> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Siret Ansiklopedisi > Akidenin Tashihi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Akidenin Tashihi  (Okunma Sayısı 670 defa)
26 Temmuz 2012, 12:34:57
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 26 Temmuz 2012, 12:34:57 »



Akidenin Tashihi

Hz. Peygamber'in en Önemli görevi insan­ların akidelerini düzeltmek idi. En kötü akide şirkin. Hz. Peygamber cihada sadece in­sanlar arasında şirk mefhumunu ortadan kal­dırmak için başvurmuştur.

Ancak, sıradan insanın anlayışının üstünde pekçok itikadı husus vardır. Şayet bu insanla­ra zikredilen hususlarda doğru düşünmesini sağlayacak imkânlar verilmezse îslâm inancı­nın safiyetine pek çok hurafenin karışması ih­timali ortaya çıkacaktır. Bu da îslâm akaidi­nin en üstün özelliği olan sadeliğini ortadan kaldıracaktır. İşte bundan dolayı Hz. Peygam­ber, Müslümanın esas Özelliklerinden birir nin vakti gereksiz şeylerle uğraşarak israf et­memek olduğunu belirtmiştir. Asr-ı Saadet'te itikadî konularda gereksiz tartışmalar vuku bulduğu takdirde Hz. Peygamber sahabeyi bu konuda şiddetle takbih etmiştir. "Bir kere­sinde bir sahabi cebr-i kadr (kaderin önceden tayin edilmişliği) konusunu ortaya attı ve bu­nun üzerine ortaya iki muhalif grup çıktı. Hz. Muhammed bunu gördüğünde çok öfke­lendi ve, 'Siz bununla mı emredildiniz yahut bunun için mi yaratıldınız? Siz Kur'ân'ı çetre­fille ştiriyorsunuz; önceki milletler de böyle faydasız meselelerle uğraştıkları için helak oldular' buyurmuştur." (îbni Mace).

İslâm, cahiliyye devrinin bütün bâtıl itikatla­rını ve hurafelerini ortadan kaldırmıştı. Ne var ki, bunlardan bazıları surda burda, çeşitli durumlarda nadiren ortaya çıkıyorlardı. Arap­lar arasında, önemli biri öldüğünde güneşin tutulacağı şeklinde yaygın bir bâtıl inanç var­dı. Hz. Peygamber'in oğlu İbrahim öldüğü gün de güneş tutulmuştu. İnsanlar bunu İbra­him'in ölümüne bağlayınca Hz. Peygamber hemen karşı çıkarak, "güneş ve ay bir insanın ölümü nedeniyle tutulmaz" buyurdu.

İbadet, hergün edâ edilen bir mükellefiyettir. Bu sebeple ihmalkârlık, tembellik ve kayıtsız­lık gösterilmesi mümkündür. Hz. Peygamber bu konu üzerinde özellikle durmak gereği­ni hissetmiştir (Buharı). İslâm'da, namazın cemaatle kılınmasına büyük önem verilmiştir. Rasûlullah namazların birinde bazı kimse­leri göremeyince şöyle buyurdu: "Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a kasem olsun, içimden öyle geçiyor ki, bir çok odun yığdıra­yım. Sonra namaz için ezan okunmasını em­redeyim de birine cemaate imam olsun diye­yim. Sonra o cemaati bırakıp (namaza gelme­yen) kimselerin üzerlerine gidip evlerini (kendileri içerde iken) yakıvereyim. Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a kasem ederim ki, (cemaatten) bu (geri kala)nlann her hangi­si (burada) semiz etli bir kemik parçası, yahut iki tane âlâ paça bulacağını aklı kesse (he­men) yatsıya gelir." (Buhari, Müslim).

Ebû Mes'ûd, bir seferinde bazı kimselerin imamlık yaparken namazı uzattıkları haberini biri gelip Rasûlullah'a ilettiğini, O'nun da gazablandığını rivayet etmiştir. Sonra Rasû­lullah şöyle buyurmuştur: "(Ey nâs), içi­nizden bazı kimselerde cemaati nefrete sürük­leyen (haslet) vardır. Her hanginiz namaz kıl­dıracak olursa hafif tutsun. Çünkü cemaatin içinde zayıf olanı var, yaşlı olanı var, iş-güç sahibi olanı var." (Buhari).

İbadetin esas gayesi huşu ve huzurdur. Hz. Peygamber bu İki şeyin bir insanda ger­çekleşmediğini görünce onu takbih ederdi. Bir defasında bedevinin biri çok aceleyle na­maz kıldı. Namazını bitirdiğinde Hz. Pey­gamber ona, "namazını iade et, sen nama­zını kılmadın" buyurdu. Namazı üç defa tek­rarlayan bedeviyi her kılışında Hz. Peygam­ber durdurdu. Sonuncusunda bedevi "bun­dan iyi namaz kılamam" dedi. O vakit Hz. Peygamber ona tekbir, kıraat, rükû, sücûd ve kade'nin usûlünü öğretti. Namazdaki bütün bu hareketler huşu, huzur, itminan, vakar ve hilmin ifadesidir (Buhari).

Ayrıntıların gözlenmesi: Hz. Peygamber insanları namazla ve abdest ile ilgili en tabii ve en önemsiz görülen hususlarda bile ikaz ederdi. Bir sefer esnasında ikindi vakti yak­laşmış, sahabe abdest alırken ayaklarına mesh etmişti. Bunu Hz. Peygamber gördü ve epey uzaktan "topuklar için ateş azabı vardır" buyurdu. (Buhari).

İslâm'ın başlangıç yıllarında namazın usûlü ve kılmış tarzı henüz kesinlik kazanmamıştı; mahiyeti tam olarak bilinmiyordu. Onu mü­kemmel hâle getirmek için biraz zamana ve bir seri değişime ihtiyaç vardı. Bidayette pek cok insan mescıdlerde nasıl davranacağını bimıyordu. Bir keresinde Hz.Peygamber (bir gün) kıble (duvarın)da tükürük gördü. Kalktı ve tükürüğü mübarek eliyle sildi. Son­ra buyurdu ki: "Her biriniz namazına durduğu vakit şüphesiz Rabbi ile münacaat eder. Rabbi, kendisiyle kıblesi arasındadır. O halde hiç­biriniz kıblesine karşı tükürmesin. Mecbur kaldığında ya sol tarafına, veya sol ayağının altına tükürsün" (Buhari). O devirlerde mes-cidlerin tabanı taş, tuğla veya betondan değil kumlu topraktan müteşekkildi ve ıslaklığı ve nemi kolayca emiyordu.

Bid'atlar: Bir din için en kötü ve en tehlikeli hastalık bid'attir. Asr-ı Saadet'te Müslümanla­rın bu hastalığa düşmeleri mümkün görünme­se de, bazı durumlarda cahiliyye devrinden kalma anlayış ve davranışlar zaman zaman nüksediyordu. Bu sebeple Hz. Peygamber nerede bir bid'at îfa eden görürse daima onu yaptığından alıkoyardı. Bid'at'in değişik çeşit ve şekilleri vardır. En kötü şekli, Yahudiliğin ve Hıristiyanlığın bir parçası hâline gelmiş bulunan riyaziyat ve manastırlarda inzivaya çekilmektir. (57: 28).

Araplar arasında Yahudi ve Hıristiyanların dinî bir ağırlığı vardı. Bu yüzden sözkonusu bid'atler Araplar arasında yayılmıştı. Birgün Rasûlullah, (yaşlı) bir zâtın iki oğlu arasın­da geldiğini gördü ve bu zâtın niçin böyle yü­rütüldüğünü sordu. "Yürümek için nezretti" dediler. Rasûlullah: "Allahu Teâlâ bu zâtın kendi nefsine azâb etmesine muhtaç değildir" buyurup ona binmesini emretti (Ebu Davud).

Ukbe b. Âmir'in kızkardeşi Kabe'ye yaya ola­rak gitmeye nezretti ve bu hususu sormak üzere Ukbe'yi Hz. Peygamber'e gönderdi. O: "Yürüsün, (gücü yetmezse vasıtaya) bin­sin." buyurdu (Buhari).

İbni Abbas'dan şöyle dediği rivayet olunmuş­tur: Bir(cuma günü) Rasûlullah hutbe îrâd ettiği sırada, bir kişinin ayakta durduğunu gördü. Bu kişinin hâlini sordu. Ashâb: (Bu adam ashâbdan ve ensardan) Ebû İsrail'dir. Bu adam ayakta durmak, oturmamak, (güneş­te durmak), gölgelenmemek, söz söylememek (üzere) oruç tutmayı nezretmiştir, dediler. Rasûl-i Ekrem de: Bu adama söyleyiniz; ko­nuşsun, gölgelensin, otursun, orucunu da ta­mamlasın, buyurdu. (Buhari). Yine buna ben­zer olarak bir keresinde Rasûlullah Kabe'yi tavaf ederken bir insan geçti. Bunun burnu deve kayısıyla bağlıydı. Bir başka kişi de bu hâlde ona tavaf ettiriyordu. Rasûlullah eliyle bu bağı kopararak yanmdakine: "Bu adamı elinden tutarak tavaf ettir" buyurdu (Buhari). Bu bid'atlere yol açan bizzat bid'atin kendisinden ziyade anlayış ve inanışlardı. Bunların yok edilmesi gerekliydi. Bİd'atlerin en önemli kaynağı ise ibadet ve rükünlerde aşırıya kaçmak ve ayrıntılarla meşgul olmak­tı. İşte bu yüzdendir ki îslâm çok uygun ve kolay bir ibadet sistemi oluşturmuştur. İslâm'ın temel taşları üzerinde hiçbir bid'at yapısı inşa edilemez olmasına rağmen, inanç­larında ihlaslı ve ibadete aşın düşkün bir kı­sım sahabe Rasûlullah'ın ikazlarıyla karşı­laştılar. Hz. Peygamber, Davûd orucu de­nilen günaşırı oruç tuttuğunda, sahabîleri bundan kesinlikle menetti. Fakat bazı sahabîler dinlemediler. Bunun üzerine Rasûlullah mutadın dışına çıkarak hergün devamlı oruç tutmaya başladı ki, sahabîler bunu zor bulup bıraksınlar.

Yine aynı sebeple Rasûlullah, Abdullah b. Ömer'i de aralıksız edâ ettiği namaz ve oruç­tan nehyetmiştir. Rasûlullah zamanında bazı sahabelerin devamlı oruç tutup, namaz kılmaya ve hanımlarından uzaklaşmaya karar verdikleri bir kaç olay vuku bulmuştu. Fakat Rasûlullah onları bu aşırı davranışlardan kesinlikle nehyetti ve bunun sünnetine uygun olmadığını söyledi. Ayrıca böyle insanları manastırlarda ve havralarda bulabileceklerini ekledi. Onun sünneti yemek, içmek, hanımla­rına yaklaşmak, bazen namaz kılmak ve ba­zen uyumak, bazen oruç tutmak ve bazen tut­mamaktı. Ve her kim bu yolu takip etmezse, O'nun sünneti üzere değildi.



[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Akidenin Tashihi
« Posted on: 23 Nisan 2024, 20:34:34 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Akidenin Tashihi rüya tabiri,Akidenin Tashihi mekke canlı, Akidenin Tashihi kabe canlı yayın, Akidenin Tashihi Üç boyutlu kuran oku Akidenin Tashihi kuran ı kerim, Akidenin Tashihi peygamber kıssaları,Akidenin Tashihi ilitam ders soruları, Akidenin Tashihiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes