Siret Ansiklopedisi
Pages: 1
Tevhid By: saniyenur Date: 07 Aðustos 2012, 16:42:35
Tevhid

Hz. Peygamber, savunduðu kavramlarý da­ima akýlcý delillerle dile getirmiþ ve insanlarý bu mesajý güvenilir ve doðru bilgi ýþýðýnda muhakemeye çaðýrmýþtýr. Ýslâm'ýn temel taþý ve ana ilkesi olan Tevhid akidesi bile insanla­ra zorla dayatýlmamýþ, bilakis onu destekle­mek için çok güçlü ve aðýrlýklý deliller ortaya çýkarýlmýþtýr. Ýnsanlardan bu inancýn hakikati konusunu bilgiye ve makûl delillere dayana­rak yargýlamalarý; doðruluðuna kani iseler ka­bul etmeleri veya reddediyorlarsa fikirlerini destekleyecek açýk deliller ileri sürmeleri is­tenmiþtir. Kur'ân iman ve inanç konusunda bu temel prensibi þöylece koymuþtur: "Dinde zorlama yoktur; artýk hak ile bâtýl iyice ayrýl­mýþtýr." (2: 256). (Ayrýntýlar için, bkz., Sîret Ansiklopedisi, c. I., bölüm 4). Bu âyetin ikin­ci kýsmý insanlara niye kendi hayat tarzlarýný kendi hür iradeleri ile seçmeleri gerektiðinin sebeplerini vermektedir. Allah, mesajýný elçisi vasýtasýyla sarahaten açýklamýþtýr ve doðru yolu (sýrat-ý müstakim) yanlýþ yoldan net bir þeklide ayýrmýþtýr. Þimdi her iki yoldan birini seçme konusunda insanlar kendi tercihleri ile baþbaþadýr. Ve bu onlarýn bu hayattaki imti­hanýdýr. Eðer Hakký kabul ederlerse ve doðru yolu takip ederlerse Allah tarafýndan cömert­çe mükâfatlandýrýlacaklardýr; ve eðer Hakký inkâr eder ve hayatýn kötü yollarýna saparlar­sa, sadece kendilerine zarar vermiþ olacak ve Cehennem'de ceza görmeye müstehak olacak­lardýr. Bu kendilerinin Hakký reddetmek ve hayatýn kötü yollarýný izlemek þeklinde ger­çekleþen kendi fiilleri sonucunda baþlarýna gelmektedir. Tevhid akidesi deðiþik yollardan açýklanmaktadýr, muhtelif yönlerine deðiþik açýlardan ýþýk tutulmaktadýr, onu destekleyen deliller öne sürülmekte ve muhalifleri aksi eleþtiriler getirmeye davet edilmektedir. Bir dizi deliller en mantýkî ve aklî yollarla öne sürülerek muhaliflere bu doktrinin Hak oldu­ðunu inkâr edecek hiçbir yol býrakýlmamaktadýr. Nemi sûresinde- bu tarz delillere bir misal görmekteyiz: "... Allah mý hayýrlý, yoksa or­tak koþtuklarý þeyler mi? Gökleri ve yeri kim yarattý? Size gökten (kim) su indirdi de onun­la sizin bir aðacýný bile bitiremeyeceðiniz gö­nül açan bahçeler bitirdi? Allah ile beraber baþka bir tanrý mý var? Hayýr, onlar (haktan) sapan bir kavimdir." (27: 59-60). Âyetin bi­rinci kýsmý en katý ateist (veya müþrik) olsa bile hiç kimsenin karþý duramýyacaðý veya inkâr edemeyeceði bir soru sormaktadýr. Al­lah mý, yoksa (ortak koþtuðunuz) sahte tanrý­lar mý daha hayýrlýdýr, gibi sathî olarak soru­lan bir soru, doðrusu insana tuhaf geliyor. As­lýnda, sahte tanrýlarda haynn bulunup bulun­madýðý konusunda soru sormak abestir. Dola­yýsýyla bu hususta onlar Allah ile hiçbir suret­te mukayese edilemezler. Allah'ýn, O'na or­tak koþmakta olduklarý kendi tannlanyla mu­kayese edilebileceði hususunda yanlýþ bir an­layýþa müþriklerde bile rastlanmaz. Fakat ha­talarýndan dolayý müþrikleri ikaz etmek için onlara bu soru yöneltilmiþtir. Allah'ýn mý, yoksa taptýklarý tanrýlarýn mý daha hayýrlý ol­duðu hususunda düþünmeye sevketmek için onlara, bu sorunun açýkça sorulmuþ olmasý da bundandýr. Çünkü onlar böyle açýk bir soruya karþý duramaz ve cevap veremezlerdi. Ýçlerin­den en baðnaz bir müþrik bile, kendi tanrýlarý­nýn Allah'tan daha hayýrlý olduðu þeklinde bîr þey söylemeye cüret edemezdi. Ancak onlar, Allah'ýn daha hayýrlý olduðunu itiraf etmiþ ol­saydýlar, bu sefer inançlarým bütünüyle yýk­mýþ olacaklardý. Öyle bir durumda, daha yüce bir inanca karþý daha süflî bir inancý benimse­mek makul olmayacaktý. Böylece Kur'ân, muhaliflerini, daha ilk bakýþta çaresiz býrak­mýþ oluyordu. Bundan sonra, Allah'ýn kudreti ve yaratýþýna iliþkin deliller hakkýnda, þu me­alde sorular sorulmuþtur: "Bunlar kimin eser­leridir? Allah'ýn dýþmda, O'na bu iþlerde yar­dým eden baþka herhangi bir tanrý mý var? Þa­yet yoksa, ne diye bunlarý tanrýlarýnýz olarak uyduruyorsunuz?" Bu delil hiç kimse tarafýn­dan reddedilemeyecek kadar kuvvetliydi ve bu nedenle muhalifler yalnýzca sustular.

Kur'ân daha sonra meydan okumaya þöyle devam etmektedir: "Yahut þu dünyayý durula­cak yer yapan, aralarýndan ýrmaklar çýkaran, saðlam daðlar yaratan ve Ýki deniz arasýna bir perde koyan kimdir? Allah ile beraber baþka bir tanrý mý var? Hayýr, onlarýn çoðu bilmi­yorlar.

Yahut dua ettiði zaman darda kalmýþa kim yetiþiyor da kötülüðü (onun üzerinden kaldý­rýp) açýyor ve sizi (eskilerin yerine) yeryüzü­nün hâkimleri yapýyor? Allah ile beraber baþ­ka bir tanrý mý var? Ne de az düþünüyorsu­nuz.

Yahut karanýn ve denizin karanlýklarý içinde size yol gösteren kim ve rahmetinin önünde rüzgârlarý müjdeci gönderen kim? Allah ile beraber baþka bir tanrý mý var? Hâþâ, Allah onlarýn koþtuklarý ortaklardan çok yücedir, münezzehtir." (27: 61-63).

Allah'ýn yaratýcý kudretini ve kâinat üzerinde­ki kontrolünü, O'nun yeri ve gökleri yaratý-þýndaki harikuladelikleri; denizler, nehirler ve daðlarýn; yaðmuru getiren rüzgârýn hareketi­nin hikmetleri bu âyetlerde ne kadar güzel di­le getirilmiþtir. Hepsinin ötesinde, hayatýn ya­ratýlýþýnda, hayatýn sýnýrsýz sayýdaki çeþitlili­ðinde, her türün kendine has özelliklerinin bulunmasýnda, hayatý sayýsýz deðiþik þekiller­le donatmýþ olan Âlim, Hakîm ve Kadir-i Mutlak'ýn, Yaratýlýþý Planlayanýn varlýðýnýn inkâr edilemez delilleri vardýr. Ayný harikula­delik her hayvan, böcek ve bitki türünün üre­me hadisesinde de müþahade edilmektedir. Bundan dolayý modern genetik ilminin göz­lemleri muhteþem gerçekleri gözönüne serer. Bütün bunlar Âlim-i Mutlak bir Yaratýcýya ih­tiyaç duyarlar; yalnýzca baþlangýçlarý Ýçin de­ðil, uygun ve sürekli fonksiyon görmeleri için de sürekli yaratýþ hâlinde olan Âlim, Ebedî, Samed (kendine yeten) ve Basir (yaratýklarý ebedi gözleyen) bir yöneticiye (Hâkim) ihti­yaçlarý vardýr. Bütün göklerin ve yerin böyle­si bir kesinlik ve yeterlilikle fonksiyonlarýný sürdürmesi ateistin Allah'ý inkâr fikrini oldu­ðu gibi, müþriklerin inanç sistemlerini de te­melinden tahrip eder.

"Bu hikmet dolu sistemin Âlim-i Mutlak olan bir Yaratýcý olmaksýzýn öylece kendiliðinden oluverdiði düþünüleebilir mi? Ve hangi akl-ý selim sahibi kimse, bu sistemde bizatihi Ya-ratýcý'dan baþkasýmn olduðunu tasavvur ede­bilir? Aksi inançtaki kimse iddiasýný destekle­yecek bilgiye dayanan bir delil getirmelidir, veya en azýndan Allah'ý niye inkâr ettiðine veya O'na niye ortaklar koþtuðuna makûl açýklamalar getirmelidir." (The Meaning of the Qur'an, c. IV, sh. 43-49).

Kur'ân ayný muhakemeyi bir baþka açýdan di­le getirmektedir: "De ki: 'Sizi gökten ve yer­den kim rýzýklandýrýyor? Ya da o kulak(lar)a ve gözlere kim sahiptir (onlarý yaratýp yöne­ten kimdir)? Ölüden diriyi, dinden Ölüyü kim

çýkarýyor? (Yaratma) iþ(in)i kim düzenleyip yönetiyor?' 'Allah!' diyecekler. De ki: 'O halde, (O'nun azabýndan) korunmuyor musu­nuz? Ýþte gerçek Rabb'iniz Allah budur. Ger­çekten sonra sapýklýktan baþka ne var? Öyley­se nasýl (hak'tan sapýklýða) çevriliyorsunuz?" (10: 31-32). Bu sözlerle insanlara, Hakký taný­dýktan sonra onu niye takip etmediklerini cid­di bir þekilde düþünmeleri için çaðrýda bulu­nulmaktadýr. Hem sonra niçin sapýklýk içinde­ki insanlarý körü körüne takip etmekteydiler? Onlara ortadaki gerçekleri düþünüp sað duyu­larýný kullanmalan önerilmektedir.

Bu husus þu âyetlerle iyice vurgulanmaktadýr: "De ki: 'Sizin koþtuðunuz ortaklarýnýzdan ilk defa yaratacak, sonra yarattýðýný çevirip yeni­den yaratacak olan var mý?' De ki: 'Allah ilk defa yaratýr, sonra onu çevirip yeniden yara­týr. Öyleyse nasýl (doðru yoldan) çevriliyorsu­nuz?'

De ki: 'Sizin ortaklarýnýzdan hakka götürecek var mý?' De.ki: 'Allah, hakka götürür. Hakka götüren mi uyulmaya daha lâyýktýr, yoksa (tu­tulup) yola götürülmedikçe kendisi doðru yo­lu bulamayan mý? O hâlde neyiniz var? Nasýl hükmediyorsunuz?" (10: 34-36).

Bu âyetlerde, vurgu hayatýn ve kâinatýn mese­lelerinin Nihai Hakikati üzerindedir. "Hakka eriþtiren Kýlavuz kimdir, insan hayatýna rehberlik edecek doðru ilkeleri tespit edebil­mek için önþart olan bütün hakikatlerin kav­ranmasýndan Ýbaret ilimlere kim sahiptir? Ýnsanî problemlerin yayýldýðý geniþ sahayý tam olarak görebilecek Allah'tan baþka kimse var mýdýr? Bütün bu sorular insanoðlunu sað­lam kafayla ciddî düþünceye davet etmekte­dir. Çünkü hayatýn bu çok önemli meseleleri ancak böylece akýlcý bir tarzda çözümlenebi­lir. Bütün bu meseleler akýlcý bir tarzda ve saðlam bilgilere dayanarak çözülmelidir, zan ve inkârla deðil." (The Meaning of the Qufan, c. V, sh. 30-34).

Kur'ân'ýn delilleri daha sonra fizikî âleme yö­nelmekte ve Ýnsanlara bunlarý iyice inceleyerek Yaratýcýsýnýn belgelerini (âyetlerini) gör­meye çalýþmalarý söylenmektedir: "Onlar, üstlerindeki göðü nasýl yapmýþýz bir bakmaz­lar mý? Onda hiçbir çatlak da yoktur. Allah'a yönelen her kula öðüt ve bir belge olarak yer­yüzünü yaydýk, oraya sabit daðlar yerleþtir­dik, orada her güzel türden yetiþtirdik. Gök­ten bereketli bir su indirdik, kullara rýzýk ol­mak üzere onunla bahçeler, biçilecek taneli ekinler, küme küme tomurcuklarý olan boylu hurma aðaçlarý yetiþtirdik. O su ile ölü yeri dirilttik. Ýþte insanlarýn diriltilmesi de böyle­dir." (50: 6-11).

En'am sûresinde þu âyetleri görmekteyiz: "Taneyi ve çekirdeði yaran þüphesiz Al­lah'týr; ölüden diriyi ve diriden ölüyü çýkarýr. Ýþte Allah budur. Nasýl yüz çevirirsiniz? Tan yerini aðartan, geceyi dinlenme zamaný, gü­neþ ve ayý vakit ölçüsü kýlandýr. Bu, güçlü olanýn, bilenin nizâmýdýr. O, yýldýzlarý kara ve denizin karanlýklarýnda yol bulaþýnýz diye si­zin için var edendir. Gerçekten biz, bilen bir toplum için âyetleri uzun uzadýya açýkladýk." (6: 95-97).

Bütün bu deliller, fýtrî bilgi ve idrak kabiliye­tine sahip olanlarý Hakký tanýtmaya yönelik­tir; böyle açýk delillerden sonra yalnýzca câhiller Hakk'ý inkâr ederler. Önde gelen filo­zoflar ve meþhur blimadamlan dahi kâinatýn riyâzî kesinliðine ve fizik kanunlarýnýn iþle-yiþindeki harikuladelikleri bakarak bunlarýn tesadüfi ve Yaratýcýsýz olamýyacaðým ifade et­miþlerdir.

Daha sonra insanoðluna, Yaratýcýnýn âyet (alâmet-belge)lerini bulabilmek için kendi ya­ratýlýþýna bakmasý söylenmiþtir: "Göklerin ve yerin yarataný, size kendinizden çiftler, hay­vanlardan çiftler yaratmýþtýr. Bu suretle, ço­ðalmanýzý saðlamýþtýr. Zâtýna benzer hiçbir Þey yoktur. O, iþitendir, görendir. Göklerin ve yerin anahtarlarý O'nundur. Dilediðine rýzký açar ve kýsar. O, herþeyi bilendir." (42: 11-12).

Bütün bu âyetler aklî muhakeme ve münazaraya davet etmektedir. Bunlar da bizi saran âlemin Mutlak Hakikatini kavramamýz için muhtaç olunan esaslardýr.

Kur'ân insanoðlunun yaratüýþýndaki deðiþik safhalara deðinerek bunlardan ancak bilgi ve idrak sahiplerinin tam manâsýyla ibret alabile­ceklerini ifade etmektedir: "Andolsun biz in­saný çamurdan (meydana gelen) bir süzmeden yarattýk. Sonra onu bir nutfe (sperma) olarak saðlam bir karar yerine koyduk. Sonra nutfeyi alâka (embrîyo)ya çevirdik, alâka (embriyo)yý bir çiðnemlik ete çevirdik, bir çiðnem­lik eti kemiklere çevirdik, kemiklere et giy­dirdik; sonra onu bambaþka bir yaratýk yap­týk. Yaratanlarýn en güzeli Allah ne yücedir!" (23: 12-14).

Kur'ân insanlarýn çevrelerine bakmalarýný ve fizikî âlemin hârikalarýný müþahadelerini ve bütün bunlarýn ardýndaki Yaratýcýyý aramala­rým istemiþtir: "Görmedin mi, Allah (nasýl) gökten su indirdi de, onunla renkleri çeþit çe­þit meyvalar çýkardýk. Daðlardan (geçen) be­yaz, kýrmýzý, deðiþik renklerde ve simsiyah yollar (yarattýk). Ýnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da yine böyle türlü renkte olanlar var. Kullarý içinden ancak bilginler, Allah'tan (gereðince) korkar. (Çünkü O'nun yaptýklanndaki incelikleri Öðrendikçe onlarýn Allah'a karþý saygýlarý artar). Þüphesiz Allah daima üstündür, çok baðýþlayandýr." (35: 27-28).

Þüphesiz, Kur'ân'da fizikî âlemden veya insa­nýn kendi yaratýlýþýndan verilen Allah'ýn Var­lýðým ispatlayan pek çok delil insanoðlunu kâinattaki mücadelesinde bekleyen meseleler hakkýnda ciddî bir tefekkür hâli Ýçinde olma­yan câhil kimselerce tam olarak kavranamaz. Kur'ân'ýn bu seviyede sunduðu kavramlarýn hikmetini gerçekten anlayabilmek için önce­likle tefekkür, tahkik ve deðerlendirme yap­mak gerekir. Kur'ân, delillerini pek çok deði­þik boyutlarda getirmektedir: "O'nun âyet­lerinden (sonsuz gücünün iþaretlerinden) biri, sizi topraktan yaratmasýdýr. Sonra siz, (yeryü­züne) yayýlan insan(lar) oluverdiniz. O'nun âyetlerinden biri de kendileriyle kaynaþmanýz için size kendi nefislerinizden eþler yaratmasý ve aranýza sevgi ve merhamet koymasýdýr. Þüphesiz bunda, düþünen bir toplum için ib­retler vardýr. O'nun âyetlerinden biri de, gök­lerin ve yerin yaratýlmasý, dillerinizin ve renklerinizin deðiþik olmasýdýr. Þüphesiz bunda, bilenler için ibretler. O'nun âyetlerinden biri de, geceleyin ve gündüzün uyumanýz ve O'nun lûtfundan (nasibinizi) aramamzdýr. Þüphesiz bunda, iþiten bir top­lum için ibretler vardýr. O'nun âyetlerinden biri de, size, korku ve ümit vermek için þim­þeði göstermesi, gökten bir su Ýndirip onunla, ölümünden sonra yeri diriltmesidir. Þüphesiz bunda, aklýný kullanan bir toplum için ibretler vardýr. O'nun âyetlerinden biri de göðün ve yerin O'nun buyruðuyla durmasýdýr. Sonra, sizi yerden bir tek davetle çaðýrdýðý zaman bir de bakarsýnýz ki (diriltilmiþ olarak yerden) çý­karýlýyorsunuz. Göklerde ve yerde bulunan kimseler hep O'nundur, hepsi O'na itaat et­mektedirler. Yaratmaða baþlayan O'dur. Son­ra onu çevirip yeniden yapar. Bu, O'na daha kolaydýr. Göklerde ve yerde en yüce (güç ve þan) sembol(ü) O'nundur. (En büyük kudret ve þeref misali O'dur). O, üstündür, hikmet sahibidir." (30: 20-27).

Nahl sûresinde de þu âyetleri görmekteyiz: "O'dur ki, sizin için gökten bir su indirdi, içe-cek(iniz) ondandýr ve hayvanlarý otlattýðýnýz aðaç(lar, bitkiler) ondan (sulanýp filizlenmek­tedir. Onunla size ekin, zeytin, hurma, üzüm­ler ve her çeþit meyvalardan bitirmektedir. Þüphesiz bunda düþünen bir toplum için (ya­ratýcýnýn varlýðýna, kudretine ve hikmetine) iþaretler vardýr. Geceyi, gündüzü, güneþi ve ayý sizin hizmetinize verdi. Yýldýzlar da O'nun emriyle boyun eðdirilmiþtir. (Varlýkla­rýn hepsi sizin yaþamanýz, beslenmeniz için ayrý ayrý hizmet etmektedir.) Þüphesiz bunda aklýný kullanan bir toplum için (Allah'ýn var­lýðýna ve hikmetine) iþaretler vardýr. Yeryü­zünde yarattýðý muhtelif renklerdeki (hayvan­larý, bitki)leri de (sizin hizmetinize verdi). Þüphesiz bunda öðüt alan bir toplum için ib­ret vardýr. O, denizi de (hizmetinize) râm etti ki ondan taptaze et yiyesîniz ve ondan giye­ceðiniz süsler çýkarasýnýz. Görüyorsun ki ge­miler, denizi yara yara akýp gitmektedir. (Bü­tün bunlar) Allah'ýn lûtfunu aramanýz ve O'na þükretmeniz içindir. Sizi sarsar diye ar­za aðýr baskýlar attý, ýrmaklar ve yollar (yarat­tý) ki doðru yolu bulaþýnýz (amaçlarýnýza ere-sÝniz). (Yol bulmak için yararlanýlacak) iþa­retler de (yarattý). Onlar yýldýz(lar)la da yol bulurlar. Yaratan, yaratmayan gibi midir? (Hiç bir þey yaratamayan o putlar, bunca var­lýklarý yaratan Allah'a denk tutulur mu?) Hiç düþünmüyor musunuz? Eðer Allah'ýn nimeti­ni saysanýz, sayamazsýnýz. Doðrusu Allah çok baðýþlayan, çok esirgeyendir." (16: 10-18).

Ayný deliller Yasin sûresinde de getirilmekte­dir: "Ölü toprak onlar için bir âyettir, (ölüleri nasýl dirilteceðimize iþarettir): Biz onu dirilt­tik, ondan taneler çýkarttýk da ondan yiyorlar. Orada hurma ve üzüm baðlarý yarattýk; içlerinde pýnarlar fýþkýrttýk, ki (Allah'ýn) ürünün­den ve ve ellerinin emeðinden yesinler. Halâ þükretmiyorlar mý? Ne yücedir O (Allah) ki topraðýn bitirdiklerinden, kendilerinden ve daha bilmedikleri nice þeylerden olan bütün çiftleri yaratmýþtýr. Gece de onlar için bir âyettir. Gündüzü ondan sýyýrýrýz da karanlýkta Salýverirler. Güneþ de kendi müstekarn (yani konulmuþ olduðu yer) için akýp gider. Bu, üs­tün ve bilen (Allah'ýn) takdiridir." (36: 33-40).

Bu âyetler bütün yaratýlýþý, insanoðlunun yaratýlýþýndaki mucizeyi ve fizikî âlemle her gün gözlenen tabii hâdiseleri yürüten üreme ilke­lerini açýklamaktadýr. Daha sonra Kur'ân'm bu âyetlerinde daha önceleri insanoðlunun bilmediði dünyanýn ve ayýn güneþ etrafýnda dönmesi ile ilgili astronomik sýrlardan bahse­dilmektedir. Bu âyetlerde, dünya hakkýnda in­sanoðlunu kâinatýn bilinmeyen sýrlarýný derin­lemesine araþtýrmaya sevkeden bir bilgi yýðý­ný vardýr.

Kur'ân Allah'ýn Birliði ile ilgili son delilleri þu þekilde vermektedir: "Eðer yerde, gökte Allah'tan baþka tanrýlar olsaydý, ikisi de (yer de, gök de) bozulup gitmiþti. Arþ'ýn sahibi Allah, onlarýn vasýflandýrdýklarýndan münez­zehtir." (21: 22). Isrâ sûresinde, þöyle buyrulmaktadýr: "De ki: 'Eðer dedikleri gibi O'nunla beraber (baþka) taunlar olsaydý, o zaman (öteki tanrýlar), Arþýn sahibine (yaklaþmak için) bir yol ararlardý. Hâþâ, O, onlarýn de­diklerinden münezzehtir, çok yücedir, uludur. Yedi gök, arz ve bunlarýn içinde bulunanlar, O'nu teþbih ederler. O'nu övgü ile teþbih et­meyen hiç bir þey yoktur, ama siz onlarýn teþ­bihlerini anlamazsýnýz. O, halimdir, çok ba­ðýþlayandýr." (17: 42-44). Bu âyetler konu hakkýnda, son astronomi bilgilerinin de tasdik ettiði Tevhid akidesinin lehine nihai ve ilmî delilleri sunmaktadýr. Kâinatýn eninde, bo­yunda ve derinliklerinde vazife gören fizik kanunlarý bunu tam bir ahenk ve homojenlik içinde yapmaktadýr. Ayný Kanun (sünnetul-lah) galaksimizde ve milyonlarca ýþýk yýlý uzaklýktaki diðer milyonlarca galakside de iþ-leyegelmektedir. En ufak ayrýntýya bile mikroskobik bir kesinlikle uygulanan kâinatta ge­çerli fizik kurallarýnýn iþleyiþinde en ufak bir farklýlýk yoktur. Müþrikler bu deliller karþý­sýnda hayrete düþmüþler, Hakký çürütecek aklî gerekçeler gösterememiþler veya Kur'ân'ýn mantýkî çizgisine geçerli cevaplarla karþýlýk verememiþlerdir. Kur'ân en temel Hakikat ilkesi olan Tevhid akidesini bile mu­haliflerine sunarken bu tarz bir münazarayý benimsemiþ, insanlarý her türlü fikir ve anla­yýþý telkin etmede ayný mantýk çizgisini izle­miþtir. Dolayýsýyla, Hz. Peygamber'in vefatýndan çeyrek yüzyýl sonra müslümanlar arasýnda ilmî bir tavýr ihdas oldu ve inkiþaf etti.


 


radyobeyan