Herat meclisi By: hafiza aise Date: 18 Haziran 2012, 18:04:18
HERAT MECLÝSÝ
Þeref BÝLSEL • 47. Sayý / DÝÐER YAZILAR
Eski metinlerde, büyük yerleþim yerlerine “Balýk/Balýð” dendiðine tanýk oluruz. Daha sonra “Kent” kelimesi kullanýlmaya baþlanmýþ; Ýslam Medeniyeti dairesine girildikten sonra ise “Þehir” kelimesi ortaya çýkmýþtýr. “Þehir” Pehlevîce’den (eski Farsça) gelmektedir. Arapça “Medine” kelimesi de, þehir demektir; dolayýsýyla “Medeniyet” kavramý da buradan ortaya çýkmýþtýr. Ýslam Medeniyeti, kendi karakterine uygun þehirler inþâ etmiþ ve bir bakýma kendini þehirler üzerinden dile getirmiþtir. Mekke, Medine, Kudüs dýþýnda Ýslam Kültürü’nün çoðaltýlýp yaþatýldýðý pek çok önemli þehir vardýr: Semerkand, Baðdat, Belh, Buhara, Konya, Þam… Sezai Karakoç’un bir þiirinde kullandýðý “Þam”ý pek çok þehrin yerine koyabiliriz:
“Ben Þam’ý bin yýl öncesinden bilirim Annemin sütü kadar yakýn bana”
Ýslam Medeniyeti’nin kapýsýný açtýðý bir önemli vilayet de “Herat”týr. Bugün Afganistan’ýn kuzeybatýsýnda yer alan, Ýran ve Türkmenistan’a sýnýrý olan Herat için Yunan tarihçi Heredot “Orta Asya’nýn buðday ambarý olduðunu” söyler... Sultan Hüseyin Baykara, 1430’da Herat’ta doðdu; soyu baba ve anne tarafýndan Timurlenk’e uzanýr. Þairlere deðer vermek, sulh ve adaletin yerleþmesine gayret göstermek en temel vasýflarý arasýndaydý. Kendisi de þair olan Baykara’nýn “Meclisü’l- Uþþâk” adlý bir eseri ile Türkçe ve Farsça þiirlerinden mürekkep bir de “Divân”ý vardýr. Þiirlerinde “Hüseynî” mahlasýný kullanýrdý. Bugün bazý araþtýrmacýlar “Hüseynî” diye bilinen makamýn (ünlü Yemen türküsü bu makamdadýr) kökenini Baykara Meclisi’ne kadar götürürler. Sultan Hüseyin Baykara, sarayýna bilgin, sanatkâr ve þairleri toplayarak “Baykara Meclisi”ni kurmuþtur. Bu mecliste, siyaset, devlet iþleri ve günlük olaylarýn konuþulmasý yasaktý. Yalnýzca saz ve söz yer alýyordu: Þiir ve musýkîyle kurulan bir ruh sofrasýydý. Baykara Meclisi, zamanla siyasetin konuþulmadýðý meclis anlamýnda kullanýlmaya baþlanmýþtýr. Þair Ali Þîr Nevâî, Baykara’nýn en yakýn dostu, veziri ve bu meclisin de müdavimlerinden biriydi. Bir diðer önemli isim ise Molla Câmî idi.
Sultan Hüseyin Baykara döneminde, Herat bir kültür baþkentine dönüþmüþtür. Uluð Bey’in ölümü üzerine sönmeye yüz tutmuþ olan Semerkand Medeniyeti, yerini Herat Medeniyeti’ne býrakmýþtýr. Mimarî eserler, hamamlar, hastaneler ve özellikle medreselerle süslenen Herat’ta ilim tahsil eden 12 bin talebenin olduðu söylenir. 37 yýl iktidarda kalan Baykara döneminde Herat’ýn nüfusu 2 milyonun üzerindeydi. Tarihçiler, Herat’ý dünyanýn en büyük þehri olarak kaydetmiþtir. Ýstanbul ancak 1507’de Herat’ýn nüfusunu geçebilmiþtir. Herat þehri, Ýran, Irak, Tebriz ve Ýstanbul gibi kültür merkezleriyle irtibat içindeydi. Baykara döneminde “Timuroðullarý Rönesansýdenilen Türk medenî hamlesinin merkeziydi bu þehir. Osmanlý tezkirelerinde “Ýran Padiþahý, Cihân þâhlarýnýn þâhý, fâzýllarýn gözeticisi, beliðlerin koruyucusu, Acemin Hüsrev’i” þeklinde takdim edilir Hüseyin Baykara, Osmanlý hükümdarlarýndan da saygý görmüþtür. Türk Dili’ni, dolayýsýyla Türk Kültürü’nü himaye etmiþ, onun zamanýnda Çaðatay Türk Edebiyatý altýn dönemini yaþamýþtýr. Alî Þîr Nevâi ile Türkçe’nin devlet ve edebiyat dili olmasý için çalýþmýþ, bununla yetinmeyerek Türkçe yazmayý emreden bir de ferman çýkarmýþtýr.
Baykara Meclisi’nin bir diðer önemli þahsiyeti de Ali Þîr Nevâi’dir. 1441’de Herat’ta doðan Nevâî, Sultan Hüseyin Baykara’nýn okul arkadaþý idi. Bu dostluklarý ömrünün son ânýna kadar devam etmiþtir. Baykara, Herat’ta yönetimi ele alýnca Nevâi’yi yanýna getirtmiþ, onu önce mühürdar, daha sonra da vezirlik görevine tayin etmiþtir. Ailesi çok zengin olan Nevâî, devletten maaþ almadýðý gibi devlete yardým etmiþtir. 1501’de vefat edince Herat’ta üç gün yas ilan edilmiþtir.
Þiirlerini Türkçe ve Farsça yazmasýna raðmen Arapça’yý da çok iyi bilen Nevâi, Kaþgarlý Mahmut’tan sonra Türk Dili’ne en çok hizmet eden kiþi olarak tanýnýr… Sadece þiire deðil; resme, mimarîye ve musýkîye de önemli hizmetleri bulunmuþtur. “Makam, âhenk” anlamýna da “Nevâî”, halk tarafýndan çok sevilmiþtir. Ünlü “Muhakemet’ül Lügâteyn” adlý kitabýnda Türkçe ile Farsçayý karþýlaþtýrýr ve pek çok yerde Türkçe’nin Farsça’dan üstün bir dil olduðunu savunur. Nevâi, bu kitabýný, Türkçe’yi terk ederek eserlerini Farsça kaleme alanlara ithaf etmiþtir. Türkçe yazdýðý þiirlerde “Nevâî”, Farsça yazdýðý þiirlerde ise “Fanî” mahlaslarýný kullanmýþtýr. Nevâî’nin dördü Türkçe, biri de Farsça olmak üzere beþ ayrý divaný vardýr. Türkçe divanlarýnýn genel adý Hazâinü’l Maânî’dir. Türkçe divanlarýný, Garâibü’s-Saðîr, Nevâdirü’þ Þebâb, Bedâyiü’l-Vasat ve Fevâidü’l-Kiber adlarý altýnda yazmýþtýr. Beþ mesnevisinden meydana gelen Hamse’si ile Türk Edebiyatý’na ilk hamseyi yazan þair de Nevâî’dir. Divanlarýndan baþka 18 ayrý eseri daha vardýr. Pek çok þair Nevâî’yi örnek almýþ, onun þiirlerine nazireler yazmýþtýr. Ýki ünlü þair, Ahmet Paþa ve Fuzûlî de Nevâî’den etkilenmiþtir. Bugün Özbek Türkçesi olarak yaþayan Çaðatayca’nýn en önemli þairidir Ali Þîr Nevâî. Bir gazeline þöyle baþlar :
“Bahar boldu vü gül meyli kýlmadý könglüm/Açýldý gonce vü lîkin açýlmadý könglüm”
Baykara Meclisi’nin bir baþka önemli üyesi Molla Câmî (Nureddin Abdurrahman b. Ahmed)’dir. Edebiyat ve felsefe sahalarýnda Ýran’ýn büyük þahsiyetleri arasýnda yer alýr. Zamanýnda “allâme” (Büyük bilgin/âlim) olarak anýlmýþtýr. Ýran klasik þairlerinin sonuncusu olarak kabul edilir. Bir atasözüne dönüþmüþ olan þu beyit Molla Câmi’ye aittir:
“Evliyaullah ile bir an beraber kalýp sohbet etmek/Cehl u gafletle yüz sene takvaya çalýþmaktan evlâdýr”
Molla Câmî hacdan dönünce, Hüseyin Baykara’nýn kendisine tahsis ettiði bir medresede ders vermeye baþladý. Oðlu Ziyâüddîn Yûsuf için yazdýðý “El-Fevâid-üz-Ziyâiyye fî Þerh-il-Kâfiye” adlý Arapça gramer kitabý, Müslüman Türkler arasýnda Molla Câmi adýyla çok tanýnmýþtýr ve medreselerde ders kitabý olarak okutulmuþtur. Câmî, dîvânýnda, Fâtih Sultan Mehmed’e hitaben, onu övücü þiirler yazdý. Ayrýca onun oðlu Sultan Bâyezîd'i medheden kasîdeleri de bulunmaktadýr.
Molla Câmî’yi Osmanlýlar ne kadar çok sevdiyse, Ýran'daki Safevî þahlarý da ona o kadar çok düþmanlýk ettiler. Rivayet odur ki, Þâh Ýsmâil Herat’ý zaptettiði zaman þu emri verdi: “Mevlânâ Abdurrahmân Câmî'nin nerede bir kitabý görülürse, kitabýn üzerindeki Câmî ismindeki ‘Cim’ harfinin noktasýný kazýyýp, harfin üzerine nokta koyun. Bu sûretle Câmî ismi, Hâmî (olgunlaþmayan kimse) olsun”. 1492 (H.898) senesinde bir Cumâ günü vefat etti. Sultan Hüseyin Baykara, vezîri Ali Þîr Nevâî, âlimler, seyyidler ve bütün Heratlýlar, Câmî'nin evine koþtular. Hazýrlýklar bitirildikten sonra, büyük bir cemâat cenâze namazýný kýldý ve hocasý Sâdüddîn-i Kaþgârî'nin kabri yakýnýna defnedildi.