul etmek, iþlerine gelmeyen hükümleri de deðiþtirmek ve bozmak cür'etinde bulunurlar. Recm hakkýndaki hüküm de bu cümledendir.
44. Muhakkak Tevrat'ý biz indirdik, onda bir hidâyet ve bir nur vardýr. Müslim olan peygamberler onun ile Yahudilere hüküm ederlerdi. Din âlimleri, fakihler de Allah Teâlâ'nýn kitabýný muhafazaya memur olmalarý sebebiyle onunla hükümde bulunurlardý. Ve onlar o kitap üzerine þahitler idiler. Artýk insanlardan korkmayýn, benden korkunuz ve benim âyetlerim ile az bir bedel satýn almayýnýz ve her kim Allah Teâlâ'nýn indirmiþ olduðu ile hükmetmez ise iþte onlar kâfirdirler.
44. Bu âyeti kerime, vaktiyle Tevrat'taki ilâhî hükümler ile hükmedildiðini, buna muhalefet etmiþ olanlarýn ise imândan mahrum bulunduklarýný bildirmektedir. Þöyle ki: (Muhakkak Tevrat'ý biz indirdik) O kitabý mukaddesi ben Yüce Mâbýýd Musa Aleyhisselâm'a indirdim, o öyle ilâhî bir kitap bulunmuþtur, (onda bir hidâyet ve bir nur vardýr) O apaçýk kitap, içine aldýðý þer'î hükümler itibariyle insanlarý irþad ederek doðru yolu göstermekte bulunmuþtu ve insanlarca meçhul, cehalet karanlýðý ile örtülmüþ olan meseleleri de açýp ortaya çýkararak aydýnlatmakta idi. (Müslim olan peygamberler) Hz. Musa'dan sonra gönderilmiþ olan hak'ka teslim olmuþ, Tevrat'taki hükümlere riayetkar olan Ýsrail oðullarý Peygamberleri de (onun ile) o Tevrat'ýn hükümleri ile (Yahudilere hükmederlerdi) onlar da onunla amel, etmeðe memur bulunmuþlardý. "Rebbaniyun" denilen (din âlimleri) ve "ahbar" denilen (fakýhlerde Allah Teâlâ'nýn kitabýný) Tevrat'ý koruyup onun hükümlerini (muhafazaya memur olmalarý sebebiyle onunla) o ilâhî kitaptaki hükümler ile (hükümde bulunurlardý) gerek o Peygamberler (ve) gerek (onlar) o din âlimleri fakihleri (o kitap üzerine þahitler idiler) onun ilâhî bir kitap olduðuna þahitlik eder, onun deðiþiklik ve bozulmaya uðramadan korumaya çalýþýrlardý. Fakat daha sonra Tevrat'ý deðiþtirme ve bozmaya cür'et edenler türemiþtir, (artýk) Ey Yahudi âlimleri, reisleri ve böyle bir vaz'iyyette bulunanlar!., (insanlardan korkmayýn) Onlarýn gayrimeþru arzularýna temayül göstermeyiniz (benden korkunuz) ilâhî hükümlerime muhalif harekette bulunmadan çekininiz, onun getireceði uhrevî mes'uliyeti düþününüz (ve benim âyetlerini ile az bir bedel satýn atmayýnýz) yani: Rüþvet gibi, makam ve mevki gibi, diðer dünyevî zevkler gibi fâni, mesuliyeti gerektiren bir varlýk mukabilinde dinî hükümlerinizi deðiþtirme ve bozmaya cür'et göstermeyiniz. (ve her kim Allah Teâlâ'nýn indirmiþ olduðu) þer'î hükümler (Ýle hükmetmez ise) onu inkâr, ona ihanet eder veya onun uygun olmadýðýna inanarak aksine hüküm vermeye cür'et eyler ise (iþte onlar) o gibi cür'ette bulunanlar (kâfirlerdir) artýk Allah'ýn hükümlerine muhâlifetin ne kadar mesuliyeti gerektiren bir hareket olduðunu düþünmelidir, Ýþte Tevrat'taki hükümleri kasden bozmuþ ve deðiþtirmiþ olanlar hakkýnda böyle bir ilâhî tehdid, tecelli etmiþ bulunmaktadýr.
"Tefsiri kebire ve "Essýracül münir"de yazýlý olduðu üzere bir kimse Allah'ýn hükmünü kalben kabul etmez onu bile bile diliyle inkâr ederse o takdirde kâfir olur. Fakat onu kalben tasdik ettiði halde tek eylerse kâfir olmaz, günahkâr olur. Nitekim büyük âlim Ikrime de demiþtir ki: Her kim Allah Teâlâ'nýn hükmettiði ile onu bilerek inkâr ettiði halde hükmetmezse kâfir olur. Fakat her kim onu ikrar ettiði halde onunla hükmetmezse o fasýktýr, zâlimdir, yoksa kâfir deðildir. Bu husustaki üç âyeti kerime böyle yorumlanmaktadýr. Zahir olan da budur.
§ Rebbaniyun: Dünyadan ilgisini keserek Cenâb-ý Hak'ka manevî yakýnlýða vesile olan ibâdet ve itaate çokça devam eden, takva sahibi zatlar demektir.
Ehbar: Peygamberlerinin yoluna girmiþ olan fýkýh, yüksek bilgili âlimler demektir.
45. Ve biz onlarýn üzerine o Tevrat'ta yazdýk ki: þüphesiz cana can, göze göz, buruna burun, kulaða kulak, diþe di; ve yaralar biribirine kýsastýr. Fakat her kim bunu baðýþlarsa bu onun için bir kefarettir. Ve her kim Allah Teâlâ'nýn indirdiði ile hükmetmez ise iþte onlar zalimlerdir.
45. Bu âyeti kerime, Hz. Musa'nýn þeriatindeki kýsas hükümlerini bildirmektedir, Cenâb-ý Hak'kýn hükümlerine muhalefette bulunmanýn bir zulüm olduðunu ihtar buyurmaktadýr. Þöyle ki: Hak T e âlâ Hazretleri Ýsrail oðullarýný zinadan dolayý recim cezasýyle mükellef tutmuþ olduðunu bildirmiþti. Þimdi de onlar hakkýndaki kýsas hükümleri þöylece beyan buyuruluyor: (Ve biz onlarýn üzerine o Tevrat'ta yazdýk) Farz kýldýk, haksýz yere yapýlan saldýrýlarýn cezalarýný beyan ettik (ki þüphesiz cana) karþýlýk (can) öldürülür (göze) karþýlýk (göz) çýkarýlýr (buruna) karþýlýk (burun) kesilir (kulaða) karþýlýk (kulak) kesilir (diþe) karþýlýk (diþ) koparýlýr ve haksýz yere yapýlan (yaralar) da (birbirine kýsastýr) aralarýnda eþitlik temini kabil olursa yapýlan bir yaranýn bir benzeri de cânî hakkýnda yapýlýr. Bu þekilde eþitliðe riâyet edilmiþ baþkalarý için bir uyanma vesilesi bulunmuþ olur. (Fakat) böyle haksýz bir muameleye mâruz kalanlardan (her kim bunu) böyle bir kýsasý, bir karþý cezayý (tasadduk eder) baðýþlar, bu hakký kendi rýzâsý ile düþürür (se bu) baðýþlama (onun için) o baðýþlayan için (bir keffarettir) böyle affedici bir muameleden dolayý Cenâb-ý Hak onun günahlarýný af ve maðfiret buyurur. Bir görüþe göre de böyle bir baðýþlama, cânî için bir keffarettir, hak sahibi hakkýndan vaz geçince artýk cânîye lâzým gelen ceza düþer. Onu Cenab'ý Hak'da sorumlu tutmaz, (ve her kini Allah Teâlâ'nýn indirdiði Ýle) ilâhî kitabýnda beyan buyurduðu ile (hükmetmez ise iþte onlar) öyle Allah'ýn hükmünü terkedenler (zalimlerdir) adaleti býrakmýþ, kendi nefislerine sui'kast etmiþ, kendilerini azaba mâruz býrakmýþ kimselerdir. Binaenaleyh, akýllý, düþünen bir kimse, kendi nefsini böyle bir tehlikeye mâruz býrakmamalýdýr.
§ Rivayete göre bu âyeti kerime, Ýsrail oðullarýnýn durumlarýný beyan için nazil olmuþtur. Onlar bu gibi hususlarda adalete, eþitliðe riâyet etmezler imiþ. Meselâ: Nadir oðullarý kabîlesini, Kureyze oðullarý kabilesi üzerine tercih ederlermiþ. Kýsas cezasýnýn lüzumunu yalnýz Kureyze oðullarýna tahsis etmiþler. Nadir oðullarýný bundan müstesna tutmuþlardý. Birde kadýnlarý öldüren erkekler hakkýnda kýsas cezasýný tatbik etmezlerdi.
§ Ýslâm hükümlerine göre kýsaslar iki türlüdür. Birisi "kýsas finnefs" dir ki, bu, katili öldürülenin nefsi karþýlýðýnda öldürmektir. Diðeri de "kýsas f i I e t r af dýr. ki, bu da yaralanmýþ veya kesilmiþ bir aza karþýlýðýnda yaralayanýn veya kesenin de benzer azasýný yaralamak veya kesmektir.
§ Diyet de: Cinayet sebebiyle cinayete uðrayana veya varislerine bir nevi tazminat mahiyetinde olarak verilmesi lâzým gelen maldýr.
§ Cinayet ise esasen cezayý gerektiren herhangi bir suçtur, yasak bir fiili yapmaktýr. Bir kimseyi haksýz yere öldürmek veya yaralamak bir cinayet olduðu gibi gasp, hýrsýzlýk, yaðma, telef etmek gibi fiiller de birer cinayettir.
§ Cerh, birþeyde yara meydana getirmek, herhangi bir azayý yaralamaktýr.
§ Kafi uzuv (Aza kesme), insanýn bir azasýný kesmek, bedeninden ayýrmak demektir. El, ayak, parmak, týrnak, gibi, kulak, dudak, aðýz, burun gibi azalan kesmek ve göz, diþ gibi azalarý çýkarmak, kýrmak ve kirpikleri, kaþlarý, baþ saçlarýný yolup koparmak, týraþ etmek gibi ki bütün bunlar "kafi" sayýlýr.
§ Duygularý ve kuvvetleri etkisiz hale getirmek ise, bir azayý iþ göremez hale getirmek yaradýlýþýndan gayesinden mahrum etmek, o azayý faaliyetinden ayýrmak, sekteye uðratmak demektir. "Ahkamý þer'iyemize göre azalar hakkýndaki cinayetlerden dolayý kýsas lâzým gelmesi için - adam öldürmekten dolayý kýsas icrasý için gereken þartlardan baþka þu þartlar da vardýr. (1) Kesilen veya yaralanan azanýn yeri iyileþerek neticesi malûm olmalýdýr. Çünkü ölümle sonuçlanabilir.
(2) Bir azanýn kesilmesi, yaralanmasý, sahibinin emir ve müsaadesine dayalý olmamalýdýr. Olursa kýsas ve diyet lâzým gelmez.
(3) Cânî ile cinayete uðrayan kimse hür olmalýdýrlar. Bunlardan biri veya her ikisi hür olmazsa kýsas deðil, diyet lâzým gelir. Çünki bunlarýn kýymetleri farklýdýr, bu sebeple aralarýnda eþitlik yoktur. Bu halde cinayete uðrayan hür olunca cânî olan kölenin sahibi tercihte serbesttir. Dilerse bu köleyi o hür kimseye verir, dilerse kesilen azanýn diyetini vererek o köleyi yine mülkünde tutar.
(4) Azalarla ilgili diyetler arasýnda benzerlik bulunmalýdýr. Binaenaleyh erkekler ile kadýnlar arasýnda meydana gelen yaralamadan ve aza kesmeden dolayý kýsas lâzým gelmeyip diyet verilmesi icabeder. Çünki bu karþýlýklý azalara ait diyetlerin miktarý farklýdýr.
(5) Azalar arasýnda mahal ve menfaat itibariyle benzerlik bulunmalýdýr. Binaenaleyh meselâ: Bir baþ parmak yerine bir þahadet parmaðý kesilemez.
(6) Azalar hakkýndaki cinayette cânîler birden çok olmamalýdýrlar. Birden çok olurlarsa haklarýnda kýsas deðil, diyet lâzým gelir. Çünkü bunlarýn fiilleri arasýnda az çok bir fark vardýr. Eþitlik yoktur ki, kýsas icrasý uygun olsun.
(7) Azalar hakkýnda kýsas yapýlabilmesi için benzerliði temin mümkün olmalýdýr. Meselâ: Bir kimse bir þahsýn iki kolunu veya iki ayaðýný kesecek olsa kendisinin de iki kolu veya iki ayaðý kesilir. Bunda benzerlik mümkündür. Fakat aksi takdirde diyet lâzým gelir, kýsas lâzým gelmez. Meselâ: Kasden çýkarýlan bir gözden dolayý kýsas lâzým gelmez, çünkü bunda benzerliði temin mümkün deðildir. Bu halde diyet lâzým gelir. Maamafih bir kimse bir þahsýn gözünde yalnýz ziyayý, görmeyi yok etse kendi gözünde de usulü dairesinde ziya ve görme yok edilir. Çünki bunda benzerlik mümkündür. Dilde de kýsas cereyan etmez. Çünkü diller uzanýr ve kýsalýr olmalarý sebebiyle onlarda benzerlik bulunmuþ olmaz. Ve saðlam bir aza, meselâ bir el, bir ayak, ayýblý arýzalý bir aza karþýlýðýnda kýsas olarak kesilemez. Çünki bunlarda benzerlik temin edilemez. Tamamen kesilen kulaktan ve kulaðýn bilinen, belirli bir parçasýndan dolayý kýsas yapýlacaðý gibi marinin yani: Burun ucunda kasabeden fazla olan yumuþak, kemiksiz yerinin kesilesinden dolayý da kýsas yapýlýr. Fakat kulaðýn sýnýrý belli olmayan bir parçasýnýn kesilmesinden dolayý kýsas icra edilemez. Burun kasebesýnda, diþlerden baþka kemikler de, caife ve gayricaife denilen yaralarda, kirpikler ile göz kapaklarýnda, iþitme, söyleme, koklama, tatma kuvvetlerinde, þehevî kuvvetlerde kýsas câri deðildir. Zira bunlarda da benzerlik temini mümkün olmaz. Caife, içe kadar iþleyen yaradýr. Göðüste, arkada, karýnda açýlan yaralar gibi, içe iþlememiþ bir yaraya ada gayricaife denir. Elde, ayakta, boyundaki yaralar gibi.
§ Þeriatýmýzýn hükümlerine göre kasden katlin, yani öldürülmesi meþru olmayan bir insaný yaralayýcý aletlerden biriyle kasden öldürmenin hükmü, þartlarý mevcut olunca kýsas ile öldürülenin mirasýndan; vasiyetlerinden katilin mahrum olmasý ve uhrevî mesuliyetidir. Þu kadar var ki, kýsas, bazen diyet karþýlýðýnda veya cinayete uðrayanýn veya vârislerinin affiyle karþýlýksýz veya bir bedel karþýlýðýnda düþer. Kasde benzer bir yol ile öldürmenin yani öldürülmesi meþru olmayan bir insaný yaralayýcý aletlerden sayýlmayan birþey ile öldürmenin hükmü de diyeti mugallâzâ (aðýr diyet) ile kefaretten ve miras ile vasiyete kavuþ amam aktan ibarettir, tazir cezasýný hak etmektir ve uhrevî mesuliyettir. Diyeti mugallâzâ, diyetin deve cinsinden verileceði takdirde göz önüne alýnýr, hür olan erkek bir maktul için tam yüz deve verilmesi lâzým gelir ki: Bu bir diyeti muðallazadýr. Keffareti katilden maksat da bazý öldürmelerden dolayý verilecek diyetlerden baþka yapýlmasý icab eden bir kefarettir ki, bu mümkün ise bir mü'min köle azat etmektir. Bu bulunmadýðý takdirde ardarda iki ay oruç tutmaktýr ki bu günahlarýn af ve örtülmesine vesîle olacaðý için böyle keffâret adýný almýþtýr. Bununla beraber, bu kefaretin lüzumu katilin akýllý, bulûð çaðýna ermiþ, hür, müslüman olmasý halindedir. Hata olarak öldürmenin hükmü de tam diyet ile mirastan, vasiyetten mahrumiyet ve kefaret ile uhrevî mesuliyettir. Kasden yaralama ve aza kesmenin hükmü de mikdarda eþitlik, ve benzerlik mümkün olduðu takdirde kýsastýr. Mümkün olmadýðý takdirde de diyet veya hükümeti âdildir. Hükümeti âdil ise mikdarý seran belirlenmiþ olmayýp bilir kiþinin usulü dairesinde takdir ve tayin edecekleri diyettir. Hata olarak yaralama ve kesmenin hükmü de bir aza yaralanmýþ, veya tamamen kesilmiþ veya menfaati tamamen yok olmuþ ise diyettir. Böyle olmayýp da azada zaaf ariz olmuþ ise veya azada kusur sayýlacak bir eser kalmýþ ise hükümeti âdildir. Kýsasýn þartlarý ve diyetlerin miktarý hakkýnda Bakara süresinin 178 inci âyeti kerimesinin tefsirine müracaat ediniz!..
46. Ve arkadan da onlarýn izleri üzerine Meryem'in oðlu Ýsa'yý, önündeki Tevrat'ýn bir tasdikçisi olarak gönderdik. Ve ona Ýncil'i verdik ki, içinde bir hidâyet, bir nur vardýr. Ve önündeki Tevrat'ý tasdik edicidir. Ve takva sahipleri için bir hidâyet ve bir öðüttür.
46. Bu mübarek âyetler. Hýristiyan taifesine Hz. Ýsa'nýn Ýncil kitabý ile gönderilmiþ olup onlarýn vaktiyle bu Ýncil'in hükümleriyle mükellef bulunmuþ olduklarýný bildirmektedir. Allah'ýn hükümlerine muhalefet edenlerin ise fâsýk kimseler olduklarýný ihtar buyurmaktadýr. Þöyle ki: Ýsrail oðullarýna birçok Peygamber gönderilmiþti (Ve arkadan da) bu Peygamberleri müteakip de (onlarýn) o Peygamberlerin (izleri) eserleri (üzerine Meryem'in oðlu Ýsa'yý önündeki) kendi zamanýndan evvel nazil olmuþ bulunan (Tevrat'ýn bir tasdikçisi olarak gönderdik) bu sebeple Hz. Isa, Tevrat'ýn ilâhî bir kitap olduðunu tasdik, teyit etmiþ ve Ýsrail oðullarýndan gelen son Peygamber bulunmuþtur. (Ve ona) Hz. Ýsa'ya (Ýncil'i verdik) o mübarek kitabý ona indirdik (ki içinde) Hak yola sevk eden (bir hidâyet ve) hakikatlarý aydýnlatan (bir nur vardýr) bu kitapta da Tevrat'ta olduðu gibi son peygamberin bütün insanlýða son bir Peygamber olarak gönderileceðine dâir bir müjde nuru vardýr. Hz. Muhammed'in vasýflarýna, onun þeriatýnýn her bakýmdan tam, kâmil, þeriatlarýn sonuncusu olduðuna dâir malûmat vardýr. (Ve) O Ýncil (önündeki Tevrat'ý) onun da ilâhî bir kitap olduðunu (tasdik edicidir ve) o Ýncil (sakýnanlar için bir hidâyet ve bir öðüttür) hakikaten Allah'ýn kitabýnýn hükümlerine itaatkâr, hakkiyle takva sahibi olanlar, bu kitaptan istifâde ederler, onun beyanlarýna göre Hz. Ýsa'nýn bir Peygamber olduðunu ve diðer Peygamberler ile beraber son peygamberin de peygamberlik ve risâletini ve ona nazil olan Kur'an'ý Kerim de bir ilâhî kitap bulunduðunu tasdik eylerler, bu gibi güzel vasýflara sahip olmayanlar için ise Ýncil'den istifâde etmek mümkün deðildir.
47. Ve Ýncil ehli de Allah Teâlâ'nýn indirmiþ olduðu -hükümler- ile hükmetsin. Ve her kim Allah Teâlâ'nýn indirmiþ olduðu ile hüküm etmezse iþte onlar fasý ki ardýr...
47. Cenâb-ý Hak buyurmuþtur ki: (Ýncil ehli de Allah Teâlâ'nýn indirmiþ) Beyan buyurmuþ, nesha tâbi kýlmamýþ (olduðu) ahkâm ile (hükmetsin) ona göre dinî vazifelerini ifâya çalýþsýn, Ýncil'deki hükümlerin bir kýsmý: Cenab'ý Hak'kýn birliðine, Hz. Ýsa'nýn bir insan olup Peygamberlikle þereflenmiþ olduðuna dâirdir, ve Hz. Muhammed Aleyhisselâm'ýn da son peygamber olup ona verilecek olan Kur'an-ý Kerim'in hükümlerine muhalif olan önceki hükümlerin nesh edilmiþ bulunacaðýna aittir. Ne yazýk ki Yahudiler gibi Hýnstiyanlar taifesi de kitaplarýný deðiþtirmiþ ve bozmuþ, onlardaki hükümlere riâyette bulunmamýþ ve bilhassa Son Peygamber Hazretlerine ait beyanlarý örtmeye ve imhaya çalýþýp durmuþlardýr, (ve) binaenaleyh (her kim Allah Teâlâ'nýn indirmiþ olduðu ile) yani indirilmiþ kitaplarýn sabit, nesh edilmemiþ hükümleri ile (hüküm etmezse iþte onlar) o gibi kimseler tam (fasýklardýr) binaenaleyh o indirilmiþ kitaplarýn beyanlarýna göre son peygamberi tasdik, onun þeriatý ile amel lâzým geldiði halde buna muhalefet edenler, itaat dairesinden çýkmýþ, kötülük ve günaha mübtelâ olmuþ kimselerden baþka deðildir.
48. Ve sana kitabý da hak olarak indirdik, kendisinden evvelki -semavî- kitabý tasdik edici ve üzerine bir koruyucu olmak üzere. Artýk aralarýnda Allah Teâlâ'nýn indirmiþ olduðu -hükümler- ile hükmet. Ve sana gelen haktan -ayrýlýp da- onlarýn havalarýna tâbi olma. Sizden her biriniz için -vaktiyle- bir þeriat, bir açýk yol kýlmýþtýk. Ve eðer Allah T e âlâ dilese idi elbette sizleri bir ümmet kýlmýþ olurdu. Fakat size vermiþ olduðu þeyler de sizi imtihan etmek için -bir ümmet kýlmadý- artýk hayýrlý islere koþunuz. Nihayet cümleten dönümünüz Allah Teâlâ'yadýr. Binaenaleyh nelerde ihtilâf etmiþ olduðunuzu o size haber verecektir...
48. Bu âyeti kerime, Kur'an-ý Kerim'in nasýl muazzam bir ilâhî kitap olduðunu, ve muhtelif þeriatlarýn, ümmetlerin vaktiyle meydana getirilmiþ olduðundaki hikmeti ve Hz. M ýý ham m e d'in peygamberliðinden sonra Kuran hükümleri dairesinde hükmedilmesi gerektiðini beyan buyurmaktadýr. Þöyle ki: Ey Yüce Resulüm!.. Eski ümmetlere Tevrat, Ýncil gibi kitaplarý verdik (Ve sana) Kur'an-ý Kerim'den ibaret olan (kitabý da hak olarak) hakikate tercüman, tam bir doðruluk ve hikmetle vasýflanmýþ bir halde izzet semâmýzdan (indirdik) sana inzal buyurduk (kendisinden evvelki) semavî her (kitabý) diðer Peygamberlere verilmiþ olan kitaplarýn kapsamýný (tasdik edici) onlardaki kýssalarýn, vaad ve tehdidin hakikata uygun, zamanlarýndaki insanlarýn irþat ve aydýnlatýlmasýna yönelik bulunduðunu açýklayan (ve üzerine bir koruyucu) onlarýn birer ilâhî kitap olduðuna þahit, onlarýn yürürlükten kaldýrýlmýþ hükümlerini koruyucu ve savunucu, kaldýrýlmýþ hükümlerine de iþaret edici (olmak üzere) o hak ve hakikati bildiren kitabý da sana ihsan buyurduk. (Artýk) sana müracaat eden ehli kitap ve diðerlerinin (arlarýnda Allah Teâlâ'nýn) sana (indirmiþ olduðu) o apaçýk kitabýn hükümleri (ile hükmet) çünki o apaçýk kitap, diðer ilâhî kitaplardaki yürürlükten kaldýrýlmamýþ olan bütün þer'î hükümleri ve hikmet gereði olan bir nice diðer dinî meseleleri içine almýþ bulunmaktadýr, (ve sana gelen haktan) Ahkamý Kur'aniyeden ayrýlýp da (onlarýn) o müracaat edecek olanlarýn (havalarýna) gayri meþru arzularýna (tâbi olma) öyle bir hareket, Allah'ýn hükmüne muhalefettir, büyük sorumluluðu gerektirir. Ey muhtelif ümmetler!, (sizden her biriniz için) Vaktiyle (bir Þeriat, bir açýk yol kýlmýþtýk) meselâ: Hz. Musa'nýn gönderilmiþ olduðu günden itibaren Hz. Ýsa'nýn zamanýna kadar Tevrat'taki þer'î hükümler ile amel edilmesi icab ediyordu. Hz. Ýsa'nýn zamanýnda da son peygamber Hz. Muhammed'in gönderildiði zamana kadar Ýncil'deki jer'î hükümler ile amel edilmesi emir olunmuþtu. Þimdi ise Son Peygamber Hazretlerinin þer'î hükümleri ile bütün insanlýðýn amel etmeleri emir olunmuþtur. Binaenaleyh ey bu son peygamberin zamanýnda var olan ve ondan sonra davücude gelecek bulunan insanlar!. Þimdi sizler için icap eden, o Yüce Peygamberin seri at iyi e amel etmektir. Bu, ilâhî hikmet umumun menfaati gereðidir. (Ve eðer Allah Teâlâ dilese idi elbette sizleri bir ümmet kýlmýþ olurdu) Bütün asýrlarca hepinizi bir din, bir þeriat üzere birleþtirir, o þeriatý hükmünün kaldýrýlmasýndan ve deðiþiklikten uzak kýlardý, (fakat) Öyle kýlmadý, vakit vakit Peygamberler gönderdi, sizleri evvelce baþka þeriatlere tâbi tuttu (size vermiþ olduðu þeylerde) bulunduðunuzdan önceki asýrlarýn durumlarýna uygun, muhtelif þer'î hükümlerde (sizi imtihan etmek için) hakkýnýzda bir imtihan muamelesi gibi bir muamelede bulunmak hikmetine binaen sizi bir ümmet ayný þeriata tâbi kýlmadý. Binaenaleyh þimdi de hepinizi bir dine, bir parlak þeriate tâbi tutmuþtur, þimdi hikmet bunu gerektirmektedir, buna muhalefet, hakkýnýzda elem verici azaplarý gerektirir, (artýk) Ey insanlar! Sizin için iki âlemde de (hayýrlý iþlere koþunuz) Kur'an-ý Kerim'de beyan olunan doðru inançlar ile, iyi ameller ile vasýf lanmaya gayret ediniz fýrsatý kaçýrmayýnýz. (Nihayet toptan dönümünüz Allah Teâlâ'yadýr) Hepiniz bu dünyayý býrakýp âhiret âlemine gidecek, orada amellerinize göre muameleye tâbi olacaksýnýzdýr. (Binaenaleyh) Dünyada iken (nelerde ihtilâf etmiþ olduðunuzu o) Yüce Yaratýcý âhiret âleminde (size haber verecektir) o ihtilâfýnýza lâyýk cezaya sizi kavuþturacaktýr. O halde bu akibeti düþününüz, daha imkân elde var iken kaybedileni telâfi etmeye çalýþýnýz, hepimiz birden Ýslâm dininin saadet sahasýnda toplanarak aradaki boþ ihtilâflara son veriniz. Bütün insanlýðýn selâmeti, hakiki saadeti ancak bu sayede temin edilmiþ olur.
49. Ve aralarýnda Allah Teâlâ'nýn indirmiþ olduðu ile hükmet ve onlarýn arzularýna tâbi olma. Ve Allah Teâlâ'nýn sana indirmiþ olduðu þeylerin bazýsýndan seni fitneye düþüreceklerinden dolayý onlardan kaçýn. Eðer onlar yüz çevirirlerse artýk bil ki, Allah Teâlâ muhakkak diliyor ki, onlarý bazý günahlarý sebebiyle musibete uðratsýn. Ve þüphe yok ki, insanlardan birçoklarý elbette fasýk kimselerdir.
49. Bu mübarek âyetlerde þer'î hükümlere riâyetin lüzumunu ve Allah'ýn hükümlerinin üstünde hiçbir hüküm olamýyacaðýný beyan buyurmaktadýr. Þöyle ki: Resulüm!. Kur'an-ý Kerim'i sana hak olarak indirdik (Ve) sana emir eyledik ki, sana müracaat edenlerin (aralarýnda Allah Teâlâ'nýn indirmiþ olduðu ile hükmet) haklarýnda Kur'an-ý Kerim'in recme, kýsasa ve diðer konulara ait hükümlerini tatbik eyle (ve onlarýn arzularýna tâbi olma) onlarýn cahilce arzularýna kýymet verme (Ve Allah Teâlâ'nýn sana indirmiþ olduðu þeylerin) þer'î hükümlerin (bazýsýndan seni fitneye düþüreceklerinden) bâtýlý hak seklinde tasvir ederek kötü maksatlarýný sana kabul ettirmek isteyeceklerinden (dolayý onlardan kaçýn) sözlerine iltifat etme (Eðer onlar) Cenâb-ý Hak'kýn indirmiþ olduðu ile hükümden (yüz çevirirlerse) ondan kaçýnarak baþkasýný arzuda bulunurlarsa (artýk bil ki, Allah Teâlâ muhakkak diliyor ki onlarý bazý günahlarý sebebiyle) öyle Allah'ýn hükmünden yüz çevirmelerinden dolayý (musibete uðratsýn) onlarý bu büyük günahlarý yüzünden cezaya çarptýrsýn (ve þüphe yok ki, insanlardan birçoklarý elbette fasýk) küfürlerinde ýsrarlý, inatçý (kimselerdir) binaenaleyh öyle sapýklar iltifata lâyýk olamaz.
50. Onlar câhiliyet devrindeki hükmü mü arýyorlar?. Allah Teâlâ'dan daha güzel hükmeden kim vardýr?. Tam kanaat sahibi bir kavime göre?
50. (Onlar) O ilâhî hükmü kabulden kaçýnan inkarcýlar (câhiliyet devrindeki hükmü mü arýyorlar?) cahiliye milleti gibi nefsin arzusuna tâbi, adalete, eþitliðe aykýrý bir þekilde hüküm verilmesini mi istiyorlar?. Bu ne kadar þaþýlacak bir arzudur!. Bir kere düþünmeli deðil mi?. (Allah Teâlâ'dan daha güzel hükmeden kim vardýr?.) Elbette yoktur. (Tam kanaat sahibi bir kavime göre) hakkiyle düþünen, münevver bir zümrenin kanaatýnca Hak Teâlâ Hazretlerinden daha adaletli hükmedecek bir fert düþünülemez. Artýk onun hükmüne nasýl muhalefet edilebilir?
§ Rivayete göre Keab Ibni Esed ve Abdullah Ibni Suriya gibi bazý þahýslar Hz. Peygamber'i fitneye düþürmek, onu Kur'an-ý Kerim'e aykýrý hükme sevk eylemek maksadýyla Hz. Peygamber'in huzuruna gelmiþler. Ya Muhammedi. -AleyhisselâmSen bilirsin ki, biz, Yahudilerin âlimlerinden eþrafýndan bulunuyoruz. Eðer biz sana tâbi olursak bütün Yahudiler bize muhalefet etmeyip sana tâbi olurlar. Bizim ile bir kavim arasýnda bir dava vardýr, sana müracaat edeceðiz. Eðer onlarýn aleyhine olarak bizim lehimize hükmedersen sana imân eder, seni tasdik eyleriz, demiþler. Rasülü Ekrem Hazretleri ise bunlarýn bu sözlerine iltifat buyurmamýþ, bu hâdise üzerine bu mübarek âyetler nazil olmuþ, onlarýn arzularýna tâbi olunmamasý emrolunmuþtur.
51. Ey imân edenler!. Yahudiler ile Hiristiyanlarý dost tutmayýnýz. Onlarýn bazýlarý bazýlarýnýn dostudur. Ve sizden her kim onlarý dost edinirse muhakkak o da onlardandýr. Þüphe yok ki, Allah Teâlâ o zâlimler olan kavme hidâyet etmez.
51. Bu mübarek âyetler, kâfirlere karþý gösterilecek bir dostluðun kötü neticelerini ihtar buyurmaktadýr. Þöyle ki: (Ey imân edenler) Ey ihlas emini müslümanlar!. (Yehudiler ile Hiristiyanlarý) Öyle birbirine düþman, ilâhî bir dinden mahrum kimseleri (dost tutmayýnýz) sizden hangi biriniz, onlardan hangi birini bir sadýk, hayýr ister dost telâkki etmesin (onlarýn bazýlarý bazýlarýnýn dostudur) Yehudi taifesi kendi milletine mensup olanlarýn, Hýristiyan taifesi de kendi dindaþlarýnýn dostudurlar, onlar kendilerinden olmayanlara kaþý samimî bir dostlukta asla bulunmazlar. (Ve) Ey Müslümanlar!, (sizden her kim onlarý dost edinirse) Onlara karþý samimî bir muhabbet ile baðlanýrsa (muhakkak o da) o baðlanan da (onlardandýr) çünki aralarýnda bir fikir ve inanç birliði bulunmamýþ olsa öyle onlara baðlanýlmasý mümkün olamaz. Binaenaleyh onlara öylece baðlanan kimseler, hakikî müslüman deðil, münafýk þahýslar demektir.
52. Ýmdi kalblerinde bir hastalýk olan kimseleri görürsün ki onlarýn içinde koþar dururlar, bize bir felâket isabet etmesinden korkarýz derler. Artýk umulur ki, Allah Teâlâ bir feth veya ilâhî katýndan bir emirvücude getirir de onlar kendi nefislerinde gizledikleri þeyden dolayý piþman olurlar.
52. Evet... O yabancý taifelere baðlananlar vardýr (Ýmdi) Ey Resulüm! Veya ey hakikatlarý görmeðe muktedir olan herhangi bir müslüman! Sen (kalblerinde hastalýk bulunan) münafýk (kimseleri görürsün ki) o münafýklar (onlarýn) o yabancý taifelerin (içinde koþar) lar, onlara dostluk gösterir (dururlar) o münafýkça hareketlerden dolayý kendilerini mazeret sahibi göstermek için de (bize) o taifelerden (bir felâket isabet etmesinden korkarýz) onlarýn birgün galip olup bizi mahvetmelerinden, bizim mahrumiyetlere uðramamýza sebebiyet vereceklerinden endiþe ederiz (derler) ne büyük kuruntu!. Hayýr hayýr (artýk umulur ki) Cenab'ý Hak'kýn lütfundan beklenir ki (Allah Teâlâ) mü'minlere (bir fetih) bir zafer ihsan buyurur (veya ilâhî katýndan bir emir) o düþmanlarýn ezilmesi, sürülmesi ve þiddetli cezalandýrýlmasý gibi bir hâdise (vücude getirir de onlar) o münafýk kimseler (kendi nefislerinde gizledikleri þeyden) küfürden, nifaktan Rasülü Ekrem'in muvaffak olup-olmayacaðý hakkýndaki tereddütlerden (dolayý peþiman olurlar) piþmanlýða düþmüþ bulunurlar.
53. Ýmân edenler de diyeceklerdir ki, sizinle beraber olduklarýna dâir büyük yeminler ile Allah Teâlâ'ya yemin eden kimseler þunlar
53. O münafýklar öyle piþman bir hâle mâruz kalacaklarý zaman (Ýmân edenler) hakikî müslümanlar (da diyeceklerdir ki") ey müslüman kardeþlerimiz!. Artýk o münafýklarýn halleri anlaþýldý ya, (sizinle beraber olduklarýna dâir) sizi aldatmak için (büyük yeminler ile Allah Teâlâ'ya yemin eden kimseler þunlar mýdýr?.) Evet... O münafýklar deðil midir ki, sizinle beraber olduklarýna ve size yardým edeceklerine dâir yemin edip durduklarý halde kalben size düþmanlýkta bulunurlar, sizin düþmanlarýnýza karþý dostluktan geri durmazlar (onlarýn) o münafýklarýn (ise amelleri bâtýl olmuþ) onlar tamamen (ziyana uðramýþ kimseler olmuþlardýr)
54. Ey imân edenler!. Sizden her kim dininden dönerse muhakkak Allah Teâlâ bir kavmi getirir ki, onlarý sever, onlar da onu severler. Mü'minlere karþý mütevâzi olurlar, kâfirlere karþý da izzet sahipleri bulunurlar. Allah yolunda savaþa atýlýrlar ve kýnayanýn kýnamasýndan korkmazlar, iþte o, Allah Teâlâ'nýn lütfudur, onu dilediðine verir ve Allah Teâlâ'nýn lütfü ve ilmi geniþtir.
54. Bu âyeti kerime, Ýslâm dininden ayrýlanlarýn zararlarý kendi þahýslarýna ait olup ilâhî dinin onlara muhtaç olmadýðýný bildirmektedir. Ve Cenab'ý Hak'kýn kendi mukaddes dinini dâima destekleyeceðini bizlere müjdelemektedir. Þöyle ki: (Ey imân edenler!.) Ey Ýslâm þerefine nail olanlar!. (Sizden) içinizden (her kun dininden dönerse) Ýslâmiyet'i býrakýp irtidâd ederse bu kötü hareketinin felâketi kötülüðü, cezasý kendisine yönelir, o yüzden Ýslâmiyet bir zaafa, bir duraklamaya maruz kalmaz. (muhakkak) dýr ki (Allah Teâlâ) o mürtet taifeyi yok eder yerine (bir) seçkin (kavmi getirir) Ýslâm þerefine nail eder. Ýslâmiyet'e hizmete muvaffak kýlar (ki) Cenab'ý Hak (onlarý sever) onlarýn hakkýnda dünyevî ve uhrevî hayýrlarý, mükâfatlarý ister (onlar da) o muhterem kavim de (onu) o Yüce Yaratýcýyý (severler) o kerem sahibi Yaratýcýya ibâdet ve itaatte bulunurlar, günahlardan kaçýnýrlar. Ve o seçkin zevat (mü'minlere) o dindaþlarýna karþý (mütevâzi) yumuþaklýk, merhamet ve þefkatle vasýflanmýþ (olurlar) bununla beraber (kâfirlere karþý da izzet sahipleri) galibiyetle, kuvvet ve þiddetle vasýflanmýþ (bulunurlar) bu muhterem fedakâr zatlar (Allah yolunda savaþa atýlýrlar) Ýslâm dininin düþmanlarýyle savaþlarda bulunur, dini yüceltmeðe hizmet eder dururlar. Ve bu zatlar (kýnayanýn kýnamasýndan korkmazlar) bunlar dinlerinde kuvvet ve metanet sahihleridir, öyle münafýklar gibi yabancýlardan, Ýslâm düþmanlarýndan korkmaz, onlarýn kýnama ve ayýplamasýna, dedikodusuna kýymet vermezler, (iþte o) Muhterem zatlarýn sahip olduklarý öyle yüksek vasýflar (Allah Teâlâ'nýn lütfudur) onun bir lütuf ve ihsanýdýr ki, ona mahzar olmuþlardýr. Ve Allah Teâlâ (onu) o lütuf ve keremini (dilediðine verir) bir nice kullarýný böyle yüksek lütuflara, nîmetlere nail buyurur. (Ve Allah Teâlâ vâsidir) lütuf ve keremi pek geniþtir, pek ziyadedir ve (alimdir) bütün eþyayý ilmi ilâhîsi kuþatmýþtýr. Binaenaleyh ilâhî lütfuna lâik olanlarý da pek mükemmel bilir, onlarý bu gibi ilâhî lütuflarýna nail buyurur. Vakit vakit nice kimseler Ýslâm þerefine nail olarak böyle eþsiz lütuflara kavuþmuþ bulunurlar. Ne yüce bir baþarý!.
§ Bu âyeti kerime baþlýbaþýna büyük bir mucizedir. Çünki bunun, meydana gelmeden önce haber verdiði bu dinden dönme ve Ýslâm þerefine nail olma hadiseleri daha sonra tamamen tehakkuk etmiþtir.
Tefsirlerde geniþçe beyan olunduðu üzere on bir grup daha sonra Islâmiyetten dönmüþ, fakat onlarýn yerine nice gruplar, nice milletler Ýslâm þerefine nail olmuþlar, Ýslâmiyet'i doðu ve batýya yaymaya devam etmiþlerdir.
Üç grup Rasülü Ekrem'in zamanýnda dinden dönmüþlerdir ki, bunlar Yemen'de bulunan "beni Mudile" kabilesiyle Müseylemetülkezabýn kavmi olan "beni Henife" kabilesi ve beni Eset kabilesidir. Beni Müdliçin reisi olan Zülhimar, Feyruzi, Deylemi tarafýndan öldürülmüþtür. Müseylemetülkezab da Hz. Ebu Bekir'in zamanýnda Vahþi tarafýndan katlolunmuþtur. Hz. Hamza"nýn da katili olan Vahþi demiþtir ki: Ben câhiliyet döneminde insanlarýn hayýrlýsýný, müslümanlýk döneminde de insanlarýn en kötüsünü öldürdüm. Beni Esed, Talha Ibni Huveylid'in kavmidir. Bu kavim, Hz. Ebu Bekir'in zamanýnda Halit Ibni Velit tarafýndan yenilgiye uðratýlmýþ, Talha da Þam'a gitmiþ, orada yeniden güzelce müslüman olmuþtur. Yedi kavim de Hz. Ebu Bekir'in hilafeti zamanýnda dinden dönmüþlerdir ki bunlar da "Fezare", "Gatfan", "Beni Selim", "Beni Yerbü", "Kende" ve "Beni Bekr bini Vail" kabîleleriyle "Teym" kabilesinin bir kýsmýndan ibarettir. Bir gmp da Hz. Ömer'in hilafeti zamanýnda dinden dönmüþtür ki, o da "Gassân" denilen kavimdir.
Bu Ýslâm'dan dönen kuvvetlerin hepsi de müslümanlar tarafýndan maðlûp edilmiþ çeþit çeþit felâketlere, maðlûbiyetlere maruz kalmýþlardýr. Bütün bunlar dinden dönmenin cezasýdýr. Uhrevî cezasý ise pek büyüktür.
Fakat asrý saadetten itibaren bir nice büyük kabileler, milletler Ýslâm þerefine nail olmuþ, Ýslâmiyet'i doðu ve batýya yaymaya çalýþýp durmuþlardýr. Ensarý kiram denilen Medine'i Münevvere ile etrafýndaki muhterem ahali. Yemen kabileleri, Ýranlýlar ve Kadisye savaþýna iþtirak eden binlerce zevat ve bilhassa Necip Türk milleti Ýslâmiyet'i kabul etmiþ, bu uðurda asýrlardan beri cihad meydanlarýna atýlmýþ Ýslâmiyet in doðu ve batýya yayýlmasýna pek büyük hizmetlerde bulunmuþlardýr. Bu suretle Kur'an'ý Kerim'in müjdeleri tehakkuk etmiþ, onun ebedi bir mucize olduðu ortaya çýkmýþtýr. Bizler ecdadýmýzýn Ýslâm dini hususundaki bu yüce hizmetleriyle dâima, iftihar eder, onlarýn o seçkin yollarýný takibe muvaffak olmamýzý Hak Teâlâ Hazretlerinden niyaz eyleriz. Ve yardým ondandýr.
55. Sizin dostunuz ancak Allah Teâlâ'dýr. Ve onun Peygamberidir ve imân etmiþ olanlardýr. O imân edenler ki, namazý dosdoðru kýlarlar ve zekâtý verirler ve onlar rukû'a varanlardýr.
55. Bu mübarek âyetler, müslümanlar için hangi kimselerin dost edinileceðini, yetkili kýlýnacaðýný bildirmektedir. Þöyle ki: Ey mü'minler!. Sizin veliniz, dostlarýnýz, yardýmcýlarýnýz o inkarcý taifeler deðildir, onlarý dost edinmeyiniz. (Sizin dostunuz) koruyucunuz, yardýmcýnýz, sýðýnaðýnýz (ancak Allah Teâlâ'dýr) hepiniz aslýnda onun yöneticiliði altýnda bulunmaktasýnýz (ve) sonra da Cenâb-ý Hak'kýn bu yöneticiliðine tâbi olarak veliniz (onun Peygamberidir ve) o kerem sahibi mabuda (imân etmiþ olanlardýr) bütün müslümanlardýr. O imân etmiþ zatlar ki, üzerlerine düþen beþ vakit (namazý dosdoðru) bütün þartlarýna riâyet ederek (kýlarlar ve) üzerlerine düþen (zekâtý) da müslümanlarýn fakirlerine (verirler ve) onlar (rükû'a varanlardýr) yani: Onlar Cenâb-ý Hak'kýn emirlerine riâyet ederek mutavâzice bir vaziyette kulluk vazifelerini Ýfâ edenlerdir. Veya onlar namazlarýný, zekâtlarýný Allah Teâlâ'dan korkar, Allah için tevâzuda bulunur olduklarý halde ifâ eden zatlardýr. Ýþte bu gibi mü'minler birbirinin dostudur, halis dostudur, hayr isteyendir. Artýk yabancýlardan böyle bir dostluk, böyle bir yardým ve destek beklemek asla mümkün olamaz.
56. Ve her kim Allah Teâlâ'yý ve onun resulünü ve imân edenleri dost edinirse þüphe yok ki, galip olanlar. Allah Teâlâ'nýn o fýrkasý dýr.
56. (Ve her kim) Öyle inkarcý, hâin tâifalarý býrakýr da (Allah Teâlâ'yý ve onun Resulünü ve imân edenleri dost edinir) onlarýn dostluðunu, korumasýný, iyiliðini kazanmaya muvaffak olur veya onlara yardým ve destekde bulunur (sa) elbette dinî ve dünyevî selâmeti, galibiyeti temin etmiþ olur. (Þüphe yok ki) Hakikat halde (salip olanlar) Allah'ýn korumasýna mazhar, kurtuluþa nail bulunanlar (Allah Teâlâ'nýn o fýrkasýdýr) öyle Cenâb-ý Hak'ki ve onun Peygamberini ve bütün mü'minleri dost edinen zatlardýr. Dünyevî ve uhrevî muvaffakiyetler ancak onlarýn haklarýnda tecelli edecektir. Çünki onlar Allah'ýn hizbidir.
§ Hizb, sahib, cemaat, toplanmýþ taife ve cüz manasýnadýr. Çoðulu: Ahzabtýr. Allah'ýn hizbinden maksat ise Cenâb-ý Hak'kýn dinine tâbi, onun himayesini kazanmýþ olan zatlar demektir. Bunlara: Evliyaullah, Ensârullah, Þiatullah, ve Cündullah da denilir.
57. Ey imân edenler!, sizden evvel kendilerine kitap verilmiþ olanlardan dininizi eðlence ve oyuncak edinenleri ve müþrikleri dostlar edinmeyiniz. Allah Teâlâ'dan korkunuz, eðer imân etmiþ kimseler iseniz.
57. Bu âyeti kerime de Islâmiyetin yüceliðini bozmaya çalýþan bütün kâfir ve müþrikleri müslümanlarýn dost kabul edemiyeceklerini bildirmektedir. Þöyle ki: (Ey imân edenler) Ey müslüman zümresi!. (Sizden evvel kendilerine kitap verilmiþ olanlardan) Yahudi ve Hiristiyan taifasýndan (dininizi eðlence ve oyuncak edinenleri) lisânen imân ettiklerini açiklayip kalben küfr üzere ýsrarda bulunanlarý, öyle münafýk tabiatlý kimseleri dost tutmayýnýz, onlar dostluða lâyýk deðildirler (ve) Ýslâm dinini inkâr eden (müþrikleri) de (dostlar edinmeyiniz) onlardan da uzak durunuz (Allah Teâlâ'dan korkunuz) o gibi inkarcý, münafýk, putperest kimseler ile dostlukta bulunmaktan sakýnýnýz, (eðer) Ey müslümanlar!. Siz hakkiyle (imân etmiþ kimseler iseniz) çünkü imân ile nitelenmek, o gibi din düþmanlarýndan sakýnmayý gerektirir.
§ Rivayete göre Rifae bini Zeyid ve Süveyd binil Hars görünüþte kendilerini müslüman göstermiþ, sonra da münafýk kesilmiþlerdi. Müslümanlardan bazý zatlar ise bunlarý hakikî müslüman sanarak haklarýnda muhabbet göstermekte bulunmuþlardý. Bunun üzerine bu âyeti kerime nazil olmuþ, o gibi kâfir ve münafýklarýn dostluða lâyýk olmadýklarý ihtar buyrulmustur.
58. Ve namaza çaðýrdýðýn zaman onu bir eðlence ve bir oyuncak edinirler. Bu da þüphe yok ki,, onlarýn akýllýca düþünmez bir kavim olmalarýndandýr.
58. Bu mübarek âyetler de Ýslâmiyet'e mahsus dinî vazifelerin ehemmiyetini takdir etmeyen, Ýslâm milletinin varlýðýný kýskanan kimselerin ne kadar kýymet bilmez olduklarýný göstermektedir. Þöyle ki: Bir takým dinsizler, Ýslâm dini ile alay eder (Ve) bu cümleden olarak onlardan bir taife. Ey ehli Ýslâm!. Siz (namaza çaðýrdýðýnýz zaman) ezaný muhammedi okunarak Allah'ýn birliði, inancý bütün ufuklara yayýldýðý ve imân sahipleri namaz gibi kutsî bir ibâdete davet olunduklarý vakit o inkarcý taife (onu) o namazý, ö yüce çaðrýyý (bir eðlence ve bir oyuncak) bir alaya konu (edinirler) öyle cahilce, kâfirce bir kötü harekete cür'ette bulunurlar. (Bu da) onlarýn bu alçakça hareketleri de (Þüphe yok, onlarýn akýllýca düþünmez bir kavim olmalarýndandýr) çünki aklý basýnda olan her insan, gerek ezanýn ve gerek namaz gibi ibâdetlerin ne kadar kutsal birer vazife olduðunu takdir eder. Öyle yüce vazifelerden kaçýnanlar, onlarýn kýymetini takdir fedemeyenler, onlarýn yapýlmasýndan dolayý içlerinde bir düþmanlýk, bir kýrgýnlýk eseri belirmeðe baþlayanlar, elbette güzelce düþünmeden, din düþüncesinden, yaratýlýþ temizliðinden mahrum kimselerdir.
§ Rivayete göre Medine'i Münevvere'de bulunan bir Hýristiyan ezan okunurken müezzinin "Eshedü enne Muhammeden Rasülüllah" dediðini iþitince: "Allah yalancý olaný yakýversin" dermiþ. Bir gece onun hizmetçisi olan bir kadýn elinde ateþ bulunduðu halde onun hanesine girmiþ, bundan bir kývýlcým uçarak o haneyi de onun içinde bulunan sahihlerini de tamamen yakývermiþ, o pis herif, lâyýk olduðu cezaya, kendi temennisiyle kavuþmuþtur.
59. De ki: Ey ehli kitap!. Bizden hoþlanmamanýz, bizim Allah Teâlâ'ya ve bize indirilene ve daha evvel indirilmiþ olana imân ettiðimizden ve sizin bir çoðunuzun þüphesiz fâsýk kimseler olmalarýndan dolayý mýdýr?.
59. Ey Yüce Resulüm!. O gibi inkarcýlara (De ki: Ey ehli kitap) ey kendilerine vaktiyle kitap verilmiþ olan taife!. (Bizden hoþlanmamanýz) Bizi ayýplamanýz, bizim dinî hükümlerimizi inkâra cür'et göstermeniz neden kaynaklanýyor?, (bizim Allah Teâlâ'ya) Ýmân ettiðimizden dolayý mý böyle cahilce bir harekete cür'et ediyorsunuz?. Allah Teâlâ'ya imân, en büyük bir vazîfe, en kutsi bir inanç deðil midir?, (ve bize indirilene) Kur'an-ý Kerim'e (ve daha evvel) Peygamberlere (indirilmiþ olana) Tevrat, Zebur, Ýncil gibi kitaplara (imân ettiðimizden) dolayý mýdýr ki, hakkýmýzda öyle edepsizce hareketlere cür'et gösteriyorsunuz?. Böyle bir imân saygýya deðer deðil midir?, (ve) Ya (sizin) bu cahilce hareketiniz (bir çoðunuzun þüphesiz fâsýk kimseler olmalarýndan dolayý mýdýr?.) Evet... Öyle fâsýk kimseler imânýn Islâmî vazifelerin kadrini bilemezler, onlarýn haklarýnda öyle alaycý hareketlere cür'et ederler, fikrî sapýklýklarýný göstermiþ, ilâhî azabý hak etmiþ olurlar. Yoksa, aklý baþýnda bulunan, fýsk ve küfürden kaçýnan kimseler, böyle inkarcý, alaycý hareketlere asla cür'et edemezler..
60. De ki: Allah Teâlâ'nýn katýnda cezaca ondan daha þerlisini size haber vereyim mi?. O kimse ki Allah Teâlâ ona lanet etti ve üzerine gazabta bulundu ve onlardan maymunlar ve domuzlar ve Cenâb-ý Hak'tan baþkasýna tapanlar yaptý. Ýþte bunlar mevkice daha þerli, düz yoldan daha sapýk kimselerdir.
60. Bu âyeti kerime, müslümanlara karþý hakaret edici tavýr alan inkarcýlarýn kötü davranýþlarýný açýklayarak onlarý insaf dairesine davet etmektedir. Þöyle ki: Habibim!. O alaycý, Ýnkarcýlara (De ki:) siz ilâhî bir dinin sýrf hayr olan hükümleri ile alay etmek cüretinde bulunuyorsunuz, siz onun bir þer olduðunu iddia ediyor, onu inkâr ve ayýplamaya kalkýþýyorsunuz. Halbuki, o ilâhî dinin bütün hükümleri, hikmete, faydaya uygun, her türlü kusurlardan uzaktýr. Fakat o sizin inancýnýza göre diyelim þer olsa bile bir kere düþününüz, insaf ediniz, sizin takib ettiðiniz yol, ondan binlerce kat daha þerli deðil midir?. Evet... (Allah Teâlâ'nýn katýnda cezaca) azaba götürücü, felâkete sevkedici olmak itibariyle (ondan) öyle kendi yanlýþ düþüncelerinize göre ayýplayýp inkâr eylediðiniz herhangi Islâmî bir muameleden sizin de, insaflý olarak düþününce, Ýtiraf edeceðiniz gibi (daha þerlisini size haber vereyim mi?.) bir kere düþününüz de bu haber verilecek þeyler mi þerli, yoksa sizin þerli gördüðünüz Islâmî muameleler mi þerli olduðu pek güzel ortaya çýkar Evet... (O kimse ki) geçmiþ ümmetlerden her o þahýs ki (Allah Teâlâ ona) yanlýþ inancýndan dolayý (lanet etti ve) küfr ve günaha düþkünlüðünden dolayý (üzerine gazabta bulundu ve onlardan) öyle bâtýl dinlere girmiþ bulunanlardan eshâbý Sebt (cumartesi halký) ve diðerleri gibi bir kýsým þahýslarý, þekillerini deðiþtirerek kendilerini (maymunlar, domuzlar) þekline soktu, (ve) onlardan bir nicelerini kendi kusurlarýnýn bir cezasý olmak üzere (Cenab'ý Hak'tan baþkasýna) insanlara, hayvanlara, þeytanlara, heykellere (tapanlar) müþrik kimseler (yaptý) artýk bunlarýn dinler tarihince sabit olan bu kötü hallerini, kötü hareketlerini bir gözönüne alarak karþýlaþtýrýnýz, (iþte bunlar mevkice) ve gerçek þahsiyyetleri Ýtibariyle sizin kötü zannettiðiniz kimselerden aslýnda (daha kötü ve düz yoldan) hakiki bir dinin sahasýndan (daha sapýk kimselerdir) bunu görüp bilmek lâzým deðil midir?. Artýk haddizatýnda her türlü noksandan uzak, kötülükten münezzeh, yüceltmeye lâyýk olan bir dine ve o dinin yüksek hükümlerine nasýl noksanlýk isnat edebilirsiniz. Dinleri mukayese eden Ýlim, Ýslâmiyet'in kusurlardan uzak, bütün dinlerden üstün olduðunu pek güzel göstermektedir. Cenab'ý Hak umum insanlýða insaf, ve hakikatlarý görmeðe kabiliyet ihsâb buyursun. Amin...
Ynt: Maide Suresi By: hafizvuslat Date: 02 Kasým 2009, 00:59:48
61. Ve size geldikleri zaman "imân ettik" derler. Halbuki, onlar muhakkak inkarcý olarak girmiþler ve muhakkak inkarcý olarak çýkmýþlardýr. Allah Teâlâ da onlarýn gizlediklerini çok iyi bilendir.
61. Bu mübarek âyetler, münafýklarýn hallerini, hareket tarzlarýný göstermekte ve onlarýn selâhiyetli olan Ýlim sahihleri, tarafýndan Ýrþat ve ikâz edilmediklerini bildirmektedir. Þöyle ki: Habibim!. O münkirler, Ýslâm hükümleri ile alay etmeye cür'et ederler (Ve) onlardan ve Yahudilerden bir zümre (size) senin huzuruna veya seninle beraber Müslümanlarýn huzuruna (geldikleri zaman) gerçeðe aykýrý olarak biz (imân ettik) Ýslâmiyeti kabul eyledik (derler. Halbuki, onlar) o münafýk kimseler (muhakkak) kalben (inkarcý olarak) huzurunuza (girmiþler ve muhakkak) yine (inkarcý olarak) huzurunuzdan (çýkmýþlardýr) senden iþitmiþ olduklarý en fâideli beyanlardan asla istifâde etmemiþlerdir, yine küfürlerinde devam edip durmuþlardýr. (Allah Teâlâ da onlarýn gizlediklerini) onlarýn küfr ve nifakýný (çok iyi bilir) binaenaleyh onlar içlerinde kilerini gizlemekle kendilerini Allah'ýn azabýnýn kâredici pençesinden kurtarmýþ o I amýyac aklardýr. Ne þiddetli bir ilâhî tehdit!.
62. Ve onlardan bir çoklarýný görürsün ki, günaha, düþmanlýða ve haram yemeðe koþarlar. Yaptýklarý þey elbette ne kadar fena!.
62. (Ve) Ey Yüce Resulüm!. Veya hitaba elveriþli olan herhangi bir münevver müslüman!, (onlardan) O Yahudilerden ve münafýklardan (bir çoklarýný) gözünle veya kalp gözüyle (görürsün ki) onlar (günaha) harama, yalan söylemeðe, müþrikçe lâkýrdýlara (düþmanlýða) zulüm ve tecavüze, (ve haram yemeye) baþkalarýnýn mallarýna tecavüz etmeðe (koþarlar) bu gibi gayrimeþru hallere tam bir hýzla giriþirler. Onlarýn böyle (yaptýktan þey ne kadar fena!.) onlar böyle verilmiþ, ahlâk dýþý þeyleri yapar dururlar, bunlarýn mesuliyetini hiç düþünmezler.
63. Din bilginleri, fakihleri onlarý günah sözlerinden ve haram yemelerinden engellemeli deðil midirler?. Ýþledikleri þey elbette ne kadar kötü!.
63. Böyle sorumluluðu gerektiren, haram þeyleri yapanlarý kendilerinin (Din bilginleri) Rabbâniyyun denilen âlimleri ve ehbar denilen (fakihleri) hukuk âlimleri (onlarý) o söyleyip durduklarý (günah sözlerinden ve haram yemelerinden engelleme!! deðilmidirler?.) elbette bunlar o sözlerin o haram yemelerin çirkinliði, manevî mesuliyetini bilirler. O halde ne için bu fenalýklarý iþleyenleri engelleyip onlarý irþada çalýþmýyorlar?. Ýyiliði emir, kötülüðü yasaklamak en mühim bir ilmî vazifedir. Bunu ifâ etmemek elbette Ýlim adamýna lâyýk olmaz. Artýk o din bilginlerinin, o fâkihlerin (Ýþledikleri þey) o kötülükleri önleme vazifesini terk (elbette ne kadar kötü) bir harekettir. Binaenaleyh din âlimlerine gerekir ki, insanlarý kötülüklerden alýkomaya gayret göstersinler. Bunu terk etmek, mânevi sorumluluðu gerektirir. Ya bu vazifenin ifasýna mâni olmak daha ne kadar fazla mesuhyyeti gerektirir!.
Ýbni Abbas Radiallahutealâ anhuma demiþtir ki: Bu âyeti kerime, Kur'ân'daki en þiddetli bir âyettir. Alimlerden Dahhâk da demiþtir ki: Bence bu âyeti kerimeden daha korkunç bir âyet Kur'an'ý Kerim'de yoktur. Gerçekten de bu âyeti kerime ilmî, vazifesini bir engel bulunmadýðý halde terkeden her Ýlim sahibi hakkýnda pek þiddetli bir tehdidi içerir bulunmaktadýr.
64. Ve Yahudi taifesi: 'Allah'ýn eli baðlanmýþtýr" dediler. Bu dedikleriyle kendi elleri baðlandý ve lanet olundular. Hayýr -Cenab'ý Hak'kýn- iki eli de açýktýr, dilediði gibi infakta bulunur. Ve and olsun ki, sana Rabbinden indirilmiþ olan þey, onlardan bir çoðu için azgýnlýðý ve küfrü arttýracaktýr ve biz onlarýn arasýna kýyamet gü-nüne kadar düþmanlýk ve kin býraktýk. Her ne zaman savaþ için bir ateþ yakýverdilerse onu Allah Teâlâ söndürdü ve onlar yeryüzünde fesada koþarlar. Allah Teâlâ ise fesat çýkaranlarý sevmez.
64. Bu mübarek âyet de Yahudi taifesinin kötü davranýþlarýný ve bu yüzden uðradýklarý belâlarý, musibetleri beyan buyurmaktadýr. Þöyle ki: (Ve Yahudi taifesi) Bir nice günahlarý iþlediler. Bu cümleden olarak (Allah'ýn eli baðlanmýþtýr) yani: Hâþâ! Allah cimridir, tutucudur, cömert deðildir, halka bol rýzýk vermez, ondan dolayýdýr ki, bizleri ihtiyaç, içinde býrakýyor (derler) rivayete göre Cenâb-ý Hak, vaktiyle Ýsrail oðullarýna birçok nimetler vermiþti. Vaktaki, isyan ettiler, Son Peygamber Hazretlerini inkâra cür'et gösterdiler, Cenâb-ý Hak da vermiþ olduðu nimetlerden onlarý mahrum býraktý. Bunun üzerine "Finhas bini Azura" adýndaki þahýs, Cenâb-ý Hak'ka böyle cimrilik yakýþtýrmasýna cür'et etmiþ, diðer Yahudiler de bunu inkâr etmiyerek bu cür'ete razý olmuþlardýr. Binaenaleyh bu kâfirce yakýþtýrma hepsine isnat edilmiþtir. Nitekim bir kabileden bir þahýs birini öldürür de diðerleri buna razý olurlarsa, o þahsý filân kabile öldürdü denilir.
Yed; kelimesi ise kudret, nimet, mülk, tasarruftan kinayedir. Malumdur ki, Hak Teâlâ Hazretleri cisimden, cisim olmaktan yücedir, onda el, ayak vesaire gibi mahlukata âit olan bir âzâ tasavvur olunamaz. Binaenaleyh "Yedullah = Allah'ýn eli" denilince bundan Allah'ýn kudreti Allah'ýn tasarrufu gibi bir mânâ kasdedilmiþ bulunur. Nitekim filân zât, bir vilâyeti bir eliyle idare ediyor, denilir ki, bundan maksat, o zâtýn mükemmel bir idare etme yeteneðine sahip olduðunu ifadedir. Yoksa hakikaten eliyle idare etmesi kasdedilmez, mümkün deðildir. Ýþte câhil insanlar Cenab'ý Hak'ka öyle bir cimrilik, lütuf s uz hýk isnadýna cür'et ettikleri için Hak Teâlâ hazretleri de bir beddua makamýnda olarak þöyle buyurmuþtur: (Bu dedikleriyle kendi elleri baðlandý ve lanet olundular) yani: Bu kâfirce lâkýrdýlarý sebebiyle onlarýn elleri baðlansýn, yerilmiþ bir cimriliðe, bir miskinliðe, bir zilete düþsünler ve Allah'ýn rahmetinden uzak bulunsunlar. Nitekim öyle de olmuþtur. Fakat Cenâb-ý Hak, kerem sahibidir, dilediði kullarýný her türlü nimetlere nail buyurur. Onun kudret ve kerem elleri öyle iddia edildiði gibi baðlý deðildir. (Hayýr -Cenâb-ý Hak'kýn- Ýki eli de açýktýr) yani: Hem dünyaya, hem de âhirete âit nimetleri veya mahlûkatýna ikram olarak veya istidracen (yavaþ yavaþ helake yaklaþtýrmak için) verdiði nimetleri sonsuzdur. O yüceler yücesi zâta asla buhl = cimrilik isnat edilemez. O kerem sahibi Yaratýcý, kullarýna (dilediði gibi verir) bazý kullarýný geniþ bir geçime nail eder, bazý kullarýný da darlýk içinde býrkýr, bütün bunlar bir hikmet ve fayda gereðidir. (Ve andolsun ki) Yani: Habibim!. Bir olan yüce zatýma yemin ederim ki (sana Rabbinden indirilmiþ olan þey) Kur'an-ý Kerim'in gerçeðin kendisi olan beyanlarý (onlardan) o kâfirlerden, inkârlardan (bir çoðu için tuðyaný) isyaný, haddi aþmayý (ve küfrü) Ýslâmiyet'i inkâr cür'etini (arttýracaktýr) onlar o kutsi kitaptan faydalanamayacaklardýr, ona karþý düþmanlýk gösterecekleri için rezilce halleri artýp duracaktýr. Bu hal, onlarýn tabiatlarýndaki bozukluðun gereðidir. Nitekim en güzel, en leziz, faydalý yemekler, saðlýklý olanlarýn hayatlarýný devam ettirmelerine sebep olduðu halde hasta olanlarýn hastalýklarýný arttýrýr, (ve biz onlarýn) O Yahudi taifesinin veya Yahudiler ile Hýristiyanlarýn (arasýna kýyamet gününe kadar düþmanlýk ve kin býraktýk) onlar bu düþmanca hareketten uzak olmayacaklardýr, onlarýn kalblerinde, sözlerinde bir birlik, bir uyum bulunmayacaktýr. Özellikle Yahudiler, Cebriye, Kederiye, Murcie ve Meþebbihe gibi mezheblere ayrýlmýþlardýr. Hýristiyanlar da Milkaniye, Nesturiye, Yakubiye, Katolik, Protestan, gibi gruplara ayrýlmýþlardýr.
Bunlar birbirlerine kâfir der dururlar. Onlar (Her ne zaman) Hz. Peygamber'e ve diðerlerine karþý (savaþ için bir ateþ yakýverdilerse onu) o ateþi, harbi (Allah Teâlâ söndürdü) onlarý kahretti, zelli býraktý, maðlüb düþürdü. Nitekim, vaktiyle Buhtun Nas'rin, Fetresi Rûmi'nin, MecûsÝ kavminin daha sonra da, müslümanlarýn maðlûbu olarak onlarýn hâkimiyetleri altýna sýðýnmaya mecbur kalmýþlardý, (ve onlar) O din düþmanlarý dâima (yeryüzünde fesada koþarlar) onlar fýrsat buldukça müslümanlarýn aleyhinde hilekârca hareketlere koþuþurlar, cemiyetler arasýnda þer ve fitne uyandýrmaya çalýþýrlar. Kendilerini böyle bozguncu hareketlerden geri alamazlar. (Allah Teâlâ ise) Öyle (fesat çýkaranlarý sevmez) onlarý arzularýna nail kýlmaz, dâima onlarýn fesat ateþini söndürerek kendilerini eliboþ ve ziyana uðramýþ bir halde býrakýr. Onlarýn uhrevÝ felâketleri de artýk düþünülmeli!.
65. Ve eðer ehli kitap imân etseler ve s akýn s al ardý elbette biz onlarýn günahlarýný örter ve elbette onlarý nimetleri bol cennetlere girdirirdik.
65. Bu mübarek âyetler, hakiki bir imâna sahip, ilâhi kitaplarýn hükümlerine tâbi olacak olan ehli kitabýn nice nimetlere nail bulunacaklarýný beyan buyurmaktadýr. Þöyle ki: (Ve eðer ehli kitap) Olan kendilerine evvelce Peygamberleri vasýtasýyla ilâhî kitaplarýn hükümleri beyan buyrulmuþ bulunan Yahudi ve Hýristiyan taifeleri, son peygamber ile ona indirilen Kur'an'ý Kerim'e (imân etseler ve) isyanlardan ve ilâhî kitaplara muhalefetten kaçýnarak (ittikada bulunsalar) inançlarýný, amellerini düzeltseler (elbette biz onlarýn) vaktiyle cür'et etmiþ, olduklarý (günahlarý) ne kadar büyük olsa da afeder (örter) o günahlar ile kendilerini sorumlu tutmazdýk (ve) bununla beraber (elbette onlarý nimetleri bol cennetlere girdirirdik) onlarýn âhiretleri de saðlanmýþ olurdu. Çünki Ýslâmiyet'i kabul eden kimseler vaktiyle yapmýþ olduklarý dinî kötülüklerden dolayý sorumlu tutulmayacaklardýr. Kur'an'ý Kerim de Yahudilerin ve Hýristiyanlarýn ehli kitap diye anýlmalarý, onlarýn kötü hareketlerini ayýplamak ve kýnamak içindir. Çünki kitaba ehliyet, Cenâb-ý Hak'ka, imâný, Allah'ýn birliðini tasdiki, bütün yüce peygamberlere hürmeti, bütün semavî kitaplarýn kabulünü gerektirir. Artýk kendilerini ehli kitap diye tanýyan taifelere yakýþýr mý ki o kutsî kitaplarýn bir kýsmýný inkâr, bir kýsmýný da bozup deðiþtirsinler, onlarýn ilâhî hükümlerine aykýrý harekette bulunsunlar!.
66. Ve eðer onlar Tevrat'ý ve Ýncil'i ve onlara Rab'leri tarafýndan indirilmiþ olaný dosdoðru tutsalar idi elbette hem üstlerinden hem de ayaklarý altýndan yiyeceklerdi. Onlardan mutedil bir cemaat vardýr. Onlardan bir çoðunun yaptýklarý ise ne kadar fenadýr!.
66. (Ve eðer) O Yahudi ve Hýristiyan taifesi, vaktiyle kendilerine indirilmiþ olan (Tevrat'ý ve Ýncil'i) güzelce koruyup hükümlerine riâyette bulunsalar idi, bu kitaplarýn bildirmiþ olduðu son peygamber hazretlerini tasdik ederek onun gösterdiði hidâyet yolunu takip etselerdi (ve onlara) imân etmeleri için (Rab'larý tarafýndan indirilmiþ olaný) semavî kitaplarýn sonuncusu olan Kur'an-ý Kerim'e imân etselerdi, ve daha evvel Saya, Haykuk, Daniyel Aleyhimüsselâm, gibi zatlara indirilip Son Peygamber Hazretlerinin bütün insanlýða gönderileceðini müjdelemiþ bulunan kitaplarý (dosdoðru) bozup deðiþtirmeksizin (tutsalar idi) bunlarýn hükümlerini uygulayarak olsalardý (elbette) haklarýnda Allah'ýn nimetleri tamamiyle tecelli ederdi, (hem üstlerinden, hem de ayaklan altýndan yiyecekleri) Rýzýklarý fevkalâde geniþ olacaktý, semâdan ve yerden taþýp duracaktý, aðaçlarý bol meyveler verecek, ekinleri pek ziyâde artacaktý, kendilerine her taraftan nîmetler gelecekti. Kendilerine vakit vakit bir takým ihtiyaçlar, musibetler, mücadeleler yüz gösterip durmayacaktýr. Âhiretleri saðlanmýþ olduðu gibi dünyalarý da mükemmel bir halde bulunacaktý. Halbuki onlar inkârlarýnda devam ettiler, bu yüzden Yahudiler bir müddet kýtlýk ve pahalýlýða tutuklular, Allah'ýn eli baðlanmýþtýr, bize rýzýk veremiyor diye pek cahilce söz söylediler. Bununla beraber (Onlardan) o ehli kitapdan (mutedil) cahilce hareketlerinden sakýnan, iktisada, itidale, þimei adalete riayetkar (bir cemaat vardýr) Ýslâm iy efe karþý düþmanlýkta bulunup durmaktan çekinirler, Ýslâmiyet'in hükümlerindeki yüceliði düþündükçe onun kutsiyetini Ýtiraf duygusu kendilerinde görünür, nitekim zamanýmýzda da bir takým müsteþrikler Ýslâmiyet'in hükümlerini inceleyerek onun güzelliklerini Ýtirafa mecbur olmaktadýrlar. Ve bunlardan bazýlarý da vakit vakit Islâmiyeti kabul etmektedirler. Bu cümleden olarak Almanlardan münevver bir zât, Islâmiyeti kabul etmiþ, Almanya'da bir Ýslâm cemiyeti teþkil ederek bir cami ve bir kütübhâne tesisine de çalýþmakta bulunmuþtur.
Malûm olduðu üzere Peygamber (s.a.v.) zamanýnda da mutedil olan ehli kitaptan bir kýsmý Islâmiyetin yüceliðini anlayarak onu kabul etmiþtir. Yahudi'lerden Abdullah Ibni Selâm ile arkadaþlarý ve Hýristiyanlardan hükümdar Necaþî ile birçok zâtlar bu cümledendirler. Bununla beraber ehli kitaptan bir çoklarý, Ýslâmiyet'in nurlarý gözleri önünde parlayýp durduðu halde buna iltifat etmiyorlar, bozulmuþ, Allah'ýn birliði inancýna aykýrý, bâtýl mezheplere tâbi bulunuyorlar. (Onlardan) Böyle (bir çoðunun) Keab binil Eþref ile arkadaþlarý gibi bir kýsým Rum'lar gibi kimselerin (yaptýklarý ise ne kadar fenadýr.) ne kadar hayret vericidir!. Onlar inada, kibire maðlûpturlar, Hak'ka ulaþtýracak olan bir hidâyet yolundan yüz çevirmiþ buunmaktadýrlar. Fakat inançlý olanlar, yani amelde mutedil, doðruluk üzere harekete meyilli, baþkalarýnýn hukukuna tecavüzden kaçýnýr bulunanlar böyle deðildirler. Onlarýn iyilik ister ihtarlar! kabule yetenekleri vardýr.
67. Ey Peygamber!. Sana Rab bin d en indirilmiþ olaný teblið et. Ve eðer yapmaz isen onun risale t ini teblið et mi; olmazsýn. Ve Allah Teâlâ seni insanlardan korur. Þüphe yok ki, Allah Teâlâ kâfir olan bir kavme hidâyet etmez.
67. Bu mübarek âyetler, Ýslâm dinini yayma ve insanliði irþat için, dinî hükümlerini insanlara tebliði lüzumunu söyler bulunmaktadir. Þöyle ki: (Ey Peygamber) Ey insanlara Allah'ýn hükümlerini tebliðe memur olan son peygamberi. (Sana Rab'binden) Senin iþlerine sahip olan, seni lâik olduðun olgunluklara eriþtiren Yüce Yaratiçindan (indirilmiþ olani) Kur'an'i Kerim'in hükümlerini, emirlerini, yasaklarini bütün etrâfinda bulunan halka ve eli kitaba (teblîg et) onlara bildir, onlarin irþâdina çalý;, onlari kabule davet et, onlarin Ýçinde mutedil olanlarin Irþâdlna çalý;, onlari kabule davet et, onlarin içinde mutedil olanlarin azliðina fasiklarin çokluðuna bakma, onlardan korkma, s ab ir ve sebat et (Ve <eðer yapmaz isen) tebliðine memur olduðun þeylerin hepsini lâyik olduðu üzere onlara bildirmezsen (onun) O Yüce Yarat içinin sana tevdi et mi; olduðu (ri s al et i) dinî hükümleri halka (teblið et mi; olmaz sin) çünki tebliði I âz im gelen hükümlerden bir kismini teblið etmemek, sanki hiçbirini teblið etmemek gibi peygamberlik vazifesine aykiri görülür. (Ve) Ey Yüce Peygamber!. (Allah Teâlâ seni insanlardan korur) Muhafaza eder, onlara dinî hükümleri tebliðden dolayi endiþeye düþme, senin yardimcin, koruyucun Yüce Allah'týr. (Þüphe yok ki. Allah Teâlâ kâfir olan bir kavme hidâyet etmez.) Öyle kendi tercihlerini kötüye kullanarak küfürlerinde israrli bulunanlar Allah'in hidayetine nail olamazlar, buna lâik deðildirler. Artik Resulüm!. Onlar sana bir zarar vermeye kadir olamazlar, onlardan korkmaya asla mahal yoktur.
Rivayete göre vaktiyle bir kýsým zatlar, Rasülü Ekrem Hazretlerinin etrafýnda koruyucu bir vaziyette bulunuyorlardý. Bu âyeti kerime nazil olunca: Rasülü Ekrem Hazretleri: Beni Cenâb-ý Hak koruyacaktýr, artýk sizin muhafazaya devamýnýza lüzum yoktur diyerek o zatlarý serbest býrakmýþtýr. Gerçekten de Cenâb-ý Hak, Yüce Peygamberini korumuþ, vaktiyle bütün çevresi kâfirler ile dolu olduðu halde bunlar kendisine su'ikasde muvaffak olamamýþlardýr.
68. De ki: Ey ehli kitap!. Tevrat'ý ve Ýncil'i ve size Rab'biniz tarafýndan indirilmiþ olaný uygulayýncaya kadar hiç bir þey üzerinde deðilsinizdir. Ve yemin olsun ki, sana Rab'binden indirilmiþ olan, onlardan bir çoðu için azgýnlýðý ve küfrü arttýracaktýr. Artýk o kâfirler olan kavim üzerine üzülme...
68. Habibim!. Onlara (De ki: Ey ehli kitap!.) Ey Yahudi ve Hýristiyanlar taifesi!. (Tevrat'ý ve Ýncil'i) uygulamadýkça, yani: Onlarý korumaya gayretle, onlardaki açýklamalara uymadýkça, ve bu cümleden olarak onlardaki son peygamberin peygamber olduðuna dâir delilleri ve þahitleri tasdik etmeye acele etmedikçe (ve size Rab'biniz tarafýndan) son bir semavî kitap olarak (indirilmiþ olaný) Kur'an-ý Kerim'i (ikâme edinceye kadar) onu tasdik onun hükümlerine riâyet edinceye deðin (hiç bir þey üzere deðilsinizdir) Allah katýnda makbul, þey denilmeye lâik bir dine girmiþ olmazsýnýz. Bununla beraber mukaddes zatýma (yemin olsun ki, sana Rab'binden indirilmiþ olaný) Kur'an-ý Kerim'i, onun mübarek beyanlarý (onlardan) öyle nefsanî havalara tâbi, hakikatlarý görüp iþitmekten kaçýnmýþ olan kavimlerden (bir çoðu için) fâide vermeyecektir. Öyle yeteneklerini kötüye kullanan þahýslar için (azgýnlýðý) inadý, kibiri (ve küfrü arttýracaktýr) onlarýn birçok bilginleri, reisleri dünya varlýðýna tapýp duracaklar, onlar Kur'an'i Kerim gibi en kutsî bir ilâhî kitabý ve onu Cenab'ý Hak'tan vahy yoluyla almýþ olan son peygamberi inkâr ederek kat kat inkâr ve kibirlenme duygusuna kapýlacaklardýr. (Artýk) Ey merhametli Resulüm!, (o kâfirler olan kavim üzerine üzülme) Onlarýn bu fena hallerinden dolayý mahzun, üzgün olma, onlarýn bu küfr ve azgýnlýklarýnýn cezasý, mesuliyeti kendilerine aittir. Bunlar selâmet ve saadete nail olma yeteneðini kendi elleriyle kaybetmiþ kimselerdir. Elbette lâyýk olduklarý bir feci âkibete kavuþacaklardýr. Ceza amelin cinsindendir.
69. Muhakkak o kimseler ki, imân ettiler, ve o kimseler ki, Yahudi bulundular ve Sabi'iler ile Hýristiyanlar bunlardan her kim Allah Teâlâ'ya ve âhiret gününe imân etmiþ ve sal i h amelde bulunmuþ ise artýk onlarýn üzerine bir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardýr.
69. Bu mübarek âyet de Allah'ýn rýzâsýna uygun þekilde imân ve amel etmi; olan milletlerin azap korkusundan emin, hüzün ve kederden uzak olacaklarýný þöylece müjdelemektedir: (Muhakkak o kimseler ki) Hakikaten veya görünüþte lisânlariyle (imân ettiler) müslüman olduklarýný ikrar ve itirafta bulundular (ve o kimseler ki, Yahudi bulundular) Yahudiliðe dahil bulunmuþ oldular (ve Sabiiler ve Hýristiyanlar) denilen iki taife bilmelidirler ki: (bunlardan her kim) Herhangi fert herhangi taife (Allah Teâlâ'ya) onun birliðine, yaratýcýlýðýna, büyüklük ve kudretine, bütün dinî hükümlerinin tam bir hikmet ve fayda olduðuna gerektiði þekilde inanmýþ (ve âhiret gününe imân etmiþ) bütün insanlýðýn öldükten sonra yeniden hayat bularak bir ebediyet âlemine gideceðine dünyadaki hallerine göre o sonsuzluk âleminde mükâfat ve ceza göreceklerine kalben ve lisânen kani olmuþ ve inanmýþ (ve salih amelde) hakikî bir imânýn gerektirdiði þekilde günahlarý býrakýp namaz, oruç., hac gibi herhangi güzel bir ibâdet ve itaatta, Allah'ýn yarattýklarý hakkýnda þefkat ve yardýmda (bulunmuþ ise artýk onlarýn üzerine) bu imân ve salih amelde bulunan zatlar için (bir korku yoktur) küfr ve isyan ehlinin korkacaklarý, piþmanlýk duyacaklarý âhiret gününde, o ebedî hayat âleminde bu mü'min, salih kullar, rahat bir halde yaþayacaklardýr. Nice nîmetlere nail olacaklardýr. Binaenaleyh her düþünen insan için lâzýmdýr ki, hakikî bir imân ile, güzel bir amel ile hayatýný devam ettirerek istikbalini hakikî bir þekilde saðlamaya muvaffak olsun.
Demek ki, S ab i'iler ve diðer dinsizler gibi pek bâtýl inanç sahipleri bile inançlarýný düzelterek hakikî bir dine, güzel bir amele muvaffak olunca baþarý ve kurtuluþa nail oluyorlar. Vaktiyle yapmýþ olduklarý isyanlarý af ediliyor ve örtülüyor. Artýk öyle kimseler için lâzýmdýr ki, bir gün evvel tövbe edip af dileyerek Ýslâm dininin sahasýna atýlsýnlar, Allah'ýn affýna ilticada bulunsunlar.
"Fýþký ne ziyan eyler hayr olsa serencamý?."
§ Sabi'i: Meþhur bir dinden diðer bir dine çýkan kimse demektir. En büyük bir sapýklýk içinde kalmýþ, bütün dinlerin dairesinden çýkmýþ olan bir kavme "sabiin" adý verilmiþtir. Bir görüþe göre bunlar meleklere ibâdet etmekte ve kýbleden baþka bir tarafa yönelerek namaz kýlmakta bulunmuþ bir kavimdir. Kamusülalam'da yazýldýðýna göre: Bunlar esasen yýldýzlara ibâdet etmekten ibaret bir mezhebe tâbi bir cemaattýr.
Aslýnda Süryanî ve Gildanî cinslerine mensup idiler, sonra araplaþmýþlardý. Merkezleri Harran idi. Abbasî Hilâfeti zamanýnda bunlardan bir çok doktorlar, âlimler yetiþmiþtir. Bugün Hille ve Kerbelâ taraflarýnda bazý fertleri mevcuttur. Bakara süresindeki (63.) âyetin tefsirine müracaat!.
70. Yemin olsun ki, biz Ýsrail oðullarýnýn misâkýný aldýk ve onlara Peygamberler gönderdik. Her ne vakit onlarýn nefislerinin arzusuna uymayan bi Peygamber geldi ise onlardan bir kýsmýný yalanladýlar, bir kýsmýný da öldürdüler.
70. Bu mübarek âyetler, Ýsrail oðullarýnýn sözlerine riâyet etmeyerek ne kadar basiretsizce, gafilce yaþamýþ olduklarýný þöylece beyan buyurmaktadýr. Ýlâhî zatýma (Yemin olsun ki. Ýsrail oðullarýnýn misâkýný aldýk) onlara rehber olacak bir akýl gücü verdik. Yüce Allah'ýn birliðine inanacak ve tasdik edecek bir kabiliyet ihsan eyledik, mükellef olduklarý þer'î hükümleri takdir eyleyecek bir zekâya sahip kýldýk, bu hükümlere dâir deliller ortaya koyduk (ve) bundan baþka da (onlara) Ýsrail oðullarýna birçok (Peygamberler gönderdik) onlarý hidâyet ve saadet yoluna sevketmeðe çalýþýp durdular, fakat (her ne vakit onlarýn) o Ýsrail oðullarýnýn (arzusuna) nefislerinin fesada yönelik arzusuna (uymayan bir hüküm ile) bir þer'î emir ile (onlara Peygamber geldi ise) onun tebligatýný kabul etmediler, o yüce zâta karþý cephe aldýlar, (onlardan) O gelen Peygamberlerden (bir kýsmýný tekzib ettiler) peygamberliðini inkâr eylediler (bir kýsmýný da) tekzib ile yetinmeyip (öldürdüler) Zekeriya ve Yahya Aleyhimesselâm gibi muhterem Peygamberleri þehit eylediler. Hz. Isa gibi, Son Peygamber Hazretleri gibi Yüce Peygamberlerin de mübarek hayatlarýna sui'kasitte bulunmuþlarsa da emellerine nail olamamýþlardýr.
71. Ve sandýlar ki: Bir fitne olmayacaktýr. Artýk onlar kör ve saðýr kesildiler. Sonra Allah T e âlâ tövbelerini kabul buyurdu, sonra onlardan bir çoðu yine kör ve saðýr kesildiler. Allah Teâlâ ise ne yaptýklarýný hakkiyle görücüdür.
71. (Ve) Ýsrail oðullarý (sandýlar ki") yaptýklarý inkârladan, cinayetlerden dolayý kendilerine (bir fîtne) bir belâ ve azap gelmiþ (olmayacaktýr) onlar kendilerini hâþâ Allah'ýn oðullarý, dostlarý sanýyorlardý, "Tevrat'ýn hükümleri kalýcýdýr, yeni bir þeriat gelmeyecektir" diyorlardý. (Artýk onlar kör) Dinin hükümlerini, faziletlerini takdirden âciz, inkâr ve fesada düþkün bir halde kaldýlar, (ve saðýr kesildiler) Hakikatlarý, Peygambelerin tebliðlerini iþitip gereði ile amel etmek kabiliyetinden mahrum bir halde yaþadýlar, kýtlýk ve pahalýlýða uðradýlar, Bâbil esaretine düþtüler, pek uzun bir müddet Buhti Nusser'in zulmü altýnda zelilce bir hayat sürdüler. (Sonra) Cenâb-ý Hak lütfetti. Iran krallarýndan birisi Beyti mukaddese hâkim olarak Ýsrail oðullarýný esaretten kurtardý bir derece hallerini düzelttiler, geçmiþteki hareketlerinden dolayý piþmanlýk gösterdiler, bu bir nevi tövbe idi. (Allah Teâlâ) da bu (tövbelerini kabul buyurdu) onlarý vatanlarýna döndürdü, yeniden nimetlere nail buyurdu. Fakat (sonra onlardan birçoðu) yine ilâhî dininin hükümlerine muhalefete baþladýlar, baþlarýndan geçmiþ olan felâketleri unuttular, nefislerinin arzusuna uydular, buzaðýya bile taptýlar, (yine kör ve saðýr kesildiler) cahilliðe, küfre müptelâ oldular. Zekeriya ve Yahya Aleyhimesselâm gibi Peygamberleri þehit ettiler (Allah Teâlâ ise) Onlarýn (ne yaptýklarýný hakkiyle görücüdür) yaptýklarý ve yapacaklarý cinayetleri gayrimeþru hareketleri tamamen görüp bilmektedir. Binaenaleyh onlarý bu kötü hareketlerinin cezalarýna vakit vakit kavuþturmuþtur ve yine kavuþturacaktýr. Artýk kendilerinin bir fitneye mâruz kalmayacaklarýný nasýl iddia edebilirler. Nitekim, vaktiyle Buhti Nusser ve emsali kimseler Beyti mukaddesi iþgal etmiþler, Ýsrail oðullarýndan kýrk bin kadar þahýs katletmiþlerdir, kalanlarýný da kendi yurtlarýna götürüp orada zelilce bir halde yaþatmýþlardýr. Nitekim son asýrlarda da bir takým milletlerin kahýrlarýna uðramýþlardýr. Bütün bunlar, Allah Teâlâ'nýn emirlerine. Peygamberlerine muhalefetin bir cezasýdýr. Bu gibi tarihî vakalardan her millet bir ibret dersi almalýdýr.
72. Andolsun ki; "þüphesiz Allah, o Meryem'in oðlu Mesihtir" diyenler kâfir olmuþlardýr. Halbuki Mesih demiþtir ki: Ey Ýsrail oðullarý!. Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz olan Allah Teâlâ'ya ibâdet ediniz. Þüphe yok ki, her kim Allah Teâlâ'ya ortak koþarsa muhakkak Allah Teâlâ ona cenneti haram kýlmýþ olur ve onun varacaðý yer ateþtir ve zâlimler için yardýmcýlardan kimse yoktur.
72. Bu mübarek âyetler de Hýristiyanlarýn sapýklýklarýný bildiriyor, Hz. Ýsa'nýn Hanlýðýna, Cenâb-i Hak'kýn da üç Allah'tan biri olduðuna inananlarýn -bu iddialarýndan tövbe ve istiðfar etmedikleri takdirde- kâfir ve elem verici azaba mâruz olacaklarýný þöylece beyan buyurmaktadýr. Cenab'ý Hak'kýn mukaddes zâtýna (Andolsun ki) Hýristiyan taifesinden (þüphesiz Allah, o Meryem'in oðlu Mesih'tir diyenler) Hz. Ýsa'nýn i I âh lýðýna inananlar, bu iddialarýndan dolayý (kâfir) müþrik (olmuþlardýr.) Hýristiyanlardan Allah'ýn birleþtiðine inanan Yakubiye taifesi "Hz. Meryem, Allah'ý doðurmuþtur" demiþlerdir. Onlar bu sözleriyle Cenâb-ý Hak'kin zâtinin Ýsa'ya hulul ettiðini, onun zatiyle birleþtiðini iddia etmiþ bulunmaktadýrlar. Bunlara göre Allah Teâlâ, ekanimi selâseden, yani üç asýldan, üç rükünden meydana gelmiþtir, bunlar baba, oðul ve ruhulkudûsten ibarettir. Bu üçten her biri diðerinin aynýdýr. Bu üç birdir, bu bir de üçtür. Baba, oðula hulul etmiþ, onunla birleþmiþ, bundan da ruhulkudüs oluþmuþtur. Böyle bir iddia ise küfrün kendisidir. Akýl ve mantýða tamamen muhaliftir, Hýristiyan taifesini saptýrmak için onlarýn düþmanlarý tarafýndan uydurulmuþtur. (Halbuki, Mesih) Bu gibi bâtýlca iddiada bulunanlarý yalanlamak ve kýnamak için (demiþtir ki. Ey Ýsrail oðullarý) bana ve diðer m ah I u kat a Hanlýk isnad etmek katýksýz küfürdür. (Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz olan) Bütün mahlükatý yaratýp vücude getiren (Allah Teâlâ'ya ibâdet ediniz) baþkalarýný mabut edinmeyiniz, ben de bütün kâinat da o Büyük Yaratýcýnýn birer kuluyuz, yaratmasýnýn birer eseriyiz, hiç birimizde hâþâ ilahlýk sýfatý yoktur. (Þüphe yok ki, her kim Allah Teâlâ'ya ortak koþarsa) Ýbâdet hususunda, ) I ah lýða âit sýfatlar hususunda kâinatýn yaratýcýsý Yüce Allah'ýn bir ortaðý, bir benzeri, bir eþi var derse (muhakkak Allah Teâlâ ona cenneti haram kýlmýþ olur) artýk o cennete ebediyen giremez, (ve onun) O müþrik þahsýn (varacaðý yer) Isa âhirette (ateþtir) cehennemden baþka deðildir. Böyle kimseler sevaba nail deðil, ebedî bir azaba yakalanmýþ olacaklardýr, (ve zâlimler için) Cenâb-ý Hak'ka ortak koþmak, onun varlýðýný, birliðini inkâr eylemek gibi sebeblerle zulüm ve küfre düþmüþ olanlar için âhiret gününde (yardýmcýlardan) onlarý kuvvetleriyle veya þefaatleriyle ateþten kurtaracak bir (kimse yoktur) onlar ebediyen o azap yurdunda kalacaklar, kötü inançlarýnýn cezasýný görüp duracaklardýr.
Bu son âyeti kerime de ya Hz. Ýsa'nýn beyanlarýna aittir, veya Allah tarafýndan Hz. Ýsa'nýn sözlerini desteklemek üzere gelmiþ bulunmaktadýr.
73. Elbette kâfir olmuþlardýr: "Tanrý þüphesiz üçün üçüncüsüdür" diyen kimseler. Halbuki, bir olan Allah T e âlâ'd an baþka hiçbir Tanrý yoktur. Ve eðer dediklerine son vermezlerse onlardan kâfir olanlara elbette pek acýklý bir azap dokunacaktýr.
73. Hýristiyanlardan diðer bir taife de (Elbette kâfir olmuþlardýr) þöyle ki: O taife: (Tanrý þüphesiz üçün üçüncüsüdür diyen kimselerdir) Yani onlara göre Tanrý, üçten biridir. Ýlahlýk, Allah Teâlâ ile Ýsa'nýn ve Meryem'in aralarýnda müþterektir, bunlarýn her biri de bir ilahtýr. (Halbuki, bir olan Allah Teâlâ'dan baþka hiçbir Tanrý yoktur.) Baþka hiçbir kimse ilahlýk sýfatýna sahip deðildir. Allah'ýn zâtý birden fazla olmak kusurundan uzaktýr. Bütün Kâinatýn Yaratýcýsý, mabudu ancak o bir olan varlýðý zorunlu olan Yüce Allah'týr. (Ve eðer) O câhiller (dediklerine) mahlûka ilahlýk isnadýndan ibaret ve sýrf küfür olan sözlerine (nihayet vermez) Cenâb-ý Hak'kýn birliðine inanmaz (larsa onlardan) bu yanlýþ inançta devam edip tövbe ve istiðfar etmeyerek (kâfir olanlara) bu küfr hâli üzere kalanlara (elbette pek acýklý) pek þiddetli (bir azap dokunacaktýr) onlarý cehennem ateþi sonsuza kadar yakýp duracaktýr. Böyle bir inanýþta- bulunanlar, Nesturiye ve Milkâniyye denilen taifelerdir.
Bunlara göre ilahlýk Cenâb-ý Hak ile Meryem ve Isa arasýnda müþterektir. Bunlar üç ilâhtan ibarettir ve bunlardan herbiri bir ilahtýr. Ne yanlýþ bir inanç = Allah'tan baþka ilah var mý?!
74. Hâlâ tövbe edip de Allah Teâlâdan baðýþ istemiyecekler midir?. Ve Allah Teâlâ gafurdur, rahimdir.
74. O küfre, þirke düþmüþ câhiller (Hâlâ) bu yanlýþ inançlarýný anlamayacaklar mý?. Hâlâ (tövbe edip de Allah Teâlâ'dan maðfiret istemiyecekler midir?) hâlâ tevhit ve tenzih inanciyle kalblerini aydýnlatýp, hareketlerini tanzim eylemeyecekler midir?. Ne kadar þaþýlacak bir cahilce hareket!. Halbuki, Cenâb-ý Hak, Peygamberleri ve kitaplarý vâsýtasýyle onlarýn uyanmalar! için nice yüce beyanlarda bulunmuþtur. (Ve Allah Teâlâ gafurdur) Onlarýn günahlarýný tövbe edip baðýþ diledikleri takdirde af eder ve örter. Ve Hak Teâlâ (rahimdir.) merhameti pek ziyadedir. Onun içindir ki, uyanmalarý için bu hakikatlarý onlara telkin buyurmaktadýr. Artýk onlar, istiðfara koþarak ilâhî maðfiretden, Allah'ýn merhametinden istifâde etmeli deðil midirler?.
75. Meryem'in oðlu Mesih, bir Peygamberden baþka deðildir. Ondan evvel de nice Peygamberler gelip geçmiþtir. Onun anasý da pek doðru bir kadýndýr, ikisi de yemek yerlerdi. Bak onlara âyetlerimizi nasýl açýkça beyan ediyoruz. Sonra da bak onlar nasýl çevriliyorlar.
75. Bu mübarek âyetler de Hz. Ýsa'nýn ve diðer mahlûkatýn ilahlýk vasfýna sahip olamayacaklarýný, onlarýn acz ve ihtiyaçlarýný açýklamak suretiyle beyan buyurmaktadýr. Þöyle ki: Ey Hz. Ýsa'ya ilahlýk isnat eden gafil topluluk!. (Meryem'in oðlu Mesih) Bir insandýr, diðer insanlar gibi bir kadýndan doðmuþtur. O, sahip olduðu üstün vasýflarý Ýtibariyle (bir Peygamberden baþka deðildir.) o ancak bu þerefe sahiptir. Yoksa hâþâ ilahlýk vasfýna sahip deðildir. (Ondan evvel de nice Peygamberler gelip geçmiþtir.) O da diðer Peygamberler gibi bir insandýr, geçici bir dünya hayatýna nail olmuþ, sonra o da diðer Peygamberler gibi hayatý terk ederek ölüme mahkûm olacaktýr. Artýk böyle doðan ölüme mâruz bulunan bir zât, nasýl ilahlýk vasfýna sahip olabilir?. Ondan bir takým hârikalar zuhur etmiþ ise diðer Peygamberler de nice hârikalar göstermeye muvaffak olmuþlardýr. Hz. Isa, bazý ölüleri Allah'ýn izni ile diriltmiþ, ise Hz. Musa'nýn elinde bir asâ bile hayata nail olmuþtur. Hz. Isa, dünyaya babasýz gelmiþ ise Hz. Adem, hem babasýz hem de anasýz olarak dünyaya gelmiþtir. Bu gibi hârikalar bütün Cenab'ý Hak'kýn birer kudret eseridir. Yoksa o Peygamberler haddizatýnda yaratýcýlýk sýfatýna asla sahip deðildirler. Hz. Ýsa'nýn annesine gelince, o da diðer muhterem kadýnlar gibi, (pek doðru) iffetli, hakký tasdik ile nitelenmiþ (bir kadýndýr) yoksa insanlýðýn üstünde bir mahiyete sahip bulunmamýþtýr, (ikisi de) Hz. Isa da annesi Hz. Meryem de diðer insanlar gibi (yemek yerlerdi) onlar da diðer insanlar gibi yiyip içmek ihtiyacý içinde yaþarlardý. Artýk onlara ilahlýk vasfý nasýl isnat edilebilir?. Habibim!. (Bak onlara) Hz. Isa ile annesine rablýk isnadýnda bulunan câhillere (âyetlerimizi) onlarýn o iddialarýný iptal eden delillerimizi (nasýl açýkça beyan ediyoruz.) Hz. Ýsa'nýn da annesinin de birer insan olduðunu açýkça gösteren alâmetleri, dellileri nasýl gösteriyoruz. (Sonra da bak onlar) O insanlara rablýk isnadýnda bulunan þuursuz insanlar (nasýl çevriliyorlar) o âyetleri, alâmetleri dinleyip anlamaktan nasýl kaçýnýyorlar. O âyetleri, delilleri hiç düþünme ve tefekküre yanaþmýyorlar, onlarýn bu halleri ne kadar þaþýlmaya þayandýr!..
76. De ki: Allah Teâlâ'dan baþkasýna mý, sizin için zarara da, faideye de sahip olmayan þeylere mi tapýyorsunuz?. Halbuki, -herþeyi hakkýyla- iþitici ve bilici olan ancak Allah Teâlâ'dýr.
76. Resulüm!. O gafillere (De ki:) siz (Allah Teâlâ'dan baþkasýna mý?.) ilahlýk ve rablýk sýfatýna sahip olmayan mahlukata mý bu sýfatlarý isnat ediyorsunuz?. (Sizin için zarara da, faideye de) Cenâb-ý Hak'kýn kendilerine müsaadesi ve yardýmý olmaksýzýn (sahip olmayan þeylere mi) öyle âciz mahlukata mý ilahlýk isnat ederek (tapýyorsunuz?.) bu ne kadar cahilce bir harekettir. (Halbuki, iþitici ve bilici olan) Bütün iþitilen ve bilinen þeyleri ilmî ezelisiyle kuþatmýþ bulunan (ancak Allah Teâlâ'dýr) bütün bilinen varlýklarý vücude getiren ve yokluða götüren ancak Yüce Allah'dýr. Binaenaleyh ey insanlar!. Sizlerin de bütün iddialarýnýzý, inançlarýnýzý o Yüce Yaratýcý tamamen bilmektedir. Artýk uyanýnýz!. Küfr ve þirke, isyanlara son veriniz. Ortak ve benzerden yüce olan o azamet sahibi yaratýcýyý tasdik ediniz onun Peygamberine tâbi olunuz ki, kurtuluþ bulabileniniz. Aksi takdirde Allah'ýn azabýnýn ezici pençesinden kendinizi asla kurtaramazsýnýz.
77. De ki. Ey ehli kitap!. Dininizde hak'ka aykýrý olarak haddi tecâvüz etmeyiniz. Ve evvelce sapýklýða düþmüþ ve bir çoklarýný da saptýrmýþ bulunan ve doðru yoldan sapýtmýþ olan bir kavmin isteklerine uymayýnýz.
77. Bu mübarek âyetler de ehli kitaba haktan, itidalden ayrýlmamalarýný tavsiye etmektedir. Bunun hilâfýna hareket ederek küfre düþmüþ olanlarýn da bu yüzden lanete hedef olmuþ olduklarýný bildirmektedir. Þöyle ki: Resulüm!. Kendilerini irþat için (De ki. Ey ehli kitap!.) Allah'ýn dinine aykýrý hareketten sakýnýnýz, (Dininizde hak'ka aykýrý olarak haddi tecâvüz etmeyiniz) yani: Ey Hýristiyan taifesi!. Siz Isa gibi bir zâtý peygamberlik mertebesinden yükselterek kendisine ilahlýk isnadýnda bulunmayýnýz. Ve Ey Yahudi taifesi!. Siz de öyle bir zâtýn peygamberliðini inkâr ederek kadrini düþürmeye cür'et etmeyiniz. (Ve) Ey Hýristiyan ve Yahudi taifeleri!, (evvelce) Hz. Muhammed'in peygamberliðinden evvel (sapýklýða düþmüþ ve bir çoklarýný da saptýrmýþ bulunan) din yolundan uzaklaþtýrmýþ (ve) kendileri de tamamen (doðru yoldan sapýtmýþ olan bir kavmin) bir kýsým geçmiþlerinizin, reislerinizin (isteklerine) gayrý meþru arzularýna, temayüllerine (uymayýnýz.) Onlar kendi bâtýl menfaatleri için, kendi hasetleri, ihtiraslarý için hakký kabul etmezler, Hz. Muhammed'in peygamberliðini tasdik eylemezler, dalâlet sahasýndan ayrýlmazlar, baþkalarýný da kendileri gibi dalâlet içinde yaþatmak isterler. Artýk öyle akýl ve nakle aykýrý hareket eden bozguncu kimseler rehber edinilebilir mi?. Artýk onlarýn sözlerine kýymet verilebilir mi?. Onlar ebedî hüsrana uðramýþ kimselerdir.
78. Ýsrail oðullarýndan kâfir olanlar, Davud'un da, Meryem'in oðlu Ýsa'nýn da lisaniyle lanet olunmuþlardýr. Bu da onlarýn isyan etmeleri ve haddi tecavüz eylemeleri sebebiyledir.
78. Evet... O hüsrana uðrayanlarýn hâli malumdur. Bu cümleden olarak (Ýsrail oðullarýndan kâfir olanlar) ilâhî dini terkederek insanlara, hayvanlara tapmak aþaðýlýðýn! iþleyenler (Davud'un da Meryem'in oðlu Ýsa'nýn da lisaniyle lanet olunmuþlardýr) yani: Cenab'ý Hak tarafýndan Zebur kitabýnda da, Ýncil kitabýnda da o iki Peygamberin lisaný vasýtasýyla, o küfrü iþlemiþ olanlar, lanete uðramýþlar, dünyevî ve uhrevî felâketlere mâruz kalmýþlardýr. (Bu da) Onlarýn böyle lanete hedef olmalarý da (onlarýn) Cenâb-ý Hak'ka karþý (isyan etmeleri ve haddi tecâvüz eylemeleri sebebiyledir) onlar o çirkin hareketleri yüzünden sonsuza kadar lanete mâruz bulunmuþlardýr.
§ Bir rivayete göre bu lanete uðrayanlar Eyle halký ve kendilerine sofra gönderilenlerdir. Þöyle ki: Hz. Davüd zamanýnda Eyle kasabasýnýn halký, bazý günahlarýndan dolayý cumartesi günleri balýk avlamaktan nehy edilmiþlerdi. Bunlara "Eshabý Sebt" denir. Onlar ise Hz. Davud'un teblið etmiþ olduðu bu yasaðý dinlememiþlerdir. Allah Teâlâ da Hz. Davud'un duasý üzerine onlarýn suratlarýný maymun suratýna çevirmiþti. Eshabý Maideye gelince: Bunlar da Hz. Isa zamanýnda bir mucize olarak gökten inen sofrayý görmüþ, ondan yemiþ olduklarý halde imân etmemiþlerdi. Cenab'ý Hak da Hz. Ýsa'nýn duasý üzerine onlarýn suratlarýný domuz suretine çevirmiþti. Bunlar beþbin erkek bulunuyorlardý. Ýþte bu iki kavim Hz. Davüd ile Hz. Ýsa'nýn lisaniyle lanete mâruz kalýp böyle suretlerinin deðiþtirilmesi cezasýna çarptýrýlmýþlardý. Allah'ýn kudreti her þeye yeterlidir. Buna inanmýþýzdýr!.
79. Onlar yapmýþ olduklarý fenalýktan birbirlerini vazgeçirmeðe çalýþmazlardý. Gerçekten de onlarýn yaptýklarý ne kadar kötü idi.
79. Bu mübarek âyetler de kâfir ve münafýklarýn fenalýklara son vermediklerim bildirmektedir, ve onlarýn kendileri gibi kâfir ve münafýklara baðlýlýkta bulunarak bu sebeble Allah'ýn dininden mahrum, ebedî azaba mâruz olduklarýný göstermektedir. Þöyle ki: (Onlar) O lanete uðramýþ olan münkirler (yapmýþ olduklarý fenalýktan) yasaklardan sakýnmazlar, kötülüklere son vermezler ve bunlardan (birbirlerini vazgeçirmeðe çalýþmazlardý) aralarýnda iyiliði emir, kötülükten sakýndýrma vazifesi ceryan etmezdi. (Gerçekten) andolsun ki (onlarýn) böylece (yaptýklarý) þeyler (ne kadar kötü idi) haklarýnda ne kadar azabý, felâketi getirir bulunuyordu. Onlar ise hiç bunun farkýnda bulunmuyorlardý. Ýþte bu gibi fena hereketleri sebebiyle lanete hedef olup gitmiþlerdir.
80. Onlardan bir çoklarýný görürsün ki, kâfir olanlara dostlukta bulunurlar. Andolsun ki, onlar için nefislerinin takdim ettiði þeyler ne kadar kötüdür. Allah Teâlâ onlara gaz ab etmiþtir ve onlar az ab içinde ebedî kalacak kimselerdir.
80. Habibim!. (Onlardan) O ehli kitap denilen taifeden (bir çoklarýný görürsün ki) müslümanlara karþý düþmanca bir vaziyet alýrlar (kâfir olanlara dostlukta bulunurlar) nitekim ehli kitaptan Keab Ýbni Eþref ve emsali kimseler Müslümanlarýn aleyhine cephe almak için Mekke'i Mükerreme'deki müþriklerin yanlarýna gitmiþler, onlar ile ittifakta bulunarak Hendek Gazvesinde onlar ile beraber cenge atýlmýþlardýr. Bir kýsým münafýklar da Ýslâm dinine düþmanlýklarýndan dolayý din düþmanlarýna karþý dostluk göstermiþler, onlarý Ýslâm aleyhine teþvikte bulunmuþlardýr. (Andolsun ki, onlar için nefislerinin takdim ettiði þeyler) Öyle kâfirce hareketler (ne kadar kötüdür.) Bunlarýn vahim neticelerini kýyamet gününde elbette göreceklerdir. Çünki (Allah Teâlâ onlara gazap etmiþtir) onlar Allah'ýn rahmetinden ebedî olarak mahrum kalmýþlardýr, (ve onlar azap içinde ebedî kalacak kimselerdir) Onlarýn o kâfirane, münâfýkane hareketleri kendilerinin cehennemde müebbet surette kalacaklarýna sebep bulunmuþtur.
Ynt: Maide Suresi By: hafizvuslat Date: 02 Kasým 2009, 01:08:01
81. Eðer onlar Allah Teâlâ'ya ve Peygamberlere ve ona indirilmiþ olana imân etmiþ olsalar idi o kâfirleri dostlar edinmezlerdi. Fakat onlardan bir çoklarý fâsýk kimselerdir.
81. (Eðer onlar) O müþriklere dostlukta bulunan ehli kitap ve münafýklar (Allah Teâlâ'ya ve Peygamber'e) son peygamber olan Hz. Muhammed'e (ve ona) O Yüce Peygamber'e Allah katýndan (indirilmiþ olan) Mucize Kur'an'ý Kerim'e ve onun bildirmiþ bulunduðu diðer Peygamberlere, semavî kitaplara (imân etmiþ olsalar idi) elbette (o kâfirleri) müþrikleri (dostlar edinmezlerdi) çünkü hakikî imân, böyle fesatla içice bir dostluða aykýrýdýr. (Fakat onlardan) O din düþmanlarýný dost tutanlaran (bir çoklarý fasýk) dinden mahrum. Allah Teâlâya, Peygamberlere, semavî kitaplara imândan nasipsiz (kimselerdir) bunun içindir ki, onlar hakký göremezler, kendilerini sapýklýktan kurtaramazlar, kabiliyetlerini kötüye kullandýklarý için ebedî bir azaba mâruz bulunmuþ olurlar.
82. Yemin olsun ki, imân edenlere insanlarýn düþmanlýkça en þiddetlisini mutlaka Yahudiler ile Müþrik'leri bulacaksýn. Ve yine yemin olsun ki insanlarýn mü'minlere sevgi bakýmýndan en yakýn olanlarý da biz Hýrýstiyanýz diyenleri bulacaksýn. Bu da onlarýn içinde herhalde bilgin, âbit olanlarýn ve dünyayý terk etmiþ olan rahiplerin bulunmasýndandýr. Ve þüphe yok ki, onlar kibir etmek de istemezler.
82. Bu âyeti kerime, müslümanlara karþý en ziyâde düþmanlýk beslemekte olan taifelerin ahlâkî kötülüðünü bildirmektedir. Þöyle ki: Ey Yüce Resulüm!. Veya ilâhî hitabý güzelce telâkkiye elveriþli olan herhangi bir kulum!.. Bir olan zatýma (Yemin olsun ki, imân edenlere) ehli Ýslâm'a (insanlarýn düþmanlýkça en þiddetlisini) müslümanlara karþý düþmanlýklarý pek ziyâde bulunan taifeyi (mutlaka Yahudi'ler ile müþrikleri bulacaksýn) baþka taifelerin de düþmanlýklarý var ise de bunlarýn düþmanlýklarý derecesinde deðildir. Nitekim, Hz. Peygamberin gönderilmesini müteakip bir kýsým Yahudi'ler ile Arap yarýmadasýndaki müþriklerin Rasülü Ekrem'e karþý, onun yaymaða baþladýðý Islâmiyete karþý ne kadar düþmanlýk göstermiþ olduklarý tarihçe yazýlmýþtýr. (Ve yîne yemin olsun ki, insanlarýn mü'minlere) Ýslâm þerefine nail olan zatlara (sevgice) muhabbet, sevgi, temayül bakýmýndan (en yakýn olanlarýný da biz Hýrýstiyanýz diyenleri bulacaksýn) çünki onlar, kendilerini Hak'kýn yardýmcýsý, ehli Hak'kýn dostlarý diye gösterirler, müslümanlýðý kabul etmeseler de ehli Ýslâm'a karþý Yahudiler ile Müþrik'ler derecesinde düþmanlýk göstermezler. Bununla beraber onlarýn içinden Islâmiyeti kabul edenler Ýslâmiyet'in kutsallýðýný Ýtiraf eyleyenler, Yahudi'ler ile Müþriklere nazaran pek çok bulunmuþ ve bulunmaktadýr. Nitekim vaktiyle Müþriklerin bin türlü ezâ ve cefalarýna maruz kalmýþ olan bir kýsým eshabý kiram, hýrýstiyan hükümdarý bulunan Necaþi'nin ülkesine sýðýnmýþlar orada pek güzel himaye görmüþlerdi. Hattâ Necaþi, Ýslâmiyet'in yüceliðini anlayarak Ýslâm þerefine nail olmuþtu. Zamanýmýza kadar da nice Hýristiyan zümreleri Ýslâmiyet'i kabul edegelmiþlerdir, bu gün de bir çok hýrýstiyan âlimleri, düþünürleri, Ýslâmiyet'in yüce .mahiyetini, kutsî hükümlerini yazýlarý ile takdir edip yüceltmektedirler. (Bu da) Hýristiyan taifesinin mü'minlere sevgice daha yakýn olmalarý ise (onlarýn içinde) kýssislerin, yani (bilgin, âbid) reis (olanlarýn ve) dünyayý terk etmiþ olan (rahiplerin) yani mabetlerine kapanarak fazla ibâdet ve itaate düþkün kimselerin (bulunmasýndandýr) bunlar Yahudi'ler ve müþrikler gibi dünya hýrsý ile hareket ederek sýrf kendi menfaatlerini takip eden, kendilerinden olmayan zümrelere sürekli olarak düþmanlýk besleyip zarar vermek isteyen kimseler deðildirler. Gerçek þu ki: Abdullah Ibni Selâm ve emsali gibi Yahudi'lerden ve Müþriklerden bir takým kimseler de Ýslâmiyet'in yüceliðini anlayýp Ýslâmiyet'i kabul etmiþler ise de bunlar Hýristiyanlardan müslüman olanlara oranla pek azdýrlar, hüküm ise çoðunluða göredir. (Ve þüphe yok ki, onlar) Hýristiyan taifesi, hakký, hakikati anladýklarý takdirde kabulden kaçýnmazlar ve Yehûd taifesi gibi (kibir etmek de istemezler) Hýristiyan taifesi, kalp inceliðine, þefkat ve merhamete sahip olup müslümanlara karþý Yahudi'ler ve Müþrikler derecesinde düþmanlýkta bulunmazlar. Onlarda böyle bir meziyet görülebilmektedir. Hakikaten tevazu, hak'ka karþý düþman olmamak takdire þâyân bir özelliktir. Ýsterse, sahibi gayrimüslim bulunsun.
Þu ciheti de kaydedelim ki: Tefsirlerimizde yazýlmýþ olduðu üzere bu âyeti kerime, Yahudi'ler ile Hýristiyanlar arasýndaki farký, dinleri itibariyle deðil, dünyaya düþkün olmalarý, kendilerinden baþka milletlere fenalýk yapmayý bir vazîfe bilip bilmemeleri itibariyle. Ýþte bu bakýmdan Yahudilerin ahlâkî durumlarý Hýristiyanlara göre pek ziyâde düþüktür. Yoksa din itibariyle Hýristiyanlarýn küfrü, Yahudi'lerin küfründen daha galizdir. Çünki Yahudiler, yalnýz peygamberlik hususunda mücadelede bulunurlar, Hz. Isa, gibi Son Peygamber Hazretleri gibi Peygamberleri ve onlara verilmiþ olan semavî kitaplarý inkâr ederler. Hýristiyan taifesi ise ilahiyat hususunda da tartýþmada bulunurlar, Hz. Isa gibi bir insana (hâþâ) ilahlýk isnat ederler. Son Peygamber Hazretlerinin risâletini kabul etmezler. Binaenaleyh bu bakýmdan Hýristiyanlarýn küfrü daha büyüktür. Fakat bunlar Yahudiler kadar inatçý, baþkalarý hakkýnda her halde kötülük ister olmayýp içlerinden insaflýca düþünerek hakký kabul edenler daha ziyade olduðundan bu bakýmda Yahudilere, Müþriklere üstün bulunmuþlardýr.
83. Ve Peygambere indirilmiþ olaný dinledikleri zaman hakký bildiklerinden dolayý onlarýn gözlerinin yaþla dolup taþtýðýný görürsün. Derler ki: Ey Rabbimiz!. Ýmân ettik, artýk bizi -hakka- þahit olanlar ile beraber yaz.
83. Bu mübarek âyetler de ehli kitap arasindan Ýslâm þerefine nail olmuþ olan zatlarin temiz hareketlerini, emellerini, mükafatlarini bildirmekte, küfründe Ýsrar edenlerin de kötü sonlarini göstermektedir. Þöyle ki: (Ve) Hiristiyanlardan olan bir zümre kibir etmedikleri gibi (Peygamber'e) Hz. Muhammed Aleyhisselâm'a Allah tarafýndan (indirilmiþ olaný) hikmet dolu Kur'an-i Kerim'i (dinledikleri zaman) kalblerinde bir irfan nuru parlamaya baþlar (hakki bildiklerinden) Kur'an'in yüceliðini, Hz. Muhammed'in peygamberliðinin doðruluðunu evvelce de kendi kitaplarýnda görüp anlamýþ bulunduklarýndan (dolayi onlarýn gözlerinin) bir incelik ile, bir yüksek heyecan ile (yaþla dolup taþtýðýný görürsün) ve onlar Kur'an'i Kerim'in âyetlerini dinledikçe: (Derler ki. Ey Rabbimiz!) Biz bu Kur'an'i Kerim'e ve kendisine bu Kur'an'i Kerim nazil olan Yüce Peygambere (imân ettik) bu bir hak sözdür, bu Yüce Peygamberde bir Resülu kibriyâdýr, son peygamberdir. Buna inanmýþýzdýr, (artýk) Ey Yüce Yaratýcý!, (bizi þahit olanlar ile beraber yaz) yani: Bizi Kur'an'i Kerim'in doðruluðuna, Hz. Muhammed'in risaletine þahitlik eden zâtlar ile beraber hasret veya o Yüce Peygamber'in yarýn kýyamet gününde diðer ümmetler üzerine þahitlikte bulunacak olan Ýslâm ümmeti zümresine bizleri de kat. Bu zâtlar, müslümanlarýn bu vasfýný Ýncil'de görmüþ olduklarý için böyle bir niyazda bulunmuþlardýr.
84. Ve biz ne için Allah Teâlâ'ya ve bize hak'tan gelene imân etmeyelim? Halbuki biz ümit ederiz ki, Rabbimiz bizi sâlihler olan kavim ile beraber -cennete- soksun.
84. (Ve) O zâtlar derler ki: (biz ne için Allah Teâlâ'ya ve bize haktan gelene) Kur'an'i Kerim'e, onu teblið eden Yüce Peygambere (imân etmeyelim?.) bizim akýl ve izanýmýz yok mu?. Böyle parlak bir hakikat karþýsýnda bulunduðumuz halde onu nasýl inkâr edebiliriz? (Halbuki, biz ümit ederiz ki) Yarýn âhirette (Rabbimiz bizi sâlihler olan kavim ile beraber) -cennete- (soksun) binaenaleyh artýk kendimizi imân nimetinden nasýl mahrum býrakabiliriz?. Hayýr býrakamayýz.
85. Artýk Allah Teâlâ da onlara bu söylediklerinden dolayý altýndan ýrmaklar akan cennetleri, içlerinde ebediyen kalýcý olmalarý üzere ihsan buyurdu. Bu ise iyi hareket edenlerin mükâfatýdýr.
85. (Artýk Allah Teâlâ'da) Lütfetti (onlara) o Ýslâmiyet'e saygý gösteren, Kur'an'ý Kerim'i tasdik eden münevver zümreye (bu söylediklerinden) bu güzel kanaat ve inançlarýndan (dolayý) en büyük mükâfatlar verdi, þöyle ki: Onlara âhirete gidince (altýndan ýrmaklar akan cennetleri, içlerinde ebediyen kalýcý olmalarý üzere ihsan buyurdu.) onlar imân ile âhirete gidip cennetlerde ebedî bir þekilde kalmaya namzet oldular. (Bu ise) Böyle ebedî bir saadet ve mükâfata nail olmak ise (iyi hareket edenlerin) inançlarýný, amellerini güzelce tazim edenlerin, her hususta ihsaný, güzel hareketi alýþkanlýk haline getirenlerin (mükâfatýdýr.)
§ Rivayete göre bu dört âyeti kerime, Necaþî ile onun arkadaþlarý hakkýnda nazil olmuþtur. Þöyle ki: Rasülü Ekrem Efendimiz, Necaþî'ye bir yüce mektubunu göndermiþ, onu imâna davet etmiþti, Necaþî bu mübarek risâlet mektubunu alýnca Habeþede bulunan Hz. Cafer ile diðer muhacirleri yanýna çaðýrmýþ, bir takým keþiþler ile rahiblerde hazýr bulunmuþ idi. Hz. Cafer'e Kur'an okumasýný teklif etmiþ, o da Meryem sûresini okumuþ, bunu dinleyince bir manevî zevk ile aðlamaya baþlamýþlar, gözlerinden sular serpilmeðe baþlamýþ, Necaþî'de yanýndaki din adamlarý da mucize Kur'an-ý Kerim'e imân etmiþlerdi.
Diðer bir rivayete göre de Necaþî, Hz. Peygamber'in huzuruna kendi kavminden yetmiþ kadar zâtý elçi olarak göndermiþti. Rasülü Ekrem Hazretleri onlara sûre'i Meryem'i okumuþ, onar da bunu dinleyince aðlayarak Ýslâm dinini kabul eylemiþlerdi.
86. Ve kâfir olanlar ve bizim âyetlerimizi inkâr edenler ise onlar cehennem eshâbýdýrlar.
86. Fakat Peygamber'! yalanlayanlar (Ve) Cenâb-ý Hak'kýn birliðini inkâr ederek (kâfir olanlar) þirk ve üçleme inançlarýnda devam eyleyenler (ve bizim âyetlerimizi) Yüce Allah'ýn varlýðýna, birliðine, azamet ve kudretine þahitlik edip duran hârikalarý, yaratýlýþ eserlerini (inkâr edenler ise) bu hal üzere ölünce þirk ve küfr içinde ölmüþ olurlar. Binaenaleyh (onlar) artýk (cehennem ashabýdýrlar) ebedî olarak cehennemde kalýp azap çekeceklerdir. Onlarýn devamlý olan kötü inançlarýnýn cezasý da böyle devamlý olacaktýr. Evet... Cenâb-ý Hak'ki ve Yüce Peygamber'! tasdik edenler, ebedî olarak cennette kalacaklardýr. Bunlarý inkâr edenler de sürekli olarak cehennemde azap çekeceklerdir. Ne büyük bir teþvik, ne müthiþ bir uyarý!.
87. Ey imân edenler!. Allah Teâlâ'nýn sizin için helâl kýlmýþ olduðu temiz þeyleri haram kýlmayýnýz, haddi de aþmayýnýz. Þüphe yok ki Allah Teâlâ haddi aþanlarý sevmez.
87. Bu mübarek âyetler, müslümanlara helâl olan nimetlerden istifâde etmelerini, fakat bu hususta ifrat ve tefritten sakýnmalarýný emir ve tavsiye etmektedir. Çünki bazý milletler gibi büsbütün dünyaya dalmak yerilmiþ olduðu gibi diðer bazý taifeler gibi dünyada büsbütün alâkayý kesip bir ruhbanlýk, cahilce bir zühd dairesinde yaþamak ta uygun deðildir. Her hususta dengeli olmaktan ayrýlmamalýdýr. Þöyle ki: (Ey imân edenler) Ey Ýslâm þerefine nail olan kullar!. (Allah Teâlâ'nýn sizin için) Yaratýp kendilerinden istifâde etmenizi (helâl kýlmýþ olduðu) tayyibâtý, yani: (temiz) Leziz, faydalý olan (þeyleri) kendinize (haram kýlmayýnýz) nefsinizi onlardan mahrum býrakmaya azmetmeyiniz. Bu bir tefritten ibarettir. Bununla beraber böyle temiz, leziz þeylerden istifade hususunda (haddi de asmayýnýz) helâl sahasýný tecâvüz etmeyiniz, lüzumundan fazla sarfiyat ile israfa meydan vermeyiniz, nîmetin kadrini biliniz, aksi takdirde ifrata düþmüþ, nimeti boþ yere zayi etmiþ olursunuz. (Þüphe yok ki. Allah Teâlâ) Kullarýna her hususta dengeli olmayý hikmet ve menfaate riâyet! emreder, (haddi aþanlarý) helâl miktarý býrakýp da haram, zararlý bir sahaya can atanlarý (sevmez) onlarý ilâhî rýzâsýna aykýrý harekette bulunmuþ olacaklarý için, ilâhî nimetlere nail buyurmaz.
§ Tayyibât, nefislerin istinasýný, kalblerin meylini çeken leziz þeylerdir.
88. Ve Allah Teâlâ'nýn sizi rýzýklandýrmýþ olduðu þeylerden helâl ve temiz olanlarý yiyiniz, kendisine imân etmiþ olduðunuz Allah Teâlâ'dan da korkunuz.
88. (Ve) Ey müslümanlarl. (Allah Teâlâ'nýn sizi rýzýklandýrmýþ. olduðu þeylerden) Size vermiþ olduðu nimetlerden (helâl ve temiz olanlarý yiyiniz) yalnýz onlardan istifâde ediniz, yalnýz onlardan yiyip faydalanmanýz size mubah bulunmuþtur. Ýstifadesi dinen haram olan þeylerden istifadeye kalkýþmayýnýz (kendisine imân etmiþ olduðunuz Allah Teâlâ'dan korkunuz) onun emir ve yasaðýna aykýrý harekete cür'et etmeyiniz, (linki sizin selâmet ve saadetiniz ancak o þekilde ortaya çýkar.
§ Rivayete göre bir gün Rasûlü Ekrem Efendimiz, eshabý kiramýna kýyamet gününü anlatarak bir hayli uyarma ve sakýndýrmada bulunmuþtu. Bunun üzerine, eshabý kiram, Osman Ibni Mezunun hanesinde toplanarak kendi nefislerine dünya nimetlerini haram kýlmaya, gündüzleri oruç tutmaya, geceleri ibâdetle meþgul olmaya, et yememeye, döþeklerde yatmamaya, eþlerine yaklaþmamaya, sade bir kýyafetle seyahatlerde bulunmaya karar vermiþler. Rasûlü Ekrem, Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimiz, bu karardan haberdar olunca buyurdu ki: Yok ben bununla emir olunmadým, sizin üzerinizde nefsinizin de hakký vardýr. Hem oruç tutunuz, hem de iftar ediniz, hem kalkýnýz, hem de uyuyunuz, çünki ben de hem kalkarým, hem de uyurum, hem omç tutar, hem de iftar ederim, ve et de yað da yerim ve eþlerime de yaklaþýrým, artýk her kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden deðildir, Ýþte bu hâdise üzerine bu mübarek âyetler nazil olmuþtur. Zâten bunun hilâfýna hareket, hayata tesir eder, azalarý zaafa düþürür, akýl ve fikire zarar verir, dinî, dünyevî vazifeler hakkiyle yapýlamaz. Bununla beraber bütün dünyevî lezzetlere dalmak ta insaný manevî olgunluklardan mahrum býrakýr, uhrevî selâmet ve saadeti temîne çalýþmaktan alýkoyar, hayvani bir hayat yüz gösterir durur. Bu sebeple böyle hareket de asla uygun olamaz. Binaenaleyh her hususta dengeye riâyet etmek, ifrat ve tefritten kaçýnmak, hikmet gereðidir. Ýþte bu mübarek âyetler de bizlere bunlarý telkin buyurmaktadýr.
89. Allah Teâlâ sizleri yeminlerinizdeki laðv sebebiyle sorumlu tutmaz. Velâkin sizi -bile bile- yaptýðýnýz yeminler ile sorumlu tutar. Bunun keffareti ise ailenize yedirdiðinizin orta derecesinden on fakiri doyurmak, veyahut giydirmek, yahut bir köle serbest býrakmaktýr. Fakat kim bunlarý bulamazsa üç gün oruç tutar. Ýþte bu, yemin ettiðiniz vakit yeminlerinizin keffâretidir. Bununla beraber yeminlerinizi koruyunuz. Ýþte Allah Teâlâ âyetlerini sizin için böylece beyan ediyor, tâki þükr edesiniz.
89. Bu âyeti kerime, herhangi bir hususa dâir, meselâ güzel olan þeyleri terketmeðe ait yapýlan yeminlerin mâhiyetlerine göre hükmünü beyan etmekte ve yeminlere uyulmasýný tavsiye buyurmaktadýr. Þöyle ki: Ey Ümmeti Muhammedi. (Allah Teâlâ sizleri yeminlerinizdeki laðv sebebiyle sorumlu tutmaz) bunun üzerine cezâ'î bir hüküm gelmez, bu bir önemsiz yemindir. (Velâkin) Allah Teâlâ Ey insanlar!, (sizi -bilebile-) kasden (yaptýðýnýz) ve tevsik ettiðiniz (yeminler ile sorumlu tutar) bu yeminlerden dolayý hanis olunca, yani o yemine riâyet etmeyip onu bozunca Hak Teâlâ Hazretleri sizleri sorumlu tutar. O halde bu sorumluluktan, bu mesuliyetten kurtulmanýn (keffareti) yani: Bu husustaki mes'uliyetin, günahýn af ve örtülmesinin çaresi (ise ailenize yedirdiðinizin) onlarýn iaþelerine sarfettiðiniz yemeklerin (orta derecesinden on fakiri doyurmak) dýr ve (yahut) on fakire orta halde, avret yerlerini örtecek derecede birer elbise, meselâ birer uzunca entari (giydirmek) dir. (yahut bir köle) Veya câriye (azat etmektir) bu suretle Allah'ýn affýna kavuþmak temenni olunur. (Fakat kim bunlarý bulamazsa) Fakir bir halde bulunursa o takdirde (üç gün) aralýksýz (oruç tutar) bu þekilde ilâhî affý istirhamda bulunur. (Ýþte bu) beyan olunan þeylerin her biri (yemin ettiðiniz vakit) yemini bozunca (yeminlerinizin keffâretidir) bu sebeble Cenabý Hak sizi ilâhî affýna mazhar buyurur. (Bununla beraber yeminlerinizi koruyunuz) Bir kere lüzumsuz yere yemin etmemelidir, yemin edince de ona riâyette bulunmalýdýr. Meðer ki uymamayý icâbeden bir þer'î hüküm bulunsun. (Ýþte Allah Teâlâ âyetlerini) Þer-i þerifin hükümlerini, müsaadelerini (sizin için böylece beyan ediyor) sizleri uyanmaya, dinî hükümlere uymaya davet buyuruyor (tâki þükr edesiniz.) O Yüce Yaratýcýnýn bu talimatýna, bu kolaylýklarýna karþý þükran borçlu olduðunuzu bilip kulluk secdesine kapanasýnýz.
§ Keffareti icap eden bir yemin, birden çok olunca keffâret de birden fazla olur. Fakat Ýmam Muhammed'e göre yemin keffâretleri çoðalýnca tedahül eder. Yani: Bir keffâretle hepsinin sorumluluðundan çýkýlmýþ olur.
§ Yapýlan bir yemine riâyet edilmesi lâzýmdýr. Meðer ki, buna riâyet edilmesi, bir vecibenin, bir âmme menfaatinin yok olmasýna sebep olsun veya bir kötülüðün iþlenmesine sebebiyet versin. O takdirde bu yemine riâyet edilmesi icab etmez, bu yemin bozulur, sonra keffâret verilir. Hak Teâlâ'dan af niyaz edilir. Meselâ: Bir kimse borcunu vermemeðe veya babasýyla konuþmamaya yemin etse bunda devam etmesi caiz olmaz, belki borcunu verir, babasýyla konuþur, sonra da kefarette bulunur.
§ Vali ah-i, Billâh-i T al I ah-i denilmesi ve Allah T e âlâya kasem ederim, yemin ederim, þahadet ederim denilmesi birer yemindir. Allah T e âlâya ahdim olsun, üzerime andolsun denilmesi de birer yemindir. Kezalik: Helâli haram kýlmak, meselâ: Þu yemeði yemek benim için haram olsun demek te bir yemindir. Bir kimse "þöyle yaparsam kâfir olayým veya Allah'ýn kulu. Peygamberin ümmeti olmayayým" dese bununla maksadýna bakýlýr. Eðer böyle bir sözü sýrf bir yemin inancýyla iddiasýna kuvvet vermek için söylemiþ ise bu bir yemin olur. Fakat bu sözü bununla kâfir olacaðýna inandýðý halde söylemiþ ise bu yemin olmaz kendisine tövbe ve istiðfar ve imâný yenilemek ve nikâhý yenilemek lâzým gelir, yeminini bozmuþ olsun olmasýn eþittir. Yemin meseleleri için Bakara süresindeki 224 numaralý âyeti kerimenin tefsirine de müracaat ediniz!.
90. Ey imân edenler!. Muhakkak ki, içki, kumar, putlar ve kýsmet için çekilen zarlar þeytanýn iþinden olan murdar bir þeydir. Artýk ondan kaçýnýnýz ki, kurtuluþ bulabilesiniz.
90. Bu mübarek âyetler, temiz gýdalardan olmayan sarhoþ edici maddeler ve diðerlerinin kötü mahiyetlerini, onlarýn cemiyet hayatýndaki zararlý etkilerini bildirirerek onlardan kaçýnýlmasýný ve Cenab'ý Hak ile Rasülü Ekrem'ine itaatin lüzumunu ihtar buyurmaktadýr. Þöyle ki: (Ey imân edenler!.) Ey müslüman bulunan insanlar!. (Muhakkak ki, içki) Aklý örten ve bozan raký, þarap gibi herhangi bir mayi (kumar, putlar) ibâdet için hazýrlanmýþ putlar (ve kýsmet için çekilen zarlar) kumar ve piyango kalemleri (þeytanýn iþinden olan murdar) temiz ruhlarýn kendilerinden sakýndýðý birer pis (þeydir) onlara meydan vermek asla muvafýk olamaz (Artýk ondan) öyle murdar, zararlý olan herhangi bir þeyden (kaçýnýz ki, kurtuluþ bulabilenin iz) evet... Siz felah ve kurtuluþunuzu bunlardan kaçýnmak suretiyle arayýnýz, ve illâ felah ve kurtuluþa imkân yoktur. Bunlar insanlarý maddî ve manevî hayattan mahrum býrakacak en zararlý musibetlerdir. Maide süresinin (3) cü âyeti kerimesine de müracaat!.
91. Þüphe yok ki: Þeytan aranýza ancak içki ile, kumar ile düþmanlýk düþürmeyi ve sizi Allah Teâlâ'nýn zikrinden ve namazdan alýkoymayý ister. Artýk siz vazgeçtiniz deðil mi?.
91. Ey insanlar!. O pis þeylerin mahiyetini, zararlý sonuçlarýný bir kere düþününüz!. (Þüphe yok ki, þeytan, aranýza) Cemiyetiniz içine (ancak içki ile) sarhoþluk veren herhangi birþey ile (kumar ile düþmanlýk düþürmeyi) ister ki, bu; iþbu haram kýlýnan þeylerin dünyevî kötülükleri cümlesindendir, (ve sizi Allah Teâlâ'nýn zikrinden) Onun yüce hükümlerini düþünme duygusundan (ve namazdan) öyle yüce bir vazifeyi ifadan (alýkoymak ister) ki, bu da iþbu haram kýlýnan þeylerin sebebiyet verdiði dinî zararlar cümlesindendir. Evet. Ýçki ile kumar, yüzünden insanlar birbirlerine karþý düþmanca bir vaziyet alýrlar, aralarýnda birçok tartýþmalar meydana gelir, bu sebeble nice cinayetler vuku bulur, nitekim olaylarý yazan gazeteler bu gibi facialarý dâima teþhir edip durmaktadýr. Bununla beraber bu haramlara müptelâ olanlar çok kere saðlýk ve afiyetlerini, güzelce anlama ve düþünme kuvvetlerini kaybederler, vakitleri gafletle: Þehvetle, akýlsýzca bir surette geçer gider, Cenab'ý Hak'kýn zikrinden, üzerlerine düþen namaz gibi vazifelerini ifâ etmekten mahrum kalýrlar. Ýþte diðer yasaklarý yapmak da bu gibi nice helak edici, ilâhî azabý çeken hallere sebebiyet verir durur.(Artýk siz) Ey mükellef olan akýl sahipleri!. O gibi câhiliyet zamanýna ait þeylerin ne kadar fenalýklara sebebiyet verdiðini anlamýþ bulunuyorsunuz, artýk siz o gibi kötü, zararlý þeylerden (vazgeçiniz deðil mi?) bunlarýn bu fasit mahiyetleri, rezalet getiren halleri böyle ortaya çýkmýþ olduðundan elbette bunlardan vazgeçmek herhalde lâzýmdýr. Aksi takdirde dünyevî, uhrevî felâketlerin yüz gösterip duracaðýný elbette takdir edersiniz!.
92. Allah Teâlâ'ya itaat ediniz ve peygambere itaat ediniz ve -muhalefetten- sakýnýnýz. Þayet yüz çevirirseniz artýk biliniz ki, bizim Peygamberimizin üzerine ait olan, apaçýk bir tebliðden ibarettir.
92. Ey imân sahibi olan insanlar!. (Allah Teâlâ'ya itaat ediniz ve Peygamber'e itaat ediniz) Onlarýn bütün emirlerine, yasaklarýna I âi kivi e riâyette bulununuz (ve) onlara (muhalefetten sakýnýnýz) gerek içki ve kumar hakkýndaki ve gerek diðer þeyler hakkýndaki vâki olan tekliflerine aykýrý hareketlerden tamamen kaçýnýnýz, sizin felah ve kurtuluþunuz ancak o sayede gerçekleþir. (Þayet yüz çevirirseniz) Onlarýn emirlerine, yasaklarýna uymaktan yüz çevirirseniz (artýk biliniz ki, bizim Peygamberimizin üzerine ait olan, apaçýk bir tebliðden ibâretdir.) O Yüce Peygamber ise bu teblið vazifesini böyle Kur'an-ý Kerim ile fevkalâde bir þekilde ifa etmiþtir. Artýk aleyhinizde ilâhî delil tamam olmuþ, sizlerin mazerette bulunmaya bir selâhiyetiniz kalmamýþtýr. Binaenaleyh bunun neticesi, sorumluluktan, uhrevî azap ve cezadan baþka deðildir. Ne muazzam bir ilâhî tehdit!..
93. Ýmân edip de salih salih amellerde bulunanlarýn üzerine sakýnýp da mü'min bulunduklarý ve güzel güzel iþleri iþledikleri, sonra da takva sahibi olduklarý ve imân eyledikleri, sonra da sakýnarak ihsan yaptýklarý takdirde -evvelce- tatmýþ olduklarý þeyde bir günah yoktur. Ve Allah Teâlâ güzel iþ yapanlarý sever.
93. Bu âyeti kerime, imân ile nitelenmiþ, sarhoþluk veren þeyler ve kumar hakkýndaki ilâhî yasaða inanmýþ ve Cenab'ý Hak'tan lâikiyle korkanlarýn üzerine bu sarhoþ edici þeyleri ve kumarý yasaklanmadan önce kullanmýþ olmalarýndan dolayý bir mesuliyet tereddüt etmiyeceðini müjdelemekte, bu yasaða uymaya devam etmelerini tavsiye buyurmaktadýr. Þöyle ki: Allah Teâlâ'ya ve onun bütün hükümlerine (imân edîp de) üzerlerine düþen eden (salih salih) Allah'ýn rýzâsýný kazandýran, seçkin (amellerde) ibadetlerde, hareketlerde (bulunanlarýn üzerine sakýnýp da mü'min bulunduktan) Cenâb-ý Hak'kýn haram kýldýðý þeylerden sakýnýp da bu haram kýlmanýn bir ilâhî emir olduðuna inandýklarý (ve güzel güzel iþleri) vazifeleri, hayýrlý muameleleri (iþledikleri) imânlarýnda, salih amellerinde devam ve sebat eyledikleri (sonra da takva sahibi olduklarý ve imân eyledikleri) yani kimseye zülüm ve cefâ etmeyip o gibi yasaklardan sakýnarak bu husustaki ilâhî hükümlere güzelce imân ettikleri (sonra da) evvelce mubah iken bilahara haram kýlýnan þeylerden hakkiyle (sakýnarak ihsan yaptýklarý) güzel, muntazam amellere devam edip herkese iyilikte bulunmak istedikleri, velhâsýl Hak Teâlâ'nýn bütün emirlerine riâyette, yasakladýðý þeylerden güzelce sakýndýklarý (takdirde evvelce) haram kýlýnmadan önce (tatmýþ olduklarý) yiyip içmiþ bulunduklarý herhangi bir (þeyde bir günah yoktur) bundan dolayý mesul, bir azaba uðramayacaklardýr. Elverir ki, beyan olunduðu üzere haram kýlýndýktan sonra onlardan kaçýnarak temizce, takva sahibi olarak bir hayat geçirmeðe devam edecek olsunlar. (Ve Allah Teâlâ güzel i; yapanlarý sever.) Artýk bu ilâhî muhabbete nail olmak için güzel i; yapmaya çalýþmalý deðil midir?.
Takvanýn, ihsanýn ehemmiyetine, muhtelif derecelerine ve bunlar ile vasýflanmaya teþvik ve özendirme hikmetine binaen bunlar mükerrer olarak zikrolunmuþtur.
§ Rivayete göre içkinin, kumarýn ve benzerlerinin haram kýlýnmasý hakkýndaki âyeti kerime nazil olunca eshabý kiram, endiþeye düþmüþler, Ya Rasülüllah!. Bizim bir takým kardeþlerimiz, meselâ Uhud gazvesinde þehit olan zâtlar vaktiyle þarap içer, kumardan kazandýklarýný yerlerdi, onlar bu yasaklamadan evvel vefat etmiþlerdir. Onlarýn halleri ne olacaktýr?, diye sual etmiþler, bunun üzerine bu âyeti kerime nazil olmuþ, bunlarý haram kýlýnmadan önce yapmýþ olanlarýn mesul olmayacaklarý bildirilmiþtir. Elverir ki, Cenâb-ý Hak'kýn bütün hükümlerine inanýr bulunmuþ, Cenâb-ý Hak'tan korkmuþ olsunlar, daha sonra vâki olan haram kýlmayý öðrenenler de bunun bir ilâhî hüküm olduðunu kabul ederek böyle haram kýlýnan herhangi þeyi yapmaktan çekinsinler, Allah Teâlâ'dan hakkiyle korksunlar, güzel hareketlere devam etsinler. Baþarý Allah'tandýr.
94. Ey imân edenler!. Allah Teâlâ elbette sizi kendi ellerinizin ve mýzraklarýnýzýn eriþebileceði avdan birþey ile imtihan edecektir. Tâki Hak Teâlâ kendisinden gizlide korkanlarý bilsin. -Yani onlarý meydana çýkarsýn- Artýk bundan sonra kim tecâvüz ederse ona elem verici bir azap vardýr.
94. Bu âyeti kerime, þarap ve kumar mutlaka haram olduðu gibi ihram halinde de bir kýsým avlarýn haram bulunduðunu beyan ve bu haram oluþun da ilâhî bir imtihanýndan ibaret olduðunu ihtar etmektedir. Þöyle ki: (Ey imân edenler!.) Ey ehli Ýslâm!. (Allah Teâlâ) ya yemin olsun ki (elbette sizi kendi ellerinizin ve mýzraklarýnýzýn eriþebileceði) avlamalarýna ellerinizle, silâhlarýnýzla muktedir bulunacaðýnýz (avdan) karada bulunan ve etlerini yemek haddizatýnda helâl bulunmuþ olan veya olmayan hayvanlarý avlamaktan ibaret (birþey ile), onlarý avlamayý size ihram halinde, harem sahasýnda haram kýlmakla (imtihan edecektir) yani:
Hakkýnýzda imtihan muamelesi yapacaktýr, (Tâki Hak Teâlâ kendisinden gizlide korkanlarý bilsin) yani: Onlarý meydana çýkarsýn, ilâhî zatýndan korkanlar ile korkmayanlarý temyiz etsin, baþkalarýna bildirsin bu suretle halleri, ilâhî emirlere olan baðlýlýk dereceleri ortaya çýksýn. (Artýk bundan) yani: Böyle ilâhî bir imtihana dinî bir hikmete binaen o avýn haram kýlýnmýþ olduðu beyan buyrulduktan (sonra kim tecâvüz ederse) o yasaklanan hayvanlarý avlarsa (ona) böyle ilâhî yasaða muhalefet eden þahsa (elim bir azap vardýr) o, dünyada da, âhirette de cezayý hak etmiþ olur.
§ Rivayete göre Hudeybiye senesi eshâbý kiram hac için ehramda bulunduklarý sýrada Cenâb-ý Hak, kendilerini birçok av hayvanlarýyle imtihan buyurmuþ, birçok kuþlar vahþi hayvanlar fevkalâde ziyâde bir suretle bu zatlarýn etrafýný istilâda bulunmuþ, bunlarý elleriyle, mýzraklariyle avlamaya muktedir bulunmuþlar, iþte bu sýrada bu âyeti kerime nazil olmuþ, onlar bu hayvanlarý avlamaktan bir ilâhî imtihan olmak üzere yasaklanmýþlardýr.
95. Ey müminle r!. Siz ihramda iken avý öldürmeyiniz, sizden her kim onu kasden öldürürse üzerine o öldürdüðü hayvanýn misli bir ceza vardýr ki, Kabe'ye ulaþacak bir kurbanlýk olmak üzere buna sizden iki adalet sahibi hükmeder veya bir keffâret vardýr ki, o da fakirleri doyurmaktýr veya onun dengi olarak oruç tutmaktýr. Tâki bu suretle yaptýðýnýn vebalini tatsýn. Allah Teâlâ geçmiþ olaný af buyurmuþtur. Ve her kim bir daha böyle yaparsa elbette Allah Teâlâ ondan intikamýný alýr, ve Allah Teâlâ azizdir, intikam sahibidir.
95. Bu âyeti kerime, ehram halinde av avlamanýn haram olduðunu açýkça beyan ve böyle kusurun meydana gelmesi halinde kayb olaný telâfi etmek ve günâhý sevap ile
silmek için ne gibi bir muamelenin yapýlmasý icâbedeceðini izah buyurmaktadýr. Þöyle ki: (Ey müminler!. Siz ihramda iken) Yani: Hac veya umre veya her ikisi için ihramlý bulunduðunuz zaman, isterse harem sýnýrlarý hâricinde bulunmuþ olunuz, nitekim ihramlý olmadýðýnýz halde sýnýrlarý içinde bulunduðunuz takdirde de (avý) etleri yenilen hayvanlarý (öldürmeyiniz) bunlarý öldürmek bir hikmet gereði yasaklanmýþtýr. Þayet (sizden her kim onu) o bilinen avý (kasden) ehramda bulunduðunu hatýrladýðý ve bunu öldürmenin haramlýðýný bildiði halde (öldürürse üzerine o öldürdüðü hayvanýn misli) onun kýymetince dengi (bir ceza vardýr ki. Kabe'ye) haremi þerif dairesine (ulaþacak bir kurbanlýk olmak üzere buna) bu öldürülenin misline (siz) müslümanlardan (iki adalet sahibi hüküm eder) onun kýymetini tâyin eyler (veya bir keffâret vardýr ki, o da fakirleri doyurmaktýr) o öldürdüðü avýn kýymeti miktarý fakirlere yemek verilmesidir, (veya onun dengi) O yedirilecek fakirlerin sayýsý miktarýnca (oruç tutmaktýr) þöyle ki: Ýmamý Azam ile Ebu Yusuf'a göre öldürülen avýn kýymeti bakýmýndan misli gözönüne alýnýr. Avýn avlandýðý yerdeki veya ona yakýn yerdeki kýymeti tayin edilir. Eðer kýymeti bir kurban kýymetine denk bulunursa bunu avlamýþ olan ihramý, serbesttir, ya o kýymette bir kurban alarak onu hareme ulaþtýrýr veya o kýymette yemek satýn alarak her fakire yarým sa' yani beþyüz yirmi dirhem buðday veya bir sa' miktarý baþka bir taam, meselâ arpa verir veyahut her fakire vereceði yemeðe bedel birer gün oruç tutar. Eðer bir fakire verilecek yemek bedelinden noksan bir þey kalýrsa bunu da ya fakirlere sadaka verir veya onun karþýlýðýnda da bir gün oruç tutar. Fakat Ýmam Mâlik ve Þafi'i gibi diðer müctehitlere göre bu öldürülen avýn mislinden maksat, yaratýlýþ ve þekil itibariyle benzeridir. Eshabý kiramdan rivayet olunduðuna göre onlar öldürülen bir deve kuþundan dolayý kurban olarak boðazlanacak bir deve ve bir geyikten dolayý bir koyun, ve bir yaban eþeðinden dolayý bir sýðýr ve bir tavþandan dolayý bir diþi keçi alýnýp kurban edilmesini vacip görürlerdi. Fakat deniliyor ki, bu hususta Kur'anýn, metni misli vacip kýlmýþtýr. Mutlak misilden maksat ise kitaba, sünnete, icma'a ve makule göre ya hem þeklen, hem de manen misildir veya yalnýz manen misildir. Burada ise hem þeklen hem de manen misil irâde edilmediði bir icma sabit olduðundan bununla manen misil kasdedildiði belli olmuþ bulunmaktadýr. Nitekim kul haklarýnda bilinen böyle bir misildir. Meselâ: Bir hayvan telef edilse bunu tazmin için bu hayvanýn her bakýmdan bir benzerini bulmak lâzým gelmez. Bilâkis o hayvan yalnýz kýymeti Ýtibariyle tazmin edilir. Aksi takdirde birçok müþkülât yüz gösterir. Velhâsýl öyle haram olan bir avlama hareketinde cür'et etmiþ olan þahýs üzerine böyle bir ceza gelir (Tâki, bu suretle yaptýðýnýn) ihramýn getirdiði yasaða riâyet etmemenin (vebalini tatsýn) zararýný çeksin. (Allah Teâlâ geçmiþ olaný af buyurmuþtur) Yani: Rasülü Ekrem'den sorup bu husustaki dinî hükmü öðrenmeden evvel veya câhiliyet zamanýnda yapýlmýþ olan bu tür av ve þikâr hâdiselerinden dolayý bunlarý yapanlarý sorumlu tutmamýþtýr. (Ve her kim) Bu husustaki ilâhî yasaktan sonra (bir daha böyle yaparsa) ihramlý olduðu ve haram sahasýnda bulunduðu halde böyle kasden av avlarsa (elbette Allah Teâlâ ondan intikamýný alýr) yani: Onu âhirette cezaya çarptýrýr. Bununla beraber bir ihrama bir kaç kere av avlarsa üzerine keffâret de o kadar çoðalýr. Genel olarak âlimler bu görüþtedir. Fakat Ibni Abbas ile Þüreh'ten bir rivayete göre bunun hakkýndaki ilâhî intikam, keffâretin vicubuna mânidir, bu intikam ile yetinilmiþ, ayrýca keffâret zikredilmemiþtir. (ve Allah Teâlâ azizdir) Galiptir, dilediðini yapmaya kadirdir, asla maðlûp ve âciz deðildir. Ve (intikam sahibidir) günahlara devam etmeyi yasaklarý çiðnemeyi alýþkanlýk haline getirenleri þiddetle cezalandýracaktýr. Artýk her insan ona göre uyanýk olarak hareketini güzelce tanzim etmeli, Allah'ýn hükümlerine riâyet etmeðe çalýþmalýdýr. Baþka türlü kurtuluþ çaresi yoktur.
§ Ýhram halinde ve harem sahasýnda avlanmanýn haram oluþu, hac'ca ve harem sahasýna saygý içindir, o mübarek sahada tam bir saygý ve korku ile hareket ederek Allah'ýn mahlükatýna tecavüzden sakýnýlmasý lüzumuna iþaret içindir. O kutsal saha, insanlar gibi kuþlarýn ve diðer avlanacak hayvanlarýn bir güvenlik ve selâmet sahasýdýr. Artýk ona karþý gösterilmesi gereken hürmet ve tevâzu'u ihlâl edecek hareketlerden kaçýnýlmasý, bir dinî fazilet gereðidir.
§ Bir ihramý. Karga, Çaylak, Akrep, Yýlan, Fare, Sinek, Karýnca, Pire, Kene, Arý, Kertenkele, Kelebek gibi av cinsinden olmayan ve insanýn bedeninden doðmayan haþeratý ve üzerine saldýran köpeði ve Kurt gibi tabiatýnda ezâ bulunan herhangi bir yýrtýcý av hayvanýný öldürse hakkýnda cezayý gerektirmez. Fakat bir ihramlý. Çekirgeyi veya üzerindeki biti öldürse veya öleceði yere atsa veya baþkasýna üzerindeki bitleri öldürmek için gösterse bundan dolayý dilediði miktarlarda az çok birþey tasadduk eder.
Süre'i Bakaradeki (158, 196, 197, 198,) inci âyetlerin tefsirlerine de müracaat ediniz!.
96. Size deniz avý ve onun yiyilmesi bir fâide olmak için helâl kýlýndý ve sizin üzerinize ihramda bulunduðunuz müddetçe kara avý haram kýlýnmýþtýr. Huzuruna toplanacak olduðunuz Allah Teâlâ'dan korkunuz.
96. Bu mübarek âyetler, ihramlýlara karadaki avlarýn haram kýlýnmasýna karþýlýk onlara ve diðerlerine deniz aylarýndan istifâdenin helâl olduðunu bildirmektedir. Ve Kâbe'i Muazzamanýn, haram ayýn ehli imân için bir intizam sebebi, bir yükselme ve saadet sebebi olduðuna ve bütün bu kâinatý yaratýp bütün mükevvenatý hakkiyle bilen zâtý ilâhînin elbette ki her hususa ait emir ve yasaðýnýn bir hikmet gereði, bir baþarý ve terakki vesilesi bulunduðuna iþaret eylemektedir. Þöyle ki: Ey ihramlý olanlar!. (Size deniz avý) Yalnýz denizlerde, ýrmaklarda veya göllerde yaþayan, etleri yiyilip yiyilmeyen hayvanlarý avlamak (ve onun yiyilmesi) yani: Onlardan istifâde edilmesi ve balýk kabilinden ise yiyilmesi (size) yerleþik olanlarýnýza (ve yolculara) ticaret vesaire için o makama gelip gidenlere, misafirlere (bir fâide olmak için) onlarýn tazelerinden yerleþik olanlarýn yemeleri ve onlarýn kesilip etleri kurutulmuþ olanlardan da misafir olanlarýn istifâde etmeleri için (helâl kýlýndý) artýk bunlardan istifade edebilirsiniz, (ve sizin üzerinize ihramda bulunduðunuz müddetçe kara avý) çoðunlukla karada yaþayan av hayvanlarý isterse su kuþlarý gibi bazý vakitlerde su içinde yaþar olsunlar (haram kýlýnmýþtýr) bu da bir hikmet gereðidir. Binaenaleyh ey müslümanlar!. (Huzuruna) Mahkeme'i kübrâsýna (toplanacak olduðunuz Allah Teâlâ'dan korkunuz) onun bütün emirlerine uyunuz, bütün bu gibi haram kýldýðý þeyleri yapmayýnýz, sizin için baþka sýðýnacak bir zat, bir makam yoktur.
§ Bizim Hanefî mezhebine göre bir ihramlý, ihramdan önce boðazlamýþ olduðu bir hayvanýn etinden ihramdan sonra yiyebilir. Ve bir ihramlý, helâl = ihramlý olmayan bir kimsenin avladýðý hayvanýn etinden yiyebilir, isterse ihramlý olmayan, onu o ihramlý için avlamýþ olsun. Elverir ki, ihramlý o ava iþaret ve dalalette bulunmuþ olmasýn. Fakat Ýmam Mâlik ile Ýmam Þartî ve Ýmam Ahmet'e göre bir ihramlý adýna baþkalarýnýn avlamýþ olduðu avýn etinden o ihramlý yiyemez.
97. Allah Teâlâ Kabe'yi, o Beyti haramý ve haram ay" ile o boyunlarý baðsýz ve baðlý kurbanlarý insanlar için bir medarý istifâde kýldý. Bu da bilmeniz içindir ki, þüphesiz Allah Teâlâ göklerde olaný da ve yerde olaný da bilir ve muhakkak ki, Allah Teâlâ herseyi tamamýyla bilendir.
97. (Allah Teâlâ Kabe'yi) O yüce makamý (o Beyti haramý) böyle bir unvana sahip olan o mübarek mahalli (ve haram ayý ile) kendisinde hac vazifesi ifâ edilen Zilhicce ayý ile (o boyunlarý baðsýz) olup hedy namýný alan kurbanlarý (ve baðlý) olan (kurbanlarý) boyunlarýna kurban niþanesi asýlmýþ olan ve kalaid unvanýný alan kurban hayvanlarýný (insanlar için bir istifâde vâsýtasý kýldý) bunlar bir mü'minin dinî ve dünyevî iþlerinin yürümesine, güzelce geliþmesine vesiledir. Hac ve umre yapacak zatlar oraya yönelirler, bu sayede bir kýsým kusurlarý af edilir, bir nice sevaplara, derecelere nail olurlar. Bir takým tacirler de o makam sayesinde kazanç sahibi olurlar. Vaktiyle de Kabe'nin haremine giren bir zayýf kimse, emniyete kavuþur, bir suçlu takipten kurtulurdu. (Bu da) Kâbe'i Muazzamanýn, haremi þerifin bu fazîleti, onlara ait bir kýsým þer'î hükümlerin ceryâný (bilmeniz) düþünüp hikmet ve faydasýný anlamanýz (içindir ki, þüphesiz Allah Teâlâ göklerde olaný da ve yerde olaný da bilir) onun her emri ve yasaðý bir nice dinî ve dünyevî menfaatleri celbe, bir nice zararlarý defe sebebtir. Artýk onun bütün þer'î hükümlerinin ve özellikle hacca ihramlýlara ve diðerlerine ait kutsal tebligatýnýn nice hikmetleri, fâideleri içermiþ olduðunu kim inkâr edebilir, (ve muhakkak ki. Allah Teâlâ herþeyi tamamiyle bilendir.) Bütün göklerde ve yerde olan þeyler) kullarýnýn bütün fiil ve hareketlerini hakkiyle bilicidir. Binaenaleyh o Yüce Yaratýcýdan korkmalý, onun o mübarek, hikmet dolu emirlerine, yasaklarýna gerektiði gibi riâyet etmeye çalýþmalýdýr.
98. Biliniz ki, Allah Teâlâ'nýn cezasý muhakkak pek þiddetlidir. Ve þüphe yok ki; Allah Teâlâ çok baðýþlayan, çok esirgeyendir.
98. Bu mübarek âyetler, Cenâb-ý Hak'kýn emirlerine, yasaklarýna muhalefetin ne kadar cezaya sebep olacaðýna iþaret etmekteir. Ve Rasülü Ekrem tarafýndan dinî hükümler tamamen teblið edilmiþ olduðundan bu hususta kimsenin bir mazeret ileri sürmeye selahiyeti bulunmadýðýný, ve herkesin bütün hal ve durumunu hakkiyle bilen Allah Teâlâ'dan korkulmasýnýn lüzumunu bildirmektedir. Ve temiz, helâl kabilinden olan þeyler ile haram bulunan murdar þeylerin eþit olmadýðýný beyan ile öyle gayrý meþru dünyevî varlýklarýn çokluðuna kapýlmamasýný bütün insanlýða þöylece ihtar buyurmaktadýr: Ey mükellef insanlar!. (Biliniz ki. Allah Teâlâ'nýn cezasý) Azabý, onun haram kýldýðý þeyleri yapanlar hakkýnda (muhakkak pek þiddetlidir) bunu düþünmelisiniz, haramlarý iþlememelisiniz, insanlýk icâbý yapýlmýþ olan yasak bir fiilde Ýsrar edip durmamalýsýnýz. (Ve þüphe yok ki. Allah Teâlâ çok baðýþlayandýr) Onun haram kýldýðý þeylerden kaçýnanlarý veya iþledikleri yasaklarda devam etmeyip onlarý terkedenleri affeder, örter, lûtfuna nail buyurur. Ve Allah Teâlâ (rahimdir.) kullarý hakkýnda ilâhî rahmeti pek ziyadedir. Bunun içindir ki, onlarý ikaz ve irþat için böyle emirlerini onlara Kur'an-ý Kerim ile telkin buyuruyor, tâki onun rahmetine lâyýk amellerde bulunmaya gayret etsinler.
99. Peygamberin üzerine tebliðden baþka yoktur. Ve Allah Teâlâ ise açýkladýðýnýz þeyi de gizlediðiniz þeyi de bilir.
99. Ey insanlar!. Sizin vazifeniz teblið edilen þer'î hükümlere hakkiyle riâyet etmektir. Bu teblið ise size Rasülü Ekrem vasýtasýyle yapýlmýþtýr. O (Peygamberin üzerine) düþen, risâlet vazifesi, þer'î hükümleri ümmetlerine (tebliðden baþka deðildir) o Yüce Resul ise bu vazifeyi gerektiði gibi yapmýþtýr. Artýk hakkýnýzda ilâhî hüccet tamam olmuþ, bir mazeret ileri sürmeye asla selâhiyetiniz kalmamýþtýr. Sizin o teblið edilen þeylere itaat etmeniz lâzým bulunmaktadýr. (Ve Allah Teâlâ ise açýkladýðýnýz) açýkça yaptýðýnýz (þeyi de, gizlediðiniz) gizlice yaptýðýnýz, kalben düþünüp durduðunuz her (þeyi de bilir) hiçbir hâl ve durumunuz Cenâb-ý Hak'ka hâþâ gizli kalmaz. Binaenaleyh pek uyanýk bulununuz, dinî vazifelerinize riâyetten ayrýlmayýnýz ki, o Yüce Yaratýcýnýn cezasýndan emin, lütuflarýna nail olasýnýz.
100. De ki: Murdar ile temiz eþit olmaz. Ýsterse murdarýn çokluðu hoþuna gitsin. Artýk ey güzel akýl sahipleri!. Allah Teâlâ'dan korkunuz ki, kurtuluþ bulabileniniz.
100. Ey Yüce Resulüm!. O mükellef olan kullara (De ki, murdar ile temiz) haram ile helâl, pis olan þey ile temiz olan þey, kötü inanç ve çirkin iþler ile güzel inanç,
güzel amel Allah katýnda (eþit olmaz) binaenaleyh murdar, gayrimeþru olan þeylerden kaçýnmalý, temiz, Allah katýnda makbul olan þeyleri elde etmeye çalýþmalýdýr, bu hususta fedakârlýktan ayrýlmamalýdýr, gösteriþe kapýlmamalýdýr. (Velevki murdarýn çokluðu) Ey mükellef olan insan senin (hoþuna gitsin) evet... pis, gayrimeþru bir malýn, bir servetin, bir cemiyetin çokluðu hoþuna gitse de, insaný sevindirip ümide düþerse de bunun bir kýymeti yoktur. Bunlar fâni, zararlý, mesuliyeti gerektiren bir çokluktur. Ýmdi bunlar temiz, meþru bir nimet ile, dindar, faziletli bir cemiyet ile eþit olabilirler mi?. Ýsterse bunlarýn miktarý noksan bulunsun (Artýk ey güzel akýl sahipleri) ey Ýlim ve irfan sahipleri!. Öyle bir takým pis þeylerin çokluðuna kýymet vermeyiniz, onlarý kazanmaya çalýþmayýnýz, onlarýn uhrevl cezalarý pek ziyadedir. (Allah Teâlâ'dan korkunuz) Onun kutsal emirlerine, yasaklarýna tamamen riâyete çalýþýnýz (ki, kurtuluþ bulabilenin iz) dünyevi, uhrevî selâmet ve kurtuluþa nail olabileþiniz. Temiz þeyleri býrakýp da pis þeylerin arkasýna düþenler, aldanýrlar, felah ve kurtuluþtan mahrum kalýrlar, bir malýn herhangi bir þeyin kýymeti, onun çokluðu ile deðildir. Belki onu temiz, helâl ilâhî rýzâya uygun olmasý Ýtibariyledir. Ýsterse miktarý az olsun. § Bir rivayete göre bir þahýs, Pasûlü Ekrem'den sormuþ ki, içki satmak benim ticaretim idi, onu sattýðýmdan dolayý mal kazanmýþ bulunuyorum, o mal ile Cenab'ý Hak'kýn itaati uðrunda bir amelde bulunsam bana bir fâide hasýl olur mu?. Aleyhisselâtü Vesselam Efendimiz de buyurmuþ ki: "Sen o malý hac veya cihat veya sadaka yolunda infak etsen, bu bir sivrisinek kanadýna bile denk olmaz, Cenâb-ý Hak temiz olandan baþkasýný kabul buyurmaz. Bunun üzerine bu âyeti kerime nazil olmuþtur.
Ynt: Maide Suresi By: hafizvuslat Date: 02 Kasým 2009, 01:17:04
101. Ey imân edenler!. Öyle þeylerden sormayýnýz ki, eðer size açýklanýrsa sizi üzer. Ve eðer siz Kur'an'ýn indiði sýrada sorarsanýz onlar size açýlýr. Allah Teâlâ
onlardan af buyurmuþtur. Ve Allah Teâlâ gafurdur, halimdir.
101. Bu mübarek âyetler. Yüce Peygamberin teblið etmediði bir takým hikmete muhalif þeylerin sual edilmesi aðýr bir teklif e, hoþ olmayan bir hadisenin meydana gelmesine sebep olabileceði cihetle bu sorunun hikmete uygun olmadýðýný ve peygamberin beyanlarýný kabul etmeyip inkâr edenlerin küfre düþeceklerini ihtar etmektedir. Þöyle ki: (Ey imân edenler!.) Ey Hz. Muhamed Aleyhisselâm'ýn risâletini tasdik eyleyenler!. Ol Yüce Resule müracaat ederek size teblið etmediði (Öyle þeylerden sormayýnýz ki) bir takým icrasý çok zor olan veya gizli sýrlardan ibaret bulunan þeyler hakkýnda fetva talebinde bulunmayýnýz ki (eðer size açýklanýrsa) onun zuhuru, size teklif edilmesi, hüzün ve meþakkate sebep olacaðý için (sizi üzer) hoþunuza gitmez, sizin rezil olmanýza sebep olabilir. (Ve eðer siz Kur'an'ýn indiði sýrada) Pasûlü Ekrem'in zamaný saadetinde o gibi þeylerden (sorarsanýz) onlar (size açýlýr) beyan olunur da sizi üzüntüye meþakkate sokar. (Allah Teâlâ onlardan) Evvelce vuku bulmuþ olan somlarýnýzdan veya sual ettiðiniz þeylerden dolayý sizi (af buyurmuþtur) artýk o gibi þeyleri tekrar sormaya kalkýþmayýnýz (Ve Allah Teâlâ gafurdur) vaki olmuþ olan bir kýsým günahlarý, hatalarý af ve mahv buyurmuþtur. Ve (halimdir) yapýlan günahlardan dolayý hemen cezasýný acele etmez, merhamet buyurur, tövbe ve istiðfar etmek için müddet býrakýr.
102. Gerçekten de öyle þeyleri sizden evvel bir kavim sordu da sonra o sebeble kâfir oldular.
102. (Gerçekten de öyle þeyleri) Bu sizin sual ettiðiniz þeyleri, onlar gibi sakýncalý meseleleri (sizden evvel bir kavim sordu da sonra o sebeble) o sorduklarý þeyler
hakkýnda beyanlara itaat etmeyip onlarý inkâra cür'et etmeleri yüzünden (kâfir oldular) nitekim eski kavimlerden bir takýmý Peygamberlerinden böyle þeyleri sormuþlar, sonra o þeyler ile mükellef olunca onlarý terkederek yok olmaya mâruz kalmýþlardýr. Nitekim Salih Aleyhisselâm'ýn kavmi taþtan bir devenin çýkmasýný istemiþler" sonra bir mucize olarak meydana gelen o deveyi boðazladýlar. Musa Aleyhisselâm'ýn kavmi de "Ya Musa!. Allah Teâlâ'yý bize aþikâre göster" demiþler, bu yüzden büyük bir vebale uðramýþlardýr. Yine Ýsrail oðullarý Peygamberlerine müracaat ederek "bize bir hükümdar tayin et, Allah yolunda cihatta bulunalým" demiþler, sonra kendilerine Talût hükümdar tayin edilince onun emrinde cihatta bulunmaktan kaçýnmýþlardýr. Bunun gibi Isa Aleyhisselâm'ýn kavmi de gökten bir sofra inerse imân edeceklerini söylemiþler, sofra inince sözlerinde durmayarak küfre düþmüþlerdir.
§ Rivayete göre eshabý kiramdan bazýlarý Rasûlü Ekrem Hazretlerinden birçok sualler sormaya baþlamýþlar. Hz. Peygamber Efendimiz de minbere çýkmýþ, benden sorunuz, vallahi ben bu makamda bulundukça benden ne sorarsanýz size cevabýný veririm diye buyurmuþ. Nesebi ayýplanan Abdullah Ibni huzâfe, ayaða kalkmýþ. Ey Allah'ýn Peygamberi!. Benim babam kimdir? diye sormuþ, Rasûlü Ekrem de: Senin baban huzâfe diye buyurmuþ, ayný þekilde babasý ölmüþ bir zat da kalkarak: Ya Rasûlüllah!. Benim babam nerededir diye sormuþ, Peygamber Efendimiz de "senin baban ateþtedir" diye cevap vermiþ, ayný þekilde: Süraka Ibni Mâlik de: "Ya Rasûlüllah Hac bizim üzerimize her sene mi farzdýr" diye sormuþ, Rasûlü ekrem ona cevap vermemiþ, yüz çevirmiþ Sürake yine sualini iki üç kere tekrar edince Yüce Peygamber Hazretleri: "yazýk sana, sana "evet" demiyeceðimi kim temin edebilir?. Vallahi eðer "evet" desem her sene hac farz olur, farz olunca da terkedersiniz, terkedince de küfre düþerseniz. Ben sizi terkettikçe beni terkediniz, yani size fazla teklifte bulunmadýkça artýk fazlasýný sual etmeyiniz. Þüphe yok ki, sizden evvelki kavimler, çok suallerinden dolayý helak olmuþlardýr. Ben size bir þey ile emir edince ondan gücünüz yettiði miktarý ifâ ediniz ve sizi bir þeyden men edince de ondan kaçýnýnýz. Hz. Ömer, Hz. Peygamber'in üzüldüðünü görmüþ, bu hâdise üzerine ayaða kalkmýþ, biz Allah Teâlâ'nýn Rabbimiz olduðuna, Ýslâmiyet'in dinimiz olduðuna, Hz. Muhammed'in de Peygamberimiz olduðuna razý olduk demiþ, bu olay üzerine bu iki âyeti kerime nazil olmuþtur.
103. Allah Teâlâ behireden, þaibeden, vesileden ve hamden hiç birini -meþru- kýlmamýþtýr. Fakat kâfir olanlar Allah Teâlâ'ya karþý yalan söyleyerek iftirada bulunurlar. Ve onlarýn çoklarý ise akýl erdiremezler.
103. Bu mübarek âyetler; meþru þeyleri birakip da haram þeyleri iþleyen ve bir takim sapik kimseleri taklit edip duran þahislarin bu cahilce hareketlerini kinamaktadir. Þöyle ki: (Allah Teâlâ) Öyle câhiliyet ehlinin uydurduklari gibi (behireden, sa-ibeden, vesileden ve hamden hiç birini -meþru- kilmamiþtir) câhiliyet zamaninda: Beþ kere yavrulayip, da beþinci yavrusu erkek olan devenin kulagini yarar kendisini saliverirlerdi, ondan artik hiç istifâde etmezlerdi. Bu deveye "behîre" denilmiþtir. Þaibe de putlar adina adak yap i I an develerdir ki, bir m aks ad in gerçekleþmesi için bir deve ad an ir, o maksat gerçekleþince o deve de s al ive ri I irdi, ondan fâidelenmeyi kendilerine haram kilarlardi. Vesile de putlara tahsis edilen koyundur. Þöyle ki: Bir koyun diþi doðurursa sahibinin olurdu, erkek doðumrsa onu putlara tahsis ederlerdi. Þayet ikisini birden doðurursa diþi kardeþine kavþutu derler, artik o erkeði de kurban etmezlerdi. Ham da sulbünden on deve doðmuþ olan erkek devedir ki, bunun sirti haram sayilirdi, onu serbest birakirlardi, onu hiçbir sudan veya meradan men etmezlerdi. Ölünce etinden erkekler de kadinlar da yerlerdi. Bunlarin hakkinda baþka bazi rivayetler de vardir. Ýþte bu gibi hayvanlarin hakkinda böyle muamele yapilmasi için Ýslâm dininde þer'î bir hüküm yoktur. Böyle bir muamele din adina bir iftiradir. (Fakat kâfir olanlar Allah Teâlâ'ya karþi yalan yere iftirada bulunurlar) Yapacaklarini yapar, sonra da bunu bize Allah Teâlâ emretti, meþru kildi diye yalan söylerler, (onlarin çoklan ise) bu gibi gayrimeþru iddialarda bulunanlara körükörüne tâbi olup giderler. "Amr Ýbni Lühay ki, Hüzaa kabilesinden bir þahistir. Câhiliyet devrinde Mekke'i Mükerreme'ye hâkim olmuþtur, Ýsmail Aleyhisselâm'in dinini ilk defa bozan budur. Putlar, heykeller edinmiþ, behire ve diðer þeyler hakkindaki kâfirce usulü bu adam koymuþtur. Artýk birçok câhil hak da böyle kâfir, bozguncu, dinî hükümleri ortadan kaldýran bir þahýsa tâbi olmuþlardýr. Ne kadar üzücü bir alçaklýk!.
104. Ve onlara, Allah Teâlâ'nin indirdiðine ve Peygambere (sünnetine) geliniz denildiði vakit "babalarýmýzý üzerinde bulunduðumuz þeyler bize yeter" derler. Ya babalarý hiçbir þey bilmiyorlar ve doðru yola gitmiyorlar idiyseler de mi?.
104. (Ve onlara) Öyle bâtýl þeyleri yapanlara, bir takým dinsizlere tâbi olan birçok kimselere (Allah Teâlâ'nýn indirdiðine) helâl ve haramý beyan eden Kur'an'ý Kerim'e (ve Peygambere) kendisine Kur'an'ý Kerim'in nazil olduðu Yüce resule (geliniz) onlarýn beyanlarýna tâbi olunuz, tâki, gerçek durumu bilip, doðru yola girmiþ olabilesiniz, (denildiði vakit) Onlar bu irþat ve ikazý kabul etmez, sapýklýklarýnda Ýsrar eder dururlar, (babalarýmýzýn üzerinde bulunduðumuz) Onlarýn yapýp durduðunu bildiðimiz (þeyler bize yeter) bizim için onlar yeterlidir (derler) ne cahilce bir iddia!, (babalarý hiç birþey bilmiyorlar) Cehalet içinde yaþamýþ bulunuyorlar (ve doðru yola gitmiyorlar idiyseler de mi?) onlara tâbi olup duracaklar?. Bu ne kadar inatçý, þaþýlacak bir iddia, bir hareketi, Ýnsan, makul, meþru olan hususlarda baþkalarýna tâbi olur, bundan istifâde eder, fakat bir takým inkarcýlara, câhillere körükörüne tâbi olmalý mýdýr? Hakikat meydanda iken onun aksini iddia edenlerin sözlerine kýymet vermek, maddî ve manevî bir düþüþ, bir alçaklýk niþanesi deðil midir?. Binaenaleyh bu gibi zararlý, helak edici iddialar asla kýymet vermemeli, onlardan pek ziyâde kaçýnmalýdýr. Ferdî ve içtimai selâmet ve saadet ancak bu þekilde saðlanmýþ olur.
105. Ey imân edenler!. Siz kendi nefsinize bakýnýz. Siz hidayette bulunduktan sonra sapýklýða düþmüþ olanlar size bir zarar veremez. Hepinizin sonunda varacaðý Allah Teâlâ'dýr, o da size ne yaptýðýnýzý haber verecektir.
105. Bu âyeti kerime, mü s l umanlarý uyanmaya davet ediyor, bir takým sapýklar! taklit etmekten men eyliyor, m üs l umanlara kendi vazifelerini ifâ, mukaddesata riâyet ettikleri takdirde sapýklar yüzünden mesul, azaba mâruz olmayacaklarýný müjdeliyor. Þöyle ki: (Ey imân edenler) Siz öyle kâfirlere, bir takým yanlýþ inançlara saplanmýþ kimselere bakmayýnýz (Siz kendi nefsinize bakýnýz) kendi þahsýnýzý Islaha, temiz bir inanç dairesinde yaþamaya dikkat ediniz, üzerinize düþen vazifeleri ifâya çalýþýnýz, ve siz hakiki mü'minler bir nefs hükmünde bulunduðunuz için birbirinizi irþat ve yükseltmeye gayret ediniz. Size en çok lâzým olan budur. (Siz hidayette bulunduktan sonra) Dini hükümlere riayetkar olup takva sahibi olarak yaþadýðýnýz takdirde (sapýklýða düþmüþ olanlar size bir zarar veremez) siz onlarýn yüzünden âhirette mesul olmazsýnýz. Elverir ki, siz üzerinize düþen dini vazifeleri ifâ etmiþ ve mümkün olduðu takdirde o sapýklara karþý iyiliði emredip kötülükten alýkoyar bulunmuþ olasýnýz. Çünki bu vazifeye riâyet de hidâyete kavuþma cümlesindendir. Bu vazifeyi ifâya güçleri yettiði halde yapmayanlar sapýklarýn felâkete uðramalarý halinde onlarda zarar görecekler, bu yüzden Allah katýnda mesul bulunacaklardýr. Nitekim birçok âyetler hadisler bize bu vazifeyi emretmektedir. Ey insanlar!. (Hepinizin sonunda varacaðý) Kýyamet günü mânevi huzurunda toplanarak muhakemeye tâbi olacaðý zât ancak (Allah Teâlâ'dýr) gerek hidâyete erenler ve gerek sapýklar Cenab'ý Hak'kýn mahkeme'i kübrâsýna getirileceklerdir, (o) Yaratýcý Hâkim (de size) ey insanlýk zümresi!. Dünya hayatýnda (ne yaptýðýnýzý haber verecektir.) hidâyete götüren amellerde mi bulundunuz, yoksa sapýklýk yolunu mu takip ettiniz,bunlar size bildirilerek ona göre lâik olduðunuz mükâfatlara veya cezalara kavuþturulacaksýnýzdýr. Artýk uyanýnýz, o gelecek hayatý düþününüz. Ne mühim ilâhi bir vaad ve tehdit!..
§ Rivayete göre eshabý kiram, küfr içinde kalan, küfr halinde ölüp giden yakýnlarýný, yurtdaþlarýný düþünerek üzülüyorlarmýþ. Onlarý teselli etmek için bu âyeti kerime nazil olmuþtur.
106. Ey imân edenler!. Herhangi birinize ölüm hâli geldiði zaman vasiyet vaktinde aranýzda þahitlik edecekler, ya sizden adalet sahibi iki kimsedir veya size yer yüzünde yolculuk halinde iken ölüm musibeti isabet etti ise sizin gayrýnýzdan iki þahýstýr. -Bunlarýn þahitliklerinden- Þüphelendiðiniz takdirde bunlarý namazdan sonra alýkorsunuz. Bunlar "yemin karþýlýðýnda hiçbir bedel almayýz, isterse lehine þahitlik edeceðimiz kimse bizim için akraba olsun. Ve Allah'ýn þahitliðini gizlemeyiz, o takdirde þüphe yok ki, biz günahkârlardan bulunmuþ oluruz" diye yemin ederler.
106. Bu âyeti kerime, m üs l umanlarýn canlarýný korumakla mükelef olduklarý gibi ölmeden evvel de hayýr adýna ve baþkalarýnýn haklarýný korumak m aks adiyi e vasiyet yapmalarýný ve bu vasiyete vârislerin ve diðerlerinin riâyet edebilmeleri Ýçin bu vasiyetin varlýðýný en az iki þahidin þahâdetiyle temin etmeði ve bu þahitler hakkýnda varisler tarafýndan þüphe vuku bulursa bunlarýn ne þekilde yemine tâbi tutulacaðýný beyan ve ihtar buyurmaktadýr. Þöyle ki: (Ey imân edenler) Ey müslümanlar zümresi! (Herhangi birinize ölüm hâli) Ölümün alâmetleri meydana (geldiði zaman) öyle yapýlacak bir (vasiyet vaktinde) yapacaðýnýz vasiyetlere dâir ileride (þahitlik edecekler) o vasiyetlerin varlýðýný, kaybolmasýndan ve inkârdan korunmasýný temin için þahitlikte bulunacak þahýslar (ya sizden) siz müslümanlardan veya sizin yakýnlarýnýzdan (adalet sahibi) doðru sözlü, haktan ayrýlmaz (iki kimsedir.) Bunlar sizin durumunuzu daha iyi bilecekleri ve daha ziyâde doðru olacaklarý için bunlarýn þahit tutulmalarý daha iyidir. (Veya size yolculuk halinde iken ölüm musibeti isabet etti ise) o gurbet halinde akrabanýzdan, din kardeþlerinizden kimse bulunmadýðý takdirde (sizin gayrýnýzdan) yabancýlardan ehli zimmetten (Ýki þahýstýr) bunlarý o halde þahit edinirsiniz. (Bunlarýn þahitliklerinden -þüphelendiðiniz takdirde-) yani: Varisler ve diðer alâkadarlar bu þahitlerin hiyanetleri, terekeden birþey almýþ ve gizlemiþ olmalarý gibi bir hususta þüpheye düþtükleri zaman (bunlarý) bu yabancýlardan olan ve olmayan þahitleri (namazdan sonra) ikindi namazýnýn edasýný müteakip olmasý tercih olunur, (alýkorsunuz) Bunlarý yemin etmeleri için durdurursunuz (Bunlar) bu þahitler de biz (yemin karþýlýðýnda hiçbir bedel almayýz) dünya malý için doðruluktan ayrýlarak Hak Teâlâya yalan yere yeminde bulunmayýnýz (isterse lehine þahitlik edeceðimiz kimse bizim için akraba olsun) biz yine haktan ayrýlmaz, onlarýn menfaatlarý için onlarýn lehine yalan yere þahitliðe cür'et etmeyiz. (Ve Allah'ýn þahitliðini gizlemeyiz) Cenab'ý Hak'kýn bize yerine getirmeyi emrettiði bir þahitliði hangi fâni bir menfaat hýrsiyle odadan kaçýnmayýz (o takdirde) biz þahitliði gizlediðinizi, deðiþtirip bozduðumuz takdirde (þüphe yok ki, biz günahkârlardan bulunmuþ oluruz) artýk nasýl cür'et eder de hakikata aykýrý þahitlikte bulunabiliriz?, (diye yemin ederler) Bu þekilde þahitliklerinde doðru olduklarýný teyit etmiþ bulunurlar.
§ Namazdan sonra, özellikle ikindi namazýný müteakip þahitlikte bulunulmasýnýn hikmetine gelince: Bütün din mensuplarý bu ikindi vaktine saygý gösterir, o vakitte yemin etmekten çekinirlerdi. O vakit insanlarýn toplanacaklarý bir zamandýr. Ve o zaman gece melekleriyle gündüz meleklerinin birbirine tesadüf edecekleri bir vakittir.
Ýmamý Þafi'ye göre cinayet, boþama, azat etme ve ikiyüz dirheme varan bir mal hakkýndaki yeminlere daha ziyâde ehemmiyet verilir. Bu yeminler, ikindi namazýndan sonra Mekke'i Mükerreme'de rükn ile makam arasýnda, Medine'i Münevvere'de minber yanýnda, Beyti mukaddeste sahretullah yanýnda, diðer beldelerde de mescitlerin en þereflisi içinde yapýlýr. Fakat Hanefî imamlarýna göre bu bir daha iyiyi tercih meselesidir. Yoksa bu yeminler böyle zaman ve mekân ile kayýtlý deðildir. Diðer yerlerde de yapýlabilir.
§ Deniliyor ki: böyle sefer halinde gayrimüslimlerin de þahit edinilmesi Ýslâm'ýn baþlangýcýnda müslümanlarýn azlýðýndan dolayý caiz bulunmuþtu. Sonra bu cevaz: Ýçinizden adalet sahibi iki kiþiyi þahit tutun. (Talak, 65/2) âyeti kerimesiyle neshedilmiþtir. Fakat müfessirlerin çoðuna göreM aide süresinde mensuh bir âyet yoktur.
107. Eðer onlarýn bir günah kazandýklarý anlaþýlýrsa o zaman bu ikisinin yerine haklarýna tecâvüz etmiþ olduklarý karþý taraftan diðer iki kimse kýyam ederler. "Billahi bizim þahitliðimiz, onlarýn þahitliðinden daha doðrudur, ve biz hakký tecâvüz etmedik þüphe yok ki, biz o takdirde zalimlerden olmuþ oluruz" diye yemin ederler.
107. Bu mübarek âyetler, vasiyetler hakkýnda þahitlik eden kimselerin doðru þahitlik etmemiþ olduklarý anlaþýldýðý takdirde vârislere yemin ettirilmesini ve bu yemin ettirmenin meþruiyetindeki fâideyi beyan buyurmaktadýr. Þöyle ki: (Eðer onlarýn) O vasiyet hakkýnda þahitlik edenlerin hiyanette, yalan yere yeminde bulunmalarý sebebiyle (bir günah kazandýklarý anlaþýlýrsa) bilgi, kanaat hasýl olursa (o zaman bu ikisinin yerine) yemin hususunda (haklarýna tecâvüz etmiþ olduklarý karþý taraftan diðer iki kimse) ölmüþ kimsenin yakýnlarýndan, varislerinden iki þahýs (kýyam ederler.) yemin için hazýrlanýrlar ve ("Billahi bizim þahitliðimiz) yeminimiz (onlarýn) o evvelce þahitlik edenlerin þahitliklerinden, yeminlerinden (daha doðrudur) kabule daha lâiktir, biz onlar gibi hainlikte, yalanda bulunmuþ olmayacaðýz, (ve bîz hakký tecavüz etmedik) Vasiyet edilen malý talep hususunda ve evvelki þahitler gibi hiyâneti, yalaný tercih hususunda gerçek duruma aykýrý yeminde bulunmuþ olmadýk, (þüphe yok ki, biz o takdirde) Yeminimizde hakký tecavüz etmiþ olduðumuz zaman, Allah'ýn gazabýna maruz kalmýþ olan (zalimlerden olmuþ oluruz" diye yemin ederler) artýk bunlarýn yeminine binaen hüküm olunur.
108. Bu þekildeki þahitlik, þahitliði gerektiði gibi edâ etmelerine veya yeminlerinden sonra yeminlerinin red edilmesinden korkmalarýna en yakýn bir çâredir Allah T e âlâ'd an korkunuz ve dinleyiniz. Allah T e âlâ fasý ki ar topluluðunu hidâyete erdirmez.
108. (Bu þekilde þahitlik) Ölünün vârisleri, velileri tarafýndan beyan edilen þekilde yemin edilmesi, hikmet ve menfaat gereðidir. Çünkü bu biçimde þahitlik ve yemin, þahitleri düþündürerek yapacaklarý (þahitliði gerektiði gibi) hakka tam uygun, deðiþtirme ve hiyanetten uzak olarak (edâ etmelerine) vesiledir, (veya) bu þekilde vârislerin þahadetlerinden (yeminlerinden sonra) diðer þahitlerin þahadetlerinin, yeminlerinin (red edilmesinden korkmalarýna) bu yüzden insanlar arasýnda kötü bir þöhret kazanmýþ olacaðýný endiþe etmelerine (en yakýn bir çâredir) binaenaleyh bu þekilde bir muamelenin meþruiyeti bir þer'î hikmet, bir umumun menfaati icabýdýr. Artýk Ey insanlar!. (Hak Teâlâ'dan korkunuz) Onun hükümlerine ve bu cümleden olarak bu þahadet hükmüne muhalefetten sakýnýnýz, (ve dinleyiniz) Cenab'ý Hak'kýn bütün buyurduklarýný kabul ve itaat suretiyle güzelce kabul ediniz . (Allah Teâlâ fasýklar topluluðunu) Onun kutsî hükümlerine riâyet ve itaatten uzak olan kimseleri (hidâyete) cennet yoluna, selâmetlerine, saadetlerine vesile olacak bir yola (erdirmez) onlarý eliboþ ve ziyanda býrakýr. Artýk her müslümana lâzýmdýr ki, gerek þahitlik hususunda ve gerek diðer fiil ve hareketlerinde Allah'ýn hükümlerine muhalif hareketlerden sakýnsýn, kendi kötü hareketiyle kendisini hidâyet ve kurtuluþ yolundan mahrum býrakmasýn. Ýþte bu mübarek âyetler böyle yüce, mühim bir uyarýyý kapsamýþ bulunmaktadýr.
Tefsirlerde bildirildiði üzere Temim bini Ave ile Adiy bini Yezit ticâret için Þam'a gitmiþler, o zaman Hýristiyan bulunuyorlardý. Onlar ile beraber Amr Ibni Aþýn azatlýsý olan Büdeyl de bulunuyordu. Bu zat ise muhacir müslümanlardan idi. Þam'a gidince hastalanmýþ, yanýnda bulunan malýnýn nelerden ibaret olduðunu bir pusulaya yazýp bu pusulayý gizlice eþyasýnýn arasýna atmýþtý. Sonra eþyasýný Temim ile Adiy'e verip onlarý vârislerine vermelerini vasiyette bulunmuþ, sonra da vefat eylemiþti. Bu eþya arasýnda üçyüz miskal aðýrlýðýnda ve altýn ile nakýþlý bir gümüþ kâse bulunuyordu. Bunu Temim ile Adiy alýp sakladýlar. Medine'i Münevvere'ye dönünce Büdeyl'in eþyasýný va rislerine verdiler. Varisler bu eþyanýn arasýnda mezkûr kâsenin de bulunmuþ olduðunu o pusuladan anlayýnca bunu Adiy ile arkadaþýndan sordular, onlar ise kâseyi inkâr ettiler, Büdeyl bize ne teslim ettiyse onu size tamamen verdik dediler. Varisler bu durumu Rasûlullah'a arzettiler, bunun üzerine 107 inci âyeti kerime nazil oldu. Temim ile Adiye ikindi namazýný müteakip minberin yanýnda "kendilerine teslim edilen eþyadan birþeye hiyânet, birþeyi gizlemediklerine dâir yemin verildi, onlar da yemin ettiler, serbest býrakýldýlar. Daha sonra o kâse Mekke'de bulundu, elinde bulunan þahýs, ben bunu Temim ile Adiyden satýn aldým dedi. Bunun üzerine Temim ile Adiy dediler ki: Biz o kâseyi Büdeylden satýn almýþtýk, fakat bunu isbat için beyyinemiz bulunmadýðý için söylemeyi uygun görmedik diye hýrsýzlýklarýný saklamak istediler. Durum tekrar Büdeyl'in vârisleri tarafýndan Rasûlullah'a arzedildi. Bunun üzerine de "108" inci âyeti kerime nazil oldu. Binaenaleyh Büdeyl'in vârisleri bulunan amr Ibni As ile Muttalib bini Übey Veda'aye yemin etmeleri söylendi "vallahi Temim ile Adiy yalan söylediler, hiyanette bulundular" diye yemin ettiler. Bunun üzerine o kâse veya onun bedeli o zatlara ve rildi. Daha sonra Tamimi Dari'de müslüman olmuþ ve hakikaten o kâseyi alýp saklamýþtýk diye itirafta ve Cenab'ý Hak'tan aflar temennisinde bulunmuþtur.
§ Vasiyet, lügatte: Emir ve bir iþi birine ýsmarlamak demektir. Çoðulu: "Vesâya "dýr. Istýlahta: Bir malý veya menfaati ölümden sonraya baðlayarak bir þahsa veya bir hayýr yönüne meccanen temlik etmektir. Isa da vasiyet mânâsýna geldiði gibi vasi tayin etmek mânâsýna da gelir. Musi, bir malý veya bir menfaati vasiyet eden kimsedir. Vasi de bir kimsenin malýnda veya çocuklarýnýn iþlerinde tasarmf etmek üzere tayin edilen þahýstýr. Buna "Musa ileyh" de denir. Müþabih de vasiyet olunan mal veya menfaattir. Musa leh de kendisine vasiyet olunan þahýs veya yöndür.
§ Vasiyetler þöylece beþ kýsýmdýr:
(1) Vacip vasiyetlerdir. Bu, emanetleri, bilinmeyen borçlarý vermeye ve hac ile zekât ve kefaretlere ait vasiyetler gibi vasiyettir.
(2) Müstahab vasiyetlerdir. Borcu ve vârisleri olmayan bir müslümanýn bütün mallarýný bir hayýr yoluna vasiyet etmesi gibi.
(3) Mendub vasiyetlerdir. Ýhtiyacý olmayan Ýlim ve selâh sahiplerine yardým için yapýlan vasiyet gibi.
(4) Mubah vasiyetlerdir. Varis olmayan yakýnlardan, yabancýlardan zengin kimselere vasiyet gibi.
(5) Mekruh vasiyetlerdir. Fasýk, günahkâr kimselere vasiyet gibi.
§ Bir kimse en fazla, malýnýn üçte birini bir þahsa veya bir yöne vasiyet edebilir. Fazlasýný vasiyet etmiþ olsa vârisleri razý olmadýkça geçerli olmaz. Vârislere vasiyette geçerli deðildir. Zaten onlar vasiyet edecek kimsenin terekesine sahip olacaklardýr. Bunlardan bazýlarý tercih edilerek onlara vasiyet edilse diðer vârislerin gönüllerinin kýrýlmasýna ve aralarýnda dedikoduya sebep olacaðý için hikmete uygun olmamý; olur.
Bir de bir kimsenin vârisleri fakir olup da kendilerine isabet edecek miras payý ile ihtiyaçlarý karþýlanamýyacak ise vacip olan vasiyetlerden baþkasýný yapmamak daha iyidir. Çünki vasiyet yapýlmadýðý takdirde hem akrabalýk hakkýna riâyet edilmiþ, hem de ihtiyaç sahiplerine tasaddukta bulunulmuþ olur.
§ Meþru vasiyetlerin dinî hikmeti ise pek açýktýr. Bu sayede hukuka, insaniyete riâyet edilmiþ, insan servetinden uhrevî bir menfaat de kazanmýþ bulunur. Nitekim bir
hadisi þerifte:: Kendisinde vasiy edecek birþey bulunan bir müslüman için muvafik deðildir ki, yanýnda vasiyetnamesi yazýlmýþ bulunmaksýzýn iki gecesi bile geçsin.
109. O günü ki, Allah T e âlâ Peygamberleri toplayacak da "Size verilen cevap ne idi?." diyecek, onlar da "Bizim için bilgi yoktur, þüphe yok ki, gayiplari hakkiyle bilen ancak sensin, sen" diyeceklerdir.
109. Bu mübarek âyetler, takva ile mükellef olan insanlara uhrevî hayati düþünmeleri için o âlemde Yüce Peygamberlerin nasil bir ilâhî hitaba kavuþarak þerefleneceklerini ve bu hususta bir örnek olmak üzere Hz. Ýsa'ya yönelecek olan ilâhî beyanlari açiklamaktadir. Þöyle ki: Ey insanlar!. Allah Teâlâ'dan korkunuz, özellikle kiyâmet gününü, o gündeki pek büyük muhakemeleri düþünerek korku ve saygi içinde yaþayiniz, hatirlayiniz (O günü ki,) o kiyâmet zamanini ki (Allah Teâlâ Peygamberleri) o gün (toplayacak ta) onlarýn dünyada iken ümmetlerine teblið etmiþ olduklarý dinî hükümleri o ümmetlerin nasýl karþýlamýþ olduklarýný o Peygamberlerden hikmet gereði soracak (Size) ümmetleriniz tarafýndan (verilen cevap ne idi?.) onlar sizin tebligatýnýza kabul þeklinde mi icabet ettiler, yoksa red þeklinde mi size cevap verdiler (diyecek) o kýyamet gününde o Peygamberlerin ümmetleri hakkýnda þahadette bulunmalarýna müsaade buyuracaktýr. (Onlar da) O Yüce Peygamberler de tam bir tevazu ve mahviyet göstererek: Yarabbi! Herþeyi tam manâsýyla bilen ancak sensin (bizim için bilgi yoktur) onlarýn yüzünden uðramýþ olduðumuz belâlarý hakkiyle izah ve bayan gücümüz yeterli deðildir, özellikle onlarýn kalblerindeki kuruntularýný, onlarýn birçok gizli ve aþikâr hallerini tamamiyle bilmek bizim için kolay deðildir. (Þüphe yok ki, gayiplari hakkiyle bilen ancak sensin) Yarabbi!, (sen) bizim bildiðimiz, senin geniþ ilmine göre yok mesabesindedir (diyeceklerdir.) Yani: Ey bilen ve hikmet sahibi yaratan!. O ümmetlerin açýkladýklarýný da, gizlediklerini de, samimi bir þekilde imân edip etmediklerini de ancak tamamiyle sen bilirsin. Buna inanmýþýzdýr. Bizler ise onlarýn yalnýz açýkladýklarýndan baþkasýný, onlarýn kalplerindekilerini ve bizden sonra ne yapmýþ olduklarýný bilemeyiz, artýk bizim bilgimiz, senin bütün hadiseleri kuþatmýþ olan ilmine göre bir bilgi mahiyetinde deðildir. Vakia Yüce Peygamberler, âhirette ümmetleri hakkýnda onlarýn zahiri hallerine göre þahitlikte bulunacaklardýr. Fakat onlarýn bütün görünen ve gizli hallerini kuþatma derecesinde bilemedikleri için bu bakýmdan acizliklerini açýklamak meziyetini göstermiþ olacaklardýr.
Bununla beraber Cenab'ý Hak'kýn Peygamberlerden bu suali, o ümmetlerin hallerini anlamak için deðildir. Zaten onlarýn bütün halleri Hak Teâlâ'ya tamamen malumdur. Belki bu suâlden asýl ilâhî maksat, o ümmetlerin inat, küfr ve isyan içinde yaþamýþ olanlarýný kýnamadýr. O ümmetler arasýnda Allah Teâlâ'dan baþkasýna da ilahiyat sýfatýný isnat etmek cür'etinde bulunan Hýristiyan taifesi ise bu bakýmdan en ziyâde kýnamaya lâiktir. Binaenaleyh Cenâb-ý Hak, bu hususta bir örnek olmak üzere Hz. Ýsa'ya vermiþ olduðu nimetleri sayarak bu nimetlere karþý kâfirce, pek cahilce harekette bulunan Hýristiyan taifesini (110) uncu âyeti kerimesiyle kýnamaktadýr. Tâki, gerçek durumu anlayarak o fasit inançlarýný terketsinler.
110. O zamaný hatýrla ki Allah Teâlâ buyurdu: Ey Meryem'in oðlu Isa!. Senin üzerine ve annenin üzerine olan nimetimi zikret, o zamaný ki, seni ruhulkuds ile teyit etmiþtim, sen beþikte iken de yetiþkin iken de insanlara söz söylüyordun. O zamaný ki, sana kitabý, hikmeti, Tevrat'ý ve Ýncil'i öðretmiþtim ve o zamaný ki, benim iznimle çamurdan kuþ þekli gibi birþey tasvir ediyor da içine üfürüyordun, benim iznimle bir kuþ oluveriyordu. Anadan doðma körü, vücudünde beyaz beyaz lekeler bulunan kimseyi de benim iznimle iyi ediyor idin. Ve o zamaný ki, ölüleri benim iznimle -hayat sahasýna- çýkarýyordun. Ve o zamaný ki, Ýsrail oðullarýný senden defetmiþtim, onlara açýk mucizeler ile geldiðin vakitde ki, onlardan kâfir olanlar: "bu apaçýk bir büyüden baþka deðildir" demiþ idi.
110. Habibim Ya Muhammedi. -Aleyhisselâm- Hatýrla (O günü ki. Allah Teâlâ) Hz. Ýsa'ya hitaben (buyurdu) yani: Kýyamette buyuracak. Kýyametin kopacaðý yakýn, Cenâb-ý Hak'kýn Hz. Ýsa'ya hitabý muhakkak olduðu için gelecek zaman kipi yerine, geçmiþ zaman kipi tercih buyrulmuþ, durumun muhakkak olacaðýna iþaret olunmuþtur. (Ey Meryem'in oðlu Ýsal.) Sen ki, benim Yüce bir Peygamberimsin (Senin üzerine ve annenin üzerine olan nimetimi zikret) hatýrla, o nimet ne kadar büyüktü, senin ümmetin bu nimeti takdir ederek senin ri s âl et ini tasdik ve sana bu nimeti veren Cenab'ý Hak olduðundan ondan baþka Yaratýcý, h erseye kadir baþka bir ilâh bulunmadýðýný bilip itiraf etmeli deðil mi idiler?. Evet hatýrla (o zamaný ki, seni ruhulkuds ile) Cibrili Emin ile veya temiz, kutsal bir ruh ile (takviye etmiþtim) sana bu vasýta ile lâzým gelen þeyleri öðretmiþ, sana dini delilleri telkin, seni her bakýmdan takviye eylemiþtim, (sen beþikte) Daha çocuk bir halde (iken de ve yetiþkin) olgunluk çaðýna ermiþ (iken de insanlara söz söylüyordun) evet. Daha beþikte yatan masum bir yavru iken de: Bir harika olmak üzere: "Sen Allah Teâlâ'nýn kuluyum, bana kitap verdi" diye beyanatta bulunmuþtun. Ve hatýrla (O zamaný ki, sana kitabý) yazý yazmayý veya herhangi bir kitabý okumayý (hikmeti) teorik ve pratik, faydalý ilimleri ve özellikle (Tevrat'ý ve Ýncil'i Öðretmiþtim) seni bu kitaplarý bilir, bunlardan istifâde eder kýlmýþtým. Ve zikret (o zamanki benim iznimle) benim irâdemle, benim yardým ve kolaylaþtýrmam vâsýtasýyle (çamurdan kuþ þekli gibi birþey yapýyor da içine üfürüyordun) senin için bir mucize olmak için (benim iznimle) benim emir ve irâdemle o suret (bir kuþ oluveriyordu) bütün bunlar Allah Teâlâ'nýn izniyle, takdiriyle, yaratmasýyle vücude gelmiþ oluyordu, çünki ondan baþka yaratan, birþeyi yoktan var etmeðe kadir baþka Yaratýcý yoktur. Ve Ey Resulüm Isa!.. Sen (Anadan doðma körü, ve vücudünde beyaz beyaz tekeler bulunan kimseyi de benim iznimle) ilâhi zâtýmýn kudret ve iradesiyle bir mucize olarak (iyi ediyor idin) kavmine karþý böyle harikulade hadiseleri gösteriyordun (Ve) hatýrla o zamaný ki (ölüleri) dua ederek (benim iznimle) benim fiilimle kabirlerinden diri olarak hayat sahasýna (çýkanyordun) bütün bunlar Hz. Ýsa'nýn peygamberliðini tasdike vesile olmak üzere Cenab'ý Hak'kýn izniyle, iradesiyle vücude gelmiþ oluyordu. Ve hatýrla (o zamaný ki,) senin hayatýna suikasitte bulunan (Ýsrail oðullarýný senden defetmiþtîm) onlar maksatlarýna nail olamadýlar (onlara) Öyle bir nice (açýk) herkesin anlayýp tasdik edebilecekleri parlak bir mahiyette bulunan (mucizeler ile geldiðin vakitte ki, onlardan) o Ýsrail oðullarý taifesinden (kâfir olmanlar) o mucizeleri körkörüne inkâra cür'et ederek: (bu) Gösterilen hârikalardan her biri (apaçýk bir büyüden) sihir denilen asýlsýz bir gösteriden (baþka deðildir demi; idi) bu kâfirler kendi cehaletlerini sapýklýklarýný bu þekilde de göstererek ebedî azaba mâruz kalmýþlardýr, Ýþte Yüce Allah Hazretleri Peygamberlerini böyle üstün nimetlere, mucizelere nail kýlmýþ, onlara uyanlarý selâmet ve hidâyete kavuþturmuþ, onlarý inkâr edenleri de ebedî bir felâket ve azaba mâruz býrakmýþtýr.
111. Ve o zamaný ki, "Bana ve Peygamberlerime imân ediniz" diye havariyuna ilham etmiþtim, onlar da: "imân ettik, bizim muhakkak müslimler olduðumuza þahit ol" demiþlerdi.
111. Bu mübarek âyetlerde Hz. Ýsa'ya ilk imân edip onun yardýmcýlarý sayýlan zatlarýn nail olduklarý ilâhî ilhamý ve onlarýn ne gibi bir maksatla semavî sofranýn inmesini istirham etmiþ olduklarýný bildirmekte ve bu vesile ile de Hz. Ýsa'nýn kavuþmuþ olduðu ilâhî ikramlara iþaret olunmaktadýr. Þöyle ki: Habibim!. Hatýrla (O zamaný ki, bana) benim ilâhî zatýma, birliðime (ve peygamberime) Hz. Ýsa'nýn risaletine (imân ediniz) böyle bir inancýn dýþýna çýkarak ifrat ve tefritde bulunmayýnýz (diye havariyyuna) Isa Aleyhisselâm'ýn eshabýndan bulunan zatlara (ilham etmiþtim) onlarýn kalpleri böylece ilâhî ilhamlarýma yansýdýðý yer olmuþtu, veya onlara bu ilâhî emir Ýncil vasýtasýyla gelmiþ, bunu Hz. Ýsa'nýn lisanýndan alýp öðrenmiþlerdi (onlar da) Havariyun da biz Allah Teâlâ'nýn birliðine, Hz. Ýsa'nýn peygamberliðine (imân ettik, bizim muhakkak müslimler) senin dinine ve peygamberine teslim olan kimseler (olduðumuza) Ey Rabbimiz!, (þahit ol demiþlerdi.) Bu þekilde temiz inançlarýný lisânen de itirafta bulunmuþlardý.
112. O vakit ki, havariler: "Ey Meryem'in oðlu Isa!. Rabbin gökten bizim üzerimize bir sofra indirebilir mi?." demiþti. Ýsa'da Allah Teâlâ'dan korkunuz, eðer siz mü'minler iseniz" dedi.
112. Habibim!. Hatýrla (O vakit ki. Havariler) Hz. Ýsa'nýn yardýmcýlarý olan zâtlar, o Peygambere hitaben (Ey Meryem'in oðlu Isa!. Rabbin gökten bizim üzerimize bir sofra) üzerinde yemek bulunan bir sofra (indirebilir mi?, demiþti) yani: Böyle bir sofranýn indirilmesi hikmeti ilâhîyyeye uygun olur mu?. Yahut böyle bir sofranýn
indirilmesi hakkýndaki senin temennine Cenâb-ý Hak icabet eder mi?. Veya: " f~S*-'—.~-> " kýraatine göre: Sen Rabbinden böyle bir istekte bulunmaya muktedir olabilir
misin?. Diye sormuþlar. Bunlar bu sofranýn inmesini görmekle ilmelyakin (kesin bilgi) derecesinde olan imanlarýný aynelyakin mertebesine yükseltmek istiyorlardý. Nitekim Hz. Ýbrahim de ölülerin nasýl diriltildiðini görmek istemiþti. Havarilerin bu sorusuna karþý (Isa) Aleyhisselâm (da) Ey Havariler!. (Allah'tan korkunuz) Bu gibi kulluk alametine aykýrý suallerde bulunmayýnýz (eðer siz) Cenâb-ý Hak'kýn sonsuz kudretine ve benim peygamberliðinin doðruluðuna (inananlar iseniz" dedi.) onlarý uyanmaya davet etti, öyle cehalet belirtileri içeren bir sorudan onlarý menetmek istedi ve sofranýn inmesi için ve diðer nimetlerin devamlý gelmesi için Allah'tan korkmanýn bir vesîle olacaðýna iþarette bulundu.
113. Dediler ki: Biz istiyoruz ki, ondan yiyelim ve kalblerimiz mutmain olsun ve senin bize doðru söylediðini bilelim ve biz onun üzerine þahitlerden olalým.
113. Hz. Ýsa'nýn bu tavsiyesi üzerine havariler de (Dediler ki) biz Cenâb-ý Hak'kýn kudreti ve senin risâletin hususunda bir þüpheye düþmüþ deðiliz, öyle bir þüpheyi gidermek istemiyoruz, (biz istiyoruz ki, ondan) o semavî sofradan istifâde edelim, öyle yüce bir nimete kavuþalým, (ve kalblerimiz mutmain olsun) kalben olan inancýmýz, böyle apaçýk bir kudret eseri görmekle fevkalâde tekâmül ederek her bakýmdan kalbimiz mutmain olsun. Çünki müþahede yoluyla olan Ýlim, delil getirme yoluyla olan bir ilme eklenince daha fazla mutmain olmayý, kesin inancý icabeder, (ve) sofranýn inmesini istiyoruz ki, (senin bize doðru söylediðini) peygamberlik iddiasýndaki doðruluðunu kesin bir Ýlim ile (bilelim) hiçbir þüpheye yer kalmasýn, (ve biz onun üzerine) O sofranýn inmesi þeklindeki mucize hakkýnda (þahitlerden olalým) onun iniþini görmeyen Ýsrail oðullarýna karþý öyle bir semavî mucizenin ortaya çýkmasýna þahitlik ederek onlarý uyadýralým, mü'minlerin artmalarýný temine çalýþalým. "Havariler için Ali Imran Süresindeki 52 inci âyetin tefsirine bakýnýz!.
114. Meryem'in oðlu Isa dedi ki: Ey Allah!. Ey bizim Rabbimiz!. Bizim üzerimize gökten bir sofra indir ki, bizim geçmiþimiz ve geleceklerimiz için bir bayram ve senden bir âyet olsun ve bizi rýzýklandýr ve sen rýzýk verenlerin en hayýrlýsýsýn.
114. Bu mübarek âyetler. Havarilerin güzel bir maksada dayanan temennileri üzerine Hz. Ýsa'nýn istirham eylediði sofranýn indiðini bildirmekte ve böyle bir mucizenin ortaya çýkmasýndan sonra küfre düþecek olanlarýn en þiddetli azaplara uðrayacaklarýný þöylece ihtar eylemektedir: (Meryem'in oðlu Isa) Aleyhisselâm; Havarilerin gerçek bir maksaddan dolayý sofranýn inmesini istemekte olduklarýný anlayýnca yýkandý: Namaz kýldý, Allah'ýn divanýna yönelerek duaya baþladý da (dedi ki. Ey Allah!. Ey bizim Rabbimiz!.) yani: Ey bütün mükemmellikleri toplayan ilahlýk sýfatýyla ve bütün kâinatý kendisiyle idare ve terbiye ettiði rablýk sýfatýyle vasýflanmýþ olan mabudumuz?. (Bizim üzerimize gökten) Sema tarafýndan (bir sofra indir ki, bizim geçmiþimiz ve geleceðimiz için) zamanýmýzda mevcut ve bizden sonra gelecek olan cemiyetler için (bir bayram) saygý gösterilecek bir büyük bayram bir, sevinç günü olsun, (ve) O sofranýn inmesi yarabbü, (senden) Senin yüce katýndan kadir olan (bir âyet) kudretinin mükemmelLiðine þahit ve peygamberliðin hak olduðuna bir delil (olsun) o sofranýn iniþi böyle yüce bir gayeye yönelik bulunsun (ve) sonra da Yarabbü, (bizi rýzýklandýr) O sofradan bizi maddî yönden de yararlandýr veya onun üzerine þükretmeyi bize nasip buyur, (ve sen) Ey Rabbimiz!. (rýzýk verenlerin en hayýrlýsýsýn.) Sen bütün kullarýna karþýlýksýz nîmet ihsan buyuran bir Yüce Yaratýcýsýn, bizim bu husustaki yakarýþlarýmýzý da lütfen kabul ederek bizi maddî ve manevî olarak rýzýklandýr.
115. Allah Teâlâ buyurdu ki: Ben onu sizin üzerinize elbette indireceðini. Fakat sonra sizden kim küfre düþerse artýk ben kâinatta hiçbir kimseye etmeyeceðim bir azap ile ona azap ederim.
115. (Allah Teâlâ) Hazretleri de Isa Aleyhisselâm'ýn bu yakarýþ lüzerine vahy yoluyla þöyle (buyurdu ki) Ey Isa!. (Ben onu) O istediðiniz sofrayý (sizin üzerinize elbette) tekrar tekrar (indireceðim) istirhamýnýz Yüce Katýmdan yerine getirilecektir. (Fakat) O sofranýn indirilmesinden (sonra sizden kim küfre düþerse) böyle bir hârikanýn, böyle büyük bir mucizenin ortaya çýkmasýndan sonra kim Cenab'ý Hak'kýn Rablýðýn!, Peygamberinin risâletini tasdik etmeyip de inkâra cür'et gösterirse (artýk ben kâinatta hiçbir kimseye etmeyeceðim) pek þiddetli (bir azap ile ona) o küfre düþene (azap ederim) Gerçekten bu büyük mucizenin gösterilmesinden sonra nimete karþý nankörlük ederek imân þerefinden mahrum kalanlar her türlü azaba lâyýktýrlar. Nitekim rivayete göre Hz. Ýsa'nýn kavminden bir kýsmý bu mucizeyi gördükten sonra yine küfre düþmüþler, Cenab'ý Hak da onlarýn yüzlerini en rezil hayvanlardan olan domuz suretine çevirmiþti. Böyle bir yüz deðiþikliði felâketine uðramýþ olan o kâfirler bu halde üç gün kadar yaþayýp sonra helak olup gitmiþlerdir.
§ Tefsirlerde açýklandýðý üzere sofra þu mahiyette bulunmuþtu: Ýki bulut arasýnda yere indirilen sofra, bir kýrmýzý sofra idi. Üzerindeki yiyecek ise kýlçýksýz ve pulsuz, kendi yaðýyle kýzarmýþ, kebab olmuþ balýk idi, bu balýðýn baþ tarafýnda tuz, kuyruk tarafýnda bir kâse içinde sirke, çevresinde de çeþit çeþit sebzeler var idi. Beþ tane de çörek var idi ki, birincisinin üzerinde zeytin, ikincisinin üzerinde bal, üçüncüsünün üzerinde yað, dördüncüsünün üzerinde peynir beþincisinin üzerinde de kurumuþ et bulunuyordu.
Isa Aleyhisselâm bu sofranýn indiðini görünce aðlamýþ, Yarabbü. Beni þükreden kullarýndan kýl, ey Allah'ým bunu bir rahmet kýl, bir ceza kýlma diye dua etmiþ "Bismillahi hayrirrazikýn = rýzýk verenlerin en hayýrlýsý olan allah'ýn adýyla" diyerek sofrayý açmýþtýr. Havarilerin reisi, ey Allah'ýn mhu bu yiyecek dünyadan mý, âhiretden mi diye sormuþ, Hz. Ýsa'da hayýr ikisinden de deðil, bu Allah'ýn kudreti ile meydana gelmiþ bir harikadýr diye buyurmuþtur. Sofradan bir çok kimseler yemiþlerdir. Bundan yiyen fakirler hayatlarý boyunca zengin olmuþlardýr, hastalar da þifa bulmuþlardýr.
§ Rivayete göre bu sofranýn iniþi kýrk gün, gün aþýrý devam etmiþtir. Öðle vakti uçar giderdi, Ýlk günü pazara tesadüf ettiðinden o günü, Hýristiyanlar bir bayram günü kabul etmiþlerdir.
Sofranýn indiði çoðunluða göre kesindir. Fakat bazý zatlara göre bu sofranýn iniþi, mühim bir þarta baðlý olduðu için onun evvelce inmesini istemiþ olanlar, bu þarta riâyet edemeyip azaba uðrayacaklarýný düþünerek baðýþlanma isteðinde bulunmuþlar, isteklerinden vaz geçmiþlerdir, binaenaleyh sofra da inmemiþtir. Bu rivayet zayýftýr, âlimlerin çoðunluðunun görüþüne tersdir.
116. Ve o vakti ki, Allah T e âlâ "Ey Meryem'in oðlu Isa" sen mi insanlara "beni ve anamý Allah'tan baþka iki ilâh edininiz dedin" diye sual buyurdu. Dedi ki: "Seni tenzih ederim benim için hak olmayan bir þeyi söylemek lâyýk olamaz, eðer ben onu söylemiþ isem, sen onu elbette bilmiþsindir, sen benim içimde olaný bilirsin, ben isem senin zâtýndakini bilemem, þüphe yok ki, gayýptan bilen ancak sensin, sen."
116. Bu âyeti kerime, Hz. Ýsa'yý Hýristiyanlarýn iddiasýndan uzaklaþtýrmaktadýr. Hz. Isa ile annesine ilahlýk isnat eden kâfirleri yalanlamakta ve azarlamaktadýr. Onlarýn itikatlarýnýn kötülüðünü teþhir etmek için kýyamet gününde meydana gelecek bir sorgulamayý ihtiva etmektedir. Þöyle ki: Resulüm (Ve o vakti) hatýrla (ki Allah Teâlâ) mahþer gününde Hz. Isa ile muhterem validesine ilahlýk isnad eden kâfirleri azarlamak için onlarý Hz. Ýsa'nýn yal an lam asiyi a susturmak ve utandýrmak için (Ey Meryem'in oðlu Isa!. Sen mi insanlara "benî ve anamý Allah'tan baþka) onunla beraber (ilâh edininiz" dedin) yoksa onlar mý kendi nefislerinin kötülük atmasýyle böyle müþrikçe bir iddiaya cür'et ettiler?, (diye sual buyurdu.) Hz. Isa da, o kâfirlerin öyle bâtýl iddialarýnýn teþhir edilmesi ve kýnanmasý için kendisine yönelen bu suale cevaben: (Dedi ki:) Yani kýyamet günü muhakkak diyecektir ki: Yarabbü. (Seni tenzih ederim) eþ ve benzerden uzak olduðunu bilir, birliðine aykýrý olan iddialarýn bâtýl olduklarýný Ýtiraf ederim, (benim için hak olmayan) Hakkým olmayan (bir þeyi söylemek) benim için caiz (lâyýk olamaz) ben Allah'ýn bir mahlûku olduðum halde nasýl ilahlýk iddiasýnda bulunabilirim?. Böyle bir iddiada bulunmadýðýmý Yarabbi sen bilirsin, (eðer ben onu söylemiþ isem, sen onu elbette bilmiþsindir) Artýk benim öyle bir iddiada bulunmadýðýmý baþka bir delil ile isbata ihtiyaç yoktur. Benim öyle bir iddolada bulunmadýðým yüce zâtýnca bilinmektedir, bu bilinme ise benim beraatým hakkýnda bir delildir, (sen) Yarabbü, (benim nefsimde olaný bilirsin) Sen benim bütün gizli ve açýk hallerimi hakkýyla bilirsin (ben ise senin zâtýndakini bilemem) ben senin bir mahlukun bulunmaktayým, mahluklar ise Ey Allah'ým senin bildirmediðim þeyleri bilip idrâk edemez, (þüphe yok ki, g ayý plan bilen ancak sensin!.) Yarabbü, (benim nefsimde olaný bilirsin) Sen benim bütün gizli ve açýk hallerimi hakkýyla bilirsin (ben ise senin zâtýndakini bilemem) ben senin bir mahlukun bulunmaktayým, mahluklar ise Ey Allah'ým senin bildirmediðin þeyleri bilip idrâk edemez, (þüphe yok ki, g ayý plan bilen ancak sensin!.) Yarabbü. (Sen) Ey âlemlerin Rabbü. Yalnýz açýk olan hareketler, iddialar, deðil en gizli emeller, düþünceler de yüce zâtýnca tamamen bilinmektedir, apaçýk ortadadýr. Artýk benim öyle bir iddiada bulunmadýðým ve nefsi m d e ki eðilimlerde sence bütün bütün bilinmektedir. Ey kâinatýn tek mabudu!.. Zaten Cenab'ý Hak'kýn Hz. Ýsa'ya yönelik olan bu sualinden maksat da, onun mahþer günü böyle kul olduðunu arzederek Hiristiyanlarý yalanlamasýdýr.
117. Ben onlara senin bana emrettiðinden baþkasýný söylemedim, benim ve sizin Rabbimiz olan Allah Teâlâ'ya ibâdet ediniz, dedim. Ve ben içlerinde bulunduðum müddetçe üzerlerine þahit olmuþ idim, vaktaki beni aldýn, onlarýn üzerlerine gözetleyici ancak sen oldun ve sen herþey üzerine tamamiyle þahitsin.
117. Bu mübarek âyetler de. Hz. Ýsa'nýn kendisine yönelecek ilâhî suale vereceði cevâbýn devamýný açýklamaktadýr. Þöyle ki: Yarabbü. En mükemmel þekilde bildiðin gibi (Ben onlara) o kendilerine gönderildiðim kavme (bana emrettiðinden) bana teblið etmemi emrettiðin þeylerden (baþkasýný söylemedim) hâþâ öyle ilahlýk iddiasýna cüretkâr olmadým, senin emrettiðin þekilde onlara hitaben: (benim ve sizin rabbimiz olan Allah Teâlâ'ya ibâdet ediniz, dedim) Onlarý tevhid dairesine çaðýrmaya devam ettim. (Ve ben içlerinde bulunduðum müddetçe üzerlerine þahit olmuþ idim) hallerine bakar, kendilerini Allah'ýn emri doðrultusunda amele sevk etmek ister, onlarý ilâhî dine muhalefetten men eylerdim, (vaktaki benî aldýn) beni alýp semaya kaldýrdýn (onlarýn üzerine gözetici) onlarýn hallerine bakan, amellerini, iddialarýný tesbit buyuran (ancak sen oldun ve) Ey âlemlerin ilâhý!, (sen herþey üzerine tamamiyle þahitsin) Evet Yarabbü. Benim ve bütün kavmimin ve diðer bütün mahlûklarýn hallerini, sözlerini, iddialarýný bilen ve onlara þahit olan ancak sensin sen.
Bu âyeti kerime de "tevarfr'den maksat, Hz. Ýsa'nýn dünyadan alâkasýný kesip semâya kaldýrýlmasýndan ibarettir. "Tevâffi", ".istigfa" kelimeleri bir nesneyi tamamiyle almak, tutmak manasýnadýr. Bu tabir ölümden daha geneldir. Mevt = ölüm, bu tabirden bir nevidir.
118. Eðer onlara azap edersen þüphe yok ki, onlar senin kullarýndýr. Ve eðer onlarý baðýþlarsan yine þüphesiz ki, aziz olan, hakim olan ancak sensin.
118. Ey Allah'ým! (Eðer onlara) O insanlara ilahlýk isnad ederek yüce zatýndan baþkasýna tapmýþ bulunan kimselere (azap edersen) onlarý lâik olduklarý cezaya kavuþturmuþ olursun, (þüphe yok ki, onlar senin kullarýndýr.) Onlar kulluk vazifelerini bozarak baþkalarýna tapmakla cezayý hak etmiþlerdir, (ve eðer) Yarabbü. (onlarý baðýþlarsan) Af edersen veya onlar daha ölmeden tevbe edip ve af dileyip de geçmiþ olan iddialarýný baðýþlarsan kim mâni olabilir?, (yine þüphesiz ki, aziz olan) Herþeyi yapmaða kadir, herþeye galip bulunan ve (hakîm olan) her fiili, her emir ve yasaðý birer hikmet ve menfaat dairesinde ortaya koyan (ancak sensin.) ey âlemlerin ilâhý!. Evet... Cenâb-ý Hak, mülkünde istediði þekilde tasarruf edebilir, onun için bir mecburiyet, bir nevi müþkülât tasavvur edilmiþ deðildir. Binaenaleyh dilerse herhangi bir kulunu af edebilir ancak o Yüce Yaratýcý, zâtýna ortak koþanlarý, birliðini inkâr edenleri af etmeyeceðini, onlarý ebediyyen cezalandýracaðýný kat'î þekilde defalarca açýklamýþtýr, Ýlâhî açýklamalarda ise uygunsuzluk bulunamaz. Artýk þüphe yok ki, küfr ve þirk içinde âhirete gidenler ebediyyen Allah'ýn affýna kavuþamayacaklardýr.
§ Tefsiri kebirde yazýlý olduðu üzere mucize Kur'an'd a yürürlükte olan ilâhî kanun þöyledir: Seri at I e re, tekliflere , hükümlere dâir birçok neviler zikredilince bunlarý ilahiyata. Peygamberlerin durumlarýný izaha veya kýyametin hallerini açýklamaða dâir âyetler takib eder. Tâki bunlar kendilerinden evvel zikredilen teklif ve hükümleri kuvvetlendirsin. Binaenaleyh burada da evvelce hükümlere ait neviler beyan buyrulmuþ olduðundan onlarý takiben de evvelâ (109) uncu âyeti celile ile kýyametin durumu; sonra da (110) uncu âyetten itibaren Isa Aleyhisselâm'ýn halleri beyan buyrulmuþtur.
§ Hz. Isa için Ali Imran süresinin (62) inci ve sûre'i Nisanýn (171) inci âyetlerinin tefsirine de müracaat ediniz!.
119. Allah Teâlâ buyurdu ki; bu, doðrulara doðruluklarýnýn fâide vereceði bir gündür. Onlar için altlarýndan ýrmaklar akan cennetler vardýr ki, onlar bunlarda ebedî olarak kalýcýlardýr. Allah Teâlâ onlardan razý olmuþ, onlar da Allah Teâlâ'dan razý olmuþlardýr. Ýþte bu, en büyük bir kurtuluþtur.
119. Bu mübarek âyetler de Cenab'ý Hak'kýn Peygamberlerini toplayacaðý kýyamet gününde mü'minlerin sahip olduklarý doðruluk sýfatýndan dolayý büyük nimetlere nail olacaklarýný müjdelemektedir. Ve bütün kâinata sahip olan Yüce Yaratýcýnýn her irâde buyurduðunu yapmaya kadir olduðunu þöylece beyan buyurmaktadýr. (Allah Teâlâ) Hazretleri kýyamet günü Isa Aleyhisselâm'ýn cevâbýnýn ardýndan (buyurdu ki) yani: Buyuracaðý muhakkaktýr ki (bu) kýyamet günü, mahþer âlemi (doðrulara) dünyada iken doðru imâna kavuþmuþ, dinî hükümlere riâyet eden, dinî vazifelerini yerine getirmeyi baþarmýþ olan zatlara bu (doðruluklarýnýn) öyle dinî, dünyevî iþlerde ciddiyet ve samimiyetle bulunmuþ olmalarýnýn (fâide vereceði bir gündür) evet o gün (onlar için) o doðruluk sahiplerine mahsus olmak üzere (altlarýndan ýrmaklar akan cennetler vardýr) onlar için bütün güzellikleri, nîmetleri içeren, hüzün ve kedere sebep olacak bütün hâdiselerden, sýkýntýlardan uzak bahçeler, ikametgâhlar hazýrlanmýþtýr. Bir halde (ki onlar) o cennetlere kavuþacak mesut zâtlar (bunlarda) bu feyiz ve güzellik merkezi olan cennetlerde (ebedî olarak) devamlý þekilde (kalýcýlardýr) onlar için öyle daimî nimetler, ebedî sevaplar takdir edilmiþtir. Bununla beraber bütün bu nimetlerin üstünde olmak üzere (Allah Teâlâ onlardan razý olmuþ) onlarý ilâhî rýzâsýna, yüceliði her türlü tasavvurlarýn, kýymetlerin üstünde olan öyle bir ilâhî lütfuna kavuþturmuþ olacaktýr, (onlar da) o mesut, sadýk kullar da (Allah Teâlâ'dan razý olmuþlardý) haklarýnda tecelli eden böyle bir lütuf ve ihsandan dolayý fevkalâde hoþlanmýþ olarak kalben ferahlamýþlar, lisânen þükür arzetmeye koþmuþlardýr, (iþte bu) Böyle ilâhî hoþnutluða veya bütün bu uhrevî nimetlere kavuþmak (en büyük bir kurtuluþtur) en büyük bir zafer ve kurtuluþtur. Bunun üstünde bir selâmet ve saadet tasavvur edilmiþ deðildir.
120. Göklerin ve yerin ve bunlarda bulunanlarýn mülkü Allah Teâlâ'nýndýr. Ve o herþeye hakkýyla kadirdir.
120. Evet... (Göklerin ve yerin, ve bunlarda bulunanlarýn) Bütün mahlûklarýn (mülkü) varlýðý, tasarruf hakký (Allah Teâlâ'nýndýr) hepsi de o Yüce Yaratýcýnýn birer kudret eseridir, hepsi de onun emir ve iradesine tâbi, onun mahlûku, kulu bulunmakla övünmektedir. Ýþte Hz. Isa ile valdesi de o Yüce Yaratýcýnýn birer muhterem, ve seçkin kuludurlar. (Ve o) bilen ve hikmet sahibi olan Yaratýcý (herþeye hakkýyla kadirdir) bütün bu mülk ve hâkimiyeti altýnda bulunan mahlûklarý hakkýnda dilediði tasarrufa kadirdir, bunlarý yaþatmaya da, öldürmeye de kudreti vardýr. Sadýk mü'min kullarýný ebedî bir âlemde her türlü nimetlere kavuþturmaya da yüce kudreti fazlasiyle kâfidir. Onun birliðini, yaratma ve rablýðýný inkâr edenlere o sonsuzluk âleminde dâima azap etmesi onun hikmeti gereðidir. Artýk bütün insanlýk, bu hakikati düþünmelidir daha dünyada iken hayatýný düzenlemeli, kalbini tevhid nuruyla aydýnlatmalýdýr, üzerine düþen vazifeleri de güzelce yerine getirmeye koþmalýdýr. Þüphe yok ki, insanlýðýn selâmet ve saadeti ancak bu sayede tecelli eder, insanlýk ancak bu sayede ilâhî sofradan, âhiret alemindeki ebedî nimetlerden dâima yararlanýp durur. Allah Teâlâ Hazretleri cümlemize bu kutsî sonsuz nimetlerini nasip buyursun amin, hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.