Akidenin Tashihi By: saniyenur Date: 26 Temmuz 2012, 12:34:57
Akidenin Tashihi
Hz. Peygamber'in en Önemli görevi insanlarýn akidelerini düzeltmek idi. En kötü akide þirkin. Hz. Peygamber cihada sadece insanlar arasýnda þirk mefhumunu ortadan kaldýrmak için baþvurmuþtur.
Ancak, sýradan insanýn anlayýþýnýn üstünde pekçok itikadý husus vardýr. Þayet bu insanlara zikredilen hususlarda doðru düþünmesini saðlayacak imkânlar verilmezse îslâm inancýnýn safiyetine pek çok hurafenin karýþmasý ihtimali ortaya çýkacaktýr. Bu da îslâm akaidinin en üstün özelliði olan sadeliðini ortadan kaldýracaktýr. Ýþte bundan dolayý Hz. Peygamber, Müslümanýn esas Özelliklerinden birir nin vakti gereksiz þeylerle uðraþarak israf etmemek olduðunu belirtmiþtir. Asr-ý Saadet'te itikadî konularda gereksiz tartýþmalar vuku bulduðu takdirde Hz. Peygamber sahabeyi bu konuda þiddetle takbih etmiþtir. "Bir keresinde bir sahabi cebr-i kadr (kaderin önceden tayin edilmiþliði) konusunu ortaya attý ve bunun üzerine ortaya iki muhalif grup çýktý. Hz. Muhammed bunu gördüðünde çok öfkelendi ve, 'Siz bununla mý emredildiniz yahut bunun için mi yaratýldýnýz? Siz Kur'ân'ý çetrefille þtiriyorsunuz; önceki milletler de böyle faydasýz meselelerle uðraþtýklarý için helak oldular' buyurmuþtur." (îbni Mace).
Ýslâm, cahiliyye devrinin bütün bâtýl itikatlarýný ve hurafelerini ortadan kaldýrmýþtý. Ne var ki, bunlardan bazýlarý surda burda, çeþitli durumlarda nadiren ortaya çýkýyorlardý. Araplar arasýnda, önemli biri öldüðünde güneþin tutulacaðý þeklinde yaygýn bir bâtýl inanç vardý. Hz. Peygamber'in oðlu Ýbrahim öldüðü gün de güneþ tutulmuþtu. Ýnsanlar bunu Ýbrahim'in ölümüne baðlayýnca Hz. Peygamber hemen karþý çýkarak, "güneþ ve ay bir insanýn ölümü nedeniyle tutulmaz" buyurdu.
Ýbadet, hergün edâ edilen bir mükellefiyettir. Bu sebeple ihmalkârlýk, tembellik ve kayýtsýzlýk gösterilmesi mümkündür. Hz. Peygamber bu konu üzerinde özellikle durmak gereðini hissetmiþtir (Buharý). Ýslâm'da, namazýn cemaatle kýlýnmasýna büyük önem verilmiþtir. Rasûlullah namazlarýn birinde bazý kimseleri göremeyince þöyle buyurdu: "Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a kasem olsun, içimden öyle geçiyor ki, bir çok odun yýðdýrayým. Sonra namaz için ezan okunmasýný emredeyim de birine cemaate imam olsun diyeyim. Sonra o cemaati býrakýp (namaza gelmeyen) kimselerin üzerlerine gidip evlerini (kendileri içerde iken) yakývereyim. Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a kasem ederim ki, (cemaatten) bu (geri kala)nlann her hangisi (burada) semiz etli bir kemik parçasý, yahut iki tane âlâ paça bulacaðýný aklý kesse (hemen) yatsýya gelir." (Buhari, Müslim).
Ebû Mes'ûd, bir seferinde bazý kimselerin imamlýk yaparken namazý uzattýklarý haberini biri gelip Rasûlullah'a ilettiðini, O'nun da gazablandýðýný rivayet etmiþtir. Sonra Rasûlullah þöyle buyurmuþtur: "(Ey nâs), içinizden bazý kimselerde cemaati nefrete sürükleyen (haslet) vardýr. Her hanginiz namaz kýldýracak olursa hafif tutsun. Çünkü cemaatin içinde zayýf olaný var, yaþlý olaný var, iþ-güç sahibi olaný var." (Buhari).
Ýbadetin esas gayesi huþu ve huzurdur. Hz. Peygamber bu Ýki þeyin bir insanda gerçekleþmediðini görünce onu takbih ederdi. Bir defasýnda bedevinin biri çok aceleyle namaz kýldý. Namazýný bitirdiðinde Hz. Peygamber ona, "namazýný iade et, sen namazýný kýlmadýn" buyurdu. Namazý üç defa tekrarlayan bedeviyi her kýlýþýnda Hz. Peygamber durdurdu. Sonuncusunda bedevi "bundan iyi namaz kýlamam" dedi. O vakit Hz. Peygamber ona tekbir, kýraat, rükû, sücûd ve kade'nin usûlünü öðretti. Namazdaki bütün bu hareketler huþu, huzur, itminan, vakar ve hilmin ifadesidir (Buhari).
Ayrýntýlarýn gözlenmesi: Hz. Peygamber insanlarý namazla ve abdest ile ilgili en tabii ve en önemsiz görülen hususlarda bile ikaz ederdi. Bir sefer esnasýnda ikindi vakti yaklaþmýþ, sahabe abdest alýrken ayaklarýna mesh etmiþti. Bunu Hz. Peygamber gördü ve epey uzaktan "topuklar için ateþ azabý vardýr" buyurdu. (Buhari).
Ýslâm'ýn baþlangýç yýllarýnda namazýn usûlü ve kýlmýþ tarzý henüz kesinlik kazanmamýþtý; mahiyeti tam olarak bilinmiyordu. Onu mükemmel hâle getirmek için biraz zamana ve bir seri deðiþime ihtiyaç vardý. Bidayette pek cok insan mescýdlerde nasýl davranacaðýný bimýyordu. Bir keresinde Hz.Peygamber (bir gün) kýble (duvarýn)da tükürük gördü. Kalktý ve tükürüðü mübarek eliyle sildi. Sonra buyurdu ki: "Her biriniz namazýna durduðu vakit þüphesiz Rabbi ile münacaat eder. Rabbi, kendisiyle kýblesi arasýndadýr. O halde hiçbiriniz kýblesine karþý tükürmesin. Mecbur kaldýðýnda ya sol tarafýna, veya sol ayaðýnýn altýna tükürsün" (Buhari). O devirlerde mes-cidlerin tabaný taþ, tuðla veya betondan deðil kumlu topraktan müteþekkildi ve ýslaklýðý ve nemi kolayca emiyordu.
Bid'atlar: Bir din için en kötü ve en tehlikeli hastalýk bid'attir. Asr-ý Saadet'te Müslümanlarýn bu hastalýða düþmeleri mümkün görünmese de, bazý durumlarda cahiliyye devrinden kalma anlayýþ ve davranýþlar zaman zaman nüksediyordu. Bu sebeple Hz. Peygamber nerede bir bid'at îfa eden görürse daima onu yaptýðýndan alýkoyardý. Bid'at'in deðiþik çeþit ve þekilleri vardýr. En kötü þekli, Yahudiliðin ve Hýristiyanlýðýn bir parçasý hâline gelmiþ bulunan riyaziyat ve manastýrlarda inzivaya çekilmektir. (57: 28).
Araplar arasýnda Yahudi ve Hýristiyanlarýn dinî bir aðýrlýðý vardý. Bu yüzden sözkonusu bid'atler Araplar arasýnda yayýlmýþtý. Birgün Rasûlullah, (yaþlý) bir zâtýn iki oðlu arasýnda geldiðini gördü ve bu zâtýn niçin böyle yürütüldüðünü sordu. "Yürümek için nezretti" dediler. Rasûlullah: "Allahu Teâlâ bu zâtýn kendi nefsine azâb etmesine muhtaç deðildir" buyurup ona binmesini emretti (Ebu Davud).
Ukbe b. Âmir'in kýzkardeþi Kabe'ye yaya olarak gitmeye nezretti ve bu hususu sormak üzere Ukbe'yi Hz. Peygamber'e gönderdi. O: "Yürüsün, (gücü yetmezse vasýtaya) binsin." buyurdu (Buhari).
Ýbni Abbas'dan þöyle dediði rivayet olunmuþtur: Bir(cuma günü) Rasûlullah hutbe îrâd ettiði sýrada, bir kiþinin ayakta durduðunu gördü. Bu kiþinin hâlini sordu. Ashâb: (Bu adam ashâbdan ve ensardan) Ebû Ýsrail'dir. Bu adam ayakta durmak, oturmamak, (güneþte durmak), gölgelenmemek, söz söylememek (üzere) oruç tutmayý nezretmiþtir, dediler. Rasûl-i Ekrem de: Bu adama söyleyiniz; konuþsun, gölgelensin, otursun, orucunu da tamamlasýn, buyurdu. (Buhari). Yine buna benzer olarak bir keresinde Rasûlullah Kabe'yi tavaf ederken bir insan geçti. Bunun burnu deve kayýsýyla baðlýydý. Bir baþka kiþi de bu hâlde ona tavaf ettiriyordu. Rasûlullah eliyle bu baðý kopararak yanmdakine: "Bu adamý elinden tutarak tavaf ettir" buyurdu (Buhari). Bu bid'atlere yol açan bizzat bid'atin kendisinden ziyade anlayýþ ve inanýþlardý. Bunlarýn yok edilmesi gerekliydi. BÝd'atlerin en önemli kaynaðý ise ibadet ve rükünlerde aþýrýya kaçmak ve ayrýntýlarla meþgul olmaktý. Ýþte bu yüzdendir ki îslâm çok uygun ve kolay bir ibadet sistemi oluþturmuþtur. Ýslâm'ýn temel taþlarý üzerinde hiçbir bid'at yapýsý inþa edilemez olmasýna raðmen, inançlarýnda ihlaslý ve ibadete aþýn düþkün bir kýsým sahabe Rasûlullah'ýn ikazlarýyla karþýlaþtýlar. Hz. Peygamber, Davûd orucu denilen günaþýrý oruç tuttuðunda, sahabîleri bundan kesinlikle menetti. Fakat bazý sahabîler dinlemediler. Bunun üzerine Rasûlullah mutadýn dýþýna çýkarak hergün devamlý oruç tutmaya baþladý ki, sahabîler bunu zor bulup býraksýnlar.
Yine ayný sebeple Rasûlullah, Abdullah b. Ömer'i de aralýksýz edâ ettiði namaz ve oruçtan nehyetmiþtir. Rasûlullah zamanýnda bazý sahabelerin devamlý oruç tutup, namaz kýlmaya ve hanýmlarýndan uzaklaþmaya karar verdikleri bir kaç olay vuku bulmuþtu. Fakat Rasûlullah onlarý bu aþýrý davranýþlardan kesinlikle nehyetti ve bunun sünnetine uygun olmadýðýný söyledi. Ayrýca böyle insanlarý manastýrlarda ve havralarda bulabileceklerini ekledi. Onun sünneti yemek, içmek, hanýmlarýna yaklaþmak, bazen namaz kýlmak ve bazen uyumak, bazen oruç tutmak ve bazen tutmamaktý. Ve her kim bu yolu takip etmezse, O'nun sünneti üzere deðildi.