Kanun Koyucu Olarak Hz. Muhammed s.a.v. By: saniyenur Date: 16 Haziran 2012, 11:19:32
KANUN KOYUCU OLARAK HZ. MUHAMMED
GiriþÝnsan, âlemlerin Rabb'ine ibadet etmek (51: 56) ve yeryüzünde adalet, takva ve fazilet nizamýný kurmak (57: 25 ve 22: 41) için yaratýlmýþtýr. Kendisine bu çabasýnda yardýmcý olmasý için Resulleri aracýlýðýyla Rabbinden hidayet ve rehberlik vadedilmiþtir (2: 38 ve 7: 35). Ancak, ne zaman Allah'ýn rasullerinden biri insanlarý hidayete yöneltmek için gelse onu yalanlamýþlardýr (30: 47 ve 7: 101). Allah beþerin ders almasý için birbiri peþisýra nebiler göndermiþ (23:44), ancak yaratýlýþý esnasýndaki meleklerin sözlerini doðrularcasýna, insan yeryüzünde Allah'a karþý isyan-bozgunculuk tavrýný sürdürmüþ ve masum insanlarýn kanlarým akýtmaya devam etmiþtir. Geçmiþiyle, tecavüzkar hareketlerini engelleyecek zorlayýcý güç olmadan barýþ içerisinde yaþayamayacaðým isbatlamýþtýr. Zayýf ve yoksullar, toplumda yetki ve nüfuz sahibi güçlülerin saldýrýsýna her an katlanmak zorunda kalmýþlardýr. Ýþte bu yüzden, isyankar unsurlarýn aktivitelerine mani olmak ve toplumdaki zayýflarýn haklarýný korumak amacýyla Hakim olan Allah rasul-leri vasýtasýyla kendi hükmünü göndermiþtir. "Andolsun, biz elçilerimizi apaçýk burhanlarla gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye, onlarla birlikte Kitabý ve mizaný indirdik. Bir de kendisinde çetin bir sertlik ve insanlar için (çeþitli) yararlar bulunan demiri indirdik; öyle ki Allah, kendisine ve Rasulü'ne gayb ile (görmedikleri halde) kimlerin yardým edeceðini bilsin (ortaya çýkarsýn). Þüphesiz ki Allah, büyük kuvvet sahibidir, yegane galip olandýr." (57: 25).
Gerek ferdî yaþantýlarýnda, gerekse toplumsal örgütlenmelerinde insanlar adalet ve marufu ayakta tutsunlar diye Allah, apaçýk hakikat belgeleriyle birlikte beþer hayatýnýn her yönünü banndýran mükemmel hidayet rehberleri göndererek hiçbir hususta þüpheye mahal býrakmamýþtýr. Þayet bir direnme yahut karþý koyma ile karþýlaþýlýrsa, bütün beþeriyetin faydasýnadýr, insanlar, Allah'ýn hükmünü yerine getirmek amacýyla kuvvet kullanabilirler. Kanun ve nizamý saðlamak, insanlarýn haklarýný korumak amacýyla zaman zaman rasulleri vasýtasýyla Allah tarafýndan þeriatler gönderilmiþtir. Bu tür ilahi emirleri getiren son rasul ise Muhammed'dir. O'nun çaðrýsý ve öðretisi bütün insanlýða þamil ve evrensel olduðundan; kýyamet gününe kadar insanoðlu Ýçin hidayet rehberi olarak kalacaðýndan, þümullü kýlýnmýþ olup beþikten mezara kadar beþer hayatýnýn her cephesini kaplayacak geniþliktedir. Toplum içerisinde insan hayatýný düzenleyen temel hukuk kaidelerini sunar. Kur'an ve sünnetin temel prensipleri ýþýðýnda ahkamý yorumlayýp yeni ihtiyaçlarýný karþýlamak için sonraki nesillere engin bir alan býrakýr. Ýslam hukukunun temel prensipleri ve sünnette bulunan davranýþ Örnekleri gelecek zamanlar için deðiþmeyip sabit kalýr ve topyekün insanoðluna tatbik edilmesi zaruridir. Bu prensipler sosyal hayatýn þu yönlerini kapsar:
1- Can emniyeti,
2- Mal emniyeti,
3- Namus emniyeti,
4- Din emniyeti,
5- Miras emniyeti,
6- Ýfade ve isbat hakkýnýn korunmasý
(Hakim Þeyh Abdulhamid, "Rasul, as a legis-lator" adlý makalesi, Sayyara Dýgest, Rasul özel sayýsý, c.II, Kasým 1973).
Kur'an-ý Kerim'de hukuki konularla ilgili çok az sayýda ayet vardýr. Fakihlere göre bunlar miras, evlilik, mehir, boþanma, hediye, vasiyet, alýþ veriþ, himayet, kefalet ve cinayet gibi konularý kapsar. Þüphesiz ki, durmadan deðiþen ve geliþen dünyada bu birkaç kural çeþidi yahut kanun maddesi her yeni hal ve problemleri ihtiva etmez. Bu yüzden Ýslam'ýn temel prensipleri ýþýðýnda zamanýn ve mekanýn ihtiyaçlarýna göre Ýslam hukuku ile ayný çizgide olmalarý ve onun esaslarýndan herhangi biriyle çeliþmemeleri þartýyla kanunlarýn yapýmýný Kur'an-ý Kerim gelecekteki kanun yapýcýlarýna býrakmýþtýr.
Bu anlamda Ýslam'ýn ilk kanun yapýcýsý Hz Muhammed'dýr. O, Kur'an-ý Kerim'in hükümlerini tefsir etmiþ ve hayatýn fiili problemlerine bu hükümlerin uygulanýþ tarzý hakkýnda izahlarda bulunmuþtur. Kur'an-ý Kerim'in ihtiva ettiði ilahi ahkamýn herhangi birini deðiþtirmemiþ yahut baþkalaþtýrmamýþ, aksine O'nun tefsir ve izah edicisi olarak hareket edip, ileriki bölümlerde de göreceðimiz üzre, O'nu yalnýzca deðiþik durumlara tatbik etmiþtir. Ýlahi hüküm Hz. Muhammed'a Allah tarafýndan Kur'an formunda verilmiþtir. Þeriat, "bu dünyayý insanýn menfaatine yaratan Allah tarafýndan kesin ve açýk olarak belirtilen bir kanundur. O, her þeyi insanýn emrine veren Allah tarafýndan beyan edilmiþtir, insanoðlunun adýmlarýnýn yönlendirilmesini ifade eder. O, insanoðluna zarar veren herþeyi yasaklar, ona fayda saðlayan ve kullanýþlý olan her þeye müsade eder ya da emreder. Þe-riat'ýn temel prensibi; bütün gerçek ihtiyaç ve arzularýný karþýlama, çýkarlarýný koruma ve baþarý-mutluluk elde etme gayesine yönelik akla uygun her tür çabayý gösterme hakkýna bazen de yükümlülüðüne insanoðlunun sahip olmasýdýr. Ancak bütün bunlar Öyle bir tarzda yapýlmalýdýr ki; hem diðer insanlarýn çýkarlarý tehlikeye atýlmamalý, hak ve yükümlülüklerini yerine getirmelerine yönelik gayretlerine zarar verilmemeli, hem de gayelerine ulaþýmýnda aralarýnda yapýlmasý mümkün bütün sosyal dayanýþma, yardýmlaþma ve iþbirliði ortaya konmalýdýr." (Ebul A'la Mevdudi, Towards Understanding islam).
Ancak, iliþkileri açýsýndan insanlarýn karakterlerine baktýðýmýzda iki çeþit insanýn olduðunu görürüz: "Güç ve imkanlarým bilerek yanlýþ kullanan ve yanlýþ kullaným sebebiyle kaynaklan israf eden, kendi hayati çýkarlarýný zedeleyen ve diðer insanlara zarar verenler ile samimi ve ciddi olan ama cehaletleri sebebiyle hataya düþenler. Güçlerini bilerek yanlýþ kullananlar habis ve günahkar olup idare ve ýslah edilmelerinde kullanýlmasý için hukukun güçlü kýlýcýna müstehaktýrlar. Cehaletleri yüzünden hataya düþenler ise hakiki bilgi ve irþada ihtiyaç duyarlar, öyle ki Sýrat-ý Musta-kim'i görebilsinler, güç ve imkanlarýný en iyi þekilde kullanabilsinler. Allah tarafýndan açýklanan yönetim manzumesi iþte bu gerçek ihtiyacý karþýlar." (Ebul A'la Mevdudi, a.g.e). Ýlahi hükmün (Kur'an'ýn) tatbikini gösteren ilk þahýs Rasulullah'týr. Allah'ýn Rasulü olmasý hasebiyle, Allah'ýn kanunlarýnýn uygulanmasýný en iyi bilen de yine O'dur. O'nun hayat tarzý ve uygulamalarý müslümanlar üzerine baðlayýcý kýlýnmýþtýr. Kur'an-ý Kerim bu baðlayýcýlýðý þu ifadelerle açýklar: "Kim Rasul'e itaat ederse gerçekte Allah'a itaat etmiþtir" (4:80) ve "Artýk Rasul size ne verdiyse onu alýn, sizi neden sakýndýnrsa ondan da kaçýnýn" (59:7).
Ýslam'ýn ortaya koyduðu hayat þemasý bir haklar ve yükümlülükler dizisinden oluþup bütün inananlar bunlarý yerine getirmekle görevlendirilmiþlerdir. Genel olarak, Ýslam Þeriatý iman edenler üzerine dört çeþit hak ve mükellefiyet yükler:
1- Allah'ýn haklan,
2- Kendi nefsinin haklarý,
3- Diðer insanlarýn haklarý,
4- Allah'ýn insanýn hizmetine verdiði ve kendi yararý için bunlarý kullanma yetkisini insana bahþettiði güç ve imkanlarýn haklan. Bu haklar ve mükellefiyetler Ýslam Þeriati'nin bel kemiðini teþkil etmekte olup bilinmeleri ve ciddiyet, ,titizlik ve samimiyetle yerine getirilmeleri her müslümanm görevleri arasýndadýr. (Ebul A'la Mevdudi, a.g.e). Þeriat'ýn kural ve düzenlemeleri bu haklarý korumak amacýný taþýdýðýndan hak ve mükellefiyet türlerinin açýklanmasý gereklidir. Bununla birlikte, bu bölümde müzakere etmeyi düþündüðümüz hukuki problemlerin asliyetini teþkil ettiðinden burada yalnýzca diðer insanlarýn haklarý üzerinde durulacaktýr.
Ýslam Þeriatý bir taraftan insana kiþisel haklarýný kullanmasýna izin vermiþ, öte taraftan da bu haklanný diðer insanlann benzer haklarýna tecavüz etmeyecek þekilde kullanmasýný emretmiþtir. Baþka bir ifadeyle, diðer fertlerin benzer haklarýna müdahale etmemek kaydýyla haklarýný kullanýp kullanmamakta fert özgürdür. Ýslam Hukuku bu suretle, aralarýnda hiçbir çatýþmanýn çýkmamasý ve karþýlýklý yardýmlaþarak yeryüzünde Allah'ýn hükmünU ikame etmeleri amacýyla ferdin haklan ile toplumun haklan arasýnda bir denge kurmaya çalýþmýþtýr. Ýslam Þeriatý bu amaçla, kendi haklanný kullanýrken diðerlerinin haklanný ihlal etmesi muhtemel kiþiler için kesin sýnýrlar ortaya koymuþtur. Ve hiçbir devlet, hukuk sistemini Kur'an ve sünnet ile ayný çizgiye getirmedikçe gerçek anlamda Ýslam Devleti olarak isimlendirilemez.
Çeþitli meselelerle ilgili olarak hem Ýlâhî hüküm (Kur'ân), hem de Rasûlullah tarafýndan ortaya konan kanunlar aþaðýda açýklanmaya çalýþýlmýþtýr.
Aile Hukuku; Evlilik, mehir, boþanma, boþandýktan yahut kocanýn ölümünden sonraki bekleme müddeti (iddet), nafaka, emzirme, sütten kesme gibi hususlarla ilgili hukukî konulan ihtiva eder.
Evlilik: Ýslam'da evlilik þahitler önünde icab ve kabul ile hukuki statü kazanan bir akiddir. "Bunlarýn dýþýnda kalaný -namuskâr ve zinaya sapmamýþ (insanlar) halinde (yaþamanýz þartýyla) mallarýnýzla (mehir vermek suretiyle) ara(yýp nikahla)manýz için- size helâl edildi." (4:24). Ýslam, evlilik vasýtasýyla saf-iffetli kalmalarý ve nzýklarýnýn artmasý daha muhtemel olduðundan genç insanlarýn evlenmesini teþvik eder. Müslümanlar yine ayný sebeple bekâr, köle ve cariyelerini evlendirmekle emrolunurlar: "Ýçinizden evli olmayanlarý, kölelerinizden ve cariyelerinizden salih olanlarý evlendirin. Eðer fakir iseler Allah, kendi fazlýndan onlarý zengin eder... Nikâh (imkâný) bulamayanlar, Allah onlarý kendi fazlýndan zenginleþtirinceye kadar iffetlerini korusunlar." (24:32-33).
Rasûlullah da, "Ýçinizden evlenmeye gücü yeten evlensin. Zira evlenmek gözleri haramdan korur, sizi zinadan muhafaza eder. Gücü yetmeyen kimse ise oruç tutsun. Çünkü orucun þehveti kýran bir hassasý vardýr" buyurmuþtur. (Buhari ve Müslim). O halde evlenmeye güç yetiremeyenlere Ýslam, oruç tutarak takva ehli olmalarým öðütlemektedir. Rasûlullah'dan þu ifadeler de naklolunur: "Allah'ýn yardým edeceði üç kiþi vardýr. Ýlki, iffetli bir hayat dileyerek evlenen kiþidir..." (Tirmizi, Nesei ve Ýbni Mace). "Evlenen kimse dininin yansýný kurtarmýþtýr. Artýk diðer yarýsý için Allah'tan korkup sakýnsýn." (Beyhaki, Þu'eb el-iman). Ýbni Abbas, Rasul'ü Ekrem'den rivayet eder ki, "Allah'ýn huzuruna çýktýðýnda temiz olmak isteyen, hür kadýnla evlensin" (Buhari). Diðer bir rivayette Rasûlullah, "Bütün dünya hoþtur, ancak en güzel olaný salih bir kadýndýr..." buyurmuþtur. (Müslim).
Adalet Gözetilerek Yapýlan Sýnýrlý Çok Evlilik: Ýslam, aralarýnda adaleti gözetmek kaydýyla dört kadýna kadar evlenmeye izin verir. "Eðer yetim (kýz)lar hakkýnda adaleti yerine getiremeyeceðinden korkarsamz sizin için helal olan (diðer) kadýnlardan ikiþer, üçer, dörder olmak üzere nikahlayýn. Þayet (bu suretle de) adalet yapamayacaðýnýzdan endiþe ederseniz o zaman bir (eþ) ya da sað ellerinizin malik olduðu (cariye) ile (yetinin). Bu, sapmaT manýza daha yakýndýr." (4:3). Bu ayet-i kerime hanýmlarýn sayýsýný kesin olarak sýnýrlar ve ayný anda dörtten fazla hanýmla evlenmeyi yasaklar. Bunun yanýsýra, ayet-i kerime çok evliliði hanýmlar arasýnda adalet þartýna baðlayarak kýsýtlar; adaleti yerine getiremeyenler için tek eþi tavsiye eder. Yukandaki ayeti izah ederken Rasûlullah'ýn zevcelerinden Aiþe; "Bu ayetle zikrolunan yetimden murad, bir erkeðin vesayet ve himayesi altýnda iken hamisince malma ve güzelliðine imrenerek nikah edilen ve ancak mihri, emsali kýzlann mih-rinden eksik takdir edilerek adaletsizlik yapýlan yetimdir. Bu ayet-i kerime nazil olarak, mal tamahýyla emsalinden noksan mehir vererek öksüz kýzlan nikah etmek nehyolunup baþka kadýnlardan lüzum ve ihtiyaca göre iki, üç ve nihayet dört kadýnla evlenebilmelerine müsaade olundu" demiþtir. (Buhari).
Dört Hanýmdan Fazlasý: Nisa suresinin yu-kanda zikredilen ayet-i kerimesi nazil olduðunda dörtten fazla zevcesi bulunan bütün müslümanlann dört tanesinin dýþýndakilerini boþamalan Rasûlullah'ca emredildi. Ýbni Ömer, Gaylan b. Seleme es-Sakafi'nin Ýslam'ý kabul ettiðinde 10 hanýmý olduðunu ve Rasu-lullah'ýn ona hanimlannm dördünü tutmasýný ve geri kalanlardan ayrýlmasýný söylediðini rivayet eder. (Ahmed, Tirmizi ve Ýbn-i Mace). Nevfel b. Mu'aviye der ki, "Ýslam'ý kabul ettiðimde beþ zevcem vardý, bu yüzden Rasulul-lah'a danýþtým ve O, "Dördünü tut ve birinden ayni" buyurdu. Ben de benimle en uzun süre kalan ve 16 yýldýr kýsýr olanýný seçip ondan aynldým." (Þerh-üs Sünne).
Evlenilmesi Haram Olanlar: Rasûlullah, aralarýnda evliliði gayri meþru kýlacak kan baðýna mukabil gelen süt kardeþliði baðýnýn bulunduðu kiþilerin evliliklerini yasaklamýþtýr: "Neseb bakýmýndan haram olan her þeyi süt hýsýmlýðý da haram kýlar." (BuharÝ).
Ümmül-Fadl, Rasulullah'ýn, "Bir veya iki kez emmek, nikahý haram kýlmaz" buyurduðunu rivayet eder. (Müslim). Ümmü Seleme'nin Rasulullah'dan rivayeti ise, "Rada'dan haram olan, ancak memeden kesmeden Önceki dönemde göðüsten alýnýp baðýrsaklara girendir" þeklindedir. (TirmÝzÝ). Ukbe b. Haris el-KureþÝ'den rivayet olunduðu üzre, Ukbe, Ýhab b. Aziz'in kýzýyla (Ümmü Yahya bintÝ Ebi Ih-bab) evlenmiþ, müteakiben bir kadýn gelmiþ ve, "Ben sizin Ýkinizi de emzirdim" demiþ. Ukbe; "Beni emzirdiðini bilmiyorum, sen de bunu daha Önce anlatmadýn" cevabým vererek Ebi Ýhab'ýn ailesine gidip konuyu araþtýrmýþ, onlar da mesele hakkýnda bilgileri olmadýðýný belirtmiþlerdi. Bunun üzerine Ukbe Rasulullah'a giderek ne yapmasý gerektiðini sormuþ, Rasul de "Sana anlatýldýktan sonra nasýl olur da tereddüt edersin?" buyurmuþtur. Nitekim Ukbe hanýmým boþamýþ, kadýn da bir baþkasýyla evlenmiþtir. (Buharý).
Ýbni Abbas, Bakara suresi'nin 221. ayetini izah ederken, "Yedi tip evlilik kan baðý (karabet) sebebiyle haramdýr; yedi çeþit de evlilik (sýhriyet) sebebiyle" demiþ ve ardýndan Nisa suresi'nin 23. ayetini okumuþtur. Hz. Aiþe de, Rasulullah'dan þöyle buyurduðunu rivayet eder; "Neseben haram olan, süt cihetinden de haram olur." (Buhari).
Deðiþ-Tokuþ Suretiyle Evlilik (Þiðar): Kiþilerin, kýzlarýný (yahut kýz kardeþlerini) mehir ödemeden karþýlýklý deðiþerek evlenmeleri þiðar olarak isimlendirilir. Ýbni Ömer'den Peygamber'ýn, þiðar suretiyle nikâhdan neh-yettiði rivayet olunmuþtur ki, genel olarak þiðar "bir kimsenin kýzýný diðerine - onun da kýzýný kendisine vermesi þartýyla- tecviz etmesidir. Aralarýnda mehir de yoktur" anlamýný taþýr. (Buhari).
Ebu Hureyre'den gelen bir rivayette Rasul~ü Ekrem'in, "Bir kadýnla onun halasý, yine böyle bir kadýnla onun teyzesi birlikte nikâh olunmaz. Ne küçük kýz kardeþ, ablasýnýn evli olduðu kimseye nikah olunur, ne de büyük kýz kardeþ küçüðünün evli olduðu kimseye" buyurduðu tasrih olunmuþtur. (Tirmizi, Ebu Da-vud, Darimi ve Nesei).
Berâ b. Azib der ki, dayým Ebu Bürde b. Niyar'a alem taþýyarak yanýmdan geçerken nereye gittiðini sordum. Bana, "Rasulullah beni, babasýnýn hanýmýyla evlenen kiþinin baþýný getirmeye gönderdi" cevabýný verdi. (Tirmizi veEbuDavud).
Rasulullah'ýn, "Her kim bir kadýnla evlenip onunla karý-koca hayatý yaþarsa artýk o kiþinin, bu kadýnýn kýzýyla nikahlanmasý helal deðildir. Ancak karý-koca iliþkisinde bulunma-mýþsa bu kýzla evlenebilir. Ve kim bir kadýnla evlenirse, artýk o kiþinin bu kadýnýn annesiyle nikahlanmasý helal deðildir, ister karý-koca hayatý yaþamýþ olsun, isterse yaþamamýþ" buyurduðu rivayet olunur. (Tirmizi). Babasýnýn da hazýr bulunduðu bir toplulukta Dehhak b. Firuz Deylemi Rasulullah'a, "Ey Allah'ýn Ra-sulü, Ýslam'ý kabul ettim. Ancak iki kýz kardeþle evliyim" demiþ, Peygamber da, "Onlardan istediðin birini seç" buyurmuþtur. (Tirmizi, Ebu Davud ve Ýbn-i Mace).
Kur'an-ý Kerim, aralarýnda belirli kan akrabalýðý (karabet) bulunanlarla ve müþriklerle evlenmeyi yasaklar. "Sizlere; anneleriniz, kýzlarýnýz, kýz kardeþleriniz, halalarýnýz, teyzeleriniz, erkek kardeþlerinizin kýzlarý, sizi emziren (süt) anneleriniz, süt kýz kardeþleriniz, hanýmlarýnýzýn anneleri, kendileriyle (zifafa) girdiðiniz kadýnlarýnýzdan olup koruyuculuðunuz altýnda bulunan üvey kýzlarýnýz -onlarla zifafa girmemiþseniz, size bir beis yoktur-, sizin sulbünüzden olan oðullarýnýzýn eþleri ve iki kýz kardeþi bir araya getirdiðiniz (evlilik) haram kýlýndý... (Bir de harp esiri olarak) sahip olduðunuz cariyeler müstesna, diðer bütün nikahlý kadýnlarla evlenmeniz size haram kýlýndý..." (4: 23-24).
Müþriklerle Evlilik: Putperest müþriklerle evlilik de yasaklanmýþtýr. "Allah'a eþ koþan kadýnlarla, onlar iman edinceye kadar nikahlanmayýn; iman eden bir cariye, müþrik bir kadýndan -hoþunuza gitse de- elbette daha hayýrlýdýr. Müþrik erkeklere de onlar iman edinceye kadar (mümin kadýnlarý) nikahlamayýn; iman eden bir köle-müþrik bir erkekten -hoþunuza gitse de- elbette daha hayýrlýdýr. Onlar ateþe çaðýrýrlar, Allah ise kendi izniyle cennete ve maðfirete çaðýrýr." (2: 221).
Zânilerle Evlilik: Bekâr veya evli zina edenlerle evlilik kýnanmýþtýr. "Zina eden erkek, zina eden veya müþrik olan kadýndan baþkasýný nikahlayamaz; zina eden kadýn da, zina eden veya müþrik olan erkekten baþkasýný nikahlayamaz." (24: 3).
Mehir: Mehir, Ýslam'da evliliðin vazgeçilmez esaslarýndan biridir. "O halde onlardan hangisiyle yararlandýysanýz, onlara ücret (mehillerini, tesbit edildiði vech ile verin." (4:24). "Kadýnlara mehirlerini gönülden isteyerek (ve bir hak olarak) verin, fakat onlar gönül hoþnutluðu i'e ondan birazýný size baðýþlarlarsa, onu da afiyetle, iç huzuru ile yeyin." (4:4). "Kendilerine el sürmediðiniz, mehirlerini de tesbit etmediðiniz kadýnlarý boþamanýzda sizin için bir vebal yoktur." (2: 236). "Bir eþi býrakýp da yerine baþka bir eþ almak isterseniz, onlardan birine (öncekine) yüklerle (mehir) vermiþ olsanýz bile ondan hiçbir þeyi almayýn." (4: 20).
Rasulullah mehir için özel bir miktar belirlemedi ve miktarý kocanýn haline, konumuna ve ekonomik vaziyetine baðladý. Enes b. Malik, Abdurrahman b. Avf in bir kadýnla evlenirken aðýrlýkça hurma taþma eþit altmý mehir olarak verdiðini rivayet eder. Rasul-ü Ekrem, Abdurrahman'ýn yüzündeki mutlu ifadeyi gördüðünde sebebini sormuþ, o da, "Bir kadýnla evlendim ve ona mehir olarak aðýrlýkta hurma taþýna eþit altýn verdim" demiþtir. Sehl Ibn-i Sa'd'dan þöyle rivayet olunmuþtur. Rasulullah da bir kere bir kadýn gelip kendisini zevceliðe almasýný teklif etti. Rasul-ü Ekrem gözlerini indirip sükut etti. Orada hazýr bulunan bir sahabi; "Ya Rasulullah, bu kadýný bana tezvic etseniz!" dedi. Rasul-ü Ekrem, "Mehir olarak verecek bir þeyin var mý?" diye sordu. Sahabi, "Hayýr ya Rasullulah, yanýmda hiçbir þey yoktur" dedi. Peygamber, "Haydi gidip araþtýr ve demir bir yüzük olsun bul, getir, tak" buyurdu. Sahabi gitti. Sonra dönüp gelerek "Hayýr ya Rasulullah, dünyalýk bîr þey, demir bir halka bile bulamadým. Lakin þu izarým var, bunun yansým verebilirim" dedi. Bunun üzerine Rasulullah, "Ýyi ama izarýnla ne iþ görebilirsin, neye yarar? Onu sen giysen kadýnýn üstünde ondan bir þey bulunmaz, açýkta kalýr, kadýn giyerse sen çýplak kalýrsýn" buyurdu. Adamcaðýz bulunduðu yere oturdu. Bu oturuþu uzayýnca da meyus bir halde kalkýp gitti. Rasulullah bu zatýn ümitsiz gittiðini görünce onu ya kendisi çaðýrdý, yahud birisine çaðýrtarak, "Kur'an'dan ezberinde bir þey var mý?" diye sordu. Fakir sahabi, "Ezberimde þu sure var, þu sure var, þu sure var" diye saymaya baþladý. Bunun üzerine Rasulullah, "Kur'an'dan ezberindeki surelere karþýlýk seni bu kadýnla nikahladým" buyurdu. (Buhari).
Rasulullah buyurmuþtur ki; "En fazla sebat edilmesi gereken vaad (kadýnýn) mahrem bölgelerinden yararlanma hakký için verilendir" (Buhari). Ömer b. Hattab'm, Rasulullah'ýn zevcelerinden biriyle evlenirken yahut kýzlarýný evlendirirken 12 ukkiyedçn (480 dirheme eþittir) daha fazla mehir verdiðini bilmiyorum" dediði rivayet olunur (Ahmed, Tirmizi, Ebu Davud, Nesei, Ýbn-i Mace ve Darimi). Hz. Aiþe'ye göre Rasulullah'ýn zevcelerine verdiði mehir, "12 ukkiye bir de neþþ idi. Neþþ ise ukkiyenin yansýdýr. Böylece olup olacaðý toplam beþyüz dirhemdir." (Müslim).
Talak ve Mehrin Ödenmesi: Bu hususta, aþaðýda açýklandýðý üzere bazý meseleler ortaya çýkabilir, (a) Kendileriyle temasta bulunulmamýþ ve mehiride belirlenmemiþ zevcelerini boþamalarý halinde kocalarýn durumlarýna göre kadýnlara ödemede bulunmasý öðütlenir. "Kendilerine el sürmediðiniz, mehirlerini de tesbit etmediðiniz kadýnlarý boþamanýzda sizin için bir vebal yoktur. Onlarý faydalandýrýn; zengin olan kendi gücü, darda bulunan da kendi halince maruf bir þekilde faydalandýr-malýdýr. Bu, iyilik etme þiarýnda bulunanlar üzerine bir haktýr." (2: 236). (b) Mehiri belirlenmiþ ancak kendileriyle temasta bulunulmamýþ hanýmlar için ise mehrin yarýsý vardýr. "Eðer onlara mehir tesbit eder de, el sürmeden boþarsanýz, bu durumda -kendileri ya da nikah baðý elinde olanýn baðýþlamasý hariç- tesbit ettiðiniz(mehrin)in yarýsý onlarýndýr. Siz (erkekler)in (tümünü veya fazlasýný) baðýþlamanýz takvaya daha yakýndýr. (Aranýzdaki) üstünlüðü de unutmayýn." (2: 237).
Ýbn-i Ömer rivayeî eder ki, "Rasulullah, kocanýn hanýmýný zina ile suçlamasýndan dolayý Aclan oðullarýndan bir çiftin ayrýlýðýna hükmetti. Rasulullah mülaaneden önce, "Ey karý-koca, Allah bilir ki, ikinizden birisi yalancýdýr. Bu yüzden ikinizden biri mülaaneden önce tövbekar olup da lanetleþmekten sarf-ý nazar eder mi?" diye üç kez sordu. Ancak her defasýnda ikisi de kaçýndý. Mülaaneden sonra Rasul-ü Ekrem çiftin ayrýlýðýna hükmetti. Kocaya, "Artýk bu kadýn üzerinde alakan ve kocalýk hakkýn kalmadý" buyurdu. Zevci, "Ya Rasulullah, ya benim mehir olarak verdiðim malým ne olacak?" diye sordu. Rasul-ü Ekrem, "O mal sana ait deðildir. Çünkü, kadýna zina isnadýnda doðru bile olsan, o malý sen kadýný kendine helal kýlman mukabilinde vermiþtin, mal da kadýnýn olmuþtu. Þayet sen zina isnadýnda yalancý isen mehir malýný istemek sana daha uzaktýr" buyurdu. (Buhari).
Yukarýda zikredilen ayet ve hadisler mehir vermenin kocanýn üzerine bir vazife olduðunu ve tüm diðer borçlara nazaran öncelikle ödenmesi gerektiðini açýkça göstermektedir. Mehir, evliliðin onsuz olunmaz þartlarýndan biridir ve kendi isteðiyle kadýn tarafýndan kýsmen veya bütünüyle vazgeçÝlmedikçe kocanýn hanýmýna ödemesi gereklidir.
Kadýnýn Rýzasý: Hem kadýn hem de erkeðin nzasý olmadan hiçbir evlilik oluþamaz. Bakire kýzýn rýzasý sessiz kalma ile bilinirken, dul kadýnýn nzasý muvafakatinin alýnmasýyla belli olur ki, bunlar olmadan evlilik meþru kabul edilemez. Küçük kýz için ise velisinin izni esastýr. Ancak kýz balið olduðunda evlilik mukavelesini iptal etme hakkýna sahiptir. Benzer þekilde, köle ile evli cariye hürriyetine kavuþunca evliliði ilga edebilir. Allah, velinin iznini yetim kýzla evlenmenin þartý kýlmýþtýr. "Öyleyse onlan, fuhuþta bulunmayan, iffetli ve gizlice dost edinmemiþler olarak velilerinin izniyle nikahlayýn." (4: 25). Rasulullah'da gelinin nzasýnm evlilik için gerekli olduðunu beyan etmiþtir: "Dul kadýn (ister boþanmýþ, ister kocasý vefat etmiþ olsun), kendisinin sarahaten emri olmadýkça nikah olunamaz; bakire kýz da kendisinden izin alýnmaksýzýn nikah olunamaz ki onun izni sükut etmesidir." (Buhari ve Müslim). Ensar kadmlanndan Hansa bint-i Hýzam'ý, babasý Halid, iznini, nzasýný almadan tecviz etmiþti. Halbuki Hansa' dul kadýndý. Kadýn bu izdivacý hoþ görmeyerek Rasul-ü Ekrem'e gidip þikayet etti. Rasulullah'da bu nikahý red ve iptal etti. (Buhari). Bakire bir kýz, Peygamber'a gelerek, istemediði halde babasýnýn kendini tecviz ettiðini anlatmýþ, Rasulullah da onu muhayyer býrakmýþtýr. (Ebu Davud).
Diðer bir rivayette Rasulullah, "Þehadetsiz kendilerini evlendiren kadýnlar zanidirler" buyurmuþtur. (Tirmizi). Hadis-i þerif, nikahýn Þahitler önünde icra edilmesi gerektiðini tesbit eder ki, Ýslam Hukuku bu konuda iki þahidi zaruri görür. Rasul-ü Ekrem, nikahýn þahitler önünde kýyýlýp ilan edilmesi gerektiðini ýsrarla belirtmiþtir. (Tirmizi). Yine, evlilikten önce taraflarýn birbirlerini görmelerini istemiþtir. Cabir'den rivayet olunduðuna göre, Rasulullah; "Evlenmek için bir kadýný istediðin vakit, eðer onunla evlenmeye sebep teþkil eden yerini görebileceksen bunu hemen yap" buyurmuþtur. (Ebu Davud).
Rasulullah'ýn men ettiði hususlardan birisi de, kendisine baþkasýnca teklif yapýlmýþ hanýmlara evlilik teklifinin gÖtürülmesidir.Ýbn-i Ömer, Rasul-ü Ekrem'in þöyle buyurduðunu rivayet eder: "Sizden biriniz, din kardeþinin nikaha talib olduðu bir kadýna dünürlük göndermesin. Meðer ki, ikincisi istemezden önce birinci talib vazgeçmiþ ola, yahud da birinci talib ikincisinin istemesine müsade etmiþ ola." (Buhari ve Müslim). Ebu Hüreyre, de Rasulullah'dan, "Hiçbir kadma, kýz kardeþinin çanaðýndaki nimetin kendi baþýna boþalmasý Ýçin onun talakýný istemek (ve onun yerine nikah olunmak) helal olmaz. Bu kadýn iyi bilmelidir ki (ezelde) kendisine ne takdir olundu ise, kendisine ait olan nimet ondan ibarettir" rivayetini yapar. (Buhari ve Müslim).
Talak: Kan ye kocanýn aynlmalarý anlamýna gelen talak, Ýslam Þeriatý'nda kocaya verilen bir haktýr. Adaletten ayrýlmadýðý ve hanýmýna karþý bu hakkýn kullanýmýnda tecavüzkar olmadiði müddetçe talak hakkýný kullanmakta koca özgürdür ve hiçbir otorite ve güç bu hakký kendisinden alamaz. Koca, hanýmýnýn isteði üzerine hanýmýndan, ödediði mehÝre mukabil bir karþýlýk olarak nikah baðýný kaldýrabilir (hulu ve muhalaa), ancak bu, þeriatça memnu görülmemiþtir. Rasul-ü Ekrem, "Aile geçimsizliði þiddetlenip de ayrýlýðýn bir zaruret haline gelmesi gibi esaslý sebebi olmadan bir kadýn, zevcinden talakýný isterse, ona cennet kokusu haram olur" buyurmuþtur. (Ahmed, Ebu Davud, Tirmizi, Ýbn-i Mace ve Darimi). Diðer bir hadisinde, "Evlenin ve boþanmayýn, zira Allah, þehvetleri peþinde koþan kadýn ve erkeklerden hoþlanmaz" buyurmuþtur. Bu suretle, boþanma hakký kocaya verilmesine raðmen öyle kayýtlara baðlýdýr ki koca bu hakka ancak son çare olarak baþvurabilir. Þayet her iki taraf da birlikte yaþamayý mümkün görmezlerse, iþte ancak o zaman katiyetle kaçýnýlmaz çözüm ayrýlma, taraflarýn iyiliði için gündeme gelir.
Aile, toplumun sosyal hayatýnda önemli bir rol oynar; aile kurumunun korunmasý ve sürdürülmesi toplumun bütünlüðü için gereklidir. Bu yüzden Ýslam, ailenin muhafazasý yolunda mümkün olan herþeyi yapar ve kan ile koca arasýndaki anlaþmazlýk durumlarýnda taraflarýn vekilleri aracýlýðýyla banþtýnlmalanm tavsiye eder. Bu, onlarý bir arada tutmak için yapýlacak ilk teþebbüstür. "(Kan ile kocanýn) aralarýnýn açýlmasýndan korkarsanýz, o vakit erkeðin ailesinden bir hakem, kadýnýn da aile1 sinden bir hakem gönderin. Bunlar, gerçekten barýþtýrmak isterlerse Allah, kan-koca arasýnda (ki dargýnlýk yerine) geçim verir." (4:35). Sonra Kur'an-ý Kerim onlarýn vicdanlarýna baþvurur: "Onlarla güzellikle (maruf üzere) geçinin. Eðer kendilerinden hoþlanmadýmzsa olabilir ki bir þey sizin hoþunuza gitmezde Allah onda çok hayýr takdir etmiþ bulunur." (4:19).
Ýslam, evliliklerinin iþlemez hale geldiði ve ayrýlmaktan baþka alternatiflerinin kalmadýðý durumlarda onlan biraraya getirmek için tüm gayretler baþarýsýz kalmýþsa son çare olarak eþlerin boþanmalanna izin verir. Bazen insanlar Öfke ile hanýmlarýna yaklaþmamak için yemin ederler, ki bu insanlara, aralarýndaki anlaþmazlýklarým çözümlemeleri yahut nezih bir þekilde ayrýlmalarý için sýnýrlý bir süre tanýnmýþtýr: "Kadýnlarýndan uzaklaþmaya yemin edenler için dört ay beklemek vardýr. Eðer (bu süre içerisinde) dönerlerse, kuþku yok ki Allah, baðýþlayandýr, esirgeyendir. (Yok) Eðer boþamada kararlý davranýrlarsa (ayrýlýrlar). Þüphesiz Allah iþitendir, bilendir." (2: 226-227). Süleyman b. Yesar, zevcelerinden uzak durmaya yemin eden kiþilerin tayin edilen sürenin sonunda zevcesine dönmek yahut ayrýlmak zorunda býrakýldýklanný anlatan on kadar ashabla görüþtüðünü söylemiþtir. (Þerhü's Sürme).
ibn-i Ömer'in rivayet ettiði bir hadiste Rasulullah; "Allah nazarýnda helal olanlarýn en sevimsizi talaktýr" buyurmuþtur (Ebu Davud). Ebu Hüreyre ise Rasul-ü Ekrem'in, "Kendilerini kocalanndan geri çeken kadýnlar ve koca-lanný bir bedel karþýlýðý kendilerini boþamaya zorlayan kadýnlar münafýktýrlar" buyurduðunu nakleder (Nesei). Muaz b. Cebel, Peygamber'ýn kendisine, "Ey Muaz, Allah yeryüzünde kendisine köle azad etmekten daha sevimli; ve boþanmaktan daha sevimsiz gelen þeyler yaratmadý" dediðini aktarýr (Darekutni). Suheyb'den yapýlan rivayete göre, Rasul-ü Ekrem, "Bir kimse yalnýz tatmin-i þehvet için bir kadýný nikah eder, mehrini de vermez ise, o kimse zinakar mücrim olarak ölür" buyurmuþtur. (Hakim).
Ýslam'ýn nazarýnda evliliðin en önemli fonksiyonu insanlarýn iffetli ve pak bir hayat sürmelerine yardýmcý olmasýdýr. Bu fonksiyon ve bu fonksiyondan beklenen amaç, ancak kadýn ve erkeðin karþýlýklý bir diðerinin cinsi arzularýný karþýlayabilecek kapasitede olmalarý halinde gerçekleþtirilebilinir. Eþlerden birinin, diðerinin bu fýtri ihtiyacýný karþýlayabilecek kudrete malik olmamasý halinde islam olaydan etkilenen tarafa ayrýlma hakký verir. Ömer b. Hat-tab, Ali b. Ebi Talib ve diðer meþhur ashaba göre sadece bu tür bir noksanlýðýn bulunmasý deðil; cüzzam, körlük, delilik ve iktidarsýzlýk gibi kusurlarýn varlýðý da karþý tarafa boþanma teþebbüsünde bulunma hakký verir. Konu üzerinde yorum yaparken Ýmam Ýbn-i Kayyým, "Yalnýzca iki yahut altý, yedi veya sekiz kusuru zikretmek ve bunlardan büyük ya da denk diðerlerini eklememek asü maksadý bütünüyle kaybettirir. Kýyas, taraflardan birinde diðerine karþý nefret uyandýran ve evliliðin gerçek gayeleri olan sevgi, þefkat ve merhamet duygularýný yok eden her kusurun sözkonusu tarafa ayrýlma hakký verilmesi gerektiði þeklindedir" der.
Hemen burada iþaret edilmelidir ki, Ýslam, evlilik iliþkisine fevkalade hürmet gösterilmesini ister ve taraflarý en güç þartlar altýnda bile bu iliþkinin canlý tutulmasý için teþvik eder. Cismen birlikte yaþamalarý imkânsýz hale geldiðinde ayrýlabilmeleri hakkýný tanýmasýna raðmen, Ýslam, son ana kadar çiftleri evlilik baðý altýnda birlikte tutabilmek için mümkün olan her þeyin yapýlmasýný ister. Þüphesiz evlilik, baþka bir evlilik oluþturmak için kiþinin caný Ýstediði zaman kaldýrýp atabileceði bir þey deðildir. Rasulullah, Allah'ýn lanetinin nevalarý uðruna sýk sýk evlenip boþanan çeþnici erkek ve kadýnlar üzerine olacaðýný beyan etmiþtir.
Meþru olan evliliklere hürmet gösterme sorumluluðu yalnýzca ferdin omuzlarýna düþmez, toplum da ayný derecede sorumluluk sahibidir. Toplumun iki üyesi arasýndaki evlilik baðlarýný zayýflatacak ya da yok edecek her giriþim Ýslam Þeriatý nazarýnda alçakça addedilip cezalandýrýlýr. Allah, evli kadýnla evliliði yasaklamýþtýr, yasaklayýcý hükümleri çiðnemeye çalýþanlar ise Ýslam nazarýnda ziyadesiyle kötü niyetli olarak deðerlendirilir. Rasul-ü Ekrem, "Bir kadým kocasýndan yüz çevirten bizden deðildir" buyurmuþtur. (Ebu Da-vud). Ýmam Ýbn-i Kayyým, bir kadýný kendisiyle ya da bir baþkasýyla nikahlamak amacýyla bu kadýnýn kocasýný Öldüren kimsenin, kadýn ister bu cürme katýlsýn isterse katýlmasýn, ayný kadýnla evlenme hakkýndan mahrum býrakýlmasýnýn Ýslam'ýn temel kaidelerinin ve ruhunun bir gereði olduðunu ifade eder.
Yukarýda da izah edildiði üzre, boþanmaya ancak eþlerin birlikte yaþayamayacaklarý ve ayrýlmakta kararlý olduklarý zaman Ýzin verilmiþtir. Karý ile koca arasýndaki candan iliþkinin her zaman ayný kalmadýðý bir hakikattir; yine Ýslam Þeriatý'nm, eþler arasýndaki gergin iliþkinin öylece belirsizlik içerisinde devam etmemesi gerektiði hususunda ýsrar ettiði de doðrudur. Bu yüzden Ýslam, karý ve kocanýn hukuken evli kaldýðý ancak münasebette bulunmayýp günlük hayatlarýný birbirinden ayrý olarak devam ettirdikleri ve en fazla dört ay süren bir ayrýlýk dönemi ortaya koymuþtur Bu ayrýlýk Ýslam Hukuk Sistemi'nde "ila" olarak adlandýrýlýr. Bu süre zarfýnda taraflar ya aralarýnda barýþmalý ya da tamamen ayrýlmalýdýrlar ki, her ikisi de hoþlarýna gidecek uygun kiþilerle yeniden yuva kurabilmek için serbest olabilsinler. Evliliðin yapýsýnda barýndýrdýðý kudsiyetin, aile hayatýnda vazgeçilmez bir ka-ide-temel olduðu doðrudur; ancak geçimsiz ve uyumsuz iki ferdin bütün ömür boyunca birlikte tutulamayacaðý da bir baþka doðrudur. Bu yüzden, insanoðlunun zaafîyetini tanýmak ve bu tür insanlarýn tümüyle ayrýlmalarýna izin vermek kaçýnýlmazdýr.
Boþanma Usûlü: Evliliðin iþlemez hale geldiði ve nihayet evli çiftin daimi olarak ayrýlma karan verdiði durumda taraflar birbirlerine, (hadi hoþçakal) deyip ayrýlamazlar. Uymalarý gereken sabit bir usul vardýr. Kur'an-ý Kerim bunu þu ifadelerle açýklar: "(Ey Peygamber) Kadýnlarý boþayacaðýnýz vakit iddetlerine doðru boþayýn. O iddeti de sayýn. Rabbiniz olan Allah'tan korkup sakýnýn. Onlarý evlerinizden çýkarmayýn, onlar da çýkmasmlar; ancak apaçýk çirkince bir hayasýzlýk göstermeleri müstesna. Bunlar Allah'ýn sýnýrlarýdýr. Kim Allah'ýn sýnýrlarýný çiðnerse, gerçekten o, kendi nefsine zulmetmiþ demektir... Sonra (Üç iddet bekleme) süresine ulaþtýklarý zaman, artýk onlarý maruf (bilinen güzel bir tarz) üzere tutun, ya da maruf üzere onlardan ayrýlýn. Ýçinizden adalet sahibi iki kiþiyi de þahid yapýn. ÞahidlÝði Allah için dosdoðru eda edin." (65:1-2).
Kiþi, Rasulullah'ýn sünnetine uygun þekilde, hanýmýný ancak onun hayýzdan temiz olduðu ve bu temizlik döneminde onunla münasebette bulunmadýðý zaman iki þahidin varlýðýnda boþayabilir. Abdullah b. Ömer karýþým hayýzlý iken boþamýþ, Ömer b. Hattab oðlunun bu hareketinin hükmünü Rasulullah'dan sormuþtu. Rasulullah bu soruya þöyle cevap verdi: "Oðlun Abdullah'a emret, karýsýna geri dönsün, sonra onu temizlenip tekrar adetini görünceye ve sonra yine temizleninceye kadar -nikah altýnda- tutsun; sonrada dilerse aile hayatýna devam etsin, dilerse birleþmeden boþansýn. Ýþte Allah'ýn, kadýnlarýn içinde boþanmasýný emrettiði iddet budur." (Buharý).
Talak 'da izlenmesi gereken temel yapý el-Ba-kara Suresi'nde anlatýlýr. "Boþanma iki defadýr. (Sonrasý ise) Ya iyilikle tutmak ya da güzellikle býrakmaktýr... Erkek, kadýný (üçüncü kez) boþarsa artýk (kadýn) onun dýþýnda bir baþka kocayla nikahlanmadýkça_| maz." (2: 229-230). "Bu ayeti kerime Ýslam öncesi Arabistan'da yaygýn olan çok ciddi sosyal bir kötülüðü ýslah etmeyi amaçlar. O dönemlerde, koca, istediði kadar sýk talak ilan etme hakkýna sahipti. Ne zaman karýsý ile iliþkisi gerginleþip incinse onu boþar, ne zaman iþine gelse onunla yeniden birleþirdi. Bir sýnýrlama da olmadýðýndan ayný olay tekrar ve tekrar defalarca yeni baþtan cereyan ederdi. Böylece kadýn, ne onunla normal bir karý-koca iliþkisine sahip olabilirdi, ne de bir baþkasý ile evlenebilecek özgürlüðe. Bu Kur'an ayeti, zulme giden bu kapýyý kapamaktadýr. Koca bütün evlilik hayatý boyunca hanýmýný boþamak ve yeniden kavuþmak hakkýna yalnýz iki defa sahiptir. Bundan sonra ne zaman üçüncü kez talaký beyan etse, artýk o kadýn ondan tamamen ayrýlmýþ olur." (Ebul A'la Mevdudi, The Meaning of the Qur'an, c. I, sh. 167-172).
Aceleyle düþüncesiz hareketlerden kaçýnmayý ve barýþmak için taraflara yeterli mühlet ve fýrsatýn verilmesini saðlayan sahih boþanma usulü Kur'an ve Sünnette aþaðýdaki þekilde ortaya konmuþtur:
Kur'an-ý Kerim boþanmýþ kadýnlara emreder ki; "Boþanmýþ kadýnlar kendi kendilerine üç kur' (hayýz ve temizlenme) müddeti beklerler. Eðer Allah'a ve ahiret gününe inanýyorlarsa Allah'ýn rahimlerde yarattýðýný saklamak onlara helal olmaz. Kocalarý, bu süre içinde barýþmak isterlerse, onlarý geri almada (herkesten) daha çok hak sahibidirler." (2: 228). Kocalar, bu süre zarfýnda kadýnlarý kendi evlerinde tutmakla emrolunmuþlardýr. Belki de bu yolla Allah onlarýn barýþmalarý için geçerli bir vesile yaratýr: "Ey Peygamber! Kadýnlarý boþayacaðýnýzda, onlarý iddetlerini gözeterek boþayýn ve iddeti de sayýn. Rabbiniz Allah'tan korkun. Apaaçýk bir hayasýzlýk yapmalarý hâli bir yana, onlarý evlerinden çýkarmayýn, kendileri için de çýkmasýnlar. Bunlar Allah'ýn sýnýrlarýdýr. Kim Allah'ýn sýnýrlanýn aþarsa, þüphesiz kendine zulmetmiþ olur. Bilemezsin, olur ki Allah, bundan sonra bir durum ortaya çýkarý-verir. Ýddet müddetlerini doldurduklarýnda onlarý ya meþru Ölçüler içersinde (nikâhýnýz altýnda) tutun veya onlardan meþru ölçülere göre ayrýlýn. Ýçinizden adalet sahibi iki kiþiyi de þahit tutun. Þahitliði Allah için yapýn..." (65: 1-2).
Rasulullah'da boþanma usulünü çok açýk ifadelerle ortaya koymuþtur. Ayet, boþanma kaçýnýlmaz hale gelirse, iþte o an koca, karýsýný ancak hayýz halinde olmadýðý dönemde bo-þayabilir, hayýz halinde iken bir anlaþmazlýk ortaya çýksa bile koca, hanýmýnýn adet kanamasýnýn bitip temizlenmesini bekler ve sonra dilerse boþadýðýný söyler. Sonra, gelecek hayýz haline kadar bekleyip temizlendikten sonra isterse yine boþadýðýný söyler. Eðer hâlâ kararlýysa tekrar bir hayýz dönemi bekleyip kadýnýn temizlenmesinden sonra üçüncü ve son kez onu boþadýðýný söyler. Bununla birlikte, birinci ve ikinci boþanmalardan sonra kocanýn meseleyi yeniden gözden geçirmesi faydalýdýr. Çünkü bu iki durumda da kocanýn hanýmýna geri dönme imkaný vardýr. Fakat boþanmanýn üçüncü kez ilanýndan sonra koca artýk hanýmýna geri dönme hakkýný kaybeder ve bu çift yeniden evlenemez.
"Üç talaðý da ayný mecliste bir kerede yapan cahil kimseler bu hükme karþý büyük bir cürüm iþlemektedirler. Rasulullah bu uygulamayý katiyetle yasaklamýþtýr. Hz. Ömer de, hanýmýný ayný mecliste bir kezde üç talakla boþayan erkekleri kamçý ile cezalandýrmýþtýr." (Mevdudi, The Meaning of the Qur'an, c. I, sh. 167-172).
Abdullah b. Ömer'den rivayet olunur ki, kendisi hanýmýný hayýzlý iken boþamýþ, Ömer b. Hattab da oðlunun bu davranýþýnýn hükmünü Rasulullah'tan sormuþtur. Rasulullah'ýn cevabý þu þekilde idi: "Oðlun Abdullah'a emret, karýsýna geri dönsün, sonra onu temizlenip tekrar adetini görünceye ve yine temizleninceye kadar -nikah altýnda- tutsun; sonra da dilerse aile hayatýna devam etsin, dilerse birleþmeden boþansýn. Ýþte Allah'ýn, kadýnlarýn içinde boþanmasýný emrettiði iddet budur." (Buhari ve Müslim). Ýbn-i Abbas'm rivayetine göre Rukâne b. Abd-i Zeyd bir mecliste karýsý Sti-heyme'yi boþadý ve talak-ý kati kýldý. Sonra da (yaptýðý bu hareketten) son derece mahzun ve müteessir olup Rasulullah'a durumunu arzetti ve, "Allah'a kasem ederim ki onunla tek bir talakdan baþka bir þey kasdetmedim" dedi. Rasul-ü Ekrem bunun doðru olup olmadýðýný sordu ve Rükane'nin kendini mutmain kýlmasý üzerine karýsýna müracaat edebileceðini beyan etti. Rükane hanýmýný Ömer döneminde ikinci kez, Osman döneminde de üçüncü kez boþayarak ayrýldý. (Ebu Davud, Tirmi-zi, Ýljn-i Mace ve Darimi).
Bu veçhile, yukarýda zikredilen ayet-i kerimelerde (65: 1-2) müminler 'ila' müddetinde hanýmlarýný evlerinde tutmakla Birlikte yaþamalarýnýn onlarý yakýnlaþtýrmasý ve barýþmalarýna yardýmcý olmasý muhtemeldir. Keza, hanýmlarýný hayýz halinde iken boþamalarý da yasaklanmýþtýr. Hanýmlarý temizlenene kadar beklemeli ve sonra, þayet kalb-lerindeki isteklerim yerine getirmek istiyorlarsa ilk talaký zikretmelidirler. Ýkinci talak ikinci adetten, nihai talak ise üçüncü adetten sonra zikredilir. Boþanma için Ýslam Hukuku tarafýndan ortaya konan bu uzun prosedür iki tarafa da düþünmek ve ihtilaflarýný çözümlemek için yeterli zamaný saðlar. Çünkü üçüncü talaktan sonra barýþma yoktur.
Kadýnlar adet halinde hem sinirli hem de sinirlendiricidirler. Bu süre zarfýnda bedenlerinde öyle fiziki geliþmeler, öyle deðiþmeler olur ki normal durumlarýnda kendilerinin de hoþlanmayacaðý þeyleri farkmda olmadan yapar ve söylerler; þüphesiz bu husus týbbi bir hakikattir. Bu yüzden, aralarýndaki anlaþmazlýða dayanarak kocanýn bu dönemde hanýmýný boþamasý yasaklanmýþtýr. Yine bu dönemde kan ile koca arasýnda karþýlýklý ilgi ve sevgilerini birbirlerine açýklama aracý olan cinsi münasebetin olmamasý sebebiyle aralarýnda tartýþmalarýn ortaya çýkmasý þaþýlacak bir husus deðildir. Bu engelin ortadan kalkmasýyla birlikte, saf ve mahrem 'muhabbet duygularýnýn onlarý bir araya getirmesi ve kocayý boþanmaya sevkeden hislerin yatýþmasý umulur. Ýþte bu sebeple Rasulullah hayýz anýnda boþanma sözünün sarfedilmesini yasaklamýþtýr, yukarýda zikrettiðimiz Ýbn-i Ömer hadisesinde olduðu gibi. Diðer bir rivayette, kendisine hanýmýna geri dönmesi söylendiðinde Ýbn-i Ömer, Rasul-ü Ekrem'e, "Ey Allah'ýn Rasulü, eðer üç talaký birden vermiþ olsaydým ona tekar dönebilir miydim?" sorusunu yöneltti. Cevaben kendisine, "Hayýr, o senden ayrýlmýþ olurdu; ancak yaptýðýndan da sana günah düþerdi" denildi. (Darekutni). Hadis-i þerif üç talakýn birlikte tek seferde yapýlmasýnýn günah olduðunu göstermektedir. Bir mecliste üç talakýn ilaný hem þeriatýn hikmetine aykýrýdýr, hem de müminlerin hürmet ve saygý göstermekle em-rolunduklarý Allah'ýn sýnýrlarým (65:1-2) aþmak anlamýný taþýr.
Mahmud b. Lebid, bir adamýn karýsýný, aralarýný açmadan üç talak ile birden boþadýðý haber verildiðinde Rasulullah'ýn gazaba gelerek ayaða kalktýðýný ve; "Ben aranýzda olduðum halde Allah'ýn Kitabý'yla mý oynanýyor?" buyurduðunu nakleder. (Nesei). Bir adam, Abdullah b. Abbas'a; "Ben kanmý yüz talakla boþadým, kendimi nasýl bir sorumluluða sü-rükledim?" demiþ, Ýbn-i Abbas ise cevaben, "Üçü ile kadýn senden boþ olmuþ, 97'si ile de Allah'ýn ayetlerini alay ittihaz etmiþsin" demiþtir (Muvatta). Yine Ýbn-i Abbas'a karýsýný üç talakla bir mecliste boþayan kiþi hakkýnda sormuþlar, o da, "O kiþi Rabbine âsi olmuþtur, karýsý da ondan ayrýlýr" cevabýný vermiþtir (Ýbn-i Cerir). Ali b. Ebi Talib'in "Eðer insanlar Allah'ýn sýnýrlarýný gözetselerdi, hiç kimse karýsýndan ayrýlarak müteessif olmazdý" dediði naklolunur.
Hz. Aiþe'den rivayete göre Rifaa el-Kurazi'nin karýsý Temime Rasulullah'a gelerek, "Ey Allah'ýn Rasulü, Rifaa beni boþamýþtý ve talak-ý kati kýlmýþtý. Sonra ben de Abdurrahman b. Zübeyr ile evlenmiþtim. Fakat Abdurrah-man'ýn erliði þu elbise saçaðý gibi(gevþek)dýr demiþ, Rasul-ü Ekrem'de "Sanýrým ki sen (eski zevcin) Rifaa'ya varmak istiyorsun. Fakat (ikinci zevcin) Abdurrahman senin balçaðýndan, sen de onun balcaðýzýndan tatmadýkça bu olmaz" buyurmuþtur. (Buhari ve Müslim).
Seleme b. Sahr'den rivayet edilir ki, "Ramazan ayý girdi, ben karýma cima ederim diye korktum da (sen bana annemin sýrtý gibi ol diyerek) zihar yaptým. Bir de bir gece onun bir tarafý açýldý, hemen ona yakýnlýk ettim. Bunun Üzerine Rasulullah'a giderek olayý zikrettim; bana, 'Bir köle azad et dedi. 'Boynumdan baþka bir þeye malik deðilim' dedim. 'O halde iki ay birbiri ardýna oruç tut' buyurdu. Ben, 'Zaten baþýma ne geldi ise oruçtan gelmedi mi?' dedim. Rasul-ü Ekrem, 'Altmýþ fakiri doyur' buyurdu. Benim bunu yapacak varlýða sahip olmadýðýmý ifade etmem üzerine, Ferve b. Avra'ya 'Altmýþ yoksulu doyurabilmesi için ona bir farak (15 yahut 16 sa' hurma içeren sepet) hurma ver' dedi." (Tirmizi).
Zihar yapan bir kiþi, kefaretini ödemeden ha-nýmýyla münasebette bulunduðu, sonra da Rasulullah'a durumu anlattýðý; Rasul-ü Ekrem bunu yapmasýna neyin sebep olduðunu sorduðunda o þahsýn, "Ey Allah'ýn Rasulü, ay ýþýðýnda gümüþ gibi parlayan bileðinin beyazlýðýný gördüm ve kendimi tutamadým" dediði; Allah'ýn Rasulü'nün de gülümseyerek "O halde Allah'ýn sana emrettiði (keffareti) yapmadýkça ona yaklaþma" buyurduðu Ýbn-i Abbas tarafýndan nakledilir. (Ýbn-i Mace ve Tirmizi).
Ýslam, evlilik müessesesinin kurulma sebebi olan gayelere yönelik gerçek bir tehlikenin varlýðý halinde yahud çiftin birlikte yaþayamadýklarý durumlarda boþanmayý meþru kýlar, ancak yine de hâlâ meþru olan þeylerin en sevimsizi olarak kabul edilir. Çeþitli sebeplere da dayanarak gerek koca, gerekse kadýn bir diðerinden ayrýlabilir. Akýl b. Sebia rivayet eder ki, hanýmýnýn kerih konuþmasýný kastederek Peygamber'a: "Ey Allah'ýn Rasulü, dilinde nesne olan karým var" dedim. O da boþamamý söyledi. Fakat ben hanýmýmýn bana arkadaþ olduðunu ve ondan bir oðlum bulunduðunu anlattýðýmda Rasulü Ekrem, "Onu genç cariyeleri dövdüðün gibi dövme; ona nasihat et, iyiliði varsa onu kabul edecektir" buyurdu. (Ebu Davud).
Ebu Said'den rivayet, edilir ki. kendisi Rasulullah'la birlikteyken bir kadýn gelmiþ ve Rasul'e, "Kocam Safvan b. el-Muattal, ben namaz kýlarken bana vuruyor; ben oruç tutarken orucumu bozduruyor ve güneþ doðana dek sabah namazýný ikame etmiyor" dedi. Bunun üzerine, Rasulullah hazýr bulunan Safvan'a kadýnýn anlattýklarýný sordu. Safvan, "Namazýný kýlarken onu dövmem kendisine yasakladýðým halde iki sure birden kýraat etmesi yüzündendir" dedi. Allah'ýn Rasulü, "Bir sure de olsa insanlar için kafidir" buyurdu. Safvan devam ederek, "Orucunu tutarken bozdurduðum sözüne gelince o oruç tuttuðunda uzun süre oruç tutmaya devam ediyor, bense kendini kontrol altýna alamayan genç bir ins* -mm" dedi. Rasulullah, "Kadýn ancak kocasýnýn izniyle (nafile) oruç tutabilir" buyurdu. Safvan konuþmasýný sürdürerek, "Güneþin doðuþuna kadar sabah namazýný kýlmadýðým ifadesine gelince, ben güneþ doðana kadar uya-namamakla ün salmýþ bir aileye mensubum" dedi. Safvan'ýn son sözüyle ilgili olarak Rasul-ü Ekrem, "Öyleyse Safvan, uyandýðýnda namaz kýlmalýsýn" buyurdu. (Ebu Davud ve Ýbn-i Mace).
Boþanma yolunda yukarýda anlatýlan engeller ve sýnýrlamalardan sonra genel bir kayýt daha vardýr ki, içlerinde en çetinidir; karýsýný boþayan koca, hanýmý bir baþka erkekle evlenip o erkekle münasebette bulunmadýkça ve ikinci koca, kadým kendi isteðiyle boþamadýkça eski hanýmýyla evlenemez. "Erkek, kadýný (üçüncü kez) boþarsa artýk (kadýn) onun dýþýnda bir baþka kocayla nikahlanrriadýkça ona helal olmaz. Eðer (bu koca da) onu boþarsa, onlar (ilk koca ile karýsý) Allah'ýn sýnýrlarýný ayakta tutacaklarýný sanýyorlarsa, tekrar birbirlerine dönmelerinde ikisi için de vebal yoktur." (2: 230). Dolayýsýyla, ilk eþlerin yeniden evlenebilmesi için sonradan boþanmak üzere yapýlabilecek düzmece evlilikler hem helal deðildir; hem de gayri meþrudur. "Bu helal bir davranýþ deðildir; böyle bir nikah, nikah deðil zinadýr, kadýn böyle önceden ayarlanmýþ entrika ile Ýlk kocasýna helal olmaz."(Kadý þeyn Abdülhamid, "Kanun koyucu olarak Rasûl", Sayyara Di-gest, Rasul özel sayýsý, c,2, Kasým 1973). Ali b. Ebi Talib, Ýbn-i Mes'ud, Ebu Hüreyre ve Ukbe b. Amh\ Rasulullah 'ýn bu tür desise-ve katýlanlarý lanetlediðine dair hadis rivayet etmiþlerdir. Bununla birlikte, þayet ikinci koca kendi isteðiyle usûlüne uygun þekilde kadýný boþar ve ilk koca artýk kendi hanýmýyla birlikte mutlu olabileceklerini ve Allah'ýn sýnýrlarýný muhafaza edebileceklerini düþünürse eski çiftin yeniden evlenmelerine izin verilmiþtir. "Onlar (ilk koca ile karýsý) Allah'ýn sýnýrlarýný ayakta tutacaklarýný sanýyorlarsa, tekrar birbirlerine dönmelerinde ikisi için de bir vebal yoktur." (2: 230).
Kocalar, kendilerine tanýnan boþama haklarýný kadýnlarýn menfaatlerim zedeleyecek, yahut onlarý taciz edecek tarzda kullanmamakla emrolunmuþlardýr. "Kadýnlarý boyadýðýnýzda, bekleme sürelerini tamamlamýþlarsa, onlarý ya güzellikle tutun ya da güzellikle býrakýn. Fakat onlarý, sýrf zulrnedebilmeniz için, zararlarýna olmak üzere tutmayýn. Kim böyle yaparsa muhakkak kendi nefsine zulmetmiþ olur. Allah'ýn ayetlerini de oyun (konusu) edinmeyin... Kadýnlarý boþadýðmýzda, bekleme sürelerini de tamamlamýþlarsa -birbirleriyle maruf (bilinen meþru biçimde) anlaþtýklarý takdirde-onlara, kendilerini kocalarýna nikahlamalarýna engel olmayýn." (2:231-232).
Bu ayetler; boþanan kadýnýn akrabasýnýn, onun kendisini iki kez boþayan kocasýyla tanýmlanan süre içerisinde yeniden evlenmesine engel olmalarýný yahut onu üç kez boþamýþ olan eski kocanýn, iddetini dolduran kadýnýn baþka biriyle evlenmesini önlemeye çalýþmasýný açýkça yasaklar. "Sýrf kendisi boþamýþ olduðu için, kiþinin boþadýðý hanýmýnýn bir baþkasýyla evlenmesini engellemesinden daha anlamsýz baþka bir þey yoktur." (Ebul A'la Mevdudi, The Meaning of the Qur'an, c. I).
Bütün talak hadiselerinde, boþamýþ olduklarý hanýmlarýna karþý müþfik ve cömert olmalarý erkeklere tavsiye edilir: "Bir eþi býrakýp da yerine baþka bir eþ almak isterseniz, onlardan birine (öncekine) yüklerle (mehir) vermiþ olsanýz bile ondan hiçbir þeyi almayýn. (Kendisine hem) Ýftira ederek hem de günaha girerek verdiðinizi alacak mýsýnýz?" (4: 20). Kocanýn hanýmýna verdiði mehirde bir hak iddia etmesi kesinlikle aklýn alacaðý bir þey deðildir. "Koca, evlilik bedeli olarak kadýna verilen ya da hediye olarak kadýna sunulan elbise, taký vs. den herhangi bir þeyi geri isteme hakkýna sahip deðildir. Bir þahsa hediye olarak verilen bir þeyi geri istemek Ýslam'ýn ahlak kurallanna tamamen aykýrýdýr. Rasulullah bu utanç verici hareketi köpeðin kendi kustuðunu yalamasýna benzetmiþtir. Daha önce hanýmýna verdiði þeyleri boþandýktan sonra geri istemek koca adýna gerçekten hayli yüz kýzartýcý bir durumdur. Hakikatte ise islam, kocanýn ayrýlýþ esnasýnda kadýna bir þeyler vermesini öðütlemektedir." (Ebul A'la Mevdudi; a.g.ç.).