Cabir B. Hayyan By: reyyan Date: 27 Haziran 2012, 02:48:26
CABÝR B. HAYYAN -
Ýslam kimyacýlarýnýn en ünlüsü, tabiat filozofu ve çok yönlü âlim.
Ebu Müsa Cabir b. Hayyan b. Abdillah el-Küfi (ö. 200 / 815). Hayatý hakkýnda pek az þey bilinmektedir. Onunla ilgili ilk kaynaklarda yer alan bilgiler tam bir belirsizlik içindedir, ayný zamanda bunlar hayat hikayesine efsanevi birtakým unsurlarýn da karýþmýþ olduðunu gösterir. Cabir'in klasik anlamdaki tasavvufla herhangi bir iliþkisinin bulunduðunu söylemek güçtür. Bu durum, simya gibi kimyanýn da bir bakýma batýni-sýrri bir ilim kabul edilmesinden veya bulduðu formüllerin baþkalarýnýn eline geçmemesi için çalýþmalarýný gizlilik içinde sürdürmesinden yahut da hocasý Cafer es-Sadýk'a benzer biçimde zahidane bir hayat yaþamasýndan kaynaklanmýþ olabilir. Bazý müellifler Cabir b. Hayyan'ý öldüðü yer olan Horasan'ýn Tüs þehrine nisbetle Tüsi þeklinde anarlar. Bazýlarý ise Sinan b. Sabit b. Kurre'nin soyundan gelen Harranlý bir Sabit olduðunu iddia ederler; fakat bu görüþü destekleyecek herhangi bir delil mevcut deðildir.
Hakkýnda toplanabilen daðýnýk ve yer yer çeliþkili bilgilerden. Cabir'in babasý Hayyan'ýn aslen Yemen'in Ezd kabilesinden olup Küfede attarlýk yaptýðý. VIII.. yüzyýlda Emevi hanedanýnýn yýkýlmasýyla sonuçlanan olaylarda Abbasileri desteklediði, hatta "dai" sýfatýyla Horasan'a gönderildiði ve daha sonra orada Emevi valisi tarafýndan 107 (725) yýlýnda idam ettirildiði öðrenilmektedir. Buna göre Cabir'in VIII.. yüzyýlýn ilk çeyreðinde doðduðunu söylemek mümkündür.Doðum yerinin Küfe mi Tüs mu olduðu meselesi de ayrý bir tartýþma konusudur. Kesin bir sonuca varýlamamakla birlikte babasýnýn Horasan bölgesinde bulunduðu sýralarda Tüs'ta doðduðu kabul edilebilir.
Hayatýnýn önemli bir kýsmýný Küfe'de geçiren Cabir, burada Cafer es-Sadýktan faydalanma imkâný bulmuþ, ayrýca þehrin havasý kimya araþtýrmalarýna elveriþli olduðu için bu þehirde oturmayý tercih etmiþtir. Ýbnü'n-Nedim'in verdiði bilgiye göre Irak Büveyhi Hükümdarý Bahtiyar zamanýnda (967-978) Küfe'de tonozlu bir yapý ortaya çýkarýlmýþ ve içinde 200 batman altýn bulunan bir havanla bir potaya rastlanarak Cabir'in evinin de burada olduðu tesbit edilmiþtir. Çalýþmalarýný bir süre Baðdat'ta Bermekiler'in himayesinde sürdüren Cabir. bu ailenin devlet yönetiminden uzaklaþtýrýlmasýndan sonra tekrar Küfe'ye dönmüþ ve burada Me'mün dönemine kadar araþtýrmalarýna gizlilik içinde devam etmiþtir.
Baþlangýçtan beri Cabir'in þahsiyeti hakkýnda çeþitli iddialar ortaya atýlmýþtýr. Þiiler onun altýncý imam Cafer es-Sadýk'ýn talebesi ve bablardan biri olduðunu, eserlerinde kullandýðý. "Efendim Ca'fer bana dedi ki" ifadesiyle Cafer es-Sadýk'ý kastettiðini ileri sürerken karþýt görüþlüler de burada kastedilen þahsýn Bermeki ailesinden Vezir Ca'fer b. Yahya olduðunu savunurlar. Oysa her iki görüþün de doðruluðunu gösteren belgeler vardýr. Çünkü eserlerinde her vesile ile Cafer es - Sadýk'ýn talebesi olduðunu vurgularken bir zamanlar hizmetinde bulunduðu Cafer b. Yahya ile olan yakýn iliþkilerinden de söz eder.
Cabir sahip olduðu bütün bilgileri "hikmetin kaynaðý" diye nitelendirdiði Ýmam Ca'fer es-Sadýk'tan aldýðýný söyler. Ayrýca hocalarý arasýnda uzun bir ömür sürdüðü rivayet edilen Harbi el-Himyeri'yi anar ve birçok ilmin yaný sýra Himyeri dilini de ondan öðrendiðini açýklar. Hocalarýndan bir diðeri ise Muaviye'nin torunu Halid b. Yezid'in üstadý Marianus'un talebesi olan bir rahiptir. Bunlardan baþka lakabý "Üzünü'l - himar el - Mantýký" olan bir hocasýndan da söz eder. Kaynaklar onun yönetimin baskýsýndan korktuðu için uzun süre bir yerde ikamet edemediðini ve sürekli seyahat etmek zorunda kaldýðýný yazar; kendisi de Irak ve Suriye'de bulunduðunu. Mýsýr ve Hindistan'a seyahatler yaptýðýný anlatýr.
Her ne kadar Cabir'in çalýþmalarý týp, astronomi, matematik, felsefe ve dönemin diðer ilim alanlarýna yayýlmýþsa da o birinci derecede bir kimyacý olarak kabul edilir. Onun kimya tarihindeki seçkin yerini ilk tesbit eden ve kimyayý sistemli bir deneysel bilim haline getirdiðini ilk gören E. J. Holmyard'dýr. Bu araþtýrmacý. Ýlimler tarihinde Cabir'in yalnýz kimyacý deðil ayrýca tabip, filozof ve astronomi bilgini sýfatlarýyla da özel bir ye sahip olduðu görüþündedir. E. 0. Lippmann ise Cabir'in kimya tarihindeki yerinin Boyle, Priestley ve Lavoisier modern kimyanýn kurucularý ile denk olduðunu söylemektedir. Gerçekten de Cabir tabiat bilimlerinde deneysel metodun önemini tam olarak kavramýþ ve bu metodu bütün çalýþmalarýnda uygulamýþtýr. Onun, "Bu kitapta duyduklarýmýzý bize söylenenleri yahut okuduklarýmýzý deðil ancak tecrübe ettikten sonra gözlediðimiz þeylerin özelliklerini zikrettik" þeklindeki ifadesi, deneysel metoda verdiði önemi göstermektedir. Bu sebeple bütün Ortaçað kimyacýlarý büyük ölçüde Cabir in tesirinde kalmýþlar, Ebü Bekir Razi ve Ýbn Sina gibi filozof ve bilginler onu üstat olarak tanýmýþlardýr: hatta Bacon bile ondan 'üstatlarýn üstadý"diye söz etmiþtir.
Cabir'in tabiat felsefesi, geleneksel küçük âlem (insan) -büyük âlem (kâinat) anlayýþýna ve semavi güçlerin yeryüzündeki hadiselere tesiri fikrine dayanýr. Ayrýca kâinatýn nicelik boyutu üzerinde ýsrarla durmasý ve ilim anlayýþýnda ölçme ve deneye büyük önem vermesi de kâinattaki temel faktörün sayý olduðu þeklindeki Pisagorcu teorinin onun biat felsefesindeki bir yansýmasýdýr.
Kâinatta maden, bitki ve hayvan þeklinde sýralanan varlýk mertebeleri içinde madenler seviyesinin Cabir'in eserlerinde de özel bir yeri vardýr. Madenleri yalnýzca oluþumlarý açýsýndan deðil dönüþümleri açýsýndan da ele alýnmýþ olmasý Cabir in kimya çalýþmalarýnýn hareket noktasýný teþkil eder. Cabir'in kimyasýna göre bütün madenler kükürt ve civanýn farklý oranlar ve özel semavi etkiler altýnda birleþmesinin (izdivaç) sonucunda oluþurlar. Madenler asýllarý itibariyle gezegenlerin yeryüzündeki niþanlarýdýr ve bu yönleriyle yalnýzca yeryüzü- ne ait olmayan birer cevherdirler. Ancak madenlerin oluþma ve dönüþme süreçlerinde esas olan cýva ve kükürdün bilinen kimya elementleri olarak deðil erkek ve diþi prensipleri gibi birer oluþ prensibi þeklinde anlaþýlmasý gerekmektedir. Madenler arasýndaki farklýlýklar, ihtiva ettikleri cýva-kükürt oraný ile, oluþumu gerçekleþtiren semavi etkilerdeki farklýlýktan doðmaktadýr. Binlerce yýl toprak altýnda çeþitli etkilerle evrimleþen madenlerin en mükemmeli altýndýr. Simyacýnýn yaptýðý iþ ise asýrlar alan bu oluþma sürecini çabuklaþtýrmaktan ibarettir. Dolayýsýyla kimyacý deðersiz madenleri altýna dönüþtürürken söz konusu semavi etkileri kontrol edebilir olmalýdýr. Bu yaklaþýmýn tabii bir neticesi olarak madenlerin zahiri ve fiziki özelliklerinin yaný sýra ruhi özelliklerinin de bulunduðu sonucuna varan Cabir, iksir kavramýyla bu görüþünü temellendirmiþtir. Madenlerin dönüþtürülmesi iþleminde mutlaka uygulanmasý gereken iksir yalnýzca madeni bir cevher özelliði taþýmaz, nebati ve hayvani özellikler de taþýr. Bu sebeple fiziki bir varlýðý dönüþtürme iþleminde, semavi etkiler ve kimyacýnýn manevi yoðunlaþmasýnýn yaný sýra madende var sayýlan canlýlýk boyutu da sürece katýlmýþ olmakta ve böylece kimyevi dönüþüm basit anlamda fiziki bir süreç olmaktan çýkmaktadýr.
Cabir teorisinin bir diðer ayýrýcý özelliði, maddenin sahip olduðu kuruluk, yaþlýk, sýcaklýk ve soðukluk þeklindeki dört tabiatýn, 1,3, 5,8 sayýlarýnýn her elementte deðiþen oranlarý ile bunlarýn deðiþmez toplamý olan 17 sayýsýyla irtibatlý olmasýdýr. Böylece madenlerin oluþumunda belli oranlarda katkýsý olan bu nitelikler her elemente belirli sayýsal deðerler kazandýrýr. Cabir, madde ve kainatýn teþekkülünde 17 sayýsýnýn anahtar rolünün yaný sýra her elementte var olan 7 güç ve her gücün sahip olduðu 4 yoðunluk derecesinin çarpýmýndan elde edilen 28 sayýsýný da mükemmel bir sayý kabul eder. 28 sayýsý sadece 1, 2. 4. 7, 14 þeklindeki bölümlerinin toplamý deðil ayný zamanda Arap alfabesindeki harflerin de sayýsýdýr. Bunun yaný sýra 17 ve 28 sayýlarý 3+5+1 +8=17 ve 4+9+2+ 7 + 6 28 dizilerinin toplam olacak þekilde ve gnomonik tarzda bölümlenmiþ bir "sihirli kare' oluþturur; bu karede sayýlarýn saðdan sola ve yukarýdan aþaðýya toplamý daima 15 sonucunu verir. Sayýlar, harfler, nitelikler ve tabii nesneler arasýnda kurulan bu iliþkilerde ideal hedef bütün tabii nesnelerin bir katalogunu çýkarmaktýr. Bu katalogda her cevhere ait temel ve özel nitelikler yer alýr ve bu nitelikler ölçme ve deneyin de konusu olacak þekilde nicelikleri açýsýndan tesbit edilmiþ olur. Cabir tarafýndan kullanýlan sayý dizilerinin Pisagorcu telakkilerle, eski Babil ve hatta Çin kültürüyle ilgili olduðu anlaþýlmýþtýr. Cabir, kozmolojisinde önemli bir rolü olan dört unsur ve iddia edilenin aksine her birinin birer cevher olduðunu savunduðu dört tabiat yanýnda "heba" adýný verdiði beþinci bir tabiat daha kabul etmiþtir. Aslýnda Aristo felsefesinde 'felek cismi" veya beþinci tabiat" da denilen "esir"den tamamen farklý olmak kaydýyla kendisi de buna "cirmü'l-felek" yahut "aydýnlatýcý büyük felek cisminin nefsi" adýný verir. Bu tabiat veya cevher, dünyadaki dört unsurun aksine, Yeni Eflatunculuktaki uknumlardan (asýl) biri sayýlýr ve maddi unsurlarýn da aslýný teþkil eder. "0 her þeyin aslýdýr; o her þeydir ve her þey ondadýr. Her þey ona döner. Yüce Allah'ýn yapýp yarattýðý þekilde her þey ondan gelir ve ona döner" .
Cabir'in kozmolojisindeki bu "beyaz heba " veya cevher, Manihaizm'deki' nur'un karþýlýðý gibi görünmektedir; ancak yine de Cabir'i düalist saymak doðru deðildir. Ona göre bu cevher evrende, önce içinde bulunduðumuz âlemi kuþatan, aydýnlatýcý ve en büyük felekte gayri maddi olarak ortaya çýkar, daha sonra belirli bir form ve renk alarak maddeye dönüþür. Böylece bu asli varlýk gayri maddi mertebede basit bir cevher, maddi mertebede ise birleþik, hareketli, zaman ve mekânla iliþkili halde bulunur. Ýlk mertebede iken fiili olarak nefis, kuvve halinde ise cisimdir: böylece cisim bu duyulur olmayan ve akýlla kavranabilen manevi özün duyulur olana dönüþmüþ þeklidir. Bu suretle Cabir'in kozmolojisi monizme ulaþýr. Bu felsefeye göre Aristo geleneðindeki düþüncenin aksine, en deðerli varlýk ne yalnýz ruh ne de yalnýz ceset olup ruhla cesedin birlikte meydana getirdiði varlýktýr. Buradan insanýn bütünüyle ruhani varlýklardan daha üstün tutulduðu anlaþýlmaktadýr ki, bu da Kur'an-ý Kerim'in insana bakýþ esprisiyle tam bir uyum arz etmektedir.
Cabir'e göre duyulur olmayanda duyulura, yani nefiste cisim olmaya doðru bir arzu (þevk) vardýr. Cabir kimyasýnýn temeli olan "mizan ilmi"ni, nefsin farklý tabiat ve kemiyetteki cisme yahut unsurlara dönme arzusuna dayandýrmýþtýr. Tabii niteliklerin nicelik diliyle ifadesi anlamýna gelen mizan, her cismin klasik fizikte kabul edilen dört unsurunun oranýný tesbit ederek bu cismin terkibini yenilemeyi amaçlayan bir teoridir. Bu teoriyle kimyager (es- san'avi) cisimde hâsýl olan bütün deðiþmeleri yönlendirebilir ve bu þekilde eski kimyacýlarýn peþine düþtüðü iksirleri elde edebilir. Buna göre kimyagerin madenleri, bitkileri, hatta hayvanlarý oluþturan unsurlara ve onlarýn keyfiyetleri arasýndaki iliþkilere müdahale ederek mesela güçlüyü zayýflatmasý, zayýfý güçlendirmesi, bozuðu düzeltmesi, düzgünü bozmasý mümkündür. Bu üç varlýk âlemindeki unsurlarý etkileme gücüne sahip olan kiþi bütün ilimlere ulaþmýþ, mahlûkatýn bilgisini, tabiattaki iþleyiþi kavramýþ olur. Cabir'in mizan teorisi ve bu teoriye dayanan kimya sistemi onu "ilmü'l-hayas" denilen baþka bir sisteme götürdü ve bu sistemle Cabir maden, bitki ve hayvanlarýn özelliklerini (havas), aralarýndaki benzerlik ve farklýlýklarý ve bunlarýn pratik ve týbbi bakýmdan taþýdýklarý önemi araþtýrdý. Kitab'l-Havas adlý risalesinde havas kavramýyla illet kavramý arasýnda iliþki kurarak havassýn varlýðýný reddeden din âlimleriyle havassýn illetlerini kavramayý beþeri idrakin üstünde gören filozoflarý eleþtirmiþtir. Cabir, havassýn ve onlarýn illetlerinin doðru olarak bilinmesi halinde tabiatýn taklit edilebileceðini ileri sürüyordu. P. Kraus; bu iddianýn temelinde sanatý "tabiatý taklit", felsefeyi de "Tanrý'nýn iþine benzer iþler yaparak, O'na yaklaþma" þeklinde açýklayan Platonist felsefenin bulunduðunu söyler. Ancak Cabir tabiatý iyileþtirmenin, hatta tabiatta bulunmayan canlýlar türetmenin mümkün olduðundan söz ederek Eflatun'dan daha ileri gitmiþtir.
Cabir maddi alemde matematiðe dayanan bir düzen bulunduðunu savunur. Buna göre bütün tabii olaylar nicelik ve sayý kanunlarýna irca edilebilir. Eþyanýn özellikleri de ölçülmeye elveriþlidir; bu özellikler sayýsal nisbetlere dayanýr ve rakamlarla ifade edilebilir. Ayný þekilde gramerle fizik arasýnda da bir uyum vardýr. Çünkü gerek dil gerekse tabiat benzer kanunlarla ortaya çýkmýþtýr; dolayýsýyla bunlar benzer metotlarla incelenebilirler. Dört unsurun farklý nitelikleri olan tabiatlar (sýcaklýk, soðukluk, kuruluk, yaþlýk) fiziki âlemin oluþumunu saðladýðý gibi harflerin birleþimi de dili meydana getirir. Cabir'e göre diller tesadüfen veya insanlarýn düþünüp tasarlamalarý sonucu ortaya çýkmamýþtýr; aksine bazý araþtýrmacýlarýn 'manevi enerji" diye açýkladýklarý "tabii nefs"in arzu ve isteðiyle doðmuþlardýr. Þu halde dil araz olmayýp nefsin bütün arzularý gibi bir cevherdir. Dil ve fiziki dünya arasýndaki paralellik fikri Cabir'i, tabiatta bulunmayan yeni cisimleri oluþturmak mümkün olduðu gibi yeni dillerin de oluþturulabileceði sonucuna götürmüþtür. Þu var ki böyle bir yeni dili ancak son derece üstün bir insan ortaya çýkarabilir.
Öte yandan Cabir, Aristo'nun kategorilerini batýni bir üslupla yorumlamaktadýr. Buna göre cevheri; 'boþluklarýn (halel) kendisiyle dolduðu, her çeþit surete girebilen, her þey kendisinde olan, her þeyin kendisinden teþekkül ettiði ve kendisine ayrýþtýðý varlýk" diye tarif eder. Zamaný da kýsaca 'hareketin sayýsý' veya "olaylarýn bir halden baþka hale dönüþerek içinde vuku bulduðu hakikat' þeklinde yorumlar. Þu halde oluþ ve bozuluþ dünyasýnda zaman, varlýklardaki nicelik ve nitelik deðiþikliklerinin içinde olup bittiði kategoridir. Ancak varlýk deðiþse de zaman birdir, deðiþmez; aksi halde her þeyin kendine göre baþka þeylerden farklý bir zamaný olmasý gerekirdi.
Cabir Kitabü'l-Isti'mal'de, Eflatun' un tenasüh nazariyesinin önde gelen düþünürlerin bir kesimince yanlýþ anlaþýldýðýný ve bu yanlýþlýðýn sonraki dönemlerde de sürdüðünü iddia ederek söz konusu nazariyeyi batýni felsefedeki devir sistemiyle açýklamaya çalýþmýþtýr. Buna göre oluþ (kevn) zorunlu olduðu gibi devir yani oluþun tekrarý da zorunludur. Yýldýzlar kevn ve fesat âleminin üstünde olduklarý için hareketleri ve bu hareketin zamaný, dolayýsýyla da devri sabittir. Buna karþýlýk oluþ ve bozuluþ dünyasýndaki her kiþinin devri, kendi özel durumuna göre bir diðerininkinden farklýdýr. Cabir'e göre bazý düþünürler Eflatun'un devir (tenasüh) görüþünü, bir kiþinin baþka bir kiþi veya bir hayvanýn suretine girmesi þeklinde açýklamýþlarsa da hakikat ehli devri, 'kiþinin tenasüh ve düþüþü (rüsüb) sýrasýnda meydana gelen gerileyiþinden önceki ilk suretine dönmesi" olarak anlamýþlardýr. Öyle görünüyor ki Cabir, bu son ifadede geçen "tenasüh" kelimesini Eflatun felsefesindeki 'ruhun bu dünyaya inerek beden kalýbý içine girmesi' anlamýyla sýnýrlamýþtýr. Ruh için bir düþüþ ve gerileme olan bu durum onun 'mizaç"ýna aykýrý olduðundan kendisine elem verir ve ruh bu elemden kurtulmanýn saðlayacaðý hazzý arar. Nitekim yüksek mertebedeki varlýklarda böyle bir durum söz konusu olmadýðýndan onlar tenasüh ve yeniden oluþu da yaþamazlar. Düþüþü yaþayan varlýk ise yeniden eski durumuna, 'ilkler'in âlemine yükselerek devrini tamamlar.
Cabir Latin dünyasýnda Geber adýyla tanýnmýþtýr. Batý'da XIII ve XIV. yüzyýllarda ortaya çýkan Geber külliyatýnýn, kimya ilminin sonraki altý asýrlýk geliþmesinde çok önemli roller oynadýðý anlaþýlmaktadýr. Summa Perfectionis magisterii, Liber de investigatione perfectionis, Liber de inventione veritatis, Liber fornacum ve Testamentum Geberi adlý eserlerden oluþan bu külliyatýn Cabir külliyatý ile baðlantýsý eskiden beri tartýþýlmýþtýr. Bu konudaki en önemli çalýþma 1893 yýlýnda M. Berthelot tarafýndan yapýlmýþ. Cabir'in eserleriyle Latin Geber külliyatý arasýnda önemli farklar olduðu, Arapça ve Latince külliyatlarýn farklý yazarlarýn kaleminden çýktýðý ileri sürülmüþtür. Bu karþýlaþtýrmanýn sonuçlarý arasýnda, Latin Geber'in modern kimyanýn doðmasýnda Cabir'den daha önemli bir role sahip olduðu iddiasý da yer alýr. Ancak Arap kimya geleneðinin de Latin dünyasýnda tanýndýðýnýn bir iþareti olarak hiç olmazsa Cabir'in Kitabüs-Seb'în adlý eserinin Latinceye tercüme edildiði kabul edilmektedir. Ayrýca Latin Geber'e ait eserlerin Cabir'e nisbet edilen eserler arasýnda yer almayýþý da Geber külliyatýnýn baþka bir çerçevede deðerlendirilmesi gerektiði kanaatini destekler mahiyettedir. Ancak Corbin'in de iþaret ettiði gibi Berthelot ve onun peþinden gidenlerin vardýklarý sonuçlarý nihai sonuçlar olarak görmek yanýltýcý olabilir.
Eserleri.
Cabir'in kaleminden çýkan veya ona nisbet edilen eserler çok geniþ bir külliyat meydana getirmiþtir. Bu eserlerin en eski listesine el-Fihrist'te rastlanmaktadýr. Ýbnün-Nedim, bizzat gördüðü eserlere ve güvendiði kimselerin verdiði bilgilere dayanarak bu konuda biri büyük, diðeri küçük iki liste bulunduðunu, büyük olanýn Cabir'in bütün eserlerini, küçük listenin ise sadece kimyayý ilgilendirenleri ihtiva ettiðini söyler. Daha sonra Cabir'den naklen onun 300 felsefe, 300 mekanik ve 500 týp kitabý ile sanatlar ve savaþ araçlarý üzerine 1300 risale kaleme aldýðýný anlatýr. Bu külliyat içinden genellikle birbirleriyle pek fazla irtibatý olmayan 112 kitap simya alanýna aittir ve bunlarda Antikçað Helenistik dönem simyacýlarýna sýkça göndermelerde bulunulur. Ayrýca külliyattan yetmiþ kitap, Cabir'in kimya alanýndaki deneye dayanan çalýþmalarýnýn ve sistematiðinin bir ürünü olarak bilinir. Onun tabiat felsefesi hakkýndaki düþünceleri, kimya ve esrarlý ilimlerle ilgili görüþleri Kütübü'l-Mevazin adýyla anýlan 144 kitapta yer almaktadýr.
Cabir'e nisbet edilen eserlerin ona ait olmadýðý ve hatta bir kiþiye ait olamayacaðý, daha sonraki dönemlerde bir ekol tarafýndan kaleme alýndýðý þeklindeki J. Ruska ve P. Kraus'a ait iddialar Fuat Sezgin tarafýndan eleþtirilmiþtir. Özellikle Kraus'a göre Cabir külliyatýnýn muhtevasýnda bu eserlerin II (VIII) yüzyýla ait olamayacaðýný gösteren birçok delil yer almaktadýr. Bu deliller ýþýðýnda külliyatýn yazýlýþ tarihini III. (IX.) yüzyýldan geriye götürmek imkânsýzdýr ve hatta bazý ipuçlarý külliyatý IV. (X.) yüzyýla kadar götürmemizi mümkün kýlmaktadýr. Cabir'in gerek tarihi þahsiyetini gerekse eserlerini bir uydurmadan ibaret sayan bu yaklaþýma Fuat Sezgin ciddi gerekçelerle karþý çýkmýþtýr. Sezgin'e göre Cabir külliyatýnda yer alan ilim-felsefi malzeme ve iktibaslarýn III. (IX.) yüzyýldan geriye gitmediði þeklindeki ön yargýlý hipotezi terk ettiðimiz takdirde, Cabir'in eserleri II. (VIII.) ve hatta I. (VII.) yüzyýldaki ilmi ve felsefi literatür hakkýnda paha biçilmez bir kaynak olacaktýr. Cabir'in kullandýðý kaynaklar, tercüme faaliyeti Huneyn b. Ýshak ve kurduðu okulla zirvesine çýkmadan çok önce Arapçaya tercüme edilmiþ Helenistik sahte eserler literatürü idi ve Cabir'in Helenistik kültüre dayalý bilgi ve aktarmalarý bu erken tercümelere dayanmaktadýr. Esasen Cabir'in ilmi ve felsefi baþarýsýnýn önemi de her þeyden önce eserlerinin II. (VIII.) yüzyýlda kaleme alýnmýþ olmasýndadýr.
Eski ve yeni birçok bibliyografik kaynakta Cabir'e isnat edilen eserlerin çeþitli listeleri yer almakta ve yeni listeler içinde P. Kraus'un hazýrladýðýnýn en geniþi olduðu görülmektedir. Fuat Sezgin, büyük ölçüde Kraus'un çalýþmalarýný esas alarak Cabir'in günümüze kadar ulaþan eserlerinin isimlerini, çeþitli yazmalarýn bulunduðu yerleri, isim ve nüsha farklarýný, neþirleri içeren geniþ bir bibliyografya vermiþ ve buna Kraus'un listesinde bulunmayan bazý eserleri de katmýþtýr. Sezgin'in eserinde ayrýca Cabir b. Hayyan üzerine yapýlmýþ modern çalýþmalarýn da bir listesi yer almaktadýr. Cabir'e ait eserlerin on bir tanesi Holmyard tarafýndan neþredilmiþtir. P. Kraus da Muhtaru Resa'ili Cabir b. Hayyan içinde beþ risalesinin tam metni ile on üç eserinden bazý seçme metinleri yayýmlamýþtýr. Ayrýca Ebu Ride Cabir'e ait beþ felsefi risaleyi Zeitschrif t für Geschichte der Arabisch-Islamischen Wissenschaften 'de neþretmiþtir.
(T.D.V.Ýslam Ans. 6 /533-537)
Câbir bin Hayyân Kimyaya Hangi Bilgileri Kazandýrmýþtýr?
Kimyada geniþ uygulama alaný olan aþaðýdaki kimyasal iþlemler, uygulamalarý ile birlikte kimyaya îlk defa kazandýrmýþtýr. Bunlar :
Arýtma yollarýndan
Kilsleþtirme
Kalsinasyon
Oksitlenme
Süblinasyon
Billûrlaþtýrma ve
Kimyasal yanma olayýnýn açýklanmasý.
Bunlarýn dýþýnda: günümüz kimyasýnýn temel bilgilerinden olan aþaðýdaki bilgileri de kimyaya ilk defa kazandýrmýþtýr. Bunlar :
Sirkeden asetik asit elde etme yollarýný açýklamýþtýr. Nitrik asit, maizerin, vitriol yaðý, gümüþ nitrat bileþiklerini ilk olarak keþfettiði söylenir. Eserlerinde kimyaya ait ilk sembolleri de ilk defa kullanmýþtýr.
Baþta Câbir ve diðer Ýslâm kimyacýlarýnýn eserlerinden alýnmýþ ve kimyanýn temel terimlerinden olan; alcool, Alembic, alkali (al-kali), antimoni, alidol, reagler, tutti...
gibi Arapça terimler, Latince yazým þekilleri ile kimyaya kazandýrýlmýþtýr.
Bugünün kimyasýna «Modern Kimya» adý verilmektedir. Kimyanýn tarihi geliþimini konu eden eserler, modern kimya (tecrübî kimya kurucu olarak Fransýz kimyacý Lavolsier (1743-1794) ile baþlatýr.
Gerçekte, Gabir bin Hayyân tarafýndan ortaya konan eserleri deðerlendirdiðimizde, günümüzde kimya laboratuarý tanýmýna uygun ilk laboratuarýn, Kûfe'de faaliyet halinde olduðunu görmekteyiz. Bu durumda, günümüzde modern kimyanýn ilk önderi olarak gösterilen Fransýz Lavoisier'dan yýllarca önce modern kimyanýn ilk örnekleri, Harran'da ve Kûfe'de ortaya konmuþ olmaktadýr.
Son yüzyýlýn araþtýrmalarý þu gerçeði ortaya koymuþtur.
Modern kimyanýn ilk öndenleri Câbir bin Hayyân, Beyrûnî ve Ýbn-i Sina'dýr. Lavoisier'in 1774 yýlýnda yazdýðý Kimya Bilimine Giriþ (Troite Elementaire de Chimee) adlý eserinde; ne yeni bir kimyasal madde-bileþik adý ve ne de kimyaya ait yeni bir kavram ifade eden bilgiler vardýr. Lavoisier'in bu eserinde yaptýðý, kendisinden önce var olan kimya bilgilerini sistematize edip açýklamýþtýr. Bu arada, kimyasal madde ve bileþiklerin yeni sembolleri vardýr... Eðer modern (tercübî) kimya bu ise bir sözümüz yoktur. Ancak, Câbir tarafýndan ortaya konan eserler bütünüyle deðerlendirildiðinde moderr kimyanýn ilk önderinin Câbir bin Hayyân olduðu gerçeði ortaya çýkar.
Câbir'e ait eserleri incelemiþ olan Alman müsteþrik Paul Kraus, þu bilgileri verir: Câbir’in kimyasý, eski kimyadan (el-simya) bize kalan bilgilerden tamamen farklýdýr. Ayrýca felsefî bir nazariyeye müstenit tecrübî bir bilimdir.
Câbir'in külliyatýna ait birçok eser. Doðu bilim dünyasýna ait eserlerle zengin; Berlin Paris ve Leyden kütüphanelerinde mevcuttur. Paul Krauþ'un belirttiðine göre bu eserlerin pekçoðu 12. yüzyýl baþlarýndan itibaren Latinceye tercüme edilmiþtir.
Müsteþrik Philip K. Hitti de : “Batý'da yazar olarak Câbir'in adýný taþýyan 22 eser adýnýn bilindiðini, bu eserlerin de muhtelif tarihlerde Avrupa'da yayýnlandýðýný” kaydeder.
(Bilim ve Teknolojinin Geliþimi ile Ýslam Bilginlerinin Yeri, Lütfi GÖKER,98-100)