Peygamber Silsilesi By: saniyenur Date: 11 Aðustos 2012, 11:54:50
PEYGAMBERLER SÝLSÝLESÝ
Ýnsanlýða yol göstermeleri için Allah, birbiri ardýnca pekçok peygamber göndermiþtir. Hepsi de insanoðlunu Allah'ýn Dinine çaðýrmýþ, iyiliðe, doðruluða, adalete yöneltmiþtir. Çaðýrdýklarý Din hiç þüphe býrakmayacak þekilde apaçýktý. Ýnsanlara iyiliði, doðruluðu adaleti öðretmekle kalmamýþ, bunlarýn hayata nasýl geçirileceðini yaþayarak göstermiþlerdir.
Buna raðmen insanlarýn çoðunluðu, peygamberlerini ve kendilerine gönderilen dini daima reddetmiþlerdir.
Kur'ân-ý Kerîm, Hz. Muhammed'i bu hususta þöyle teselli etmektedir: "(Ey Muhammed!) Eðer (onlar) seni yalanlýyorlarsa- (bil~ ki) onlardan önce Nuh, Âd ve Semûd kavmi de yalanlamýþtý. Ýbrahim kavmi, Lût kavmi de (yalanlamýþtý). Medyen halký da (yalanlamýþtý); Mûsâ da yalanlanmýþtý. Ben de kâfirlere (yola gelirler diye) mühlet verdim, sonra onlarý yakaladým. (Bak), benim (onlarý) inkârým nasýl oldu, (nasýl onlarýn nimetlerini mihnete, hayatlarýný ölüme çevirdim)!" (22: 42-44). Kaf sûresinde peygamberlerini ve getirdiklerini reddeden eski milletlerden misaller verilir: "Onlardan önce Nûh kavmi, Res halký ve Semûd (kavmi) de yalanlamýþtý. Âd, Fir'avn, Lût'un kardeþleri (yani kavmi), Eyke halký, Tübbâ kavmi. Bütün bunlar peygamberleri yalanladýlar, tehdidimi hak ettiler (azabýma müstehak oldular)." (50: 12-14).
Kur'ân'ýn bu âyetleri, Allah'ýn peygamberlerini insanlýða yol göstermeleri için gönderdiðini, her kavmin kendilerine gelen rasûlü ve Dini reddettiklerini açýkça göstermektedir. Hep kendi kötü ve bâtýl yollarýna sarýlmýþlar, rasûllerinin þerefli öðretisini kabul etmemiþlerdi. Bilakis onlarý alaya almýþ, peygamberliklerini yalanlamýþlardý. Fakat peygamberler kavimlerini iyiliðe ve adalete çaðýrmaya devam ettiler. Davud ve Süleyman aleyhisselam gibi bazýlarý âdil ve doðru bir nizam kurmayý baþardýlar, Allah'ýn Dinini uzak ülkelerde baþka kavimlere kadar yaydýlar. Bütün rasullerin gayesi, insanlarý bu asîl inanca ve yüksek hayat yoluna davet etmek idi. Böylece herkes iyilik ve fazilet sahibi olacak, toplumdaki diðer kiþilerle beraber yeryüzünde adaletin ve doðruluðun hâkim olduðu bir nizam kurabileceklerdi.
Ýnsanlýk adýna ne yazýk ki, her kavmin çoðunluðu rasûllerinin bu soylu çaðrýsýný daima reddetmekle kalmayýp, onlarý bu yoldan alýkoymak, yeryüzünde âdil ve doðru bir nizamýn kurulmasýný engellemek için ellerinden geleni yaptýlar. Hz. Nuh'dan Son Peygamber Hz. Muhammed 'e kadar insanlýk tarihinin tamamý peygamberler ile kavimleri -hak ile bâtýl- arasýndaki mücadeleyle geçmiþtir. Peygamberler hakikate, adalete, doðruluða dayanan bir sistem kurmaya çalýþmýþlar, kavimleri ise onlara daima engel olmuþlardýr. Bu yüzden, tüm insanlýk tarihini âdil ve doðru bir sistem kurmak için çalýþan Allah'ýn rasûlleri ve ümmetleriyle, kavimlerinin içindeki kâfirler arasýnda sürekli bir mücadele olarak özetlemek pek abartýlý olmayacaktýr. Hak ve bâtýl arasýndaki bu mücadele Kur'ân'da þöyle belirtilir: "Hayýr, biz hakký bâtýlýn üstüne atarýz da, onun beynini parçalar, derhal (bâtýlýn) caný çýkar. Allah'a yakýþtýrdýðýnýz vasýflardan ötürü vay siz(inhâliniz)e!" (21: 18).
Bu ayet; Hakk'a karþý gelip, zulüm ye kötülük üzerine kurulu bir düzeni devam ettirmek isteyenlere bir uyandýr. Onlara etraflarýna bakmalarý ve insanlýk tarihinde kavimlerin nasýl birbiri ardýna mahvolduklarýný görmeleri söylenmektedir. Bu mücadelede bâtýlýn ömrü uzun olmayacak, çünkü Hakk karþýsýnda uzun süre dayanamayacaktýr. Bu dünya sahnesinden çeþitli kavimler gelip geçmiþtir. Âdil ve doðru bir hayat nizamýna sahip oldukça varlýklarýný sürdürmüþ, bunlarý yitirip bozulduklarý anda mahvolmuþlardýr. Burada akýl sahipleri için apaçýk bir ders vardýr; sistemlerin yaþamasýný ve devam etmesini istiyorlarsa Allah'ýn Rasûlünü izlemek ve hem þahsî hem de toplumsal hayatta adaleti, doðruluðu, iyiliði tesis etmek zorundadýrlar. Böylece bu dünyanýn maddî ve manevî nimetlerini toplayacak, sosyal, siyasî, kültürel sistemlerinin uzun ömürlü olmasýný ve âhiretteki hayatlarýný garantiye alacaklardýr.
Ýnsanoðlu yaratýldýðý vakit ona akýl melekesi ve çevresinden bilgi edinme yeteneði bahþedilmiþtir. Bu yetenek Allah'ýn hususî bir nimetidir ve insaný mahlûkatýn en üstünü yapýný, hatta meleklerden bile üstün bir mertebeye çýkarmýþtýr.
Âdem'ýn evladý arasýndaki ilk göze çarpan hadise Kur'ân'da þöyle anlatýlmaktadýr: "(Ey Muhammedi) Onlara, Âdemin iki oðlunu, gerçek (bir kýssa) olarak oku: Hani her biri birer kurban sunmuþlardý, birininki kabul edilmiþ, diðerininki edilmemiþti. (Kurbaný kabul edilmeyen, kabul edilene): 'Seni öldüreceðim.' demiþti. (O da); 'Allah, sadece (azabýndan) korunanlardan kabul eder.' dedi. 'An-dolsun, eðer sen öldürmek için bana elini uzatýrsan, ben seni öldürmek için sana elimi uzatmam. Çünkü ben, âlemlerin Rabb'ýndan korkarým!" (5: 27-28).
Bu hâdise, o vakitler ortaya çýkmaya baþlayan ve insanlarýn zamanýnýn çoðunu ve dikkatini çeken þahsî meselelere çok güzel ve anlamlý bir þekilde iþaret etmektedir. Ýnsan hayatýnýn sosyal ve ekonomik problemlerden uzak ve çok basit olduðu bu ilk devirde bile iyilik ve fazilet esaslarý güçlü kelimelerle vurgulanmaktadýr.
Gerçek þu ki, Âdem'ýn iki oðlunun yukar-daki kýssasýnýn merkezini bu husus teþkil etmektedir.
Bu kýssada belirtilen ikinci temel esas, insan hayatýnýn kutsallýðýdýr. Bu husus insanýn yeryüzündeki hayatýnýn ta baþýnda Allah tarafýndan belirtilmiþtir. "Bundan dolayý Ýsrailoðul-lanna þöyle yazdýk: 'Kim bir cana kýymamýþ, ya da yeryüzünde bozgunculuk yapmamýþ olan bir caný öldürürse, sanki bütün insanlarý öldürmüþ gibidir. Kim de onu(n hayatýný kurtarmak suretiyle) yaþatýrsa, bütün insanlarý yaþatmýþ gibi olur..." (5: 32).
Fakat, insanýn tecrübesi artýp ekonomik problemleri ortaya çýktýkça Allah'ýn rasûlleri problemlerini çözmüþ ve entellektüel geliþimin yanýsýra sosyal ve ekonomik yönlerini de göz önünde bulundurarak tevhid inancýnýn özünü öðretmiþlerdir.
Âdem'dan sonra gelen Ýlk büyük peygamber Nuh'dýr. Kur'ân'da ondan þöyle bahsedilir: "Andolsun ki biz Nuh'u kendi milletine gönderdik: 'Ben sizin için apaçýk bir uyarýcýyým; Allah'tan baþkasýna kulluk etmeyin; doðrusu ben hakkýnýzda can yakýcý bir günün azabýndan korkuyorum.' dedi." (11: 25-26). A 'râf suresinde ise þöyle buyrulmaktadýr "Andolsun ki Nuh'u milletine gönderdik. 'Ey milletim! Allah'a kulluk edin, O'ndan baþka tanrýmýz yoktur: doðrusu sizin için büyük günün azabýndan korkuyorum.' dedi." (7: 59).
Hayatlarý henüz karmaþýk bir yapý arzetmediði ve ileri kültürlerin güçlükleriyle karþýlaþmadýklarý için, sahip olduklarý Ýlim ancak basit ihtiyaçlarýný karþýlayabilecek seviyede idi. Tufan vakti yaklaþýnca bir gemi inþa edip her tür hayvandan bir çift gemiye almalarý söylendi: "Bunun üzerine ona þöyle vahyettik: 'Nezaretimiz altýnda ve vahyimiz (öðretimi-miz)le o gemiyi yap. BÝzim buyruðumuz gelip de tandýr kaynaymca (yani iþler iyice alevlenince) her cinsten ikiþer çift ve aileni de alýp ona sok. Yalnýz onlar içinde aleyhlerine söz geçmiþ (azabýmýza uðrama hükmü giymiþ) olanlarý býrak. O zulmedenler hakkýnda (boþ yere) bana yalvarma, (onlarý kurtarmamý benden isteme, çare yok) onlar, mutlaka boðulacaklardýr." (23: 27). Hûd suresinde ise þöyle buyrulmuþtur: "Buyruðumuz gelip tandýrdan sular kaynamaða baþlayýnca, 'Her cinsten birer çifti ve aleyhine hüküm verilmiþ olanýn dýþýnda kalan çoluk çocuðunu ve inananlarý gemiye bindir' dedik. Pek az kimse onunla beraber inanmýþtý." (11: 40).
Kur'ân'm bu âyetleri, tüm insan ýrkýnýn Nûh'ýn üç oðlundan türediðini ifade eden tarihçilerin ve neseb bilimcilerin (genealogists) teorilerini reddetmektedir. Bu yanlýþ teorinin ortaya çýkmasýnýn sebebi, Kitab-ý Mukad-des'te geçen kýssada Tûfan'dan kurtulanlar arasýnda Nûh, karýsý ve üç oðlu dýþýnda kimsenin zikredilmemesiydi (Tekvin: 6: 18; 7: 7 ve 9: 19). Fakat Kur'ân'da bir çok yerde Hz. Nuh ile birlikte, ev ahalisinin yanýsýra kavminden az sayýda da olsa insanýn kurtulduðu belirtilmektedir. Dahasý, Nuh (2)'dan sonra gelen nesillerin hem onun, hem de gemiyle kurtulan diðer insanlarýn soyundan geldiði ortaya konulmaktadýr: "Ey Nûh ile beraber (gemide) taþýdýklarýmýzýn çocuklarý, doðrusu o (Nûh), çok þükreden bir kuldu (Siz de atanýz gibi olun)." (17: 3).
Meryem sûresinde þöyle buyrulmaktadýr: "Ýþte bunlar; Allah'ýn nimet verdiði peygamberlerden, Âdem neslinden, Nûh ile beraber gemide taþýdýklarýmýzýn neslinden; Ýbrahim ve Ýsrail (Yâkûb) neslinden, yol gösterdiðimiz ve seçtiðimiz kimselerden (olan insanlar)dir. Onlara Rahmân'ýn âyetleri okunduðu zaman aðlayarak secdeye kapanýrlardý." (19: 58).
Hz. Nûh, kavmi Tûfan'da helak edilmeden önce onlarý hak yola getirmek için çok uðraþmýþtý. Dýþ dünyanýn basit ve somut gerçekleri karþýsýnda akýllarýný kullanarak göklerin ve yeryüzündeki herþeyin yaratýcýsý olan Allah'a imanlarýný kuvvetlendirmeye çaðýrmýþtý. Ýnsanoðlunun entellektüel geliþiminin bu erken devirlerinde bile Nûh çok basit, fakat ikna edici sözlerle dikkatleri dýþ dünyanýn harikalarýna yöneltmeye çaðýrmýþtý (71: 13-20).
Allah insaný ilk devirlerde bile etrafýndaki harika dünyaya bakmaya teþvik etmiþti. Fakat esas gaye, dikkatini Yaratýcýsýnýn ihtiþam ve azametine çevirmek, böylece O'na inanmasýný ve rasûlleri vasýtasýyle göndermiþ olduðu Doðru Yol'u izlemesini saðlamak idi.
Yukardaki âyetlerde Nûh'a "her cinsten ikiþer çift al" talimatý verildiði belirtilmektedir. O zamanýn iktisadî deðerleri þehir öncesi ve ihtiyaçlarý bulunulan yerin tabiatýna göre basit olduðundan, her cinsten ikiþer çift alarak, Tufan sonrasý hayatta zorluklarla karþýlaþmamalarý tavsiye edilmiþtir. Böylelikle, insanýn hayatým etkileyebilecek her husus daima göz önüne alýnmýþ, hayatýn güçlüklerini ortadan kaldýrmak üzere zamanýn ihtiyaçlarýna izin verilmiþtir. Diðer bir ifadeyle Allah, insanýn yeryüzündeki halifesi olarak, kulluk vazifesini yerine getirebilmesi için zamanýn bütün gereklerini ve kültürel ihtiyaçlarýný daima dikkate almýþtýr. Nûh @'ýn kavminden sonra yeryüzünde Âd kavmi göründü. Allah onlara da bir yol gösterici gönderdi: "Ad (kavmine)e de kardeþleri Hûd'u (gönderdik): 'Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, O'ndan baþka tanrýnýz yoktur, (O'na karþý gelmekten) sakýnmaz mýsýnýz?' dedi." (7: 65). "... Düþünün ki (Allah) sizi, Nuh'un kavminden sonra, onlarýn yerine hâkimler yaptý ve yaratýlýþta sizi onlardan üstün kýldý. Allah'ýn nimetlerini hatýrlayýn ki kurtuluþa eresiniz." (7: 69). Hûd kavmine, Allah'a itaat ederlerse zenginlik ve güçlerinin artacaðýný söz verdi: "Ey kavmim! Rabb'inizden maðfiret dileyin, sonra O'na tevbe edin (O'na yönelin) ki, gökten üzerinize bol bol rahmet göndersin, kuvvetinize kuvvet katsýn. Suç iþleyerek (Allah'tan) yüz çevirmeyin!" (11: 52).
Ýlerde de belirtileceði gibi, bu âyet hayatýn þu temel hakikatine iþaret etmektedir: Toplumlarýn bu dünyadaki yerlerini belirlemede manevî deðerler (ahlâkî davranýþ) önemli bir faktördür.
Kur'ân, Ad kavminin iktisadî ve kültürel seviyesini þöyle anlatýr: "Siz her yüksek yere koca bir bina kurup, boþ þeyle mi uðraþýrsýnýz? Temelli kalacaðýnýzý umarak saðlam yapýlar mý edinirsiniz? Yakaladýðýnýzý zorbaca mý yakalarsýnýz? Artýk Allah'tan sakýnýn ve bana itaat edin. Bildiðiniz þeyleri size verenden sakýnýn; davarlarý, oðullan, bahçeleri, ve akarsulan size o vermiþtir. Doðrusu hakkýnýzda büyük günün azabýndan korkuyorum." (26: 128-135). Fecr sûresinde bu kavmin refah ve bolluðundan þöyle bahsedilmektedir: "Görmedin mi Rabb'in ne yaptý Âd(kav-min)e? Yüksek sütunlarla dolu Ýrem'e? Ki þehirler arasýnda onun eþi yaratýlmamýþtý." (89: 6-8). Yeri geldikçe Kur'ân'da, Ad kavminin sahib olduðu bolluk ve maddî kaynaklardan bahsedilerek, kültür ve medeniyetlerinin zenginliðine iþaret edilir. Bu maddî refah, þükredecekleri yerde, kibirlenmelerine sebep olmuþ ve diðer kavimlerin haklarýna tecavüz etmiþlerdir. Kur'ân, Ad kavminin imar alanýndaki aþýrýlýklarýna ve davranýþlarýndaki küstahlýklara dikkat çekmektedir. Bunlar bir toplumdaki münferit kusurlar deðildir. Toplumun önce müreffeh hâle gelmesi ve sonra çýlgýncasýna þahsî çýkar ve maddî kazanç peþinde koþmasýyla ortaya çýkar. Toplum bu hâle düþtükten sonra sosyal sistem kokuþur ve mahvolur. Hûd, kavminin aþýrýlýk ve israfýna eleþtirisini yalnýzca yüksek kulelere ve anýtlara yöneltmiyor, aslýnda her yerde kuleler ve anýtlar þeklinde tezahür eden kokuþmuþ sosyal yapýyý ve medeniyetlerini eleþtiriyordu.
Kur'ân'da Ad kavminin, refah ve bolluk içinde yaþamalarý yetmiyor gibi çok büyük binalar ve anýtlar yaparak mevkilerini göstermeye çalýþtýklarý belirtilmektedir. Fakat, insanlýk açýsýndan o kadar bozulmuþlardý ki, kalblerin-de zayýflara karþý acýma, fakirlere karþý adalet hissi kalmamýþtý. Ülkede ve çevresinde yaþayan alt tabakadaki insanlar, onlann zulümleri altýnda inliyor, hiç kimse barbarlýklarýndan kurtulanýýyordu. Onlarýn insanlýk seviyesi buydu (The Meaning of tfit Qur'an, c. VIII, sh. 252-3).
Âd kavminden sonra Semûd kavmi geldi. "Semûd (kavmin)e de kardeþleri Salih'i (gönderdik): 'Ey kavmim, dedi, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan baþka tannnýz yoktur..." (7: 73). Hûd suresinde þöyle buyrulmaktadýr: "... Sizi yeryüzünde yaratan ve orada yaþatan O'dur; O'ndan maðfiret dileyin, sonra O'na tevbe edin! Çünkü Rabim(in rahmeti) yakýndýr, (O, dualarý) kabul edendir." (11: 61). Þu-ara sûresinde þöyle buyrulmaktadýr: "Kardeþleri Salih onlara: 'Allah'a karþý gelmekten sakýnmaz mýsýnýz? Doðrusu ben size gönderilmiþ güvenilir bir elçiyim; artýk Allah'tan sakýnýn ve bana itaat edin. Buna karþý sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrimi verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir." (26: 142-145). Sonra, sahip olduklarý maddî refaha iþaret edilerek þöyle denilmektedir: "Burada bahçelerde, pýnar baþlarýnda, ekinler, salkýmlarý sarkmýþ hurmalýklar arasýnda güven içinde býrakýlacak mýsýnýz? Daðlarda ustalýkla evler oyar mýsýnýz? Artýk Allah'tan sakýnýn, bana itaat edin. Yeryüzünü ýslah etmeyip bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin." (26: 146-152).
Semûd kavminin Âd kavminden farklý bir yaný yoktu. Onlar da; "Âd kavminin helak edilmesinden sonra güç ve ihtiþam sahibi olup, medeniyetleri ilerleyince kendilerinden öncekilerin yolunu izlemeye baþladýlar. Onlann da hayat standartlarý yükseldikçe yükseldi, in-sanlýklan ise alçaklýkça alçaldý. Bir yandan, düzlüklerde büyük binalar dikilip, Hindistan'da Ajante ve Ellora'daki gibi daðlarda güzel evler oyarken, öbür yanda putatapýcýlýða, zulüm ve baskýyý hakim kýlmaya uðraþýyorlardý. Ülkede hep kötü kiþiler baþa geçiyordu." Böyle olunca, Salih'in getirdiði Din yalnýzca aþaðý tabakadaki zayýf kimseler arasýnda kabul gördü, yüksek sýnýflar ona inanmayý reddettiler. Takdire þayan bir kiþi olduðunu itiraf etmelerine raðmen (11: 62), Semûd halký, Hz. Salih'e inanmadý ve reddetti.
"Salih aleyhisselâm, yanlýþ ve kötü yollarým býrakmalanm isteyerek, onlan Hak Yol'a çaðýrdý. Tebliði yalnýz dinî bir mesaj deðil, ayný zamanda, kültürel, ahlakî ve siyasî bir inkýlâb çaðrýsý da ihtiva ediyordu." (The Meaning of the Qur'an, c. VIII. sh. 255).