Siret Ansiklopedisi
Pages: 1
Kanun Koyucu Olarak Hz. Muhammed s.a.v. By: saniyenur Date: 16 Haziran 2012, 11:19:32
KANUN KOYUCU OLARAK HZ. MUHAMMED

Giriþ

Ýnsan, âlemlerin Rabb'ine ibadet etmek (51: 56) ve yeryüzünde adalet, takva ve fazilet ni­zamýný kurmak (57: 25 ve 22: 41) için yaratýl­mýþtýr. Kendisine bu çabasýnda yardýmcý ol­masý için Resulleri aracýlýðýyla Rabbinden hi­dayet ve rehberlik vadedilmiþtir (2: 38 ve 7: 35). Ancak, ne zaman Allah'ýn rasullerinden biri insanlarý hidayete yöneltmek için gelse onu yalanlamýþlardýr (30: 47 ve 7: 101). Allah beþerin ders almasý için birbiri peþisýra nebiler göndermiþ (23:44), ancak yaratýlýþý esnasýnda­ki meleklerin sözlerini doðrularcasýna, insan yeryüzünde Allah'a karþý isyan-bozgunculuk tavrýný sürdürmüþ ve masum insanlarýn kanla­rým akýtmaya devam etmiþtir. Geçmiþiyle, tecavüzkar hareketlerini engelleyecek zorlayýcý güç olmadan barýþ içerisinde yaþayamayaca­ðým isbatlamýþtýr. Zayýf ve yoksullar, toplum­da yetki ve nüfuz sahibi güçlülerin saldýrýsýna her an katlanmak zorunda kalmýþlardýr. Ýþte bu yüzden, isyankar unsurlarýn aktivitelerine mani olmak ve toplumdaki zayýflarýn haklarý­ný korumak amacýyla Hakim olan Allah rasul-leri vasýtasýyla kendi hükmünü göndermiþtir. "Andolsun, biz elçilerimizi apaçýk burhanlarla gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye, onlarla birlikte Kitabý ve mizaný indir­dik. Bir de kendisinde çetin bir sertlik ve in­sanlar için (çeþitli) yararlar bulunan demiri in­dirdik; öyle ki Allah, kendisine ve Rasulü'ne gayb ile (görmedikleri halde) kimlerin yardým edeceðini bilsin (ortaya çýkarsýn). Þüphesiz ki Allah, büyük kuvvet sahibidir, yegane galip olandýr." (57: 25).

Gerek ferdî yaþantýlarýnda, gerekse toplumsal örgütlenmelerinde insanlar adalet ve marufu ayakta tutsunlar diye Allah, apaçýk hakikat belgeleriyle birlikte beþer hayatýnýn her yönü­nü banndýran mükemmel hidayet rehberleri göndererek hiçbir hususta þüpheye mahal býrakmamýþtýr. Þayet bir direnme yahut karþý koyma ile karþýlaþýlýrsa, bütün beþeriyetin fay­dasýnadýr, insanlar, Allah'ýn hükmünü yerine getirmek amacýyla kuvvet kullanabilirler. Ka­nun ve nizamý saðlamak, insanlarýn haklarýný korumak amacýyla zaman zaman rasulleri va­sýtasýyla Allah tarafýndan þeriatler gönderil­miþtir. Bu tür ilahi emirleri getiren son rasul ise Muhammed'dir. O'nun çaðrýsý ve öðre­tisi bütün insanlýða þamil ve evrensel oldu­ðundan; kýyamet gününe kadar insanoðlu Ýçin hidayet rehberi olarak kalacaðýndan, þümullü kýlýnmýþ olup beþikten mezara kadar beþer ha­yatýnýn her cephesini kaplayacak geniþliktedir. Toplum içerisinde insan hayatýný düzenleyen temel hukuk kaidelerini sunar. Kur'an ve sün­netin temel prensipleri ýþýðýnda ahkamý yo­rumlayýp yeni ihtiyaçlarýný karþýlamak için sonraki nesillere engin bir alan býrakýr. Ýslam hukukunun temel prensipleri ve sünnette bu­lunan davranýþ Örnekleri gelecek zamanlar için deðiþmeyip sabit kalýr ve topyekün insa­noðluna tatbik edilmesi zaruridir. Bu prensip­ler sosyal hayatýn þu yönlerini kapsar:

1- Can emniyeti,

2- Mal emniyeti,

3- Namus emniyeti,

4- Din emniyeti,

5- Miras emniyeti,

6- Ýfade ve isbat hakkýnýn korunmasý

(Hakim Þeyh Abdulhamid, "Rasul, as a legis-lator" adlý makalesi, Sayyara Dýgest, Rasul özel sayýsý, c.II, Kasým 1973).

Kur'an-ý Kerim'de hukuki konularla ilgili çok az sayýda ayet vardýr. Fakihlere göre bunlar miras, evlilik, mehir, boþanma, hediye, vasi­yet, alýþ veriþ, himayet, kefalet ve cinayet gibi konularý kapsar. Þüphesiz ki, durmadan deði­þen ve geliþen dünyada bu birkaç kural çeþidi yahut kanun maddesi her yeni hal ve prob­lemleri ihtiva etmez. Bu yüzden Ýslam'ýn te­mel prensipleri ýþýðýnda zamanýn ve mekanýn ihtiyaçlarýna göre Ýslam hukuku ile ayný çizgi­de olmalarý ve onun esaslarýndan herhangi bi­riyle çeliþmemeleri þartýyla kanunlarýn yapý­mýný Kur'an-ý Kerim gelecekteki kanun yapý­cýlarýna býrakmýþtýr.

Bu anlamda Ýslam'ýn ilk kanun yapýcýsý Hz Muhammed'dýr. O, Kur'an-ý Kerim'in hü­kümlerini tefsir etmiþ ve hayatýn fiili prob­lemlerine bu hükümlerin uygulanýþ tarzý hak­kýnda izahlarda bulunmuþtur. Kur'an-ý Ke­rim'in ihtiva ettiði ilahi ahkamýn herhangi bi­rini deðiþtirmemiþ yahut baþkalaþtýrmamýþ, aksine O'nun tefsir ve izah edicisi olarak hare­ket edip, ileriki bölümlerde de göreceðimiz üzre, O'nu yalnýzca deðiþik durumlara tatbik etmiþtir. Ýlahi hüküm Hz. Muhammed'a Al­lah tarafýndan Kur'an formunda verilmiþtir. Þeriat, "bu dünyayý insanýn menfaatine yara­tan Allah tarafýndan kesin ve açýk olarak be­lirtilen bir kanundur. O, her þeyi insanýn emri­ne veren Allah tarafýndan beyan edilmiþtir, in­sanoðlunun adýmlarýnýn yönlendirilmesini ifa­de eder. O, insanoðluna zarar veren herþeyi yasaklar, ona fayda saðlayan ve kullanýþlý olan her þeye müsade eder ya da emreder. Þe-riat'ýn temel prensibi; bütün gerçek ihtiyaç ve arzularýný karþýlama, çýkarlarýný koruma ve baþarý-mutluluk elde etme gayesine yönelik akla uygun her tür çabayý gösterme hakkýna bazen de yükümlülüðüne insanoðlunun sahip olmasýdýr. Ancak bütün bunlar Öyle bir tarzda yapýlmalýdýr ki; hem diðer insanlarýn çýkarlarý tehlikeye atýlmamalý, hak ve yükümlülüklerini yerine getirmelerine yönelik gayretlerine za­rar verilmemeli, hem de gayelerine ulaþý­mýnda aralarýnda yapýlmasý mümkün bütün sosyal dayanýþma, yardýmlaþma ve iþbirliði ortaya konmalýdýr." (Ebul A'la Mevdudi, Towards Understanding islam).

Ancak, iliþkileri açýsýndan insanlarýn karakter­lerine baktýðýmýzda iki çeþit insanýn olduðunu görürüz: "Güç ve imkanlarým bilerek yanlýþ kullanan ve yanlýþ kullaným sebebiyle kay­naklan israf eden, kendi hayati çýkarlarýný ze­deleyen ve diðer insanlara zarar verenler ile samimi ve ciddi olan ama cehaletleri sebebiy­le hataya düþenler. Güçlerini bilerek yanlýþ kullananlar habis ve günahkar olup idare ve ýslah edilmelerinde kullanýlmasý için hukukun güçlü kýlýcýna müstehaktýrlar. Cehaletleri yü­zünden hataya düþenler ise hakiki bilgi ve ir­þada ihtiyaç duyarlar, öyle ki Sýrat-ý Musta-kim'i görebilsinler, güç ve imkanlarýný en iyi þekilde kullanabilsinler. Allah tarafýndan açýk­lanan yönetim manzumesi iþte bu gerçek ihti­yacý karþýlar." (Ebul A'la Mevdudi, a.g.e). Ýlahi hükmün (Kur'an'ýn) tatbikini gösteren ilk þahýs Rasulullah'týr. Allah'ýn Rasulü olmasý hasebiyle, Allah'ýn kanunlarýnýn uygulanmasý­ný en iyi bilen de yine O'dur. O'nun hayat tarzý ve uygulamalarý müslümanlar üzerine baðla­yýcý kýlýnmýþtýr. Kur'an-ý Kerim bu baðlayýcýlý­ðý þu ifadelerle açýklar: "Kim Rasul'e itaat ederse gerçekte Allah'a itaat etmiþtir" (4:80) ve "Artýk Rasul size ne verdiyse onu alýn, sizi neden sakýndýnrsa ondan da kaçýnýn" (59:7).

Ýslam'ýn ortaya koyduðu hayat þemasý bir hak­lar ve yükümlülükler dizisinden oluþup bütün inananlar bunlarý yerine getirmekle görevlen­dirilmiþlerdir. Genel olarak, Ýslam Þeriatý iman edenler üzerine dört çeþit hak ve mükel­lefiyet yükler:

1- Allah'ýn haklan,

2- Kendi nefsinin haklarý,

3- Diðer insanlarýn haklarý,

4- Allah'ýn insanýn hizmetine verdiði ve ken­di yararý için bunlarý kullanma yetkisini insa­na bahþettiði güç ve imkanlarýn haklan. Bu haklar ve mükellefiyetler Ýslam Þeriati'nin bel kemiðini teþkil etmekte olup bilinmeleri ve ciddiyet, ,titizlik ve samimiyetle yerine ge­tirilmeleri her müslümanm görevleri arasýnda­dýr. (Ebul A'la Mevdudi, a.g.e). Þeriat'ýn kural ve düzenlemeleri bu haklarý korumak amacýný taþýdýðýndan hak ve mükellefiyet türlerinin açýklanmasý gereklidir. Bununla birlikte, bu bölümde müzakere etmeyi düþündüðümüz hu­kuki problemlerin asliyetini teþkil ettiðinden burada yalnýzca diðer insanlarýn haklarý üze­rinde durulacaktýr.

Ýslam Þeriatý bir taraftan insana kiþisel haklarýný kullanmasýna izin vermiþ, öte taraftan da bu haklanný diðer insanlann benzer haklarýna tecavüz etmeyecek þekilde kullanmasýný em­retmiþtir. Baþka bir ifadeyle, diðer fertlerin benzer haklarýna müdahale etmemek kaydýyla haklarýný kullanýp kullanmamakta fert özgür­dür. Ýslam Hukuku bu suretle, aralarýnda hiç­bir çatýþmanýn çýkmamasý ve karþýlýklý yar­dýmlaþarak yeryüzünde Allah'ýn hükmünU ika­me etmeleri amacýyla ferdin haklan ile toplu­mun haklan arasýnda bir denge kurmaya çalýþ­mýþtýr. Ýslam Þeriatý bu amaçla, kendi haklan­ný kullanýrken diðerlerinin haklanný ihlal et­mesi muhtemel kiþiler için kesin sýnýrlar orta­ya koymuþtur. Ve hiçbir devlet, hukuk siste­mini Kur'an ve sünnet ile ayný çizgiye getirmedikçe gerçek anlamda Ýslam Devleti olarak isimlendirilemez.

Çeþitli meselelerle ilgili olarak hem Ýlâhî hü­küm (Kur'ân), hem de Rasûlullah tarafýndan ortaya konan kanunlar aþaðýda açýklanmaya çalýþýlmýþtýr.

Aile Hukuku; Evlilik, mehir, boþanma, boþandýktan yahut kocanýn ölümün­den sonraki bekleme müddeti (iddet), nafaka, emzirme, sütten kesme gibi hususlarla ilgili hukukî konulan ihtiva eder.

Evlilik: Ýslam'da evlilik þahitler önünde icab ve kabul ile hukuki statü kazanan bir akiddir. "Bunlarýn dýþýnda kalaný -namuskâr ve zinaya sapmamýþ (insanlar) halinde (yaþamanýz þar­týyla) mallarýnýzla (mehir vermek suretiyle) ara(yýp nikahla)manýz için- size helâl edildi." (4:24). Ýslam, evlilik vasýtasýyla saf-iffetli kal­malarý ve nzýklarýnýn artmasý daha muhtemel olduðundan genç insanlarýn evlenmesini teþ­vik eder. Müslümanlar yine ayný sebeple bekâr, köle ve cariyelerini evlendirmekle emrolunurlar: "Ýçinizden evli olmayanlarý, kö­lelerinizden ve cariyelerinizden salih olanlarý evlendirin. Eðer fakir iseler Allah, kendi faz­lýndan onlarý zengin eder... Nikâh (imkâný) bulamayanlar, Allah onlarý kendi fazlýndan zenginleþtirinceye kadar iffetlerini korusun­lar." (24:32-33).

Rasûlullah da, "Ýçinizden evlenmeye gücü yeten evlensin. Zira evlenmek gözleri haram­dan korur, sizi zinadan muhafaza eder. Gücü yetmeyen kimse ise oruç tutsun. Çünkü oru­cun þehveti kýran bir hassasý vardýr" buyur­muþtur. (Buhari ve Müslim). O halde evlen­meye güç yetiremeyenlere Ýslam, oruç tutarak takva ehli olmalarým öðütlemektedir. Rasûlul­lah'dan þu ifadeler de naklolunur: "Allah'ýn yardým edeceði üç kiþi vardýr. Ýlki, iffetli bir hayat dileyerek evlenen kiþidir..." (Tirmizi, Nesei ve Ýbni Mace). "Evlenen kimse dininin yansýný kurtarmýþtýr. Artýk diðer yarýsý için Al­lah'tan korkup sakýnsýn." (Beyhaki, Þu'eb el-iman). Ýbni Abbas, Rasul'ü Ekrem'den rivayet eder ki, "Allah'ýn huzuruna çýktýðýnda temiz olmak isteyen, hür kadýnla evlensin" (Buhari). Diðer bir rivayette Rasûlullah, "Bütün dünya hoþtur, ancak en güzel olaný salih bir kadýn­dýr..." buyurmuþtur. (Müslim).

Adalet Gözetilerek Yapýlan Sýnýrlý Çok Ev­lilik: Ýslam, aralarýnda adaleti gözetmek kay­dýyla dört kadýna kadar evlenmeye izin verir. "Eðer yetim (kýz)lar hakkýnda adaleti yerine getiremeyeceðinden korkarsamz sizin için he­lal olan (diðer) kadýnlardan ikiþer, üçer, dör­der olmak üzere nikahlayýn. Þayet (bu suretle de) adalet yapamayacaðýnýzdan endiþe ederse­niz o zaman bir (eþ) ya da sað ellerinizin ma­lik olduðu (cariye) ile (yetinin). Bu, sapmaT manýza daha yakýndýr." (4:3). Bu ayet-i keri­me hanýmlarýn sayýsýný kesin olarak sýnýrlar ve ayný anda dörtten fazla hanýmla evlenmeyi yasaklar. Bunun yanýsýra, ayet-i kerime çok evliliði hanýmlar arasýnda adalet þartýna baðla­yarak kýsýtlar; adaleti yerine getiremeyenler için tek eþi tavsiye eder. Yukandaki ayeti izah ederken Rasûlullah'ýn zevcelerinden Aiþe; "Bu ayetle zikrolunan yetimden murad, bir er­keðin vesayet ve himayesi altýnda iken hamisince malma ve güzelliðine imrenerek nikah edilen ve ancak mihri, emsali kýzlann mih-rinden eksik takdir edilerek adaletsizlik yapý­lan yetimdir. Bu ayet-i kerime nazil olarak, mal tamahýyla emsalinden noksan mehir vere­rek öksüz kýzlan nikah etmek nehyolunup baþka kadýnlardan lüzum ve ihtiyaca göre iki, üç ve nihayet dört kadýnla evlenebilmelerine müsaade olundu" demiþtir. (Buhari).

Dört Hanýmdan Fazlasý: Nisa suresinin yu-kanda zikredilen ayet-i kerimesi nazil oldu­ðunda dörtten fazla zevcesi bulunan bütün müslümanlann dört tanesinin dýþýndakilerini boþamalan Rasûlullah'ca emredildi. Ýbni Ömer, Gaylan b. Seleme es-Sakafi'nin Ýslam'ý kabul ettiðinde 10 hanýmý olduðunu ve Rasu-lullah'ýn ona hanimlannm dördünü tutmasýný ve geri kalanlardan ayrýlmasýný söylediðini ri­vayet eder. (Ahmed, Tirmizi ve Ýbn-i Mace). Nevfel b. Mu'aviye der ki, "Ýslam'ý kabul etti­ðimde beþ zevcem vardý, bu yüzden Rasulul-lah'a danýþtým ve O, "Dördünü tut ve birinden ayni" buyurdu. Ben de benimle en uzun süre kalan ve 16 yýldýr kýsýr olanýný seçip ondan aynldým." (Þerh-üs Sünne).

Evlenilmesi Haram Olanlar: Rasûlullah, aralarýnda evliliði gayri meþru kýlacak kan ba­ðýna mukabil gelen süt kardeþliði baðýnýn bu­lunduðu kiþilerin evliliklerini yasaklamýþtýr: "Neseb bakýmýndan haram olan her þeyi süt hýsýmlýðý da haram kýlar." (BuharÝ).

Ümmül-Fadl, Rasulullah'ýn, "Bir veya iki kez emmek, nikahý haram kýlmaz" buyurduðunu rivayet eder. (Müslim). Ümmü Seleme'nin Rasulullah'dan rivayeti ise, "Rada'dan ha­ram olan, ancak memeden kesmeden Önceki dönemde göðüsten alýnýp baðýrsaklara giren­dir" þeklindedir. (TirmÝzÝ). Ukbe b. Haris el-KureþÝ'den rivayet olunduðu üzre, Ukbe, Ýhab b. Aziz'in kýzýyla (Ümmü Yahya bintÝ Ebi Ih-bab) evlenmiþ, müteakiben bir kadýn gelmiþ ve, "Ben sizin Ýkinizi de emzirdim" demiþ. Ukbe; "Beni emzirdiðini bilmiyorum, sen de bunu daha Önce anlatmadýn" cevabým vererek Ebi Ýhab'ýn ailesine gidip konuyu araþtýrmýþ, onlar da mesele hakkýnda bilgileri olmadýðýný belirtmiþlerdi. Bunun üzerine Ukbe Rasulul­lah'a giderek ne yapmasý gerektiðini sor­muþ, Rasul de "Sana anlatýldýktan sonra nasýl olur da tereddüt edersin?" buyurmuþtur. Nite­kim Ukbe hanýmým boþamýþ, kadýn da bir baþ­kasýyla evlenmiþtir. (Buharý).

Ýbni Abbas, Bakara suresi'nin 221. ayetini izah ederken, "Yedi tip evlilik kan baðý (kara­bet) sebebiyle haramdýr; yedi çeþit de evlilik (sýhriyet) sebebiyle" demiþ ve ardýndan Nisa suresi'nin 23. ayetini okumuþtur. Hz. Aiþe de, Rasulullah'dan þöyle buyurduðunu rivayet eder; "Neseben haram olan, süt cihetinden de haram olur." (Buhari).

Deðiþ-Tokuþ Suretiyle Evlilik (Þiðar): Kiþi­lerin, kýzlarýný (yahut kýz kardeþlerini) mehir ödemeden karþýlýklý deðiþerek evlenmeleri þi­ðar olarak isimlendirilir. Ýbni Ömer'den Pey­gamber'ýn, þiðar suretiyle nikâhdan neh-yettiði rivayet olunmuþtur ki, genel olarak þi­ðar "bir kimsenin kýzýný diðerine - onun da kýzýný kendisine vermesi þartýyla- tecviz etme­sidir. Aralarýnda mehir de yoktur" anlamýný taþýr. (Buhari).

Ebu Hureyre'den gelen bir rivayette Rasul~ü Ekrem'in, "Bir kadýnla onun halasý, yine böyle bir kadýnla onun teyzesi birlikte nikâh olunmaz. Ne küçük kýz kardeþ, ablasýnýn evli ol­duðu kimseye nikah olunur, ne de büyük kýz kardeþ küçüðünün evli olduðu kimseye" bu­yurduðu tasrih olunmuþtur. (Tirmizi, Ebu Da-vud, Darimi ve Nesei).

Berâ b. Azib der ki, dayým Ebu Bürde b. Niyar'a alem taþýyarak yanýmdan geçerken nere­ye gittiðini sordum. Bana, "Rasulullah beni, babasýnýn hanýmýyla evlenen kiþinin baþýný getirmeye gönderdi" cevabýný verdi. (Tirmizi veEbuDavud).

Rasulullah'ýn, "Her kim bir kadýnla evlenip onunla karý-koca hayatý yaþarsa artýk o kiþi­nin, bu kadýnýn kýzýyla nikahlanmasý helal de­ðildir. Ancak karý-koca iliþkisinde bulunma-mýþsa bu kýzla evlenebilir. Ve kim bir kadýnla evlenirse, artýk o kiþinin bu kadýnýn annesiyle nikahlanmasý helal deðildir, ister karý-koca hayatý yaþamýþ olsun, isterse yaþamamýþ" bu­yurduðu rivayet olunur. (Tirmizi). Babasýnýn da hazýr bulunduðu bir toplulukta Dehhak b. Firuz Deylemi Rasulullah'a, "Ey Allah'ýn Ra-sulü, Ýslam'ý kabul ettim. Ancak iki kýz kar­deþle evliyim" demiþ, Peygamber da, "On­lardan istediðin birini seç" buyurmuþtur. (Tir­mizi, Ebu Davud ve Ýbn-i Mace).

Kur'an-ý Kerim, aralarýnda belirli kan akraba­lýðý (karabet) bulunanlarla ve müþriklerle ev­lenmeyi yasaklar. "Sizlere; anneleriniz, kýzla­rýnýz, kýz kardeþleriniz, halalarýnýz, teyzeleri­niz, erkek kardeþlerinizin kýzlarý, sizi emziren (süt) anneleriniz, süt kýz kardeþleriniz, haným­larýnýzýn anneleri, kendileriyle (zifafa) girdiði­niz kadýnlarýnýzdan olup koruyuculuðunuz al­týnda bulunan üvey kýzlarýnýz -onlarla zifafa girmemiþseniz, size bir beis yoktur-, sizin sulbünüzden olan oðullarýnýzýn eþleri ve iki kýz kardeþi bir araya getirdiðiniz (evlilik) haram kýlýndý... (Bir de harp esiri olarak) sahip oldu­ðunuz cariyeler müstesna, diðer bütün nikahlý kadýnlarla evlenmeniz size haram kýlýndý..." (4: 23-24).

Müþriklerle Evlilik: Putperest müþriklerle evlilik de yasaklanmýþtýr. "Allah'a eþ koþan kadýnlarla, onlar iman edinceye kadar nikah­lanmayýn; iman eden bir cariye, müþrik bir kadýndan -hoþunuza gitse de- elbette daha hayýrlýdýr. Müþrik erkeklere de onlar iman edin­ceye kadar (mümin kadýnlarý) nikahlamayýn; iman eden bir köle-müþrik bir erkekten -hoþu­nuza gitse de- elbette daha hayýrlýdýr. Onlar ateþe çaðýrýrlar, Allah ise kendi izniyle cenne­te ve maðfirete çaðýrýr." (2: 221).

Zânilerle Evlilik: Bekâr veya evli zina eden­lerle evlilik kýnanmýþtýr. "Zina eden erkek, zi­na eden veya müþrik olan kadýndan baþkasýný nikahlayamaz; zina eden kadýn da, zina eden veya müþrik olan erkekten baþkasýný nikahla­yamaz." (24: 3).

Mehir: Mehir, Ýslam'da evliliðin vazgeçil­mez esaslarýndan biridir. "O halde onlardan hangisiyle yararlandýysanýz, onlara ücret (me­hillerini, tesbit edildiði vech ile verin." (4:24). "Kadýnlara mehirlerini gönülden iste­yerek (ve bir hak olarak) verin, fakat onlar gö­nül hoþnutluðu i'e ondan birazýný size baðýþ­larlarsa, onu da afiyetle, iç huzuru ile yeyin." (4:4). "Kendilerine el sürmediðiniz, mehirleri­ni de tesbit etmediðiniz kadýnlarý boþamanýz­da sizin için bir vebal yoktur." (2: 236). "Bir eþi býrakýp da yerine baþka bir eþ almak ister­seniz, onlardan birine (öncekine) yüklerle (mehir) vermiþ olsanýz bile ondan hiçbir þeyi almayýn." (4: 20).

Rasulullah mehir için özel bir miktar belir­lemedi ve miktarý kocanýn haline, konumuna ve ekonomik vaziyetine baðladý. Enes b. Ma­lik, Abdurrahman b. Avf in bir kadýnla evle­nirken aðýrlýkça hurma taþma eþit altmý mehir olarak verdiðini rivayet eder. Rasul-ü Ekrem, Abdurrahman'ýn yüzündeki mutlu ifadeyi gördüðünde sebebini sormuþ, o da, "Bir ka­dýnla evlendim ve ona mehir olarak aðýrlýkta hurma taþýna eþit altýn verdim" demiþtir. Sehl Ibn-i Sa'd'dan þöyle rivayet olunmuþtur. Rasu­lullah da bir kere bir kadýn gelip kendisini zevceliðe almasýný teklif etti. Rasul-ü Ekrem gözlerini indirip sükut etti. Orada hazýr bu­lunan bir sahabi; "Ya Rasulullah, bu kadýný bana tezvic etseniz!" dedi. Rasul-ü Ekrem, "Mehir olarak verecek bir þeyin var mý?" diye sordu. Sahabi, "Hayýr ya Rasullulah, yanýmda hiçbir þey yoktur" dedi. Peygamber, "Hay­di gidip araþtýr ve demir bir yüzük olsun bul, getir, tak" buyurdu. Sahabi gitti. Sonra dönüp gelerek "Hayýr ya Rasulullah, dünyalýk bîr þey, demir bir halka bile bulamadým. Lakin þu izarým var, bunun yansým verebilirim" dedi. Bunun üzerine Rasulullah, "Ýyi ama izarýnla ne iþ görebilirsin, neye yarar? Onu sen giysen kadýnýn üstünde ondan bir þey bulunmaz, açýkta kalýr, kadýn giyerse sen çýplak kalýrsýn" buyurdu. Adamcaðýz bulunduðu yere oturdu. Bu oturuþu uzayýnca da meyus bir halde kal­kýp gitti. Rasulullah bu zatýn ümitsiz gittiðini görünce onu ya kendisi çaðýrdý, yahud birisine çaðýrtarak, "Kur'an'dan ezberinde bir þey var mý?" diye sordu. Fakir sahabi, "Ezberimde þu sure var, þu sure var, þu sure var" diye say­maya baþladý. Bunun üzerine Rasulullah, "Kur'an'dan ezberindeki surelere karþýlýk seni bu kadýnla nikahladým" buyurdu. (Buhari).

Rasulullah buyurmuþtur ki; "En fazla sebat edilmesi gereken vaad (kadýnýn) mahrem böl­gelerinden yararlanma hakký için verilendir" (Buhari). Ömer b. Hattab'm, Rasulullah'ýn zevcelerinden biriyle evlenirken yahut kýzlarý­ný evlendirirken 12 ukkiyedçn (480 dirheme eþittir) daha fazla mehir verdiðini bilmiyo­rum" dediði rivayet olunur (Ahmed, Tirmizi, Ebu Davud, Nesei, Ýbn-i Mace ve Darimi). Hz. Aiþe'ye göre Rasulullah'ýn zevcelerine verdiði mehir, "12 ukkiye bir de neþþ idi. Neþþ ise ukkiyenin yansýdýr. Böylece olup olacaðý toplam beþyüz dirhemdir." (Müslim).

Talak ve Mehrin Ödenmesi: Bu hususta, aþaðýda açýklandýðý üzere bazý meseleler orta­ya çýkabilir, (a) Kendileriyle temasta bulunul­mamýþ ve mehiride belirlenmemiþ zevcelerini boþamalarý halinde kocalarýn durumlarýna gö­re kadýnlara ödemede bulunmasý öðütlenir. "Kendilerine el sürmediðiniz, mehirlerini de tesbit etmediðiniz kadýnlarý boþamanýzda sizin için bir vebal yoktur. Onlarý faydalandýrýn; zengin olan kendi gücü, darda bulunan da kendi halince maruf bir þekilde faydalandýr-malýdýr. Bu, iyilik etme þiarýnda bulunanlar üzerine bir haktýr." (2: 236). (b) Mehiri belir­lenmiþ ancak kendileriyle temasta bulunulma­mýþ hanýmlar için ise mehrin yarýsý vardýr. "Eðer onlara mehir tesbit eder de, el sürmeden boþarsanýz, bu durumda -kendileri ya da ni­kah baðý elinde olanýn baðýþlamasý hariç- tes­bit ettiðiniz(mehrin)in yarýsý onlarýndýr. Siz  (erkekler)in (tümünü veya fazlasýný) baðýþla­manýz  takvaya  daha  yakýndýr.   (Aranýzdaki) üstünlüðü de unutmayýn." (2: 237).

Ýbn-i Ömer rivayeî eder ki, "Rasulullah, koca­nýn hanýmýný zina ile suçlamasýndan dolayý Aclan oðullarýndan bir çiftin ayrýlýðýna hük­metti. Rasulullah mülaaneden önce, "Ey karý-koca, Allah bilir ki, ikinizden birisi ya­lancýdýr. Bu yüzden ikinizden biri mülaaneden önce tövbekar olup da lanetleþmekten sarf-ý nazar eder mi?" diye üç kez sordu. Ancak her defasýnda ikisi de kaçýndý. Mülaaneden sonra Rasul-ü Ekrem çiftin ayrýlýðýna hükmetti. Kocaya, "Artýk bu kadýn üzerinde alakan ve kocalýk hakkýn kalmadý" buyurdu. Zevci, "Ya Rasulullah, ya benim mehir olarak verdiðim malým ne olacak?" diye sordu. Rasul-ü Ek­rem, "O mal sana ait deðildir. Çünkü, kadýna zina isnadýnda doðru bile olsan, o malý sen kadýný kendine helal kýlman mukabilinde ver­miþtin, mal da kadýnýn olmuþtu. Þayet sen zi­na isnadýnda yalancý isen mehir malýný iste­mek sana daha uzaktýr" buyurdu. (Buhari).

Yukarýda zikredilen ayet ve hadisler mehir vermenin kocanýn üzerine bir vazife olduðunu ve tüm diðer borçlara nazaran öncelikle öden­mesi gerektiðini açýkça göstermektedir. Me­hir, evliliðin onsuz olunmaz þartlarýndan biri­dir ve kendi isteðiyle kadýn tarafýndan kýsmen veya bütünüyle vazgeçÝlmedikçe kocanýn ha­nýmýna ödemesi gereklidir.

Kadýnýn Rýzasý: Hem kadýn hem de erkeðin nzasý olmadan hiçbir evlilik oluþamaz. Bakire kýzýn rýzasý sessiz kalma ile bilinirken, dul ka­dýnýn nzasý muvafakatinin alýnmasýyla belli olur ki, bunlar olmadan evlilik meþru kabul edilemez. Küçük kýz için ise velisinin izni esastýr. Ancak kýz balið olduðunda evlilik mu­kavelesini iptal etme hakkýna sahiptir. Benzer þekilde, köle ile evli cariye hürriyetine kavu­þunca evliliði ilga edebilir. Allah, velinin izni­ni yetim kýzla evlenmenin þartý kýlmýþtýr. "Öy­leyse onlan, fuhuþta bulunmayan, iffetli ve gizlice dost edinmemiþler olarak velilerinin izniyle nikahlayýn." (4: 25). Rasulullah'da gelinin nzasýnm evlilik için gerekli olduðunu beyan etmiþtir: "Dul kadýn (ister boþanmýþ, is­ter kocasý vefat etmiþ olsun), kendisinin sarahaten emri olmadýkça nikah olunamaz; bakire kýz da kendisinden izin alýnmaksýzýn nikah olunamaz ki onun izni sükut etmesidir." (Bu­hari ve Müslim). Ensar kadmlanndan Hansa bint-i Hýzam'ý, babasý Halid, iznini, nzasýný almadan tecviz etmiþti. Halbuki Hansa' dul kadýndý. Kadýn bu izdivacý hoþ görmeyerek Rasul-ü Ekrem'e gidip þikayet etti. Rasulullah'da bu nikahý red ve iptal etti. (Buhari). Ba­kire bir kýz, Peygamber'a gelerek, iste­mediði halde babasýnýn kendini tecviz ettiðini anlatmýþ, Rasulullah da onu muhayyer býrak­mýþtýr. (Ebu Davud).

Diðer bir rivayette Rasulullah, "Þehadetsiz kendilerini evlendiren kadýnlar zanidirler" bu­yurmuþtur. (Tirmizi). Hadis-i þerif, nikahýn Þahitler önünde icra edilmesi gerektiðini tesbit eder ki, Ýslam Hukuku bu konuda iki þahidi zaruri görür. Rasul-ü Ekrem, nikahýn þahit­ler önünde kýyýlýp ilan edilmesi gerektiðini ýs­rarla belirtmiþtir. (Tirmizi). Yine, evlilikten önce taraflarýn birbirlerini görmelerini iste­miþtir. Cabir'den rivayet olunduðuna göre, Rasulullah; "Evlenmek için bir kadýný iste­diðin vakit, eðer onunla evlenmeye sebep teþ­kil eden yerini görebileceksen bunu hemen yap" buyurmuþtur. (Ebu Davud).

Rasulullah'ýn men ettiði hususlardan birisi de, kendisine baþkasýnca teklif yapýlmýþ ha­nýmlara evlilik teklifinin gÖtürülmesidir.Ýbn-i Ömer, Rasul-ü Ekrem'in þöyle buyurduðunu rivayet eder: "Sizden biriniz, din kardeþinin nikaha talib olduðu bir kadýna dünürlük gön­dermesin. Meðer ki, ikincisi istemezden önce birinci talib vazgeçmiþ ola, yahud da birinci talib ikincisinin istemesine müsade etmiþ ola." (Buhari ve Müslim). Ebu Hüreyre, de Rasulul­lah'dan, "Hiçbir kadma, kýz kardeþinin ça­naðýndaki nimetin kendi baþýna boþalmasý Ýçin onun talakýný istemek (ve onun yerine nikah olunmak) helal olmaz. Bu kadýn iyi bilmelidir ki (ezelde) kendisine ne takdir olundu ise, kendisine ait olan nimet ondan ibarettir" riva­yetini yapar. (Buhari ve Müslim).

Talak: Kan ye kocanýn aynlmalarý anlamýna gelen talak, Ýslam Þeriatý'nda kocaya verilen bir haktýr. Adaletten ayrýlmadýðý ve hanýmýna karþý bu hakkýn kullanýmýnda tecavüzkar olmadiði müddetçe talak hakkýný kullanmakta koca özgürdür ve hiçbir otorite ve güç bu hak­ký kendisinden alamaz. Koca, hanýmýnýn isteði üzerine hanýmýndan, ödediði mehÝre mukabil bir karþýlýk olarak nikah baðýný kaldýrabilir (hulu ve muhalaa), ancak bu, þeriatça memnu görülmemiþtir. Rasul-ü Ekrem, "Aile ge­çimsizliði þiddetlenip de ayrýlýðýn bir zaruret haline gelmesi gibi esaslý sebebi olmadan bir kadýn, zevcinden talakýný isterse, ona cennet kokusu haram olur" buyurmuþtur. (Ahmed, Ebu Davud, Tirmizi, Ýbn-i Mace ve Darimi). Diðer bir hadisinde, "Evlenin ve boþanmayýn, zira Allah, þehvetleri peþinde koþan kadýn ve erkeklerden hoþlanmaz" buyurmuþtur. Bu su­retle, boþanma hakký kocaya verilmesine rað­men öyle kayýtlara baðlýdýr ki koca bu hakka ancak son çare olarak baþvurabilir. Þayet her iki taraf da birlikte yaþamayý mümkün gör­mezlerse, iþte ancak o zaman katiyetle kaçý­nýlmaz çözüm ayrýlma, taraflarýn iyiliði için gündeme gelir.

Aile, toplumun sosyal hayatýnda önemli bir rol oynar; aile kurumunun korunmasý ve sür­dürülmesi toplumun bütünlüðü için gereklidir. Bu yüzden Ýslam, ailenin muhafazasý yolunda mümkün olan herþeyi yapar ve kan ile koca arasýndaki anlaþmazlýk durumlarýnda tarafla­rýn vekilleri aracýlýðýyla banþtýnlmalanm tav­siye eder. Bu, onlarý bir arada tutmak için ya­pýlacak ilk teþebbüstür. "(Kan ile kocanýn) aralarýnýn açýlmasýndan korkarsanýz, o vakit erkeðin ailesinden bir hakem, kadýnýn da aile1 sinden bir hakem gönderin. Bunlar, gerçekten barýþtýrmak isterlerse Allah, kan-koca arasýn­da (ki dargýnlýk yerine) geçim verir." (4:35). Sonra Kur'an-ý Kerim onlarýn vicdanlarýna baþvurur: "Onlarla güzellikle (maruf üzere) geçinin. Eðer kendilerinden hoþlanmadýmzsa olabilir ki bir þey sizin hoþunuza gitmezde Al­lah onda çok hayýr takdir etmiþ bulunur." (4:19).

Ýslam, evliliklerinin iþlemez hale geldiði ve ayrýlmaktan baþka alternatiflerinin kalmadýðý durumlarda onlan biraraya getirmek için tüm gayretler baþarýsýz kalmýþsa son çare olarak eþlerin boþanmalanna izin verir. Bazen insan­lar Öfke ile hanýmlarýna yaklaþmamak için ye­min ederler, ki bu insanlara, aralarýndaki anlaþmazlýklarým çözümlemeleri yahut nezih bir þekilde ayrýlmalarý için sýnýrlý bir süre tanýn­mýþtýr: "Kadýnlarýndan uzaklaþmaya yemin edenler için dört ay beklemek vardýr. Eðer (bu süre içerisinde) dönerlerse, kuþku yok ki Al­lah, baðýþlayandýr, esirgeyendir. (Yok) Eðer boþamada kararlý davranýrlarsa (ayrýlýrlar). Þüphesiz Allah iþitendir, bilendir." (2: 226-227). Süleyman b. Yesar, zevcelerinden uzak durmaya yemin eden kiþilerin tayin edilen sürenin sonunda zevcesine dönmek yahut ayrýl­mak zorunda býrakýldýklanný anlatan on kadar ashabla görüþtüðünü söylemiþtir. (Þerhü's Sürme).

ibn-i Ömer'in rivayet ettiði bir hadiste Rasulullah; "Allah nazarýnda helal olanlarýn en sevimsizi talaktýr" buyurmuþtur (Ebu Davud). Ebu Hüreyre ise Rasul-ü Ekrem'in, "Kendile­rini kocalanndan geri çeken kadýnlar ve koca-lanný bir bedel karþýlýðý kendilerini boþamaya zorlayan kadýnlar münafýktýrlar" buyurduðunu nakleder (Nesei). Muaz b. Cebel, Peygamber'ýn kendisine, "Ey Muaz, Allah yeryüzünde kendisine köle azad etmekten daha sevimli; ve boþanmaktan daha sevimsiz gelen þeyler yaratmadý" dediðini aktarýr (Darekutni). Suheyb'den yapýlan rivayete göre, Rasul-ü Ek­rem, "Bir kimse yalnýz tatmin-i þehvet için bir kadýný nikah eder, mehrini de vermez ise, o kimse zinakar mücrim olarak ölür" buyurmuþ­tur. (Hakim).

Ýslam'ýn nazarýnda evliliðin en önemli fonksi­yonu insanlarýn iffetli ve pak bir hayat sürme­lerine yardýmcý olmasýdýr. Bu fonksiyon ve bu fonksiyondan beklenen amaç, ancak kadýn ve erkeðin karþýlýklý bir diðerinin cinsi arzularýný karþýlayabilecek kapasitede olmalarý halinde gerçekleþtirilebilinir. Eþlerden birinin, diðeri­nin bu fýtri ihtiyacýný karþýlayabilecek kudrete malik olmamasý halinde islam olaydan etkile­nen tarafa ayrýlma hakký verir. Ömer b. Hat-tab, Ali b. Ebi Talib ve diðer meþhur ashaba göre sadece bu tür bir noksanlýðýn bulunmasý deðil; cüzzam, körlük, delilik ve iktidarsýzlýk gibi kusurlarýn varlýðý da karþý tarafa boþanma teþebbüsünde bulunma hakký verir. Konu üze­rinde yorum yaparken Ýmam Ýbn-i Kayyým, "Yalnýzca iki yahut altý, yedi veya sekiz kusu­ru zikretmek ve bunlardan büyük ya da denk diðerlerini eklememek asü maksadý bütünüyle kaybettirir. Kýyas, taraflardan birinde diðerine karþý nefret uyandýran ve evliliðin gerçek ga­yeleri olan sevgi, þefkat ve merhamet duygu­larýný yok eden her kusurun sözkonusu tarafa ayrýlma hakký verilmesi gerektiði þeklindedir" der.

Hemen burada iþaret edilmelidir ki, Ýslam, ev­lilik iliþkisine fevkalade hürmet gösterilmesi­ni ister ve taraflarý en güç þartlar altýnda bile bu iliþkinin canlý tutulmasý için teþvik eder. Cismen birlikte yaþamalarý imkânsýz hale gel­diðinde ayrýlabilmeleri hakkýný tanýmasýna raðmen, Ýslam, son ana kadar çiftleri evlilik baðý altýnda birlikte tutabilmek için mümkün olan her þeyin yapýlmasýný ister. Þüphesiz ev­lilik, baþka bir evlilik oluþturmak için kiþinin caný Ýstediði zaman kaldýrýp atabileceði bir þey deðildir. Rasulullah, Allah'ýn lanetinin nevalarý uðruna sýk sýk evlenip boþanan çeþni­ci erkek ve kadýnlar üzerine olacaðýný beyan etmiþtir.

Meþru olan evliliklere hürmet gösterme so­rumluluðu yalnýzca ferdin omuzlarýna düþ­mez, toplum da ayný derecede sorumluluk sa­hibidir. Toplumun iki üyesi arasýndaki evlilik baðlarýný zayýflatacak ya da yok edecek her giriþim Ýslam Þeriatý nazarýnda alçakça adde­dilip cezalandýrýlýr. Allah, evli kadýnla evliliði yasaklamýþtýr, yasaklayýcý hükümleri çiðne­meye çalýþanlar ise Ýslam nazarýnda ziyadesiy­le kötü niyetli olarak deðerlendirilir. Rasul-ü Ekrem, "Bir kadým kocasýndan yüz çevir­ten bizden deðildir" buyurmuþtur. (Ebu Da-vud). Ýmam Ýbn-i Kayyým, bir kadýný kendi­siyle ya da bir baþkasýyla nikahlamak amacýy­la bu kadýnýn kocasýný Öldüren kimsenin, ka­dýn ister bu cürme katýlsýn isterse katýlmasýn, ayný kadýnla evlenme hakkýndan mahrum bý­rakýlmasýnýn Ýslam'ýn temel kaidelerinin ve ru­hunun bir gereði olduðunu ifade eder.

Yukarýda da izah edildiði üzre, boþanmaya ancak eþlerin birlikte yaþayamayacaklarý ve ayrýlmakta kararlý olduklarý zaman Ýzin veril­miþtir. Karý ile koca arasýndaki candan iliþki­nin her zaman ayný kalmadýðý bir hakikattir; yine Ýslam Þeriatý'nm, eþler arasýndaki gergin iliþkinin öylece belirsizlik   içerisinde devam etmemesi gerektiði hususunda ýsrar ettiði de doðrudur. Bu yüzden Ýslam, karý ve kocanýn hukuken evli kaldýðý ancak münasebette bu­lunmayýp günlük hayatlarýný birbirinden ayrý olarak devam ettirdikleri ve en fazla dört ay süren bir ayrýlýk dönemi ortaya koymuþtur Bu ayrýlýk Ýslam Hukuk Sistemi'nde "ila" ola­rak adlandýrýlýr. Bu süre zarfýnda taraflar ya aralarýnda barýþmalý ya da tamamen ayrýlmalý­dýrlar ki, her ikisi de hoþlarýna gidecek uygun kiþilerle yeniden yuva kurabilmek için serbest olabilsinler. Evliliðin yapýsýnda barýndýrdýðý kudsiyetin, aile hayatýnda vazgeçilmez bir ka-ide-temel olduðu doðrudur; ancak geçimsiz ve uyumsuz iki ferdin bütün ömür boyunca birlikte tutulamayacaðý da bir baþka doðrudur. Bu yüzden, insanoðlunun zaafîyetini tanýmak ve bu tür insanlarýn tümüyle ayrýlmalarýna izin vermek kaçýnýlmazdýr.

Boþanma Usûlü: Evliliðin iþlemez hale gel­diði ve nihayet evli çiftin daimi olarak ayrýl­ma karan verdiði durumda taraflar birbirleri­ne, (hadi hoþçakal) deyip ayrýlamazlar. Uyma­larý gereken sabit bir usul vardýr. Kur'an-ý Ke­rim bunu þu ifadelerle açýklar: "(Ey Peygam­ber) Kadýnlarý boþayacaðýnýz vakit iddetlerine doðru boþayýn. O iddeti de sayýn. Rabbiniz olan Allah'tan korkup sakýnýn. Onlarý evleri­nizden çýkarmayýn, onlar da çýkmasmlar; an­cak apaçýk çirkince bir hayasýzlýk göstermele­ri müstesna. Bunlar Allah'ýn sýnýrlarýdýr. Kim Allah'ýn sýnýrlarýný çiðnerse, gerçekten o, ken­di nefsine zulmetmiþ demektir... Sonra (Üç iddet bekleme) süresine ulaþtýklarý zaman, artýk onlarý maruf (bilinen güzel bir tarz) üzere tu­tun, ya da maruf üzere onlardan ayrýlýn. Ýçi­nizden adalet sahibi iki kiþiyi de þahid yapýn. ÞahidlÝði Allah için dosdoðru eda edin." (65:1-2).

Kiþi, Rasulullah'ýn sünnetine uygun þekil­de, hanýmýný ancak onun hayýzdan temiz oldu­ðu ve bu temizlik döneminde onunla münase­bette bulunmadýðý zaman iki þahidin varlýðýn­da boþayabilir. Abdullah b. Ömer karýþým hayýzlý iken boþamýþ, Ömer b. Hattab oðlunun bu hareketinin hükmünü Rasulullah'dan sormuþtu. Rasulullah bu soruya þöyle ce­vap verdi: "Oðlun Abdullah'a emret, karýsýna geri dönsün, sonra onu temizlenip tekrar adetini görünceye ve sonra yine temizleninceye kadar -nikah altýnda- tutsun; sonrada dilerse aile hayatýna devam etsin, dilerse birleþmeden boþansýn. Ýþte Allah'ýn, kadýnlarýn içinde bo­þanmasýný emrettiði iddet budur." (Buharý).

Talak 'da izlenmesi gereken temel yapý el-Ba-kara Suresi'nde anlatýlýr. "Boþanma iki defa­dýr. (Sonrasý ise) Ya iyilikle tutmak ya da gü­zellikle býrakmaktýr... Erkek, kadýný (üçüncü kez) boþarsa artýk (kadýn) onun dýþýnda bir baþka kocayla nikahlanmadýkça_| maz." (2: 229-230). "Bu ayeti kerime Ýslam öncesi Arabistan'da yaygýn olan çok ciddi sos­yal bir kötülüðü ýslah etmeyi amaçlar. O dö­nemlerde, koca, istediði kadar sýk talak ilan etme hakkýna sahipti. Ne zaman karýsý ile iliþ­kisi gerginleþip incinse onu boþar, ne zaman iþine gelse onunla yeniden birleþirdi. Bir sýnýr­lama da olmadýðýndan ayný olay tekrar ve tek­rar defalarca yeni baþtan cereyan ederdi. Böy­lece kadýn, ne onunla normal bir karý-koca iliþkisine sahip olabilirdi, ne de bir baþkasý ile evlenebilecek özgürlüðe. Bu Kur'an ayeti, zulme giden bu kapýyý kapamaktadýr. Koca bütün evlilik hayatý boyunca hanýmýný boþa­mak ve yeniden kavuþmak hakkýna yalnýz iki defa sahiptir. Bundan sonra ne zaman üçüncü kez talaký beyan etse, artýk o kadýn ondan ta­mamen ayrýlmýþ olur." (Ebul A'la Mevdudi, The Meaning of the Qur'an, c. I, sh. 167-172).

Aceleyle düþüncesiz hareketlerden kaçýnmayý ve barýþmak için taraflara yeterli mühlet ve fýrsatýn verilmesini saðlayan sahih boþanma usulü Kur'an ve Sünnette aþaðýdaki þekilde or­taya konmuþtur:

Kur'an-ý Kerim boþanmýþ kadýnlara emreder ki; "Boþanmýþ kadýnlar kendi kendilerine üç kur' (hayýz ve temizlenme) müddeti beklerler. Eðer Allah'a ve ahiret gününe inanýyorlarsa Allah'ýn rahimlerde yarattýðýný saklamak onla­ra helal olmaz. Kocalarý, bu süre içinde barýþ­mak isterlerse, onlarý geri almada (herkesten) daha çok hak sahibidirler." (2: 228). Kocalar, bu süre zarfýnda kadýnlarý kendi evlerinde tut­makla emrolunmuþlardýr. Belki de bu yolla Allah onlarýn barýþmalarý için geçerli bir vesi­le yaratýr: "Ey Peygamber! Kadýnlarý boþaya­caðýnýzda, onlarý iddetlerini gözeterek boþayýn ve iddeti de sayýn. Rabbiniz Allah'tan korkun. Apaaçýk bir hayasýzlýk yapmalarý hâli bir ya­na, onlarý evlerinden çýkarmayýn, kendileri için de çýkmasýnlar. Bunlar Allah'ýn sýnýrlarý­dýr. Kim Allah'ýn sýnýrlanýn aþarsa, þüphesiz kendine zulmetmiþ olur. Bilemezsin, olur ki Allah, bundan sonra bir durum ortaya çýkarý-verir. Ýddet müddetlerini doldurduklarýnda on­larý ya meþru Ölçüler içersinde (nikâhýnýz altýnda) tutun veya onlardan meþru ölçülere gö­re ayrýlýn. Ýçinizden adalet sahibi iki kiþiyi de þahit tutun. Þahitliði Allah için yapýn..." (65: 1-2).

Rasulullah'da boþanma usulünü çok açýk ifadelerle ortaya koymuþtur. Ayet, boþanma kaçýnýlmaz hale gelirse, iþte o an koca, karýsý­ný ancak hayýz halinde olmadýðý dönemde bo-þayabilir, hayýz halinde iken bir anlaþmazlýk ortaya çýksa bile koca, hanýmýnýn adet kana­masýnýn bitip temizlenmesini bekler ve sonra dilerse boþadýðýný söyler. Sonra, gelecek ha­yýz haline kadar bekleyip temizlendikten son­ra isterse yine boþadýðýný söyler. Eðer hâlâ kararlýysa tekrar bir hayýz dönemi bekleyip ka­dýnýn temizlenmesinden sonra üçüncü ve son kez onu boþadýðýný söyler. Bununla birlikte, birinci ve ikinci boþanmalardan sonra kocanýn meseleyi yeniden gözden geçirmesi faydalý­dýr. Çünkü bu iki durumda da kocanýn haný­mýna geri dönme imkaný vardýr. Fakat boþan­manýn üçüncü kez ilanýndan sonra koca artýk hanýmýna geri dönme hakkýný kaybeder ve bu çift yeniden evlenemez.

"Üç talaðý da ayný mecliste bir kerede yapan cahil kimseler bu hükme karþý büyük bir cürüm iþlemektedirler. Rasulullah bu uygula­mayý katiyetle yasaklamýþtýr. Hz. Ömer de, hanýmýný ayný mecliste bir kezde üç talakla boþayan erkekleri kamçý ile cezalandýrmýþtýr." (Mevdudi, The Meaning of the Qur'an, c. I, sh. 167-172).

Abdullah b. Ömer'den rivayet olunur ki, ken­disi hanýmýný hayýzlý iken boþamýþ, Ömer b. Hattab da oðlunun bu davranýþýnýn hükmünü Rasulullah'tan sormuþtur. Rasulullah'ýn ce­vabý þu þekilde idi: "Oðlun Abdullah'a emret, karýsýna geri dönsün, sonra onu temizlenip tekrar adetini görünceye ve yine temizlenince­ye kadar -nikah altýnda- tutsun; sonra da diler­se aile hayatýna devam etsin, dilerse birleþme­den boþansýn. Ýþte Allah'ýn, kadýnlarýn içinde boþanmasýný emrettiði iddet budur." (Buhari ve Müslim). Ýbn-i Abbas'm rivayetine göre Rukâne b. Abd-i Zeyd bir mecliste karýsý Sti-heyme'yi boþadý ve talak-ý kati kýldý. Sonra da (yaptýðý bu hareketten) son derece mahzun ve müteessir olup Rasulullah'a durumunu arzetti ve, "Allah'a kasem ederim ki onunla tek bir talakdan baþka bir þey kasdetmedim" dedi. Rasul-ü Ekrem bunun doðru olup olmadý­ðýný sordu ve Rükane'nin kendini mutmain kýlmasý üzerine karýsýna müracaat edebilece­ðini beyan etti. Rükane hanýmýný Ömer döne­minde ikinci kez, Osman döneminde de üçün­cü kez boþayarak ayrýldý. (Ebu Davud, Tirmi-zi, Ýljn-i Mace ve Darimi).

Bu veçhile, yukarýda zikredilen ayet-i kerime­lerde (65: 1-2) müminler 'ila' müddetinde ha­nýmlarýný evlerinde tutmakla Birlikte yaþamalarýnýn onlarý yakýnlaþtýrmasý ve barýþmalarýna yardýmcý olmasý muhtemel­dir. Keza, hanýmlarýný hayýz halinde iken bo­þamalarý da yasaklanmýþtýr. Hanýmlarý temiz­lenene kadar beklemeli ve sonra, þayet kalb-lerindeki isteklerim yerine getirmek istiyorlar­sa ilk talaký zikretmelidirler. Ýkinci talak ikin­ci adetten, nihai talak ise üçüncü adetten son­ra zikredilir. Boþanma için Ýslam Hukuku ta­rafýndan ortaya konan bu uzun prosedür iki tarafa da düþünmek ve ihtilaflarýný çözümle­mek için yeterli zamaný saðlar. Çünkü üçüncü talaktan sonra barýþma yoktur.

Kadýnlar adet halinde hem sinirli hem de si­nirlendiricidirler. Bu süre zarfýnda bedenlerin­de öyle fiziki geliþmeler, öyle deðiþmeler olur ki normal durumlarýnda kendilerinin de hoþ­lanmayacaðý þeyleri farkmda olmadan yapar ve söylerler; þüphesiz bu husus týbbi bir haki­kattir. Bu yüzden, aralarýndaki anlaþmazlýða dayanarak kocanýn bu dönemde hanýmýný bo­þamasý yasaklanmýþtýr. Yine bu dönemde kan ile koca arasýnda karþýlýklý ilgi ve sevgilerini birbirlerine açýklama aracý olan cinsi münase­betin olmamasý sebebiyle aralarýnda tartýþma­larýn ortaya çýkmasý þaþýlacak bir husus deðil­dir. Bu engelin ortadan kalkmasýyla birlikte, saf ve mahrem 'muhabbet duygularýnýn onlarý bir araya getirmesi ve kocayý boþanmaya sevkeden hislerin yatýþmasý umulur. Ýþte bu se­beple Rasulullah hayýz anýnda boþanma sö­zünün sarfedilmesini yasaklamýþtýr, yukarýda zikrettiðimiz Ýbn-i Ömer hadisesinde olduðu gibi. Diðer bir rivayette, kendisine hanýmýna geri dönmesi söylendiðinde Ýbn-i Ömer, Ra­sul-ü Ekrem'e, "Ey Allah'ýn Rasulü, eðer üç talaký birden vermiþ olsaydým ona tekar döne­bilir miydim?" sorusunu yöneltti. Cevaben kendisine, "Hayýr, o senden ayrýlmýþ olurdu; ancak yaptýðýndan da sana günah düþerdi" denildi. (Darekutni). Hadis-i þerif üç talakýn birlikte tek seferde yapýlmasýnýn günah oldu­ðunu göstermektedir. Bir mecliste üç talakýn ilaný hem þeriatýn hikmetine aykýrýdýr, hem de müminlerin hürmet ve saygý göstermekle em-rolunduklarý Allah'ýn sýnýrlarým (65:1-2) aþ­mak anlamýný taþýr.

Mahmud b. Lebid, bir adamýn karýsýný, arala­rýný açmadan üç talak ile birden boþadýðý ha­ber verildiðinde Rasulullah'ýn gazaba gele­rek ayaða kalktýðýný ve; "Ben aranýzda oldu­ðum halde Allah'ýn Kitabý'yla mý oynanýyor?" buyurduðunu nakleder. (Nesei). Bir adam, Abdullah b. Abbas'a; "Ben kanmý yüz talakla boþadým, kendimi nasýl bir sorumluluða sü-rükledim?" demiþ, Ýbn-i Abbas ise cevaben, "Üçü ile kadýn senden boþ olmuþ, 97'si ile de Allah'ýn ayetlerini alay ittihaz etmiþsin" de­miþtir (Muvatta). Yine Ýbn-i Abbas'a karýsýný üç talakla bir mecliste boþayan kiþi hakkýnda sormuþlar, o da, "O kiþi Rabbine âsi olmuþtur, karýsý da ondan ayrýlýr" cevabýný vermiþtir (Ýbn-i Cerir). Ali b. Ebi Talib'in "Eðer insan­lar Allah'ýn sýnýrlarýný gözetselerdi, hiç kimse karýsýndan ayrýlarak müteessif olmazdý" dedi­ði naklolunur.

Hz. Aiþe'den rivayete göre Rifaa el-Kurazi'nin karýsý Temime Rasulullah'a gelerek, "Ey Al­lah'ýn Rasulü, Rifaa beni boþamýþtý ve talak-ý kati kýlmýþtý. Sonra ben de Abdurrahman b. Zübeyr ile evlenmiþtim. Fakat Abdurrah-man'ýn erliði þu elbise saçaðý gibi(gevþek)dýr demiþ, Rasul-ü Ekrem'de "Sanýrým ki sen (es­ki zevcin) Rifaa'ya varmak istiyorsun. Fakat (ikinci zevcin) Abdurrahman senin balçaðýn­dan, sen de onun balcaðýzýndan tatmadýkça bu olmaz" buyurmuþtur. (Buhari ve Müslim).

Seleme b. Sahr'den rivayet edilir ki, "Rama­zan ayý girdi, ben karýma cima ederim diye korktum da (sen bana annemin sýrtý gibi ol di­yerek) zihar yaptým. Bir de bir gece onun bir tarafý açýldý, hemen ona yakýnlýk ettim. Bunun Üzerine Rasulullah'a giderek olayý zikret­tim; bana, 'Bir köle azad et dedi. 'Boynumdan baþka bir þeye malik deðilim' dedim. 'O halde iki ay birbiri ardýna oruç tut' buyurdu. Ben, 'Zaten baþýma ne geldi ise oruçtan gelmedi mi?' dedim. Rasul-ü Ekrem, 'Altmýþ fakiri do­yur' buyurdu. Benim bunu yapacak varlýða sa­hip olmadýðýmý ifade etmem üzerine, Ferve b. Avra'ya 'Altmýþ yoksulu doyurabilmesi için ona bir farak (15 yahut 16 sa' hurma içeren sepet) hurma ver' dedi." (Tirmizi).

Zihar yapan bir kiþi, kefaretini ödemeden ha-nýmýyla münasebette bulunduðu, sonra da Ra­sulullah'a durumu anlattýðý; Rasul-ü Ekrem bunu yapmasýna neyin sebep olduðunu sordu­ðunda o þahsýn, "Ey Allah'ýn Rasulü, ay ýþý­ðýnda gümüþ gibi parlayan bileðinin beyazlý­ðýný gördüm ve kendimi tutamadým" dediði; Allah'ýn Rasulü'nün de gülümseyerek "O hal­de Allah'ýn sana emrettiði (keffareti) yapma­dýkça ona yaklaþma" buyurduðu Ýbn-i Abbas tarafýndan nakledilir. (Ýbn-i Mace ve Tirmizi).

Ýslam, evlilik müessesesinin kurulma sebebi olan gayelere yönelik gerçek bir tehlikenin varlýðý halinde yahud çiftin birlikte yaþayama­dýklarý durumlarda boþanmayý meþru kýlar, ancak yine de hâlâ meþru olan þeylerin en se­vimsizi olarak kabul edilir. Çeþitli sebeplere da dayanarak gerek koca, gerekse kadýn bir diðerinden ayrýlabilir. Akýl b. Sebia rivayet eder ki, hanýmýnýn kerih konuþmasýný kastede­rek Peygamber'a: "Ey Allah'ýn Rasulü, di­linde nesne olan karým var" dedim. O da bo­þamamý söyledi. Fakat ben hanýmýmýn bana arkadaþ olduðunu ve ondan bir oðlum bulun­duðunu anlattýðýmda Rasulü Ekrem, "Onu genç cariyeleri dövdüðün gibi dövme; ona na­sihat et, iyiliði varsa onu kabul edecektir" bu­yurdu. (Ebu Davud).

Ebu Said'den rivayet, edilir ki. kendisi Rasulullah'la birlikteyken bir kadýn gelmiþ ve Rasul'e, "Kocam Safvan b. el-Muattal, ben namaz kýlarken bana vuruyor; ben oruç tutar­ken orucumu bozduruyor ve güneþ doðana dek sabah namazýný ikame etmiyor" dedi. Bu­nun üzerine, Rasulullah hazýr bulunan Safvan'a kadýnýn anlattýklarýný sordu. Safvan, "Namazýný kýlarken onu dövmem kendisine yasakladýðým halde iki sure birden kýraat et­mesi yüzündendir" dedi. Allah'ýn Rasulü, "Bir sure de olsa insanlar için kafidir" buyurdu. Safvan devam ederek, "Orucunu tutarken boz­durduðum sözüne gelince o oruç tuttuðunda uzun süre oruç tutmaya devam ediyor, bense kendini kontrol altýna alamayan genç bir ins* -mm" dedi. Rasulullah, "Kadýn ancak koca­sýnýn izniyle (nafile) oruç tutabilir" buyurdu. Safvan konuþmasýný sürdürerek, "Güneþin do­ðuþuna kadar sabah namazýný kýlmadýðým ifa­desine gelince, ben güneþ doðana kadar uya-namamakla ün salmýþ bir aileye mensubum" dedi. Safvan'ýn son sözüyle ilgili olarak Ra­sul-ü Ekrem, "Öyleyse Safvan, uyandýðýnda namaz kýlmalýsýn" buyurdu. (Ebu Davud ve Ýbn-i Mace).

Boþanma yolunda yukarýda anlatýlan engeller ve sýnýrlamalardan sonra genel bir kayýt daha vardýr ki, içlerinde en çetinidir; karýsýný boþayan koca, hanýmý bir baþka erkekle evlenip o erkekle münasebette bulunmadýkça ve ikinci koca, kadým kendi isteðiyle boþamadýkça eski hanýmýyla evlenemez. "Erkek, kadýný (üçüncü kez) boþarsa artýk (kadýn) onun dýþýnda bir baþka kocayla nikahlanrriadýkça ona helal ol­maz. Eðer (bu koca da) onu boþarsa, onlar (ilk koca ile karýsý) Allah'ýn sýnýrlarýný ayakta tuta­caklarýný sanýyorlarsa, tekrar birbirlerine dön­melerinde ikisi için de vebal yoktur." (2: 230). Dolayýsýyla, ilk eþlerin yeniden evlenebilmesi için sonradan boþanmak üzere yapýlabilecek düzmece evlilikler hem helal deðildir; hem de gayri meþrudur. "Bu helal bir davranýþ deðil­dir; böyle bir nikah, nikah deðil zinadýr, kadýn böyle önceden ayarlanmýþ entrika ile Ýlk koca­sýna helal olmaz."(Kadý þeyn Abdülhamid, "Kanun koyucu olarak Rasûl", Sayyara Di-gest, Rasul özel sayýsý, c,2, Kasým 1973). Ali b. Ebi Talib, Ýbn-i Mes'ud, Ebu Hüreyre ve Ukbe b. Amh\ Rasulullah 'ýn bu tür desise-ve katýlanlarý lanetlediðine dair hadis rivayet etmiþlerdir. Bununla birlikte, þayet ikinci koca kendi isteðiyle usûlüne uygun þekilde kadýný boþar ve ilk koca artýk kendi hanýmýyla birlik­te mutlu olabileceklerini ve Allah'ýn sýnýrlarýný muhafaza edebileceklerini düþünürse eski çif­tin yeniden evlenmelerine izin verilmiþtir. "Onlar (ilk koca ile karýsý) Allah'ýn sýnýrlarýný ayakta tutacaklarýný sanýyorlarsa, tekrar birbir­lerine dönmelerinde ikisi için de bir vebal yoktur." (2: 230).

Kocalar, kendilerine tanýnan boþama haklarýný kadýnlarýn menfaatlerim zedeleyecek, yahut onlarý taciz edecek tarzda kullanmamakla emrolunmuþlardýr. "Kadýnlarý boyadýðýnýzda, bekleme sürelerini tamamlamýþlarsa, onlarý ya güzellikle tutun ya da güzellikle býrakýn. Fa­kat onlarý, sýrf zulrnedebilmeniz için, zararla­rýna olmak üzere tutmayýn. Kim böyle yapar­sa muhakkak kendi nefsine zulmetmiþ olur. Allah'ýn ayetlerini de oyun (konusu) edinme­yin... Kadýnlarý boþadýðmýzda, bekleme süre­lerini de tamamlamýþlarsa -birbirleriyle maruf (bilinen meþru biçimde) anlaþtýklarý takdirde-onlara, kendilerini kocalarýna nikahlamalarýna engel olmayýn." (2:231-232).

Bu ayetler; boþanan kadýnýn akrabasýnýn, onun kendisini iki kez boþayan kocasýyla tanýmla­nan süre içerisinde yeniden evlenmesine engel olmalarýný yahut onu üç kez boþamýþ olan eski kocanýn, iddetini dolduran kadýnýn baþka bi­riyle evlenmesini önlemeye çalýþmasýný açýk­ça yasaklar. "Sýrf kendisi boþamýþ olduðu için, kiþinin boþadýðý hanýmýnýn bir baþkasýyla ev­lenmesini engellemesinden daha anlamsýz baþka bir þey yoktur." (Ebul A'la Mevdudi, The Meaning of the Qur'an, c. I).

Bütün talak hadiselerinde, boþamýþ olduklarý hanýmlarýna karþý müþfik ve cömert olmalarý erkeklere tavsiye edilir: "Bir eþi býrakýp da ye­rine baþka bir eþ almak isterseniz, onlardan birine (öncekine) yüklerle (mehir) vermiþ ol­sanýz bile ondan hiçbir þeyi almayýn. (Kendi­sine hem) Ýftira ederek hem de günaha girerek verdiðinizi alacak mýsýnýz?" (4: 20). Kocanýn hanýmýna verdiði mehirde bir hak iddia etmesi kesinlikle aklýn alacaðý bir þey deðildir. "Ko­ca, evlilik bedeli olarak kadýna verilen ya da hediye olarak kadýna sunulan elbise, taký vs. den herhangi bir þeyi geri isteme hakkýna sa­hip deðildir. Bir þahsa hediye olarak verilen bir þeyi geri istemek Ýslam'ýn ahlak kurallanna tamamen aykýrýdýr. Rasulullah bu utanç ve­rici hareketi köpeðin kendi kustuðunu yala­masýna benzetmiþtir. Daha önce hanýmýna verdiði þeyleri boþandýktan sonra geri istemek koca adýna gerçekten hayli yüz kýzartýcý bir durumdur. Hakikatte ise islam, kocanýn ayrý­lýþ esnasýnda kadýna bir þeyler vermesini öðüt­lemektedir." (Ebul A'la Mevdudi; a.g.ç.).


 



radyobeyan