O olmadan asla By: hafiza aise Date: 21 Temmuz 2012, 19:21:34
[Fütûhât-ý Medeniyye Yolculuðu] O olmadan asla!
Yusuf Kaplan • 77. Sayý / DÜÞÜNCE
Müslümanlarýn Ýslam’la iliþkilerinin problemli olduðu bir zaman diliminde yaþýyoruz. Ýslam tarihi boyunca Müslümanlarýn Ýslam’la iliþkilerinin bu kadar problemli olduðu baþka bir zaman diliminin söz konusu olmadýðýný biliyoruz. O yüzden yaklaþýk iki asýrdýr içinden geçmekte olduðumuz zaman dilimini fetret dönemi olarak adlandýrabileceðimizi söyleyebiliriz rahatlýkla.
Müslümanlarýn Ýslam’la iliþkilerinin problemli olmasýnýn nedeninin, içinde yaþadýðýmýz çað’la, hayatýmýzý da doðrudan ve dolaylý þekillerde yönlendiren, belirleyen bu çaðýn temellerini, temel dinamiklerini, varoluþ serüvenini tam olarak kavrayamayýþýmýzla irtibatlý olduðunu kavrayabildiðimizi de söyleyebilecek durumda deðiliz, ne yazýk ki.
Bu çaðý bütün yönleriyle ve boyutlarýyla kavrayamadýðýmýz sürece, hem bizim Ýslam’la iliþkilerimizi nasýl problemli hâle getirdiðini, hem de Ýslam’la iliþkilerimizi sarsýlmaz, muhkem bir þekilde hal yoluna koyamayacaðýmýzý da henüz tam olarak idrak edebilmekten uzaðýz.
Burada içinde yaþadýðýmýz çaðýn insanlýk tarihinin baþka çaðlarýndan, dönemlerinden, zaman dilimlerinden ayrýlan baþka özellikleri de var ve maalesef bu özelliklerin neler olduðunu da tam anlamýyla kavrayamadýk.
Metafizik felâketi görebilmek
Bu çaðýn diðer çaðlarýndan ayrýlan en temel özelliði, ona yalnýzca tek bir uygarlýðýn, yani Batý uygarlýðýnýn hâkim olmasýdýr. Bu durum, insanlýðýn hakikate, eþyaya ve tabii Yaratýcý’ya iliþkin temel algýlama, düþünme ve varolma biçimlerini Batý uygarlýðýnýn seküler görünümler arzeden zeitgeist’ýnýn / zamanýn ruhu idraki’nin belirlemesine yol açýyor.
Gerçekten de, bir uygarlýk, insanlýk tarihinde ilk defa kendisi dýþýndaki bütün medeniyetleri etkisiz veya “ölü” hale getirmiþ, bütün insanlýðýn hakikat ve varoluþ yürüyüþünü doðrudan ve dolaylý yollarla devre dýþý kýlmýþ durumdadýr. Bu, tarihte, daha önceki dönemlerde yaþanmamýþ bir durumdur ve yalnýzca Müslümanlarýn deðil, Batý dýþýndaki bütün medeniyetlerin, kültürlerin ve dinlerin temellerinin sarsýlmasýna yol açacak kadar insanlýðý, insanlýk tarihinde ilk kez, köklü bir metafizik felâketin eþiðine sürüklemiþtir.
Dalga-kýrabilmek ve dalga-kurabilmek için
Batý dýþýndaki bütün dinlerin ya da medeniyetlerin karþý karþýya kaldýðý iki temel varoluþsal sorun var: Birincisi, seküler Batý uygarlýðýnýn tahrifkâr ve tahripkâr saldýrýsýný nasýl püskürtebilecekleri meselesi üzerinde, ikincisi de, yeniden tarihe girerek tarihin akýþýný yönlendirebilmek için kendi temel dinamikleriyle nasýl imaginatif iliþkiler kurabilecekleri meselesi üzerinde kafa patlatmak.
Birinci çaba, dalga-kýrma; ikinci çaba ise dalga-kurma çabasýdýr. Eðer þu an görünüþte içinde yaþadýðýmýzý sandýðýmýz ama gerçekte Batý uygarlýðýnýn seküler zeitgeist’ýnýn istisnasýz her alanda algýlama, düþünme, duyma ve varoluþ biçimlerinin saldýrýsýna maruz kaldýðýmýz gerçeðini bütün görünür-görünmez yönleriyle göremezsek, kavrayamazsak ve bu taarruzu nasýl aþabileceðimiz meselesi üzerinde doðru þekillerde kafa yoramazsak, bizim kendi hayat-dünyamýzý gerçekleþtiremeyeceðimizi, kendi temel kaynaklarýmýzla sahih ve sahici iliþkiler kuramayacaðýmýzý idrak etmek zorunda kalýrýz.
Baþka bir ifadeyle, bütün insanlýðýn, tek bir uygarlýðýn her cepheden gerçekleþtirdiði hissî, ruhî ve zihnî saldýrýlarýna maruz kaldýðý bir zaman diliminde, eðer önce bu taarruzun mahiyetini, özelliklerini tanýma çabasý gösteremezsek ve ardýndan da bu taarruzu nasýl püskürtebileceðimiz meselesi üzerinde gerekli zihnî, fiilî ve ruhî çabayý ortaya koyamazsak, kendi temel kaynaklarýmýza gitme konusunda baþarýlý olamayacaðýmýzý özenle, dikkatle ve de özellikle hatýrlatmak isterim.
Þunu demek istiyorum: Burada, daha önce de, farklý bir baðlamda dikkat çektiðim gibi, eðer bizi taarruzlarýna maruz býrakan ve algýlama, duyma, düþünme ve varolma biçimlerimizi sakatlayan çaðý, çaðýn temel çaðrýsýný (imkânlarýyla ve zaaflarýyla) kavrayamazsak, her þeyimizi belirleyen bu çaðýn bizi içine fýrlattýðý aðlardan ve baðlardan nasýl kurtulabileceðimizi de bilemeyiz. Yani çaðla tanýþmadan, çaðla hesaplaþmadan, çaðýn aðlarýndan ve baðlarýndan nasýl kurtulabileceðimiz konusunda zorunlu zihnî çabayý göstermeden, hem Ýslam’ýn bize ve dünyaya ne söylediðini, hem de çaðýn bizi mahkûm ettiði “demir kafes”ten nasýl çýkabileceðimizi idrak edemeyiz.
Çaðý tanýmanýn da, çaðýn aðlarýndan ve baðlarýndan kurtulabilmenin de, bu çaða esaslý bir þeyler söyleyebilmenin de yegâne yolu Efendimiz’i (s.a.v) bütün yönleriyle tanýyabilmekten geçiyor. Kavramakta zorlandýðýmýz sorunlardan biri de, Efendimiz’i (s.a.v) bütün yönleriyle tanýyabilme çabasý, yalnýzca Müslümanlarýn karþý karþýya kaldýklarý varoluþ ve hakikat bunalýmýný aþmalarýnda deðil, bütün insanlýðýn varoluþ ve hakikat bunalýmýný aþmalarýnda da ayný þekilde belirleyici, yol gösterici ve önaçýcý bir çabadýr.
Bendeniz þahsen Batýlýlarýn, bu yakýcý gerçeði kavradýklarý için, bütün dikkatlerini esas itibariyle Efendimiz’in (s.a.v) hem bizim, hem de bütün insanlýðýn zihin, ruh ve hayat dünyasýndan uzaklaþtýrma meselesi üzerinde yoðunlaþtýklarýný gözlemliyorum.
Protestanlaþma tehlikesi: Din’in bitiriliþi
Geçtiðimiz ay, 22 Haziran günü, Protestanlýðýn kurucusu Martin Luther’in kiliseye (Katolik Kilisesi’ne) meydan okuduðu Almanya’daki Wittenberg Kilisesi’ne gittim. Kilisenin giriþ kapýsýna Luther’in þu sözünü asmýþlar: “Artýk bundan böyle, ben Ýncil’le doðrudan irtibat kurabilecek durumdayým.”
Luther’in bu sözü, kilisenin Hýristiyanlýðýn tarihinde yaptýðý ve büyük bir yýkýmla sonuçlanan tahribatýn nerede gizli olduðunu çok özlü ve enfes bir þekilde özetliyor. Hýristiyanlýðýn tarihi, peygamberin olmadýðý bir tarihtir. Hz. Ýsa tanrýlaþtýrýldýðý için ve Hz. Ýsa’nýn bu dünyadan “göç”ünden sonra Hýristiyanlarýn önünde onlara Allah’ýn kelamýný anlatacak ve hayat haline getirecek bir peygamber olmadýðý / kalmadýðý için, Hýristiyanlar, zamanla bir ruhban sýnýfý icat ettiler. Kutsallýk atfettikleri ve Ýsa-Mesih’in tecessüm ve tebeddün ettiðini söyledikleri kiliseyi tanrýlaþtýrdýklarý için, Hýristiyanlýk, ruhban sýnýfýnýn keyfî yorumlarýyla tarumar edildi.
Luther, Osmanlý üzerinden Ýslam’la ve Ýslam medeniyetiyle doðrudan irtibat kuran kilisenin bu tahrifkâr ve tahripkâr yönelimine dur demek için, bu kez Hýristiyanlýðý bitirecek, paçavraya çevirecek bir baþka tehlikeli yönelimin tohumlarýný ekmiþ, temellerini atmýþtý. Önceden, ruhban sýnýfý, Allah’ýn kelamýnýn ne anlama geldiðini açýklayan yegâne otorite olarak kabul edilmiþti. Luther’den, dolayýsýyla Protestanlýk’tan sonra ise, bu kez, bütün Hýristiyan müminler, Allah’ýn kelamýný anlama ve açýklama konusunda yegâne otorite olarak kabul edildiler.
Ýþte Luther, Katolik Kilisesi’ne baþ kaldýrdýðý Wittenberg Kilisesi’nin giriþinde yer alan yukarýda alýntýladýðým sözüyle, bütün insanlarýn kitabý doðrudan anlayabilecekleri gibi bir baþka sapmanýn önünü sonuna kadar açtý. Bunun sonucunda da hem herkes Ýncil’i kafasýna göre anlamaya çalýþtý, hem de Hýristiyanlýk ve Ýncili, anlamýný ve konumunu bütünüyle yitirmek gibi bir felaketin eþiðine sürüklendi.
Hýristiyanlýðýn paçavraya çevrilmesinin ve sonuçta da hayattan çekilmesinin birincil nedeni, Hýristiyanlýk’ta bir peygamberin olmamasýdýr. Yüce Kitabýmýz’da bu gerçeðe Hadid Sûresi’nin 26. ayetinde özenle dikkat çekilir ve Hýristiyanlarýn, önce insanýn fýtratýna müdahale etmelerinin, ardýndan da bir ruhban sýnýfý oluþturmalarýnýn Hýristiyanlýðýn sonunu hazýrladýðý hatýrlatýlýr bize.
Burada unutmamamýz gereken gerçek þu: Kitabýmýzda Hýristiyanlýk ve diðer dinler, inanýþlar, mitolojiler üzerinden yapýlan hatýrlatmalar, Müslümanlar için de özenle dikkat kesilinmesi gereken uyarýlardýr ayný zamanda.
Hz. Peygamber’in (s.a.v) “Burhan” olarak yön belirleyici konumu
Ýþte bu nedenledir ki, Kur’ân-ý Kerîm’de, hem Hz. Peygamber’in (s.a.v) konumu, hem de özellikleri çok sayýda ayette dikkat çekici ve çarpýcý bir dille hatýrlatýlmýþtýr.
Bendeniz, âcizâne, Efendimiz’in konumunu ve sünnet-i seniyyede özetlenen özelliklerini eksene aldýðýmýz zaman, Ýslam’ýn yeniden hayatýmýz hâline getirilebilmesi ve bütün insanlýða yeniden hayat sunabilmesi meselesi olarak gördüðüm medeniyet tasavvuru ve fütûhât-ý medeniyye konusunda hem zihnî bir berraklýða kavuþabileceðimizi, hem de somut adýmlar atmaya baþlayabileceðimizi düþünüyorum.
Kitabýmýzda, Efendimiz’in (s.a.v) konumu, Nisa Sûresi’nin 174. ayetinde þöyle anlatýlýr bize: “Ey insanlar! Þüphesiz ki size Rabbinizden kesin bir delil (burhan) geldi ve size apaçýk bir nûr indirdik.”
Bu ayet-i kerîmede üç noktaya özellikle dikkatlerinizi yoðunlaþtýrmanýzý istirham ediyorum: Birinci nokta þu: Ayette geçen “burhan” nitelemesiyle Efendimiz’in, (s.a.v) “apaçýk nûr” nitelemesiyle de Kur’ân-ý Kerim’in kastedildiði konusunda bütün müfessirler hemfikirdir.
Ýkinci nokta da þu: Ayetin muhatabý bütün insanlardýr; bu “insanlar”ýn içinde elbette ki, Müslümanlar da yer almaktadýr.
Üçüncü nokta ise þu: Efendimiz’in, ayette, Kur’an’dan önce zikredilmiþ olmasýdýr ki bu nokta, hayati önemi haiz bir noktadýr. Özellikle de Ýslam’la iliþkimizin sakatlandýðý, kýblemizi ve istikametimizi yitirmeye ramak kaldýðýmýz zaman dilimlerinde Müslümanlar’ýn önüne harikulade koridorlar açan bir iþlev görmektedir.
Dünyaya söylenecek söz ve “biz”
Burada altýný çizmemiz gereken hayatî mesele þu: Bugün, dünya üzerinde tek baþlarýna hakimiyet kurduðunu söylediðimiz Batýlýlar da dahil olmak üzere, bütün diðer dinler, medeniyetler ve düþünce sistemleri de hakikatle iliþkileri bakýmýndan büyük bir epistemolojik kýrýlmanýn ve ontolojik kopuþun eþiðinden geçiyorlar. Ýnsanlýk tarihinde, bütün insanlýðýn hakikatle iliþkisi, ilk defa gözle görülür bir kopma ve yýrtýlma hali sergiliyor.
Baþka bir deyiþle, Müslümanlar her ne kadar tarihlerinin en sarsýcý ve köklü fetret dönemini yaþýyorlarsa da, Müslümanlarýn dýþýndaki bütün dinlerin, medeniyetlerin ve düþünce sistemlerinin baðlýlarýnýn hem hakikatle iliþkileri, hem de kendi dinleriyle, temel ilkeleriyle iliþkileri kopmuþ durumdadýr. Sadece bu gerçek bile, ne kadar zor bir varoluþ sürecinden geçiyor olurlarsa olsunlar, Müslümanlarýn, insanlýðýn hakikatle iliþkisini yeniden kurabilecek kaynaklara sahip yegâne ümmet olduðunun aþikâr bir göstergesidir.
O halde tam bu noktada þöyle bir cümle kurabiliriz: Ýnsanlýða söylenecek bir söz var. O sözü söyleyecek Biz’iz; ama biz yokuz.
Burada zihninizde beliriveren soru þu tabii olarak: Peki, hal böyle olunca, biz, nasýl varolabileceðiz?
Varolabilmemizi saðlayabilecek yegâne kaynak cömert Kitabýmýz’dýr. Kitabýmýzla saðlýklý, sahih ve sahici iliþki kurabilmemizin yolu da, “âlemlere rahmet olarak gönderildiði” açýkça ifade ve beyan buyurulan Efendimiz’i hem cevâmiü’l-kelîm / bütün sözlerin toplamý olarak, hem Ýslam’ý hayata geçiren bir kul olarak, hem de Ýslam’ýn yeniden bizim için hayatiyet arzetmesini saðlayan bir elçi / aracý yani “yaþayan Kur’ân” olarak anlamaktan geçiyor.
Ynt: O olmadan asla By: 7/C Date: 10 Ocak 2014, 15:27:40
Çevreye anlat formasyon derdini herkes soruyor.15 20 kontejanlarla sadece adam avutuyorlar batsýn böyle sistem.:)Ya birileri bana edebiyat mezunu birinin öðretmenlik dýþýnda ne iþ yapacaðýný anlatsýn daha ne açýyorsunuz bu bölümleri:)