Ayýn Konusu
Pages: 1
Huzur Nerede? By: Rüveyha Date: 10 Ekim 2014, 21:20:23
Huzur Nerede?


Ahmet Nafiz Yaþar | Nisan 2013 | AYIN KONUSU
   

    Kayýp bir þehri arayan arkeologlarýn peþinden gitmekte olan Afrika yerlileri durup þöyle diyorlar:

    “Çok hýzlý gidiyoruz. Ruhlarýmýz geride kalýyor.”

    Bugünkü hayatýn hýzý, iþler güçler derken biz de yerliler gibi bir ruh haline kapýlýyoruz. Sanki ruhumuzdan, kendimizden uzaða savruluyoruz. Sonra da tekrar kendimizi bulmak için çaba göstermemiz gerekiyor.

    Kendimizi kaybetmemek için biraz sükûnetle kendi huzurumuzda durmaya ihtiyacýmýz var. Çünkü durduðumuz yerde en büyük huzur, bize þah damarýmýzdan yakýn olanýn huzuru var.


Baþdöndüren bir hýzla geliþen teknoloji, hayatý kolaylaþtýrmak adýna her gün yeni bir buluþ, yeni bir icat sürüyor piyasaya. Genel çizgisiyle insanlýðýn hayat standardý ve refah seviyesi eskiyle kýyaslanmayacak ölçüde yükseliyor, tüketim kalemleri ve konforu ayný hýzla artýyor.

Bu yükseliþ ve artýþý saðlayan imkanlar hep “daha rahat, daha mutlu ve huzurlu bir hayat” vaadiyle sunuluyor insanlara. Fakat geliþmiþ, kalkýnmýþ, gelir seviyesi yüksek modern Batý toplumlarýnýn hali bu iddiayý yalanlýyor. Böyle toplumlarda refah ve konforun artýþýna paralel bir tarzda intiharlarýn, boþanmalarýn, içki ve uyuþturucu baðýmlýlýðýnýn da arttýðý açýkça gözlenebiliyor. Mutlu, rahat ve huzurlu yaþamak için kat, yat, kariyer, makam, servet.. sahibi olanlar, sonunda mutlaka bir de özel “psikiyatrist” bulmak zorunda kalýyor kendine. Yani parayla pulla saadet olmuyor; lüks ve konfor huzur getirmiyor.


Huzur mükellefiyeti


Oysa çoðu insan huzur bulacaðý ümidiyle koþuyor dünyalýklarýn peþinden. Fýtrî bir ihtiyaç olan huzur arayýþýndan vazgeçilemeyeceðini bilen dünyalýk tacirleri de huzura, pazarladýklarý hayat tarzý, anlayýþ, ideoloji, yahut ürünle ulaþýlacaðý telkininde bulunuyor bu yüzden. Oltanýn ucundaki yalancý yeme benzeyen bu tür huzur telkinlerinin aslýnda huzursuzluk getirdiði ancak iþ iþten geçtikten sonra anlaþýlabiliyor.

Bu tespitler, huzuru aramayalým anlamýna gelmiyor elbette. Önce ne aradýðýmýzý ve aradýðýmýz þeyi sahtesinden, taklidinden ayýrt edecek kadar bilmemiz hususunda bizi uyarýyor. Sonra da onu nerede arayacaðýmýz üzerinde kafa yormamýz gerektiðini söylüyor bize.

“Huzur nedir, nerededir?” arayýþý bir müslüman için öyle “gülelim eðlenelim” cinsinden basit, seviyesiz bir mutluluk talebi deðil, bir mükellefiyettir. Çünkü huzur, ancak “Huzur’da olmak”la kazanýlabilen bir mümin vasfýdýr. Mümin olduðumuz iddiasýndaysak eðer, gerçek huzuru bilmek, onu doðru adreste aramak, bulmak ve o hali kuþanmak zorundayýz.

Öyleyse gelin, taklitlerinin çokluðu sebebiyle aslýný, orijinalini neredeyse unuttuðumuz þu mümine mahsus huzur halinin ne olduðunu, nerede bulunacaðýný yeniden hatýrlamaya çalýþalým.


Huzur nedir?


Huzur, gönül ferahlýðýdýr. Ýnsanýn kendini rahat, memnun ve emniyette hissetmesi, kendisiyle barýþýk olmasýdýr. Bir dirlik ve sükunet halidir. Fakat bugün hepimizin ilk anda aklýna gelen bu anlamlar tasavvufî terbiyenin etkisiyle sonradan yüklenmiþtir huzur kelimesine. Nitekim temel kaynaklarýmýzda, ayet ve hadislerde, þimdilerde “huzur” diye adlandýrdýðýmýz hal, “itminân” yahut “sekîne(t)” kelimeleriyle ifade edilir.

Huzur aslýnda “önemli bir kimsenin bulunduðu yer, makam” veya “o yer ve makamda, makam sahibinin önünde bulunma, hazýr olma” demek. Bizim gerçek huzuru tattýðýmýz an, Elest Meclisi’nde Rabbimiz’in huzurunda bulunduðumuz an olduðu için, Ruhlar Alemi’nde ezelde yaþadýðýmýz ve kalbimize nakþettiðimiz emniyet ve ferahlýk hissinin o eþsiz zevkine “huzur” adýný vermiþiz.

Demek ki huzur nefsimize veya beþeriyetimize deðil, ruhumuza, ruhumuzun merkezi olan kalbimize, gönlümüze mahsus bir derunî zevk, bir manevi tatmin hissidir. Ruhumuz bu müstesna tat ve güzelliðe Elest Bezmi’nden aþina olduðu için, ayný tat ve güzelliði hissettirmeyen baþka hiçbir þey onu huzurlu kýlmayacak, kalbimiz baþkaca hiçbir þeyle itminan bulmayacaktýr. Kur’an-ý Kerim’de de “Ýyi bilin ki kalpler ancak Allah’ýn zikri ile mutmain olur.” (Ra’d, 28) buyurularak bu hakikate iþaret edilir.


Yanlýþ adreste arayýnca


Söz konusu ayetin mealini verdiðimiz kýsmý “elâ” edatýyla baþlar. Bu bir ikaz edatýdýr. Arkasýndan gelecek ibareyi özel bir dikkatle iyi anlamaya çalýþmamýzý tembihlerken, anlamamýz istenen vakýanýn kesin olduðunu, alternatifinin bulunmadýðýný da anlatýr. Ayet-i kerimedeki edat, kalplerin baþka bir þeyle deðil, ancak Allah’ýn zikriyle yatýþacaðýný, tatmin olacaðýný, huzur bulacaðýný yahut sükunete ereceðini kesin bir ifade ile vurgulamak yanýnda, Allahu âlem, “huzuru baþka þeyde aramayýn” ikazýný da kapsamakta ve sanki insanlarýn yanlýþ adreslerde, beyhude yöneliþlerle huzur arayacaðýný haber vermektedir. Öyle de olmakta, çoðu insan bugün huzur ve mutluluðu zenginlikte, konforda, tatilde, oyunda, eðlencede, tüketimde aramakta ve elbette bulamamaktadýr.

Yanlýþ arayýþlarýn yaygýnlaþmasý aranan þeyin zihinlerimizdeki karþýlýðýný da bulandýrýp tahrif etti. Artýk müslümanlarýn bile huzur ve mutluluk anlayýþýna büyük ölçüde dünyanýn rengi ve kokusu sinmiþ durumda. Hep yan yana kullansak da huzur ve mutluluðun ayný hal olmadýðýnýn farkýnda deðiliz mesela. Yahut saadet kavramýnýn yerine kullandýðýmýz mutluluðun, özellikle modern anlayýþýn kazandýrdýðý “nefsin isteklerinden birini karþýlamýþ olmaktan kaynaklanan sevinç hali” anlamýyla saadetimizi elimizden aldýðýný göremiyoruz.


‘Bunca varlýk var iken’


Biz yine ayet-i kerimeye dönelim. Cenab-ý Hak, “Kalpler ancak Allah’ýn zikriyle huzur bulur.” buyurduðuna göre, huzur zikirdedir. Peki zikir nedir? Huzurun Alem-i Ervah’ta ruhlarýmýzýn tattýðý emniyet, sükunet ve ferahlýk hali olduðunu söylemiþtik. Bu hal ile zikir arasýnda nasýl bir münasebet vardýr? “Huzur nerede?” sorusu sorulduðunda, sonradan ihtida edenlerin “Huzuru Ýslâm’da buldum” beyanlarýndan yahut bir zamanlar arabalarýn arka camlarýna yapýþtýrýlan bir slogandan hareketle aklýmýza gelen ilk cevap, mahiyetini sorgulamasak da “Huzur Ýslâm’dadýr” oluyor galiba. Mutlaka öyledir ama bu sözün hakikatini kavramak için de ruhlar alemindeki safayý, zikrullahý ve Ýslâm’ý doðru bir þekilde bir araya getirmek gerekmektedir.

Bütün bunlara geçmeden önce huzurun ruhumuza, gönlümüze, manevi kalbimize mahsus bir safa hali olduðunu, dolayýsýyla maddi ve fani unsurlarý yýðýp biriktirmekle deðil, atýp onlardan kurtulmakla, tasfiye ile, safvet ve letafet kazanmakla yaþanabileceðinin altýný çizelim. Dünya metasýný kalpten çýkarmayýnca huzur bulunmaz. Yunus Emre, “Bunca varlýk var iken / Gitmez gönül darlýðý” diye bizi asýrlar öncesinden uyarmýþ. Huzursuzluk dediðimiz þey de bir gönül darlýðý deðil mi zaten?


Ýhsan mertebesi

Huzur, týpký ihlâsla kýlýnan bir namazdaki huþu, sükunet ve zevk gibi, Allah Tealâ’nýn huzurunda olmaktan kaynaklanan bir duygu. Gerçi hepimiz her yerde hâzýr ve nâzýr olan Rabbimiz’in her an huzurunda, murakabesi altýnda bulunuyoruz ama huzur halini temin için bizim bunun farkýna varmamýz gerekiyor. Bu farkýndalýk yahut bilinç Cenab-ý Hakk’ýn kudret ve azametini yakîn ile müþahede etmemizi, böyle bir müþahede de “huzur” dediðimiz, “kendisine güvenilip dayanýlacak yegâne varlýk olan Allah’a teslimiyetin emniyet ve sükuneti”ni saðlýyor.

Biz O’nu görmesek de Allah’ýn bizi görüp gözettiðini bilmek ve bu bilinçle O’nun rýzasý istikametinde yürümek, “ihsan” mertebesine nailiyetin alametidir. Huzur, tam anlamýyla ihsan mertebesinde yaþanabilen bir gönül rahatlýðýdýr þu halde. Bu tespit, huzuru tarif ederken kullandýðýmýz rahatlýk, sükunet, emniyet gibi kelimelerin asla bir laubalilik, kayýtsýzlýk, gamsýzlýk veya sorumsuzluk anlamýna gelemeyeceðini de anlatýr. Huzur, madem ki ihsan mertebesine mahsus bir haldir, “takva” dediðimiz ve sürekli teyakkuzda bulunmayý icap ettiren bir sorumluluk ve ciddiyeti gerektirir. Takva dahi istikamet üzere yürümedeki külfete mani olduðundan huzur vesilesidir.

Kalpte zuhur yoksa huzur da yok

Ýman, kalbin fiilidir. Biz Allah Tealâ’nýn varlýðýný, birliðini, her yerde hâzýr ve nâzýr olduðu kalp ile idrak ve tasdik ederiz. Böyle bir idrak ve tasdike ulaþýlabilmesi, kalbin tasfiye edilmesine, kalb-i selim kýlýnmasýna baðlýdýr. Kalp zikirle tasfiye edilir, temizlenir, arýndýrýlýr. Ve kalplerimiz tasfiye edildiði kadar tecelliyata mazhar olur, mazhariyeti ölçüsünde de huzur bulur. Kirlenip paslanmýþ bir ayna gibi günahlarla kararmýþ bir kalpte zuhur olmadýðý için, ne yapýlýrsa yapýlsýn huzur da olmaz. Günah iþlemek zaten Cenab-ý Hakk’ýn huzurunda olduðumuzu unutmanýn, yani her iki anlamda da huzursuzluðun eseridir. Günahlarýn kalbi incitmesiyle, hatta býrakýn günahlarý, þüpheli þeylerin bile Efendimiz s.a.v.’in buyurduðu gibi “kalbi týrmalamasý” ile hissedilen bu huzursuzluk bizim için bir uyarýdýr ayný zamanda. O uyarýyý dikkate alýp kalbi huzursuz eden tutumlardan kaçýnmak da mümkün, duymamak için o sýzýyý uyuþturmak da…

Bu dünyadan baþka geleceði ve derdi olmadýðýna inananlar ikinci yolu seçiyor. Ýnsaný nefes nefese dünyalýk peþinde koþturarak, tüketim ve eðlenceye sevk ederek oluþturduklarý uyuþturucu etkisiyle onun durup düþünmesini, kendini dinlemesini engelliyorlar. Mutluluk ve huzur vaadiyle zihinlere zerk edilen bu tutumlar ya kalbin büsbütün kararýp ölmesine yahut insanýn týpký Ýblis gibi huzurdan kovulmasýna ama her halükârda ebedi huzuru kaybedip þakiler safýna katýlmasýna sebebiyet veriyor.


‘Bu da geçer ya Hû!’ diyebilmek


Huzur, sürekliliði olan bir mümin tavrý. Hz. Ýbrahim a.s. gibi en zor þartlarda bile “Hasbiyallahu ve ni’mel vekîl”, yani “Allah bana yeter, o (kendisine güvenilip dayanýlacak) ne güzel vekildir” dedirten bir tevekkül ve teslimiyet hali. Saadetle farký da burada. Dünya saadeti veya mutluluk, bir matluba ulaþmanýn verdiði gelip geçici bir sevinçtir. Mutlaka bir sebebe baðlý olan bu tür sevinç hallerini zaman zaman herkes yaþayabilir. Devamlýlýðý yoktur; üzüntü verici bir durumla karþýlanýnca kaybedilir. Halbuki maruz kalýnan kaza, bela ve meþakkatler huzuru zayi eyleyemez. Zaten dünyanýn meþakkati bitmez, kul da dertsiz olmaz. Hayatýn iniþ çýkýþlarý vardýr. Bazen sevinir, bazen üzülürüz. Esasen sürekli bir mutluluk yahut tasasýzlýk beklentisinin altýnda dünyayý cennet gibi görme yanýlgýsý yatar. Halbuki dünya müminin cenneti deðil, gurbetidir. Bir imtihan yurdu olduðuna göre “mihnet” kaçýnýlmazdýr burada. Hepimizin zaman zaman üzüldüðü, incindiði, hüzünlendiði vakidir. Ama iþte bütün bunlar bize huzurda olduðumuz bilincini ve edebini kaybettirmemeli, huzurumuzu bozmamalýdýr. Dünya gaileleri karþýsýnda üzülüp mahzun olsak da “Bu da geçer ya Hû!” diyebiliyorsak, huzurumuzu kaybetmemiþiz demektir.

Kaldý ki bizi üzen, mutsuz kýlan durumlar çoðunlukla dünyaya gereðinden fazla önem vermenin, yetinmemenin, takdire rýza göstermemenin sonucudur.


Ölüm ve sonrasýna hazýr mýyýz?

Dünyaya gereðinden fazla önem vermek, dünyalýk talebinde haddi aþmak, meþru dairenin dýþýna çýkmak, ölüme ve ahirete hazýrlanmamaktýr. Yoksa çalýþmayalým, dünyayý büsbütün ihmal edip nimetlerinden faydalanmayalým demek deðildir bu. Cenab-ý Hak bize bütün ihtiyaçlarýmýzý karþýlayacak geniþlik ve zenginlikte bir helal dairesi ihsan etmiþken bununla yetinmeyip nefsin hevasýný tatmin için koþturmak huzur getirmez. Ýki vadi dolusu altýn verseniz bir üçüncüsünü isteyen nefsi doyurmaya çalýþmak beyhude bir çaba olduðu kadar, helal dairesinden çýkmaya da sebeptir. Dünyaya aþýrý meyil, hem sevk ettiði günahlarla kalbi karartarak, hem de yaný baþýmýzdaki ölüme ve ahirete hazýrlanmayý engelleyerek huzursuzluk verir. Zira huzur ayný zamanda “hazýr olmak”týr.

Maruz kalacaðýmýzý kesinlikle bildiðimiz herhangi bir hale bile önceden hazýrlanmamak insaný huzursuz ederken, kaçýnýlmaz olan ölüme ve ölüm sonrasýna hazýrlanmamak, hazýrlýksýz yakalanma korkusuyla insana hayatý zehir eder. Üstelik bu korku ve kaygýnýn ecele faydasý da yoktur. Ancak ölüme ve ölümden sonrasýna her an ölecekmiþ gibi hazýrlanýp ahiret azýðý biriktirenler yahut “ölmeden evvel ölenler” ölüm korkusunu yenip huzurlu olabilirler.


Huzura götüren yol

Huzur kalbe ait bir keyfiyettir ve ayet-i kerimede buyurulduðu gibi kalplerin huzuru zikirde, yani insanýn her yerde ve her zaman Allah’ý hatýrda tutup O’nun rýzasýna uygun davranmasýndadýr. Buradan da anlaþýlacaðý üzere zikir sadece dil ile yapýlan tesbihattan, Allah’ýn esma ve sýfatlarýný telaffuz etmekten ibaret deðildir. Dil ile olduðu kadar kalple ve bedenimizdeki diðer bütün azalarla da yerine getirilmesi gereken bir kulluk vazifesidir zikir. Nitekim Kur’an okumak zikirdir, kainat kitabýný okumak zikirdir, tefekkür zikirdir. Baþta namaz olmak üzere bütün ibadetlerimizi ihlâs ve iþtiyakla ifa eylemek zikirdir. Ýyilik ve ihsan zikirdir, salih ameller zikirdir. Sabr-ý cemil ve þükür zikirdir. Zira bütün bunlar Allah’ýn varlýðýný görüyormuþçasýna idrak eylemenin, hep O’nun huzurunda olduðumuzu yakîn ile bilmenin, hep O’nu hatýrlamanýn, kâmil bir imanýn sonucudur.

Zikir, gerçek huzuru, yani Elest Bezmi’nde ruhlarýmýzýn yaþadýðý zevki yeniden tadabilmek için bizi fani varlýðýmýzdan arýndýrýp aslýmýzdaki safvet ve letafete döndürmenin, ihsan mertebesine yükseltmenin de tek yöntemidir ayný zamanda. Huzurun gelip konacaðý kalp, zikirle silinip temizlenmiþ, masivadan kurtarýlmýþ kalptir. Kalpler ise ancak zikirle tasfiye edilebilirler.

Hülasa, huzura götüren yolun baþý da zikirdir, sonu da…


Yol ile giden yol alýr


Yolun baþý da sonu da zikir ama kalp tasfiyesi ile baþtan baþlamayýp yol ile gitmeyince yol alýnamýyor; sona ulaþmak müyesser olmuyor. Bu yolun usul ve erkânýný öðreten tasavvuf mekteplerinden nasipdar olmayanlarýn mizaç farkýyla izah edilemeyecek derecedeki kibir, öfke ve hýrçýnlýklarý, bütün dinî müktesebat yahut malumatlarýna raðmen tam bir huzura ulaþamadýklarýný göstermeye yetiyor galiba.

En baþtaki “Huzur nerede?” sualinin peþini býrakmýþ deðiliz. Cevap bekleyenler için evliyaullahýn, kâmil mürþitlerin, tasavvuf mekteplerinde belli bir seviyeye gelmiþ derviþlerin hal ve tavýrlarýný hatýrlatmakla yetinelim. Bütün dünya gailelerine raðmen yüzlerindeki tebessümü eksik etmeyen, görüldüklerinde Allah’ý hatýrlatarak zikre vesile olan mübarek insanlar bunlar. Hilm ve rikkatleri, telaþ ve endiþeden uzak sükunetleri, kanaatkârlýk ve diðergâmlýklarý, itidalini kaybetmeyen duruþlarý, hal dili ile “Mevlâm neylerse güzel eyler” diyen, O’nun lütfu gibi kahrýný da hoþlukla karþýlayan þikayetsiz tavýrlarý, dünyayý satýp ahireti almýþ olmanýn rahatlýðý ile huzurun ete kemiðe bürünmüþ hali gibidirler.

Huzuru kuru vaatlerde deðil, huzurlu insanlarýn yürüdüðü yolda aramak gerekmez mi sizce de?


Ýtminan ve Sekinet

Ayet ve hadislerde, müminlere özgü huzur kavramý için “itminan” ve “sekinet” kelimeleri kullanýlýr. Ýtminan, hiçbir vesvese, þüphe ve evhamýn bulaþmadýðý tam bir imanýn kalbe yerleþtirdiði emniyet, rahatlýk ve sükunet halidir. Kalbin iman hususunda böyle kesin bir tasdikle ikna olmasý, “yakinî bilgi” ile gerçekleþir. Yakîn ise zikir ve tefekkürle kalbi Allah’a baðlamak, Allah’a tahsis etmekle hasýl olur. Ýtminana erenlerin nefsi, “nefs-i mutmainne” mertebesindedir.

Sekinet ise Cenab-ý Kibriya’nýn, Allah ve Rasulü’ne kayýtsýz þartsýz baðlýlýklarý sebebiyle müminlerin kalbine indirdiði bir nurdur. Bu nur, aleyhte gibi görünen bütün þartlara raðmen müminin kalbindeki bütün korku, kaygý ve telaþý giderir; onun kendine güvenle ferahlamasýný, cesaretle fakat serin kanlý bir þekilde davranmasýný saðlar. Kalbine sekinet indirilenlerin zahirî hallerinde vakar ve heybet olur.

Rasul-i Ekrem s.a.v., “Allah’ý zikretmek üzere bir araya gelen topluluða Cenab-ý Hakk’ýn sekinet indireceðini” beyan buyurmuþtur ki, zikir meclislerinde hissedilen huzur, bu ilahî ikramýn eseri olsa gerektir.

Huzurdaki Rahatlýk

Huzur halindeki rahatlýk ve emniyet, dünya hayatý ile ilgili hususlardadýr. Kulun sadece Allah’a güvenerek ama çalýþýp üzerine düþeni yapmak þartýyla rýzýk kaygýsý, gelecek endiþesi yahut fakirlik korkusu taþýmamasýdýr. Ahiret hayatýyla ilgili beklentilerde ise “havf ile reca”, yani ümit ve korku arasýnda olmak gerekir ki, bu hal huzura mani deðildir.

Huzurdaki rahatlýðý konfor, sorumsuzluk yahut tembellik olarak anlamak ve huzur bulacaðým diye bunlarýn peþinde koþmak da son derece yanlýþtýr. Komþusu açken tok yatamayan mümin için israf ölçüsündeki lüks ve konfor huzur deðil, huzursuzluktur. Ayný þekilde mümin tembellikten, boþ oturmaktan, çalýþmayýp baþkalarýna yük olmaktan huzursuzluk duyan; huzuru mükellef sofralarda deðil, yorularak, ter dökerek kazandýðý kuru ama helal lokmada bulan kiþidir.

Mutluluk: Saadet Mi, Þekâvet Mi?

Allah Tealâ Hûd suresinin 105. ayetinde mahþer günü bir araya toplayacaðý kullarýnýn bazýlarýný “saîd”, bazýlarýný ise “þakiyy” diye adlandýrýyor. Devamýndaki ayetlerde ise hesaba çekildikten sonra “saîd” yani mesut yahut mutlu olanlarýn cennete, “þakiyy” yani mutsuz olanlarýn ise ateþe gönderilecekleri haber veriliyor. Mutluluk anlamýna “saadet”, mutsuzluk anlamýna da “þekâvet” kelimeleri bu adlandýrmalardan hareketle girmiþ dilimize. Tabiatýyla bu kavramlarýn muhtevasý da ayný ayetler çerçevesinde belirlenmiþ.

Buna göre saadet, “kiþinin Allah’ýn hidayeti ile nihaî iyiye, en yüksek hayra ulaþmakla yaþadýðý sürur hali” demektir. Nihaî iyi, en yüksek hayýr, cennet ve Cemâl’e nailiyettir. Þu halde gerçek ve ebedî saadet ahirettedir.

Fakat “iki cihan saadeti” niyazýmýzdan da anlaþýlacaðý üzere ahiret saadeti yanýnda bir de dünya saadeti vardýr. Dünya saadetini, adýna ve günümüzdeki yanlýþ algýya aldanarak “dünyalýk elde etmek suretiyle yaþanan haz”, bir eli yaðda bir eli balda olma hali gibi anlamamak gerekir. Dünya saadeti de ahirete nispetledir ve maddi hazlardan yüz çevirip akla ve vahye uygun yaþamanýn verdiði derunî memnuniyet hissi demektir.

Nitekim insanlýk tarihinde belki en fazla yokluk, eza, cefa ve meþakkate maruz kalan Sahabe-i Kiram efendilerimizin yaþadýðý zamana “Asr-ý Saadet” denildiði malumdur. Dünya saadetini bir ahlâk konusu olarak ele alan ulemamýz, bunu, “ilim, hikmet, güzel ahlâk ve salih amelle uhrevî saadeti kazandýracak kemalâta ulaþma çabasýnýn manevi hazzý” diye tarif etmiþlerdir. Yine bu cümleden olmak üzere dünya saadetinin marifetullaha erme nispetinde yaþanacaðý, marifetullahýn en yüksek derecesine cennette ulaþýlacaðýndan, saadetin de en kâmil halinin ahirette tadýlacaðý söylenmiþtir.

Þekavet ise kulun dünyaya aldanarak, kulluðunu unutarak, günah ve isyanla ahirete varmasý halinde yaþayacaðý korku, panik, çaresizlik ve fayda vermeyen piþmanlýk duygusudur.

Dalalet ehline yaptýklarý yanlýþlar dünyada iken güzel gösterildiði, böyleleri bir türlü kendilerine gelip akledemediði için, þekavet hali bu dünyada onlara saadetmiþ gibi görünür. Bu hususta uyanýk olmak lazýmdýr. Zira insaný beþeriyetinden ibaret kabul eden, ahiretin varlýðýna inanmayan modern anlayýþ, mutluluðu “beþerî ihtiyaçlarýn en üst seviyede karþýlanmasýndan, nefsin arzularýný tatminden alýnan haz” diye tanýmlamakta, bu taným bazý müslümanlarca da benimsenmektedir.

Mutlu olmak için gerçekleþtirmek istediðimiz bir talebimizin peþine düþmeden önce, bunun bizi ahirette saidler safýna mý yoksa þakiyyler safýna mý dahil edeceðinin hesabý iyi yapýlmalýdýr.

Ýman Nuruyla Aydýnlanan Kalp

Huzur, kalbin açýlýp inþirah bularak geniþlemesi ve ferahlamasýdýr. Bir hadis-i þeriflerinde Efendimiz s.a.v., “Kalbe iman nuru girince kalp geniþler ve açýlýr.” buyurur. Ashab-ý Kiram’ýn;

– Ey Allah’ýn Rasulü! O nurun kalbe girmesinin alametleri nelerdir, diye sormasý üzerine de þu üç þeyi sýralar Fahr-ý Kainat Efendimiz:

– Ebedi olan ahirete yönelmek, aldanma yeri olan dünyadan yüz çevirmek ve gelmeden önce ölüme hazýrlanmak.

Bu hadis-i þerif, hem iman-huzur münasebetini göstermesi hem huzurun þartlarý diye de anlayabileceðimiz huzur alametlerini ifade etmesi bakýmýndan önemlidir. Hadisten, kiþinin huzurunun yani kalbindeki geniþlik ve ferahlýðýn iman nurundan nasibi kadar olacaðý manasý da çýkarýlabilir. Ýman kalbi aydýnlatýr, küfür ve günah karartýr. Aydýnlýkta ferahlýk, karanlýkta darlýk ve sýkýntý vardýr. Ýmanýmýz ne kadar saðlam ve güçlüyse huzurumuz da o oranda olacaktýr.


Toplumda Huzur

Ýçinde bulunulan ortam veya topluluðun kargaþa, çekiþme, çatýþma ve kavgadan uzak olmasýný, dirlik ve uyumunu anlatmak için de “huzur” kelimesini kullanýrýz. Hepimiz bir aileye, camiaya, cemaate, ümmete mensup olmakla bir topluluðun üyesiyiz. Müslüman, ait olduðu topluluðun huzurunu bozmamak, dirlik ve düzeninin tesisi için çaba göstermekle de mükellef. Bunun için de toplum huzurunu saðlayan þu kurallara uymak gerekir:

• Allah’ýn ipine sarýlarak, ilahî ölçüler etrafýnda birlik olmak, ayrýmcýlýktan kaçýnmak,

• Ýþleri istiþare ile yürütmek,

• Hak ve hakikat çerçevesinin dýþýna sevk etmedikçe o topluluðun sorumluluðunu üstlenen yetki sahibi kiþiye uymak,

• Topluluðun bütün mensuplarýna muhabbet ve hürmetle yaklaþmak, onlarýn hukukuna riayet etmek,

• Topluluðun selameti için belirlenmiþ usul, edep ve erkâný gözetmek.

Ynt: Huzur Nerede? By: yagmur_7-c Date: 10 Ekim 2014, 21:24:42
Esselamu aleykum;
Çok uzun ve güzel bir paylaþým..Huzur ilk önce saygý ve sevgiyle olur..Bir yerde saygý ve sevgi olmazsa huzur olmaz..Huzurun anahtarý saygý yani..Mevlam razý olsun..Rabbim bizlere ve gönüllerimize huzur versin..
• Hak ve hakikat çerçevesinin dýþýna sevk etmedikçe o topluluðun sorumluluðunu üstlenen yetki sahibi kiþiye uymak,

• Topluluðun bütün mensuplarýna muhabbet ve hürmetle yaklaþmak, onlarýn hukukuna riayet etmek,

• Topluluðun selameti için belirlenmiþ usul, edep ve erkâný gözetmek.

Ynt: Huzur Nerede? By: mevlüdekalýnsaz Date: 10 Ekim 2014, 22:10:20
Ve aleykumusselam.amin inþallah kardeþim.. huzurun anahtarý zikirdir..ayeti kerimede de buyrulduðu üzere "Kalpler ancak Allah'ý anmakla huzura kavuþur"..
Allah razý olsun..yerinde bir paylaþým olmuþ..bunu okumaya ihtiyacým varmýþ .okuyunca farkettim.
Rabbim daimi bildiklerimizle amel edebilmeyi  nasip etsin inþallah..
Ynt: Huzur Nerede? By: ceren Date: 27 Aralýk 2014, 20:20:50
Aleykümselam.Rabbim razý olsun paylaþýmdan Rüveyha abla.Huzur insanýn kendini güvende hissettiði,huzur Allahý hissettiðin yerdir....
Ynt: Huzur Nerede? By: Sevgi. Date: 03 Mayýs 2017, 13:31:40
Ve Aleyküm Selam. Mevlam bizleri herdaim zikirle ibadetle vakit geçirip gerçek huzura erenlerden eylesin inþaAllah
 Paylaþým için Allah Razý olsun...
Ynt: Huzur Nerede? By: Bilal2009 Date: 03 Mayýs 2017, 20:59:46
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri gerçek huzuru bulanlardan eylesin Rabbim paylaþým için razý olsun
Ynt: Huzur Nerede? By: ceren Date: 04 Mayýs 2017, 16:33:12
Aleykumselam.Huzur islam da huzur imanda ve allahi bulmakda.Rabbim bizleri islam yolunda iman yolunda giden huzuru bulan kullardan olalim insallah...

radyobeyan